islamilminfazileti
  EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (128) Niyâzî-i Mısrî -kuddise sırruh-
 
HÂTEM-I VELI

Niyâzî-i Mısrî -kuddise sırruh-


EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (128)

Niyâzî-i Mısrî -kuddise sırruh-

 

Asıl adı "Mehmed" olan Hazret, telif sâhibi Osmanlı mutasavvıflarının önde gelenlerindendir. Hicrî 1027 (m. 1617) yılında Malatya'da dünyaya gelmiş olup, 21 yaşında vaizlikle meşgulken Halvetiyye yolu büyüklerinden Malatyalı Hüseyin Efendi'nin dergâhına intisâb etmiş, bu arada Mantık ve Kelâm ilimlerini tahsil etmek gâyesiyle Diyarbakır ve Mardin'e gitmiştir. Daha sonra Mısır'a göç ederek, burada Ezher Camii yakınlarında ikâmet eden Kâdiriyye yolu şeyhlerinden birinin hizmetine girmiştir.

"Mevâ'idü'l-İrfân" adlı eserinde naklettiğine göre; burada dervîşâne bir hayat sürdürürken, yaptığı bir istihâre sırasında rüyâsında Şeyh Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh- Hazretleri'ni görmüş ve Hazret kendisine nasîbinin o şehirde olmadığını söyleyerek Anadolu tarafına gitmesini emretmiştir. Gördüğü rüyânın tesiriyle hemen Anadolu tarafına hicret eden Niyâzî-i Mısrî -kuddise sırruh- Hazretleri, İstanbul'a gelerek Sokollu Mehmed Paşa Medresesi'ne yerleşmiş ve burada ilim tedrisine yönelmiştir.

İstanbul'dan ayrılarak Bursa'ya giden ve orada da ilim tedrisiyle meşgul olan Hazret, gördüğü başka bir rüyâ üzerine Uşak'a gitmiş ve orada Ümmî Sinân -kuddise sırruh- Hazretleri'nin halîfelerinden Şeyh Mehmed ile tanışarak, kısa bir süre sonra aradığı her şeyi kendisinde bulacağı Şeyh'i Ümmi Sinan -kuddise sırruh- Hazretleri'ne bağlanarak, ondan hilâfet alıp irşada başlamıştır. İrşad faaliyetleri ile meşgul olurken bir aralık Bursa'ya gelen Hazret, 1669 (h. 1080) tarihinde burada bir dergâh inşâ ettirmiştir.

Cifr ilmine vâkıf müstesnâ şahsiyetlerden biri olan Mısrî -kuddise sırruh- Hazretleri, söylediği bazı sözler nedeniyle 1673 (h. 1087)'de Rodos'a sürülmüş, dokuz ay süren bu sürgün hayatını müteâkip tekrar Bursa'ya dönmüştür.

1677 yılında Rusya seferi için halkı cihâda teşvik maksadıyla yanındaki üç yüz dervişle Edirne'ye geçen Hazret, Selimiye Camii'ndeki bir hutbesinden dolayı tekrar Limni Adası'na sürülmüştür. İki yıl sonra affedilmesine rağmen bu kez dönmeyi kabul etmemiş ve adada ikâmet etmeye karar vererek Limni'deki meşhur "Mısri dergâhı"na yerleşmiştir.

On beş yıl sonra Sultan II. Ahmed'in ricâsı üzerine tekrar Bursa'ya gelen Niyâzî-i Mısrî -kuddise sırruh- Hazretleri, kendisine haset eden bazı ümerânın telkinleri sonucu bir kez daha Limni'ye sürülmüş ve oradan dönmeyip kısa bir süre sonra, tarih 16 Mart 1694'ü gösterirken 78 yaşında vefat etmiştir. Kabr-i şerîf'leri Limni'dedir.

Tasavvuf alanındaki nükteli beyanlarıyla dikkati çeken Hazret, bu sahada manzum ve mensur pek çok eser telif etmiş olup, bunlar; "Dîvân-ı İlâhiyyât", "Mevâ'idü'l-'İrfân", "Kasîde-i Bürde Tesbî'i", "Tevhîd Risâlesi", "Risâle-i Haseneyn", "Devre-i Arşiyye", "Fâtiha Tefsîri", "Esmâ-i Hüsnâ Şerhi", "Esmâ-i Halvetiyye", "Mecmû'a-i Kelimât-ı Kudsiyye" ve "Mektûbât"tır.

 

Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin Bir Yol Üzerinde Gönderilen,
Hakîrliği İle İftihar Eden "Son Velî":

"Kelimât-ı Kudsiyye-i Hazret-i Mısrî" adlı mecmûadaki sözlerinden anlaşıldığına göre, Şeyh Niyâzî-i Mısrî -kuddise sırruh- Hazretleri her devirde zuhûr eden en büyük kutbun "Hâtemü'l-velâye" nûrundan en büyük nasîbi aldığını keşfetmiş ve kendi zamanında bu Nûr'un en büyük temsilcisinin kendisi olduğuna işâret etmişti. ("Mecmû'a-i Kelimât-ı Kudsiyye-i Hazret-i Mısrî", Bursa İnebey Eski Basma ve Yazma Eserler Ktp. Sultan Orhan, nr.: 1223, vr. 6a)

Nitekim Hazret "Dîvân-ı İlâhiyyât" adlı eserinde, "el-Fakru fahrî" buyuran Hâtemü'l-enbiyâ Aleyhisselâm fakirliğiyle övündüğü gibi; Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin âhir zamanda zuhur edeceğini bildirdiği ve bu yüzden hakkında yazdığı müstakil eserde kendisini "Âhirü'l-evliyâ" olarak nitelendirdiği Son Velî'nin de, kıldan ince, kılıçtan keskin bir yol üzerinde gönderilmiş, hakirliği ile iftihar eden bir kimse olduğunu haber vermiştir:

"Kıldan ince-vü kılıçdan keskin ol Şâh'un yolu

Her kemâl ehli kapusında anun ednâ kulu

Okları kavs-i kazânun kuvvetince yol alur

Pûtesine kalb-i Sultân'dan geçer okun yolu

Çün mukaddem 'Fakru fahrî' didi Sultânü'r-rusül

Ya aceb mi 'fahr-i züllî' dise bu Âhir Velî?

Ferha tarha iki deryâ 'Mecmai'l-bahreyn' olan

Taht-ı akdâm-ı erâzil, 'Arş-ı Rahmân menzili

'Ârifin bir himmeti var ana arş olmaz makâm

Sidre-vü Tûbâ gözetmez kâmilin cân-u dili." ("Dîvân-ı İlâhiyyât Şerhi", s. 392)

 


| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

 

 


 
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 166 ziyaretçi (223 klik) Hoşgeldiniz  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol