islamilminfazileti
  EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (124) Hüsâmeddîn Ali el-Bitlisî
 
HÂTEM-I VELI

Hüsâmeddîn Ali el-Bitlisî -kuddise sırruh- (3)


EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (124)

Hüsâmeddîn Ali el-Bitlisî
-kuddise sırruh- (3)

 

On beşinci yüzyılda yaşamış mutasavvıfların büyüklerinden olan Hüsâmeddîn Ali el-Bitlisî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Istılâhâtü's-Sûfiyye"sinde ve Şeyh Mahmud Şebüsterî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Gülşen-i Râz"ına yazdığı "Şerh"te ortaya koyduğu "Hâtemü'r-risâlet" ve "Hâtemü'l-velâyet"le ilgili sır ve ifşaatların bir kısmı daha önce size arzedilmişti.

Hazret'in, Hâtemü'l-evliyâ olan zâta bahşedilen ulvî makamla ve İlâhî lütuflarla ilgili esrârengiz sırlara yer verdiği "Gülşen-i Râz Şerhi"ndeki beyan ve ifşaatlarına kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

Hâtemü'l-Evliyâ'nın Vefâtının
Üçüncü Gününde Yaşanan Hâdisenin
Gayb Ufkundan Zuhûru:

Hüsâmeddîn Ali el-Bitlisî -kuddise sırruh- Hazretleri "Gülşen-i Râz Şerhi"nde Hâtemü'l-evliyâ olan zâtın vefâtının üçüncü gününde tecellî eden hâdisenin gayb ufkundan zuhûruna işâret ederek, geceleyin birbiri ardınca peşpeşe zuhûr eden on iki parlak kandilden bâzılarının kimler olduklarını ifşâ etmiş; velâyet ve hakîkat minberinin en güzel yerine çıkacak olan bu zâtın cismî varlığı itibâriyle, âhir zamanda büyük bir kemâlât ve fazîletle zuhûr ederek âlemi aydınlatan bir kimse olduğunu haber vermiştir:

"Velîliğin kemâliyle zuhûru ancak Hâtem'le olur; iki âlem de onunla tamamlanır, onunla kemâl bulur. Yani ne zaman ki velâyet ayı, indirildiği mertebelerin dereceleri üzerinde gayb ufkundan hüviyetine uygun bir sefer yapıp seyreder; ondan sonra ki, gayb hüviyetiyle nübüvvetin hakîkat feleğinin güneşi, geceleyin nübüvvet sûretinin yarım dâiresiyle, risâlet derecesinin devrinin zuhûr bulduğu kemâlin Hâtem'i üzere Zâtî tecellî göğünün ortasına ulaşıp, doğduğu ışıkları saçarak tâbîlerinden olan diğer üç parlak yıldıza; yanî Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a -radiyallâhu anhüm- kavuşur ve safâ ile yürüyüp seyrederek, ‘Zâhir' isminin nûr ışığıyla, Velâyet ve hakîkat minberinin çıkılabilecek en güzel yerinde fıtrî ayıplardan emin ve mânevî kemâlin tümünü neşreden bir sûret olur.

‘Yâ Alî! Benim peygamberlerle aramda bir ziyâdelik (fazlalık) vardır. Kendini saklayıp gizleyen güneş, perde kaldırılınca nûrlarını saçarak benimle menzillerin en parlak ve en göz kamaştırıcı olanına yükselir. Bendeki ziyâdeliği arttıran şeye gelince; o seni de, hidâyet ışıklarının hepsini de parıldatıp aydınlatır.

Yâ Alî! Sen de hidâyete erenlerle birlikte hidâyete erenlerdensin!'

Hidâyetinin güzeliğiyle âlemi aydınlatması şu ki; onun aslı ve cinsi üzere yaratılmış, nübüvvet kemâlinin bütün kemâlini, ‘Hâtem' ve ‘Hatm-i velâyet'in verildiği hilâfet rütbesinin isnâd edildiği velâyet mânâsıyla kendinde toplayan rehberin hilâfetinin de onun nübüvvetinin sûreti olmasıdır. Îmâ ve işâret olunan da, onun âhir zamanda kemâl derecesinde ve fazîletle yâdedilen biri olmasıdır ki; vaad edilmiş, akd edilmiş, ahd edilmiş ve sona getirilmiş olur ve onun velâyet sîreti diğerlerine nûr saçıcı ve bağlayıcı olur." ("Mecmû'a'-i Şerhu Hutbeti'l-Beyân li'l-Hüsâm el-Bitlisî: Şerh-i Gülşen-i Râz", Konya Bölge Yazma Eserler Ktp. Akseki, nr.: 164, vr. 282-283)

 


| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

 

 


 
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 76 ziyaretçi (289 klik) Hoşgeldiniz  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol