islamilminfazileti
  EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI’NIN “HÂTEMÜ’L-EVLİY” HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (75)
 
HÂTEM-İ VELİ

Mu'înüddîn Ahmed el-Buhârî (4) -kuddise sırruh-


EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI’NIN
“HÂTEMÜ’L-EVLİY” HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (75)

 

Mu'înüddîn Ahmed el-Buhârî (4) -kuddise sırruh-

Şeyhü’l-ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Fusûsu’l-Hikem”indeki esrârengiz sırları açığa çıkarmak için yazdığı “Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs” adlı eserinde; kendisine has güzel üslûbu ve Ekberiyye meşrebine mahsus husûsî tecelliyâtıyla, “Hâtemü’l-evliyâ” olan zâtla ilgili ilâhî esrâr hazînelerini mânevî âlemden bu âleme taşıyan Mu’înüddîn Ahmed el-Buhârî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin, kâmil ve muhteşem beyanlarını nakletmeye devam ediyoruz.

 

Hâtemü’r-Rüsul ve Hâtemü’l-Evliyâ’nın,
Berzahların Ötesindeki Ezelî Velâyeti:

Şeyh Mu’înüddîn el-Buhârî -kuddise sırruh- Hazretleri “Fusûsu’l-Hikem”in en güzel şerhlerinden olan “Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs” adlı eserinde; gerek avâmın, gerekse seçilmiş zâtların birtakım berzahlar içinde bulunduklarını, Hâtemü’r-rüsul’ün velâyetine mazhar olan kâmillerin ise bu berzahlardan tamamen uzak olan ezelî bir lûtfa sahip kılındıklarını beyan buyurmuştur:

“Bil ki, dereceleri farklı olmakla birlikte berzah ehli birtakım berzahlar içindedir. Onların makamları ancak iki kısım üzere tespit edilir. Onlardan biri, avâm insanlar ve onların seçkinleridir. Onlar kendilerine mahsus birtakım benzeyişler ve âidiyyetlerle, cüz’î birtakım makamlara, ilimlere ve cüz’î bir kısım ahlâka uyum sağlarlar. Aynı şekilde onlar, sınıfları farklılaştıktan sonra kendilerinde bulunduğu nisbette O’na âşık olur ve O’nunla uygunluğu bulurlar.

İkinci kısım ise, dünyevî yaratılışlarında kendilerinden berzahların kaldırıldığı, mahşerden önce haşrı gören, ölmeden evvel ölen, keşif kâideleri içinde gerçekleşen birtakım insilâhlar ve isrâlar sûretinde, ruhları kalıplarından kabirlere gönderilen ‘En kâmil insanlar’ sınıfıdır. İşte bunlar berzahlık sûretlerine kayıtlanmamış; bilâkis Hâtemü’r-rüsul velâyeti yönünden, yaratılışları ve mânevî güçleri sâyesinde mutlak kılınmış ve dileyiş âleminde açığa çıkarılmış olan kâmillerdir.” (“Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”; Es’ad Efendi, nr.: 1539, vr. 36a)

 

Hâtemü’l-Evliyâ’nın Mutlak Varlık
Mertebelerini Asıldan Müşâhadesi:

Mu’înüddîn el-Buhârî -kuddise sırruh- Hazretleri “Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs” un başka bir noktasında, Hâtemü’r-rüsul’ün Hâtemü’l-evliyâ ile arasındaki durumun, kendisinin nebî ve resullerle olan durumundan farksız olduğunu belirtmiş; Hâtemü’l-evliyâ’nın mutlak varlık mertebelerini asıldan müşâhade eden yegâne vâris olduğunu ifâde etmiştir:

“Hâtemü’r-r-rüsul’ün velâyeti bakımından velâyetin Hatm’ine nisbeti, nebîlerin ve resûllerin Hâtemü’r-risâle’nin şerî’at ve ahkâmına olan nisbeti gibidir. Bu itibarla o hem resûl, hem nebî, hem de velîdir. Hâtemü’l-evliyâ ise mertebelerin, daha doğrusu mutlak varlık mertebelerinin müşâhadesini asıldan elde eden vâris velîdir.” (“Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”; Es’ad Efendi, nr.: 1539, vr. 36a)

 

Hâtemü’l-Evliyâ’nın Aldığı “Asıl Kaynak”,
Allah’tan Başkası Değildir:

Hazret “Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”unda, “Hâtemü’l-velâye”den ibaret olan “Velâyet-i hâssa-i Muhammediyye” mertebesinin, bütün velâyetler için bir kaynak ve bir asıl kılındığına dikkati çekerek; Hâtemü’l-evliyâ’nın özü ve hakîkati olan bu aslın Allah’ın Zât’ından başka bir şey olmadığına işâret etmiştir:

“Bil ki, velâyet-i Muhammediyye bütün velâyetlerin maddesi ve aslıdır. Hâtemü’l-evliyâ’nın Allah’tan Muhammed Aleyhisselâm vâsıtasıyla alma husûsundaki nisbeti de, nebîlerin ve resûllerin nübüvvetlerini ve risâletlerini Allah’tan Muhammed Aleyhisselâm vâsıtasıyla almadaki nisbeti gibidir. O ilimlere, ma’rifetlere, hâllere, ahlâka ve makamlara dâir rızıkların, ancak kendi eliyle tamamlandığı kimsedir. Risâletle ve nübüvvetle ilgili olarak bütün nebî ve resûlleri Muhammedî mişkâttan Allah’a vâsıl kılmak ona bağlı kılınırken; bütün velîleri, hakîkati ilk sûretin bir sûreti olan Hâtemü’l-evliyâ’ mişkâtından Allah’a vâsıl kılmak da, Muhammedî has velâyet nedeniyle ona bağlı kılınmıştır.

Peygamber Aleyhisselâm nübüvvet, risâlet ve velâyeti kendisinde toplamıştır; dolayısıyla o hem bir nebî, hem bir resûl, hem de bir velîdir. Hâtemü’l-evliyâ’ ise ilâhî mertebeleri müşâhadeyi asıldan elde etmeye vâris kılınan velîdir. Nitekim ‘müşâhade etmeleri’ sözü, Hâtem’lik sıfatını her ikisi için de mümkün kılarken, aynı zamanda ‘Allah’ aslının murâd edildiği ‘asıl’ sıfatını da elde etmelerini mümkün kılmıştır.” (“Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”; Es’ad Efendi, nr.: 1539, vr. 36a-36b)

 

Hâtemü’r-Rüsul’ün Gizlediği Velâyetin
Hâtemü’l-Evliyâ’ Tarafından İzhâr Edilişi:

“Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”ta yeralan diğer bir beyanında ise Hazret, bütün velâyet mertebelerinin “Hâtemü’l-velâye”de toplandığını beyan ederek, Muhammed Aleyhisselâm’ın peygamberliği nedeniyle izhâr edemediği bu has velâyeti, onun nübüvvetinin zâhirine ve velâyetinin bâtınına vâris olan Hâtemü’l-evliyâ’nın izhâr edeceğini haber vermektedir:

“Hâtemü’l-evliyâ’ şefâ’at kapısını açmada Âdemoğlunun efendisi ve cemaatin rehberi kılınan, Hâtemü’r-rüsul olan Muhammed Aleyhisselâm’ın güzelliklerinden bir güzelliktir. Çünkü o velâyet mertebesindeki kâmil velîlerin ruhlarını, en kâmil ve olgun ‘Hatmiyyet’ husûsundaki verâsetinde biraraya toplamıştır. Nitekim o -aleyhisselâm- da, bu nübüvvet ve bu velâyet hakkında kâmiller cemaatinin rehberidir. Çünkü onların meşrebi de, menbâ’ı da odur. O -aleyhisselâm- risâlet makâmında zâhiri idâme ettirip, isimlerin hepsini biraraya toplayan Zâtî Ehadiyyet’le ilgili velâyeti izhâr etmediği ve kendisinde gerçekleşen ‘Hâdî’ isminde göründüğü için bu güzellik ve bu hatmedici velâyet, tâ ki onun nübüvvetinin zâhirine ve velâyetinin bâtınına vâris olan, velâyetin ‘Hâtem’ mazharında zuhûr edinceye dek bâkî kalmıştır. Zîrâ o, peygamberler ve velîler cemaatinin rehberi olan bir mertebe ve ilkle ikinci arasındaki dönüşüm sâyesinde, men’ olunanlara şefâ’atçi kılınan bir kimsedir.

Şu kadar var ki, efendilikte ise o, O’nun evvelle ilgili ilminin hazîrelerindeki farklı ilâhî hakîkatlerin kendisinden yönlendirildiği bir Efendi’dir. O ise yokluk karanlığından bilinirlik fezâsına ulaşmasına göre, belâ (mahşer) ehlinin boyun eğdiği, mekân tutulan kâinatla ilgili hakîkatlerdir. Bunun içindir ki; ‘Velâyet ancak feleklerin yaratılışı iledir.’ denilmiştir.

Bir de şu var ki, dönüşme husûsunda onun -aleyhisselâm- şefâ’atçiliği mahşer ehli içindir ve bu ilk şefâ’atin bir eseridir. O, hâlen ve makâmen Peygamber Aleyhisselâm’ın yalnız kendisine tahsis edilen Allah’ın bir ta’yîninden ibâret olup, umûma âit olmayan has bir hâlin ta’yînidir. Aynı zamanda o bir şefâ’at makâmıdır. Dolayısıyla hepsinin ve mislinin talebi husûsunda, bunun tümüne birden bedel olup, umum için geçerli olmadığını söylemek gerekir.” (“Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”; Es’ad Efendi, nr.: 1539, vr. 36b-37a)

Mu’înüddîn el-Buhârî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs” adlı şerhindeki “Hâtemü’l-velâye” ile ilgili beyan ve ifşaatları bu sözleriyle nihayete ermektedir.


| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

 

 


 
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 211 ziyaretçi (306 klik) Hoşgeldiniz  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol