islamilminfazileti
  EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI’NIN “HÂTEMÜ’L-EVLİY” HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (94) Nev'î Yahyâ Efendi -kuddise sırruh- (1)
 
HÂTEM-I VELI

Nev'î Yahyâ Efendi -kuddise sırruh- (1)


EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI’NIN
“HÂTEMÜ’L-EVLİY” HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (94)

Nev'î Yahyâ Efendi -kuddise sırruh- (1)

 

HAYATI ve ESERLERİ

İlim ve tasavvuf ehli arasında daha çok "Nev'î" ismiyle şöhret bulan Nev'î Yahyâ Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri, Osmanlı Devleti döneminde yaşamış olan en büyük ve en meşhur şâir velîlerdendir.

Edirne'nin Malkara kazasında doğmuş olan Nev'î Efendi, İstanbul'da iyi bir tahsil gördüken sonra, dönemin tanınmış âlimlerinden, "Ahâveyn" lâkabıyla tanınmış olan Ahmed ve Mehmed Efendi'lerden ders almıştır. Medrese arkadaşları arasında Bâkî, Hoca Sa'deddîn Efendi, Üsküplü Vâlihî ve Mecdî Efendi gibi meşhur Osmanlı şâir ve müellifleri de yer almaktaydı. Zâhirî ilim tahsilini bu şekilde tamamlayan Nev'î Efendi, bir müddet Gelibolu ve İstanbul'da müderrislik yapmış, bu esnâda tasavvuf ehline büyük bir ilgi ve alâka duymaya başlamıştır. Kısa bir süre sonra da, dönemin Ekberiyye meşrebi üzere yürüyen meşhur velîlerinden olan ve Şeyhü'l-ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin mânevî işâretiyle "Fusûsu'l-Hikem" inkârcılarına karşı mükemmel bir şerh yazan Sekrî Bâlî Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri'ne intisap etmiştir. Hazret'in eliyle büyük bir mânevî rütbeye erişen Nev'î Yahyâ Efendi, devrin pâdişâhı Sultan Üçüncü Murâd'ın ilgi ve teveccühlerine mazhar olmuş ve pâdişâhın oğullarından Şehzâde Mustafa'ya ders vermek üzere saray hocalığına tâyin buyurulmuştur. Ömrünün geri kalan kısmını sarayda geçiren Hazret, 1599 milâdî yılında vefât etmiş; geriye kefen masrafını karşılayacak tek bir akçesi bile bulunmadığı için, cenaze masrafları Sultan Murâd Han tarafından karşılanarak İstanbul'da defnedilmiştir.

Osmanlı mutasavvıf ve şâirleri arasında müstesnâ bir mevkiiye sahip olan Nev'îzâde Yahyâ Efendi, tasavvuf ve diğer ilimlerle ilgili son derece kıymetli, manzum ve mensur eserler telif etmiştir. "Fusûsu'l-Hikem"deki esrârı şerhetmek maksadıyla yazdığı "Keşfü'l-Hicâb min Vechi'l-Kitâb" adlı eseri, Müeyyedüddîn el-Cendî, Dâvûd el-Kayserî ve Molla Abdurrahmân Câmî -kuddise sırruhum- gibi zevât-ı kirâm'ın şehlerindeki malûmâtı da içeren kıymetli bir eserdir.

"Netayicü'l-Fünûn" adlı eseri, müellifin en çok tanınmış te'liflerinden biri olup, içinde ilim sınıflarını on iki fen halinde sınıflandırarak, bu ilim sınıfları hakkında yazılan eserleri tasvir etmiştir. Sinan Paşa'nın "Tazarrû'ât"ına benzer "Nevâ-yı Uşşâk" adlı, sanatkârane bir üslûpla yazdığı kıymetli eserinin yanısıra; "Gül-i Sadberg", "Sinân Paşa'ya Mektûb", "Fezâ'ilü'l-Ümerâ ve Hasâ'ilü'l-Vüzerâ", "Faslun fî Fazîletü'l-'Işk" adlarını taşıyan başka mensur eserler de te'lif etmiştir. "Dîvân", "Hasb-i Hâl" ve "Terceme'-i Hadîs-i Erba'în" ise Hazret'in, nazmın en kudretli temsilcilerinden sayılabilecek manzum eserlerindendir.

Osmanlı şâir, fakih ve târihçilerinden olan oğlu Nev'î-zâde Atâullâh Efendi; babasının tasavvuf, tefsir, kelâm, fıkıh, akâ'id, mantık ve benzeri konularda daha pek çok eseri olduğunu kaydetmiştir.

 

"HÂTEMÜ'L-VELÂYE" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI

Nev'î Yahyâ Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri, "Fusûsu'l-Hikem"deki esrârın üzerinde bulunan sır perdesini aralamak için yazdığı "Keşfü'l-Hicâb min Vechi'l-Kitâb" adlı eserinde; "Hâtemü'n-nübüvve" ile "Hâtemü'l-velâye" mertebelerinin kıyas ve karşılaştırmasını yaparak, her iki makam sahibinin de "peygamber" ve "velî" sıfatıyla, nübüvvet ve velâyet sahalarında "Hâtem"i olduğu mertebenin has ve husûsî temsilcisi olduğuna işâret etmiştir.

 

Resullerin ve Velîlerin Hâtem'ine
Tahsis Edilen "Sükût İlmi":

Nev'î Yahyâ Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri "Keşfü'l-Hicâb min Vechi'l-Kitâb" isimli eserinde, peygamberler arasında ancak Hâtemü'r-rusül'e, velîler arasında da yalnız Hâtemü'l-evliyâ'ya tahsis edilen "Sükût ilmi" hakkında şöyle buyurmuştur:

"Bu sükût ilmini elde edip, acze düşmeyen âlim; Allah'ın zâtını, tecelliyât mertebelerini ve bunların türlerini bilen kimselerin en yücesidir. Bunu elinde bulunduran kimsede sükûtu ifâde ettiği tespit olunan ilim, ancak Hâtemü'r-rusül ve Hâtemü'l-evliyâ için sâbittir. Bunların dışındaki nebîlerden ve resullerden herhangi bir kimse, bu ilmi ve bu müşâhadeyi ancak Hâtemü'n-nübüvve kandilinden elde eder; velîlerden herhangi bir kimse de bu nûru ancak Hâtemü'l-evliyâ kandilinden elde eder. Hattâ resuller bile evliyâ olmaları yönünden, zikredilen nûru Hâtemü'l-evliyâ kandilinden almışlardır." ("Keşfü'l-Hicâb min Vechi'l-Kitâb", Hacı Mahmud Efendi, nr.: 2291, vr. 40a)

 

"Hâtemü'n-Nübüvve"ye İtibar
Kazandıran "Hâtemü'l-Velâye"dir!

Nev'î Yahyâ Efendi -kuddise sırruh- "Hâtemü'l-velâye" mertebesinin, velîlerin en kâmili olan Hâtemü'l-evliyâ'ya nispet edilişinin ardında yatan sır perdesini aralayarak, nübüvvetin hakikatine itibar kazandıran şeyin de yine velâyetin hakikati olduğuna işâret etmiştir:

"Bilmiş ol ki, bahsi görülen Hâtem-i evliyâ kandilinin bu derkte isnâd ve takdir edilen yönü; Şerî'at nübüvveti ve Şer'î risâletten murâd olan, Hâtem-i risâlet'in zâhirî ciheti, kâinât hâdiseleriyle alâkalı olan tabiî ahvâlidir. Bunların her ikisi de, mükellefiyete dâir yer tutan şeylerin kesilip, Hâtemü'r-resul'ün bu yerleştirilenleri bitirmesiyle sona ermiştir. Şu hâlde, kesilmesi mümkün olmayan bir şeye kesilme ne şekilde isnâd edilebilir?

Hakk'ın melekût ve ceberût sırlarından ve gayb ve şehâdet muhteşemliklerinden haber veren, Peygamber'in bâtın ciheti olan hakîki nübüvvet bitip kesilmez, hâliyle velâyet de aslâ kesilip sona ermez. Zîrâ velâyet, peygamberin bir tarafını velî kılan cihetidir ki, dâimâ bâki kalan bir cihettir.

Velâyet'e mazhar olanların en kâmili ise Hâtem-i evliyâ'dır. Hattâ bâzı şârihler; 'Nübüvvet sona ermese dahî bu ilmin ona isnâd edilmesi sahîh olmaz.' demişlerdir. Zîrâ nübüvvetin hakîkatine îtibar kazandıran da, bizzat velâyet'in hakîkatidir." ("Keşfü'l-Hicâb min Vechi'l-Kitâb", Hacı Mahmud Efendi, nr.: 2291, vr. 40a-40b)

 

Hâtemü'r-Rusül'ün
Bâtın Cihetinin Yegâne Temsilcisi:

Yukarıdaki beyânında "Hâtemü'l-velâye" mertebesinin Hâtemü'l-evliyâ'ya isnad edilmesi gerektiğine işâret eden Nev'î Efendi, Hâtemü'r-Rusül Aleyhisselâm'ın bâtın ciheti olan bu velînin zâhir yönüyle onun Şerîat'ına tâbî oluşunun, bu makâmı temsil etme husûsunda onda herhangi bir noksanlık meydan getirmediğini beyan buyurmuştur:

"Resuller aynı zamanda evliyâ da olmaları bakımından, sâhibine sükûtu temin eden sözkonusu ilmi ancak Hâtemü'l-evliyâ mişkâtından görürler. Şu hâlde bunların mertebesi daha yüksek iken; bahsedilen ilmi ancak bir vâsıta ile görebilen, bunlardan daha düşük olan velîler nasıl olur da bizzat görebilirler?

Hâtem-i evliyâ unsurî neş'eti yönünden, ilâhî hükümde her ne kadar Hâtem-i rusül'ün getirdiği şerîata tâbî ise de; bu, makâmında ona noksanlık vermez. Şu hâle göre Hâtem-i evliyâ'nın unsurî neş'et yönüyle olan tâbîliği, hakîkati yönüyle kendisine tâbî olunuşu temin eden has makâmından yana (ona) bir noksanlık getirmez. Hâliyle de bizim: 'Resuller de bunu ancak (onun) velâyet mişkâtından görürler.' diye zikredip yürüttüğümüz mânâya aykırı düşmez. Zîrâ Hâtemü'r-resul'ün bâtın ciheti olan bu velî'nin, unsûrî neş'eti makamından Hâtem'den mertebesi, yalnız ondaki risâlet sebebiyle düşüktür." ("Keşfü'l-Hicâb min Vechi'l-Kitâb", Hacı Mahmud Efendi, nr.: 2291, vr. 40b)

 

Hâtemü'l-Evliyâ'nın
"İlmullâh"taki Ulvî Şânı:

Hazret bütün bu açıklamaları yaptıktan sonra, mevzuyu Hâtemü'l-evliyâ'nın ilmî yüceliği üzerinde toplayıp, dikkatleri onun "İlmullâh"taki üstünlük yönüne çevirerek şöyle buyurmuştur:

"Şu hâlde sen, Hâtem-i evliyâ'nın İlmullâh'taki ulvî şânını ve yüce mertebesini, bizim sözümüzün hakîkati ile bilip hakîkati üzre anla!" ("Keşfü'l-Hicâb min Vechi'l-Kitâb", Hacı Mahmud Efendi, nr.: 2291, vr. 41a)

 


| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

 

 


 
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 163 ziyaretçi (269 klik) Hoşgeldiniz  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol