islamilminfazileti
  EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI’NIN “HÂTEMÜ’L-EVLİY” HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (107) Bandırmalı-zâde Hâşim Mustafa el-
 
HÂTEM-I VELI

Bandırmalı-zâde Hâşim Mustafa el-Üsküdârî -kuddise sırruh- (2)


EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI’NIN
“HÂTEMÜ’L-EVLİY” HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (107)

Bandırmalı-zâde Hâşim Mustafa el-Üsküdârî -kuddise sırruh- (2)

 

On sekizinci yüzyılda yaşamış olan ve Osmanlı Celvetî şeyhlerinin en büyükleri ve en meşhurları arasında yer alan Bandırmalı-zâde Hâşim Mustafa el-Üsküdârî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin (v. 1783), gönlüne ilhâm olunan vâridâtları ve mânevî tecellileri kaydettiği "Vâridâtü'l-Mensûre" adlı eserinde, "Hâtemü'l-velâye" hakkında ortaya koyduğu eşsiz ifşaatlarına kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

İnsan İçin En Büyük Hüviyet
"Hâtemü'l-Velâye" Hüviyetidir!

Bandırmalı-zâde Seyyid Hâşim Mustafa el-Üsküdârî -kuddise sırruh- Hazretleri "Vâridât-ı Mensûre" adlı eserinde "İlm-i İlâhî" libâsının Hâtemü'l-evliyâ olan zâta giydirildiğine işâret ederek, insanlık için en büyük hüviyetin "Hâtemü'l-velâye" hüviyeti olduğunu beyân etmiş ve bu durumu, Hâtemü'l-evliyâ'nın evvelkilerin ve sonrakilerin kaynağı oluşuna delil göstermiştir:

"Zâtla, sıfatla ve fiille ilgili nice ilm-i İlâhî ma'lûmdur. İlim, her halde ma'lûma tâbîdir, yâni ilim ancak zâhir olanlara ma'lûm olur. Ma'lûm, ilim olduğunda daha da ziyâdeleşir. Zâhirde de, bâtında da bu birdir; açıklama ve tekrar kabul etmez. Şu hâlde ilmin zuhûru; uzaklığı bilmek, cehâlet elde etmek ve zevk için terakki etmek değildir, bilâkis ilm-i İlâhî'de öne geçme, irşâd ve hidâyet içindir.

İnsan için en büyük hüviyetin sırrını 'Hâtemü'l-velâye' hüviyeti ve lâfzı açıklar ki; 'İlm-i İlâhî' libâsını üzerine giymiş olup, bu onun, evvelkilerin zuhûr ettiricisi ve sonrakilerin netîcesi olduğuna şâhid ve delildir. İyi anla!.. İnsanlık âlemini ve yaratılmışların terkiblerini müşâhade eden de odur." ("Vâridât-ı Mensûre", Millet Ktp. Ali Emîrî, Manzum, Mecmû'a, nr.: 737, vr. 152a-152b)

 

Velâyet Yolunun Şâh'ı Olan Hâtemü'l-Velâye'de
Zuhûr Eden "İlm-i İlâhî":

Şeyh Mustafa el-Üsküdârî -kuddise sırruh- Hazretleri "Vâridât-ı Mensûre"sinde yer alan bir başka ifşaatında, "Velâyet yolunun Şâh'ı" olarak vasıflandırdığı Hâtemü'l-evliyâ'nın tâliplerine hitap ederek, bu zâtın on dört mertebe üzerinde mazhar olduğu tecellîlerden sonra İlâhî elbiseyi giymeye hak kazandığını belirtmiş; onun Hâtemü'l-enbiyâ ile arasındaki bağı tohum ile ağaç arasındaki duruma benzeterek, açtığı bu esrârın ancak deryâdan bir damla, mânevî zevkten bir zerre mesâbesinde olduğunu haber vermiştir:

"Bil ki ilk zuhûrda, zuhûr meydana geldiği zaman zuhûr eden 'ilm-i İlâhî' ki, 'İnsân-ı kâmil' olan âdem mânâsında 'Hâtemü'l-velâye'de zuhûr etmiştir ve 'el-İnsân'ın sırrı da budur. Onu vasiyyet edip tâyin etti ve bâtında beş hâssa, zâhirde beş hâssası olan cevher o bâtınlık ve zâhirlik ile son bulup, nefsi ve âfâkı, süflîyi ve ulvîyi kendinde toplayan, kemâle erdirip tamamlayan bir nüsha oldu.

Nitekim;

'Âdem su ile toprak arasında iken ben peygamberdim.' kavl-i şerîf'i acâip bir sır ve muhteşem bir beyandır. (Ahmed bin Hanbel)

Tıpkı Allah-u Teâlâ'nın:

'Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.' buyruğu gibi. (Âl-i imrân: 110)

'Şüphesiz ki Allah Âdem'i kendi sûretinde yarattı.' (Buhârî)

'Sizi bir tek candan yaratan Allah'tır." (Nîsâ: 1)

Bu apaçık Âyet'lerden ve zikrolunan mukaddimelerden sana ma'lûm olsun ki, âlemin tohumu, ceddler Cedd'i Hazret-i Âdem, Nûrü'l-evliyâ Hâtemü'l-Enbiyâ -aleyhi ve aleyhimü's-salavâti ve's-selâmu fî'l-enâm- Hazretleri'nden ilk zuhûrda öncekilerin ilmine nâil ve nübüvvet sırlarına vâsıl olup, geçmiş ümmete İlâhî ilimde öncülük ederdi. Âdem -aleyhisselâm- tabiattan seyredip geçmişti ve aslın parçalarından biriydi. Murâd olunan evlâd, henüz Âdem'in hilâfet ağacı o Nübüvvet Tohumu'nda sâbit olmak üzere; gövde, dal, yaprak ve çiçekleri ile zuhûr etti ki, İlâhî bir nefes ve Rahmânî bir nefhadır. İşin hakîkati böyle iken, O hilâfet semere- sinin netîcesi ve nübüvvet tohumunun muhâfazası olan meyve, nübüvvet; yeni bir elbise ile o Âdem ağacından zuhûr eyledi. Ve o meyvede velâyet tohumu peydâ oldu ki, Hâtemü'n-nübüvvet'in bâtınıdır. Ve yine o nübüvvet tohumundan velâyet üzere, hilâfet ağacı sâbit on iki kök ve on dört dal ve yaprak ma'rifetler ve hakîkat meyveleri zuhûr eyledi, nice velâyet ağacı ve velâyet tohumunun muhâfazası, velâyet meyvesi, yeni bir elbise ile o hilâfet ağacından zuhûr eyledi.

Ve o meyvede Hâtemü'l-evliyâ ağacının tohumu peydâ ve zâhir olub, o tohumdan âhiret âleminin ağacı zâhir ve sâbit oldu ki, öncekilerden ve sonrakilerden olan nebîler ve resuller o ağacın kök, dal, yaprak ve çiçeklerini seyr ile meyvenin hitâmında haşr-u cem' olup, o âhiret ağacının tohumu Hâtemü'l-enbiyâ'nın bayrağı, Hazret-i Hâtemü'l-enbiyâ'nın ağacını gösteren baş tohumu ve meyvesi olan Havz ve Kevser'den mertebelerine göre mukaddes ruhlardan her biri feyz aldığında, o mübârek tohumdan cennet ağaçları sâbit ve zâhir oldu ki, mîzân onun, hilâfet ağacının feyzinden zuhûr eden karar kılma makâmıdır. Böyle böyle, zuhûruna göredir ve mîzân ağacına cennetler ve azâb nihâyet ve netîce olduğu nice nice Kur'ân Âyet'leri ve Nebevî Hadîs ile sâbittir.

'Allah her şeyi ilmiyle çepeçevre kuşatmıştır.' (Talâk: 12)

Sırrına mazhar nübüvvet hânedânından, sır ve nesil bakımından vâris ve ilim ve esrâr-ı İlâhî hazînesi olup, Hâtemü'l-evliyâ on dört mertebede zuhûrâtlar üzere İlâhî elbiseyi giyinip, Âdem âleminin Mürşîd'i mânâyı tam bir muhabbet ile ikrâr edip:

'Oğul babanın sırrıdır.'

Ma'nâsı üzere mânevî evlâd olanlar, işte bu nihâyetsiz esrârın İlme'l-yakîn, 'Ayne'l-yakîn zevkine nâil olup, bu sır ile mesrûr oldular.

İmdi bu sözlerin fâili ve feyz-i İlâhî'nin sâili (dilencisi) Seyyid Hâşim Mustafâ Üsküdârî, 'Bandırmalı-zâde' demekle ma'rûftur, Nübüvvet hânedânının hükmü altındaki 'ayân ehlinin kemteridir, on dört mertebede velâyet sırrını Hatm edenlere muhtaçtır; velâyet yolunun Şâh'ına tâlib olanlar için, deryâdan katre ve mânevî zevkin kokusundan zerre 'ayân ve beyân eyledi ki, melâmete erişerek Beytullâhü'l-ma'mûr olan zevk ehlinin kalplerine tam bir muhabbetle dâhil olup, ona emniyet içinde dehâlet eden zümreye girmiş olalar." ("Vâridât-ı Mensûre", Millet Ktp. Ali Emîrî, Manzum, Mecmû'a, nr.: 737, vr. 152b-153a)

 


| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

 

 


 
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 210 ziyaretçi (396 klik) Hoşgeldiniz  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol