islamilminfazileti
  KURANI KERİM
 
KURANI KERİM
SÜRE MEAL
01.Fatiha 1. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
02.Fatiha 2. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.
03.Fatiha 3. O, Rahman ve Rahim’dir.
04.Fatiha 4. Din gününün sahibidir.
05.Fatiha 5. (Ey Rabbimiz!) Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.
06.Fatiha 6. Bize doğru yolu göster.
07.Fatiha 7. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna eriştir. Gadaba uğramış ve sapmış olanların yoluna değil.
01.Bakara 1. Elif, Lâm, Mîm.
02.Bakara 2. Bu Kitap’ta hiçbir şüphe yoktur. O, takvâ sahipleri için yol göstericidir.
03.Bakara 3. Onlar gayba inanırlar, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.
04.Bakara 4. Sana indirilene de, senden önce indirilene de iman ederler. Ahiret gününe de kesinlikle inanırlar.
05.Bakara 5. İşte onlar Rablerinin yolunda olanlardır. İşte onlar saâdete erenlerdir.
06.Bakara 6. Kâfirlere gelince, onları ikaz etsen de etmesen de onlar için birdir, onlar iman etmezler.
07.Bakara 7. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerine perde inmiştir. Onlar için büyük bir azap vardır.
08.Bakara 8. İnsanların bir takımları vardır ki, inanmadıkları halde: “Allah’a ve ahiret gününe inandık.” derler.
09.Bakara 9. Bunlar güya Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa onlar sadece kendilerini aldatırlar da bunun farkında değillerdir.
010.Bakara 10. Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle onlara elem verici bir azap vardır.
011.Bakara 11. Kendilerine: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın!” denildiği zaman, “Biz ancak ıslah edicileriz.” derler.
012.Bakara 12. İyi bilin ki asıl ortalığı ifsat edenler kendileridir. Lâkin anlamazlar.
013.Bakara 13. Onlara: “(Mümin) insanların inandığı gibi siz de inanın!” denilince de, “Beyinsizlerin inandığı gibi mi inanalım?” derler. İyi bilin ki asıl beyinsizler kendileridir, fakat bunu bilmezler.
014.Bakara 14. Müminlerle karşılaştıkları zaman “Biz de inandık” derler. Şeytanları (elebaşları) ile başbaşa kaldıklarında ise: “Biz şüphesiz sizinleyiz, onlarla sadece alay etmekteyiz!” derler.
015.Bakara 15. Allah da kendileriyle alay eder, azgınlıklarında onlara mühlet verir, bu yüzden onlar bir müddet başı-boş dolaşırlar.
016.Bakara 16. İşte onlar hidayet karşılığında sapıklığı satın almışlardır. Bu alış-verişleri kendilerine kâr sağlamamıştır, doğru yolu da bulamamışlardır.
017.Bakara 17. Onların (münafıkların) hali, karanlık bir gecede ateş yakan kimsenin durumuna benzer. Ki, ateş tam onların çevresini aydınlatmışken, Allah onların nurlarını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır. Onlar artık hiçbir şeyi göremez olurlar.
018.Bakara 18. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler.
019.Bakara 19. Yahut onların hali, gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. Yıldırımdan ölme korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah o kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.
020.Bakara 20. O esnada şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar. Etraflarını aydınlatınca bir kaç adım yürürler. Fakat üzerlerine karanlık çökünce oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.
021.Bakara 21. Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki korunasınız.
022.Bakara 22. O ki, yeryüzünü sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi. Onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Artık sizler de bildiğiniz halde Allah’a şirk koşmayın.
023.Bakara 23. Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sûre meydana getirin. Eğer iddiânızda doğru iseniz, Allah’tan başka şâhitlerinizi de çağırın.
024.Bakara 24. Eğer bunu yapamazsanız, ki aslâ yapamayacaksınız, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır.
025.Bakara 25. Resulüm! İman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlerle müjdele. Kendilerine ne zaman onlardan bir meyve rızık olarak yedirilirse, her defasında: “Bu bizim daha önce de dünyada iken yediğimiz şeydir.” derler. Bunlar söylediklerinin benzerleri olarak sunulmuştur. Onlar için orada tertemiz eşler vardır. Orada ebedî olarak kalacaklardır.
026.Bakara 26. Şüphesiz ki Allah sivrisinek veya ondan daha küçüğüyle misal getirmekten çekinmez. İman edenler böyle misallerin Rablerinden gelen bir hak olduğunu bilirler. Kâfirler ise: “Allah bu misalle ne demek istedi?” derler. Allah bu misalle bir çoğunu saptırır, bir çoğunu da hidayete erdirir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır.
027.Bakara 27. Onlar ki, kesin söz verip bağlandıktan sonra Allah’a verdikleri sözü bozarlar. Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabalık bağlarını) keserler. Yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara düşmüş olanlardır.
028.Bakara 28. Allah’ı nasıl inkâr edersiniz ki, siz ölü iken sizi O diriltti. Sonra sizi öldürecek, ondan sonra da tekrar diriltecektir. Tekrar O’na döndürüleceksiniz.
029.Bakara 29. Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan O’dur. Sonra da göğe yöneldi, onu yedi kat olarak düzenledi. O her şeyi hakkıyla bilendir.
030.Bakara 30. Bir zamanlar Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demişti. Onlar: “Yeryüzünde bozgunculuk yapacak, kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor, devamlı takdis ediyoruz.” dediler. Allah da onlara: “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.” buyurdu.
031.Bakara 31. Ve Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra da o eşyayı meleklere göstererek: “Eğer sâdıklardan iseniz, bunların isimlerini bana söyleyin!” dedi.
032.Bakara 32. Melekler: “Sen münezzehsin, seni tesbih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yok. Şüphesiz ki sen her şeyi hakkıyla bilensin, hüküm ve hikmet sahibisin.” dediler.
033.Bakara 33. Allah: “Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere haber ver!” dedi. Vaktaki Âdem bunların isimlerini onlara haber verdi. Allah: “Ben size demedim mi ki, ben göklerin ve yerin gizliliklerini bilirim. Açıkladığınızı da gizli tuttuğunuzu da bilirim.” dedi.
034.Bakara 34. Bir zamanlar biz meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O ise yüz çevirdi, büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.
035.Bakara 35. Biz de şöyle dedik: “Ey Âdem! Sen ve eşin, beraberce cennete yerleşin. Orada olanlardan dilediğiniz yerde bol bol yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz, her ikiniz de zulmedenlerden olursunuz.”
036.Bakara 36. Ne var ki şeytan ayaklarını kaydırıp onları oradan uzaklaştırmış, içinde bulundukları yerden çıkarmıştı. Bunun üzerine biz de: “Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir müddet yerleşmek ve geçinmek vardır.” dedik.
037.Bakara 37. Âdem Rabbinden bir takım kelimeler (ilhamlar) aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhametli olandır.
038.Bakara 38. Onlara: “Hepiniz oradan inin! Size benden bir hidayet geldiği zaman, kim benim hidayetime tâbi olursa, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” dedik.
039.Bakara 39. Küfre varıp âyetlerimizi yalanlayanlar ise, cehennem ehlidirler. Onlar o ateşte ebedî kalacaklardır.
040.Bakara 40. Ey İsrâiloğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vâdettiklerimi vereyim. Ve sadece benden korkun!
041.Bakara 41. Sizin yanınızda bulunanı (Tevrat’ın aslını) doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur’an’a) iman edin ve sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Sakın âyetlerimi az bir pahaya satmayın. Ve sadece benden sakınıp korkun!
042.Bakara 42. Hakkı bâtıl ile karıştırmayın, bilerek hakkı gizlemeyin.
043.Bakara 43. Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.
044.Bakara 44. İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz? Oysa sizler Kitab’ı (Tevrat’ı) da okuyorsunuz. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
045.Bakara 45. Sabır göstermekle ve namaz kılmakla Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz ki bu (sabır ve namaz), Allah’a saygıdan kalbi ürperenlerden başkasına zor gelir.
046.Bakara 46. Onlar ki Rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini kesinlikle bilirler.
047.Bakara 47. Ey İsrâiloğulları! Size ihsan ettiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
048.Bakara 48. Hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden şefaat kabul edilmeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği azap gününden korkup sakının.
049.Bakara 49. Hani sizi, işkencelerin en kötüsünü tattıran, oğullarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı sağ bırakan Firavun hanedanından kurtarmıştık. Bu Rabbinizin büyük bir imtihanı idi.
050.Bakara 50. Bir zamanlar biz sizin için denizi yarıp sizi kurtarmış ve gözlerinizin önünde Firavun hanedanını suda boğmuştuk.
051.Bakara 51. Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Sonra siz onun ardından buzağıyı ilâh edinmiştiniz. Böylece kendinize zulmettiniz.
052.Bakara 52. Bundan sonra şükredersiniz diye sizi bağışlamıştık.
053.Bakara 53. Doğru yolu bulup hidayete erişesiniz diye Musa’ya Kitap ve furkan (hak ile bâtılı birbirinden ayıran ölçü) vermiştik.
054.Bakara 54. Musa kavmine: “Ey kavmim! Buzağıya tapmakla nefsinize zulmetmiş oldunuz. Hemen yaratanınıza tevbe edip nefislerinizi öldürünüz. Bu, yaratıcınızın katında sizin için daha hayırlıdır.” demişti. Allah da tevbenizi kabul etmişti. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir.
055.Bakara 55. Siz de: “Ey Musa! Allah’ı apaçık görmedikçe sana inanmayacağız.” demiştiniz de gözleriniz göre göre yıldırım gelip sizi çarpmıştı.
056.Bakara 56. Bu ölü halinizden sonra, belki şükredersiniz diye sizi tekrar diriltmiştik.
057.Bakara 57. Üstünüze bulutları gölge yaptık. Kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve güzel olanlarından yiyin.” dedik. Onlar bize değil, kendilerine zulmediyorlardı.
058.Bakara 58. Bir vakit de: “Şu şehre girin, dilediğiniz yerde istediğinizi bol bol yiyin. Kapısından secde ederek girin ve: ‘Hıtta=bizi affet’ deyin, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım, kusurlarınızı örtelim. İyilik edenlere daha da artıracağız.” demiştik.
059.Bakara 59. Amma o zâlimler, kendilerine söylenmiş olan sözü, başka bir sözle değiştirdiler. (Hıtta kelimesini alaya alarak buğday mânâsına olan hınta’ya çevirdiler). Biz de o zâlimlere, yoldan çıkmalarından dolayı, gökten korkunç bir azap indirmiştik.
060.Bakara 60. Musa, kavmi için su istemişti. “Âsanla taşa vur!” demiştik. Bunun üzerine taştan oniki pınar fışkırmıştı, her zümre su alacağı yeri bildi. Allah’ın rızkından yiyin için, fakat yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın.
061.Bakara 61. Hani siz: “Ey Musa! Biz bir çeşit yemeğe mümkün değil katlanamayacağız. Bizim için Rabbine duâ et de; yerin bitirdiği sebze, acur, sarmısak, mercimek ve soğandan çıkarsın.” demiştiniz. Musa da onlara: “Siz hayırlı olanı, daha aşağı olan şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? Öyle ise bir şehre inin, orada istediğiniz şeyler var.” demişti. Üzerlerine zillet ve meskenet, horluk ve yoksulluk damgası vuruldu, Allah’ın gazabına uğradılar. Öyle oldu; çünkü onlar Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar, haksız yere peygamberlerini öldürüyorlardı. İsyana daldıkları, haddi aşıp aşırı gittikleri için bunu hak ettiler.
062.Bakara 62. Şüphesiz ki iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve sâbiîlerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
063.Bakara 63. Bir zaman da sizden kesin söz almıştık. Tur dağını da, başınıza indirecek gibi bir vaziyette üstünüze kaldırıp: “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın, içinde olanları hatırda tutun. Belki bu sayede sakınır, korunursunuz.” demiştik.
064.Bakara 64. Bundan sonra yine sözünüzden döndünüz, yine yüz çevirdiniz. Eğer üzerinizde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, elbette hüsrana uğrayanlardan olurdunuz.
065.Bakara 65. İçinizden cumartesi günü azgınlık edip haddi aşanları elbette biliyorsunuz. Biz onlara: “Aşağılık maymunlar olunuz!” demiştik.
066.Bakara 66. İşte biz bu (maymunlaşma cezasını), kendi devirlerinde yaşayıp hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelecek olanlara bir ibret dersi, takvâ sahibi müminlere de bir öğüt yaptık.
067.Bakara 67. Bir vakit de Musa kavmine: “Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor.” demişti. “Sen bizimle alay mı ediyorsun?” dediklerinde de: “Câhillerden olmaktan Allah’a sığınırım.” demişti.
068.Bakara 68. “Bizim için Rabbine duâ et de, onun mahiyetini bize açıkça bildirsin.” dediler. “Onun ne pek kart ne de pek körpe, ikisinin ortası dinç bir sığır olduğunu söylüyor. Artık size emrolunanı yapın.” demişti.
069.Bakara 69. “Rabbine bizim için duâ et, renginin nasıl olduğunu açıklasın.” dediler. “Allah onun, bakanların içini açan, altın sarısı gibi bir sığır olduğunu söylüyor.” demişti.
070.Bakara 70. “Rabbine bizim için duâ et, onun mahiyetini bize açıkça bildirsin. Çünkü bizce birçok sığırlar birbirine benziyor. Allah dilerse elbette buluruz ve hidayete ereriz.” dediler.
071.Bakara 71. “Yeri sürmeyen, ekini sulamayan, boyunduruk altında ezilmemiş, kusursuz, alacasız bir sığır olduğunu söylüyor.” demişti. “İşte şimdi gerçeği bildirdin.” deyip sığırı kestiler. Az kalsın bunu yapmayacaklardı.
072.Bakara 72. Siz bir kimseyi öldürmüş ve bunu birbirinize atmıştınız. Oysa Allah gizlediğinizi ortaya çıkaracaktır.
073.Bakara 73. “Sığırın bir parçasıyla ona (öldürülene) vurun.” dedik. İşte Allah ölüleri böyle diriltir. Size âyetlerini gösterir ki aklınızı başınıza alıp düşünesiniz.
074.Bakara 74. Sonra bunun arkasından kalpleriniz yine katılaştı. Şimdi o kalpler taş gibidir, hatta daha da katıdır. Nitekim taşın öylesi vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Öylesi de vardır ki, yarılıp ondan çeşme gibi su akar. Öylesi de vardır ki, Allah korkusundan yuvarlanır düşer. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir.
075.Bakara 75. (Ey müminler!) Şimdi siz onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardı ki, Allah’ın kelâmını (Tevrat’ı) işitirler de iyice anladıkları halde onu bile bile tahrif eder (değiştirirler) di.
076.Bakara 76. (Yahudi münafıklar) müminlerle karşılaştıkları zaman: “Biz de iman ettik.” derler. Birbirleriyle başbaşa kaldıklarında ise: “Allah’ın size açtıklarını, Rabbiniz katında sizin aleyhinizde kullansınlar diye mi onlara söylüyorsunuz? Bunları hiç düşünemiyor musunuz?” derler.
077.Bakara 77. Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilmektedir.
078.Bakara 78. Onlardan bir kısmı okuma yazması olmayan ümmidirler, Kitab’ı (Tevrat’ı) anlamazlar. Bir takım bâtıl şeyleri onlar sadece zanneder dururlar.
079.Bakara 79. Kitabı elleriyle yazıp da, sonra onu az bir pahaya satmak için: “Bu Allah katındandır.” diyenlerin vay haline! Ellerinin yazdıklarından ötürü vay haline onların! Kazandıkları vebalden ötürü vay haline onların!
080.Bakara 80. Bir de dediler ki: “Sayılı bir kaç gün dışında cehennem ateşi bize dokunmaz.” De ki: “Siz Allah katından bir söz mü aldınız? Öyle ise Allah aslâ sözünden caymaz. Yoksa sizler Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?”
081.Bakara 81. Hayır, öyle değil! Kötülük işleyip suçu kendisini kuşatmış olan kimseler, işte bunlar cehennemliktirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
082.Bakara 82. İman edip de sâlih ameller işleyenler ise cennet halkıdırlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
083.Bakara 83. Bir zamanlar biz İsrailoğullarından şöyle söz almıştık: “Yalnızca Allah’a kulluk edin, ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik yapın. İnsanlarla güzel konuşun. Namazı kılın, zekâtı verin!” Sonra pek az kısmınız hariç döndünüz, hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz.
084.Bakara 84. Bir zamanlar da sizden: “Birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız.” diye söz almıştık. Sonra da bunu kabul etmiş, (bu ikrarınıza) şâhit de olmuştunuz.
085.Bakara 85. Bu misakı kabul eden sizler yine birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, onlara karşı günah ve düşmanlıkta birleşiyorsunuz. Eğer esir düşüp gelirlerse (kurtulmaları için) fidyelerini veriyorsunuz. Oysa onları yurtlarından çıkarmak size haram kılınmıştır. Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezası dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise en şiddetli azaba çarptırılacaklardır. Allah yaptıklarınızdan aslâ gâfil değildir.
086.Bakara 86. Onlar ahiret karşılığında dünyâ hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden azapları hafifletilmez, onlar yardım da görmezler.
087.Bakara 87. Andolsun ki biz Musa’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. Ondan sonra da birbiri ardınca peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsâ’ya da mucizeler verdik ve biz onu kudsî ruhla destekledik. Size bir peygamber canınızın istemediği, nefsinizin hoşlanmadığı bir şey getirdikçe, ona karşı büyüklük tasladınız. Size gelen peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz.
088.Bakara 88. “Kalplerimiz perdelidir.” dediler. Öyle değil! Allah küfürleri yüzünden onları lânetlemiştir. Artık pek azı inanırlar.
089.Bakara 89. Yanlarında bulunan (Tevrat’ı) tasdik etmek üzere onlara Allah katından bir kitap gelince, daha önceleri kâfirlere karşı onunla yardım isteyip durdukları halde, tanıdıkları ve bekledikleri (o Kur’an) kendilerine gelince, bu defa onu inkâr ettiler. İşte bundan dolayı Allah’ın lâneti kâfirlerin üzerinedir.
090.Bakara 90. Nefislerini ne kötü şeye değişip sattılar! Allah’ın, kullarından dilediğine lütfundan (kitap) indirmesine hased ederek Allah’ın indirdiğini inkâr ettiler ve bu sebeple gazap üstüne gazaba uğradılar. Küfredenlere kahredici bir azap vardır.
091.Bakara 91. Bir de onlara: “Allah’ın indirdiğine iman edin!” denilince: “Biz sadece bize indirilene inanırız.” derler ve ondan başkasını inkâr ederler. Halbuki o Kur’an, kendi ellerinde bulunan Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gelen hak Kitap’tır. Resulüm! De ki: “Şayet siz gerçekten inanmış kimseler idiyseniz, daha önce Allah’ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz?”
092.Bakara 92. Andolsun ki Musa size apaçık mucizelerle geldi. Sonra onun ardından buzağıya taptınız. Siz öyle zâlimlersiniz!
093.Bakara 93. Hatırlayın o zamanı ki, sizden sağlam söz almış, Tur dağını üzerinize kaldırmıştık. “Size verdiğimizi sıkıca tutun ve dinleyin.” demiştik. Onlar da: “İşittik ve isyan ettik.” dediler. İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı (sevgisi) içirildi. De ki: “Eğer inanıyor idiyseniz, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor?”
094.Bakara 94. De ki: “Eğer ahiret yurdu, Allah katında diğer insanlara değil de yalnızca size âit ise ve bu iddiânızda samimi iseniz, haydi ölümü temenni ediniz.”
095.Bakara 95. Onlar, ellerinin yapıp öne sürdüğü işlerden dolayı ölümü aslâ istemezler. Allah zâlimleri bilendir.
096.Bakara 96. Yemin olsun ki; sen yahudileri yaşamaya karşı diğer insanlardan, hatta müşriklerden de daha düşkün ve hırslı görürsün. Onlardan her biri ömrünün bin yıl olmasını ister. Oysa ki (bu şekilde uzun) yaşatılması, onu azaptan uzaklaştıracak değildir. Allah onların yaptıklarını görmektedir.
097.Bakara 97. De ki: “Kim Cebrâil’e düşman olursa, iyi bilsin ki bu Kur’an’ı Allah’ın izniyle senin kalbine o indirmiştir. O Kur’an ki, önceki kitapları tasdik edicidir, müminler için hidayet kaynağı ve müjdedir.
098.Bakara 98. Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrâil’e ve Mikâil’e düşman olursa, iyi bilsin ki Allah da kâfirlerin düşmanıdır.
099.Bakara 99. Resulüm! Andolsun ki biz sana apaçık âyetler indirdik. Onları fâsıklardan başkası inkâr etmez.
0100.Bakara 100. Onlar ne zaman bir andlaşma yapsalar, içlerinden bir güruh onu bozup arkalarına atmadılar mı? Zaten onların çoğu iman etmezler.
0101.Bakara 101. Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı doğrulayan bir peygamber gelince, ehl-i kitaptan bir grup Allah’ın kitabını sanki bilmiyorlarmış gibi arkalarına attılar.
0102.Bakara 102. Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurdukları sözlere uydular. Süleyman kâfir olmadı, fakat o şeytanlar kâfir olmuşlardı. Onlar insanlara sihri ve Bâbil’deki Hârut ve Mârut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek herkese: “Biz imtihan için gönderildik, sakın kâfir olmayın!” demedikçe hiç kimseye sihir namına bir şey öğretmezlerdi. Onlar o iki melekten karı ile koca arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Allah’ın izni olmadıkça onlar kimseye zarar veremezlerdi. Büyücüler kendilerine zarar verip menfaat vermeyecek şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun ki onlar, sihri satın alan kimse için ahirette hiçbir nasip olmayacağını biliyorlardı. Ne fena bir şey karşılığında nefislerini sattılar! Keşke bilmiş olsalardı!
0103.Bakara 103. Eğer onlar iman edip Allah’tan korksalardı, Allah katında kendilerine verilecek sevap daha hayırlı olurdu. Keşke bilmiş olsalardı!
0104.Bakara 104. Ey iman edenler! (Peygamber’e hitâp ederken): “Râinâ=Bizi de dinle!” demeyin, “Unzurnâ=Bizi gözet!” deyin. Söylenenleri dinleyin. Kâfirler için elem verici bir azap vardır.
0105.Bakara 105. Kitap ehlinden olan kâfirler de müşrikler de size Rabbinizden bir hayır inmesini istemezler. Oysa Allah kimi dilerse onu rahmetiyle mümtaz kılar. Allah büyük lütuf sahibidir.
0106.Bakara 106. Biz herhangi bir âyeti nesheder (hükmünü kaldırır) veya unutturursak, mutlaka ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kâdirdir.
0107.Bakara 107. Bilmez misin ki göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
0108.Bakara 108. Yoksa siz de Peygamber’inizden, daha önce Musa’dan istendiği gibi bir takım isteklerde mi bulunmak istiyorsunuz? Kim imanı küfürle değişirse, şüphesiz ki dümdüz yoldan sapmış olur.
0109.Bakara 109. Kitap ehlinden birçokları, hak gözlerinin önüne serildiği halde içlerindeki çekememezlikten ötürü, imanınızdan sonra sizi tekrar küfre döndürmek isterler. Allah’ın (açıklayıcı) emri gelinceye kadar onları affedin, geçin. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.
0110.Bakara 110. Namazı kılınız, zekâtı veriniz. Kendiniz için önceden gönderdiğiniz her hayrı Allah katında bulursunuz. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı görmektedir.
0111.Bakara 111. Onlar: “Yahudi veya hıristiyan olanlardan başkası cennete giremeyecek.” dediler. Bu onların kuruntusudur. De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz, delilinizi getirin.”
0112.Bakara 112. Hayır! Kim ihsan mertebesine yükselerek, özünü tamamen Allah’a teslim ederse, onun mükâfâtı Rabbinin katındadır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.
0113.Bakara 113. Yahudiler: “Hıristiyanlar bir şey (bir temel) üzerinde değildirler.” dediler. Hıristiyanlar da: “Yahudiler bir şey (bir temel) üzerinde değildirler.” dediler. Oysa onlar Kitab’ı da okumaktadırlar. Kitab’ı bilmeyen kimseler de öylece onların dedikleri gibi dediler. Ayrılığa düştükleri şeyde Allah kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
0114.Bakara 114. Allah’ın mescidlerinde Allah’ın adının anılmasını engelleyen ve onların harap olmasına çalışan kimseden daha zâlim kim olabilir? Onların bu mescidlere aslında korka korka girmeleri gerekir. Dünyada onlar için rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.
0115.Bakara 115. Doğu da batı da Allah’ındır. Yüzünüzü hangi cihete çevirirseniz çevirin, vech-i ilâhî oradadır. Şüphesiz ki Allah’ın (rahmeti ve kudreti) geniştir, O her şeyi bilendir.
0116.Bakara 116. “Allah çocuk edindi.” dediler. Hâşâ! O yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmişlerdir.
0117.Bakara 117. Göklerin ve yerin yaratıcısı O’dur. Bir şeyin olmasını hükme bağladığında ona sadece: “Ol!” der, o da hemen oluverir.
0118.Bakara 118. Bilmeyen (cahil müşrik)ler: “Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir âyet (mucize) gelmeli değil miydi?” dediler. Kendilerinden öncekiler de aynı şeyi söylediler. Kalpleri ne kadar da birbirine benzemiş! Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetleri açıkladık.
0119.Bakara 119. Doğrusu biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemliklerden sorumlu değilsin.
0120.Bakara 120. Sen onların dinlerine uymadıkça ne yahudiler ne de hıristiyanlar aslâ senden hoşnut olmazlar. De ki: “Allah’ın hidayeti asıl hidayetin tâ kendisidir.” Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı olmaz.
0121.Bakara 121. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar ona iman ederler. Onu inkâr edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır.
0122.Bakara 122. Ey İsrâiloğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
0123.Bakara 123. Öyle bir günden korkun ki, o günde kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez. O gün kimseye şefaat fayda vermez, onlar hiç kimseden yardım da görmezler.
0124.Bakara 124. Bir zamanlar Rabbi İbrahim’i bir takım kelimelerle (emirlerle) imtihan etmiş, o ise bunları tamamen yerine getirmişti. Allah: “Ben seni insanlara imam (önder) yapacağım.” buyurdu. İbrahim: “Zürriyetimden de!” deyince, “Zâlimler ahdime ermez.” buyurdu.
0125.Bakara 125. Biz Beyt’i (Kâbe’yi) insanlara sevap kazanılacak bir toplantı ve güven yeri yaptık. Siz de İbrahim’in makamından bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e: “Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Beyt’imi temizleyin.” diye emretmiştik.
0126.Bakara 126. İbrahim demişti ki: “Ey Rabbim! Bu şehri emin bir şehir yap. Halkından Allah’a ve âhiret gününe inananları çeşitli meyvelerle rızıklandır.” Allah buyurdu ki: “İnkâr edeni de az bir süre geçindirir, sonra onu ateşin azabına uğramak zorunda bırakırım. Orası ne kötü varılacak yerdir!”
0127.Bakara 127. İbrahim, İsmail ile beraber Beyt’in temellerini yükseltiyor ve şöyle duâ ediyorlardı: “Ey Rabbimiz! Yaptığımız bu hayırlı işi bizden kabul buyur, şüphesiz ki sen işitensin bilensin.”
0128.Bakara 128. “Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan kıl. Neslimizden de sana teslim olan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yerlerimizi göster. Tevbemizi kabul buyur. Tevbeleri çok kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.”
0129.Bakara 129. “Ey Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden senin âyetlerini okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları tezkiye edecek temizleyecek bir peygamber gönder. Şüphesiz ki Aziz ve Hakîm olan ancak sensin.”
0130.Bakara 130. Nefsini aşağılık yapan (beyinsiz) kimseden başkası İbrahim’in dininden yüz çevirmez. Andolsun ki biz onu dünyada beğenip seçmiştik. Ahirette de o sâlihlerdendir.
0131.Bakara 131. Rabbi ona: “Teslim ol!” dediği zaman o, “Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum.” demişti.
0132.Bakara 132. İbrahim de bunu kendi oğullarına vasiyet etti. Yakup da: “Oğullarım! Allah bu dini sizin için beğenip seçmiştir. Siz de ancak müslümanlar olarak can verin.” dedi.
0133.Bakara 133. Yoksa siz Yakub’a ölüm geldiği zaman orada mı idiniz? Hani o oğullarına: “Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?” diye sormuştu. Onlar da: “Senin Allah’ın ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın Allah’ı olan tek Allah’a kulluk edeceğiz. Biz O’na teslim olanlarız.” dediler.
0134.Bakara 134. Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size âittir. Siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz.
0135.Bakara 135. (Yahudi ve hıristiyanlar müslümanlara): “Yahudi veya hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız!’ dediler. De ki: “Hayır! Biz hanif olan İbrahim’in dinine uyarız. O müşriklerden değildi.”
0136.Bakara 136. Deyiniz ki: “Biz Allah’a iman ettik. Bize indirilene; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilenlere; Musa’ya, İsâ’ya ve peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırt etmeyiz. Biz ancak O’na teslim olanlarız.”
0137.Bakara 137. Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanmış olsalar, doğru yolu bulmuş olurlar. Yüz çevirirlerse şüphesiz ki onlar ayrılık içindedirler. Onlara karşı Allah sana yetecektir. O işitendir, bilendir.
0138.Bakara 138. Allah’ın boyası (ile boyanın). Allah’ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir? Bizler ancak O’na kulluk ederiz.
0139.Bakara 139. De ki: “Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbiniz iken, O’nun hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size âittir. Biz O’na gönülden bağlananlarız.”
0140.Bakara 140. Yoksa siz İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının yahudi veya hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: “Siz mi daha iyi bilirsiniz yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine bildirilen bir gerçeği gizleyenden daha zâlim kim vardır? Allah yaptıklarınızdan gâfil değildir.”
0141.Bakara 141. Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size âittir. Siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz.
0142.Bakara 142. İnsanlardan bir takım beyinsizler: “Yöneldikleri kıbleden onları çeviren nedir?” diyecekler. De ki: Doğu da batı da Allah’ındır. O kimi dilerse onu doğru yola iletir.
0143.Bakara 143. İşte böylece sizi, bütün insanlara karşı şâhitler olmanız için tam ortada vasat bir ümmet kıldık. Peygamber de size şâhit olsun. Biz senin arzulayıp da üstünde durduğun Kâbe’yi; Peygamber’e uyanı, ökçesi üzerinde geriye dönenden ayıralım diye kıble yaptık. Doğrusu bu, Allah’ın hidayet edip yol gösterdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı aslâ zâyi edecek değildir. Şüphesiz ki Allah insanlara şefkatlidir ve merhamet edendir.
0144.Bakara 144. Resulüm! Biz senin, yüzünü çok kere göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Artık seni hoşnud olacağın bir kıbleye elbette çevireceğiz. Bundan böyle yüzünü Mescid-i haram tarafına çevir. Siz de (ey müminler!) nerede olursanız olun (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Kendilerine kitap verilenler, bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.
0145.Bakara 145. Andolsun ki sen kendilerine kitap verilmiş olanlara her türlü âyeti getirsen, yine de sana uyup kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar birbirinin kıblesine de dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer sen onların heveslerine uyacak olursan, işte o zaman sen de zulmedenlerden olursun.
0146.Bakara 146. Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup, bile bile gerçeği gizlerler.
0147.Bakara 147. Gerçek olan Rabbinden gelendir. O halde sakın şüphe edenlerden olma!
0148.Bakara 148. Herkesin yöneldiği bir yönü (kıblesi) vardır. Öyle ise siz de hayırda yarışın. Nerede olursanız olun, Allah hepinizi bir araya getirecektir. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.
0149.Bakara 149. Nereden yola çıkarsan çık, (namazda) yüzünü Mescid-i haram’a doğru çevir. Şüphesiz ki bu, Rabbinizden gelen bir gerçektir. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.
0150.Bakara 150. Nereden yola çıkarsan çık, (namazda) yüzünü Mescid-i haram tarafına çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o tarafa çevirin. Tâ ki zâlim olanlardan başka, insanların aleyhinizde bir delili bulunmasın. Sakın onlardan korkmayın! Benden korkun ki, ben de size verdiğim nimetlerimi tamamlayayım, böylece siz de doğru yolu bulmuş olasınız.
0151.Bakara 151. Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyacak, sizi tezkiye edecek temizleyecek, size kitap ve hikmeti öğretecek, bilmediklerinizi size öğretecek bir Peygamber gönderdik.
0152.Bakara 152. Öyleyse siz beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, nankörlük etmeyin.
0153.Bakara 153. Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.
0154.Bakara 154. Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin, bilâkis onlar diridirler. Fakat siz farkında değilsiniz.
0155.Bakara 155. Andolsun ki biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltmekle sizi imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!
0156.Bakara 156. Onlara bir musibet geldiğinde: “Biz Allah içiniz ve elbette O’na döneceğiz.” derler.
0157.Bakara 157. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır, yalnızca onlar doğru yolu bulmuşlardır.
0158.Bakara 158. Safâ ile Merve Allah’ın nişanelerindendir. Kim ki Hacc veya Umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret ederse, bunlar arasında tavaf etmesinde kendisine bir vebal yoktur. Her kim gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz ki Allah karşılığını verir, O her şeyi bilir.
0159.Bakara 159. İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti biz Kitap’ta açıkça belirttikten sonra gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet ediciler lânet eder.
0160.Bakara 160. Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar lânetlenmekten kurtulmuşlardır. Ben onların tevbesini kabul edenim ve ben tevbeleri daima kabul edenim, merhamet edenim.
0161.Bakara 161. Kâfirlere ve kâfir oldukları halde ölenlere gelince; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üzerine olsun!
0162.Bakara 162. Onlar ebedi olarak o lânetin içinde kalacaklardır. Onlardan azap hafifletilmez ve onlara mühlet de verilmez.
0163.Bakara 163. Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O Rahman’dır, Rahim’dir.
0164.Bakara 164. Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde, insanların faydasına olan şeyleri denizde taşıyarak yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten su indirip onunla ölmüş olan toprağı diriltmesinde, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârların değişik yönlerden esmesinde ve yer ile gök arasında emre boyun eğmiş bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için pek çok deliller vardır.
0165.Bakara 165. İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah’tan gayrısını O’na emsal tutarlar ve onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a sevgileri ise çok daha kuvvetlidir. O zâlimler azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah’a âit olduğunu ve gerçekten Allah’ın azabının şiddetli olduğunu keşke bilselerdi!
0166.Bakara 166. O zaman küfür öncüleri azabı görünce kendilerine uyanlardan hızla uzaklaşıp giderler ve aralarındaki bütün bağlar kopar.
0167.Bakara 167. Onlara uyup arkalarından gidenler: “Ah ne olurdu, bir daha dünyaya gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşmış olsaydık!” derler. Böylece Allah onlara bütün yaptıklarını hasretler ve pişmanlıklar halinde gösterecektir. Onlar cehennemden çıkmayacaklardır.
0168.Bakara 168. Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan gıdaların helâl ve temiz olanlarından yiyin. Şeytanın adımlarına uymayın. Zira şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır.
0169.Bakara 169. O size kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemenizi emreder.
0170.Bakara 170. Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiği zaman: “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.” derler. Peki, ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu bulamamış kimseler olsa da mı?
0171.Bakara 171. Kâfirlerin hâli, sadece bir çağırma veya bağırmaktan başkasını işitmeyerek haykıranın durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, onlar düşünmezler.
0172.Bakara 172. Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin. Eğer siz gerçekten yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na şükredin.
0173.Bakara 173. Allah size leşi, kanı, domuz etini, Allah’tan başkası adına kesilen hayvanı kesin olarak haram kıldı. Fakat kim mecbur kalırsa, başkasına saldırmadan zaruret miktarını aşmamak üzere yemesinde bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
0174.Bakara 174. Allah’ın indirdiği Kitap’tan bir şeyi gizleyenler ve onu az bir pahaya satanlar var ya, işte onların karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz, onları temize de çıkarmaz. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.
0175.Bakara 175. Onlar hidayeti verip sapıklığı, mağfireti bırakıp azabı satın almış kimselerdir. Ateşe ne kadar da dayanıklıdırlar!
0176.Bakara 176. O azabın sebebi, Allah’ın Kitab’ı hak olarak indirmesidir. (Buna rağmen) Kitap’da ayrılığa düşenler, derin bir anlaşmazlık içindedirler.
0177.Bakara 177. Gerçek iyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik o kimsenin iyiliğidir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitab’a, peygamberlere inanır. O’nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve boyunduruk altında bulunan köle ve esirlere maldan verir, namaz kılar, zekât verir. Andlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte sâdık olanlar bunlardır. İşte muttakîler de bunlardır.
0178.Bakara 178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşılık hür, köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın (öldürülür). Bununla beraber (katil) bir kimse kendi lehine kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından affedilirse, bundan sonra iyiye uymak ve (öldürülenin velisine) güzelce diyet ödemek gerekir. Bu (uygulama) Rabbinizden size bir kolaylık ve rahmettir. Buna rağmen her kim ki bundan sonra haddi aşarsa, onun için elem verici bir azap vardır.
0179.Bakara 179. Kısasta sizin için hayat vardır. Ey akıl sahipleri! Belki böylece Allah’tan korkarsınız.
0180.Bakara 180. Birinize ölüm geldiği zaman, eğer geriye bir hayır (mal) bırakacak olursa, anaya, babaya ve yakın akrabaya usulüne uygun bir şekilde vasiyette bulunmak takvâ sahipleri üzerine bir hak olarak yazıldı.
0181.Bakara 181. Kim de bunu işittikten (ve kabullendikten) sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir.
0182.Bakara 182. Bununla birlikte her kim vasiyet edenin haksızlığa meyletmesinden veya günaha girmesinden korkar da (tarafların) arasını bulursa, ona bir günah yoktur. Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir.
0183.Bakara 183. Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, oruç size de farz kılındı. Tâ ki korunasınız.
0184.Bakara 184. (Oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim o günlerde hasta olur veya seferde bulunursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruç tutmaya gücü yetmeyenler ise, bir yoksul doyumu fidye verir. Kim kendi isteğiyle nafile olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
0185.Bakara 185. Ramazan ayı öyle bir aydır ki, insanlara doğru yolu gösteren, hidayeti açıklayan, hakkı ve bâtılı birbirinden ayırt eden Kur’an o ayda indirildi. Şu halde sizden her kim o aya erişirse oruç tutsun. Kim de hasta olur veya yolculukta bulunursa, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. Bu kolaylığı dilemesi, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı yüceltmeniz içindir. Umulur ki şükredersiniz!
0186.Bakara 186. Resulüm! Kullarım sana beni sorunca haber ver ki, ben onlara yakınım. Benden isteyenin, duâ ettiğinde duâsını kabul ederim. Öyleyse onlar da benim dâvetime uysunlar ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulsunlar.
0187.Bakara 187. Oruç tuttuğunuz günlerin gecelerinde hanımlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah sizin nefislerinize hiyanet etmekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yiyin için. Sonra da orucu gece oluncaya kadar tamamlayın. Mescidlerde itikafta iken hanımlar(ınız)a yaklaşmayın. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır, sakın bu sınırlara yaklaşmayın. Allah insanlara âyetlerini böyle açıklar ki, korunup sakınsınlar.
0188.Bakara 188. Aranızda birbirinizin mallarını haksız sebeplerle yemeyin; bildiğiniz halde insanların mallarından bir kısmını günah yollarla yemeniz için onu hâkimlere (rüşvet yollu) aktarmayın.
0189.Bakara 189. Resulüm! Sana hilâl halini alan ayları soruyorlar. De ki: “O, insanların faydasına ve bir de Hacc için birer vakit ölçüleridir.” İyilik, evlere arka taraflarından girmek değildir. Fakat iyilik, Allah’tan korkan kimsenin yaptığıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.
0190.Bakara 190. Size karşı savaş açanlara, Allah yolunda siz de savaş açın! Aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.
0191.Bakara 191. Onları yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür. Onlar sizinle savaşmadıkça Mescid-i haram’da sakın siz de onlarla savaşmayın. Eğer sizinle savaşırlarsa siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir!
0192.Bakara 192. Eğer onlar (savaştan ve küfürden) vazgeçerlerse, Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir.
0193.Bakara 193. Fitne tamamen yok edilinceye ve din de yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Eğer vazgeçerlerse, zâlimlerden başkasına düşmanlık olmaz.
0194.Bakara 194. Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmet edilmesi gerekli şeyler de karşılıklıdır. Size saldırana, onun size saldırdığı gibi siz de saldırın. Allah’tan korkun ve biliniz ki Allah takvâ sahipleriyle beraberdir.
0195.Bakara 195. Allah yolunda infak edin. Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik yapın, çünkü Allah iyilik yapanları sever.
0196.Bakara 196. Hacc’ı da Umre’yi de Allah için tamamlayın. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar da, başınızı traş etmeyin. İçinizden her kim hasta olursa veya başında bir rahatsızlığı varsa ona oruç veya sadaka ya da kurban olmak üzere fidye gerekir. Emin olduğunuz vakitte kim Hacc zamanına kadar Umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesemeyen kimse Hacc günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman da yedi olmak üzere tam on gün oruç tutar. Bu söylenenler, âilesi Mescid-i haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun. Biliniz ki Allah, azabı pek şiddetli olandır.
0197.Bakara 197. Hacc bilinen aylardır. Her kim o aylarda Hacc’a niyet ederse, bilmelidir ki Hacc’da kadına yaklaşmak, günah işlemek ve tartışmak yoktur. Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. Kendinize azık edinin. Şüphesiz ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Benden korkun!
0198.Bakara 198. Rabbinizin lütuf ve ihsanını aramanızda size hiçbir vebal ve günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş’ar-i haram’ın yanında Allah’ı zikredin. O size nasıl hidayet ettiyse, siz de O’nu öylece zikredin. Bundan evvel siz sapıklardan idiniz.
0199.Bakara 199. Sonra insanların döndüğü yerden siz de dönün ve Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
0200.Bakara 200. Nihayet Hacc ibadetlerinizi bitirdiğinizde, atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı zikrediniz. İnsanlardan öyleleri var ki: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver.” derler. Böyle isteyenlerin ahiretten hiçbir nasibi yoktur.
0201.Bakara 201. Onlardan bir kısmı da: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ve güzellik ver, âhirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru.” derler.
0202.Bakara 202. İşte onlara kazançlarından ötürü karşılık vardır. Allah hesabı çabuk görendir.
0203.Bakara 203. Sayılı günlerde (eyyâm-ı teşrikte) Allah’ı zikrediniz. Kim iki gün içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönerse, ona bir günah yoktur. Her kim geri kalırsa, ona da bir günah yoktur. Bu, takvâ sahibi olanlar içindir. O halde Allah’tan korkun. Biliniz ki O’nun huzurunda toplanacaksınız.
0204.Bakara 204. İnsanlardan öyleleri de vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri söz senin hoşuna gider. Hatta böyleleri, söylediklerinin kalpten geldiğine (samimi olduğuna) Allah’ı şâhit tutar. Halbuki o, hasımların en yamanıdır.
0205.Bakara 205. O yanından ayrıldığında (iş başına geçip idareci olduğunda) yeryüzünde fesat (anarşi) çıkarmaya, ekini (ekonomiyi) ve nesli helâk etmeye çalışır. Allah fesadı sevmez.
0206.Bakara 206. Böylesine: “Allah’tan kork!” denilince, benlik ve gururu kendisini günaha sürükler. Ona cehennem yeter. O ne kötü yataktır!
0207.Bakara 207. İnsanlardan öyleleri var ki Allah’ın hoşnutluğunu dileyerek nefsini satar. Allah ise kullarına karşı çok merhametlidir.
0208.Bakara 208. Ey iman edenler! Hep birden tam bir teslimiyetle İslâm’ın sulh ve selâmetine girin. Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.
0209.Bakara 209. Size açık açık deliller geldikten sonra ayağınız kayarsa, şunu iyi bilin ki Allah Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
0210.Bakara 210. Onlar acaba buluttan gölgeler içinde Allah’ın ve meleklerin kendilerine gelmesini mi bekliyorlar? Halbuki iş bitirilmiştir. Bütün işler Allah’a döner.
0211.Bakara 211. İsrâiloğullarına sor. Kendilerine ne kadar açık âyetler verdik. Kim, Allah’ın nimeti kendisine geldikten sonra onu değiştirirse, bilsin ki Allah’ın cezası çok çetindir.
0212.Bakara 212. İnkâr edip kâfir olanlara dünya hayatı süslü gösterildi. Bu yüzden onlar inananlarla alay ederler. Oysa ki Allah’tan korkup karşı gelmekten sakınanlar, kıyamet gününde onların üstünde olacaklardır. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.
0213.Bakara 213. İnsanlar bir tek ümmet idi. Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermek için onlarla beraber gerçekleri gösteren kitapları da indirdi. Oysa kendilerine kitap verilmiş olanlar, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, sırf birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Bunun üzerine Allah, kendi izniyle ayrılığa düştükleri şeyleri inananlara gösterdi. Şüphesiz ki Allah dilediğine doğru yolu gösterir.
0214.Bakara 214. Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler, sizin başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Başlarına öyle yoksulluk ve sıkıntı geldi, öyle sarsıldılar ki, nihayet peygamber ve beraberindeki müminler: “Allah’ın yardımı ne zaman?” demişlerdi. Biliniz ki Allah’ın yardımı çok yakındır.
0215.Bakara 215. Resulüm! Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayırdan harcayacağınız şey, ana-baba, yakınlar, yetimler, düşkünler ve yolcular içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, şüphesiz ki Allah onu bilir.”
0216.Bakara 216. Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey, hakkınızda hayırlı olabilir ve hoşunuza giden bir şey de hakkınızda şer olabilir. Allah bilir siz bilmezsiniz.
0217.Bakara 217. Resulüm! Sana haram aydan ve onda savaşmanın doğru olup olmadığından soruyorlar. De ki: Haram ayda savaşmak büyük bir günahtır. Fakat insanları Allah yolundan alıkoymak, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak ise, Allah katında daha büyük, daha ağır günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Eğer onların güçleri yetse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden her kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onlar cehennemliktirler ve orada ebedî kalacaklardır.
0218.Bakara 218. Onlar ki iman ettiler, hicret ettiler, Allah yolunda cihad ettiler. Böyleleri Allah’ın rahmetini umarlar. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
0219.Bakara 219. Resulüm! Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar. De ki: “Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım (zahiri) faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür.” Sana (Allah yolunda) ne sarfedeceklerini soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Böylece Allah size âyetlerini açıklar, umulur ki düşünürsünüz.
0220.Bakara 220. Dünya ve ahiret hakkında (düşünesiniz diye). Resulüm! Sana yetimler hakkında da sorarlar. De ki: “Onları ıslah edip yetiştirmek daha hayırlıdır.” Eğer onları aranıza alır, birlikte yaşarsanız, unutmayın ki onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozguncuyu ve ıslah ediciyi bilir. Eğer Allah dileseydi sizi zahmete sokardı. Şüphe yok ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
0221.Bakara 221. İnanıncaya kadar, Allah’a eş koşan müşrik bir kadınla evlenmeyin. Müşrik kadın hoşunuza gitse dahi, imanlı câriye ondan daha hayırlıdır. İnanıncaya kadar müşrik erkekleri imanlı kadınlarla evlendirmeyin. İmanlı bir köle, hoşunuza gitse dahi bir müşrikten daha hayırlıdır. Müşrikler cehenneme çağırırlar, Allah ise izniyle cennete ve mağfirete çağırır. Allah düşünüp anlasınlar diye âyetlerini insanlara böyle açıklıyor.
0222.Bakara 222. Resulüm! Sana kadınların âdet hali hakkında soruyorlar. De ki: “O bir eziyettir. “Âdet halinde iken kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. İyice temizlendikleri zaman, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.
0223.Bakara 223. Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için ileriye hazırlık yapın, önceden iyi ameller gönderin. Allah’tan korkun, O’na mutlaka kavuşacağınızı bilin. Müminleri müjdele!
0224.Bakara 224. Yeminlerinizde Allah’ı; iyilik etmenize, kendisinden korkmanıza, insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın. Allah işitendir, bilendir.
0225.Bakara 225. Allah sizi kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz. Fakat sizi kalplerinizin kastettiği yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayıcıdır, Halîm’dir.
0226.Bakara 226. Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenlerin dört ay beklemeleri gerekir. Eğer o süre içinde kadınlarına dönerlerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, merhamet edendir.
0227.Bakara 227. Eğer boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir.
0228.Bakara 228. Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç hayız ve temizlenme müddeti beklerler. Eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın rahimlerde yarattığı çocuğu söylemeyerek gizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları da bu iddet müddeti içinde barışmak isterlerse onları geri almaya daha çok hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları bir derece daha fazladır. Allah Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
0229.Bakara 229. Boşanma iki defadır. Bundan sonra kadını ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermek lâzımdır. Kadınlara (mehir olarak) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helâl olmaz. Şayet erkek ve kadın Allah’ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkarlarsa başka. Eğer siz de karı ile kocanın Allah’ın sınırlarında duramayacaklarından endişe ederseniz, kadının fidye vermesinde her ikisine de bir vebal yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları çiğnemeyin. Kim Allah’ın sınırlarını çiğnerse, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.
0230.Bakara 230. Eğer erkek, karısını üçüncü bir defa daha boşarsa, bundan sonra kadın başka bir erkeğe nikâhlanmadıkça kendisine helâl olmaz. Bu ikinci koca onu boşarsa, Allah’ın hudutları içinde duracaklarına inandıkları takdirde tekrar birbirlerine dönmelerinde bir günah yoktur. Bunlar anlayan bir topluluk için Allah’ın açıkladığı hudutlardır.
0231.Bakara 231. Kadınları boşadığınız zaman, iddetlerini bitirince, artık onları ya iyilikle tutun veya iyilikle salıverin. Haklarına tecavüz edip, zarar vermek maksadıyla onları tutmayın. Kim bunu yaparsa nefsine zulmetmiş olur. Allah’ın âyetlerini eğlence edinmeyin. Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve size öğüt vermek için indirdiği Kitab’ı ve ondaki hikmeti düşünün. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah her şeyi bilendir.
0232.Bakara 232. Kadınları boşadığınız zaman, iddetlerini bitirince, kendi aralarında güzelce anlaştıkları takdirde, kocalarıyla tekrar evlenmelerine engel olmayın. İçinizden Allah’a ve ahiret gününe inanmış olanlara işte bununla öğüt veriliyor. Böyle yapmanız sizin için daha iyi ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
0233.Bakara 233. Anneler (boşanmadan önce veya boşandıktan sonra doğan) çocuklarını iki yıl emzirsinler. Bu hüküm, süt emzirmeyi tamamlamak isteyenler içindir. Annelerin uygun biçimde yiyecek ve giyeceğini sağlamak çocuğun babasına âittir. Hiç kimseye gücünden fazla bir şey teklif edilemez. Ne bir anne, ne de bir baba, çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Babanın ölümü ile mirasçı olan da; yiyecek, giyecek ve zarar hususlarında baba gibidir. Eğer ana ve baba aralarında danışıp anlaşarak rızâ ile daha iki sene dolmadan çocuğu memeden kesmeyi arzu ederlerse, kendilerine bir vebâl yoktur. Çocuklarınızı süt anneye vermek isterseniz, onu râzı edecek bir ücret verince, yine sizin için bir vebâl yoktur. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah, yaptıklarınızı görmektedir.
0234.Bakara 234. İçinizden vefat edenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün beklerler. Süreleri bitince artık kendileri için meşru olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.
0235.Bakara 235. Kocası ölen dul kadınları, iddetleri sona erdikten sonra nikâhlamaya niyet ettiğiniz takdirde, daha iddetleri dolmadan onlara talip olduğunuzu hissettirmenizde veya böyle bir arzuyu içinizde tutmanızda size bir vebâl yoktur. Çünkü Allah, sizin onları anacağınızı bilmektedir. Kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Ancak isteğinizi meşru olan işaret ve imâlarla belirtebilirsiniz, çıtlatma sözler söyleyebilirsiniz. Farz olan iddetleri sona ermedikçe nikâh akdine azmetmeyin ve iyi bilin ki Allah kalplerinizde olanı muhakkak biliyor. O’ndan korkun ve yine bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, Halîm’dir.
0236.Bakara 236. Kendilerine dokunmadığınız veya kendilerine bir mehir takdir etmediğiniz kadınları boşamışsanız, bunda size bir vebâl yoktur. Şu kadar var ki, zengin olan kudretine göre, fakir olan da gücü yettiği kadar güzellikle onları faydalandırsın. Bu, ihsan sahiplerinin üzerine bir borçtur.
0237.Bakara 237. Bir mehir tayin ettiğiniz takdirde, henüz dokunmadan onları boşarsanız o zaman tayin ettiğiniz mehrin yarısını verin. Ancak kadınlar vazgeçer yahut nikâh bağı elinde bulunan erkek vazgeçerse başka. Ey erkekler! Sizin bağışta bulunmanız takvâya daha yakındır. Aranızdaki fazileti unutmayın. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı görmektedir.
0238.Bakara 238. Namazları ve orta namazı muhafaza edin, gönülden boyun eğerek Allah için namaza durun.
0239.Bakara 239. Eğer korkarsanız, yaya yahut binek üzerinde kılın. Emniyete kavuştuğunuzda, bilmediklerinizi size öğrettiği gibi Allah’ı zikredin.
0240.Bakara 240. İçinizden vefat edip de eşlerini geride bırakanlar, eşleri için evlerinden çıkarılmayarak, bir yıl faydalanmalarını vasiyet etsinler. Şayet o kadınlar kendiliklerinden çıkıp giderlerse, kendi haklarında uygun olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah Azîz’dir, hüküm ve hikmet sahibidir.
0241.Bakara 241. Boşanan kadınların da meşru bir şekilde (kocalarının imkânından) faydalanmaları haklarıdır. Bunun yerine getirilmesi, Allah’tan korkanlara bir vazifedir.
0242.Bakara 242. Böylece Allah size âyetlerini açıklar. Umulur ki düşünüp hakikatı anlarsınız.
0243.Bakara 243. Binlerce oldukları halde ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara: “Ölün!” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı ikram sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
0244.Bakara 244. Allah yolunda savaşın ve bilin ki, Allah işitendir, bilendir.
0245.Bakara 245. Allah’a güzel bir borç takdiminde bulunacak kim var? Ki, Allah ona kat kat fazlasını versin. Allah bazılarının rızkını daraltır, bazılarınınkini de genişletir. Siz O’na döndürüleceksiniz.
0246.Bakara 246. Musa’dan sonra İsrailoğulları’nın ileri gelenlerini görmedin mi? Hani onlar peygamberlerine: “Bize bir hükümdar gönder de (onun maiyyetinde) Allah yolunda savaşalım!” demişlerdi. “Üzerinize savaş farz kılınır da ya savaşmazsanız?” dedi. Onlar da: “Biz Allah yolunda neden savaşmayalım? Hem yurtlarımızdan çıkarıldık, hem de oğullarımızın arasından uzaklaştırıldık.” dediler. Fakat onların üzerine savaş farz kılınınca (verdikleri söze rağmen) içlerinden pek azı hariç, hepsi yüz çevirdiler. Allah zâlimleri bilendir.
0247.Bakara 247. Peygamberleri onlara: “İşte Allah Tâlut’u size hükümdar olarak gönderdi.” dedi. Bunun üzerine: “O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyıkız. Hem ona servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmiş de değil.” dediler. Peygamberleri: “Allah onu sizin üzerinize beğenip seçmiştir. Ona bilgice ve vücutça da bir üstünlük vermiştir. Şüphesiz ki Allah mülkünü dilediğine verir. Allah’ın lütfu geniştir, her şeyi bilendir.” dedi.
0248.Bakara 248. Peygamberleri onlara: “Onun hükümdarlığının alâmeti, Tâbut’un size gelmesidir. Onun içinde Rabbinizden bir Sekine ve Musa âilesinin, Harun âilesinin geriye bıraktıklarından kalanlar vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanıyorsanız, şüphesiz ki bunda sizin için kesin bir alâmet vardır.” dedi.
0249.Bakara 249. Tâlut ordusuyla beraber ayrılınca: “Şüphesiz ki Allah sizi bir nehirle imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Ondan tatmayıp sadece eliyle bir avuç içenler bendendir.” dedi. İçlerinden pek azı hariç olmak üzere hepsi o nehirden içtiler. Tâlut ve beraberindeki müminler nehri geçince: “Bugün bizim için Câlut ve ordusuna karşı koyacak hiç gücümüz yoktur.” dediler. Allah’ın huzuruna varacaklarına inananlar ise: “Nice az bir topluluk Allah’ın izniyle pek çok topluluğu yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.” dediler.
0250.Bakara 250. Câlut ve ordusuna karşı çıktıklarında: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır! Ayaklarımıza sebat ver! O kâfirler gürûhuna karşı bize yardım et!” dediler.
0251.Bakara 251. Sonunda Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davut Câlut’u öldürdü. Allah ona hükümdarlık ve hikmet verdi, ona dilediğini öğretti. Eğer Allah, insanların bir kısmı ile diğerlerini savmasaydı, yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah bütün âlemler üzerine lütuf ve kerem sahibidir.
0252.Bakara 252. İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Biz onları sana hak olarak okuyoruz. Resulüm! Şüphesiz ki sen de gönderilmiş peygamberlerdensin.
0253.Bakara 253. Biz o peygamberlerden kimini kiminden üstün kıldık. Allah onlardan kimileri ile konuşmuş, bazılarının da derecelerini yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya da açık mucizeler verdik ve onu kudsî ruhla destekledik. Allah dileseydi, onlardan sonra gelenler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat onlar ihtilâfa düştüler. Kimileri inandı, kimileri de küfre saptı. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat Allah dilediğini yapar.
0254.Bakara 254. Ey iman edenler! Ne alış-verişin ne de dostluğun ve ne de iltimasın olmadığı günün gelmesinden önce, size verdiğimiz rızıklardan (Allah için) sarfedin. İnkâr edenler ancak zâlimlerdir.
0255.Bakara 255. Allah o Allah’tır ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. O Hayy ve Kayyum’dur. (Ezelî ve ebedî hayat ile bâkidir. Zât ve kemâl sıfatları ile her şeye hâkim olup, bütün varlıklar O’nunla kâimdir). O’nu uyuklama da uyku da tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. O’nun izni olmadan, katında kim şefaat edebilir? O, kullarının işlediklerini ve işleyeceklerini bilir. O’nun dilediğinden başka, insanlar O’nun ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek kendisine ağır gelmez. O öyle yüce, öyle azametlidir.
0256.Bakara 256. Dinde zorlama yoktur. İman ile küfür birbirinden kesin olarak ayrılmıştır. Kim Tağut’u inkâr edip de Allah’a iman ederse muhakkak ki o kopması mümkün olmayan en sağlam bir kulpa sımsıkı sarılmış olur. Allah işitendir, bilendir.
0257.Bakara 257. Allah iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan kurtarıp nura çıkarır. İnkâr edip kâfir olanların dostları ise Tağut’tur. Onları nurdan alıp karanlıklara götürür. İşte onlar cehennemliklerdir, orada ebedî kalacaklardır.
0258.Bakara 258. Allah kendisine hükümranlık verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut’u) görmedin mi? İşte o zaman İbrahim: “Benim Rabbim diriltir ve öldürür.” demişti. O da: “Ben de diriltir ve öldürürüm.” dedi. İbrahim: “Şüphesiz ki Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de onu batıdan getir!” deyince inkâr eden adam şaşırıp kaldı. Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez.
0259.Bakara 259. Veya çatıları çöküp altı üstüne gelmiş ıssız bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedin mi? “Allah bunu bu ölümden sonra nasıl diriltecek?” dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene ölü bıraktı, sonra da diriltti. “Ne kadar kaldın?” dedi. O da: “Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldım.” dedi. Allah ona: “Hayır! Yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış! Hele eşeğine de bak! Seni insanlar için kudretimize bir işaret kılalım diye (yüz sene ölü olarak tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Kemiklere bak! Nasıl onları birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz.” dedi. Bu işler ona açıkça belli olunca: “Biliyorum, Allah her şeye kâdirdir.” dedi.
0260.Bakara 260. İbrahim de bir zaman: “Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” demişti. Rabbi ona: “İnanmadın mı?” dedi. “Hayır! (İnanmaz değilim), fakat kalbim kuvvet bulsun, mutmain olsun diye (görmek istiyorum).” dedi. Bunun üzerine Allah: “O halde kuşlardan dördünü tut, onları yanına al, sonra kesip her dağın başına onlardan birer parça koy. Sonra onları kendine çağır, koşarak sana gelecekler. Bil ki Allah Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.” dedi.
0261.Bakara 261. Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her başağında yüz tanesi olan ve yedi başak bitiren bir tohuma benzer. Allah dilediğine fazlasıyla verir. Allah’ın lütfu geniştir ve O her şeyi bilendir.
0262.Bakara 262. Mallarını Allah yolunda hayra verip de sonra başa kakmayan, alanların gönlünü kırmayan kimselerin, Rabbleri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.
0263.Bakara 263. Bir tatlı dil, bir de af, arkasından incitme gelecek sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, Halîm’dir.
0264.Bakara 264. Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş için malını harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayın. O gösteriş yapanın durumu, üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer. Şiddetli bir sağanak isabet eder de onu sert bir kaya halinde bırakıverir (Toprağı gider, kaya kalır). Kazandıklarından hiçbir şey elde edemez. Allah kâfirler gürûhunu hidayete erdirmez.
0265.Bakara 265. Allah’ın rızâsını kazanmak ve içlerindekini kökleştirmek (kalplerini sağlamlaştırmak) için mallarını infak edip sarfedenlerin durumu, yüksekçe bir tepede bulunan güzel bir bahçeye benzer. Üzerine bol bol yağmur yağdığında, meyvelerini iki kat verir. Bol yağmur yağmasa bile, hafif bir yağmur, az bir çisinti de yetişir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
0266.Bakara 266. Sizden biriniz hiç arzu eder mi ki; hurma ve üzüm bağları ile dolu, altından ırmaklar akan ve içinde her çeşit meyveden bulunan güzel bir bahçesi olsun. Tam bu durum elde edilmiş iken bir taraftan ihtiyarlık bastırsın, diğer taraftan da bakıma muhtaç çocuklar bakım isterken, o geçim vasıtaları olan bahçeye ateşli bir bora isabet edip baştan başa yaksın, kül etsin! (Elbette bunu kimse istemez). İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor, umulur ki düşünüp ibret alırsınız.
0267.Bakara 267. Ey iman edenler! Kazandıklarınızın temizlerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan (Allah için) sarfedin. Size verilirse göz yummadan alamayacağınız kötü ve değersiz şeyleri sakın vermeye kalkmayın. Biliniz ki Allah zengindir, öğülmeye lâyıktır.
0268.Bakara 268. Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkin şeyleri (cimriliği) telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder. Allah ihsanı bol olan ve her şeyi hakkıyla bilendir.
0269.Bakara 269. Allah hikmeti kime dilerse ona verir. Kime de hikmet verilirse, ona muhakkak ki çok hayır verilmiştir. Bunu ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar.
0270.Bakara 270. Yaptığınız her harcamayı ve adadığınız her adağı şüphesiz ki Allah bilir. Zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur.
0271.Bakara 271. Sadakaları açıktan verirseniz ne güzeldir. Eğer onları gizleyerek fakirlere verirseniz, bu sizin için daha iyidir. Böyle yaptığınızdan ötürü, Allah günahlarınızdan bir kısmını bağışlar. Allah işlediklerinizden haberdardır.
0272.Bakara 272. İnsanları hidayete erdirmek senin üzerine borç değildir. Şu kadar var ki, Allah dilediği kimseye hidayet eder. Hayır olarak harcadığınız her şey kendiniz içindir. Zaten siz yalnız Allah rızâsını kazanmak için infak edersiniz. Verdiğiniz her hayır, tam olarak size noksansız ödenir ve siz aslâ haksızlığa uğratılmış olmazsınız.
0273.Bakara 273. Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adayıp yeryüzünde dolaşmayan (kapı kapı gezmeyen) fakirlere verin ki; onlar yüzsuyu dökmediklerinden, durumlarını bilmeyen onları zengin sanır. Onları simâlarından tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan ne infak ederseniz, şüphesiz ki Allah onu bilir.
0274.Bakara 274. Mallarını gece gündüz, gizli ve açık infak edenlerin mükâfatı Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.
0275.Bakara 275. Fâiz yiyenler: “Fâiz ticaret gibidir.” dedikleri için kıyamet günü kabirlerinden şeytan çarpmış gibi (ihtiyaçlar içinde) kalkacaklardır. Oysa Allah alış-verişi helâl, fâizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir ve fâizcilikten vazgeçerse, geçmiş (günahları, daha önce aldığı) kendisine ve hakkındaki hüküm de Allah’a âittir. Kim de tekrar fâize dönerse onlar cehennemliktirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır.
0276.Bakara 276. Allah fâizle kazanılanı eksiltir, bereketini tamamen giderir. Sadakası verilen malları ise artırır. Allah küfrân-ı nimette bulunan günahkâr hiç kimseyi sevmez.
0277.Bakara 277. İman edip sâlih amel işleyenlerin, namaz kılıp zekât verenlerin, Rableri katında mükâfatları vardır. Onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar.
0278.Bakara 278. Ey iman edenler! Allah’tan korkun! Eğer imanınızda gerçek iseniz, fâizden arta kalanı bırakın almayın.
0279.Bakara 279. Yok eğer fâizi terketmezseniz, bunun Allah’a ve Peygamber’ine açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer fâiz almaktan tevbe ederseniz, ana paranız yine sizindir. Böylece ne kimseye haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.
0280.Bakara 280. Eğer borçlu darlık içinde bulunuyorsa, eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Eğer bilirseniz sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.
0281.Bakara 281. Öyle bir günden korkun ki, o günde hepiniz Allah’a döndürülürsünüz. Sonra herkese kazandıkları noksansız verilir ve hiç kimse haksızlığa uğratılmaz.
0282.Bakara 282. Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızda bir kâtip de adâletle yazsın. Yazan Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin, yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın. Rabbi olan Allah’tan korksun ve borcunu aslâ eksik yazdırmasın. Şayet borçlu, aklı ermez veya âciz ya da kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adâletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şâhit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa, şâhitliklerine rızâ göstereceğiniz bir erkek iki kadın şâhit olabilir. Kadınlardan biri unutursa diğeri ona hatırlatır. Şâhitler çağrıldıklarında gelmemezlik etmesinler. Onu büyük olsun küçük olsun süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında daha adâletli, şâhitlik için daha sağlam ve şüpheye düşmemenize daha elverişlidir. Ancak aranızda hemen alıp vereceğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızda size bir günah yoktur. Alış-veriş yaptığınızda şâhit tutun. Yazana da şâhide de zarar verilmesin. Eğer bir zarar yaparsanız, şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah’tan korkar takvâ sahibi olursanız mualliminiz Allah olur. Allah her şeyi bilir.
0283.Bakara 283. Eğer yolculukta olur da yazacak kimse bulamazsanız, alınan rehinler yeter. Eğer birbirinize güvenirseniz, kendisine güvenilen kimse emaneti ödesin ve Rabbi olan Allah’tan korksun. Şâhitliği gizlemeyin. Onu gizleyenin kalbi günahkârdır. Allah yaptıklarınızı bilir.
0284.Bakara 284. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker. Sonra dilediğine mağfiret eder, dilediğine azap eder. Allah her şeye kâdirdir.
0285.Bakara 285. Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, müminler de. Hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. “O’nun peygamberlerinden hiçbirini diğerinden ayırmayız. İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz! Dönüş sanadır.” derler.
0286.Bakara 286. Allah hiç kimseyi gücünün yetmeyeceği bir yük ile mükellef kılmaz. Kazandığı iyilik kendi faydasına, yaptığı kötülük de kendi zararınadır. “Ey Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi hesaba çekme! Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!”
01.Ali İmran 1. Elif. Lâm. Mîm.
02.Ali İmran 2. Allah O Allah’tır ki, kendinden başka hiçbir ilâh yoktur. O Hayy ve Kayyum’dur. (Ezelî ve ebedî hayat ile bâkidir. Zât ve kemâl sıfatları ile her şeye hâkim olup, bütün varlıklar O’nunla kâimdir).
03.Ali İmran 3. Sana Kitab’ı hak ile ve kendinden önceki kitapları doğrulayıcı olarak indirdi, Tevrat ve İncil’i de indirmişti.
04.Ali İmran 4. Daha önce insanlara hidayet yolunu gösterici olarak Furkan’ı indirdi. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah Azîz’dir, intikam sahibidir.
05.Ali İmran 5. Ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.
06.Ali İmran 6. Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O’dur. O’ndan başka ilâh yoktur. O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
07.Ali İmran 7. Sana Kitab’ı indiren O’dur. O’nun bazı âyetleri muhkemdir, mânâsı açık ve kesindir. Bunlar kitabın esasıdır. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir (birbirine benzer çeşitli mânâlar taşır). Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve kendilerine göre yorumlamak için onun benzer âyetlerinin üzerlerine düşerler. Oysa onun te’vilini ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: “O’na inandık, hepsi Rabbimizin katındandır.” derler. Bunu ancak akl-ı selim sahiplerinden başkası düşünüp anlamaz.
08.Ali İmran 8. (Onlar şöyle yalvarırlar): “Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola hidayet ettikten sonra kalplerimizi saptırıp döndürme. Bize kendi nezdinden bir rahmet ver. Şüphesiz ki bağışı en bol olan sensin.”
09.Ali İmran 9. “Ey Rabbimiz! Gelmesinde aslâ şüphe olmayan bir günde sen insanları mutlaka toplayacaksın.” Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez.
010.Ali İmran 10. İnkâr edenler var ya, onların ne malları ne de çocukları Allah’a karşı hiçbir fayda sağlamaz. Onlar ateşin yakıtıdırlar.
011.Ali İmran 11. (Kâfirlerin gidişatı) tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin tuttuğu yola benzer. Onlar âyetlerimizi yalanladılar, Allah da onları günahları ile yakaladı. Allah’ın azabı çok şiddetlidir.
012.Ali İmran 12. Resulüm! Kâfirlere de ki: Yakında yenileceksiniz ve toplanıp cehenneme sürükleneceksiniz. Orası ne kötü bir kalma yeridir!
013.Ali İmran 13. (Bedir’de) karşı karşıya gelen bu iki topluluğun durumlarında sizin için mühim bir ibret vardır. Biri Allah yolunda savaşıyor, diğeri küfür içinde bulunuyordu. Onlar öbürlerinin kendilerinin iki katı olduklarını gözleriyle görüyorlardı. Allah dilediğini yardımıyla destekler. Bunda görebilenler için ibret vardır.
014.Ali İmran 14. İnsanın gönlünü çeken kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşler, salma ve güzel atlar, sağmal hayvanlar ve ekinler sevgisi insanlara hoş gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçici birer menfaatidir. Oysa gidilecek yerin güzel olanı Allah katındadır.
015.Ali İmran 15. De ki: “Size bunlardan daha iyisini haber vereyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri katında, altlarından ırmaklar akan ve orada ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah’ın hoşnutluğu vardır.” Allah kullarını görendir.
016.Ali İmran 16. (O takvâ sahipleri): “Ey Rabbimiz! Biz şüphesiz ki inandık, günahlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru!” derler.
017.Ali İmran 17. (Onlar) sabredenler, sâdıklar, huzurunda gönülden boyun bükenler, Allah için infak edenler ve seher vaktinde istiğfar edenlerdir.
018.Ali İmran 18. Allah kendisinden başka ilâh olmadığına şâhitlik etmiştir. Melekler ve adâleti yerine getiren ilim sahipleri de O’ndan başka ilâh olmadığına şâhitlik ettiler. O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
019.Ali İmran 19. Allah katında din İslâm’dır. Ancak kendilerine kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir.
020.Ali İmran 20. Eğer seninle tartışmaya girişirlerse de ki: “Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlere ve kitapsız ümmilere de, de ki: “Siz de İslâm oldunuz mu?” Eğer İslâm olurlarsa doğru yolu bulurlar. Yok eğer yüz çevirirlerse sana düşen yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını görendir.
021.Ali İmran 21. Allah’ın âyetlerini inkâr edenlere, haksız yere peygamberlerini öldürenlere ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere elem verici bir azabı müjdele!
022.Ali İmran 22. Onların yaptıkları dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
023.Ali İmran 23. Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilenleri görmedin mi? Aralarında hüküm vermek üzere Allah’ın kitabına çağırılıyorlar da, sonra onlardan bir grup yüz çevirerek dönüyorlar.
024.Ali İmran 24. Bu da onların: “Sayılı bir kaç gün dışında cehennem ateşi bize dokunmaz.” demeleri sebebiyledir. Yaptıkları iftira dinleri hakkında kendilerini aldatmıştır.
025.Ali İmran 25. Hiçbir şüphe olmayan (kıyamet) gününde onları topladığımız ve herkesin kazandığı kendilerine tamamen ödenip hiç kimseye haksızlık edilmediği zaman halleri nice olur?
026.Ali İmran 26. De ki: “Ey mülkün sahibi Allah! Sen mülkü kime dilersen ona verirsin, kimden dilersen ondan alırsın. Kime dilersen ona izzet verirsin, yükseltirsin. Kime dilersen ona zillet verirsin, alçaltırsın. Hayır senin elindedir. Sen her şeye kâdirsin.”
027.Ali İmran 27. “Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğini hesapsız rızıklandırırsın.”
028.Ali İmran 28. Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa, Allah ile bir dostluğu kalmaz. Meğer ki onlardan gelecek herhangi bir tehlikeden sakınmış olasınız. Allah size kendisinden korkmanızı emrediyor. Dönüş Allah’adır.
029.Ali İmran 29. De ki: “Göğüslerinizde olanı gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kâdirdir.”
030.Ali İmran 30. Herkes iyilik ve kötülük olarak ne işlemişse kıyamet gününde hazır bulur. O zaman ister ki, kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah sizi kendisinden sakındırıyor. Çünkü Allah kullarına çok şefkatlidir.
031.Ali İmran 31. Resulüm! Onlara söyle: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve merhamet edicidir.”
032.Ali İmran 32. Resulüm! De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Şayet yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah kâfirleri sevmez.
033.Ali İmran 33. Allah Âdem’i, Nuh’u, İbrahim âilesini ve İmran âilesini âlemlere tercih etmiş, üstün kılmıştır.
034.Ali İmran 34. Hepsi de birbirinin zürriyetinden gelen bir nesildir. Allah işitendir, bilendir.
035.Ali İmran 35. Hani İmran’ın karısı şöyle demişti: “Ey Rabbim! Karnımda olanı azatlı bir kul olarak sırf sana (hizmet etmek üzere) adadım, bunu benden kabul buyur. Şüphesiz ki işiten ve bilen ancak sensin.”
036.Ali İmran 36. Onu doğurunca, Allah onun ne doğurduğunu bilip dururken: “Ey Rabbim! Ben kız doğurdum. Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu da soyunu da kovulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum.” dedi.
037.Ali İmran 37. Rabbi ona güzel bir kabul ile karşılık verdi, onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyâ’nın himayesine bıraktı. Zekeriyâ onun yanına mâbede her girişinde yanında bir rızık bulur ve: “Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?” derdi. O da “Allah tarafından!” derdi. Şüphesiz ki Allah dilediği kimseye hesapsız rızık verir.
038.Ali İmran 38. Orada Zekeriyâ Rabbine duâ etti. “Ey Rabbim! Tarafından bana hayırlı bir nesil bağışla. Doğrusu sen duâyı işitensin.” dedi.
039.Ali İmran 39. Zekeriyâ mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona seslendiler: “Haberin olsun, Allah sana Yahya adlı bir çocuk müjdeliyor. O, Allah’tan gelen bir Kelime’yi (İsâ’yı) tasdik edici, efendi, nefsine hâkim ve sâlihlerden bir peygamber olacak.”
040.Ali İmran 40. Zekeriyâ: “Ey Rabbim! Benim nasıl oğlum olabilir? Bana ihtiyarlık gelip çattı, karım da kısırdır.” dedi. Rabbi: “Öyle de olsa, Allah dilediğini yapar.” buyurdu.
041.Ali İmran 41. “Ey Rabbim! Öyleyse bana bir işaret ver!” dedi. Allah: “Senin işaretin, insanlarla üç gün işaretten başka söz söyleyememendir. Rabbini çok zikret, sabah akşam O’nu tesbih et!” buyurdu.
042.Ali İmran 42. Melekler demişti ki: “Ey Meryem! Allah seni seçti, tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına üstün kıldı.”
043.Ali İmran 43. “Ey Meryem! Rabbine gönülden boyun eğ, secde et, rüku edenlerle birlikte rüku et.”
044.Ali İmran 44. Resulüm! Bunlar, bizim sana vahiy yolu ile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. İçlerinden hangisi Meryem’i himayesine alacak diye kalemleri ile kura atarlarken sen onların yanında değildin. Çekiştikleri zaman da orada bulunmadın.
045.Ali İmran 45. Melekler demişti ki: “Ey Meryem! Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsâ Mesih’dir. Dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah’ın kendisine yakın kıldıklarındandır.”
046.Ali İmran 46. “İnsanlarla beşikte iken de yetişkin iken de konuşacak ve sâlihlerden olacak.”
047.Ali İmran 47. Dedi ki: “Ey Rabbim! Bana bir insan eli değmediği halde benim nasıl çocuğum olabilir?” Allah: “Öyle de olsa, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona ‘Ol!’ der, o da oluverir.” dedi.
048.Ali İmran 48. Ona kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek.
049.Ali İmran 49. Onu İsrailoğullarına bir peygamber yapacak. (Onlara şöyle diyecek): “Ben size Rabbinizden bir âyet (mucize) ile geldim. Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah’ın izni ile o hemen kuş oluverir. Yine Allah’ın izni ile anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanmışsanız, bunda sizin için bir âyet (ibret) vardır.”
050.Ali İmran 50. “Benden önce gelen Tevrat’ı tasdik etmekle beraber size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet getirdim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
051.Ali İmran 51. “Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.”
052.Ali İmran 52. İsâ onların inkârlarını hissedince: “Allah yolunda yardımcılarım kimlerdir?” dedi. Havârîler dediler ki: “Biziz Allah’ın yardımcıları, Allah’a inandık, şâhit ol ki biz müslümanlarız!”
053.Ali İmran 53. “Ey Rabbimiz! Senin indirdiğine inandık, Peygamber’e uyduk. Bizi şâhit olanlarla beraber yaz!”
054.Ali İmran 54. (Yahudiler gizlice) tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarına karşılık verdi. Allah tuzak kuranlara karşılık vermekte en güçlü olandır.
055.Ali İmran 55. O vakit Allah şöyle buyurdu: “Ey İsâ! Ben seni eceline yetireceğim ve seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden tertemiz ayıracağım, sana tâbi olanları kıyamet gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra da dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.”
056.Ali İmran 56. “İnkâr edip kâfir olanları, dünyada da ahirette de şiddetli bir azaba çarptıracağım. Onların hiç yardımcıları da olmayacak.”
057.Ali İmran 57. İman edip sâlih amel işleyenlere gelince, Allah onlara mükâfatlarını tam olarak verecektir. Allah zâlimleri sevmez.
058.Ali İmran 58. Resulüm! İşte bunları sana âyetlerden ve hikmet dolu Zikir’den okuyoruz.
059.Ali İmran 59. Hiç şüphe yok ki, İsâ’nın babasız dünyaya gelişi de Allah nezdinde Âdem’in durumu gibidir. Allah Âdem’i topraktan yarattı, sonra ona “Ol!” dedi, o da oluverdi.
060.Ali İmran 60. Hak Rabbinden gelendir. Öyleyse şüphecilerden olma!
061.Ali İmran 61. Resulüm! Sana ilim geldikten sonra seninle bu hususta tartışmaya kalkarlarsa de ki: “Geliniz! Sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi oğullarınızı biz de kendi oğullarımızı, siz kendi kadınlarınızı biz de kendi kadınlarımızı çağıralım. Sonra da duâ edelim ve Allah’ın lânetinin yalancıların üzerlerine olmasını dileyelim.”
062.Ali İmran 62. İşte bu, elbette en doğru haberdir. Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hiç şüphesiz ki Allah Azîz’dir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.
063.Ali İmran 63. Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları bilendir.
064.Ali İmran 64. De ki: “Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda eşit bir kelimeye geliniz. Allah’tan başkasına tapmayalım. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse: “Şâhit olun ki, biz müslümanlarız.” deyin.
065.Ali İmran 65. Ey Ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Halbuki Tevrat da İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmez misiniz?
066.Ali İmran 66. Hadi siz bilginiz olan şey hakkında tartışıyorsunuz. Fakat bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Allah her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz.
067.Ali İmran 67. İbrahim ne yahudi ne de hıristiyandı. Fakat o Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı. Müşriklerden de değildi.
068.Ali İmran 68. İnsanların İbrahim’e en yakın olanı, ona uyanlar ile, bu peygamber (Muhammed) ve müminlerdir. Allah müminlerin dostudur.
069.Ali İmran 69. Kitap ehlinden bir tâife sizi saptırmak isterler. Oysa onlar ancak kendilerini saptırırlar da farkında olmazlar.
070.Ali İmran 70. Ey ehl-i kitap! Görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?
071.Ali İmran 71. Ey ehl-i kitap! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?
072.Ali İmran 72. Ehl-i kitaptan bir tâife dedi ki: “İman edenlere indirilene günün başında inanın, sonunda da inkâr edin. Olur ki dönerler.”
073.Ali İmran 73. “Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir kimseye inanmayın.” De ki: “Gerçek hidayet Allah’ın hidayetidir.” (Onlar kendi aralarında şöyle dediler): “Size verilenin benzerinin bir başkasına verildiğine, veya Rabbinizin katında size karşı onların delil getireceklerine de inanmayın.” De ki: “Lütuf ve ihsan Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.”
074.Ali İmran 74. Rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah büyük lütuf ve kerem sahibidir.
075.Ali İmran 75. Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yükler dolusu mal emanet bıraksan, onu sana eksiksiz iâde eder. Fakat onların içinde öylesi de vardır ki, ona bir dinar versen tepesine dikilmedikçe onu sana ödemez. “Kitap ehli olmayan Araplar’ın ve sair kimselerin (hakkını yemekten dolayı) üzerimize bir sorumluluk yoktur.” derler ve onlar Allah adına bile bile yalan söylerler.
076.Ali İmran 76. Hayır! Kim ahdini yerine getirirse ve Allah’tan korkarsa, şüphesiz ki Allah takvâ sahiplerini sever.
077.Ali İmran 77. Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir pahaya satanlar var ya, onların ahirette hiçbir nasibi yoktur. Allah kıyamet günü onlara kelâmıyla hitap etmeyecek, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.
078.Ali İmran 78. Onlardan bir grup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları kitaptan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: “Bu Allah katındandır.” derler. Onlar bile bile Allah’a iftirâ ediyorlar.
079.Ali İmran 79. Allah’ın kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiği kimsenin, insanlara: “Allah’ı bırakıp da bana kul olun!” demesi mümkün değildir. Fakat o: “Kitabı okuduğunuza ve öğrettiğinize göre Rabbânîler olunuz.” der.
080.Ali İmran 80. Size melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi de emretmez. Hiç müslüman olduktan sonra size küfrü emreder mi?
081.Ali İmran 81. Allah vaktiyle peygamberlerden kesin söz almıştı: “Celâlim hakkı için, size kitap ve hikmet verdim. Sizde olan o kitap ve hikmeti tasdik edip doğrulayan bir peygamber gelecek. Ona mutlaka iman edeceksiniz ve mutlaka ona yardımda bulunacaksınız. Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” demişti. Onlar da: “Kabul ettik.” demişlerdi. Allah da: “O halde şâhit olun, ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım.” buyurmuştu.
082.Ali İmran 82. Bundan sonra artık kim yüz çevirirse onlar fâsıkların tâ kendileridir.
083.Ali İmran 83. Şimdi onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde olanların hepsi ister istemez O’na teslim olmuşlardır, nihayet de O’na döndürüleceklerdir.
084.Ali İmran 84. De ki: “Biz Allah’a iman ettik. Bize indirilene de; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlara indirilenlere de; Musa’ya, İsâ’ya ve peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Ve biz ancak O’na teslim olanlarız.”
085.Ali İmran 85. Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, onunki aslâ kabul edilmeyecektir. Ahirette de ziyan edenlerden olacaktır.
086.Ali İmran 86. İman ettikten, peygamberin hak olduğuna şehadet ettikten ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra inkâr eden bir topluluğu Allah nasıl hidayete eriştirir? Allah zâlimler topluluğunu hidayete eriştirmez.
087.Ali İmran 87. İşte bunların cezası: Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üzerinedir.
088.Ali İmran 88. Bu lânete ebediyyen gömülüp gidecekler. Onların azapları hafifletilmez, yüzlerine de bakılmaz.
089.Ali İmran 89. Ancak bunun ardından tevbe edip kendini düzeltenler başka. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
090.Ali İmran 90. İman ettikten sonra kâfir olup ve küfürde daha da ileri gidenlerin tevbeleri aslâ kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların tâ kendileridir.
091.Ali İmran 91. İnkâra saplanmış ve kâfir olarak ölenler, dünya dolusu altını fidye vermiş olsa dahi aslâ hiçbirinden kabul edilmeyecektir. Elem verici azap onlaradır, onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
092.Ali İmran 92. Sevdiğiniz şeyleri Allah yolunda infak etmedikçe aslâ iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz ki Allah onu bilir.
093.Ali İmran 93. Tevrat indirilmeden önce İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram ettiğinden başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz Tevrat’ı getirip okuyun.”
094.Ali İmran 94. Artık bundan sonra da kim Allah’a yalan uydurup iftirâ ederse, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.
095.Ali İmran 95. De ki: “Allah doğruyu söylemiştir. Öyleyse Hakk’a yönelmiş olan İbrahim’in dinine uyunuz. O müşriklerden değildi.”
096.Ali İmran 96. Şüphesiz ki insanlar için ilk kurulan Beyt, Mekke’deki mubarek ve âlemlere hidayet kaynağı olan Kâbe’dir.
097.Ali İmran 97. Orada apaçık alâmetler ve İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse güvenlik içinde olur. Hacca gidip gelmeye gücü yeten herkesin Kâbe’yi ziyaret etmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz ki Allah âlemlerden müstağnidir.
098.Ali İmran 98. De ki: “Ey ehl-i kitap! Allah’ın âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz? Oysa Allah sizin yaptıklarınıza şâhittir.”
099.Ali İmran 99. De ki: “Ey ehl-i kitap! Niçin iman edenleri Allah’ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Hak olduğuna şâhit iken, o yolu eğri göstermeye yelteniyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.”
0100.Ali İmran 100. Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir zümreye uyarsanız, imanınızdan sonra sizi çevirirler de kâfir yaparlar.
0101.Ali İmran 101. Size Allah’ın âyetleri okunurken ve aranızda O’nun Resul’ü bulunurken nasıl küfre dönersiniz? Kim Allah’a sımsıkı sarılırsa, muhakkak ki o doğru bir yola iletilmiştir.
0102.Ali İmran 102. Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkmak lâzımsa öylece korkun. Sakın siz müslüman olmaktan başka bir sıfatla can vermeyin.
0103.Ali İmran 103. Hepiniz topluca sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz. Allah gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken, oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah, doğru yolu bulasınız diye size âyetlerini böyle açıklıyor.
0104.Ali İmran 104. İçinizde insanları hayra çağıran, iyilikleri emreden, kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte onlar gerçek kurtuluşa erenlerdir.
0105.Ali İmran 105. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Onlar için kıyamet günü büyük bir azap vardır.
0106.Ali İmran 106. O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara: “İnanmanızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmenizden dolayı tadın azabı!” denilecektir.
0107.Ali İmran 107. Yüzleri ağaranlara gelince; onlar Allah’ın rahmeti içindedirler, orada ebedî kalacaklardır.
0108.Ali İmran 108. İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Onları sana hak olarak okuyoruz. Allah âlemlere zulmetmek istemez.
0109.Ali İmran 109. Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah’ındır. Bütün işler Allah’a döndürülür.
0110.Ali İmran 110. Siz beşeriyet için meydana çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbette bu kendileri için daha hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler olmakla birlikte, çoğu yoldan çıkmış fâsıklardır.
0111.Ali İmran 111. Onlar incitmekten başka size herhangi bir zarar veremezler. Sizinle savaşa girişecek olsalar bile, arkalarına dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.
0112.Ali İmran 112. Onlar (yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, zillet altında kalmaya mahkûmdurlar. Meğer ki Allah’ın ahdine ve insanların ahdine sığınmış olsunlar. Onlar Allah’tan bir gazaba uğramışlardır ve üzerlerine miskinlik (damgası) vurulmuştur. Çünkü onlar Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberlerini öldürüyorlardı. Bu, onların isyan etmelerinden ve haddi aşmalarındandır.
0113.Ali İmran 113. Onların hepsi bir değildir. Ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk da vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okurlar.
0114.Ali İmran 114. Onlar Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emreder kötülükten men ederler. Hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar sâlih kimselerdendirler.
0115.Ali İmran 115. Yaptıkları hiçbir iyilik karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah takvâ sahiplerini çok iyi bilir.
0116.Ali İmran 116. İnkâr edenlerin malları ve evlâtları Allah nezdinde kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramayacaklardır. İşte onlar cehennemliktirler, orada ebedî kalacaklardır.
0117.Ali İmran 117. Onların, bu dünya hayatında harcadıkları şeyler; kendilerine zulmeden bir topluluğun, ekinlerini vurup da onu mahveden kavurucu bir rüzgâra benzer. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.
0118.Ali İmran 118. Ey iman edenler! Sizden olmayan kimseleri sakın sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten aslâ geri kalmazlar. Size sıkıntı verecek şeyleri isteyip dururlar. Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinin gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz, âyetleri size açıklamış bulunuyoruz.
0119.Ali İmran 119. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz bütünüyle kitaba inanırsınız. Onlar ise, sizinle karşılaştıkları zaman: “İnandık!” derler. Kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden ötürü parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: “Kininizle geberin!” Şüphesiz ki Allah göğüslerin özünü bilendir.
0120.Ali İmran 120. Size bir iyilik dokunursa bu onları üzer. Başınıza bir musibet gelse buna da sevinirler. Eğer sabreder, Allah’tan korkarsanız, onların hilesi size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
0121.Ali İmran 121. Resulüm! Hani sen müminleri savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere erkenden evinden ayrılmıştın. Allah işitendir, bilendir.
0122.Ali İmran 122. O zaman içinizden iki tâife bozulmaya yüz tutmuştu. Oysa Allah onların yardımcısı idi. Müminler yalnız Allah’a güvensinler.
0123.Ali İmran 123. Andolsun ki siz güçsüz olduğunuz bir durumda iken Bedir’de Allah size yardım etmişti. O halde Allah’tan korkun ki, şükretmiş olasınız.
0124.Ali İmran 124. O zaman sen müminlere: “İndirilen üçbin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, size yetmez mi?” diyordun.
0125.Ali İmran 125. Evet! Eğer siz sabreder ve Allah’tan korkarsanız, onlar da hemen üzerinize gelirlerse, Rabbiniz size nişanlı beşbin melekle yardım edecektir.
0126.Ali İmran 126. Allah bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede iyice yatışsın diye yaptı. Yardım ancak, güçlü ve hikmet sahibi Allah katındandır.
0127.Ali İmran 127. Allah kâfirlerden bir kısmını koparıp ayırsın veya onları perişan etsin de, bu sebeple onlar hüsrana uğrayarak geri dönüp gitmiş olsunlar.
0128.Ali İmran 128. Bu işten dolayı senin yapacağın hiçbir şey yoktur. Allah ya onların tevbelerini kabul eder, ya da onlara azap eder. Çünkü onlar zâlimdirler.
0129.Ali İmran 129. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. O dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
0130.Ali İmran 130. Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak fâizi yemeyiniz. Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.
0131.Ali İmran 131. İnkâr edenler için hazırlanmış ateşten korunun.
0132.Ali İmran 132. Allah’a ve Peygamber’e itaat edin ki, size de merhamet edilsin.
0133.Ali İmran 133. Rabbinizin bağışına ve Allah’tan korkanlar için hazırlanmış, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!
0134.Ali İmran 134. O takvâ sahipleri ki bollukta ve darlıkta Allah için infak ederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah da güzel davrananları sever.
0135.Ali İmran 135. Onlar ki bir kötülük yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Bir de onlar işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.
0136.Ali İmran 136. İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. Orada ebedî kalacaklardır. Çalışanların mükâfatı ne güzeldir!
0137.Ali İmran 137. Sizden önce de nice sünnetler (hadiseler) gelip geçti. Onun için yeryüzünde gezip dolaşın da, yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!
0138.Ali İmran 138. Bu (Kur’an), insanlar için bir açıklama, takvâ sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.
0139.Ali İmran 139. Ey müminler! Gevşemeyin, üzülmeyin. Gerçekten inanıyorsanız, siz mutlaka en üstünsünüzdür.
0140.Ali İmran 140. Eğer size (Uhud’da) bir yara dokundu ise o kâfirler topluluğuna da (Bedir’de) benzeri bir yara dokunmuştu. Biz o sevinçli ve kederli günleri insanlar arasında (bazen lehe bazen aleyhe) döndürür dururuz. Bu da Allah’ın, ihlâslı ve azimli müminleri ayırdetmesi, içinizden şehidler edinmesi içindir. Allah zâlimleri sevmez.
0141.Ali İmran 141. Bir de müminleri tertemiz yapıp arıtması ve kâfirleri mahvetmesi içindir.
0142.Ali İmran 142. Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenlerle etmeyenleri, sebat edenlerle etmeyenleri belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sanıyordunuz?
0143.Ali İmran 143. Andolsun ki siz ölümle yüz yüze gelmezden önce onu temenni ederdiniz. Şimdi onunla karşılaştınız ve gözlerinizle bakıp duruyorsunuz.
0144.Ali İmran 144. Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde geri mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah’a hiçbir şeyle zarar yapmış olamaz. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.
0145.Ali İmran 145. Allah’ın izni olmadan hiç kimse ölmez. O belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de âhiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.
0146.Ali İmran 146. Nice peygamberler vardı ki, beraberinde Rabbe kul olanlardan çok kimse savaştılar ve Allah yolunda başlarına gelenden dolayı gevşemediler, yılmadılar, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.
0147.Ali İmran 147. Onların sözleri sadece şöyle demekten ibaretti: “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla. Ayaklarımızı sabit kıl, kâfirler gürûhuna karşı bize yardım et.”
0148.Ali İmran 148. Bu yüzden Allah onlara dünya nimetini de ahiret nimetini de fazlasıyla verdi. Allah iyilik edenleri sever.
0149.Ali İmran 149. Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, onlar sizi topuklarınız üzerinde (eski dininize) geri çevirirler. O takdirde büsbütün kaybedenlerden olursunuz.
0150.Ali İmran 150. Halbuki sizin mevlânız Allah’tır ve O yardımcıların en hayırlısıdır.
0151.Ali İmran 151. Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaları sebebiyle kâfirlerin kalplerine korku salacağız. Onların varacağı yer ateştir! Ne kötüdür o zâlimlerin varacağı yer!
0152.Ali İmran 152. Andolsun ki Allah size olan vaadini yerine getirdi. O’nun izni ile kâfirleri kırıp biçiyordunuz. Nihayet sevdiğiniz zaferi size gösterdikten sonra gevşeyip o emir hakkında çekişmeye kalktınız ve âsi oldunuz. Sizden bir grup dünyayı, bir grup da âhireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlara karşı yardımını üzerinizden çekti. Bununla beraber sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok lütufkârdır.
0153.Ali İmran 153. Hani siz kimseye bakmadan kaçışıyordunuz. Peygamber de arkanızdan çağırıp duruyordu. Allah sizi keder üstüne kedere uğrattı ki, bundan dolayı kaybettiğinize ve başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
0154.Ali İmran 154. Sonra o üzüntünün ardından Allah size öyle bir güven, öyle bir uyku indirdi ki, içinizden bir kısmını bürüyordu. Bir kısmı da canlarının derdine düşmüştü. Allah’a karşı câhiliyet zannı gibi hak olmayan bir zanda bulunuyorlar ve: “Bu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. Resulüm! De ki: “Bütün emir Allah’ındır.” Onlar kalplerinde gizlediklerini sana açıklamıyorlar. “Bu, bize âit bir şey olsaydı, hiçbirimiz burada öldürülmezdi.” diyorlar. Resulüm! De ki: “Eğer sizler evlerinizde dahi kalmış olsaydınız, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Bu, göğüslerinizin içindekini yoklamak, kalplerinizdekini temizlemek içindir. Allah göğüslerin özünü bilendir.
0155.Ali İmran 155. İki ordu karşılaştığı gün içinizden geri dönenleri şeytan, sırf işledikleri bazı şeyler yüzünden yoldan çıkarmak istemişti. Yine de Allah onları bağışladı. Çünkü Allah çok bağışlayandır, Halîm olandır.
0156.Ali İmran 156. Ey iman edenler! Sizler inkâr edenler gibi yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan kardeşleri hakkında: “Eğer bizim yanımızda kalsalardı ölmezlerdi veya öldürülmezlerdi.” diyenler gibi olmayın. Allah bunu onların yüreklerinde bir iç acısı yaptı. Halbuki dirilten de öldüren de Allah’tır. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
0157.Ali İmran 157. Andolsun ki Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, şunu iyi bilin ki Allah’ın bağışlaması ve rahmeti, onların (dünyada) topladıklarından çok daha hayırlıdır.
0158.Ali İmran 158. Andolsun ki ölseniz veya öldürülseniz, Allah’ın huzurunda mutlaka toplanacaksınız.
0159.Ali İmran 159. Allah’ın rahmeti sayesindedir ki, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın, etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet ve bağışlanmaları için duâ et. İşlerinde müminlerle istişare et! Müşavereden sonra bir de azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et. Çünkü Allah tevekkül edenleri (kendisine bağlananları) sever.
0160.Ali İmran 160. Eğer Allah size yardım ederse artık sizi yenip mağlup edecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakıverirse, O’ndan başka size yardım edecek kimdir? Müminler yalnız Allah’a güvensinler.
0161.Ali İmran 161. Bir peygamber için ganimet malına ihanet etmek olur şey değildir. Kim bu hıyanetliği yaparsa, kıyamet gününde hıyanet ettiği şeyle gelir. Sonra herkese kazandığı tastamam verilir ve onlara aslâ zulmedilmez.
0162.Ali İmran 162. Allah’ın hoşnutluğuna uyan kimse, Allah’ın gadabına uğrayan kimse gibi olur mu? Onun yeri cehennemdir. O ne kötü bir dönüş yeridir!
0163.Ali İmran 163. Onlar Allah katında derece derecedirler. Allah onların yaptıklarını görmektedir.
0164.Ali İmran 164. Andolsun ki, Allah müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Çünkü onlara Allah’ın âyetlerini okuyan, kendilerini tertemiz yapıp arıtan, kitap ve hikmeti öğreten kendi içlerinden bir peygamber göndermiştir. Halbuki onlar daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.
0165.Ali İmran 165. (Bedir’de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğimiz bir musibet, (Uhud’da) kendi başınıza gelince; “Bu nasıl oluyor?” dersiniz. Resulüm! De ki: “O musibet kendi tarafınızdandır.” Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.
0166.Ali İmran 166. İki ordunun karşılaştığı gün başınıza gelen felâket de Allah’ın izniyle olmuştur. Bu, mümin olanları ortaya çıkarması içindi.
0167.Ali İmran 167. Bir de münafık olanları ortaya çıkarması içindi. Onlara: “Gelin! Allah yolunda çarpışın veya savunun!” denildiği zaman: “Eğer savaş olacağını bilseydik, elbette arkanızdan gelirdik.” dediler. Onlar o gün imandan daha çok kâfirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Onların gizlediği şeyi Allah en iyi bilendir.
0168.Ali İmran 168. Onlar (evlerinde) oturup da kardeşleri için: “Bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi.” dediler. Resulüm! De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz ölümü kendinizden savın.”
0169.Ali İmran 169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın. Bilâkis onlar diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar.
0170.Ali İmran 170. Allah’ın kendilerine verdiği ihsanlardan dolayı sevinç içindedirler. Arkalarından henüz kendilerine katılmayan kimselere de hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.
0171.Ali İmran 171. Onlar Allah’tan olan nimet ve keremin; Allah’ın müminlerin ecrini zâyi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler.
0172.Ali İmran 172. Yara aldıktan sonra da Allah’ın ve Peygamber’in dâvetine uydular. Hele onlardan iyilik edenlere ve gereğince Allah’tan korkanlara büyük bir mükâfat vardır.
0173.Ali İmran 173. Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine: “Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!” dediklerinde, bu söz onların imanını arttırdı ve üstelik: “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.
0174.Ali İmran 174. Sonra da kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah’ın nimet ve keremiyle geri döndüler. Böylece Allah’ın rızâsına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir.
0175.Ali İmran 175. O şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. O halde mümin iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.
0176.Ali İmran 176. Küfürde yarışanlar seni üzmesin! Şüphesiz ki onlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara âhirette hiçbir nasip vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.
0177.Ali İmran 177. İman karşılığında küfrü satın alanlar, şüphesiz ki Allah’a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azap vardır.
0178.Ali İmran 178. Kâfirler kendilerine mühlet verişimizi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar. Biz onlara sırf günahları çoğalsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
0179.Ali İmran 179. Allah müminleri, içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir. Nihayet murdarı temizden ayıracaktır. Allah sizi gaybden haberdar edecek değildir. Fakat Allah peygamberlerinden dilediğini seçer. Allah’a ve peygamberlerine inanın. Eğer inanır ve takvâ sahibi olursanız size çok büyük bir mükâfat vardır.
0180.Ali İmran 180. Allah’ın, kereminden kendilerine verdiği şeyde cimrilik edenler hiçbir zaman onu kendileri için hayırlı sanmasınlar. Bu onların zararınadır. Cimrilik ettikleri şeyler kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
0181.Ali İmran 181. “Gerçekten Allah fakirdir, biz ise zenginiz.” diyenlerin lâfını andolsun ki Allah işitmiştir. Onların söylediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve: “Tadın o yangın azabını!” diyeceğiz.
0182.Ali İmran 182. Bu, kendi ellerinizle yapmış olduğunuz şeylerin karşılığıdır. Allah kullarına aslâ zulmedici değildir.
0183.Ali İmran 183. O kimseler: “Doğrusu Allah bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe herhangi bir peygambere iman etmememiz hususunda ahid verdi.” dediler. De ki: “Benden önce de nice peygamberler apaçık delillerle ve dediğiniz şeyle geldiler. Eğer doğru sözlü iseniz, niçin onları öldürdünüz?”
0184.Ali İmran 184. Eğer seni yalanladılarsa, senden önce apaçık deliller, sahifeler ve nur saçan kitap getiren peygamberler de yalanlanmıştı.
0185.Ali İmran 185. Her insan ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı kıyamet gününde size eksiksiz verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse, artık kurtulmuştur. Dünya hayatı aldatıcı geçimlikten başka bir şey değildir.
0186.Ali İmran 186. Andolsun ki mallarınıza ve canlarınıza ibtilâlar verilerek imtihan olacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, bilmiş olun ki bu, üzerinde sebat edilecek işlerdendir.
0187.Ali İmran 187. Allah kendilerine kitap verilenlerden: “Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz.” diye söz almıştı. Onlar ise bunu arkalarına attılar ve az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kötü!
0188.Ali İmran 188. O yaptıkları ile sevinen ve yapmadıkları ile de övülmeyi sevenleri sakın azaptan kurtulacak sanma! Onlar için elem verici bir azap vardır.
0189.Ali İmran 189. Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah’ın her şeye gücü yeter.
0190.Ali İmran 190. Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akl-ı selim sahipleri için elbette âyetler (deliller) vardır.
0191.Ali İmran 191. Onlar ayakta iken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler (ve şöyle duâ ederler): “Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tenzih ederiz. Bizi ateş azabından koru.”
0192.Ali İmran 192. “Ey Rabbimiz! Sen kimi ateşe koyarsan, onu rezil etmiş, rüsvay etmiş olursun. Zâlimlerin hiç yardımcıları yoktur.”
0193.Ali İmran 193. “Ey Rabbimiz! Doğrusu biz: ‘Rabbinize inanın!’ diye imana çağıran bir dâvetçiyi işittik, hemen iman ettik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızı bize bağışla! Kötülüklerimizi ört! Canımızı iyilerle beraber al.”
0194.Ali İmran 194. “Ey Rabbimiz! Bize peygamberlerin vasıtasıyla vâdettiklerini ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil etme, rüsvay etme! Şüphesiz ki sen vaadinden caymazsın.”
0195.Ali İmran 195. Rableri onların duâlarına karşılık verdi: Ben içinizden erkek olsun kadın olsun, çalışanın yaptığını boşa çıkarmam. Hep birbirinizdensiniz. Onlar ki hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğratıldılar, savaştılar ve öldürüldüler. Andolsun ki, onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Bu mükâfat Allah tarafındandır. Mükâfatın en güzeli, Allah katındadır.
0196.Ali İmran 196. İnkâr edenlerin refah içinde diyar diyar dolaşması sakın seni aldatmasın!
0197.Ali İmran 197. Bu, ancak az bir geçimdir. Sonra varacakları yer cehennemdir. O ne kötü yataktır!
0198.Ali İmran 198. Fakat Rablerinden korkanlar için, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah tarafından ağırlanırlar. Ebrâr (iyiler) için Allah katındakiler ise daha hayırlıdır.
0199.Ali İmran 199. Ehl-i kitaptan öyleleri vardır ki, Allah’a inanırlar, size indirilene de kendilerine indirilene de inanırlar. Allah’tan korkarlar. Allah’ın âyetlerini az ve önemsiz bir pahaya değiştirmezler. Onların mükâfatı da Rableri katındadır. Allah, hesabı çabuk görendir.
0200.Ali İmran 200. Ey iman edenler! Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah’tan korkun ki, felâha erebilesiniz.
01.Nisa 1. Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan ve ondan eşini vâredip, ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize hürmetsizlikten sakının. Kendisinin adını öne sürerek birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının. Allah şüphesiz ki sizin üzerinizde murakabe edicidir (hepinizi görüp gözetmektedir).
02.Nisa 2. Yetimlerin mallarını verin. Temizi pis olanla değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu büyük bir günahtır.
03.Nisa 3. Eğer (velisi bulunduğunuz) yetimlerle (evlendiğiniz takdirde) haklarına riâyet edememekten korkarsanız, size helâl olan diğer kadınlardan ikişer, üçer ve dörder olmak üzere nikâhlayınız. Şayet aralarında adalet yapamayacağınızdan endişe ederseniz, o zaman bir tane alın veya sahip olduğunuz câriyenizle yetinin. Bu, adaletten sapmamanız için daha elverişlidir.
04.Nisa 4. (Nikâhınıza aldığınız) kadınların mehirlerini bir hak olarak seve seve verin. Bununla beraber eğer mehirlerinin bir kısmını kendiliklerinden gönül hoşnutluğu ile size bağışlarlarsa onu da âfiyetle yiyin.
05.Nisa 5. Allah’ın sizin için geçim kaynağı yaptığı (koruyucusu kılmış olduğu) mallarınızı sefihlere (aklı ermezlere) vermeyin. O mallarla onları rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.
06.Nisa 6. Yetimleri evlenme çağına gelinceye kadar tecrübe edip deneyin. Eğer onlarda bir olgunlaşma görürseniz mallarını derhal kendilerine teslim edin. Büyüyecekler de elinizden alacaklar diye mallarını aceleye getirip israf ederek yemeye kalkmayın. Zengin olan iffetli olmaya çalışsın (kendi malı ile yetinsin). Fakir olan da uygun olarak (zaruri ihtiyaçlarına yetecek kadar) yesin. Mallarını kendilerine teslim ederken yanlarında şâhit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter!
07.Nisa 7. Ana, baba ve yakınların bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana, baba ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Az da olsa çok da olsa böyledir. Bu hisseler farzdır.
08.Nisa 8. Miras taksiminde (mirasta hissesi olmayan) akrabalar, yetimler ve yoksullar hazır bulunursa, onları da bundan rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.
09.Nisa 9. Arkalarında küçük ve âciz çocuklar bırakıp da, onlara bir kötülük gelmesinden korkanlar (başkaları için de öylece) korksunlar. Allah’tan korksunlar ve doğru söz söylesinler.
010.Nisa 10. Yetimlerin mallarını zulmen yiyenler, şüphesiz ki karınlarına sadece ateş doldurmuş olurlar ve onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.
011.Nisa 11. Çocuklarınızın mirastaki durumu hakkında Allah size şöyle emrediyor: Erkeğe iki kadın payı kadar pay vardır. Eğer çocukların hepsi kadın olup ikiden çok iseler, mirasın üçte ikisi onlarındır, şayet tek ise yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birine terikeden altıda bir, eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris oluyorsa, anasına üçte bir düşer. (Kalan da babasının hakkıdır). Eğer ölenin kardeşleri varsa, o vakit altıda biri anasınındır. Bu hükümler, ölenin borcu ödenip, yaptığı vasiyetler yerine getirildikten sonradır. Babalarınızdan ve oğullarınızdan menfaatça hangisinin size daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz. Bu sehimler Allah tarafından tesbit edilip size farz kılınmıştır. Şüphesiz ki, Allah hakkıyla bilici, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.
012.Nisa 12. Eğer eşlerinizin çocukları yoksa geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bunlar yaptığı vasiyeti ve borcu ödedikten sonradır. Sizin de çocuğunuz yoksa; yapacağınız vasiyet ve borçtan sonra bıraktığınızın dörtte biri eşlerinizindir. Çocuğunuz varsa, sekizde biri onlarındır. Eğer kendisine vâris olunan erkek veya kadın, çocuğu ve ana babası olmayan bir kimse olur ve onun bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa, bu kardeşlerin her birine altıda bir düşer. Eğer ikiden fazla iseler, zarara uğratılmaksızın üçte birine ortak olurlar. Bunlar, yaptığı vâsiyeti ve borcu ödedikten sonradır. Bütün bu hükümler Allah’tan bir vâsiyet ve emirdir. Allah Alîm’dir, Halîm’dir.
013.Nisa 13. İşte bunlar Allah’ın vârisler hakkında koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Allah kendisine ve Peygamber’ine itâat edenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Onlar orada ebedî kalacaklardır. En büyük kurtuluş ve saadet işte budur.
014.Nisa 14. Kim de Allah’a ve Peygamber’ine isyân eder, O’nun koyduğu sınırları çiğneyip aşarsa, onu da içinde ebedî kalacağı ateşe koyar. Onun için hor ve hakir edici bir azap vardır.
015.Nisa 15. Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara (zinâ edenlere) karşı aranızdan dört şâhit getirin. Eğer onların aleyhinde şâhitlik yaparlarsa, ölüm onları alıp götürünceye, ya da Allah kendilerine bir yol gösterinceye kadar evlerde tutun.
016.Nisa 16. İçinizden fuhuş yapanların her ikisine de eziyet edin. Eğer tevbe eder, hallerini düzeltirlerse, onlara eziyet etmekten vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir.
017.Nisa 17. Allah katında makbul tevbe; kötülüğü ancak câhillik sebebiyle yapanların, sonra da çarçabuk vazgeçip tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah onların tevbesini kabul eder. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
018.Nisa 18. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da, içlerinden birine ölüm gelip çatınca: “Ben şimdi tevbe ettim!” diyenlerin tevbesi makbul değildir, kâfir olarak ölenlerin tevbesi de makbul değildir. İşte onlar için pek acıklı bir azap hazırlamışızdır
019.Nisa 19. Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir hayâsızlık yapmadıkça, onlara (mehir olarak) verdiğinizin bir kısmını geri almak için onları sıkıştırmayın. Kadınlarınızla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, olabilir ki hoşunuza gitmeyen bir şeye Allah birçok hayırlar koymuş olabilir.
020.Nisa 20. Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, evvelkine yüklerle mehir vermiş olsanız bile hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız?
021.Nisa 21. Onu nasıl alırsınız ki birbirinize karışıp katıldınız, içli-dışlı oldunuz. Onlar sizden kuvvetli bir teminat da almışlardı.
022.Nisa 22. Geçmişte olanlar bir yana, babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayâsızlıktır, iğrenç bir şeydir ve kötü bir yoldur.
023.Nisa 23. Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren (süt) analarınız, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, gerdeğe girdiğiniz karılarınızdan olma himayenizdeki üvey kızlarınız sizlere haram kılındı. Eğer onlarla henüz gerdeğe girmemişseniz, kızlarını almanızda bir beis yoktur. Kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın eşleri ile evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikahlamanız da keza haram edildi. Ancak cahiliyet devrinde geçen geçmiş affedilmiştir. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.
024.Nisa 24. (Harb esiri olarak) sahip olduğunuz câriyeler hariç, kadınlardan kocası olanlarla evlenmeniz de haram kılındı. Bütün bunlar, Allah’ın size yazarak farz ettiği yasaklardır. Bunlardan başkasını ise, iffetli yaşamak, zinâ etmemek şartıyla mallarınızla istemeniz (mehirlerini verip almanız) size helâl kılındı. Nikah ederek yararlandığınız kadınlara kararlaştırılmış mehirlerini verin. Mehirin takdir edilmesinden sonra, aranızda gönül rızasıyla (yeni miktar üzerinde) anlaşmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
025.Nisa 25. Sizden, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, sahip olduğunuz iman etmiş câriyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zinâ etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartı ile ve sahiplerinin izni ile onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir. Bu (izin) içinizden sıkıntıya düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.
026.Nisa 26. Allah size açıklamak ve sizi sizden öncekilerin yollarına iletmek ve tevbenizi kabul etmek istiyor. Allah bilendir, yegâne hikmet sahibidir.
027.Nisa 27. Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor, şehvetlerine uyanlar ise sizin büsbütün yoldan çıkmanızı isterler.
028.Nisa 28. Allah ağır teklifleri sizden hafifletmek ister. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.
029.Nisa 29. Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda bâtıl yollarla (haram sebeplerle) değil, karşılıklı rızâ ile yapılan ticaretle yiyin. Kendi kendinizi katletmeyin. Şüphesiz ki Allah size karşı çok merhametlidir.
030.Nisa 30. Kim haksızlık ve zulüm ile bu yasakları işlerse, biz onu cehenneme atacağız. Bu ise Allah’a çok kolaydır.
031.Nisa 31. Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örteriz ve sizi ağırlanacağınız şerefli bir yere yerleştiririz.
032.Nisa 32. Allah’ın bir ikram olarak bir kısmınızı diğerine üstün kıldığı şeyleri istekle arzu etmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. İsteklerinizi Allah’ın fazlından ve kereminden isteyin. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.
033.Nisa 33. Herkes için ana, baba ve akrabaların bıraktığı mallara mirasçılar yaptık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de hisselerini verin. Şüphesiz ki Allah her şeye şâhittir.
034.Nisa 34. Erkekler kadınlar üzerine idareci (hâkim)dirler. Çünkü Allah birini diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler, mallarından kadınlara harcamaktadırlar. İyi kadınlar itaatkâr olan ve Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi koruyan kadınlardır. İtaatsızlıklarından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, (uslanmazlarsa) onları yataklarında yalnız bırakın. Yine de dinlemezlerse dövün. Eğer size itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Muhakkak ki Allah çok yücedir, çok büyüktür.
035.Nisa 35. Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından endişe ederseniz; kendilerine erkek tarafından bir hakem, kadın tarafından bir hakem gönderin. Bu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-kocanın arasını bulur. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilen her şeyden haberdar olandır.
036.Nisa 36. Allah’a kulluk edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, akrabalara, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya ve uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda kalmışlara ve elinizin altında bulunanlara iyilik edin. Allah kendini beğenip böbürlenenleri elbette sevmez.
037.Nisa 37. Onlar cimrilik ederler, insanlara da cimriliği tavsiye ederler. Allah’ın kendilerine lütfundan verdiğini gizlerler. Biz kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.
038.Nisa 38. Onlar Allah’a ve âhiret gününe inanmadıkları halde, mallarını insanlara gösteriş için sarfederler. Şayet şeytan bir kimseye arkadaş olursa, o ne kötü bir arkadaştır!
039.Nisa 39. Ne olurdu sanki, onlar Allah’a, ahiret gününe inanmış ve Allah’ın kendilerine verdiği rızıklardan (O’nun yolunda) infak etmiş olsalardı! Allah onları çok iyi bilendir.
040.Nisa 40. Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık yapmaz. Zerre kadar iyilik olsa, onu kat kat arttırır ve kendi katından da büyük mükâfat verir.
041.Nisa 41. Her ümmetten bir şâhit getireceğimiz ve seni de onlar üzerine şâhit getireceğimiz zaman halleri nice olur?
042.Nisa 42. İnkâr edenler ve Peygamber’e baş kaldırmış olanlar, kıyamet günü hak ile yeksan olup yerin dibine geçirilmeyi ne kadar isterler ve Allah’tan hiçbir söz gizleyemezler.
043.Nisa 43. Ey iman edenler! Sarhoşken -ne söylediğinizi bilinceye kadar-, bir de cünüp iken -yolcu olan müstesnâ- gusül yapmadıkça namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, veya sizden biriniz ayak yolundan gelmişse, yahut da kadınlara yaklaşıp da su bulamamışsanız, o zaman temiz toprakla teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.
044.Nisa 44. Kendilerine kitaptan nasip verilenlere baksana! Sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.
045.Nisa 45. Allah düşmanlarınızı sizden çok daha iyi bilir. Gerçek bir dost olarak da Allah size yeter, hakiki bir yardımcı olarak da Allah size yeter.
046.Nisa 46. Yahudilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden değiştirirler. “İşittik ve isyan ettik”, “Dinle, dinlemez olası” derler. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak: “Râinâ” derler. Eğer onlar: “İşittik, itaat ettik, dinle, bizi gözet” deselerdi, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat inkârları yüzünden Allah onlara lânet etmiştir. Artık pek az inanırlar.
047.Nisa 47. Ey ehl-i kitap! Biz bir takım yüzleri silip dümdüz ederek enselerine çevirmezden veya onları Ashab-ı sebt’i (Cumartesi gününe saygı göstermeyen yahudileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemezden önce, gelin o elinizdekini doğrulayıcı olarak indirdiğimize iman edin. Allah’ın emri mutlaka yerine gelir.
048.Nisa 48. Allah kendisine ortak koşulmasını aslâ bağışlamaz. Bundan başkasını, dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse, şüphesiz ki büyük bir günahla iftira etmiş olur.
049.Nisa 49. Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse kıl kadar zulme uğratılmaz.
050.Nisa 50. Bak! Nasıl da Allah’a yalan yere iftira ediyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter!
051.Nisa 51. Kendilerine kitap verilmiş olanları görmedin mi? Bâtıl ilâhlara ve Tâğut’a inanıyorlar. Sonra da kâfirler için: “Bunlar inananlardan daha doğru yoldadır.” diyorlar.
052.Nisa 52. Bunlar Allah’ın lânetlediği kimselerdir. Allah’ın rahmetinden uzaklaştırdığı (lânetli) kimseye gerçek bir yardımcı bulamazsın.
053.Nisa 53. Yoksa onların mülkten bir payı mı var? Eğer öyle olsaydı, insanlara bir çekirdek zerresi bile vermezlerdi.
054.Nisa 54. Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar? Oysa biz İbrâhim âilesine kitabı ve hikmeti verdik, onlara büyük bir mülk bağışladık.
055.Nisa 55. Onlardan bir kısmı ona iman etti, kimi de ondan yüz çevirdi. Çılgın bir ateş olarak cehennem yeter!
056.Nisa 56. Âyetlerimizi inkâr edip kâfir olanları yakında bir ateşe sokacağız. Derileri piştikçe, azabı artsın diye kendilerine yeni deriler vereceğiz. Şüphesiz ki Allah Azîz’dir, hikmet sahibidir.
057.Nisa 57. İman edip sâlih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî kalacaklardır. Onlar için orada tertemiz eşler vardır. Biz onları koyu bir gölgeye koyacağız.
058.Nisa 58. Allah size emanetleri ehil olanlara vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir.
059.Nisa 59. Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, onu hemen Allah’a ve Peygamber’e arzedin, eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız. Bu sizin için daha hayırlı ve netice itibariyle daha güzeldir.
060.Nisa 60. Resulüm! Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilen kitaplara inandıklarını ileri sürerek boş iddiâlarda bulunanları görmüyor musun? Oysa onlar Tağut’un önünde muhakeme edilmelerini isterler. Oysa onu tanımamakla emrolunmuşlardı. Şeytan da onları büsbütün saptırmak istiyor.
061.Nisa 61. Onlara: “Allah’ın indirdiği Kur’an’a ve Peygamber’e gelin!” denildiği zaman, münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.
062.Nisa 62. Ellerinin yaptığının cezası olarak başlarına bir felaket gelince, (onların halleri) nice olur? Sonra sana gelirler de: “Biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik.” diye Allah’a yemin ederler.
063.Nisa 63. Onlar Allah’ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir. Onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve içlerine tesir edecek güzel sözler söyle.
064.Nisa 64. Biz hiçbir peygamberi, Allah’ın izni ile kendisine itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri vakit, sana gelip de Allah’tan tevbekâr olarak günahlarının bağışlanmasını isteselerdi ve Peygamber de kendileri için af isteyiverseydi, elbette Allah’ı affedici ve merhametli bulurlardı.
065.Nisa 65. Hayır, öyle değil!.. Rabbin hakkı için! Onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı yüreklerinde hiçbir sıkıntı, bir burukluk duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.
066.Nisa 66. Eğer biz onlara: “Kendinizi öldürün veya yurtlarınızdan çıkın!” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç bunu yapmazlardı. Kendilerine verilen öğütleri yerine getirselerdi, elbette onlar için daha hayırlı ve (dinde sâbit kalmaları bakımından) daha sağlam olurdu.
067.Nisa 67. O zaman elbette onlara tarafımızdan büyük bir mükâfat verirdik.
068.Nisa 68. Ve onları dosdoğru bir yola iletirdik.
069.Nisa 69. Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel birer arkadaştırlar!
070.Nisa 70. İşte (itaatkârlara yapılan) bu ihsan Allah’tandır. Her şeyi bilici olarak Allah yeter.
071.Nisa 71. Ey iman edenler! Bütün tedbirlerinizi alın. Birlikler halinde savaşa çıkın veya toptan seferber olun.
072.Nisa 72. Aralarında bazıları vardır ki pek ağır davranırlar. Eğer başınıza bir musibet erişirse: “Allah bana lütfetti de, ben onlarla beraber bulunmadım.” der.
073.Nisa 73. Eğer size Allah’tan bir lütuf isabet ederse, sanki sizinle onun arasında hiç sevgi yokmuş gibi: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da, ben de büyük bir başarı elde etseydim!” der.
074.Nisa 74. Öyleyse dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır ve öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.
075.Nisa 75. Size ne oluyor ki Allah yolunda savaşmıyorsunuz? Halbuki zayıf (güçsüz) erkekler, kadınlar ve çocuklar: “Ey Rabbimiz! Bizi, halkı zâlim olan şu şehirden çıkar, bize kendi katından bir veli ver, bize kendi katından bir yardımcı ver.” diyorlar.
076.Nisa 76. İman edenler Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de Tâğut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostları ile savaşın! Şüphesiz ki şeytanın hilesi zayıftır.
077.Nisa 77. Kendilerine: “Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin.” denilen kimseleri görmedin mi? Üzerlerine savaş farz kılınınca içlerinden bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi, hatta daha fazla korkmaya başladılar. “Rabbimiz! Bize savaşı niçin farz kıldın? Bizi yakın bir süreye kadar tehir etsen (savaş emrini bir süre geciktirsen) olmaz mıydı?” dediler. Onlara de ki: “Dünyanın geçimliği azdır, Allah’tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır. Size zerre kadar zulmedilmez.”
078.Nisa 78. Nerede olursanız olun, sarp ve sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size ulaşır. Onlara bir iyilik erişirse: “Bu Allah’tandır.” derler, başlarına bir kötülük gelince de: “Bu senin yüzündendir.” derler. De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bu gürûha ne oluyor ki hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar!
079.Nisa 79. Sana gelen her iyilik Allah’tandır, bütün kötülükler de kendi nefsindendir. Seni insanlara peygamber olarak gönderdik. Şâhit olarak Allah yeter!
080.Nisa 80. Peygamber’e itaat eden, muhakkak Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onların üzerine bekçi göndermedik.
081.Nisa 81. “İtaat ettik!” derler. Fakat senin yanından ayrıldıktan sonra, içlerinden bir kısmı, sana söylediklerinin tersine geceleyin plân kurarlar. Allah da onların geceleyin tasarladıklarını yazmaktadır. Onlardan yüz çevir ve Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter!
082.Nisa 82. Onlar Kur’an’ı gereği gibi düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından indirilseydi, içinde birbirini tutmayan birçok şeyler bulurlardı.
083.Nisa 83. Onlara güven ve korkuya dair bir haber gelse, hemen onu yayarlar. Halbuki onu Peygamber’e veya kendilerinden olan emir sahiplerine arzetselerdi, onlardan hüküm çıkarmaya gücü yetenler elbette onu bilirlerdi. Allah’ın üzerinizdeki lütfu ve nimeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyar giderdiniz.
084.Nisa 84. Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden sorumlusun. İman edenleri de savaşa teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar. Gücü en şiddetli olan ve cezası en ağır olan Allah’tır.
085.Nisa 85. Kim güzel bir işte aracılık ederse, ona da o işten ötürü bir pay vardır. Kim de kötü bir işte aracılık ederse, o kötülükten kendisine bir günah payı vardır. Allah her şeyi görüp gözetendir.
086.Nisa 86. Bir selâm ile selâmlandığınız vakit, siz ondan daha güzeli ile karşılık verin veya aynıyle mukabele edin. Şüphesiz ki Allah her şeyi hesap edendir.
087.Nisa 87. O Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Geleceğinde şüphe olmayan kıyamet günü, sizi mutlaka toplayacaktır. Bunda aslâ şüphe yoktur. Allah’tan başka doğru sözlü kim olabilir?
088.Nisa 88. Size ne oluyor ki, münafıklar hakkında (küfür üzere olduklarına ittifak etmeyip) iki fırkaya ayrılıyorsunuz? Halbuki Allah onları kendi ettiklerinden dolayı başaşağı etmiştir. Allah’ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah’ın saptırdığı kimseye sen aslâ yol bulamazsın!
089.Nisa 89. Onlar kendileri inkâr ettikleri gibi sizin de inkâr edip sapmanızı isterler ki, onlarla bir olasınız. Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan hiçbirini dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, nerede bulursanız öldürün. Sakın onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinmeyin!
090.Nisa 90. Ancak sizinle kendileri arasında anlaşma olan bir topluluğa sığınmış kimseler veya ne sizinle ne de kendi topluluklarıyla savaşmayı göğüslerine sığdırmayıp size gelenler müstesnâdır. Allah dileseydi onları sizin başınıza musallat ederdi de sizinle savaşırlardı. Eğer sizden uzak dururlar, sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse, bu durumda Allah size onların aleyhine olarak yol vermemiştir.
091.Nisa 91. Hem sizden hem de kendi topluluklarından emin olmak isteyen başkalarını da bulacaksınız. Bunlar her ne zaman fitneye götürülseler, fitnenin içine baş aşağı atılırlar. Eğer onlar sizden uzak durmazlar, sulh işini size bırakıp ellerini çekmezlerse, onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün. İşte öylelerine karşı size apaçık yetki verdik.
092.Nisa 92. Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Bir mümini yanlışlıkla öldüren kimsenin, bir mümin köleyi azad etmesi ve öldürülenin âilesine teslim edilecek bir diyet ödemesi gerekir. Ancak ölünün âilesi diyeti bağışlaması müstesnâ. Öldürülen mümin, düşmanınız olan bir topluluktan ise, mümin bir köle azad etmek gerekir. Şayet sizin ile kendileri arasında andlaşma bulunan bir topluluktan ise, âilesine verilecek bir diyet ve mümin bir köle azad etmesi gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay arka arkaya oruç tutması gerekir. Allah her şeyi bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.
093.Nisa 93. Kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezası, içinde devamlı kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânetlemiş ve büyük bir azap hazırlamıştır.
094.Nisa 94. Ey iman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman iyice araştırın. Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek: “Sen mümin değilsin!” demeyin. Çünkü Allah’ın katında sayısız ganimetler vardır. Siz de önceden böyle idiniz de Allah size lütfetti. O halde iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
095.Nisa 95. Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlar ile, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmazlar. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri derece bakımından oturanlardan çok üstün kıldı. Bununla beraber Allah ikisine de cenneti vâdetmiştir. Fakat cihad edenleri oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır.
096.Nisa 96. Kendi katından dereceler, mağfiret ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.
097.Nisa 97. Melekler nefislerine zulmedenlerin canlarını alırken: “Siz ne işde idiniz?” derler. Onlar da: “Biz yeryüzünde zayıf (çaresiz) idik.” derler. Melekler: “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!” derler. İşte onların barınakları cehennemdir. Orası gidilecek ne kötü yerdir!
098.Nisa 98. Erkek, kadın ve çocuklardan zayıf olup, hiçbir çareye gücü yetmeyen ve hicret etmek için bir yol bulamayanlar müstesnâdır.
099.Nisa 99. İşte onları umulur ki Allah affeder. Allah affedicidir, çok bağışlayıcıdır.
0100.Nisa 100. Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek birçok güzel yer ve genişlik bulur. Kim Allah ve Resul’üne hicret ederek evinden çıkar da, sonra kendisine ölüm yetişirse, artık onun ecir ve sevabı Allah’a kalmıştır. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.
0101.Nisa 101. Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz ki kâfirler sizin apaçık bir düşmanınızdır.
0102.Nisa 102. Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığın zaman, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar. Secdeye vardıklarında onlar arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber namazlarını kılsınlar. Bütün tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da, size âni bir baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan ötürü bir eziyet erişir veya hasta olursanız silâhlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Bununla beraber yine de bütün tedbirinizi alın. Şüphesiz ki Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
0103.Nisa 103. Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerinde yatarken Allah’ı zikredin. Emniyete kavuştuğunuzda ise, namazı gereği gibi kılın. Çünkü namaz müminlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır.
0104.Nisa 104. O topluluğu takip etmekte gevşek davranmayın. Eğer siz acı çekiyorsanız, onlar da sizin çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Üstelik siz Allah’tan, onların ümit etmedikleri şeyleri umuyorsunuz. Allah ilim ve hikmet sahibidir.
0105.Nisa 105. Doğrusu biz sana Kitab’ı hak olarak indirdik ki, insanların arasında Allah’ın sana gösterdiği gibi hüküm veresin. Hâinlerden taraf olma!
0106.Nisa 106. Allah’tan mağfiret dile. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.
0107.Nisa 107. Kendilerine hâinlik edenleri savunma. Çünkü Allah hâin günahkârları sevmez.
0108.Nisa 108. Bunlar (hâinliklerini) insanlardan gizler de Allah’tan gizlemezler. Oysa O, râzı olmayacağı sözü geceleyin uydurup düzdükleri zaman onlarla beraberdi. Onlar ne yapıyorlarsa, Allah hepsini kuşatıcıdır.
0109.Nisa 109. İşte siz öyle kimselersiniz ki, dünya hayatında onlara taraf çıkıp savunuyorsunuz. Peki kıyamet gününde Allah’ın huzurunda onları kim savunacak? Yahut onlara kim vekil olacak?
0110.Nisa 110. Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve merhamet sahibi olarak bulur.
0111.Nisa 111. Kim bir günah kazanırsa onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah her şeyi bilicidir, hikmet sahibidir.
0112.Nisa 112. Kim bir hatâ veya bir günah işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak ki büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.
0113.Nisa 113. Eğer Allah’ın lütfu ve rahmeti üzerinde olmasaydı, onlardan bir gürûh seni saptırmaya yeltenmişti. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar veremezler. Allah sana Kitab’ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah’ın senin üzerindeki lütuf ve nimeti çok büyüktür.
0114.Nisa 114. Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi, iyilik yapmayı veya insanların arasını düzeltmeyi emredenlerin sözünde hayır vardır. Kim Allah’ın rızâsını kazanmak için bunları yaparsa biz ona çok büyük bir mükâfat vereceğiz.
0115.Nisa 115. Hidayet kendisine apaçık belli olduktan sonra, peygambere muhalefet edip inananların yolundan başkasına uyan kimseyi döndüğü yolda bırakırız. Ahirette de kendisini cehenneme sokarız. Ne kötü bir dönüş yeridir orası!
0116.Nisa 116. Allah kendisine ortak koşulmasını aslâ bağışlamaz. Ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, çok uzak bir sapıklığa düşmüş olur.
0117.Nisa 117. Onlar Allah’ı bırakıp dişi putlara tapıyorlar, böylece onlar inatçı azgın şeytandan başkasına tapmıyorlar.
0118.Nisa 118. Allah onu lânetledi. O da dedi ki: “Yemin ederim ki, kullarından belirli bir pay edineceğim.”
0119.Nisa 119. “Onları mutlaka saptıracağım. Onları boş kuruntularla oyalayacağım. Onlara emredeceğim, benim emrimle hayvanların kulaklarını yaracaklar. Onlara emredeceğim, Allah’ın yaratışını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakır da şeytanı dost edinirse, şüphesiz ki o apaçık bir ziyana uğramıştır.
0120.Nisa 120. Şeytan onlara vaadlerde bulunur ve ümitlendirir. Halbuki şeytanın onlara verdiği vaadler aldatmacadan başka bir şey değildir.
0121.Nisa 121. İşte onların varacağı yer cehennemdir. Oradan kaçmaya aslâ yol bulamazlar.
0122.Nisa 122. İman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî kalacaklardır. Bu, Allah’ın gerçek vaadidir. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?
0123.Nisa 123. Ne sizin kuruntularınız, ne de ehl-i kitabın kuruntusu. Kötülük yapan cezasını çeker. Kendisine Allah’tan başka ne bir dost bulabilir ne de bir yardımcı.
0124.Nisa 124. Erkek olsun kadın olsun, her kim mümin olarak sâlih amel işlerse, işte bunlar cennete girerler. Onlar zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.
0125.Nisa 125. İşlerinde doğru muhsin (iyilik yapıcı) olarak kendini Allah’a teslim eden ve İbrahim’in Allah’ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden, din bakımından daha güzel kim vardır? Allah İbrahim’i dost edinmişti.
0126.Nisa 126. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah her şeyi çepeçevre kuşatandır.
0127.Nisa 127. Resulüm! Senden kadınlar hakkında fetvâ istiyorlar. De ki: “Onlar hakkındaki fetvâyı size Allah veriyor: Kendilerine yazılmış olanı (mirası) vermediğiniz ve nikâhlamak istediğiniz yetim kızlar, mağdur çocuklar ve yetimlere karşı âdil davranmanız hakkında Kitap’ta size okunan âyetler var.” Ne hayır yaparsanız, şüphesiz ki Allah onu bilir.
0128.Nisa 128. Eğer kadın kocasının ilgisizliğinden veya kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, (bazı fedakârlıklarla) sulh olup aralarını düzeltmelerinde bir günah yoktur. Sulh ise daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa meyyaldir. Eğer iyi geçinir ve Allah’tan korkarsanız, şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
0129.Nisa 129. Ne kadar isterseniz, yine de kadınlar arasında adalet yapamazsınız. Bari bir tarafa tamamen meyletmeyin ki; o birini askıdaymış gibi bırakmış olmayasınız. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan sakınırsanız şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.
0130.Nisa 130. Eğer (karı-koca) birbirinden ayrılırlarsa, Allah her birini nimetinin genişliği ile zengin kılar. Allah’ın lütfu geniştir, hikmet sahibidir.
0131.Nisa 131. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Andolsun ki biz sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de: “Allah’tan korkun!” diye tavsiye ettik. Eğer küfre kayarsanız, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah zengindir, hamdedilmeye lâyıktır.
0132.Nisa 132. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter!
0133.Nisa 133. Ey insanlar! Eğer Allah dilerse sizi götürür, başkalarını getirir. Allah buna kâdirdir.
0134.Nisa 134. Kim dünya sevabını isterse, bilsin ki dünya sevabı da ahiret sevabı da Allah katındadır. Allah işitendir, görendir.
0135.Nisa 135. Ey iman edenler! Kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde bile olsa, zengin de fakir de olsa, Allah için şâhitlik ederek adâleti titizlikle ayakta tutanlar olun! Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın! Eğer (şâhitlik ederken) dilinizi eğip büker veya yüz çevirirseniz, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
0136.Nisa 136. Ey iman edenler! Allah’a, Peygamber’ine, Peygamber’ine indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği Kitab’a iman ediniz. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz ki o, uzak bir sapıklığa düşmüştür.
0137.Nisa 137. İman edip inkâr edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını artıranları Allah ne bağışlayacak ne de doğru yola iletecektir.
0138.Nisa 138. Münafıklara kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele!
0139.Nisa 139. Onlar müminleri bırakıp kâfirleri dost edinirler. Onların tarafında bir şeref ve kudret mi arıyorlar? Bilsinler ki şeref ve kudret tamamen Allah’a âittir.
0140.Nisa 140. Allah Kitap’ta size şunu indirmiştir: “Allah’ın âyetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze geçmedikçe yanlarında oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz.” Şüphesiz ki Allah münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde bir araya toplayacaktır.
0141.Nisa 141. Onlar hep sizi gözetleyip duranlardır. Eğer Allah’tan size bir zafer gelirse: “Biz de sizinle beraber değil miydik?” derler. Şayet kâfirlere bir pay çıkarsa, onlara: “Size üstünlük sağlayarak, sizi müminlerden korumadık mı?” derler. Allah kıyamet günü aranızda hüküm verir. Allah kâfirlere, müminler aleyhinde aslâ fırsat vermeyecektir.
0142.Nisa 142. Doğrusu münâfıklar Allah’ı aldatmaya kalkışıyorlar. Oysa Allah onlara aldatmanın ne olduğunu gösterecektir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşene üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı pek az zikrederler.
0143.Nisa 143. Ne onlarla olurlar, ne de bunlarla olurlar. İkisinin arasında bocalayıp dururlar. Allah’ın saptırdığı kimseye aslâ bir yol bulamayacaksın.
0144.Nisa 144. Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Allah’ın aleyhinize apaçık ferman vermesini mi istersiniz?
0145.Nisa 145. Münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Artık onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın.
0146.Nisa 146. Ancak tevbe edenler, nefislerini ıslah edenler, Allah’a sımsıkı sarılanlar ve dinlerinde Allah için ihlâs sahibi olanlar muratlarına erenlerdir. İşte bunlar müminlerle beraberdirler. Allah yakında müminlere büyük bir mükâfat verecektir.
0147.Nisa 147. Eğer siz şükreder iman ederseniz, Allah size ne diye azap etsin? Allah şükrün karşılığını veren ve her şeyi bilendir.
0148.Nisa 148. Allah, zulme uğrayan kimseden başkasının, kötülüğü sözle bile açıklanmasını sevmez. Allah işitendir, bilendir.
0149.Nisa 149. Eğer bir iyiliği açığa vurur veya gizlerseniz yahut size yapılan bir fenalığı affederseniz, bilin ki Allah çok affedicidir, her şeye kâdirdir.
0150.Nisa 150. Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. “Kimine inanırız kimine inanmayız.” derler. Bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isterler.
0151.Nisa 151. İşte onlar gerçek kâfirlerin tâ kendileridirler. Biz de kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.
0152.Nisa 152. Allah’a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince; işte onlara Allah mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır ve çok merhametlidir.
0153.Nisa 153. Resulüm! Ehl-i kitap, senin kendilerine gökten bir kitap indirmeni isterler. Onlar Musa’dan bunun daha büyüğünü istemişler ve: “Bize Allah’ı apaçık göster!” demişlerdi. Bu zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Kendilerine bunca açık deliller geldikten sonra da buzağıya taptılar. Biz bunu da bağışlamıştık ve Musa’ya apaçık bir delil (hâkimiyet) vermiştik.
0154.Nisa 154. Söz vermeleri sebebiyle Tur dağını üzerlerine kaldırmış ve kendilerine: “Kapıdan secde ederek girin.” demiştik. “Cumartesi gününde aşırı gitmeyin!” diyerek, kendilerinden ağır bir söz almıştık.
0155.Nisa 155. Sözlerini bozmaları, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve: “Kalplerimiz perdelidir.” demeleri sebebiyle (lânete uğramışlardır). Hayır! Tam aksine, küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur. Pek azı hariç, artık onlar iman etmezler.
0156.Nisa 156. Bir de inkâr etmelerinden, Meryem’in üzerine büyük bir iftira atmalarından.
0157.Nisa 157. Ve “Allah’ın Resul’ü Meryem oğlu İsâ Mesih’i öldürdük!” demelerinden ötürü. Halbuki onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara, benzer gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düştüler, bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta bir bilgileri yoktur, sadece zanna uyuyorlar. Kesin olarak onu öldürmediler.
0158.Nisa 158. Bilakis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah Azîz’dir, hüküm ve hikmet sahibidir.
0159.Nisa 159. Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce İsâ’ya muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o onlara şâhit olacaktır.
0160.Nisa 160. Yahudilerin; Yaptıkları zulümleri sebebiyle, kendilerine (daha önce) helâl kılınan temiz şeyleri onlara haram kıldık. Ve birçok kimseleri Allah yolundan çevirmelerinden dolayı.
0161.Nisa 161. Yasak edildiği halde fâiz almalarından ve haksız sebeplerle insanların mallarını yemelerinden ötürü. İçlerinde küfür üzere kalanlara elem verici bir azap hazırladık.
0162.Nisa 162. Fakat içlerinde ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. Namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte biz onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.
0163.Nisa 163. Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmâil’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsâ’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a, Süleyman’a da vahyettik. Davut’a da Zebur’u verdik.
0164.Nisa 164. Bir kısım peygamberlerin kıssalarını sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Allah Musa ile de konuşmuştu.
0165.Nisa 165. Biz peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Tâ ki, bu peygamberlerin gelişinden sonra insanların Allah’a karşı bahaneleri kalmasın. Allah Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
0166.Nisa 166. Fakat Allah, sana indirdiğine şâhitlik eder. Onu kendi ilmi ile indirdi. Melekler de şâhitlik ederler. Şâhit olarak Allah yeter!
0167.Nisa 167. Şüphesiz ki inkâr edip insanları Allah yolundan çevirenler, Hakk’tan çok uzak bir sapıklıkla saptılar.
0168.Nisa 168. İnkâr edenleri ve zulmedenleri Allah bağışlamaz. Onları (doğru) bir yola da iletmez.
0169.Nisa 169. (Gidecekleri yol) cehennem yolundan başka bir yol değildir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Bu da Allah’a çok kolaydır.
0170.Nisa 170. Ey insanlar! Peygamber size Rabbinizden hak ile gelmiştir. O halde kendi hayırınıza olarak hemen ona iman edin. Eğer kâfir olursanız, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz ki hepsi Allah’ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir.
0171.Nisa 171. Ey ehl-i kitap! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsâ Mesih, Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur. Allah’a ve peygamberlerine inanın, üçtür demeyin. Sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter!
0172.Nisa 172. Mesih de, Allah’a yaklaştırılmış mukarreb melekler de, Allah’a kul olmaktan aslâ çekinmezler. Kim O’na kulluktan çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki O, hepsini huzuruna toplayacaktır.
0173.Nisa 173. İman edip sâlih amel işleyenlere gelince; onlara mükâfatlarını tam olarak verir ve kendi lütfundan daha fazlasını da ihsan eder. O’na kulluk etmekten yüz çeviren ve büyüklük taslayanlara gelince; onlara acıklı bir azap ile azap eder. Onlar kendilerine, Allah’tan başka bir dost ve yardımcı bulamazlar.
0174.Nisa 174. Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur (Kur’an) indirdik.
0175.Nisa 175. Allah kendisine inanıp da O’na sımsıkı sarılanları kendi katından bir rahmete ve lütufa kavuşturacak, onları kendisine götüren doğru bir yola eriştirecektir.
0176.Nisa 176. Resulüm! Senden fetvâ isterler. De ki: “Allah, size babası ve çocuğu olmayan kişinin mirâsı hakkındaki hükmünü şöyle açıklar: Şayet çocuğu olmayıp bir kız kardeşi bulunan kimse ölürse, bıraktığının yarısı kız kardeşine kalır. Eğer ölen bir kadının geride çocuğu kalmaz da erkek kardeşi bulunursa, erkek kardeş mirasının tamamını alır. Eğer ölenin iki ve daha çok kız kardeşi varsa, o zaman mirasın üçte ikisi bunlarındır. Şayet ölenin kardeşleri erkek ve kadın iseler, erkeğe iki kadının hissesi kadar pay verilir. Doğru yoldan saparsınız diye Allah size dininizin hükümlerini açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyle bilendir.”
01.Maide 1. Ey iman edenler! Akitlerin gereğini yerine getirin. İhramlı iken avlamayı helâl saymamanız şartıyla, çeşitli hayvanlar size helâl kılındı. Ancak haram oldukları size okunanlar müstesnâ. Şüphesiz ki Allah dilediği hükmü verir.
02.Maide 2. Ey iman edenler! Allah’ın nişanelerine, haram aya, kurbanlık hayvanlara, gerdanlıklara ve Rablerinden lütuf ve rızâ talep ederek Beyt-i haram’ı ziyarete gelenlere hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i haram’a sokmadıkları için bir kavme olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sevketmesin. İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşınız, kötülük ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayınız. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah’ın vereceği ceza çok şiddetlidir.
03.Maide 3. Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen; boğularak, dövülerek, düşerek, süsülerek ölen; canı çıkmadan kestiğiniz hariç yırtıcı hayvanlar tarafından yenilen; dikili taşlar (putlar) üzerine kesilen hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız da size haram kılındı. Bunlar fâsıklıktır. Bugün kâfirler sizin dininizden ümitlerini kestiler. Onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı beğendim. Her kim şiddetli açlık sebebiyle zaruret içinde kalırsa, günaha yönelmeksizin haram yiyeceklerden yerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
04.Maide 4. Resulüm! Onlar sana kendileri için nelerin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: Temiz olan şeyler size helâl kılındı. Allah’ın size öğrettiği üzere alıştırıp yetiştirerek öğrettiğiniz avcı hayvanların sizin için tuttuklarını yiyin ve (ava salarken) üzerine Allah’ın adını anın. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir.
05.Maide 5. Bugün size temiz şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yemekleri size helâl olduğu gibi, sizin yemekleriniz de onlara helâldir. Mümin kadınlardan hür ve iffetli olanlar ile sizden önce kendilerine kitap verilenlerden hür ve iffetli kadınlar, zinâ etmeksizin, gizli dost tutmaksızın ve mehirlerinizi verdiğinizde size helâldir. Kim imanı kabul etmezse ameli boşa gider ve o kimse ahirette de hüsrana uğramış olanlardandır.
06.Maide 6. Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp olduysanız gusül abdesti alın. Su bulamadığınız takdirde temiz toprak ile teyemmüm edin. Hasta iseniz veya yolculukta bulunuyorsanız, yahut biriniz abdest bozma yerinden gelmişse, veyahut kadınlara dokunmuşsanız ve su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir zorluk vermeyi istemez. Fakat O, temizlenmenizi ve üzerinize olan nimetini tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
07.Maide 7. Allah’ın size olan nimetini ve: “İşittik, itaat ettik!” dediğinizde sizden aldığı sağlam sözü hatırlayın. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah göğüslerin özünü bilendir.
08.Maide 8. Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şâhitler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adaletli olun, takvâya en çok yakın olan budur. Allah’tan korkun, çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
09.Maide 9. Allah, iman edenlere ve sâlih amel işleyenlere vâdetmiştir; onlara bir mağfiret ve büyük mükâfat vardır.
010.Maide 10. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennem halkıdırlar.
011.Maide 11. Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir kavim size ellerini uzatmak istemişti de, Allah onların ellerini sizden çekmişti. Allah’tan korkun ve müminler yalnız Allah’a güvensinler.
012.Maide 12. Andolsun ki Allah, İsrâiloğullarından söz almıştı. Biz onlardan oniki tane nakib (temsilci) tayin ettik. Allah şöyle dedi: “Şüphesiz ki ben sizinle beraberim. Eğer siz namazı kılar, zekâtı verir, peygamberlerime iman eder, onlara kuvvetle yardım ederseniz ve Allah’a güzel bir borç takdiminde bulunursanız; andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve andolsun ki sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Artık bundan sonra sizden kim inkâr yolunu tutarsa, gerçekten o dosdoğru yoldan sapmış olur.”
013.Maide 13. Verdikleri kesin sözü bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler ve kendilerine belletilenlerin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima hâinlik görürsün. Onları affet ve aldırma. Şüphesiz ki Allah iyilik yapanları sever.
014.Maide 14. “Biz hıristiyanız” diyenlerden de söz almıştık. Onlar da uyarıldıkları şeylerin bir kısmını unuttular. Bu yüzden kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah yaptıklarını kendilerine haber verecektir.
015.Maide 15. Ey ehl-i kitap! Size Resul’ümüz geldi. Kitap’tan gizleyip durduğunuz şeylerin bir çoğunu size açıklıyor, bir çoğundan da geçiyor. Gerçekten size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi.
016.Maide 16. Allah, rızasını arayanları onunla kurtuluş yollarına eriştirir ve onları izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır, onları dosdoğru bir yola iletir.
017.Maide 17. “Allah Meryem oğlu Mesih’tir.” diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır. De ki: “Eğer Allah Meryem oğlu Mesih’i, anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmeyi dilerse, Allah’a kim bir şey yapabilecektir?” Göklerin, yerin ve ikisinin arasında ne varsa hepsinin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah’ın kudreti her şeye yeter.
018.Maide 18. Yahudi ve hıristiyanlar: “Biz Allah’ın oğulları ve sevgilisiyiz.” dediler. De ki: “O halde neden Allah günahlarınız sebebi ile size azap ediyor?” Hayır! Siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz. O dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında ne varsa hepsinin hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de O’nadır.
019.Maide 19. Ey ehl-i kitap! Peygamberlerin ardı arkası kesildiği, bir boşluk meydana geldiği sırada size Peygamber’imiz gelmiştir. Gerçekleri size açıklıyor ki, “Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi.” demeyesiniz. İşte size müjdeleyici ve uyarıcı geldi. Allah’ın her şeye gücü yeter.
020.Maide 20. Hani bir zamanlar Musa kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. İçinizden peygamberler çıkarmış ve sizi hükümdarlar yapmıştı, dünyalarda hiç kimseye vermediğini size vermişti.”
021.Maide 21. “Ey kavmim! Allah’ın size takdir ettiği Arz-ı mukaddes’e girin, ardınıza dönmeyin. Yoksa zarara uğrar, kaybedersiniz.”
022.Maide 22. Onlar şöyle dediler: “Ey Musa! Orada çok zorba bir millet var. Onlar oradan çıkmadıkça, biz aslâ girmeyiz. Eğer çıkarlarsa biz de gireriz.”
023.Maide 23. (Allah’tan) korkan ve Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu kimselerden iki adam şöyle dediler: “O zorbaların üzerlerine kapıdan yürüyün! Oradan girince muhakkak galip gelirsiniz. Eğer inanıyorsanız, ancak Allah’a tevekkül ediniz.”
024.Maide 24. Şöyle dediler: “Ey Musa! Onlar orada oldukça, biz aslâ oraya girmeyiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın. Biz burada otururuz.”
025.Maide 25. Musa: “Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum. Artık bizimle, yoldan çıkmış bu fâsıklar güruhunun arasını ayır.” dedi.
026.Maide 26. Allah: “Orası onlara kırk yıl haram kılındı. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen, yoldan çıkmış fâsıklar güruhu için tasalanma, üzülme.” buyurdu.
027.Maide 27. Resulüm! Onlara Âdem-’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat. Hani ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de, birisininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kabul edilmeyen: “Andolsun ki seni öldüreceğim!” deyince kardeşi şöyle demişti: “Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.”
028.Maide 28. “Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
029.Maide 29. “Dilerim ki, sen benim günahımı da kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. Zâlimlerin cezası işte budur.”
030.Maide 30. Nihayet nefsi onu kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü. Bu yüzden de kaybedenlerden oldu.
031.Maide 31. Sonra Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Yazıklar olsun bana! Şu karga gibi bile olmaktan âciz kaldım da kardeşimin ölüsünü örtemedim.” dedi. Bu sebeple ettiğine pişmanlık duyanlardan oldu.
032.Maide 32. Bunun içindir ki biz İsrâiloğullarının üzerine yazdık ki: Kim bir cana kıymamış ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Bir insanı dirilten, bütün insanlığı diriltmiş gibidir. Şüphesiz ki elçilerimiz onlara kesin delillerle geldiler. Fakat onların çoğu bu gerçeklerden sonra da yeryüzünde aşırı gitmektedirler.
033.Maide 33. Allah ve Resul’üne karşı savaşanların ve yeryüzünde fesad çıkarmaya çalışanların cezası ancak; ya öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azap vardır.
034.Maide 34. Ancak ele geçirmenizden önce tevbe edenler olursa, onlar müstesnâdır. Biliniz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
035.Maide 35. Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve O’na yaklaşmaya vesile arayın. Allah yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.
036.Maide 36. O inkâr edenler var ya, eğer yeryüzünde bulunan her şey ve bunların bir o kadarı daha onların olsa da, kıyamet gününün azabından kurtulmak için fedâ etseler, yine kendilerinden kabul edilmez. Onlar için pek acıklı bir azap vardır.
037.Maide 37. Ateşten çıkmak isterler, fakat çıkamazlar. Onlar için sürekli bir azap vardır.
038.Maide 38. Hırsızlık eden erkek ve kadının yaptıklarına karşılık Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak ellerini kesin. Allah Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
039.Maide 39. Yaptığı zulümden sonra tevbe edip hâlini düzelten kimse, bilsin ki Allah onun tevbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.
040.Maide 40. Bilmez misin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsinin hükümranlığı Allah’a âittir. Dilediğine azap eder, dilediğini bağışlar. Allah her şeye kâdirdir.
041.Maide 41. Ey Peygamber! Kalpleri iman etmediği halde ağızları ile: “İnandık.” diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler. Sana gelmeyen bir başka topluluk lehine kulak verip casusluk yaparlar. Kelimeleri yerlerinden tahrif ederek değiştirirler. “Bu (değişik şekliyle) size verilirse alın, verilmezse sakının!” derler. Allah bir kimsenin fitneye düşmesini isterse, senin Allah’a karşı yapacak hiçbir şeyin yoktur. İşte onlar Allah’ın, kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Dünyada onlar için rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.
042.Maide 42. Onlar hep yalana kulak verirler, durmadan haram yerler. Eğer sana gelirlerse aralarında hükmet, veya onlardan yüz çevir. Onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Hüküm verirsen aralarında adaletle hüküm ver. Çünkü Allah adalet yapanları sever.
043.Maide 43. Nasıl oluyor da senin hüküm vermeni istiyorlar? Halbuki içinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarındadır. Sonra da verdiğin hükümden yüz çeviriyorlar. Onlar mümin değillerdir.
044.Maide 44. Doğrusu biz yol gösterici ve nurlandırıcı olarak Tevrat’ı indirdik. Kendilerini Allah’a teslim etmiş peygamberler, yahudi olanlara onunla hükmederlerdi. Rabbânîler (Rabbe kul olanlar) ve Ahbar (bilginler) de Allah’ın kitabını korumaları kendilerinden istendiği için onunla (hükmederlerdi). Hepsi de ona (Tevrat’a) şâhit idiler. O halde insanlardan korkmayın, benden korkun. Âyetlerimi değersiz olan şeylerle değiştirmeyin. Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerdir.
045.Maide 45. Biz Tevrat’da onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralar da birbirine kısastır. Her kim bağışlarsa, kendisi için kefârettir. Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar zâlimlerdir.
046.Maide 46. Onların izleri üzerine arkalarından Meryem oğlu İsâ’yı, ondan önce gelmiş bulunan Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ve ona, yol gösterici, aydınlatıcı olan ve önündeki Tevrat’ı tasdik eden İncil’i takvâ sahiplerine öğüt ve yol gösterici olarak verdik.
047.Maide 47. İncil’e tâbi olanlar, Allah’ın onda indirdikleri ile hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar fâsıklardır.
048.Maide 48. Resulüm! Sana da, kendinden önceki kitapları tasdik edip doğrulayıcı ve üzerlerine şâhit olarak bu Kitab’ı hak ile indirdik. Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen hakkı bırakıp da onların hevâ ve heveslerine uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet yapardı. Fakat Allah size verdiği şeyde sizi denemek istedi. Öyleyse hayır işlerine koşun! Hepinizin dönüşü Allah’adır. Üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri O size haber verecektir.
049.Maide 49. Resulüm! Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın! Eğer yüz çevirirlerse, bil ki Allah onları bazı günahlarından dolayı musibete uğratmak istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fâsıktırlar.
050.Maide 50. Yoksa onlar câhiliye hükmünü mü istiyorlar? Yakîn bir bilgi ile inanan bir topluluk için, Allah’tan daha güzel hüküm veren kim vardır?
051.Maide 51. Ey iman edenler! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, o onlardandır. Şüphesiz ki Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez.
052.Maide 52. Kalplerinde hastalık bulunanların: “(Devir onların lehine döner de) bize bir musibet erişir diye korkuyoruz.” diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih ya da kendi katından bir emir getirir de böylece onlar içlerinde gizledikleri şeyden (nifaktan) dolayı pişman olurlar.
053.Maide 53. İman edenler: “Sizinle beraber olduklarına dâir bütün güçleriyle Allah’a yemin edenler bunlar mıdır?” derler. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir ve hüsrana uğramışlardır.
054.Maide 54. Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, Allah onun yerine ileride öyle bir millet getirir ki; Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı başları dik ve güçlüdürler. Allah yolunda cihad ederler. hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfu ihsanıdır ki, onu dilediğine verir. Allah’ın lütfu geniştir, her şeyi bilendir.
055.Maide 55. Sizin dostunuz ancak Allah’tır, onun Peygamber’idir ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazlarını kılan, zekâtlarını veren müminlerdir.
056.Maide 56. Kim Allah’ı, onun Peygamber’ini ve müminleri dost edinirse, bilsin ki galip gelecek olanlar Allah’tan yana olanlardır.
057.Maide 57. Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve eğlenceye alanları ve kâfirleri dost edinmeyin. Eğer mümin iseniz Allah’tan korkun!
058.Maide 58. (Onları ezan ile) namaza çağırdığınız zaman, namazınızı alay ve eğlence konusu yaparlar. Böyle yapmaları, akıl erdirmeyen bir topluluk olmalarındandır.
059.Maide 59. De ki: “Ey ehl-i kitap! Sadece Allah’a, bize indirilene ve daha önce indirilenlere iman ettiğimiz için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan çıkmış kimselersiniz.”
060.Maide 60. De ki: “Allah katında bundan daha kötü bir cezanın bulunduğunu size haber vereyim mi? Onlar Allah’ın lânetlediği, gazap ettiği, içlerinden maymunlar ve domuzlar yaptığı kimselerle Tağut’a tapanlardır. İşte onlar mevki bakımından daha kötü olanlar ve doğru yoldan daha çok sapmış bulunanlardır.”
061.Maide 61. Size geldikleri zaman: “İnandık!” derler. Halbuki yanınıza kâfir olarak girip kâfir olarak çıkmışlardır. Allah onların gizlediklerini daha iyi bilir.
062.Maide 62. Onların çoğunun günaha, düşmanlığa ve haram yemeye koşuştuklarını görürsün. Yaptıkları şey ne kötüdür!
063.Maide 63. Rabbânîlerin (Rabbe kul olanların) ve Ahbar (bilginler)in onları günah söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? İşledikleri sanat ne kötüdür!
064.Maide 64. Yahudiler: “Allah’ın eli bağlıdır.” dediler. Böyle dediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın! Lânet olsun onlara! Hayır! Allah’ın iki eli de açıktır, dilediği gibi sarfeder. Andolsun ki Rabbinden sana indirilenler, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır. Biz onların aralarına kıyamet gününe kadar düşmanlık ve kin saldık. Ne zaman savaş için bir ateş tutuştursalar, Allah onu söndürür. Onlar yeryüzünde durmadan fesat çıkarmaya koşarlar. Şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları sevmez.
065.Maide 65. Eğer ehl-i kitap iman edip karşı gelmekten sakınsalardı, kötülüklerini örterdik ve onları nimet cennetlerine sokardık.
066.Maide 66. Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rablerinden kendilerine indirilen (Kur’an’ı) gereğince uygulasalardı; hiç şüphesiz ki hem üstlerinden hem de ayaklarının altından yerlerdi. (Her yönden nimete ermiş olurlardı). İçlerinden aşırılığa kaçmayan, mutedil bir zümre vardı, çoğunun yaptıkları ise kötü idi.
067.Maide 67. Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah kâfirler gürûhunu hidayete erdirmez.
068.Maide 68. De ki: “Ey ehl-i kitap! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) dosdoğru tatbik etmedikçe, siz hiçbir şey (yol) üzerinde değilsiniz.” Andolsun ki Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Öyleyse o kâfirler gürûhu için üzülme!
069.Maide 69. Şüphesiz ki iman edenler, yahudiler, sâbiîler ve hıristiyanlardan Allah’a ve ahiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
070.Maide 70. Andolsun ki biz İsrâiloğullarından sağlam söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Her ne zaman onlara hoşlarına gitmeyen hükümlerle bir peygamber gelmişse; bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.
071.Maide 71. Onlar (yapageldiklerinden dolayı) bir fitne kopmayacağını sandılar, kör oldular sağır kesildiler. Sonra Allah tevbelerini kabul etti. Sonra yine de içlerinden bir çoğu kör oldular, sağır kesildiler. Allah onların yaptıklarını görmektedir.
072.Maide 72. “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.” diyenler gerçekten kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesih onlara demişti ki: “Ey İsrailoğulları! Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılar. Varacağı yer ateştir, zâlimlerin yardımcıları yoktur.”
073.Maide 73. Andolsun ki: “Allah üç ilâhtan üçüncüsüdür.” diyenler de kâfir olmuşlardır. Oysa tek bir ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer bu dediklerinden vazgeçmezlerse elbette onlardan inkâr edenlere çok acıklı bir azap dokunacaktır.
074.Maide 74. Hâlâ Allah’a tevbe edip, O’ndan mağfiret dilemezler mi! Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.
075.Maide 75. Meryem oğlu Mesih ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. Annesi de sıddîka (çok doğru) bir kadındı. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak! Onlara delilleri nasıl açıklıyoruz? Sonra da bak ki, nasıl yüz çeviriyorlar?
076.Maide 76. De ki: “Allah’ı bırakıp da, size ne bir zarar ne de bir fayda vermeye gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah işitendir, bilendir.”
077.Maide 77. De ki: “Ey ehl-i kitap! Dininizde haksız yere taşkınlık yapıp sınırı aşmayın. Daha önce hem kendileri sapmış, hem de birçoklarını saptırarak doğru yoldan ayrılmış bir topluluğun hevâ ve heveslerine uymayın.”
078.Maide 78. İsrailoğullarından küfre sapanlar hem Davut’un hem de Meryem oğlu İsâ’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Çünkü onlar isyan etmişler, sınırı aşmışlardı.
079.Maide 79. Onlar birbirlerini yaptıkları kötülüklerden vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapageldikleri şey ne kötü idi!
080.Maide 80. Onlardan bir çoğunu, kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendileri için öne sürdüğü şey ne kötüdür! Allah onlara gazap etmiştir ve onlar azap içinde ebedî kalacaklardır.
081.Maide 81. Eğer onlar Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene (Kur’an’a) inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış fâsıklardır.
082.Maide 82. Andolsun ki insanların içerisinde, müminlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve Allah’a şirk koşanları bulursun. Onların, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanlarını da: “Biz hıristiyanız.” diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır, onlar büyüklük taslamazlar.
083.Maide 83. Peygamber’e indirileni dinledikleri zaman; hakkı tanıdıklarından ötürü gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Derler ki: “Rabbimiz! Biz iman ettik, bizi de şâhit olanlarla beraber yaz!”
084.Maide 84. “Rabbimizin bizi sâlihler zümresi arasına katmasını umarken, neden Allah’a ve bize gelen hakikate inanmayalım?”
085.Maide 85. Bu sözlerinden dolayı Allah onlara altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler verdi. Güzel hareket edenlerin mükâfatı işte budur.
086.Maide 86. Kâfir olanlar ve âyetlerimizi yalanlayanlar var ya! İşte onlar cehennemliklerdir.
087.Maide 87. Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın. Çünkü Allah hududu aşanları sevmez.
088.Maide 88. Allah’ın size verdiği rızıklardan helâl ve temiz olarak yiyin, kendisine iman etmiş bulunduğunuz Allah’tan korkun.
089.Maide 89. Allah sizi boş yere yaptığınız yeminlerden dolayı cezalandırmaz, fakat sizi bile bile ettiğiniz yeminlerinizden dolayı sorumlu tutar. Bozulan yeminin kefâreti, âilenize yedirdiğinizin orta derecesinden on fakiri yedirmek, veya onları giydirmek, yahut bir köle azat etmektir. Bunları bulamayan kimseye üç gün oruç gerekir. Yemin ettiğinizde yeminlerinizin kefareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte böylece Allah âyetlerini açıklıyor, umulur ki şükredersiniz.
090.Maide 90. Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları, şeytanın işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki saâdete eresiniz.
091.Maide 91. Şeytan; içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi zikrullahtan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz bundan vazgeçtiniz değil mi?
092.Maide 92. Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin, karşı gelmekten çekinin. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Peygamber’imizin vazifesi sadece açıkça duyurmak ve bildirmektir.
093.Maide 93. İman edip sâlih amel işleyenlere (daha önce içip) yediklerinden ötürü bir günah yoktur. (Haramdan) sakındıkları, iman edip sâlih amelde bulundukları, sonra sakındıkları ve iman ettikleri, sonra yine sakınıp iyilik yaptıkları zaman (bu böyledir). Allah iyilik yapanları sever.
094.Maide 94. Ey iman edenler! Şüphesiz ki Allah sizi, gıyabında kendisinden kimin korktuğunu ortaya çıkarmak için, ellerinizle ve mızraklarınızla avlayabildiğiniz az bir avla sizi imtihan eder. Kim bundan sonra haddi aşarsa, onun için acıklı bir azap vardır.
095.Maide 95. Ey iman edenler! Hacc’da ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin! Sizden avı kasten öldürenin cezası; içinizden adalet sahibi iki kişinin vereceği hükme göre ehli hayvanlardan, öldürdüğüne denk ve Kâbe’ye varacak bir kurbanlıktır. Yahut onu kıymeti kadarıyla kefâret olarak yoksulları doyurmak veya onun dengi oruç tutmaktır. Tâ ki yaptığının vebalini tatmış olsun. Allah daha önce olanı affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse, Allah da ondan karşılığını alır. Allah Azîz’dir, intikam sahibidir.
096.Maide 96. Deniz avı yapmak ve onu yemek hem kendinize hem de yolculara bir geçimlik olarak helâl kılınmıştır. İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı. Huzurunda haşrolacağınız Allah’tan korkun.
097.Maide 97. Allah Kâbe’yi, Beyt-i Haram’ı insanlar için bir nizam kıldı. Keza o haram ayı da, kurbanı da, boynu bağlı kurbanlıkları da (insanlar için bir nizam kıldı). Bu, Allah’ın göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah’ın gerçekten her şeyi bilici olduğunu bilmeniz içindir.
098.Maide 98. Biliniz ki Allah’ın azabı pek şiddetlidir ve şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir.
099.Maide 99. Resul’ün görevi sadece tebliğ etmektir. Allah neyi açıklayıp neyi gizlediğinizi bilir.
0100.Maide 100. De ki: “Murdarla temiz bir olmaz, murdarın çokluğu hoşuna gitse de bu böyledir.” Öyleyse ey akl-ı selîm sahipleri! Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz!
0101.Maide 101. Ey iman edenler! Açıklandığında hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer onları Kur’an indirilirken soracak olursanız, size açıklanır. Oysa Allah onları affetmiştir. Allah çok bağışlayandır ve çok halîmdir.
0102.Maide 102. Sizden önce bir kavim de onları sormuştu, sonra da bu sebeple kâfir olmuşlardı.
0103.Maide 103. Allah bahîre, sâibe, vasîle ve hâm diye bir şey meşru kılmamıştır. Fakat kâfirler Allah’a karşı yalan uydururlar. Onların çoğunun akılları ermez.
0104.Maide 104. Onlara: “Allah’ın indirdiği Kitab’a ve Peygamber’e gelin!” denildiği zaman: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter.” derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?
0105.Maide 105. Ey iman edenler! Siz kendi nefislerinizi ıslah etmeye bakın. Siz doğru yolda bulundukça yoldan sapanların size zararı olmaz. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman yaptıklarınızı size haber verecektir.
0106.Maide 106. Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca vasiyet ederken içinizden iki âdil kişi aranızda şâhitlik etsin. Yahut yolculukta iken başınıza ölüm musibeti gelmişse, sizden olmayan iki kişiyi şâhit tutun. Eğer şüphe ederseniz, onları namazdan sonra alıkoyarsınız. Allah’a şöyle yemin ederler: “Akraba bile olsa yeminimizi hiçbir değere değişmeyeceğiz. Allah’ın şâhitliğini gizlemeyeceğiz. Yoksa elbette günahkârlardan oluruz.”
0107.Maide 107. Eğer bu iki şâhidin gerçekten günahı gerektiren bir şey yaptıkları ortaya çıkarsa, onların aleyhine hak iddiâ ettikleri iki kişi bunların yerine geçer ve: “Bizim şâhitliğimiz onların şâhitliğinden daha doğrudur. Biz şâhitlikte haddi aşmadık. Şüphesiz ki biz o takdirde zâlimlerden oluruz.” diye Allah’a yemin ederler.
0108.Maide 108. Bu, şâhitliği gereği gibi yapmalarına veya yeminden sonra yeminlerin reddedilmemesinden korkmalarına daha yakındır. Allah’tan korkun ve dinleyin! Allah fâsıklar gürûhunu hidayete erdirmez.
0109.Maide 109. Allah’ın, peygamberleri toplayıp da: “Size ne cevap verildi?” dediği gün onlar: “Bizim hiçbir bilgimiz yok, şüphesiz ki gizlilikleri hakkıyla bilen ancak sensin!” diyeceklerdir.
0110.Maide 110. Allah o zaman şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsâ! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Seni kudsî ruh ile desteklemiştim. Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyor ve ona üflüyordun, benim iznimle hemen kuş oluyordu. Anadan doğma körü ve alacalıyı benim iznimle iyileştiriyordun. Ölüleri benim iznimle hayata çıkarıyordun. İsrailoğullarına apaçık delillerle geldiğin zaman, onlardan inkâr edenler: ‘Bu apaçık bir büyüdür.’ demişlerdi de, ben onların sana zarar vermelerini önlemiştim.”
0111.Maide 111. Havârîlere: “Bana ve Peygamber’ime iman edin!” diye vahyetmiştim (ilham etmiştim). Onlar da: “İman ettik, bizim müslümanlar olduğumuza şâhit ol!” demişlerdi.
0112.Maide 112. Havârîler: “Ey Meryem oğlu İsâ! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi de, o: “İman etmiş kimseler iseniz Allah’tan korkun!” demişti.
0113.Maide 113. Onlar: “İstiyoruz ki ondan yiyelim, kâlplerimiz mutmain olsun, senin bize hakikaten doğru söylediğini bilelim ve onu bizzat görmüş şâhitler olalım.” demişlerdi.
0114.Maide 114. Meryem oğlu İsâ şöyle dedi: “Ey Allah’ım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim hem öncekilerimiz hem sonrakilerimiz için bir bayram ve senden bir delil (mucize) olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın!”
0115.Maide 115. Allah buyurdu ki: “Ben onu size şüphesiz ki indireceğim. Bundan sonra da içinizden kim inkâr ederse, âlemlerde hiç kimseye azab etmediğim şekilde ona azab edeceğim.”
0116.Maide 116. Allah: “Ey Meryem oğlu İsâ! Sen mi insanlara: ‘Beni ve anamı Allah’tan başka iki ilâh edinin!’ dedin?” demişti. O şöyle dedi: “Haşâ! Seni tenzih ederim. Hak olmayan sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, şüphesiz sen onu bilirsin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gaybları bilen ancak sensin.”
0117.Maide 117. “Ben onlara sadece: ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin!’ diye bana emrettiğini söyledim. Aralarında bulunduğum müddetçe onlara şâhit idim. Beni aralarından aldığında, artık onların üzerinde gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeye şâhitsin.”
0118.Maide 118. “Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şüphesiz ki sen Azîz’sin, hükmünde hikmet sahibisin.”
0119.Maide 119. Allah şöyle buyurdu: “Bu, sâdıkların sadakatlerinin fayda vereceği gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur.
0120.Maide 120. Göklerin, yerin ve her ikisinde bulunanların mülkü Allah’ındır. O, her şeye kâdirdir.
01.Enam 1. Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Sonra da kâfirler Rablerine (başkalarını) denk tutuyorlar.
02.Enam 2. O sizi çamurdan yaratmış, sonra da size bir ecel takdir etmiştir. Bir de O’nun katında belli bir ecel vardır. Böyle iken siz hâlâ şüphe edip duruyorsunuz.
03.Enam 3. Göklerde de yerde de Allah O’dur. Gizlinizi ve açığınızı bilir, ne kazandığınızı da bilir.
04.Enam 4. Onlara ne zaman Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelse mutlaka ondan yüz çevirirler.
05.Enam 5. Hak onlara geldiğinde onu yalanladılar. Fakat alaya aldıkları şeyin haberleri yakında kendilerine gelecektir.
06.Enam 6. Görmediler mi ki, biz kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettik. Yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkanları onlara vermiş, gökten üzerlerine bol yağmurlar indirmiş, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Günahlarından ötürü onları helâk ettik ve arkalarından başka bir nesil vârettik.
07.Enam 7. Eğer sana Kitab’ı kağıt üzerinde yazılmış olarak indirmiş olsaydık da, elleriyle ona dokunsalar, inkâr edenler yine de: “Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir!” derlerdi.
08.Enam 8. “Ona bir melek indirilseydi ya!” derler. Eğer biz bir melek indirseydik elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine göz bile açtırılmazdı.
09.Enam 9. Eğer peygamberi melekten gönderseydik, insan şeklinde gönderirdik de, onları içine düştükleri şüpheye yine düşürürdük.
010.Enam 10. Andolsun ki senden önceki peygamberler ile de alay edilmişti. Fakat alay ettikleri şey, onlarla alay edenleri çepeçevre kuşatıverdi.
011.Enam 11. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!”
012.Enam 12. De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?” De ki: “Allah’ındır.” O, rahmeti kendi üzerine yazmıştır. Andolsun ki hepinizi, geleceğinde şüphe olmayan kıyamet gününde bir araya toplayacaktır. Kendilerini hüsrana uğratanlara gelince, onlar iman etmezler.
013.Enam 13. Gecede ve gündüzde barınan her şey O’nundur. O işitendir, bilendir.
014.Enam 14. De ki: “Gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’tan başkasını mı dost edineyim? O ki, yedirir, kendisi yemez.” De ki: “Ben müslümanların ilki olmakla emrolundum.” Sakın müşriklerden olma!
015.Enam 15. De ki: “Ben Rabbime isyan edersem, gerçekten büyük bir günün azabından korkarım.”
016.Enam 16. O gün kimden azap çevrilirse, şüphesiz ki Allah ona merhamet etmiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.
017.Enam 17. Eğer Allah sana bir zarar isabet ettirecek olursa, onu kendisinden başka hiçbir kimse gideremez. Sana bir hayır isabet ettirirse, (bunu da kimse geri alamaz). Şüphesiz ki O her şeye kâdirdir.
018.Enam 18. O, kullarının üstünde kahredici güce sahiptir. Ve O, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.
019.Enam 19. De ki: “Şâhitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah’tır. O, benimle sizin aranızda şâhittir. Bu Kur’an bana, sizi ve (sizden sonra) erişip ulaşan herkesi uyarmam için vahyolundu. Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna siz mi şâhitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şâhitlik etmem!” De ki: “O ancak bir tek ilâhtır. Ben sizin şirk koştuklarınızdan uzağım.”
020.Enam 20. Kendilerine kitap verdiklerimiz (Peygamber’i), kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlara gelince, onlar iman etmezler.
021.Enam 21. Allah’a karşı yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Zâlimler şüphesiz ki iflâh olmazlar.
022.Enam 22. Bir gün onların hepsini birden toplarız. Sonra şirk koşanlara: “Nerede boş yere dâvâsını güttüğünüz ortaklarınız?” deriz.
023.Enam 23. Sonra onların: “Rabbimiz Allah’a yemin olsun ki biz müşriklerden değildik.” demelerinden başka çareleri olmaz.
024.Enam 24. Bak da gör ki, kendilerini nasıl yalanladılar ve (ilâh diye) uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl da kaybolup gitti!”
025.Enam 25. İçlerinden bazıları da (Kur’an okurken) sana kulak verirler. Halbuki biz onların kalpleri üzerine, onu anlamamaları için örtüler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Onlar her türlü âyeti görseler bile, yine de ona iman etmezler. Hatta sana geldiklerinde seninle mücadele ederler ve o kâfirler: “Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir.” derler.
026.Enam 26. Onlar hem insanları (Kur’an’dan) menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece ancak kendilerini helâke atarlar da farkına varmazlar.
027.Enam 27. Ateşin kenarına getirilip durdurulduklarında: “Ah ne olurdu, keşke dünyaya geri çevrilsek de Rabbimizin âyetlerini inkâr etmesek ve inananlardan olsak!” dediklerini bir görsen!
028.Enam 28. Hayır! Evvelce gizleyip durdukları işleri karşılarına çıktı (da ondan böyle söylüyorlar). Eğer geri döndürülselerdi, yine kendilerine yasak edilen şeylere dönerlerdi. Çünkü onlar yalancıdırlar.
029.Enam 29. Halbuki onlar dünyada iken: “Dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur, biz bir daha diriltilecek değiliz.” demişlerdi.
030.Enam 30. Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir görsen! Rableri: “Bu gerçek değil miymiş?” diyecek. “Evet! Rabbimiz hakkı için gerçektir.” diyecekler. O da: “Öyleyse inkâr etmenizden ötürü tadın azabı!” diyecek.
031.Enam 31. Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramışlardır. Kıyamet vakti onlara ansızın gelip çatınca, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak şöyle derler: “Dünyada yaptığımız kusurlardan (iyi amelleri terketmemizden) ötürü yazıklar olsun bize!” Dikkat edin, yüklendikleri şeyler ne kötüdür!
032.Enam 32. Dünya hayatı sadece oyun ve oyalanmadır. Ahiret yurdu ise Allah’tan korkanlar için elbette daha hayırlıdır. Düşünmüyor musunuz?
033.Enam 33. Muhakkak biliyoruz ki söyledikleri cidden seni incitiyor. Fakat hakikatte onlar seni yalanlamıyorlar, lâkin o zâlimler Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar.
034.Enam 34. Resulüm! Senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler. Nihayet yardımımız onlara yetişti. Allah’ın kelimelerini (sözlerini) değiştirebilecek hiç kimse yoktur. Nitekim peygamberlerin haberi sana da geldi.
035.Enam 35. Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geliyorsa, o zaman gücün yetiyorsa yerde bir delik aç veya göğe merdiven kur da, onlara bir âyet getir. Allah dilemiş olsaydı elbette onları hidayet üzerinde toplardı. O halde sakın câhillerden olma!
036.Enam 36. Ancak dinleyenler dâveti kabul ederler. Ölülere gelince, Allah onları diriltir, sonra O’na döndürülürler.
037.Enam 37. “Ona Rabbinden bir âyet (mucize) indirilmeli değil miydi?” dediler. De ki: “Şüphesiz ki Allah âyet indirmeye kâdirdir, fakat onların çoğu bilmezler.”
038.Enam 38. Yerde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadı ile uçan hiçbir kuş yoktur ki, onlar da sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet onların hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.
039.Enam 39. Âyetlerimizi yalanlayanlar, cehalet ve küfür karanlığında kalmış bir takım sağırlar ve dilsizlerdir. Allah dilediği kimseyi saptırır, dilediği kimseyi de doğru yol üzerinde bulundurur.
040.Enam 40. De ki: “Söyleyin bana! Allah’ın azabı size gelse veya kıyamet gelip çatıverse, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer doğru sözlü iseniz?”
041.Enam 41. Doğrusu siz yalnız O’na duâ edersiniz. O da dilerse (kaldırılması için) kendisine yalvardığınız belâyı kaldırır. Siz o zaman O’na koştuğunuz ortakları unutursunuz.
042.Enam 42. Resulüm! Senden önceki ümmetlere de peygamberler göndermiştik. (İnkârlarından dönüp boyun eğsinler), yalvarsınlar diye, onları yakalayıp darlık ve sıkıntılarla (çeşitli hastalıklarla) cezalandırmıştık.
043.Enam 43. Hiç değilse, kendilerine bu şekilde azabımız geldiği zaman yalvarıp yakarmalı değil miydiler? Fakat kalpleri iyice katılaştı, şeytan da yaptıklarını onlara câzip gösterdi.
044.Enam 44. Kendilerine yapılan uyarıları unutunca, üzerlerine (nimet ve zevklerden) her şeyin kapılarını açıverdik. Nihayet kendilerine verilenlerle şımarıp ferahlandıkları sırada da ansızın onları yakaladık. Birden bire bütün umutlarını yitirdiler.
045.Enam 45. Böylece zulmeden kavmin kökü kesildi. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun!
046.Enam 46. De ki: “Söyleyin bana! Eğer Allah kulaklarınızı ve gözlerinizi alsa, kalplerinizin üstüne mühür vursa, Allah’tan başka onları size getirecek ilâh kimdir?” Bak! Âyetleri nasıl türlü türlü anlatıyoruz, sonra onlar yüz çeviriyorlar.
047.Enam 47. De ki: “Söyleyin bana! Allah’ın azabı size ansızın veya açıkça gelirse, zâlimler gürûhundan başkası mı helâk olur?”
048.Enam 48. Biz peygamberleri ancak müjdeciler ve korkutucular olarak göndeririz. Kim inanır nefsini ıslah ederse, onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.
049.Enam 49. Âyetlerimizi yalanlayanlara ise, fâsıklıklarından ötürü azap dokunacaktır.
050.Enam 50. De ki: “Ben size ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır.’ demiyorum. Gaybı da bilmem. Ve size bir melek olduğumu da söylemiyorum. Ben sadece bana vahyedilene uyarım.” De ki: “Hiç kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?”
051.Enam 51. Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla uyar. O’ndan başka bir dostları ve şefaatçileri yoktur. Umulur ki Allah’tan korkarlar.
052.Enam 52. Sabah akşam Rablerinin cemâlini dileyerek O’na yalvaranları kovma! Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovasın ve zâlimlerden olasın.
053.Enam 53. Biz böylece onların bir kısmını bir kısmı ile denedik ki: “Allah aramızda bunlara mı lütfetti?” desinler. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?”
054.Enam 54. Âyetlerimize inananlar sana geldiklerinde onlara de ki: “Üzerinize selâm olsun!” Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tevbe edip de kendini düzeltirse, şüphesiz ki Allah bağışlar ve merhamet eder.
055.Enam 55. Böylece âyetleri uzun uzun açıklıyoruz ki, suçluların yolu belli olsun.
056.Enam 56. De ki: “Allah’ı bırakıp da taptığınız başka şeylere ibadet etmek bana yasak edildi.” De ki: “Sizin hevâ ve heveslerinize aslâ uymam! Aksi takdirde sapıklığa düşmüş ve hidayete erenlerden olmamış olurum.”
057.Enam 57. De ki: “Şüphesiz ki ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerindeyim. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim elimde değildir. Hüküm ancak Allah’ındır. O hakkı haber verir ve O, ayırdedenlerin en hayırlısıdır.”
058.Enam 58. De ki: “Eğer acele istediğiniz şey benim elimde olsaydı, elbette benimle sizin aranızdaki iş bitirilmiş olurdu. Allah zâlimleri daha iyi bilir.”
059.Enam 59. Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır, onları O’ndan başkası bilemez. Karada ve denizde olanı da O bilir. O’nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş ve kuru her şey apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz’da) yazılmıştır.
060.Enam 60. Sizi geceleyin öldüren O’dur. Gündüzleyin ne yaptığınızı bilir. Sonra belirlenmiş süre tamamlansın (eceliniz gelsin) diye gündüzün sizi diriltir. Sonra dönüşünüz O’nadır. Sonra da O, yaptıklarınızı size haber verecektir.
061.Enam 61. Ve O, kullarının üzerinde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucu (melekler) gönderir. Nihayet herhangi birinize ölüm geldiğinde elçilerimiz onun canını alırlar. Onlar (bu hususta) hiç geri kalmazlar.
062.Enam 62. Sonra da (o canları alınanlar) gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülürler. Haberiniz olsun ki hüküm ancak O’nundur ve hesap görenlerin en çabuğu O’dur.
063.Enam 63. De ki: “Karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır? Halbuki siz: ‘Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun ki şükredenlerden olacağız!’ diye yalvararak ve gizlice O’na duâ edersiniz.”
064.Enam 64. De ki: “Sizi ondan da bütün sıkıntılardan da Allah kurtarır. Sonra siz yine O’na şirk koşarsınız.”
065.Enam 65. De ki: “O, üstünüzden ve altınızdan size bir azap göndermeye veya sizi fırka fırka, parti parti birbirinize düşürüp taraflara ayırmaya, kiminize kiminizin hıncını tattırmaya kâdirdir.” Bak! Onlar iyice anlasınlar diye âyetleri nasıl açıklıyoruz?
066.Enam 66. O (Kur’an) hak olduğu halde senin kavmin onu yalanladı. De ki: “Ben sizin üzerinize vekil değilim.”
067.Enam 67. Her haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır. Yakında bileceksiniz.
068.Enam 68. Âyetlerimizi çekişmeye dalanları gördüğünde, başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra, artık o zâlimler gürûhu ile beraber oturma.
069.Enam 69. Allah’tan korkanlara, o kâfirlerin hesabından bir şey yoktur. Sadece hatırlatmak gerekir. Umulur ki korkarlar.
070.Enam 70. Dinlerini oyun ve eğlenceye alanları, dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Sen o (Kur’an’la) öğüt ver ki, kişi kazandığı amel sebebiyle helâke uğramasın. O kimse için Allah’tan başka ne bir dost, ne de şefaatçı vardır. O bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan alınmaz. Onlar kendi kazandıkları yüzünden helâka sürüklenmiş kimselerdir. Onlar için kaynar sudan bir içki ve inkârlarından dolayı da acıklı bir azap vardır.
071.Enam 71. De ki: “Allah’ı bırakıp da bize bir fayda ve zarar veremeyen şeylere mi tapalım? Allah bize hidayet ettikten sonra topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim? O kimse gibi ki, şeytanlar saptırarak şaşkın bir halde onu çölde bırakmışlar, arkadaşları ise: “Bize gel!” diyerek doğru yola çağırıyorlar. De ki: “Şüphesiz ki asıl hidayet ancak Allah’ın hidayetidir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”
072.Enam 72. Ve bir de: “Namaz kılın ve O’ndan korkun!” diye. Huzuruna varıp toplanacağınız yalnız O’dur.
073.Enam 73. Gökleri ve yeri hak ile yaratan O’dur. “Ol!” dediği gün her şey oluverir. O’nun sözü haktır. Sûr’a üflendiği gün de hükümranlık O’nundur. Gizliyi de açığı da bilendir ve O hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.
074.Enam 74. İbrahim, babası Âzer’e demişti ki: “Sen bir takım putları kendine ilâhlar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.”
075.Enam 75. Böylece biz İbrahim’e yakîn sahiplerinden olması için, göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.
076.Enam 76. Üzerine gecenin karanlığı basınca bir yıldız gördü. “İşte benim Rabbim budur!” dedi. O batınca da: “Ben batıp yok olanları sevmem.” dedi.
077.Enam 77. Ay’ı doğarken görünce: “İşte benim Rabbim budur!” dedi. O da batınca: “Rabbim bana doğru yolu göstermezse, elbette dalâlete düşenler gürûhundan olurum.” dedi.
078.Enam 78. Güneşi doğarken görünce: “İşte benim Rabbim budur, bu daha büyük!” dedi. O da batınca dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden uzağım.”
079.Enam 79. “Ben hanif olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ben müşriklerden değilim.”
080.Enam 80. Kavmi onunla tartışmaya girişti. Onlara dedi ki: “Beni doğru yola eriştirmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin O’na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam, ancak Rabbim bir şeyi dilemiş ise, o başka. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ öğüt almıyor musunuz?”
081.Enam 81. Siz, Allah’ın size haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri O’na şirk koşmaktan korkmazken, ben sizin O’na şirk koştuğunuz putlardan nasıl korkarım? Eğer biliyorsanız (söyleyin)! Emniyette olmaya hangi taraf daha layıktır? (Allah’ı birleyenler mi, yoksa şirk koşan müşrikler mi)?
082.Enam 82. İman edip de imanlarına zulüm bulaştırmayanlar var ya! İşte güven onlarındır ve doğru yolda olanlar da onlardır.
083.Enam 83. İşte bunlar, kavmine karşı bizim İbrahim’e verdiğimiz hüccetlerimizdir. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.
084.Enam 84. Biz ona İshak’ı ve Yakub’u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce de Nuh’u ve onun neslinden Davut’u ve Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u hidayete kavuşturmuştuk. İşte biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
085.Enam 85. Zekeriyâ, Yahya, İsâ ve İlyas’a da yol gösterdik. Hepsi de sâlihlerdendi
086.Enam 86. İsmail’i, Elyesâ’yı, Yunus’u ve Lût’u da hidayete erdirdik. Her birine âlemlerin üstünde meziyetler verdik.
087.Enam 87. Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarına da. Onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik.
088.Enam 88. İşte bu yol Allah’ın hidayet yoludur. Allah kullarından dilediğini bu yola eriştirir. (Kime dilerse ona nasip eder). Eğer onlar da şirk koşsalardı, elbette yapageldikleri şeyler boşa çıkardı.
089.Enam 89. İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer o kâfirler bu verdiklerimizi inkâr ederlerse, şüphesiz ki inkârcı olmayan bir kavmi buna vekil kılarız (yerlerine bunları inkâr etmeyecek bir kavim getiririz).
090.Enam 90. O peygamberler Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. O halde sen de onların gittiği doğru yolu tutup onlara uy, o yoldan yürü. De ki: “Ben buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum.” Bu, âlemler için ancak bir öğüttür.
091.Enam 91. Onlar Allah’ı lâyıkıyle bilip takdir edemediler. Çünkü: “Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi.” dediler. De ki: “Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği Tevrat’ı kim indirdi? Siz onu parça parça kağıtlar haline getirip, işinize geleni açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de atalarınızın da bilmediği şeyler (Kur’an’da) size öğretilmiştir.” Resul’üm! Sen “Allah!” de, sonra bırak onları, daldıkları bataklıkta oynaya dursunlar.
092.Enam 92. Bu, kendinden önceki kitapları doğrulayan, Ümmül-kurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahirete iman edenler buna da inanırlar ve onlar namazlarına devam ederler.
093.Enam 93. Allah’a karşı yalan uydurandan ve kendisine hiçbir şey vahyedilmediği halde: “Bana da vahyolundu.” diyenden ve: “Allah’ın indirdiği (âyetler) gibi ben de indireceğim.” diyenden daha zâlim kim olabilir? Bu zâlimler ölüm dalgaları içinde can çekişirken, melekler de ellerini uzatmış: “Haydi canlarınızı teslim edin, Allah’a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve Allah’ın âyetlerine karşı kibirlilik taslamanızdan ötürü, bugün siz horlayıcı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız!” derken bir görsen!
094.Enam 94. Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi, yine teker teker bize geldiniz. (Dünyada) size verip de hayaline daldırdığımız şeyleri ardınızda bıraktınız. Hani Allah’ın ortakları sandığınız şefaatçıları da yanınızda göremiyoruz? Andolsun onlarla aranızdaki bütün bağlar kopmuş ve (şefaatçı) sandığınız şeyler sizden ayrılıp gitmiştir.
095.Enam 95. Tohum ve çekirdeği yaran şüphesiz ki Allah’tır. Ölüden diriyi çıkarır, diriden ölüyü çıkarır. İşte Allah budur! O halde nasıl çevriliyorsunuz?
096.Enam 96. O sabahı yarıp çıkaran (aydınlatan)dır. Geceyi bir sükun, güneşi ve ay’ı da hesap için bir ölçü kılmıştır. İşte bu, Azîz ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.
097.Enam 97. Karanın ve denizin karanlıklarında yol bulasınız diye sizin için yıldızları yaratan O’dur. Gerçekten biz bilen bir topluluk için âyetleri geniş geniş açıkladık.
098.Enam 98. Sizi bir tek candan yaratan O’dur. Sizin için (babalarınız sülbünde) bir karar yeri ve (analarınızın rahminde) bir de emanet yeri vardır. Gerçekten biz anlayan bir topluluk için âyetleri uzun uzadıya açıkladık.
099.Enam 99. O ki gökten suyu indirdi. İşte biz bitip yetişen her bitkiyi onunla yetiştirdik. Sonra ondan yeşillikler çıkardık. O yeşilliklerden de taneleri, üst üste dizilmiş başaklar çıkarırız. Hurmanın tomurcuğundan birbirine bitişik bol salkımlar olur. Üzümlerden bağlar çıkarır, zeytin ve nar bitiririz ki, onlardan bir kısmının ağaçları birbirine benzer, meyveleri ise farklıdır. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Şüphesiz ki bütün bunlarda inanan bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır.
0100.Enam 100. Cinleri Allah’a ortak yaptılar. Halbuki onları da Allah yaratmıştır. hiçbir bilgiye dayanmadan O’na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Hâşâ! O, onların uydurdukları sıfatlardan münezzehtir, yücedir.
0101.Enam 101. O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. O’nun eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir? Her şeyi O yaratmıştır ve O her şeyi hakkıyla bilendir.
0102.Enam 102. İşte Rabbiniz Allah budur, O’ndan başka ilâh yoktur. O her şeyi yaratır. Öyleyse O’na ibadet edin. O her şeye vekildir.
0103.Enam 103. Hiçbir göz O’na erişemez, ihata ve idrak edemez. Fakat O bütün gözleri ihata eder. O Lâtif’tir, her şeyden haberdardır.
0104.Enam 104. Size Rabbinizden basiret (kalp gözü) gelmiştir. Kim görürse kendi lehine ve kim körlük ederse kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinize bekçi değilim.
0105.Enam 105. İşte biz âyetleri böylece türlü türlü açıklıyoruz. Tâ ki onlar sana: “Sen ders almışsın!” desinler ve biz onu anlayan bir topluluk için apaçık gösterelim.
0106.Enam 106. Rabbinden sana vahy olunana uy! O’ndan başka ilâh yoktur. Müşriklerden yüz çevir.
0107.Enam 107. Eğer Allah dileseydi, onlar şirk koşmazlardı. Biz seni onların başına bir bekçi yapmadık. Sen onların üzerine bir vekîl de değilsin.
0108.Enam 108. Onların Allah’tan başka taptıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak bilgisizce Allah’a söverler. Böylece biz her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri Rablerinedir. O, yaptıklarını kendilerine haber verir.
0109.Enam 109. Kendilerine bir âyet (mucize) gelirse, mutlaka ona iman edeceklerine dair en ağır bir biçimde Allah’a yemin ettiler. De ki: “Âyetler (mucizeler) ancak Allah katındadır.” Onlara âyet (mucize) gelse de iman etmeyeceklerinin farkında değil misin?
0110.Enam 110. Yine O’na inanmadıkları ilk durumdaki gibi, onların kalplerini ve gözlerini ters çeviririz. Ve bırakırız onları, şaşkın olarak azgınlıkları içinde bocalayıp dururlar.
0111.Enam 111. Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de kendileri ile konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah dilemedikçe yine de inanacak değillerdi. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
0112.Enam 112. Biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Onlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. Artık sen onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak!
0113.Enam 113. Bir de ahirete inanmayanların kalpleri ona meyletsin, ondan hoşlansınlar ve işleyeceklerini işlesinler diye.
0114.Enam 114. (De ki:) “Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım?” Halbuki O size kitabı açık olarak indirmiştir. Kendilerine kitap verdiklerimiz, onun Rabbinin katından hak ile indirilmiş olduğunu bilirler. O halde sakın şüphe edenlerden olma!
0115.Enam 115. Rabbinin sözü doğruluk bakımından da adalet bakımından da tamamlanmıştır, tam kemalindedir. O’nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O işitendir, bilendir.
0116.Enam 116. Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, onlar seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanna uyarlar ve yalandan başka söz de söylemezler.
0117.Enam 117. Senin Rabbin kendi yolundan sapanı en iyi bilendir. Hidayete ermiş olanları da en iyi bilen O’dur.
0118.Enam 118. Allah’ın âyetlerine inanan müminler iseniz, üzerine Allah’ın ismi anılmış (besmele ile kesilmiş) hayvanlardan yiyin.
0119.Enam 119. Size ne oluyor ki, üzerine Allah’ın adı anılıp kesilenlerden yemiyorsunuz?Halbuki Allah, çaresiz yemek zorunda kaldıklarınız dışında haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden heva ve heveslerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Muhakkak ki Rabbin hududu aşanları çok iyi bilendir.
0120.Enam 120. Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Çünkü günah kazananlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.
0121.Enam 121. Kesilirken Allah’ın adı anılmayan hayvanlardan yemeyin. Çünkü onu yemek muhakkak ki bir fısktır, Allah’ın yolundan çıkmaktır. Doğrusu şeytanlar sizinle tartışmaları için dostlarına fısıldarlar. Eğer onlara uyarsanız siz de müşrik olursunuz.
0122.Enam 122. Bir ölü iken kendisini dirilttiğimiz, ona insanlar arasında yürüyebileceği bir nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayan kimse gibi olur mu hiç? Kâfirlere yaptıkları böylece süslü gösterilmiştir.
0123.Enam 123. Böylece biz her memleketin ileri gelenlerini (kodamanlarını veya idarecilerini) en büyük günahkârlar yaptık ki, orada hileler çevirsinler. Halbuki onlar aslında yalnız kendilerini aldatıp hile yaparlar, amma farkında olmazlar.
0124.Enam 124. Onlara bir âyet geldiği zaman: “Allah’ın peygamberlerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe aslâ iman etmeyiz!” derler. Allah peygamberliğini kime vereceğini daha iyi bilir. Suç işleyenlere, Allah katından horluk ve yaptıkları hilelerinden dolayı şiddetli bir azap erişecektir.
0125.Enam 125. Allah kime hidayet etmek isterse, onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe yükseliyormuş gibi iyice daraltır. Allah inanmayanların üzerine işte böyle murdarlık indirir.
0126.Enam 126. Rabbinin dosdoğru yolu işte budur. Biz öğüt alacak bir topluluk için âyetleri uzun uzadıya açıkladık.
0127.Enam 127. Rableri katında onlar için esenlik yurdu vardır. Yaptıklarından ötürü Allah onların dostudur.
0128.Enam 128. Onların hepsini bir araya topladığı gün Allah: “Ey cinler topluluğu! Siz insanlardan pek çok kimseyi yoldan çıkardınız.” buyurur. Onların insanlardan olan dostları ise: “Ey Rabbimiz! Biz birbirimizden faydalandık ve bize verdiğin mühleti doldurup ecelimize erdik!” derler. O da şöyle der: “Sizin yeriniz ateştir! Allah’ın dilediği zamanlar hariç, orada ebedi kalacaksınız.” Şüphesiz ki Rabbin hükmünde hikmet sahibidir, bilendir.
0129.Enam 129. İşte biz böylece, kazandıklarından dolayı, zâlimlerin bir kısmını diğer bir kısmına musallat ederiz.
0130.Enam 130. “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar da: “Biz kendi aleyhimize şâhitlik ederiz.” dediler. İşte böylece dünya hayatı onları aldattı ve kendilerinin kafir olduklarına yine kendileri şâhitlik ettiler.
0131.Enam 131. Bu böyledir. Çünkü Rabbin bir memleketi, halkının haberi yokken zulümleri sebebiyle helâk edici değildir.
0132.Enam 132. Her biri için işlediklerinden dolayı dereceler vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.
0133.Enam 133. Rabbin Ganî’dir ve rahmet sahibidir. Sizi başka bir kavmin soyundan meydana getirdiği gibi, dilerse sizi ortadan kaldırıp yok eder ve sizden sonra yerinize dilediği bir milleti getirir.
0134.Enam 134. Size vaad edilen mutlaka gelecektir. Siz onun önüne geçemezsiniz.
0135.Enam 135. De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın, doğrusu ben de yapacağım. Bu yurdun sonunun kimin olacağını yakında bileceksiniz.” Şüphesiz ki zâlimler iflâh olmazlar.
0136.Enam 136. Allah’ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan O’na pay ayırdılar ve kendi zanlarınca: “Bu Allah’ındır, şu da O’na koştuğumuz ortaklarımızındır.” dediler. Ortakları için ayırdıkları Allah’a ulaşmıyor, fakat Allah için ayırdıkları ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar?
0137.Enam 137. Böylece onların ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi hoş gösterdi ki, hem kendilerini helâk etsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyle ise sen onları uydurdukları ile başbaşa bırak!
0138.Enam 138. Onlar bâtıl zanda bulunarak: “Bu hayvanlarla ekinler yasaktır. Onları bizim istediklerimizden başkası yiyemez. Şunlar da sırtlarına (binilmesi veya yük vurulması) yasaklanmış hayvanlardır.” dediler. Ayrıca bir kısım hayvanları (keserken), Allah’ın adını anmazlar, Allah’a karşı yalan uydururlar. Allah onları, yaptıkları iftiraları yüzünden cezalandıracaktır.
0139.Enam 139. Dediler ki: “Şu hayvanların karınlarında olan yavrular yalnız erkeklerimiz içindir, kadınlarımıza haram kılınmıştır.” Eğer ölü doğarsa, o zaman hepsi onda ortaktır. Allah onların bu vasıflandırmalarının cezasını verecektir. Şüphesiz ki O hükmünde hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
0140.Enam 140. Cehaletleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah’a iftira ederek, O’nun kendilerine verdiği rızkı haram kılanlar, muhakkak ki hüsrana uğramışlardır. Onlar doğru yoldan sapmışlardır. Hidayete erecek de değillerdir.
0141.Enam 141. Çardaklı ve çardaksız cennet gibi üzüm bağlarını, tatları ve yemişleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, zeytin ve narları, birbirine hem benzer hem de benzemez bir halde meydana getiren hep Allah’tır. Her biri mahsül verdiği zaman ürününden yiyin. Hasat zamanı devşirildiği gün ve toplandığı gün de hakkını verin. İsraf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.
0142.Enam 142. Hayvanlardan da yük taşıyanı ve tüyünden yatak yapılanları yaratan O’dur. Allah’ın size verdiği rızıktan yiyin, şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır.
0143.Enam 143. Sekiz çift; koyundan iki, keçiden iki. De ki: “O, iki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya iki dişinin rahimlerinde bulunanları mı haram kıldı? Eğer doğru sözlü iseniz bana ilimle haber veriniz.”
0144.Enam 144. Deveden de iki, sığırdan da iki. De ki: “O, iki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya iki dişinin rahimlerinde bulunanları mı haram kıldı? Yoksa Allah bunları size emrederken orada hazır mıydınız?” İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim vardır? Şüphesiz ki Allah zâlimler topluluğunu hidayete erdirmez.
0145.Enam 145. De ki: “Bana vahyedilenler arasında, yiyen bir kişinin yediği herhangi bir şeyin haram edildiğine dair bir hüküm bulamıyorum. Ancak; leş veya akıtılmış kan, veya pis olan domuz eti, veya Allah’tan başkasının adına kesildiği için fısk olan hayvanların yenmesi haramdır. Kim zaruret içinde kalırsa, haddi aşmamak ve başkasının hakkına tecavüz etmemek suretiyle (yiyebilir). Şüphesiz ki Rabbin çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.”
0146.Enam 146. Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kılmıştık. Onlara bir de sığır ve koyunun sırtlarında bağırsakları üzerinde ve kemiğe karışan yağlar dışında iç yağlarını yasaklamıştık. Azgınlıkları yüzünden onları bu şekilde cezalandırdık. Şüphe yok ki biz doğru sözlüyüzdür.
0147.Enam 147. Eğer seni yalanlarlarsa de ki: “Rabbiniz geniş rahmet sahibidir. Fakat O’nun azabı da günahkârlar güruhundan geri çevrilmez.”
0148.Enam 148. Şirk koşanlar diyecekler ki: “Eğer Allah dileseydi, ne biz ne de atalarımız şirk koşmazdık, hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de aynı şekilde yalanladılar ve sonunda azabımızı tattılar. Onlara de ki: “Yanınızda bize karşı çıkarabileceğiniz bir bilginiz var mı? Siz sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
0149.Enam 149. De ki: “Kesin delil Allah’ın delilidir. O dileseydi elbette hepinizi hidayete kavuştururdu.”
0150.Enam 150. De ki: “Allah’ın bunu haram ettiğine dair şâhitlik edecek şâhitlerinizi getirin.” Eğer onlar şâhitlik ederlerse, sen onlarla beraber şâhitlik etme. Âyetlerimizi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların hevâ ve heveslerine uyma. Onlar (taptıklarını) Rablerine denk tutuyorlar.
0151.Enam 151. Resulüm! De ki: “Geliniz, size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veririz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. İşte bu anlatılanları düşünüp anlayasınız diye Allah size vasiyet etmiştir.”
0152.Enam 152. Yetim malına, erginlik çağına erişinceye kadar, sadece en güzel niyetin dışında yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı tam ve doğru yapın. Biz kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Konuştuğunuzda, yakınlarınız dahi olsa adaleti gözetin. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. Allah size bunları öğüt alasınız diye vasiyet etmiştir.
0153.Enam 153. Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur, siz ona uyunuz. Başkaca yollara gidip de onlar sizi Allah’ın yolundan ayırmasın. Allah size bunları sakınasınız diye vasiyet etmiştir.
0154.Enam 154. Sonra iyilik edenlere nimetimizin tamamlanması ve her şeyi geniş bir şekilde açıklanması için, hidayet ve rahmet olmak üzere Musa’ya Kitab’ı verdik. Umulur ki Rablerine kavuşacaklarına iman ederler.
0155.Enam 155. İndirdiğimiz bu Kur’an, feyz kaynağı mübarek bir kitaptır. Ona uyun, emirlerine bağlanın ve Allah’tan korkun. Tâ ki merhamet olunasınız.
0156.Enam 156. Bu kitap: “Bizden önceki iki topluluğa kitap indirildi, bizim onların ne okuduğundan haberimiz yoktu.” dememeniz için indirildi.
0157.Enam 157. Veya: “Bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha doğru yolda olurduk.” dememeniz için. İşte size Rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet gelmiştir. Allah’ın âyetlerini yalanlayan ve onlardan yüz çevirenden daha zâlim kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirdiklerinden dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız.
0158.Enam 158. Onlar kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini veyahut Rabbinin bazı âyetlerinin (mucizelerinin) gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bazı âyetleri (mucizeleri) geldiği gün, kişi daha önce inanmamışsa veya imanında bir hayır kazanmamışsa, imanı ona hiç fayda sağlamaz. De ki: “Bekleyin, şüphesiz ki biz de beklemekteyiz.”
0159.Enam 159. Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O yaptıklarını kendilerine haber verecektir.
0160.Enam 160. Kim (kıyamet gününe) bir iyilikle gelirse, ona getirdiğinin on katı vardır. Kim bir günahla gelirse, o sadece getirdiğinin misliyle cezalandırılır. Onlar zulme uğratılmazlar.
0161.Enam 161. De ki: Şüphesiz ki Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah’ı birleyen İbrahim’in dinine iletti. O müşriklerden değildi.
0162.Enam 162. De ki: “Benim namazım da ibadetlerim de, hayatım ve ölümüm de âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”
0163.Enam 163. “O’nun hiçbir ortağı yoktur. Bana böylece emrolundu ve ben müslümanların ilkiyim.”
0164.Enam 164. De ki: “Ben Allah’tan başka bir Rab mı arayayım? Oysa O her şeyin Rabbidir. Herkesin kazandığı ancak kendi aleyhinedir. Hiçbir kimse başkasının yükünü (günahını) yüklenmez, sonra dönüşünüz Rabbinizedir. Ayrılığa düştüğünüz şeyleri O size haber verecektir.”
0165.Enam 165. Verdiği şeylerle sizi imtihan etmesi için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve sizi derece bakımından birbirinizden üstün kılan O’dur. Şüphesiz ki Rabbin, cezası çabuk olandır. O, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
01.Araf 1. Elif. Lâm. Mîm. Sad.
02.Araf 2. Resulüm! Bu, sana indirilen bir Kitap’tır. Bu hususta göğsünde bir sıkıntı olmasın. Onunla (insanları) uyarman ve inananlara öğüt vermen için (indirildi).
03.Araf 3. Rabbinizden size indirilene uyun! O’ndan başka dostlara tâbi olmayın. Ne de az öğüt alıyorsunuz!
04.Araf 4. Nice memleketler var ki biz onları helâk ettik. Azabımız onlara geceleyin veya gündüz uykularında iken geldi.
05.Araf 5. Azabımız kendilerine geldiğinde onların çağırışları: “Biz gerçekten zâlim kişilermişiz!” demelerinden başka bir şey olmadı.
06.Araf 6. Andolsun ki kendilerine peygamber gönderilenlere soracağız. Peygamberlere de soracağız.
07.Araf 7. Yaptıklarını kendilerine bir bir anlatacağız. Zira biz onlardan uzak değildik.
08.Araf 8. Gerçek tartı kıyamet günündedir. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
09.Araf 9. Tartıları hafif gelenler, âyetlerimize yaptıkları haksızlıktan ötürü kendilerine çok yazık etmiş kimselerdir.
010.Araf 10. Andolsun ki sizi yeryüzüne yerleştirdik. Orada sizin için geçimlikler yarattık. Ne de az şükrediyorsunuz!
011.Araf 11. Andolsun ki biz sizi yarattık, sonra size bir şekil verdik, sonra da meleklere: “Âdem’e secde edin!” dedik. İblis’ten başka hepsi secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.
012.Araf 12. Allah: “Sana emrettiğim halde, seni secde etmekten alıkoyan nedir?” buyurdu. İblis: “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın!” dedi.
013.Araf 13. Allah: “İn oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Defol! Çünkü sen alçağın birisin!” dedi.
014.Araf 14. İblis: “Bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar mühlet ver!” dedi.
015.Araf 15. Allah: “Sen mühlet verilenlerdensin.” buyurdu.
016.Araf 16. İblis: “Öyle ise beni azdırdığın için andolsun ki, ben de onları saptırmak için, senin doğru yolun üzerinde tuzak kuracağım.”
017.Araf 17. “Sonra elbette onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenler bulamayacaksın.” dedi.
018.Araf 18. Allah: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki insanlardan sana kim uyarsa onları ve sizi, hepinizi cehenneme dolduracağım!” buyurdu.
019.Araf 19. “Ey Âdem! Sen ve eşin, beraberce cennette yerleşin. Orada olanlardan dilediğiniz yerde bol bol yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz, her ikiniz de zulmedenlerden olursunuz.”
020.Araf 20. Şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: “Rabbiniz, sırf melek olursunuz veya burada ebedi kalanlardan olursunuz diye sizi bu ağaçtan menetti, başka bir sebepten değil.” dedi.
021.Araf 21. Ve onlara: “Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim.” diye yemin etti.
022.Araf 22. Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Cennet yapraklarından oralarına örtmeye başladılar. Rableri onlara: “Ben sizi o ağaçtan menetmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?” diye nidâ etti.
023.Araf 23. Dediler ki: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamazsan ve bize merhamet etmezsen, muhakkak ki kaybedenlerden oluruz.”
024.Araf 24. Allah: “Birbirinize düşman olarak inin! Siz yeryüzünde bir müddet yerleşip geçineceksiniz.” buyurdu.
025.Araf 25. “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız.” dedi.
026.Araf 26. Ey Âdemoğulları! Size utanç yerlerinizi örtecek bir elbise ve bir de süs elbisesi indirdik. Takvâ elbisesi ise bunlardan daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Belki düşünüp ibret alırlar.
027.Araf 27. Ey Âdemoğulları! Şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ana-babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Şüphesiz ki o ve kabilesinden olanlar, sizin onları görmeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz şeytanları, inanmayanların dostları yaptık.
028.Araf 28. Onlar bir hayâsızlık yaptıkları zaman: “Biz atalarımızı da bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti.” derler. De ki: “Allah hiçbir zaman hayâsızlığı emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’a karşı mı söylüyorsunuz?”
029.Araf 29. De ki: “Rabbim bana adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi O’na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O’na duâ edin. İlk önce sizi yarattığı gibi, yine O’na döneceksiniz.”
030.Araf 30. O, bir topluluğu hidayete erdirdi, bir topluluğa da sapıklık hak oldu. Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dost edindiler. Böyle iken onlar kendilerinin doğru yolda bulunduklarını, hidayete erdirilmiş olduklarını zannederler.
031.Araf 31. Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel elbiselerinizi giyin. Yiyin için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.
032.Araf 32. Resulüm! De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı süsü ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde ise yalnız inananlara tahsis edilmiştir.” İşte biz bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
033.Araf 33. De ki: “Rabbim hayâsızlığın açığını da gizlisini de, günahı, haksız yere haddi aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
034.Araf 34. Her ümmetin belirli bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne öne geçebilirler.
035.Araf 35. Ey Âdemoğulları! Size kendi içinizden âyetlerimi anlatmak üzere peygamberler gelir de, kim Allah’tan korkar ve hâlini düzeltirse onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.
036.Araf 36. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklük taslayanlar ise ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
037.Araf 37. Allah’a karşı yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zâlim kim vardır? Onların kitaptan nasipleri kendilerine erişecektir. Nihayet elçilerimiz canlarını almak üzere geldiklerinde: “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız nerede?” derler. Onlar da: “Uzaklaşıp gittiler!” derler ve kâfir olduklarına dâir kendi aleyhlerinde şâhitlik ederler.
038.Araf 38. Allah: “Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmetleriyle beraber ateşe girin!” der. Her ümmet girdikçe kendini sapıtan yoldaşına lânet eder. Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için: “Rabbimiz! Bizi sapıtanlar işte bunlardır, onlara ateş azabını kat kat ver!” derler. Allah: “Hepsinin kat kattır, amma bilmezsiniz.” der.
039.Araf 39. Öncekiler sonrakilere: “Sizin bizden üstünlüğünüz yoktu, kazandığınıza karşılık azabı tadın!” derler.
040.Araf 40. Âyetlerimizi yalanlayan ve onlara iman etmeyi kibirlerine yediremeyenlere göğün kapıları açılmaz, deve iğnenin deliğinden geçmedikçe de cennete giremezler. Suçluları işte biz böyle cezalandırırız!
041.Araf 41. Onlar için cehennemden bir yatak ve üstlerine de örtüler vardır. Biz zâlimleri işte böyle cezalandırırız.
042.Araf 42. İman edip de sâlih ameller işleyenlere gelince, -ki biz hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemeyiz- işte onlar cennet ehlidirler, onlar orada ebedî kalacaklardır.
043.Araf 43. Biz onların gönüllerindeki kinleri çıkarır atarız. Altlarından ırmaklar akmaktadır. Ve onlar derler ki: “Lütfedip hidayeti ile bizi buna kavuşturan Allah’a hamdolsun. Allah bizi doğru yola iletmeseydi, biz kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık. Andolsun ki Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler.” Onlara: “İşte size cennet! Yaptıklarınıza karşılık olarak o size miras verildi.” diye seslenilir.
044.Araf 44. Cennetlikler cehennemliklere: “Biz Rabbimizin bize vâdettiğini gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin size vâdettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar da: “Evet gerçek bulduk.” derler. Aralarında bir münâdî: “Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerine olsun!” diye seslenir.
045.Araf 45. Onlar Allah yolundan alıkoyarlar ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışırlar. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir.
046.Araf 46. İki taraf arasında bir perde ve A’raf üzerinde bunların hepsini simâlarıyla tanıyan adamlar vardır. Onlar cennet halkına: “Selâm sizin üzerinize olsun!” diye seslenirler. Kendileri cennete girmemişler, fakat girme iştiyakı içindedirler.
047.Araf 47. Gözleri cehennem halkı tarafına doğru çevrildiği zaman: “Ey Rabbimiz! Bizi zâlimler topluluğu ile beraber bulundurma!” derler.
048.Araf 48. A’raf ehli simâlarından tanıdıkları adamlara seslenerek derler ki: “Ne taraftarlarınızın çokluğu, ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size hiçbir fayda sağlamadı.”
049.Araf 49. “Allah’ın rahmetine eriştirmeyeceğine dair yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıdır?” (Ve cennet ehline dönerek derler ki): “Girin cennete! Artık size hiçbir korku yoktur, sizler mahzun da olmayacaksınız.”
050.Araf 50. Cehennemlikler cennetliklere: “Suyunuzdan veya Allah’ın size verdiği nimetlerden biraz da bize verin!” diye seslenirler. Onlar da derler ki: “Doğrusu Allah bunları kâfirlere haram etti.”
051.Araf 51. O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler. Dünya hayatı onları aldattı. Onlar bugünleriyle karşılaşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi bile bile nasıl inkâr ettilerse, biz de bugün onları unuturuz.
052.Araf 52. Andolsun ki biz onlara ilim ile açıkladığımız, inanan bir topluluk için hidayet ve rahmet olarak bir kitap getirdik.
053.Araf 53. Onlar onun te’vilinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onun te’vili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıkacağı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler veya geriye döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduklarımız amellerden başkasını yapalım?” Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de kendilerini bırakıp gitti.
054.Araf 54. Şüphesiz ki Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş’ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu). O, geceyi, durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter. Güneş, ay ve yıldızlar emrine boyun eğmiştir. İyi bilin ki yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!
055.Araf 55. Rabbinize yalvara yakara gizlice duâ edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.
056.Araf 56. Islâh edildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Korkarak ve umarak O’na duâ edin. Muhakkak ki Allah’ın rahmeti muhsinlere yakındır.
057.Araf 57. O ki rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci gönderir. Nihayet o rüzgârlar ağır ağır bulutları yüklenince, onu ölü bir memlekete sevkederiz. Onunla oraya su indirir ve o su ile orada her türlüsünden meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de biz böyle çıkaracağız. Umulur ki bundan ibret alırsınız.
058.Araf 58. Güzel olan beldenin bitkisi Rabbinin izniyle çıkar, kötü olan beldeden ise faydasız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz şükreden bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
059.Araf 59. Andolsun ki Nuh’u kavmine gönderdik. “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, O’ndan başka ilâhınız yoktur. Doğrusu ben üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.” dedi.
060.Araf 60. Kavminin ileri gelenleri dediler ki: “Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz.”
061.Araf 61. Nuh onlara dedi ki: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yoktur, ancak ben âlemlerin Rabbinin peygamberiyim.”
062.Araf 62. “Size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve size öğüt veriyorum. Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum.”
063.Araf 63. “Sakınıp korunmanız ve böylece merhamete nâil olmanız için, aranızdan sizi uyaracak bir adam vasıtası ile, Rabbinizden size bir zikir (bir haber) gelmesine şaşıyor musunuz?”
064.Araf 64. Nuh’u yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık. Âyetlerimizi yalan sayanları suda boğduk. Çünkü onlar kör bir kavim idiler.
065.Araf 65. Âd kavmine kardeşleri Hûd’u gönderdik. Onlara: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Hâlâ O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” dedi.
066.Araf 66. Kavminden ileri gelen kâfirler: “Doğrusu biz seni bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve seni yalancılardan sanıyoruz.” dediler.
067.Araf 67. O da dedi ki: “Ey kavmim! Bende hiçbir beyinsizlik yoktur. Ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”
068.Araf 68. “Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.”
069.Araf 69. “Sizi uyarması için içinizden bir adama, Rabbinizden bir zikir (haber) gelmesine mi hayret ediyorsunuz? Düşünün ki O sizi Nuh kavminden sonra halifeler kıldı ve yaratılış itibariyle sizi onlardan üstün yaptı. O halde Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa erdirilesiniz.”
070.Araf 70. Dediler ki: “Sen bize yalnızca Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın taptıklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer gerçekten doğru sözlülerden isen hadi bizi tehdit edip durduğun azabı başımıza getir.”
071.Araf 71. Hûd dedi ki: “Artık size Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah’ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Öyleyse bekleyedurun, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”
072.Araf 72. Böylece biz de Hûd’u ve onunla beraber olanları katımızdan bir rahmetle kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmemiş olanların da kökünü kestik.
073.Araf 73. Semud kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir mucize gelmiştir. İşte şu Allah’ın devesi, size bir mucizedir. Onu bırakın, Allah’ın arzında otlasın. Sakın ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acıklı bir azap yakalar.”
074.Araf 74. Düşünün ki Âd kavminden sonra sizi yeryüzünde halifeler yaptı. Sizi onların yerine yerleştirdi. Ovalarında köşkler kurup, dağlarında kayadan evler yontuyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde bozgunculuk yapıp karışıklık çıkarmayın.
075.Araf 75. Kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar, aralarında iman eden ve bu sebeple hor gördükleri kimselere alay yollu: “Salih’in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?” dediler. Onlar da “Şüphesiz ki biz onunla gönderilene inananlarız.” dediler.
076.Araf 76. Büyüklük taslayanlar: “Biz sizin inandığınızı inkâr edenleriz.” dediler.
077.Araf 77. Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: “Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı getir!” dediler.
078.Araf 78. Bunun üzerine onları şiddetli bir sarsıntı yakaladı ve yurtlarında dizüstü çökekaldılar.
079.Araf 79. Böylece onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin risaletini tebliğ etmiş ve size öğüt vermiştim. Fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.”
080.Araf 80. Lut’u da kavmine gönderdik. Kavmine dedi ki: “Sizden önce âlemlerden hiçbirinin yapmadığı hayâsızlığı mı yapıyorsunuz?“
081.Araf 81. “Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz aşırı giden bir kavimsiniz.”
082.Araf 82. Kavminin cevabı sadece şöyle demek oldu: “Onları (Lut âilesini) memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar güya temiz kalmaya uğraşan insanlarmış!”
083.Araf 83. Biz de onu ve âilesini kurtardık. Yalnız karısı geride kalıp helâka uğrayanlardan oldu.
084.Araf 84. Geride kalanların üzerine öyle bir taş yağmuru yağdırdık ki! Bak işte! Suçluların sonu nasıl oldu?
085.Araf 85. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Onlara dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. Ölçüyü tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Islah edildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inanıyorsanız böylesi sizin için daha hayırlıdır.”
086.Araf 86. “Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları yolundan alıkoymaya ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!”
087.Araf 87. “Eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilene inanır bir kısmı da inanmazsa, o halde Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O hükmedenlerin en hayırlısıdır.”
088.Araf 88. Kavminin büyüklük taslayan ileri gelenleri dediler ki: “Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları memleketimizden çıkaracağız, yahut dinimize dönersiniz.” O da: “Biz istemesek de mi?” dedi.
089.Araf 89. “Allah bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra tekrar dininize dönersek, Allah’a karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah dilemedikten sonra geri dönmemiz bizim için olacak şey değil! Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a güvendik.” Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adâletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın.
090.Araf 90. Kavminin ileri gelen kâfirleri dediler ki: “Eğer Şuayb’e uyarsanız, yemin ederiz ki bu takdirde ziyan edenlerden olacaksınız.”
091.Araf 91. Derken kendilerini müthiş bir sarsıntı yakalayıverdi, yurtlarında dizüstü çökekaldılar.
092.Araf 92. Şuayb’i yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış gibi oldular. Asıl ziyana uğrayanlar, Şuayb’i yalanlayanlar oldu.
093.Araf 93. Şuayb onlardan yüz çevirdi. “Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım?” dedi.
094.Araf 94. Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdikse oranın halkını yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.
095.Araf 95. Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik getirdik. Nihayet çoğaldılar ve: “Atalarımıza da böyle darlık ve sevinç dokunmuştu.” dediler. Biz de onları hiç hatırlarından geçmediği bir anda ansızın yakaladık.
096.Araf 96. Eğer o memleketlerin halkı inansalardı ve bize karşı gelmekten sakınsalardı; elbette onlara göğün ve yerin bolluklarını verir, bereketler açardık. Fakat yalanladılar, biz de onları yaptıklarına karşılık yakalayıverdik.
097.Araf 97. Yoksa o memleketlerin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelemeyeceğinden emin mi oldular?
098.Araf 98. Yahut o memleketlerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelemeyeceğinden emin mi oldular?
099.Araf 99. Allah’ın tuzağından (kurtulacaklarına) emin mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası Allah’ın tuzağından emin olmaz.
0100.Araf 100. Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki; eğer biz dileseydik, onları da günahlarından dolayı cezalandırırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de, artık hiç işitmezler.
0101.Araf 101. İşte o memleketler!.. Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıklarından ötürü inanmadılar. İşte Allah kâfirlerin kalplerini böyle mühürler.
0102.Araf 102. Onların çoğunda sözünde durma diye bir şey bulamadık, onların çoğunu yoldan çıkmış fâsık kimseler olarak bulduk.
0103.Araf 103. Onlardan sonra da Musa’yı âyetlerimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik. Onlar bu âyetlere karşı zâlimlik ettiler. Bir bak, fesatçıların âkibeti nasıl oldu?
0104.Araf 104. Musa dedi ki: “Ey Firavun! Ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”
0105.Araf 105. “Allah hakkında gerçekten başkasını söylememek benim üzerime borçtur. Size Rabbinizden apaçık bir delil getirdim. Artık İsrâiloğullarını benimle beraber gönder.”
0106.Araf 106. Firavun dedi ki: “Eğer bir âyet (mucize) getirdiysen ve gerçekten doğru söylüyorsan, onu göster!”
0107.Araf 107. Bunun üzerine asasını yere attı. Bir de ne görsünler! Apaçık bir ejderha!
0108.Araf 108. Ve elini çıkardı. Bir de ne görsünler! O da bakanlara bembeyaz görünüyor!
0109.Araf 109. Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: “Bu gerçekten çok bilgili bir sihirbazdır!”
0110.Araf 110. “Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne emredersiniz?”
0111.Araf 111. Dediler ki: “Onu ve kardeşini beklet. Şehirlere de toplayıcılar gönder.”
0112.Araf 112. “Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler.”
0113.Araf 113. Sihirbazlar Firavun’a gelip: “Biz galip gelirsek, bize ücret vardır değil mi?” dediler.
0114.Araf 114. O da: “Evet, o takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız!” dedi.
0115.Araf 115. Dediler ki: “Ey Musa! Sen mi önce atacaksın, yoksa biz mi atalım?”
0116.Araf 116. “Siz atın!” dedi. Sihirbazlar marifetlerini ortaya koyunca halkın gözlerini sihirlediler ve onları ürküttüler, büyük bir sihir yaptılar.
0117.Araf 117. Biz de Musa’ya: “Asanı at!” diye vahyettik. Bir de ne görsünler! Onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.
0118.Araf 118. Böylece hak yerini buldu ve onların yaptıkları bir hiç olup gitti.
0119.Araf 119. İşte orada yenildiler, küçük düştüler.
0120.Araf 120. Sihirbazlar hep birden derhal secdeye kapandılar.
0121.Araf 121. “Âlemlerin Rabbine iman ettik.” dediler.
0122.Araf 122. “Musa ve Harun’un Rabbine.”
0123.Araf 123. Firavun dedi ki: “Ben size izin vermeden O’na iman mı ettiniz? Doğrusu bu, halkı şehirden çıkarmanız için kurduğunuz bir tuzaktır. Fakat siz göreceksiniz!”
0124.Araf 124. “Andolsun ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Sonra da hepinizi asacağım!”
0125.Araf 125. Dediler ki: “Şüphesiz ki biz Rabbimize döneceğiz.”
0126.Araf 126. “Rabbimizin âyetleri gelince, sırf onlara inandığımız için bizden intikam almak istiyorsun! Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve müslümanlar olarak canımızı al!”
0127.Araf 127. Firavun’un kavminden ileri gelenleri: “Musa’yı ve kavmini yeryüzünde fesat çıkarıp bozgunculuk yapsınlar; seni de, ilâhlarını da terketsinler diye mi bırakıyorsun?” dediler. Firavun: “Oğullarını öldürtürüz, kadınlarını sağ bırakırız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz.” dedi.
0128.Araf 128. Musa kavmine dedi ki: “Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Yeryüzü şüphesiz Allah’ındır, kullarından dilediğini ona vâris kılar. Hayırlı âkibet Allah’tan korkanlarındır.”
0129.Araf 129. Dediler ki: “Sen bize gelmezden önce de, sen bize geldikten sonra da hep eziyete uğradık.” Musa da: “Rabbinizin düşmanlarınızı yok etmesi ve yeryüzünde sizi onların yerine geçirmesi umulur. O zaman nasıl hareket edeceğinize bakacaktır.” dedi.
0130.Araf 130. Andolsun ki biz Firavun hânedânını düşünüp ibret alırlar diye yıllarca kuraklığa, mahsul kıtlığına uğrattık.
0131.Araf 131. Onlara bir iyilik geldiği zaman: “Bu bizim hakkımızdır.” derlerdi. Bir kötülük dokununca, Musa ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna yorarlardı. İyi bilin ki, kendilerinin uğradığı uğursuzluk Allah katındandır, fakat çoğu bunu bilmezler.
0132.Araf 132. Ve dediler ki: “Bizi sihirlemek için ne mucize gösterirsen göster, sana iman etmeyeceğiz.”
0133.Araf 133. Bunun üzerine biz de birbirinden ayrı mucizeler olarak başlarına sel baskını, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de kibirlerine yediremediler. Onlar öyle günahkârlar gürûhu idiler.
0134.Araf 134. Azap üzerlerine çökünce: “Ey Musa! Sana verdiği söz yüzü suyu hürmetine, bizim için Rabbine duâ et. Eğer bu azabı bizden kaldırırsan, andolsun ki sana kesinlikle inanacağız ve İsrâiloğullarını seninle beraber göndereceğiz.” dediler.
0135.Araf 135. Biz onlardan, geçinecekleri bir süreye kadar azabı kaldırınca, hemen sözlerinden dönüverdiler.
0136.Araf 136. Biz de bu yüzden onlardan intikam aldık, âyetlerimizi yalanlayıp umursamadıkları için hepsini denizde boğduk.
0137.Araf 137. Hor görülüp hırpalanan o kavmi de, mübarek kıldığımız yerin doğularına ve batılarına mirasçı yaptık. Sabretmelerine karşılık, Rabbinin İsrâiloğullarına verdiği güzel söz yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta ve yükseltmekte oldukları şeyleri yıkıp yok ettik.
0138.Araf 138. İsrâiloğullarını denizden geçirdik. Orada gönülden putlara tapan bir topluluğa rastladılar. Dediler ki: “Ey Musa! Onların ilâhları olduğu gibi bize de bir ilâh yap!” O da dedi ki: “Siz gerçekten câhil bir kavimsiniz.”
0139.Araf 139. Şüphesiz ki onların içinde bulundukları (din) yok olmaya mahkûmdur ve bütün yaptıkları da bâtıldır.
0140.Araf 140. Dedi ki: “Allah sizi âlemlere üstün kılmış iken, ben size Allah’tan başka ilâh mı arayayım?”
0141.Araf 141. Hatırlayın o zamanı ki, biz sizi Firavun hânedânından kurtarmıştık. Onlar size işkencenin en kötüsünü yapıyorlardı; oğullarınızı öldürüp, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bütün bunlarda, Rabbinizden size büyük bir imtihan vardı.
0142.Araf 142. Musa ile otuz geceye sözleştik, buna on gece daha ilâve ettik. Böylece Rabbinin tayin ettiği vakit, kırk gece olarak tamamlandı. Musa, kardeşi Harun’a dedi ki: “Kavmimin içinde benim yerime geç, onları ıslah et, bozguncuların yoluna gitme!”
0143.Araf 143. Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuştuktan sonra: “Rabbim! Zâtını bana göster, sana bakayım.” dedi. Allah: “Sen beni aslâ göremezsin. Fakat şu dağa bak! Eğer o yerinde durursa, sen de beni görürsün.” buyurdu. Rabbi dağa tecelli edince, onu yerle bir etti. Musa da baygın düştü. Ayılınca: “Allah’ım! Seni tenzih ederim, sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim.” dedi.
0144.Araf 144. Allah: “Ey Musa! Seni peygamber göndermem ve seninle konuşmamla, seni insanlar arasından seçtim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol!” buyurdu.
0145.Araf 145. Biz Musa için levhalarda her şeyden bir öğüt yazdık ve her şeyi uzun uzadıya açıkladık. “Onlara sıkıca sarıl, kavmine de emret, en güzel şekilde tutsunlar. İleride size yoldan çıkmış fâsıkların harap olan yurdunu göstereceğim.”
0146.Araf 146. Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, âyetlerimi idrâkten çevireceğim, anlamaktan mahrum edeceğim. Onlar bütün âyetleri (mucizeleri) görseler yine de iman etmezler. Doğru yolu görseler, onu yol olarak benimsemezler. Azgınlık yolunu görseler hemen onu yol edinirler. Bu böyledir. Çünkü onlar âyetlerimizi yalanlamışlar ve onları umursamaz olmuşlardır.
0147.Araf 147. Âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalan sayanların bütün yaptıkları ameller boşa gitmiştir. Onlar yapmakta olduklarının karşılığından başka bir şeyle mi cezalandırılırlar?
0148.Araf 148. Musa’nın kavmi; onun ardından kendi ziynetlerinden canlıymış gibi böğüren buzağı heykeli yaparak onu ilâh edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve yol da göstermediğini görmediler mi? Onu ilâh olarak benimsediler ve zâlimler oldular.
0149.Araf 149. (Pişmanlıklarından) başları elleri arasına düşürülüp de, kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: “Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa, andolsun ki en büyük ziyana uğrayanlardan olacağız.”
0150.Araf 150. Musa, kavmine öfkeli ve üzgün bir halde dönünce: “Ben sizi geride bırakıp gidince ne kötü olmuşsunuz. Rabbinizin emrinin çabucak gelmesini mi istiyorsunuz?” dedi. Elindeki Tevrat levhalarını bırakıverdi ve kardeşinin başından tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): “Anamın oğlu! Bunlar beni zayıf görüp hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı. Bana düşmanları sevindirecek şekilde davranma. Beni bu zâlimler gürûhu ile bir tutma!” dedi.
0151.Araf 151. Musa: “Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetinin içine dâhil et. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.” dedi.
0152.Araf 152. Buzağıyı ilâh olarak benimseyenler, Rablerinin öfkesine ve dünya hayatında alçaklığa uğrayacaklardır. İşte biz böyle cezalandırırız iftira edenleri!
0153.Araf 153. Kötülükleri işleyip ardından tevbe eden ve iman edenler bilsinler ki; Rabbin bu hareketlerinden sonra onları şüphesiz ki bağışlar ve merhamet eder.
0154.Araf 154. Musa’nın öfkesi geçtikten sonra levhaları aldı. Onların bir nüshasında: “Rablerinden korkanlar için hidayet ve rahmet vardır.” yazılmıştı.
0155.Araf 155. Musa, tayin ettiğimiz vakit için kavminden yetmiş kişiyi seçti. Onları bir sarsıntı tutunca, dedi ki: “Rabbim! Dileseydin bunları da beni de daha önce helâk ederdin. Aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi helâk eder misin? Bu senin imtihanından başka bir şey değildir. Sen bu imtihanınla dilediğini dalâlete düşürür saptırırsın, dilediğini de hidayete götürür doğru yola iletirsin. Bizim dostumuz sensin. Bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın.”
0156.Araf 156. “Bize dünyada da iyilik yaz, ahirette de. Biz sana yöneldik.” Allah buyurdu ki: “Ben kimi dilersem onu azabıma uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Ben onu Allah’tan korkup kötülükten sakınanlara, zekâtını verenlere ve âyetlerimize imân etmiş olanlara yazacağım.”
0157.Araf 157. Onlar ki yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o Elçi’ye, o ümmî Peygamber’e uyarlar. O Peygamber kendilerine iyiliği emreder, kötülükten men eder. Onlara temiz şeyleri helâl, çirkin şeyleri de haram kılar. Onların ağır yüklerini, sırtlarındaki zinciri kaldırıp atar. İşte o Peygamber’e inanan, saygı gösterip aziz tutan, ona yardım eden, onunla gönderilen nura uyanlar yok mu? İşte onlar kurtuluşa ve saâdete erenlerdir.
0158.Araf 158. Resulüm! De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ki ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O’ndan başka ilâh yoktur. Diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah’a ve O’nun ümmî Peygamber’ine, Allah’a ve O’nun kelimelerine inanan Peygamber’ine iman edin. Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız.
0159.Araf 159. Musa’nın kavminden öyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk’a iletirler ve hak ile hüküm verirler.
0160.Araf 160. Biz onları (Yakub’un oniki oğlundan gelen) oniki torun kabileye ayırdık. Kavmi ondan su isteyince ona: “Âsânı taşa vur!” diye vahyettik. Ondan oniki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri bildi. Sonra bulutu üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve güzel olanlarından yiyin!” (dedik). Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı.
0161.Araf 161. Onlara denildi ki: “Şu şehirde oturun. Orada dilediğiniz gibi yiyin. ‘Hıtta (bizi affet!)’ deyin ve kapısından secde ederek girin ki, biz de hatalarınızı bağışlayalım. Biz iyilik edenlere daha da artıracağız.”
0162.Araf 162. Fakat içlerinden zâlim olanlar, kendilerine söylenen sözü başkasıyla değiştirdiler. Biz de zulümlerinden dolayı gökten üzerlerine iğrenç bir azap gönderdik.
0163.Araf 163. Onlara şu deniz kıyısındaki şehrin durumunu sor! Hani onlar Cumartesi yasaklarına saygısızlık edip ilâhî sınırı aşıyorlardı. Cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak sürü halinde akın akın yanlarına geliyordu. Diğer günler ise gelmiyorlardı. Biz onları yoldan çıkmaları sebebiyle böylece imtihan ediyorduk.
0164.Araf 164. İçlerinden bir topluluk: “Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azap ile cezalandıracağı bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz?” dediler. Onlar da: “Rabbinize karşı mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’tan korkarlar diye.” cevabını verdiler.
0165.Araf 165. Onlar kendilerine verilen öğüdü unutunca, biz de kötülükten men edenleri kurtardık, zulmedenleri de yapmakta oldukları kötülüklerden dolayı şiddetli bir azap ile yakaladık.
0166.Araf 166. Böylece onlar kibirlerinden dolayı kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince kendilerine: “Aşağılık birer maymun olunuz!” demiştik.
0167.Araf 167. Rabbin yeminle şunu bildirdi: Elbette tâ kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü yapacak kimseler gönderecektir. Şüphesiz ki Rabbin cezayı çabuk verendir ve O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
0168.Araf 168. Biz (yahudileri) yeryüzünde birçok topluluklara ayırdık. İçlerinden bazıları iyi kimselerdir. (İslâm’ı kabul edenlerdir). Bundan aşağı olanlar da vardır. Belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.
0169.Araf 169. Arkalarından onların yerine Kitab’a vâris olan bir takım kimseler geldiler. Şu aşağılık dünyanın geçici menfaatini alıyorlar ve: “Biz nasıl olsa bağışlanacağız.” diyorlardı. Onlara buna benzer bir menfaat daha gelse onu da almaktan tereddüt etmezler. Allah’a karşı gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dâir Kitap’ta onlardan söz alınmamış mıydı? Ve onun içindekileri ders olarak okumamışlar mıydı? Allah’tan korkanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Hâlâ düşünmüyor musunuz?
0170.Araf 170. Kitab’a sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, işte biz ıslah edenlerin mükâfatlarını zâyi etmeyiz.
0171.Araf 171. Bir zaman da dağı üzerlerine gölge gibi kaldırıp tutmuştuk da, üstlerine düşecek sandılar. “Size verdiğimiz (Kitab’ı) kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayın. Umulur ki sakınırsınız.” dedik.
0172.Araf 172. Hani Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkarıp almıştı ve onları kendi kendilerine karşı şâhit tutmuştu. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da: “Evet Rabbimizsin, buna şâhidiz.” dediler. İşte bu şâhitlendirme, kıyamet günü: “Bizim bundan haberimiz yoktu.” dememeniz içindi.
0173.Araf 173. Veya: “Daha önce babalarımız Allah’a şirk koştu, biz de onlardan sonra gelen nesildik. Bâtıl işleyenlerin yüzünden bizi helâk eder misin?” dememeniz içindi.
0174.Araf 174. İşte biz âyetleri böylece açıklıyoruz. Umulur ki dönerler.
0175.Araf 175. Onlara o kimsenin haberini de anlat ki, kendisine âyetlerimizden vermiştik. Fakat o bunlardan sıyrılıp çıkmıştı. Derken şeytan onu arkasına takmış, nihayet azgınlardan olmuştu.
0176.Araf 176. Dileseydik elbette onu bu âyetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer. Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, kendi haline bıraksan da dilini çıkarıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin hâli böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünüp ibret alırlar.
0177.Araf 177. Âyetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmeden bir topluluğun misali ne kötüdür!
0178.Araf 178. Allah’ın hidayet edip doğru yola sevk ettiği kimse doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa, işte onlar mahvolanlardır.
0179.Araf 179. Andolsun ki biz cinlerden ve insanlardan pek çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, fakat o kalplerle anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidirler, hatta daha da sapık ve şaşkındırlar. Ve işte onlar gafillerdir.
0180.Araf 180. En güzel isimler Allah’ındır. O halde Allah’a o güzel isimlerle duâ edin. O’nun isimleri hususunda eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yakında yaptıklarının cezalarını göreceklerdir.
0181.Araf 181. Yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk’a iletirler ve hak ile hüküm verirler.
0182.Araf 182. Âyetlerimizi yalanlayanları, hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helâka yaklaştıracağız.
0183.Araf 183. Onlara mühlet veririm. Çünkü benim tuzağım çetindir.
0184.Araf 184. Hiç düşünmediler mi ki, arkadaşlarında delilikten hiçbir eser yoktur. O ancak apaçık bir uyarıcıdır.
0185.Araf 185. Onlar göklerin ve yerin melekûtuna, Allah’ın yarattığı herhangi bir şeye bakmazlar mı? Belki de ecelleri yaklaşmıştır. Bundan sonra artık hangi söze inanacaklar?
0186.Araf 186. Allah’ın saptırdığını yola getirecek yoktur, onları azgınlıkları içinde şaşkın olarak bocalayıp dururken bırakır.
0187.Araf 187. Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. Resulüm! De ki: “Onu ancak Rabbim bilir. Onun vaktini O’ndan başka bilecek yoktur. Ağırlığını göklerin ve yerin kaldıramayacağı o saat, sizlere ansızın gelecektir.” Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. Resulüm! De ki: “Onun bilgisi ancak Allah’ın katındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
0188.Araf 188. De ki: “Ben kendime Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda ne de bir zarar vermeye sahip değilim. Eğer gaybı bilseydim, elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir kötülük dokunmazdı. Ben sadece iman eden bir topluluk için uyarıcı ve müjdeciyim.”
0189.Araf 189. Sizi bir tek candan yaratan ve ondan da gönlünün ısınıp huzura kavuşacağı eşini vâreden Allah’tır. Ne vakit ki o, eşini örtüp bürüyünce hafif bir yük yüklendi. Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, karı-koca Rableri olan Allah’a: “Eğer bize sâlih bir çocuk verirsen muhakkak ki şükredenlerden olacağız.” diye duâ ettiler.
0190.Araf 190. Fakat Allah onlara sâlih bir evlât verince, kendilerine verdiği bu nimet hakkında Allah’a ortak koştular. Oysa Allah, onların şirk koşmalarından çok yücedir.
0191.Araf 191. Kendileri yaratıldığı halde, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi şirk koşuyorlar?
0192.Araf 192. Onlar ne tapanlara ne de kendilerine hiçbir şekilde yardım edemezler.
0193.Araf 193. Onları doğru yola çağıracak olursanız size uymazlar. Onları çağırsanız da, sussanız da sizin için birdir.
0194.Araf 194. Doğrusu Allah’ı bırakıp da taptığınız şeyler sizin gibi kullardır. Eğer doğru sözlü iseniz, onları çağırın da size cevap versinler!
0195.Araf 195. Onların yürüyecekleri ayakları mı var? Tutacakları elleri mi var? Görecekleri gözleri mi var? İşitecekleri kulakları mı var? De ki: “Ortak koştuklarınızı çağırın, sonra bana istediğiniz tuzağı kurun ve bana göz bile açtırmayın!”
0196.Araf 196. “Şüphesiz ki benim dostum, Kitab’ı indiren Allah’tır. Sâlihlerin işlerini O görür.”
0197.Araf 197. “Sizin O’nu bırakıp da taptıklarınız ise, size yardım edemedikleri gibi, kendilerine de yardım edemezler.”
0198.Araf 198. Onları hidayete çağırsanız işitmezler. Onların sana baktıklarını görürsün. Oysa onlar görmezler.
0199.Araf 199. Af yolunu tut, iyiliği emret, câhillerden yüz çevir.
0200.Araf 200. Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O işitendir, bilendir.
0201.Araf 201. Takvâya erenler, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca Allah’ı zikrederler. Bir de bakarsın ki onlar gerçeği görüp bilmişlerdir bile.
0202.Araf 202. (Şeytanların) kardeşlerine gelince; şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar.
0203.Araf 203. Onlara bir âyet getirmediğin zaman: “Sen kendin bir tane derleyip getirseydin ya!” derler. De ki: “Ben ancak Rabbimden bana vahyedilene uyarım. Bu, Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır). İman eden bir topluluk için hidayet ve rahmettir.”
0204.Araf 204. Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, size merhamet edilsin.
0205.Araf 205. Rabbini gönülden, yalvararak, boynu bükük ve ürpererek hafif sesle sabah-akşam zikret! Sakın gafillerden olma.
0206.Araf 206. Doğrusu Rabbinin katında olanlar, O’na kulluk etmekten büyüklenmezler. O’nu tesbih ederler ve yalnız O’na secde ederler.
01.Enfal 1. Resulüm! Sana savaş ganimetlerine dair soru soruyorlar. De ki: “Ganimetler Allah’ın ve Resul’ünündür.” O halde siz gerçekten müminler iseniz Allah’tan korkun. Aranızı düzeltin. Allah’a ve Resul’üne itaat edin.
02.Enfal 2. Müminler o kimselerdir ki, Allah zikredilince kalpleri titrer, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğu zaman bu onların imanlarını artırır ve yalnız Rablerine tevekkül ederler.
03.Enfal 3. Onlar namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden bağışta bulunurlar.
04.Enfal 4. İşte onlar gerçek müminlerin tâ kendisidir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır.
05.Enfal 5. Nitekim Rabbin seni hak uğrunda evinden savaş için çıkarmıştı. Oysa müminlerden bir kısmı bundan hoşlanmamış, isteksizlik göstermişti.
06.Enfal 6. Hak apaçık ortaya çıktıktan sonra bile onlar bu hususta, sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi seninle mücadele ediyorlardı.
07.Enfal 7. Hani Allah size iki tâifeden birinin muhakkak sizin olacağını vâdediyordu. Siz ise güçsüz ve silahsız olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah sözleriyle hakkın yerine gelmesini, kâfirlerin kökünü kesmeyi istiyordu.
08.Enfal 8. Ki mücrimler hoşlanmasa bile hakkı hak olarak ortaya koysun, bâtılı boşa çıkarıp hükümsüz kılsın.
09.Enfal 9. Hani siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. Buna karşılık O: “Ben sizi birbiri peşinden bin melekle destekleyip yardım edeceğim.” diyerek duânızı kabul etmişti.
010.Enfal 10. Allah bu yardımı sırf müjde olması ve onunla kalbinizin iyice yatışması için yapmıştı. Yardım ancak Allah katındandır. Çünkü Allah Azîz’dir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.
011.Enfal 11. O zaman Allah kendi katından bir güven işareti olmak üzere, sizi hafif bir uykuya daldırıyordu. Sizi tertemiz yapmak, şeytanın vesvesesini sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve (savaşta) ayaklarınıza sebat vermek için gökten üzerinize su indiriyordu.
012.Enfal 12. Hani Rabbin meleklere: “Ben sizinleyim, haydi inananlara destek verin!” diye vahyetmişti. Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım. Artık siz de vurun boyunlarının üstüne! Doğrayın parmaklarını!
013.Enfal 13. Çünkü onlar Allah’a ve Peygamber’ine karşı koydular. Kim ki Allah’a ve Peygamber’ine karşı koyarsa, bilsin ki Allah’ın azabı şiddetlidir.
014.Enfal 14. İşte size Allah’ın azabı! Şimdi tadın onu! Kâfirlere bir de ateş azabı vardır.
015.Enfal 15. Ey iman edenler! Toplu halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman, sakın onlara arkalarınızı dönmeyin!
016.Enfal 16. Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme (taktik kullanma) veya bir başka (müslüman) topluluğa katılma dışında, her kim böyle bir günde düşmanına arkasını dönerse, Allah’ın gazabına uğramış olur. Onun varıp kalacağı yer cehennemdir. Orası, varılacak ne kötü yerdir!
017.Enfal 17. Onları siz öldürmediniz, Allah öldürdü. Resulüm! Attığın zaman sen atmadın, Allah attı. Allah bunu, müminleri güzel bir imtihana tâbi tutmak için yapmıştı. Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir.
018.Enfal 18. İşte bu güzel imtihan böyledir. Allah kâfirlerin düzenini bozup yok eder.
019.Enfal 19. (Ey kâfirler!) Eğer siz fetih istiyorsanız, işte size fetih gelmiştir. Eğer vazgeçerseniz bu sizin için daha iyidir. Yok, tekrar dönerseniz biz de döneriz. Topluluğunuz çok da olsa, sizden hiçbir şeyi savamaz. Çünkü Allah müminlerle beraberdir.
020.Enfal 20. Ey iman edenler! Allah’a ve Resul’üne itaat edin, işitip durduğunuz halde ondan dönmeyin.
021.Enfal 21. İşitmedikleri halde, “İşittik!” diyenler gibi olmayın.
022.Enfal 22. Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü, düşünmeyen o sağırlar ve dilsizlerdir.
023.Enfal 23. Eğer Allah onlarda bir hayır görseydi, elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile, onlar yine yüz çevirerek dönerlerdi.
024.Enfal 24. Ey iman edenler! Allah ve Peygamber’i sizi, size hayat verip canlandıracak şeylere çağırdığı zaman icabet edin. Bilin ki Allah kişi ile onun kalbi arasına girer. Siz O’nun huzurunda mutlaka toplanacaksınız.
025.Enfal 25. Öyle bir fitneden sakının ki, aranızdan sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz, (hepinize sirayet eder). Bilin ki Allah’ın azabı şiddetlidir.
026.Enfal 26. Hatırlayın ki, bir zamanlar sayınız az idi, yeryüzünde âciz tanınıyordunuz. İnsanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Allah sizi barındırdı, yardımı ile destekledi ve temiz şeylerden rızıklandırdı. Tâ ki şükredesiniz.
027.Enfal 27. Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hâinlik etmeyin. Kendiniz bilip dururken emânetlerinize de hâinlik etmeyin.
028.Enfal 28. Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır ve büyük mükâfat Allah’ın yanındadır.
029.Enfal 29. Ey iman edenler! Eğer siz Allah’tan korkar, takvâ sahibi olursanız, O size furkan (iyi ile kötüyü ayırt edecek bir mârifet, bir nur) verir. Kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.
030.Enfal 30. Hani o inkâr edenler, bir zamanlar seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek ya da sürmek için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzaklarını bozuyordu. Allah tuzak kuranlara karşılık verenlerin en hayırlısıdır.
031.Enfal 31. Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman: “İşittik, istersek biz de benzerini söyleyebiliriz. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir.” derlerdi.
032.Enfal 32. Hani bir zaman da onlar: “Ey Allah’ım! Eğer bu kitap gerçekten senin katından ise üzerimize gökten taş yağdır veya bize acıklı bir azap getir.” demişlerdi.
033.Enfal 33. Sen içlerinde iken Allah onlara azap etmez. Onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir.
034.Enfal 34. Onlar Mescid-i haram’ın hizmetine ehil olmadıkları halde müminleri oradan geri çevirirlerken Allah onlara ne diye azap etmeyecek? Onun gerçek dostları (mütevellisi) ancak takvâ sahipleridir. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
035.Enfal 35. Onların Beytullah’ın yanındaki duâları da ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibarettir. Küfre girmiş olmanıza karşılık tadın azabı!
036.Enfal 36. Kâfirler şüphesiz ki mallarını Allah yolundan alıkoymak için sarfediyorlar. Daha da sarfedecekler. Sonra bu kendilerine bir yürek acısı olacak ve en sonunda mağlup olacaklar. (Küfründe inat eden) kâfirler ise cehenneme sürükleneceklerdir.
037.Enfal 37. Bu, Allah’ın murdarı temizden (kâfiri müminden) ayırıp, bütün murdarları üstüste koyarak, topunu bir araya yığması ve cehenneme atması içindir. İşte onlar mahvolanlardır.
038.Enfal 38. Kâfirlere söyle: Eğer vazgeçerlerse, geçmiş (günahları) kendilerine bağışlanacaktır. Tekrar dönerlerse, eskilerin başına gelenler onların da başına gelecektir.
039.Enfal 39. Fitneden eser kalmayıp ve din de tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını görendir.
040.Enfal 40. Yok vazgeçmez de yüz çevirirlerse, artık bilin ki Allah sizin sahibinizdir. O ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır!
041.Enfal 41. Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın ayrıldığı, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı günde, kulumuza indirdiğimize inanmış iseniz, biliniz ki; ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’ın, Resul’ünün ve yakınlarının, yetimlerin, yoksulların, yolcularındır. Allah her şeye hakkıyla kâdirdir.
042.Enfal 42. O zaman siz vâdinin yakın bir kenarında idiniz, onlar da uzak kenarında idiler. Kervan ise sizin daha aşağınızda (deniz sahilinde) idi. Eğer onlarla sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit hususunda anlaşamazdınız. Fakat Allah olması gereken (zafer)in olması için böyle takdir etti. Tâ ki, helâk olan, apaçık bir delil gördükten sonra helâk olsun. Yaşayan da apaçık bir delilden sonra yaşasın. Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir.
043.Enfal 43. Allah uykuda onları sana az gösteriyordu. Eğer onları sana çok gösterseydi, çekinir ve bu hususta çekişirdiniz. Fakat Allah sizi kurtardı. Şüphesiz ki O göğüslerin özünü bilendir.
044.Enfal 44. Allah, olacak olan emri yerine getirmek için (düşmanla) karşılaştığınızda onları sizin gözünüzde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde az gösteriyordu. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür.
045.Enfal 45. Ey iman edenler! Düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki umduğunuza kavuşabilesiniz.
046.Enfal 46. Allah’a ve Resul’üne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider. Sabredin! Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.
047.Enfal 47. Yurtlarından böbürlenerek, insanlara gösteriş yaparak ve (insanları) Allah yolundan alıkoyarak çıkanlar gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
048.Enfal 48. Hani şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi de: “Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur. Ben de sizin yardımcınızım.” dedi. Fakat iki ordu birbirini görünce gerisin geri dönerek: “Ben sizden uzağım, ben sizin görmediğinizi görüyorum, ben Allah’tan korkarım, çünkü Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” dedi.
049.Enfal 49. O sırada münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: “Bunları dinleri aldatmış!” diyorlardı. Halbuki kim Allah’a tevekkül ederse, bilsin ki Allah yegâne galip ve hikmet sahibidir.
050.Enfal 50. Melekler o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak ve: “Haydi yangın azabını tadın!” diyerek canlarını alırken onları bir görsen!
051.Enfal 51. İşte bu, ellerinizin yapıp öne sürdüğü işler yüzündendir. Yoksa Allah kullarına zulmetmez.
052.Enfal 52. Firavun hânedânı ve onlardan öncekilerin gidişi gibi, onlar da Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler. Bu yüzden Allah onları günahları sebebiyle yakalamıştı. Çünkü Allah çok güçlüdür, cezalandırması çok şiddetlidir.
053.Enfal 53. Bunun sebebi, bir kavim kendilerini değiştirmedikçe, Allah’ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden dolayıdır. Gerçekten de Allah işitendir, bilendir.
054.Enfal 54. Bunların hâli Firavun hânedânı ile daha evvelkilerin hâli gibidir. Onlar Rablerinin âyetlerini yalanlayıp inkâr etmişlerdi, biz de onları günahları ile helâk ettik. Firavun’un hânedânını denizde boğduk. Onların hepsi zâlim idiler.
055.Enfal 55. Şüphesiz ki Allah katında, yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü kâfir olanlardır. Artık onlar iman etmezler.
056.Enfal 56. Sen kendileriyle andlaşma yaptığın halde, onlar her defasında hiç çekinmeden andlaşmalarını bozarlar.
057.Enfal 57. Eğer onları savaşta ele geçirirsen, (vereceğin cezâ ile) arkalarındakileri de ürküt. Belki ibret alırlar.
058.Enfal 58. Bir kavmin (andlaşmayı bozmak hususunda) hâinlik yapmasından çekinirsen, sen de hak ve adaletle (onların seninle yaptıkları andlaşmayı) aynı şekilde onlara at (andlaşmayı bozduğunu onlara bildir). Şüphesiz ki Allah hâinlik yapanları sevmez.
059.Enfal 59. Kâfirler (kendilerini kurtarıp) geçtiklerini sanmasınlar. Şüphesiz ki onlar (Allah’ı) âciz bırakamazlar.
060.Enfal 60. (Ey iman edenler!) Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Bununla hem Allah’ın düşmanlarını, hem de sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında sizin bilmediğiniz Allah’ın bildiği diğer düşmanlarınızı korkutup yıldırırsınız. Allah yolunda ne harcarsanız, size eksiksiz ödenir ve siz aslâ haksızlığa uğratılmazsınız.
061.Enfal 61. Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah’a tevekkül et. Çünkü O işitendir, bilendir.
062.Enfal 62. Onlar seni aldatmak isterlerse, şüphesiz ki Allah sana kâfidir. O ki, seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.
063.Enfal 63. Onların gönüllerini birleştiren Allah’tır. Eğer sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O Azîz’dir, hüküm ve hikmet sahibidir.
064.Enfal 64. Ey Peygamber! Allah sana da sana tâbi olan müminlere de yeter.
065.Enfal 65. Ey Peygamber! Müminleri savaş için coştur. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, onlardan ikiyüz kâfire galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlayışsız bir gürûhtur.
066.Enfal 66. Şimdi Allah yükünüzü hafifletti, sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, onlardan ikiyüz kişiye galip gelirler ve eğer sizden bin kişi olursa, onlardan ikibin kişiye Allah’ın izniyle galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.
067.Enfal 67. Hiçbir peygambere yeryüzünde ağır basıp düşmanı yere sermeden esir almak yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah ahireti kazanmanızı istiyor. Allah Azîz’dir, yegâne hikmet sahibidir.
068.Enfal 68. Eğer daha önceden Allah’tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.
069.Enfal 69. Elde ettiğiniz ganimetleri helâl ve temiz olarak yiyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
070.Enfal 70. Ey Peygamber! Elinizde bulunan esirlere de ki: “Eğer Allah kalplerinizde bir iyilik bulursa, sizden alınan (fidyeden) daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”
071.Enfal 71. Eğer sana hâinlik etmek isterlerse, zaten daha önce Allah’a da hâinlik etmişlerdi. Bundan dolayı onlara karşı Allah sana imkân vermişti. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
072.Enfal 72. İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler birbirlerinin dostlarıdırlar. İman edip hicret etmeyenlerle, hicret edinceye kadar sizin dostluğunuz yoktur. Şayet onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur. Ancak aranızda sözleşme bulunan bir kavim aleyhine olursa o, bu hükmün dışındadır. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
073.Enfal 73. Kâfir olanlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesad (kargaşalık) olur.
074.Enfal 74. İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler, muhacirleri barındıranlar var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve cömertçe verilmiş bir rızık vardır.
075.Enfal 75. Sonradan iman eden ve hicret edip de sizinle beraber cihad edenler de sizdendir. Akraba olanlar ise, Allah’ın kitabına göre birbirlerine (vâris olmaya) daha yakındırlar. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.
01.Tevbe 1. Allah’tan ve Resul’ünden, andlaşma yaptığınız müşriklere bir ihtardır.
02.Tevbe 2. Ey müşrikler! Bundan böyle yeryüzünde dört ay daha istediğiniz gibi gezip dolaşın. İyi bilin ki siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. Allah kâfirleri mutlaka perişan edecektir.
03.Tevbe 3. Ayrıca Hacc-ı ekber gününde Allah ve Resul’ünden insanlara bir ilândır. Allah ve Resul’ü müşriklerden uzaktır. Eğer hemen tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yüz çevirirseniz, iyi bilin ki siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. O kâfirlere acıklı bir azabı müjdele!
04.Tevbe 4. Ancak kendileriyle andlaşma yaptığınız müşriklerden size olan ahidlerinde hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinizde hiçbir kimseye yardımda bulunmamış olanlar bu hükmün dışındadır. Siz de onlarla olan andlaşmalarınızın hükümlerini, kendilerine tanıdığınız süreye kadar tamamlayın. Şüphesiz ki Allah muttakileri sever.
05.Tevbe 5. Haram aylar çıkınca artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse onları serbest bırakın. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
06.Tevbe 6. Eğer müşriklerden biri senden eman dilerse ona eman ver. Tâ ki Allah’ın kelâmını dinlesin. Sonra onu güven içinde bulunacağı yere kadar ulaştır. Çünkü onlar gerçekten de bilgisiz bir kavimdirler.
07.Tevbe 7. O müşriklerin Allah katında ve Resul’ü katında nasıl bir andlaşmaları olabilir? Ancak Mescid-i haram’da andlaştıklarınız hariç. Onlar size karşı dürüst davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın. Şüphesiz ki Allah muttakileri sever.
08.Tevbe 8. Onların nasıl andlaşmaları olabilir? Onlar size galip gelselerdi (sizin aleyhinize ellerine bir fırsat geçseydi), hakkınızda ne yemin ne de andlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla (dil ucuyla) sizi hoşnud etmeye çalışırlar, halbuki kalpleri istemez. Onların çokları yoldan çıkmış fâsıktırlar.
09.Tevbe 9. Allah’ın âyetlerini az bir dünya menfaati karşılığında sattılar da insanları O’nun yolundan alıkoydular. Onların yaptıkları gerçekten ne kötüdür!
010.Tevbe 10. Onlar bir mümin hakkında ne bir yemin gözetirler ne de bir andlaşma gözetirler. Çünkü onlar saldırganların tâ kendileridir.
011.Tevbe 11. Bununla beraber kâfirlikten vazgeçip tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz bilen bir kavme âyetlerimizi böyle açıklıyoruz.
012.Tevbe 12. Eğer andlaşma yaptıktan sonra yeminlerini bozarlar ve dininize dil uzatırlarsa, küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü onlar yeminleri olmayan kimselerdir. Umulur ki vazgeçerler (küfre son verirler).
013.Tevbe 13. Yeminlerini bozan, Peygamber’i sürgüne göndermeye kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer siz inanıyorsanız, bilin ki asıl korkmanız gereken Allah’tır.
014.Tevbe 14. Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin, sizi onlara karşı galip kılsın ve müminlerin gönüllerini ferahlandırsın.
015.Tevbe 15. Ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah en iyi bilendir, hikmet sahibidir.
016.Tevbe 16. Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri ve Allah’tan, Peygamber’inden ve müminlerden başkasını kendisine sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
017.Tevbe 17. Müşrikler kendi küfürlerine bizzat kendileri şâhit olup dururlarken, Allah’ın mescidlerini imar etme salâhiyetleri yoktur. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir ve onlar ateş içinde ebedî kalacaklardır.
018.Tevbe 18. Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekât veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar imar eder. İşte hidayet üzere bulunanlardan olmaları umulanlar bunlardır.
019.Tevbe 19. Siz hacılara su dağıtma işi ile Mescid-i haram’ı onarma işini; Allah’a ve ahiret gününe inananla, Allah yolunda cihad edenle bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değildirler. Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez.
020.Tevbe 20. İman edenler, hicret edenler, mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında büyük dereceye sahiptirler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.
021.Tevbe 21. Rableri onları kendi katından bir rahmet ve hoşnutluk ile içinde tükenmez nimetler bulunan cennetlerle müjdeler.
022.Tevbe 22. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Hiç şüphesiz ki Allah katında büyük bir mükâfat vardır.
023.Tevbe 23. Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dost edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zâlimlerdir.
024.Tevbe 24. Resulüm! De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz alış-verişler, hoşunuza gitmekte olan meskenler, size Allah’tan ve O’nun Peygamber’inden, Allah yolunda cihaddan daha sevgili iseler, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar gürûhunu hidayete erdirip doğru yola iletmez.”
025.Tevbe 25. Andolsun ki Allah birçok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etmişti. Hani o gün çokluğunuz size kendinizi beğendirmişti. Fakat hiçbir fayda sağlamamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihayet bozularak gerisin geriye kaçmıştınız.
026.Tevbe 26. Bozgundan sonra Allah, Peygamber’ine ve müminlere sekinetini (huzur ve güvenini) indirdi. Sizin görmediğiniz ordular gönderdi ve kâfirleri azaba uğrattı. İşte kâfirlerin cezası budur.
027.Tevbe 27. Sonra Allah bunun ardından yine dilediğinin tevbesini kabul eder. Zira Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
028.Tevbe 28. Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktirler. Onun içindir ki bu yıllarından sonra artık Mescid-i haram’a yaklaşmasınlar. Eğer (onlarla ticaretinizin kesilmesi sebebiyle) yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse yakında sizi kendi lütfuyla zenginleştirir. Çünkü Allah en iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
029.Tevbe 29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resul’ünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyen kimselerle, boyunlarını büküp küçülmüşler olarak elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.
030.Tevbe 30. Yahudiler: “Üzeyir Allah’ın oğludur.” dediler. Hıristiyanlar da: “Mesih (İsa) Allah’ın oğludur.” dediler. Bu, daha önce inkâr edenlerin sözlerine benzeterek geveledikleri sözlerdir. Allah onları kahretsin! Nasıl da uyduruyorlar?
031.Tevbe 31. Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rableri olarak kabul ettiler. Oysa kendilerine, bir olan Allah’a ibadet etmeleri emredilmişti. Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.
032.Tevbe 32. Allah’ın nurunu ağızlarıyla üfleyip söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.
033.Tevbe 33. Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamber’ini hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. İsterse müşrikler hoşlanmasınlar.
034.Tevbe 34. Ey iman edenler! Şu bir gerçektir ki, hahamların ve rahiplerin çoğu insanların mallarını haksızlıkla yerler ve onları Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda sarfedip harcamayanlara acıklı bir azabı müjdele!
035.Tevbe 35. O biriktirilen altın ve gümüşlerin üzerleri o gün cehennem ateşinde kızdırılır, bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanır. (Onlara denir ki:) “İşte bu kendiniz için yığdıklarınızdır. Yığdıklarınızı tadın!”
036.Tevbe 36. Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre Allah’ın katında ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu en doğru bir hesaptır. Öyle ise o aylar içinde kendinize zulmetmeyin. Müşrikler nasıl ki sizinle topyekün savaşıyorlarsa, siz de onlara karşı topyekün savaşın. Bilin ki, Allah takvâ sahipleriyle beraberdir.
037.Tevbe 37. Haram ayları geciktirmek, küfrü artırmaktan başka bir şey değildir. Çünkü onunla kâfir olanlar saptırılır. Bunu bir yıl helâl, bir yıl da haram sayarlar ki, Allah’ın haram kıldığına sayıca uysunlar da Allah’ın haram ettiğini helâl kılmış olsunlar. Onların kötü işleri kendilerine güzel gösterildi. Allah kâfirler gürûhunu hidayete erdirmez.
038.Tevbe 38. Ey iman edenler! Size ne oldu ki: “Allah yolunda elbirlik gazâya çıkın!” denilince yere mıhlanıp ağırlaştınız. Yoksa âhireti bırakıp da dünya hayatına mı râzı oldunuz? Fakat bu dünya hayatının kârı, âhiretin yanında pek az bir şeydir.
039.Tevbe 39. Eğer (çağrıldığınız bu gazâya) elbirlik çıkmazsanız, Allah sizi pek acıklı bir azaba uğratır. Yerinize de başka (itaatli) bir kavmi getirir. Siz o Peygamber’i hiçbir şeyle zarara uğratamazsınız. Allah her şeye hakkıyla kâdirdir.
040.Tevbe 40. Eğer siz ona yardım etmezseniz, doğrusu Allah ona yardım etmişti. Hani kâfirler onu çıkarmışlardı da, o ikinin ikincisiydi. Hani onlar mağarada idiler ve o arkadaşına: “Üzülme! Allah bizimledir.” diyordu. Allah da onun üzerine sekinetini (emniyetini) indirmişti ve onu sizin görmediğiniz askerlerle desteklemişti. Kâfirlerin sözünü alçalttıkça alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yüce olandır. Allah Azîz’dir, hikmet sahibidir.
041.Tevbe 41. Gerek hafif gerek ağırlıklı olarak hepiniz elbirlik savaşa çıkın! Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edin! Eğer bilirseniz bu sizin için çok daha hayırlıdır.
042.Tevbe 42. Eğer o sefer, yakın bir kazanç (ganimet) ve orta yollu bir sefer olsaydı, onlar mutlaka peşine düşer gelirlerdi. Fakat zahmetle gidilecek yol onlara uzak geldi. Bununla beraber: “Gücümüz yetseydi sizinle beraber elbette biz de sefere çıkardık.” diyerek Allah adına yemin edeceklerdir. Bunlar kendi nefislerini helâka sürüklüyorlar. Allah biliyor ki onlar muhakkak yalancıdırlar.
043.Tevbe 43. Allah seni affetsin! Doğru söyleyenler sana besbelli olup, yalancıları bilmeden önce, neden onlara izin verdin?
044.Tevbe 44. Allah’a ve âhiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler. Allah takvâ sahiplerini çok iyi bilendir.
045.Tevbe 45. Senden ancak Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar, kalpleri şüpheye düşüp, şüphelerinde bocalayıp duranlar izin isterler.
046.Tevbe 46. Eğer onlar çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların savaşa çıkmalarını uygun bulmadı ve onları yoldan alıkoydu. Onlara: “Oturanlarla beraber oturun!” denildi.
047.Tevbe 47. Eğer içinizde onlar da (sefere) çıkmış olsalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranıza sokulurlardı. İçinizde de onlara iyice kulak verenler var. Allah zâlimleri gayet iyi bilir.
048.Tevbe 48. Andolsun ki daha önce de fitne koparmak istemişler ve sana nice işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri halde Allah’ın emri galip geldi.
049.Tevbe 49. İçlerinde öylesi de var ki: “Bana izin ver, beni fitneye düşürme!” der. İyi bilin ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem kâfirleri kuşatacaktır.
050.Tevbe 50. Eğer sana bir iyilik dokunursa, fenalarına gider, sana bir kötülük erişirse de: “Biz daha önceden işimizi sağlama almıştık.” derler ve sevinç içinde dönüp giderler.
051.Tevbe 51. De ki: “Allah bizim için ne yazmış, ne takdir etmiş ise, ancak bize o ulaşır. O bizim sahibimizdir. Müminler yalnız Allah’a güvenip bağlansınlar.”
052.Tevbe 52. De ki: “Siz bize iki güzellikten başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Halbuki biz Allah’ın kendi katından veya bizim ellerimizle size bir azap getireceğini bekliyoruz. Öyleyse bekleyedurun. Biz de sizinle beraber bekleyenleriz.”
053.Tevbe 53. De ki: “İster gönüllü ister gönülsüz infak edip durun, sizden aslâ kabul edilmeyecektir. Çünkü siz yoldan çıkan bir topluluk oldunuz.”
054.Tevbe 54. Onların infaklarının kabul olunmasına ancak şu mâni olmuştur: Onlar Allah’ı ve Resul’ünü inkâr etmişlerdir. Namaza üşene üşene gelirler, verdiklerini de istemeye istemeye verirler.
055.Tevbe 55. Onların malları da çocukları da seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla dünya hayatında onların azaplarını artırmayı ve canlarının kâfirler olarak güçlükle çıkmasını istiyor.
056.Tevbe 56. Sizden olmadıkları halde, sizden olduklarına yemin ederler. Oysa onlar korkak bir topluluktur.
057.Tevbe 57. Eğer onlar sığınılacak bir yer, yahut mağaralar, ya da bir delik bulsalardı, hemen oraya doğru yönelip koşarlardı.
058.Tevbe 58. Bazıları da sadakalar hususunda seni kınarlar. Eğer onlardan kendilerine verilse hoşlanırlar, verilmezse hemen kızarlar.
059.Tevbe 59. Keşke onlar Allah’ın ve Peygamber’inin kendilerine verdiğine râzı olsalardı da: “Allah bize yeter. Yakında Allah bize lütfundan verir, Resul’ü de. Biz sadece Allah’a rağbet edip gönül bağlayanlardanız.” demiş olsalardı!
060.Tevbe 60. Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, kalpleri İslâm‘a ısındırılacak olanlara, kölelik altında bulunanlara, borçlulara, Allah yoluna ve yolcuya mahsustur. Allah bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.
061.Tevbe 61. Onların içinde öyleleri vardır ki, Peygamber’i incitirler. “O her söyleneni dinleyen bir kulaktır.” derler. Resulüm! De ki: “O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah’a inanır, müminlere inanır ve içinizden iman edenler için bir rahmettir.” Allah’ın Peygamber’ini incitip üzenlere acıklı bir azap vardır.
062.Tevbe 62. Münafıklar, sizi memnun etmek için Allah’a yemin ederler. Eğer iman etmiş iseler, Allah’ı ve Peygamber’i memnun etmeleri daha uygundur.
063.Tevbe 63. Bilmiyorlar mı ki, Allah’a ve Resul’üne karşı koyan bir kimseye elbette içinde ebedî kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu en büyük rüsvaylıktır.
064.Tevbe 64. Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin inmesinden çekiniyorlar. De ki: “Siz alay edin bakalım! Allah çekindiğiniz şeyi kesinlikle ortaya çıkaracaktır.”
065.Tevbe 65. Eğer onlara soracak olursan: “Biz sadece lâfa dalmış şakalaşıyorduk.” derler. De ki: “Allah ile, O’nun âyetleriyle ve O’nun Peygamber’i ile mi alay ediyorsunuz?”
066.Tevbe 66. Hiç özür beyan etmeyin! Çünkü siz inandıktan sonra inkâr ettiniz. İçinizden bir kısmını affetsek bile, suçlu olduklarından dolayı bir kısmına da azap edeceğiz.
067.Tevbe 67. Münafık olan erkeklerle, münafık olan kadınlar birbirlerine benzerler. Kötülüğü emreder ve iyilikten sakındırırlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Münafıklar fâsıkların tâ kendileridir.
068.Tevbe 68. Allah münafık erkeklere, münafık kadınlara ve kâfirlere ebedî kalacakları cehennem ateşini hazırlamıştır. Bu onlara yeter. Allah onlara lânet etmiş, rahmetinden uzaklaştırmıştır. Onlar için sürekli bir azap vardır.
069.Tevbe 69. Siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse, siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce (batağa) dalanlar gibi (batağa) daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.
070.Tevbe 70. Onlara kendilerinden öncekilerin, Nuh, Âd, Semud kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olmuş şehirlerin haberi gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık deliller (mucizeler) getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmemiş, onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.
071.Tevbe 71. Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileri (dostları ve yardımcıları)dırlar. Onlar iyiliği emreder, kötülükten menederler. Namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederler. İşte Allah onlara rahmet edecektir. Şüphesiz ki Allah Azîz’dir, hüküm ve hikmet sahibidir.
072.Tevbe 72. Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedî kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vâdetmiştir. Allah’ın hoşnud olması ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur.
073.Tevbe 73. Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!
074.Tevbe 74. Onlar, kötü bir şey söylemediklerine dâir Allah’a yemin ederler. Onlar o küfür kelimesini kesinlikle söylediler. İslâm’dan sonra küfre saptılar. Ve o başaramadıkları cinayeti tasarladılar. Halbuki intikam almaya yeltenmeleri için Allah’ın ve Resul’ünün onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Şayet yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edecek bir kimse de bulunmaz.
075.Tevbe 75. Onlardan kimi de: “Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, andolsun ki sadaka vereceğiz ve iyilerden olacağız.” diye O’na kesin söz verdiler.
076.Tevbe 76. Allah onlara lütfundan verince, onda cimrilik edip yüz çevirdiler, sözlerinden döndüler.
077.Tevbe 77. Allah’a verdikleri sözden döndükleri ve yalan söyledikleri için, Allah kendisiyle karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak sokmuştur.
078.Tevbe 78. Bilmezler mi ki Allah, onların sırlarını da gizli konuşmalarını da bilir. Ve Allah, gaybları çok iyi bilendir.
079.Tevbe 79. Sadaka vermek hususunda gönülden davranan müminleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için acıklı bir azap vardır.
080.Tevbe 80. Resulüm! Onlar için ister mağfiret dile, ister dileme. Onlar için yetmiş defa af dilesen de Allah onları aslâ bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah’ı ve Peygamber’ini inkâr etmelerinden ötürüdür. Çünkü Allah, fâsıklar gürûhunu hidayete erdirmez.
081.Tevbe 81. Allah’ın Resul’üne muhalefet etmek için (savaştan) geri kalanlar, oturup kalmalarına sevindiler. Mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler ve (savaşa çıkmak isteyenlere de): “Bu sıcakta sefere çıkmayın!” dediler. De ki: “Cehennem ateşi daha sıcaktır!” Keşke bilseler!
082.Tevbe 82. Yaptıklarının cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar!
083.Tevbe 83. Allah seni onlardan bir grubun yanına döndürdüğünde, eğer senden savaşa çıkmak için izin isterlerse, de ki: “Benimle beraber aslâ çıkmayacaksınız ve benimle hiçbir düşmana karşı savaşmayacaksınız. Çünkü siz ilkinde (Tebük seferinde) oturup kalmaya râzı oldunuz. Şimdi de geri kalanlarla beraber oturun.”
084.Tevbe 84. Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma! Mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah’ı ve Peygamber’ini inkâr ettiler ve fâsık olarak öldüler.
085.Tevbe 85. Onların ne malları ne de çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla, ancak dünyada onların azaplarını çoğaltmayı ve onların canlarının kâfir olarak güçlükle çıkmasını istiyor.
086.Tevbe 86. “Allah’a inanın, Resul’ü ile beraber cihad edin!” diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve: “Bizi bırak! Oturanlarla beraber olalım.” dediler.
087.Tevbe 87. Geride kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular. Çünkü onların kalplerine mühür vuruldu, artık onlar anlamazlar.
088.Tevbe 88. Fakat o Peygamber ve onun maiyyetinde bulunan müminler, mallarıyla canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır. Saâdete erişenler de onlardır.
089.Tevbe 89. Allah onlar için altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.
090.Tevbe 90. Bedevilerden (savaşa katılmamak için) özür beyan edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah ve Resul’üne yalan söyleyenler de oturup kaldılar. (Ne geldiler ne de özür dilediler). Onlardan kâfir olanlara acıklı bir azap vardır.
091.Tevbe 91. Zayıflara, hastalara ve harcayacak bir şeyleri bulunmayanlara, Allah’a ve Resul’üne sâdık kaldıkları takdirde bir vebal yoktur. İyilik edenlerin aleyhine de yol yoktur. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
092.Tevbe 92. Kendilerine binek vermen için sana geldiklerinde: “Size bir binek bulamıyorum.” dediğin zaman, infak edecek bir şey bulamadıkları için üzüntüden gözyaşı dökerek geri dönenlere de bir vebal yoktur.
093.Tevbe 93. Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geride kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi. Artık onlar bilmezler.
094.Tevbe 94. Seferden geri dönüp onların yanına geldiğiniz zaman size özür beyan ederler. De ki: “Hiç özür beyan etmeyin, size aslâ inanmayız. Çünkü Allah bize sizin haberlerinizi bildirmiştir. Yaptığınızı Allah da görecek Peygamber’i de. Sonunda görüleni ve görülmeyeni bilenin huzuruna döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı haber verecektir.”
095.Tevbe 95. Onların yanına döndüğünüzde, kendilerine çıkışmamanız için Allah’a yemin ederler. Siz onlardan yüz çevirin, çünkü onlar murdardırlar. Yaptıklarının karşılığı olarak, varacakları yer cehennemdir.
096.Tevbe 96. Kendilerinden râzı olmanız için size yemin ederler. Eğer siz onlardan hoşnut olsanız dahi, şüphesiz ki Allah fâsıklar gürûhundan aslâ râzı olmaz.
097.Tevbe 97. Bedevîler küfür ve nifak bakımından daha beterdir ve Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamak ancak onlara yakışan bir tutumdur. Allah bilendir ve hikmet sahibidir.
098.Tevbe 98. Bedevilerden öylesi var ki, Allah yolunda sarfettiğini de angarya sayar ve sizin başınıza belâların gelmesini bekler. En kötü belâlar kendi başlarına gelsin! Allah işitendir, bilendir.
099.Tevbe 99. Bedevilerden öylesi de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır, harcayacağını Allah katında yakınlığa ve Peygamber’in duâlarını almaya vesile edinir. Bilesiniz ki o harcadıkları şeyler, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetinin içine koyacaktır. Şüphesiz ki Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
0100.Tevbe 100. İslâm’da birinci dereceyi kazanan Muhâcirler ve Ensâr ile onlara sadâkatle güzellikle tâbi olanlardan Allah râzı olmuştur. Onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. Allah onlar için içinde ebedî kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu en büyük bahtiyarlıktır.
0101.Tevbe 101. Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından münafıklar vardır. Bunlar münafıklıkta mâhir olmuşlardır. Sen onları bilmezsin, biz onları iyi biliriz. Biz onlara iki kez azap edeceğiz. Sonra da onlar daha büyük bir azaba itileceklerdir.
0102.Tevbe 102. Onlardan diğer bir kısmı da günahlarını itiraf ettiler. Onlar iyi bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar. Bunlar tevbe ederlerse, umulur ki Allah tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir.
0103.Tevbe 103. Onların mallarından sadaka al ki, bununla kendilerini temizlemiş, bereketlendirmiş olasın. Onlara duâ et. Şüphesiz ki senin duân onlar için sekinettir (huzur kaynağıdır). Allah işitendir, bilendir.
0104.Tevbe 104. Allah’ın; kullarının tevbesini kabul ettiğini, sadakaları aldığını, Allah’ın tevbeleri kabul eden ve merhamet eden olduğunu bilmiyorlar mı?
0105.Tevbe 105. De ki: “İstediğinizi yapın! Allah da, Resul’ü de, müminler de işlediğinizi görecektir. Daha sonra gizli ve açık olanı bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O size yapmış olduklarınızı haber verecektir.”
0106.Tevbe 106. Diğer bazıları da Allah’ın emrine bırakılmışlardır. Onlara ya azap eder, ya da tevbelerini kabul eder. Allah bilendir, hikmet sahibidir.
0107.Tevbe 107. Zarar vermek, inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resul’üne karşı savaşmış olan (adamın gelmesini) beklemek için bir zarar mescidi kuranlar var ya: “Bizim iyilikten başka bir niyetimiz yoktu.” diye mutlaka yemin ederler. Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şâhitlik eder.
0108.Tevbe 108. Orada (o Mescid-i dırar’da) aslâ namaza durma! Tâ ilk günden takvâ üzere kurulan mescidde namaza durman daha lâyık ve uygundur. Orada temizlenip arınmayı seven erkekler vardır. Allah da çokça temizlenenleri sever.
0109.Tevbe 109. Binasını Allah korkusu ve rızâsı üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasını çökecek bir yar kıyısına kurup da onunla birlikte kendisi de cehennem ateşine yuvarlanıp giden kimse mi hayırlıdır? Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez.
0110.Tevbe 110. Yapmış oldukları binaları, kalpleri parçalanıncaya kadar, yüreklerinde devamlı olarak bir kuşku ve ızdırap kaynağı olarak kalacaktır. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.
0111.Tevbe 111. Hiç şüphesiz ki, Allah yolunda savaşıp düşmanları öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını Allah, cennet kendilerinin olmak karşılığında satın almıştır. Onlara vaad olunan cennet haktır ki, Tevrat’ta da İncil’de de ve Kur’an’da da sâbittir. Allah’tan ziyade ahdine vefa gösteren kimdir? O halde yaptığınız bu hayırlı alışverişten dolayı sevinin. İşte bu çok büyük bir saâdettir.
0112.Tevbe 112. Allah’a tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rüku ve secde edenler, iyiliği teşvik edip kötülükten vazgeçirmeye çalışanlar ve Allah’ın hududunu koruyanlar var ya, işte bu müminleri müjdele!
0113.Tevbe 113. Cehennem ehli oldukları onlara apaçık belli olduktan sonra, akraba bile olsalar, müşrikler için af dilemek Peygamber’e ve müminlere yaraşmaz.
0114.Tevbe 114. İbrahim’in, babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Onun Allah’ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. İbrahim gerçekten çok içli ve yumuşak huylu idi.
0115.Tevbe 115. Allah bir topluluğu hidayete erdirdikten sonra, sakınmaları gereken şeyleri kendilerine açıklamadıkça onları dalâlete düşürecek değildir. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.
0116.Tevbe 116. Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Diriltir ve öldürür. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı yoktur.
0117.Tevbe 117. Andolsun ki Allah, sıkıntılı bir zamanda bir kısmının kalpleri kaymak üzere iken Peygamber’i ve güçlük zamanında ona uyan Muhacirler’i ve Ensar’ı affetti, sonra da onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı çok şefkatli ve çok merhametlidir.
0118.Tevbe 118. Tevbelerinin kabulü geri bırakılan üç kişiyi de bağışladı. O derece bunalmışlardı ki, yeryüzü olanca genişliğine rağmen onların başlarına dar gelmişti. Vicdanları da kendilerini sıkmıştı. Allah’tan (O’nun azabından) kurtuluşun ancak Allah’a sığınmakla olacağını anlamışlardı. Sonra tevbelerini kabul buyurdu ki, onlar da tevbekârlar arasına dahil oldular. Şüphesiz ki Allah tevbeleri çok kabul buyurandır, çok merhametli olandır.
0119.Tevbe 119. Ey iman edenler! Allah’tan korkunuz ve sâdıklarla beraber olunuz!
0120.Tevbe 120. Medine halkına da onların çevresinde bulunan bedevilere de Allah’ın Peygamber’inden geri kalmak, onun canından önce kendi canlarını düşünmek yakışmaz. Çünkü Allah yolunda susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirecek bir yere ayak basmak ve düşmana karşı bir başarı kazanmak karşılığında mutlaka bir sâlih amel yazılır. Çünkü Allah muhsinlerin mükâfatını zâyi etmez.
0121.Tevbe 121. Onların Allah yolunda harcadıkları az ve çok her şey, yürüdükleri her yol, mutlaka hesaplarına yazılır. Ki Allah onları, yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandırsın.
0122.Tevbe 122. Müminlerin hepsinin de toptan savaşa çıkmaları doğru değildir. İçlerinde her sınıftan bir tâife, dini iyice öğrenmeleri ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları ikaz edip uyarmaları gerekmez mi? Umulur ki sakınırlar.
0123.Tevbe 123. Ey iman edenler! Yakınınızda bulunan kâfirlerle savaşın. Onlar sizde büyük bir azim ve sertlik görsünler. Bilin ki Allah takvâ sahipleriyle beraberdir.
0124.Tevbe 124. Ne zaman bir sûre indirilse, onlardan (münafıklardan) bazıları: “Bu sûre hanginizin imanını artırdı?” derler. Halbuki o, iman edenlerin imanını artırmıştır ve onlar birbirleriyle müjdeleşirler.
0125.Tevbe 125. Kalplerinde hastalık olanlara gelince, (o sûre) murdarlıklarına murdarlık katmıştır ve kâfir olarak ölüp gittiler.
0126.Tevbe 126. Onlar her yıl bir veya iki defa çeşitli belâlara uğratılıp imtihana çekildiklerini görmüyorlar mı? Böyleyken yine de tevbe etmiyorlar, ibret almıyorlar.
0127.Tevbe 127. Bir sûre indirildiği zaman: “Sizi bir kimse görüyor mu?” diye birbirlerine bakarlar, sonra sıvışıp giderler. Allah onların kalplerini imandan çevirmiştir. Çünkü onlar gerçeği anlamayan kimselerdir.
0128.Tevbe 128. Andolsun, içinizden size öyle aziz bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Üstünüze çok düşkündür. Müminlere çok şefkatli, çok merhametlidir.
0129.Tevbe 129. Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Allah bana yeter! O’ndan başka ilâh yoktur, O’na tevekkül ederim. O, büyük Arş’ın sahibidir.”
01.Yunus 1. Elif. Lâm. Râ. Bunlar hikmet dolu Kitab’ın âyetleridir.
02.Yunus 2. Kendi içlerinden bir kişiye: “İnsanları uyar ve iman edenleri müjdele. Şüphesiz ki Rableri katında kendileri için bir Kadem-i sıdk (doğruluk makamı) vardır.” diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu? Kâfirler “Muhakkak ki bu, apaçık bir büyücüdür.” dediler.
03.Yunus 3. Rabb’iniz o Allah’tır ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra Arş’ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu). Buyruğunu icrâ eder (yarattıklarını yönetir). O’nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez. İşte Rabb’iniz olan Allah budur, siz O’na ibadet ediniz. Düşünmüyor musunuz?
04.Yunus 4. Hepinizin dönüşü O’nadır, bu Allah’ın hak olan vaadidir. Şüphesiz ki O önce yaratır, sonra da, iman edip sâlih amel işleyenlere adaletle mükâfat vermek için (onları huzuruna) geri çevirir. Küfredenlere gelince, onlar için kaynar sudan bir içki ve inkârlarından dolayı da acıklı bir azap vardır.
05.Yunus 5. Güneşi ışık, ay’ı nur yapan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için aya menziller (konak yerleri) tayin eden O’dur. Allah bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için âyetlerini birer birer açıklar.
06.Yunus 6. Gece ve gündüzün birbirini takip etmesinde, Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, O’ndan korkup sakınan bir topluluk için nice âyetler (deliller) vardır.
07.Yunus 7. Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına râzı olarak, onunla tatmin olanlar ve âyetlerimizden habersiz bulunanlar var ya!
08.Yunus 8. İşte onların kazandıklarına karşılık varacakları yer ateştir!
09.Yunus 9. İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, şüphesiz ki Rableri imanları sebebiyle altlarından ırmaklar akan nimet cennetlerine erdirir.
010.Yunus 10. Oradaki duâları: “Seni tesbih ve tenzih ederiz Allah’ım!”dır. Aralarındaki temennileri: “Selâm”dır. Duâlarının sonu da şudur: “Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.”
011.Yunus 11. Eğer Allah, insanlara hayrı çarçabuk istedikleri gibi şerri de acele verseydi, süreleri hemen bitmiş olurdu. Fakat biz, bize kavuşmayı ummayanları, azgınlıkları içinde şaşkın bir halde bırakırız.
012.Yunus 12. İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, yan yatarken, otururken veya ayakta iken bize yalvarır yakarır. Fakat biz ondan sıkıntısını kaldırınca, sanki başına gelen sıkıntıdan ötürü bize hiç yalvarmamışa döner. İşte böylece haddi aşanlara yapmakta oldukları şeyler hoş gösterilmiştir.
013.Yunus 13. Andolsun ki, sizden önce nice nesilleri zulmettikleri zaman helâk ettik. Peygamberleri kendilerine apaçık delillerle geldiği halde, onlar iman etmemişlerdi. İşte biz günahkârlar topluluğunu böyle cezalandırırız.
014.Yunus 14. Sonra onların ardından sizi yeryüzünde halife (onların yerine geçen)ler yaptık ki, bakalım nasıl davranacaksınız?
015.Yunus 15. Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar: “Bize bundan başka bir Kur’an getir, veya bunu değiştir.” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem mümkün değildir. Ben ancak bana vahyedilene tâbi olurum. Şüphesiz ki eğer ben Rabbime isyan edersem, büyük günün azabından korkarım.”
016.Yunus 16. Resulüm! De ki: “Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım. Allah da onu size bildirmezdi. Bundan önce içinizde bir ömür boyu kalmıştım. Hiç düşünmüyor musunuz?”
017.Yunus 17. Allah’a karşı yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zâlim kim olabilir? Şu bir gerçektir ki suçlular aslâ iflâh olmazlar.
018.Yunus 18. Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda vermeyen şeylere taparlar ve: “Bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır.” derler. De ki: “Siz Allah’a göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” Allah onların koştukları ortaklardan yüce ve münezzehtir.
019.Yunus 19. İnsanlar ilk önce bir tek ümmet idiler, sonradan ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden ezelde bir takdir geçmemiş olsaydı, ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında hüküm çoktan verilmiş olurdu.
020.Yunus 20. Derler ki: “Ona Rabbinden bir âyet (mucize) indirilmeli değil miydi?” De ki: “Gayb ancak Allah’ındır. Bekleyin! Doğrusu ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”
021.Yunus 21. Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet tattırsak, hemen âyetlerimiz hakkında bir tuzak düşünürler. De ki: “Allah’ın tuzağı daha çabuktur.” Şüphesiz ki kurduğunuz tuzakları elçilerimiz yazıyorlar.
022.Yunus 22. Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuzda ve o gemiler içindekileri alıp tatlı bir rüzgârla giderken ve tam onunla sevindikleri bir sırada, o gemilere şiddetli bir fırtına gelip çatar. Her yerden onlara dalgalar gelmeye başlar ve tamamen kuşatıldıklarını (bir daha kurtulamayacaklarını) sanırlar. İşte o zaman dini yalnız Allah’a halis kılarak (ihlâsla) O’na duâ ederler. “Andolsun, eğer bizi buradan kurtarırsan muhakkak ki şükredenlerden olacağız.” derler.
023.Yunus 23. Fakat Allah onları kurtarınca, yeryüzünde haksız yere azgınlık etmeye başlarlar. Ey insanlar! Sizin azgınlığınız ancak kendi aleyhinizedir. Dünya hayatının zevkinden bir süre istifade edersiniz. Sonunda dönüşünüz bize olacaktır. Biz de o zaman size bütün yaptıklarınızı haber veririz.
024.Yunus 24. Dünya hayatı tıpkı gökten indirdiğimiz yağmura benzer. O yağmurla insan ve hayvanların yiyerek beslendikleri bitkiler bol bol yetişir; yeryüzü renk renk, çeşit çeşit mahsullerle süslenir. Yerin sahipleri bütün bunlara malik olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün birden emrimiz geliverir de, orayı hiçbir şey bitirmemişe çeviririz. İşte biz âyetlerimizi, düşünen insanlar için böylece apaçık beyan ederiz.
025.Yunus 25. Allah esenlik yurdu olan cennete çağırır, dilediğini doğru yola eriştirir.
026.Yunus 26. Güzel amellerde bulunanlara daha güzel karşılık, bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de zillet. İşte onlar cennetliklerdir, orada ebedî kalacaklardır.
027.Yunus 27. Kötülükleri yapanlara gelince, kötülüğün cezası kendi mislidir. Onları zillet kaplar. Onları Allah’tan koruyacak hiç kimse bulunmaz. Onların yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. İşte bunlar da cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır.
028.Yunus 28. O gün onların hepsini bir araya toplarız. Sonra da Allah’a ortak koşanlara: “Siz ve ortaklarınız yerlerinizde durun!” deriz. Böylece aralarını tamamen ayırırız. Koştukları ortakları: “Siz bize tapmıyordunuz.” derler.
029.Yunus 29. “Bizimle sizin aranızda şâhit olarak Allah yeter. Sizin bize tapınmanızdan tamamen habersizdik.”
030.Yunus 30. Orada herkes geçmişte yaptıklarıyla imtihan verir ve gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülürler. Uydurdukları şeyler kendi kendilerinden kaybolup gider.
031.Yunus 31. De ki: “Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?” “Allah” diyecekler. De ki: “O halde O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
032.Yunus 32. İşte gerçek Rabbiniz Allah budur. Gerçeğin dışında sadece sapıklık vardır. Öyle ise nasıl olup da döndürülüyorsunuz?
033.Yunus 33. Böylece hak dinden çıkmış fâsıklara Rabbinin kelimesi şöyle gerçekleşti: Onlar artık imana gelmezler.
034.Yunus 34. De ki: “Allah’a eş tuttuğunuz ortaklarınız içinde, ilk defa yaratacak, sonra da bu yaratmayı tekrar edecek olan var mı?” De ki: “Allah önce yaratır, sonra da yaratmayı tekrar iâde eder. Nasıl da döndürülüyorsunuz?”
035.Yunus 35. De ki: “Sizin ortak koştuklarınızdan Hakk’a iletecek olan var mıdır?” De ki: “Allah’tır Hakk’a ileten. O halde Hakk’a ileten mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa hidayet verilmedikçe kendi kendine doğruyu bulamayan mı daha lâyıktır? Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?”
036.Yunus 36. Onların çoğu zanna uyarlar. Gerçekte ise zan hakikat karşısında hiçbir şey ifade etmez. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarının tamamını bilmektedir.
037.Yunus 37. Bu Kur’an Allah’tan başkası tarafından uydurulmuş değildir. Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eder ve Kitab’ı uzun uzun açıklar. Onda hiçbir şüphe yoktur. O âlemlerin Rabbindendir.
038.Yunus 38. Yoksa onlar: “Onu kendisi uydurdu.” mu diyorlar? De ki: “Eğer sizler doğru iseniz, Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini çağırın da, onun benzeri bir sûre getirin.”
039.Yunus 39. Hayır! Onlar ilmini kavrayamadıkları ve henüz te’vili kendilerine gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de aynı şekilde yalanlamışlardı. Bak! Zâlimlerin sonu nasıl oldu?
040.Yunus 40. Aralarında ona (Kur’an’a) inanan da vardır, inanmayan da vardır. Rabbin fesat çıkaranları en iyi bilendir.
041.Yunus 41. Seni yalanlayanlara de ki: “Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız sizedir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.”
042.Yunus 42. İçlerinden sana kulak verip dinleyenler eksik değildir. Fakat sağırlara sen mi duyuracaksın? Hele akıllarını da kullanmıyorlarsa!
043.Yunus 43. İçlerinden sana bakanlar da vardır. Fakat körlere sen mi doğru yolu göstereceksin? Üstelik de hiç görmüyorlarsa!
044.Yunus 44. Allah insanlara zerrece zulmetmez. Fakat insanlar kendi kendilerine zulmederler.
045.Yunus 45. Onları diriltip bir araya getirerek toplayacağı gün, sanki dünyada gündüz bir saat kalmış gibi olurlar. Kendi aralarında birbirlerini tanırlar. Allah’ın karşısına çıkmayı yalanlayanlar en büyük ziyana uğramışlardır. Zaten onlar doğru yolu bulamamışlardı.
046.Yunus 46. Onlara vâdettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de veya seni alsak da, onların dönüşü bize olacaktır. Sonra Allah onların yaptıklarına da şâhittir.
047.Yunus 47. Her ümmetin bir peygamberi vardır. Peygamberleri onlara gelince, aralarında adaletle hükmedilir ve onlara aslâ zulmedilmez.
048.Yunus 48. Onlar: “Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?” derler.
049.Yunus 49. De ki: “Allah’ın dilemesi dışında ben kendime ne bir zarar, ne de bir menfaat verme gücüne sahip değilim.” Her ümmetin (hayatlarının son bulacağı) belirli bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne de öne geçebilirler.
050.Yunus 50. De ki: “Allah’ın azabı size geceleyin veya gündüzün gelirse ne yaparsınız? Söyleyin! Suçlular ondan hangisini istemekte acele ediyorlar?”
051.Yunus 51. O azap başınıza geldikten sonra mı O’na inanacaksınız? Şimdi mi? Hani siz onu acele istiyordunuz?
052.Yunus 52. Sonra o zâlimlere: “Ebedî azabı tadın! Kazanmakta olduğunuz şeylerden başkası ile mi cezalandırılacaksınız?” denilir.
053.Yunus 53. “O (azap) gerçek midir?” diye senden haber sorarlar. De ki: “Evet! Rabbime andolsun ki, o şüphesiz gerçektir ve siz âciz bırakamazsınız.”
054.Yunus 54. Nefsine zulmeden herkes, yeryüzünde ne varsa kendisinin olsaydı, onu fedâ etmek isterdi. Azabı gördükleri zaman da pişmanlıklarını gizlemeye çalışırlar. Aralarında adaletle hükmolunur ve onlara zulmedilmez.
055.Yunus 55. İyi bilin ki, göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. İyi bilin ki Allah’ın vaadi gerçektir, fakat onların çoğu bilmezler.
056.Yunus 56. Dirilten de öldüren de O’dur. Siz O’na döndürülüp götürüleceksiniz.
057.Yunus 57. Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, hastalanmış gönüllere bir şifâ ve müminler için hidayet rehberi ve rahmet gelmiştir.
058.Yunus 58. De ki: “Ancak lütfu ve rahmetiyle, evet işte asıl bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.”
059.Yunus 59. De ki: “Allah’ın size indirdiği, sizin bazılarını haram bazılarını helâl kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?”
060.Yunus 60. Allah’a karşı yalan uyduranların kıyamet günü hakkındaki zanları nedir? Şüphesiz ki Allah insanlara karşı lütuf sahibidir. Fakat onların çokları şükretmezler.
061.Yunus 61. Ne yaparsan yap, Kur’an’dan ne okursan oku ve siz ne yaparsanız yapın, yaptıklarınıza daldığınızda, mutlaka biz üzerinize şâhidiz. Yerde ve gökte hiçbir zerre Rabbinden gizli değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz’da) bulunmasın.
062.Yunus 62. İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar.
063.Yunus 63. Onlar iman edip takvâya ermiş olanlardır.
064.Yunus 64. Dünya hayatında da ahirette de onlar için müjdeler vardır. Allah’ın verdiği sözlerde aslâ değişme yoktur. Bu en büyük saâdetin tâ kendisidir.
065.Yunus 65. Resulüm! Onların sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün izzet yalnız Allah’ındır. O işitendir, bilendir.
066.Yunus 66. İyi bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah’tan başkasına tapanlar, gerçekte şirk koştuklarına uymazlar. Doğrusu onlar yalnızca zanna uyarlar ve onlar sadece yalan söylerler.
067.Yunus 67. Geceyi sizin dinlenmenize elverişli, gündüzü de aydınlık yapan O’dur. Şüphesiz ki bunda işitebilen bir topluluk için ibretler vardır.
068.Yunus 68. “Allah çocuk edindi.” dediler. Haşâ! O bundan münezzehtir. O müstağnidir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Elinizde O’nun çocuk edindiğine dair hiçbir delil yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
069.Yunus 69. De ki: “Allah’a karşı yalan uyduranlar aslâ iflâh olmazlar.”
070.Yunus 70. Onlar dünyada biraz geçinir, sonra bize dönerler. Sonra da inkârlarından dolayı onlara şiddetli azap tattırırız.
071.Yunus 71. Resulüm! Onlara Nuh’un haberini oku. Hani o kavmine demişti ki: “Ey kavmim! Eğer benim aranızda duruşum ve Allah’ın âyetleri ile öğüt verişim size ağır geliyorsa, ben yalnız Allah’a dayanıp güvenmişimdir. Siz de ortaklarınızla toplanıp elbirliği edin ve yapacağınızı kararlaştırın. Öyle ki, işiniz size sonradan hiçbir tasa vermesin. Sonra da hükmünüzü bana uygulayın ve bana mühlet de vermeyin.”
072.Yunus 72. “Eğer yüz çevirirseniz, zaten ben sizden bir ücret istemedim ki, benim ücretim Allah’a âittir ve ben müslümanlardan olmakla emrolundum.”
073.Yunus 73. Onu yalanladılar. Biz de hem onu hem de gemide onunla beraber bulunanları kurtardık ve onları (yeryüzünde) halifeler kıldık. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılıp da söz dinlemeyenlerin sonlarının nasıl olduğuna bir bak!
074.Yunus 74. Sonra onun ardından kendi kavimlerine peygamberler gönderdik. Onlara apaçık deliller getirdiler. Fakat onlar daha önce yalanladıklarına iman edecek değillerdi. Haddi aşanların kalplerini işte böyle mühürleriz.
075.Yunus 75. Sonra onların ardından da Musa ile Harun’u âyetlerimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular.
076.Yunus 76. Katımızdan kendilerine hak geldiği zaman: “Doğrusu bu apaçık bir sihirdir.” dediler.
077.Yunus 77. Musa onlara dedi ki: “Size gelen hak için böyle mi söylüyorsunuz? Bu bir sihir midir? Sihirbazlar zaten iflâh olmazlar.”
078.Yunus 78. Dediler ki: “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan bizi çevirmek için ve bu yerin büyükleri siz olasınız diye mi geldiniz? Biz size inanacak değiliz.”
079.Yunus 79. Firavun dedi ki: “Bütün bilgin sihirbazları bana getirin!”
080.Yunus 80. Sihirbazlar gelince Musa onlara: “Ne atacaksanız atın!” dedi.
081.Yunus 81. Onlar iplerini atınca Musa dedi ki: “Bu sizin yaptığınız sihirdir. Fakat Allah onu boşa çıkaracaktır. Allah bozguncuların işini elbette düzeltmez.”
082.Yunus 82. “Günahkârlar istemese de Allah, sözleriyle hakkı ortaya çıkaracaktır.”
083.Yunus 83. Firavun’un ve erkânının fenalık yapmasından korktukları için kavmin bir kısım gençleri dışında, kimse Musa’ya iman etmedi. Çünkü Firavun yeryüzünde ululuk taslayan (bir zorba) ve o gerçekten aşırı gidenlerden idi.
084.Yunus 84. Musa kavmine: “Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah’a inanıyorsanız ve teslim olmuşsanız sadece O’na güvenin.” dedi.
085.Yunus 85. Onlar da dediler ki: “Biz Allah’a güvendik. Ey Rabbimiz! Bizi zâlimler gürûhunun fitnesine maruz bırakma!
086.Yunus 86. “Ve bizi rahmetinle kâfirler gürûhundan kurtar!”
087.Yunus 87. Biz de Musa ve kardeşine: “Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınacak yer yapın, namaz kılın. Müminleri müjdele!” diye vahyettik.
088.Yunus 88. Musa dedi ki: “Ey Rabbimiz! Doğrusu sen Firavun ve erkânına bu dünya hayatında debdebeler, servetler verdin. Rabbimiz! Senin yolundan insanları saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz! Onların mallarını yok et. Kalplerini sık. Çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe iman etmezler.”
089.Yunus 89. Allah: “Duânız kabul olundu. İkiniz de doğru yolda devam edin ve bilmezlerin yoluna aslâ uymayın.” dedi.
090.Yunus 90. İsrâiloğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri de zulmetmek ve mahvetmek üzere arkalarına düştü. Nihayet Firavun boğulacağı anda: “İsrâiloğullarının inandığı Allah’dan başka ilâh olmadığına inandım. Artık ben de Müslümanlardanım.” dedi.
091.Yunus 91. Şimdi mi inandın? Oysa daha önce başkaldırmış, bozgunculardan olmuştun.
092.Yunus 92. Senden sonrakilere bir ibret teşkil etmesi için, bugün senin cesedini kurtaracağız (sahilde bir tepeye atacağız). Doğrusu insanların çoğu âyetlerimizden habersizdirler.
093.Yunus 93. Andolsun ki biz İsrâiloğullarını güzel bir yurda yerleştirdik ve onları temiz ve hoş nimetlerle rızıklandırdık. Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki Rabbin kıyamet günü, aralarında ihtilaf etmekte oldukları şeyler hakkında hükmünü verececektir.
094.Yunus 94. Resulüm! Eğer sana indirdiğimizden şüphe ediyorsan, senden önce kitap okuyanlara sor! Andolsun ki hak sana Rabbinden gelmiştir. Sakın şüphe edenlerden olma!
095.Yunus 95. Sakın Allah’ın âyetlerini yalan sayanlardan olma! Yoksa ziyana uğrayanlardan olursun.
096.Yunus 96. Doğrusu Rabbinin söz verdiği azabı hak edenler iman etmezler.
097.Yunus 97. Kendilerine (istedikleri) bütün âyetler (mucizeler) gelmiş olsa bile, elem verici azabı görünceye kadar (inanmazlar).
098.Yunus 98. (Azap geleceği vakitte) iman edip de imanı kendisine fayda sağlayan bir memleket halkı varsa, şüphesiz ki Yunus’un kavmidir. İman ettiklerinde kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık ve onları bir süre daha (bu dünyada) faydalandırdık.
099.Yunus 99. Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. Öyle iken iman etmeleri için insanları sen mi zorlayacaksın?
0100.Yunus 100. Allah’ın izni olmadan hiçbir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. O, murdarlığı akıllarını kullanmayanlara verir.
0101.Yunus 101. De ki: “Göklerde ve yerde neler var, baksanıza!” Fakat inanmayan bir topluluğa âyetler ve uyarılar fayda sağlamaz.
0102.Yunus 102. Onlar kendilerinden önce gelip geçenlerin başlarına gelen günlerin benzerlerinden başkasını mı bekliyorlar? De ki: “Bekleyin! Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”
0103.Yunus 103. Sonra biz peygamberlerimizi ve iman edenleri kurtarırız. Böylece iman edenleri kurtarmak bizim üzerimize haktır.
0104.Yunus 104. De ki: “Ey insanlar! Eğer benim dinimden şüphede iseniz, ben Allah’ı bırakıp da sizin taptıklarınıza ibadet etmem. Ancak sizi öldürecek olan Allah’a ibadet ederim. Bana müminlerden olmam emrolundu.”
0105.Yunus 105. Ve: “Yüzünü hanif (muvahhid) olarak dine çevir. Sakın müşriklerden olma!” diye (emredildi).
0106.Yunus 106. Allah’ı bırakıp da sana fayda ve zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, hiç şüphesiz ki sen mutlaka zâlimlerden olursun.
0107.Yunus 107. Eğer Allah sana bir zarar bir sıkıntı verirse, onu senden kaldıracak O’dur. Eğer sana bir hayır ve iyilik dilerse, lütfuna kimse mâni olamaz. O bunu kullarından dilediğine eriştirir. O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
0108.Yunus 108. De ki: “Ey insanlar! Size Rabbinizden hak gelmiştir. Artık kim hidayeti kabul ederse, o ancak kendi iyiliği için hidayete ermiş olur. Kim de saparsa, o da ancak kendi zararına sapmış olur. Ben sizin üzerinize vekil değilim.”
0109.Yunus 109. Sana vahyedilene uy. Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
01.Hud 1. Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri sağlamlaştırılmış; sonra da hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan Allah tarafından uzun uzadıya açıklanmıştır.
02.Hud 2. “Allah’tan başkasına ibadet etmeyesiniz.” diye. Şüphesiz ki ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim.
03.Hud 3. Rabbinizden mağfiret dileyiniz ve O’na tevbe ediniz ki, belli bir süreye kadar sizi güzelce geçindirsin ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım.
04.Hud 4. Dönüşünüz Allah’adır. O, her şeye kâdirdir.
05.Hud 5. İyi bilin ki onlar, içlerindekini O’ndan gizlemek için göğüslerini çevirirler. İyi bilin ki onlar elbiselerine büründükleri zaman da, Allah onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını da bilir. Şüphesiz ki O, göğüslerin özünü bilendir.
06.Hud 6. Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların rızkı Allah’a âittir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı yeri bilir. Bunların hepsi apaçık bir Kitap’ta (Levh-i mahfuz’da)dır.
07.Hud 7. O Allah ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Bundan evvel Arş’ı su üzerinde idi. Hanginizin daha güzel amel işleyeceğinizi imtihan etmek için. Andolsun ki: “Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz.” desen, kâfirler mutlaka: “Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir.” derler.
08.Hud 8. Andolsun ki biz onlardan azabı sayılı bir süreye kadar ertelesek: “Onu alıkoyan nedir?” derler. İyi bilin ki onlara azap geldiği gün, bir daha geri döndürülmez. Alaya aldıkları şey de onları çepeçevre kuşatır.
09.Hud 9. Andolsun ki, biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırsak, sonra da ondan çekip alsak, o hemen ümitsizliğe düşer ve nankör olur.
010.Hud 10. Eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra ona bir nimet tattırsak: “Kötülükler benden gitti.” der, şımarır ve öğünür.
011.Hud 11. Ancak sabredip de sâlih ameller işleyenler böyle değildir. İşte onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
012.Hud 12. Belki de sen: “Ona bir hazine indirilmeli veya onunla beraber bir melek gelmeli değil miydi?” dedikleri için, sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını bırakacak ve bu yüzden göğsün daralacaktır. Sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.
013.Hud 13. Yoksa: “Kur’an’ı kendisi uydurdu mu?” diyorlar. De ki: “Öyleyse haydi siz de onun benzeri on uydurulmuş sûre meydana getirin. İddiânızda samimi iseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de yardıma çağırın.”
014.Hud 14. Yok eğer yardıma çağırdığınız kimseler size cevap veremedilerse, artık bilin ki Kur’an ancak Allah’ın ilmi ile indirilmiştir. O’ndan başka ilâh yoktur. Artık siz müslüman olmuyor musunuz?
015.Hud 15. Kim dünya hayatını ve onun ziynetini isterse, onlara orada yaptıklarının karşılığını tam olarak veririz. Onlar orada hiçbir zarara uğratılmazlar.
016.Hud 16. İşte onlar için ahirette ateşten başka bir şey yoktur. Yaptıkları boşa gitmiştir. İşleri de bâtıl olmuştur.
017.Hud 17. Rabbinden gelen apaçık bir delile dayanan ve O’nun katından bir şâhidi olan, ayrıca kendisinden önce de önder ve rahmet olarak Musa’nın kitabı (elinde) bulunan kimse, inkârcılar gibi midir? İşte bunlar Kur’an’a inanırlar. Bu hiziplerden (gruplardan) kim onu inkâr ederse, cehennem ateşi onun varacağı yerdir. Bundan hiç şüphe etme! Doğrusu o, Rabbin tarafından indirilmiş haktır. Fakat insanların çoğu inanmazlar.
018.Hud 18. Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? Bu zâlimler Rablerinin huzuruna arzedilecekler. Şâhitler de: “Rablerine karşı yalan uyduranlar işte bunlardır!” diyecekler. İyi bilin ki, Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerinedir.
019.Hud 19. O zâlimler ki, insanları Allah yolundan alıkorlar ve o yolu eğriltmeye çalışırlar. Onlar ahireti de inkâr ederler.
020.Hud 20. Onlar yeryüzünde Allah’ı âciz bırakacak değillerdir. Onların Allah’tan başka dostları da yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) ne görebiliyorlar ne kulak veriyorlardı.
021.Hud 21. İşte onlar kendilerine yazık ettiler. Uydurdukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitti.
022.Hud 22. Şüphesiz ki onlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır.
023.Hud 23. İman edip sâlih ameller işleyen ve Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, işte onlar cennet halkıdırlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
024.Hud 24. (Mümin ve kâfir) iki zümrenin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların hâli hiç eşit olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?
025.Hud 25. Andolsun ki Nuh’u kavmine gönderdik. (Onlara dedi ki): “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”
026.Hud 26. “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Doğrusu ben hakkınızda acıklı bir günün azabından korkuyorum.”
027.Hud 27. Kavminden ileri gelen kâfirler dedi ki: “Biz seni bizim gibi bir insan görüyoruz ve sana bizim basit görüşlü ayak takımımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis biz sizi yalancı sanıyoruz.”
028.Hud 28. Nuh dedi ki: “Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de, bu sizin gözlerinizden gizli bırakılmış ise buna ne dersiniz? Hoşlanmadığınız halde, biz sizi ona zorlayacak mıyız?”
029.Hud 29. “Ey kavmim! Buna karşılık olarak sizden hiçbir mal istemiyorum. Benim ücretim ancak Allah’a âittir. Ben iman edenleri tard edecek değilim. Çünkü onlar Rableriyle mülâkî olacaklardır. Fakat ben sizi câhillik eden bir topluluk olarak görüyorum.”
030.Hud 30. “Ey kavmim! Ben onları kovarsam, Allah’a karşı beni kim savunur? Hiç düşünmez misiniz?”
031.Hud 31. “Ben size: ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır.’ demiyorum, gaybı da bilmem. ‘Ben bir meleğim.’ de demiyorum. Gözlerinizin hor ve hakir gördüğü mümin kimseler için: ‘Allah onlara hiçbir hayır vermeyecektir.’ diyemem. Özlerinde olanı daha iyi bilen Allah’tır. Bunu söylediğim takdirde mutlaka ben de zâlimlerden olurum.”
032.Hud 32. Dediler ki: “Ey Nuh! Bizimle cidden tartıştın, hem de çok tartıştın. Eğer doğru sözlülerden isen, tehdit ettiğin azabı başımıza getir!”
033.Hud 33. Dedi ki: “Ancak Allah dilerse onu başınıza getirir. Siz onu âciz bırakamazsınız.”
034.Hud 34. “Eğer Allah sizi azdırmak dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de, nasihatım size hiçbir fayda vermez. O sizin Rabbinizdir ve siz O’na döndürüleceksiniz.”
035.Hud 35. Yoksa onlar: “Bunu uydurdu.” mu diyorlar? De ki: “Bunu ben uydurduysam vebâli bana âittir. Oysa ben sizin işlediğiniz günahlardan uzağım.”
036.Hud 36. Nuh’a vahyolundu ki: “Kavminden, iman etmiş olanlardan başkası aslâ imana gelmeyecektir. O halde onların yaptıklarından dolayı tasalanma.”
037.Hud 37. “Bizim nezaretimiz altında ve vahyimiz uyarınca gemi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme. Çünkü onlar mutlaka boğulacaklardır.”
038.Hud 38. Gemiyi yaparken, kavminin ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ediyorlardı. O da dedi ki: “Siz bizimle alay ediyorsunuz amma, iyi bilin ki sizin alay ettiğiniz gibi, biz de sizinle alay edeceğiz.”
039.Hud 39. “Rezil edecek olan azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini yakında bileceksiniz.”
040.Hud 40. Nihayet emrimiz gelip de fırın kaynadığı zaman, Nuh’a dedik ki: “Her cinsten ikişer çift ile, aleyhinde hüküm verilmiş olanlar dışında, âileni ve iman edenleri gemiye yükle!” Zaten pek az kimse onunla beraber iman etmişti.
041.Hud 41. Dedi ki: “Gemiye binin. Onun akması da durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayandır, çok merhametlidir.”
042.Hud 42. Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında içindekileri götürüyordu. Nuh bir kenarda duran oğluna: “Oğulcuğum! Bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!” diye seslendi.
043.Hud 43. Oğlu: “Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır.” dedi. Nuh: “Bugün Allah’ın emrinden, O’nun merhamet ettikleri dışında kurtulacak yoktur.” dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
044.Hud 44. “Ey yer! Suyunu yut! Ey gök! Sen de tut!” denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi Cûdî’ye oturdu ve “Zâlimler topluluğu yok olsun!” denildi.
045.Hud 45. Nuh Rabbine duâ edip: “Ey Rabbim! Şüphesiz ki oğlum da benim âilemdendir. Senin vaadin elbette haktır, sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.” dedi.
046.Hud 46. Allah: “Ey Nuh! O senin âilenden değildir. Çünkü o sâlih olmayan (kötü) bir iş işlemişti. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi bizden isteme. Bilgisizlerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” buyurdu.
047.Hud 47. Nuh dedi ki: “Ey Rabbim! Bilmediğim bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, ziyana uğrayanlardan olurum.
048.Hud 48. "Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in! Amma (gelecek nesiller içinde) kendilerini (dünyada bol rızıklarla) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine acıklı bir azabın dokunacağı ümmetler de vardır.” denildi.
049.Hud 49. Resulüm! İşte bunlar sana vahiy ile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Daha önce ne sen bunları biliyordun, ne de kavmin biliyordu. Öyleyse sen de sabret! Hiç şüphesiz ki âkibet takvâya erenlerindir.
050.Hud 50. Âd kavmine de kardeşleri Hud’u gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Siz sadece yalan uydurup duruyorsunuz.”
051.Hud 51. “Ey kavmim! Ben sizden bunun için bir ücret istemiyorum. Benim ücretim beni yaratana âittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?”
052.Hud 52. “Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin ki üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, kuvvetinize kuvvet katsın. Günahkâr olarak yüz çevirmeyin.”
053.Hud 53. Dediler ki: “Ey Hud! Sen bize apaçık bir delil (mucize) getirmedin. Biz senin sözünle ilâhlarımızı terkedemeyiz ve sana iman edecek de değiliz.”
054.Hud 54. “Biz: ‘Seni ilâhlarımızdan biri fenâ çarpmış!’ demekten başka bir söz söyleyemeyiz.” O da dedi ki: “Ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden uzağım.”
055.Hud 55. “O’nu bırakıp da (şirk koştuğunuz şeylerin hepsinden uzağım). Hepiniz birlikte bana dilediğiniz tuzağı kurun, sonra da bana hiç süre tanımayın.”
056.Hud 56. “Doğrusu ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hiçbir canlı yoktur ki Allah onun perçeminden tutmuş olmasın. Rabbim elbette doğru yoldadır.”
057.Hud 57. “Eğer yüz çevirirseniz, şüphesiz ben size benimle gönderileni tebliğ ettim. Rabbim sizden başka bir kavmi de sizin yerinize getirebilir. Siz O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Çünkü benim Rabbim her şeyi gözetip koruyandır.”
058.Hud 58. Emrimiz gelince Hud’u ve beraberindeki iman edenleri katımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları çok çetin bir azaptan kurtuluşa erdirdik.
059.Hud 59. İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini bile bile inkâr ettiler, O’nun peygamberlerine isyan ettiler ve her bir inatçı zorbanın emrine uydular.
060.Hud 60. Böylece bu dünyada da kıyamet gününde de lânete uğradılar. İyi bilin ki Âd kavmi Rablerini inkâr ettiler. İyi bilin ki Hud’un kavmi Âd, Allah’ın rahmetinden uzak kılındı.
061.Hud 61. Semud kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. O sizi topraktan yarattı ve sizi orada yaşattı. O halde O’ndan mağfiret dileyin, sonra da O’na tevbe edin. Doğrusu Rabbim size çok yakındır ve duâları kabul edendir.”
062.Hud 62. Dediler ki: “Ey Sâlih! Sen bundan önce aramızda, kendisinden iyilik beklenir bir kimse idin. Şimdi atalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi men mi ediyorsun? Doğrusu biz, senin bizi dâvet ettiğin şeyden ciddi bir şüphe içindeyiz, kuşkulanıyoruz.”
063.Hud 63. Dedi ki: “Ey Kavmim! Eğer ben Rabbimden apaçık bir delil (mucize) üzerinde isem ve O bana kendinden bir rahmet vermişse! Buna ne dersiniz? Peki ben O’na âsi olursam, beni Allah’tan kim korur? Demek siz bana ziyanımı artırmaktan başka bir şey yapmayacaksınız!”
064.Hud 64. “Ey Kavmim! İşte size âyet (mucize) olarak Allah’ın devesi! Onu kendi hâline bırakın, Allah’ın arzında yesin, içsin. Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Sonra sizi yakın bir azap yakalar.”
065.Hud 65. Derken onu kestiler. O da dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yaşayadurun. Bu yalanlanmayacak bir tehdittir.”
066.Hud 66. Nihayet emrimiz gelince, Sâlih’i ve beraberindeki inananları, katımızdan bir rahmet olarak o günün rezilliğinden kurtardık. Doğrusu Rabbin pek kuvvetlidir ve Azîz’dir.
067.Hud 67. Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı ve yurtlarında dizüstü çökekaldılar.
068.Hud 68. Sanki orada hiç oturmamışlardı. Biliniz ki Semud kavmi Rablerini inkâr etmişti, biliniz ki Semud kavmi Allah’ın rahmetinden uzak düşmüştü.
069.Hud 69. Elçilerimiz İbrahim’e müjde getirdikleri zaman: “Selâm sana!” dediler, o da: “Size de selâm!” dedi ve hemen kızartılmış bir dana getirdi.
070.Hud 70. Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, durumlarını beğenmedi ve onlardan ötürü içine bir korku düştü. “Korkma! Biz Lut kavmine gönderildik.” dediler.
071.Hud 71. O esnada karısı ayakta idi ve güldü. Biz de ona İshak’ı, İshak’ın ardından da (torunu) Yakub’u müjdeledik.
072.Hud 72. “Vay hâlime! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!” dedi.
073.Hud 73. Dediler ki: “Allah’ın işine mi şaşıyorsun? Ey ev halkı! Allah’ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz ki O övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur.”
074.Hud 74. İbrahim’den korku gidip de kendisine müjde gelince, Lut kavmi hakkında bizimle mücadele etmeye başladı. (Lut peygamber orada olduğu için azabın kaldırılmasını veya hafifletilmesini istiyordu).
075.Hud 75. Çünkü İbrahim cidden yumuşak huylu, içli ve kendisini Allah’a vermiş bir kimse idi.
076.Hud 76. “Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Zira Rabbinin emri gelmiştir. Onlara geri çevrilmez bir azap mutlaka gelecektir.”
077.Hud 77. Elçilerimiz Lut’a gelince, onlar yüzünden üzüldü ve göğsü daraldı, “Bu çetin bir gündür!” dedi.
078.Hud 78. Daha önce de kötü işler yapmakta olan kavmi koşarak onun yanına geldiler. Lut dedi ki: “Ey kavmim! İşte şunlar benim kızlarımdır. Onlar sizin için daha temizdir. Allah’tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mudur sizin?”
079.Hud 79. Dediler ki: “Senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını biliyorsun. Ve sen bizim ne istediğimizin pekâlâ farkındasın!”
080.Hud 80. Dedi ki: “Keşke size yetecek bir kuvvetim olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim.”
081.Hud 81. Melekler: “Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana aslâ dokunamazlar. Sen gecenin bir kısmında âilenle beraber yola çık. Karından başka hiç kimse geri kalmasın. Çünkü onların başına gelecek olan, şüphesiz ona da isabet edecektir. Onlara vâdolunan zaman, gün doğana kadardır. Sabah yakın değil mi?” dediler.
082.Hud 82. Vaktaki azap emrimiz gelince, o memleketin altını üstüne getirdik ve tepelerine pişirilmiş balçıktan taşları arka arkaya yağdırdık.
083.Hud 83. Rabbinin katında damgalanmış taşlar. Bu felâket taşları zâlimlerden uzak değildir.
084.Hud 84. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Onlara: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Doğrusu ben sizi bolluk içinde görüyorum ve ben sizin hakkınızda kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.”
085.Hud 85. “Ey Kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam dengeli yapın. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
086.Hud 86. “Eğer inanıyorsanız Allah’ın (helâl olarak) bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinize bekçi değilim.”
087.Hud 87. Dediler ki: “Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı veya mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Doğrusu sen yumuşak huylusun, çok akıllısın.”
088.Hud 88. Dedi ki: “Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana nezdinde güzel bir rızık vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerde, aksini yaparak size aykırı hareket etmek istemem. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben yalnız O’na tevekkül ettim ve yalnız O’na yönelirim.”
089.Hud 89. “Ey Kavmim! Bana karşı düşmanlığınız, sakın sizi Nuh kavminin veya Hud kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi bir felâkete uğratmasın! Lût kavmi henüz sizden uzak değildir.”
090.Hud 90. “Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra da O’na tevbe edin. Doğrusu Rabbim çok merhametlidir ve çok sever.”
091.Hud 91. Dediler ki: “Ey Şuayb! Sözlerinin çoğunu anlamıyoruz. Biz seni cidden içimizde zayıf, güçsüz görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı, seni mutlaka taşlardık. Senin bize karşı hiçbir üstünlüğün yoktur.”
092.Hud 92. Dedi ki: “Ey kavmim! Size göre benim kabilem Allah’tan daha mı şereflidir ki, O’nu arkanıza attınız. Şüphesiz ki Rabbim yapmakta olduklarınızı çepeçevre kuşatmıştır.”
093.Hud 93. “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın, doğrusu ben de yapacağım. Yakında kime azabın gelip kendisini rezil edeceğini ve yalancının kim olduğunu bileceksiniz. Gözleyin! Doğrusu ben de sizinle beraber gözetmekteyim.”
094.Hud 94. Emrimiz gelince, Şuayb’ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri o korkunç ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
095.Hud 95. Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Haberiniz olsun ki Semud kavmi nasıl uzaklaşıp gittiyse, Medyen kavmi de öyle uzaklaşıp gitti.
096.Hud 96. Andolsun ki Musa’yı âyetlerimizle (mucizelerimizle) ve apaçık bir delille gönderdik.
097.Hud 97. Firavun’a ve ileri gelenlerine. Onlar Firavun’un emrine uydular. Oysa Firavun’un emri hiç de doğru değildi.
098.Hud 98. Firavun kıyamet gününde kavmine öncülük eder, onları cehenneme götürür. Ne kötü yerdir onların vardıkları yer!
099.Hud 99. Hem burada hem kıyamet gününde lânete uğratılırlar. Ne kötü bir bağıştır onlara verilen bu bağış!
0100.Hud 100. Bunlar sana anlattığımız, o memleketlerin haberleridir. Onların bir kısmı hâlâ duruyor, bir kısmı ise silinip gitmiştir.
0101.Hud 101. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri gelince, Allah’ı bırakıp taptıkları ilâhları kendilerine bir fayda vermedi, zararlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.
0102.Hud 102. Halkı zâlim olan memleketi Rabbin yakaladığı zaman işte böyle yakalar. O’nun yakalaması pek acı ve pek şiddetlidir.
0103.Hud 103. Hiç şüphesiz ki bunda ahiret azabından korkanlar için bir âyet (ibret) vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı bir gündür ve o gün görülecek bir gündür.
0104.Hud 104. Biz onu ancak sayılı bir müddetin sona ermesi için erteledik.
0105.Hud 105. O gün geldiği zaman Allah’ın izni olmadan kimse konuşamaz. İçlerinde bedbaht olanlar da vardır, bahtiyar olanlar da vardır.
0106.Hud 106. Bedbaht olanlar cehennemdedirler. Onların orada bir soluk alış-verişleri vardır ki!
0107.Hud 107. Rabbinin dilediği hariç, diğerleri gökler ve yer durdukça orada ebedî kalacaklardır. Muhakkak ki Rabbin dilediğini yapandır.
0108.Hud 108. Mutlu kılınanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar orada ebedî kalacaklardır. Bu, bitmez tükenmez bir lütuftur.
0109.Hud 109. Bunların taptıklarının bâtıl olduğunda şüphen olmasın. Onlar daha önce atalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz onların (azaptan) nasiplerini eksiksiz ödeyeceğiz.
0110.Hud 110. Andolsun ki Musa’ya Kitab’ı verdik, onda da ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilmiş bitmişti bile. Doğrusu onlar (senin kavminin kâfirleri de), bu Kur’an’dan yana şiddetli bir tereddüt ve şüphe içindedirler.
0111.Hud 111. Şüphesiz ki Rabbin, onların her birinin amellerinin karşılığını tam olarak verecektir. Çünkü O, yaptıklarından haberdardır.
0112.Hud 112. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Beraberindeki tevbe edenler de. Aşırı gitmeyin. Çünkü O, yaptıklarınızı görmektedir.
0113.Hud 113. Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur. Sonra yardım da görmezsiniz.
0114.Hud 114. Gündüzün iki ucunda ve gecenin de yakın saatlerinde namaz kıl! İyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt almak isteyenler için bir hatırlatmadır.
0115.Hud 115. Sabret! Çünkü Allah muhsinlerin mükâfatını zâyi etmez.
0116.Hud 116. Sizden önceki asırlarda faziletli kimselerin yeryüzünde bozgunculuğu önlemeye çalışmaları gerekmez miydi? Ancak onlar arasından kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı. Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten onlar günahkâr idiler.
0117.Hud 117. Halkı ıslah olmuş (sâlih ve ıslahtan yana) kimseler olsaydı, Rabbin o memleketleri haksız yere helâk edecek değildi.
0118.Hud 118. Rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı, fakat onlar hâlâ ayrılıktadırlar.
0119.Hud 119. Ancak Rabbinin rahmetine nâil olanlar müstesnâdır. (Onlar bu ihtilâfın dışında kalmışlardır). Esasen onları bunun için (rahmet etmek için) yaratmıştır. Rabbinin: “Andolsun ki ben cehennemi cinlerle ve insanlarla dolduracağım!” sözü tamamen yerine gelmiştir.
0120.Hud 120. Peygamberlerin haberlerinden sana anlattığımız her şey, senin gönlünü pekiştirmemizi sağlar. Bunda da sana hak ve müminlere de bir öğüt ve uyarı gelmiştir.
0121.Hud 121. İnanmayanlara de ki: “Elinizden gelen çalışmayı yapın. Biz de (hakikatı duyurmak için) gerekeni yapıyoruz.”
0122.Hud 122. Bekleyin! Şüphesiz ki biz de beklemekteyiz.
0123.Hud 123. Göklerin ve yerin gaybı Allah’ındır. Her iş O’na döndürülür. Öyle ise O’na kulluk et ve O’na güven. Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.
01.Yusuf 1. Elif. Lâm. Râ. Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir.
02.Yusuf 2. Anlayabilesiniz diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.
03.Yusuf 3. Resulüm! Biz sana bu Kur’an’ı vahyetmekle sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Gerçek şu ki, sen daha önce bunlardan habersizdin.
04.Yusuf 4. Bir zaman Yusuf babasına: “Babacığım! Ben rüyâmda onbir yıldızla güneşi ve ay’ı gördüm. Gördüm ki onlar bana secde ediyorlar!” demişti.
05.Yusuf 5. (Babası) dedi ki: “Yavrucuğum! Bu rüyânı sakın kardeşlerine anlatma! Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.”
06.Yusuf 6. “Rabbin seni böylece (rüyândaki gibi) seçecek, sana rüyâları yorumlamayı öğretecek; daha önce ataların İbrahim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi, sana ve Yakup soyuna da tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
07.Yusuf 7. Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinin kıssasında soranlar için ibretler vardır.
08.Yusuf 8. Hani onlar şöyle demişlerdi: “Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa biz birbirimize bağlı bir cemaatiz. Doğrusu babamız açıkça bir yanlışlık içindedir.”
09.Yusuf 9. “Yusuf’u öldürün veya onu uzak bir yere atın ki, babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra (tevbe eder) iyi kimseler olursunuz.”
010.Yusuf 10. İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Yusuf’u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine atın, geçen bir yolcu kafilesi onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın.”
011.Yusuf 11. Dediler ki: “Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf’u bize emanet etmiyorsun? Oysa biz ona iyilik etmek isteyen kimseleriz.”
012.Yusuf 12. “Yarın onu bizimle beraber gönder de bol bol yesin, oynasın, biz onu mutlaka koruruz.”
013.Yusuf 13. Dedi ki: “Onu götürmeniz cidden beni üzer, endişeye düşürür. Siz farkına varmadan onu bir kurdun yemesinden korkarım.”
014.Yusuf 14. Dediler ki: “Vallahi biz kuvvetli bir topluluk olduğumuz halde eğer onu kurt yerse, o zaman biz tamamen âciz, beceriksiz kimseleriz demektir.”
015.Yusuf 15. Onu götürüp de kuyunun derinliklerine atmaya topluca karar verdikleri zaman biz Yusuf’a: “Andolsun ki sen onların bu işlerini, hiç farkında olmayacakları bir sırada kendilerine haber vereceksin!” diye vahyettik.
016.Yusuf 16. Akşamleyin ağlayarak babalarının yanına geldiler.
017.Yusuf 17. Dediler ki: “Ey babamız! Biz yarış yapmak için gitmiştik, Yusuf’u da eşyamızın yanına bırakmıştık. Ne yazık ki onu kurt yemiş! Şimdi biz ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın.”
018.Yusuf 18. Gömleğin üzerinde yalancı bir kan ile geldiler. (Babaları) dedi ki: “Hayır! Nefisleriniz sizi aldatmış, böyle bir işe sürüklemiş. Artık bana güzelce sabır gerekir. Söylediklerinize karşı da yardımına sığınılacak ancak Allah’tır.”
019.Yusuf 19. Bir kervan geldi, sucularını kuyuya gönderdiler. O da gidip kovasını kuyuya saldı. (Yusuf’u görünce) “Müjde! İşte bir oğlan!” dedi. Onu alıp (ticari) bir mal olarak sakladılar. Halbuki Allah onların ne yaptıklarını çok iyi biliyordu.
020.Yusuf 20. Onu değersiz bir fiyat ile bir kaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona karşı rağbetsiz idiler.
021.Yusuf 21. Mısır’da onu satın alan kimse karısına dedi ki: “Ona güzel bak! Umulur ki bize faydası dokunur, ya da onu evlât ediniriz.” İşte böylece biz Yusuf’u o yere yerleştirdik. Ona rüyâların yorumunu öğrettik. Allah emrini yerine getirmeye kâdirdir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
022.Yusuf 22. Erginlik çağına erince ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz güzel hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız.
023.Yusuf 23. Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murad almak istedi. Kapıları sıkı sıkı kapadı ve: “Gelsene!” dedi. O da: “Allah’a sığınırım! Zira (kocanız) benim efendimdir, bana iyi baktı. Zâlimler şüphesiz ki iflâh olmazlar.” dedi.
024.Yusuf 24. O kadın gerçekten niyetini kurmuştu. Eğer Rabbinden bir işaret görmemiş olsaydı, belki Yusuf da ona kastetmiş gitmişti. Böylece biz ondan kötülüğü ve fuhşu bertaraf ettik. Çünkü o bizim ihlâslı kullarımızdandı.
025.Yusuf 25. İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın Yusuf’un gömleğini arkadan boylu boyuna yırttı. Kapının önünde kocasına rastladılar. Kadın: “Senin âilene kötülük yapmak isteyenin cezâsı, zindana atılmaktan ya da acıklı bir şekilde işkence edilmekten başka bir şey midir?” dedi.
026.Yusuf 26. Dedi ki: “Hayır! Beni kendine o çağırdı, benden murad almak istedi.” Kadının akrabasından bir şâhit şöyle şahitlik etti: “Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiştir, o yalancılardandır.”
027.Yusuf 27. “Şayet gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir, erkek ise doğrulardandır.”
028.Yusuf 28. Kocası gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce kadına dönerek: “Doğrusu bu sizin hilenizdir, sizin hileniz gerçekten büyüktür.” dedi.
029.Yusuf 29. (Sonra Yusuf’a dönerek): “Ey Yusuf! Sen bundan vazgeç!” (Karısına da): “Sen de günahının bağışlanmasını dile, çünkü sen suçlulardansın.” dedi.
030.Yusuf 30. Şehirde bazı kadınlar dediler ki: “Vezirin karısı, delikanlının nefsinden murad almak, onu kendisine râm etmek istiyormuş. Yusuf’un sevgisi Züleyha’nın kalbini zar gibi kaplamış. Biz onu gerçekten apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz.”
031.Yusuf 31. Kadın, kendisini yermelerini işitince onlara dâvetçiler gönderdi. Dayalı döşeli yer (sofra) hazırladı. Geldiklerinde her birine birer bıçak verdi. “Çık karşılarına!” dedi. Kadınlar onu görünce büyüklüğünü anladılar ve şaşkınlıklarından ellerini kestiler. “Allah için hâşâ! Bu insan değildir, ancak yüce bir melektir.” dediler.
032.Yusuf 32. Kadın: “İşte sözünü edip beni ayıpladığınız genç budur. Ben kendisinden murad almak istedim. O ise iffetinden ötürü reddetti. Yemin ederim ki eğer emrimi yerine getirmezse elbette zindana atılacak ve kahra uğrayanlardan olacak.” dedi.
033.Yusuf 33. (Yusuf) dedi ki: “Ey Rabbim! Zindan benim için, bunların isteklerini yapmaktan daha sevimlidir. Eğer tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve câhillerden olurum.”
034.Yusuf 34. Rabbi onun duâsını kabul etti ve ondan uzaklaştırdı. Çünkü O işitendir, bilendir.
035.Yusuf 35. Sonunda kadının âilesi kesin delilleri görmelerine rağmen, onu bir süre için zindana atmayı uygun buldular.
036.Yusuf 36. Onunla birlikte zindana iki genç daha atıldı. Biri: “Ben şaraplık üzüm sıktığımı gördüm.” dedi. Diğeri: “Başımın üstünde kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm.” dedi. “Bunun yorumunu bize haber ver. Çünkü biz senin muhsinlerden olduğunu görüyoruz.” (dediler).
037.Yusuf 37. (Yusuf) dedi ki: “Rabbimin bana öğrettiği ilim ile, daha yiyeceğiniz yemek gelmezden evvel onu size haber veririm. Doğrusu ben, Allah’a inanmayan ve âhireti inkâr eden bir kavmin dinini terkettim.”
038.Yusuf 38. “Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Allah’a herhangi bir ortak koşmak bize yaraşmaz. Bu Allah’ın bize ve bütün insanlara bir lütfudur. Fakat insanların çoğu şükretmezler.”
039.Yusuf 39. “Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok ilâhlar mı hayırlıdır, yoksa Kahhar olan bir tek Allah mı?”
040.Yusuf 40. “Sizin Allah’ı bırakıp da taptığınız, kendinizin ve babalarınızın adlandırdığı uydurma birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onların doğruluğuna dâir hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’ındır. O, yalnız kendisine kulluk etmenizi emretmiştir. Bu dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
041.Yusuf 41. “Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyâlarınıza gelince): Biriniz yine efendisine şarap sunacak. Diğeri ise asılacak, kuşlar onun başından yiyecek. Sorduğunuz iş, işte böylece kesinleşmiştir.”
042.Yusuf 42. “Onlardan kurtulacağını tahmin ettiği kimseye: “Beni efendinin yanında an. (Burada suçsuz olarak yattığımı ona söyle, belki beni çıkarır.)” dedi. Fakat şeytan efendisine onu hatırlatmayı unutturdu. Bu yüzden Yusuf daha bir kaç yıl zindanda kaldı.
043.Yusuf 43. (Kral) dedi ki: “Ben rüyâmda yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yediğini görüyorum. Ayrıca yedi yeşil başak ve bir o kadar da kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Eğer rüyâ yormasını biliyorsanız, bu rüyâmı bana yorumlayınız.”
044.Yusuf 44. “Bunlar karmakarışık rüyâlardır, biz böyle rüyâların yorumunu bilemeyiz.” dediler.
045.Yusuf 45. Zindandaki iki kişiden kurtulmuş olanı, uzun bir zaman sonra (Yusuf’u) hatırladı ve: “Ben size onun yorumunu haber veririm, hele beni bir gönderin!” dedi.
046.Yusuf 46. (Yusuf’un yanına giderek dedi ki): “Ey Yusuf! Ey doğru sözlü kişi! Rüyâda görülen yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yemesi, yedi yeşil başak ve bir o kadar kuru başak nedir? Bize yorumla, ben de insanlara ulaştırayım da bilsinler.”
047.Yusuf 47. Yusuf dedi ki: “Âdetiniz üzere yedi sene ekin ekersiniz. Sonra biçtiğiniz ekinin yediğinizden artanını başağında bırakınız.”
048.Yusuf 48. “Sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelecek, tohumluk olarak saklayacaklarınızdan az bir miktar hariç, o yıllar için önceden biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek.”
049.Yusuf 49. “Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara bol yağmur verilecek, o zaman da sıkıp sağacaklar.”
050.Yusuf 50. (Bunun üzerine) kral: “Onu bana getirin!” dedi. Elçi (Yusuf’a) gelince (Yusuf ona) dedi ki: “Efendine dön, kadınlar niçin ellerini kesmişlerdi diye bir sor! Şüphesiz ki benim Rabbim onların hilesini çok iyi bilir.”
051.Yusuf 51. (Kral kadınlara) dedi ki: “Yusuf’un nefsinden murad almak istediğiniz zaman durumunuz neydi?” Onlar da: “Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik.” dediler. Aziz’in karısı da dedi ki: “İşte şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murad almak istemiştim. Doğrusu o sâdıklardandır.”
052.Yusuf 52. (Yusuf dedi ki:) “Bu, Aziz’in yokluğunda ona hâinlik etmediğimi ve Allah’ın hâinlerin hilesini başarıya erdirmeyeceğini (herkesin) bilmesi içindir.”
053.Yusuf 53. “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Rabbimin merhameti olmadıkça nefis olanca şiddetiyle kötülüğü emreder. Şüphesiz ki Rabbim bağışlayandır, merhamet edendir.”
054.Yusuf 54. Kral: “Onu bana getirin, yanıma alayım!” dedi. Onunla konuşunca: “Bugün sen bizim nezdimizde yüksek bir mevki sahibisin ve güvenilir bir kimsesin.” dedi.
055.Yusuf 55. (Yusuf) “Beni memleketin hazinelerine memur et! Çünkü ben onları çok iyi korurum ve bu işi bilirim.” dedi.
056.Yusuf 56. Böylece biz Yusuf’u o memlekette yerleştirip kendisine mevki verdik. Orada istediği yerde konaklayabilirdi. (Dilediğini yapar, dilediği gibi hareket ederdi). Biz rahmetimizi kime dilersek ona isabet ettiririz ve biz güzel davrananların mükâfatını zâyi etmeyiz.
057.Yusuf 57. Ahiret mükâfatı ise, iman edip takvâ üzere bulunanlar, (Allah’tan saygı ile korkup fenâlıklardan sakınanlar) için elbette daha hayırlıdır.
058.Yusuf 58. Yusuf’un kardeşleri geldiler, onun huzuruna girdiler. O onları tanıdı, fakat onlar onu tanıyamadılar.
059.Yusuf 59. Yüklerini hazırlayınca dedi ki: “Baba bir kardeşinizi de bana getirin. Sizlere ölçüyü bol tuttuğumu ve benim misafirperverlerin en hayırlısı olduğumu görmüyor musunuz?”
060.Yusuf 60. “Eğer onu bana getirmezseniz, artık bundan böyle benden bir ölçek dahi zahire beklemeyin ve bana yaklaşmayın!”
061.Yusuf 61. Dediler ki: “Onu babasından istemeye çalışacağız ve her halde bunu yapacağız.”
062.Yusuf 62. (Yusuf) emrindeki gençlere dedi ki: “Onların zâhire bedellerini yüklerinin içine koyun. Belki âilelerine döndüklerinde onu anlarlar da bir daha dönerler.”
063.Yusuf 63. Babalarına döndüklerinde: “Ey babamız! Bize yiyecek yasak edildi, artık bize zahire verilmeyecek. Kardeşimizi bizimle gönder de (onun sayesinde) ölçüp yiyecek alalım. Biz onu mutlaka koruruz.” dediler.
064.Yusuf 64. Babaları dedi ki: “Daha önce kardeşi hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun hakkında da ancak o kadar güvenirim. Allah en hayırlı koruyucudur ve O merhametlilerin en merhametlisidir.”
065.Yusuf 65. Yüklerini açınca zahire bedellerinin kendilerine iâde edilmiş olduğunu gördüler. Dediler ki: “Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte sermayemiz de bize iâde edilmiş! (Onunla yine) âilemize yiyecek getiririz. Kardeşimizi de koruruz. Bir deve yükü de fazla alırız, bu seferki az idi, bize yetmez.”
066.Yusuf 66. Babaları dedi ki: “Etrafınızın çepeçevre kuşatılması (çaresiz kalmanız) hariç, onu bana geri getireceğinize dair Allah’a karşı sağlam bir söz vermezseniz, onu aslâ sizinle göndermem.” Artık onlar ona söz verince: “Allah söylediklerinize şâhit olsun.” dedi.
067.Yusuf 67. Sonra şöyle dedi: “Oğullarım! Şehre bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. (Olur ki herhangi bir musibetle karşılaşırsınız.) Bununla beraber ben, Allah’ın hükmünden hiçbir şeyi sizden gideremem. Hüküm yalnız Allah’ındır. Ben ancak O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de O’na tevekkül etsinler.”
068.Yusuf 68. Babalarının kendilerine emrettiği yerden (ayrı ayrı şehre) girdiler. Gerçi bu (tedbir), Allah’ın takdirinden hiçbir şeyi onlardan savamazdı. Ancak Yakub içindeki arzuyu ortaya koymuş oldu. Şüphesiz ki o ilim sahibiydi, ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bilmezler.
069.Yusuf 69. Yusuf’un yanına girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı ve: “Bilesin ki ben senin kardeşin Yusuf’um. Onların yaptıklarına artık üzülme!” dedi.
070.Yusuf 70. Onların yüklerini yükletirken bir su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir münâdî: “Ey kafile! Durun! Siz hırsızsınız!” diye seslendi.
071.Yusuf 71. (Kardeşleri) onlara dönüp: “Ne kaybettiniz?” dediler.
072.Yusuf 72. Onlar dediler ki: “Kralın su kabını kaybettik, onu arıyoruz! Onu getirene bir deve yükü mükâfat verilecek. Ben buna kefil oluyorum.”
073.Yusuf 73. “Allah Allah... Siz de muhakkak anlamışsınızdır ki, biz bu yere fesat çıkarmak için gelmedik ve biz hırsız da değiliz.” dediler.
074.Yusuf 74. (Yusuf’un adamları): “Yalan söylüyorsanız bunun cezası ne olacak?” dediler.
075.Yusuf 75. “Onun cezası, kayıp eşya kimin yükünde bulunursa; işte o onun karşılığıdır, o şahsa el konulur. Biz zâlimleri böyle cezalandırırız.” dediler.
076.Yusuf 76. Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra da su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yusuf’a böyle bir tedbir öğrettik. Yoksa kralın dinine (kanunlarına) göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah dilerse başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz ve her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen vardır.
077.Yusuf 77. “Çalmışsa, daha önce kardeşi de çalmıştı.” dediler. Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı. (İçinden): “Durumunuz pek kötüdür, ne isnad ettiğinizi Allah daha iyi bilir.” dedi.
078.Yusuf 78. Dediler ki: “Ey Aziz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Zira biz seni muhsinlerden (iyilik edenlerden) görüyoruz.”
079.Yusuf 79. Dedi ki: “Mâzallah!.. Biz malımızı kimde bulmuşsak ancak onu alıkoyarız, yoksa biz zulmedenler oluruz.”
080.Yusuf 80. Ondan ümitlerini kesince, aralarında görüşmek üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki: “Babanızın sizden Allah adına kesin söz aldığını, daha önce Yusuf meselesinde de işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda hüküm verinceye kadar bu yerden ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdır.”
081.Yusuf 81. “Siz dönün, babanıza deyin ki: “Ey babamız! Oğlun inan ki hırsızlık etti. Biz bildiğimizden başka bir şey görmedik. Görülmeyeni de bilmeyiz.”
082.Yusuf 82. “Bulunduğumuz şehrin halkına ve beraber geldiğimiz kervana da sorabilirsin. Biz gerçekten doğru söylüyoruz.”
083.Yusuf 83. (Babaları) dedi ki: “Hayır! Sizi nefisleriniz aldatıp, böyle büyük bir işe sürüklemiş. Artık bana sükunet ve ümit içinde sabır gerekir. Umulur ki Allah hepsini bir arada bana kavuşturur. Her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan ancak O’dur.”
084.Yusuf 84. Onlardan yüz çevirdi. “Ey Yusuf’un üstüne titreyen üzüntüm.” dedi. Üzüntüsünden gözlerine ak düştü, artık acısını içinde saklıyordu.
085.Yusuf 85. (Oğulları): “Vallahi sen Yusuf’u ana ana kederinden hastalanıp eriyeceksin, yahut öleceksin!” dediler.
086.Yusuf 86. Dedi ki: “Ben üzüntümü ve tasamı yalnız Allah’a açarım. Allah tarafından, ben sizin bilmediklerinizi bilirim.”
087.Yusuf 87. “Ey oğullarım! Gidin, Yusuf’u ve kardeşinizi iyice araştırın. Allah’ın merhametinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”
088.Yusuf 88. Yusuf’un huzuruna girdiklerinde dediler ki: “Ey Aziz! Biz de âilemiz de darlığa uğradık, çok değersiz bir sermaye ile geldik. Bize yine tam ölçek ver. Ayrıca bize bağışta da bulun. Allah şüphesiz ki sadaka verenleri mükâfatlandırır.”
089.Yusuf 89. Yusuf dedi ki: “Siz câhil kimselerken Yusuf’a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?”
090.Yusuf 90. “Yoksa sen Yusuf musun?” dediler. O da dedi ki: “Evet ben Yusuf’um, bu da kardeşim! Allah bize lütfetti. Doğrusu kim Allah’tan korkar, ibtilâlara sabrederse, bilsin ki Allah muhsinlerin (iyi harekette bulunanların) mükâfatını katiyyen zâyi etmez.”
091.Yusuf 91. “Vallahi, Allah seni bizden üstün kıldı. Doğrusu biz suç işlemiştik.” dediler.
092.Yusuf 92. Dedi ki: “Size bugün hiçbir başa kakma yok, ayıplanacak değilsiniz. Allah sizi bağışlasın. O merhametlilerin en merhametlisidir.”
093.Yusuf 93. “Şu benim gömleğimi götürün, babamın yüzüne sürün, görecek duruma gelir ve bütün âilenizle birlikte bana gelin.”
094.Yusuf 94. Kafile (Mısır’dan) ayrılınca babaları: “İnanın ki ben Yusuf’un kokusunu duyuyorum. Eğer beni bunak yerine koymazsanız (sözlerime inanacaksınız).”
095.Yusuf 95. “Vallahi sen hâlâ eski şaşkınlığın içindesin.” dediler.
096.Yusuf 96. Müjdeci gelip de gömleği Yakub’un gözüne sürünce, gözleri hemen açıldı. “Ben sizin bilmediklerinizi, Allah tarafından bilirim dememiş miydim?” dedi.
097.Yusuf 97. (Oğulları): “Ey babamız! Suçlarımızın bağışlanmasını dileyiver, bizler hiç şüphesiz hata edenlerden idik.” dediler.
098.Yusuf 98. Dedi ki: “Sizin için Rabbimden bağışlanmanızı dileyeceğim. O gerçekten bağışlar ve merhamet eder.”
099.Yusuf 99. Nihayet Yusuf’un yanına vardıklarında, o anasını babasını bağrına basıp kucakladı ve: “Allah’ın izniyle güven içinde Mısır’a girin!” dedi.
0100.Yusuf 100. Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu. Hepsi onun için secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: “Ey Babacığım! İşte bu, vaktiyle gördüğüm rüyânın tahakkukudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana gerçekten pek çok iyilikte bulundu. Şüphesiz ki Rabbim dileyeceği şeyleri çok ince düzenler. O her şeyi hakkıyla bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.”
0101.Yusuf 101. “Rabbim! Sen bana hükümranlık verdin, rüyâların tabirini öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada da ahirette de benim yârim yardımcım sensin. Müslüman olarak canımı al ve beni sâlihler zümresine kat.”
0102.Yusuf 102. Resulüm! Sana işte bu vahyettiklerimiz gayb haberlerindendir. Onlar hile ve düzen kurarak işlerini kararlaştırmak için toplandıklarında sen yanlarında bulunmuyordun.
0103.Yusuf 103. Sen ne kadar yürekten istesen de insanların çoğu inanmazlar.
0104.Yusuf 104. Resulüm! Oysa sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. O (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür.
0105.Yusuf 105. Göklerde ve yerde nice âyetler (deliller) vardır ki, yanlarından yüzlerini çevirerek geçerler.
0106.Yusuf 106. Onların çoğu Allah’a iman etmişler, fakat müşrik olarak yaşarlar.
0107.Yusuf 107. Allah tarafından kuşatıcı bir felâket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emin mi gördüler?
0108.Yusuf 108. Resulüm! De ki: “İşte benim yolum budur. Ben Allah’a dâvet ediyorum. Ben ve bana tâbi olanlar basiret üzerindeyiz. Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim.”
0109.Yusuf 109. Resulüm! Biz senden önce de, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber göndermedik. Yeryüzünde hiç dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler! Allah’tan korkup sakınan muttakiler için âhiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
0110.Yusuf 110. Nihayet o peygamberler ümitsizliğe düşüp de kendilerinin kesinlikle yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada, onlara yardımımız gelmiştir. Böylece dilediğimiz kimseler kurtuluşa erdirilir. Baskınımız suçlular gürûhundan aslâ geri çevrilmez.
0111.Yusuf 111. Andolsun ki peygamberlerin kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır. Bu (Kur’an) uydurulabilecek bir söz değildir. Ancak kendinden önce gelen kitapları tasdik eden, inanan bir kavme her şeyi açıklayan, doğru yolu gösteren bir hidayet ve bir rahmettir.
01.Rad 1. Elif. Lâm. Mîm. Râ. Bunlar Kitab’ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen haktır, fakat insanların çoğu inanmazlar.
02.Rad 2. Allah O’dur ki, gökleri gördüğünüz gibi direksiz yükseltti. Sonra Arş’ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu). Güneşi ve ay’ı musahhar kılmıştır. Bunların her biri, muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O her işi düzenler, âyetlerini birer birer açıklar. Tâ ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgi edinesiniz.
03.Rad 3. Yeri geniş yapan, orada sâbit dağlar ve nehirler var eden, bütün meyvelerden yeryüzünde ikişer çiftler yaratan O’dur. Geceyi gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz ki bunda düşünen bir topluluk için (ibretler) vardır.
04.Rad 4. Yeryüzünde birbirine komşu kıt’alar, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır. Bunların hepsi bir su ile sulandığı halde, yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda da aklını kullanan bir topluluk için (ibretler) vardır.
05.Rad 5. Eğer şaşıyorsan, asıl şaşılacak şey onların şu sözleridir: “Biz toprak olduğumuz zaman mı, biz mi yeniden yaratılacağız?” İşte onlar Rablerini inkâr edenlerdir. Onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır. İşte onlar cehennemliklerdir, orada ebedî kalacaklardır.
06.Rad 6. Onlar senden iyilikten önce kötülüğü acele istiyorlar. Oysa onlardan önce (nice cezaların) benzerleri gelip geçti. Doğrusu insanların zulmetmelerine rağmen, Rabbin mağfiret sahibidir. Şüphesiz ki Rabbinin azabı da şiddetlidir.
07.Rad 7. Kâfirler: “Ona Rabbinden bir âyet (mucize) indirilmeli değil miydi?” dediler. Sen ancak bir yol göstericisin ve her toplumun hidayet rehberi bir yol göstericisi vardır.
08.Rad 8. Allah her dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerde neyi eksik, neyi ziyade edeceğini bilir. O’nun katında her şey ölçü iledir.
09.Rad 9. O görülmeyeni de bilir, görüleni de bilir. Çok büyüktür, yücedir.
010.Rad 10. Aranızdan birisi ister sözü gizlesin, ister açığa vursun; ister gece karanlığında gizlensin, ister gündüzün ortaya çıksın (O’nun nezdinde) aynıdır.
011.Rad 11. Önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır. Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah onların durumlarını değiştirmez. Allah bir millet için kötülük dilediği zaman, artık onu geri çevirecek bir kuvvet yoktur. Onlar için Allah’tan başka bir veli (yardımcı) da yoktur.
012.Rad 12. O ki, size korku ve ümit içinde şimşeği gösterir ve ağır bulutlar meydana getirir.
013.Rad 13. Gök gürültüsü Allah’ı hamd ile, melekler de korkusundan O’nu tesbih ederler. Yıldırımları gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele edip duruyorlar. Halbuki O kudreti pek çetin olandır.
014.Rad 14. Gerçek duâ ancak O’nadır. O’ndan başka duâ ettikleri, kendilerinin duâlarına hiçbir karşılık veremezler. Durumları ancak suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış kimsenin durumu gibidir. Oysa o hiçbir zaman suya kavuşamaz. İşte kâfirlerin duâsı da ancak bunun gibi boşunadır.
015.Rad 15. Göklerde ve yerde bulunanlar da, onların gölgeleri de ister istemez sabah akşam Allah’a secde ederler.
016.Rad 16. De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” De ki: “Allah’tır.” De ki: “Siz onu bırakıp da kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?” De ki: “Hiç körle gören bir olur mu? Yahut karanlıklar ile aydınlık bir midir? Yoksa Allah’a, O’nun gibi yaratan ortaklar buldular da yaratmaları birbirine mi benzettiler?” De ki: “Allah’tır her şeyi yaratan.” O, Vâhid’dir, Kahhar’dır.
017.Rad 17. Allah gökten su indirir de dereler kendi miktarınca dolup taşar. Sel üste çıkan köpüğü alıp götürür. Bir ziynet veya eşya yapmak için ateşte erittikleri madenlerde de buna benzer bir köpük vardır. İşte Allah hak ile bâtılı böyle misal verir. Köpük atılıp gider, insanlara fayda veren şey ise yerde kalır. İşte Allah bunun gibi daha nice misaller verir.
018.Rad 18. Rablerine icabet edenlere en güzel karşılık vardır. O’na uymayanlara gelince, eğer yeryüzünde bulunan her şey ve bir o kadarı daha onların olsa, azaptan kurtulmak için hepsini fedâ ederlerdi. Hesabın en kötüsü onlar içindir, varacakları yer cehennemdir, o ne kötü yataktır!
019.Rad 19. Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen (mümin) bir kimse, kör gibi olur mu? Ancak selim akıl sahipleridir ki, iyice düşünürler.
020.Rad 20. Onlar ki Allah’ın ahdini yerine getirirler, verdikleri sözü bozmazlar.
021.Rad 21. Onlar Allah’ın bitiştirilmesini emrettiği şeyi bitiştirirler. Rablerinden korkarlar ve en kötü hesaptan ürkerler.
022.Rad 22. Onlar ki, Rablerinin rızâsına ermek için sabrederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık (Allah yolunda) harcarlar ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte dünya yurdunun sonucu onlar içindir.
023.Rad 23. (O yurt) Adn cennetleridir, oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından sâlih olanlarla beraber girecekler, melekler de her kapıdan onların yanına varacaklardır.
024.Rad 24. “Sabretmenize karşılık size selâm olsun. Burası dünya yurdunun ne güzel bir sonucudur!”
025.Rad 25. Allah’a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar ve Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi ayıranlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar... İşte lânet onlar içindir ve kötü yurt cehennem de onlarındır.
026.Rad 26. Allah dilediğine rızkını kolaylaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatı ile şımardılar. Oysa ahiretin yanında dünya hayatı sadece bir geçimlikten ibarettir.
027.Rad 27. Kâfirler: “Ona Rabbinden bir âyet (mucize) indirilmeli değil miydi?” dediler. De ki: “Şüphesiz ki Allah dilediğini dalâlete düşürür ve Hakk’a inabe edene de hidayet eder.”
028.Rad 28. Onlar o kimselerdir ki iman etmişlerdir ve kalpleri zikrullahla mutmain olmuş, sükûn bulmuştur. Çok iyi bilin ki kalpler ancak zikrullahla itminana kavuşur, huzur bulur.
029.Rad 29. Onlar ki iman etmişler ve sâlih ameller işlemişlerdir. Ne mutlu onlara! Varacakları yer de ne güzeldir!
030.Rad 30. Resulüm! Böylece biz seni kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçmiş olduğu bir ümmete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman’ı inkâr ediyorlar. De ki: “O benim Rabbimdir, O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Yalnız O’na tevekkül ettim, dönüş de yalnız O’nadır.”
031.Rad 31. Eğer Kur’an ile dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulmuş olsaydı (kâfirler yine de inanmazlardı). Hayır! Bütün işler Allah’a âittir. İman edenler hâlâ bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi. Allah’ın vaadi gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir belâ gelmeye devam edecek veya o belâ evlerinin yakınına inecektir. Şüphesiz ki Allah vaadinden aslâ dönmez.
032.Rad 32. Andolsun ki senden önce gelen peygamberlerle de alay edilmişti. Ben de o kâfirlere önce mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. Azabım nasıl oldu?
033.Rad 33. Herkesin yaptığını görüp gözeten Allah, (başkası ile) bir olur mu? Onlar Allah’a ortaklar koştular. De ki: “Onlara isim veriniz. Yoksa siz O’na yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz veya kuru bir lâf mı ediyorsunuz?” Hayır! Kâfirlere kurdukları tuzaklar güzel gösterildi ve onlar doğru yoldan alıkonuldular. Allah kimi saptırırsa, artık ona doğru yolu gösteren bulunmaz.
034.Rad 34. Onlar için dünya hayatında azap vardır, ahiret azabı ise elbette daha şiddetlidir. Onları Allah’a karşı koruyacak kimse de yoktur.
035.Rad 35. Muttakilere vâdolunan cennetin misali şöyledir: Altından ırmaklar akar. Yemişleri de gölgesi de süreklidir. İşte bu, takvâ sahiplerinin âkibetidir. Kâfirlerin âkıbeti ise ateştir.
036.Rad 36. Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilene sevinirler. Fakat karşı gruplar içinde âyetlerin bir kısmını inkâr edenler vardır. De ki: “Ben ancak Allah’a kulluk etmekle ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Ben ancak O’na çağırıyorum ve dönüşüm de ancak O’nadır.”
037.Rad 37. İşte biz böylece onu Arapça bir hüküm olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların hevâlarına uyarsan, andolsun ki Allah katından sana ne bir dost ne de bir koruyucu çıkmaz.
038.Rad 38. Andolsun ki senden önce nice peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber bir âyet (mucize) getiremez. Her müddetin (yazıldığı) bir kitabı vardır.
039.Rad 39. Allah dilediğini mahveder siler, dilediğini de sâbit kılar. Ana kitap O’nun nezdindedir.
040.Rad 40. Biz, onlara vâdettiğimiz (azabın) bir kısmını sana göstersek de, yahut seni vefat ettirsek de, sana düşen ancak tebliğdir. Hesap görmek ise bize düşer.
041.Rad 41. Bizim yeryüzüne gelip, onu uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi? Hüküm veren Allah’tır. O’nun hükmünü bozacak kimse yoktur. O hesabı çabuk görendir.
042.Rad 42. Onlardan öncekiler de tuzak kurdular. Oysa bütün tuzaklar Allah’a âittir. Herkesin ne kazandığını O bilir. Kâfirler de bu yurdun sonunun kime âit olduğunu yakında bilecekler!
043.Rad 43. İnkâr edenler: “Sen elçi olarak gönderilmiş bir kimse değilsin.” derler. Resulüm! De ki: “Benim aramla sizin aranızda Allah ve kitap ilmine sahip olanların şâhitliği kâfidir.”
01.İbrahim 1. Elif. Lâm. Râ. Bu Kur’an öyle bir kitaptır ki; Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yegâne galip ve övülmeye lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.
02.İbrahim 2. O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Şiddetli azaptan dolayı vay o kâfirlerin hâline!
03.İbrahim 3. Onlar dünya hayatını ahirete tercih ederler, insanları Allah’ın yolundan alıkoyarlar, Allah’ın yolunu eğriltmeye çalışırlar. İşte onlar uzak bir sapıklık içindedirler.
04.İbrahim 4. Biz her peygamberi mutlaka kendi kavminin dili ile gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın. Allah dilediğini dalâlette bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
05.İbrahim 5. Andolsun ki biz Musa’yı: “Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve Allah’ın günlerini onlara hatırlat.” diye âyetlerimizle (mucizelerimizle) birlikte göndermiştik. Şüphesiz ki bunda sabreden ve şükreden herkes için âyetler (dersler) vardır.
06.İbrahim 6. Hani Musa kavmine şöyle demişti: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Çünkü O, sizi işkencenin en kötüsüne uğratan, oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakan Firavun hanedânından kurtarmıştı. Bütün bunlarda, Rabbinizden size büyük bir imtihan vardı.”
07.İbrahim 7. Hani Rabbiniz: “Şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım ve eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz ki azabım çok şiddetlidir.” diye bildirmişti.
08.İbrahim 8. Musa demişti ki: “Eğer siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi de inkâr etseniz, şüphesiz ki Allah zengindir, hamdedilmeye lâyıktır.”
09.İbrahim 9. Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Onları Allah’tan başkası bilmez. Peygamberleri onlara apaçık deliller (mucizeler) getirmişlerdi de, ellerini ağızlarına koydular. “Biz sizinle gönderilene inanmıyoruz. Bizi dâvet ettiğiniz şeyden de kuşkulu bir şüphe içindeyiz.” dediler.
010.İbrahim 10. Peygamberleri onlara dedi ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? Halbuki O, günahlarınızı bağışlamak için sizi çağırıyor ve sizi belirli bir vakte kadar bırakıyor.” Onlar da: “Siz de bizim gibi birer beşersiniz. Siz bizi atalarımızın tapındığı şeylerden uzaklaştırmak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirin.” dediler.
011.İbrahim 11. Peygamberleri onlara dediler ki: “Biz de sizin gibi birer insanız. Fakat Allah kullarından dilediğine nimetini lütfeder. Allah’ın izni olmadıkça bizim size delil getirmemize imkân yoktur. Müminler ancak Allah’a tevekkül etsinler.”
012.İbrahim 12. “Bize yollarımızı gösteren Allah’a niçin güvenmeyelim? Sizin bize ettiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.”
013.İbrahim 13. Kâfirler peygamberlerine: “Elbette ki biz sizi ya memleketimizden çıkarırız ya da mutlaka bizim dinimize dönersiniz.” dediler. Rableri de onlara: “Biz zâlimleri mutlaka helâk edeceğiz.” diye vahyetti.
014.İbrahim 14. Onlardan sonra da sizi mutlaka o yere yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkan ve vaadimden çekinen kimselere mahsustur.
015.İbrahim 15. Rablerinden fütuhat istediler. Her inatçı zorba ise hüsrana uğradı.
016.İbrahim 16. Onun ardından da cehennem var. Orada kendisine irinli su içirilir.
017.İbrahim 17. Yutmaya çalışır, fakat boğazından geçiremez. Her yandan ölüm geldiği halde yine ölemez. Bunun arkasından da daha çetin bir azap vardır.
018.İbrahim 18. Rablerini inkâr edenlerin amelleri tıpkı fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu, uzak sapıklığın tâ kendisidir.
019.İbrahim 19. Allah’ın gökleri ve yeri hak olarak yarattığını görmedin mi? O dilerse sizi götürür, yepyeni bir halk getirir.
020.İbrahim 20. Bu, Allah’a göre hiç de güç değildir.
021.İbrahim 21. Hepsi Allah’ın huzuruna çıkıp toplanırlar. Güçsüz kimseler büyüklük taslayanlara: “Biz size uymuştuk, sizin bağlılarınızdık, şimdi siz Allah’ın azabından zerrece bir şey olsun savıp bizi koruyabilecek misiniz?” derler. Onlar da: “Eğer Allah bizi doğru yola eriştirseydi, biz de size doğru yolu gösterirdik. Şimdi artık sızlansak da sabretsek de birdir. Kaçıp sığınacak bir yerimiz yoktur.” derler.
022.İbrahim 22. İş olup bitince, ilâhî hüküm yerine gelince şeytan ateşte olanlara der ki: “Gerçekten Allah size sözün doğrusunu söylemiş, gerçek bir vaadde bulunmuştu. Ben de size söz vermiştim amma, sonra sözümden caydım. Esasen sizi zorlayacak bir nüfuzum da yoktu. Sadece sizi dâvet ettim, siz de bana hemen uydunuz. O halde beni değil kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni! Daha önce beni Allah’a ortak koşmanıza da inanmamıştım zaten.” Doğrusu zâlimlere can yakıcı azap vardır.
023.İbrahim 23. İman edip de sâlih ameller yapanlar, Rablerinin izniyle içinde ebedî kalacakları ve altlarından ırmaklar akan cennetlere sokulacaklardır. Onların orada birbirlerine dilekleri “Selâm”dır.
024.İbrahim 24. Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi? Güzel bir söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir.
025.İbrahim 25. O güzel ağaç Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Allah böylece insanlara misaller getirir ki, düşünüp öğüt alsınlar.
026.İbrahim 26. Kötü bir söz ise, gövdesi yerden koparılmış o yüzden ayakta durma imkânı olmayan pis bir ağaca benzer.
027.İbrahim 27. Allah iman edenlere hem dünyada hem de ahirette o sâbit söz üzerinde daima sebat ihsan eder. Zâlimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar.
028.İbrahim 28. Allah’ın nimetini nankörlükle karşılayanları ve (peşlerine taktıkları) toplulukları helâk olacakları yere, yaslanacakları cehenneme götürenleri görmedin mi?
029.İbrahim 29. Onlar cehenneme girecekler. O ne kötü bir karargâhtır!
030.İbrahim 30. Allah’ın yolundan saptırmak için O’na ortaklar koştular. De ki: “Bir süre yararlanın! En son varacağınız yer ateştir.”
031.İbrahim 31. Resulüm! İnanan kullarıma söyle! Namazı kılsınlar, alış-veriş ve dostluğun olmayacağı gün gelmezden önce kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infak etsinler.
032.İbrahim 32. Gökleri ve yeri yaratan, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkaran Allah’tır. O’nun izniyle denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi, nehirleri de size musahhar kıldı.
033.İbrahim 33. Vazifelerini sürekli olarak yerine getiren güneşi ve ay’ı size musahhar kıldı. O, geceyi ve gündüzü de size musahhar kıldı.
034.İbrahim 34. Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size vermiştir. Allah’ın nimetlerini birer birer saymaya kalkışsanız, icmâlen bile sayamazsınız. Şüphesiz ki insan çok zâlim ve çok nankördür.
035.İbrahim 35. İbrahim şöyle demişti: “Ey Rabbim! Bu şehri emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.”
036.İbrahim 36. “Ey Rabbim! Çünkü o putlar insanlardan bir çoğunu saptırdılar. Bana uyan bendendir. Bana karşı gelen kimseyi sana havale ederim, şüphesiz ki sen çok bağışlayan çok merhamet edensin.”
037.İbrahim 37. “Ey Rabbimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için senin Beyt-i haram’ının yanında ekinsiz bir vâdiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz! İnsanların gönüllerini onlara meylettir, çeşitli meyvelerden bunlara rızık ver. Umulur ki bu nimetlere şükrederler.”
038.İbrahim 38. “Ey Rabbimiz! Doğrusu sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz.”
039.İbrahim 39. “İhtiyarlık çağımda bana İsmail’i ve İshak’ı bağışlayan Allah’a hamdolsun! Şüphesiz ki Rabbim duâları işitendir.”
040.İbrahim 40. “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namaz kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duâmı kabul buyur.”
041.İbrahim 41. “Ey Rabbimiz! Hesap görülecek günde beni, anamı babamı, bütün inananları bağışla.”
042.İbrahim 42. Allah’ı, zâlimlerin yaptıklarından sakın habersiz sanma! O zâlimleri öyle bir güne erteler ki, o gün gözleri şaşkınlıktan bakakalır.
043.İbrahim 43. Başlarını dikerek koşarlar. Gözleri kendilerine bile dönüp bakamayacak şekilde sabit kalmış. Gönülleri ise bomboştur.
044.İbrahim 44. Resulüm! İnsanları, kendilerine azabın geleceği (kıyamet) gününden korkut! O gün zâlimler: “Ey Rabbimiz! Yakın bir müddete kadar bize süre ver de senin dâvetine uyalım, peygamberlere tâbi olalım.” derler. “Siz daha önce sonunuzun gelmeyeceğine (sürekli yaşayacağınıza) yemin etmemiş miydiniz?”
045.İbrahim 45. “Üstelik kendilerine yazık edenlerin yurtlarında oturmuştunuz, onlara nasıl yaptığımız size apaçık belli olmuştu ve size birçok misaller de vermiştik.”
046.İbrahim 46. Gerçekten onlar kurmak istedikleri tuzağı kurmuşlardı. Oysa tuzakları dağları yerinden oynatacak (cinsten) olsa bile, onların tuzakları Allah’ın katında idi.
047.İbrahim 47. Sakın Allah’ın, elçilerine verdiği sözden cayacağını sanma! Muhakkak ki Allah Aziz’dir, intikam sahibidir.
048.İbrahim 48. O gün yer başka bir yerle, gökler de başka göklerle değiştirilir. Bütün insanlar tek ve Kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkarlar.
049.İbrahim 49. O gün suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün!
050.İbrahim 50. Gömlekleri katrandandır, yüzlerini ateş kaplar.
051.İbrahim 51. Bu, Allah’ın herkese kendi kazandığının karşılığını vermesi içindir. Doğrusu Allah hesabı çabuk görendir.
052.İbrahim 52. Bu (Kur’an) insanlara açık bir tebliğdir. Bununla hem korkutulsunlar, hem Allah’ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler, hem de akl-ı selim sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar.
01.Hicr 1. Elif. Lâm. Râ. Bunlar Kitab’ın ve apaçık Kur’an’ın âyetleridir.
02.Hicr 2. İnkâr edenler zaman zaman temenni edecekler: Keşke müslüman olaymışlar!
03.Hicr 3. Bırak onları, yesinler, arzu, boş emeller onları oyalayadursun. Yakında bilecekler!
04.Hicr 4. Biz hiçbir memleketi yok etmedik ki, onun mutlaka bilinen bir yazısı olmasın.
05.Hicr 5. Hiçbir millet ne süresini geçebilir, ne de ondan geri kalır.
06.Hicr 6. Dediler ki: “Ey kendisine zikir (Kur’an) indirilen kimse! Sen mutlaka cinlenmiş (delirmiş)sin.”
07.Hicr 7. “Eğer doğru söyleyenlerden isen, bize melekleri getirmeli değil misin?”
08.Hicr 8. Biz melekleri ancak hak ile indiririz. İşte o zaman onlara mühlet verilmez.
09.Hicr 9. Bir zikir olan Kur’an’ı biz indirdik ve onun koruyucusu da elbette biziz.
010.Hicr 10. Andolsun ki senden önceki milletler arasında da elçiler gönderdik.
011.Hicr 11. Onlara herhangi bir peygamber geldiğinde mutlaka onunla alay ederlerdi.
012.Hicr 12. İşte böylece biz onu (inkârı) suçluların kalplerine sokarız.
013.Hicr 13. Kendilerinden öncekilerin sünneti (başlarına gelenler) geçmiş olduğu halde, yine de ona inanmazlar.
014.Hicr 14. Onlara gökten bir kapı açsak da, oradan yukarı çıksalar,
015.Hicr 15. Yine de: “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhalde büyülendik.” derlerdi.
016.Hicr 16. Andolsun ki biz gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için süsledik.
017.Hicr 17. Ve biz onu taşlanmış her şeytandan koruduk.
018.Hicr 18. Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş şûlesi yetişip kovalar.
019.Hicr 19. Yeri döşeyip yaydık. Orada sabit dağlar yerleştirdik. Yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik.
020.Hicr 20. Orada hem sizin için hem de rızıklarını temin edemeyeceğiniz varlıklar için geçimlikler yarattık.
021.Hicr 21. Hazinesi bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belli ölçüye göre indiririz.
022.Hicr 22. Rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik. Gökten de su indirdik, onunla sizi suladık. Yoksa o suyu siz depolayamazdınız.
023.Hicr 23. Doğrusu biz hem diriltir hem de öldürürüz. Ve ancak biziz hepsine vâris olanlar.
024.Hicr 24. Andolsun ki biz sizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da biliriz.
025.Hicr 25. Şüphesiz ki Rabbin onları toplayacaktır. Çünkü O hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.
026.Hicr 26. Andolsun ki biz insanı pişmemiş çamurdan, işlenebilen kara balçıktan yarattık.
027.Hicr 27. Cinleri de daha önce şiddetli ateş alevinden yarattık.
028.Hicr 28. Rabbin meleklere demişti ki: “Ben balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım.”
029.Hicr 29. “Onu düzenlediğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın.”
030.Hicr 30. Bunun üzerine meleklerin hepsi de hemen secde ettiler.
031.Hicr 31. Fakat İblis hariç. O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi.
032.Hicr 32. Allah: “Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?” dedi.
033.Hicr 33. İblis: “Ben pişmemiş çamurdan, işlenebilen kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim!” dedi.
034.Hicr 34. Buyurdu ki: “Çık oradan! Sen artık kovuldun!”
035.Hicr 35. “Kıyamet gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır.”
036.Hicr 36. Dedi ki: “Rabbim! Tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver!”
037.Hicr 37. Buyurdu ki: “Şüphesiz ki sen mühlet verilenlerdensin.”
038.Hicr 38. “Bilinen vaktin gününe kadar.”
039.Hicr 39. Dedi ki: “Rabbim! Beni azdırdığın için, andolsun ki ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım.”
040.Hicr 40. “Ancak içlerinden ihlâsa erdirilmiş kulların hariç.”
041.Hicr 41. Allah buyurdu ki: “İşte bana varan dosdoğru yol budur.”
042.Hicr 42. “Benim hâlis kullarım üzerinde senin bir nüfuzun olamaz. Ancak sana uyan azgınlar bunun dışındadır.”
043.Hicr 43. Cehennem onların hepsine vâdolunan yerdir.
044.Hicr 44. O cehennemin yedi kapısı vardır. Her bir kapıya onlardan bir kısmı taksim olunmuştur.
045.Hicr 45. Muttakiler cennetlerde ve pınar başlarındadırlar.
046.Hicr 46. “Esenlikle ve korkusuz korkusuz oraya girin!”
047.Hicr 47. Biz onların gönüllerindeki kinleri çıkarır atarız. Artık onlar kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar.
048.Hicr 48. Orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz. Onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.
049.Hicr 49. Resulüm! Kullarıma benim çok bağışlayıcı ve merhamet edici olduğumu haber ver.
050.Hicr 50. Fakat benim azabım da çok acıklı bir azaptır.
051.Hicr 51. Onlara İbrahim’in misafirlerini anlat!
052.Hicr 52. Onun yanına girdikleri zaman “Selâm sana!” dediler. O da: “Biz sizden korkuyoruz.” dedi.
053.Hicr 53. “Korkma! Biz sana bilgin bir oğlun olacağını müjdelemeye geldik.” dediler.
054.Hicr 54. O da: “Bana ihtiyarlık çökmesine rağmen, beni müjdeliyor musunuz? Neye dayanarak müjdeliyorsunuz?” dedi.
055.Hicr 55. Dediler ki: “Sana hakkı müjdeledik, sakın ümit kesenlerden olma!”
056.Hicr 56. İbrahim dedi ki: “Rabbinin rahmetinden sapıklardan başka kim ümit keser?”
057.Hicr 57. Dedi ki: “O halde işiniz nedir ey elçiler?”
058.Hicr 58. Onlar da: “Biz suçlu bir kavme gönderildik.” dediler.
059.Hicr 59. Lut âilesi bunun dışındadır. Biz onların hepsini kurtaracağız.
060.Hicr 60. Karısının geride kalanlardan olmasını uygun bulduk.
061.Hicr 61. Vaktaki elçiler Lut âilesine geldiler.
062.Hicr 62. Lut onlara: “Doğrusu siz tanınmamış kimselersiniz.” dedi.
063.Hicr 63. Dediler ki: “Biz sana onların şüphe etmekte oldukları şeyi (azabı ve helâkı) getirdik.”
064.Hicr 64. “Sana gerçekle geldik. Biz şüphesiz ki doğru söyleyenleriz.”
065.Hicr 65. “Gecenin bir bölümünde âile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Hiçbiriniz sakın dönüp de ardına bakmasın, emrolunduğunuz yere doğru gidin.”
066.Hicr 66. Ona kesin olarak şu emri hükmettiğimizi bildirdik: “Sabaha çıkarken mutlaka bunların sonları kesilmiş olacak.”
067.Hicr 67. Şehir halkı birbirine müjde vererek keyif içinde geldiler.
068.Hicr 68. Lut onlara dedi ki: “Bunlar benim misafirlerimdir, onlara karşı beni mahçup edip utandırmayın.”
069.Hicr 69. “Allah’tan korkun, beni rezil etmeyin.”
070.Hicr 70. Dediler ki: “Biz seni elâlemin işine karışmaktan menetmemiş miydik?”
071.Hicr 71. Lut: “Alacaksanız işte benim kızlarım!” dedi.
072.Hicr 72. Resulüm! Senin ömrüne andolsun ki, onlar sarhoşlukları içinde serseri bir halde idiler.
073.Hicr 73. Tanyeri ağarırken o korkunç çığlık onları yakalayıverdi.
074.Hicr 74. Şehirlerinin üstünü altına getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
075.Hicr 75. Gerçekten bunda görebilenler için âyetler (ibretler) vardır.
076.Hicr 76. O yerler işlek yollar üzerinde hâlâ durmaktadır.
077.Hicr 77. Şüphesiz ki bunda inananlar için âyetler (ibretler) vardır.
078.Hicr 78. Eyke halkı da gerçekten zâlim idiler.
079.Hicr 79. Biz onlardan intikam aldık. Hâlâ her iki memleket de işlek bir yol üzerindedir.
080.Hicr 80. Andolsun ki Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.
081.Hicr 81. Biz onlara âyetlerimizi vermiştik, fakat onlardan yüz çevirmişlerdi.
082.Hicr 82. Onlar emniyet içinde kalacakları dağlardan evler oyarlardı.
083.Hicr 83. Sabaha karşı o korkunç ses onları yakalayıverdi.
084.Hicr 84. Kazanmakta oldukları şeyler, kendilerinden hiçbir şeyi savamadı.
085.Hicr 85. Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile yarattık. O kıyamet saati mutlaka gelecektir. Güzel bir hoşgörü ile muamele et.
086.Hicr 86. Şüphesiz ki Rabbin yaratan ve bilendir.
087.Hicr 87. Resulüm! Andolsun ki biz sana daima tekrarlanan yedi âyeti ve büyük Kur’an’ı verdik.
088.Hicr 88. Onlardan bazı sınıflara geçici olarak faydalanmaları için verdiğimiz şeylere sakın gözünü dikme. Onlara üzülme. Müminlere tevazu kanatlarını ger.
089.Hicr 89. De ki: “Ben şüphesiz ki apaçık bir uyarıcıyım.”
090.Hicr 90. Biz o bölücülere (azap) indirmişizdir.
091.Hicr 91. Onlar Kur’an’ı parça parça edenlerdir.
092.Hicr 92. Rabbin hakkı için onlara mutlaka soracağız.
093.Hicr 93. Yaptıkları şeylerden.
094.Hicr 94. Resulüm! Sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklerden yüz çevir.
095.Hicr 95. Alay edenlere karşı şüphesiz ki biz sana yeteriz.
096.Hicr 96. Onlar Allah ile beraber başka ilâh ediniyorlar. Onlar yakında bilecekler.
097.Hicr 97. Gerçekten biliyoruz ki, söyledikleri şeylerden dolayı göğsün daralıyor, için sıkılıyor.
098.Hicr 98. Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol!
099.Hicr 99. Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et!
01.Nahl 1. Allah’ın emri geldi, acele gelmesini istemeyin. Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir, çok yücedir.
02.Nahl 2. Kullarından dilediğine kendi emrinden ruh ile melekleri indirir ve şunu bildirir: “İnsanları uyarın ki, benden başka ilâh yoktur, benden korkun.”
03.Nahl 3. Gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır. Onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.
04.Nahl 4. İnsanı nutfeden (bir damla kerih sudan) yaratmıştır. Böyle iken o nasıl oluyor da apaçık bir hasım kesiliyor?
05.Nahl 5. Hayvanları da yaratmıştır. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Onların etlerini de yersiniz.
06.Nahl 6. Akşamları getirirken, sabahları salıverirken de sizin için bir güzellik vardır (zevk alırsınız).
07.Nahl 7. Kendi kendinize zor varacağınız memleketlere yüklerinizi taşırlar. Şüphesiz ki Rabbiniz çok şefkatli ve pek merhametlidir.
08.Nahl 8. Atları, katırları ve merkepleri de sizin için binek ve süs hayvanı olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri de yaratır.
09.Nahl 9. Yolun doğrusunu göstermek Allah’a âittir. Yolun eğri olanı da vardır. Allah dileseydi hepinizi hidayete erdirirdi.
010.Nahl 10. Size gökten su indiren O’dur. O sudan içersiniz. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de onunla biter.
011.Nahl 11. Allah onunla size ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her çeşit meyveler yetiştirir. Bunda düşünen bir topluluk için âyet (ibret)ler vardır.
012.Nahl 12. Geceyi gündüzü, güneşi ve ay’ı sizin hizmetinize verip musahhar kıldı. Yıldızlar da O’nun buyruğuna boyun eğmiştir. Elbette bunların her birinde aklını kullananlar için âyetler (ibretler) vardır.
013.Nahl 13. Yeryüzünde rengârenk şeyleri de sizin için O yaratmıştır. Bunda da öğüt alan bir topluluk için âyet (ibret) vardır.
014.Nahl 14. Taze et yemeniz, takınacağınız süs eşyanızı çıkarmanız ve Allah’ın bol nimetinden istifade etmeniz için denize boyun eğdiren Allah’tır. Nitekim gemilerin denizi yara yara gittiklerini görürsün. Artık belki şükredersiniz!
015.Nahl 15. Sizi sarsmaması için yeryüzünde sabit dağlar, nehirler ve belki yolunuzu bulursunuz diye yollar meydana getirdi.
016.Nahl 16. Ve nice işaretler yarattı. Onlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.
017.Nahl 17. Hiç, yaratan yaratmayan gibi olur mu? Düşünmez misiniz?
018.Nahl 18. Allah’ın nimetini birer birer saymaya kalkışsanız, (icmâlen bile) sayamazsınız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.
019.Nahl 19. Allah, gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir.
020.Nahl 20. Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyler, hiçbir şey yaratamazlar. Esasen onlar kendileri yaratıktır.
021.Nahl 21. Onlar diri değildirler, ölüdürler. Ne zaman diriltileceklerini de bilemezler.
022.Nahl 22. İlâhınız bir tek ilâhtır. Ahirete inanmayanların kalpleri inkârcıdır, onlar büyüklük taslarlar.
023.Nahl 23. Şüphe yok ki Allah onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. Allah büyüklük taslayanları aslâ sevmez.
024.Nahl 24. Onlara: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman: “Öncekilerin masallarını!” derler.
025.Nahl 25. Böylece onlar kıyamet gününde hem kendi günahlarını tam olarak yüklenirler, hem de bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının bir kısmını yüklenirler. Dikkat edin! Yüklendikleri yük ne kötüdür!
026.Nahl 26. Kendilerinden öncekiler de hile yapmışlardı. Sonunda Allah onların binalarına temelinden geldi de, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü. O azap onlara hiç ummadıkları yerden geldi.
027.Nahl 27. Sonra kıyamet gününde onları rezil eder ve der ki: “Kendileri hakkında (onları kabul etmeyen müminlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?” Kendilerine ilim verilmiş olanlar derler ki: “Şüphesiz ki bugün rezillik ve kötülük kâfirlerin üzerinedir.”
028.Nahl 28. Nefislerine zulmederken meleklerin canlarını aldığı kimseler (ölümü görünce) teslim olurlar. “Biz hiç kötülük yapmıyorduk!” derler. Melekler de onlara şöyle cevap verirler: “Hayır! Allah sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir.”
029.Nahl 29. “O halde içinde ebedî kalmak üzere, cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!”
030.Nahl 30. Allah’tan korkanlara da: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman: “Hayır indirdi.” derler. Bu dünyada güzel işler yapanlara güzellik vardır, ahiret yurdu ise onlar için daha hayırlıdır. Takvâ sahiplerinin yurdu ne güzeldir!
031.Nahl 31. Altlarından ırmaklar akan Adn cennetlerine girerler. Orada onlar için diledikleri her şey vardır. İşte Allah takvâ sahiplerini böyle mükâfatlandırır.
032.Nahl 32. Onlar meleklerin: “Selâm sizin üzerinize olsun. Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin!” diyerek iyilikle canlarını aldıkları kimselerdir.
033.Nahl 33. Onlar kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de aynı şeyi yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.
034.Nahl 34. Sonunda da yaptıklarının cezasına uğradılar ve alay ettikleri şey onları kuşatıverdi.
035.Nahl 35. Şirk koşanlar dediler ki: “Eğer Allah dileseydi biz de, atalarımız da O’ndan başka hiçbir şeye tapmazdık, O’nsuz hiçbir şeyi de haram etmezdik.” Onlardan öncekiler de aynı şeyi yapmışlardı. Peygamberlere düşen apaçık tebliğ değil midir?
036.Nahl 36. Andolsun ki biz her ümmete: “Allah’a ibadet edin, Tâğut’tan sakının!” diye bir peygamber gönderdik. İçlerinden kimine Allah hidayet etti, kimine de sapıklık hak oldu. Yeryüzünde gezin de, yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün!
037.Nahl 37. Sen onların hidayete ermelerini ne kadar istesen de şüphesiz ki Allah, saptırdığı kimseleri hidayete erdirmez ve onların yardımcıları da yoktur.
038.Nahl 38. Onlar bütün güçleriyle: “Allah ölen kimseyi tekrar diriltmez.” diye Allah’a yemin ettiler. Hayır, öyle değil! Bu, O’nun hak olarak verdiği bir sözdür. Fakat insanların çoğu bilmezler.
039.Nahl 39. Hakkında ihtilâfa düştükleri şeyi onlara açıklaması ve kâfir olanların da gerçekten yalancı olduklarını bilmeleri için (onları diriltecektir).
040.Nahl 40. Biz bir şeyin olmasını dilediğimiz zaman, sözümüz ona ancak: “Ol!” dememizden ibarettir. O da derhal oluverir.
041.Nahl 41. Kendilerine zulüm yapıldıktan sonra Allah yolunda hicret edenleri andolsun ki dünyada güzel bir yere yerleştiririz. Ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı!
042.Nahl 42. Onlar sabreden ve yalnız Rablerine güvenen kimselerdir.
043.Nahl 43. Biz senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız dini müşkillerinizi ehl-i zikirden sual edersiniz.
044.Nahl 44. O peygamberleri açık delillerle ve kitaplarla gönderdik. Resulüm! Biz sana bu Zikr’i (Kur’an’ı) indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın. Umulur ki düşünürler!
045.Nahl 45. Kötü tuzaklar kuranlar, Allah’ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya kendilerine hiç ummadıkları bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?
046.Nahl 46. Yahut onlar dönüp dolaşırlarken kendilerini yakalamayacağından (emin midirler)? Onlar âciz bırakacak değillerdir.
047.Nahl 47. Veyahut onları korku içindeyken yakalamayacağından (emin mi oldular)? Şüphesiz ki Rabbiniz çok şefkatli, çok merhametlidir.
048.Nahl 48. Allah’ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri, küçülerek ve Allah’a secde ederek sağa sola döner.
049.Nahl 49. Göklerde ve yerde bulunan bütün canlılar ve melekler, büyüklük taslamaksızın Allah’a secde ederler.
050.Nahl 50. Üstlerinde olan Rablerinden korkarlar ve emredildikleri şeyleri yaparlar.
051.Nahl 51. Allah buyurdu ki: “İki ilâh edinmeyin. O ancak bir tek ilâhtır. Yalnız benden korkun.”
052.Nahl 52. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur ve din de sadece O’na âittir. Yoksa Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz?
053.Nahl 53. Ne ki nimetleriniz varsa hepsi Allah’tandır. Sonra size bir zarar dokunduğunda yalnız O’na yalvarırsınız.
054.Nahl 54. Sonra da o zararı sizden giderdiğinde, içinizden bir kısım kimseler hemen Rablerine ortak koşarlar.
055.Nahl 55. Kendilerine verdiğimize nankörlük etmek için böyle yaparlar. O halde bir süre daha faydalanın, yakında bileceksiniz!
056.Nahl 56. Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden o bilmezlere (putlara) pay ayırırlar. Allah’a andolsun ki siz uydurup durduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz!
057.Nahl 57. Onlar kızları Allah’a isnad ederler. Hâşâ! O bundan münezzehtir! Hoşlandıkları (erkek çocukları) da kendilerinin oluyor.
058.Nahl 58. İçlerinden birine kız çocuğu müjdelendiği zaman, öfkelenmiş olarak yüzü simsiyah kesilir.
059.Nahl 59. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenmeye çalışır. O çocuğu utanç içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün? Dikkat edin, verdikleri hüküm ne kadar kötü!
060.Nahl 60. Kötü sıfat ahirete inanmayanlarındır. En yüce vasıflar ise Allah’ındır. O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
061.Nahl 61. Eğer Allah zulümleri yüzünden insanları cezalandırsaydı, yeryüzünde tek canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir süreye kadar geciktirir. Süreleri dolunca da, ne bir an geri kalabilirler ne de ileri geçerler.
062.Nahl 62. Hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah’a nisbet ederler. Güzel şeylerin ise kendilerinin olduğunu anlatan dilleri de yalan söylüyor. Hiç şüphesiz ki onlar için sadece ateş vardır ve onlar ateşe sürüleceklerdir.
063.Nahl 63. Resulüm! Allah’a andolsun ki senden önceki ümmetlere de peygamberler göndermişizdir. Fakat şeytan onlara yaptıkları işlerini hep güzel gösterdi. Bugün de dostları odur ve onlar için elem verici bir azap vardır.
064.Nahl 64. Resulüm! Biz bu Kitab’ı sana, sırf anlaşmazlığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman ve iman eden bir topluluğa da hidayet ve rahmet olması için indirdik.
065.Nahl 65. Allah gökten su indirdi. Onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda işiten bir topluluk için âyet (ibret) vardır.
066.Nahl 66. Sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Size, onların karınlarındaki işkembe ile kan arasından (gelen) ve içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.
067.Nahl 67. Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir topluluk için bir âyet (ibret) vardır.
068.Nahl 68. Rabbin bal arısına: “Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva edin!” diye vahyetti.
069.Nahl 69. “Sonra her çeşit ürünlerden ye. Sonra da Rabbinin işlemen için gösterdiği yollardan kolaylıkla yürü!” Karınlarından insanlara şifa olan çeşitli renklerde bir şerbet (bal) çıkar. İyice düşünen bir topluluk için bunda ibret vardır.
070.Nahl 70. Allah sizi yarattı, sonra sizi vefat ettirecek. Sizden kimi ömrünün en fena ve en sevilmeyen noktasına itilir ki (o devrede artık) bildiğini bilmez olur. Şüphesiz ki Allah bilendir, her şeye gücü yeter.
071.Nahl 71. Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, ellerinin altındakilere kendi rızıklarını vermiyorlar ki, o rızık hususunda eşit olsunlar. Yoksa Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
072.Nahl 72. Allah sizin için kendinizden eşler yarattı. Eşlerinizden de sizin için oğullar torunlar vâretti. Hoş nimetlerle, güzel rızıklarla sizi besledi. Böyleyken onlar hâlâ bâtıla mı inanıyorlar, Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
073.Nahl 73. Onlar Allah’ı bırakarak kendilerine göklerden ve yerden hiçbir şeyi rızık olarak vermeye sahip olmayan ve buna güçleri de yetmeyen şeylere mi tapıyorlar?
074.Nahl 74. Allah’a benzerler ortaya koymaya kalkmayın. Şüphesiz ki Allah bilir siz bilmezsiniz.
075.Nahl 75. Allah size bir misal verir: Hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık harcayan bir kimse hiç eşit olur mu? Hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.
076.Nahl 76. Allah iki kişiyi misal olarak verir. Birisi dilsizdir, hiçbir şey beceremez, efendisinin üzerine bir yüktür, onu nereye gönderse bir hayır getirmez. Şimdi bu adamla, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse bir olabilir mi?
077.Nahl 77. Göklerin ve yerin gaybı Allah’a âittir. Kıyamet saatinin kopuşu bir göz kırpması kadar yahut daha yakın bir zamanda olur. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.
078.Nahl 78. Allah sizi analarınızın karnından kendiniz hiçbir şey bilmiyorken çıkardı. Şükredesiniz diye de kulaklar, gözler ve gönüller verdi.
079.Nahl 79. Göğün boşluğunda O’nun emrine boyun eğdirilmiş olan kuşları görmüyorlar mı? Onları havada tutan Allah’tan başkası değildir. Şüphesiz ki bunda inanan bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır.
080.Nahl 80. Allah evlerinizi sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı. Sizin için davar derilerinden, gerek göç ettiğinizde ve gerekse konakladığınızda hafifçe taşıyacağınız evler (çadırlar) meydana getirdi. Onların yün ve yapağılarından, kıllarından bir süreye kadar ev eşyaları ve ticaret metâı vâretti.
081.Nahl 81. Allah yarattığı şeylerden sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar vâretti. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar verdi. İşte böylece Allah, müslüman olmanız için size olan nimetini tamamlıyor.
082.Nahl 82. Resulüm! Yine de yüz çevirirlerse, sana düşen ancak açık bir tebliğden ibarettir.
083.Nahl 83. Onlar Allah’ın nimetini bilirler (itiraf ederler), sonra da onu inkâr ederler. Onların çoğu kâfirdirler.
084.Nahl 84. O gün her ümmetten bir şâhit getiririz. İnkâr edenlere itiraz için izin verilmez, özürleri de dinlenmez.
085.Nahl 85. O zâlimler azabı gördüklerinde, artık onlardan azap hafifletilmez, kendilerine mühlet de verilmez.
086.Nahl 86. Şirk koşanlar, şirk koştukları şeyleri gördükleri zaman derler ki: “Rabbimiz! İşte bunlar seni bırakıp da tapmış olduğumuz ortaklarımızdır.” Onlar da bunlara: “Doğrusu siz yalancılarsınız!” diye lâf atarlar.
087.Nahl 87. O gün onlar Allah’a teslim olurlar ve uydurup düzdükleri şeyler onlardan uzaklaşıp giderler.
088.Nahl 88. İnkâr edip de insanları Allah’ın yolundan alıkoyanlara, fesat çıkarmaları yüzünden, azap üstüne azap vereceğiz.
089.Nahl 89. O gün her ümmete kendilerinden bir şâhit göndeririz ve seni de bunların üzerine şâhit olarak getiririz. Biz bu Kitab’ı sana her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı, müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.
090.Nahl 90. Muhakkak ki Allah adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya yardım etmeyi emreder. Hayâsızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı da yasak eder. Düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.
091.Nahl 91. Karşılıklı sözleşme yaptığınız zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin ve Allah’ı üzerinize şâhit tuttuğunuz halde yeminleri sağlamlaştırdıktan sonra bozmayın. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.
092.Nahl 92. İpliği sağlamca büktükten sonra çözüp bozan kadın gibi olmayın. Bir topluluk diğer bir topluluktan sayıca daha çok olmasına bakarak, yeminlerinizi aranızda bozucu bir vasıta yapmayın. Allah bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet gününde mutlaka size açıklayacaktır.
093.Nahl 93. Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğine de hidayet verir. İşlediklerinizden andolsun ki sorumlu tutulacaksınız.
094.Nahl 94. Yeminlerinizi aranızın bozulmasına vesile etmeyin. Yoksa ayaklarınız sağlam bastıktan sonra kayar. Allah yolundan alıkoyduğunuz için de kötülüğü tadarsınız ve sizin için büyük bir azap vardır.
095.Nahl 95. Allah’ın ahdini (verdiğiniz sözü) az bir karşılığa satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır.
096.Nahl 96. Sizin yanınızda olanlar tükenir, Allah katında olanlar ise bâkidir, tükenmez. Sabredenlerin karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle vereceğiz.
097.Nahl 97. Kadın olsun erkek olsun, her kim mümin olarak sâlih amel işlerse, biz onu (dünyada) mutlaka çok güzel bir hayat ile yaşatırız. (Ahirette ise) mükâfatlarını yaptıklarının en güzeli ile ödeyeceğiz.
098.Nahl 98. Kur’an okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.
099.Nahl 99. Gerçek şu ki iman edenler ve Rablerine güvenenler üzerinde onun hiçbir nüfuzu yoktur.
0100.Nahl 100. Onun nüfuzu ancak onu dost edinenlere ve onu Allah’a şirk koşanlaradır.
0101.Nahl 101. Allah ne indireceğini pek iyi bildiği halde, biz bir âyeti başka bir âyetin yerine getirdiğimiz zaman: “Sen ancak iftiracısın.” derler. Hayır! Onların çoğu bilmezler.
0102.Nahl 102. De ki: “Onu Ruh’ül-kudüs (Cebrâil), Rabbinden sana hak olarak indirdi ki, iman edenlere sebat versin, müslümanlar için bir hidayet ve müjde olsun.”
0103.Nahl 103. Andolsun ki biz onların: “Ona bir insan öğretiyor!” dediklerini biliyoruz. O kastettikleri kişinin dili yabancıdır, bu Kur’an ise apaçık Arapça bir dildir.
0104.Nahl 104. Allah’ın âyetlerine inanmayanlara gelince, şüphesiz ki Allah onları hidayete erdirmez ve onlar için acıklı bir azap vardır.
0105.Nahl 105. Yalanı ancak Allah’ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar yalancıların tâ kendileridir.
0106.Nahl 106. Gönlü imanla mutmain olduğu halde, zorlanan kimse hariç, kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr eder ve gönlünü küfre açarsa; onların üzerine Allah’tan bir gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır.
0107.Nahl 107. Bu da onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah’ın da inkâr eden topluluğu hidayete erdirmemesinden ötürüdür.
0108.Nahl 108. İşte onlar Allah’ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir ve onlar gafillerin tâ kendileridir.
0109.Nahl 109. Hiç şüphesiz ki onlar ahirette hüsrana uğrayacaklardır.
0110.Nahl 110. Sonra Rabbin işkenceye uğratılıp eziyet edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad edenlerle beraberdir. Rabbin şüphesiz ki bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder.
0111.Nahl 111. O gün herkes gelir, kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir ve onlar aslâ haksızlığa uğratılmazlar.
0112.Nahl 112. Allah emniyet ve huzur içinde olan bir şehri misal verir ki, oraya her taraftan bolca rızık geliyordu. Fakat onlar Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler. Bu yüzden yapmakta oldukları şeylere karşılık, Allah onlara açlık ve korku elbisesini tattırdı.
0113.Nahl 113. Andolsun ki onlara kendi içlerinden bir peygamber gelmişti de onu yalanladılar. Onlar zulümlerine devam ederlerken kendilerini azap yakalayıverdi.
0114.Nahl 114. Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin. Eğer siz gerçekten yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na şükredin.
0115.Nahl 115. O size ancak leşi, kanı, domuz etini, bir de Allah’tan başkası adına kesilen hayvanı haram kıldı. Ancak kim mecbur kalırsa, saldırmaksızın ve aşırı gitmeksizin yiyebilir. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
0116.Nahl 116. Dillerinizin yalan yere vasfettiği şeyler hakkında: “Bu helâldir, bu haramdır.” demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise aslâ iflâh olmazlar.
0117.Nahl 117. Az bir geçimlik ve ardından onlara can yakıcı bir azap vardır.
0118.Nahl 118. Sana anlattıklarımızı daha önce yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, onlar kendilerine zulmediyorlardı.
0119.Nahl 119. Sonra şüphesiz ki Rabbin cehaletle kötülük işleyip, ardından tevbe eden ve ıslah olanlardan yanadır. Rabbin bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder.
0120.Nahl 120. İbrahim gerçekten Allah’a boyun eğen ve O’na yönelen bir ümmet idi. Müşriklerden değildi.
0121.Nahl 121. Rabbinin nimetlerine şükredici idi. Rabbi onu seçti ve doğru yola eriştirdi.
0122.Nahl 122. Dünyada ona iyilik verdik, doğrusu o ahirette de sâlihlerdendir.
0123.Nahl 123. Resulüm! Sonra da sana: “Doğruya yönelen İbrahim’in dinine uy! O müşriklerden değildi.” diye vahyettik.
0124.Nahl 124. Cumartesi (tatil ve ibadeti), ancak onda ihtilâf edenlere farz kılındı. Şüphesiz ki Rabbin, aralarında ihtilâfa düştükleri şey hakkında kıyamet günü hükmünü verecektir.
0125.Nahl 125. Rabbinin yoluna hikmetle, güzel söz ve nasihatla dâvet et. Onlarla en güzel bir şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin, yolundan sapanları en iyi bilendir. O, hidayete erenleri de en iyi bilendir.
0126.Nahl 126. Eğer ceza verecek olursanız, size verilen cezanın misli ile ceza verin. Sabrederseniz, elbette bu sabredenler için daha hayırlıdır.
0127.Nahl 127. Sabret! Senin sabrın ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlar için üzülme! Kurmakta oldukları düzenlerden dolayı da kaygı duyma.
0128.Nahl 128. Allah o kimselerle beraberdir ki, onlar takvâ sahibidirler ve onlar öyle kimselerdir ki muhsinler vasfını almışlardır.
01.İsrâ 1. Kulunu (Muhammed’i) gecenin bir anında Mescid-i Haram’dan alıp civarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Ona âyetlerimizden nicelerini gösterelim diye böyle yaptık. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir.
02.İsrâ 2. Biz Musa’ya Kitap verdik ve: “Benden başka hiçbir vekil tutmayın.” diye o Kitab’ı İsrailoğulları için bir hidayet rehberi kıldık.
03.İsrâ 3. Ey Nuh ile beraber gemide taşıyıp selâmete çıkardığımız kimselerin soyundan olanlar! Doğrusu Nuh, çok şükreden bir kuldu.
04.İsrâ 4. İsrailoğullarına Kitap’ta: “Siz yeryüzünde iki defa fesat çıkarıp bozgunculuk yapacak ve kibirlendikçe kibirleneceksiniz.” diye bildirdik.
05.İsrâ 5. Birinci bozgunculuğunuzun ceza vakti gelince üzerinize pek güçlü olan kullarımızı salacağız. Onlar memleketin her köşesini kontrollerine alacaklar, evlerin aralarına girip sizi araştıracaklar. Bu, yerine gelecek bir vaaddir.
06.İsrâ 6. Bunun ardından sizi o istilâcılara tekrar galip getireceğiz. Mallar ve oğullarla size yardım edecek, sayınızı artıracağız.
07.İsrâ 7. İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz o da kendinizedir. İkinci bozgunculuğunuza karşı vâdedilen cezanın vakti erişince; yüzlerinizi kararta kararta kötülük yapmaları, önceden Mescid’e girdikleri gibi yine girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri mahvetmeleri için tekrar göndereceğiz.
08.İsrâ 8. Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder, acır. Eğer dönerseniz, biz de döneriz. Cehennemi kâfirlere bir zindan kılmışızdır.
09.İsrâ 9. Gerçekten bu Kur’an insanları en doğru yola götürür ve sâlih amellerde bulunan müminlere de kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.
010.İsrâ 10. Ahirete inanmayanlara gelince, onlar için de acıklı bir azap hazırladık.
011.İsrâ 11. İnsan hayır istiyormuşcasına şer ister ve insan çok acelecidir.
012.İsrâ 12. Biz geceyi ve gündüzü birer âyet (delil) kıldık. Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin karanlığını silip, yerine (geçiminizi temin için) gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz her şeyi açık açık anlattık.
013.İsrâ 13. Biz herkesin dünyadaki amelini kendi boynuna doladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
014.İsrâ 14. Oku kitabını! Bugün hesap görücü olarak sen kendine yetersin!
015.İsrâ 15. Kim yola gelirse kendi iyiliği için yola gelmiş olur. Kim de doğruluktan saparsa kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azap etmeyiz.
016.İsrâ 16. Biz bir memleketi yıkıp yok etmek istediğimiz zaman, oranın şımarık varlıklılarına (iyilikleri) emrederiz. Buna rağmen onlar orada itaatsizlik edip kötülük işlerler. Artık o memleket helâke müstahak olur, biz de orayı darmadağın ederiz.
017.İsrâ 17. Nuh’tan sonraki nesillerden nicelerini helâk ettik. Kullarının günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin yeter.
018.İsrâ 18. Kim bu çarçabuk geçen dünyayı isterse, biz de burada ona, evet kimi dilersek ona, dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra da ona cehennemi hazırlarız. Kınanmış ve rahmetimizden kovulmuş olarak oraya girer.
019.İsrâ 19. Kim de inanmış olarak ahireti ister ve çalışmasını da onun için yaparsa, işte onların bu çalışmaları meşkûr ve makbul olur.
020.İsrâ 20. Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyene de ahireti isteyene de) Rabbinin vergisinden birbiri ardınca veririz. Esasen Rabbinin ihsanı hiç kimseye yasak kılınmış değildir.
021.İsrâ 21. Bak! Biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır. Elbette ki ahiret, dereceler ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür.
022.İsrâ 22. Allah ile beraber başka bir ilâh edinme! Sonra kınanmış ve terkedilmiş olarak kalırsın.
023.İsrâ 23. Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya güzellikle muâmele etmenizi emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında iken ihtiyarlığa ererlerse onlara öf bile deme, onları azarlama, onlara güzel ve tatlı söz söyle.
024.İsrâ 24. Onlara acıyarak tevâzu kanatlarını yerlere kadar indir ve de ki: “Ey Rabbim! Onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse, sen de kendilerine öylece merhamet et.”
025.İsrâ 25. Rabbiniz sizin kalbinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız şunu iyi bilin ki Allah, tevbeye yönelenleri son derece bağışlayıcıdır.
026.İsrâ 26. Akrabaya, yoksula, yolda kalana hakkını ver. Malını israf ile saçıp savurma.
027.İsrâ 27. Çünkü saçıp savuranlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.
028.İsrâ 28. Eğer Rabbinden beklediğin bir rahmeti elde etmek için onlardan (o fakirlerden) yüz çeviriyorsan, hiç olmazsa kendilerine tatlı bir söz söyle.
029.İsrâ 29. Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme! Büsbütün de saçıp israf etme ki, sonra kınanır, hasret içinde eli boş kalırsın.
030.İsrâ 30. Rabbin dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bunu bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, onları görmektedir.
031.İsrâ 31. Geçim endişesi ile (fakirlik korkusuyla) çocuklarınızı öldürüp canına kıymayın. Biz onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.
032.İsrâ 32. Zinâya yaklaşmayın. Çünkü o, şüphesiz ki hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.
033.İsrâ 33. Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin. Bir kimse zulmen öldürülürse, biz onun velisine bir hak tanımışızdır. Ancak bu veli de kısasta ileri gitmesin. Çünkü o zaten yardıma mazhar olmuştur. (Alacağını almıştır).
034.İsrâ 34. Rüşdüne erinceye kadar yetimin malına, en güzel bir niyet taşımaksızın yaklaşmayın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir.
035.İsrâ 35. Bir şeyi ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun, doğru terazi ile tartın. Bu daha iyidir, sonu da daha güzeldir.
036.İsrâ 36. Bilmediğin şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.
037.İsrâ 37. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü sen ne yeri yarabilir ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.
038.İsrâ 38. Bütün bunların hepsi, kötü olan ve Rabbinin katında hoş olmayan şeylerdir.
039.İsrâ 39. Bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmettendir. Allah ile beraber başka bir ilâh edinme. Sonra kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.
040.İsrâ 40. Yoksa Rabbiniz oğulları sizin için seçti de, kendisi meleklerden kız çocukları mı edindi? Gerçekten siz (vebali) büyük bir söz söylüyorsunuz!
041.İsrâ 41. Andolsun ki biz, düşünüp anlasınlar diye bu Kur’an’da sözü tekrar tekrar açıkladık. Fakat bu, onlara daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir yarar sağlamıyor.
042.İsrâ 42. De ki: “Eğer onların dedikleri gibi, Allah ile beraber başka ilâhlar da bulunsaydı, o takdirde bu ilâhlar Arş’ın sahibine ulaşmak için yol ararlardı.
043.İsrâ 43. O, onların söylediklerinden münezzehtir, yücedir ve uludur.
044.İsrâ 44. Yedi gök ve yer, bir de bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih ve tenzih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O’nu hamd ile tesbih etmesin. Fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O halim olandır, çok bağışlayandır.
045.İsrâ 45. Kur’an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde koyarız.
046.İsrâ 46. Ayrıca onu anlamamaları için kalplerinin üzerine perdeler çekeriz, kulaklarına da ağırlık koyarız. Sen Kur’an’da Rabbini tek olarak zikrettiğin zaman da, onlar nefret ederek arkalarını döner giderler.
047.İsrâ 47. Onların seni dinlerken neye kulak verdiklerini (ne maksatla dinlediklerini) biz çok iyi biliriz. Kendi aralarında fısıldaşırlarken de, hani o zâlimler diyorlardı ki: “Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!”
048.İsrâ 48. Bak! Sana nasıl misaller veriyorlar? Bunun için dalâlete düştüler ve bir daha yol bulamamaktadırlar.
049.İsrâ 49. Dediler ki: “Biz bir kemik yığını ve ufalanmış bir toprak olduktan sonra mı, biz mi yeniden dirilecekmişiz?”
050.İsrâ 50. De ki: “İster taş olun, ister demir.”
051.İsrâ 51. “İsterse gönlünüzde büyüttüğünüz herhangi bir yaratık olun.” Diyecekler ki: “Bizi tekrar kim diriltecektir?” De ki: “Sizi ilk defa yaratan!” Bunun üzerine sana alaylı alaylı başlarını sallayacaklar ve: “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olması umulur.”
052.İsrâ 52. O sizi çağıracağı gün, O’na hamdederek hemen dâvetine uyarsınız ve (kabirlerinizde) pek az kaldığınızı sanırsınız.
053.İsrâ 53. (İnanan) kullarıma söyle, en güzel sözü söylesinler. Sonra şeytan onların aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.
054.İsrâ 54. Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size merhamet eder, dilerse azap eder. Biz seni onların üzerine bir vekil olarak göndermedik.
055.İsrâ 55. Rabbin göklerde ve yerde olanları en iyi bilendir. Andolsun ki biz peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık. Davut’a da Zebur’u verdik.
056.İsrâ 56. De ki: “Allah’tan başka, ilâh sandığınız şeyleri çağırın. Onlar sizden ne bir zararı uzaklaştırabilirler, ne de değiştirmeye güçleri yeter.
057.İsrâ 57. Onların çağırdıkları da, Rablerine hangisi daha yakın olacak diye vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Zira Rabbinin azabı (korkunçtur), sakınılacak bir azaptır.
058.İsrâ 58. Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız. Bu, kitapta (Levh-i mahfuz’da) yazılıdır.
059.İsrâ 59. Bizi âyetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Nitekim Semud kavmine gözleri göre göre bir dişi deve vermiştik. Onlar ise ona zulmetmişlerdi. Oysa biz o âyetleri (mucizeleri) ancak korkutmak için göndeririz.
060.İsrâ 60. Hani sana demiştik ki: “Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır.” Sana gösterdiğimiz o rüyâyı ve Kur’an’da lânetlenen ağacı sadece insanlar için bir imtihan kıldık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu korkutmamız onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şeyi artırmıyor.
061.İsrâ 61. Bir zamanlar biz meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik. İblis hariç, hepsi secde ettiler. İblis: “Ben, çamurdan yarattığına secde mi ederim?” dedi.
062.İsrâ 62. İblis: “Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Eğer kıyamet gününe kadar beni ertelersen, yemin ederim ki pek azı dışında onun neslini kendime bağlayacağım.” dedi.
063.İsrâ 63. Allah buyurdu ki: “Haydi git! Onlardan sana kim uyarsa, iyi bilin ki hepinizin cezası cehennemdir, hem de tam bir ceza!”
064.İsrâ 64. “Onlardan gücünün yettiği kimseleri sesinle yerinden oynat, şaşırt! Atlılarınla, yayalarınla onları yaygaraya boğ! Mallarında ve evlatlarında onlara ortak ol! Kendilerine vaadlerde bulun!” Şeytan insanlara aldatmadan başka bir şey vâdetmez.
065.İsrâ 65. “Şurası muhakkak ki benim kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin olamaz. Rabbin vekil olarak yeter.”
066.İsrâ 66. Rabbiniz O’dur ki, lütfundan (nasip) aramanız için gemileri denizde sizin için yüzdürüyor. Çünkü O, size çok merhametlidir.
067.İsrâ 67. Denizde başınıza bir musibet (boğulma tehlikesi) geldiği zaman, Allah’tan başka bütün yalvardıklarınız kaybolur gider. Fakat O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca, yine yüz çevirirsiniz. Gerçekten insan çok nankördür.
068.İsrâ 68. Sizi kara tarafında yerin dibine geçirmeyeceğinden veya başınıza taş yağdırmayacağından emin mi oldunuz? Sonra kendinize bir vekil (koruyucu) da bulamazsınız.
069.İsrâ 69. Yahut sizi tekrar gönderip de üzerinize bir kasırga salarak, inkâr etmenizden ötürü sizi boğmayacağından emin mi oldunuz? Sonra bu yaptığınıza karşı, bizim aleyhimize size yardım edecek bir kimseyi de bulamazsınız.
070.İsrâ 70. Andolsun ki biz Âdemoğullarını üstün bir izzet ve şerefe mazhar kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerine temiz rızıklardan verdik. Yaratmış olduklarımızdan bir çoğuna onları üstün kıldık.
071.İsrâ 71. İnsan sınıflarından her birini biz o gün imamlarıyla (önderleriyle) beraber çağıracağız. Kimlerin amel defterleri sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve en küçük bir haksızlığa uğratılmazlar.
072.İsrâ 72. Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür. Üstelik iyice yolunu şaşırmıştır.
073.İsrâ 73. Neredeyse onlar sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için akıllarınca seni bile fitneye düşürecek ve o takdirde seni samimi bir dost edineceklerdi.
074.İsrâ 74. Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, neredeyse onlara birazcık meyledecektin.
075.İsrâ 75. O takdirde sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.
076.İsrâ 76. Resulüm! Onlar seni bu yerden söküp atmak için rahatsız edip dururlar. O takdirde kendileri de senden sonra yurtlarında pek az kalabilecekler.
077.İsrâ 77. Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimiz hakkındaki kanun da budur. Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın.
078.İsrâ 78. Gündüz güneşin dönüp batıya yönelmesinden, gecenin karanlığı bastırıncaya kadar, (belli vakitlerde) namaz kıl. Bir de sabah namazı kıl. Çünkü sabah namazı şâhitlidir.
079.İsrâ 79. Resulüm! Gecenin bir kısmında uyanıp, sırf sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere (Kur’an ile) gece namazı kıl. Ümit edebilirsin ki, Rabbin seni bir Makam-ı mahmud’a (övülen bir makama) gönderecektir.
080.İsrâ 80. Resulüm! De ki: “Ey Rabbim! Beni koyacağın yere sıdk ile hoşnutlukla koy, çıkaracağın yerden de sıdk ile hoşnutlukla çıkar. Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver.”
081.İsrâ 81. De ki: “Hak geldi, bâtıl zâil oldu. Çünkü bâtıl yok olmaya mahkûmdur.”
082.İsrâ 82. Biz Kur’an’dan öyle şeyler indiriyoruz ki, müminler için şifâ ve rahmettir. Zâlimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.
083.İsrâ 83. İnsana bir nimet verdiğimiz zaman yüz çevirerek yan çizer. Ona bir de zarar ziyan dokunacak olsa, iyice karamsarlığa düşer.
084.İsrâ 84. De ki: “Herkes kendi yaratılışına (mizaç ve karakterine) göre hareket eder. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu daha iyi bilir.”
085.İsrâ 85. Resülüm! Sana ruhtan sorarlar. Onlara de ki: “Ruh Rabbimin emrindendir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir.”
086.İsrâ 86. Eğer biz dilersek, sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız. Sonra bu durumda sen bize karşı duracak bir vekil de bulamazdın.
087.İsrâ 87. Ancak Rabbinden bir rahmet olarak (bâki kalmıştır). Çünkü O’nun senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.
088.İsrâ 88. Resulüm! De ki: “Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini meydana getirmek için bir araya gelseler, birbirine yardım da etseler, imkânı yok onun benzerini getiremezler.”
089.İsrâ 89. Andolsun ki biz Kur’an’da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde açıklamışızdır. Yine de insanların çoğu inkârda direndiler.
090.İsrâ 90. Dediler ki: “Sen bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana aslâ inanmayız.”
091.İsrâ 91. “Veya senin hurma bahçen ve üzüm bağın olsun ve içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın.”
092.İsrâ 92. “Yahut iddiâ ettiğin gibi, göğü üzerimize büyük parçalar halinde düşürmelisin, veyahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmelisin.”
093.İsrâ 93. “Yahut da altından bir evin olmalı veya göğe çıkmalısın. Oradan bize okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece, senin yükselmene de aslâ inanmayız.” De ki: “Rabbimi tenzih ederim! Ben sadece beşer olan bir peygamber değil miyim?”
094.İsrâ 94. Kendilerine hidayet rehberi geldiği zaman, insanları iman etmekten alıkoyan şey, sadece: “Allah peygamber olarak bir insanı mı gönderdi?” demeleri oldu.
095.İsrâ 95. De ki: “Eğer yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melekler olsaydı, elbette onlara peygamber olarak gökten bir melek indirirdik.”
096.İsrâ 96. De ki: “Benimle sizin aranızda gerçek şâhit olarak Allah kâfidir. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, onları görmektedir.”
097.İsrâ 97. Allah kimi hidayete erdirirse, işte asıl hidayeti bulan O’dur. Kimi de dalâlete düşürürse, onlar için O’ndan başka dostlar bulamazsın. Biz onları kıyamet günü yüzükoyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir. Ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini artırırız.
098.İsrâ 98. Onların cezaları işte budur! Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr ettiler ve: “Biz bir yığın kemik ve ufalanmış toprak olduktan sonra mı, biz mi yeni bir yaratılışla diriltilmiş olacağız?” dediler.
099.İsrâ 99. Görmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerlerini yaratmaya da kâdirdir. Onlar için şüphe olmayan bir ecel kılmıştır. Buna rağmen zâlimler küfürden başka bir şeyde diretmediler.
0100.İsrâ 100. De ki: “Rabbimin rahmet hazinelerine eğer siz sahip olsaydınız, harcamakla tükenir korkusuyla muhakkak cimrilik ederdiniz. Gerçekten insan pek cimridir.
0101.İsrâ 101. Andolsun ki biz Musa’ya dokuz tane apaçık âyet (mucize) verdik. İsrâiloğullarına sor! Musa onlara geldiğinde, Firavun ona: “Ey Musa! Senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!” demişti.
0102.İsra 102. Musa da: “Sen çok iyi biliyorsun ki, kalp gözlerini açmak üzere bunları ancak göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de senin hakikaten mahvolduğunu sanıyorum.” dedi.
0103.İsra 103. Böylece Firavun onları o yerden (Mısır’dan) çıkarmak istedi. Biz de onu ve maiyyetindekilerin hepsini suda boğduk.
0104.İsra 104. Ardından da İsrâiloğullarına: “O topraklarda oturun! Ahiret vaadi geldiği zaman (mümin-kâfir) hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz.” dedik.
0105.İsra 105. Biz Kur’an’ı hak olarak indirdik, o da hak olarak indi. Resulüm! Biz seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
0106.İsra 106. Sana Kur’an’ı verdik ve onu insanlara yavaş yavaş okuman için kısım kısım indirdik.
0107.İsra 107. De ki: Kur’an’a ister inanın, ister inanmayın, ondan önceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar.
0108.İsra 108. Ve derler ki: “Rabbimiz münezzehtir, Rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir.”
0109.İsra 109. Ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar, bu onların gönüllerindeki saygıyı artırır.
0110.İsra 110. Resulüm! De ki: “İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın, hangisi ile çağırırsanız çağırın, en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini yükseltme, sesini o kadar da kısma, ikisi arasında bir yol tut.
0111.İsra 111. De ki: “Çocuk edinmeyen, mülkünde hiç ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir yardımcıya bir ihtiyaç göstermeyen Allah’a hamdolsun!” O halde tekbir getirerek O’nu yücelt.
01.Kehf 1. Hamd O Allah’a mahsustur ki, kuluna Kitab’ı indirdi ve onda herhangi bir eğrilik koymadı.
02.Kehf 2. O dosdoğru bir kitaptır. Kendi katından şiddetli bir baskını haber vermek ve sâlih ameller yapan müminlere, onlar için güzel bir mükâfat olduğunu (cennete gireceklerini) müjdelemek için.
03.Kehf 3. Orada ebedî kalacaklardır.
04.Kehf 4. Ve “Allah çocuk edindi.” diyenleri uyarmak için.
05.Kehf 5. Bu hususta ne onların ne de atalarının bir bilgisi vardır. Ağızlarından ne büyük söz çıkıyor! Onlar yalnız ve yalnız yalan söylerler.
06.Kehf 6. Demek bu söze inanmazlarsa arkalarından üzülerek neredeyse kendini tüketeceksin Resulüm!
07.Kehf 7. İnsanlardan hangisinin daha güzel amel işlediğini imtihan etmek için yeryüzünde olan şeylere bir ziynet verdik.
08.Kehf 8. Biz onun üzerindeki her şeyi elbette kupkuru bir toprak haline getireceğiz.
09.Kehf 9. Resulüm! Yoksa sen Ashab-ı Kehf’i ve Rakîm’i, bizim şaşılacak âyet (mucize) lerimizden mi sandın?
010.Kehf 10. Hani o gençler mağaraya sığınmışlar ve: “Ey Rabbimiz! Bize kendi katından rahmet ver ve işimizde doğruyu göster, bizi başarılı kıl.” demişlerdi.
011.Kehf 11. Bunun üzerine biz de mağarada nice yıllar onların kulaklarına perde koyduk.
012.Kehf 12. Sonra onları uyandırdık ki, iki taraftan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap edeceğini belirtelim.
013.Kehf 13. Biz sana onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Onlar Rablerine inanmış gençlerdi, biz de onların hidayetlerini artırdık.
014.Kehf 14. Kalplerini kuvvetlendirdik. Ayağa kalkarak dediler ki: “Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Biz O’ndan başkasını ilâh olarak çağırmayız. Yoksa andolsun ki gerçek dışı söz söylemiş oluruz.”
015.Kehf 15. “Şu bizim kavmimiz O’nu bırakıp başka ilâhlar edindiler. Onların ilâh olduğuna dâir apaçık bir delil getirmeleri gerekmez mi? Allah hakkında yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir?”
016.Kehf 16. Onlara: “Madem ki siz onlardan ve Allah’tan başka taptıkları şeylerden ayrıldınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz size rahmetinden genişlik versin ve işinizde size bir kolaylık hazırlasın.” denildi.
017.Kehf 17. Güneşi görürsün ki, doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder, batınca da onların sol tarafını kesip geçer. Onlar mağaranın genişçe bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın âyetlerindendir. Allah kime hidayet ederse, o kimse hak yoldadır. Kimi de sapıklığında bırakırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bir mürşid bulamazsın.
018.Kehf 18. Sen onları uyanık sanırsın, halbuki onlar uykudadırlar. Biz onları sağa ve sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın giriş yerinde iki kolunu uzatıp yatmaktaydı. Onları bir görseydin, mutlaka dönüp giderdin ve için korkuyla dolardı.
019.Kehf 19. İşte böyle! Kendi aralarında birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırıp kaldırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız?” diye sordu. “Bir gün, yahut günün bir parçası kadar!” dediler. “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz ise, ondan size yiyecek getirsin. Fakat çok dikkatli davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.” dediler.
020.Kehf 20. “Çünkü onlar, eğer farkına varırlarsa sizi taşla öldürürler veya kendi dinlerine döndürürler. Böyle bir durumda aslâ kurtuluşa eremezsiniz.”
021.Kehf 21. Böylece onlardan haberdar ettik ki, Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu, kıyametin geleceğinde hiç şüphe bulunmadığını bilsinler. Nitekim halk o sırada onların (Ashab-ı Kehf’in) durumları ile ilgili olarak kendi aralarında tartışıyorlardı. “Onların üzerine bir bina yapın!” dediler. Rableri onları daha iyi bilir. Onların işine vâkıf olanlar ise: “Biz bunların üzerine mutlaka bir mescid yapacağız!” dediler.
022.Kehf 22. “Onlar üçtür, dördüncüleri köpekleridir.” diyecekler. “Beştir, altıncıları köpekleridir.” diyecekler. Bunlar gaybı taşlamaktır. “Yedidir, sekizincisi köpekleridir.” diyecekler. De ki: “Rabbim onların sayısını daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır.” Onun için, onlar hakkında ortaya konulandan fazlası ile bir münâkaşa yapma ve onlar hakkında kimseye bir şey sorma.
023.Kehf 23. Hiçbir şey için: “Ben bunu yarın yapacağım.” deme.
024.Kehf 24. Allah’ın dilemesine bağlamadıkça (inşaallah demedikçe). Bunu unuttuğun zaman Rabbini an ve: “Umarım ki Rabbim beni doğruya, bundan daha yakına eriştirir.” de.
025.Kehf 25. Onlar, mağaralarında üçyüz yıl kaldılar. Dokuz yıl da ilâve ettiler.
026.Kehf 26. De ki: “Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O’nundur. O ne güzel görür ve ne güzel işitir! Onların O’ndan başka dostu yoktur. O, kendi hükmüne hiç kimseyi ortak yapmaz.”
027.Kehf 27. Rabbinin Kitab’ından sana vahyedileni oku! O’nun sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur. O’ndan başka bir sığınılacak da bulamazsın.
028.Kehf 28. Sırf O’nun cemâlini dileyerek sabah akşam Rablerine yalvaranlarla birlikte bulun ve sabret. Dünya hayatının güzelliklerini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz, hevâ ve hevesine uymuş, haddi aşmış kimselere boyun eğme.
029.Kehf 29. De ki: “Gerçek Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. Biz zâlimler için öyle bir ateş hazırlamışızdır ki, onun kalın duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Susuzluktan yardım istediklerinde, erimiş mâden gibi yüzleri kavuran bir su ile yardım edilir. O ne kötü bir içecek ve cehennem ne kötü bir duraktır!”
030.Kehf 30. İman edip de sâlih amel işleyenlere gelince, biz elbette güzel amel işleyenlerin mükâfatını boşa çıkarmayız.
031.Kehf 31. Onlar o kimselerdir ki, onlara altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri verilmiştir. Orada altın bilezikler takınırlar. İnce dibâdan, kalın dibâdan yeşil elbiseler giyerek koltuklar üzerine yaslanırlar. O ne güzel sevap ve ne güzel duraktır!
032.Kehf 32. Onlara şu iki adamı misal olarak anlat. Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik.
033.Kehf 33. İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de ırmak akıtmıştık.
034.Kehf 34. Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken: “Ben malca senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da senden daha güçlü ve itibarlıyım.” dedi.
035.Kehf 35. Kendisine böylece yazık ederek bahçesine girdi. Şöyle dedi: “Bunun hiçbir zaman yok olacağını sanmam!”
036.Kehf 36. “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbime döndürülürsem, hiç şüphem yok ki, orada bundan daha hayırlı bir âkibet bulurum.”
037.Kehf 37. Kendisiyle konuşan arkadaşı ona dedi ki: “Seni topraktan, sonra nutfeden yaratıp, sonunda da seni bir insan şekline getiren Rabbini inkâr mı ediyorsun?”
038.Kehf 38. “İşte O Allah, benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.”
039.Kehf 39. “Bağına girdiğin zaman: ‘Mâşâallah! (Allah dilemiş de olmuş!) Kuvvet yalnız Allah’ındır.’ demen gerekmez miydi? Gerçi sen beni malca ve evlâtça kendinden güçsüz görüyorsun.”
040.Kehf 40. “Rabbim bana senin bağından daha iyisini verebilir ve seninkinin üzerine ise gökten yıldırımlar gönderir de bağın kupkuru bir toprak haline gelir.”
041.Kehf 41. “Yahut suyu çekilir de artık onu arayıp bulamazsın.”
042.Kehf 42. Derken o kâfirin bütün serveti kuşatılıp yok edildi. Bunun üzerine, bağı uğruna yaptığı masraf karşısında ellerini oğuşturmaya başladı. Bağın çardakları yere çökmüştü. “Ah! Keşke ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmamış olsaydım!” diyordu.
043.Kehf 43. Allah’tan başka, kendisine yardım edecek bir topluluğu da yoktu. Kendi kendine yardım edecek güçte de değildi.
044.Kehf 44. İşte bu durumda yardım ve dostluk, hak olan Allah’a mahsustur. O’nun vereceği sevap da daha hayırlıdır, âkibet de daha hayırlıdır.
045.Kehf 45. Onlara dünya hayatının tıpkı şöyle olduğunu anlat: O, gökten indirdiğimiz suya benzer ki, o su sayesinde yeryüzünün bitkileri birbirine karışır, arkasından da rüzgarın savurduğu çöp kırıntısı haline döner. Allah her şeyin üstünde bir kudrete sahip olandır.
046.Kehf 46. Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Bâki kalacak olan sâlih ameller ise, Rabbinin katında hem sevapça daha hayırlıdır, hem de ümit etmeye daha lâyıktır.
047.Kehf 47. O gün dağları yürütürüz, yeryüzünün ise çırılçıplak olduğunu görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın onları mahşerde bir araya toplarız.
048.Kehf 48. Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna arzedilirler. “Andolsun ki sizi ilk defasında yarattığımız şekilde bize geldiniz. Halbuki siz, vâdedilenlerin gerçekleşeceği bir zaman tayin etmediğimizi sanmıştınız.”
049.Kehf 49. Amel defterleri ortaya konulduğunda, suçluların onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. “Vah bize, eyvah bize! Bu deftere ne olmuş, ne küçük bırakmış ne büyük, hiçbir şey bırakmamış, hepsini zaptetmiş.” derler. Bütün yaptıklarını hazır bulurlar. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
050.Kehf 50. Hani biz meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik. İblis hariç olmak üzere hepsi secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da onu ve onun soyunu dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zâlimler için bu ne kötü bir değişmedir!
051.Kehf 51. “Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına şâhit tuttum. Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinmiş değilim.”
052.Kehf 52. O gün Allah: “Benim ortaklarım olduklarını iddiâ ettiklerinizi çağırın!” buyurur. Onlar da çağıracaklar amma, kendilerine hiç cevap veremeyecekler. Biz onların aralarına bir uçurum koyacağız.
053.Kehf 53. Günahkârlar ateşi görürler, içine düşeceklerini iyice anlarlar, fakat ondan savuşacak bir yer bulamazlar.
054.Kehf 54. Andolsun ki biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali tekrar tekrar açıkladık. Fakat insanlar ne de çok cidalcı (tartışmacı) oluyor!
055.Kehf 55. Kendilerine hidayet geldiğinde, insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret dilemekten alıkoyan şey; daha öncekilerin sünnetini (onların başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini), yahut azabın göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir.
056.Kehf 56. Biz peygamberleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise; hakkı, bâtıla dayanarak ortadan kaldırmak için mücadele verirler. Onlar âyetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri alaya alırlar.
057.Kehf 57. Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılarak öğüt verilip de ondan yüz çevirenden ve kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zâlim kim olabilir? Biz onu (Kur’an’ı) anlamasınlar diye, onların kalplerinin üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da onlar aslâ hidayete gelmezler.
058.Kehf 58. Senin Rabbin çok bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir. Eğer onları, yaptıkları yüzünden hemen yakalayıp cezalandırsaydı, onlara çabucak azap ederdi. Fakat kendilerine verilmiş belli bir süre vardır. Artık ondan kaçıp aslâ bir sığınak bulamazlar.
059.Kehf 59. Zulmettiklerinden ötürü işte yok ettiğimiz şehirler! Onları helâk etmek için belli bir süre tayin etmiştik.
060.Kehf 60. Hani bir zaman Musa, genç arkadaşına: “Ben iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durup dinlenmeden gideceğim, yahut (maksadıma erişmek için) uzun yıllar geçireceğim.” demişti.
061.Kehf 61. Her ikisi böylece iki denizin birleştiği yere varınca, balıklarını unuttular. Balık ise denizde bir deliğe doğru yol tutup gitmişti.
062.Kehf 62. Orayı geçtiklerinde Musa genç arkadaşına: “Azığımızı getir, bu yolculuğumuzda gerçekten yorgun ve bitkin düştük.” dedi.
063.Kehf 63. Genç arkadaşı: “Gördün mü? Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı. Balık ise denizde şaşılacak şekilde yolunu tutup gitmiş!” dedi.
064.Kehf 64. Musa: “İşte aradığımız o idi.” dedi. İzlerinin üzerine hemen geri döndüler.
065.Kehf 65. Derken kendisine nezdimizden bir rahmet verdiğimiz, tarafımızdan has bir ilim öğrettiğimiz bir kulumuzu (Hızır’ı) buldular.
066.Kehf 66. Musa ona: “Sana doğru yol olarak öğretilen ilimden bana da tâlim etmen için sana tâbi olayım mı?” dedi.
067.Kehf 67. O da dedi ki: “Doğrusu sen benimle beraber bulunmaya sabredemezsin!”
068.Kehf 68. “Hakikatini kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredebilirsin?”
069.Kehf 69. Musa: “İnşaallah beni sabırlı bulursun. Emrine karşı gelmem.” dedi.
070.Kehf 70. O kul dedi ki: “O halde eğer bana tâbi olacaksan, ben sana anlatmadıkça, herhangi bir şey hakkında bana soru sorma!”
071.Kehf 71. Bunun üzerine kalkıp yola koyuldular. Nihayet bir gemiye bindiler. (Hızır) gemiyi deliverdi. Musa dedi ki: “İçindekileri boğmak için mi gemiyi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın!”
072.Kehf 72. (Hızır): “Ben sana ‘Benimle beraber olmaya sabredemezsin!’ demedim mi?” dedi.
073.Kehf 73. Musa: “Unuttuğum şeyden dolayı beni kınama, bu işimde bana güçlük çıkarma!” dedi.
074.Kehf 74. Yine yürüyüp gittiler. Nihayet bir erkek çocuğuna rastladılar. (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa: “Mâsum bir canı, bir cana karşılık olmaksızın mı öldürdün? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın!” dedi.
075.Kehf 75. (Hızır): “Ben sana ‘Benimle beraber olmaya sabredemezsin!’ demedim mi?” dedi.
076.Kehf 76. Musa da ona: “Eğer bundan sonra bir daha sana bir şey sorarsam, benimle arkadaşlık etme! O zaman benim tarafımdan mazur sayılırsın.” dedi.
077.Kehf 77. Yine yürüyüp gittiler ve nihayet bir memleket halkına varıp, onlardan yiyecek istediler. Halk kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken, orada yıkılmak üzere olan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) onu doğrultuverdi. Bunun üzerine Musa: “İsteseydin, elbette buna karşılık bir ücret alırdın.” dedi.
078.Kehf 78. (Hızır) dedi ki: “İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana dayanamadığın işlerin içyüzünü haber vereyim.”
079.Kehf 79. “Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula âit idi. Ben onu (tamire muhtaç) ayıplı göstermek istedim. Çünkü gideceği yerde her güzel gemiyi zorla alan bir kral vardı.”
080.Kehf 80. “Çocuğa gelince, onun ana ve babası mümin insanlardı. Çocuğun onları azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korkmuştuk.”
081.Kehf 81. “İstedik ki Rableri onlara o çocuktan daha temiz ve daha çok merhametli bir evlât versin.”
082.Kehf 82. “Duvar ise, şehirde iki yetim oğlana âitti. Duvarın altında bu oğlanlar için saklı bir hazine vardı. Babaları da sâlih bir kimse idi. Rabbin diledi ki onlar erginlik çağına ulaşsınlar ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin içyüzü budur.”
083.Kehf 83. Resulüm! Sana Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki: “Size ondan bir hatıra anlatacağım.”
084.Kehf 84. Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kıldık ve her şeyden ona bir sebep verdik, ona her şeyin yolunu öğrettik.
085.Kehf 85. O da bir yol tutup gitti.
086.Kehf 86. Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca, onu kara balçıklı bir gözeye batar (görünümünde) buldu. Orada bir kavme rastladı. Bunun üzerine ona: “Ey Zülkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin!” dedik.
087.Kehf 87. O da dedi ki: “Her kim ki zulmederse onu cezalandıracağız, sonra o Rabbine döndürülür. O da ona görülmedik bir azap ile azap eder.”
088.Kehf 88. “Fakat her kim de iman edip sâlih amellerde bulunursa, ona da mükâfat olarak en güzel bir karşılık vardır. Ona emrimizden kolayını da söyleyeceğiz.”
089.Kehf 89. Sonra yine bir yol tutup gitti.
090.Kehf 90. Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca onu öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, onlara güneşin önünde bir siper yapmamıştık.
091.Kehf 91. İşte böylece onunla ilgili baştan başa her şeyden haberdar idik.
092.Kehf 92. Sonra yine bir yol tutup gitti.
093.Kehf 93. En sonunda iki dağın arasına ulaştığında, onların önünde öyle bir kavme rastladı ki, hemen hemen hiçbir sözü anlamıyorlardı.
094.Kehf 94. Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Doğrusu Ye’cüc ve Me’cüc bu memlekette bozgunculuk yapıp duruyorlar. Bizimle onların arasında bir sed yapman için sana biz bir vergi verelim mi?”
095.Kehf 95. Dedi ki: “Rabbimin beni içinde bulundurduğu kuvvet ve makam (sizin vereceğinizden) daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetle yardım edin de sizinle onlar arasına aşılmaz sağlam bir sed yapayım.”
096.Kehf 96. “Bana demir kütleleri getirin!” Nihayet bunlar iki dağın arasını doldurup aynı seviyeye gelince: “Körükleyin!” dedi. Sonunda o demirleri kor haline getirdiğinde: “Getirin şimdi bana, üzerine erimiş bakır dökeyim!” dedi.
097.Kehf 97. Artık onu ne aşabildiler, ne de delip geçebildiler.
098.Kehf 98. Zülkarneyn: “Bu Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin belirlediği vakit gelince, onu yerle bir eder, Rabbimin verdiği söz şüphesiz ki gerçektir.” dedi.
099.Kehf 99. Biz o gün onları bırakırız da dalgalar halinde birbirine girerler. Sur’a da üfürülmüş, böylece biz onların hepsini bütünüyle bir araya getirmişizdir.
0100.Kehf 100. Cehennemi o gün kâfirlere öyle bir gösteririz ki!
0101.Kehf 101. Onlar ki gözleri bizim öğüdümüze karşı kapalı idi ve öfkelerinden onu dinlemeye tahammül edemezlerdi.
0102.Kehf 102. Kâfirler beni bırakıp da kullarımı dost edineceklerini mi sandılar? Şüphesiz ki biz cehennemi kâfirlere bir konak olarak hazırladık.
0103.Kehf 103. Resulüm! De ki: “Size amelce en çok ziyana uğrayanı bildireyim mi?”
0104.Kehf 104. “Onlar ki dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar iyi yaptıklarını sanıyorlardı.”
0105.Kehf 105. İşte onlar Rabbinin âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden amelleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü biz onlar için terazi kurmayız. (Onlara hiç değer vermeyiz).
0106.Kehf 106. İşte onların cezası cehennemdir. Çünkü kâfir olmuşlar, âyetlerimi ve peygamberlerimi alaya almışlardır.
0107.Kehf 107. İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, onlar için konak olarak Firdevs cennetleri vardır.
0108.Kehf 108. Orada ebedî kalacaklardır, oradan ayrılıp başka bir yere gitmek istemezler.
0109.Kehf 109. De ki: “Rabbimin sözleri için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve getirsek dahi Rabbimin sözleri bitmeden önce denizler tükenir.”
0110.Kehf 110. Resulüm! De ki: “Ben de sizin gibi bir beşerim. Ancak bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa sâlih bir amel işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın.”
01.Meryem 1. Kâf. Hâ. Yâ. Ayn. Sâd.
02.Meryem 2. Bu, Zekeriyâ kuluna Rabbinin rahmetini bir anıştır.
03.Meryem 3. Zekeriyâ gizli bir seslenişle Rabbine yalvarmıştı.
04.Meryem 4. Demişti ki: “Ey Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, baş ihtiyarlık aleviyle tutuştu, saçlarım ağardı. Ey Rabbim! Sana yalvarmak sayesinde şimdiye kadar bedbaht olup bir şeyden mahrum kalmadım.”
05.Meryem 5. “Doğrusu ben, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. (Ne olur) tarafından bana bir veli (yerime geçecek bir oğul) bağışla!”
06.Meryem 6. “O bana ve Yakuboğullarına mirasçı olsun. Ey Rabbim! Onu beğendiğin bir insan yap, rızânı kazanmasını sağla.”
07.Meryem 7. “Ey Zekeriyâ! Biz sana bir oğul müjdeliyoruz, adı Yahyâ’dır. Bu adı daha önce kimseye vermemiştik.”
08.Meryem 8. Zekeriyâ: “Ey Rabbim! Benim nasıl oğlum olabilir? Karım kısırdır. Ben ise ihtiyarlığın son sınırına vardım.” dedi.
09.Meryem 9. Allah ona: “Bu böyledir.” dedi. Rabbin buyurdu ki: “Bu bana kolaydır. Daha önce seni de yaratmıştım. Halbuki sen hiçbir şey değildin.”
010.Meryem 10. Zekeriyâ: “Ey Rabbim! Öyleyse bana bir işaret ver!” dedi. Allah: “Senin işaretin, sapasağlam olduğun halde birbiri ardısıra üç gece insanlarla konuşmamandır.” buyurdu.
011.Meryem 11. Bunun üzerine Zekeriyâ mâbedden kavminin karşısına çıkarak: “Sabah akşam Allah’ı tesbih edin!” diye işaret etti.
012.Meryem 12. “Ey Yahyâ! Kitab’a kuvvetle sarıl!” dedik ve biz ona henüz çocuk iken hikmet verdik.
013.Meryem 13. Nezdimizden bir merhamet ve sâfiyet verdik. O çok takvâ sahibi idi.
014.Meryem 14. Anne-babasına iyilik ederdi. İsyankâr ve zorba değildi.
015.Meryem 15. Doğduğu günde, öleceği günde ve dirileceği günde ona selâm olsun!
016.Meryem 16. Resulüm! Kitapta Meryem’i de an. Hani o, âilesinden ayrılarak, doğu yönünde bir yere çekilmişti.
017.Meryem 17. Sonra onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken biz ona ruhumuzu (Cebrail’i) göndermiştik de, kendisine düzgün bir insan şeklinde görünmüştü.
018.Meryem 18. Meryem: “Senden, çok esirgeyici olan Allah’a sığınırım. Eğer Allah’tan korkan bir kimse isen (çekil yanımdan!)” dedi.
019.Meryem 19. “Ben yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim.” dedi.
020.Meryem 20. Meryem: “Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi.
021.Meryem 21. Cebrail: “Bu böyledir.” dedi. Rabbin buyurdu ki: “Bu bana kolaydır. Biz onu insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız. Bu, önceden kararlaştırılmış bir iştir.”
022.Meryem 22. Nihayet ona hamile kaldı ve bu sebeple uzak bir yere çekildi.
023.Meryem 23. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevketti. “Keşke bundan önce ölmüş olsaydım da unutulup gitseydim!” dedi.
024.Meryem 24. Onun altından bir ses kendisine şöyle seslendi: “Sakın tasalanma! Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir.”
025.Meryem 25. “Hurma ağacını kendine doğru silkele, üstüne taze hurma dökülsün.”
026.Meryem 26. “Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görecek olursan de ki: Ben çok esirgeyici Allah’a oruç adadım, artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.”
027.Meryem 27. Nihayet çocuğu kucağında taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: “Ey Meryem! Hakikaten sen çok tuhaf bir iş yapmışsın.”
028.Meryem 28. “Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz değildi.”
029.Meryem 29. Bunun üzerine çocuğu gösterdi. “Biz beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?” dediler.
030.Meryem 30. Çocuk şöyle dedi: “Ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitap verdi ve beni peygamber yaptı.”
031.Meryem 31. “Nerede olursam olayım, beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe bana namaz kılmamı, zekât vermemi emretti.”
032.Meryem 32. “Beni anneme hürmetkâr kıldı, baş kaldıran bir bedbaht yapmadı.”
033.Meryem 33. “Doğduğum günde, öleceğim günde, diri olarak kabirden kaldırılacağım günde bana selâm olsun.”
034.Meryem 34. İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsa, gerçek söze göre budur.
035.Meryem 35. Çocuk edinmek Allah’a aslâ yakışmaz. O, çok yüce ve münezzehtir. Bir işin olmasına hükmettiği zaman ona sadece “Ol!” der, o da hemen oluverir.
036.Meryem 36. “Şüphesiz ki Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin. İşte doğru yol budur.”
037.Meryem 37. Fırkalar kendi aralarında ihtilâfa düştüler. O büyük güne şâhit olunduğu zamanda vay o kâfirlerin hâline!
038.Meryem 38. Bize gelecekleri gün neler işitecekler, neler göreceklerdir! Fakat o zâlimler şimdi apaçık bir sapıklık içindedirler.
039.Meryem 39. Resulüm! Hâlâ gaflet içinde bulunanları ve hâlâ inanmayanları, işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar.
040.Meryem 40. Şüphesiz ki biz bütün yeryüzüne ve üzerinde bulunanlara vâris olacağız. Onlar bize döndürülecekler.
041.Meryem 41. Resulüm! Kitap’ta İbrahim’i de an, zira o sıdkı bütün bir peygamber idi.
042.Meryem 42. Hani babasına demişti ki: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen, sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?”
043.Meryem 43. “Babacığım! Sana gelmeyen bir ilim gerçekten bana gelmiştir. O halde bana uy da, seni dosdoğru bir yola ileteyim.”
044.Meryem 44. “Babacığım! Şeytana tapma. Çünkü şeytan Rahman’a isyan etmişti.”
045.Meryem 45. “Babacığım! Doğrusu korkuyorum ki, çok esirgeyici olan Allah’tan sana bir azap gelip çatar da şeytana arkadaş olmuş olursun.”
046.Meryem 46. Babası dedi ki: “Ey İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer onlara dil uzatmaktan vazgeçmezsen, muhakkak ki seni taşlarım. Uzun süre benden ayrıl git!”
047.Meryem 47. İbrahim: “Sana selâm olsun! Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O bana karşı çok lütufkârdır.”
048.Meryem 48. “Sizden de, Allah’tan başka taptıklarınızdan da uzaklaşıyor ve yalnız Rabbime yalvarıyorum. Umarım ki Rabbime yalvarmakla bedbaht olmam.”
049.Meryem 49. Nihayet İbrahim onlardan ve Allah’tan başka taptıkları şeylerden ayrılınca biz ona İshak’ı ve Yakub’u bağışladık ve her birini peygamber yaptık.
050.Meryem 50. Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk, onların herkesçe övülüp hayırla yâdedilmelerini sağladık.
051.Meryem 51. Resulüm! Kitap’ta Musa’ya dair anlattıklarımızı da an! O seçkin kılınmış hâlis bir insan ve tarafımızdan gönderilmiş (resul) bir peygamberdi.
052.Meryem 52. Ona Tur’un sağ yanından seslenmiş ve hususi bir konuşmada bulunmak için onu yaklaştırmıştık.
053.Meryem 53. Rahmetimizden, kardeşi Harun’u bir peygamber olarak ona bağışladık.
054.Meryem 54. Resulüm! Kitap’ta İsmail’i de an! Çünkü o sâdık idi ve tarafımızdan gönderilmiş (resul) bir peygamberdi.
055.Meryem 55. Âilesine ve yakınlarına namazı ve zekâtı emrederdi. Rabbinin nezdinde beğenilmiş, hoşnutluğa ermişti.
056.Meryem 56. Kitap’ta İdris’i de an! Çünkü o sâdık bir peygamberdi.
057.Meryem 57. Biz onu yüce bir yere yükseltmiştik.
058.Meryem 58. İşte bunlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem’in zürriyyetinden ve Nuh’la beraber gemide taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrâil’in (Yakub’un) soyundan, hidâyete erdirip seçkin kıldığımız kimselerdir. Rahman’ın âyetleri onlara okunduğu zaman, ağlayarak secdeye kapanırlardı.
059.Meryem 59. Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Bu yüzden azgınlıklarının cezalarını çekeceklerdir.
060.Meryem 60. Ancak tevbe eden, iman eden ve sâlih amel işleyen kimseler bunun dışındadır. Onlar hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın cennete girerler.
061.Meryem 61. Adn cennetlerine. Ki Rahman olan Allah onu kullarına gıyâben vâdetmiştir. Şüphe yok ki O’nun vaadi yerini bulacaktır.
062.Meryem 62. Orada boş söz değil, sadece esenlik veren sözler işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da hazırdır.
063.Meryem 63. Kullarımızdan takvâ sahibi olan kimselere miras bırakacağımız cennet işte budur.
064.Meryem 64. (Cebrail dedi ki): “Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunların arasında bulunan her şey O’nundur. Senin Rabbin aslâ unutkan değildir.”
065.Meryem 65. O; göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. O’na ibadet et ve bu ibadetinde sabırlı ol. Hiç sen Allah’ın ismini taşıyan başka birini bilir misin?
066.Meryem 66. İnsan der ki: “Öldüğüm zaman (kabirden) diri olarak çıkarılacak mıyım?”
067.Meryem 67. İnsan daha önce hiçbir şey değilken, kendisini nasıl yarattığımızı düşünmüyor mu?
068.Meryem 68. Rabbine andolsun ki, biz onları da şeytanları da mutlaka mahşerde toplayacağız. Sonra da onları diz üstü çökmüş bir vaziyette cehennemin çevresinde hazır bulunduracağız.
069.Meryem 69. Sonra her gruptan Rahman’a karşı isyanda en ileri gidenleri ayıracağız.
070.Meryem 70. Sonra, biz oraya girmeye kimlerin daha müstehak olduklarını elbette daha iyi biliriz.
071.Meryem 71. İçinizden cehenneme uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür.
072.Meryem 72. Sonra takvâya erenleri kurtarırız, zâlimleri de orada diz çökmüş olarak bırakırız.
073.Meryem 73. Âyetlerimiz kendilerine açık açık okunduğu zaman kâfirler iman edenlere: “Bu iki topluluktan hangisinin mevki ve makamı daha hayırlı, meclis ve topluluğu daha güzeldir?” dediler.
074.Meryem 74. Halbuki biz bunlardan önce, malca ve gösteriş bakımından güzel olan nice nesiller helâk ettik.
075.Meryem 75. De ki: “Kim sapıklık içinde ise, Rahman onun günlerini uzattıkça uzatsın! Nihayet kendilerine vaad edilen azabı, ya da kıyamet gününü gördükleri zaman, kimin yerinin daha kötü ve taraftarlarının daha zayıf olduğunu bileceklerdir!”
076.Meryem 76. Allah hidayette bulunanların hidayetini artırır. Bâki kalacak sâlih ameller, Rabbinin katında hem sevap olarak daha iyidir, hem de netice olarak daha hayırlıdır.
077.Meryem 77. Resulüm! Âyetlerimizi inkâr eden ve: “Bana elbette mal ve evlat verilecektir.” diyen adamı gördün mü?
078.Meryem 78. O gaybı mı biliyor, yoksa Rahman’ın katından bir söz mü almıştır?
079.Meryem 79. Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.
080.Meryem 80. Onun dediğine biz vâris oluruz ve o bize tek başına yapayalnız gelir.
081.Meryem 81. Onlar kendilerine kuvvet ve itibar kazandırsın diye Allah’ı bırakarak ilâhlar edindiler.
082.Meryem 82. Hayır, hayır! Taptıkları ilâhlar onların tapınmalarını tanımayacaklar ve onlara hasım olacaklardır.
083.Meryem 83. Görmedin mi? Biz şeytanları kâfirlerin üzerine salarız da, onları kışkırttıkça kışkırtırlar.
084.Meryem 84. Şu halde onlar hakkında acele etme! Biz onların (günlerini) saydıkça sayıyoruz.
085.Meryem 85. Muttakileri o gün Rahman’ın huzurunda O’na gelmiş konuklar olarak toplarız.
086.Meryem 86. Suçluları da susamış olarak cehenneme süreriz.
087.Meryem 87. Rahman’ın huzurunda söz ve izin alandan başkasının şefaata gücü yetmez (izin verilmez).
088.Meryem 88. “Rahman çocuk edindi.” dediler.
089.Meryem 89. Andolsun ki siz, pek çirkin bir şey ortaya attınız.
090.Meryem 90. Bu sözden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar dağılıp çökecekti.
091.Meryem 91. Rahman olan Allah’a çocuk isnadında bulunmaları yüzünden.
092.Meryem 92. Halbuki Rahman olan Allah’a çocuk isnat etmek aslâ yakışmaz.
093.Meryem 93. Göklerde ve yerde olan herkes Rahman’a birer kul olarak gelirler.
094.Meryem 94. Allah onların hepsini kuşatmış ve sayılarını tesbit etmiştir.
095.Meryem 95. Onlardan her biri kıyamet gününde teker teker O’nun huzuruna gelirler.
096.Meryem 96. İman edip sâlih ameller işleyenler için Rahman bir sevgi peyda edecektir.
097.Meryem 97. Resulüm! Biz Kur’an’ı senin dilinle indirerek kolaylaştırdık ki, onunla takvâ sahiplerini müjdeleyesin ve onunla inatçı bir kavmi uyarasın.
098.Meryem 98. Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Şimdi onlardan hiçbirini hissediyor veya bir ses işitiyor musun?
01.Tâ-Hâ 1. Tâ. Hâ.
02.Tâ-Hâ 2. Resulüm! Biz sana bu Kur’an’ı sıkıntıya düşesin diye indirmedik.
03.Tâ-Hâ 3. Ancak Allah’tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik.
04.Tâ-Hâ 4. Yeri ve yüce gökleri yaratan tarafından indirilmiştir.
05.Tâ-Hâ 5. Rahman Arş’ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu).
06.Tâ-Hâ 6. Göklerde ve yerde, ikisinin arasında ve toprağın altında bulunanlar yalnız O’nundur.
07.Tâ-Hâ 7. Sen eğer sözü açıktan söylersen; şüphesiz ki O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.
08.Tâ-Hâ 8. Allah O’dur ki, O’ndan başka ilâh yoktur. En güzel isimler O’nundur.
09.Tâ-Hâ 9. Musa’nın haberi sana geldi mi?
010.Tâ-Hâ 10. Hani o bir ateş görmüştü de âilesine şöyle demişti: “Siz burada durun. Ben bir ateş gördüm. Oradan size bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol gösteren bulurum.”
011.Tâ-Hâ 11. Oraya vardığında: “Ey Musa!” diye nidâ edildi.
012.Tâ-Hâ 12. “Ben senin Rabbinim. Ayağındakileri çıkar. Zira sen mukaddes vâdide, Tuvâ’dasın.”
013.Tâ-Hâ 13. “Ben seni seçtim. Vahyolunanı dinle.”
014.Tâ-Hâ 14. “Şüphesiz ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Bana kulluk et, beni anmak için namaz kıl.”
015.Tâ-Hâ 15. “Kıyamet muhakkak gelecektir. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, zamanını gizli tutuyorum.”
016.Tâ-Hâ 16. “Ona inanmayan ve kendi nefis arzusuna uyan kimse seni ondan alıkoymasın. Yoksa helâk olursun.”
017.Tâ-Hâ 17. “O sağ elindeki nedir ey Musa?”
018.Tâ-Hâ 18. “O benim asamdır. Ona dayanırım, onunla davarıma yaprak silkerim ve daha birçok işlerde faydalanırım.” dedi.
019.Tâ-Hâ 19. “Bırak onu ey Musa!” buyurdu.
020.Tâ-Hâ 20. Onu hemen yere attı. Bir de baktı ki, hızla sürünen bir yılan oluvermiş!
021.Tâ-Hâ 21. Buyurdu ki: “Tut onu, korkma! Biz onu yine eski durumuna çevireceğiz.”
022.Tâ-Hâ 22. “Elini koynuna sok, diğer bir mucize olarak kusursuz bembeyaz çıksın.”
023.Tâ-Hâ 23. “Bununla sana en büyük âyetlerimizden (mucizelerimizden) bazılarını göstermiş olalım.”
024.Tâ-Hâ 24. “Firavun’a git, doğrusu o azmıştır.”
025.Tâ-Hâ 25. Dedi ki: “Rabbim! Göğsüme genişlik ver.”
026.Tâ-Hâ 26. “İşimi kolaylaştır.”
027.Tâ-Hâ 27. “Dilimin düğümünü çöz.”
028.Tâ-Hâ 28. “Ki, sözümü iyi anlasınlar.”
029.Tâ-Hâ 29. “Âilemden bana bir vezir ver.”
030.Tâ-Hâ 30. “Kardeşim Harun’u.”
031.Tâ-Hâ 31. “Beni onunla destekle.”
032.Tâ-Hâ 32. “Onu da işimde ortak kıl.”
033.Tâ-Hâ 33. “Böylece seni daha çok tesbih edelim.”
034.Tâ-Hâ 34. “Ve seni çokça zikredelim.”
035.Tâ-Hâ 35. “Şüphesiz ki sen bizi görüyorsun.”
036.Tâ-Hâ 36. Allah buyurdu ki: “Ey Musa! İstediğin sana verilmiştir.”
037.Tâ-Hâ 37. “Andolsun ki sana başka bir defa daha lütufta bulunmuştuk.”
038.Tâ-Hâ 38. “Hani annene vahyedilmesi gerekeni vahyetmiştik.”
039.Tâ-Hâ 39. “Onu bir sandığa koy, sonra suya bırak. Su onu kıyıya atar. Benim de düşmanım, onun da düşmanı olan birisi onu alır. Gözümün önünde yetişesin diye seni sevgili kıldım.”
040.Tâ-Hâ 40. “Hani kız kardeşin, Firavun’un sarayına gidip: ‘Ona bakacak birini size göstereyim mi?’ diyordu. İşte böylece seni annene geri vermiştik; ki gözü aydın olsun, üzülmesin. Ve sen bir cana kıymıştın da, seni üzüntüden kurtarmıştık. Hem seni birçok musibetlerle imtihana çekmiştik. Medyen halkı arasında yıllarca kalmıştın. Sonra da takdire göre geldin ey Musa!”
041.Tâ-Hâ 41. “Ve seni kendim için seçtim.”
042.Tâ-Hâ 42. “Sen ve kardeşin, âyetlerimle gidin. Beni anmakta gevşek davranmayın.”
043.Tâ-Hâ 43. “Firavun’a gidin, doğrusu o azmıştır.”
044.Tâ-Hâ 44. “Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar.”
045.Tâ-Hâ 45. “Rabbimiz! Onun bize kötülük etmesinden, veya azgınlığının artmasından korkuyoruz.” dediler.
046.Tâ-Hâ 46. Buyurdu ki: “Korkmayın, ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm.” 47. Hemen ona gidin ve deyin ki: “Biz, senin Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını bizimle gönder ve onlara azap etme. Hem biz Rabbinden sana bir âyet (mucize) ile geldik. Selâm hidayete tâbi olanlara olsun!”
047.Tâ-Hâ 47. Hemen ona gidin ve deyin ki: “Biz, senin Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını bizimle gönder ve onlara azap etme. Hem biz Rabbinden sana bir âyet (mucize) ile geldik. Selâm hidayete tâbi olanlara olsun!”
048.Tâ-Hâ 48. “Doğrusu bize vahyolundu ki, (peygamberleri) yalanlayıp inkâr edenlere ve (imandan) yüz çevirenlere azap vardır.”
049.Tâ-Hâ 49. Firavun: “Sizin Rabbiniz kimdir ey Musa?” dedi.
050.Tâ-Hâ 50. Dedi ki: “Bizim Rabbimiz her şeye yaratılışını veren, sonra da doğru yolu gösterendir.”
051.Tâ-Hâ 51. “Peki ya, ilk nesillerin hâli ne olacak?” dedi.
052.Tâ-Hâ 52. Musa: “Onların bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Benim Rabbim hata etmez ve unutmaz.” dedi.
053.Tâ-Hâ 53. Sizin için yeryüzünü döşeyen, yollar açan, gökten su indiren O’dur. Biz o su ile türlü türlü, çift çift bitkiler yetiştirdik.
054.Tâ-Hâ 54. İster siz yiyin, ister hayvanlarınızı otlatın. Onlarda akıl sahipleri için âyetler (ibretler) vardır.
055.Tâ-Hâ 55. Sizi ondan yarattık, yine oraya döndüreceğiz ve bir kere daha ondan çıkaracağız.
056.Tâ-Hâ 56. Andolsun ki ona bütün âyetlerimizi gösterdik. Yine de yalanladı ve diretti.
057.Tâ-Hâ 57. Ve dedi ki: “Sihirbazlığınla bizi memleketimizden çıkarmaya mı geldin ey Musa?”
058.Tâ-Hâ 58. “Şimdi biz de seninkine benzeyen bir sihri sana göstereceğiz. Bizimle senin aranda bir vakit tayin et ki, sen de biz de düz bir yerde bulunalım, caymayalım.”
059.Tâ-Hâ 59. Musa: “Buluşma zamanınız, bayram günü ve insanların toplandığı kuşluk vaktidir.” dedi.
060.Tâ-Hâ 60. Bunun üzerine Firavun dönüp gitti. Bütün hilesini topladıktan sonra geri geldi.
061.Tâ-Hâ 61. Musa onlara dedi ki: “Size yazıklar olsun! Allah’a karşı yalan uydurmayın. Yoksa azapla sizi yok eder. Allah’a iftira eden muhakkak hüsrana uğrar.”
062.Tâ-Hâ 62. Sihirbazlar işi kendi aralarında tartıştılar ve gizlice müşavere ettiler.
063.Tâ-Hâ 63. Dediler ki: “Bunlar iki sihirbazdır. Sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve en üstün olan yolunuzu ortadan kaldırmak istiyorlar.”
064.Tâ-Hâ 64. “Onun için tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra da sıra hâlinde gelin. Muhakkak ki bugün üstün gelen başarıya ulaşır.”
065.Tâ-Hâ 65. Dediler ki: “Ey Musa! Ya sen at veya önce atan biz olalım.”
066.Tâ-Hâ 66. Musa: “Hayır! Siz atın!” dedi. Değnekleri ve ipleri sihirleri yüzünden sanki yürüyorlarmış gibi geldi.
067.Tâ-Hâ 67. Bunun için Musa, içinde bir korku hissetti.
068.Tâ-Hâ 68. Biz de: “Korkma! Muhakkak sen daha üstünsün.” dedik.
069.Tâ-Hâ 69. “Sağ elindekini at da, onların yaptıklarını yutsun. Yaptıkları sadece sihirbaz hilesidir. Nerede olursa olsun, sihirbaz aslâ iflâh olmaz.”
070.Tâ-Hâ 70. Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar. “Harun ve Musa’nın Rabbine iman ettik.” dediler.
071.Tâ-Hâ 71. Firavun dedi ki: “Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi? Doğrusu o size sihiri öğreten büyüğünüzdür. Andolsun ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve muhakkak ki hepinizi hurma kütüklerine asacağım. O zaman hangimizin azabının daha çetin ve daha devamlı olduğunu iyice bileceksiniz.”
072.Tâ-Hâ 72. Dediler ki: “Biz seni, bize gelen apaçık delillere (mucizelere) ve bizi yaratana tercih edip üstün tutmayacağız. Yapacağını yap, ne hüküm vereceksen ver. Sen ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin.”
073.Tâ-Hâ 73. “Doğrusu biz hatalarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah daha hayırlı ve O’nun vereceği mükâfat ve ceza daha devamlıdır.”
074.Tâ-Hâ 74. Rabbine suçlu olarak gelen kimse için cehennem vardır. O orada ne ölür ne de yaşar.
075.Tâ-Hâ 75. Rabbine inanmış ve sâlih ameller yaparak gelenlere de en yüksek dereceler vardır.
076.Tâ-Hâ 76. Altlarından ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte arınanların mükâfatı budur!
077.Tâ-Hâ 77. Andolsun ki biz Musa’ya şöyle vahyettik: “Kullarımı geceleyin yürüt. Denizde onlara kuru bir yol aç. Düşmanların yetişmesinden de batmaktan da korkma, endişe etme!”
078.Tâ-Hâ 78. Firavun, ordusuyla onları takip etti. Deniz de onları içine alıverdi, hem de ne alış!
079.Tâ-Hâ 79. Firavun kavmini saptırdı ve onlara doğru yolu gösteremedi.
080.Tâ-Hâ 80. Ey İsrâiloğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık. Tûr’un sağ tarafında sizinle sözleştik ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın eti indirdik.
081.Tâ-Hâ 81. Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin, bu hususta taşkınlık (ve nankörlük) etmeyin. Sonra gazabım üzerinize iner. Gazabım kimin üzerine inerse, şüphesiz ki o mahvolur.
082.Tâ-Hâ 82. Bununla beraber şüphe yok ki ben, tevbe eden, iman edip sâlih amel işleyen, sonra da hak yolunda (ölünceye kadar) sebat eden kimseyi elbette çok bağışlayıcıyım.
083.Tâ-Hâ 83. “Seni kavminden daha çabuk gelmeye sevkeden nedir ey Musa?”
084.Tâ-Hâ 84. “Onlar benim ardımdan geliyorlar. Rabbim! Hoşnut olman için sana acele geldim.” dedi.
085.Tâ-Hâ 85. Allah buyurdu: “Biz senden sonra kavmini imtihana çektik. Sâmirî onları saptırdı.”
086.Tâ-Hâ 86. Musa kavmine çok kızgın ve üzüntülü olarak döndü. “Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Uzun bir zaman mı geçti aradan? Yoksa Rabbinizin gazabına mı uğramak istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?” dedi.
087.Tâ-Hâ 87. Dediler ki: “Sana verdiğimiz sözden kendi başımıza caymadık. O kavmin ziynet eşyasından bize yükler dolusu taşıtıldı. Biz onları (ateşe) attık. Aynı şekilde Sâmirî de attı.”
088.Tâ-Hâ 88. Bu adam onlar için böğürebilen bir buzağı heykeli çıkardı. Dediler ki: “İşte bu sizin de Musa’nın da ilâhıdır. Fakat o unuttu.”
089.Tâ-Hâ 89. Görmüyorlar mıydı ki, o kendilerine ne söz söyleyebiliyor, ne bir zarar ne de bir fayda verebiliyordu?
090.Tâ-Hâ 90. Daha önce Harun onlara: “Ey kavmim! Siz bu (buzağı) ile imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahman’dır. Bana uyun, emrime itaat edin.” demişti.
091.Tâ-Hâ 91. Onlar da: “Musa bize dönünceye kadar buna tapmaktan aslâ vazgeçmeyeceğiz.” demişlerdi.
092.Tâ-Hâ 92. (Musa döndüğünde) dedi ki: “Ey Harun! Bunların sapıttığını görünce, seni benim yolumdan gitmekten alıkoyan nedir?”
093.Tâ-Hâ 93. “Neden bana uymadın? Emrime karşı mı geldin?”
094.Tâ-Hâ 94. Dedi ki: “Anamın oğlu! Saçımdan sakalımdan tutma. Ben senin: ‘İsrailoğulları arasına ayrılık soktun, sözüme bakmadın.’ diyeceğinden korktum.”
095.Tâ-Hâ 95. “Ya senin zorun ne idi ey Sâmirî?” dedi.
096.Tâ-Hâ 96. (Sâmirî) dedi ki: “Onların görmedikleri bir şey gördüm ve onu sana gelen ilâhi elçinin bastığı yerden bir avuç avuçladım. Bunu (ziynet eşyasının eritildiği potaya) attım. Nefsim bana bunu hoş gösterdi.”
097.Tâ-Hâ 97. Musa dedi ki: “Defol, git! Doğrusu artık hayat boyunca: ‘Bana dokunmayın!’ demenden başka yapacağın bir şey yoktur. Bir de senin için hiç kaçamayacağın bir ceza günü var. Sarılıp durduğun, üstüne düşüp tapındığın ilâhına bak! Biz onu yakacağız, sonra da denize atacağız.”
098.Tâ-Hâ 98. Sizin ilâhınız, ancak ve ancak O’ndan başka hiç bir ilâh olmayan Allah’tır. İlmi her şeyi kuşatmıştır.
099.Tâ-Hâ 99. Resulüm! Böylece sana geçmişteki haberlerden bir kısmını anlatıyoruz. Biz sana tarafımızdan bir zikir verdik.
0100.Tâ-Hâ 100. Kim ondan yüz çevirirse; bilsin ki o, kıyamet gününde ağır bir günah yükü yüklenecektir.
0101.Tâ-Hâ 101. Bu kimseler o günah yükünün azabı içinde ebedî kalacaklardır. Bu, kıyamet gününde onlar için ne kötü bir yüktür!
0102.Tâ-Hâ 102. O gün Sur’a üflenir ve biz o gün suçluları gözleri dehşetten göğermiş olarak toplarız.
0103.Tâ-Hâ 103. Aralarında gizli gizli konuşurlar: “Siz dünyada on günden fazla kalmadınız!”
0104.Tâ-Hâ 104. Aralarında konuştuklarını biz daha iyi biliriz. En akıllıları ise: “Siz dünyada ancak bir gün kaldınız!” der.
0105.Tâ-Hâ 105. Resulüm! Sana dağlardan (kıyamet günü ne olacağından) sorarlar. De ki: “Rabbim onları kül gibi ufalayıp savuracak!”
0106.Tâ-Hâ 106. “Yerlerini dümdüz, bomboş bırakacaktır.”
0107.Tâ-Hâ 107. “Öyle ki orada ne bir çukur ne de bir tümsek görebileceksin!”
0108.Tâ-Hâ 108. O gün insanlar hiçbir tarafa sapmaksızın, (mahşere) çağıranın (İsrafil’in) dâvetine uyarlar. Rahman’ın korkusundan bütün sesler kısılmıştır. Bu yüzden, fısıltıdan başka bir şey işitemezsin.
0109.Tâ-Hâ 109. O gün Rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimseden başkasının şefaatı fayda vermez.
0110.Tâ-Hâ 110. Allah onların geçmişlerini de geleceklerini de bilir. Kulların ilmi ise bunu kavrayamaz.
0111.Tâ-Hâ 111. Bütün yüzler Hayy ve Kayyum olan Allah’a zelil olarak boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen ise gerçekten perişan olmuştur.
0112.Tâ-Hâ 112. Kim mümin olarak sâlih amellerden yaparsa, artık o ne zulümden ne de hakkının yeneceğinden korkar.
0113.Tâ-Hâ 113. Böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve onda tehditleri tekrar tekrar açıkladık. Umulur ki Allah’tan korkarlar veya o, kendileri için bir hatırlatma olur.
0114.Tâ-Hâ 114. Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Resulüm! Sana onun vahyi bitmeden önce, Kur’an’ı okumakta acele etme. De ki: “Ey Rabbim! İlmimi artır.”
0115.Tâ-Hâ 115. Andolsun ki biz daha önce Âdem’e de ahid vermiştik. Fakat o unuttu. Biz onda azim bulmadık.
0116.Tâ-Hâ 116. Bir zamanlar biz meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik. Onlar da hemen secde ettiler. Yalnız İblis hariç, o diretmişti.
0117.Tâ-Hâ 117. Biz de dedik ki: “Ey Âdem! Bu senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra yorulur, sıkıntı çekersiniz!”
0118.Tâ-Hâ 118. “Doğrusu cennette senin için ne acıkmak ne de çıplak kalmak vardır.”
0119.Tâ-Hâ 119. “Orada ne susarsın, ne de sıcaklığın sıkıntısını duyarsın.”
0120.Tâ-Hâ 120. Sonunda şeytan ona vesvese verdi. “Ey Âdem! Sana ebedilik ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” dedi.
0121.Tâ-Hâ 121. Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yediler, ayıp yerleri görünüverdi. Üstlerini cennet yapraklarıyla örtünmeye çalıştılar. Âdem Rabbine âsi olup şaşırdı.
0122.Tâ-Hâ 122. Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti, ona doğru yolu gösterdi.
0123.Tâ-Hâ 123. Buyurdu ki: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin! Size benden bir hidayet geldiği zaman, kim benim hidayetime tâbi olursa o (dünyada) sapmaz, (ahirette de) bedbaht olmaz.
0124.Tâ-Hâ 124. Kim benim zikrimden yüz çevirirse, onun hakkı da dar bir geçimdir ve biz onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.
0125.Tâ-Hâ 125. Der ki: “Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben gören bir kimse idim.”
0126.Tâ-Hâ 126. Allah: “İşte böyle. Sana âyetlerimiz gelmişti de, sen onları unuttun. Bugün de sen aynı şekilde unutuluyorsun!” buyurur.
0127.Tâ-Hâ 127. Haddi aşan ve Rabbinin âyetlerine inanmayan kimseyi işte biz böyle cezalandırırız. Ahiret azabı ise, hem daha çetin, hem daha süreklidir.
0128.Tâ-Hâ 128. Bizim onlardan önce nice nesilleri helâk etmiş olmamız, kendilerini hâlâ yola getirmedi mi? Halbuki onların yurtlarında gezip dolaşırlar. Bunda elbette ki akıl sahipleri için âyetler (ibretler) vardır.
0129.Tâ-Hâ 129. Eğer Rabbinin daha önce verilmiş bir sözü ve tayin ettiği bir süre olmasaydı, hemen azaba uğrarlardı.
0130.Tâ-Hâ 130. Onların söylediklerine sabret! Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini hamd ile tesbih et. Gece saatleri ve gündüzleri de tesbih et ki Rabbinin rızâsına eresin.
0131.Tâ-Hâ 131. Sakın kendilerini denemek için, onlardan bazılarına bol bol verdiğimiz dünya hayatının süsüne gözlerini dikme! Rabbinin rızkı hem daha hayırlı hem de daha süreklidir.
0132.Tâ-Hâ 132. Âilene namaz kılmalarını emret, kendin de onda sebat ile devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz. Sana rızık veren biziz. Güzel âkibet takvâ sahiplerinindir.
0133.Tâ-Hâ 133. Onlar: “Bize Rabbinden bir âyet (mucize) getirmeli değil miydi?” dediler. Önceki suhuflardakinin apaçık delili (Kur’an) onlara gelmedi mi?
0134.Tâ-Hâ 134. Eğer biz onları, ondan önce bir azap ile helâk etseydik, muhakkak: “Ey Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de, böyle zelil ve rezil olmadan evvel âyetlerine uysaydık!” derlerdi.
0135.Tâ-Hâ 135. De ki: “Herkes beklemektedir, siz de bekleyin. Doğrusu düz yolun sahipleri kimdir, doğru yolda olan kimdir, yakında bileceksiniz!”
01.Enbiyâ 1. İnsanların hesap görme zamanı yaklaştı, fakat onlar hâlâ gaflet içindedirler.
02.Enbiyâ 2. Rablerinden kendilerine gelen her yeni zikri (öğüt ve uyarıyı) mutlaka alaya alarak dinlerler.
03.Enbiyâ 3. Kalpleri gaflet içerisindedir. O zulmedenler kendi aralarında şöyle fısıldaştılar: “Bu, sizin gibi bir beşer değil midir? Siz göz göre göre sihrin peşinden mi gidiyorsunuz?”
04.Enbiyâ 4. Dedi ki: “Benim Rabbim gökte ve yerde söyleneni bilir. O, işitendir, bilendir.”
05.Enbiyâ 5. Dediler ki: “Hayır! Bunlar karmakarışık rüyâlardır. Hayır! Onu kendisi uydurmuştur. Hayır! O şâirdir. Eğer öyle değilse bize hemen önceki peygamberler gibi bir âyet (mucize) getirsin.”
06.Enbiyâ 6. Bunlardan önce yoketmiş olduğumuz hiçbir memleket halkı iman etmemişti, şimdi bunlar mı iman edecekler?
07.Enbiyâ 7. Biz senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız dini müşküllerinizi ehl-i zikirden sual ediniz.
08.Enbiyâ 8. Biz onları yemek yemeyen birer ceset kılmadık. Onlar ebedî de değillerdi.
09.Enbiyâ 9. Sonra onlara verdiğimiz sözü dosdoğru yerine getirdik. Hem kendilerini hem de dilediğimiz kimseleri kurtardık. Haddi aşanları da yok ettik.
010.Enbiyâ 10. Andolsun ki, içinde zikriniz (şerefiniz) bulunan bir kitap indirdik. Hâlâ akıl erdirmiyor musunuz?
011.Enbiyâ 11. Zâlim olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra da başka bir topluluk var ettik.
012.Enbiyâ 12. Onlar bizim azabımızı hissettiklerinde oradan hızla uzaklaşıp kaçıyorlardı.
013.Enbiyâ 13. Kaçmayın! İçinde şımarıp azdığınız nimetlere ve meskenlerinize dönün! Çünkü sorguya çekileceksiniz.
014.Enbiyâ 14. Dediler ki: “Vay başımıza gelenlere! Biz gerçekten zâlimlermişiz.”
015.Enbiyâ 15. Biz onları kuruyup biçilmiş ekin haline, sönmüş ateşe çevirinceye kadar bu haykırmaları sürüp gitti.
016.Enbiyâ 16. Biz göğü, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri oyun olsun diye yaratmadık.
017.Enbiyâ 17. Eğer biz oyun-eğlence edinmek isteseydik, herhalde onu kendi katımızdan edinirdik. Bunu yapsaydık böyle yapardık.
018.Enbiyâ 18. Hayır! Biz hakkı bâtılın tepesine şiddetle indirip atarız da, onun beynini parçalar. Bir de görürsünüz ki bâtıl yok olup gitmiştir. Allah’a yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size!
019.Enbiyâ 19. Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun huzurunda bulunanlar, O’na kulluk etmekten büyüklenmezler ve usanmazlar.
020.Enbiyâ 20. Hiç ara vermeksizin, bıkıp usanmaksızın gece gündüz tesbih ederler.
021.Enbiyâ 21. Yoksa yeryüzünde bir takım ilâhlar edindiler de ölüleri onlar mı diriltip kaldıracaklar?
022.Enbiyâ 22. Yerde ve gökte eğer Allah’tan başka ilâh bulunmuş olsaydı, ikisi de bozulup giderdi. Arşın Rabbi olan Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir.
023.Enbiyâ 23. O yaptığından sorulmaz, onlar ise sorguya çekileceklerdir.
024.Enbiyâ 24. Yoksa O’ndan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: “Delilinizi getirin. İşte bu, benimle birlikte olanların da zikridir, benden öncekilerin de zikridir.” Doğrusu onların çoğu hakkı bilmezler, bunun için de yüz çevirirler.
025.Enbiyâ 25. Resulüm! Senden evvel gönderdiğimiz her peygambere: “Benden başka ilâh yoktur, bana kulluk edin!” diye vahyetmişizdir.
026.Enbiyâ 26. “Rahman çocuk edindi.” dediler. Hâşâ! O bundan münezzehtir. Bilâkis (melekler) ikrama erdirilmiş kullardır.
027.Enbiyâ 27. O’ndan önce söz söylemezler ve yalnız O’nun emriyle hareket ederler.
028.Enbiyâ 28. Allah, onların öndekilerini de bilir, arkalarındakini de bilir. Onlar, Allah’ın râzı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler ve O’nun korkusundan titrerler.
029.Enbiyâ 29. Onlardan her kim: “Ben de Allah’tan başka bir ilâhım.” derse, biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz zâlimleri böyle cezalandırırız.
030.Enbiyâ 30. İnkâr edenler görmediler mi? Göklerle yer önceleri bitişik bir halde idiler de, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Onlar hâlâ inanmıyorlar mı?
031.Enbiyâ 31. Yer onları sarsmasın diye, onun üstünde sâbit dağlar yarattık ve doğru gidebilmeleri için orada geniş yollar açtık.
032.Enbiyâ 32. Biz göğü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise hâlâ gökyüzünün âyetlerinden (delillerinden) yüz çevirmektedirler.
033.Enbiyâ 33. Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedir.
034.Enbiyâ 34. Resulüm! Biz senden önce hiçbir beşere ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedî mi kalacaklar?
035.Enbiyâ 35. Her insan ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Sonra bize döndürüleceksiniz.
036.Enbiyâ 36. Kâfirler seni gördükleri zaman: “Sizin ilâhlarınızı diline dolayan bu mudur?” diyerek seni hep alaya alırlar. Oysa onlar Rahman’ın zikrini inkâr edenlerin tâ kendileridir!
037.Enbiyâ 37. İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size âyetlerimi göstereceğim, bunu benden acele istemeyin.
038.Enbiyâ 38. Onlar: “Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?” derler.
039.Enbiyâ 39. Kâfirler ne yüzlerinden ne de sırtlarından ateşi savamayacakları, kendilerine yardım da edilmeyeceği zamanı bir bilselerdi!
040.Enbiyâ 40. Doğrusu o, onlara ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecek. Artık onu ne geri çevirmeye güçleri yeter, ne de kendilerine mühlet verilir.
041.Enbiyâ 41. Andolsun ki, senden önceki birçok peygamberle de alay edilmişti. Onları alaya alanları, o alay ettikleri şey kuşatıverdi.
042.Enbiyâ 42. De ki: “Sizi gece ve gündüz Rahman’dan kim koruyabilir?” Buna rağmen onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirmektedirler.
043.Enbiyâ 43. Yoksa kendilerini bize karşı koruyacak ilâhları mı var? Onlar kendilerine bile yardım edemezler. Onlar bizden de dostluk görmezler.
044.Enbiyâ 44. Biz onları da atalarını da barındırdık, kendilerine geçimlikler verdik. Ömür kendilerine (hiç bitmeyecek kadar) uzun geldi. Oysa onlar, bizim yeryüzüne gelip, onu her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Üstün gelen onlar mı?
045.Enbiyâ 45. Resulüm! De ki: “Ben sizi ancak vahiy ile korkutuyorum. Fakat sağır olanlar, uyarıldıkları zaman çağrıyı işitmezler.”
046.Enbiyâ 46. Andolsun ki Rabbinin azabından onlara az bir esinti dokunsa: “Vah bize! Gerçekten biz zâlim kimselermişiz!” derler.
047.Enbiyâ 47. Biz kıyamet günü adalet terazileri kuracağız. Hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan bir iyilik hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir tartıya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.
048.Enbiyâ 48. Andolsun ki biz Musa’ya ve Harun’a takvâ sahipleri için bir ışık ve öğüt olan Furkan’ı verdik.
049.Enbiyâ 49. O takvâ sahipleri ki görmedikleri halde Rablerinden korkarlar ve kıyametten de titrerler.
050.Enbiyâ 50. İşte bu (Kur’an) da bizim indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Şimdi siz onu inkâr mı ediyorsunuz?
051.Enbiyâ 51. Andolsun ki biz daha önce İbrahim’e de rüşd (doğru yolu bulma kabiliyeti) vermiştik. Zaten biz onu biliyorduk.
052.Enbiyâ 52. Babasına ve kavmine: “Sizin şu karşısında durup da tapmakta olduğunuz heykeller nedir?” dedi.
053.Enbiyâ 53. Onlar: “Biz atalarımızı bunlara tapar kimseler olarak bulduk.” dediler.
054.Enbiyâ 54. “Doğrusu siz de atalarınız da apaçık bir sapıklık içine düşmüşsünüz.” dedi.
055.Enbiyâ 55. Dediler ki: “Bize gerçeği mi getirdin, yoksa şaka mı yapıyorsun?”
056.Enbiyâ 56. Dedi ki: “Hayır! Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki, bunları O yaratmıştır. Ben de buna şâhitlik edenlerdenim.”
057.Enbiyâ 57. “Allah’a yemin ederim ki siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir tuzak kuracağım.”
058.Enbiyâ 58. Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız içlerinden büyüğünü, ona başvursunlar diye sağlam bıraktı.
059.Enbiyâ 59. Dediler ki: “Bunu ilâhlarımıza kim yaptı? Muhakkak ki o zâlimlerden biridir.”
060.Enbiyâ 60. Dediler ki: “Bunları diline dolayan bir genç işittik, kendisine İbrahim deniliyormuş.”
061.Enbiyâ 61. Dediler ki: “O halde onu hemen insanların gözü önüne getirin, belki şâhitlik ederler.”
062.Enbiyâ 62. Dediler ki: “Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?”
063.Enbiyâ 63. Dedi ki: “Sorun bakalım, eğer söyleyebilirlerse, belki bu işi şu büyük put yapmıştır!”
064.Enbiyâ 64. Kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine): “Hakikaten sizler zâlimlersiniz!” dediler.
065.Enbiyâ 65. Sonra yine eski kafalarına döndürüldüler. “Sen de pekâlâ bunların konuşmadığını biliyorsun.” dediler.
066.Enbiyâ 66. İbrahim dedi ki: “O halde Allah’ı bırakıp da hiçbir fayda ve zarar vermeyen şeylere ne diye tapıyorsunuz?”
067.Enbiyâ 67. “Size de, Allah’ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?”
068.Enbiyâ 68. Dediler ki: “Eğer bir iş yapacaksanız, şunu yakın da ilâhlarınıza yardım edin!”
069.Enbiyâ 69. Biz de: “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selâmet ol!” dedik.
070.Enbiyâ 70. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler, fakat biz onları daha çok hüsrana uğrattık.
071.Enbiyâ 71. Biz onu ve Lut’u kurtarıp, âlemlere bereketler verdiğimiz yere ulaştırdık.
072.Enbiyâ 72. Ona İshak’ı hediye ettik, fazladan bir bağış olmak üzere Yâkub’u lütfettik. Her birini sâlih insanlar yaptık.
073.Enbiyâ 73. Onları emrimizle doğru yolu gösteren rehberler kıldık. Onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize hep kulluk eden kimselerdi.
074.Enbiyâ 74. Lut’a da hüküm ve ilim verdik. Onu çirkin işler yapan memleketten kurtardık. Doğrusu onlar yoldan çıkmış kötü bir kavim idi.
075.Enbiyâ 75. Onu rahmetimizin içine aldık. Çünkü o sâlihlerden idi.
076.Enbiyâ 76. Daha önce Nuh duâ etmiş, biz onun duâsını kabul etmiştik. Böylece kendisini ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
077.Enbiyâ 77. Âyetlerimizi yalanlayan bir kavme karşı ona yardım ettik. Gerçekten onlar fenâ bir kavimdi. Bu yüzden hepsini birden suda boğduk.
078.Enbiyâ 78. Davut ve Süleyman’ı da an! Bir zaman kavmin koyunlarının yayıldığı bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı. Biz onların hükmünü görüp bilmekte idik.
079.Enbiyâ 79. Biz Süleyman’a bu meselenin hükmünü belletmiştik. Biz onların her birine hüküm ve ilim verdik. Davut’a dağları ve kuşları musahhar kıldık, onunla beraber tesbihte bulunurlardı. Bunları yapan bizdik.
080.Enbiyâ 80. Ona, sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik. Artık şükredecek misiniz?
081.Enbiyâ 81. Süleyman’a da şiddetli esen rüzgârı musahhar kıldık. Rüzgâr onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere doğru eserdi. Biz her şeyi bilenleriz.
082.Enbiyâ 82. Denize dalacak ve bundan başka işler görecek şeytanları da onun emrine verdik. Onları gözetenler de bizdik.
083.Enbiyâ 83. Eyyub’u da an! Hani Rabbine: “Bana bir dert gelip çattı. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.” diye niyaz etmişti.
084.Enbiyâ 84. Biz de onun bu niyazını kabul etmiş, uğradığı sıkıntıyı kaldırmış, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere ona hem âilesini hem de kaybettikleriyle beraber bir mislini daha vermiştik.
085.Enbiyâ 85. İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl’i de an! Hepsi de sabreden kimselerdendi.
086.Enbiyâ 86. Onları rahmetimizin içine aldık. Onlar gerçekten sâlihlerdendi.
087.Enbiyâ 87. Zünnun’u (Yunus’u) da an! Hani o bir vakit öfkeli bir hâlde geçip gitmişti. Kendisini hiç sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Nihayet karanlıklar içinde: “Allah’ım! Senden başka ilâh yoktur, sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin. Gerçekten ben zâlimlerden oldum.” diye niyaz etti.
088.Enbiyâ 88. Biz de onun duâsını kabul ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.
089.Enbiyâ 89. Zekeriyâ’yı da an! Hani Rabbine niyaz etmişti: “Ey Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen vârislerin en hayırlısısın.”
090.Enbiyâ 90. Biz de onun duâsını kabul ederek, kendisine Yahyâ’yı bağışladık. Eşini de doğum yapacak hâle getirdik. Bütün bu peygamberler hayır işlerinde yarışırlar, umarak ve korkarak bize duâ ederlerdi. Onlar bize karşı çok itaatkârlardı, bizim için derin saygı gösterenlerdi.
091.Enbiyâ 91. Irzını iffetle korumuş olan (Meryem’i) de an! Biz ona ruhumuzdan üflemiş, kendisini de oğlunu da âlemler için bir âyet (mucize) kılmıştık.
092.Enbiyâ 92. Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin.
093.Enbiyâ 93. Amma ne var ki insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler. Halbuki hepsi bize dönecekler.
094.Enbiyâ 94. İnanmış olarak sâlih amel işleyenlerin ameli inkâr edilmeyecektir. Biz onu yazmaktayız.
095.Enbiyâ 95. Helâk ettiğimiz bir memleket (halkının) bize dönmemesi imkânsızdır.
096.Enbiyâ 96. Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc (sedleri) açıldığı zaman her tepeden saldırırlar.
097.Enbiyâ 97. Gerçek olan vaad yaklaştığında, kâfirlerin gözleri yuvalarından fırlar. “Yazıklar olsun bize! Biz bundan gerçekten gâfildik, hatta biz gerçekten zâlimlermişiz.” derler.
098.Enbiyâ 98. Siz ve Allah’tan başka taptığınız şeyler cehennem odunusunuz. Siz oraya gireceksiniz.
099.Enbiyâ 99. Eğer onlar birer ilâh olsalardı, oraya girmezlerdi. Hepsi de orada ebedî kalacaklardır.
0100.Enbiyâ 100. Onların orada bir nefes vermeleri var ki! Bir şey de işitmeyeceklerdir.
0101.Enbiyâ 101. O kimseler ki tâ ezelden haklarında tarafımızdan en güzel bir saâdet sebketmiş, iyilik fermanı çıkmıştır. Bunlar ondan (cehennemden) uzaklaştırılmışlardır.
0102.Enbiyâ 102. Cehennemin uğultusunu bile duymazlar. Canlarının çektiği nimetler içinde ebedî kalacaklardır.
0103.Enbiyâ 103. O gün büyük korku onları aslâ tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılar: “İşte bu, size vâdedilmiş olan gününüzdür.”
0104.Enbiyâ 104. O gün göğü, kitap sayfalarını dürer gibi toplayıp düreriz. Sonra onu yaratmaya ilk başladığımız zamanki gibi yine iâde ederiz. Bu bizim vaadimizdir ve biz vaadimizi muhakkak yerine getiririz.
0105.Enbiyâ 105. Andolsun ki Zikir’den (Tevrat’tan) sonra Zebur’da da yazdık ki: Yeryüzüne ancak sâlih kullarım vâris olur.
0106.Enbiyâ 106. Şüphesiz ki bunda kulluk eden bir topluluk için yeterli bir tebliğ vardır.
0107.Enbiyâ 107. Resulüm! Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.
0108.Enbiyâ 108. De ki: “Bana ilâhınızın ancak bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Hâlâ müslüman olmayacak mısınız?”
0109.Enbiyâ 109. Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Ben size eşit bir şekilde tebliğ ettim. Artık size vaad edilen şeyin yakın mı uzak mı olduğunu bilmem.”
0110.Enbiyâ 110. Şüphesiz ki O, sözün açığa vurulanını da bilir, gizlediklerinizi de bilir.
0111.Enbiyâ 111. Bilmiyorum, belki de bu (azabın ertelenmesi) sizi denemek ve bir süreye kadar sizi yaşatıp barındırmak içindir.
0112.Enbiyâ 112. Dedi ki: “Ey Rabbim! Hak ile hüküm ver. Bizim Rabbimiz Rahman’dır, sizin bu vasıflandırdığınız şeylere karşı kendisinden yardım istenilendir.”
01.Hac 1. Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet saatinin zelzelesi, şüphesiz ki çok büyük bir şeydir.
02.Hac 2. Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiğini unutur, her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün! Halbuki onlar sarhoş değillerdir. Fakat Allah’ın azabı pek şiddetlidir.
03.Hac 3. İnsanlardan kimi de var ki Allah hakkında, bir bilgisi olmadığı halde tartışır da her azgın şeytanın ardına düşer.
04.Hac 4. Onun hakkında şöyle yazılmıştır: Kim onu dost edinirse, bilsin ki o kendisini saptırır ve alevli ateşin azabına sürükler.
05.Hac 5. Ey insanlar! Eğer öldükten sonra tekrar dirilmekten şüphede iseniz, gerçek şu ki; biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra yapısı belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık. Ki, size kudret ve hikmetimizi açıkça gösterelim. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durdururuz. Sonra sizi bir bebek olarak çıkarırız. Daha sonra da güçlü kuvvetli bir çağa eriştiririz. Sizden kimine ölüm gelip çatar. Kiminiz ömrünün en kötü çağına, yaşlılık devresine ulaştırılır, bilirken bir şey bilmez olur. Yeryüzünü kurumuş ölmüş görürsünüz. Fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her çeşit güzel bitkilerden çift çift yetişir.
06.Hac 6. Bu böyledir. Muhakkak ki Allah tek gerçektir. (Her şey O’nunla var olmuştur). Ölüleri O diriltiyor ve O her şeye kâdirdir.
07.Hac 7. Kıyamet saati mutlaka gelecektir, onda hiç şüphe yoktur. Allah kabirlerdeki kimseleri diriltip kaldıracaktır.
08.Hac 8. İnsanlar içinde öylesi var ki; ne bir bilgisi, ne doğruya götüren bir rehberi, ne de aydınlatıcı bir kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır durur.
09.Hac 9. Allah’ın yolundan saptırmak için yanını eğip büker. (Büyüklenerek yüzünü çevirir). Onun için dünyada bir rezillik vardır, kıyamet gününde ise ona yangın azabını tattırırız.
010.Hac 10. “İşte bu, senin iki elinle öne sürdüğün şeyler yüzündendir. Yoksa Allah kullarına aslâ zulmedici değildir.”
011.Hac 11. İnsanlardan kimi de, Allah’a bir yar kenarındaymış gibi kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa buna pek memnun olur. Başına bir belâ gelirse yüzüstü döner. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur.
012.Hac 12. O, Allah’ı bırakıp da kendisine fayda ve zarar vermeyecek şeylere tapar. İşte en uzak sapıklık budur.
013.Hac 13. O, kendisine faydasından çok zararı olana tapınır. O ne kötü bir yardımcı, ne kötü bir arkadaştır!
014.Hac 14. Muhakkak ki Allah iman edip sâlih ameller işleyen kimseleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Şüphesiz ki Allah dilediğini yapar.
015.Hac 15. Her kim Allah’ın ona (Peygamber’e) dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanıyorsa, o kimse tavana bağladığı bir ipe kendini assın. Sonra kessin de bir baksın, acaba bu hilesi içindeki öfkeyi giderecek mi?
016.Hac 16. İşte biz böylece onu açık açık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz ki Allah dilediğine hidayet eder.
017.Hac 17. Şüphesiz ki iman edenler, yahudiler, sâbiîler, hıristiyanlar, mecusiler ve müşrik olanlar arasında Allah kıyamet gününde kesin hükmünü verecektir. Allah her şeye şâhittir.
018.Hac 18. Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların bir çoğunun Allah’a secde ettiklerini görmüyor musun? Bir çoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık ona ikramda bulunacak bir kimse yoktur. Şüphesiz ki Allah dilediğini yapar.
019.Hac 19. İşte birbirine hasım iki zümre. Bunlar Rableri hakkında çekiştiler. Kâfirler için ateşten elbiseler biçilmiştir. Başlarının üstünden de kaynar su dökülür.
020.Hac 20. Bununla karınlarındaki şeyler ve derileri eritilir.
021.Hac 21. Bir de onlar için demirden kamçılar vardır.
022.Hac 22. Her ne zaman ateşten, onun ıstırabından çıkmak isteseler, her defasında geri çevrilirler ve onlara: “Yangın azabını tadın!” denilir.
023.Hac 23. Şüphesiz ki Allah iman edip sâlih amellerde bulunanları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Orada altın bilezikler takınırlar ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir.
024.Hac 24. Onlar sözün en güzeline hidayet edilmişler, kendisine çok hamdedilen Allah’ın doğru yoluna eriştirilmişlerdir.
025.Hac 25. İnkâr edenler, Allah’ın yolundan alıkoyanlarla, ister yerli ister yabancı olsun bütün insanları eşit kıldığımız Mescid-i haram’dan çevirenler var ya! Kim orada zulüm ile haktan sapmak isterse, ona yakıcı bir azap tattırırız.
026.Hac 26. Bir zamanlar İbrahim’e Beytullah’ın yerini hazırlamış ve (Ona şöyle demiştik): “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada kıyama duranlar, rükû edenler ve secdeye varanlar için beytimi temiz tut!”
027.Hac 27. “İnsanları Hacc’a çağır, yürüyerek ve uzak yollardan gelen bineklere binerek sana gelsinler.”
028.Hac 28. “Tâ ki kendilerine âit bir takım faydaları yakînen görsünler. Allah’ın onlara rızık olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken, O’nun adını ansınlar. Siz de bunlardan yiyin, hem de yoksula fakire yedirin.”
029.Hac 29. “Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atik’i tavaf etsinler.”
030.Hac 30. İşte böyle. Her kim Allah’ın yasaklarına tâzim ederse bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O halde murdar olan putlardan kaçının ve yalan sözden çekinin.
031.Hac 31. O’na ortak koşmadan, Allah’ın hanifleri (birleyenleri olun). Allah’a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın bir uçuruma attığı şeye benzer.
032.Hac 32. İşte böyle. Kim Allah’ın nişânelerine (hükümlerine) tâzim ederse, bu kalplerin takvâsındandır.
033.Hac 33. Onlarda belli bir süreye kadar sizin için faydalar vardır. Sonra varacakları yer Beyt-i Atik’tir.
034.Hac 34. Biz her ümmet için kurban kesmeyi meşru kıldık. Tâ ki Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların üzerine Allah’ın adını ansınlar. Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Yalnız O’na teslim olun. Gönülden boyun bükenleri müjdele!
035.Hac 35. Onlar o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer. Başlarına gelene sabrederler, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.
036.Hac 36. Biz kurbanlık develeri sizin için Allah’ın nişanelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Ön ayakları bağlı olduğu halde keserken Allah’ın adını anın. Yanları üstüne düştüklerinde ise onlardan yiyin. Kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Şükredersiniz diye onları böylece sizin emrinize musahhar kıldık.
037.Hac 37. Boğazlanan kurbanlık hayvanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan sizin takvânızdır. Sizi hidayete erdirdiği için Allah’ı tekbir edesiniz diye, O bunları size musahhar kıldı. İhsan edenleri müjdele!
038.Hac 38. Şüphesiz ki Allah iman edenleri müdafaa eder. Allah, hâin ve nankör hiç kimseyi sevmez.
039.Hac 39. Zulüm ve haksızlığa uğratılarak kendisine savaş açılan kimselerin, karşı koyup savaşmasına izin verildi. Allah onlara yardım etmeye elbette kâdirdir.
040.Hac 40. Onlar ki, başka değil, sırf: “Rabbimiz Allah’tır.” dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmışlardır. Şüphesiz ki Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile bertaraf edip savmasaydı; manastırlar, kiliseler, havralar ve içlerinde Allah’ın ismi çok çok anılan mescidler yıkılır giderdi. Allah kendisine yardım edenlere elbette yardım eder, şüphesiz ki Allah pek kuvvetlidir, aziz olandır.
041.Hac 41. Onlar ki, eğer biz kendilerine yeryüzünde iktidar mevkii verirsek namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emreder, kötülükten nehyederler. Bütün işlerin sonucu Allah’a âittir.
042.Hac 42. Resulüm! Eğer onlar seni yalanlıyorlarsa, bil ki onlardan önce Nuh, Âd ve Semud kavimleri de yalanlamışlardı.
043.Hac 43. İbrahim kavmi de Lut kavmi de yalanlamıştı.
044.Hac 44. Medyen halkı da (yalanlamıştı), Musa da yalanlanmıştı. Ben de kâfirlere önce mühlet verdim, sonra onları yakalayıverdim. Beni tanımamak nasılmış görsünler!
045.Hac 45. Nice şehirlerin halkını, zulmederken helâk edip yok ettik. Artık çatıları çökmüş, kuyuları körelmiş, sarayları yıkılmıştır.
046.Hac 46. Hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Ki, düşünecek kalplere ve duyacak kulaklara sahip olsunlar. Gerçek şu ki yalnız gözler kör olmaz, sinelerde olan kalpler de körleşir.
047.Hac 47. Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah sözünden aslâ caymaz. Doğrusu Rabbinin katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir.
048.Hac 48. Nice memleket var ki, zulümlerine devam ederlerken mühlet verdim, sonunda onları yakaladım. Dönüş yalnız banadır.
049.Hac 49. De ki: “Ey insanlar! Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
050.Hac 50. İman edip sâlih amel işleyenler için bağışlama ve bol rızık vardır.
051.Hac 51. Âyetlerimiz hakkında (onları boşa çıkarmak için) birbirlerini geri bırakırcasına yarışanlar var ya, işte onlar cehennemliklerdir.
052.Hac 52. Resulüm! Biz senden önce ne zaman bir resul ve nebi göndermişsek, bir şeyi arzuladığında şeytan mutlaka onun arzusuna vesvese karıştırmak istemiştir. Ne var ki Allah, şeytanın attığını iptal eder. Sonra kendi âyetlerini muhkem kılar, sağlamlaştırır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
053.Hac 53. Böylece Allah şeytanın attığı vesveseleri, kalplerinde hastalık bulunan ve kalpleri kaskatı olan kimseler için bir imtihan vesilesi yapar. Zâlimler, gerçekten derin bir ayrılık içindedirler.
054.Hac 54. Bir de bu, kendilerine ilim verilenlerin onun Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilip ona inanmaları ve bu sayede kalplerinin huzur ve itminana kavuşması içindir. Şüphesiz ki Allah iman edenleri mutlaka dosdoğru bir yola iletir.
055.Hac 55. İnkâr edenler, kendilerine o saat ansızın gelinceye, yahut da o kısır günün azabı kendilerine gelinceye kadar onun hakkında hep şüphe içindedirler.
056.Hac 56. O gün mülk Allah’ındır, onların arasında hükmeder. İman edip sâlih amel işleyenler Naîm cennetlerindedirler.
057.Hac 57. Kâfir olup âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
058.Hac 58. Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülen veya ölenlere Allah elbette güzel bir rızık verecektir. Hiç şüphesiz ki Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
059.Hac 59. Andolsun ki onları hoşnud olacakları bir yere yerleştirecektir. Şüphesiz ki Allah çok iyi bilendir, hilim sahibidir.
060.Hac 60. Bu böyledir. Her kim kendisine uygulanan cezanın dengi ile karşılık verir de, bundan sonra kendisine yine saldırılırsa, Allah ona mutlaka yardım edecektir. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı, mağfiret edicidir.
061.Hac 61. İşte bu böyledir. Zira Allah geceyi gündüzün içine sokuyor, gündüzü de gecenin içine sokuyor. Allah işitendir, görendir.
062.Hac 62. Bu böyledir. Çünkü Allah hakkın tâ kendisidir. Onu bırakıp da taptıkları şeyler ise bâtıldan başka bir şey değildir. Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür.
063.Hac 63. Görmez misin ki, Allah gökten bir su indirir de bu sayede yeryüzü onunla yemyeşil kesiliverir. Şüphesiz ki Allah Lâtif’tir, her şeyden haberdardır.
064.Hac 64. Göklerde ve yerde olanlar O’nundur. Muhakkak ki Allah zengindir, hamdedilmeye lâyıktır.
065.Hac 65. Görmedin mi? Allah yerde olanları ve emriyle denizde akıp giden gemileri buyruğunuz altına vermiştir. Göğü de, kendi izni olmadıkça yerin üzerine düşmemesi için O tutar. Doğrusu Allah insanlara çok şefkatli çok merhametlidir.
066.Hac 66. O Allah ki, sizi diriltti. Sonra sizi öldürür ve sonra yine diriltir. Gerçekten insan çok nankördür.
067.Hac 67. Biz her ümmete bir ibadet yolu tayin ettik, onlar ona göre ibadet etmektedirler. Öyleyse bu hususta seninle çekişmesinler. Sen Rabbine dâvet et, şüphesiz ki sen dosdoğru bir hidayet üzerindesin.
068.Hac 68. Eğer seninle mücadeleye girişirlerse de ki: “Allah yaptıklarınızı çok iyi bilmektedir.”
069.Hac 69. Allah, ayrılığa düştüğünüz hususlarda kıyamet günü aranızda hüküm verecektir.
070.Hac 70. Bilmez misin ki, Allah yerde ve gökte ne varsa hepsini bilir. Bu, bir kitapta (Levh-i mahfuz’da) mevcuttur. Şüphesiz ki bu, Allah için çok kolaydır.
071.Hac 71. Onlar Allah’ı bırakıp da, Allah’ın onlar hakkında hiçbir delil indirmediği ve kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar. Zâlimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.
072.Hac 72. Âyetlerimiz açık açık kendilerine okunduğu zaman, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar âyetlerimizi okuyanlara neredeyse saldıracak gibi oluyorlar. Onlara de ki: “Size bundan (bu kin ve öfkenizden) daha kötü bir şey haber vereyim mi? Ateş! Allah onu kâfirlere vâdetmiştir. O ne kötü bir dönüş yeridir!”
073.Hac 73. Ey insanlar! Size bir misal verilmektedir, şimdi onu dinleyin! Şüphesiz ki sizin Allah’ı bırakıp da taptıklarınız bu iş için bir araya gelseler dahi bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapsa, onu da geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenen de.
074.Hac 74. Onlar Allah’ı lâyıkıyla takdir edip bilemediler. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, Azîz’dir.
075.Hac 75. Allah hem meleklerden elçiler seçer, hem de insanlardan. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir.
076.Hac 76. O, onların önlerinde olanı da arkalarında olanı da bilir. Bütün işler Allah’a döndürülür.
077.Hac 77. Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibadet edin ve iyilik yapın ki kurtuluşa eresiniz.
078.Hac 78. Allah yolunda nasıl cihad etmek gerekiyorsa öylece hakkıyla cihad edin. O sizi seçmiş, babanız İbrahim’in yolu olan dinde sizin için hiçbir zorluk yüklememiştir. Bundan önceki kitaplarda ve bu Kur’an’da size müslüman adını veren O’dur. Tâ ki Peygamber size şâhit olsun, siz de insanların şâhitleri olasınız. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a sarılın. O sizin Mevlâ’nızdır. O ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır!
01.Mü’minûn 1. Müminler saâdete ermişlerdir.
02.Mü’minûn 2. Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.
03.Mü’minûn 3. Onlar ki, boş şeylerden yüz çevirirler.
04.Mü’minûn 4. Onlar ki, zekâtlarını verirler.
05.Mü’minûn 5. Onlar ki, mahrem yerlerini herkesten korurlar.
06.Mü’minûn 6. Ancak eşleri ve câriyeleri hariç. Doğrusu bunlar kınanamazlar.
07.Mü’minûn 7. Bu sınırı aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir.
08.Mü’minûn 8. O müminler ki, emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler.
09.Mü’minûn 9. Namazlarına riâyet ederler.
010.Mü’minûn 10. İşte asıl vâris olacak olanlar bunlardır.
011.Mü’minûn 11. Onlar Firdevs cennetine vâris olacaklar, orada ebedî kalacaklardır.
012.Mü’minûn 12. Andolsun ki biz insanı süzme çamurdan yarattık.
013.Mü’minûn 13. Sonra onu sağlam bir karargâh olan rahimde nutfe hâline getirdik.
014.Mü’minûn 14. Sonra o nutfeyi alekaya (kan pıhtısına) çevirdik. Derken alekayı da mudğa (bir çiğnemlik et) yaptık. O mudğayı da kemikler hâline çevirdik. O kemiklere et giydirdik. Daha sonra onu bambaşka bir yaratılışla inşâ etttik. Şekil verenlerin en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir!
015.Mü’minûn 15. Sonra siz bunun arkasından hiç şüphesiz ki öleceksiniz.
016.Mü’minûn 16. Sonra da siz kıyamet günü muhakkak diriltileceksiniz.
017.Mü’minûn 17. Andolsun ki biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.
018.Mü’minûn 18. Biz gökten, belli ölçü ve miktarda su indirdik ve onu yerin içine yerleştirdik. Şüphe yok ki bizim onu gidermeye de gücümüz yeter.
019.Mü’minûn 19. Onunla size içlerinde sizin için birçok meyveler bulunan hurma ve üzüm bahçeleri yetiştirdik. Siz onlardan yersiniz.
020.Mü’minûn 20. Size bir de Tur-i sînâ’dan çıkan bir ağacı var ettik. Bu ağaç hem yağ, hem de yiyenlere katık (zeytin) verir.
021.Mü’minûn 21. Sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Onların karınlarındaki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha pek çok faydalar vardır. Ayrıca etlerinden de yersiniz.
022.Mü’minûn 22. Hem onların üstünde hem de gemilerin üstünde taşınırsınız.
023.Mü’minûn 23. Andolsun ki biz, Nuh’u kavmine gönderdik. Onlara: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka bir ilâhınız yoktur. Hâlâ O’ndan korkmayacak mısınız?” dedi.
024.Mü’minûn 24. Bunun üzerine, kavminin içinden ileri gelen kâfirleri dediler ki: “Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allah dilemiş olsaydı, melekler indirirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.”
025.Mü’minûn 25. “Bu, kendisinde delilik bulunan bir adamdır. Bir süreye kadar onu gözetleyin.”
026.Mü’minûn 26. Nuh: “Ey Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et!” dedi.
027.Mü’minûn 27. Biz de ona şöyle vahyettik: “Bizim nezaretimiz altında ve vahyimiz uyarınca gemi yap! Bizim emrimiz gelip de fırın kaynamaya başlayınca, her cinsten birer çifti ve aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışında kalan âileni alıp gemiye bindir. O zulmedenler hakkında bana hiç yalvarma. Zira onlar mutlaka boğulacaklardır.”
028.Mü’minûn 28. “Sen ve beraberindekiler, birlikte gemiye yerleştiğiniz zaman de ki: ‘Bizi o zâlim kavimden kurtaran Allah’a hamdolsun.”
029.Mü’minûn 29. “Ve de ki: Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere indir. Sen indirenlerin en hayırlısısın.”
030.Mü’minûn 30. Şüphesiz ki bunda âyetler (ibretler) vardır. Çünkü biz, insanları imtihan etmekteyiz.
031.Mü’minûn 31. Sonra onların ardından başka bir nesil getirdik.
032.Mü’minûn 32. Onlara da kendi aralarından: “Allah’a kulluk edin, çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur, hâlâ Allah’tan korkmaz mısınız?” diyen bir peygamber gönderdik.
033.Mü’minûn 33. Onun kavminden, kendilerine dünya hayatında bol nimet verdiğimiz halde küfrederek ahirete kavuşmayı yalanlayan ileri gelenler dediler ki: “Bu da ancak sizin gibi bir insandır, sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor.”
034.Mü’minûn 34. “Eğer kendiniz gibi bir insana boyun eğecek olursanız, ziyana uğrayacağınızda hiç şüphe yoktur.”
035.Mü’minûn 35. “O size öldüğünüz, toprak ve kemik hâline geldiğiniz zaman tekrar hayata çıkarılacağınızı mı vâdediyor?”
036.Mü’minûn 36. “Heyhat! Vâdolunduğunuz şey ne kadar uzak, hem de ne kadar uzak!”
037.Mü’minûn 37. “Hayat ancak bu dünyadakidir. Ölürüz, yaşarız. Amma öldükten sonra tekrar diriltilecek değiliz.”
038.Mü’minûn 38. “Bu adam sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir. Biz ona inanmayız.”
039.Mü’minûn 39. Dedi ki: “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et.”
040.Mü’minûn 40. Allah: “Az bir süre sonra şüphen olmasın ki pişman olacaklar.” buyurdu.
041.Mü’minûn 41. Nitekim onları vukuu kaçınılmaz olan korkunç bir ses yakalayıverdi. Biz onları bir süprüntü yığını hâline getirdik. Uzak olsun zâlim kavim!
042.Mü’minûn 42. Sonra onların ardından nice nesiller ortaya çıkardık.
043.Mü’minûn 43. Hiçbir millet ne süresinden ileri geçebilir, ne de geri kalabilir.
044.Mü’minûn 44. Sonra biz birbiri ardı sıra peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete peygamberi geldikçe onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından yok ettik ve hepsini efsane yaptık. Uzak olsun iman etmeyen kavim!
045.Mü’minûn 45. Sonra Musa’yı ve kardeşi Harun’u âyetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
046.Mü’minûn 46. Firavun’a ve ileri gelenlerine. Bunun üzerine büyüklük tasladılar ve kibirli bir kavim oldular.
047.Mü’minûn 47. Dediler ki: “Biz, bizler gibi olan iki insana mı iman edeceğiz? Halbuki kavimleri (İsrâiloğulları) bize kölelik edip durmaktadır.
048.Mü’minûn 48. Böylece onları yalanladılar ve helâk edilenlerden oldular.
049.Mü’minûn 49. Andolsun ki biz Musa’ya, belki hidayet bulurlar diye kitap verdik.
050.Mü’minûn 50. Meryem oğlunu ve annesini bir âyet (mucize) kıldık. Her ikisini de yerleşmeye elverişli, suyu bulunan, yüksek bir yere yerleştirdik.
051.Mü’minûn 51. Ey peygamberler! Helâl ve temiz rızıklardan yiyiniz ve sâlih ameller işleyiniz. Doğrusu ben, ne yaparsanız hepsini bilirim.
052.Mü’minûn 52. Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O hâlde benden korkun.
053.Mü’minûn 53. Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.
054.Mü’minûn 54. Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak.
055.Mü’minûn 55. Kendilerine servet ve oğullar vermekle zannediyorlar mı ki,
056.Mü’minûn 56. Onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır onlar işin farkında değiller.
057.Mü’minûn 57. Onlar ki Rablerine olan saygıdan dolayı korkudan titrerler.
058.Mü’minûn 58. Rablerinin âyetlerine inanırlar.
059.Mü’minûn 59. Rablerine ortak koşmazlar.
060.Mü’minûn 60. Verdiklerini, Rablerinin huzuruna dönecekleri düşüncesi ile kalpleri ürpererek verirler.
061.Mü’minûn 61. İşte onlar hayır işlerine koşuşurlar ve onlar hayır için önde giderler.
062.Mü’minûn 62. Biz hiç kimseye gücünün üstünde teklifte bulunmayız. Katımızda gerçeği söyleyen bir kitap (Levh-i mahfuz) vardır ve onlara aslâ haksızlık edilmez.
063.Mü’minûn 63. Hayır! Onların kâlpleri bundan habersizdir. Onların bunun dışında da bir takım işleri vardır, bu işleri yapar dururlar.
064.Mü’minûn 64. Nihayet onların refah ve bolluk içinde olanlarını azap ile yakaladığımız zaman, hemen feryadı basarlar.
065.Mü’minûn 65. “Bugün artık boşuna feryat etmeyin! Çünkü size katımızdan bir yardım dokunmaz.”
066.Mü’minûn 66. “Âyetlerim size okunuyordu da, siz topuklarınız üzerinde gerisin geri gidiyordunuz.”
067.Mü’minûn 67. “Ona karşı büyüklük taslıyor, geceleri toplanarak hezeyanlar savuruyordunuz.”
068.Mü’minûn 68. Onlar bu sözü iyice düşünmediler mi? Yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
069.Mü’minûn 69. Yoksa peygamberlerini henüz tanıyamadılar da, onun için mi onu inkâr ediyorlar?
070.Mü’minûn 70. Yahut onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır! O, kendilerine hakkı getirmiştir. Fakat onların çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar.
071.Mü’minûn 71. Eğer hak onların heveslerine uysaydı, gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi. Hayır! Biz onlara zikirlerini (şan ve şereflerini) getirdik. Fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar.
072.Mü’minûn 72. Resulüm! Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin vereceği ücret daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
073.Mü’minûn 73. Sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
074.Mü’minûn 74. Ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan sapıyorlar.
075.Mü’minûn 75. Eğer biz onlara merhamet edip de başlarındaki sıkıntıyı giderseydik, şaşkınlık içinde azgınlıklarına devam eder dururlardı.
076.Mü’minûn 76. Andolsun ki biz onları azapla yakaladık. Yine de Rablerine boyun eğmediler, yalvarıp yakarmadılar.
077.Mü’minûn 77. Nihayet üzerlerine şiddetli bir azap kapısı açtığımızda, birden ümitsizliğe kapıldılar.
078.Mü’minûn 78. Sizin için kulaklar, gözler ve gönüller yaratıp veren O’dur. Ne de az şükrediyorsunuz?
079.Mü’minûn 79. Sizi yeryüzünde yaratıp türeten de O’dur. Ve O’nun huzurunda toplanacaksınız.
080.Mü’minûn 80. Dirilten de O’dur, öldüren de O’dur. Gecenin ve gündüzün değişmesi O’nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?
081.Mü’minûn 81. Hayır! Onlar öncekilerin dedikleri gibi dediler.
082.Mü’minûn 82. Dediler ki: “Ölüp de toprak ve kemik yığını hâline geldiğimiz zaman mı, biz mi diriltileceğiz?”
083.Mü’minûn 83. “Andolsun ki bu vaad bize de bizden önce geçen atalarımıza da yapılmıştı. Bu, eskilerin efsanelerinden başka bir şey değildir.”
084.Mü’minûn 84. De ki: “Eğer biliyorsanız söyleyin bakalım. Bu dünya ve onda bulunanlar kime âittir?”
085.Mü’minûn 85. “Allah’a âittir.” diyecekler. De ki: “Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız?”
086.Mü’minûn 86. De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?”
087.Mü’minûn 87. “Allah’tır!” diyecekler. De ki: “Öyle ise siz Allah’tan korkmaz mısınız?”
088.Mü’minûn 88. De ki: “Her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve idaresi) elinde olan, himaye eden, fakat himaye edilmeye muhtaç olmayan kimdir? Biliyorsanız söyleyin!”
089.Mü’minûn 89. “Allah’tır” diyecekler. De ki: “Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz?”
090.Mü’minûn 90. Hayır! Biz onlara gerçeği getirdik. Amma onlar yalancıdırlar.
091.Mü’minûn 91. Allah evlât edinmemiştir. O’nunla beraber hiçbir ilâh yoktur. Eğer olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır gider ve biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir.
092.Mü’minûn 92. Allah görünmeyeni de görüneni de bilendir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.
093.Mü’minûn 93. De ki: “Ey Rabbim! Eğer onlara vaad edilen azabı bana mutlaka göstereceksen.”
094.Mü’minûn 94. “O zaman ey Rabbim! Beni zâlimler topluluğu arasında bulundurma!”
095.Mü’minûn 95. Onlara vâdettiğimizi sana göstermeye biz elbette kâdiriz.
096.Mü’minûn 96. Sen kötülüğü en güzel bir usûlde defet! Çünkü biz onların vasıflandırmakta oldukları şeyi çok iyi biliriz.
097.Mü’minûn 97. De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.”
098.Mü’minûn 98. “Ey Rabbim! Yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”
099.Mü’minûn 99. Nihayet onların her birine ölüm geldiği vakit der ki: “Rabbim! Beni dünyaya geri döndür.”
0100.Mü’minûn l00. “Belki yapmadan bıraktığımı tamamlar ve sâlih amel işlerim.” Hayır, bu söylediği sadece kendi lâfıdır. Tekrar diriltilip kaldırılacakları güne kadar, önlerinde geriye dönmekten onları alıkoyan bir berzah vardır.
0101.Mü’minûn 101. Sur’a üfürüldüğü o günün dehşetinden aralarında ne nesep (akrabalık) bağı kalır ne de birbirlerine bir şey sorabilirler.
0102.Mü’minûn 102. Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir.
0103.Mü’minûn 103. Tartıları hafif gelenler, işte onlar kendilerine yazık edenlerdir, cehennemde ebedî kalacaklardır.
0104.Mü’minûn 104. Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır.
0105.Mü’minûn 105. “Âyetlerim size okunurken, onları yalanlayan siz değil miydiniz?”
0106.Mü’minûn 106. Derler ki: “Ey Rabbimiz! Bedbahtlığımız bizi yenmişti, sapık bir topluluk olmuştuk.”
0107.Mü’minûn 107. “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar! Eğer bir daha günaha dönersek, doğrusu zulmetmiş oluruz.
0108.Mü’minûn 108. Allah: “Yıkılıp gidin içerisine! Benimle konuşmayın!” buyurur.
0109.Mü’minûn 109. Kullarımdan bir zümre: “Ey Rabbimiz! İnandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.” diyorlardı.
0110.Mü’minûn 110. “Siz ise onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size benim zikrimi, beni anmayı unutturuyordu. Ve hep gülüyordunuz onlara!”
0111.Mü’minûn 111. “Sabretmelerine karşılık bugün ben onları mükâfatlandırdım. İşte kurtulup murada erenler onlardır.”
0112.Mü’minûn 112. Allah onlara: “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar.
0113.Mü’minûn 113. Derler ki: “Ya bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. Sayabilenlere sor!”
0114.Mü’minûn 114. Allah: “Gerçekten pek az bir süre kaldınız. Keşke bunu vaktiyle bilmiş olsaydınız!” buyurur.
0115.Mü’minûn 115. “Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?”
0116.Mü’minûn 116. Gerçek hükümdar olan Allah çok yücedir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, çok şerefli olan Arş’ın Rabbidir.
0117.Mü’minûn 117. Kim Allah ile beraber, varlığını ispat edecek hiçbir delil bulunmayan bir ilâha taparsa, o kimsenin hesabı Rabbinin katındadır. Gerçek şu ki kâfirler iflâh olmazlar.
0118.Mü’minûn 118. De ki: “Ey Rabbim! Bağışla, merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.”
01.Nûr 1. Bu, indirdiğimiz ve içindeki hükümleri farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda apaçık âyetler indirdik.
02.Nûr 2. (Bekâr olup da) zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dinini tatbik hususunda o ikisine merhametiniz tutmasın. Müminlerden bir topluluk da onlara yapılan cezaya şâhit olsun.
03.Nûr 3. Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez. Zina eden kadın da zina eden veya müşrik olan erkekten başkası ile evlenemez. Bu, müminlere haram kılınmıştır.
04.Nûr 4. Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup sonra dört şâhit getiremeyenlere seksen değnek vurun ve artık onların şâhitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar fâsıkların tâ kendileridir.
05.Nûr 5. Ancak bundan sonra tevbe edip durumlarını düzeltenler müstesnâdır. Çünkü Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
06.Nûr 6. Karılarına zina isnad eden ve kendilerinden başka şâhitleri bulunmayanların şâhitliği, kendisinin doğru sözlülerden olduğunu Allah’ı dört defa şâhit tutmasıyla olur.
07.Nûr 7. Beşincisinde, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını diler.
08.Nûr 8. Kadının da dört defa Allah’ı şâhit tutması, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna şâhitlik etmesi, cezayı kendisinden kaldırır.
09.Nûr 9. Beşincisinde, eğer kocası doğrulardan ise Allah’ın gadabının kendi üzerine olmasını diler.
010.Nûr 10. Allah’ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı ve Allah tevbeleri kabul eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı! (Suçlunun hemen cezâsını verirdi).
011.Nûr 11. O uydurma haberi getirip ortaya atanlar, içinizden belirli bir zümredir. Siz onu, kendiniz için bir şer sanmayın. Bilakis o, sizin için hayırdır. Onlardan her kişiye, kazandığı günah(ın cezası) vardır. Onlardan o yalanın en büyüğüne elebaşılık yapana da büyük bir azap vardır.
012.Nûr 12. Onu işittiğiniz vakit erkek ve kadın müminlerin kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup: “Bu apaçık bir iftiradır.” demeleri lâzım değil miydi?
013.Nûr 13. Buna karşılık dört şâhit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki onlar bu şâhitleri getiremediler, öyle ise onlar Allah katında yalancıların tâ kendileridir.
014.Nûr 14. Eğer dünya ve ahirette Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içine daldığınız bu yaygaradan dolayı büyük bir azaba uğrardınız.
015.Nûr 15. O zaman siz o iftirayı dillerinize dolamıştınız, bilmediğiniz şeyleri ağızlarınıza alıyordunuz. Mühim bir şey değil sanıyordunuz, amma Allah katında önemi çok büyüktü.
016.Nûr 16. Onu duyduğunuz zaman: “Bunu söylemek bize yakışmaz. Hâşâ! Bu büyük bir iftiradır.” demeniz gerekmez miydi?
017.Nûr 17. Eğer siz mümin kimseler iseniz, böyle bir şeye bir daha dönmemeniz için Allah size öğüt veriyor.
018.Nûr 18. Ve Allah işte size âyetlerini açık açık bildiriyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
019.Nûr 19. Müminler arasında hayâsızlığın, kötü sözlerin yayılmasını arzu edenlere dünyada da ahirette de can yakıcı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
020.Nûr 20. Allah’ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, Allah şefkatli ve merhametli olmasaydı (hemen cezânızı verirdi).
021.Nûr 21. Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o, hayâsızlığı ve kötülüğü emreder. Allah’ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, içinizden hiçbirinizi temizlemezdi. Fakat Allah dilediğini temizler. Allah işitendir, bilendir.
022.Nûr 22. İçinizden fazilet ve servet sahibi olanlar akrabalarına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere bir şey vermemeye yemin etmesinler. Kusurlarını affetsinler, aldırmasınlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.
023.Nûr 23. Zinadan haberi bulunmayan iffetli mümin kadınlara zina iftira edenler, dünyada da ahirette de lânetlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azap vardır.
024.Nûr 24. O gün ki kendi dilleri, kendi elleri ve kendi ayakları, aleyhlerinde olarak bütün yaptıklarına şâhitlik edecektir.
025.Nûr 25. Allah hak ettikleri cezayı o gün onlara tam olarak verir ve onlar Allah’ın apaçık bir hak olduğunu bilirler.
026.Nûr 26. Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. Bunlar, onların söylediklerinden uzaktırlar. Kendileri için mağfiret ve bol rızık vardır.
027.Nûr 27. Ey iman edenler! Kendi ev ve odalarınızdan başka evlere, sahipleri ile alışkanlık temin edip, izin almadan ve selâm vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır. Olur ki iyice düşünür hikmetini anlarsınız.
028.Nûr 28. Eğer evlerde bir kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar içeri girmeyin. Şayet size: “Geri dönün!” denilirse dönüp gidin. Bu sizin için daha temiz bir harekettir. Allah bütün yaptıklarınızı bilendir.
029.Nûr 29. Oturulmayan ve içinde eşyanız bulunan evlere izinsiz girmenizden dolayı size bir vebâl yoktur. Allah açığa vurduğunuzu da bilir, gizlediğinizi de.
030.Nûr 30. Resulüm! Mümin erkeklere söyle: Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu şekilde davranmaları kendileri için daha temiz bir harekettir. Şüphesiz ki Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır.
031.Nûr 31. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar, ırzlarını namuslarını korusunlar. Ziynet (yerlerini) açıp göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan kısımlar (yüz ve eller) müstesnâdır. Başörtülerini (göğüs ve boyunları görünmeyecek şekilde) yakalarının üstüne koyup örtsünler. Ziynetlerini kocaları veya babaları veya kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri, veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya müslüman kadınları veya cariyeleri veya kadına ihtiyacı bulunmayan (iktidarsız) hizmetçiler veya kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.
032.Nûr 32. Aranızdaki bekârları ve kölelerinizden, câriyelerinizden sâlih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah lütfu bol olandır, her şeyi bilendir.
033.Nûr 33. Evlenemeyenler de, Allah lütfu ile kendilerini zenginleştirinceye kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köle ve câriyelerden) hür olmak için mükâtebe yapmak (bedel vermek) isteyenlerle, eğer kendilerinde bir iyilik görüyorsanız, mükâtebe yapın. (Bedel vermelerini kabul edin). Onlara Allah’ın size verdiği maldan verin. Eğer câriyeleriniz namuslu kalmak istiyorlarsa, dünyâ hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için fuhşa zorlamayın. Kim onları zorlarsa bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
034.Nûr 34. Andolsun ki biz size açıklayıcı âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan misaller ve takvâya erenler için bir öğüt indirdik.
035.Nûr 35. Allah göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun misali, içinde lâmba bulunan bir kandil gibidir. O kandil billur bir cam içindedir. O billur cam ise sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Ki, ne batıda ne de doğuda bitmeyen mübarek bir zeytin ağacından (onun yağından) yakılır. Ateş dokunmasa bile onun yağı ışık verir. Nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna kavuşturur. Allah insanlara böyle misaller verir. Ve Allah her şeyi hakkıyla bilir.
036.Nûr 36. Bu kandil bir takım evlerdedir ki, Allah o evlerin yüce tutulmasına ve içlerinde isminin zikredilmesine izin vermiştir. Sabah akşam orada O’nu tesbih ederler.
037.Nûr 37. Öyle erler vardır ki, onları ne bir ticaret ne de bir alış-veriş zikrullahtan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymaz. Onlar gönüllerin ve gözlerin hâlden hâle döneceği günden korkarlar.
038.Nûr 38. Tâ ki, Allah onları işledikleri amellerin en güzeli ile mükâfatlandırsın ve lütfundan onlara fazlasıyla versin. Ve Allah dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır.
039.Nûr 39. İnkâr edenlerin amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su zanneder, fakat oraya geldiğinde hiçbir şey bulamaz. Orada Allah’ı bulur, Allah da onun hesabını görür. Allah hesabı çabuk görendir.
040.Nûr 40. Veya engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir. Onu üstüste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter. Karanlıklar üstünde karanlıklar... İnsan elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Allah kime nur vermemişse onun nuru yoktur.
041.Nûr 41. Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah’ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duâsını ve tesbihini bilir. Allah onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir.
042.Nûr 42. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. Dönüş de ancak Allah’adır.
043.Nûr 43. Görmez misin ki, Allah bulutları sürüyor. Sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki, yağmur bunların arasından çıkıyor. Gökten dağlar (gibi bulutlar) dan dolu indirir. Onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de uzak tutar. Şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır.
044.Nûr 44. Allah gece ile gündüzü çevirir. Şüphesiz ki bunda basiret sahipleri için ibret vardır.
045.Nûr 45. Allah bütün canlıları sudan yaratmıştır. Onlardan kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üstünde yürür, kimi dört ayak üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. Çünkü Allah her şeye kâdirdir.
046.Nûr 46. Andolsun ki biz açıklayıcı âyetler indirdik. Allah dilediği kimseyi dosdoğru yola iletir.
047.Nûr 47. “Allah’a ve Peygamber’e inandık ve itaat ettik.” derler. Sonra da içlerinden bir kısmı yüz çevirirler. İşte bunlar inanmış değillerdir.
048.Nûr 48. Onlar aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Peygamber’e çağırıldıkları zaman, bakarsın ki içlerinden bir kısmı hemen yüz çevirirler.
049.Nûr 49. Eğer hak kendilerinin lehinde ise, ona gönülden bağlı olarak koşa koşa gelirler.
050.Nûr 50. Kalplerinde bir hastalık mı var bunların? Yoksa şüphe mi ediyorlar? Veya Allah’ın ve Resul’ünün kendilerine haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır! Onlar zâlimlerin tâ kendileridir.
051.Nûr 51. Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygamber’e çağırıldıkları zaman, müminlerin sözü sadece: “İşittik ve itaat ettik!” demekten ibarettir. İşte saâdete erenler onlardır.
052.Nûr 52. Kim Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederse, Allah’tan korkar ve O’ndan sakınırsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
053.Nûr 53. (Münâfıklar) Allah adına en ağır yeminleri ile yemin ederek; eğer kendilerine emredersen mutlaka savaşa çıkacaklarını söylediler. De ki: “Yemin etmeyin! İtaatınız mâlumdur. Hiç şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”
054.Nûr 54. De ki: “Allah’a itaat edin ve Peygamber’e itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki o peygamber kendisine yükletilenden, siz de kendinize yükletilenden sorumlusunuz. Ona itaat ederseniz, hidayete erer doğru yolu bulursunuz. Peygamber’e düşen sadece apaçık tebliğdir.”
055.Nûr 55. Allah içinizden iman edip de sâlih amel işleyenlere vâdetti ki, kendilerinden evvel gelenleri nasıl yeryüzüne sahip ve hâkim kıldıysa, onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacak ve onlar için seçip beğendiği dinlerini kuvvetlendirecek, korkularını üzerlerinden kaldırdıktan sonra muhakkak emniyete kavuşturacak. Öyle ki, bana ibâdet etsinler, bana hiçbir şeyi ortak koşmasınlar. Kim de bundan sonra inkâr eder, nankörlük ederse; işte onlar yoldan çıkmış olanlardır.
056.Nûr 56. Namazı kılın, zekâtı verin, Peygamber’e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.
057.Nûr 57. İnkâr edenlerin bizi yeryüzünde âciz bırakacaklarını sanma. Varacakları yer ateştir. Ne kötü bir gidiş yeridir o!
058.Nûr 58. Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan (Köleler, hizmetçi)ler ve sizden olup da henüz bülûğa ermemiş çocuklar, şu üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler. Sabah namazından evvel, öğle sıcağında elbisenizi çıkardığınız sırada ve bir de yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzün açılabileceği vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de onlara da bir günah yoktur. İşte Allah âyetleri size böyle açıklar. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
059.Nûr 59. Çocuklarınız ergenlik çağına erdikleri zaman, kendilerinden önce bülûğâ eren büyüklerin izin istedikleri gibi kendileri de odanıza girmek için izin istesinler. İşte Allah size âyetlerini böylece açıklıyor. Allah her şeyi bilir, hükmünde hikmet sahibidir.
060.Nûr 60. Evlenme ümidi kalmayan yaşlı kadınların, zinetlerini açığa vurmamak şartıyla dış örtülerini çıkarmalarında kendilerine bir günah yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.
061.Nûr 61. Âmâya güçlük yoktur. Topala güçlük yoktur. Hastaya güçlük yoktur. Sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerek babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden veya anahtarları elinizde bulunan evlerden veya dostlarınızın evlerinden yemenizde bir mahzur yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir vebal yoktur. Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize selâm verin. İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size âyetleri böyle açıklar.
062.Nûr 62. Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Resul’üne iman etmişlerdir. Onlar o Peygamber’le birlikte bir işe karar vermek için toplandıklarında, ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. Resulüm! Şu senden izin isteyenler, gerçekten Allah’a ve Resul’üne iman eden kimselerdir. Bu bakımdan bazı işleri için senden izin istediklerinde, onlardan dilediğine izin ver. Onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.
063.Nûr 63. Peygamber’i kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın. İçinizden, birbirinin arkasına gizlenerek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah biliyor. Allah’ın emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belânın gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.
064.Nûr 64. İyi bilin ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. O, sizin ne yolda olduğunuzu muhakkak ki bilir. Huzuruna döndürülecekleri günde, yaptıklarını onlara haber verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
01.Furkan 1. Âlemlerin uyarıcısı olsun diye kuluna hakkı bâtıldan ayırdeden Kur’an’ı indiren Allah’ın şânı ne yücedir.
02.Furkan 2. O Allah ki göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Hiçbir çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, mukadderatını tayin etmiştir.
03.Furkan 3. Onlar Allah’ı bırakıp bir takım ilâhlar edindiler. Ki onlar hiçbir şeyi yaratamazlar, zaten kendileri yaratılmışlardır. Kendilerine bile ne zarar ne de fayda veremezler. Ne kimseyi öldürebilirler, ne kimseye hayat verebilirler, ne de yeniden diriltebilirler.
04.Furkan 4. İnkâr edenler: “Bu Kur’an olsa olsa onun uydurduğu bir yalandır. Başka bir topluluk da bu hususta kendisine yardım etmiştir.” dediler. Böylece onlar kesin bir haksızlığa ve iftiraya başvurmuşlardır.
05.Furkan 5. Yine onlar dediler ki: “Kur’an eskilerin masallarıdır, başkalarına yazdırmış, sabah akşam kendisine okunmaktadır.”
06.Furkan 6. Resulüm! De ki: “Onu göklerdeki ve yerdeki sırları bilen Allah indirmiştir. O çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”
07.Furkan 7. Ve dediler ki: “Bu ne biçim peygamber! Yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor. Kendisine bir melek indirilip, onunla birlikte o da uyarıcı olmalıydı!”
08.Furkan 8. “Yahut kendisine bir hazine atılmalı veya meyvelerinden yiyeceği bir bahçesi olmalı değil miydi?” O zâlimler: “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz.” dediler.
09.Furkan 9. Bir bak, senin hakkında ne biçim temsiller getirdiler ve saptılar. Artık bir daha da yol bulamazlar.
010.Furkan 10. Şânı ne yücedir o Allah’ın ki, eğer dilerse sana onların söylediklerinden daha hayırlısını, altından ırmaklar akan cennetler verir ve senin için köşkler ihsan eder.
011.Furkan 11. Üstelik onlar kıyameti de yalanladılar. Biz o saati yalanlayanlara alevli bir ateş hazırladık.
012.Furkan 12. Cehennem onları uzak bir yerden gördüğü zaman, onlar bunun müthiş gazaplanışını ve uğultusunu işitirler.
013.Furkan 13. Elleri boyunlarına bağlanarak o ateşin dar bir yerine atıldıkları zaman, orada ölümü çağırırlar.
014.Furkan 14. “Bugün bir ölümü çağırmayın, birçok ölüm çağırın!”
015.Furkan 15. De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa muttakilere vaad olunan Huld cenneti mi?” Orası onlar için bir mükâfattır ve bir varış yeridir.
016.Furkan 16. Ebedî kalacakları cennetlerde, diledikleri her şeyi bulurlar. Çünkü bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vaadidir.
017.Furkan 17. O gün Rabbin onları ve Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: “Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?” diye sorar.
018.Furkan 18. Derler ki: “Seni tenzih ederiz, seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Sen onlara ve atalarına bol nimetler verdin, sonunda da seni anmayı unuttular ve helâkı hak olan bir topluluk olup çıktılar.”
019.Furkan 19. Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık ne kendinizden azabı çevirmeye gücünüz yeter, ne de bir yardım görebilirsiniz. Sizden kim zulmederse büyük bir azap tattıracağız.
020.Furkan 20. Resulüm! Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler ve çarşılarda dolaşırlardı. Sabredecek misiniz diye bazınızı bazınıza fitne kıldık. Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.
021.Furkan 21. Bize kavuşmayı ummayanlar: “Bize melekler indirilmeliydi, ya da Rabbimizi görmeliydik.” dediler. Andolsun ki onlar kendi kendilerine büyüklenmişler ve azgınlıkta haddi aşmışlardır.
022.Furkan 22. Melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir sevinç haberi yoktur ve: “(Size sevinmek) yasaktır yasak!” derler.
023.Furkan 23. Yaptıkları her işi ele alır, onu toz-duman ederiz.
024.Furkan 24. O gün cennetliklerin kalacakları yer çok iyi, dinlenip barınacakları yer çok güzeldir.
025.Furkan 25. O gün gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.
026.Furkan 26. O gün gerçek hükümranlık Rahman olan Allah’ındır. Kâfirler için ise çok çetin bir gündür.
027.Furkan 27. O gün zâlimlerden her biri ellerini ısırarak: “Ne olurdu, ben de Peygamber’in maiyyetinde bir yol edineydim!” der.
028.Furkan 28. “Vah başıma gelene! Keşke falancayı dost edinmeseydim!”
029.Furkan 29. “Andolsun ki beni zikirden, bana Kur’an gelmişken o saptırdı. Şeytan insanı yapayalnız ve yardımcısız bırakıyor.”
030.Furkan 30. Peygamber dedi ki: “Ey Rabbim! Doğrusu kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terkettiler.”
031.Furkan 31. Biz böylece her peygambere suçlulardan bir düşman verdik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter!
032.Furkan 32. Küfredenler: “Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?” dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık ve onu ağır ağır okuduk.
033.Furkan 33. Onların sana getirdiği her misale karşı, mutlaka biz sana daha doğrusunu ve daha açığını getirdik.
034.Furkan 34. Yüzükoyun cehennemde toplanacak olanlar var ya, işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.
035.Furkan 35. Andolsun ki Musa’ya kitap verdik, kardeşi Harun’u da ona yardımcı yaptık.
036.Furkan 36. “Âyetlerimizi yalanlayan o kavme gidin!” dedik. Sonunda onları tam bir helâk ile helâk ettik.
037.Furkan 37. Nuh kavmini de, peygamberleri yalanladıkları zaman suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir âyet (ibret) kıldık. Biz zâlimler için acıklı bir azap hazırladık.
038.Furkan 38. Âd’ı, Semud’u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri de helâk ettik.
039.Furkan 39. Onların her birine misaller getirdik. (Amma öğüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.
040.Furkan 40. Resulüm! Andolsun ki onlar, belâ yağmuruna tutulan o memlekete uğramışlardır. Onlar onu görmüyorlar mıydı? Hayır! Onlar tekrar dirileceklerini ummuyorlardı.
041.Furkan 41. Seni gördüklerinde: “Bu mu Allah’ın elçi olarak gönderdiği?” diye mutlaka alaya alırlar.
042.Furkan 42. “Eğer ilâhlarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse ilâhlarımızdan saptıracaktı!” (diyorlar). Azabı gördükleri zaman kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler.
043.Furkan 43. Resulüm! Gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?)
044.Furkan 44. Onların çoğunu hakikaten söz dinlerler, yahut akıllanırlar mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar daha şaşkın haldedirler.
045.Furkan 45. Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzattı? Eğer dileseydi, onu elbette hareketsiz kılardı. Sonra biz güneşi o gölgeye delil kıldık.
046.Furkan 46. Sonra o uzayan gölgeyi azar azar alıp kendimize çektik.
047.Furkan 47. Sizin için geceyi örtü, uykuyu dinlenme, gündüzü de dağılıp çalışma zamanı yapan O’dur.
048.Furkan 48. Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O’dur. Biz gökten tertemiz bir su indirdik.
049.Furkan 49. Ki o su ile ölü toprağa can verelim, yarattığımız hayvanları ve birçok insanları onunla sulayalım.
050.Furkan 50. Andolsun ki biz bunu, insanların ibret almaları için aralarında çeşit çeşit şekillerde anlatmışızdır. Fakat insanların çoğu nankörlük edip diretmektedir.
051.Furkan 51. Eğer biz dileseydik, her memlekete bir uyarıcı gönderirdik.
052.Furkan 52. Kâfirlere boyun eğme ve bununla onlara karşı büyük cihad yap.
053.Furkan 53. Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip, aralarına da karışmalarına engel olan bir perde koyan Allah’tır.
054.Furkan 54. İnsanı sudan yaratarak, onların aralarına soy ve hısımlık meydana getiren O’dur. Rabbin her şeye kâdirdir.
055.Furkan 55. Böyle iken Allah’ı bırakıyorlar da kendilerine fayda ve zarar veremeyen şeylere tapıyorlar. Kâfir, Rabbine karşı gelenin (şeytanın) yardımcısıdır.
056.Furkan 56. Resulüm! Biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
057.Furkan 57. Resulüm! Onlara de ki: “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Sadece Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum.”
058.Furkan 58. Ezelî ve ebedî hayat ile bâki olan ölümsüz Allah’a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter.
059.Furkan 59. O ki gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattı. Sonra Arş’ı istivâ etti. (Oturdu, oradan mülkünü yönetmektedir). Rahman’dır. (O’nun rahmeti bütün varlıkları kaplamıştır. Varlık ve hayat O’nun rahmetinin eseridir. Bütün kâinata Allah’ın Arş’ından hayat ve vücut dağıtmaktadır). Bunu bir bilene sor! (Sana gerçekten böyle olduğunu anlatacaktır).
060.Furkan 60. Onlara: “Rahman olan Allah’a secdeye varın!” dendiği zaman: “Rahman da neymiş? Bize emrettiğin şeye mi secde edecekmişiz?” derler ve bu emir onların nefretini artırır.
061.Furkan 61. Gökte burçlar yaratan, orada ışık saçan güneşi ve nurlu ay’ı vâreden Allah, yüceler yücesidir.
062.Furkan 62. İbret almak ve şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O’dur.
063.Furkan 63. Rahman’ın kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzu ve vakar ile yürürler. Câhiller kendilerine lâf attıklarında: “Selâm!” derler.
064.Furkan 64. Onlar ki, gecelerini Rabbleri için secdeye vararak ve kıyama durarak geçirirler.
065.Furkan 65. Onlar ki şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Cehennem azabını bizden uzaklaştır. Doğrusu onun azabı devamlıdır.”
066.Furkan 66. “Orası ne kötü bir yer, ne kötü bir konaktır!”
067.Furkan 67. Onlar ki, harcadıkları zaman ne israf ederler ne de cimrilik ederler. Harcamaları bu ikisi arasında dengeli olur.
068.Furkan 68. Onlar ki, Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan cezaya uğrar.
069.Furkan 69. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır.
070.Furkan 70. Ancak tevbe edip iman eden ve sâlih amel işleyenler başka. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir.
071.Furkan 71. Kim tevbe edip sâlih amel işlerse, şüphesiz ki o tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.
072.Furkan 72. Onlar ki yalan yere şâhitlik etmezler. Boş sözlerle karşılaştıkları (faydasız bir şeye rastladıkları) zaman izzet ve şereflerini koruyarak oradan geçip giderler.
073.Furkan 73. Ve kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.
074.Furkan 74. Onlar ki şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve zürriyetimizden gözümüzün aydınlığı olacak insanlar lütfeyle ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!”
075.Furkan 75. İşte onlar sabretmelerine karşılık olarak, cennetin en yüksek odaları (makamları) ile mükâfatlandırılacaklardır. Orada hürmet ve selâm ile karşılanacaklardır.
076.Furkan 76. Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir makamdır.
077.Furkan 77. De ki: “Duâ ve ilticanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Yalanladığınızdan ötürü azap yakında yakanıza yapışacaktır.”
01.Şuarâ 1. Tâ. Sîn. Mîm.
02.Şuarâ 2. Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir.
03.Şuarâ 3. İman etmiyorlar diye neredeyse kendini tüketeceksin Resulüm!
04.Şuarâ 4. Biz dilersek onların üzerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de ona boyun eğmek zorunda kalırlar.
05.Şuarâ 5. Onlara Rahman’dan yeni bir öğüt geldiğinde mutlaka ondan yüz çevirirler.
06.Şuarâ 6. Üstelik yalanladılar. Fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında kendilerine gelecektir.
07.Şuarâ 7. Yeryüzüne hiç bakmazlar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler bitirmişizdir.
08.Şuarâ 8. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler.
09.Şuarâ 9. Şüphesiz ki Rabbin Azîz’dir, engin merhamet sahibidir.
010.Şuarâ 10. Hani Rabbin Musa’ya şöyle seslenmişti: “O zâlim kavme git!”
011.Şuarâ 11. “Firavun’un kavmine. Hâlâ korkmayacaklar mı onlar?”
012.Şuarâ 12. Dedi ki: “Ey Rabbim! Onların beni yalanlamalarından endişe duyuyorum.”
013.Şuarâ 13. “Benim göğsüm daralır, dilim dönmez. Onun için Harun’a da elçilik ver.”
014.Şuarâ 14. “Onların bana isnat ettikleri bir suç da var. Beni öldürmelerinden korkarım.”
015.Şuarâ 15. Allah buyurdu ki: “Hayır! İkiniz birlikte mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki biz sizinle beraberiz, (olanları) işitiyoruz.”
016.Şuarâ 16. Firavun’a gidin ve ona deyin ki: “Biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.”
017.Şuarâ 17. “İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.”
018.Şuarâ 18. Firavun dedi ki: “Biz seni çocukken yanımıza alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?”
019.Şuarâ 19. “Sonunda yapacağını yaptın. Sen nankörün birisin!”
020.Şuarâ 20. Musa dedi ki: “Ben onu yaptım amma, o zaman câhillerdendim (sonunun ne olacağını bilmeyerek yaptım).”
021.Şuarâ 21. “Sizden korktuğum için de kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yaptı.”
022.Şuarâ 22. “Başıma kaktığın o nimet, İsrailoğullarını köle ettiğinden ötürüdür.”
023.Şuarâ 23. Firavun: “Âlemlerin Rabbi de nedir?” diye sordu.
024.Şuarâ 24. Musa: “Kesin olarak inanacaksanız, bilin ki O; göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunan her şeyin Rabbidir.” dedi.
025.Şuarâ 25. Firavun etrafındakilere: “İşitiyor musunuz?” dedi.
026.Şuarâ 26. Musa: “Sizin de Rabbiniz, önce geçmiş atalarınızın da Rabbidir.” dedi.
027.Şuarâ 27. Firavun: “Size gönderilen peygamberiniz şüphesiz ki delidir.” dedi.
028.Şuarâ 28. Musa: “Eğer aklınızı kullanacaksanız, bilin ki O; doğunun da batının da, ikisinin arasında bulunanların da Rabbidir.” dedi.
029.Şuarâ 29. Firavun: “Benden başkasını ilâh edinirsen, andolsun ki seni zindanlık ederim.” dedi.
030.Şuarâ 30. Musa: “Sana apaçık bir şey getirmiş isem de mi?” dedi.
031.Şuarâ 31. Firavun: “Eğer doğru söylüyorsan haydi getir onu!” dedi.
032.Şuarâ 32. Bunun üzerine Musa asasını attı. O ansızın bir yılan oluverdi.
033.Şuarâ 33. Bir de elini çıkardı, bakanlara parıl parıl parlayan bir şey oluverdi.
034.Şuarâ 34. Firavun çevresindeki ileri gelenlere dedi ki: “Doğrusu bu bilgin bir sihirbaz!”
035.Şuarâ 35. “Sizi sihiriyle memleketinizden çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?”
036.Şuarâ 36. Dediler ki: “Onu ve kardeşini alıkoy ve şehirlere toplayıcılar gönder.”
037.Şuarâ 37. “Ne kadar bilgisi derin sihirbaz varsa sana getirsinler.”
038.Şuarâ 38. Böylece sihirbazlar belli bir günün sözleşilen vaktinde bir araya getirildiler.
039.Şuarâ 39. Halka: “Toplandınız mı?” denildi.
040.Şuarâ 40. “Sihirbazlar üstün gelirlerse biz de onlara uyarız.” dediler.
041.Şuarâ 41. Sihirbazlar geldiklerinde Firavun’a: “Biz galip gelirsek, bize ücret vardır değil mi?” dediler.
042.Şuarâ 42. Firavun: “Evet... O takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız!” dedi.
043.Şuarâ 43. Musa onlara: “Ne atacaksanız atın!” dedi.
044.Şuarâ 44. Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve: “Firavun hakkı için biz üstün geleceğiz!” dediler.
045.Şuarâ 45. Bunun üzerine Musa da asasını attı. Onların uydurduklarını yutmaya başlayıverdi.
046.Şuarâ 46. Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
047.Şuarâ 47. “Biz âlemlerin Rabbine iman ettik!” dediler.
048.Şuarâ 48. “Musa ve Harun’un Rabbine.”
049.Şuarâ 49. (Firavun) dedi ki: “Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Size sihiri öğreten büyüğünüz odur. Fakat siz göreceksiniz! Andolsun ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım!”
050.Şuarâ 50. Onlar da dediler ki: “Zararı yok. Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.”
051.Şuarâ 51. “İlk inananlar olduğumuz için Rabbimizin kusurlarımızı bağışlayacağını umarız.”
052.Şuarâ 52. Musa’ya da vahyettik ki: “Kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü siz takip edileceksiniz.”
053.Şuarâ 53. Firavun da derhal şehirlere toplayıcılar gönderdi.
054.Şuarâ 54. “Doğrusu bunlar döküntü azınlıklardır.”
055.Şuarâ 55. “(Böyle iken) bizi öfkelendiriyorlar.”
056.Şuarâ 56. “Biz ise tedbirli kimseleriz.”
057.Şuarâ 57. Böylece biz onları bahçelerden ve pınar başlarından çıkardık.
058.Şuarâ 58. Hazinelerden ve şerefli makamlardan.
059.Şuarâ 59. Böylece onlara İsrâiloğullarını mirasçı yaptık.
060.Şuarâ 60. Derken (Firavun ve askerleri) gün doğarken onların ardına düştüler.
061.Şuarâ 61. İki topluluk karşı karşıya gelip birbirlerini gördükleri zaman Musa’nın ashabı: “İşte yakalandık!” dediler.
062.Şuarâ 62. Musa: “Hayır!... Rabbim benimle beraberdir. Bana yol gösterecektir.” dedi.
063.Şuarâ 63. Biz de Musa’ya: “Âsânı denize vur!” diye vahyettik. Deniz hemen yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibi oldu.
064.Şuarâ 64. Arkalarından diğerlerini de oraya yaklaştırdık.
065.Şuarâ 65. Musa’yı ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.
066.Şuarâ 66. Sonra ötekilerini suda boğduk.
067.Şuarâ 67. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler.
068.Şuarâ 68. Muhakkak ki Rabbin Aziz’dir, engin merhamet sahibidir.
069.Şuarâ 69. Resulüm! Onlara İbrahim’in haberini de naklet!
070.Şuarâ 70. Hani o, babasına ve kavmine: “Neye tapıyorsunuz?” demişti.
071.Şuarâ 71. Dediler ki: “Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz.”
072.Şuarâ 72. Dedi ki: “Duâ ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?”
073.Şuarâ 73. “Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?”
074.Şuarâ 74. Dediler ki: “Hayır, amma biz atalarımızın da böyle yaptıklarını gördük.”
075.Şuarâ 75. Dedi ki: “Nelere taptıklarınızı görüyor musunuz?”
076.Şuarâ 76. “Hem siz hem de önceki atalarınız.”
077.Şuarâ 77. “İyi bilin ki, onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak âlemlerin Rabbidir.”
078.Şuarâ 78. “Beni yaratan ve bana yol gösteren O’dur.”
079.Şuarâ 79. “Bana yediren, bana içiren O’dur.”
080.Şuarâ 80. “Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.”
081.Şuarâ 81. “Beni öldürecek, sonra beni diriltecek O’dur.”
082.Şuarâ 82. “Hesap gününde kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur.”
083.Şuarâ 83. “Ey Rabbim! Bana hikmet ver ve beni sâlihler zümresine kat.”
084.Şuarâ 84. “Benden sonra geleceklerin beni hayırla anmalarını nasip eyle!”
085.Şuarâ 85. “Beni Naîm cennetinin vârislerinden kıl!”
086.Şuarâ 86. “Babamı da bağışla, çünkü o sapıklardandır.”
087.Şuarâ 87. “İnsanların diriltileceği gün beni utandırma!”
088.Şuarâ 88. O gün ne mallar fayda verir ne de oğullar.
089.Şuarâ 89. Meğer ki Allah’a tamamen sâlim ve temiz bir kalp ile gelenler ola.
090.Şuarâ 90. O gün cennet takvâ sahiplerine yaklaştırılır.
091.Şuarâ 91. Cehennem de azgınlara gösterilir.
092.Şuarâ 92. Onlara denilir ki: “Taptıklarınız hani nerede?”
093.Şuarâ 93. “Allah’tan başka? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?”
094.Şuarâ 94. Onlar ve azgınlar tepetakla oraya atılırlar.
095.Şuarâ 95. İblis’in bütün askerleri de.
096.Şuarâ 96. Orada birbirleriyle çekişerek derler ki:
097.Şuarâ 97. “Vallahi biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”
098.Şuarâ 98. “Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk.”
099.Şuarâ 99. “Bizi ancak günahkârlar saptırdı.”
0100.Şuarâ 100. “Şimdi artık bizim şefaatçilerimiz yoktur.”
0101.Şuarâ 101. “Sıcak bir dostumuz da yoktur.”
0102.Şuarâ 102. “Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de inananlardan olsak!”
0103.Şuarâ 103. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler.
0104.Şuarâ 104. Rabbin ise şüphesiz ki Azîz’dir, engin merhamet sahibidir.
0105.Şuarâ 105. Nuh kavmi de peygamberleri yalanladılar.
0106.Şuarâ 106. Kardeşleri Nuh onlara: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” demişti.
0107.Şuarâ 107. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
0108.Şuarâ 108. “Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
0109.Şuarâ 109. “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbine âittir.”
0110.Şuarâ 110. “Öyle ise Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
0111.Şuarâ 111. Şöyle cevap verdiler: “Sana hep düşük bayağı kimseler tâbi olmakta iken biz sana hiç iman eder miyiz?”
0112.Şuarâ 112. Nuh da dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur.”
0113.Şuarâ 113. “Onların hesabı ancak Rabbime âittir, düşünsenize!”
0114.Şuarâ 114. “Ve ben müminleri kovacak da değilim.”
0115.Şuarâ 115. “Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”
0116.Şuarâ 116. Dediler ki: “Ey Nuh! Eğer bu işten vazgeçmezsen, iyi bil ki taşa tutulanlardan olacaksın.”
0117.Şuarâ 117. Dedi ki: “Ey Rabbim! Doğrusu kavmim beni yalanladı.”
0118.Şuarâ 118. “Benimle onların arasında sen hüküm ver! Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!”
0119.Şuarâ 119. Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, dolu bir gemi içinde kurtardık.
0120.Şuarâ 120. Sonra da geride kalanları suda boğduk.
0121.Şuarâ 121. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler.
0122.Şuarâ 122. Rabbin şüphesiz ki Azîz’dir, engin merhamet sahibidir.
0123.Şuarâ 123. Âd kavmi de gönderilen peygamberleri yalanladı.
0124.Şuarâ 124. Hani kardeşleri Hud onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
0125.Şuarâ 125. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
0126.Şuarâ 126. “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
0127.Şuarâ 127. “Sizden buna karşılık hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir.”
0128.Şuarâ 128. “Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, eğlenir durur musunuz?”
0129.Şuarâ 129. “Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?”
0130.Şuarâ 130. “Yakaladığınız zaman zorbalar gibi mi yakalarsınız?”
0131.Şuarâ 131. “Allah’tan korkun ve bana itaat edin!”
0132.Şuarâ 132. “Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren Allah’tan korkun.”
0133.Şuarâ 133. “Size davarlar, oğullar ihsan etti.”
0134.Şuarâ 134. “Bahçeler ve çeşmeler.”
0135.Şuarâ 135. “Doğrusu sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.”
0136.Şuarâ 136. Dediler ki: “Sen bize öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizce birdir.”
0137.Şuarâ 137. “Bu, öncekilerin âdetinden başka bir şey değildir.”
0138.Şuarâ 138. “Biz azaba uğratılacak da değiliz.”
0139.Şuarâ 139. Böylece onu yalanladılar. Biz de kendilerini helâk ettik. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler.
0140.Şuarâ 140. Rabbin şüphesiz ki Azîz’dir, engin merhamet sahibidir.
0141.Şuarâ 141. Semud kavmi de peygamberleri yalanladılar.
0142.Şuarâ 142. Hani kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
0143.Şuarâ 143. ”Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
0144.Şuarâ 144. “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
0145.Şuarâ 145. “Sizden buna karşılık hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir.”
0146.Şuarâ 146. “Siz burada böyle güven içinde bırakılacak mısınız?”
0147.Şuarâ 147. “Bahçelerde, pınar başlarında.”
0148.Şuarâ 148. “Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında.”
0149.Şuarâ 149. “Dağlarda ustalıkla kâşâneler oyar mısınız?”
0150.Şuarâ 150. “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
0151.Şuarâ 151. “Haddi aşan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin.”
0152.Şuarâ 152. Onlar ki yeryüzünde bozgunculuk yaparlar da ıslah etmezler.
0153.Şuarâ 153. Dediler ki: “Sen olsa olsa iyice büyülenmiş birisin.”
0154.Şuarâ 154. “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru sözlü isen bize bir âyet (mucize) getir!”
0155.Şuarâ 155. Sâlih dedi ki: “İşte mucize bu dişi devedir. Su içme hakkı belirli bir gün onun, belirli bir gün de sizindir.”
0156.Şuarâ 156. “Sakın ona bir kötülük yapmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.”
0157.Şuarâ 157. Onlar ise ayaklarını keserek onu öldürdüler, fakat pişman da oldular.
0158.Şuarâ 158. Bunun üzerine azap onları yakaladı. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler.
0159.Şuarâ 159. Rabbin şüphesiz ki Azîz’dir, engin merhamet sahibidir.
0160.Şuarâ 160. Lut kavmi de gönderilen peygamberleri yalanladı.
0161.Şuarâ 161. Hani kardeşleri Lut onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
0162.Şuarâ 162. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
0163.Şuarâ 163. “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
0164.Şuarâ 164. “Sizden buna karşılık bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir.”
0165.Şuarâ 165. Âlemlerin (insanların) içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?
0166.Şuarâ 166. Ve Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır! Doğrusu siz sınırı aşmış bir kavimsiniz.
0167.Şuarâ 167. Şöyle dediler: “Ey Lut! Eğer söylediklerinden vazgeçmezsen, iyi bil ki sürülenlerden olacaksın!”
0168.Şuarâ 168. Dedi ki: “Doğrusu ben sizin bu yaptığınıza buğzedenlerdenim.”
0169.Şuarâ 169. “Rabbim! Beni ve âilemi, bunların yapageldikleri kötülüklerden kurtar!”
0170.Şuarâ 170. Bunun üzerine biz de onu ve bütün âilesini kurtardık.
0171.Şuarâ 171. Sadece bir kocakarı geride kalanlardan oldu.
0172.Şuarâ 172. Sonra diğerlerini hep helâk ettik.
0173.Şuarâ 173. Üzerlerine öyle bir yağmur indirdik ki! Ne kötü idi azapla korkutulanların yağmuru!
0174.Şuarâ 174. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler.
0175.Şuarâ 175. Rabbin şüphesiz ki Azîz’dir, engin merhamet sahibidir.
0176.Şuarâ 176. Eyke halkı da gönderilen peygamberleri yalanladı.
0177.Şuarâ 177. Hani Şuayb onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
0178.Şuarâ 178. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
0179.Şuarâ 179. “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
0180.Şuarâ 180. “Sizden buna karşılık bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir.”
0181.Şuarâ 181. “Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın.”
0182.Şuarâ 182. “Doğru terazi ile tartın.”
0183.Şuarâ 183. “İnsanların hakkını kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın.”
0184.Şuarâ 184. “Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun.”
0185.Şuarâ 185. Dediler ki: “Olsa olsa sen büyülenmiş birisin.”
0186.Şuarâ 186. “Bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin. Biz seni ancak yalancılardan sayıyoruz.”
0187.Şuarâ 187. “Şayet doğru sözlülerden isen, o halde üzerimize gökten parçalar düşür.”
0188.Şuarâ 188. Şuayb: “Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir.” dedi.
0189.Şuarâ 189. Amma onu yalanladılar. Bunun üzerine kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekte o gün, azabı büyük bir gün idi.
0190.Şuarâ 190. Doğrusu bunda öğüt ve ibret vardır, amma onların çoğu iman etmediler.
0191.Şuarâ 191. Rabbin şüphesiz ki Azîz’dir, engin merhamet sahibidir.
0192.Şuarâ 192. Muhakkak ki o (Kur’an), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
0193.Şuarâ 193. Onu Ruh’ul-emin (Cebrail) indirmiştir.
0194.Şuarâ 194. Senin kalbine indirmiştir ki, uyarıcılardan olasın.
0195.Şuarâ 195. Apaçık Arap diliyle.
0196.Şuarâ 196. O daha öncekilerin kitaplarında da vardır.
0197.Şuarâ 197. İsrâiloğullarının bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir?
0198.Şuarâ 198. Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de,
0199.Şuarâ 199. Bunu onlara o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.
0200.Şuarâ 200. İşte böylece onu o günahkârların kalplerine soktuk.
0201.Şuarâ 201. Onlar o acıklı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.
0202.Şuarâ 202. Azap onlara öyle ansızın gelir ki, onlar hiç farkında olmazlar.
0203.Şuarâ 203. O zaman: “Acaba bize mühlet verilir mi?” derler.
0204.Şuarâ 204. Onlar bizim azabımızı mı acele istiyorlar?
0205.Şuarâ 205. Gördün mü? Eğer biz onları yıllarca yaşatıp nimetlerden faydalandırsak,
0206.Şuarâ 206. Sonra da kendilerine vaad olunan şey (başlarına) gelse.
0207.Şuarâ 207. Faydalandırıldıkları nimetler onlara hiçbir fayda sağlamaz.
0208.Şuarâ 208. Biz hiçbir memleket halkını, uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik.
0209.Şuarâ 209. Öğüt vermek üzere. Biz zâlim değiliz.
0210.Şuarâ 210. Onu şeytanlar indirmedi.
0211.Şuarâ 211. Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez.
0212.Şuarâ 212. Şüphesiz ki onlar işitmekten uzak tutulmuşlardır.
0213.Şuarâ 213. O halde sakın Allah ile beraber başka bir ilâh edinip yalvarma. Yoksa azaba uğratılanlardan olursun.
0214.Şuarâ 214. Önce yakın akrabalarını uyar.
0215.Şuarâ 215. Sana uyan müminlere kanadını indir.
0216.Şuarâ 216. Şayet sana karşı gelirlerse de ki: “Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım.”
0217.Şuarâ 217. Mağlup edilmesi mümkün olmayan ve müminlere çok merhametli olan Allah’a tevekkül et!
0218.Şuarâ 218. O ki, (gece namaza) kalktığında seni görür.
0219.Şuarâ 219. Secde edenler arasında bulunduğunda O seni görür.
0220.Şuarâ 220. Çünkü O işitendir, bilendir.
0221.Şuarâ 221. Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?
0222.Şuarâ 222. Onlar her günahkâr yalancıya inerler.
0223.Şuarâ 223. Bunlar şeytanlara kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.
0224.Şuarâ 224. Şâirlere de azgınlar uyarlar.
0225.Şuarâ 225. Görmez misin? Onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar.
0226.Şuarâ 226. Ve onlar gerçekte yapmadıklarını söylerler.
0227.Şuarâ 227. Ancak iman edip sâlih ameller işleyenler, Allah’ı çok çok zikredenler ve zulme uğratıldıktan sonra kendilerini müdafaa edenler müstesnâdır. Zulmedenler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını, hangi deliğe tıkılacaklarını yakında bileceklerdir.
01.Neml 1. Tâ. Sîn. Bunlar Kur’an’ın ve apaçık Kitab’ın âyetleridir.
02.Neml 2. Müminler için hidayet rehberi ve müjdedir.
03.Neml 3. Onlar ki namazı kılarlar, zekâtı verirler ve ahirete kesin olarak inanırlar.
04.Neml 4. Hiç şüphesiz ki biz ahirete inanmayanların yaptıkları işleri kendilerine süslü gösterdik. O yüzden bocalar dururlar.
05.Neml 5. En kötü azap işte bunlaradır. Ahirette en çok kayba uğrayacaklar da bunlardır.
06.Neml 6. Resulüm! Sana bu Kur’an hikmet sahibi, her şeyi bilen Allah katından verilmektedir.
07.Neml 7. Hani Musa âilesine şöyle demişti: “Ben bir ateş gördüm. Size oradan ya bir haber getireceğim, yahut da bir ateş koru getireceğim. Umarım ki ısınırsınız.”
08.Neml 8. Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: “Ateşin yanında olan (sen de), çevresinde bulunanlar da mübarek kılınmıştır. Âlemlerin Rabbi olan Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir.”
09.Neml 9. “Ey Musa! Gerçek şu ki ben Azîz ve Hakîm olan Allah’ım!”
010.Neml 10. “Asanı at!” Musa onun bir yılan gibi deprendiğini görünce dönüp kaçtı. “Yâ Musa! Korkma! Çünkü benim huzurumda peygamberler korkmazlar.”
011.Neml 11. “Ancak kim zulmeder, sonra yaptığı kötülüğü iyiliğe çevirirse, bilsin ki ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet ediciyim.”
012.Neml 12. “Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıksın. Bu, Firavun’a ve kavmine (göstereceğin) dokuz âyet (mucize) içindedir. Doğrusu onlar fâsıklar gürûhudur.”
013.Neml 13. Açıkça görünen âyetlerimiz onlara gelince: “Bu apaçık bir sihirdir.” dediler.
014.Neml 14. Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile bile inkâr ettiler. Bozguncuların âkibetlerinin nice olduğuna bir bak!
015.Neml 15. Andolsun ki biz Davut’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar: “Bizi mümin kullarının çoğundan üstün kılan Allah’a hamdolsun.” dediler.
016.Neml 16. Süleyman Davut’a vâris oldu ve dedi ki: “Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden bolca verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.”
017.Neml 17. Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan teşekkül etmiş orduları toplandı. Hepsi bir arada düzenli olarak sevkediliyordu.
018.Neml 18. Nihayet karınca vâdisine geldiklerinde bir karınca dedi ki: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza giriniz! Süleyman ve orduları farkına varmadan sizi ezmesin.”
019.Neml 19. Onun bu sözüne gülercesine tebessüm etti ve şöyle dedi: “Ey Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnud olacağın iyi işi yapmamı gönlüme ihsan eyle. Rahmetinle beni sâlih kullarının arasına kat!”
020.Neml 20. Kuşları gözden geçirdi ve şöyle dedi: “Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?”
021.Neml 21. “Bana (mazeretini belirten) apaçık bir delil getirmelidir. Yoksa onu ya şiddetli bir azaba uğratırım, yahut da keserim.”
022.Neml 22. Çok geçmeden Hüdhüd geldi ve: “Ben senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe’den sana gerçek haber getirdim.”
023.Neml 23. “Oranın halkına hükümdarlık eden, kendisine her türlü imkân verilmiş bir kadınla karşılaştım. Muhteşem bir tahtı da var.”
024.Neml 24. “Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yola gelip hidayete giremiyorlar.”
025.Neml 25. “Göklerde ve yerde gizlenenleri açığa çıkaran, gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilen Allah’a secde etmeleri gerekmez miydi?”
026.Neml 26. “O Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur, Büyük Arş’ın sahibidir.”
027.Neml 27. Süleyman dedi ki: “Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız!”
028.Neml 28. “Şu mektubumu götür, onlara at! Sonra bir yana çekil de, ne neticeye varacaklar bir bak!”
029.Neml 29. (Belkıs) dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bana çok şerefli bir mektup bırakıldı.”
030.Neml 30. “Mektup Süleyman’dandır ve o: ‘Bismillâhirrahmânirrahim.’ (ile başlamakta)dır.”
031.Neml 31. “Bana karşı sakın başkaldırmayın ve müslüman olarak bana gelin!”
032.Neml 32. Ey ileri gelenler! Bana bu işimde bir fikir verin. Bilirsiniz ki siz benim yanımda olmadan hiçbir işi kendi başıma kestirip atmam.
033.Neml 33. Dediler ki: “Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız. Emir senindir, sen emretmene bak!”
034.Neml 34. (Belkıs) dedi ki: “Doğrusu hükümdarlar bir memlekete girdikleri zaman orayı perişan ederler, halkının şerefli kimselerini zelil kılarlar. İşte bunlar da böyle yaparlar.”
035.Neml 35. “Ben onlara bir hediye göndereyim de bir bakayım, elçiler ne ile dönecekler?”
036.Neml 36. (Elçiler hediyelerle) Süleyman’a gelince dedi ki: “Siz bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz? Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Hediyenizle ancak siz sevinirsiniz!”
037.Neml 37. “Onlara dön! İyi bilsinler ki, kendilerine aslâ karşı koyamayacakları ordularla gelir, onları muhakkak surette hor ve hakir bir halde oradan çıkarırız.”
038.Neml 38. (Süleyman) dedi ki: “Ey ileri gelenler! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir?”
039.Neml 39. Cinlerden bir ifrit: “Sen makamından kalkmadan, ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter ve benim sözüme güvenilir.” dedi.
040.Neml 40. Kitap’tan ilmi olan kimse (Hızır) ise: “Sen gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm.” dedi. Süleyman, tahtı yanı başına yerleşivermiş görünce dedi ki: “Bu Rabbimin lütfundandır. Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni imtihan etmek istiyor. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, muhakkak ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir.”
041.Neml 41. (Süleyman) dedi ki: “Onun tahtını tanınmaz hâle getirin. Bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanımayacak mı?”
042.Neml 42. (Belkıs) gelince: “Senin tahtın böyle miydi?” denildi. O da: “Tıpkı o! Zaten bize daha önce bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik.” dedi.
043.Neml 43. Onu, Allah’tan başka taptığı şeyler alıkoymuştu. Çünkü kendisi kâfir bir kavimdendi.
044.Neml 44. Ona: “Köşke gir!” denildi. Köşkü görünce zeminini derin bir su sandı ve eteğini çekti. (Süleyman): “Bu billurdan yapılmış, şeffaf bir zemindir.” dedi.(Belkıs) dedi ki: “Ey Rabbim! Gerçekten ben nefsime zulmettim. Süleyman’la beraber onun maiyetinde âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.”
045.Neml 45. Andolsun ki biz Semud kavmine: “Allah’a kulluk edin!” desin diye kardeşleri Sâlih’i gönderdik. Hemen birbirleriyle çekişen iki zümre oluverdiler.
046.Neml 46. Dedi ki: “Ey Kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz? Allah’tan mağfiret dilemeniz gerekmez mi? Belki merhamet olunursunuz.”
047.Neml 47. Dediler ki: “Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık.” Sâlih dedi ki: “Uğursuzluğunuz Allah katındadır. Doğrusu siz imtihana çekilen bir kavimsiniz.”
048.Neml 48. O şehirde dokuz kişi vardı ki, yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, ıslah tarafına hiç yanaşmıyorlardı.
049.Neml 49. Allah’a and içerek birbirlerine şöyle dediler: “Gece ona ve âilesine baskın yapalım. (Hepsini öldürelim). Sonra da velisine (geride kalan akrabasına), o âilenin öldürülüşü sırasında orada bulunmadığımızı, bizim doğru olduğumuzu söyleyelim.”
050.Neml 50. Onlar böyle tuzak kurdular, biz de kendileri hiç farkında olmadan onların plânlarını altüst ettik.
051.Neml 51. Tuzaklarının sonunun nice olduğuna bir bak! Biz onları da kavimlerini de hepsini helâk ettik.
052.Neml 52. İşte zulümleri yüzünden çökmüş, ıssız kalmış evleri! Şüphesiz ki bunda bilen bir kavim için bir âyet (ibret) vardır.
053.Neml 53. İman edip Allah’tan korkanları ise kurtardık.
054.Neml 54. Lut’u da gönderdik. Kavmine dedi ki: “Siz göz göre göre o hayâsızlığı yapacak mısınız?”
055.Neml 55. “Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşacaksınız? Doğrusu siz câhil bir kavimsiniz.”
056.Neml 56. Kavminin cevabı sadece şöyle demek oldu: “Lut âilesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar güyâ temiz kalmaya uğraşan insanlarmış!”
057.Neml 57. Biz de onu ve âilesini kurtardık. Yalnız karısı müstesnâ. Onun geride kalanlar arasında olmasını takdir ettik.
058.Neml 58. Üzerlerine öyle bir yağmur indirdik ki! Ne kötü idi azapla korkutulanların yağmuru!
059.Neml 59. De ki: “Hamd olsun Allah’a, selâm olsun O’nun beğenip seçtiği kullarına. Allah mı daha hayırlı, yoksa O’na koştukları ortaklar mı?”
060.Neml 60. Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten sizin için su indirip onunla bir ağacını dahi bitiremeyeceğiniz nice bahçeler meydana getiren mi? Allah ile başka bir ilâh mı var? Hayır, onlar haktan ayrılan bir gürûhtur.
061.Neml 61. Yoksa yeryüzünü barınmaya elverişli kılan, aralarında ırmaklar akıtan, ona sâbit dağlar yerleştiren ve iki deniz arasına bir engel koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilâh mı var? Hayır, onların çoğu bilmezler.
062.Neml 62. Yoksa kendisine yalvardığı zaman darda kalana karşılık veren, sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan mı? Allah ile beraber başka bir ilâh mı var? Ne de az düşünüyorsunuz!
063.Neml 63. Yoksa karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilâh mı var? Allah onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir.
064.Neml 64. Yoksa önce yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka ilâh mı var? De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz, kesin delilinizi getirin!”
065.Neml 65. De ki: “Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez. Onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.”
066.Neml 66. Hayır! Onların ahiret hakkındaki bilgileri de yetersiz kalmıştır (bu hususta bilgi edinilecek seviyeye erişmemiştir). Hayır! Ondan şüphe etmektedirler. Hayır! Onlar ahiretten yana kördürler.
067.Neml 67. Kâfirler dediler ki: “Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi tekrar çıkarılacağız?”
068.Neml 68. “Andolsun ki bu bize de daha önce atalarımıza da vaad olunmuştu. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir.”
069.Neml 69. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, günahkârların âkıbetinin nasıl olduğunu bir görün!”
070.Neml 70. Resulüm! Onların yüzünden tasalanma. Aleyhinde kurdukları tuzaklardan sıkıntı duyma.
071.Neml 71. Onlar: “Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?” derler.
072.Neml 72. De ki: “Çabukça gelmesini istediğiniz o şeyin (azabın) bir kısmı yakında başınıza gelecektir.”
073.Neml 73. Şüphesiz ki, Rabbin insanlara karşı lütuf sahibidir. Fakat onların çoğu şükretmezler.
074.Neml 74. Doğrusu Rabbin onların sinelerinin gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir.
075.Neml 75. Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz’da) bulunmasın.
076.Neml 76. Doğrusu bu Kur’an, İsrailoğullarına ihtilaf edegeldikleri şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır.
077.Neml 77. Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve bir rahmettir.
078.Neml 78. Şüphesiz ki Rabbin onların arasında kendi hükmünü verir. O Azîz’dir, her şeyi bilendir.
079.Neml 79. Resulüm! Allah’a tevekkül et. Şüphesiz ki sen apaçık hakikat üzerindesin.
080.Neml 80. Şüphesiz ki sen ölülere söz duyuramazsın. Hakikata arkalarını dönmüş kaçarlarken sağırlara da dâvetini işittiremezsin.
081.Neml 81. Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getiremezsin, sen ancak âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin. Onlar teslim olanlardır.
082.Neml 82. (Kıyametin kopacağına dair) o sözün tahakkuk zamanı yaklaşınca onlara yerden bir dabbe çıkarırız da insanların âyetlerimize yakînen iman etmemiş olduklarını söyler.
083.Neml 83. Her ümmet içinden âyetlerimizi yalanlayan birer cemaat toplarız da, onlar o gün bir arada tutulurlar.
084.Neml 84. Nihayet (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: “Siz benim âyetlerimi ilminiz ihata etmediği (kapsamadığı) halde yalanladınız öyle mi? Değilse yaptığınız neydi?”
085.Neml 85. Yaptıkları zulümlerinden ötürü o söz başlarına gelmiştir. Artık onlar konuşamazlar.
086.Neml 86. Onlar görmüyorlar mı ki, biz geceyi istirahat etmeniz için yarattık. Gündüzü de aydınlık yaptık. Şüphesiz ki bunda iman eden bir topluluk için gerçekten âyetler (deliller) vardır.
087.Neml 87. Sur’a üfürüldüğü gün, Allah’ın dilediklerinden başka göklerde ve yerde bulunanlar korku içinde kalırlar. Hepsi boyun bükerek O’na gelirler.
088.Neml 88. Dağları yerinde durur görürsün. Oysa onlar bulutların yürüdüğü gibi yürümektedirler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan haberdardır.
089.Neml 89. Kim bir iyilikle huzurumuza gelirse, ona daha iyisi verilir. Ve onlar o günün korkusundan emin kalırlar.
090.Neml 90. Kim de kötülükle huzurumuza gelirse, yüzükoyun cehenneme atılır. (Onlara denilir ki): “Siz ancak yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz!”
091.Neml 91. (Resulüm! De ki:) “Ben bizzat kendisinin haram kıldığı bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum. Her şey O’na âittir ve ben müslümanlardan olmakla emrolundum.”
092.Neml 92. “Ve ben Kur’an okumakla emrolundum. O halde kim hidayete ererse, ancak kendisi için ermiş olur. Kim de saparsa, de ki: “Ben sadece uyarıcılardanım.”
093.Neml 93. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. O size âyetlerini gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.”
01.Kasas 1. Tâ. Sîn. Mîm.
02.Kasas 2. Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir.
03.Kasas 3. Sana Musa ile Firavun’un haberinden (bir kısmını) iman eden bir kavim için gerçek olarak okuyacağız.
04.Kasas 4. Firavun memleketin başına geçti ve halkını fırkalara ayırdı. İçlerinde bir zümreyi güçsüz buluyor, onların oğullarını boğazlıyor, kızlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.
05.Kasas 5. Biz de istiyorduk ki; o yerde ezilmekte olanlara iyilikte bulunalım, onları önderler yapalım ve onları (ötekilerin mülküne) mirasçı kılalım.
06.Kasas 6. Ve onlara o yerde kuvvet ve üstünlük verelim. Firavun’a, Hâmân’a ve askerlerine, korktukları şeyi başlarına getirelim.
07.Kasas 7. Musa’nın annesine şöyle vahyettik: “Çocuğunu emzir. Başına bir şey gelmesinden korkuyorsan onu suya bırak. Korkma, üzülme! Biz onu sana tekrar geri vereceğiz ve onu peygamber yapacağız.”
08.Kasas 8. Firavun âilesi onu yitik olarak aldı. Sonunda o kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz ki Firavun, Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı.
09.Kasas 9. Firavun’un karısı: “Benim için de, senin için de bir göz bebeği! Onu öldürmeyin. Olur ki bize faydası dokunur, yahut onu evlât ediniriz.” dedi. Halbuki onlar işin farkında değillerdi.
010.Kasas 10. Musa’nın annesi gönlü bomboş sabahı etti. Eğer biz, vaadimize inananlardan olması için onun kalbini iyice pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi açığa vuracaktı.
011.Kasas 11. Annesi onun ablasına: “Onun izini takip et!” dedi. O da kardeşini uzaktan gözetledi. Onlar ise farkında değillerdi.
012.Kasas 12. Biz daha önce ona, süt verenlerin sütünü emmesine müsaade etmemiştik. Bunun üzerine ablası: “Sizin için onun bakımını üzerine alacak, öğüt verip eğitecek bir âile buluvereyim mi?” dedi.
013.Kasas 13. Böylece biz onu annesine geri verdik ki, gözü aydın olsun da üzülmesin ve Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin. Fakat çoğu bunu bilmezler.
014.Kasas 14. Ergenlik çağına gelip olgunlaşınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. İyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız.
015.Kasas 15. O, ahalisinin haberi olmadığı bir sırada şehre girdi. Orada birbiriyle dövüşen iki adam gördü. Birisi kendi tarafından, diğeri düşman tarafındandı. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Musa ona bir yumruk indirdi ve ölümüne sebep oldu. “Bu şeytanın işidir, çünkü o apaçık saptıran bir düşmandır.” dedi.
016.Kasas 16. “Rabbim! Ben nefsime zulmettim, beni bağışla!” dedi. Allah da onu bağışladı. Çünkü O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
017.Kasas 17. Dedi ki: “Rabbim! Bana verdiğin nimet hakkı için, artık suçlulara aslâ yardımcı olmayacağım.”
018.Kasas 18. Şehirde korku içinde etrafı gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün! Dün kendisinden yardım isteyen kimse bağırarak yine ondan yardım istiyor. Musa ona dedi ki: “Belli ki sen bir azgınsın!”
019.Kasas 19. İkisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam: “Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Sen ıslâh edenlerden olmayı değil, yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun!” dedi.
020.Kasas 20. Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi ve: “Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında görüşüyorlar. Buradan çık git, doğrusu ben sana öğüt veriyorum.” dedi.
021.Kasas 21. Bunun üzerine korku içinde etrafı gözetleyerek oradan çıktı. “Rabbim! Beni şu zâlimler gürûhundan kurtar.” dedi.
022.Kasas 22. Medyen’e doğru yöneldiğinde: “Umarım ki Rabbim beni doğru yola iletir.” dedi.
023.Kasas 23. Medyen suyuna varınca, orada davarlarını sulayan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de sürülerini kollayan iki kadın gördü. Onlara: “Derdiniz nedir? Niçin hayvanlarınızı sulamıyorsunuz?” dedi. Onlar da: “Çobanlar ayrılana kadar biz sulamayız. Babamız çok yaşlıdır, (onun için bu işi biz yapıyoruz).” dediler.
024.Kasas 24. Bunun üzerine koyunlarını sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve: “Rabbim! Doğrusu bana indireceğin hayra muhtacım.” dedi.
025.Kasas 25. Derken o kadınlardan biri utana utana yürüyerek ona geldi. “Babam sizi çağırıyor. Koyunlarımızı suladığınız için sana ücret ödeyecek.” dedi. (Musa Şuayb’e) gelip, başından geçenleri anlatınca o: “Korkma!.. Artık o zalimler gürûhundan kurtuldun.” dedi.
026.Kasas 26. O iki kızdan biri: “Babacığım! Onu ücretle tut. Çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı budur, güçlü ve güvenilir bir adamdır.” dedi.
027.Kasas 27. (Şuayb) dedi ki: “Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer hizmetini on yıla tamamlarsan o senden bir lütuf olur. Bununla beraber sana zahmet vermek istemem. İnşaallah beni sâlihlerden bulacaksın.”
028.Kasas 28. (Musa) dedi ki: “Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım bir kötülüğe uğramam. Söylediklerimize Allah vekildir.”
029.Kasas 29. Musa süreyi doldurunca âilesiyle birlikte yola çıktı. Tur tarafından bir ateş gördü. “Siz burada durun. Ben bir ateş gördüm. Oradan size bir haber veya ısınmanız için ateşten bir kor getiririm.” dedi.
030.Kasas 30. Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısındaki ağaçtan ona şöyle seslenildi: “Ey Musa! Şüphesiz ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım!”
031.Kasas 31. “Asanı at!” (denildi). Musa asanın yılan gibi deprenip hareketler yaptığını görünce dönüp, arkasına bakmadan kaçtı. “Ey Musa! Beri gel! Korkma! Çünkü sen emniyette olanlardansın.”
032.Kasas 32. “Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıksın. Elini kendine çek, korkun kalmasın. Bu iki mucize, Firavun ve erkânına karşı Rabbinin iki delilidir. Doğrusu onlar fâsıklar gürûhudur.”
033.Kasas 33. Musa dedi ki: “Rabbim! Ben onlardan bir kişi öldürmüştüm. Beni öldürmelerinden korkarım.”
034.Kasas 34. “Kardeşim Harun’un dili benimkinden daha düzgündür. Beni destekleyen bir yardımcı olarak onu da benimle beraber gönder. Çünkü beni yalanlamalarından endişe duyuyorum.”
035.Kasas 35. Allah: “Seni kardeşinle destekleyeceğiz. İkinize öyle bir güç vereceğiz ki, onlar size aslâ erişemeyecekler. Âyetlerimizle gidin, siz de size uyanlar da üstün geleceksiniz.” buyurdu.
036.Kasas 36. Musa onlara apaçık âyetlerimizle gelince: “Bu uydurulmuş bir sihirden başka bir şey değildir. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey işitmemiştik.” dediler.
037.Kasas 37. Musa dedi ki: “Benim Rabbim kendi katından kimin hidayetle geldiğini ve (dünyânın) güzel âkibetinin kimin olacağını en iyi bilendir. Muhakkak ki zâlimler aslâ felâh bulmazlar.”
038.Kasas 38. Firavun dedi ki: “Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilâhınız olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân! Benim için çamur üzerine ateş yak da, bana yüksek bir kule yap. Belki Musa’nın ilâhını görürüm. Doğrusu ben onu yalancılardan sanıyorum.”
039.Kasas 39. O da, askerleri de memlekette haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
040.Kasas 40. Biz de onu ve askerlerini yakalayıp suya attık. Bir bak zâlimlerin sonunun nasıl olduğuna!
041.Kasas 41. Biz onları ateşe çağıran önderler yaptık. Kıyamet günü aslâ yardım görmezler.
042.Kasas 42. Bu dünya hayatında arkalarına lâneti taktık, daima lânetle anılacaklardır. Kıyamet gününde de onlar çirkinleştirilmiş, iğrenç kimselerden olacaklardır.
043.Kasas 43. Andolsun ki biz Musa’ya önceki nesilleri helâk ettikten sonra, iyice düşünüp öğüt alsınlar diye; insanları basiret (kalp gözü) sahibi yapan ve onlar için bir hidayet ve rahmet olan o Kitab’ı verdik.
044.Kasas 44. Resulüm! Musa’ya hükmümüzü bildirdiğimiz zaman, sen batı yönünde değildin. Onu görenler arasında da yoktun.
045.Kasas 45. Amma biz daha nice nesiller yarattık. Onların üzerlerinden uzun zamanlar geçti. Sen Medyen halkı arasında bulunup da onlara âyetlerimizi okumuyordun. Fakat (o haberleri) sana gönderen biziz.
046.Kasas 46. Biz Musa’ya hitabettiğimiz zaman Tur’un yanında da değildin. Fakat sen, kendinden önce onlara uyarıcı gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak gönderildin. Belki düşünüp öğüt alırlar.
047.Kasas 47. Bizzat kendi yaptıklarından ötürü başlarına bir musibet geldiği zaman: “Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de âyetlerine uysaydık ve müminlerden olsaydık olmaz mıydı?” derler.
048.Kasas 48. Amma onlara katımızdan gerçek gelince: “Musa’ya verildiği gibi buna da mucize verilmeli değil miydi?” derler. Daha önce Musa’ya verileni de inkar etmemişler miydi? “Birbirlerine destek olan iki sihirbaz!” demişlerdi. “Hepsini inkâr ederiz.” demişlerdi.
049.Kasas 49. De ki: “Eğer doğru sözlüler iseniz, Allah katından bu ikisinden daha doğru bir kitap getirin de ona uyayım.”
050.Kasas 50. Şayet sana cevap veremezlerse bil ki, onlar sırf kendi heveslerine uymaktadırlar. Halbuki Allah’tan bir hidayet olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim vardır? Muhakkak ki Allah, zâlimler gürûhunu elbette hidayete erdirmez.
051.Kasas 51. Gerçekten biz onlar için sözü birbiri ardınca ulaştırdık ki belki düşünürler.
052.Kasas 52. Kendilerine daha önce kitap verdiklerimiz de buna inanırlar.
053.Kasas 53. Kur’an onlara okunduğu zaman: “Ona iman ettik, doğrusu o Rabbimizden gelen hakikattır. Esasen biz bundan önce de müslümanlığı kabul etmiş kimselerdik.” dediler.
054.Kasas 54. İşte onlara sabrettiklerinden ötürü mükâfatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.
055.Kasas 55. Onlar ki boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve derler ki: “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz sizedir. Selâm size! Biz câhilleri aramayız.”
056.Kasas 56. Resulüm! Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, fakat Allah dilediğine hidayet eder ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir.
057.Kasas 57. “Seninle beraber doğru yolda gidersek yerimizden oluruz.” dediler. Biz onları kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin mahsulünün toplanıp getirildiği emniyetli ve hürmetli (dokunulmaz) bir yere yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.
058.Kasas 58. Biz nice memleketleri helâk etmişizdir ki, halkı bol geçimleri ve refahıyla şımarmıştı. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az bir zaman hariç, kimse oturmadı. Onlara biz vâris olmuşuzdur.
059.Kasas 59. Rabbin ana şehirlerine, onlara âyetlerimizi okuyacak bir peygamber göndermedikçe o memleketleri helâk edici değildir. Biz halkı zâlim olan memleketlerden başkalarını helâk edecek değiliz.
060.Kasas 60. Size verilen her şey dünya hayatının bir geçimliği ve ziynetidir. Allah katında olanlar ise daha hayırlı ve daha devamlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
061.Kasas 61. Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve ardından ona kavuşan kimse; dünya hayatının geçici nimetlerinden vererek yaşattığımız, sonra da cezalandırmak için kıyamet günü huzurumuza getirilenler arasında bulunan kimse gibi olur mu?
062.Kasas 62. O gün Allah onlara seslenerek: “Benim ortağım olduklarını iddiâ ettikleriniz hani nerede?” diyecektir.
063.Kasas 63. Üzerlerine azap vaadimiz hak olmuş kimseler derler ki: “Ey Rabbimiz! Şunlar bizim azdırdığımız kimselerdir. Biz nasıl azmışsak, onları da öylece azdırdık. (Onların suçlarından) beri olduğumuzu sana arzederiz. Zaten onlar aslında bize tapmıyorlardı.”
064.Kasas 64. Onlara: “Ortak koştuğunuz ortaklarınızı çağırın!” denir. Onlar da çağırırlar, fakat kendilerine cevap veremezler. Azabı karşılarında görürler. Ne olurdu, hidayeti kabul etmiş olsalardı!
065.Kasas 65. O gün Allah onlara seslenerek: “Peygamberlere ne cevap verdiniz?” diyecektir.
066.Kasas 66. İşte o gün onlara bütün haberler kapkaranlık olmuştur, birbirlerine de soramayacaklardır.
067.Kasas 67. Fakat tevbe ederek, iman edip sâlih amel işleyen kimseye gelince, o kurtuluşa erenler arasında olmayı ümit edebilir.
068.Kasas 68. Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur. Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir.
069.Kasas 69. Rabbin, onların göğüslerinin gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir.
070.Kasas 70. O öyle Allah’tır ki, kendisinden başka bir ilâh yoktur. Önünde de sonunda da hamd O’nundur. Hüküm de O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz.
071.Kasas 71. Resulüm! De ki: “Hiç düşündünüz mü? Eğer Allah geceyi kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka size ışık getirecek bir ilâh var mıdır? Hâlâ işitmeyecek misiniz?”
072.Kasas 72. De ki: “Hiç düşündünüz mü? Eğer Allah gündüzü kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka hangi ilâh istirahat edeceğiniz geceyi getirebilir? Hâlâ görmeyecek misiniz?”
073.Kasas 73. Geceyi ve gündüzü rahmetinden ötürü sizin için yarattı ki, geceleyin dinlenesiniz, (gündüzün) Allah’ın lütfunu arayasınız ve şükredesiniz.
074.Kasas 74. O gün Allah onlara seslenir ve: “Ortaklarım olduklarını iddiâ ettikleriniz hani nerede?” buyurur.
075.Kasas 75. Her ümmetten bir şâhit çıkarırız ve (şirk koşanlara): “Kesin delilinizi getirin!” deriz. O zaman bilirler ki hakikat Allah’a âittir ve uydurdukları şeyler de kendilerini bırakıp kaybolmuşlardır.
076.Kasas 76. Karun, Musa’nın kavminden biriydi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona anahtarlarını güçlü bir topluluğun zor taşıdığı hazineler vermiştik. Kavmi ona şöyle demişti: “Gururlanıp şımarma, şüphesiz ki Allah şımarıkları sevmez.”
077.Kasas 77. “Allah’ın sana verdiği mal ile ahiret yurdunu gözet. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk isteme. Doğrusu Allah bozguncuları sevmez.’”
078.Kasas 78. Karun: “Bu bana ancak bende olan bilgiden ötürü verilmiştir.” dedi. Bilmez mi ki Allah, önceleri ondan daha güçlü ve topladığı daha fazla olan nice nesilleri yok etmiştir? Suçluların suçları kendilerinden sorulmaz.
079.Kasas 79. Debdebe ve ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyenler dediler ki: “Keşke Karun’a verildiği gibi bizim de olsaydı. Doğrusu o büyük nasip sahibidir.”
080.Kasas 80. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise: “Yazıklar olsun size!” dediler. Allah’ın mükâfâtı, iman edip sâlih amel işleyenler için daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.
081.Kasas 81. Nihayet Karun’u da sarayını da yerin dibine geçirdik. Allah’a karşı kendisine yardım edebilecek kimsesi de yoktu. Kendini kurtarabilecek kimselerden de değildi.
082.Kasas 82. Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler: “Vay! Demek ki Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip bir ölçüye göre veriyor. Eğer Allah bize lütfetmemiş olsaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay! Demek ki kâfirler aslâ felâh bulmazlar.” demeye başladılar.
083.Kasas 83. İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyen ve bozgunculuğu istemeyenlere veririz. Âkibet muttakilerindir.
084.Kasas 84. Kim bir iyilik getirirse, ona bundan daha üstün karşılık vardır. Kim bir kötülük getirirse, ancak yaptıkları kadar ceza görürler.
085.Kasas 85. Resulüm! Kur’an’ı sana farz kılan Allah, elbette seni yine döneceğin yere döndürecektir. De ki: “Rabbim hidayetle geleni de ve apaçık sapıklıkta bulunanı da en iyi bilendir.”
086.Kasas 86. Sen bu Kitab’ın sana indirileceğini ummuyordun. Bu sana Rabbinden bir rahmettir. O halde sakın kâfirlere arka çıkma.
087.Kasas 87. Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu âyetlerden alıkoymasınlar. Rabbine dâvet et ve aslâ müşriklerden olma!
088.Kasas 88. Allah ile beraber başka bir ilâh edinip yalvarma! O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur, O’nun zâtından başka her şey helâk olucudur. Hüküm yalnız O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.
01.Ankebut 1. Elif. Lâm. Mim.
02.Ankebut 2. İnsanlar yalnız inandık demeleri ile bırakılıvereceklerini, kendilerinin imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar?
03.Ankebut 3. Andolsun ki biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.
04.Ankebut 4. Yoksa kötülük yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!
05.Ankebut 5. Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O işitendir, bilendir.
06.Ankebut 6. Kim cihad ederse kendi öz nefsi için cihad etmiş olur. Şüphesiz ki Allah bütün âlemlerden müstağnidir.
07.Ankebut 7. İman edip sâlih ameller işleyenlerin kötülüklerini elbette örteriz ve onları yaptıklarının daha güzeli ile mükâfatlandırırız.
08.Ankebut 8. Biz insana anne babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyi sana ortak koşman için seni zorlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır, yaptıklarınızı size bir bir haber veririm.
09.Ankebut 9. İman edip de sâlih amel işleyenleri, andolsun ki sâlihlerin arasına sokarız.
010.Ankebut 10. İnsanlardan kimi vardır ki: “Allah’a inandık.” derler. Fakat Allah uğrunda bir eziyete uğratıldığı zaman, insanların ezâsını Allah’ın azâbı gibi tutarlar. Rabbinizden bir yardım gelecek olursa, andolsun ki: “Biz de sizinle beraberdik!” derler. Allah herkesin kalbinde olanları daha iyi bilen değil midir?
011.Ankebut 11. Allah hiç şüphesiz ki iman edenleri de bilir, münâfıkları da bilir.
012.Ankebut 12. Kâfirler iman edenlere: “Bizim yolumuza uyun da sizin günahlarınızı biz yüklenelim.” derler. Oysa onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekten onlar yalancıdırlar.
013.Ankebut 13. Onlar kendi yüklerini, kendi yükleriyle beraber daha nice yükleri taşıyacaklar ve uydurdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.
014.Ankebut 14. Andolsun ki biz Nuh’u kavmine gönderdik, aralarında dokuzyüzelli yıl kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.
015.Ankebut 15. Fakat biz onu ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık.
016.Ankebut 16. İbrahim’i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: “Allah’a kulluk edin, O’ndan korkun. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır.”
017.Ankebut 17. Siz Allah’ı bırakıp bir takım putlara tapıyorsunuz, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki Allah’ı bırakıp da taptıklarınız şeyler size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın, O’na kulluk edin, O’na şükredin. Hepiniz O’na döndürüleceksiniz.
018.Ankebut 18. Eğer siz yalanlarsanız, bilin ki sizden önceki ümmetler de yalanlamışlardı. Peygamber’e düşen, yalnız açıkça tebliğ etmektir.
019.Ankebut 19. Görmediler mi, Allah yaratmaya nasıl başlıyor? Sonra onu nasıl iâde ediyor? Şüphesiz ki bu Allah’a pek kolaydır.
020.Ankebut 20. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, Allah’ın yaratmaya nasıl başladığına bir bakın! İşte Allah, ahiret hayatını da (aynı şekilde) yaratacaktır. Gerçekten Allah’ın her şeye gücü yeter.
021.Ankebut 21. O dilediğine azap eder, dilediğine rahmet eder. Hepiniz O’na döndürüleceksiniz.
022.Ankebut 22. Siz ne yeryüzünde ne de gökte O’nu âciz bırakamazsınız. Allah’tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız.
023.Ankebut 23. Allah’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler; işte onlar benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için acıklı bir azap vardır.
024.Ankebut 24. Kavminin İbrahim’e cevabı sadece: “Onu öldürün, ya da ateşte yakın!” demelerinden ibaret oldu. Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz ki bunda iman eden bir kavim için âyetler (ibretler) vardır.
025.Ankebut 25. Dedi ki: “Siz dünya hayatında birbirinizle dost olduğunuz için, Allah’ı bırakıp bir takım putlar edindiniz. Fakat (o putlara tapmanız dünyada aranızda bir sevgi husule gelmesine sebep olsa bile) daha sonra kıyamet gününde kiminiz kiminize küfür, kiminiz kiminize lânet edecektir. Barınacağınız yer ise ateştir, hiçbir yardımcınız da yoktur.”
026.Ankebut 26. Bunun üzerine Lut ona iman etti. (İbrahim): “Doğrusu ben Rabbime hicret ediyorum. Çünkü O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.” dedi.
027.Ankebut 27. İbrahim’e İshak’ı ve Yakub’u da bağışladık. Peygamberliği ve kitapları onun soyundan gelenlere verdik. Dünyada onu mükâfatlandırdık, şüphesiz ki o ahirette de sâlihlerdendir.
028.Ankebut 28. Lut’u da gönderdik. O kavmine şöyle demişti: “Doğrusu siz, daha önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz.”
029.Ankebut 29. “Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda edepsizce şeyler yapmıyor musunuz?” Kavminin cevabı: “Doğru sözlü isen, bize Allah’ın azabını getir.” demek oldu.
030.Ankebut 30. Dedi ki: “Ey Rabbim! Fesatçı bir kavme karşı bana yardım et!”
031.Ankebut 31. Vaktaki elçilerimiz İbrahim’e (oğlu olacağına dair) müjde ile geldiklerinde: “Biz bu memleket halkını helâk edeceğiz, çünkü oranın halkı zâlim oldular.” dediler.
032.Ankebut 32. (İbrahim): “Amma orada Lut var!” dedi. Şöyle cevap verdiler: “Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve âilesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesnâ. O, (azapta) kalacaklar arasındadır.
033.Ankebut 33. Elçilerimiz Lut’a gelince, Lut onlar hakkında tasalandı, tâkatten düştü. Ona: “Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de âileni de kurtaracağız. Yalnız karın müstesna. O, (azapta) kalacaklar arasındadır.” dediler.
034.Ankebut 34. “Biz bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmaları sebebiyle gökten feci bir azap indireceğiz.”
035.Ankebut 35. Andolsun ki biz aklını kullanacak kimseler için orada apaçık bir âyet (ibret nişanesi) bırakmışızdır.
036.Ankebut 36. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Dedi ki: “Ey Kavmim! Allah’a kulluk edin. Ahiret gününe umut bağlayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
037.Ankebut 37. Fakat onu yalanladılar. Derken kendilerini müthiş bir sarsıntı yakalayıverdi, yurtlarında dizüstü çökekaldılar.
038.Ankebut 38. Âd ve Semud’u da helâk ettik. Bu, oturdukları yerlerden size belli olmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip, onları doğru yoldan çıkardı. Halbuki kendileri bunu anlayacak durumda idiler, (bakıp ibret alabilirlerdi).
039.Ankebut 39. Kârun’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da (helâk ettik). Andolsun ki Musa onlara apaçık delillerle geldi, onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar, oysa onlar öne geçebilecek değillerdi.
040.Ankebut 40. Biz onların her birini günahı ile yakaladık. Kiminin tepesine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Kimini korkunç bir ses, bir çığlık yakalayıverdi. Kimini yerin dibine geçirdik. Kimini de suda boğduk. Onlara Allah zulmetmiyordu, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.
041.Ankebut 41. Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendisine yuva yapan örümceğin misali gibidir. Halbuki eğer bilseler, evlerin en çürüğü en dayanıksızı örümcek yuvasıdır.
042.Ankebut 42. Allah, onların kendisinden başka ne gibi şeylere tapındıklarını şüphesiz ki bilir. O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
043.Ankebut 43. İşte misaller... Biz onları insanlar için getiriyoruz. Âlim olanlardan başkası onları anlamaz.
044.Ankebut 44. Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz ki bunda müminler için bir âyet vardır.
045.Ankebut 45. Resulüm! Kitap’tan sana vahyedileni oku ve namaz kıl! Şüphesiz ki namaz insanı her türlü hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar. Zikrullah elbette en büyük (ibadet)tir. Allah yaptıklarınızı bilir.
046.Ankebut 46. Zulmedenleri hariç ehl-i kitap ile ancak en güzel şekilde mücadele edin ve deyin ki: “Bize indirilene de size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da sizin ilâhınız da birdir. Ve biz yalnız O’na teslim olmuşuzdur.”
047.Ankebut 47. Resulüm! İşte biz böylece sana Kitab’ı indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ederler. Bunlardan da ona iman edenler vardır. Bizim âyetlerimizi ancak kâfirler bile bile inkâr ederler.
048.Ankebut 48. Resulüm! Sen bu Kur’an’dan önce bir kitaptan okumuş ve elinde de yazmış değildin. Öyle olsaydı, bâtıl söz söyleyenler elbette şüphelenirlerdi.
049.Ankebut 49. Kur’an kendilerine ilim verilen insanların kalplerinde parıldayan apaşikâr âyetlerdir. Zâlimlerden başkası âyetlerimizi inkâr etmez.
050.Ankebut 50. Ve derler ki: “Rabbinden ona âyetler (mucizeler) indirmeli değil miydi?” De ki: “O âyetler (mucizeler) ancak Allah katındadır. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”
051.Ankebut 51. Kendilerine okunan Kitab’ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Şüphesiz ki iman eden bir kavim için bunda rahmet ve öğüt vardır.
052.Ankebut 52. De ki: “Benimle sizin aranızda şâhit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanı bilir. Bâtıla inanan ve Allah’ı inkâr edenler; işte onlar hüsrana uğrayanların tâ kendileridir.”
053.Ankebut 53. Onlar senden azabı çarçabuk istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir müddet olmasaydı, azap onlara hemen gelirdi. Andolsun ki o, kendileri farkında olmadıkları bir sırada ansızın gelecektir.
054.Ankebut 54. Onlar senden azabı çarçabuk istiyorlar. Halbuki cehennem kâfirleri mutlaka kuşatacaktır.
055.Ankebut 55. O gün azap onları üstlerinden, ayaklarının altından saracak ve Allah: “Tadın yaptıklarınızın azabını!” diyecektir.
056.Ankebut 56. Ey iman eden kullarım! Benim arzım geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız oraya gidip) yalnız bana kulluk edin.
057.Ankebut 57. Her insan ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.
058.Ankebut 58. İman edip sâlih amel işleyenleri elbette altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennet köşklerinde yerleştiririz. Çalışanların ücreti ne güzeldir!
059.Ankebut 59. Onlar ki sabrederler ve yalnız Rablerine tevekkül ederler.
060.Ankebut 60. Nice canlılar vardır ki, rızıklarını elde edemezler. Sizin de onların da rızkınızı Allah veriyor. O işitendir, bilendir.
061.Ankebut 61. Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ay’ı musahhar kılan kimdir?” diye sorsan, şüphesiz ki: “Allah’tır!” diyecekler. O halde nasıl çevrilip döndürülüyorlar?
062.Ankebut 62. Allah, kullarından dilediğine rızkı bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.
063.Ankebut 63. Andolsun ki onlara: “Gökten su indirip de onunla ölümünden sonra yeryüzünü dirilten kimdir?” diye sorsan, şüphesiz ki: “Allah!” diyecekler. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur.” Onların çoğu akıllarını kullanmazlar.
064.Ankebut 64. Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilmiş olsalardı.
065.Ankebut 65. Gemiye bindikleri zaman dini yalnız O’na has kılarak Allah’a yalvarırlar. Fakat kendilerini karaya çıkararak kurtarınca, bir bakarsın ki hemen şirk koşarlar.
066.Ankebut 66. Kendilerine verdiğimiz nimetleri inkâr etsinler ve sefa sürsünler bakalım! Yakında bilecekler!
067.Ankebut 67. Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken, bizim Mekke’yi güven verici bir harem yaptığımızı görmediler mi? Onlar hâlâ bâtıla inanıp Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
068.Ankebut 68. Allah’a karşı yalan uydurandan veya hak kendisine gelmişken onu yalanlayandan daha zâlim kim vardır? Cehennemde kâfirlere barınacak yer mi yok?
069.Ankebut 69. Bizim uğrumuzda bizim için mücahede edenlere elbette yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah muhsinlerle beraberdir.
01.Rûm 1. Elif. Lâm. Mim.
02.Rûm 2. Rumlar (İranlılar’a) mağlup oldular.
03.Rûm 3. Arzın size en yakın yerinde. Amma onlar bu yenilgilerinden sonra mutlaka gâlip geleceklerdir.
04.Rûm 4. Bir kaç yıl içinde. Önünde de sonunda da emir Allah’ındır. (Rumların İranlıları yendikleri) o gün, müminler sevineceklerdir.
05.Rûm 5. Allah’ın yardımı ile. O, dilediğine yardım eder ve O Azîz’dir, çok merhametlidir.
06.Rûm 6. Bu Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden aslâ caymaz. Amma insanların çoğu bilmezler.
07.Rûm 7. Onlar dünyâ hayatının yalnız görünen dış kısmını bilirler. Ahiretten ise tamamen habersizdirler.
08.Rûm 8. Onlar kendi içlerinde hiç düşünmediler mi? Allah gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak ile ve belirli bir süre için yaratmıştır. Doğrusu insanların çoğu, Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
09.Rûm 9. Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden öncekilerin âkibetlerinin nasıl olduğunu görmediler mi? Onlar kendilerinden daha güçlü idiler. Yeryüzünü kazıp alt-üst etmişler ve onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmiyordu, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.
010.Rûm 10. Sonunda, Allah’ın âyetlerini yalan sayarak ve onları alaya alarak kötülük yapanların âkibetleri pek kötü oldu.
011.Rûm 11. Allah ilkin mahlûkunu yaratır, ölümünden sonra onu tekrar diriltir. Sonunda O’na döndürüleceksiniz.
012.Rûm 12. O saat başladığı (kıyamet koptuğu) gün, günahkârlar (korku ve ümitsizlik) içinde susup kalırlar.
013.Rûm 13. Allah’a ortak koştukları şeylerden hiçbiri kendilerine şefaatçı olamaz. Zaten onlar ortaklarını da inkâr ederler.
014.Rûm 14. O saat başladığı (kıyamet koptuğu) gün, işte o gün birbirinden ayrılırlar.
015.Rûm 15. İman edip sâlih ameller işleyenler, bir bahçe içinde mesut olurlar.
016.Rûm 16. Kâfir olup âyetlerimizi ve âhirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabın içinde hazır bulundurulurlar.
017.Rûm 17. O halde siz akşama ulaştığınızda ve sabaha kavuştuğunuzda Allah’ı tesbih edin.
018.Rûm 18. Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde de (Allah’ı tesbih edin).
019.Rûm 19. O, ölüden diri çıkarır, diriden de ölü çıkarır. Yeryüzünü ölümünden sonra O canlandırır. (Ey insanlar!) İşte siz de kabirlerinizden böylece çıkarılacaksınız.
020.Rûm 20. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) biri de sizi topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra hemen birer insan olarak yeryüzüne yayılırsınız.
021.Rûm 21. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de, kendileriyle kaynaşmanız için, kendi cinsinizden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz ki bunda iyi düşünen bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır.
022.Rûm 22. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de gökleri ve yeri yaratması, dillerinizi ve renklerinizi değişik yapmasıdır. Şüphesiz ki bunda âlimler için ibretler vardır.
023.Rûm 23. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de, gece olsun gündüz olsun uyumanız, lütfundan (rızık) aramanızdır. Şüphesiz ki bunda işiten bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır.
024.Rûm 24. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de, size hem korku hem de ümit vermek için şimşeği göstermesi, gökten su indirip onunla ölümünden sonra yeryüzüne hayat vermesidir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır.
025.Rûm 25. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de, göğün ve yerin O’nun emriyle durmasıdır. Sonra sizi yerden bir tek dâvetle çağırdığı zaman, hemen çıkıverirsiniz.
026.Rûm 26. Göklerde ve yerde olanlar hep O’nundur. Hepsi O’na boyun eğer.
027.Rûm 27. Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O’dur. Bu O’nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde bulunan en yüce sıfatlar O’nundur. Ve O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
028.Rûm 28. Allah size kendinizden bir temsil getirdi. Size rızık olarak verdiğimiz şeylerde, ellerinizin altındaki köleleriniz içinden ortaklarınız bulunmasını; ortaklık hususunda birbirinizden korkup endişelendiğiniz gibi onlardan korkarak sizinle onların eşit olmasını ve kendinizi saydığınız gibi onları saymanızı ister misiniz? İşte biz aklını kullanacak bir topluluk için âyetleri böyle açıklarız.
029.Rûm 29. Hayır! O zulmedenler körü körüne heveslerine uymuşlardır. Allah’ın saptırdığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardımcıları da yoktur.
030.Rûm 30. Hakk’a yönelerek kendini Allah’ın insanlara yaratılıştan verdiği dine ver. Zira Allah’ın yaratışında değişme yoktur. Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
031.Rûm 31. Hepiniz O’na yönelin ve O’ndan korkun, namazı kılın, müşriklerden olmayın.
032.Rûm 32. Onlar ki dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka oldular. Her fırka kendi tuttuğu yoldan memnudur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.
033.Rûm 33. İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, Rablerine yönelerek O’na yalvarırlar. Sonra onlara katından bir rahmet tattırınca da, içlerinden bir grup hemen Rablerine şirk koşarlar.
034.Rûm 34. Ki, kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler. Safâ sürün bakalım! Yakında bileceksiniz!
035.Rûm 35. Yoksa onlara kesin bir delil indirdik de, o delil müşrik olmalarını mı söylüyor?
036.Rûm 36. İnsanlara bir rahmet tattırırsak buna sevinirler. Şayet yaptıklarından dolayı başlarına bir kötülük gelirse, hemen ümitsizliğe kapılırlar.
037.Rûm 37. Görmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine geniş geniş vermekte, dilediğinin rızkını da daraltmaktadır. Şüphesiz ki bunda inanan bir kavim için âyetler (ibretler) vardır.
038.Rûm 38. Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah’ın rızâsını dileyenler için bu daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
039.Rûm 39. İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir fâiz, Allah katında artmaz. Fakat Allah’ın rızâsını dileyerek verdiğiniz zekâta gelince, o böyle değildir. O zekâtı veren kimseler (sevaplarını ve mallarını) kat kat artıranlardır.
040.Rûm 40. Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah’tır. Peki sizin O’na eş tuttuğunuz ortaklarınız içinde bunlardan birini yapabilecek var mı? O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir ve yücedir.
041.Rûm 41. İnsanların elleriyle işlediklerinden dolayı karada ve denizde fesat başgösterdi. Allah işlediklerinden bir kısmını onlara tattırıyor ki, belki dönerler.
042.Rûm 42. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, daha önce geçenlerin âkıbetinin nasıl olduğunu görün. Çünkü onların çoğu müşrik idi.”
043.Rûm 43. Allah’ın katından dönüşü olmayan bir gün gelmezden önce yönünü dosdoğru dine çevir. O gün bölük bölük ayrılacaklardır.
044.Rûm 44. Kim inkâr ederse, küfrü kendi aleyhinedir. Sâlih amel işleyenler de yerlerini kendileri için hazırlamış olurlar.
045.Rûm 45. Tâ ki Allah, iman eden ve sâlih amel işleyenlere lütfundan mükâfat versin. Şüphesiz ki O, kâfirleri sevmez.
046.Rûm 46. Rüzgârları (yağmurun yağacağına, aşılamanın yapılacağına) müjdeciler olarak göndermesi O’nun delillerindendir. Tâ ki size rahmetinden tattırsın, gemiler O’nun emriyle yüzsün ve siz O’nun lütfundan (nasibinizi) arayasınız. Umulur ki şükredersiniz.
047.Rûm 47. Andolsun ki biz senden önce nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Onlara apaçık delillerle geldiler. Biz de günahkârlardan intikam aldık. Müminlere yardım etmek üzerimize hak olmuştur.
048.Rûm 48. Allah O’dur ki rüzgârları gönderip bulutları yürütür, onları dilediği gibi gökte yayar ve parça parça eder. Sonra da bulutların arasından yağmurun çıktığını görürsün. Kullarından dilediğine yağmuru verdiğinde, onlar hemen sevinirler.
049.Rûm 49. Oysa onlar daha önceden üzerlerine yağmur indirilmesinden iyice ümitlerini kesmişlerdi.
050.Rûm 50. Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphesiz ki O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kâdirdir.
051.Rûm 51. Andolsun ki bir rüzgâr göndersek de ekini sararmış görseler, hemen ardından nankörlük ederler.
052.Rûm 52. Gerçek şu ki sen ölülere işittiremezsin. Arkalarını dönüp giden sağırlara da dâvetini duyuramazsın.
053.Rûm 53. Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola döndüremezsin. Sen âyetlerimizi ancak inananlara duyurabilirsin. İşte onlar müslümanlardır.
054.Rûm 54. Allah sizi oldukça güçsüz (bir madde)den yarattı. Güçsüzlükten sonra kuvvetli kıldı. Sonra o kuvvetin ardından da zayıflık ve ihtiyarlık verdi. O dilediğini yaratır. O, ilim ve kudret sahibidir.
055.Rûm 55. Kıyamet koptuğu gün suçlular bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler. İşte onlar böylece aldatılıp saptırılıyorlardı.
056.Rûm 56. Kendilerine ilim ve iman verilenler ise şöyle derler: “Andolsun ki siz, Allah’ın yazısında yazılan o yeniden dirilme gününe kadar orada kaldınız. İşte yeniden dirilip kalkma günü bugündür. Fakat siz bilmiyordunuz.”
057.Rûm 57. Artık o gün, zulmetmiş olanlara mazeret beyan etmeleri bir fayda vermez, kendilerinden Allah’ı hoşnud edecek şeyleri yapmaları da istenmez.
058.Rûm 58. Andolsun ki biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali getirdik. Şayet sen onlara bir âyet (mucize) getirsen, kâfir olanlar: “Siz ancak bâtıl şeyler ortaya atmaktasınız.” derler.
059.Rûm 59. İşte böylece Allah, bilmeyenlerin kalpleri üzerine mühür basar.
060.Rûm 60. Sabret! Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır. Yürekten inanmayanlar sakın seni gevşekliğe sevketmesinler!
01.Lokman 1. Elif. Lâm. Mîm.
02.Lokman 2. Bunlar hikmet dolu Kitab’ın âyetleridir.
03.Lokman 3. O Kitap ki, muhsinler için hidayet rehberi ve rahmettir.
04.Lokman 4. Onlar ki namazı kılarlar, zekâtı verirler ve onlar ahirete de kesin olarak iman ederler.
05.Lokman 5. İşte onlar Rablerinin yolunda olanlardır. İşte onlar saâdete erenlerdir.
06.Lokman 6. İnsanlar arasında öyleleri var ki, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için boş lâfı satın alır. İşte onlara alçaltıcı bir azap vardır.
07.Lokman 7. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman sanki kulaklarında ağırlık varmış da işitmiyormuş gibi büyüklük taslayarak sırt çevirir. Artık sen ona acıklı bir azap ile müjde ver.
08.Lokman 8. İman edip de sâlih ameller işleyenlere Naîm cennetleri vardır.
09.Lokman 9. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Bu, Allah’ın gerçek vaadidir. O, Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
010.Lokman 10. O, gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı. Yere de sizi sarsmasın diye sağlam ve yüksek dağlar koydu ve orada her çeşit canlıları yaydı. Gökten su indirdik ve orada her güzel çiftten bitirdik.
011.Lokman 11. İşte bunlar Allah’ın yarattıklarıdır. Şimdi gösterin bana, O’ndan başkaları ne yaratmıştır? Hayır! Zâlimler apaçık bir sapıklık içindedirler.
012.Lokman 12. Andolsun ki biz Lokman’a Allah’a şükretmesi için hikmet verdik. Kim şükrederse, ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, övülmeye lâyık olandır.
013.Lokman 13. Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Oğulcuğum! Allah’a şirk koşma, doğrusu şirk koşmak çok büyük bir zulümdür.”
014.Lokman 14. Biz insana anne ve babasına (iyi davranmasını) tavsiye etmişizdir. Çünkü annesi onu güçsüzlük üstüne güçsüzlüğe düşerek (nice sıkıntılarla) taşımıştı. Sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. Öyleyse bana ve anne-babana şükret. Dönüş ancak banadır!
015.Lokman 15. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme! Onlarla dünyada iyi geçin. Bana dönenlerin yoluna uy! Sonra dönüşünüz ancak banadır. O zaman ben de size yaptıklarınızı haber veririm.
016.Lokman 16. “Oğulcuğum! Yapılan iyi veya kötü bir iş hardal tanesi ağırlığınca da olsa, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu mutlaka çıkarır. Şüphesiz ki Allah Lâtif’tir, her şeyden haberdardır.”
017.Lokman 17. “Oğulcuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir. Bu hususta sana isabet edecek eziyete katlan! Çünkü bunlar azmedilmeye değer işlerdendir.”
018.Lokman 18. “İnsanları küçümseyip yüz çevirme. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah kendini beğenip öğünen ve böbürlenen kimseleri aslâ sevmez.”
019.Lokman 19. “Yeryüzünde mütevâzi ol. Söz söylerken yavaş sesle söyle! Şüphesiz ki seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.”
020.Lokman 20. Görmediniz mi? Göklerde ve yerdeki her şeyi Allah size musahhar kılmıştır. Zâhir ve bâtın (açık ve gizli) her türlü nimetlerini bol bol vermiştir. İnsanlar içinde ne bilgisi, ne rehberi ne de aydınlatıcı bir kitabı yokken Allah hakkında tartışan kimseler vardır.
021.Lokman 21. Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde: “Hayır! Biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız.” derler. Ya şeytan babalarını alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!
022.Lokman 22. Kim kendini Allah’a muhsin olarak, O’nu görür gibi tamamen teslim ederse, muhakkak ki o en sağlam kulpa yapışmış olur. Bütün işlerin sonu Allah’a varır.
023.Lokman 23. Kim kâfir olursa, onun küfrü seni üzmesin. Onların dönüşü ancak bizedir. Biz de onlara yaptıklarını haber veririz. Şüphesiz ki Allah göğüslerin özünü bilendir.
024.Lokman 24. Onları az bir süre geçindiririz, sonra kendilerini ağır bir azaba sürükleriz.
025.Lokman 25. Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka “Allah!” derler. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur.” Hayır! Onların çoğu bilmezler.
026.Lokman 26. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Şüphesiz ki Allah zengindir ve övülmeye en çok lâyık olandır.
027.Lokman 27. Eğer yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa ve hatta buna yedi deniz daha eklense, yine de Allah’ın kelimeleri tükenmez. Şüphe yok ki Allah Aziz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
028.Lokman 28. Sizin yaratılmanız da yeniden diriltilmeniz de ancak bir tek kişinin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir.
029.Lokman 29. Görmez misin ki Allah geceyi gündüze ve gündüzü de geceye katmaktadır. Güneşi ve ay’ı da buyruğu altına almıştır. Bunların her birisi belirli bir süreye kadar hareketine devam eder. Ve şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan tamamen haberdardır.
030.Lokman 30. Çünkü Allah hakkın tâ kendisidir. O’ndan başka taptıkları ise hiç şüphesiz bâtıldır. Doğrusu Allah çok yücedir, büyüktür.
031.Lokman 31. Görmez misin ki, gemiler denizde Allah’ın nimetiyle akıp gider. Böylece size âyetlerini (varlığının delillerini) gösterir. Bunlarda pek sabırlı ve çok şükreden kimseler için âyetler (işaretler) vardır.
032.Lokman 32. Dağlar gibi dalgalar onları sardığında, dini yalnız Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar. Fakat onları karaya çıkararak kurtardığı zaman içlerinden bir kısmı orta yolu tutarlar. Zaten bizim âyetlerimizi gaddar ve nankörlerden başkası inkâr etmez.
033.Lokman 33. Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğluna, oğulun babaya hiçbir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Allah’ın vaadi şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, aldatıcı şeytan Allah’ın affına güvendirerek sizi yoldan çıkarmasın.
034.Lokman 34. Kıyamet saatini bilmek ancak Allah’a mahsustur. Yağmuru O yağdırır. Rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.
01.Secde 1. Elif. Lâm. Mîm.
02.Secde 2. Bu Kitab’ın, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olduğunda aslâ şüphe yoktur.
03.Secde 3. Yoksa: “Onu peygamber kendisi uydurdu.” mu diyorlar? Hayır! O, senden önce peygamber gönderilmemiş bir kavmi uyarman için sana Rabbinden gelen bir gerçektir. Umulur ki doğru yolu bulurlar.
04.Secde 4. Allah gökleri ve yeri ve bunların arasında olan şeyleri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ edendir (Arş üzerinde hükümran olandır). Sizin O’ndan başka bir dostunuz ve şefaatçınız yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almıyor musunuz?
05.Secde 5. Gökten yere kadar her işi O düzenler. Sonra işler, sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir günde yine O’na yükselir.
06.Secde 6. İşte O, görülmeyeni de görüleni de bilendir, Azîz’dir, merhamet edendir.
07.Secde 7. O Allah ki, yarattığı her şeyi güzel yapan, insanı yaratmaya da çamurdan başlayandır.
08.Secde 8. Sonra O, bunun zürriyetini kerih bir sudan meydana gelen nutfeden yapmıştır.
09.Secde 9. Sonra onu düzeltip tamamladı. İçine ruhundan üfürdü. Sizin için kulaklar, gözler, gönüller verdi. Ne az şükrediyorsunuz!
010.Secde 10. Dediler ki: “Toprağın içinde kaybolduğumuz zaman mı, biz mi yeniden yaratılacağız?” Doğrusu onlar Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
011.Secde 11. De ki: “Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”
012.Secde 12. O günahkârları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Ey Rabbimiz! Gördük ve işittik. Bizi dünyaya geri gönder de, sâlih bir amel işleyelim. Artık biz kesin olarak inandık!” derken bir görsen!
013.Secde 13. Dileseydik herkese hidayet verirdik. Fakat: “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla tamamen dolduracağım!” diye benden kesin söz çıkmıştır.
014.Secde 14. Bu gününüzle karşılaşmayı unutmanızın cezasını tadın! Doğrusu biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınızdan dolayı tadın ebedî azabı!
015.Secde 15. Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, âyetlerimiz kendilerine hatırlatıldığı zaman secdeye kapanırlar, büyüklük taslamadan Rablerini hamd ile tesbih ederler.
016.Secde 16. (Gece teheccüd namazı kılmak için yanları yataklarından uzaklaşır). Korku ve ümit ile Rablerine duâ ederler. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de hayra harcarlar.
017.Secde 17. Artık onlar için, yaptıklarına karşılık olarak gözler aydınlatıcı nimetlerden kendilerine neler hazırlandığını kimse bilemez.
018.Secde 18. Mümin olan kimse, fâsık olan kimse gibi midir? Bunlar aslâ bir olamazlar!
019.Secde 19. İman edip de sâlih ameller yapanlara gelince, onlar için yaptıklarına karşılık bir ağırlama olarak Me’vâ cennetleri vardır.
020.Secde 20. Yoldan çıkanların barınacakları yer ateştir. Ne zaman oradan çıkmak isteseler, yine oraya döndürülürler. Onlara: “Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın!” denir.
021.Secde 21. Andolsun ki biz onlara, en büyük azaptan öncede mutlaka yakın azaptan tattıracağız. Umulur ki dönerler.
022.Secde 22. Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılarak öğüt verildikten sonra, onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kim olabilir? Muhakkak ki biz suçlulardan öç alacağız!
023.Secde 23. Andolsun ki biz Musa’ya Kitap verdik. “Resulüm! Sakın sen de ona (Musa’ya) kavuşmaktan şüphe etme!” Ve biz onu İsrâiloğulları için bir hidayet rehberi yaptık.(Not: Bu Âyet-i kerime’de Resulullah Aleyhisselâm’ın Musa Aleyhisselâm ile karşılaşacağına işaret vardır. Nitekim Miraç Gecesi’nde karşılaşmışlardır.)
024.Secde 24. İçlerinden sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola ileten önderler tayin ettik. O önderler âyetlerimize kesinlikle inanırlardı.
025.Secde 25. Şüphesiz ki Rabbin ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
026.Secde 26. Kendilerinden önce nice nesilleri yok etmiş olmamız, onları doğru yola sevketmedi mi? Halbuki onların yurtlarında gezip dolaşıyorlar. Hiç şüphesiz ki bunlarda âyetler (ibretler) vardır. Hâlâ işitmiyorlar mı?
027.Secde 27. Hiç görmediler mi ki; biz suyu kupkuru, çorak yerlere sevkediyoruz da, onunla ekin çıkarıyoruz. Ondan hem hayvanları hem de kendileri yiyor. Hâlâ görmüyorlar mı?
028.Secde 28. “Eğer doğru sözlü iseniz bu fetih ne zaman?” derler.
029.Secde 29. De ki: “Fetih gününde kâfirlere imanları hiçbir fayda vermez, kendilerine mühlet de tanınmaz.”
030.Secde 30. Onlardan yüz çevir ve bekle! Zaten onlar da beklemektedirler.
01.Ahzab 1. Ey Peygamber! Allah’tan kork, kâfirlere ve münafıklara itaat etme! Şüphesiz ki Allah çok iyi bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.
02.Ahzab 2. Rabbinden sana vahyedilene uy! Şüphesiz ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
03.Ahzab 3. Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.
04.Ahzab 4. Allah hiç kimsenin göğsünde iki kalp yaratmamıştır. Zihar yaptığınız eşlerinizi de analarınız kılmamıştır. Evlâtlıklarınızı öz oğullarınız gibi saymanızı meşru kılmamıştır. Bunlar sizin dillerinize doladığınız sözlerden ibarettir. Allah gerçeği söylemektedir. Doğru yola O eriştirir.
05.Ahzab 5. Onları babalarına nisbet ederek çağırın. Allah katında en doğrusu budur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata ederek söylediklerinizde size bir vebal yoktur, fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.
06.Ahzab 6. O Peygamber müminlere öz nefislerinden evlâdır, canlarından da ileridir. Zevceleri ise müminlerin anneleridir. Akraba olanlar, Allah’ın kitabında (miras hususunda) birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız hariçtir. Bunlar Kitap’ta yazılıdır.
07.Ahzab 7. Hatırla o zamanı ki, biz peygamberlerden kesin söz almıştık. Resulüm! Senden de, Nuh’dan da, İbrahim’den de, Musa’dan da, Meryem oğlu İsa’dan da pek sağlam bir söz aldık.
08.Ahzab 8. Allah sâdıklara sadâkatlerinden sormak için bunu yaptı. Kâfirler için de çok acıklı bir azap hazırladı.
09.Ahzab 9. Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir zaman üzerinize ordular saldırmıştı da biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
010.Ahzab 10. Hani onlar hem yukarınızdan hem de aşağı tarafınızdan üzerinize gelmişti. Gözler dönmüş, yürekler ağızlara gelmişti. Ve siz Allah hakkında türlü zanlarda bulunuyordunuz!
011.Ahzab 11. İşte orada iman sahipleri imtihandan geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardı.
012.Ahzab 12. Hani o zaman münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: “Allah ve Resul’ü bize sadece kuru vaadlerde bulundular.” diyorlardı.
013.Ahzab 13. İçlerinden bir takımı: “Ey Yesribliler! Tutunacak yeriniz yok, geri dönün” demişti. İçlerinden bir topluluk da Peygamber’den: “Evlerimiz emniyette değil” diyerek izin istiyorlardı. Oysa evleri tehlikede değildi, sadece kaçmayı arzuluyorlardı.
014.Ahzab 14. Eğer Medine’nin her yanından üzerlerine saldırılsaydı, sonra kendilerinden fitne çıkarmaları istenseydi, hemen buna girişip derhal yapmaktan geri kalmazlardı.
015.Ahzab 15. Oysa bunlar andolsun ki daha önce, sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah’a kesin söz vermişlerdi. Allah’a verilen kesin söz ise elbette sorulacaktır.
016.Ahzab 16. Resulüm! De ki: “Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size aslâ fayda vermez. Aksi takdirde (eceliniz gelmediği için ölümden kaçmış gözükseniz) bile (dünyada yaşatılarak) istifade ettirileceğiniz zaman çok azdır.
017.Ahzab 17. Resulüm! De ki: “Eğer Allah size bir kötülük dilemişse, sizi O’ndan koruyacak, veya size rahmet etmeyi dilemişse (ona engel olacak) kim vardır? Onlar Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı bulabilirler!
018.Ahzab 18. Doğrusu Allah içinizden sizi alıkoyanları ve kardeşlerine: “Bize gelin!” diyenleri kesinlikle bilir. Onlardan pek azı (o da gösteriş olarak) savaşa gelir. (Çoğunluğu ise savaşa gelmezler).
019.Ahzab 19. Size karşı oldukça kıskanç ve cimridirler. Korku geldiği zaman, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince de, iyiliğinizi çekemeyerek sivri dilleri ile sizi incitirler. Onlar iman etmiş değillerdir. Bunun için de Allah onların yaptıklarını boşa çıkartmıştır. Bu, Allah’a göre pek kolaydır.
020.Ahzab 20. Onlar Ahzab’ın (düşman birliklerinin) gitmediklerini sanıyorlardı. Düşman birlikleri tekrar gelmiş olsalardı, isterler ki çöllerde bedevilerin yanında bulunsunlar da sizin haberlerinizi sorsunlar. Zaten aranızda bulunsalardı, pek az savaşırlardı.
021.Ahzab 21. Andolsun ki Resulullah sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı arzu edenler ve Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir nümunedir.
022.Ahzab 22. Müminler ahzabı (düşman birliklerini) gördüklerinde: “İşte Allah ve Resul’ünün bize vâdettiği! Allah ve Resul’ü doğru söylemiştir.” dediler. Bu onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırdı.
023.Ahzab 23. Müminler içinde öyle erler vardır ki, Allah’a vermiş oldukları ahde sadakat gösterirler, onlardan kimi bu uğurda canını fedâ etti, kimi de bu dâveti beklemektedir. Ahidlerini hiç değiştirmemişlerdir.
024.Ahzab 24. Ki Allah sadâkat gösterenleri sadâkatleri sebebiyle mükâfatlandırsın, münafıklara da dilerse azap etsin veyahut tevbelerini kabul buyursun. Şüphesiz ki Allah çok yarlığayıcıdır, çok merhametlidir.
025.Ahzab 25. Allah o kâfirleri öfke ve kinleriyle geri çevirdi. Onlar hiç hayra eremediler. Allah savaşta müminlere yetti. Allah kuvvetlidir, Azîz’dir.
026.Ahzab 26. Allah, ehl-i kitaptan, kâfirleri destekleyenleri kalelerinden indirmiş ve kalplerine korku salmıştı. Onların kimini öldürüyor, kimini esir alıyordunuz.
027.Ahzab 27. Yerlerini, yurtlarını, mallarını ve henüz ayağınızı dahi basmadığınız yerleri Allah size miras olarak verdi. Allah’ın her şeye gücü yeter.
028.Ahzab 28. Ey Peygamber! Hanımlarına söyle: “Eğer dünya hayatını ve onun ziynetini istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerini vereyim de sizi güzellikle salıvereyim.”
029.Ahzab 29. Eğer Allah’ı, Peygamber’ini ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah içinizden güzel davranan hanımlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
030.Ahzab 30. Ey Peygamber hanımları! Sizden her kim açık bir hayâsızlıkla gelecek olursa, onun azabı iki katına çıkarılır. Bu, Allah’a göre kolaydır.
031.Ahzab 31. Sizden her kim de Allah’a ve Resul’üne itaat edip sâlih amel işlerse, onun ecrini de iki kat veririz. Ona bol bir rızık da hazırlamışızdır.
032.Ahzab 32. Ey Peygamber hanımları! Sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Eğer takvâ sahibi olmak istiyorsanız, edâlı konuşmayın. Kalbinde hastalık bulunan kimse kötü şeyler ümit eder. Daima ciddi ve ağırbaşlı söz söyleyin.
033.Ahzab 33. Vakar ile evlerinizde oturun. İlk cahiliye çağı kadınlarının açılıp saçılması gibi açılıp saçılarak yürümeyin. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Peygamber’e itaat edin. Ey Ehl-i beyt! Allah sizden kiri, günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister.
034.Ahzab 34. Evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz ki Allah Lâtif’tir, haberdar olandır.
035.Ahzab 35. Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, itaat eden erkekler ve itaat eden kadınlar, sâdık erkekler ve sâdık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşû duyan erkekler ve huşû duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve Allah’ı çok zikreden kadınlar; İşte Allah bunlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
036.Ahzab 36. Allah ve Resul’ü bir işe hüküm verdiği zaman, mümin bir erkekle mümin bir kadın için, artık o işte kendi arzularına göre seçme hakkı yoktur. Allah’a ve Resul’üne başkaldırıp isyan eden kimse hiç süphesiz ki apaçık bir şekilde sapıklığa düşmüş olur.
037.Ahzab 37. Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye; “Eşini yanında tut, Allah’tan kork!” diyordun da, Allah’ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyor, insanlardan çekiniyordun. Oysa asıl korkulmaya lâyık olan Allah idi. Nihayet Zeyd’in o kadınla bir bağı kalmayınca biz onu sana nikâhladık. Böylece evlatlıkların eşleriyle bir bağı kalmayınca, onlarla evlenmek hususunda müminlere bir vebal olmadığı bilinsin. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.
038.Ahzab 38. Allah’ın kendisine helâl kıldığı şeyde Peygamber’e bir güçlük (herhangi bir vebâl) yoktur. Ondan önce gelip geçen (peygamberler) arasında da Allah’ın sünneti (âdeti) böyle idi. Allah’ın emri mutlaka yerine gelecek yazılmış bir kaderdir.
039.Ahzab 39. Onlar ki Allah’ın risaletini tebliğ ederler, Allah’tan korkarlar, O’ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah yeter.
040.Ahzab 40. Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, fakat o Allah’ın Resul’ü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.
041.Ahzab 41. Ey iman edenler! Allah’ı çok çok zikredin.
042.Ahzab 42. Ve O’nu sabah-akşam tesbih edin.
043.Ahzab 43. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için rahmet eden O’dur. Melekleri de size duâ ederler. Allah müminlere karşı çok merhametlidir.
044.Ahzab 44. O’na kavuşacakları gün onlara yapılacak iltifat “Selâm” dır. Onlara çok değerli bir mükâfat hazırlamıştır.
045.Ahzab 45. Ey Peygamber! Biz seni bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
046.Ahzab 46. Allah’ın izniyle Allah’a çağıran ve nur saçan bir kandil olarak.
047.Ahzab 47. Resulüm! Müminlere Allah tarafından büyük bir lütuf olduğunu müjdele.
048.Ahzab 48. Kâfirlere ve münafıklara itaat etme, onların eziyetlerine aldırma. Allah’a tevekkül et! Vekil olarak Allah yeter!
049.Ahzab 49. Ey iman edenler! Mümin kadınları nikahlayıp da henüz onlara dokunmadan boşarsanız, sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Bu takdirde hemen nikah haklarını verin ve güzellikle serbest bırakın.
050.Ahzab 50. Ey Peygamber! Şüphesiz ki biz mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan câriyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini Peygamber’e hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Biz hanımları ve ellerinin altında bulunan câriyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. Ki, sana herhangi bir zorluk olmasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
051.Ahzab 51. Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Geriye bıraktıklarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir vebâl yoktur. Böyle yapman, onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğin şeylere râzı olmaları için daha elverişlidir. Allah kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyla bilendir, hilim sahibidir.
052.Ahzab 52. Bundan sonra artık başka kadınlar helâl olmaz. Güzellikleri hoşuna gitse de hiçbirini başka eşlerle değiştirmen de (helâl değildir). Ancak sahip olduğun câriyen başka. Allah her şeyi görüp gözetendir.
053.Ahzab 53. Ey müminler! Bundan sonra peygamberinizin evlerine yemeğe dâvet olunmadıkça vakitli-vakitsiz girmeyin. Dâvet edildiğiniz zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın, söze sohbete dalıp kalmayın. Çünkü bu hâliniz Peygamber’i üzüyor, o da size bir şey söylemekten utanıyor. Allah ise gerçeği açıklamaktan çekinmez. Peygamber’in zevcelerine herhangi bir şey soracağınız vakit perde arkasından sorun. Böyle yapmakla hem sizin gönülleriniz hem de onların gönülleri daha temiz kalır. Sizin Allah’ın Resul’ünü üzmeniz ve ondan sonra onun hanımlarını nikâhlamanız aslâ caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında çok büyük bir günahtır.
054.Ahzab 54. Bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de muhakkak ki Allah her şeyi bilendir.
055.Ahzab 55. Onlara (Peygamber’in hanımlarına) babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları (mümin kadınlar) ve ellerinin altında bulunan câriyeleri hususunda bir vebal yoktur. (Ey Peygamber hanımları!) Allah’tan korkun! Şüphesiz ki Allah her şeye şâhittir.
056.Ahzab 56. Şüphesiz ki Allah ve melekleri Peygamber’e salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât ve selâm getirin ve gönülden teslim olun.
057.Ahzab 57. Allah’ı ve Peygamber’ini incitenlere, Allah dünyada da âhirette de lânet etmiştir. Onlara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
058.Ahzab 58. Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz ki bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.
059.Ahzab 59. Resulüm! Zevcelerine, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle. (Zaruri bir ihtiyaçları olup dışarı çıkmak istedikleri zaman), dış elbiselerini üzerlerine giysinler. Bu onların ahlâksız kadınlardan olmadıklarının bilinmesi ve incitilmemesi için daha elverişlidir. Allah çok bağışlayandır, merhamet edendir.
060.Ahzab 60. Andolsun ki münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve Medine’de yalan haber yayanlar vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz. Sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler.
061.Ahzab 61. Hepsi de lânetlenmiş olarak, nerede ele geçirilirlerse yakalanırlar ve öldürülürler.
062.Ahzab 62. Allah’ın daha önce geçmiş olanlara uyguladığı sünneti (âdeti) budur. Sen Allah’ın sünnetinde aslâ bir değişiklik bulamazsın.
063.Ahzab 63. Resulüm! İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi Allah’ın katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.”
064.Ahzab 64. Şüphesiz ki Allah kâfirlere lânet etmiş ve onlar için çılgın bir ateş hazırlamıştır.
065.Ahzab 65. Orada ebedî kalacaklardır, hiçbir dost ve hiçbir yardımcı bulamayacaklardır.
066.Ahzab 66. Yüzleri ateşte çevrildiği gün: “Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygamber’e itaat etseydik!” derler.
067.Ahzab 67. Ey Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, onlar da bizi yoldan saptırdılar.
068.Ahzab 68. Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver. Onları büyük bir lânete uğrat.
069.Ahzab 69. Ey iman edenler! Musa’yı incitenler gibi olmayın. Allah onu, söylediklerinden temize çıkardı. O Allah katında değerli bir kimse idi.
070.Ahzab 70. Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.
071.Ahzab 71. Ki, Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederse o gerçekten büyük kurtuluşa ermiştir.
072.Ahzab 72. Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, korkup endişeye düştüler. Onu insan yüklendi. Çünkü insan çok zâlim ve çok câhildir.
073.Ahzab 73. (Allah bu emaneti insana vermek suretiyle) münafık erkeklere ve münafık kadınlara, müşrik erkeklerle, müşrik kadınlara azap edecek, inanan erkeklerin ve inanan kadınların da tevbesini kabul buyuracaktır. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
01.Sebe 1. Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah'a mahsustur. Ahirette de hamd O'na mahsustur. O hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.
02.Sebe 2. O, yere gireni de, yerden çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de bilir. O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
03.Sebe 3. Kâfirler: "Kıyamet saati bize gelmez." dediler. De ki: "Hayır! Gaybı bilen Rabbime andolsun ki, o mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre kadar bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçüğü de daha büyüğü de, şüphesiz ki apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz'da)dır."
04.Sebe 4. Bu, iman edip sâlih ameller işleyenleri mükâfatlandırması içindir. Onlar için bir mağfiret ve güzel bir rızık vardır.
05.Sebe 5. Âyetlerimizi iptal etmek için yarışırcasına koşanlara da, azabın en kötüsünden acıklı bir azap vardır.
06.Sebe 6. Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilirler. O'nun mutlak galip ve övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna ilettiğini görürler.
07.Sebe 7. Kâfirler dediler ki: "Size, çürüyüp paramparça olduğunuz zaman yeniden dirileceğinizi haber veren bir adam gösterelim mi?"
08.Sebe 8. "Acaba o, Allah'a karşı yalan mı uyduruyor, yoksa kendisinde bir delilik mi var?" Hayır! Ahirete inanmayanlar azaptadırlar ve uzak bir sapıklık içindedirler.
09.Sebe 9. Onlar gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında bulunanı görmüyorlar mı? Dilersek onları yere batırırız veya üzerlerine gökten parçalar düşürürüz. Şüphesiz ki bunda Allah'a yönelen her kul için bir âyet (ibret) vardır.
010.Sebe 10. Andolsun ki Davut'a kendi katımızdan bir üstünlük verdik. "Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin!" (dedik). Ona demiri yumuşattık.
011.Sebe 11. "Uzunca genişce zırhlar yap! Dokumasını sağlam tut!" Sâlih ameller işleyin! Çünkü ben sizin yaptıklarınızı görmekteyim.
012.Sebe 12. Süleyman'a da sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü bir aylık mesafe olan rüzgârı boyun eğdirdik. Erimiş bakırı onun için sel gibi akıttık. Rabbinin izniyle elinin altında cinlerden de çalışan vardı. Onlardan her kim emrimizden sapsa, ona alevli azabı tattırırdık.
013.Sebe 13. Süleyman için, o ne dilerse yaparlardı. Kalelerden... Heykellerden... Havuzlar kadar geniş leğenlerden, sabit kazanlardan... "Ey Davut hânedanı! Şükredin! Kullarımdan şükreden azdır."
014.Sebe 14. Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, ancak asasını yiyen kurt onun ölümünü cinlere farkettirdi. Süleyman yıkılıp yere kapanınca cinler anladılar ki, eğer onlar gaybı bilselerdi, öyle zilletli azap içinde kalıp durmazlardı.
015.Sebe 15. Andolsun ki Sebe kavminin oturduğu yerlerde de bir ibret vardır. Sağlı sollu iki bahçe bulunuyordu. Rabbinin verdiği rızıktan yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir belde, çok bağışlayan bir Rab!
016.Sebe 16. Amma ne var ki yüz çevirdiler. Biz de üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların o iki bahçesini buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik.
017.Sebe 17. Nankörlük ettikleri için biz onları böyle cezalandırdık. Biz nankörlerden başkasını cezalandırır mıyız?
018.Sebe 18. Onların yurtları ile, içine feyz ve bereketler verdiğimiz memleketler arasında, biri diğerinden görülebilen yakın nice şehirler meydana getirdik. Bunlar arasında gezip dolaşma imkânları takdir ettik. "Geceleri ve gündüzleri oralarda emniyet içinde gezip dolaşın." (dedik).
019.Sebe 19. "Ey Rabbimiz! Aralarında yolculuk yaptığımız şehirlerin arasını uzaklaştır." dediler ve onlar kendilerine yazık ettiler. Biz de onları bu yüzden efsane yapıverdik ve onları darmadağın ettik. Şüphesiz ki bunda çok sabreden ve çok şükreden kimseler için âyetler (ibretler) vardır.
020.Sebe 20. Andolsun ki İblis onların aleyhindeki zannını gerçekleştirdi. Müminlerden bir fırka hariç olmak üzere hepsi ona uydular.
021.Sebe 21. Oysa ki (İblis'in) onlar üzerinde hiçbir nüfuzu yoktu. Ancak ahirete imanı olan kimse ile, ahiretten şüphe edeni ayırdetmek için (ona bu ruhsatı verdik). Rabbin her şeyi gözetlemektedir.
022.Sebe 22. De ki: "Allah'tan başka ilâh saydıklarınızı çağırın. Onlar göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değildirler. Onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı yoktur. Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktur."
023.Sebe 23. O'nun katında, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez. Nihayet kalplerindeki korku giderilince: "Rabbiniz ne buyurdu?" derler. Onlar da "Hak olanı buyurdu!" derler. O yücedir, büyüktür.
024.Sebe 24. De ki: "Size göklerden ve yerden rızık veren kimdir?" De ki: "Allah'tır! O halde doğru yol üzerinde veya apaçık sapıklıkta olan ya biziz ya da sizsiniz."
025.Sebe 25. De ki: "Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz, biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değiliz."
026.Sebe 26. De ki: "Rabbimiz hepimizi bir araya toplar, sonra aramızda hak ile hükmeder. O en âdil hüküm verendir, çok iyi bilendir.
027.Sebe 27. De ki: "O'na ortak kattıklarınızı gösterin bana." Hâşâ! O Allah'tır. Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
028.Sebe 28. Resulüm! Biz seni ancak bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Ne var ki insanların çoğu bilmezler.
029.Sebe 29. Onlar: "Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?" derler.
030.Sebe 30. De ki: "Size vaad olunan bir gün vardır ki, siz ondan ne bir saat geri kalırsınız, ne de ileri geçebilirsiniz."
031.Sebe 31. Kâfirler dediler ki: "Biz bu Kur'an'a da, ondan öncekilere de aslâ inanmayız." Sen o zâlimleri Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman, suçu birbirine atıp dururken bir görsen! İçlerinde zayıf sayılanlar (tâbi olanlar, peşlerine takıldıkları o) büyüklük taslayanlara: "Siz olmasaydınız biz inanmış olacaktık." derler.
032.Sebe 32. Büyüklük taslayanlar ise zayıf sayılanlara (kendilerine tâbi olanlara): "Size hidayet geldi de, sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır, kendiniz suçlu idiniz." derler.
033.Sebe 33. Zayıf sayılanlar (tâbi olanlar) da (peşlerinden gittikleri) o büyüklük taslayanlara: "Hayır, gece gündüz bizi aldatıyordunuz. Bize Allah'ı inkâr etmemizi, O'na ortaklar koşmamızı emrediyordunuz." derler. Bunlar azabı gördüklerinde pişmanlıklarını içlerine atarlar, ettiklerine içleri yanar. Biz o kafirlerin boyunlarına demir boyunduruklar takarız. Onlar ancak yapmış olduklarının cezasını çekerler.
034.Sebe 34. Biz hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, oranın varlıklı ve şımarık kişileri mutlaka: "Biz size gönderilmiş olan şeyleri inkâr ediyoruz." demişlerdir.
035.Sebe 35. "Biz malca ve evlatça da çoğuz, biz azaba uğratılacak da değiliz." derlerdi.
036.Sebe 36. De ki: "Şüphesiz ki Rabbim rızkı dilediğine genişletir, dilediğine kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler."
037.Sebe 37. Ne mallarınız ne de evlâtlarınız huzurumuzda size bir yakınlık sağlayamaz. Ancak iman edip de sâlih amel yapanlar başka. Onların yaptıklarına karşılık kat kat mükâfat vardır. Onlar cennet odalarında huzur ve güven içindedirler.
038.Sebe 38. Âyetlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlar yok mu? Onlar azapla yüz yüze bırakılacaklardır.
039.Sebe 39. De ki: "Rabbim kullarından dilediğinin rızkını genişletir, dilediğine darlaştırır. İnfak ettiğiniz herhangi bir şeyin yerine daha iyisini verir. Çünkü O, rızık verenlerin en hayırlısıdır."
040.Sebe 40. O gün Allah onların hepsini mahşere toplar. Sonra meleklere: "Bunlar size mi tapıyorlardı?" diye sorar.
041.Sebe 41. Melekler: "Seni tesbih ederiz, bizim dostumuz onlar değil sensin. Onlar aslında cinlere tapıyorlardı ve çoğu onlara inanmıştı." derler.
042.Sebe 42. Bugün birinizin diğerine bir fayda veya zarar vermeye gücü yetmez. Biz zâlimlere: "Yalanlayıp geldiğiniz ateş azabını tadın!" deriz.
043.Sebe 43. Âyetlerimiz onlara açık açık okunduğu zaman: "Bu adam sizi atalarınızın taptıklarından alıkoymaktan başka bir şey istemiyor." derlerdi. "Bu (Kur'an), uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değildir." derlerdi. Hak kendilerine geldiğinde hakkı inkâr edenler: "Bu apaçık bir sihirdir, başka bir şey değildir." dediler.
044.Sebe 44. Halbuki biz onlara ders alacakları kitapları vermemiş ve senden önce onlara uyarıcı bir peygamber de göndermemiştik.
045.Sebe 45. Kendilerinden öncekiler de yalanlamışlardı. Halbuki bunlar, öncekilere verdiklerimizin onda birine ulaşamadılar. Böyleyken peygamberlerini yalanlamışlardı. Beni inkâr nasıl olurmuş!
046.Sebe 46. Resulüm! De ki: "Ben size bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer ve teker teker kalkınız. Sonra da arkadaşınızda hiçbir delilik olmadığını iyice düşününüz. O ancak şiddetli bir azap gelip çatmadan önce sizi uyarandır.
047.Sebe 47. Resulüm! Onlara de ki: "Ben sizden bir ücret istersem eğer, o ücret sizin olsun. Benim ücretim ancak Allah'a âittir. O her şeye şâhittir."
048.Sebe 48. De ki: "Rabbim hakkı ortaya koyar. O, gaybları en iyi bilendir."
049.Sebe 49. De ki: "Hak gelmiştir. Artık bâtıl ne yeniden bir şey başlatabilir, ne de tekrar geri getirebilir."
050.Sebe 50. De ki: "Eğer ben saparsam kendi aleyhime sapmış olurum. Şayet hidayete erdiysem, bu da bana Rabbimin vahyetmesinden ötürüdür. Şüphesiz ki O işitendir, yakındır."
051.Sebe 51. Can baş kaygısına düştükleri zaman bir görmelisin! Artık kaçacak yerleri de yoktur. Yakın bir yerden yakalanmışlardır.
052.Sebe 52. "Ona inandık!" demektedirler. Amma uzak yerden el sunmak (dünyaya yeniden döndürülmek) nasıl mümkün olur?
053.Sebe 53. Halbuki daha önce onu inkâr etmişlerdi. Uzak bir yerden gayb hakkında atıp tutuyorlardı.
054.Sebe 54. Daha önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzu ettikleri şeyler arasına perde çekilir. Çünkü onlar şüphe ve endişe içinde idiler.
01.Fâtır 1. Hamd gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı olmak üzere elçiler yapan Allah'a mahsustur. Yaratmada dilediği kadar fazlalaştırır. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.
02.Fâtır 2. Allah'ın insanlar için açacağı herhangi bir rahmeti tutacak yoktur. O'nun tuttuğunu O'ndan sonra salıverecek de yoktur. O Azîz'dir, hikmet sahibidir.
03.Fâtır 3. Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki bunca nimetini hatırlayın; Allah'tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı var mıdır? O'ndan başka ilâh yoktur. O halde nasıl oluyor da aldatılıp döndürülüyorsunuz?
04.Fâtır 4. Resulüm! Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önce de nice peygamberler yalanlanmıştı. Bütün işler ancak Allah'a döndürülür.
05.Fâtır 5. Ey insanlar! Şüphe yok ki, Allah'ın hesap günü hakkındaki vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da Allah'ın affına güvendirerek sizi aldatmasın.
06.Fâtır 6. Şeytan şüphesiz ki sizin amansız bir düşmanınızdır, siz de onu düşman tutun. O kendi taraftarlarını çılgın alevli cehennem halkından olmaya çağırır.
07.Fâtır 7. O kâfir olanlara, evet onlara çok şiddetli bir azap vardır. İman edip sâlih ameller işleyenlere de mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
08.Fâtır 8. Kötülükleri kendisine güzel gösterilip de onu güzel gören kimse (kötülüğü hiç istemeyen kimseye benzer) mi? Şüphesiz ki Allah dilediğini saptırır, dilediğini de hidayete erdirir. O halde nefsin onlar hakkında bir takım üzüntülere dalarak yıpranmasın. Çünkü Allah onların yaptıklarını çok iyi bilendir.
09.Fâtır 9. Rüzgârları gönderip de bulutları yürüten Allah'tır. Biz bulutları ölü bir yere sürüp onunla toprağı ölümünden sonra diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de böyledir.
010.Fâtır 10. Kim izzet ve şeref istiyorsa, bilsin ki izzet ve şeref bütünüyle Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, onu da sâlih amel yükseltir. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çok şiddetli bir azap vardır ve onların kurdukları tuzaklar da mutlaka boşa çıkacaktır.
011.Fâtır 11. Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yarattı. Sonra sizi çift çift yaptı. O'nun bilgisi olmadan hiçbir dişi hamile kalamaz ve doğuramaz. Ömrü uzayanın ömrünün uzaması, ömrü kısalanın ömrünün kısalması kitapta (Levh-i mahfuz'da) yazılmıştır. Şüphesiz ki bu da Allah'a göre çok kolaydır.
012.Fâtır 12. İki deniz birbirine eşit olmaz. Şu çok tatlıdır. Susuzluğu keser, içilmesi kolaydır. Şu da çok tuzludur, acıdır (boğazı yakar). Hepsinden de taze et (balık) yersiniz. Takmakta olduğunuz süs eşyası çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan nasibinizi arayıp şükretmeniz için gemilerin denizi yarıp gittiğini görürsün.
013.Fâtır 13. Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve ay'ı buyruğu altına almıştır. Her biri belirli bir süreye kadar hareketine devam eder. İşte bu, Rabbiniz Allah'tır. Hükümranlık O'nundur. O'nu bırakıp da kendilerine taptıklarınız ise, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değildirler.
014.Fâtır 14. Onları çağırırsanız, çağrınızı işitmezler. Faraza işitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet gününde de şirk koşmanızı inkâr ederler. Her şeyden haberdar olan Allah gibi sana hiç kimse haber veremez.
015.Fâtır 15. Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise her şeyden müstağnidir, her hamde lâyıktır.
016.Fâtır 16. Dilerse sizi yok eder ve yepyeni bir nesil getirir.
017.Fâtır 17. Bu Allah'a göre güç değildir.
018.Fâtır 18. Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenemez. Günah yükü ağır olan bir kimse onu taşımak üzere (birini) çağırsa, yakını dahi olsa, onun yükünden bir şey yükletilmez. Sen ancak görmediği halde Rabbinden korkanları ve namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenirse, o ancak kendi menfaati için temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır.
019.Fâtır 19. Körle gören bir değildir.
020.Fâtır 20. Karanlıklarla aydınlık bir değildir.
021.Fâtır 21. Gölge ile hararet bir değildir.
022.Fâtır 22. Dirilerle ölüler de bir değildir. Allah dilediği kimseye işittirir. Sen kabirlerde olanlara işittiremezsin.
023.Fâtır 23. Resulüm! Sen ancak bir uyarıcısın.
024.Fâtır 24. Biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Geçmiş her ümmet içinde mutlaka bir uyarıcı peygamber gelip geçmiştir.
025.Fâtır 25. Şayet seni yalanlarlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Peygamberleri onlara açık delillerle, sayfalarla ve nurlu bir kitap ile gelmişlerdi.
026.Fâtır 26. Sonra ben o kâfirleri yakaladım. Benim intikamım nasıl oldu?
027.Fâtır 27. Görmez misin ki, Allah gökten su indirdi. Biz o su ile renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan (geçen) beyaz, kırmızı, çeşit çeşit renklerde ve simsiyah yollar yaptık.
028.Fâtır 28. İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkli olanlar vardır. Kulları içinde Allah'tan en çok korkanlar âlimlerdir. Şüphesiz ki Allah Azîz'dir, çok bağışlayıcıdır.
029.Fâtır 29. Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık sarfedenler aslâ tükenmeyecek bir kazanç umabilirler.
030.Fâtır 30. Çünkü Allah, onların mükâfatını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.
031.Fâtır 31. Resulüm! Kitap'tan sana vahyettiğimiz, kendinden öncekileri tasdik edici olarak gelen gerçektir. Şüphesiz ki Allah kullarından haberdardır, görendir.
032.Fâtır 32. Sonra biz o Kitab'ı kullarımızdan beğenip seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan kimi nefsine zulmedendir. Kimi mutedildir (Orta yoldadır). Onlardan bir kısmı da Allah'ın izniyle hayır yarışlarında öncü olanlardır. İşte bu, büyük bir fazl-u keremin tâ kendisidir.
033.Fâtır 33. Adn cennetleri... Oraya girerler... Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Elbiseleri de ipektendir.
034.Fâtır 34. Derler ki: "Bizden üzüntüyü gideren Allah'a hamdolsun. Rabbimiz bağışlayandır, çok lütufkârdır.
035.Fâtır 35. Bizi lütfuyla ebedî kalınacak cennete O yerleştirdi. Orada bize hiçbir yorgunluk dokunmaz ve orada bize usanç da gelmez.
036.Fâtır 36. İnkâr edenlere cehennem ateşi vardır. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler, kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. Biz her nankörü işte böyle cezalandırırız.
037.Fâtır 37. Onlar orada: "Ey Rabbimiz! Bizi çıkar da, yapageldiklerimizden farklı olarak sâlih amel işleyelim!" diye bağrışırlar. O zaman onlara şöyle deriz: "Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmişti. (Fakat inanmadınız). Artık azabı tadınız! Zâlimlerin yardımcısı yoktur."
038.Fâtır 38. Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz ki O göğüslerin özünü bilendir.
039.Fâtır 39. Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur. Kim inkâr ederse, küfrü kendi aleyhinedir. Kâfirlerin küfürleri Rableri katında ancak onlara gazabı artırır. Kâfirlerin küfürleri onlara hüsrandan başka bir şeyi artırmaz.
040.Fâtır 40. De ki: "Allah'ı bırakıp da taptığınız ilâhlarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yeryüzünden hangi şeyi yaratmışlardır? Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa biz onlara bir kitap verdik de, ondaki bir delile mi dayanıyorlar? Hayır! O zâlimler birbirlerine aldatmadan başka bir vaadde bulunmuyorlar."
041.Fâtır 41. Şüphesiz ki Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. Andolsun ki eğer nizamları bir bozulacak olursa, onları kendinden başka kim tutabilir? Gerçekten O Halîm'dir, çok bağışlayıcıdır.
042.Fâtır 42. Kendilerine uyarıcı bir peygamber gelirse, herhangi bir ümmetten daha çok doğru yolda olacaklarına dair bütün güçleriyle yemin etmişlerdi. Fakat onlara bir uyarıcı gelince, uzaklaşmalarından başka bir şeylerini artırmadı.
043.Fâtır 43. Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötü tuzak kurarak. Halbuki kötü tuzak ancak sahibine dolanır. Artık onlar öncekilerin sünnetinden (onlara uygulanandan) başkasını mı gözetliyorlar? Sen Allah'ın sünnetinde aslâ bir değişiklik bulamazsın ve sen Allah'ın sünnetinde aslâ bir sapma da bulamazsın.
044.Fâtır 44. Onlar kendilerinden öncekilerin âkibetlerinin nasıl olduğunu görmek için yeryüzünde hiç gezip dolaşmadılar mı? Halbuki onlar, bunlardan daha güçlü idiler. Ne göklerde ne de yerde Allah'ı âciz bırakacak bir güç yoktur. O, her şeyi bilir ve çok güçlüdür.
045.Fâtır 45. Eğer Allah, insanları kazandıkları sebebiyle hemen hesaba çekseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir zamana kadar geciktirir. Süreleri gelince, artık şüphesiz ki Allah kullarını görmektedir.
01.Yâsin 1. Yâsin.
02.Yâsin 2. Hikmet dolu Kur'an hakkı için ey Resulüm!
03.Yâsin 3. Muhakkak ki sen gönderilmiş peygamberlerdensin.
04.Yâsin 4. Doğru bir yol üzerindesin.
05.Yâsin 5. Üstün ve çok merhametli Allah'ın indirdiği (Kur'an yolu üzerindesin).
06.Yâsin 6. Ataları uyarılmadığı için gaflet içerisinde kalmış bir kavmi uyarman içindir.
07.Yâsin 7. Andolsun ki onların çoğunun üzerine söz hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.
08.Yâsin 8. Gerçekten biz onların boyunlarına demir halkalar geçirdik. O halkalar çenelerine kadar dayanmıştır. Onun için kafaları yukarı kalkıktır.
09.Yâsin 9. Biz onların önlerine bir sed, arkalarına bir sed çektik. Gözlerini de bir perdeyle örtüverdik, artık görmezler.
010.Yâsin 10. Onları uyarsan da uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler.
011.Yâsin 11. Sen ancak Zikr'e uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini bir mağfiret ve güzel bir mükâfat ile müjdele!
012.Yâsin 12. Hiç şüphesiz ki ölüleri ancak ve ancak biz diriltiriz. İşlediklerini ve eserlerini (geride bıraktıklarını) biz yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz'da) saymışızdır.
013.Yâsin 13. Onlara o memleket halkını (Antakyalıları) misal getir. Hani oraya elçiler gelmişlerdi.
014.Yâsin 14. O zaman kendilerine iki elçi göndermiştik de, onları yalanlamışlardı. Biz de bir üçüncü ile onları takviye edip desteklemiştik. "Gerçekten biz size gönderildik." demişlerdi.
015.Yâsin 15. Onlar dediler ki: "Siz de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsiniz. Rahman herhangi bir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz!"
016.Yâsin 16. Elçiler de: "Rabbimiz biliyor ki gerçekten biz size gönderilmiş elçileriz." dediler.
017.Yâsin 17. "Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir."
018.Yâsin 18. Onlar dediler ki: "Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizden size acı bir azap dokunur."
019.Yâsin 19. Elçiler şöyle cevap verdi: "Uğursuzluğunuz sizin kendinizdendir. Size nasihat ediliyorsa, bu uğursuzluk mudur? Hayır! Siz aşırı giden bir kavimsiniz."
020.Yâsin 20. Şehrin en uzak semtinden bir adam koşarak geldi. Dedi ki: "Ey kavmim! Gönderilmiş bulunan bu elçilere uyunuz."
021.Yâsin 21. "Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyunuz, onlar doğru yoldadırlar."
022.Yâsin 22. "Ben, beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döndürüleceksiniz."
023.Yâsin 23. "Ben, O'ndan başka ilâhlar edinir miyim hiç? Eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek dilerse, o putların şefaatı bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar."
024.Yâsin 24. "O takdirde ben de gerçekten apaçık bir sapıklık içinde olurum."
025.Yâsin 25. "Şüphesiz ki ben sizin de Rabbiniz olan Allah'a inandım. O halde beni dinleyin."
026.Yâsin 26. Ona: "Cennete gir!" denildi. O da: "Keşke kavmim bilseydi!" dedi.
027.Yâsin 27. "Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını."
028.Yâsin 28. Biz ondan sonra kavminin üzerine, onları helâk etmek için herhangi bir ordu indirmedik ve zaten indirecek de değildik.
029.Yâsin 29. Sadece bir tek çığlık oldu, o anda hemen sönüverdiler.
030.Yâsin 30. Ne yazık şu kullara! Kendilerine hangi peygamber gelse, onu hemen alaya alırlardı.
031.Yâsin 31. Görmüyorlar mı ki, kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettik. Onlar artık kendilerine dönemezler.
032.Yâsin 32. Onların hepsi elbette huzurumuza getirileceklerdir.
033.Yâsin 33. Ölü toprak da onlar için bir âyet (delil)dir. Biz onu (yağmurla) dirilttik de ondan pek çok taneler çıkardık, işte onlar bunlardan yerler.
034.Yâsin 34. Biz yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri ve üzüm bağları yarattık, içinden pınarlar fışkırttık.
035.Yâsin 35. Onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yesinler. Hâlâ şükretmiyorlar mı?
036.Yâsin 36. Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir!
037.Yâsin 37. Gece onlar için bir delildir. Biz geceden gündüzü sıyırıp çekeriz de, onlar birden karanlıkta kalıverirler.
038.Yâsin 38. Güneş de kendine mahsus yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. İşte bu Azîz ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
039.Yâsin 39. Ay için de konak yerleri tayin etmişizdir. Nihayet o eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner.
040.Yâsin 40. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her birisi bir yörüngede yüzerler.
041.Yâsin 41. Onların zürriyetlerini (soylarını) dopdolu bir gemide taşımış olmamız da onlar için büyük bir âyet (ibret)dir.
042.Yâsin 42. Kendileri için bunun gibi daha nice binecek şeyler yarattık.
043.Yâsin 43. Dilersek onları suda boğarız. Ne kendilerine bir yardımcı bulunur, ne de kurtarılırlar.
044.Yâsin 44. Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ile ve bir süreye kadar geçinmeleri müstesnâ.
045.Yâsin 45. Onlara: "Yapmakta olduğunuz ve yapıp arkada bıraktığınız işler hakkında Allah'tan korkun, umulur ki size merhamet olunur!" denildiği zaman (yüz çevirirler).
046.Yâsin 46. Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler.
047.Yâsin 47. Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfedin!" denildiğinde, kâfirler müminlere: "Allah'ın, dileseydi doyuracağı kimseleri biz mi doyuralım? Siz gerçekten sapıtmış kimselersiniz." derler.
048.Yâsin 48. Onlar: "Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?" derler.
049.Yâsin 49. Onların beklediği tek bir sestir. Birbirleriyle çekişip dururken ansızın onları yakalayıverir.
050.Yâsin 50. İşte o anda onlar ne bir tavsiyede bulunabilirler, ne de âilelerinin yanına dönebilirler.
051.Yâsin 51. Sur'a üflenince, kabirlerinden kalkıp Rablerine doğru akın ederler.
052.Yâsin 52. Derler ki: "Eyvah bize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Rahman olan Allah'ın vâdettiği işte budur. Demek peygamberler doğru söylemiş!"
053.Yâsin 53. Sadece tek bir sayha olur, sonra hepsi birden toplanıp huzurumuza getirilirler.
054.Yâsin 54. O gün hiç kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz ve ancak yaptığınızın karşılığını görürsünüz.
055.Yâsin 55. O gün cennettekiler bir zevk ve eğlence ile meşguldürler.
056.Yâsin 56. Onlar ve eşleri gölgeliklerde tahtlar üzerine yaslanmışlardır.
057.Yâsin 57. Orada onlar için her çeşit meyveler vardır. Bütün arzuları yerine getirilir.
058.Yâsin 58. Çok merhametli bir Rab olan Allah'tan onlara söz olarak selâm gelir.
059.Yâsin 59. Ey günahkârlar! Bugün şöyle ayrılın!
060.Yâsin 60. Ey Âdemoğulları! Ben size: "Şeytana ibadet etmeyin, o sizin apaçık bir düşmanınızdır." diye emretmedim mi?
061.Yâsin 61. "Ve bana kulluk edin, bu dosdoğru bir yoldur!" diye.
062.Yâsin 62. Andolsun ki o sizden birçok nesilleri kandırıp saptırmıştır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?
063.Yâsin 63. İşte bu size vaad edilen cehennemdir.
064.Yâsin 64. İnkârınızdan dolayı bugün girin oraya!
065.Yâsin 65. O gün ağızlarının üstüne mühür basarız. Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şâhitlik eder.
066.Yâsin 66. Dileseydik gözlerini silme kör ederdik de yol bulmaya çalışırlardı. Fakat nasıl görebilirlerdi ki?
067.Yâsin 67. Dileseydik oldukları yerde onların şekillerini değiştirirdik. Ne ileri gitmeye ne de geri dönmeye güçleri yetmezdi.
068.Yâsin 68. Biz kime uzun ömür verirsek, onun yaratılışını başaşağı çeviririz. Hâlâ akıllarını kullanmıyorlar mı?
069.Yâsin 69. Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi de. Bu ancak bir zikirdir ve apaçık bir Kur'an'dır.
070.Yâsin 70. Tâ ki diri olan kimseyi uyarasın ve verilen söz de kâfirlerin aleyhine gerçekleşsin.
071.Yâsin 71. Onlar görmediler mi ki, biz kudretimizin eseri olmak üzere kendilerine nice hayvanlar yarattık. Onlar da bunlara sahip olmaktadırlar.
072.Yâsin 72. O hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Kimine binerler, kiminin de etinden yerler.
073.Yâsin 73. O hayvanlarda kendileri için daha nice faydalar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmezler mi?
074.Yâsin 74. Onlar kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah'tan başka ilâhlar edindiler.
075.Yâsin 75. Oysa onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri o ilâhlar için yardıma hazır askerlerdir.
076.Yâsin 76. Sözleri seni üzmesin. Şüphesiz ki biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliriz.
077.Yâsin 77. İnsan, bizim kendisini nutfeden (kerih bir sudan) yarattığımızı görmez mi ki, şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir.
078.Yâsin 78. Kendi yaratılışını unutur da: "Şu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?" diyerek bize misal vermeye kalkışır.
079.Yâsin 79. De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek. O her türlü yaratmayı hakkıyla bilir."
080.Yâsin 80. O ki, sizin için yeşil ağaçtan ateş çıkardı. Siz de ondan ateş yakıyorsunuz.
081.Yâsin 81. Gökleri ve yeri yaratan, kendileri gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü O her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir.
082.Yâsin 82. Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri sadece "Ol!" demekten ibarettir. O da hemen oluverir.
083.Yâsin 83. Her şeyin melekûtu (tasarrufu) elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir.
01.Sâffât 1. Andolsun saf saf dizilenlere!
02.Sâffât 2. Önlerindekini sürdükçe sürenlere!
03.Sâffât 3. Zikir okuyanlara!
04.Sâffât 4. Şüphe yok ki sizin ilâhınız bir tektir.
05.Sâffât 5. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların da Rabbidir, doğuların da Rabbidir.
06.Sâffât 6. Biz yakın göğü bir ziynetle, yıldızlarla süsledik.
07.Sâffât 7. Ve onu azgın her şeytandan koruduk.
08.Sâffât 8. Onlar Mele-i âlâ'ya kulak verip, olup bitenleri aslâ dinleyemezler. (Dinlemeye kalkışsalar) her yönden sürülüp atılırlar.
09.Sâffât 9. Kovularak onlara sürekli bir azap vardır.
010.Sâffât 10. Hele bir tek söz kapan olursa delici bir alev onun peşine düşüverir.
011.Sâffât 11. Şimdi sor onlara! Kendilerini yaratmak mı daha zordur, yoksa bizim (diğer) yaratmış olduklarımızı yaratmak mı? Biz insanı özlü ve yapışkan bir çamurdan yarattık.
012.Sâffât 12. Hayır! Sen onlara şaşıyorsun. Onlar ise alay ediyorlar.
013.Sâffât 13. Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almazlar.
014.Sâffât 14. Bir âyet (mucize) gördüklerinde alaya kalkışırlar.
015.Sâffât 15. Ve derler ki: "Bu apaçık bir büyüdür."
016.Sâffât 16. "Öldüğümüzde, toprak ve kemik olduğumuz da mı, biz mi diriltileceğiz?"
017.Sâffât 17. "Önceki atalarımız da mı?"
018.Sâffât 18. De ki: "Evet, hem de hor ve hakir olarak!"
019.Sâffât 19. O sadece korkunç sesten ibarettir. O anda gözleri birden bire açılıp etrafa bakarlar.
020.Sâffât 20. "Eyvah bize! İşte bu hesap günüdür!" derler.
021.Sâffât 21. Bu, işte sizin yalanladığınız ayırt etme günüdür.
022.Sâffât 22. Zâlimleri ve onların eşlerini toplayın, onların taptıklarını da.
023.Sâffât 23. Allah'tan başka. Ve onları cehennem yoluna götürün.
024.Sâffât 24. Durdurun onları! Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.
025.Sâffât 25. Onlara: "Size ne oldu ki birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?" denilir.
026.Sâffât 26. Hayır! Onlar o gün teslim olmuşlardır.
027.Sâffât 27. Onlar birbirlerini suçlayıp çekişirler.
028.Sâffât 28. "Siz bize sağdan gelir, suret-i haktan görünürdünüz!" derler.
029.Sâffât 29. Dediler ki: "Hayır! Zaten siz inanan kimseler değildiniz."
030.Sâffât 30. "Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu, siz kendiniz azgın bir topluluk idiniz."
031.Sâffât 31. "Artık Rabbimizin sözü bize hak oldu. (Azabımızı) muhakkak tadacağız."
032.Sâffât 32. "Evet biz sizi kışkırttık. Çünkü kendimiz azgındık."
033.Sâffât 33. O halde o gün hepsi azapta müşterektirler.
034.Sâffât 34. Biz suçluları böyle yaparız.
035.Sâffât 35. Onlara: "Allah'tan başka ilâh yoktur." denildiği zaman büyüklük taslarlardı.
036.Sâffât 36. "Cinlenmiş bir şâirin hatırı için biz ilâhlarımızı terk mi edeceğiz?" derlerdi.
037.Sâffât 37. Hayır! Doğrusu o, gerçeği getirmiş ve peygamberleri de doğrulamıştı.
038.Sâffât 38. Şüphesiz ki siz o pek acıklı azabı tadacaksınız.
039.Sâffât 39. Ve ancak kendi yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.
040.Sâffât 40. Ancak Allah'ın hâlis kulları (bu azaptan) istisnâ edilecek.
041.Sâffât 41. Onlar için bilinen bir rızık vardır.
042.Sâffât 42. Türlü meyveler kendilerine ikram edilmektedir.
043.Sâffât 43. Naim cennetlerinde.
044.Sâffât 44. Tahtlar üzerinde karşılıklı oturmaktadırlar.
045.Sâffât 45. Kendilerine kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
046.Sâffât 46. O berraktır ve içenlere lezzet verir.
047.Sâffât 47. O içkide ne sersemletme vardır, ne de onunla sarhoş olurlar.
048.Sâffât 48. Yanlarında da, yalnız kendilerine göz dikmiş, iri gözlü huriler vardır.
049.Sâffât 49. Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler.
050.Sâffât 50. Birbirlerine dönüp sorarlar.
051.Sâffât 51. İçlerinden bir sözcü der ki: "Benim bir arkadaşım vardı."
052.Sâffât 52. Derdi ki: "Gerçekten sen de tasdik edip inananlardan mısın?"
053.Sâffât 53. "Biz ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz mi sorguya çekileceğiz?"
054.Sâffât 54. (Sonra yanındakilere): "Acaba arkadaşımın nerede olduğunu biliyor musunuz?" dedi.
055.Sâffât 55. Baktı ve onu cehennemin ortasında gördü.
056.Sâffât 56. Dedi ki: "Yemin ederim ki sen az daha beni de helâk edecektin!"
057.Sâffât 57. "Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (oraya) getirilenlerden olurdum."
058.Sâffât 58. "Biz ölmeyecek miymişiz?"
059.Sâffât 59. "İlk ölümümüz hariç. Ve azap görmeyecek miymişiz?"
060.Sâffât 60. İşte bu en büyük kurtuluşun tâ kendisidir.
061.Sâffât 61. Çalışanlar böyle ebedi bir saâdet için çalışsınlar.
062.Sâffât 62. Böyle bir nimete konmak mı daha hayırlıdır, yoksa zakkum ağacı mı?
063.Sâffât 63. Biz o ağacı zâlimler için bir fitne kıldık.
064.Sâffât 64. Şüphesiz ki o, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır.
065.Sâffât 65. Meyveleri şeytanların başları gibidir.
066.Sâffât 66. Cehennemlikler ondan yerler ve karınlarını onunla doyururlar.
067.Sâffât 67. Sonra bunun üzerine onlar için kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.
068.Sâffât 68. Sonra dönecekleri yer yine cehennemdir.
069.Sâffât 69. Doğrusu onlar atalarını sapıklıkta buldular.
070.Sâffât 70. Kendileri de onların izlerinde koşturup gidiyorlar.
071.Sâffât 71. Andolsun ki onlardan önce gelip geçenlerin de çoğu sapıtmıştı.
072.Sâffât 72. Ululuğum hakkı için biz onlara, uyarıcılar göndermiştik.
073.Sâffât 73. Bak! O uyarılanların sonu nasıl oldu?
074.Sâffât 74. Ancak Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnâdır.
075.Sâffât 75. Andolsun ki Nuh bize duâ edip niyazda bulunmuştu da duâsına ne güzel icabet etmiştik.
076.Sâffât 76. Onu ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
077.Sâffât 77. Yalnız onun zürriyetini kalıcılar kıldık.
078.Sâffât 78. Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık.
079.Sâffât 79. Âlemler içinde Nuh'a selâm olsun!
080.Sâffât 80. İşte biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
081.Sâffât 81. Doğrusu o bizim inanmış kullarımızdandı.
082.Sâffât 82. Sonra diğerlerini suda boğduk.
083.Sâffât 83. Şüphesiz ki İbrahim de onun yolunda olanlardan idi.
084.Sâffât 84. Zira o Rabbine kalb-i selim (temiz bir kalp) ile geldi.
085.Sâffât 85. Babasına ve kavmine dedi ki: "Siz nelere tapıyorsunuz?"
086.Sâffât 86. "Allah'tan başka bir takım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?"
087.Sâffât 87. "Âlemlerin Rabbi hakkında zannınız nedir?"
088.Sâffât 88. Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı.
089.Sâffât 89. "Ben hastayım." dedi.
090.Sâffât 90. Ona arkalarını dönüp gittiler.
091.Sâffât 91. Gizlice putlarının yanına vardı. "Sundukları yemekleri yemiyor musunuz?" dedi.
092.Sâffât 92. "Neden konuşmuyorsunuz?"
093.Sâffât 93. Bunun üzerine üzerlerine yürüyüp sağ eliyle kuvvetle vurdu.
094.Sâffât 94. Putperestler koşarak ona geldiler.
095.Sâffât 95. Dedi ki: "Kendi elinizle yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?"
096.Sâffât 96. "Oysa sizi de yonttuklarınızı da Allah yarattı."
097.Sâffât 97. Dediler ki: "Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın!"
098.Sâffât 98. Ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz de onları alçak düşürdük.
099.Sâffât 99. Dedi ki: "Ben Rabbime gideceğim, O beni doğru yola iletecek."
0100.Sâffât 100. "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlât ver."
0101.Sâffât 101. Biz de ona yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.
0102.Sâffât 102. Çocuk kendisi ile beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: "Ey oğulcuğum! Rüyâda ben seni boğazladığımı görüyorum. Bir (düşün) bak, ne dersin?" dedi. O da: "Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap! İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın." dedi.
0103.Sâffât 103. Her ikisi de Allah'ın emrine ram oldular. Babası oğlunu alnı üzerine yatırdı.
0104.Sâffât 104. Biz ona: "Yâ İbrahim!" diye seslendik.
0105.Sâffât 105. "Rüyana sadakat gösterdin, işte biz iyileri böyle mükâfatlandırırız."
0106.Sâffât 106. Bu gerçekten apaçık bir imtihandı.
0107.Sâffât 107. Biz oğluna bedel olarak ona büyük bir kurbanlık verdik.
0108.Sâffât 108. Sonra gelenler arasında ona iyi bir ün bıraktık.
0109.Sâffât 109. Bizden selâm olsun İbrahim'e!
0110.Sâffât 110. İşte biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
0111.Sâffât 111. Doğrusu o bizim mümin kullarımızdandı.
0112.Sâffât 112. Biz ona sâlihlerden bir peygamber olacak İshak'ı müjdeledik.
0113.Sâffât 113. İbrahim'e de İshak'a da bereketler verdik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendisine açıktan açığa zulmedenler de olacak.
0114.Sâffât 114. Andolsun ki Musa ve Harun'a da lütuflarda bulunduk.
0115.Sâffât 115. Hem onları hem kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
0116.Sâffât 116. Kendilerine yardım ettik de üstün gelmişlerdi.
0117.Sâffât 117. Her ikisine de, apaçık anlaşılan bir kitap vermiştik.
0118.Sâffât 118. Her ikisini de doğru yola eriştirmiştik.
0119.Sâffât 119. Ve sonra gelenler arasında onlara iyi bir nam bıraktık.
0120.Sâffât 120. Musa ve Harun'a bizden selâm olsun!
0121.Sâffât 121. Doğrusu biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
0122.Sâffât 122. İkisi de şüphesiz mümin kullarımızdandı.
0123.Sâffât 123. İlyas da şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerdendi.
0124.Sâffât 124. Hani kavmine: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" demişti.
0125.Sâffât 125. "Ba'l putuna tapıp yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz?"
0126.Sâffât 126. "Allah sizin de Rabbiniz, önce geçen atalarınızın da Rabbidir."
0127.Sâffât 127. İlyas'ı yalanladılar, onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir.
0128.Sâffât 128. Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları hariç.
0129.Sâffât 129. Biz sonra gelenler içinde ona bir ün bıraktık.
0130.Sâffât 130. İlyas'a selâm olsun!
0131.Sâffât 131. Doğrusu biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
0132.Sâffât 132. Doğrusu o bizim mümin kullarımızdandı.
0133.Sâffât 133. Lut da şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerdendi.
0134.Sâffât 134. Biz de onu ve âilesini kurtardık.
0135.Sâffât 135. Yalnız bir koca karı geridekiler (helâke uğrayanlar) arasında kaldı.
0136.Sâffât 136. Sonra diğerlerini hep helâk ettik.
0137.Sâffât 137. Siz onların yerlerinden (yurtlarından) sabahları geçip gidiyorsunuz.
0138.Sâffât 138. Akşamları da. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
0139.Sâffât 139. Şüphesiz ki Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.
0140.Sâffât 140. Hani o bir vakit dolu bir gemiye kaçmıştı.
0141.Sâffât 141. Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çekmişti ve kaybedenlerden olmuştu.
0142.Sâffât 142. Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.
0143.Sâffât 143. Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı,
0144.Sâffât 144. Tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı.
0145.Sâffât 145. Onu çıplak bir sahile attık, o hasta idi.
0146.Sâffât 146. Onun için geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik.
0147.Sâffât 147. Onu yüzbin veya daha fazla bir topluluğa peygamber olarak gönderdik.
0148.Sâffât 148. Nihayet ona inandılar, biz de onları bir süreye kadar yararlandırıp geçindirdik.
0149.Sâffât 149. Sor onlara: "Kızlar Rabbinin de, oğullar onların mı?"
0150.Sâffât 150. "Yoksa biz melekleri dişi olarak yarattık da, onlar o zaman buna şâhit mi idiler?"
0151.Sâffât 151. Dikkat edin! Gerçekten onlar uydurmalarından dolayı diyorlar ki:
0152.Sâffât 152. "Allah doğurdu." Hiç şüphesiz ki onlar yalancıdırlar.
0153.Sâffât 153. Allah kızları oğullara tercih mi etmiş?
0154.Sâffât 154. Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
0155.Sâffât 155. Hiç düşünmüyor musunuz?
0156.Sâffât 156. Yoksa sizin açıkça bir deliliniz mi var?
0157.Sâffât 157. Eğer doğru sözlü iseniz kitabınızı getirin!
0158.Sâffât 158. Bir de O'nunla cinler arasında bir nesep bağı uydurdular. Andolsun ki cinler de bilirler ki, onlar götürüleceklerdir.
0159.Sâffât 159. Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir.
0160.Sâffât 160. Ancak Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnâdır.
0161.Sâffât 161. Şüphesiz ki siz de taptıklarınız da,
0162.Sâffât 162. O'na karşı kimseyi kandırıp saptıramazsınız.
0163.Sâffât 163. Cehenneme girecek kimse hariç.
0164.Sâffât 164. "Bizden her birimiz için belirli bir makam vardır."
0165.Sâffât 165. "O saf saf dizilenler biziz biz!"
0166.Sâffât 166. "O tesbih edenler de biziz biz!"
0167.Sâffât 167. Onlar diyorlardı ki:
0168.Sâffât 168. "Evvelkilere verildiği gibi bize de kitap verilseydi."
0169.Sâffât 169. "Elbette Allah'ın ihlâslı kullarından olurduk."
0170.Sâffât 170. Böyle iken onu inkâr ettiler. Amma ileride bileceklerdir.
0171.Sâffât 171. Gönderilen peygamber kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti:
0172.Sâffât 172. Mutlaka kendilerine yardım edilecektir.
0173.Sâffât 173. Şüphesiz ki bizim ordumuz galip gelecektir.
0174.Sâffât 174. Bir süreye kadar sen onlardan yüz çevir.
0175.Sâffât 175. Onlara (inecek azabı) gözetle, onlar da görecekler.
0176.Sâffât 176. Yoksa azabımızı acele mi istiyorlar?
0177.Sâffât 177. Fakat o, yurtlarına indiğinde, o uyarılanların sabahı ne kötü olur!
0178.Sâffât 178. Bir süreye kadar sen onlardan yüz çevir.
0179.Sâffât 179. (İnecek azabı) gözetle, onlar da görecekler.
0180.Sâffât 180. Kudret ve şeref sahibi Rabbin onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir.
0181.Sâffât 181. Ve peygamberlere selâm olsun!
0182.Sâffât 182. Ve hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allah'a.
01.Sad 1. Sâd. Zikir sahibi Kur'an'a yemin ederim ki!
02.Sad 2. Kâfirler bilâkis bir gurur ve ayrılık içindedirler.
03.Sad 3. Onlardan önce nice nesiller helâk ettik. Feryat ettiler ve fakat artık kurtulma zamanı değildi.
04.Sad 4. Aralarından bir uyarıcının gelmesine hayret ettiler ve o kâfirler şöyle dediler: "Bu pek yalancı bir sihirbazdır."
05.Sad 5. "İlâhları bir tek ilâh mı yaptı? Doğrusu bu cidden tuhaf bir şeydir!"
06.Sad 6. Onların ileri gelenleri: "Haydi yürüyün! İlâhlarınıza bağlılıkta direnin! Şüphesiz ki bu sizden istenen bir şeydir!" diyerek kalkıp gittiler.
07.Sad 7. "Biz son din olan (Hıristiyanlıkta) bile böyle bir şey işitmedik. Bu ancak bir uydurmadır."
08.Sad 8. "Aramızda zikir ona mı indirilmiştir?" (dediler). Hayır! Doğrusu onlar benim zikrimden şüphe içindedirler. Hayır! Onlar azabımı henüz tatmadılar.
09.Sad 9. Yoksa O Aziz ve Vehhâb olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?
010.Sad 10. Yoksa göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların mülkü onların mıdır? Öyleyse sebeplere tevessül etsinler de yükselsinler.
011.Sad 11. Onlar değişik gruplardan ibaret bir ordudur. İşte şurada hezimete uğratılacaklardır.
012.Sad 12. Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi ve sarsılmaz bir saltanatın sahibi Firavun da yalanlamıştı.
013.Sad 13. Semud, Lut kavmi ve Eyke halkı da (yalanladılar). İşte bunlar (Hakk ve hakikata karşı isyanda) birleşen fırkalardır.
014.Sad 14. Hepsi de peygamberleri yalanladılar ve azabımı hakettiler.
015.Sad 15. Bunlar bir anlık gecikmesi dahi olmayan korkunç bir sesten başkasını beklemiyorlar.
016.Sad 16. Ve dediler ki: "Rabbimiz! Bizim payımızı hesap gününden önce hemen ver!"
017.Sad 17. Resulüm! Onların söylediklerine sabret. Bizim güçlü kulumuz Davut'u an! Doğrusu o, daima Allah'a yönelirdi.
018.Sad 18. Biz dağları onun emrine vermiştik. Sabah akşam onunla beraber tesbih ederlerdi.
019.Sad 19. Kuşları da toplu halde ona boyun eğdirdik. Her biri ona yönelmekteydi.
020.Sad 20. Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiştik. Ona hikmet ve güzel konuşma, anlatma üstünlüğü vermiştik.
021.Sad 21. Sana o dâvâcıların haberi geldi mi? Hani onlar mâbedin duvarına tırmanıp çıkmışlardı.
022.Sad 22. Davut'un yanına girmişlerdi de o onlardan ürkmüştü. "Korkma! Biz birbirine hasım iki dâvâcıyız. Birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Aramızda adaletle hükmet! Hak olan sınırı aşma, bize doğru yolu göster!"
023.Sad 23. "Bu benim kardeşimdir. Onun doksandokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken: ‘Onu da bana ver!' dedi ve beni tartışmada yendi."
024.Sad 24. Davut: "Andolsun ki senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. Ancak iman edip de sâlih amellerde bulunanlar müstesnâdır. Onlar da ne kadar azdır!" dedi. Davut kendisini imtihan ettiğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret diledi. Eğilip secdeye kapandı, tevbe edip Allah'a yöneldi.
025.Sad 25. Biz de onu bağışladık. Şüphesiz ki onun bizim katımızda yakınlığı ve âkibet güzelliği vardır.
026.Sad 26. "Ey Davut! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet! Hevâ ve hevese uyma! Yoksa seni Allah yolundan saptırır. Şüphesiz ki Allah yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır."
027.Sad 27. Biz göğü, yeri ve ikisinin arasında bulunanları boş yere yaratmadık. Bu, kâfirlerin zannıdır. Ateşten dolayı vay o kâfirlere!
028.Sad 28. Yoksa biz iman edip de sâlih ameller yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi yapacağız? Biz takvâ sahiplerini yoldan çıkanlar gibi mi tutacağız?
029.Sad 29. Resulüm! Bu Kur'an, âyetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve akl-ı selim sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz feyz kaynağı mübarek bir kitaptır.
030.Sad 30. Davut'a da Süleyman'ı bahşettik. O ne güzel kul idi, daima Allah'a yönelirdi.
031.Sad 31. Ona bir akşam üstü, üç ayağının üzerine durup bir ayağını tırnağının üzerine diken, çalımlı safkan koşu atları sunulmuştu.
032.Sad 32. Dedi ki: "Ben mal sevgisini Rabbimi anmama vesile olduğu için tercih ettim." Tâ ki toz perdesi altında gözden kayboldular.
033.Sad 33. "Onları bana getirin!" (dedi). Bacaklarını ve boynunu okşamaya başladı.
034.Sad 34. Andolsun ki biz Süleyman'ı imtihandan geçirdik ve tahtının üstüne bir ceset atıverdik. Sonra o yine eski haline döndü.
035.Sad 35. Dedi ki: "Ey Rabbim! Beni bağışla! Bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver! Şüphesiz ki sen karşılıksız bağışta bulunansın.
036.Sad 36. Biz rüzgârı onun emrine verdik, onun emri ile istediği yere akıp gidiyordu.
037.Sad 37. Bina yapan, dalgıçlık eden her şeytanı da.
038.Sad 38. Demir halkalarla bağlı diğerlerini de (ona baş eğdirdik).
039.Sad 39. İşte bu bizim bağışımızdır. Sen de bol bol ver, veya yanında tut, hesapsızdır.
040.Sad 40. Şüphesiz ki onun bizim katımızda yakınlığı ve âkibet güzelliği vardır.
041.Sad 41. Resulüm! Kulumuz Eyyub'u da an! O Rabbine: "Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi." diye nidâ etmişti.
042.Sad 42. "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su!"
043.Sad 43. Bizden bir rahmet ve akl-ı selim sahipleri için de bir hatıra olmak üzere ona hem âilesini hem de onlarla beraber bir mislini daha bağışladık.
044.Sad 44. "Eline bir demet sap al, onunla vur, yeminini böylece yerine getir." Doğrusu biz onu çok sabırlı bulmuştuk. O ne iyi kul idi! Daima Allah'a yönelirdi.
045.Sad 45. Resulüm! Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da an!
046.Sad 46. Biz onları ahiret yurdunu düşünen, ihlâslı kimseler kıldık.
047.Sad 47. Doğrusu onlar bizim katımızda seçkin ve iyi kimselerdendir.
048.Sad 48. Resulüm! İsmail'i, Elyesâ'yı, Zülkifl'i de an! Hepsi de iyilerdendir.
049.Sad 49. İşte bu bir zikirdir ve doğrusu muttakilere güzel bir gelecek vardır.
050.Sad 50. Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır.
051.Sad 51. Orada koltuklara yaslanarak birçok meyveler ve içecekler isterler.
052.Sad 52. Yanlarında da gözlerini eşlerinden ayırmayan, hep aynı yaşta nâzeninler vardır.
053.Sad 53. İşte hesap günü için size vaad olunan şeyler bunlardır.
054.Sad 54. Şüphesiz ki bu bizim tükenmek bilmeyen rızkımızdır.
055.Sad 55. Bu böyle! Şüphesiz ki azgınlar için çok kötü bir dönüş yeri vardır.
056.Sad 56. O da cehennemdir. Oraya girerler. O ne kötü bir yataktır!
057.Sad 57. İşte kaynar su ve irin! Tadsınlar onu!
058.Sad 58. Bunlara benzer daha çeşit çeşit acılar da vardır.
059.Sad 59. (İnkârcıların ileri gelenlerine): "İşte şunlar peşinize düşüp sizinle beraber gerçeğe karşı direnenlerdir." (denildiğinde, liderler): "Onlara merhaba yok, rahat yüzü görmesinler. Çünkü onlar da ateşe gireceklerdir." (derler).
060.Sad 60. (Uyanlar uyulanlara): "Asıl size merhaba yok! Siz rahat yüzü görmeyin! Bunu başımıza getiren sizsiniz. Ne kötü bir durak! " derler.
061.Sad 61. Yine onlar: "Ey Rabbimiz! Bunu bizim başımıza kim getirdiyse, ateşte azabını kat kat artır!" derler.
062.Sad 62. Derler ki: "Kendilerini dünyada iken kötü saydığımız kimseleri burada niçin göremiyoruz? "
063.Sad 63. "Onları alaya alırdık. Yoksa gözler şimdi onlardan başka tarafa mı kaymıştır (da onları göremiyoruz)?
064.Sad 64. İşte cehennemliklerin birbirleriyle bu şekilde tartışmaları gerçektir, muhakkak olacaktır.
065.Sad 65. Resulüm! De ki: "Ben ancak bir uyarıcıyım. Vâhid, Kahhar olan Allah'tan başka bir ilâh yoktur."
066.Sad 66. "Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir. Azîz'dir, Ğaffar'dır."
067.Sad 67. Resulüm! De ki: "Bu büyük bir haberdir."
068.Sad 68. "Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz."
069.Sad 69. "Mele-i â'lâ'da kendi aralarındaki tartışmalarına dair benim hiçbir bilgim yoktu."
070.Sad 70. Bana sadece vahyolunmaktadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."
071.Sad 71. Rabbin meleklere: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım." demişti.
072.Sad 72. "Onu düzenlediğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!"
073.Sad 73. Bunun üzerine bütün melekler hemen secde ettiler.
074.Sad 74. Yalnız İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.
075.Sad 75. Allah: "Ey iblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden mi oldun?" dedi.
076.Sad 76. İblis: "Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." dedi.
077.Sad 77. Allah dedi ki: "Defol oradan! Sen artık kovuldun."
078.Sad 78. "Ceza gününe kadar lânetim senin üzerinedir."
079.Sad 79. İblis: "Ey Rabbim! Bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar mühlet ver!" dedi.
080.Sad 80. Allah dedi ki: "Sen mühlet verilenlerdensin."
081.Sad 81. "O bilinen vaktin gününe kadar."
082.Sad 82. Dedi ki: "Senin izzetine yemin ederim ki, onların hepsini mutlaka azdıracağım."
083.Sad 83. "Yalnız içlerinden ihlâsa erdirilmiş kulların hariç."
084.Sad 84. Allah dedi ki: "İşte doğrusu, ki ben hep doğruyu söylerim."
085.Sad 85. "Mutlaka sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım."
086.Sad 86. Resulüm! Onlara de ki: "Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Kendiliğimden bir şey iddiâ edenlerden de değilim."
087.Sad 87. Bu Kur'an ancak âlemler için bir öğüttür.
088.Sad 88. Onun verdiği haberin doğruluğunu bir müddet sonra muhakkak bileceksiniz.
01.Zümer 1. Kitab'ın indirilmesi Azîz ve hikmet sahibi olan Allah katındandır.
02.Zümer 2. Şüphesiz ki biz Kitab'ı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allah'a has kılarak ihlâs ile kulluk et.
03.Zümer 3. İyi bil ki hâlis din ancak Allah'ındır. Allah'tan başkasını kendilerine veliler edinenler: "Bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye onlara kulluk ediyoruz." derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah yalancı ve kızıl kâfiri doğru yola iletmez.
04.Zümer 4. Eğer Allah evlât edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini seçerdi. O münezzehtir. O, tek ve Kahhar olan Allah'tır.
05.Zümer 5. Allah gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine sarıyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ay'ı musahhar kılmıştır. Bunların herbiri, muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. Dikkat et! O Azîz'dir, çok bağışlayandır.
06.Zümer 6. Sizi bir tek candan yarattı. Sonra ondan da eşini vâretti. Sizin için davarlardan erkekli dişili sekiz çift indirmiştir. Sizi analarınızın karnında üç ayrı karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratır. İşte Rabbiniz Allah budur. Hükümranlık O'nundur. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyken nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?
07.Zümer 7. Eğer kâfir olursanız, bilin ki Allah size muhtaç değildir. O, kullarının küfrüne râzı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için ona râzı olur. Hiçbir günahkâr diğerinin günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. Yaptıklarınızı O size haber verir. Şüphesiz ki O göğüslerin özünü bilendir.
08.Zümer 8. İnsanın başına bir sıkıntı gelince Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah kendi katından ona bir nimet verince, önceden O'na yalvarmış olduğunu unutuverir. O'nun yolundan saptırmak için, Allah'a eşler koşar. De ki: "Küfrünle biraz oyalanadur. Çünkü sen muhakkak ki cehennem halkındansın."
09.Zümer 9. Yoksa o, geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten korkan ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Ancak sağlam akıl sahipleri öğüt ve ibret alırlar.
010.Zümer 10. De ki: "Ey iman eden kullarım! Rabbinizden korkun. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın arzı geniştir. Sabredenlere ecir ve mükâfatları hesapsız ödenecektir."
011.Zümer 11. De ki: "Şüphesiz ki ben, dini yalnız Allah'a hâlis kılarak kulluk etmekle emrolundum."
012.Zümer 12. "Ve ben müslümanların ilki olmakla emrolundum."
013.Zümer 13. De ki: "Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım."
014.Zümer 14. De ki: "Ben dinimde ihlâs ile ancak Allah'a kulluk ederim."
015.Zümer 15. Siz de O'ndan başka dilediğinize tapın. De ki: "Asıl hüsrana uğrayanlar, kıyamet gününde hem kendilerini hem de âilelerini (mensuplarını) ziyana sokanlardır. İyi bilin ki işte apaçık hüsran budur!"
016.Zümer 16. Onların üstlerinde (gölgeler gibi üstüste gelmiş) ateşten tabakalar, altlarında da ateşten tabakalar var. İşte Allah kullarını bununla korkutuyor. "Ey kullarım! Benden korkun."
017.Zümer 17. Tağut'a tapmaktan kaçınıp Allah'a yönelenlere müjde vardır. O hâlde kullarımı müjdele!
018.Zümer 18. O kullarım ki, sözü işitip de onun en güzeline uyarlar. İşte bunlar Allah'ın kendilerine hidayet ettiği kimselerdir. İşte bunlar öz akıl sahiplerinin tâ kendileridir.
019.Zümer 19. Hakkında azap hükmü hak olmuş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?
020.Zümer 20. Fakat Rablerinden korkanlar için üstüste bina edilmiş binalar var, odaların altından da ırmaklar akmaktadır. Bu Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden dönmez.
021.Zümer 21. Allah'ın gökten bir su indirip, onu yerdeki kaynaklara yerleştiren, sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiren olduğunu görmez misin? Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru bir çöpe çevirir. Şüphesiz ki bunda akl-ı selim sahipleri için bir öğüt vardır.
022.Zümer 22. Allah bir kimsenin kalbini müslümanlık için açarsa, o Rabbinden verilen bir nur üzerinde değil midir? Kalpleri Allah'ı zikretmeye kaskatı olan kimselere ise yazıklar olsun! Onlar apaçık dalâlet içindedirler.
023.Zümer 23. Allah sözün en güzeli olan Kur'an'ı; âyetleri birbirine benzer, uyumlu, ahenkli ve yer yer tekrar eden bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların (bu Kitab'ın etkisinden) derileri ürperir. Sonra hem derileri hem de kalpleri Allah'ın zikrine (yönelerek) yumuşar. Bu kitap, Allah'ın hidayet rehberidir. Dilediğini onunla doğru yola iletir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz.
024.Zümer 24. Kıyamet gününde yüzünü şiddetli azaptan korumaya çalışan kimse, (bu azaptan kurtulan) kimse gibi midir? Zâlimlere: "Kazandığınızı tadın!" denilir.
025.Zümer 25. Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) yalanladılar da, hiç ummadıkları bir yerden onlara azap geldi.
026.Zümer 26. Böylece Allah onlara dünya hayatında rezilliği tattırdı. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı!
027.Zümer 27. Gerçekten bu Kur'an'da öğüt alsınlar diye insanlar için her türlü temsili anlatmışızdır.
028.Zümer 28. O, eğriliği bulunmayan (pürüzsüz) Arapça bir Kur'an'dır. Belki korkarlar.
029.Zümer 29. Allah bir misal verir: Bir adamın huysuz ve birbiriyle ortak bir kaç efendisi var. Bir diğer adamın da bir tek efendisi var. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd Allah'a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler.
030.Zümer 30. Resulüm! Elbette sen de öleceksin, onlar da ölecekler.
031.Zümer 31. Sonra siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme olacaksınız.
032.Zümer 32. Allah'a karşı yalan uydurandan ve kendisine gelmiş olan doğruyu yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Cehennemde kâfirler için bir yer yok mudur?
033.Zümer 33. Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler, işte onlar takvâ sahipleridir.
034.Zümer 34. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, muhsinlerin mükâfatıdır.
035.Zümer 35. Allah bununla onların yaptıklarının en kötülerini bile örtecek ve yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlarını verecektir.
036.Zümer 36. Allah kuluna kâfi değil mi? Seni O'ndan başkaları ile korkutuyorlar. Allah kimi dalâlette bırakırsa ona hidayet edecek yoktur.
037.Zümer 37. Allah'ın hidayete erdirdiğini de dalâlete düşürüp saptıracak yoktur. Allah Azîz ve intikam alıcı değil midir?
038.Zümer 38. Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, elbette: "Allah'tır!" derler. De ki: "Öyle ise söyleyin bana; eğer Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilerse, O'nun bu rahmetini önleyebilirler mi?" De ki: "Allah bana yeter." Tevekkül edenler ancak O'na tevekkül etsinler.
039.Zümer 39. De ki: "Ey kavmim! Durumunuzun gerektirdiğini yapın. Doğrusu ben de yapıyorum. Yakında bileceksiniz!"
040.Zümer 40. "Kendisini rezil edecek azap kime gelecek, sürekli azap kime inecek!"
041.Zümer 41. Resulüm! Şüphesiz ki biz bu Kur'an'ı insanlar için sana hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi yararınadır. Kim de saparsa kendi zararına sapmış olur. Sen onların üzerine vekil değilsin.
042.Zümer 42. Allah öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerin ruhunu yanında tutar, diğerlerini belli bir süreye kadar (bedenlerine) gönderir. Şüphesiz ki bunda iyi düşünen kimseler için âyetler (öğütler ve ibretler) vardır.
043.Zümer 43. Yoksa onlar Allah'tan başka şefaatçılar mı edindiler? De ki: "Onlar hiçbir şeye sahip olmadıkları, akıl da erdiremedikleri hâlde mi?"
044.Zümer 44. De ki: "Bütün şefaat (hakkı) Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz."
045.Zümer 45. Allah ortaksız olarak zikredildiği zaman ahirete inanmayanların kalpleri nefretle çarpar. O'ndan başkaları anıldığı zaman ise, hemen yüzleri güler.
046.Zümer 46. De ki: "Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de âşikârı da bilen Allah'ım! Kullarının arasında ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen verirsin."
047.Zümer 47. Eğer yeryüzünde bulunanların hepsi ve bir o kadarı daha o zâlimlerin olsaydı, kıyamet günü o kötü azaptan kurtulmak için hepsini de fedâ ederlerdi. O gün Allah tarafından, hiç hesaba katmadıkları şeyler karşılarına çıkacaktır.
048.Zümer 48. Kazandıkları şeylerin (yaptıkları işlerin) kötülükleri o gün karşılarına çıkmış ve alaya aldıkları azap onları çepeçevre kuşatmıştır.
049.Zümer 49. İnsana bir zarar dokunduğu zaman, (başına bir sıkıntı gelince) bize yalvarır. Sonra kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimizde: "Bu bana bilgimden dolayı verilmiştir." der. Hayır! O bir imtihandır, fakat çokları bilmezler.
050.Zümer 50. Onlardan öncekiler de bunu söylemişlerdi. Amma kazandıkları şeyler kendilerine hiçbir fayda sağlamadı.
051.Zümer 51. Bunun için yaptıkları kötülüklerin vebâli onları yakaladı. Bunlardan da zulmedenlerin işledikleri kötülükler başlarına gelecektir. Bu hususta Allah'ı âciz bırakamazlar.
052.Zümer 52. Bilmiyorlar mı ki Allah, rızkı dilediğine bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz ki bunda iman etmiş bir kavim için âyetler (ibretler) vardır.
053.Zümer 53. De ki: "Ey kendilerine kötülük edip haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok bağışlayan, çok merhamet edendir."
054.Zümer 54. Rabbinize yönelin, size azap gelip çatmadan evvel O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez.
055.Zümer 55. Siz farkında değilken ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun!
056.Zümer 56. Ki, hiçbir kimse: "Allah'a karşı aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim!" demesin.
057.Zümer 57. Veya: "Allah bana hidayet etseydi, elbette takvâ sahiplerinden olurdum." demesin.
058.Zümer 58. Yahut da azabı gördüğü zaman: "Keşke benim için dönüş imkânı bulunsa da iyilerden olsam!" demesin.
059.Zümer 59. Hayır! Sana âyetlerim gelmişti de sen onları yalanlamış, büyüklük taslayıp kâfirlerden olmuştun.
060.Zümer 60. Kıyamet gününde, Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerini simsiyah kesilmiş görürsün. Büyüklük taslayanlar için cehennemde barınacak yer yok mudur?
061.Zümer 61. Allah takvâ sahiplerini imanları (ve amelleri) sebebiyle kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir kötülük dokunmaz, onlar mahzun da olmazlar.
062.Zümer 62. Allah her şeyin yaratıcısıdır ve O her şeye vekildir.
063.Zümer 63. Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler var ya, işte onlar hüsrana uğrayanlardır.
064.Zümer 64. Resulüm! De ki: "Siz bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz ey cahiller?!"
065.Zümer 65. Andolsun ki sana da senden öncekilere de şu vahyolunmuştur: Eğer Allah'a şirk koşarsan, amelin mutlaka boşa gider ve elbette hüsrana uğrayanlardan olursun.
066.Zümer 66. Hayır! Yalnız Allah'a ibadet et ve şükredenlerden ol.
067.Zümer 67. Onlar Allah'ı lâyıkıyla takdir edip bilemediler. Yer kıyamet günü O'nun avucundadır. Gökler ise sağ eliyle dürülmüştür. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden yüce ve münezzehtir.
068.Zümer 68. Sur'a üflenince, Allah'ın diledikleri bir yana, göklerde olanlar yerde olanlar hepsi düşüp ölmüş olacaktır. Sonra bir daha üflenince, hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar.
069.Zümer 69. Mahşer yeri Rabbinin nuru ile aydınlanır. Kitap konulur. Peygamberler ve şâhitler getirilir. Sonra aralarında hak ve adaletle hükmolunur ve onlar aslâ haksızlığa uğratılmazlar.
070.Zümer 70. Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. Çünkü Allah onların ne yaptıklarını en iyi bilendir.
071.Zümer 71. İnkâr edenler bölük bölük cehenneme sürülürler. Oraya vardıklarında cehennem kapıları açılır. Bekçiler onlara: "Size içinizden Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bu gününüzle yüzyüze geleceğinize dair sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" derler. Onlar da: "Evet geldi, lâkin azap sözü kâfirler üzerine hak oldu." derler.
072.Zümer 72. "Ebedî olarak içinde kalmak üzere girin cehennemin kapılarından! O kendini beğenmişlerin yerleşip kalacakları yer ne kötüdür!" denilir.
073.Zümer 73. Rablerinden korkanlar da bölük bölük cennete götürülürler. Oraya geldiklerinde cennet kapıları açılır. Bekçiler onlara derler ki: "Selâm olsun size! Hoş geldiniz! Ebedî olarak içinde kalmak üzere buraya girin!"
074.Zümer 74. Onlar da derler ki: "Bize verdiği sözü yerine getiren ve bizi cennete vâris kılan Allah'a hamdolsun. Cennette istediğimiz yerde oturuyoruz. (Allah için) çalışanların mükâfatı ne güzelmiş!"
075.Zümer 75. Melekleri görürsün ki, Rablerini hamd ile tesbih ederek Arş'ın etrafını kuşatmışlardır. Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve: "Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun!" denilmiştir.
01.Mü’min 1. Hâ. Mîm.
02.Mü’min 2. Kitab'ın indirilmesi Azîz ve her şeyi en iyi bilen Allah katındandır.
03.Mü’min 3. O; günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası şiddetli, lütfu bol olandır. O'ndan başka ilâh yoktur. Dönüş yalnız O'nadır.
04.Mü’min 4. Kâfirlerden başkası Allah'ın âyetleri hakkında mücadele etmez. Onların şehirlerde gezip dolaşmaları seni aldatmasın.
05.Mü’min 5. Onlardan önce Nuh kavmi ve onlardan sonraki topluluklar da (peygamberlerini) yalanlamış, her ümmet kendi peygamberini yakalamaya azmetmişti. Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi. Bunun üzerine ben de onları yakaladım. Cezalandırmam nasılmış gör!
06.Mü’min 6. Kâfirlerin cehennemlik olduklarına dair Rabbinin sözü böylece gerçekleşmişti.
07.Mü’min 7. Arş'ı taşıyan ve onun çevresinde bulunanlar Rablerini hamd ile tesbih ederler. O'na iman ederler ve müminler için de mağfiret dilerler. (Şöyle derler): "Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla, onları cehennem azabından koru."
08.Mü’min 8. "Ey Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olan kimseleri de kendilerine vâdettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz Azîz ve Hakîm olan sensin!"
09.Mü’min 9. "Onları kötülüklerden koru! Sen kimi kötülüklerden korursan, o gün muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş olursun. İşte bu en büyük kurtuluştur."
010.Mü’min 10. Kâfirlere şöyle seslenilir: "Allah'ın buğzu, sizin kendi kendinize olan buğzunuzdan elbette daha büyüktür. Çünkü siz imana dâvet edilirdiniz de inkâr ederdiniz."
011.Mü’min 11. Onlar: "Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Günahlarımızı itiraf ettik. Bir daha (bu ateşten) çıkmaya yol var mıdır?" derler.
012.Mü’min 12. Bunun sebebi şudur: "Zira siz bir Allah'a çağırıldığınız zaman inkâr ederdiniz, O'na ortak koşulunca inanırdınız. Bugün hüküm, yücelerin yücesi ulu Allah'ındır."
013.Mü’min 13. O Allah ki, size âyetlerini gösteriyor ve sizin için gökten rızık indiriyor. Fakat O'na yönelmiş olanlardan başkası ibret almaz.
014.Mü’min 14. Kâfirlerin hoşuna gitmese de, siz Allah'a, dini yalnız O'na hâlis kılarak duâ edin.
015.Mü’min 15. Dereceleri yükselten Arş'ın sahibi Allah, kavuşma gününün dehşetini haber vermek için, kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir.
016.Mü’min 16. O gün onlar meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bu gün mülk kimindir? Tek ve kahhar olan Allah'ındır!
017.Mü’min 17. O gün herkese kazandığının karşılığı verilir. O gün kimseye haksızlık yapılmaz. Şüphesiz ki Allah hesabı çabuk görendir.
018.Mü’min 18. Resulüm! Onları o yaklaşan güne karşı uyar. Öyle bir gün ki, yürekleri ağızlarına gelir ve kederlerinden yutkunur dururlar. Zâlimlerin ne bir dostu ne de sözü dinlenecek bir şefaatçısı vardır.
019.Mü’min 19. Allah gözlerin hâin bakışını, göğüslerin gizlediği her şeyi bilir.
020.Mü’min 20. Allah hak ile hüküm verir. O'nu bırakıp taptıkları ise, hiçbir şeyle hüküm veremezler. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir.
021.Mü’min 21. Onlar yeryüzünde gezip kendilerinden öncekilerin nasıl bir âkibete uğradıklarını görmüyorlar mı? Onlar kendilerinden daha kuvvetli ve eserler bakımından kendilerinden daha üstün idiler. Böyleyken Allah onları günahları ile yakaladı ve onları Allah'tan koruyan da olmadı.
022.Mü’min 22. Bunun sebebi, peygamberleri kendilerine apaçık delillerle geldikleri halde, inkâr etmeleri idi. Allah da onları tutup yakalayıverdi. Muhakkak ki O kuvvetlidir, cezalandırması pek şiddetlidir.
023.Mü’min 23. Andolsun ki biz Musa'yı âyetlerimizle ve apaçık bir delil ile gönderdik.
024.Mü’min 24. Firavun'a, Hâmân'a ve Kârun'a. Onlar: "Bu çok yalancı bir sihirbazdır!" dediler.
025.Mü’min 25. O, katımızdan kendilerine hakkı getirince: "Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın." dediler. Halbuki kâfirlerin tuzağı ne olursa olsun daima boşa çıkar.
026.Mü’min 26. Firavun: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim! (O varsın) Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, sizin dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum."
027.Mü’min 27. Musa dedi ki: "Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığınırım."
028.Mü’min 28. Firavun'un âilesinden olup imanını gizleyen mümin bir adam dedi ki: "Rabbim Allah'tır, diyen bir adamı mı öldüreceksiniz? Halbuki o Rabbinizden size apaçık mucizelerle gelmiştir. Eğer yalancı ise yalanı kendisinedir. Eğer doğru sözlü ise, sizi tehdit ettiklerinin bir kısmı başınıza gelebilir. Doğrusu Allah, haddi aşan, yalancı olan kimseyi doğru yola iletmez."
029.Mü’min 29. "Ey kavmim! Bugün memlekette hükümranlık sizindir, başta olanlar sizsiniz. Amma Allah'ın hışmı bize gelip çatarsa, kim bizi Allah'ın hışmından kurtarır?" Firavun dedi ki: "Ben size yalnızca kendi görüşümü söylüyorum ve size ancak doğru yolu gösteriyorum."
030.Mü’min 30. İman eden adam dedi ki: "Ey kavmim! Doğrusu sizin için, (peygamberleri yalanlayan) toplulukların uğradıkları bir günün benzerinden korkuyorum."
031.Mü’min 31. "Nuh kavminin, Âd, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi. Allah kullarına zulmetmek istemez."
032.Mü’min 32. "Ey kavmim! Âh-u figân gününden sizin hesabınıza korkuyorum."
033.Mü’min 33. "Arkanıza dönüp kaçacağınız gün, Allah'a karşı sizi himaye eden bulunmaz. Allah'ın saptırdığını doğru yola getirecek yoktur."
034.Mü’min 34. Andolsun ki daha önce Yusuf da size apaçık deliller (mucizeler) getirmişti. Onun size getirdiği şeyler hakkında da kuşkulanıp durmuştunuz. Hatta o vefat edince: "Bundan sonra Allah aslâ bir peygamber göndermez." dediniz. İşte Allah, haddi aşan şüpheci kimseleri böyle şaşırtır.
035.Mü’min 35. Onlar kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın âyetleri hakkında tartışırlar. Gerek Allah katında gerek iman edenlerin yanında bu davranışa karşı kızgınlık ve öfke büyümüştür. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.
036.Mü’min 36. Firavun dedi ki: "Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap. Belki yollara erişirim."
037.Mü’min 37. "Göklerin yollarına erişirim de Musa'nın ilâhını görürüm. Doğrusu ben onu yalancı sanıyorum." Böylece Firavun'a yaptığı kötü iş güzel gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı tamamen boşa çıktı.
038.Mü’min 38. İman eden adam dedi ki: "Ey kavmim! Siz bana uyun ki size doğru yolu göstereyim."
039.Mü’min 39. "Ey kavmim! Bu dünya hayatı ancak geçici bir menfaattan ibarettir. Ahiret ise, devamlı olarak durulacak yerdir."
040.Mü’min 40. Kim bir kötülük işlerse, ancak onun misliyle cezalandırılır. Erkek olsun kadın olsun, kim de inanmış bir mümin olarak amel-i sâlih işlerse, işte onlar cennete girerler ve orada hesapsız olarak rızıklandırılırlar.
041.Mü’min 41. "Ey kavmim! Bu başıma gelen nedir? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz!"
042.Mü’min 42. "Siz beni Allah'ı inkâr etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyi O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz; ben ise sizi Aziz olan, bağışlaması çok olan Allah'a çağırıyorum."
043.Mü’min 43. "Sizin beni kendisine ibadete çağırdığınız şeylerin, ne dünyada ne de âhirette hiçbir dâvet gücü yoktur. Hepimizin dönüşü Allah'adır. Bütün haddi aşanlar şüphesiz ki cehennemliktirler."
044.Mü’min 44. "Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz ki Allah kullarını görmektedir."
045.Mü’min 45. Nihayet Allah onu, onların kurmak istedikleri tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un kavmini ise o kötü azap kuşatıverdi.
046.Mü’min 46. Onlar (kabirlerinde kıyamet gününe kadar) sabah-akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet koptuğu gün de: "Firavun hanedânını azabın en çetinine sokun!" denilir.
047.Mü’min 47. Ateşin içinde birbirleriyle çekişip tartışırlarken; güçsüz ve zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara: "Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını olsun bizden savabilir misiniz?" derler.
048.Mü’min 48. O büyüklük taslayanlar: "Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi." derler.
049.Mü’min 49. Ateşte bulunanlar cehennemin bekçilerine: "Rabbinize yalvarın, hiç değilse bir gün olsun azabımızı biraz hafifletsin." derler.
050.Mü’min 50. Bekçiler: "Size peygamberleriniz açık açık delillerle (mucizelerle) gelmemiş miydi?" derler. Onlar da: "Evet gelmişti." derler. Bekçiler: "O halde kendiniz yalvarın." derler. İnkârcıların yalvarışı şüphesiz boşunadır.
051.Mü’min 51. Şüphesiz ki biz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem de şâhitlerin dikildiği günde yardım ederiz.
052.Mü’min 52. O gün zâlimlere özür beyan etmeleri hiçbir fayda sağlamaz. Lânet onlaradır, en kötü yurt da onlarındır.
053.Mü’min 53. Andolsun ki biz Musa'ya hidayet verdik ve İsrâiloğullarına da o Kitab'ı miras bıraktık.
054.Mü’min 54. Sağlam akıl sahipleri için bir doğruluk rehberi ve bir öğüt olmak üzere.
055.Mü’min 55. Resulüm! Sabret! Çünkü Allah'ın vaadi gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste! Rabbini akşam sabah hamd ile tesbih et!
056.Mü’min 56. Kendilerine verilmiş kesin bir delil ve salâhiyet olmaksızın, Allah'ın âyetleri üzerinde tartışanların gönüllerinde hiç şüphe yok ki aslâ erişemeyecekleri bir büyüklük taslamaktan başka bir şey yoktur. Öyleyse sen Allah'a sığın. Şüphesiz ki O işitendir, görendir.
057.Mü’min 57. Göklerin ve yerin yaratılması, elbette ki insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
058.Mü’min 58. Körle gören, iman edip sâlih amel işleyenlerle kötülük yapan bir olmaz. Ne de az düşünüyorsunuz!
059.Mü’min 59. Kıyamet saati mutlaka gelecektir, bunda aslâ şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu inanmıyor.
060.Mü’min 60. Rabbiniz buyurdu ki: "Bana duâ edin, duânıza icabet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, alçaltılmış olarak cehenneme gireceklerdir."
061.Mü’min 61. Rabbiniz Allah O'dur ki, geceyi dinlenesiniz diye, gündüzü de görmeniz için yaratmıştır. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı lütufkârdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
062.Mü’min 62. İşte Rabbiniz Allah budur. O her şeyin yaratıcısıdır. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O halde nasıl olup da döndürülüyorsunuz?
063.Mü’min 63. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler işte böyle döndürülür.
064.Mü’min 64. O Allah ki yeryüzünü sizin için durulacak yer, göğü de kubbeli bir çatı yaptı. Size şekil verdi, sonra da şekillerinizi güzelleştirdi. Temiz şeylerden size rızık verdi. İşte Rabbiniz olan Allah budur, âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!
065.Mü’min 65. O Hayy'dır (ezelî ve ebedî hayat ile bâkidir). O'ndan başka ilâh yoktur. O halde dinde ihlâs ve samimiyet erbabı olarak O'na duâ edin. Hamd âlemlerin Rabbine mahsustur.
066.Mü’min 66. De ki: "Bana Rabbimden apaçık deliller gelince, ben sizin Allah'ı bırakıp da o taptıklarınıza ibadet etmekten kesinlikle men olundum ve bana âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi."
067.Mü’min 67. O Allah ki, sizi topraktan yarattı. Sonra nutfeden, sonra kan pıhtısından meydana getirdi. Sizi bir bebek olarak dünyaya çıkarıyor. Sonra güçlü kuvvetli bir çağa erişiyorsunuz. Sonra da yaşlanıp ihtiyarlıyorsunuz. Kiminiz daha önce vefat ettirilirsiniz, kiminiz de belli bir süreye ulaşırsınız. Belki artık düşünürsünüz.
068.Mü’min 68. Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasını diledi mi, ona sadece "Ol!" der, o da oluverir.
069.Mü’min 69. Allah'ın âyetleri üzerinde tartışanları görmez misin? Nasıl da döndürülüyorlar?
070.Mü’min 70. Onlar Kitab'ı (Kur'an'ı) ve peygamberlerimizle gönderdiklerimizi yalanlayanlardır. Pek yakında bilecekler!
071.Mü’min 71. Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde sürükleneceklerdir.
072.Mü’min 72. Kaynar suyun içinde. Sonra da ateşte yakılacaklardır.
073.Mü’min 73. Sonra da onlara denilecektir ki: "Ortak koştuklarınız nerede?"
074.Mü’min 74. "Allah'tan başka." Derler ki: "Bizden uzaklaştılar. Zaten biz önceleri hiçbir şeye tapmıyorduk." İşte Allah kâfirleri böyle şaşırtır.
075.Mü’min 75. Bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanızdan, aşırı derecede sevinip böbürlenmenizden ötürüdür.
076.Mü’min 76. Ebedî olarak içinde kalmak üzere girin cehennemin kapılarından! O kendini beğenmişlerin yerleşip kalacakları yer ne kötüdür!
077.Mü’min 77. Resulüm! Onun için sen sabret! Allah'ın vaadi şüphesiz ki gerçektir. Onlara vâdettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de veya seni alsak da, nihayet onların dönüşü bize olacaktır.
078.Mü’min 78. Andolsun ki senden önce de peygamberler gönderdik. Sana onların kimini anlattık, kimini de anlatmadık. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmadan herhangi bir âyeti (mucizeyi) kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri gelince de hak ile hükmolunur ve bâtılı seçenler o zaman hüsrana uğrarlar.
079.Mü’min 79. Allah kimine binesiniz, kiminden yiyesiniz diye sizin için hayvanları yarattı.
080.Mü’min 80. Onlarda sizin için daha başka faydalar da vardır. Gönüllerinizdeki bir arzuya onlara binerek ulaşırsınız. Hem onların hem gemilerin üstünde taşınırsınız.
081.Mü’min 81. Allah size âyetlerini (delillerini) gösteriyor. Artık Allah'ın âyetlerinden (delillerinden) hangisini inkâr edebilirsiniz?
082.Mü’min 82. Onlar yeryüzünde gezip de kendilerinden önce geçmiş kimselerin sonlarının nasıl olduğuna bakmazlar mı? Onlar bunlardan daha çok, daha kuvvetli ve yeryüzündeki eserleri bakımından daha sağlam idiler. Fakat kazandıkları şeyler kendilerine aslâ fayda vermemiştir.
083.Mü’min 83. Peygamberleri onlara apaçık delilleri getirince, kendilerinde olan ilim ile gururlandılar. Alaya aldıkları şey onları kuşatıverdi.
084.Mü’min 84. Artık o çetin azabımızı gördüklerinde: "Bir olan Allah'a inandık, O'na ortak koştuğumuz şeyleri de inkâr ettik." dediler.
085.Mü’min 85. Fakat çetin azabımızı gördükleri zaman iman etmiş olmaları kendilerine bir fayda vermeyecektir. Kulları hakkında Allah'ın önceden beri geçmiş olan sünneti (âdeti) budur. İşte kâfirler o zaman hüsrana uğramışlardır.
01.Fussilet 1. Hâ. Mîm.
02.Fussilet 2. (Bu Kur'an), Rahman ve Rahîm olan Allah katından indirilmiştir.
03.Fussilet 3. Bilen bir kavim için âyetleri uzun uzadıya açıklanmış, Arapça okunan bir Kitap'tır.
04.Fussilet 4. Müjdeleyici ve uyarıcıdır. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir, artık dinlemezler.
05.Fussilet 5. Ve dediler ki: "Bizi dâvet ettiğin şeye karşı kalplerimiz örtülüdür. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Bizimle senin aranda bir perde bulunmaktadır. Sen istediğini yap, biz de yapıyoruz."
06.Fussilet 6. Resulüm! De ki: "Ben de sizin gibi bir beşerim. Ancak bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor." Artık O'na yönelin, O'ndan mağfiret dileyin. Müşriklerin vay hâline!
07.Fussilet 7. O müşrikler ki, zekâtlarını vermezler ve ahireti inkâr edenler de onlardır.
08.Fussilet 8. İman edip sâlih ameller işleyenler için tükenmeyen bir mükâfat vardır.
09.Fussilet 9. De ki: "Siz mi yeri iki günde yaratanı inkâr ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz? Âlemlerin Rabbi işte O'dur."
010.Fussilet 10. O, yeryüzüne sâbit dağlar yerleştirdi ve orada bereketler yarattı. Orada araştırıp soranlar için, rızıkları tam dört günde belli bir seviyede takdir edip düzene koydu.
011.Fussilet 11. Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi. Göğe ve yere: "İsteyerek veya istemeyerek ikiniz de gelin!" buyurdu. İkisi de: "İsteyerek geldik." dediler.
012.Fussilet 12. Bunun üzerine iki gün içerisinde onları yedi gök olarak yarattı. Ve her gökte oranın işini bildirdi. Biz dünya göğünü kandillerle donattık, ziynetlendirdik ve koruduk. İşte bu, Azîz ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
013.Fussilet 13. Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki: "İşte sizi Âd ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir yıldırım (azabı) ile uyardım."
014.Fussilet 14. Onlara: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin." diye önlerinden ve arkalarından peygamberler gelmişti. "Şayet Rabbimiz dileseydi melekler indirirdi. Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz." demişlerdi.
015.Fussilet 15. Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: "Bizden daha kuvvetli kim var?" dediler. Kendilerini yaratan Allah'ın onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.
016.Fussilet 16. Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azabı ise elbette daha çok alçaltıcı, rüsvay edicidir. Onlara hiç yardım da edilmez.
017.Fussilet 17. Semud kavmine gelince, onlara doğru yolu göstermiştik, amma onlar körlüğü doğru yolda gitmeye tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları fenalıkların karşılığı olarak alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.
018.Fussilet 18. İman edenleri kurtardık. Onlar Allah'tan korkuyorlardı.
019.Fussilet 19. Allah'ın düşmanları o gün toplanır cehenneme sürülürler. Hepsi bir aradadırlar.
020.Fussilet 20. Sonunda oraya varınca kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları hakkında onların aleyhinde şâhitlik ederler.
021.Fussilet 21. Derilerine: "Aleyhimize niçin şâhitlik ettiniz?" derler. "Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştır, yine O'na döndürülüyorsunuz." cevabını verirler.
022.Fussilet 22. Siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şâhitlik edeceğinden korkarak kötü iş işlemekten çekinmiyordunuz. Hayır! Allah'ın yaptıklarınızın çoğunu bilmediğini sanıyordunuz.
023.Fussilet 23. İşte, Rabbinize karşı beslediğiniz bu zannınız sizi helâk etti ve ziyana uğrayanlardan oldunuz.
024.Fussilet 24. Şimdi eğer dayanabilirlerse, onların yeri ateştir! Eğer özür beyan edip Rablerini memnun etmek isterlerse, özürleri kabul edilmeyecektir.
025.Fussilet 25. Biz onlara bir takım arkadaşlar musallat ettik. Onlar önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önce geçmiş olan cin ve insan ümmetleri arasında onlara da o azap sözü hak olmuştu. Çünkü onlar hüsranda idiler.
026.Fussilet 26. Kâfirler dediler ki: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin! Okunurken gürültü patırtı yapın! Belki üstünlük sağlar onu bastırırsınız."
027.Fussilet 27. Andolsun ki kâfirlere çetin bir azap tattıracağız ve yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
028.Fussilet 28. İşte böyle... Allah'ın düşmanlarının cezâsı ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr etmelerinden dolayı, orada onlara ebedî kalma yurdu vardır.
029.Fussilet 29. İnkâr edenler: "Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan, bizi yoldan çıkarıp saptıranları göster. Onları ayaklarımızın altına alalım da en altta kalanlardan olsunlar." derler.
030.Fussilet 30. "Rabbimiz Allah'tır." deyip, sonra da doğru yolda sebat edenlerin üzerine melekler iner ve derler ki: "(Ölümden) korkmayın, (dünyada bıraktıklarınızdan dolayı da) tasalanmayın, vaad olunduğunuz cennetle sevinin!"
031.Fussilet 31. "Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız. Canlarınız neyi isterse hepsi sizindir, ne isterseniz hepsi sizin!"
032.Fussilet 32. "Çok bağışlayıcı, çok rahmet edici Allah'ın bir fazl-u keremi olarak."
033.Fussilet 33. İnsanları Allah'a çağıran, kendisi de sâlih amel işleyen ve "Doğrusu ben müslümanlardanım!" diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?
034.Fussilet 34. İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel olan şeyle sav, en güzel şekilde önle. O zaman bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiştir.
035.Fussilet 35. Buna (bu güzel haslete) ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak büyük nasibi olan kimse eriştirilir.
036.Fussilet 36. Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın! Çünkü O, işitendir, bilendir.
037.Fussilet 37. Gece ve gündüz, güneş ve ay O'nun varlığının alâmetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer Allah'a ibadet etmek istiyorsanız, onları yaratan Allah'a secde edin.
038.Fussilet 38. Eğer onlar büyüklük taslarlarsa (bilsinler ki), Rabbinin nezdinde bulunanlar gece gündüz O'nu tesbih ederler ve hiç usanmazlar.
039.Fussilet 39. O'nun âyetlerinden biri de şudur: Sen yeryüzünü kupkuru görürsün. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, harekete geçer ve kabarır. Ona can veren Allah, elbette ölüleri de diriltir. O, herşeye kâdirdir.
040.Fussilet 40. Âyetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp sapıklığa düşenler bizden gizli kalmazlar. O halde ateşin içine atılan mı daha hayırlıdır, yoksa kıyamet gününde emin olarak gelen mi daha hayırlıdır? Dilediğinizi yapın! Çünkü O, yaptıklarınızı görmektedir.
041.Fussilet 41. Kendilerine Zikir (Kur'an) geldiğinde onu inkâr edenler, (mutlaka cezalarını çekeceklerdir). Halbuki o aziz bir Kitap'tır.
042.Fussilet 42. Ona ne önünden ne de ardından bâtıl gelemez. O, hikmet sahibi ve övülmeye lâyık olan Allah katından indirilmiştir.
043.Fussilet 43. Resulüm! Sana söylenen şeyler, senden önceki peygamberlere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Şüphesiz ki senin Rabbin hem mağfiret sahibi, hem de acı verecek bir azap sahibidir.
044.Fussilet 44. Biz onu yabancı bir dil ile okunan bir kitap yapsaydık, onlar mutlaka: "Âyetleri tafsilatlı bir şekilde genişçe açıklanmalı değil miydi? Arap bir peygambere yabancı dil öyle mi?" derlerdi. De ki: "Bu, iman edenlere bir hidayet ve bir şifâdır." İman etmeyenlerin ise kulaklarında ağırlık vardır ve Kur'an onlara göre körlüktür. Sanki onlara uzak bir yerden sesleniliyor da duymuyorlar.
045.Fussilet 45. Andolsun ki biz Musa'ya Kitab'ı verdik. Onda da ayrılığa düşüldü. Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu. Şüphesiz ki onlar bunun hakkında derin bir şüphe içindedirler.
046.Fussilet 46. Kim sâlih amel işlerse kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullarına zulmedici değildir.
047.Fussilet 47. Kıyamet saatini bilmek ancak Allah'a mahsustur. O'nun bilgisi olmadan hiçbir meyve kabuğundan çıkmaz. Hiçbir dişi hamile kalamaz ve doğuramaz. Onlara: "Nerede benim ortaklarım?" diye seslendiği gün: "Sana arzettik, içimizden buna dair hiçbir şâhit yoktur." derler.
048.Fussilet 48. Daha önce taptıkları şeyler onlardan uzaklaşıp kaybolmuştur ve kendilerinin kaçacak yerleri olmadığını anlamışlardır.
049.Fussilet 49. İnsan hayır istemekten usanmaz. (Dâima nimetinin ve servetinin artmasını diler). İstediği eline geçmeyip kendisine bir kötülük dokunduğu zaman da ümitsizliğe düşer, ye'se kapılır.
050.Fussilet 50. Eğer başına gelen zarardan sonra tarafımızdan kendisine bir rahmet tattıracak olursak: "Bu benim hakkımdır. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbime döndürülecek olsam bile, O'nun katında benim için daha güzel şeyler vardır." der. Andolsun ki biz o inkâr edenlere yaptıklarını elbette haber vereceğiz ve onlara çok ağır bir azaptan elbette tattıracağız.
051.Fussilet 51. İnsana bir nimet verdiğimiz zaman yüz çevirip yan çizer. Fakat bir kötülük dokunduğu zaman da yalvarıp durur.
052.Fussilet 52. De ki: "Gördünüz mü? Eğer o Allah katından ise, siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?"
053.Fussilet 53. Gerek ufuklarda (dış dünyada) gerek bizzat kendi içlerinde âyetlerimizi onlara göstereceğiz. Tâ ki hak olduğu apaçık meydana çıksın. Rabbinin her şeye şâhit olması yetmez mi?
054.Fussilet 54. İyi bilin ki onlar Rablerine kavuşmaktan şüphe içindedirler. İyi bil ki O her şeyi çepeçevre kuşatandır.
01.Şûrâ 1. Hâ. Mîm.
02.Şûrâ 2. Ayn. Sîn. Kaf.
03.Şûrâ 3. Azîz ve hikmet sahibi olan Allah sana da senden öncekilere de işte böyle vahyeder.
04.Şûrâ 4. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur, O çok yüce, çok büyüktür.
05.Şûrâ 5. Gökler nerede ise üstlerinden çatlayacaklar. Melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerdekiler için mağfiret dilerler. İyi bilin ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
06.Şûrâ 6. Allah'tan başka dost edinenleri, Allah daima gözetlemektedir. Sen onların üzerinde vekil değilsin.
07.Şûrâ 7. Şehirlerin anası olan Mekke'de ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve aslâ şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böylece Arapça bir Kur'an vahyettik. O gün bir fırka cennette, bir fırka da çılgın alevli cehennemdedir.
08.Şûrâ 8. Allah dileseydi onları bir tek ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine sokar. Zâlimlerin ise hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur.
09.Şûrâ 9. Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar mı edindiler? Halbuki dost ancak Allah'tır. Ölüleri O diriltir, O her şeye kâdirdir.
010.Şûrâ 10. Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah'a mahsustur. İşte benim Rabbim olan Allah budur. Ben ancak O'na güvenirim ve yalnız O'na yönelirim.
011.Şûrâ 11. O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler yarattı. Hayvanlardan da çiftler yarattı. Bu suretle sizi çoğaltıyor. O'nun benzeri bir şey yoktur. O işitendir, görendir.
012.Şûrâ 12. Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. Şüphesiz ki O her şeyi bilendir.
013.Şûrâ 13. "Dine bağlı kalın ve dinde ayrılığa düşmeyin." diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini dâvet ettiğin şey müşriklere pek ağır geldi. Allah dilediği kulunu zâtına seçer ve kendisine yönelen kimseyi de hidayete iletir.
014.Şûrâ 14. Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı aralarında hemen hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu. Onlardan sonra Kitab'a vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.
015.Şûrâ 15. İşte bundan ötürü sen onları (tevhide, birliğe) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma. Ve de ki: "Allah'ın indirdiği kitaba inandım, aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize sizin işledikleriniz size âittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar. Dönüş de ancak O'nadır."
016.Şûrâ 16. (İnsanlar) kabul edip girdikten sonra Allah'ın dini hakkında tartışmaya girişenlerin iddiâ ve delilleri Rableri katında hükümsüzdür. Onlara bir gazap vardır ve çok çetin bir azap da onlar içindir.
017.Şûrâ 17. Allah O'dur ki Kitab'ı ve mizanı hak olarak indirmiştir. Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır!
018.Şûrâ 18. Ona inanmayanlar, onun çabuk gelmesini istiyorlar. İnananlar ise ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki kıyamet saati hakkında tartışanlar uzak bir sapıklık içindedirler.
019.Şûrâ 19. Allah kullarına lütufkârdır. Dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, güçlüdür.
020.Şûrâ 20. Kim ahiret ekimini dilerse, onun ekimini arttırırız. Kim de sadece dünya ekimini isterse ona da yalnız bundan veririz. Ahirette ise onun hiçbir nasibi yoktur.
021.Şûrâ 21. Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir dini ortaya koyan ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhâl aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz ki kâfirlere can yakıcı bir azap vardır.
022.Şûrâ 22. Yaptıkları şeyler başlarına gelirken zâlimlerin korkudan titrediklerini görürsün. İman edip sâlih amel işleyenler ise cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur.
023.Şûrâ 23. Allah'ın iman eden ve sâlih ameller yapan kullarına müjdelediği işte budur. Resulüm! (İlâhî ahkâmı tebliğ ettiğin kimselere) de ki: "Ben sizi hidayete dâvet ettiğim için hiçbir ücret istemiyorum. Ancak yakınlarıma (Ehl-i beyt'ime) muhabbet etmenizi isterim." Kim bir iyilik yaparsa, onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.
024.Şûrâ 24. Yoksa onlar: "Allah adına yalan uydurdu." mu derler? Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Allah bâtılı imhâ eder, kelimeleriyle hakkı gerçekleştirir. Şüphesiz ki O, göğüslerin özünü bilendir.
025.Şûrâ 25. O Allah ki kullarından tevbeyi kabul eder, kötülükleri bağışlar ve yaptıklarınızı bilir.
026.Şûrâ 26. İman edip sâlih ameller yapanların (duâlarını) kabul eder, lütfundan onlara fazlasını verir. Kâfirlere gelince; onlar için de çetin bir azap vardır.
027.Şûrâ 27. Allah kullarına rızkı bol bol verseydi yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarından haberdardır, onları görmektedir.
028.Şûrâ 28. O ki, (insanlar) ümitlerini kestikten sonra yağmuru indirir, rahmetini her tarafa yayar. O hakiki dosttur, övülmeye lâyık olandır.
029.Şûrâ 29. Gökleri, yeri ve onlarda yaydığı canlıları yaratması, varlığının delillerindendir. O, dilediği zaman onları bir araya toplamaya da kâdirdir.
030.Şûrâ 30. Başınıza gelen her hangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. O yine de çoğunu affeder.
031.Şûrâ 31. Yeryüzünde (O'nu) âciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur.
032.Şûrâ 32. Denizde dağlar gibi akıp giden gemiler de O'nun âyetlerindendir (varlığının delillerindendir).
033.Şûrâ 33. Eğer Allah dilerse rüzgârı durdurur. Böylece onlar denizin üstünde durakalırlar. Çok sabreden ve çok şükreden herkes için, şüphesiz ki bunda âyetler (ibretler) vardır.
034.Şûrâ 34. Yahut da yaptıklarına karşılık olarak onları helâk eder. Bir çoğunu da bağışlar.
035.Şûrâ 35. Âyetlerimiz üzerinde tartışanlar kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
036.Şûrâ 36. Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının kısa süreli bir geçimidir. Allah'ın yanında bulunanlar ise, daha hayırlı ve daha devamlıdır. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine tevekkül edip güvenenler içindir.
037.Şûrâ 37. Onlar büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar. Kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar, affederler.
038.Şûrâ 38. Rablerinin dâvetine icabet ederler, namazı kılarlar. Onların işleri kendi aralarında istişâre (danışma) iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan harcarlar.
039.Şûrâ 39. Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirine yardım ederler.
040.Şûrâ 40. Kötülüğün cezası yine onun gibi kötülüktür. Amma kim affeder, barışırsa, onun mükâfatı Allah'a âittir. Doğrusu O, zulmedenleri sevmez.
041.Şûrâ 41. Kim kendisine yapılan zulümden sonra hakkını alırsa, böyle yapanların aleyhine bir yol (mesuliyet) yoktur.
042.Şûrâ 42. Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere zorbalık yapanlara ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır.
043.Şûrâ 43. Kim sabreder, kendisine yapılan kötülüğü affederse, şüphesiz ki bu çok mühim işlerden birisidir.
044.Şûrâ 44. Allah kimi saptırırsa, bundan sonra artık onun hiçbir dostu yoktur. Zâlimleri görürsün ki, azabı gördükleri zaman: "Geri dönecek bir yol var mı?" derler.
045.Şûrâ 45. Aşağılıktan başları öne eğilmiş, göz ucu ile etrafa gizli gizli bakışırlarken sunulduklarını görürsün. Mümin olanlar da (o zaman): "İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve âilelerini ziyana sokanlardır." diyecekler. İyi bilin ki zâlimler sürekli bir azap içindedirler.
046.Şûrâ 46. Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek dostları da yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için bir yol yoktur.
047.Şûrâ 47. Allah katında geri çevrilmesi mümkün olmayan bir gün gelmezden önce, Rabbinizin dâvetine icabet edin. O gün hiçbiriniz sığınacak yer bulamaz, inkâr da edemezsiniz.
048.Şûrâ 48. Eğer yüz çevirirlerse, biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen yalnız tebliğ etmektir. Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırırsak, o buna sevinir. Eğer ellerinin yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, o zaman da insan pek nankördür!
049.Şûrâ 49. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah'ındır. Ne dilerse yaratır. O kime dilerse kız evlâtlar bağışlar, kime dilerse ona erkek evlâtlar lütfeder.
050.Şûrâ 50. Yahut o çocukları erkekler dişiler olmak üzere çift çift verir. Kimi dilerse onu kısır bırakır. O her şeyi bütünüyle bilendir, her şeye gücü yeter.
051.Şûrâ 51. Allah'ın bir insanla konuşması mümkün değildir. Ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. O, yücedir, hikmet sahibidir.
052.Şûrâ 52. İşte böylece sana da emrimizden bir ruh (Kur'an) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir önceleri bilmezdin. Fakat biz onu (Kur'an'ı) bir nur yaptık. Kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola iletiriz. Şüphesiz ki sen doğru yolu göstermektesin.
053.Şûrâ 53. O Allah yolunu ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İyi bilin ki bütün işler sonunda O'na döner.
01.Zuhruf 1. Hâ. Mîm.
02.Zuhruf 2. Apaçık Kitab'a andolsun ki!
03.Zuhruf 3. Muhakkak ki biz onu düşünüp anlayasınız diye Arapça bir Kur'an kılmışızdır.
04.Zuhruf 4. O, katımızda bulunan Ana kitap'ta (Levh-i mahfuz'da) dır. Yücedir, hikmet doludur.
05.Zuhruf 5. Haddi aşan bir kavimsiniz diye, sizi o Kur'an'la uyarmaktan vaz mı geçelim?
06.Zuhruf 6. Daha öncekilere de nice peygamberler göndermiştik.
07.Zuhruf 7. Kendilerine ne zaman bir peygamber gelse, mutlaka onu alaya alırlardı.
08.Zuhruf 8. Biz onlardan daha güçlü olanları da helâk ettik. Nitekim öncekilere âit nice misaller geçmiştir.
09.Zuhruf 9. Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, elbette: "Onları Azîz ve her şeyi bilen Allah yarattı." derler.
010.Zuhruf 10. O size yeri beşik yapmış ve yol bulasınız diye orada size yollar vâretmiştir.
011.Zuhruf 11. O ki, gökten bir ölçüye göre su indirdi. Biz o su ile ölü bir memleketi canlandırdık. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.
012.Zuhruf 12. O Allah ki, bütün çiftleri yarattı ve sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar vâretti.
013.Zuhruf 13. Ki onların sırtlarına binesiniz. Sonra üzerlerine kurulduğunuzda Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve: "Bunu bizim emrimize vereni tesbih ederiz. Yoksa bizim buna gücümüz yetmezdi." diyesiniz.
014.Zuhruf 14. "Biz şüphesiz ki Rabbimize döneceğiz."
015.Zuhruf 15. Kullarından bir kısmını O'nun bir cüz'ü kıldılar. İnsan gerçekten apaçık bir nankördür.
016.Zuhruf 16. Yoksa Allah, yarattıkları arasından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?
017.Zuhruf 17. İçlerinden birisi, Rahman'a isnad ettiği kız evlâtla müjdelenince yüzü kapkara kesilir, öfkesini içine atar.
018.Zuhruf 18. Yoksa onlar, süs içinde yetiştirilip de mücadelede açık olmayanı mı? (Meramını tam olarak anlatamayan kızları mı O'na yakıştırıyorlar?)
019.Zuhruf 19. Onlar Rahman'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şâhitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.
020.Zuhruf 20. Ve derler ki: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara tapmazdık." Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
021.Zuhruf 21. Yoksa biz onlara (Kur'an'dan) önce bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar?
022.Zuhruf 22. Hayır! Onlar derler ki: "Doğrusu biz atalarımızı bu din üzerinde bulduk ve biz de onların izlerinde gitmekteyiz."
023.Zuhruf 23. İşte böyle. Senden önce de, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, oranın refah içinde şımaranları mutlaka şöyle demişlerdir: "Doğrusu biz atalarımızı bu din üzerinde bulduk ve biz de onların izlerinde gitmekteyiz."
024.Zuhruf 24. "Şayet ben size atalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?" deyince, dediler ki: "Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz."
025.Zuhruf 25. Biz de onlardan intikam aldık. Bak! Yalanlayanların sonu nasıl oldu?
026.Zuhruf 26. İbrahim babasına ve kavmine demişti ki: "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım."
027.Zuhruf 27. "Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O beni doğru yola iletecektir."
028.Zuhruf 28. Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı. Artık belki doğru yola dönerler.
029.Zuhruf 29. Doğrusu ben bunları da atalarını da, kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
030.Zuhruf 30. Hak kendilerine gelince: "Bu bir sihirdir, doğrusu biz onu tanımıyoruz." dediler.
031.Zuhruf 31. Ve dediler ki: "Bu Kur'an iki şehirden (Mekke ve Taif'ten) bir büyük adama indirilmeli değil miydi?"
032.Zuhruf 32. Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların maişetlerini (geçimliklerini) kendi aralarında biz taksim ettik. Kimini kimine derece derece üstün kıldık ki, bir kısmı bir kısmını iş adamı edinsin, (böylece kaynaşsınlar). Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.
033.Zuhruf 33. Eğer bütün insanlar (küfre meyledip) tek bir ümmet olma durumuna düşmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah'ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını, çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.
034.Zuhruf 34. Evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları koltukları.
035.Zuhruf 35. Ve onları altın ziynetlere boğardık. Bütün bunların hepsi sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise Rabbinin katında muttakilere (O'nun azabından sakınıp rahmetine sığınanlara) mahsustur.
036.Zuhruf 36. Kim Rahman olan Allah'ın zikrinden göz yumarsa, biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık o onun ayrılmaz bir arkadaşıdır.
037.Zuhruf 37. Hiç şüphesiz ki şeytanlar o insanları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda bulunduklarını, hidayete erdirilmiş olduklarını zannederler.
038.Zuhruf 38. Nihayet o bize geldiği zaman der ki: "Ey şeytan! Keşke benimle senin aranda gün doğusu ile gün batısı kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü arkadaşmışsın sen!"
039.Zuhruf 39. Zulmettiğiniz için bugün (pişmanlık) size hiçbir fayda vermeyecektir. Şüphesiz ki siz azapta da ortaksınız.
040.Zuhruf 40. O sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları sen mi hidayete erdireceksin?
041.Zuhruf 41. Resulüm! Biz seni aralarından alıp götürsek dahi, yine de onlardan intikam alırız.
042.Zuhruf 42. Yahut onlara vâdettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter.
043.Zuhruf 43. Resulüm! Sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
044.Zuhruf 44. Doğrusu Kur'an sana ve kavmine bir öğüttür. Yakında ondan sorguya çekileceksiniz.
045.Zuhruf 45. Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize sor! Biz Rahman'dan başka tapılacak ilâhlar kılmış mıyız?
046.Zuhruf 46. Andolsun ki biz Musa'yı âyetlerimizle Firavun'a ve ileri gelenlerine göndermiştik. Onlara: "Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim." demişti.
047.Zuhruf 47. Onlara âyetlerimizle varınca, bunlara gülüvermişlerdi.
048.Zuhruf 48. Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Belki dönerler diye onları azaba uğrattık.
049.Zuhruf 49. Dediler ki: "Ey sihirbaz! Sana verdiği ahde göre Rabbine bizim için duâ et! Artık biz doğru yola geleceğiz."
050.Zuhruf 50. Fakat biz onlardan azabı kaldırınca sözlerinden hemen caydılar.
051.Zuhruf 51. Firavun kavmi içinde seslenerek şöyle dedi: "Ey kavmim! Mısır'ın mülk ve saltanatı ile memleketimde akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?"
052.Zuhruf 52. "Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayacak durumda olan şu zavallı adamdan daha üstün değil miyim?"
053.Zuhruf 53. "Ona altın bilezikler verilmeli veya beraberinde ona yardım edecek melekler gelmeli değil miydi?"
054.Zuhruf 54. Firavun milletini küçümsedi, amma onlar yine de kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış fâsık bir topluluk idiler.
055.Zuhruf 55. Ne zaman ki bizi öfkelendirdiler, onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk.
056.Zuhruf 56. Ve onları sonradan gelecek (inkârcılar) için geçmiş bir ibret numunesi kıldık.
057.Zuhruf 57. Meryemoğlu İsa misâl verilince, senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar.
058.Zuhruf 58. "Bizim ilâhlarımız mı iyidir, yoksa o mu?" dediler. Sırf seninle tartışmak için bu misâli getirdiler. Hayır! Doğrusu onlar kavgacı bir topluluktur.
059.Zuhruf 59. O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına numune kıldığımız bir kuldur.
060.Zuhruf 60. Eğer dileseydik, yeryüzünde sizden sonra yerinize geçecek melekler yaratırdık.
061.Zuhruf 61. O (İsa) kıyametin kopacağını gösterir bir ilimdir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana tâbi olun. Doğru yol budur.
062.Zuhruf 62. Sakın sizi şeytan çevirmesin. Çünkü o size apaçık bir düşmandır.
063.Zuhruf 63. İsa apaçık delilleri getirdiği zaman demişti ki: "Ben size hikmet getirdim. Bir de ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
064.Zuhruf 64. "Şüphesiz ki Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na kulluk edin, doğru yol budur."
065.Zuhruf 65. Aralarında çıkan gruplar birbirleri ile ayrılığa düştüler. Acıklı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin hâline!
066.Zuhruf 66. Onlar hiç ummadıkları bir sırada kıyamet zamanının ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?
067.Zuhruf 67. Dostlar, o gün birbirine düşmandır; takvâ sahipleri müstesnâ.
068.Zuhruf 68. Ey kullarım! Bugün size korku yoktur ve üzülmeyeceksiniz de.
069.Zuhruf 69. Onlar âyetlerimize inanmış ve müslüman olmuşlardı.
070.Zuhruf 70. Girin cennete! Siz ve eşleriniz ağırlanıp sevindirileceksiniz!
071.Zuhruf 71. Onların etrafında altın tepsiler ve kadehlerle dolaşılır. Canlarının çektiği ve gözlerin hoşlandığı her şey orada vardır ve siz orada ebedî kalacaksınız.
072.Zuhruf 72. İşte yaptıklarınıza karşılık olarak size miras verilen cennet budur.
073.Zuhruf 73. Orada sizin için çok meyveler var, onlardan yersiniz.
074.Zuhruf 74. Şüphesiz ki suçlular cehennem azabında ebedî kalacaklardır.
075.Zuhruf 75. Kendilerinden (azap) hiç hafifletilmeyecektir. Onlar orada tamamen ümitsizdirler.
076.Zuhruf 76. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlim kimselerdi.
077.Zuhruf 77. "Ey cehennem muhafızı! Rabbin hiç değilse canımızı alsın, bizim işimizi bitirsin!" diye feryat ederler. O da: "Siz böyle kalacaksınız!" der.
078.Zuhruf 78. Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.
079.Zuhruf 79. Yoksa onlar bir işe kesin karar mı verdiler? Doğrusu biz de kararlıyız!
080.Zuhruf 80. Yoksa bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır! İşitiriz ve yanlarında bulunan elçilerim de (her yaptıklarını) yazmaktadırlar.
081.Zuhruf 81. De ki: "Rahman'ın çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki elbette ben olurdum."
082.Zuhruf 82. Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah, onların vasıflandırdıkları noksan sıfatlardan münezzehtir.
083.Zuhruf 83. Bırak onları! Kendilerine vâdedilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar, oynayıp dursunlar.
084.Zuhruf 84. Gökteki ilâh da, yerdeki ilâh da O'dur. O, hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.
085.Zuhruf 85. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunan her şeyin hükümranlığı kendisine âit olan Allah ne yücedir! Kıyametin vaktine dair bilgi O'nun katındadır. Siz O'na döndürüleceksiniz.
086.Zuhruf 86. Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyler, şefaat edemezler. Ancak bilerek hak ile şâhitlik edenler bunun dışındadır.
087.Zuhruf 87. Andolsun ki onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan, elbette: "Allah!" derler. O hâlde nasıl çevriliyorlar?
088.Zuhruf 88. O'nun şözü şudur: "Ey Rabbim! Bunlar iman etmeyen bir topluluktur."
089.Zuhruf 89. Resulüm! Şimdilik sen onlardan yüz çevir. De ki: "Size selâm olsun!" Yakında bilecekler.
01.Duhan 1. Hâ. Mîm.
02.Duhan 2. Apaçık Kitab'a andolsun ki!
03.Duhan 3. Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik. Biz uyarıcılarız.
04.Duhan 4. O gecede her hikmetli iş ayrılır.
05.Duhan 5. Katımızdan bir emir olmak üzere. Muhakkak ki biz peygamberler göndeririz.
06.Duhan 6. Bu, Rabbinden bir rahmettir. Gerçekten O, işiten ve bilendir.
07.Duhan 7. Eğer inanmıyorsanız O, göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin Rabbidir.
08.Duhan 8. O'ndan başka ilâh yoktur. O diriltir, O öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.
09.Duhan 9. Hayır! Onlar bir şüphe içindedirler ve eğlenip duruyorlar.
010.Duhan 10. Resulüm! O halde sen göğün apaçık bir duman getireceği günü bekle.
011.Duhan 11. Bütün insanları bürüyecektir. Bu acıklı bir azaptır.
012.Duhan 12. "Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, doğrusu biz artık iman ediyoruz." (derler).
013.Duhan 13. Nerede onlarda düşünüp öğüt almak? Oysa onlara apaçık bir peygamber gelmişti.
014.Duhan 14. Sonra ondan yüz çevirdiler ve: "Öğretilmiştir, delidir." dediler.
015.Duhan 15. Biz, azabı biraz kaldıracağız, siz tekrar (eski halinize) döneceksiniz.
016.Duhan 16. Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün intikam alacağız.
017.Duhan 17. Andolsun ki onlardan önce Firavun kavmini de imtihan ettik ve onlara kerim bir peygamber gelmişti.
018.Duhan 18. (Onlara dedi ki): "Allah'ın kullarını bana bırakın! Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."
019.Duhan 19. "Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getirdim."
020.Duhan 20. "Ben, beni taşa tutmanızdan benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım."
021.Duhan 21. "Eğer bana inanmazsanız, başımdan çekilin gidin!"
022.Duhan 22. "Bunlar günahkâr bir topluluktur." diye Rabbine niyazda bulundu.
023.Duhan 23. "Kullarımı geceleyin götür, çünkü takip edileceksiniz."
024.Duhan 24. "Denizi açık bir halde bırak, çünkü onlar boğulacak bir ordudur."
025.Duhan 25. Orada nice nice bağlar-bahçeler, pınarlar-çeşmeler bırakmışlardı.
026.Duhan 26. Nice nice ekinler, güzel makamlar, muhteşem konaklar.
027.Duhan 27. Zevk ve sefa sürüp eğlendikleri nice nimetler.
028.Duhan 28. Bu böyle oldu. Biz de onları başka bir kavme miras bıraktık.
029.Duhan 29. Gök ve yer onlar için gözyaşı dökmedi, onlara mühlet de verilmedi.
030.Duhan 30. Andolsun ki biz İsrailoğullarını alçaltıcı azaptan kurtardık.
031.Duhan 31. Firavun'dan. Doğrusu o, azgın bir zorba idi.
032.Duhan 32. Ve andolsun ki, onların durumunu bilerek âlemlerin üzerinde seçkin kıldık.
033.Duhan 33. Onlara âyetlerden (mucizelerden) öylelerini verdik ki, her birinde açıkça bir imtihan vardı.
034.Duhan 34. Bunlar ise şöyle diyorlar:
035.Duhan 35. "İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz yeniden diriltilecek değiliz."
036.Duhan 36. "Eğer doğru sözlü iseniz bize atalarımızı getirsenize!"
037.Duhan 37. Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tubba' kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları da helâk ettik, çünkü onlar günahkâr idiler.
038.Duhan 38. Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri oyun olsun diye yaratmadık
039.Duhan 39. Biz onları ancak hak olmak üzere yarattık. Fakat onların çoğu bilmezler.
040.Duhan 40. Şüphesiz ki (hakkı bâtıldan) ayıran o hüküm günü, herkesin bir araya toplanacağı gündür.
041.Duhan 41. O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez.
042.Duhan 42. Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki O Azîz'dir, çok merhametlidir.
043.Duhan 43. Şüphesiz ki Zakkum ağacı.
044.Duhan 44. Günahkârların yiyeceğidir.
045.Duhan 45. Erimiş maden gibi karınlarında kaynar.
046.Duhan 46. Sıcak suyun kaynaması gibi.
047.Duhan 47. "Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin!"
048.Duhan 48. "Sonra başının üzerine kaynar su azabından dökün!"
049.Duhan 49. "Tat bakalım! Hani sen kendince çok üstün, çok şerefli bir kimse idin."
050.Duhan 50. "Bu, işte o şüphe edip durduğun şeydir."
051.Duhan 51. Muttakiler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar.
052.Duhan 52. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
053.Duhan 53. İnce ipekten ve parlak atlastan (elbiseler) giyerek karşılıklı otururlar.
054.Duhan 54. Böyle olduğu gibi, biz onları ayrıca iri gözlü hurilerle de evlendirmişizdir.
055.Duhan 55. Orada güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.
056.Duhan 56. Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur.
057.Duhan 57. Rabbinden bir lütuf olarak. İşte o büyük kurtuluş budur.
058.Duhan 58. Resulüm! Biz onu (Kur'an'ı) senin dilin ile kolaylaştırdık ki, düşünüp ibret alsınlar.
059.Duhan 59. Öyle ise bekle, onlar da beklemektedirler.
01.Câsiye 1. Hâ. Mîm.
02.Câsiye 2. Kitab'ın indirilmesi Azîz ve hikmet sahibi olan Allah tarafındandır.
03.Câsiye 3. Şüphesiz ki göklerde ve yerde müminler için birçok âyetler (deliller) vardır.
04.Câsiye 4. Sizin yaratılışınızda ve yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inananlar için âyetler (deliller) vardır.
05.Câsiye 5. Gece ile gündüzün değişmesinde, Allah'ın gökten rızık indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde aklını kullanan bir topluluk için âyetler (deliller) vardır.
06.Câsiye 6. İşte bunlar Allah'ın âyetleridir. Sana bunları hak ile okuyoruz. Artık onlar Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
07.Câsiye 7. Her yalancı günah yüklü kimsenin vay haline!
08.Câsiye 8. Allah'ın âyetlerinin kendisine okunduğunu işitir de, sonra onları sanki hiç işitmemiş gibi büyüklük taslamada ısrar eder. İşte onu acıklı bir azap ile müjdele!
09.Câsiye 9. O bizim âyetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, onlarla alay eder. İşte öyleleri için alçaltıcı bir azap vardır.
010.Câsiye 10. Önlerinde de cehennem vardır. Kazandıkları şeyler ve Allah'ı bırakıp da edindikleri dostlar, onlara hiçbir fayda vermez. Onlar için büyük bir azap vardır.
011.Câsiye 11. İşte bu Kur'an bir hidayettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere gelince, onlara tiksindiren, elem verici bir azap vardır.
012.Câsiye 12. Allah, emriyle içinde gemilerin yüzmesi ve lütfundan (nasibinizi) aramanız için denizi size boyun eğdirendir. Umulur ki şükredersiniz.
013.Câsiye 13. Göklerde olanları, yerde olanları hepsini size musahhar kılmıştır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir topluluk için âyetler (deliller) vardır.
014.Câsiye 14. İman edenlere söyle: Allah'ın günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Çünkü Allah her bir topluluğu kazandıklarına göre cezalandıracaktır.
015.Câsiye 15. Kim sâlih bir amel işlerse kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.
016.Câsiye 16. Andolsun ki biz İsrâiloğullarına kitap, hüküm ve peygamberlik verdik. Onları temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları âlemlere üstün kıldık.
017.Câsiye 17. Onlara din hususunda apaçık deliller verdik. Onlar kendilerine ilim geldikten sonra birbirini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz ki Rabbin ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
018.Câsiye 18. Resulüm! Seni de din hususunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy, bilmeyenlerin heveslerine uyma.
019.Câsiye 19. Çünkü onlar Allah'a karşı sana hiçbir fayda veremezler. Zâlimler birbirlerinin dostlarıdırlar. Takvâ sahiplerinin dostu ise Allah'tır.
020.Câsiye 20. Bu (Kur'an) insanların kalp gözlerini açacak bir nur, kesin olarak inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir.
021.Câsiye 21. Yoksa kötülük işleyen kimseler, kendilerini iman edip sâlih ameller işleyenler gibi yapacağımızı mı sandılar? Yaşamaları ve ölümleri onlarla bir olacak öyle mi? Ne kötü hüküm veriyorlar!
022.Câsiye 22. Allah yeri ve göğü hak olarak yarattı. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.
023.Câsiye 23. Nefsinin hevâ ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah'ın da dalâleti hak ettiğini bilerek saptırdığı; kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözüne perde çektiği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?
024.Câsiye 24. Ve dediler ki: "Hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder." Halbuki onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar ancak zanda bulunuyorlar.
025.Câsiye 25. Âyetlerimiz onlara açık açık okunduğu zaman: "Doğru sözlü iseniz atalarımızı geri getirin." demelerinden başka delilleri yoktur.
026.Câsiye 26. De ki: "Allah sizi yaşatıyor, sonra sizi öldürür, sonra da kıyamet gününde bir araya toplar. Bunda aslâ şüphe yoktur, fakat insanların çoğu bunu bilmezler."
027.Câsiye 27. Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Kıyametin koptuğu gün var ya, işte o gün bâtıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır.
028.Câsiye 28. O gün her ümmeti diz çökmüş olarak görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. (Onlara şöyle denilir): "Bugün yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız!"
029.Câsiye 29. Bu bizim kitabımızdır, sizin aleyhinizde gerçeği söylüyor. Çünkü biz bütün yaptıklarınızı kaydediyorduk.
030.Câsiye 30. İman edip de sâlih ameller yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine sokar. Bu ise apaçık kurtuluşun tâ kendisidir.
031.Câsiye 31. İnkâr edenlere gelince, onlara: "Âyetlerim size okunmadı mı? Siz ise büyüklük tasladınız ve günahkârlar gürûhu oldunuz." denilir.
032.Câsiye 32. Size: "Allah'ın vaadi haktır, kıyamet gününde şüphe yoktur." denildiği zaman: "Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, yalnız yoktur sanıyoruz, hakkında kesin bir bilgi elde etmiş değiliz." demiştiniz.
033.Câsiye 33. Yaptıklarının kötülükleri (amel defterinin okunmasıyla) kendilerine göründü ve alaya aldıkları şey onları çepeçevre kuşattı.
034.Câsiye 34. Onlara denilir ki: "Siz nasıl ki bugüne kavuşacağınızı unuttuysanız, biz de bugün sizi unuttuk. Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur."
035.Câsiye 35. Bu böyledir. Çünkü siz Allah'ın âyetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. O gün ne oradan çıkarılırlar, ne de özürleri dinlenir.
036.Câsiye 36. Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
037.Câsiye 37. Göklerde de yerde de azamet O'nundur. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
01.Ahkaf 1. Hâ. Mîm.
02.Ahkaf 2. Kitab'ın indirilmesi Azîz ve hikmet sahibi olan Allah tarafındandır.
03.Ahkaf 3. Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak ile ve belli bir süre için yarattık. Kâfirler ise uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.
04.Ahkaf 4. De ki: "Allah'tan başka taptığınız şeyleri gördünüz mü? Yeryüzünde ne yaratmışlar göstersenize! Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru sözlü iseniz, bundan önce indirilmiş bir kitap veya bir ilim kalıntısı varsa onu bana getirin."
05.Ahkaf 5. Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapınandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.
06.Ahkaf 6. İnsanlar Allah'ın huzurunda bir araya toplandıkları zaman, taptıkları şeyler onlara düşman kesilirler ve onların kendilerine tapınmalarını inkâr ederler.
07.Ahkaf 7. Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman, hakikat kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler: "Bu apaçık bir sihirdir." dediler.
08.Ahkaf 8. Yoksa: "Onu kendiliğinden uydurdu!" mu diyorlar? De ki: "Eğer onu ben uydurdumsa, Allah tarafından bana gelecek hiçbir şeyi benden savamazsınız. O, sizin yaptığınız taşkınlıkları çok iyi bilir. Benimle sizin aranızda şâhit olarak O yeter. O çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
09.Ahkaf 9. De ki: "Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana da size de ne yapılacağını bilmem. Ben ancak bana vahyedilene uyarım ve ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."
010.Ahkaf 10. De ki: Hiç düşündünüz mü? Eğer bu (Kur'an) Allah katından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz; İsrâiloğullarından bir şâhit de bunun benzerini (Tevrat'ta) görüp iman ettiği halde, siz yine de büyüklük taslamışsanız (zâlim olmaz mısınız)? Şüphesiz ki Allah zâlimler gürûhuna hidayet edip, doğru yola iletmez.
011.Ahkaf 11. İnkâr edenler iman edenler için: "Eğer bu (din) bir hayır olsaydı, onlar bizi geçemezlerdi." dediler. Fakat onlar bununla hidayete ermek arzusunda olmadıkları için: "Bu eski bir uydurmadır." diyeceklerdir.
012.Ahkaf 12. Daha önce de rehber ve rahmet olarak Musa'nın kitabı vardı. Bu ise, zâlimleri korkutmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisanı ile indirilmiş doğrulayıcı bir kitaptır.
013.Ahkaf 13. Şüphesiz ki: "Rabbimiz Allah'tır!" deyip, sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.
014.Ahkaf 14. Onlar cennet ehlidirler. Yaptıklarına karşılık olmak üzere orada ebedî kalacaklardır.
015.Ahkaf 15. Biz insana anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Zira annesi onu karnında zahmetle taşımış ve güçlükle onu doğurmuştur. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer. Nihayet o güçlü çağına erip, kırk yaşına varınca der ki: "Ey Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ilham et ve beni hoşnut olacağın yararlı işler yapmaya sevk eyle! Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir! Ben sana yöneldim ve ben kendimi sana verenlerdenim."
016.Ahkaf 16. İşlediklerini en güzel şekilde kabul ettiğimiz ve kötülüklerini geçtiğimiz kimseler, cennet halkı arasındadırlar. Bu onlara vaad olunan dosdoğru bir vaaddir.
017.Ahkaf 17. Annesine ve babasına: "Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni (mezardan) çıkartılmakla mı tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye, anne ve babası Allah'a sığınarak: "Yazıklar olsun sana! İman et! Allah'ın vaadi gerçektir." dedikleri halde: "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir." der.
018.Ahkaf 18. İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde, aleyhlerinde söz hak olmuş (azap gerçekleşmiş) kimselerdir. Doğrusu onlar hüsrana uğrayanlardır.
019.Ahkaf 19. Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah onlara yaptıklarının karşılığını verir, kendilerine aslâ haksızlık yapılmaz.
020.Ahkaf 20. Kâfirler ateşe arzolundukları gün (onlara şöyle denir): "Siz bütün zevklerinizi, lezzetlerinizi, sizin için güzel olan her şeyinizi dünya hayatınızda yaşayıp bitirdiniz. Artık bugün yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın ve yoldan çıkmanızın karşılığında alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız."
021.Ahkaf 21. Resulüm! Âd kavminin kardeşi Hud'u an. O Ahkâf'daki kavmini uyarmıştı. Ondan önce de sonra da birçok uyarıcılar gelip geçmiştir. Kavmine: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin, büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum." demişti.
022.Ahkaf 22. Dediler ki: "Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Doğru sözlülerden isen, hadi bizi tehdit edip durduğun azabı başımıza getir."
023.Ahkaf 23. (Hud) dedi ki: "Doğrusu buna âit bilgi Allah'ın katındadır. Ben sadece benimle gönderilen şeyi size tebliğ ediyorum. Ne var ki sizi câhillik edip duran bir kavim olarak görüyorum."
024.Ahkaf 24. Nihayet o azabın, geniş bir bulut halinde vâdilerine doğru yayılarak geldiğini görünce: "Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur." dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde elem verici azabı taşıyan bir rüzgardır.
025.Ahkaf 25. Rabbinin emriyle her şeyi yıkıp yerle bir eder. Çok geçmeden o hale geldiler ki, meskenlerinin harabelerinden başka bir şey görülmez oldu. İşte biz suçlu günahkâr kavmi böyle cezalandırırız.
026.Ahkaf 26. Andolsun ki onlara size vermediğimizi vermiş, (onları sizi yerleştirmediğimiz yerlere yerleştirmiş)tik. Kendilerine kulaklar, gözler ve gönüller vermiştik. Fakat ne kulakları, ne gözleri, ne de gönülleri onlara bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın âyetlerini inatla inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.
027.Ahkaf 27. Andolsun ki biz çevrenizde bulunan birçok memleketleri de yok ettik. Belki dönerler diye âyetleri bir bir açıkladık.
028.Ahkaf 28. Allah'tan başka kendilerine yakınlık sağlamak için ilâh edindikleri şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya! Hayır! Onlardan kaybolup gittiler. İşte bu onların yalanlarıdır ve uydurup durdukları şeydir.
029.Ahkaf 29. Resulüm! Hani Kur'an dinlesinler diye sana cinlerden bir tâife yöneltmiştik. Hazır olunca birbirlerine: "Susun!" demişlerdi. Kur'an'ın okunması bitince, her biri birer uyarıcı olarak kavimlerine dönmüşlerdi.
030.Ahkaf 30. Dediler ki: "Ey kavmimiz! Biz Musa'dan sonra indirilen ve kendinden öncekileri doğrulayan, hakka ve doğru yola hidayet eden bir kitap dinledik."
031.Ahkaf 31. "Ey kavmimiz! Allah'a çağıran (Muhammed'e) uyun ve ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi can yakıcı azaptan korusun."
032.Ahkaf 32. "Allah'a çağıran (Muhammed'e) uymayan kimse bilsin ki, Allah'ı yeryüzünde âciz bırakamaz. Kendisinin O'ndan başka dostları da bulunmaz. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.
033.Ahkaf 33. Görmüyorlar mı ki, gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah, ölüleri de diriltmeye kâdirdir. Evet O, şüphesiz ki her şeye kâdirdir.
034.Ahkaf 34. Kâfirlere ateşe sunuldukları gün: "Bu gerçek değil miymiş?" denir. Onlar da: "Rabbimiz hakkı için evet gerçekmiş!" derler. "O halde küfrünüz sebebiyle tadın azabı!" buyurur.
035.Ahkaf 35. Resulüm! Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret! Onlar için acele etme! Onlar vâdedildikleri azabı gördükleri zaman sanki dünyada gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Yoldan çıkmış fâsıklar topluluğundan başkası helâk edilir mi?
01.Muhammed 1. İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların işlerini Allah boşa çıkarmıştır.
02.Muhammed 2. İman edip sâlih ameller işleyenlerin, Rableri tarafından Muhammed'e indirilen gerçeğe inananların günahlarını Allah örtüp bağışlar ve hallerini düzeltip iyileştirir.
03.Muhammed 3. İşte böyle. İnkâra sapanlar bâtıla uydular, iman edenler ise Rablerinden gelen hakka uydular. Allah insanlara misallerini işte böyle anlatır.
04.Muhammed 4. (Savaşta) kâfirlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun! Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir edin). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye alarak salıverin. Bu böyledir. Eğer Allah dileseydi onlardan intikam alırdı, fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, onların amellerini aslâ boşa çıkarmaz.
05.Muhammed 5. Onları hidayete eriştirecek ve hallerini düzeltecektir.
06.Muhammed 6. Onları (dünyada iken) kendilerine anlattığı cennete koyar.
07.Muhammed 7. Ey iman edenler! Eğer Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz (sarılırsanız), Allah da sizi muvaffak eder ve ayaklarınızı sâbit kılar.
08.Muhammed 8. Kâfirlere gelince, onlar da yüzüstü sürünsünler! Allah yaptıklarını boşa çıkarmıştır.
09.Muhammed 9. İşte böyle. Çünkü onlar Allah'ın indirdiğinden tiksinip hoşlanmamışlardır. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır.
010.Muhammed 10. Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin âkibetlerinin nasıl olduğuna bakmazlar mı? Allah onları yere geçirmiştir. Kâfirlere de onların başına gelenin benzeri vardır.
011.Muhammed 11. Bunun sebebi şudur: Allah iman edenlerin dostudur. Kâfirlere gelince, onların yardımcıları yoktur.
012.Muhammed 12. Şüphesiz ki Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İnkâr edenler ise faydalanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler. Ateş onların varacakları yerdir.
013.Muhammed 13. Nice memleketler vardır ki, onlar seni sürüp çıkaran memleketten daha kuvvetli idiler. Biz onları helâk ettik. Onlara bir yardım eden de bulunmadı.
014.Muhammed 14. Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan (mümin) kimse, kötü işi kendisine güzel gösterilen ve heveslerine uyan (kâfir) kimse gibi olur mu?
015.Muhammed 15. Muttakilere vaad edilen cennetin durumu şudur: Orada bozulmayan (temiz) su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere lezzet veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır. Ve orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Bunlardan da öte, Rablerinden bir bağışlama vardır. Hiç bunlar, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça kesen sıcak suyun içirildiği kimseler gibi olur mu?
016.Muhammed 16. Resulüm! Onlardan seni dinlemeye gelenler de var. Fakat senin yanından çıkınca, kendilerine ilim verilen kimselere (alay yoluyla): "O demin ne demişti?" derler. İşte bunlar Allah'ın kalplerini mühürlemiş olduğu, hevâ ve heveslerine uyan kimselerdir.
017.Muhammed 17. Hidayeti kabul edenlere gelince, Allah onların hidayetini artırmış ve onlara takvâ yollarını ilham etmiştir.
018.Muhammed 18. Onlar kıyamet zamanının ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onun âlametleri gerçekten gelmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar?
019.Muhammed 19. Bil ki Allah'tan başka ilâh yoktur. Hem kendinin hem de erkek müminlerle kadın müminlerin günahlarının bağışlanmasını dile. Allah (dünyada) gezip dolaştığınız yerleri de bilir, (ahirette) duracağınız yeri de bilir.
020.Muhammed 20. İnananlar: "Keşke cihad hakkında bir sûre indirilse de cihada çıksak!" derlerdi. Fakat hükmü açık bir sûre indirilip de, orada savaştan söz edilince; kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Korktukları başlarına gelsin!
021.Muhammed 21. Oysa onlara itaat etmek ve uygun olanı söylemek yaraşırdı. İş ciddiye bindiği zaman Allah'a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.
022.Muhammed 22. Demek ki sizler iş başına gelecek olursanız, yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık bağlarını keseceksiniz öyle mi?
023.Muhammed 23. İşte bunlar, Allah'ın kendilerini lânetlediği, sağır yaptığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.
024.Muhammed 24. Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitler mi var?
025.Muhammed 25. Hidayet kendilerine apaçık belli olduktan sonra arkalarını dönenlere, yaptıklarını şeytan hoş göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.
026.Muhammed 26. İşte böyle. Zira onlar Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: "Biz bazı işlerde size itaat edeceğiz." dediler. Oysa Allah onların gizlediklerini bilir.
027.Muhammed 27. Fakat melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak?
028.Muhammed 28. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah'ı kızdıracak şeylerin ardınca gittiler ve O'nu râzı edecek şeylerden hoşlanmadılar. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır.
029.Muhammed 29. Kalplerinde hastalık olanlar, yoksa onların kinlerini Allah'ın aslâ dışarı vurmayacağını mı sandılar?
030.Muhammed 30. Eğer biz dileseydik onları sana gösterirdik de onları simâlarından tanırdın. Andolsun ki sen onları sözlerinin üslûbundan tanırsın. Allah bütün yaptıklarınızı bilir.
031.Muhammed 31. Andolsun ki biz sizi imtihan edeceğiz. Tâ ki içinizden cihad edenlerle sabır gösterenleri meydana çıkaralım ve haberlerinizi de açıklayalım.
032.Muhammed 32. Şüphesiz ki inkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet belli olduktan sonra Peygamber'e karşı gelenler, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onların yaptıklarını hep boşa çıkaracaktır.
033.Muhammed 33. Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın.
034.Muhammed 34. İnkâr edip Allah yolundan alıkoyanları ve sonra da kâfir olarak ölenleri Allah aslâ affetmeyecektir.
035.Muhammed 35. Sakın gevşemeyin ve siz üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O, amellerinizi aslâ eksiltmez.
036.Muhammed 36. Dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir. Eğer iman eder ve sakınırsanız, O size mükâfatlarınızı verir, mallarınızı (tamamen sarfetmenizi) istemez.
037.Muhammed 37. Eğer onları sizden isteseydi ve sizi zorlasaydı, cimrilik ederdiniz ve bu da sizin kinlerinizi ortaya çıkarırdı.
038.Muhammed 38. İşte sizler, Allah yolunda infak etmeye çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Amma cimrilik eden bilsin ki, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer ondan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir kavim getirir de, onlar sizin gibi olmazlar.
01.Fetih 1. Resulüm! Biz sana apaçık bir fetih verdik.
02.Fetih 2. Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, sana olan nimetini tamamlar ve seni dosdoğru bir yola eriştirir.
03.Fetih 3. Ve Allah sana kimsenin güç yetiremeyeceği bir şekilde şanlı bir zaferle yardım eder.
04.Fetih 4. O'dur müminlerin kalplerine huzur ve sükûnu indiren. Tâ ki imanlarını kat kat artırsınlar. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.
05.Fetih 5. Tâ ki mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedî kalacakları ve altlarından ırmaklar akan cennetlere koysun ve onların kötülüklerini örtsün. İşte Allah katında en büyük kurtuluş budur.
06.Fetih 6. Ve Allah hakkında kötü zan besleyen münafık erkeklerle münafık kadınlara ve müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azap etsin. Kötülük onların başlarına dönsün! Allah onlara gazap etmiş, lânetlemiş ve kendileri için cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!
07.Fetih 7. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
08.Fetih 8. Resulüm! Biz seni şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
09.Fetih 9. (Ey insanlar)! Allah'a ve Peygamber'ine inanasınız, ona yardım edesiniz, onu büyük tanıyıp saygı gösteresiniz ve sabah-akşam O'nu tesbih edesiniz.
010.Fetih 10. Resulüm! Sana biât edenler, ancak Allah'a biât etmiş olurlar. Allah'ın eli onların elleri üstündedir. O halde kim bu ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse, Allah ona büyük bir ecir verecektir.
011.Fetih 11. Bedevilerden geri kalmış olanlar yakında sana gelip: "Mallarımız ve âilelerimiz bizi alıkoydu (da gelemedik). Allah'tan bizim için bağışlanmamızı dile!" diyecekler. Onlar kalplerinde olmayanı dilleri ile söylerler. Resulüm! De ki: "Allah size bir zarar gelmesini isterse veya bir fayda elde etmenizi isterse, O'na karşı sizin için kim ne yapabilir? Hayır! Allah yaptıklarınızdan haberdardır."
012.Fetih 12. Aslında siz Peygamber'in ve müminlerin âilelerine bir daha aslâ dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de siz kötü zanda bulundunuz ve helâka mahkûm bir kavim oldunuz.
013.Fetih 13. Kim Allah'a ve Resul'üne iman etmezse, bilsin ki biz kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.
014.Fetih 14. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
015.Fetih 15. Siz ganimetleri almak için gittiğinizde seferden geri bırakılanlar: "Bırakın, biz de sizinle gelelim." diyeceklerdir. Onlar Allah'ın kelâmını değiştirmek isterler. De ki: "Siz bizim arkamıza aslâ düşemezsiniz. Allah daha önce sizin için böyle buyurmuştur." Size: "Hayır! Bizi çekemiyorsunuz!" diyeceklerdir. Aksine onlar pek az anlayan kimselerdir.
016.Fetih 16. Bedevîlerden (seferden) geri bırakılanlara de ki: "Siz yakında güçlü kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla savaşırsınız veya onlar müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Amma daha önce döndüğünüz gibi yine dönerseniz, size acıklı bir azap ile azap eder."
017.Fetih 17. Gözü kör olana vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. Kim Allah'a ve Resul'üne itaat ederse, onu altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse ona açıklı bir azap ile azap eder.
018.Fetih 18. Resulüm! Andolsun ki, sana ağaç altında biât eden müminlerden Allah hoşnud olmuştur. Gönüllerinde olanı bilmiş, üzerlerine huzur ve güven indirmiş, onları yakın bir fetihle mükâfatlandırmıştır.
019.Fetih 19. Ve ele geçirecekleri bol ganimetler bahşetmiştir. Allah güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
020.Fetih 20. Allah size elde edeceğiniz birçok ganimetler vâdetmiştir. Bunu (Hayber ganimetini) size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir. Tâ ki bu, müminlere bir işaret olsun ve sizi doğru yola iletsin.
021.Fetih 21. Bundan başka sizin gücünüzün yetmediği, fakat Allah'ın sizin için kuşattığı ganimetler de vardır. Allah her şeye kâdirdir.
022.Fetih 22. Eğer o kâfirler sizinle savaşacak olsalardı, mutlaka arkalarını dönüp kaçarlardı. Sonra da ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamazlardı.
023.Fetih 23. Allah'ın önceden beri geçmiş olan sünneti (âdeti) budur. Sen Allah'ın sünnetinde aslâ değişiklik bulamazsın.
024.Fetih 24. O size onlara karşı zafer verdikten sonra Mekke'nin ortasında, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekmiştir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
025.Fetih 25. Onlar inkâr edenlerdir, sizi Mescid-i haram'ı ziyaretten ve bekletilmekte olan kurbanlıkları da yerlerine gitmekten alıkoyanlardır. Eğer onların arasında (Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin kadınları bilmeyerek çiğnemek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı (fetih için Allah size izin verirdi). Allah dilediklerine rahmet etmek için böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirlerinden ayrılmış olsalardı, biz o küfredenleri elbette acıklı bir azapla azaplandırırdık.
026.Fetih 26. O kâfirler kalplerine taassubu, câhiliyet taassubunu yerleştirdikleri zaman Allah, Peygamber'ine ve müminlerin üzerine huzur ve sükûnu indirdi, onları takvâ kelimesi üzerinde durdurdu. Zaten onlar buna daha lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.
027.Fetih 27. Andolsun ki Allah, Resul'üne rüyâsını bihakkın sâdık kılmıştır. İnşaallah siz emniyetler içinde, başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkusuzca Mescid-i haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bildi de, bundan önce size yakın bir fetih verdi.
028.Fetih 28. Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamber'ini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur. Şâhit olarak Allah yeter.
029.Fetih 29. Muhammed Allah'ın Peygamber'idir. Onunla beraber bulunanlar da kâfirlere karşı çok çetin ve sert, birbirlerine karşı çok merhametlidirler. Onları rükuya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve hoşnutluk isterler. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardır: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış ve gövdesinin üzerine dikilmiş bir ekine benzerler. Ki bu, ekicilerin hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah iman edip sâlih ameller işleyenlere, hem mağfiret hem de büyük bir mükâfat vâdetmiştir.
01.Hucurât 1. Ey iman edenler! Allah'ın ve Peygamber'inin huzurunda öne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir.
02.Hucurât 2. Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden yüksek çıkarmayın. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi, onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın. Yoksa farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.
03.Hucurât 3. Resulullah'ın huzurunda seslerini kısan kimseler, Allah'ın gönüllerini takvâ için imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
04.Hucurât 4. Resulüm! Sana odaların ötesinden seslenenlerin çokları düşüncesiz kimselerdir.
05.Hucurât 5. Eğer onlar sen yanlarına çıkıncaya kadar bekleselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
06.Hucurât 6. Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onu tahkik edin, içyüzünü araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da, sonra yaptığınıza pişman olursunuz.
07.Hucurât 7. Biliniz ki Resulullah aranızdadır. Şayet o birçok işlerde size uysaydı, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde süsledi. Küfrü, fıskı ve isyanı da çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.
08.Hucurât 8. Bu, Allah'tan bir lütuf ve nimettir. Allah çok iyi bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.
09.Hucurât 9. Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa, hemen aralarını düzelterek barıştırın. Eğer onlardan biri diğerine saldırırsa, o zaman o saldıranla Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşınız. (Sonunda teslim olur, Allah'ın emrine) dönerse yine adaletle aralarını düzeltin ve hep adaletle iş görün. Şüphesiz ki Allah adalet yapanları sever.
010.Hucurât 10. Müminler kardeştirler. Öyleyse (dargın olan) kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin.
011.Hucurât 11. Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Alay edilenler belki de Allah katında kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lâkapla çağırmayın. İnandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü addır! Kim de tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerdir.
012.Hucurât 12. Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Zira bazı zan vardır ki günahtır. Birbirinizin kusurlarını, gizli şeylerini araştırmayın. Kiminiz de kiminizin arkasından çekiştirip gıybetini etmesin. Sizden herhangi biriniz, ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mı? Tiksindiniz değil mi? O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edicidir.
013.Hucurât 13. Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve sizi tanışasınız diye milletlere, kabilelere ayırdık. Çünkü Allah katında en üstün olanınız, Allah'tan en çok korkanınızdır. Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.
014.Hucurât 14. Bedevîler: "İman ettik!" derler. De ki: "Siz iman etmediniz, bâri ‘Müslüman olduk!' deyin. İman henüz kâlplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Peygamber'ine itaat ederseniz, Allah amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir."
015.Hucurât 15. Müminler o kimselerdir ki, Allah'a ve Resul'üne iman etmişlerdir. Sonra şüpheye düşmemişler, Allah yolunda canları ile malları ile cihad etmişlerdir. İşte onlar sâdıklardır.
016.Hucurât 16. De ki: "Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da bilir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir."
017.Hucurât 17. Onlar İslâm'a girdikleri için sana minnet ediyorlar. De ki: "Müslüman olmanızı benim başıma kakmayın. Eğer doğru kimseler iseniz, aksine sizi imana erdirdiği için Allah size minnet eder."
018.Hucurât 18. Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
01.Kaf 1. Kaf. O şerefli Kur'an'a yemin olsun ki!
02.Kaf 2. Aralarından bir uyarıcının gelmiş olmasına şaştılar da, kâfirler şöyle dediler: "Bu şaşılacak bir şey!"
03.Kaf 3. "Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (diriltileceğiz)? Bu akla uzak bir dönüştür."
04.Kaf 4. Biz toprağın onlardan neleri eksilttiğini muhakkak bilmekteyiz. Yanımızda (her şeyi) zapteden bir kitap (Levh-i mahfuz) vardır.
05.Kaf 5. Hayır! Onlar, hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi onlar karışık bir durum içindedirler.
06.Kaf 6. Onlar üstlerindeki göğü nasıl donatmışız bir bakmazlar mı? Onda hiçbir çatlak da yok!
07.Kaf 7. Yeryüzünü döşedik, oraya sabit dağlar yerleştirdik. Onda her güzel çiftten yetiştirdik.
08.Kaf 8. Bunlar Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak, ona ibret vermek içindir.
09.Kaf 9. Gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve biçilecek taneli ekinler bitirdik.
010.Kaf 10. Birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları.
011.Kaf 11. Kullarına rızık olmak üzere ve biz o su ile ölü bir toprağa can verdik. İşte insanların çıkışı (dirilmesi) de böyledir.
012.Kaf 12. Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud da yalanlamıştı.
013.Kaf 13. Âd, Firavun ve Lut'un kardeşleri de yalanlamışlardı.
014.Kaf 14. Eyke halkı ve Tubba' kavmi de. Bütün bunlar peygamberlerini yalanladılar, tehdidim (azabım) da onlara hak oldu.
015.Kaf 15. Biz ilk yaratışta güçsüz mü düştük? Hayır! Onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler.
016.Kaf 16. Andolsun ki insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler verdiğini de biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.
017.Kaf 17. Sağında ve solunda oturan, amellerini yakalayıp tesbit eden iki yazıcı melek vardır.
018.Kaf 18. O bir söz atmaya dursun, mutlaka yanında onu gözetleyen, söylediği her sözü zapteden (bir melek) hazır bulunur.
019.Kaf 19. Ölüm sarhoşluğu bir gün gerçekten gelir. "İşte bu senin öteden beri korkup kaçtığın şeydir." denir.
020.Kaf 20. Sûra üfürülür. İşte bu geleceği vâdedilen gündür.
021.Kaf 21. Herkes beraberinde bir sürücü bir de şâhid bulunduğu halde gelir.
022.Kaf 22. Ona: "Andolsun ki sen bundan gâfildin, işte şimdi senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık gözün keskindir." denir.
023.Kaf 23. Beraberindeki arkadaşı: "İşte bu yanımdaki hazırdır." der.
024.Kaf 24. Allah şöyle buyurur: "Ey sürücü ve şahid! Haydi ikiniz atın cehenneme her inatçı nankör kâfiri!"
025.Kaf 25. "Hayra, iyiliklere bütün hızıyla engel olan azgın zalim şüpheciyi!"
026.Kaf 26. "O ki, Allah ile beraber başka bir ilâh edinmişti. Haydi, atın şiddetli azabın içine!"
027.Kaf 27. Yanındaki arkadaşı der ki: "Ey Rabbimiz! Ben onu azdırmadım, fakat o kendisi derin bir sapıklık içindeydi!"
028.Kaf 28. Allah şöyle buyurur: "Benim huzurumda çekişmeyin! Size daha önce bunu bildirmiştim."
029.Kaf 29. "Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara aslâ zulmetmem."
030.Kaf 30. O gün cehenneme: "Doldun mu?" deriz. O da: "Daha yok mu?" der.
031.Kaf 31. Cennet de Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzak değildir.
032.Kaf 32. Onlara şöyle denilir: "İşte size vaad olunan cennet budur. Allah'a çok dönen, (hududu) muhafaza eden,"
033.Kaf 33. "Görmediği halde Rahman'dan korkan ve Allah'a yönelmiş bir kalp ile gelen kimselere mahsustur."
034.Kaf 34. "Oraya esenlikle girin! İşte bu ebedî yaşama günüdür."
035.Kaf 35. Orada kendileri için diledikleri her şey bulunur. Katımızda daha fazlası da vardır.
036.Kaf 36. Onlardan evvel biz nice nesiller helâk etmiştik. Ki onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler. Memleketlerde delikler aramışlardı. Kaçacak bir yer var mıydı?
037.Kaf 37. Doğrusu bunda kalbi olan, yahut kendisi huzur içinde olduğu halde kulak veren kimse için bir öğüt vardır.
038.Kaf 38. Şüphesiz ki biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri altı günde yarattık. Buna rağmen bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.
039.Kaf 39. Onların dediklerine sabret! Güneşin doğuşundan önce ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et!
040.Kaf 40. Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından O'nu tesbih et!
041.Kaf 41. Bir çağırıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver!
042.Kaf 42. O gün insanlar o çağrıyı gerçek olarak işitirler. İşte bu, kabirlerden çıkış günüdür.
043.Kaf 43. Şüphesiz ki hayat veren de, ölümü veren de biziz. Dönüş de ancak bizedir.
044.Kaf 44. O gün yer üzerlerinden yarılır, (insanlar kabirlerinden) süratle çıkarlar. Onları böylece toplamak bizim için pek kolaydır.
045.Kaf 45. Biz onların neler demekte olduklarını çok iyi biliyoruz. Sen onların üstünde bir zorlayıcı değilsin. Onun için sen sadece benim tehdidimden korkacak olanlara Kur'an ile öğüt ver.
01.Zâriyât 1. Savurdukça savuranlara andolsun!
02.Zâriyât 2. (Yağmur) yüküyle yüklenen (bulutlara) andolsun!
03.Zâriyât 3. Kolayca akıp giden (gemi)lere andolsun!
04.Zâriyât 4. İşi paylaştırıp ayıranlara andolsun!
05.Zâriyât 5. Size vâdedilen şey kesinlikle doğrudur.
06.Zâriyât 6. Ceza mutlaka vuku bulacaktır.
07.Zâriyât 7. İçinde yollar bulunan göğe andolsun!
08.Zâriyât 8. Şüphesiz ki siz çelişkili sözler içerisindesiniz.
09.Zâriyât 9. Ondan döndürülen kimseler döndürülür.
010.Zâriyât 10. Kahrolsun o koyu yalancılar!
011.Zâriyât 11. Onlar koyu bir cehalet içinde kalmış gafillerdir.
012.Zâriyât 12. Din gününün ne zaman olacağını soruyorlar.
013.Zâriyât 13. Onların ateşte yakılacakları gündür.
014.Zâriyât 14. Tadın azabınızı! Acele gelmesini istediğiniz şey işte bu idi.
015.Zâriyât 15. Muttakiler cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar.
016.Zâriyât 16. Rablerinin kendilerine verdiklerini alırlar. Çünkü onlar bundan önce dünyada güzel davranırlardı.
017.Zâriyât 17. Onlar geceleri pek az uyurlardı.
018.Zâriyât 18. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.
019.Zâriyât 19. Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı (onu verirlerdi).
020.Zâriyât 20. Kesin olarak inananlar için yeryüzünde açık âyetler (deliller) vardır.
021.Zâriyât 21. İçinizde... Görmüyor musunuz?
022.Zâriyât 22. Rızkınız da size vâdedilen şeyler de göktedir.
023.Zâriyât 23. Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.
024.Zâriyât 24. Resulüm! İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana gelmedi mi?
025.Zâriyât 25. Onlar İbrahim'in yanına girdiklerinde: "Selâm!" demişlerdi. O da: "Selâm!" demiş, içinden de onların "Tanınmamış bir topluluk" olduğunu geçirmişti.
026.Zâriyât 26. Hemen âilesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabı) getirtti.
027.Zâriyât 27. Önlerine sürüp: "Yemez misiniz?" dedi.
028.Zâriyât 28. Onlardan ötürü içine bir korku düştü. "Korkma!" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
029.Zâriyât 29. Karısı hayretle seslenerek geldi. Elini yüzüne çarparak: "Ben kısır bir kocakarıyım!" dedi.
030.Zâriyât 30. Onlar: "Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir." dediler.
031.Zâriyât 31. İbrahim: "O halde işiniz nedir ey elçiler?" dedi.
032.Zâriyât 32. Dediler ki: "Biz suçlu bir kavme gönderildik."
033.Zâriyât 33. "Üzerlerine sert taşlar yağdıralım diye."
034.Zâriyât 34. "Onlar haddi aşanlar için Rabbinin katında işaretlenmiştir."
035.Zâriyât 35. Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.
036.Zâriyât 36. Zaten orada müslümanlardan sadece bir ev halkından başka kimse bulamadık.
037.Zâriyât 37. Acı azaptan korkanlar için, orada bir işaret bıraktık.
038.Zâriyât 38. Musa'da da ibretler vardır. Onu apaçık bir delil ile Firavun'a gönderdik.
039.Zâriyât 39. O bütün erkânı ile birlikte yüz çevirdi ve: "Bir sihirbaz veya bir delidir." dedi.
040.Zâriyât 40. Biz de onu ve ordusunu tutup denize attık. Bu sırada o, kendisini kınayıp duruyordu.
041.Zâriyât 41. Âd kavminin başından geçende de ibret vardır. Onların üzerine kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik.
042.Zâriyât 42. Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.
043.Zâriyât 43. Semud kavminin başına gelenlerde de ibretler vardır. Onlara: "Bir süreye kadar sefa sürüp zevklenin!" denmişti.
044.Zâriyât 44. Rablerinin buyruğuna başkaldırdılar. Bu yüzden bakıp dururken kendilerini yıldırım çarpmıştı.
045.Zâriyât 45. Ayağa kalkacak güçleri kalmadı, yardım edenleri de olmamıştı.
046.Zâriyât 46. Bunlardan önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir topluluk idiler.
047.Zâriyât 47. Göğü kendi ellerimizle biz bina ettik ve biz onu elbette genişleticiyiz.
048.Zâriyât 48. Yeri de döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz!
049.Zâriyât 49. İbret alasınız diye her şeyi çift çift yarattık.
050.Zâriyât 50. Allah'a kaçınız! Ben size O'nun katından apaçık bir korkutucuyum.
051.Zâriyât 51. Allah ile birlikte başka bir ilâh edinmeyin. Ben sizi O'nun katından apaçık bir korkutucuyum.
052.Zâriyât 52. İşte böyle. Onlardan öncekilere herhangi bir peygamber geldiğinde hemen: "Bir sihirbaz veya bir delidir." dediler.
053.Zâriyât 53. Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır, onlar azgın bir topluluktur.
054.Zâriyât 54. Onlardan yüz çevir. (Dâvetine uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin.
055.Zâriyât 55. Öğüt ver, hatırlat. Çünkü öğüt ve nasihat müminlere fayda verir.
056.Zâriyât 56. Ben cinleri ve insanları ancak (beni bilsinler) bana ibadet etsinler diye yarattım.
057.Zâriyât 57. Ben onlardan rızık istemiyorum, beni doyurmalarını da istemiyorum.
058.Zâriyât 58. Şüphesiz ki rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır.
059.Zâriyât 59. Muhakkak ki bu (zamanda) zulmedenlerin de (geçmişteki zâlim) arkadaşlarının paylarına benzer (azaptan) payları vardır. O halde acele etmesinler!
060.Zâriyât 60. Kendilerine vaad edilen günlerinden dolayı kâfirlerin vay haline!
01.Tur 1. Andolsun Tur'a!
02.Tur 2. Satır satır yazılmış Kitab'a andolsun!
03.Tur 3. Yayılmış ince deri üzerinde,
04.Tur 4. Beyt-i Mâmur'a andolsun!
05.Tur 5. Yükseltilmiş tavana andolsun!
06.Tur 6. Kabarıp taşan denize andolsun!
07.Tur 7. Rabbinin azabı mutlaka meydana gelecektir.
08.Tur 8. Onu önleyecek hiçbir şey yoktur.
09.Tur 9. O gün gök sallanıp çalkalanır.
010.Tur 10. Dağlar yürüdükçe yürür.
011.Tur 11. (Hakikatı) yalanlayanların vay haline o gün!
012.Tur 12. Onlar ki o daldıkları bâtıl içinde oynayıp-oyalanmaktadırlar.
013.Tur 13. O gün cehenneme itildikçe itilirler.
014.Tur 14. İşte yalanlayıp durduğunuz cehennem budur!
015.Tur 15. Bir büyü müdür bu? Yoksa siz mi görmüyorsunuz?
016.Tur 16. Girin oraya! İster dayanın ister dayanmayın, sizin için birdir. Ancak yaptıklarınıza göre ceza göreceksiniz.
017.Tur 17. Muttakiler cennetlerde ve nimetler içindedirler.
018.Tur 18. Rablerinin kendilerine verdikleri ile zevk ve sefa sürerler. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.
019.Tur 19. Yaptıklarınıza karşılık olarak âfiyetle yiyin için!
020.Tur 20. Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Biz onları ceylan gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
021.Tur 21. İman edenleri ve kendilerini iman ile takip eden zürriyetlerini kavuştururuz. Onların amellerinden de hiçbir şey eksiltmemişizdir. Herkes kazandıklarına karşılık bir rehindir.
022.Tur 22. Onlara canlarının istediği meyveden ve etten bol bol veririz.
023.Tur 23. Orada birbirlerinden kadeh alıp verirler. Amma onu içenler ne boş bir söz söylerler, ne de günaha girerler.
024.Tur 24. Kendilerine âit hizmetçiler sedefteki inciler gibi fırıl fırıl etraflarında dönerler.
025.Tur 25. Birbirine dönüp soruşurlar.
026.Tur 26. Derler ki: "Biz daha önce dünyada iken âilelerimizin yanında korkular içinde idik."
027.Tur 27. "Allah lütfedip bizi kavurucu azaptan korudu."
028.Tur 28. "Biz bundan önce de O'na yalvarıyorduk. Şüphesiz ki O iyilik yapandır, merhamet edendir.
029.Tur 29. Resulüm! Sen öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde sen ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun.
030.Tur 30. Yoksa onlar senin için: "Bu bir şâirdir. Zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz." mu derler?
031.Tur 31. De ki: Gözleyin! Doğrusu ben de sizinle beraber gözleyenlerdenim.
032.Tur 32. Bunu onlara akılları mı emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudurlar?
033.Tur 33. Yoksa: "Onu kendisi uydurdu!" mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler.
034.Tur 34. Eğer onlar doğru sözlü iseler, onun benzeri bir söz getirsinler!
035.Tur 35. Onlar yaratıcısız mı yaratıldılar, yoksa kendileri midir yaratıcıları?
036.Tur 36. Yoksa gökleri ve yeri mi yarattılar? Hayır! Onlar düşünüp kesin olarak Allah'a inanmıyorlar.
037.Tur 37. Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hâkim olanlar onlar mıdır?
038.Tur 38. Yoksa onların, üzerine çıkıp dinledikleri merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri apaçık bir delil getirsinler.
039.Tur 39. Yoksa kızlar O'nun, oğullar da sizin öyle mi?
040.Tur 40. Resulüm! Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
041.Tur 41. Yoksa gayba âit bilgiler yanlarında da onlar kendileri mi yazıyorlar?
042.Tur 42. Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecek olanlar inkâr edenlerdir.
043.Tur 43. Yoksa onların Allah'tan başka bir ilâhı mı var? Allah onların koşmakta oldukları ortaklardan münezzehtir.
044.Tur 44. Gökten bir parçanın düşmekte olduğunu görseler: "Birbiri üzerine yığılmış buluttur." derler
045.Tur 45. Artık çarpılacakları günlerine erişinceye kadar bırak onları!
046.Tur 46. O gün tuzakları kendilerine hiçbir fayda vermez, onlara yardım da olunmaz.
047.Tur 47. Ve o zulmedenlere şüphe yok ki bundan başka da azap vardır. Ne var ki onların çoğu bilmezler.
048.Tur 48. Resulüm! Rabbinin hükmüne sabret. Şüphesiz ki sen bizim hıfz-u himayemizde, gözetimimiz altındasın. Kalkarken Rabbini hamd ile tesbih et.
049.Tur 49. Gecenin bir kısmında ve yıldızlar kaybolurken de O'nu tesbih et.
01.Necm 1. Aktığı zaman yıldıza andolsun ki!
02.Necm 2. Arkadaşınız sapmamış ve azmamıştır.
03.Necm 3. O kendiliğinden konuşmamaktadır.
04.Necm 4. Onun konuşması, ancak kendisine bildirilen vahiyden başka bir şey değildir.
05.Necm 5. Ona üstün bir güç sahibi olan (Cebrail) öğretti.
06.Necm 6. O (melek) akıl sahibidir. (Aslî sureti ile) doğruldu.
07.Necm 7. Ve o, en yüksek bir ufukta idi.
08.Necm 8. Sonra (Peygamber'e) yaklaştı, derken sarktı.
09.Necm 9. İki yay kadar, yahut daha da yakın oldu.
010.Necm 10. O anda kuluna vahyedeceğini vahyetti.
011.Necm 11. Gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı.
012.Necm 12. Şimdi siz, onun gördükleri hakkında tartışacak mısınız?
013.Necm 13. Andolsun ki, onu başka bir defa daha gördü.
014.Necm 14. Sidre-i müntehâ'nın yanında.
015.Necm 15. Me'vâ cenneti de onun yanındadır.
016.Necm 16. O dem ki, Sidre'yi bürüyen bürüyordu.
017.Necm 17. (Peygamber'in) gözü kaymadı ve aldanmadı.
018.Necm 18. Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.
019.Necm 19. Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ'yı?
020.Necm 20. Üçüncüleri olan diğer Menât'ı?
021.Necm 21. Demek erkek (evlâtlar) sizin, dişiler O'nun öyle mi?
022.Necm 22. Öyleyse bu, insafsızca bir taksimdir!
023.Necm 23. Bunlar sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlarla ilgili ispatlayıcı hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna uyarlar ve nefislerinin hevâsına kapılırlar. Oysa kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.
024.Necm 24. Yoksa insan, her umduğu şeye sahip mi olacak?
025.Necm 25. Ahiret de dünya da Allah'ındır.
026.Necm 26. Gökyüzünde nice melekler var ki, şefaatleri hiçbir fayda sağlamaz. Meğer ki Allah dilediğine ve râzı olduğuna izin verdikten sonra olsun!
027.Necm 27. Ahirete inanmayanlar meleklere dişi adı takarlar.
028.Necm 28. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyarlar. Zan ise hiç şüphesiz ki hakikat bakımından bir şey ifade etmez.
029.Necm 29. Bizim zikrimize iltifat etmeyen ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden yüz çevir.
030.Necm 30. Onların ilimden erebildikleri gaye işte budur. Şüphesiz ki Rabbin, evet O, yolundan sapanları en iyi bilendir. O, hidayet bulanı da en iyi bilir.
031.Necm 31. Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Bu, kötülük edenlere yaptıklarının karşılığını vermesi, güzel davranışta bulunanları da daha güzeli ile mükâfatlandırması içindir.
032.Necm 32. Onlar ki günahın büyüklerinden ve hayâsızlıklardan kaçınırlar, yalnız bazı küçük kusurlar işleyebilirler. Şüphesiz ki Rabbinin mağfireti geniştir. Sizi daha topraktan yarattığı zaman ve henüz analarınızın karınlarında ceninler halinde iken sizi en iyi bilen O'dur. Kendinizi beğenip temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.
033.Necm 33. Gördün mü o yüz çevireni?
034.Necm 34. Azıcık verip, sonra vermemekte direneni?
035.Necm 35. Gaybın bilgisi onun yanındadır da, o kendisi mi görüyor?
036.Necm 36. Yoksa kendisine haber verilmedi mi Musa'nın sahifelerinde olanlar?
037.Necm 37. Ve vazifesini tamamen ifa eden İbrahim'inkinde olanlar?
038.Necm 38. Ki, gerçekten hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez.
039.Necm 39. Şüphesiz insan için kendi çalışmasından başkası yoktur.
040.Necm 40. Ve çalışması ileride görülecektir.
041.Necm 41. Daha sonra da onun karşılığı tam olarak verilecektir.
042.Necm 42. Ve şüphesiz ki en son varış ancak Rabbinedir.
043.Necm 43. Güldüren de O'dur, ağlatan da O'dur.
044.Necm 44. Öldüren de O'dur dirilten de O'dur.
045.Necm 45. Doğrusu O yarattı iki çifti; erkeği ve dişiyi.
046.Necm 46. (Rahme) atıldığı zaman nutfeden.
047.Necm 47. Şüphesiz ki tekrar diriltmek de O'na âittir.
048.Necm 48. Zengin eden de O'dur, sermaye veren de O'dur.
049.Necm 49. Şi'râ yıldızının Rabbi de şüphesiz O'dur.
050.Necm 50. Birinci Âd kavmini O helâk etti.
051.Necm 51. Semud'u da O helâk etti ve geriye hiçbir şey bırakmadı.
052.Necm 52. Daha önce de Nuh kavmini helâk etti. Çünkü onlar çok zâlim ve çok azgın idiler.
053.Necm 53. Altüst olmuş şehirleri de O böyle yaptı.
054.Necm 54. Onların başına getireceğini getirdi.
055.Necm 55. Öyleyken Rabbinin hangi nimetinden şüphe ediyorsun?
056.Necm 56. İşte bu, ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.
057.Necm 57. Kıyamet yaklaştıkça yaklaşmıştır.
058.Necm 58. Onu Allah'tan başka açığa çıkaracak yoktur.
059.Necm 59. Şimdi siz bu söze mi şaşıyorsunuz?
060.Necm 60. Gülüyorsunuz... Ağlamıyorsunuz!
061.Necm 61. Ve siz gaflet içinde oyalanmaktasınız!
062.Necm 62. Artık Allah'a secde edin ve O'na kulluk edin!
01.Kamer 1. Kıyamet saati yaklaştı ve ay yarıldı.
02.Kamer 2. Onlar bir mucize görseler, hemen yüz çevirirler ve: "Eskiden beri devam edegelen bir büyüdür." derler.
03.Kamer 3. Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her iş kararlaşmıştır.
04.Kamer 4. Andolsun ki, onları bu hallerden vazgeçirecek nice mühim haberler gelmiştir.
05.Kamer 5. O haberlerde hikmetin en üstünü vardır. Fakat uyarılar aslâ fayda vermiyor.
06.Kamer 6. O halde sen de onlardan yüz çevir. O çağırıcının, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün;
07.Kamer 7. Gözleri dalgın dalgın (zillet ve dehşet içinde), tıpkı etrafa yayılan çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar.
08.Kamer 8. Kendilerini çağırana doğru koşarlar. Kâfirler ise: "Bu çetin bir gündür!" derler.
09.Kamer 9. Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanlayarak: "Delidir" demişlerdi ve (dâvetten vazgeçirmeye) zorlanmıştı.
010.Kamer 10. Bunun üzerine Rabbine: "Ben yenik düştüm, bana yardım et!" diye yalvarmıştı.
011.Kamer 11. Biz de derhal göğün kapılarını sağanak halinde boşanan bir su ile açıverdik.
012.Kamer 12. Yeryüzünde de göz göz sular fışkırttık. Böylece sular, takdir edilmiş bir işin olması için birleşti.
013.Kamer 13. Biz Nuh'u da tahtalar ve çivilerle yapılı gemiye bindirdik.
014.Kamer 14. İnkâr edilen (Nuh'a) bir mükâfat olmak üzere gemi, nezaretimiz altında akıp gidiyordu.
015.Kamer 15. Andolsun ki biz onu bir ibret olarak bıraktık. Öğüt alan yok mudur?
016.Kamer 16. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?
017.Kamer 17. Andolsun ki biz Kur'an'ı anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
018.Kamer 18. Âd kavmi de yalanlamıştı. Amma azabım ve uyarılarım nasıl oldu?
019.Kamer 19. Biz onların üstüne uğursuz mu uğursuz bir günde, dondurucu bir rüzgâr gönderdik.
020.Kamer 20. O rüzgâr insanları, sanki köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imişler gibi koparıp yere seriyordu.
021.Kamer 21. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?
022.Kamer 22. Andolsun ki biz Kur'an'ı anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
023.Kamer 23. Semud kavmi uyaran peygamberleri yalanladı.
024.Kamer 24. Dediler ki: "İçimizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz."
025.Kamer 25. "Zikir aramızda ona mı verilmiş? Hayır! O yalancı ve şımarığın biridir."
026.Kamer 26. Yarın onlar, yalancı ve şımarığın kim olduğunu bilecekler.
027.Kamer 27. Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Onları gözetle ve sabret!
028.Kamer 28. Onlara, suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver. İçme sırası kiminse o gelip suyunu alsın.
029.Kamer 29. Bir arkadaşlarını çağırdılar. O da cüret edip bıçağını çekerek deveyi kesti.
030.Kamer 30. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?
031.Kamer 31. Biz onların üzerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler.
032.Kamer 32. Andolsun ki biz Kur'an'ı anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
033.Kamer 33. Lut kavmi de uyarıcı peygamberlerini yalanladı.
034.Kamer 34. Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgâr gönderdik. Yalnız Lut âilesini seher vaktinde kurtardık.
035.Kamer 35. Katımızdan bir rahmet olarak. Biz şükredeni işte böyle mükâfatlandırırız.
036.Kamer 36. Lut andolsun ki bizim yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar bu uyarıları şüphe ile karşıladılar.
037.Kamer 37. Onlar Lut'un misafirlerine karşı kötülük yapmaya kalkışmışlardı. Biz de gözlerini siliverdik. "Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin âkibetini tadın!"
038.Kamer 38. Bir sabah erken kendilerine, önü alınmaz bir azap gelip çattı.
039.Kamer 39. Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin âkibetini tadın!
040.Kamer 40. Andolsun ki biz Kur'an'ı anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
041.Kamer 41. Andolsun ki Firavun hanedânına da uyarıcı peygamberler gelmişti.
042.Kamer 42. Onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla yakaladık.
043.Kamer 43. Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa kitaplarda sizin için bir kurtuluş belgesi mi var?
044.Kamer 44. Yoksa: "Biz intikam almaya gücü yeten bir topluluğuz." mu diyorlar?
045.Kamer 45. O cemaat yakında bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar.
046.Kamer 46. Kıyamet onlara vâdedilen asıl saattir. O saat cidden çok feci ve çok acıdır.
047.Kamer 47. Şüphesiz ki suçlular bir sapıklık ve çılgın ateşler içindedirler.
048.Kamer 48. O gün yüzükoyun ateşe sürüklenirler. "Cehennemin dokunuşunu tadın!"
049.Kamer 49. Biz her şeyi bir kader ile yarattık.
050.Kamer 50. Bizim buyruğumuz bir göz kırpması gibi bir tek andır.
051.Kamer 51. Andolsun ki biz, sizin benzerlerinizi hep helâk ettik. Öğüt alan yok mudur?
052.Kamer 52. İnsanların yaptıkları amel defterlerinde mevcuttur.
053.Kamer 53. Küçük büyük her şey satır satır yazılıdır.
054.Kamer 54. Takvâ sahipleri cennetlerde ve ırmakların kenarındadırlar.
055.Kamer 55. Onlar sıdk makamında, kudret ve kuvvet sahibi hükümdarın huzurundadırlar.
01.Rahman 1. Rahman olan Allah.
02.Rahman 2. Kur'an'ı öğretti.
03.Rahman 3. İnsanı yarattı.
04.Rahman 4. Ona beyanı (açıklamayı) öğretti.
05.Rahman 5. Güneş de ay da bir hesap ile (yürümekte)dir.
06.Rahman 6. Bitkiler ve ağaçlar (Allah'a) secde ederler.
07.Rahman 7. Gökyüzünü Allah yükseltti ve mizanı O koydu.
08.Rahman 8. Sakın tartıda haksızlık etmeyin.
09.Rahman 9. Tartıyı doğru yapın, terazide eksiklik yapmayın.
010.Rahman 10. Yeryüzünü canlılar için O hazırladı.
011.Rahman 11. Orada meyveler, salkım salkım hurmalar vardır.
012.Rahman 12. Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.
013.Rahman 13. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
014.Rahman 14. İnsanı ateşte pişmiş gibi kuru bir balçıktan yarattı.
015.Rahman 15. Cinleri de yalın bir ateşten yarattı.
016.Rahman 16. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
017.Rahman 17. O, hem iki doğunun Rabbi, hem de iki batının Rabbidir.
018.Rahman 18. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
019.Rahman 19. Acı ve tatlı sulu iki denizi salıverdi, birbirine kavuşuyorlar.
020.Rahman 20. Fakat aralarında bir berzah (perde) vardır, birbirine geçip karışmazlar.
021.Rahman 21. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
022.Rahman 22. Bu iki denizden de inci ve mercan çıkar.
023.Rahman 23. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
024.Rahman 24. Denizde koca dağlar gibi akıp giden gemiler de O'nundur.
025.Rahman 25. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
026.Rahman 26. Yeryüzünde bulunan her şey fenâ bulacak.
027.Rahman 27. Ancak azamet ve ikram sahibi olan Rabbinin veçhi (zâtı) bâki kalacak.
028.Rahman 28. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
029.Rahman 29. Göklerde ve yerde bulunanlar O'ndan isterler. O her an yeni bir iştedir.
030.Rahman 30. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
031.Rahman 31. Sizin de hesabınızı ele alacağız, ey insan ve cin!
032.Rahman 32. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
033.Rahman 33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa hemen geçin. Amma geçemezsiniz, ancak bir sultan (Allah'ın verdiği bir güç) ile çıkabilirsiniz.
034.Rahman 34. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
035.Rahman 35. Üzerinize dumansız bir ateş ve bunaltıcı bir duman gönderilir de artık birbirinizi kurtaramaz ve yardımlaşamazsınız.
036.Rahman 36. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
037.Rahman 37. Gök yarılıp da erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül gibi olduğu zaman.
038.Rahman 38. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
039.Rahman 39. İşte o gün ne insana ne de cine günahı sorulmaz.
040.Rahman 40. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
041.Rahman 41. Suçlular simalarından tanınır, alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar.
042.Rahman 42. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
043.Rahman 43. İşte bu, suçluların yakalandığı cehennemdir.
044.Rahman 44. Onlar cehennem ateşi ile kaynar su arasında dolaşır dururlar.
045.Rahman 45. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
046.Rahman 46. Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimseye iki cennet vardır.
047.Rahman 47. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
048.Rahman 48. İkisi de çeşit çeşit ağaçlarla doludur.
049.Rahman 49. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
050.Rahman 50. İkisinde de akıp giden iki kaynak vardır.
051.Rahman 51. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
052.Rahman 52. İkisinde de her türlü meyveden çift çift bulunur.
053.Rahman 53. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
054.Rahman 54. Orada örtüleri kalın, parlak atlastan yataklara yaslanırlar. İki cennetin meyvelerini kolayca toplarlar.
055.Rahman 55. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
056.Rahman 56. O cennetlerde bakışlarını yalnız erkeklerine çevirmiş eşler vardır. Bu kocalarından önce, kendilerine ne insan ne cin dokunmamıştır.
057.Rahman 57. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
058.Rahman 58. Onlar yakut ve mercan gibidirler.
059.Rahman 59. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
060.Rahman 60. İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?
061.Rahman 61. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
062.Rahman 62. Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır.
063.Rahman 63. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
064.Rahman 64. Koyu yeşildirler.
065.Rahman 65. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
066.Rahman 66. O ikisinde de durmadan fışkıran iki kaynak vardır.
067.Rahman 67. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
068.Rahman 68. İçlerinde çeşitli meyveler, hurmalıklar ve nar ağaçları vardır.
069.Rahman 69. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
070.Rahman 70. İçlerinde güzel yüzlü kadınlar vardır.
071.Rahman 71. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
072.Rahman 72. Çadırlar içinde örtülü (gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş) huriler vardır.
073.Rahman 73. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
074.Rahman 74. Bunlara onlardan önce ne bir insan ne de bir cin dokunmamıştır.
075.Rahman 75. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
076.Rahman 76. Yeşil yastıklara ve harikulâde işlemeli yastıklara yaslanırlar.
077.Rahman 77. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
078.Rahman 78. Azamet ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!
01.Vâkıa 1. Kıyamet koptuğu zaman.
02.Vâkıa 2. Onun vukuunu yalanlayacak hiç kimse yoktur.
03.Vâkıa 3. O alçaltıcı, yükselticidir.
04.Vâkıa 4. Yer şiddetle sarsıldığı zaman!
05.Vâkıa 5. Dağlar parçalandığı zaman!
06.Vâkıa 6. Dağılıp toz duman haline geldiği zaman!
07.Vâkıa 7. Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman!
08.Vâkıa 8. Sağın adamları, ne uğurludurlar onlar!
09.Vâkıa 9. Solun adamları, ne uğursuzdurlar onlar!
010.Vâkıa 10. Hayır yarışlarında tâ öne geçip kazananlar.
011.Vâkıa 11. İşte onlar (Allah'a en çok) yaklaştırılmış olanlardır.
012.Vâkıa 12. Naîm cennetindedirler.
013.Vâkıa 13. Onların büyük bir kısmı eski ümmetlerdendir.
014.Vâkıa 14. Bir kısmı da sonrakilerdendir.
015.Vâkıa 15. Altın ve mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
016.Vâkıa 16. Onların üzerine karşılıklı olarak yaslanırlar.
017.Vâkıa 17. Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır.
018.Vâkıa 18. Akıp giden şarap kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.
019.Vâkıa 19. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır ne de akılları giderilir.
020.Vâkıa 20. Beğendikleri meyveler.
021.Vâkıa 21. Canlarının çektiği kuş etleri.
022.Vâkıa 22. Onlar için ceylan gözlü huriler vardır.
023.Vâkıa 23. Gün görmemiş inciler gibi.
024.Vâkıa 24. İşledikleri amellerine karşılık olarak.
025.Vâkıa 25. Orada boş ve günaha sokacak bir söz duymazlar.
026.Vâkıa 26. Sadece selâma karşılık selâm sözü işitirler.
027.Vâkıa 27. Defterleri sağdan verilenler, ne mutlu o sağcılara!
028.Vâkıa 28. Onlar dikensiz kirazlar,
029.Vâkıa 29. Salkımları sarkmış muz ağaçları,
030.Vâkıa 30. Uzamış gölgeler altındadırlar.
031.Vâkıa 31. Çağlayarak akan sular kenarlarındadırlar.
032.Vâkıa 32. Bol meyveler arasında,
033.Vâkıa 33. Bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen.
034.Vâkıa 34. Ve yüksek döşekler üzerindedirler.
035.Vâkıa 35. Biz onları (cennete giren kadınları) yepyeni bir yaratılışla yaratmışızdır.
036.Vâkıa 36. Böylece onları hep bakire kızlar yapmışızdır.
037.Vâkıa 37. Eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta nâzeninler kılmışızdır.
038.Vâkıa 38. Bütün bunlar Ashab-ı yemin (sağcılar) içindir.
039.Vâkıa 39. Onların bir çoğu önceki ümmetlerdendir.
040.Vâkıa 40. Bir çoğu da sonrakilerdendir.
041.Vâkıa 41. Amel defterleri soldan verilenler! Onlar ne uğursuzdurlar!
042.Vâkıa 42. İnsanın içine işleyen ateşin alevi ve kaynar su içindedirler.
043.Vâkıa 43. Onlar kapkara dumandan bir gölge altındadırlar.
044.Vâkıa 44. Ki ne serindir, ne de hoş!
045.Vâkıa 45. Çünkü onlar bundan önce (dünyada iken) varlık içinde şımartılmışlardı.
046.Vâkıa 46. Büyük günah işlemekte direnir dururlardı.
047.Vâkıa 47. Ve diyorlardı ki: "Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, biz mi tekrar dirileceğiz?"
048.Vâkıa 48. "Önce gelip geçmiş atalarımız da mı?"
049.Vâkıa 49. De ki: "Hem öncekiler, hem sonrakiler."
050.Vâkıa 50. "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır."
051.Vâkıa 51. Sonra siz ey sapıklar, yalanlayıcılar!
052.Vâkıa 52. Doğrusu siz zakkum ağacından yiyeceksiniz.
053.Vâkıa 53. Karınlarınızı onunla doyuracaksınız.
054.Vâkıa 54. Üzerine de kaynar su içeceksiniz.
055.Vâkıa 55. Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
056.Vâkıa 56. Ceza gününde işte onlar böyle ağırlanacaklardır.
057.Vâkıa 57. Ey inkâr edenler! Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?
058.Vâkıa 58. Gördünüz mü (rahimlere) akıttığınız meniyi?
059.Vâkıa 59. Onu (siz mi düzgün bir insan sûretine getirip) yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar biz miyiz?
060.Vâkıa 60. Aranızda ölümü takdir eden biziz ve biz önüne geçilebileceklerden değiliz.
061.Vâkıa 61. Sizi ortadan kaldırıp da sizin yerinize benzerlerinizi getirmeye ve sizi bilmeyeceğiniz bir biçimde yaratmaya da gücümüz yeter.
062.Vâkıa 62. Her halde ilk yaratılışınızı bilirsiniz, (fakat tekrar yaratılacağınızı) düşünmeli değil misiniz?
063.Vâkıa 63. Şimdi bana ekmekte olduğunuz (tohum işini) haber verin!
064.Vâkıa 64. Onu yerden siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz?
065.Vâkıa 65. Eğer isteseydik onu (o ekini tohumsuz) bir ot kırıntısı yapardık da siz şaşakalırdınız.
066.Vâkıa 66. (O zaman şöyle derdiniz): "Doğrusu biz çok zarara uğratıldık."
067.Vâkıa 67. "Hatta umduğumuzdan mahrum kaldık."
068.Vâkıa 68. İçmekte olduğunuz suyu da söyleyin bana!
069.Vâkıa 69. Onu buluttan indiren siz misiniz, yoksa indirenler biz miyiz?
070.Vâkıa 70. Eğer dileseydik, onu (içilmeyecek) tuzlu bir su yapardık. Hâlâ şükretmez misiniz?
071.Vâkıa 71. Söyleyin şimdi bana, çakmakta olduğunuz ateşi!
072.Vâkıa 72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa biz miyiz yaratan?
073.Vâkıa 73. Biz onu bir ibret ve çöl yolcuları için bir fayda yaptık.
074.Vâkıa 74. Çok büyük olan Rabbinin adını tesbih et!
075.Vâkıa 75. Hayır! Yıldızların yerleri üzerine andolsun ki!
076.Vâkıa 76. Bu, eğer bilirseniz, gerçekten büyük bir yemindir.
077.Vâkıa 77. Muhakkak ki o, elbette çok şerefli bir Kur'an'dır.
078.Vâkıa 78. Koruma altında olan bir kitaptadır.
079.Vâkıa 79. Temizlenmiş olanlardan başkası ona el süremez.
080.Vâkıa 80. Âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.
081.Vâkıa 81. Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz?
082.Vâkıa 82. Rızkınıza karşılık şükrü, onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz?
083.Vâkıa 83. Can boğaza dayandığında,
084.Vâkıa 84. Siz (o can çekişen kimseye) bakar durursunuz.
085.Vâkıa 85. Biz ona sizden yakınız, fakat siz görmezsiniz.
086.Vâkıa 86. Eğer siz hesap ve ceza görmeyecekseniz,
087.Vâkıa 87. Onu (çıkmak üzere olan canı) geri çevirsenize! İddiânızda doğru sözlü iseniz.
088.Vâkıa 88. O (ölen kişi Allah'a) yaklaştırılanlardan ise,
089.Vâkıa 89. Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti var.
090.Vâkıa 90. Eğer sağcılardan ise,
091.Vâkıa 91. "Ey sağcı! Sağcılardan sana selâm!" denir.
092.Vâkıa 92. Amma yalanlayıcı sapıklardan ise,
093.Vâkıa 93. İşte ona kaynar sudan bir ziyafet,
094.Vâkıa 94. Ve cehenneme atılma vardır.
095.Vâkıa 95. Kesin gerçek budur işte.
096.Vâkıa 96. Çok büyük olan Rabbinin adını tesbih et!
01.Hadid 1. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
02.Hadid 2. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Diriltir ve öldürür. O her şeye kâdirdir.
03.Hadid 3. O Evvel'dir, Âhir'dir, Zâhir'dir, Bâtın'dır. O, her şeyi bilendir.
04.Hadid 4. O Allah ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra Arş'ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu). O yere gireni de, yerden çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de bilir. Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
05.Hadid 5. Göklerin ve yerin mülkü (Hükümranlığı) O'nundur. Bütün işler ancak O'na döndürülür.
06.Hadid 6. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. Ve O, göğüslerin özünü bilendir.
07.Hadid 7. Allah'a ve Peygamber'ine iman edin, sizden önce geçenlerin ardından Allah'ın size infak için yetki verdiği şeylerden sarfedin. İçinizden iman edip de infak eden kimselere büyük mükâfat vardır.
08.Hadid 8. Peygamber sizi Rabbinize iman etmeye çağırdığı halde ne diye Allah'a iman etmiyorsunuz? Oysa O, sizden kesin söz almıştı. Eğer mümin iseniz!
09.Hadid 9. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O'dur. Doğrusu Allah size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.
010.Hadid 10. Ey müminler! Size ne oluyor ki, Allah yolunda infakta bulunmuyor, mallarınızı sarfetmiyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası zaten Allah'ındır. İçinizden fetihten önce infak edenler ve savaşan kimseler, daha sonra infak edip savaşanlarla bir değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha üstündür. Allah hepsine de en güzel olanı (cenneti) vâdetmiştir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
011.Hadid 11. Kim Allah'a güzel bir ödünç takdiminde bulunursa, Allah da onun karşılığını kat kat artırır. Ayrıca ona cömertçe verilecek bir mükâfat da vardır.
012.Hadid 12. O günde erkek müminlerle kadın müminleri önlerinden ve sağlarından nûrlarını koşarken görürsün. Onlara: "Müjde! Bugün altlarından ırmaklar akan ve içinde ebediyen kalacağınız cennetler sizindir. İşte büyük kurtuluş budur!" denilir.
013.Hadid 13. O gün ki, erkek münâfıklarla kadın münâfıklar, iman edenlere: ‘Bize bakınız, nurunuzdan alalım!' diyeceklerdir. Onlara: ‘Dönün ardınıza da bir nur arayın!' denilir. Nihayet onların arasına, içinde rahmet, dışında azap bulunan kapalı bir sur çekilir.
014.Hadid 14. Münafıklar müminlere: "Biz sizinle beraber değil miydik?" diye seslenirler. Müminler de derler ki: "Evet amma, siz kendinizi aldattınız, bize pusu kurdunuz, şüpheye düştünüz, kuruntular sizi aldattı. O çok aldatıcı (şeytan) sizi Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı."
015.Hadid 15. Bugün artık sizden de inkâr edenlerden de fidye kabul edilmez. Varacağınız yer ateştir. Odur sizin lâyığınız. O ne kötü bir dönüş yeridir!
016.Hadid 16. İnananların Allah'ı zikir ve O'ndan inen gerçek için kalplerinin saygı ile yumuşaması zamanı hâlâ gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerlerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Zaten onlardan bir çoğu yoldan çıkmış fâsıklardır.
017.Hadid 17. İyi bilin ki Allah, ölümünden sonra yeryüzünü diriltiyor. Aklınızı kullanırsınız diye size âyetleri açıkladık.
018.Hadid 18. Sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah'a güzel bir ödünç takdiminde bulunanlara, verdikleri kat kat artırılır. Hem onlara cömertçe verilecek bir mükâfat da vardır.
019.Hadid 19. Allah'a ve peygamberlerine iman edenler, işte onlar Rableri katında sıddîklar ve şehitlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır. Kâfir olup da âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar da cehennem halkıdırlar.
020.Hadid 20. İyi bilin ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süstür. Aranızda öğünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olmak isteğinden ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği şeyler ekicilerin hoşuna gider. Sonra o bitki kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çer çöp olur. İşte hayatı bu şekilde olan kimse için ahirette şiddetli azap, müminler için ise, Allah'ın mağfireti ve rızâsı vardır. Dünya hayatı insanı oyalayan aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.
021.Hadid 21. (Ey insanlar)! Rabbiniz tarafından bağışlanmaya; Allah'a ve Peygamber'ine inananlar için hazırlanmış, genişliği yerle gök arası kadar olan cennete koşun! Bu Allah'ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
022.Hadid 22. Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap'ta yazılmış olmasın. Şüphesiz ki bu Allah'a göre kolaydır.
023.Hadid 23. Bu, elinizden çıkana üzülmemeniz ve Allah'ın size verdikleri ile sevinip şımarmamanız içindir. Çünkü Allah kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.
024.Hadid 24. Onlar cimrilik ederler, insanlara da cimriliği emrederler. Kim yüz çevirirse, şüphesiz ki Allah zengindir, hamde lâyıktır.
025.Hadid 25. Andolsun ki biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Demiri de indirdik. Onda çetin bir sertlik ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın, dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri meydana çıkarması içindir. Şüphesiz ki Allah kuvvetlidir, yegâne galiptir.
026.Hadid 26. Andolsun ki Nuh'u ve İbrahim'i biz gönderdik. Peygamberliği de kitabı da onların soyuna verdik. Soylarından gelenlerin kimi doğru yoldadır, içlerinden bir çoğu da yoldan çıkmışlardır.
027.Hadid 27. Sonra onların izleri üzerinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik ve ona İncil'i verdik. Ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Türettikleri ruhbanlığa gelince, onu biz yazmadık. Ancak Allah'ın rızâsını kazanmak için kendileri türettiler, amma buna da gereği gibi riâyet etmediler. Biz de onlardan iman etmiş olanlara mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmış fâsıktırlar.
028.Hadid 28. Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve Peygamber'e inanın ki; size rahmetini iki kat versin, ışığında yürüyeceğiniz bir nur ihsan etsin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
029.Hadid 29. Böylece kitap ehli bilsin ki, Allah'ın lütfundan hiçbir şey elde edemezler. Lütuf ancak Allah'ın elindedir. Onu ancak dilediği kimselere verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
01.Mücadele 1. Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir.
02.Mücadele 2. İçinizden zıhar yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları, ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz ki onlar çirkin ve yalan bir lâf söylüyorlar. Bununla beraber şüphesiz ki Allah çok affeden, çok bağışlayandır.
03.Mücadele 3. Hanımları hakkında zıhar yapıp da sonra söylediklerinden dönenler, birbirleriyle temas etmeden önce bir köle azad etmelidirler. Size böylece öğüt verilmektedir. Allah işlediklerinizden haberdar olandır.
04.Mücadele 4. Kim de (buna imkân) bulamazsa, temas etmezden önce birbiri peşinden iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen altmış fakiri doyurur. Bu, Allah'a ve O'nun Resul'üne iman etmenizden dolayıdır. Bunlar Allah'ın hudutlarıdır. Kâfirler için acı bir azap vardır.
05.Mücadele 5. Allah'a ve Peygamber'ine muhalefette bulunanlar, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Halbuki biz apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.
06.Mücadele 6. O gün Allah onların hepsini huzurunda topladığı gün, yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır, onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şâhittir.
07.Mücadele 7. Göklerde olanları da yerde olanları da Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O'dur. Bundan az da olsalar, bundan çok da olsalar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onların yaptıklarını haber verecektir. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.
08.Mücadele 8. Gizli fısıldaşmaları yasak edildikten sonra kendilerine yasaklanan şeye dönenleri ve aralarında günahı, düşmanlığı ve Peygamber'e isyanı gizlice fısıldaşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah'ın selâmlamadığı bir şekilde selâmlarlar. İçlerinden de: "Bu söylediğimiz şeyler yüzünden Allah'ın bize gazap etmesi gerekmez miydi?" derler. Cehennem onlara yeter! Oraya gireceklerdir. Orası ne kötü dönüş yeridir!
09.Mücadele 9. Ey iman edenler! Aranızda gizli fısıldaştığınız zaman günahı, düşmanlığı ve Peygamber'e isyanı fısıldaşmayın. İyiliği ve takvâyı fısıldaşın. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun.
010.Mücadele 10. Gizli fısıldaşmalar ancak şeytandandır. Bunu iman edenleri üzmek için yapar. Oysa şeytan, Allah'ın izni olmadıkça müminlere hiçbir zarar veremez. Müminler Allah'a tevekkül etsinler.
011.Mücadele 11. Ey iman edenler! Size meclislerde: "Yer açın!" denilince yer açın ki, Allah da size genişlik versin. Size: "Kalkın!" denilince de kalkın ki Allah içinizden iman edenleri yüceltsin. Bunlardan kendilerine ilim verilenleri ise kat kat derecelerle yükseltsin. Allah işlediklerinizden haberdar olandır.
012.Mücadele 12. Ey iman edenler! Peygamber'e hususi bir şey arzedip konuşmak istediğiniz zaman bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet sadaka verecek bir şey bulamazsanız üzülmeyiniz. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
013.Mücadele 13. Hususi konuşmanızdan önce sadakalar vermekten korktunuz da mı bunu yerine getirmediniz? Fakat Allah sizi affetti. Şu halde namazı kılın, zekâtı verin. Allah'a ve Peygamber'ine itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
014.Mücadele 14. Allah'ın gadap ettiği bir toplulukla dostluk kuranları görmedin mi? Onlar ne sizdendir, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.
015.Mücadele 15. Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür!
016.Mücadele 16. Onlar yeminlerini kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Onlara alçaltıcı bir azap vardır.
017.Mücadele 17. Onların malları da çocukları da Allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
018.Mücadele 18. Allah o gün onların hepsini yeniden diriltecek, onlar da dünyada iken (mümin olduklarına dair) size yemin ettikleri gibi O'na yemin edeceklerdir. Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar.
019.Mücadele 19. Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah'ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan taraftarı olanlardır. İyi bilin ki asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır.
020.Mücadele 20. Allah'a ve Peygamber'ine muhalefet edenler, işte onlar en aşağılık kimseler arasındadırlar.
021.Mücadele 21. Allah: "Ben ve peygamberlerim elbette galip geleceğiz!" diye yazmıştır. Şüphesiz ki Allah kuvvetlidir, yegâne galiptir.
022.Mücadele 22. Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin; babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, Allah'a ve Peygamber'ine muhalefet eden kimselere sevgi beslediklerini göremezsin. Onlar o kimselerdir ki Allah imanı kalplerine yazmış ve onları kendinden bir ruh ile takviye edip desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın hizbi (partisi)dir. İyi bilin ki kurtuluşa ulaşacak olanlar Allah'ın hizbi (partisi)dir.
01.Haşr 1. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O Aziz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
02.Haşr 2. Ehl-i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Fakat Allah onlara beklemedikleri bir yönden geldi ve yüreklerine korku düşürdü. Evlerini hem kendi elleriyle hem de müminlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Ey basiret sahibleri! İbret alın!
03.Haşr 3. Şayet Allah onlar hakkında sürülmeyi yazmamış olsaydı, elbette onları dünyada başka şekilde cezalandıracaktı. Ahirette de onlar için ateş azabı vardır.
04.Haşr 4. Bu, onların Allah'a ve Resul'üne karşı çıkmalarından ötürüdür. Kim Allah'a karşı gelirse, bilsin ki Allah'ın cezalandırması çetindir.
05.Haşr 5. Herhangi bir hurma ağacını kesmeniz ve gövdeleri üzerinde dimdik bırakmanız Allah'ın izniyle idi. Bir de yoldan çıkan fasıkları rezil etmek içindi.
06.Haşr 6. Allah'ın onların mallarından Peygamber'ine Fey' olarak verdiği şeyler için siz ne bir at, ne de bir deve sürdünüz. Fakat Allah, Peygamber'ini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kâdirdir.
07.Haşr 7. Allah'ın fethedilen memleketler halkının mallarından Peygamber'ine Fey' olarak verdikleri; Allah'ın, Peygamber'in, (Peygamber'e) akrabalığı olanların, yetimlerin, yoksulların ve yolda kalanlarındır. Tâ ki içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alınız, neyi yasak ettiyse ondan sakınınız. Ve Allah'tan korkun! Çünkü Allah'ın cezalandırması çetindir.
08.Haşr 8. (Allah'ın verdiği bu ganimet malları) bilhassa; yurtlarından ve mallarından edilmiş olan, Allah'ın lütfunu ve rızâsını dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamber'ine yardım eden muhacir fakirlerindir. Onlar sâdıkların tâ kendileridir.
09.Haşr 9. Muhacirlerden evvel Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan Ensar, kendilerine hicret edip gelenleri severler. Onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir kaygı hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, muhacir kardeşlerini tercih ederler. Kim nefsinin mala olan hırs ve cimriliğinden korunursa, işte onlar saâdete erenlerdir.
010.Haşr 10. Bunların ardından gelenler de şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi ve iman ile daha önce bizi geçmiş din kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde inananlara karşı hiçbir kin bırakma. Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin."
011.Haşr 11. Resulüm! Münafıkların ehl-i kitaptan inkâr eden dostlarına: "Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız biz de sizinle beraber çıkarız. Sizin aleyhinizde kimseye aslâ uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız mutlaka size yardım ederiz." dediklerini görmedin mi? Allah onların yalancı olduklarına şâhitlik eder.
012.Haşr 12. Andolsun ki eğer onlar çıkarılsalar, onlarla beraber çıkmazlar. Savaşa tutuşmuş olsalar onlara yardım etmezler, yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.
013.Haşr 13. Onların kalplerinde sizin korkunuz Allah'ın korkusundan fazladır. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.
014.Haşr 14. Onlar müstahkem şehirlerde veya duvarlar (siperler) arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.
015.Haşr 15. (Bu yahudilerin durumu) kendilerinden az önce geçmiş ve yaptıklarının cezasını tatmış olanların durumu gibidir. Onlara elem verici bir azap vardır.
016.Haşr 16. (Münafıkların durumu) şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana: "İnkâr et!" der. İnkâr edince de: "Ben senden uzağım, ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." der.
017.Haşr 17. İkisinin de âkibeti cehennemdir. Her ikisi de içinde ebedi kalacaklardır. İşte zâlimlerin cezası budur.
018.Haşr 18. Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
019.Haşr 19. Allah'ı unuttuklarından dolayı Allah'ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar yoldan çıkmış fâsıkların tâ kendileridir.
020.Haşr 20. Cehennem ehliyle cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli olanlar, kurtulanların tâ kendileridir.
021.Haşr 21. Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, muhakkak ki onun Allah'ın korkusundan baş eğdiğini ve parça parça olduğunu görürdün. Biz bu temsilleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz.
022.Haşr 22. O öyle bir Allah'tır ki, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Görülmeyeni de bilir, görüleni de bilir. O Rahman'dır, Rahîm'dir.
023.Haşr 23. O öyle bir Allah'tır ki, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O; mülkün sahibidir, her türlü eksiklikten yücedir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, emrinde galip olandır, istediğini yaptırandır, büyüklükte eşi olmayandır. Allah müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir.
024.Haşr 24. O; yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nu tenzih ve tesbih etmektedirler. O Azîz'dir, hüküm ve hikmet sahibidir.
01.Mümtehine 1. Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz. Oysa onlar Rabbiniz olan Allah'a inandığınızdan dolayı Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer sizler benim yolumda savaşmak ve hoşnutluğumu kazanmak için çıkmışsanız, onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.
02.Mümtehine 2. Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilirler. Size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar. Zaten kâfir olmanızı istemektedirler.
03.Mümtehine 3. Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. O gün Allah onlarla aranızı ayırır. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
04.Mümtehine 4. İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda sizin için gerçekten güzel bir misal vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz de bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir." Yalnız İbrahim'in babasına: "Andolsun ki senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez." sözü hariç. "Ey Rabbimiz! Sana güvendik, sana yöneldik, dönüş sanadır."
05.Mümtehine 5. "Ey Rabbimiz! Bizi inkâr edenlerle imtihan etme, bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegâne gâlip ve hükmünde hikmet sahibi ancak sensin."
06.Mümtehine 6. Andolsun ki sizlerden Allah'ı ve ahiret gününü umanlar için onlarda güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse, şüphesiz ki Allah zengindir, övgüye lâyık olan yalnız O'dur.
07.Mümtehine 7. Umulur ki Allah sizinle düşmanlarınız arasına bir sevgi koyar. Allah kâdirdir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
08.Mümtehine 8. Allah din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve adil davranmanızı yasak kılmaz. Şüphesiz ki Allah adaletli olanları sever.
09.Mümtehine 9. Allah sizi, ancak din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.
010.Mümtehine 10. Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduklarını öğrenirseniz onları kâfirlere geri döndürmeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da bunlara helâl olmazlar. Onların bu kadınlara verdikleri mehirleri iâde edin. Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın. Onlara verdiğiniz mehiri isteyin. Kâfir erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur. Aranızda O hükmeder. Allah bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.
011.Mümtehine 11. Eğer eşlerinizden biri kâfirlere katılır ve onlar da mehirinizi geri vermezlerse, siz onlardan bir ganimet elde ettiğinizde, eşleri gitmiş olanlara mehirlerinin karşılığını verin. İnandığınız Allah'tan korkun.
012.Mümtehine 12. Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık yapmamaları, zinâ etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri (başkalarının doğurduğu veya başka erkekten gayri meşru kazandıkları bir çocuğu kocalarına nisbet etmemeleri), iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana biat ederlerse onların biatlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
013.Mümtehine 13. Ey iman edenler! Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinmeyin. Kâfirler kabirde bulunan kimselerden ümitlerini kestikleri gibi, onlar da ahiretten ümitlerini kesmişlerdir.
01.Saf 1. Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah'ı tesbih ederler. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
02.Saf 2. Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?
03.Saf 3. Yapmadığınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük bir gazaba sebep olur.
04.Saf 4. Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.
05.Saf 5. Bir zamanlar Musa kavmine: "Ey kavmim! Beni niçin incitiyorsunuz? Halbuki benim, Allah'ın size gönderdiği bir peygamberi olduğumu biliyorsunuz!" demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da onların kalplerini saptırmıştı. Allah fâsıklar gürûhunu doğru yola iletip hidayete erdirmez.
06.Saf 6. Bir zamanlar Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrâiloğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş Tevrat'ı tasdik edip doğrulayan, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim." demişti. Müjdelenen peygamber onlara delillerle (mucizelerle) gelince "Bu apaçık bir sihirdir." dediler.
07.Saf 7. İslâm'a dâvet edilirken Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez.
08.Saf 8. Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Halbuki kâfirler istemeseler de, Allah nurunu tamamlayacaktır.
09.Saf 9. Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamber'ini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur. İsterse müşrikler hoş görmesinler.
010.Saf 10. Ey iman edenler! Elem verici, can yakıcı bir azaptan sizi kurtaracak bir ticaret yolunu göstereyim mi size?
011.Saf 11. Allah'a ve Resul'üne imanda sebat eder, Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok daha hayırlıdır.
012.Saf 12. Böyle yaparsanız Allah günahlarınızı size bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerinde hoş yerlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.
013.Saf 13. Bundan başka, seveceğiniz bir şey daha var. Allah'tan bir yardım ve yakın bir fetih. Müminleri müjdele!
014.Saf 14. Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun! Nitekim Meryem oğlu İsa Havarîler'e: "Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kimlerdir?" demişti. Havarîler de: "Biziz Allah'ın yardımcıları!" demişlerdi. İsrailoğullarından bir zümre inanmış, bir zümre de inkâr etmişti. Biz de iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.
01Cuma 1. Göklerde ve yerde olanların hepsi; mülkün sahibi, mukaddes, Azîz, Hakîm olan Allah'ı tesbih ederler.
02Cuma 2. O Allah ki okuma yazma bilmeyen ümmî bir kavmin içinden, onlara Allah'ın âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermiştir. Halbuki onlar daha önceden apaçık bir sapıklık içinde idiler.
03Cuma 3. Allah o Peygamber'i ümmî Araplar'dan başka, henüz kendilerine erişip ulaşmamış bulunan diğer bütün insanlara da göndermiştir. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
04Cuma 4. Bu Allah'ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
05Cuma 5. Kendilerine Tevrat yükletildiği halde, onu taşımayanların (onunla amel etmeyenlerin) durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez.
06Cuma 6. De ki: "Ey yahudiler! Bütün insanları bir yana bırakarak, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu iddiâ ediyorsanız ve bu iddiânızda samimi iseniz, ölümü temenni ediniz."
07Cuma 7. Fakat onlar elleriyle önden gönderdiklerinden (yaptıklarından) dolayı ölümü aslâ temenni etmezler. Allah zâlimleri çok iyi bilir.
08Cuma 8. De ki: "Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı haber verecektir."
09Cuma 9. Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman hemen Allah'ı zikretmeye koşun. Alış-verişi (işi-gücü) bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
010Cuma 10. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın, Allah'ın fazlından nasibinizi arayın. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.
011Cuma 11. Onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp oraya yönelirler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın nezdinde bulunan, eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.
01Münafikun 1. Münafıklar sana geldikleri zaman: "Senin Allah'ın elçisi olduğuna şâhitlik ederiz." derler. Allah, senin gerçekten O'nun elçisi olduğunu çok iyi bilir. Ve Allah, münafıkların yalancı olduklarına da şâhitlik ediyor.
02Münafikun 2. Yeminlerini kendilerine bir kalkan yaptılar. Allah'ın yoluna engel oldular. Gerçekten onlar çok kötü bir şey yapıyorlar.
03Münafikun 3. Çünkü onlar, imana girdiler, sonra kâfir oldular. Bunun üzerine kalpleri mühürlendi de, onlar artık anlamaz bir toplum oldular.
04Münafikun 4. Sen o münafıkları gördüğün zaman, kalıpları hoşuna gider ve söylerlerse dediklerine kulak verirsin. Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler. Ve her gürültüyü, korkularından aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, onun için (kendilerine emniyet etme) onlardan sakın. Allah kahretsin onları! Hakk'tan nasıl çevriliyorlar?
05Münafikun 5. Onlara: "Geliniz, Resulullah sizin için mağfiret dilesin!" denildiği zaman, başlarını çevirirler ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.
06Münafikun 6. Onlara (Allah'tan) mağfiret dilesen de dilemesen de onlar için birdir. Allah onları aslâ bağışlamayacaktır. Çünkü Allah fâsıklar topluluğunu doğru yola iletmez.
07Münafikun 7. Onlar: "Allah'ın Peygamber'inin yanında bulunanlara hiçbir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler!" diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır, fakat münafıklar bunu anlamazlar.
08Münafikun 8. Derler ki: "Andolsun, eğer Medine'ye dönersek en üstün olan en zelil olanı oradan mutlaka çıkaracaktır." İzzet Allah'ındır, Allah'ın Peygamber'inindir ve bütün müminlerindir. Fakat münafıklar bilmezler.
09Münafikun 9. Ey iman edenler! Ne mallarınız ne evlâtlarınız sizi zikrullahtan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır.
010Münafikun 10. Herhangi birinize ölüm gelip de: "Ey Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!" demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan infak edin.
011Münafikun 11. Allah, süresi gelip eceli yettiği zaman hiçbir canı aslâ geri bırakmaz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
01Tegabun 1. Göklerde ve yerde bulunanların hepsi Allah'ı tesbih ederler. Mülk O'nundur, hamd O'na mahsustur. O her şeye kâdirdir.
02Tegabun 2. Sizi yaratan O'dur. Böyle iken kiminiz kâfir kiminiz de mümindir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
03Tegabun 3. Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Size suret verip, suretlerinizi de en güzel şekilde yapmıştır. Dönüş O'nadır.
04Tegabun 4. Göklerde ve yerde olanları bilir. Gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı da bilir. Allah göğüslerin özünü bilendir.
05Tegabun 5. Daha önce inkâr edip de, yaptıklarının cezâsını tadanların haberi size gelmedi mi? Onlar için elem verici bir azap da vardır.
06Tegabun 6. O azabın sebebi şudur: Onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi. Onlar ise: "Bizi bir beşer mi doğru yola götürecekmiş?" dediler ve inkâr edip yüz çevirdiler. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, hamde lâyıktır.
07Tegabun 7. Kâfirler öldükten sonra aslâ diriltilmeyeceklerini iddiâ ettiler. De ki: "Hayır! Rabbime yemin ederim ki mutlaka diriltileceksiniz. Sonra da yaptıklarınız hiç şüphe yok ki size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre pek kolaydır."
08Tegabun 8. Allah'a, Peygamber'ine ve indirdiğimiz o nura (Kur'an'a) inanın. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
09Tegabun 9. Kıyamet günü için sizi topladığı zaman, işte o gün kimin aldandığının ortaya çıktığı gündür. Kim Allah'a iman etmiş ve sâlih amel işlemişse, Allah onun günahlarını örter ve onu altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Orada ebedî kalırlar. İşte en büyük kurtuluş budur.
010Tegabun 10. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar ateş ehlidirler ve orada ebedî kalacaklardır. Ne kötü gidilecek yerdir orası!
011Tegabun 11. Allah'ın izni olmayınca hiçbir musibet isabet etmez. Kim de Allah'a inanırsa ona hidayet eder, gönlünü doğruya yöneltir. Allah her şeyi bilendir.
012Tegabun 12. Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin. Eğer yüz çevirecek olursanız biliniz ki, Resul'ümüze düşen apaçık bir tebliğdir.
013Tegabun 13. Allah öyle bir Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. Müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.
014Tegabun 14. Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının! Affeder, kusurlarına bakmaz, günahlarını örterseniz, şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.
015Tegabun 15. Şüphesiz ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise Allah'ın yanındadır.
016Tegabun 16. Gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak mallarınızdan infak edin. Kim nefsinin mala olan hırs ve cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
017Tegabun 17. Eğer Allah'a güzel bir ödünç takdiminde bulunursanız, Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah şükrün karşılığını verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.
018Tegabun 18. Görüleni görülmeyeni bilendir, Aziz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.
01Talak 1. Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman, onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti de sayın. Rabbiniz olan Allah'tan korkun. Apaçık bir hayâsızlık yapmaları hali müstesnâ, onları evlerinden çıkarmayın. Kendileri de çıkmasınlar. Bu hükümler Allah'ın hudududur. Kim Allah'ın hududunu aşarsa, kendisine yazık etmiş olur. Sen bilmezsin, belki de Allah bunun ardından bir durum peyda ediverir.
02Talak 2. İddet sürelerini doldurduklarında, onları güzellikle tutun veya onlardan güzellikle ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de şâhit tutun. Şâhitliği Allah için yapın. İşte bu, Allah'a ve ahiret gününe inananlara verilen öğüttür. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder, sıkıntıdan kurtarır.
03Talak 3. Ona hayaline gelmeyecek yerlerden rızık verir. Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeter. Şüphesiz ki Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü tayin etmiştir.
04Talak 4. Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdetini görmemiş olanların iddetinde eğer tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise yüklerini bırakmalarına (doğum yapmalarına) kadardır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah onun her işinde bir kolaylık verir.
05Talak 5. İşte bu, Allah'ın size indirdiği emridir. Kim Allah'tan korkarsa, Allah onun kusurlarını örter ve mükâfâtını büyütür.
06Talak 6. Boşadığınız o kadınları (iddetleri müddetince) gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıştırıp evden çıkarmaya zorlamak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer onlar hamile iseler, çocuklarını doğuruncaya kadar nafakalarını verin. Sonra doğan çocuğu sizin faidenize emzirirlerse, emzirme ücretlerini verin. Aranızda bu hususta güzelce istişare edin. Anlaşmakta güçlük çekerseniz, bu takdirde çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir.
07Talak 7. Hali vakti geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı dar olan fakir de, nafakayı Allah'ın kendisine verdiğinden versin. Allah bir kimseyi ancak ona verdiği şeyle mükellef tutar. Allah bir güçlükten sonra er geç bir kolaylık ihsan edecektir.
08Talak 8. Nice memleketler vardır ki, Rablerinin ve peygamberlerinin emrinden uzaklaşıp azmıştır. Biz de onları çetin bir hesaba çekmiş ve onları şiddetli bir azaba uğratmışızdır.
09Talak 9. Böylece onlar kendi yaptıklarının cezasını çektiler. İşlerinin sonucu da tam bir hüsran oldu.
010Talak 10. Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ey iman etmiş olan akıl sahipleri, Allah'tan korkun! Allah size bir zikir indirmiştir.
011Talak 11. İman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber göndermiştir. Kim Allah'a iman eder ve sâlih amel işlerse, Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Orada ebedî kalırlar. Allah ona gerçekten güzel bir rızık vermiştir.
012Talak 12. Yedi kat göğü ve yerden de o kadarını yaratan Allah'tır. Allah'ın fermanı bunların arasından iner ki, böylece Allah'ın her şeye kâdir olduğunu, her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.
01Tahrim 1. Ey Peygamber! Eşlerinin hoşnutluğunu gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, merhamet edendir.
02Tahrim 2. Allah yeminlerinizi çözmeyi meşru kılmıştır. Allah sizin Mevlâ'nızdır. O ilim ve hikmet sahibidir.
03Tahrim 3. Hani Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü başkasına haber verdi. Allah da bunu Peygamber'e açıkladı. Bir kısmını bildirmiş bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: "Bunu sana kim haber verdi?" dedi. "Her şeyi bilen ve haberdar olan Allah haber verdi." dedi.
04Tahrim 4. Eğer tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Şayet onun aleyhinde birbirinize arka çıkarsanız, hiç şüphesiz ki Allah onun Mevlâ'sıdır. Cebrail de, müminlerin sâlih olanları da, bunun ardından bütün melekler de ona yardımcıdırlar.
05Tahrim 5. Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verir.
06Tahrim 6. Ey iman edenler! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında pek haşin, pek şiddetli, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, emredildikleri şeyi yapan melekler vardır.
07Tahrim 7. Ey kâfirler! Bugün özür dilemeyin. Çünkü siz ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.
08Tahrim 8. Ey iman edenler! Yürekten samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. O gün Allah Peygamber'i ve iman edip onunla beraber olanları rüsvay etmeyecek, utandırmayacak. Nurları önlerinde ve sağlarında koşup parlayacak. Derler ki: "Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla ve bizi bağışla, şüphesiz ki sen her şeye kâdirsin."
09Tahrim 9. Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!
010Tahrim 10. Allah, inkâr edenlere Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal gösterir. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kulun nikâhı altında iken onlara hâinlik ettiler. Kocaları da Allah'tan gelen azabı onlardan savamadı. O iki kadına: "Cehenneme girenlerle beraber siz de girin!" denildi.
011Tahrim 11. Allah iman edenlere de Firavun'un karısı (Asiye)yi misal gösterir. O şöyle demişti: "Rabbim! Katından bana cennette bir ev yap. Beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar, beni şu zâlimler gürûhundan kurtar."
012Tahrim 12. Irzını korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Biz ona ruhumuzdan üflemiştik. Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti. O bize gönülden itaat edenlerdendi.
01.Mülk 1. Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter.
02.Mülk 2. O hanginizin daha güzel amel işleyeceğinizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır. O Azîz'dir, çok bağışlayıcıdır.
03.Mülk 3. O ki, yedi göğü birbiri üzerinde kat kat yarattı. Rahman'ın yaratmasında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak! Bir bozukluk görüyor musun?
04.Mülk 4. Sonra gözünü tekrar tekrar çevir bak! Göz (aradığı bozukluğu bulamayıp) bitkin ve yorgun olarak sana döner.
05.Mülk 5. Andolsun ki biz dünya göğünü kandillerle donattık. Onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.
06.Mülk 6. Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü gidilecek yerdir o!
07.Mülk 7. Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı korkunç uğultusunu işitirler.
08.Mülk 8. Cehennem neredeyse öfkesinden çatlayacak! Her topluluk onun içine atıldıkça, onun bekçileri onlara: "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorarlar.
09.Mülk 9. Onlar şöyle derler: "Evet, bize bir uyarıcı geldi amma, biz onu yalanladık ve: ‘Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz.' dedik."
010.Mülk 10. Ve derler ki: "Eğer biz kulak vermiş olsaydık veya düşünüp anlasaydık, şu çılgın alevli cehennemliklerin arasında bulunmazdık."
011.Mülk 11. Ve böylece günahlarını itiraf ederler. Çılgınca yanan ateş halkı (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun!
012.Mülk 12. Görmedikleri halde Rablerinden korkanlar var ya, işte onlar için mağfiret ve büyük mükâfat vardır.
013.Mülk 13. Sözünüzü ister gizleyin ister açığa vurun. Şüphesiz ki O, göğüslerin özünü bilendir.
014.Mülk 14. Yaratan bilmez olur mu hiç? O Lâtif'tir, her şeyden haberdardır.
015.Mülk 15. Size yeryüzünü boyun eğdiren O'dur. Öyleyse yerin omuzlarında (üzerinde) dolaşın, O'nun verdiği rızıktan da yiyin. Nihayet dönüş O'nadır.
016.Mülk 16. Gökte olanın sizi yere batırıvermeyeceğinden emin mi oldunuz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır.
017.Mülk 17. Gökte olanın üzerinize taş yağdırmasından emin mi oldunuz? Siz benim tehdidimin nasıl olduğunu yakında bileceksiniz.
018.Mülk 18. Andolsun ki, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Fakat benim intikamım nasıl oldu?
019.Mülk 19. Üzerlerinde kanat çırpıp duran kuşları görmüyorlar mı? Onları havada tutan Rahman'dan başkası değildir. Şüphesiz ki O her şeyi görendir.
020.Mülk 20. Rahman olan Allah'a karşı size yardım edecek askerleriniz kimdir? Kâfirler ancak aldanış içindedirler.
021.Mülk 21. Eğer O, rızkınızı (sizden) kesiverecek olsa, size rızık verecek kimdir? Hayır! Onlar azgınlık ve nefret içinde direnip durmaktadırlar.
022.Mülk 22. Yüzüstü tökezleyerek yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa dosdoğru yolda düzgün yürüyen mi?
023.Mülk 23. De ki: "Sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!"
024.Mülk 24. De ki: "Sizi yeryüzünde yaratıp öteye beriye yayan O'dur. Ve siz O'nun huzurunda toplanacaksınız."
025.Mülk 25. Onlar: "Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?" derler.
026.Mülk 26. Resulüm! De ki: "O bilgi ancak Allah katındadır. Ben ise apaçık bir uyarıcıyım."
027.Mülk 27. Onu (azabı) yaklaşmış gördükleri zaman, kâfirlerin yüzleri kararır. Kendilerine "İşte sizin isteyip durduğunuz şey budur!" denilir.
028.Mülk 28. De ki: "Söyler misiniz? Eğer Allah beni ve benimle beraber olanları öldürürse veya bize merhamet ederse, kâfirleri acı azaptan kim kurtarabilir?"
029.Mülk 29. De ki: "O Rahman'dır. Biz O'na inandık ve O'na tevekkül ettik. Kimin apaçık sapıklık içinde olduğunu yakında bileceksiniz!"
030.Mülk 30. De ki: "Suyunuz çekilecek olsa, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?"
01.Kalem 1. Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun!
02.Kalem 2. Resulüm! Andolsun ki sen Rabbinin nimeti sayesinde mecnun (deli) değilsin.
03.Kalem 3. Senin için tükenmeyen bir mükâfat var.
04.Kalem 4. Ve sen hiç şüphesiz ki büyük bir ahlâka sahipsin.
05.Kalem 5. Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.
06.Kalem 6. Hanginizin aklından zoru olduğunu.
07.Kalem 7. Doğrusu senin Rabbin, yolundan sapanları çok iyi bilir. Hidayete erip doğru yolda olanları da O çok iyi bilir.
08.Kalem 8. O halde (hakikatı) yalan sayanlara boyun eğme!
09.Kalem 9. Onlar senin yumuşak ve müsamahalı davranmanı isterler ki, kendileri de sana yumuşak davransınlar.
010.Kalem 10. Resulüm! Sakın itaat (ve iltifat) etme, alabildiğine yemin eden aşağılığa.
011.Kalem 11. Daima kusur arayıp kınayana, söz götürüp getirene.
012.Kalem 12. İyiliği engelleyen, haddi aşan günahkâra.
013.Kalem 13. Kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine.
014.Kalem 14. Çok mal ve oğulları var diye.
015.Kalem 15. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masallarıdır!" der.
016.Kalem 16. Biz yakında onun burnuna damga vurup işaretleyeceğiz.
017.Kalem 17. Biz vaktiyle bahçe sahiplerine belâ verdiğimiz gibi, bunlara da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.
018.Kalem 18. Bir istisna da yapmıyorlardı.
019.Kalem 19. Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından gönderilen kuşatıcı bir âfet bahçeyi sarıverdi.
020.Kalem 20. Bahçe kapkara kesildi.
021.Kalem 21. Sabah olurken birbirine seslendiler:
022.Kalem 22. "Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsulünüzün başına gidin!"
023.Kalem 23. Derken fısıldaşa fısıldaşa yola koyuldular:
024.Kalem 24. "Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanımıza sokulmasın!"
025.Kalem 25. (Yoksullara yardım etmeye) güçleri yettiği halde, böyle konuşarak erkenden gittiler.
026.Kalem 26. Fakat bahçeyi gördüklerinde: "Herhalde biz yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler.
027.Kalem 27. "Yok yok! Doğrusu biz mahrum bırakılmışız."
028.Kalem 28. İnsaflıları şöyle dedi: "Ben size demedim mi? Rabbinizi tesbih etmeniz gerekmez miydi?"
029.Kalem 29. "Rabbimizi tesbih ederiz. Doğrusu biz zâlimlermişiz." dediler.
030.Kalem 30. Dönüp kabahati birbirine yüklemeye başladılar.
031.Kalem 31. Şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kimselermişiz."
032.Kalem 32. "Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Biz sadece Rabbimize rağbet edip gönül bağlayanlardanız."
033.Kalem 33. İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı!
034.Kalem 34. Şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için Rableri katında Naîm cennetleri vardır.
035.Kalem 35. Teslimiyet gösterenleri biz suçlular gibi tutar mıyız hiç?
036.Kalem 36. Size ne oluyor, ne biçim hüküm veriyorsunuz?
037.Kalem 37. Yoksa size âit bir kitap var da ondan mı okuyorsunuz?
038.Kalem 38. O kitapta: "Beğendiğiniz her şey sizindir." diye mi yazılı?
039.Kalem 39. Yoksa: "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir." diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
040.Kalem 40. Sor bakalım onlara, hangisi bunu üzerine alıyor?
041.Kalem 41. Yoksa onların ortakları mı var? Sözlerinde doğru iseler, hadi ortaklarını da getirsinler!
042.Kalem 42. O gün baldırlar açılır ve secdeye dâvet edilirler, fakat güç getiremezler.
043.Kalem 43. Gözleri dönmüş olarak yüzlerini zillet bürür. Halbuki onlar sapasağlam iken de secde etmeye dâvet ediliyorlardı.
044.Kalem 44. Bu sözü yalan sayanlarla beni başbaşa bırak! Biz onları bilmeyecekleri bir cihetten derece derece azaba yaklaştıracağız.
045.Kalem 45. Ben onlara mühlet veriyorum. Şüphe yok ki, benim tuzağım metindir.
046.Kalem 46. Resulüm! Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
047.Kalem 47. Yoksa gayb (bilgisi) onların yanında da onlar mı yazıyorlar?
048.Kalem 48. Resulüm! Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle! Balığın arkadaşı Yunus gibi olma. Hani o dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.
049.Kalem 49. Şayet Rabbinden ona bir lütuf nimeti erişmemiş olsaydı, kınanmış olarak sahile atılacaktı.
050.Kalem 50. Fakat Rabbi onu seçti ve onu sâlihlerden kıldı.
051.Kalem 51. O kâfirler Zikr'i işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi ve: "O bir delidir." diyorlardı.
052.Kalem 52. Halbuki o Kur'an âlemler için bir öğüttür.
01.Hakka 1. "Gerçekleşecek olan."
02.Hakka 2. Nedir o "Gerçekleşecek olan"?
03.Hakka 3. "Gerçekleşecek olan"ın ne olduğunu sen bilir misin?
04.Hakka 4. Semud ve Âd kavimleri Kâria'yı (başlarına çarpacak olan felâketi) yalanlamışlardı.
05.Hakka 5. Bu yüzden Semud kavmi korkunç bir sesle helâk edildiler.
06.Hakka 6. Âd kavmi de uğultulu, önünde durulmaz bir rüzgârla yok edildiler.
07.Hakka 7. Allah onu, yedi gece sekiz gün ardarda onların üzerine musallat etti. Öyle ki, sen o kavmi oracıkta içi boş hurma kütükleri gibi yere serilmiş bir halde görürsün!
08.Hakka 8. Şimdi onlardan hiç geri kalan görüyor musun?
09.Hakka 9. Firavun, ondan öncekiler ve altüst olmuş şehirlerde oturanlar da hep günah işlediler.
010.Hakka 10. Böylece Rablerinin peygamberine isyan ettiler. O da onları şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakalayıverdi.
011.Hakka 11. Su iyice kabarıp taştığı vakit, şüphesiz ki yüzüp giden gemide sizi biz taşıdık.
012.Hakka 12. Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve anlayışlı kulaklar onu anlasın diye.
013.Hakka 13. Sur'a ilk defa üflediği zaman.
014.Hakka 14. Yer ve dağlar kaldırılıp birbirine şiddetle çarpılarak darmadağın edildiği zaman.
015.Hakka 15. İşte o gün olacak olur, (kıyamet kopar).
016.Hakka 16. Gök de yarılır ve artık o gün çökmeye yüz tutar.
017.Hakka 17. Melekler de (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, onların üzerinde sekiz melek yüklenir.
018.Hakka 18. O gün siz huzura arzolunursunuz ve hiçbir şeyiniz gizli kalmaz.
019.Hakka 19. Kitabı sağ eline verilen kimse: "Alın kitabımı okuyun!" der.
020.Hakka 20. "Ben zaten hesabıma kavuşacağımı sezmiştim."
021.Hakka 21. Artık o safalı bir hayat içindedir.
022.Hakka 22. Yüce bir cennette.
023.Hakka 23. Meyveleri sarkmış.
024.Hakka 24. "Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü âfiyetle yiyin, için!"
025.Hakka 25. Kitabı sol eline verilmiş olana gelince, o da der ki: "Kitabım keşke bana verilmeseydi!"
026.Hakka 26. "Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!"
027.Hakka 27. "Ah! Keşke bu iş son bulmuş olsaydı!"
028.Hakka 28. "Malım bana hiçbir fayda vermedi."
029.Hakka 29. "Saltanatım benden ayrılıp gitti."
030.Hakka 30. "Tutun onu! Hemen bağlayın!"
031.Hakka 31. "Sonra atın onu cehenneme!"
032.Hakka 32. "Sonra onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire vurun!"
033.Hakka 33. Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi.
034.Hakka 34. Ve yoksulu doyurmayı teşvik etmezdi.
035.Hakka 35. Bugün onun için candan bir dost yoktur.
036.Hakka 36. Kanlı irinden başka yiyeceği de yoktur.
037.Hakka 37. Onu ancak günahkârlar yer.
038.Hakka 38. Görebildikleriniz üzerine yemin ederim ki!
039.Hakka 39. Ve göremedikleriniz üzerine de.
040.Hakka 40. Kur'an elbette şerefli bir peygamberin sözüdür.
041.Hakka 41. O bir şâir sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!
042.Hakka 42. Bir kâhin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!
043.Hakka 43. O (Kur'an) âlemlerin Rabbinden indirilmedir.
044.Hakka 44. Eğer o (Peygamber), bize karşı bazı sözleri kendiliğinden uydurmuş olsaydı,
045.Hakka 45. Elbette biz onu kuvvetle yakalardık.
046.Hakka 46. Sonra da kalp damarını koparırdık.
047.Hakka 47. Sizden hiç kimse onu koruyamazdı.
048.Hakka 48. Doğrusu o (Kur'an) takvâ sahipleri için bir öğüttür.
049.Hakka 49. Bununla beraber biz biliyoruz ki, içinizde onu yalanlayanlar vardır.
050.Hakka 50. Muhakkak ki o, kâfirler için bir üzüntüdür (bir iç yarasıdır).
051.Hakka 51. Ve kesinlikle o, şüphe olmayan bir gerçektir.
052.Hakka 52. Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et.
01.Mearic 1. İsteyen birisi inecek azabı istedi.
02.Mearic 2. O, kâfirler içindir ve onu menedecek hiç kimse yoktur.
03.Mearic 3. O, yükselme derecelerinin sahibi Allah'tandır.
04.Mearic 4. Melekler ve Ruh (Cebrail) oraya miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkarlar.
05.Mearic 5. Şimdi sen güzelce sabret.
06.Mearic 6. Doğrusu onlar o azabı uzak görüyorlar.
07.Mearic 7. Biz ise onu yakın görüyoruz.
08.Mearic 8. O gün gök erimiş maden gibi olur.
09.Mearic 9. Dağlar da atılmış yüne döner.
010.Mearic 10. Hiçbir dost diğer dostunu soramaz.
011.Mearic 11. Yalnız birbirine gösterilirler. Suçlu kişi o günün azabından kurtulmak için oğullarını fedâ etmek ister.
012.Mearic 12. Karısını ve kardeşini.
013.Mearic 13. Kendisini barındırmış sülâlesini.
014.Mearic 14. Ve yeryüzünde bulunan herkesi fedâ etmek ister. Tâ ki kendisini kurtarsın.
015.Mearic 15. Fakat ne mümkün! O cehennem, alevlenen bir ateştir.
016.Mearic 16. Deriyi kavurup soyar.
017.Mearic 17. (Cehennem) yüz çevirip geri döneni çağırır.
018.Mearic 18. Mal toplayıp yığan kimseyi.
019.Mearic 19. İnsan gerçekten pek hırslı yaratılmıştır.
020.Mearic 20. Başına bir felâket gelince sızlanır, feryat eder.
021.Mearic 21. Bir iyilik dokunduğunda ise cimri kesilir, onu herkesten meneder.
022.Mearic 22. Ancak namaz kılanlar hariç.
023.Mearic 23. Onlar ki namazlarına devam ederler.
024.Mearic 24. Onların mallarında belli bir hak vardır.
025.Mearic 25. İsteyenin ve mahrum olanın (iffetinden dolayı isteyemeyenin).
026.Mearic 26. Onlar ki cezâ gününü tasdik ederler.
027.Mearic 27. Onlar ki Rablerinin azabından korkarlar.
028.Mearic 28. Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz.
029.Mearic 29. Onlar ki, mahrem yerlerini herkesten korurlar.
030.Mearic 30. Ancak eşleri ve câriyeleri hariç. Doğrusu bunlar kınanamazlar.
031.Mearic 31. Bu sınırı aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir.
032.Mearic 32. O müminler ki, emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler.
033.Mearic 33. Onlar ki şâhitliklerini yerine getirirler.
034.Mearic 34. Namazlarına riâyet ederler.
035.Mearic 35. İşte onlar cennetlerde ikram olunacaklardır.
036.Mearic 36. Resulüm! O kâfirlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar.
037.Mearic 37. Sağdan ve soldan, ayrı ayrı gruplar halinde.
038.Mearic 38. Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?
039.Mearic 39. Hayır! Doğrusu biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık.
040.Mearic 40. Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki biz muktediriz.
041.Mearic 41. Onların yerine kendilerinden daha iyilerini getirmeye. Hiç kimse de önümüze geçemez.
042.Mearic 42. Resulüm! Bırak onları! Tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar, oynayadursunlar.
043.Mearic 43. O gün onlar sanki dikili taşlara doğru koşuyorlarmış gibi kabirlerinden çabuk çabuk çıkarlar.
044.Mearic 44. Gözleri dönmüş, yüzlerini zillet bürümüş olarak. İşte bu, onlara vaad olunan gündür.
01.Nuh 1. Kendilerine yakıcı bir azap gelmezden önce kavmini uyar diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik.
02.Nuh 2. Dedi ki: "Ey kavmim! Şüphesiz ki ben size gönderilen apaçık bir uyarıcıyım."
03.Nuh 3. "Allah'a kulluk edin, O'ndan korkun ve bana da itaat edin."
04.Nuh 4. "Ki, Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar geciktirsin (cezalandırmadan yaşatsın). Bilinmeli ki, Allah'ın belirttiği süre gelince artık o ertelenmez. Keşke bilseniz!"
05.Nuh 5. Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Doğrusu ben kavmimi gece gündüz dâvet ettim."
06.Nuh 6. "Fakat benim dâvetim onların ancak kaçmalarını artırdı."
07.Nuh 7. "Doğrusu ben, senin onları bağışlaman için ne kadar dâvet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler."
08.Nuh 8. "Sonra ben onları açıkça çağırdım."
09.Nuh 9. "Üstelik onlarla hem açıktan açığa, hem de gizliden gizliye görüşmeler de yaptım."
010.Nuh 10. "Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin, çünkü O çok bağışlayıcıdır."
011.Nuh 11. "Mağfiret dileyin ki, üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin."
012.Nuh 12. "Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın."
013.Nuh 13. "Size ne oluyor ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?"
014.Nuh 14. "Allah sizi merhalelerden geçirerek yaratmıştır."
015.Nuh 15. "Allah'ın, göğü yedi kat üzerine nasıl yarattığını görmez misiniz?"
016.Nuh 16. "Onların içinde ay'ı bir nur yapmış, güneşin de ışık saçmasını sağlamıştır."
017.Nuh 17. "Allah sizi yerden bitki bitirir gibi bitirmiştir."
018.Nuh 18. "Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi tekrar çıkaracaktır."
019.Nuh 19. "Allah yeryüzünü sizin için yaymıştır."
020.Nuh 20. "Geniş yollar edinip dolaşabilesiniz diye."
021.Nuh 21. Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Doğrusu onlar bana karşı geldiler. Malı ve çocuğu kendisine zarardan başka bir şey artırmayan kimseye uydular."
022.Nuh 22. "Birbirinden büyük hileler ve düzenler kurdular."
023.Nuh 23. "Ve dediler ki: ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele Vedd, Suva', Yeğûs, Yeûk ve Nesr putlarından aslâ vazgeçmeyin.'"
024.Nuh 24. "Böylece birçoklarını saptırdılar. Ey Rabbim! Sen bu zâlimlerin ancak sapıklık ve taşkınlıklarını artır."
025.Nuh 25. Onlar günahları sebebiyle suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular. Kendilerine Allah'tan başka yardımcılar da bulamadılar.
026.Nuh 26. Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!"
027.Nuh 27. "Eğer sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar ve sadece ahlâksız ve çok nankör evlât doğurup yetiştirirler."
028.Nuh 28 "Ey Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, inanan erkek ve kadınları bağışla! Zâlimlerin helâkından başka bir şeyini de artırma!"
01.Cin 1. Resulüm! De ki: "Bana cinlerden bir topluluğun Kur'an dinlediği vahyolundu." Onlar şöyle demişlerdir: "Gerçekten biz hayranlık veren çok hoş Kur'an dinledik."
02.Cin 2. "O, hakka ve doğru yola götürüyor. Bundan dolayı biz de ona iman ettik. Biz Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız."
03.Cin 3. "Doğrusu Rabbimizin şânı çok yücedir. O ne eş, ne de bir çocuk edinmemiştir."
04.Cin 4. "Meğer aramızdaki şu beyinsiz (İblis), Allah hakkında saçma sapan şeyler söylüyormuş."
05.Cin 5. "Biz, insanların ve cinlerin, Allah'a karşı yalan uydurabileceklerini sanmazdık."
06.Cin 6. "Gerçekten bir takım insanlar, cinlerin bir takımına sığınırlardı da, o cinlerin kibir ve azgınlıklarını artırırlardı.
07.Cin 7. "Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi yeniden diriltmeyeceğini sanmışlardı."
08.Cin 8. "Biz göğü yokladık, onu çok kuvvetli bekçilerle ve alevlerle doldurulmuş bulduk."
09.Cin 9. "Biz bundan evvel, haber işitmek için göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk. Artık şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözetleyen bir alev bulunuyor."
010.Cin 10. "Biz bilmeyiz ki, yeryüzünde olan kimseler hakkında bir belâ mı murad edildi, yoksa Rableri onlara bir iyilik mi diledi?"
011.Cin 11. "Biz cinlerin içinde sâlih müminler de vardır, bundan aşağı bulunanlar da vardır. Biz çeşit çeşit fırkalara ayrılmış topluluklardık."
012.Cin 12. "Gerçekten biz anladık ki, Allah'ı yeryüzünde acze düşürmemize aslâ imkân yok. Başka yere kaçmakla da hiçbir zaman onu âciz bırakamayız."
013.Cin 13. "Biz hidayet rehberi olan Kur'an'ı dinlediğimizde, ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse; o artık ne mükâfatın azalacağından, ne de haksızlığa uğrayacağından korkmaz.
014.Cin 14. "İçimizde kendini Allah'a vermiş müslümanlar da var, hak yolundan sapan zâlimler de var. Kendini Allah'a veren müslümanlar; işte onlar hidayet yolunu arayanlardır."
015.Cin 15. "Kendilerine yazık eden zâlimlere gelince, işte onlar cehenneme odun oldular."
016.Cin 16. Resulüm! Eğer onlar yolda dosdoğru gitselerdi, onlara bol bol su verirdik.
017.Cin 17. Bu nimet içinde onları imtihan edelim diye. Kim Rabbini zikirden yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe artan bir azaba uğratır.
018.Cin 18. Mescidler şüphesiz Allah'ındır. O halde Allah'la birlikte başka birine duâ etmeyin.
019.Cin 19. Allah'ın kulu, O'na yalvarmak, (namaz kılmak) için kalkınca, (cinler) neredeyse çevresinde keçeleşirler, birbirine girerlerdi.
020.Cin 20. Resulüm! De ki: "Ben ancak Rabbime duâ ederim ve O'na hiçbirini ortak koşmam."
021.Cin 21. De ki: "Şüphesiz ki ben size zarar vermeye de iyilik yapmaya da kâdir değilim."
022.Cin 22. De ki: "Doğrusu hiç kimse beni Allah'tan kurtaramaz ve ben O'ndan başka bir sığınak da bulamam."
023.Cin 23. Benim yaptığım sadece Allah katından olanı, O'nun gönderdiklerini tebliğ etmektir. Kim Allah'a ve Peygamber'ine isyan ederse, ona içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır.
024.Cin 24. Nihayet onlar kendilerine vaad olunan şeyi gördükleri zaman, kimin yardımcısının daha zayıf ve sayıca daha az olduğunu bileceklerdir.
025.Cin 25. De ki: "Size vaad edilen (azap) yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyar? Ben bilemem."
026.Cin 26. Gaybı bilen ancak O'dur. Gaybına kimseyi muttali kılmaz.
027.Cin 27. Ancak beğenip seçtiği elçi bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve arkasından gözetleyiciler koyar.
028.Cin 28. Tâ ki, Rabb'lerinin gönderdiklerini gerçekten tebliğ etmiş olduklarını bilsin. Şüphesiz ki Allah onların yanında bulunan her şeyi çepeçevre kuşatmış ve her şeyi teker teker saymıştır.
01.Müzzemmil 1. Ey örtüsüne bürünen (Resulüm)!
02.Müzzemmil 2. Gecenin bir kısmı hariç olmak üzere kalk!
03.Müzzemmil 3. Gecenin yarısında, yahut ondan biraz eksilt.
04.Müzzemmil 4. Veyahut üzerine biraz artır. Kur'an'ı ağır ağır, tane tane, tertil üzere oku!
05.Müzzemmil 5. Doğrusu biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz.
06.Müzzemmil 6. Şüphesiz ki gece kalkıp ibadet etmek daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir.
07.Müzzemmil 7. Çünkü gündüz vakti seni uzun uzun alıkoyacak işler vardır.
08.Müzzemmil 8. Rabbinin adını zikret ve her şeyi bırakıp yalnız O'na yönel.
09.Müzzemmil 9. O, doğunun da batının da Rabbidir, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse yalnız O'nu vekil tut (O'nun himayesine sığın).
010.Müzzemmil 10. Onların söylediklerine sabret ve güzelce onlardan ayrıl.
011.Müzzemmil 11. Resulüm! Nimet içinde olan o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.
012.Müzzemmil 12. Yanımızda onlar için ağır boyunduruklar ve cehennem var.
013.Müzzemmil 13. Boğaza takılıp kalan bir yiyecek ve acıklı bir azap var.
014.Müzzemmil 14. O gün yer ve dağlar sarsılır, dağlar dağılmış kum yığınına döner.
015.Müzzemmil 15. Doğrusu biz Firavun'a bir peygamber gönderdiğimiz gibi, size de hakkınızda şâhitlik edecek bir peygamber gönderdik.
016.Müzzemmil 16. Firavun o peygambere karşı gelmişti de, onu çok ağır bir yakalayışla yakalayıp cezalandırmıştık.
017.Müzzemmil 17. Eğer inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan o günden nasıl korunacaksınız?
018.Müzzemmil 18. O günün şiddetinden gök yarılır, Allah'ın vaadi mutlaka yerine gelir.
019.Müzzemmil 19. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine varan bir yol tutar.
020.Müzzemmil 20. Resulüm! Şüphesiz Rabbin biliyor ki sen, gecenin üçte ikisinden biraz eksik ve yarısında ve üçte birinde kalkıyorsun. Seninle beraber olanlardan bir tâife de kalkıyorlar. Geceyi ve gündüzü (onun vakitlerini) Allah takdir eder. O, sizin bunu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti. Artık Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bildi ki içinizden hastalar olacaktır. Diğerleri Allah'ın lütfunu arayarak yeryüzünde seyahat edecekler, diğer bir kısmı da Allah yolunda savaşacaklar. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a güzel ödünç takdiminde bulunun. Kendiniz için önden ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu hem daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere bulursunuz. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.
01.Müddessir 1. Ey bürünüp sarınan (Resulüm)!
02.Müddessir 2. Kalk da (insanları) uyar.
03.Müddessir 3. Sadece Rabbini büyük tanı.
04.Müddessir 4. Elbiseni temiz tut.
05.Müddessir 5. Kötü şeylerden uzak dur.
06.Müddessir 6. Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.
07.Müddessir 7. Rabbin için sabret.
08.Müddessir 8. Sur'a üfürüldüğü vakit.
09.Müddessir 9. İşte o gün çetin bir gündür.
010.Müddessir 10. Hele kâfirler için hiç de kolay olmayan zorlu bir gündür.
011.Müddessir 11. Resulüm! Tek olarak yarattığım o adamla beni başbaşa bırak!
012.Müddessir 12. Kendisine bol bol servet verdim.
013.Müddessir 13. Göz önünde duran oğullar verdim.
014.Müddessir 14. Ve nimetleri yaydıkça yaydım.
015.Müddessir 15. Üstelik o bunu daha da artırmamı umuyor.
016.Müddessir 16. Hayır! Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı alabildiğine inatçı kesildi.
017.Müddessir 17. Ben onu dik bir yokuşa süreceğim.
018.Müddessir 18. Çünkü o düşündü taşındı, ölçüp biçti.
019.Müddessir 19. Kahrolası! Nasıl da ölçtü biçti!
020.Müddessir 20. Yine kahrolası! Nasıl da ölçtü biçti!
021.Müddessir 21. Sonra baktı.
022.Müddessir 22. Sonra suratını astı, kaşlarını çattı.
023.Müddessir 23. Sonra da arkasını döndü ve büyüklük tasladı.
024.Müddessir 24. Dedi ki: "Bu, sadece nakledilen bir sihirdir."
025.Müddessir 25. "Bu, insan sözünden başka bir şey değildir."
026.Müddessir 26. Ben onu Sakar'a (cehenneme) sokacağım.
027.Müddessir 27. Sakar'ın ne olduğunu sen bilir misin?
028.Müddessir 28. O Sakar (insan vücudundan geriye bir şey) ne bırakır, ne de (eski haline getirip tekrar azap etmekten) vazgeçer.
029.Müddessir 29. Durmadan deriler kavurur.
030.Müddessir 30. Üzerinde ondokuz (muhafız melek) vardır.
031.Müddessir 31. Biz cehennemin bekçilerini hep meleklerden yaptık. Onların sayılarını da inkârcılar için sadece bir fitne kıldık. Ki, ehl-i kitap kesin bilgi edinsin. İman edenlerin de imanı artsın. Hem kendilerine kitap verilenler, hem de müminler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler: "Bu misalle Allah neyi kastetmiştir?" desinler. İşte Allah dilediğini böyle şaşırtır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür.
032.Müddessir 32. Hayır! Aya andolsun ki!
033.Müddessir 33. Dönüp gitmekte olan geceye andolsun ki!
034.Müddessir 34. Ağarmakta olan sabaha andolsun ki!
035.Müddessir 35. O (Sakar) en büyük belâlardan biridir.
036.Müddessir 36. İnsanlık için bir uyarıcıdır.
037.Müddessir 37. İçinizden ileri gitmek ve geri kalmak isteyen kimseler için.
038.Müddessir 38. Herkes kazandığına karşılık bir rehindir.
039.Müddessir 39. Ancak defterleri sağdan verilenler böyle değildir.
040.Müddessir 40. Onlar cennetlerdedirler. (Uzaktan uzağa) sorarlar:
041.Müddessir 41. Suçlulardan.
042.Müddessir 42. "Sizi Sakar'a (alevli cehenneme) sokan nedir?"
043.Müddessir 43. Derler ki: "Biz namazımızı kılmıyorduk."
044.Müddessir 44. "Yoksulu doyurmuyorduk."
045.Müddessir 45. "Bâtıla dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk."
046.Müddessir 46. "Cezâ gününü yalanlıyorduk."
047.Müddessir 47. "Ölüm bize bu haldeyken gelip çattı."
048.Müddessir 48. Şefaat edeceklerin şefaatı onlara bir fayda vermez.
049.Müddessir 49. Öyleyken bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çeviriyorlar?
050.Müddessir 50. Sanki onlar ürkmüş yabanî merkepler gibidirler.
051.Müddessir 51. Arslandan kaçan.
052.Müddessir 52. Hayır! Onlardan her biri, önüne açılıvermiş sahifeler verilmesini istiyor.
053.Müddessir 53. Hayır! Aslında onlar ahiretten korkmuyorlar.
054.Müddessir 54. Hayır! Şüphesiz ki o bir öğüttür.
055.Müddessir 55. Dileyen ondan öğüt alır.
056.Müddessir 56. Bununla beraber Allah dilemedikçe onlar öğüt alamazlar. O, kendisinden korkulmaya daha lâyıktır, mağfiret sahibi de O'dur.
01.Kıyame 1. Kıyamet gününe andolsun!
02.Kıyame 2. Kendisini alabildiğine kınayan nefse andolsun!
03.Kıyame 3. İnsan, kemiklerini toplayamayacağımızı mı sanıyor?
04.Kıyame 4. Evet, biz onun parmak uçlarını bile derleyip eski haline getirmeye kâdiriz.
05.Kıyame 5. Fakat insan, ileriye doğru devamlı suç işlemek (ömrünü günahla geçirmek) ister.
06.Kıyame 6. "Kıyamet günü ne zamanmış?" diye sorar.
07.Kıyame 7. Göz kamaştığı,
08.Kıyame 8. Ay tutulduğu,
09.Kıyame 9. Güneşle ay bir araya getirildiği zaman!
010.Kıyame 10. İşte o gün insan: "Kaçacak yer neresi?" der.
011.Kıyame 11. Hayır hayır!.. Sığınılacak bir yer yoktur!
012.Kıyame 12. O gün varıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur.
013.Kıyame 13. O gün insana, yaptığı ve yapmayıp geri bıraktığı her şey haber verilir.
014.Kıyame 14. İnsan artık kendi kendisinin şâhididir.
015.Kıyame 15. İsterse günahlarını örtmek için özürlerini sayıp döksün.
016.Kıyame 16. Resulüm! Onu hemen ezberlemek için acele ederek dilini kıpırdatma.
017.Kıyame 17. Şüphesiz ki onu (ezberinde) toplamak ve okutmak bize âittir.
018.Kıyame 18. O halde biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy.
019.Kıyame 19. Sonra onu açıklamak bize âittir.
020.Kıyame 20. Hayır, hayır! Siz çarçabuk geçen dünyayı seviyorsunuz.
021.Kıyame 21. Ve ahireti bırakıyorsunuz.
022.Kıyame 22. Nice yüzler vardır ki o gün ışıl ışıl parlar.
023.Kıyame 23. Rablerine bakarlar.
024.Kıyame 24. Nice yüzler de vardır ki o gün asıktır.
025.Kıyame 25. Bel kemiklerini kıracak bir musibete uğratılacağını sezer.
026.Kıyame 26. Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine dayanır.
027.Kıyame 27. "Kim afsun yapar, bunu kim tedavi eder?" denir.
028.Kıyame 28. Ve kendisi de bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar.
029.Kıyame 29. Ve bacak bacağa dolaşır.
030.Kıyame 30. İşte o gün sevk Rabbinedir.
031.Kıyame 31. İşte o tasdik etmemiş, namaz da kılmamıştı.
032.Kıyame 32. Aksine yalanlamış ve arkasını dönmüştü.
033.Kıyame 33. Sonra da salına salına yürüyerek taraftarlarının yanına gitmişti.
034.Kıyame 34. Gerektir o belâ sana gerek!
035.Kıyame 35. Evet! Gerektir o belâ sana gerek!
036.Kıyame 36. İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor?
037.Kıyame 37. O, akıtılan meniden bir nutfe değil miydi?
038.Kıyame 38. Sonra kan pıhtısı olmuş, sonra Allah onu insan biçimine koyup şekil vermiştir.
039.Kıyame 39. Ondan erkek ve dişi iki eş yaratmıştır.
040.Kıyame 40. Bunları yapan Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?
01.İnsan 1. İnsan anılmaya değer bir şey olana kadar, üzerinden uzun bir zaman geçmemiş midir?
02.İnsan 2. Biz insanı imtihan etmek için, erkek ve dişi suları ile karışık bir nutfeden yarattık. Onu işitici ve görücü kıldık.
03.İnsan 3. Biz ona hidayet yolunu gösterdik. İster şükredici olsun, isterse nankör olsun.
04.İnsan 4. Doğrusu biz kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.
05.İnsan 5. Ebrar (iyiler), kâfur katılmış dolu bir kâseden içerler.
06.İnsan 6. Bu öyle bir pınardır ki, ondan Allah'ın kulları içer, (istedikleri yere) onu kolayca akıtırlar.
07.İnsan 7. O kullar adakları yerine getirirler ve kötülüğü yaygın olan bir günden korkarlar.
08.İnsan 8. Kendi canları çektiği halde; yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.
09.İnsan 9. "Biz sizi sadece Allah rızâsı için yediriyoruz, sizlerden ne bir karşılık ne de bir teşekkür beklemiyoruz."
010.İnsan 10. "Biz sert ve belâlı bir günde Rabbimizden korkarız."
011.İnsan 11. Allah da onları bu yüzden o günün fenalığından korur, onların yüzüne parlaklık ve sevinç verir.
012.İnsan 12. Sabretmelerine karşılık onları cennet ve ipekle mükâfatlandırmıştır.
013.İnsan 13. Orada koltuklara yaslanırlar. Ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.
014.İnsan 14. Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış, meyveleri de aşağıya eğdirildikçe eğdirilmiştir.
015.İnsan 15. Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur kâseler dolaştırılır.
016.İnsan 16. Billurları gümüş gibi parlaktır. Onları türlü türlü biçimlere koymuşlardır.
017.İnsan 17. Onlara orada bir kâseden içirilir ki, karışımında zencefil vardır.
018.İnsan 18. O pınara Selsebil adı verilir.
019.İnsan 19. Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır. Sen onları gördüğün zaman, saçılmış birer inci sanırsın.
020.İnsan 20. Orada her nereye baksan, bir nimet ve pek büyük bir saltanat görürsün.
021.İnsan 21. Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.
022.İnsan 22. Bu sizin için bir mükâfattır, çalışmalarınız mükâfata lâyık görülmüştür.
023.İnsan 23. Resulüm! Kur'an'ı sana biz, evet biz indirdik.
024.İnsan 24. Öyleyse Rabbinin hükmüne sabret ve onlardan hiçbir günahkâra yahut hiçbir nanköre itaat etme.
025.İnsan 25. Sabah akşam Rabbinin ismini zikret!
026.İnsan 26. Gecenin bir kısmında O'na secde et ve O'nu geceleri uzun uzun tesbih et!
027.İnsan 27. Doğrusu onlar çabuk geçeni (dünyayı) seviyorlar da önlerindeki o çetin günü (ahireti) bırakıyorlar.
028.İnsan 28. Onları biz yarattık, mafsallarını biz pekiştirdik. Dilediğimiz zaman yerlerine başka benzerlerini getiririz.
029.İnsan 29. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine varan bir yol tutar.
030.İnsan 30. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
031.İnsan 31. Dilediğini rahmetinin içine sokar. Zâlimlere ise elem verici bir azab hazırlamıştır.
01.Mürselat 1. Birbiri peşinden gönderilenlere andolsun ki!
02.Mürselat 2. Estikçe eserek (zararlıları) savurup atanlara andolsun ki!
03.Mürselat 3. (Hakikat) tohumlarını yaydıkça yayanlara andolsun ki!
04.Mürselat 4. (Hak ile bâtılın, hakikat ile dalâletin, doğru ile eğrinin) arasını ayırdıkça ayıranlara andolsun ki!
05.Mürselat 5. (Kalplerde) Allah'ın zikrini uyandıranlara andolsun ki!
06.Mürselat 6. Gerek (Allah'a yönelenleri) arıtmak, gerek (kötüleri) sakındırmak için olsun.
07.Mürselat 7. Bilin ki size vaad olunan şeyler mutlaka olacaktır.
08.Mürselat 8. Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman.
09.Mürselat 9. Gök yarıldığı zaman.
010.Mürselat 10. Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman.
011.Mürselat 11. Peygamberlerin belirli vakti geldiği zaman.
012.Mürselat 12. Hangi güne ertelenmişti?
013.Mürselat 13. Hüküm gününe.
014.Mürselat 14. Hüküm gününün ne olduğunu bilir misin?
015.Mürselat 15. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
016.Mürselat 16. Biz öncekileri helâk etmedik mi?
017.Mürselat 17. Sonra geridekileri de onların arkasına takacağız.
018.Mürselat 18. İşte biz günahkârlara böyle yaparız.
019.Mürselat 19. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
020.Mürselat 20. Biz sizi hakir bir sudan yaratmadık mı?
021.Mürselat 21. Sonra o suyu sağlam bir karargâh olan rahime yerleştirdik.
022.Mürselat 22. Belli bir süreye kadar.
023.Mürselat 23. Biz buna güç yetirmişizdir. Biz ne mükemmel kudret sahibiyiz!
024.Mürselat 24. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
025.Mürselat 25. Biz yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı?
026.Mürselat 26. Diriler ve ölüler için.
027.Mürselat 27. Yeryüzünde haşmetli dağlar meydana getirdik. Size tatlı sular içirdik.
028.Mürselat 28. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
029.Mürselat 29. Haydi, yalanlamış olduğunuz azaba doğru gidin!
030.Mürselat 30. Üç kola ayrılmış olan bir gölgeye gidin.
031.Mürselat 31. O, ne gölgelendirir, ne de alevden korur.
032.Mürselat 32. O ateş öyle kıvılcımlar atar ki, her biri bir saray gibidir.
033.Mürselat 33. Sanki o kıvılcımlar sarı sarı develer gibidir.
034.Mürselat 34. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
035.Mürselat 35. Bu, onların konuşamayacakları gündür.
036.Mürselat 36. Kendilerine izin de verilmez ki mazeretlerini beyan etsinler.
037.Mürselat 37. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
038.Mürselat 38. İşte hüküm günü budur. Sizi de sizden öncekileri de bir araya toplamışızdır.
039.Mürselat 39. (Kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi!
040.Mürselat 40. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
041.Mürselat 41. Muttakiler ise gölgeler altında ve pınar başlarındadırlar.
042.Mürselat 42. Canlarının çektiği meyveler arasındadırlar.
043.Mürselat 43. Yaptıklarınıza karşılık olarak afiyetle yiyin için!
044.Mürselat 44. İşte biz muhsinleri (iyilik yapanları) böyle mükâfatlandırırız.
045.Mürselat 45. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
046.Mürselat 46. Yiyiniz, faydalanınız biraz! Gerçek şu ki sizler suçlusunuz!
047.Mürselat 47. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
048.Mürselat 48. Onlara: "Rükû edin!" denildiği zaman rükû etmezler.
049.Mürselat 49. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline!
050.Mürselat 50. Artık onlar bundan sonra hangi söze inanacaklar?
01.Nebe 1. Onlar birbirlerine hangi şeyden soruyorlar?
02.Nebe 2. O büyük haberden mi?
03.Nebe 3. Ki onlar, bunun üzerinde anlaşmazlığa düşüyorlar.
04.Nebe 4. Hayır! İleride bilecekler.
05.Nebe 5. Hayır hayır! Onlar ileride bilecekler.
06.Nebe 6. Biz yeryüzünü bir döşek yapmadık mı?
07.Nebe 7. Dağları da birer kazık yapmadık mı?
08.Nebe 8. Sizi çift çift yarattık.
09.Nebe 9. Uykunuzu bir dinlenme yaptık.
010.Nebe 10. Geceyi bir bürgü yaptık.
011.Nebe 11. Gündüzü ise geçiminize elverişli kıldık.
012.Nebe 12. Üstünüzde yedi sağlam gök bina ettik.
013.Nebe 13. (Göğe) ışık saçan bir kandil astık.
014.Nebe 14. Sıkışan bulutlardan şarıl şarıl su indirdik.
015.Nebe 15. Ki o su ile daneler ve bitkiler çıkaralım.
016.Nebe 16. Ve dalları birbirine geçmiş bahçeler.
017.Nebe 17. Şüphesiz ki o hüküm günü belirlenmiş bir zamandır.
018.Nebe 18. Sur'a üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz.
019.Nebe 19. O gün gökyüzü açılır ve kapı kapı olur.
020.Nebe 20. Dağlar yürütülür, bir serap olur.
021.Nebe 21. Şüphesiz ki cehennem gözetleme yeridir.
022.Nebe 22. Azgınların dönüp varacakları yerdir.
023.Nebe 23. Onlar orada sonsuz çağlar boyunca kalacaklardır.
024.Nebe 24. Orada ne bir serinlik, ne de içilecek bir şey tatmazlar.
025.Nebe 25. Yalnız kaynar su ve irin içerler.
026.Nebe 26. Yaptıklarına uygun bir karşılık olarak.
027.Nebe 27. Çünkü onlar hesaba çekileceklerini beklemiyorlardı.
028.Nebe 28. Ve âyetlerimizi de tamamen yalan sayıyorlardı.
029.Nebe 29. Oysa biz her şeyi bir kitapta yazıp saymıştık.
030.Nebe 30. Tadın azabı! Biz sizin azabınıza ancak azap katarız.
031.Nebe 31. Şüphesiz ki muttakiler için kurtulma yeri vardır.
032.Nebe 32. Bahçeler ve bağlar.
033.Nebe 33. Göğüsleri tomurcuklanmış ve hepsi bir yaşta nâzeninler vardır.
034.Nebe 34. Ve dolu dolu kadehler vardır.
035.Nebe 35. Orada ne boş bir lâf işitirler, ne de yalan.
036.Nebe 36. Rabbinin katından bir karşılık, yeterli bir bağış olarak.
037.Nebe 37. O; göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O Rahman'dır. O gün (O izin vermeden) O'na hitapta bulunmaya aslâ muktedir olamazlar.
038.Nebe 38. O gün Ruh (Cebrâil) ve melekler saf saf olup dizilirler. Rahman'ın izin verdiklerinden başka hiç kimse konuşamaz. Konuşan da ancak doğruyu söyler.
039.Nebe 39. İşte bu hak olan gündür. Artık dileyen Rabbine varan bir yol tutar.
040.Nebe 40. Biz sizi pek yakında gelecek bir azap ile uyardık. Kişi o gün kendi elleriyle işlediklerine bakar. O gün kâfir: "Ah ne olurdu, ben toprak olaydım!" der.
01.Naziat 1. Andolsun (canları boğarcasına) söküp çıkaranlara!
02.Naziat 2. Andolsun (müminlerin canlarını) yavaşça çekenlere!
03.Naziat 3. Yüzüp yüzüp gidenlere andolsun!
04.Naziat 4. Yarıştıkça yarışanlara andolsun!
05.Naziat 5. Böylelikle işleri idare edenlere andolsun!
06.Naziat 6. O gün o sarsıntı sarsar.
07.Naziat 7. Peşinden bir diğeri gelir.
08.Naziat 8. O gün kalpler korkudan titrer.
09.Naziat 9. Gözler zilletle alçalır.
010.Naziat 10. Diyorlar ki: "Öldükten sonra biz dünyadaki ilk halimize mi döndürüleceğiz?"
011.Naziat 11. "Ufalanmış kemikler haline geldiğimiz zaman mı?"
012.Naziat 12. Dediler ki: "Eğer öyle ise bu, çok ziyanlı bir dönüştür."
013.Naziat 13. Doğrusu o, ancak bir tek haykırıştır.
014.Naziat 14. Bir de görürsün ki onlar (diri olarak) düz bir yerin yüzündedirler.
015.Naziat 15. Resulüm! Musa'nın haberi sana geldi mi?
016.Naziat 16. Hani Rabbi ona mukaddes Tuvâ vâdisinde şöyle seslenmişti:
017.Naziat 17. "Firavun'a git, doğrusu o azmıştır."
018.Naziat 18. De ki: "Tertemiz olmayı ister misiniz?"
019.Naziat 19. "Rabbine giden yolu sana göstereyim de, O'na karşı saygı duyup korkasın!"
020.Naziat 20. Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi.
021.Naziat 21. Fakat o yalanladı ve isyan etti.
022.Naziat 22. Sonra arkasını dönüp koştu.
023.Naziat 23. Derhal (adamlarını) topladı ve onlara bağırdı:
024.Naziat 24. "Ben sizin en yüce Rabbinizim!" dedi.
025.Naziat 25. Allah da onu dünya ve ahiret azabı ile yakalayıverdi.
026.Naziat 26. Şüphesiz ki bunda, korkan kimse için bir ibret vardır.
027.Naziat 27. Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina etti.
028.Naziat 28. Onun boyunu O yükseltti, sonra onu bir düzene koydu.
029.Naziat 29. Gecesini kararttı, gündüzünü aydınlık yaptı.
030.Naziat 30. Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.
031.Naziat 31. Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.
032.Naziat 32. Dağları dikti.
033.Naziat 33. Sizin ve hayvanlarınızın faydalanması için.
034.Naziat 34. Her şeyi altüst eden o en büyük felâket geldiği zaman.
035.Naziat 35. O gün insan neyin peşinden koşmuş olduğunu, ne uğurda çalıştığını anlar.
036.Naziat 36. Cehennem her bakanın göreceği şekilde gösterilir.
037.Naziat 37. Kim ki azgınlık edip haddi aşarsa,
038.Naziat 38. Ve dünya hayatını ahirete tercih ederse,
039.Naziat 39. Muhakkak ki o alevli ateş onun varacağı yerin tâ kendisidir.
040.Naziat 40. Rabbinin huzurunda durmaktan korkan ve nefsini hevâ ve hevesten alıkoyan kimseye gelince,
041.Naziat 41. Şüphesiz ki cennet onun varacağı yerin tâ kendisi olacaktır.
042.Naziat 42. Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar.
043.Naziat 43. Sende ona âit bilgi yoktur ki anlatasın.
044.Naziat 44. Onun bilgisi Rabbine âittir.
045.Naziat 45. Sen ancak ondan korkacak olan kimselere o tehlikeyi haber verensin.
046.Naziat 46. Onlar o kıyameti gördükleri gün, sanki dünyada bir akşamdan veya kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar.
01.Abese 1. (Peygamber) yüzünü asıp çevirdi.
02.Abese 2. Kendisine o âmâ geldi diye.
03.Abese 3. Resulüm! Ne bilirsin, belki o (senden öğrendikleriyle) temizlenecekti.
04.Abese 4. Yahut öğüt alacaktı da, bu öğüt kendisine fayda verecekti.
05.Abese 5. Kendini sana muhtaç görmeyene gelince,
06.Abese 6. İşte sen ona yöneliyorsun.
07.Abese 7. Oysa ki sen onun (müslüman olmayıp) temizlenmemesinden sorumlu değilsin.
08.Abese 8. Fakat sana koşarak gelen yok mu?
09.Abese 9. Ki o, korkar durumdadır.
010.Abese 10. Sen onunla ilgilenmiyorsun.
011.Abese 11. Hayır! Öyle yapma. Çünkü o (Kur'an) bir öğüttür.
012.Abese 12. Dileyen ondan öğüt alır.
013.Abese 13. O, çok şerefli sayfalardadır.
014.Abese 14. Yüceltilmiş ve tertemiz kılınmıştır.
015.Abese 15. Kâtip (melek) lerin elleriyle (yazılmıştır).
016.Abese 16. Ki o kâtipler kıymetli ve güvenilirdirler.
017.Abese 17. Kahrolası insan! Ne kadar da nankör!
018.Abese 18. Onu yaratan hangi şeyden yarattı?
019.Abese 19. Onu nutfeden (spermadan) yaratıp (merhalelerden geçirerek) şekil verdi.
020.Abese 20. Sonra ona tutacağı yolu kolaylaştırdı.
021.Abese 21. Sonra onu öldürür ve kabre koyar.
022.Abese 22. Daha sonra dilediği zaman onu tekrar diriltir.
023.Abese 23. Hayır! Doğrusu insan, henüz Allah'ın emrettiğini yapmadı.
024.Abese 24. İnsan yediğine bir baksın!
025.Abese 25. Doğrusu biz suyu bol bol indirdik.
026.Abese 26. Sonra toprağı iyice yardık.
027.Abese 27. Orada taneler (hububat) bitirdik.
028.Abese 28. Üzümler ve yoncalar.
029.Abese 29. Zeytinler ve hurmalar.
030.Abese 30. İri ve sık ağaçlı bahçeler.
031.Abese 31. Meyveler ve çayırlar.
032.Abese 32. Kendinize ve hayvanlarınıza rızık olması için.
033.Abese 33. Çarpınca kulakları sağır eden o gürültü geldiği zaman!
034.Abese 34. Kişi o gün kardeşinden kaçar.
035.Abese 35. Anasından ve babasından.
036.Abese 36. Karısından ve oğullarından.
037.Abese 37. O gün, herkesin kendine yeter derdi vardır.
038.Abese 38. O gün bir takım yüzler vardır, parıl parıldır.
039.Abese 39. Gülmekte ve sevinmektedirler.
040.Abese 40. O gün bir takım yüzler vardır, üzerini toz kaplamıştır.
041.Abese 41. Karanlıklar örtmüştür.
042.Abese 42. İşte kâfirler, fâcirler bunlardır.
01.Tekvir 1. Güneş katlanıp dürüldüğü zaman.
02.Tekvir 2. Yıldızlar kararıp döküldüğü zaman.
03.Tekvir 3. Dağlar yürütüldüğü zaman.
04.Tekvir 4. Doğurması yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı zaman.
05.Tekvir 5. Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman.
06.Tekvir 6. Denizler kaynatıldığı zaman.
07.Tekvir 7. Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiği zaman.
08.Tekvir 8. Diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman.
09.Tekvir 9. Hangi günahtan ötürü öldürüldüğü.
010.Tekvir 10. Amel defterleri açıldığı zaman.
011.Tekvir 11. Gök yerinden koparıldığı zaman.
012.Tekvir 12. Cehennem alevlendirildiği zaman.
013.Tekvir 13. Cennet yaklaştırıldığı zaman.
014.Tekvir 14. Kişi önceden ne hazırladığını bilecektir.
015.Tekvir 15. Hayır! (Gündüz) kaybolan yıldızlara andolsun!
016.Tekvir 16. (Gece) ortaya çıkıp gözükenlere.
017.Tekvir 17. Kararmaya yüz tuttuğu zaman geceye andolsun!
018.Tekvir 18. Ağarmaya başladığında sabaha andolsun!
019.Tekvir 19. Şüphesiz ki bu (Kur'an), çok şerefli bir elçinin (getirdiği) sözdür.
020.Tekvir 20. O elçi güçlüdür, Arş'ın sahibi katında itibarlıdır.
021.Tekvir 21. Orada kendisine uyulandır, güvenilen bir elçidir.
022.Tekvir 22. Arkadaşınız aslâ deli değildir.
023.Tekvir 23. Andolsun ki onu apaçık ufukta görmüştür.
024.Tekvir 24. O (Peygamber), gayb haberlerini vermede aslâ cimri değildir.
025.Tekvir 25. Bu Kur'an, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
026.Tekvir 26. O halde nereye gidiyorsunuz?
027.Tekvir 27. O, âlemler için bir öğüttür.
028.Tekvir 28. İçinizden dosdoğru bir yola gitmek isteyenler için.
029.Tekvir 29. Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
01.İnfitar 1. Gök yarıldığı zaman.
02.İnfitar 2. Yıldızlar (dökülüp) saçıldığı zaman.
03.İnfitar 3. Denizler (akıtılıp) birbirine karıştığı zaman.
04.İnfitar 4. Ve kabirlerin içi dışına çıkarıldığı zaman.
05.İnfitar 5. Herkes (yapıp) gönderdiklerini ve (yapmayıp) geride bıraktıklarını bilecektir.
06.İnfitar 6. Ey insan! Engin kerem sahibi olan Rabbine karşı seni aldatan (ve isyana sürükleyen) nedir?
07.İnfitar 7. O Allah ki, seni (yoktan) yarattı, düzenledi, ölçülü bir biçim verdi.
08.İnfitar 8. Dilediği şekilde seni terkip etti.
09.İnfitar 9. Hayır, hayır! Doğrusu siz dini yalanlıyorsunuz.
010.İnfitar 10. Oysa üzerinizde gözetleyici (melek)ler vardır.
011.İnfitar 11. Çok şerefli kâtipler.
012.İnfitar 12. Ne yaptıklarınızı bilirler.
013.İnfitar 13. İyiler hiç şüphesiz ki nimet içindedirler.
014.İnfitar 14. Kötüler de cehennemdedirler.
015.İnfitar 15. Din günü oraya girerler.
016.İnfitar 16. Onlar oradan bir daha da ayrılamazlar.
017.İnfitar 17. Din gününün ne olduğunu bilir misin?
018.İnfitar 18. Nedir acaba o din günü?
019.İnfitar 19. O gün kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı gündür! O gün emir yalnız Allah'a âittir.
01.Mutaffifın 1. Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline!
02.Mutaffifın 2. Onlar ki insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman ölçüyü tam yaparlar.
03.Mutaffifın 3. Kendileri onlara bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik yaparlar.
04.Mutaffifın 4. Onlar tekrar diriltileceklerini sanmıyorlar mı?
05.Mutaffifın 5. Büyük bir gün için.
06.Mutaffifın 6. O gün insanlar âlemlerin Rabbinin huzurunda divan dururlar.
07.Mutaffifın 7. Gerçek şu ki, kötülük yapanların yazısı Siccîn'dedir.
08.Mutaffifın 8. Siccîn'in ne olduğunu bilir misin?
09.Mutaffifın 9. O, amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır.
010.Mutaffifın 10. O gün, yalanlayanların vay haline!
011.Mutaffifın 11. Onlar ki din gününü yalanlarlar.
012.Mutaffifın 12. Onu ancak haddi aşan (hükümleri çiğneyen) ve günaha dalan kimseler yalanlar.
013.Mutaffifın 13. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masalları!" der.
014.Mutaffifın 14. Hayır! Onların kazanmakta oldukları kötülükler kalplerini paslandırıp körletmiştir.
015.Mutaffifın 15. Hayır! Muhakkak ki onlar o gün Rablerini görmekten mahrum kalacaklardır.
016.Mutaffifın 16. Sonra onlar muhakkak cehenneme gireceklerdir.
017.Mutaffifın 17. Sonra da onlara: "İşte yalanlayıp durduğunuz şey budur!" denilecektir.
018.Mutaffifın 18. Şüphesiz ki, iyilerin yazısı İlliyyin'dedir.
019.Mutaffifın 19. İlliyyin'in ne olduğunu bilir misin?
020.Mutaffifın 20. O, amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır.
021.Mutaffifın 21. Mukarrebler (Allah'a yakın olanlar) ona şâhit olurlar.
022.Mutaffifın 22. Şüphesiz ki Ebrar (iyiler) nimet cennetindedirler.
023.Mutaffifın 23. Koltuklar üzerinde etrafı seyrederler.
024.Mutaffifın 24. Yüzlerinde nimetin ve mutluluğun sevincini görürsün.
025.Mutaffifın 25. Kendilerine ağzı kapalı, mühürlü saf bir içki içirilir.
026.Mutaffifın 26. Sonunda misk kokusu bırakır. Yarışanlar bunun için yarışsınlar, (imrenenler buna imrensinler).
027.Mutaffifın 27. Onun karışımı Tesnim'dendir.
028.Mutaffifın 28. Bu öyle bir pınardır ki, ondan sadece Allah'a yakın olan mukarrebler içer.
029.Mutaffifın 29. Suçlular inananlara gülerlerdi.
030.Mutaffifın 30. Yanlarından geçtikleri zaman birbirlerine göz kırparlardı.
031.Mutaffifın 31. Kendi taraftarlarının yanına döndükleri zaman da inananlarla alay etmenin zevkini tadarlardı.
032.Mutaffifın 32. İnananları gördüklerinde: "Bunlar sapık insanlar!" derlerdi.
033.Mutaffifın 33. Oysa kendileri inananlara gözcü olarak gönderilmemişlerdi.
034.Mutaffifın 34. İşte bugün de inananlar o kâfirlere gülerler.
035.Mutaffifın 35. Tahtlar üzerinde (onların halini) seyrederler.
036.Mutaffifın 36. "O kâfirlerin yaptıkları şeylerin karşılığı verildi mi?" diye.
01.İnşikak 1. Gök yarıldığı,
02.İnşikak 2. Rabbini dinleyip O'na yaraşır şekilde boyun eğdiği zaman.
03.İnşikak 3. Yer uzatılıp düzlendiği,
04.İnşikak 4. İçinde bulunanları dışarı atıp boşaldığı,
05.İnşikak 5. Rabbini dinleyip O'na yaraşır şekilde boyun eğdiği zaman.
06.İnşikak 6. Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine doğru çaba göstermektesin ve sonunda O'na varacaksın.
07.İnşikak 7. Kimin kitabı sağından verilirse,
08.İnşikak 8. Onun hesabı pek kolay görülecektir.
09.İnşikak 9. Ve sevinçli olarak âilesine dönecektir.
010.İnşikak 10. Kimin de kitabı arkasından verilirse,
011.İnşikak 11. O da: "Mahvoldum!" diye bağıracaktır.
012.İnşikak 12. Ve o alevli ateşe girecektir.
013.İnşikak 13. Çünkü o dünyada, âilesi arasında pek şımarıktı.
014.İnşikak 14. Çünkü o bir daha dirilip Rabbine dönmeyeceğini sanmıştı.
015.İnşikak 15. Hayır! Gerçekten Rabbi onu görüyordu.
016.İnşikak 16. Andolsun şafak vaktine!
017.İnşikak 17. Andolsun geceye ve derleyip topladığı şeylere!
018.İnşikak 18. Andolsun dolunay haline geldiğinde aya!
019.İnşikak 19. Ki, şüphesiz siz tabakadan tabakaya (halden hale) geçeceksiniz.
020.İnşikak 20. Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?
021.İnşikak 21. Onlar kendilerine Kur'an okununca secde de etmezler.
022.İnşikak 22. Hayır! O kâfirler yalanlıyorlar.
023.İnşikak 23. Halbuki Allah onların gizlediklerini çok iyi bilir.
024.İnşikak 24. Resulüm! Onlara acı azabı müjdele.
025.İnşikak 25. İman edip sâlih amel işleyenler başkadır. Onlar için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.
01.Büruc 1. Andolsun burçlar sahibi gökyüzüne!
02.Büruc 2. Andolsun vaad olunan o güne!
03.Büruc 3. Andolsun şâhitlik yapana ve şâhitlik edilene!
04.Büruc 4. Kahrolsun o hendeğin sahipleri!
05.Büruc 5. Tutuşturulmuş o ateşin.
06.Büruc 6. Hani onlar o ateşin başına oturmuşlardı.
07.Büruc 7. Müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.
08.Büruc 8. O müminlere kızmalarının sebebi de sadece Azîz ve Hamîd olan Allah'a iman etmeleri idi.
09.Büruc 9. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) O'nundur ve Allah her şeye şâhittir.
010.Büruc 10. İnanmış erkek ve kadınlara fitne yoluyla işkence edip, sonra tevbe etmeyenlere cehennem azabı vardır ve onlar için yangın azabı vardır.
011.Büruc 11. İman edip de sâlih ameller işleyenlere ise, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.
012.Büruc 12. Şüphesiz ki Rabbinin yakalaması çok şiddetlidir.
013.Büruc 13. Bilin ki O, ilk olarak yaratır ve tekrar eder.
014.Büruc 14. O, çok bağışlayan, çok sevendir.
015.Büruc 15. Şerefli Arş'ın sahibidir.
016.Büruc 16. Dilediğini mutlaka yapandır.
017.Büruc 17. Orduların haberi sana gelmedi mi?
018.Büruc 18. Firavun ve Semud ordularının.
019.Büruc 19. Hayır! O kâfirler yalanlayıp dururlar.
020.Büruc 20. Oysa Allah onları arkalarından kuşatmıştır.
021.Büruc 21. Hayır! O şerefli bir Kur'an'dır.
022.Büruc 22. Levh-i mahfuz'dadır.
01.Tarık 1. Andolsun göğe ve Târık'a!
02.Tarık 2. Târık'ın ne olduğunu sana ne bildirdi?
03.Tarık 3. O, karanlığı delen bir yıldızdır.
04.Tarık 4. Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde bir koruyucu, bir gözetleyici bulunmasın.
05.Tarık 5. İnsan neden yaratıldığına bir baksın!
06.Tarık 6. Atılıp dökülen bir sudan yaratıldı.
07.Tarık 7. O su erkeğin sulbü (belkemiği) ile kadının göğüs kemikleri arasından çıkar.
08.Tarık 8. Allah'ın onu yeniden döndürmeye elbette gücü yeter.
09.Tarık 9. O günde ki bütün gizli sırlar meydana çıkar.
010.Tarık 10. İnsanın o gün gücü kuvveti de, yardımcısı da yoktur.
011.Tarık 11. Dönüp dolaşan (döndürümlü olan) göğe andolsun ki!
012.Tarık 12. Ve yarılan yere andolsun ki!
013.Tarık 13. Şüphesiz ki bu Kur'an (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür.
014.Tarık 14. O aslâ bir eğlence değildir.
015.Tarık 15. Onlar (onu iptal etmek için) bir tuzak kuruyorlar.
016.Tarık 16. Ben de bir tuzak kurmaktayım, (hilelerine karşılık vereceğim).
017.Tarık 17. Hele sen o kâfirlere mühlet ver, (onları biraz kendi hallerine bırak!).
01.Ala 1. O çok yüce Rabbinin ismini tesbih et!
02.Ala 2. O Rab ki yaratıp düzene koymuştur.
03.Ala 3. Her şeyi takdir edip (plânlayıp) doğru yolu göstermiştir.
04.Ala 4. O Rabbin ki topraktan yeşillikleri çıkarmıştır.
05.Ala 5. Sonra da onu kupkuru siyah bir çöpe çevirmiştir.
06.Ala 6. Resulüm! Seni okutacağız da hiç unutmayacaksın.
07.Ala 7. Ancak Allah'ın dilediği müstesnâ. Şüphesiz ki O, açığı da bilir, gizliyi de bilir.
08.Ala 8. Seni en kolaya muvaffak kılacağız.
09.Ala 9. Faydalı olacaksa öğüt ver.
010.Ala 10. Allah'tan korkan öğüt alacaktır.
011.Ala 11. Bedbaht olan ise ondan kaçınacaktır.
012.Ala 12. O kimse en büyük ateşe girecektir.
013.Ala 13. O ateşin içinde ne ölür ne de yaşar.
014.Ala 14. Temizlenen kurtulmuştur.
015.Ala 15. Rabbinin adını anıp namaz kılan.
016.Ala 16. Fakat siz dünya hayatını (ahirete) tercih ediyorsunuz.
017.Ala 17. Halbuki ahiret hayatı daha hayırlı ve daha süreklidir.
018.Ala 18. Doğrusu bu hükümler ilk sahifelerde vardır.
019.Ala 19. İbrahim ve Musa'nın sahifelerinde.
01.Gaşiye 1. Her şeyi sarıp kaplayacak olan o felâketin haberi sana geldi mi?
02.Gaşiye 2. Bir takım yüzler o gün zillete bürünmüştür.
03.Gaşiye 3. Çalışmış fakat boşuna yorulmuştur.
04.Gaşiye 4. Kızışmış ateşe girerler.
05.Gaşiye 5. Kızgın bir kaynaktan içirilirler.
06.Gaşiye 6. Zehirli ve dikenli bir bitkiden başka yiyecekleri yoktur.
07.Gaşiye 7. O ne besler, ne de açlığı giderir.
08.Gaşiye 8. O gün bir takım yüzler vardır ki nimet içinde mutludurlar.
09.Gaşiye 9. Çalışmalarından ötürü hoşnutturlar.
010.Gaşiye 10. Onlar yüksek bir cennettedirler.
011.Gaşiye 11. Orada hoşa gitmeyen boş bir söz dahi işitmezler.
012.Gaşiye 12. Orada akıcı bir kaynak vardır.
013.Gaşiye 13. Orada yükseltilmiş tahtlar vardır.
014.Gaşiye 14. Önlerine konulmuş kadehler vardır.
015.Gaşiye 15. Sıra sıra dizilmiş yastıklar.
016.Gaşiye 16. Serilmiş yumuşak tüylü nefis halılar.
017.Gaşiye 17. Develere bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmış?
018.Gaşiye 18. Göğün nasıl yükseltildiğine?
019.Gaşiye 19. Dağların nasıl dikildiğine?
020.Gaşiye 20. Yeryüzünün nasıl yayıldığına?
021.Gaşiye 21. Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin.
022.Gaşiye 22. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.
023.Gaşiye 23. Ancak kim yüz çevirir ve inkâr ederse,
024.Gaşiye 24. Allah onu en büyük azap ile cezalandırır.
025.Gaşiye 25. Doğrusu onların dönüşü bizedir.
026.Gaşiye 26. Sonra onların hesabını görmek de bize âittir.
01.Fecr 1. Andolsun fecre.
02.Fecr 2. Ve on geceye.
03.Fecr 3. Her şeyin hem çiftine hem tekine.
04.Fecr 4. Her şeyi karanlığı ile örttüğü dem geceye.
05.Fecr 5. Bunlarda elbette akıl sahibi için birer yemin değeri vardır, değil mi?
06.Fecr 6. Görmez misin Rabbin nasıl yaptı Âd'e?
07.Fecr 7. Sütunlar sahibi İrem'e?
08.Fecr 8. Ki, onun şehirler içinde bir benzeri yaratılmamıştı.
09.Fecr 9. Vâdide kayaları oyan Semud Kavmine.
010.Fecr 10. Kazıklar sahibi Firavun'a neler yaptı?
011.Fecr 11. Zira onların hepsi memleketlerinde azgınlık ettiler.
012.Fecr 12. Bulundukları yerlerde bozgunculuğu çoğalttılar.
013.Fecr 13. Bundan dolayı Rabbin de üzerlerine azab kırbacını çarpıverdi.
014.Fecr 14. Çünkü Rabbin her an gözetlemededir.
015.Fecr 15. İnsana gelince; Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunur, ona bol nimet verirse: "Rabbim bana ikram etti." der.
016.Fecr 16. Amma onu imtihan etmek için rızkını daraltıp bir ölçüye göre verdiği zaman: "Rabbim bana ihanet etti." der.
017.Fecr 17. Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmezsiniz.
018.Fecr 18. Yoksulu yedirmek için birbirinizi teşvik etmezsiniz.
019.Fecr 19. Size kalan mirası haram helâl demeyip alabildiğine yiyorsunuz.
020.Fecr 20. Malı pek çok seviyorsunuz.
021.Fecr 21. Hayır! Yer sallanıp parça parça dağıldığı zaman.
022.Fecr 22. Rabbin geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman.
023.Fecr 23. O gün cehennem de getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar, fakat artık hatırlamanın kendisine ne faydası var?
024.Fecr 24. (İşte o zaman insan): "Ah ne olurdu, keşke bu hayatım için önceden bir şeyler yapıp gönderseydim!" der.
025.Fecr 25. O gün Allah'ın yapacağı azap gibi hiç kimse azap edemez.
026.Fecr 26. O'nun vuracağı bağı kimse vuramaz.
027.Fecr 27. Ey mutmaine olan (huzura eren) nefs!
028.Fecr 28. Dön Rabbine! Sen O'ndan râzı, O senden râzı olarak.
029.Fecr 29. Haydi gir kullarımın içine!
030.Fecr 30. Gir cennetime!
01.Beled 1. Bu beldeye yemin ederim ki!
02.Beled 2. Sen bu beldede oturmaktasın.
03.Beled 3. Babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki!
04.Beled 4. Biz insanı zorluklar içinde yarattık.
05.Beled 5. O hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
06.Beled 6. "Yığın yığın mal sarfedip tükettim." diyor.
07.Beled 7. O hiç kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?
08.Beled 8. Biz ona iki göz vermedik mi?
09.Beled 9. Bir dil ve iki dudak.
010.Beled 10. Biz ona (doğru ve eğri olmak üzere) iki de yol göstermedik mi?
011.Beled 11. Fakat o, sarp geçidi geçmeye katlanamadı.
012.Beled 12. Sarp geçidin ne olduğunu bilir misin?
013.Beled 13. Köle azad etmektir.
014.Beled 14. Veya (kıtlık gibi) açlık duyulan bir günde yemek yedirmektir.
015.Beled 15. Hısım sayılan bir yetime.
016.Beled 16. Yahut da yere serilmiş (bitkin, kimsesiz) bir yoksula.
017.Beled 17. Sonra iman edenlerden olmak, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden, merhametlilerden olmayı tavsiye edenlerden olmaktır.
018.Beled 18. İşte bunlar sağ tarafta yerlerini alan sağın adamlarıdır.
019.Beled 19. Âyetlerimizi inkâr edenler ise, işte onlar sol tarafta yerlerini alan solun adamlarıdır.
020.Beled 20. Üzerlerine kapıları kapanmış bir ateş vardır.
01Şems 1. Andolsun güneşe ve aydınlığına!
02Şems 2. Ardından gelmekte olan aya!
03Şems 3. Güneşi ortaya çıkaran gündüze andolsun!
04Şems 4. Onu örten geceye.
05Şems 5. Gökyüzüne ve onu bina edene.
06Şems 6. Yere ve onu döşeyene.
07Şems 7. Her bir nefse ve onu düzenleyene.
08Şems 8. Sonra da ona isyanını ve itaatını ilham edene andolsun ki!
09Şems 9. Nefsini tertemiz yapıp arındıran felâh bulmuş, kurtulmuştur.
010Şems 10. Onu kirletip örten kişi ise elbette ziyana uğramıştır.
011Şems 11. Semud kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın Resul'ünü) yalanladı.
012Şems 12. Onların en azgını (deveyi kesmek için) ayaklanınca,
013Şems 13. Allah'ın Resul'ü onlara: "Allah'ın devesine ve onun su içme hakkına dikkat edin!" dedi.
014Şems 14. Fakat onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Rableri de günahları sebebiyle onların üzerlerine katmerli azap indirdi ve yerle bir etti.
015Şems 15. Bu işin âkibetinden O'nun korkusu yoktur.
01.Leyl 1. Kararıp ortalığı bürüdüğü zaman geceye andolsun!
02.Leyl 2. Açılıp ağardığı zaman gündüze andolsun!
03.Leyl 3. Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki:
04.Leyl 4. Ey insanlar! Doğrusu sizin çalışmalarınız çeşit çeşittir.
05.Leyl 5. Kim ki verir, (mâsiyetten sakınır) Allah'tan korkarsa,
06.Leyl 6. Ve o en güzeli (Kelime-i tevhid'i) tasdik ederse,
07.Leyl 7. Biz de ona kolay olanı hazırlarız, (hayra karşı tatlı bir arzu veririz).
08.Leyl 8. Fakat kim de cimrilik edip, inâyet-i ilâhîden kendisini müstağnî görürse,
09.Leyl 9. O güzel kelimeyi tekzip eder, yalanlarsa,
010.Leyl 10. Biz de ona en güç olanı kolaylaştırırız, (hayra karşı bir isteksizlik veririz).
011.Leyl 11. Çukura yuvarlandığı zaman malı ona hiçbir fayda sağlamaz.
012.Leyl 12. Doğru yola iletmek sadece bizim işimizdir.
013.Leyl 13. Şüphesiz ki son da ilk de (ahiret de dünya da) bizimdir.
014.Leyl 14. Ben sizi alevler saçan bir ateşe karşı uyardım.
015.Leyl 15. O ateşe ancak bedbaht kimse girer.
016.Leyl 16. Yalanlayan ve yüz çeviren.
017.Leyl 17. O en muttaki olan kimse ondan uzak tutulur.
018.Leyl 18. O ki temizlenip arınmak üzere malını hayra verir.
019.Leyl 19. Onda hiç kimseye verilecek bir minnet borcu yoktur.
020.Leyl 20. (Verdiğini) yüce Rabbinin rızâsını kazanmak için verir.
021.Leyl 21. Yakında kendisi de (Allah'ın verdiği nimetle) râzı olacaktır.
01Duha 1. Kuşluk vaktine andolsun!
02Duha 2. Durgunlaştığı zaman geceye andolsun!
03Duha 3. Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı.
04Duha 4. Andolsun ki senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.
05Duha 5. Sana Rabbin, sen râzı oluncaya kadar verecek.
06Duha 6. O seni yetim bulup da barındırmadı mı?
07Duha 7. Sen bilmezken doğru yola eriştirmedi mi?
08Duha 8. Seni fakir bulup zengin etmedi mi?
09Duha 9. Sakın yetime kahretme!
010Duha 10. Bir şey isteyeni reddetme!
011Duha 11. Ve Rabbinin nimetini anlat!
01İnşirah 1. Biz senin göğsünü açmadık mı?
02İnşirah 2. Üzerinden yükünü atmadık mı?
03İnşirah 3. Ki o yük, ağırlığından dolayı belini bükmüştü.
04İnşirah 4. Senin şânını yükseltmedik mi?
05İnşirah 5. Şüphesiz ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
06İnşirah 6. Evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
07İnşirah 7. İşlerinden boşaldığın vakit, tekrar çalış ve yorul.
08İnşirah 8. Ve Rabbine rağbet et.
01Tin 1. İncire ve zeytine andolsun ki!
02Tin 2. Sinâ dağına andolsun ki!
03Tin 3. Bu güvenilir şehre andolsun ki!
04Tin 4. Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.
05Tin 5. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.
06Tin 6. Fakat iman edip sâlih ameller işleyenler için bitmez tükenmez bir mükâfat vardır.
07Tin 7. Artık bütün bunlardan sonra hangi şey sana dini yalanlatabilir?
08Tin 8. Allah hüküm verenlerin en güzel hüküm vereni değil midir?
01Alak 1. Yaratan Rabbinin adıyla oku!
02Alak 2. O, insanı kan pıhtısından yarattı.
03Alak 3. Oku! Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir.
04Alak 4. O ki, kalemle (yazı yazmayı) öğretti.
05Alak 5. İnsana bilmediğini O öğretti.
06Alak 6. Gerçek şu ki, insan azgınlık eder.
07Alak 7. Kendini zengin (kendi kendine yeterli) gördüğü için.
08Alak 8. Şüphesiz ki dönüş Rabbinedir.
09Alak 9. Men edeni gördün mü?
010Alak 10. Namaz kılarken bir kulu.
011Alak 11. Gördün mü? Ya o kul doğru yolda ise?
012Alak 12. Veya takvâyı emrediyorsa?
013Alak 13. Gördün mü? O (meneden, Peygamber'i) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa?
014Alak 14. Allah'ın daima kendini görmekte olduğunu bilmiyor mu o?
015Alak 15. Hayır! Eğer bundan vazgeçmezse, yemin olsun ki onu perçeminden tutup sürükleriz.
016Alak 16. Yalancı, günahkâr perçeminden!
017Alak 17. O hemen gidip meclisini (taraftarlarını) çağırsın.
018Alak 18. Biz de zebânileri çağıracağız.
019Alak 19. Hayır! Ona itaat etme, Rabbine secde et ve O'na yaklaş!
01Kadir 1. Şüphesiz ki biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik.
02Kadir 2. Resulüm! Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin?
03Kadir 3. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
04Kadir 4. Melekler ve Ruh (Cebrâil) o gecede Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.
05Kadir 5. O gece, tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır, esenliktir.
01Beyyine 1. Ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkâr edenler, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürlerinden) ayrılacak değillerdi.
02Beyyine 2. (O apaçık delil) Allah tarafından gönderilmiş, tertemiz sayfaları okuyan bir peygamberdir.
03Beyyine 3. O sayfalarda en doğru hükümler vardır.
04Beyyine 4. Kendilerine kitap verilenler, onlara apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.
05Beyyine 5. Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a has kılıp O'nu birleyerek Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları, zekât vermeleri emredilmişti. Bu dimdik ayakta duran bir dindir.
06Beyyine 6. Şüphesiz ki ehl-i kitaptan olsun müşriklerden olsun inkâr edenler cehennem ateşindedirler. Orada ebedî kalacaklardır. Onlar yaratıkların en şerlileridirler.
07Beyyine 7. İman edip sâlih amel işleyenler hiç şüphesiz ki yaratıkların en iyileridirler.
08Beyyine 8. Rableri katında onların mükâfatı, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnud olmuşlardır. İşte bu, Rabbinden korkanlar içindir.
01Zilzal 1. Yer müthiş bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman!
02Zilzal 2. Yer bütün ağırlığını dışarıya çıkardığı zaman.
03Zilzal 3. İnsanın: "Buna ne oluyor?" dediği zaman!
04Zilzal 4. İşte o gün yer, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir.
05Zilzal 5. Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir.
06Zilzal 6. O gün insanlar, yaptıklarının kendilerine gösterilmesi için gruplar halinde (ilâhi divana) çıkarlar.
07Zilzal 7. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onun mükâfatını görür.
08Zilzal 8. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onun cezasını görür.
01Adiyat 1. Andolsun o koştukça koşanlara!
02Adiyat 2. Kıvılcımlar saçanlara!
03Adiyat 3. Sabahleyin akına çıkanlara!
04Adiyat 4. Orada tozu dumana katanlara!
05Adiyat 5. O toz duman içinde bir topluluğun ortasına dalanlara andolsun ki!
06Adiyat 6. Gerçekten insan Rabbine karşı çok nankördür.
07Adiyat 7. Ve kendisi de buna şâhittir.
08Adiyat 8. Doğrusu o, mal sevgisine aşırı derecede düşkündür.
09Adiyat 9. O bilmez mi ki kabirlerde olanların diriltilip dışarı atılacağı zamanı?
010Adiyat 10. Kalplerde olanların da ortaya konulacağı zamanı?
011Adiyat 11. Şüphesiz ki Rableri o gün onların her şeyinden haberdardır.
01Karia 1. Çarpacak olan felâket!
02Karia 2. Nedir o çarpacak olan felâket?
03Karia 3. O çarpacak olan felâketin ne olduğunu bilir misin?
04Karia 4. O gün insanlar ateşe çarpıp dökülen pervaneler gibi olur.
05Karia 5. Dağlar atılmış renkli yün gibi olur.
06Karia 6. Kimin tartıları ağır gelirse,
07Karia 7. O hoş bir hayat içinde olacaktır.
08Karia 8. Kimin de tartıları hafif gelirse,
09Karia 9. Onların anası (varacakları yer) Hâviye'dir.
010Karia 10. Hâviye'nin ne olduğunu sen bilir misin?
011Karia 11. O kızgın bir ateştir
01Tekasür 1. Çoklukla öğünmek sizi o derece oyaladı ki,
02Tekasür 2. Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.
03Tekasür 3. Hayır! Yakında bileceksiniz!
04Tekasür 4. Hayır, hayır! Yakında bileceksiniz!
05Tekasür 5. Hayır! Eğer ilmel-yakîn (kesin bir bilgi) ile bilseydiniz!
06Tekasür 6. Andolsun ki cehennemi mutlaka göreceksiniz.
07Tekasür 7. Andolsun ki yine onu aynel-yakîn (bizzat baş gözü) ile göreceksiniz!
08Tekasür 8. Nihayet o gün dünyada kazanıp harcadığınız nimetlerden elbette hesaba çekileceksiniz.
01Asr 1. Asra yemin olsun ki!
02Asr 2. İnsan gerçekten hüsran içindedir.
03Asr 3. Ancak iman edip sâlih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesnâ.
01Hümeze 1. Arkadan çekiştirip yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı âdet edinen herkesin vay haline!
02Hümeze 2. O ki, mal toplamış ve onu tekrar tekrar saymıştır.
03Hümeze 3. Malının kendisini ebedi kılacağını zanneder.
04Hümeze 4. Hayır! Andolsun ki o, Hutame'ye atılacaktır.
05Hümeze 5. Resulüm! Hutame'nin ne olduğunu sen bilir misin?
06Hümeze 6. O, Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir.
07Hümeze 7. Öyle bir ateş ki, tırmanıp kalplerin üstüne çıkar.
08Hümeze 8. O, onların üzerine kapatılacaktır.
09Hümeze 9. (Onlar) uzatılmış direklere bağlı olarak.
01Fil 1. Resulüm! Görmedin mi Rabb'in (Kâbe'yi yıkmaya gelen) fil sahiplerine ne yaptı?
02Fil 2. Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı?
03Fil 3. Üzerlerine sürü sürü Ebabil kuşları gönderdi.
04Fil 4. O kuşlar onlara ateşte pişirilmiş (sert) taşlar atıyorlardı.
05Fil 5. Sonunda onları yenilmiş ekin gibi paramparça yaptı.
01Kureyş 1. Kureyş kabilesi alıştırıldığı (uzlaşması ve anlaşması sağlandığı) için,
02Kureyş 2. Kış ve yaz seyahatlerinde alıştırıldıkları için,
03Kureyş 3. Bu Beyt'in (Kâbe'nin) Rabbine kulluk etsinler.
04Kureyş 4. O ki, kendilerini açken doyurmuş, korku içindeyken her türlü korkudan emin kılmıştır.
01Maun 1. Resulüm! Dini yalanlayanı gördün mü?
02Maun 2. Yetimi itip kakan odur.
03Maun 3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez.
04Maun 4. Yazıklar olsun o namaz kılanların haline!
05Maun 5. Ki onlar kıldıkları namazdan gâfildirler.
06Maun 6. Onlar riyâkârlık (gösteriş) yaparlar.
07Maun 7. Zekâtı da menederler.
01Kevser 1. Resulüm! Gerçekten biz sana tükenmeyen pek çok nimet vermişizdir.
02Kevser 2. Öyleyse Rabbin için namaz kıl, kurban kes.
03Kevser 3. Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan dil uzatan kimsedir.
01Kafirun 1. De ki: Ey kâfirler!
02Kafirun 2. Ben sizin taptıklarınıza tapmam.
03Kafirun 3. Benim taptığıma da siz tapmazsınız.
04Kafirun 4. Ben de sizin taptığınıza aslâ tapacak değilim.
05Kafirun 5. Benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz.
06Kafirun 6. Sizin dininiz size, benim dinim banadır.
01Nasr 1. Resulüm! Allah'ın yardımı ve zafer günü geldiğinde,
02Nasr 2. Ve insanların akın akın dalga dalga Allah'ın dinine girdiklerini gördüğünde,
03Nasr 3. Hemen Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri daima kabul edendir.
01Tebbet 1. Ebu Leheb'in elleri kurusun! Zaten kurudu, mahvoldu.
02Tebbet 2. Ne malı ne de kazandıkları onu kurtaramadı.
03Tebbet 3. O alev alev yükselen bir ateşe girecektir.
04Tebbet 4. Odun taşıyıcısı olarak karısı da,
05Tebbet 5. Boynunda liften bükülmüş bir ip olduğu halde.
01İhlas 1. De ki: O Allah bir tektir.
02İhlas 2. Allah Samed'dir, her şey O'na muhtaç, O hiçbir şeye muhtaç değildir.
03İhlas 3. Doğurmamış, doğurulmamıştır.
04İhlas 4. Hiçbir şey O'nun dengi ve benzeri değildir.
01Felak 1. De ki: Sabahın Rabbine sığınırım.
02Felak 2. Yaratıkların şerrinden.
03Felak 3. Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden.
04Felak 4. Düğümleri üfürüp büyü yapan büyücülerin şerrinden.
05Felak 5. Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden.
01Nas 1. De ki: Sığınırım insanların Rabbine.
02Nas 2. İnsanların Melik'ine.
03Nas 3. İnsanların İlâh'ına.
04Nas 4. O sinsi vesvesecinin (şeytanın) şerrinden.
05Nas 5. Ki o, insanların göğüslerine hep vesvese verir.
06Nas 6. Gerek cinlerden olsun, gerek insanlardan.

 
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 551 ziyaretçi (647 klik) Hoşgeldiniz  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol