islamilminfazileti
  EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (125) Hüsâmeddîn Ali el-Bitlisî
 
HÂTEM-I VELI

Hüsâmeddîn Ali el-Bitlisî -kuddise sırruh- (4)


EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (125)

Hüsâmeddîn Ali el-Bitlisî
-kuddise sırruh- (4)

 

On beşinci asır mutasavvıflarının önde gelenlerinden olan Şeyh Hüsâmeddîn Ali el-Bitlisî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Gülşen-i Râz Şerhi"nde, "Hâtemü'n-nübüvve" ve "Hâtemü'l-velâye" mertebelerinin mâhiyeti, keyfiyeti ve birbiriyle ilişkisi hakkında açtığı gizli sır ve ifşaatlara kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

Hâtemü'n-Nübüvve, Hâtemü'l-Velâye
ve Tâbîleri Olan Peygamber ve Velîler:

Şeyh Hüsâmeddîn Ali el-Bitlisî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerh-i Gülşen-i Râz" adlı eserinde, Hâtemü'l-evliyâ'nın velâyeti hususunda Hâtemü'l-enbiyâ Aleyhisselâm'la tam bir ayniyet içinde bulunduğunu ifşâ ederek; onun kendisine tâbî olan herhangi bir velînin velâyetine nispetinin, Hâtemü'n-nübüvve'nin, tâbîlerinden olan herhangi bir nebînin nübüvvetine nispeti gibi olduğunu haber vermiştir:

"Bütün velîlerin varlıkları Hâtem'in bir âzâsına benzer: O 'küll'dür, bütündür; öbürleri ise 'cüz'dür, yâni ondan bir bölümdür. Onun son Peygamber'le tam bir münâsebeti vardır, bu yüzden rahmetin tam şekli de onunla zuhûr eder. Şimdi malûm oldu ki bu Hazret'in Velâyet yarım dâiresinin bir cüz'üne nisbeti, Risâlet Hazreti'nin, onların (peygamberlerin) yükselebilmeleri için gerekli olan nübüvvet yarım dâiresi noktalarına nisbetiyle birdir. Peygamberlerin varlıkları Hâtem-i nübüvvet'e nisbet edildiği gibi velîlerin varlıkları da işte bu Mazhar'a nisbet edilir." ("Mecmû'a-i Şerhu Hutbeti'l-Beyân li'l-Hüsâm el-Bitlisî: Şerh-i Gülşen-i Râz", Konya Bölge Yazma Eserler Ktp. Akseki, nr.: 164, vr. 283)

 

Hâtemü'l-Enbiyâ ve Hâtemü'l-Evliyâ'nın,
Mûsâ Aleyhisselâm ve Hızır Aleyhisselâm'a Nispeti:

Hüsâmeddîn el-Bitlisî -kuddise sırruh- Hazretleri "Gülşen-i Râz Şerhi"nin diğer bir noktasında; zuhuru gâyesine ulaştıran Ulûhiyyet sıfatının başlangıcı Velâyet olduğu hâlde, bu zâtın hem zâhiren, hem de bâtınen yine tâbî olduğu Peygamber'in izi üzerinde bulunduğuna işâret etmiş ve Kur'an-ı kerim'de, Kehf sûre-i şerîf'inde Mûsâ Aleyhisselâm'ın Hızır Aleyhisselâm'a tâbî oluşundaki sırrın da bu durumun bir benzeri olduğuna dikkati çekmiştir:

"Velâyet, zuhûru gâyesine ulaştıran ve bâtını açığa çıkaran Ulûhiyyet sıfatının başıdır. İşte bu velî de, zâhiren ve bâtınen onun izi üzerinde gözükür. 'Zâhir' olan nübüvvettir ki, zâhiri gösteren velâyetin sûreti ve zuhûr ettiricisidir. Kelâm-ı Mecîd'de, Kehf sûresi'nde bu minvâl üzere yürüyen Hazret-i Hızır ve Mûsâ -aleyhimüsselâm- hikâyesinde; zâhir bâtının üzerinde iken, bâtının zâhirin üzerinde gösterilişi de onun hükümlerinin eserleridir." ("Mecmû'a-i Şerhu Hutbeti'l-Beyân li'l-Hüsâm el-Bitlisî: Şerh-i Gülşen-i Râz", Konya Bölge Yazma Eserler Ktp. Akseki, nr.: 164, vr. 283)

 


| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

 

 


 
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 225 ziyaretçi (320 klik) Hoşgeldiniz  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol