01.Fatiha |
1. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. |
02.Fatiha |
2. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. |
03.Fatiha |
3. O, Rahman ve Rahim’dir. |
04.Fatiha |
4. Din gününün sahibidir. |
05.Fatiha |
5. (Ey Rabbimiz!) Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. |
06.Fatiha |
6. Bize doğru yolu göster. |
07.Fatiha |
7. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna eriştir. Gadaba uğramış ve sapmış olanların yoluna değil. |
01.Bakara |
1. Elif, Lâm, Mîm. |
02.Bakara |
2. Bu Kitap’ta hiçbir şüphe yoktur. O, takvâ sahipleri için yol göstericidir. |
03.Bakara |
3. Onlar gayba inanırlar, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler. |
04.Bakara |
4. Sana indirilene de, senden önce indirilene de iman ederler. Ahiret gününe de kesinlikle inanırlar. |
05.Bakara |
5. İşte onlar Rablerinin yolunda olanlardır. İşte onlar saâdete erenlerdir. |
06.Bakara |
6. Kâfirlere gelince, onları ikaz etsen de etmesen de onlar için birdir, onlar iman etmezler. |
07.Bakara |
7. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerine perde inmiştir. Onlar için büyük bir azap vardır. |
08.Bakara |
8. İnsanların bir takımları vardır ki, inanmadıkları halde: “Allah’a ve ahiret gününe inandık.” derler. |
09.Bakara |
9. Bunlar güya Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa onlar sadece kendilerini aldatırlar da bunun farkında değillerdir. |
010.Bakara |
10. Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle onlara elem verici bir azap vardır. |
011.Bakara |
11. Kendilerine: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın!” denildiği zaman, “Biz ancak ıslah edicileriz.” derler. |
012.Bakara |
12. İyi bilin ki asıl ortalığı ifsat edenler kendileridir. Lâkin anlamazlar. |
013.Bakara |
13. Onlara: “(Mümin) insanların inandığı gibi siz de inanın!” denilince de, “Beyinsizlerin inandığı gibi mi inanalım?” derler. İyi bilin ki asıl beyinsizler kendileridir, fakat bunu bilmezler. |
014.Bakara |
14. Müminlerle karşılaştıkları zaman “Biz de inandık” derler. Şeytanları (elebaşları) ile başbaşa kaldıklarında ise: “Biz şüphesiz sizinleyiz, onlarla sadece alay etmekteyiz!” derler. |
015.Bakara |
15. Allah da kendileriyle alay eder, azgınlıklarında onlara mühlet verir, bu yüzden onlar bir müddet başı-boş dolaşırlar. |
016.Bakara |
16. İşte onlar hidayet karşılığında sapıklığı satın almışlardır. Bu alış-verişleri kendilerine kâr sağlamamıştır, doğru yolu da bulamamışlardır. |
017.Bakara |
17. Onların (münafıkların) hali, karanlık bir gecede ateş yakan kimsenin durumuna benzer. Ki, ateş tam onların çevresini aydınlatmışken, Allah onların nurlarını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır. Onlar artık hiçbir şeyi göremez olurlar. |
018.Bakara |
18. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler. |
019.Bakara |
19. Yahut onların hali, gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. Yıldırımdan ölme korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah o kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır. |
020.Bakara |
20. O esnada şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar. Etraflarını aydınlatınca bir kaç adım yürürler. Fakat üzerlerine karanlık çökünce oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir. |
021.Bakara |
21. Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki korunasınız. |
022.Bakara |
22. O ki, yeryüzünü sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi. Onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Artık sizler de bildiğiniz halde Allah’a şirk koşmayın. |
023.Bakara |
23. Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sûre meydana getirin. Eğer iddiânızda doğru iseniz, Allah’tan başka şâhitlerinizi de çağırın. |
024.Bakara |
24. Eğer bunu yapamazsanız, ki aslâ yapamayacaksınız, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır. |
025.Bakara |
25. Resulüm! İman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlerle müjdele. Kendilerine ne zaman onlardan bir meyve rızık olarak yedirilirse, her defasında: “Bu bizim daha önce de dünyada iken yediğimiz şeydir.” derler. Bunlar söylediklerinin benzerleri olarak sunulmuştur. Onlar için orada tertemiz eşler vardır. Orada ebedî olarak kalacaklardır. |
026.Bakara |
26. Şüphesiz ki Allah sivrisinek veya ondan daha küçüğüyle misal getirmekten çekinmez. İman edenler böyle misallerin Rablerinden gelen bir hak olduğunu bilirler. Kâfirler ise: “Allah bu misalle ne demek istedi?” derler. Allah bu misalle bir çoğunu saptırır, bir çoğunu da hidayete erdirir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır. |
027.Bakara |
27. Onlar ki, kesin söz verip bağlandıktan sonra Allah’a verdikleri sözü bozarlar. Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabalık bağlarını) keserler. Yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara düşmüş olanlardır. |
028.Bakara |
28. Allah’ı nasıl inkâr edersiniz ki, siz ölü iken sizi O diriltti. Sonra sizi öldürecek, ondan sonra da tekrar diriltecektir. Tekrar O’na döndürüleceksiniz. |
029.Bakara |
29. Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan O’dur. Sonra da göğe yöneldi, onu yedi kat olarak düzenledi. O her şeyi hakkıyla bilendir. |
030.Bakara |
30. Bir zamanlar Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demişti. Onlar: “Yeryüzünde bozgunculuk yapacak, kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor, devamlı takdis ediyoruz.” dediler. Allah da onlara: “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.” buyurdu. |
031.Bakara |
31. Ve Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra da o eşyayı meleklere göstererek: “Eğer sâdıklardan iseniz, bunların isimlerini bana söyleyin!” dedi. |
032.Bakara |
32. Melekler: “Sen münezzehsin, seni tesbih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yok. Şüphesiz ki sen her şeyi hakkıyla bilensin, hüküm ve hikmet sahibisin.” dediler. |
033.Bakara |
33. Allah: “Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere haber ver!” dedi. Vaktaki Âdem bunların isimlerini onlara haber verdi. Allah: “Ben size demedim mi ki, ben göklerin ve yerin gizliliklerini bilirim. Açıkladığınızı da gizli tuttuğunuzu da bilirim.” dedi. |
034.Bakara |
34. Bir zamanlar biz meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O ise yüz çevirdi, büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu. |
035.Bakara |
35. Biz de şöyle dedik: “Ey Âdem! Sen ve eşin, beraberce cennete yerleşin. Orada olanlardan dilediğiniz yerde bol bol yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz, her ikiniz de zulmedenlerden olursunuz.” |
036.Bakara |
36. Ne var ki şeytan ayaklarını kaydırıp onları oradan uzaklaştırmış, içinde bulundukları yerden çıkarmıştı. Bunun üzerine biz de: “Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir müddet yerleşmek ve geçinmek vardır.” dedik. |
037.Bakara |
37. Âdem Rabbinden bir takım kelimeler (ilhamlar) aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhametli olandır. |
038.Bakara |
38. Onlara: “Hepiniz oradan inin! Size benden bir hidayet geldiği zaman, kim benim hidayetime tâbi olursa, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” dedik. |
039.Bakara |
39. Küfre varıp âyetlerimizi yalanlayanlar ise, cehennem ehlidirler. Onlar o ateşte ebedî kalacaklardır. |
040.Bakara |
40. Ey İsrâiloğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vâdettiklerimi vereyim. Ve sadece benden korkun! |
041.Bakara |
41. Sizin yanınızda bulunanı (Tevrat’ın aslını) doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur’an’a) iman edin ve sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Sakın âyetlerimi az bir pahaya satmayın. Ve sadece benden sakınıp korkun! |
042.Bakara |
42. Hakkı bâtıl ile karıştırmayın, bilerek hakkı gizlemeyin. |
043.Bakara |
43. Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle beraber rükû edin. |
044.Bakara |
44. İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz? Oysa sizler Kitab’ı (Tevrat’ı) da okuyorsunuz. Aklınızı kullanmıyor musunuz? |
045.Bakara |
45. Sabır göstermekle ve namaz kılmakla Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz ki bu (sabır ve namaz), Allah’a saygıdan kalbi ürperenlerden başkasına zor gelir. |
046.Bakara |
46. Onlar ki Rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini kesinlikle bilirler. |
047.Bakara |
47. Ey İsrâiloğulları! Size ihsan ettiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın. |
048.Bakara |
48. Hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden şefaat kabul edilmeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği azap gününden korkup sakının. |
049.Bakara |
49. Hani sizi, işkencelerin en kötüsünü tattıran, oğullarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı sağ bırakan Firavun hanedanından kurtarmıştık. Bu Rabbinizin büyük bir imtihanı idi. |
050.Bakara |
50. Bir zamanlar biz sizin için denizi yarıp sizi kurtarmış ve gözlerinizin önünde Firavun hanedanını suda boğmuştuk. |
051.Bakara |
51. Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Sonra siz onun ardından buzağıyı ilâh edinmiştiniz. Böylece kendinize zulmettiniz. |
052.Bakara |
52. Bundan sonra şükredersiniz diye sizi bağışlamıştık. |
053.Bakara |
53. Doğru yolu bulup hidayete erişesiniz diye Musa’ya Kitap ve furkan (hak ile bâtılı birbirinden ayıran ölçü) vermiştik. |
054.Bakara |
54. Musa kavmine: “Ey kavmim! Buzağıya tapmakla nefsinize zulmetmiş oldunuz. Hemen yaratanınıza tevbe edip nefislerinizi öldürünüz. Bu, yaratıcınızın katında sizin için daha hayırlıdır.” demişti. Allah da tevbenizi kabul etmişti. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir. |
055.Bakara |
55. Siz de: “Ey Musa! Allah’ı apaçık görmedikçe sana inanmayacağız.” demiştiniz de gözleriniz göre göre yıldırım gelip sizi çarpmıştı. |
056.Bakara |
56. Bu ölü halinizden sonra, belki şükredersiniz diye sizi tekrar diriltmiştik. |
057.Bakara |
57. Üstünüze bulutları gölge yaptık. Kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve güzel olanlarından yiyin.” dedik. Onlar bize değil, kendilerine zulmediyorlardı. |
058.Bakara |
58. Bir vakit de: “Şu şehre girin, dilediğiniz yerde istediğinizi bol bol yiyin. Kapısından secde ederek girin ve: ‘Hıtta=bizi affet’ deyin, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım, kusurlarınızı örtelim. İyilik edenlere daha da artıracağız.” demiştik. |
059.Bakara |
59. Amma o zâlimler, kendilerine söylenmiş olan sözü, başka bir sözle değiştirdiler. (Hıtta kelimesini alaya alarak buğday mânâsına olan hınta’ya çevirdiler). Biz de o zâlimlere, yoldan çıkmalarından dolayı, gökten korkunç bir azap indirmiştik. |
060.Bakara |
60. Musa, kavmi için su istemişti. “Âsanla taşa vur!” demiştik. Bunun üzerine taştan oniki pınar fışkırmıştı, her zümre su alacağı yeri bildi. Allah’ın rızkından yiyin için, fakat yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın. |
061.Bakara |
61. Hani siz: “Ey Musa! Biz bir çeşit yemeğe mümkün değil katlanamayacağız. Bizim için Rabbine duâ et de; yerin bitirdiği sebze, acur, sarmısak, mercimek ve soğandan çıkarsın.” demiştiniz. Musa da onlara: “Siz hayırlı olanı, daha aşağı olan şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? Öyle ise bir şehre inin, orada istediğiniz şeyler var.” demişti. Üzerlerine zillet ve meskenet, horluk ve yoksulluk damgası vuruldu, Allah’ın gazabına uğradılar. Öyle oldu; çünkü onlar Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar, haksız yere peygamberlerini öldürüyorlardı. İsyana daldıkları, haddi aşıp aşırı gittikleri için bunu hak ettiler. |
062.Bakara |
62. Şüphesiz ki iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve sâbiîlerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. |
063.Bakara |
63. Bir zaman da sizden kesin söz almıştık. Tur dağını da, başınıza indirecek gibi bir vaziyette üstünüze kaldırıp: “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın, içinde olanları hatırda tutun. Belki bu sayede sakınır, korunursunuz.” demiştik. |
064.Bakara |
64. Bundan sonra yine sözünüzden döndünüz, yine yüz çevirdiniz. Eğer üzerinizde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, elbette hüsrana uğrayanlardan olurdunuz. |
065.Bakara |
65. İçinizden cumartesi günü azgınlık edip haddi aşanları elbette biliyorsunuz. Biz onlara: “Aşağılık maymunlar olunuz!” demiştik. |
066.Bakara |
66. İşte biz bu (maymunlaşma cezasını), kendi devirlerinde yaşayıp hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelecek olanlara bir ibret dersi, takvâ sahibi müminlere de bir öğüt yaptık. |
067.Bakara |
67. Bir vakit de Musa kavmine: “Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor.” demişti. “Sen bizimle alay mı ediyorsun?” dediklerinde de: “Câhillerden olmaktan Allah’a sığınırım.” demişti. |
068.Bakara |
68. “Bizim için Rabbine duâ et de, onun mahiyetini bize açıkça bildirsin.” dediler. “Onun ne pek kart ne de pek körpe, ikisinin ortası dinç bir sığır olduğunu söylüyor. Artık size emrolunanı yapın.” demişti. |
069.Bakara |
69. “Rabbine bizim için duâ et, renginin nasıl olduğunu açıklasın.” dediler. “Allah onun, bakanların içini açan, altın sarısı gibi bir sığır olduğunu söylüyor.” demişti. |
070.Bakara |
70. “Rabbine bizim için duâ et, onun mahiyetini bize açıkça bildirsin. Çünkü bizce birçok sığırlar birbirine benziyor. Allah dilerse elbette buluruz ve hidayete ereriz.” dediler. |
071.Bakara |
71. “Yeri sürmeyen, ekini sulamayan, boyunduruk altında ezilmemiş, kusursuz, alacasız bir sığır olduğunu söylüyor.” demişti. “İşte şimdi gerçeği bildirdin.” deyip sığırı kestiler. Az kalsın bunu yapmayacaklardı. |
072.Bakara |
72. Siz bir kimseyi öldürmüş ve bunu birbirinize atmıştınız. Oysa Allah gizlediğinizi ortaya çıkaracaktır. |
073.Bakara |
73. “Sığırın bir parçasıyla ona (öldürülene) vurun.” dedik. İşte Allah ölüleri böyle diriltir. Size âyetlerini gösterir ki aklınızı başınıza alıp düşünesiniz. |
074.Bakara |
74. Sonra bunun arkasından kalpleriniz yine katılaştı. Şimdi o kalpler taş gibidir, hatta daha da katıdır. Nitekim taşın öylesi vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Öylesi de vardır ki, yarılıp ondan çeşme gibi su akar. Öylesi de vardır ki, Allah korkusundan yuvarlanır düşer. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir. |
075.Bakara |
75. (Ey müminler!) Şimdi siz onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardı ki, Allah’ın kelâmını (Tevrat’ı) işitirler de iyice anladıkları halde onu bile bile tahrif eder (değiştirirler) di. |
076.Bakara |
76. (Yahudi münafıklar) müminlerle karşılaştıkları zaman: “Biz de iman ettik.” derler. Birbirleriyle başbaşa kaldıklarında ise: “Allah’ın size açtıklarını, Rabbiniz katında sizin aleyhinizde kullansınlar diye mi onlara söylüyorsunuz? Bunları hiç düşünemiyor musunuz?” derler. |
077.Bakara |
77. Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilmektedir. |
078.Bakara |
78. Onlardan bir kısmı okuma yazması olmayan ümmidirler, Kitab’ı (Tevrat’ı) anlamazlar. Bir takım bâtıl şeyleri onlar sadece zanneder dururlar. |
079.Bakara |
79. Kitabı elleriyle yazıp da, sonra onu az bir pahaya satmak için: “Bu Allah katındandır.” diyenlerin vay haline! Ellerinin yazdıklarından ötürü vay haline onların! Kazandıkları vebalden ötürü vay haline onların! |
080.Bakara |
80. Bir de dediler ki: “Sayılı bir kaç gün dışında cehennem ateşi bize dokunmaz.” De ki: “Siz Allah katından bir söz mü aldınız? Öyle ise Allah aslâ sözünden caymaz. Yoksa sizler Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?” |
081.Bakara |
81. Hayır, öyle değil! Kötülük işleyip suçu kendisini kuşatmış olan kimseler, işte bunlar cehennemliktirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır. |
082.Bakara |
82. İman edip de sâlih ameller işleyenler ise cennet halkıdırlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır. |
083.Bakara |
83. Bir zamanlar biz İsrailoğullarından şöyle söz almıştık: “Yalnızca Allah’a kulluk edin, ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik yapın. İnsanlarla güzel konuşun. Namazı kılın, zekâtı verin!” Sonra pek az kısmınız hariç döndünüz, hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz. |
084.Bakara |
84. Bir zamanlar da sizden: “Birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız.” diye söz almıştık. Sonra da bunu kabul etmiş, (bu ikrarınıza) şâhit de olmuştunuz. |
085.Bakara |
85. Bu misakı kabul eden sizler yine birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, onlara karşı günah ve düşmanlıkta birleşiyorsunuz. Eğer esir düşüp gelirlerse (kurtulmaları için) fidyelerini veriyorsunuz. Oysa onları yurtlarından çıkarmak size haram kılınmıştır. Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezası dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise en şiddetli azaba çarptırılacaklardır. Allah yaptıklarınızdan aslâ gâfil değildir. |
086.Bakara |
86. Onlar ahiret karşılığında dünyâ hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden azapları hafifletilmez, onlar yardım da görmezler. |
087.Bakara |
87. Andolsun ki biz Musa’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. Ondan sonra da birbiri ardınca peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsâ’ya da mucizeler verdik ve biz onu kudsî ruhla destekledik. Size bir peygamber canınızın istemediği, nefsinizin hoşlanmadığı bir şey getirdikçe, ona karşı büyüklük tasladınız. Size gelen peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz. |
088.Bakara |
88. “Kalplerimiz perdelidir.” dediler. Öyle değil! Allah küfürleri yüzünden onları lânetlemiştir. Artık pek azı inanırlar. |
089.Bakara |
89. Yanlarında bulunan (Tevrat’ı) tasdik etmek üzere onlara Allah katından bir kitap gelince, daha önceleri kâfirlere karşı onunla yardım isteyip durdukları halde, tanıdıkları ve bekledikleri (o Kur’an) kendilerine gelince, bu defa onu inkâr ettiler. İşte bundan dolayı Allah’ın lâneti kâfirlerin üzerinedir. |
090.Bakara |
90. Nefislerini ne kötü şeye değişip sattılar! Allah’ın, kullarından dilediğine lütfundan (kitap) indirmesine hased ederek Allah’ın indirdiğini inkâr ettiler ve bu sebeple gazap üstüne gazaba uğradılar. Küfredenlere kahredici bir azap vardır. |
091.Bakara |
91. Bir de onlara: “Allah’ın indirdiğine iman edin!” denilince: “Biz sadece bize indirilene inanırız.” derler ve ondan başkasını inkâr ederler. Halbuki o Kur’an, kendi ellerinde bulunan Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gelen hak Kitap’tır. Resulüm! De ki: “Şayet siz gerçekten inanmış kimseler idiyseniz, daha önce Allah’ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz?” |
092.Bakara |
92. Andolsun ki Musa size apaçık mucizelerle geldi. Sonra onun ardından buzağıya taptınız. Siz öyle zâlimlersiniz! |
093.Bakara |
93. Hatırlayın o zamanı ki, sizden sağlam söz almış, Tur dağını üzerinize kaldırmıştık. “Size verdiğimizi sıkıca tutun ve dinleyin.” demiştik. Onlar da: “İşittik ve isyan ettik.” dediler. İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı (sevgisi) içirildi. De ki: “Eğer inanıyor idiyseniz, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor?” |
094.Bakara |
94. De ki: “Eğer ahiret yurdu, Allah katında diğer insanlara değil de yalnızca size âit ise ve bu iddiânızda samimi iseniz, haydi ölümü temenni ediniz.” |
095.Bakara |
95. Onlar, ellerinin yapıp öne sürdüğü işlerden dolayı ölümü aslâ istemezler. Allah zâlimleri bilendir. |
096.Bakara |
96. Yemin olsun ki; sen yahudileri yaşamaya karşı diğer insanlardan, hatta müşriklerden de daha düşkün ve hırslı görürsün. Onlardan her biri ömrünün bin yıl olmasını ister. Oysa ki (bu şekilde uzun) yaşatılması, onu azaptan uzaklaştıracak değildir. Allah onların yaptıklarını görmektedir. |
097.Bakara |
97. De ki: “Kim Cebrâil’e düşman olursa, iyi bilsin ki bu Kur’an’ı Allah’ın izniyle senin kalbine o indirmiştir. O Kur’an ki, önceki kitapları tasdik edicidir, müminler için hidayet kaynağı ve müjdedir. |
098.Bakara |
98. Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrâil’e ve Mikâil’e düşman olursa, iyi bilsin ki Allah da kâfirlerin düşmanıdır. |
099.Bakara |
99. Resulüm! Andolsun ki biz sana apaçık âyetler indirdik. Onları fâsıklardan başkası inkâr etmez. |
0100.Bakara |
100. Onlar ne zaman bir andlaşma yapsalar, içlerinden bir güruh onu bozup arkalarına atmadılar mı? Zaten onların çoğu iman etmezler. |
0101.Bakara |
101. Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı doğrulayan bir peygamber gelince, ehl-i kitaptan bir grup Allah’ın kitabını sanki bilmiyorlarmış gibi arkalarına attılar. |
0102.Bakara |
102. Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurdukları sözlere uydular. Süleyman kâfir olmadı, fakat o şeytanlar kâfir olmuşlardı. Onlar insanlara sihri ve Bâbil’deki Hârut ve Mârut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek herkese: “Biz imtihan için gönderildik, sakın kâfir olmayın!” demedikçe hiç kimseye sihir namına bir şey öğretmezlerdi. Onlar o iki melekten karı ile koca arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Allah’ın izni olmadıkça onlar kimseye zarar veremezlerdi. Büyücüler kendilerine zarar verip menfaat vermeyecek şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun ki onlar, sihri satın alan kimse için ahirette hiçbir nasip olmayacağını biliyorlardı. Ne fena bir şey karşılığında nefislerini sattılar! Keşke bilmiş olsalardı! |
0103.Bakara |
103. Eğer onlar iman edip Allah’tan korksalardı, Allah katında kendilerine verilecek sevap daha hayırlı olurdu. Keşke bilmiş olsalardı! |
0104.Bakara |
104. Ey iman edenler! (Peygamber’e hitâp ederken): “Râinâ=Bizi de dinle!” demeyin, “Unzurnâ=Bizi gözet!” deyin. Söylenenleri dinleyin. Kâfirler için elem verici bir azap vardır. |
0105.Bakara |
105. Kitap ehlinden olan kâfirler de müşrikler de size Rabbinizden bir hayır inmesini istemezler. Oysa Allah kimi dilerse onu rahmetiyle mümtaz kılar. Allah büyük lütuf sahibidir. |
0106.Bakara |
106. Biz herhangi bir âyeti nesheder (hükmünü kaldırır) veya unutturursak, mutlaka ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kâdirdir. |
0107.Bakara |
107. Bilmez misin ki göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır. |
0108.Bakara |
108. Yoksa siz de Peygamber’inizden, daha önce Musa’dan istendiği gibi bir takım isteklerde mi bulunmak istiyorsunuz? Kim imanı küfürle değişirse, şüphesiz ki dümdüz yoldan sapmış olur. |
0109.Bakara |
109. Kitap ehlinden birçokları, hak gözlerinin önüne serildiği halde içlerindeki çekememezlikten ötürü, imanınızdan sonra sizi tekrar küfre döndürmek isterler. Allah’ın (açıklayıcı) emri gelinceye kadar onları affedin, geçin. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir. |
0110.Bakara |
110. Namazı kılınız, zekâtı veriniz. Kendiniz için önceden gönderdiğiniz her hayrı Allah katında bulursunuz. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı görmektedir. |
0111.Bakara |
111. Onlar: “Yahudi veya hıristiyan olanlardan başkası cennete giremeyecek.” dediler. Bu onların kuruntusudur. De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz, delilinizi getirin.” |
0112.Bakara |
112. Hayır! Kim ihsan mertebesine yükselerek, özünü tamamen Allah’a teslim ederse, onun mükâfâtı Rabbinin katındadır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar. |
0113.Bakara |
113. Yahudiler: “Hıristiyanlar bir şey (bir temel) üzerinde değildirler.” dediler. Hıristiyanlar da: “Yahudiler bir şey (bir temel) üzerinde değildirler.” dediler. Oysa onlar Kitab’ı da okumaktadırlar. Kitab’ı bilmeyen kimseler de öylece onların dedikleri gibi dediler. Ayrılığa düştükleri şeyde Allah kıyamet günü aralarında hüküm verecektir. |
0114.Bakara |
114. Allah’ın mescidlerinde Allah’ın adının anılmasını engelleyen ve onların harap olmasına çalışan kimseden daha zâlim kim olabilir? Onların bu mescidlere aslında korka korka girmeleri gerekir. Dünyada onlar için rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır. |
0115.Bakara |
115. Doğu da batı da Allah’ındır. Yüzünüzü hangi cihete çevirirseniz çevirin, vech-i ilâhî oradadır. Şüphesiz ki Allah’ın (rahmeti ve kudreti) geniştir, O her şeyi bilendir. |
0116.Bakara |
116. “Allah çocuk edindi.” dediler. Hâşâ! O yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmişlerdir. |
0117.Bakara |
117. Göklerin ve yerin yaratıcısı O’dur. Bir şeyin olmasını hükme bağladığında ona sadece: “Ol!” der, o da hemen oluverir. |
0118.Bakara |
118. Bilmeyen (cahil müşrik)ler: “Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir âyet (mucize) gelmeli değil miydi?” dediler. Kendilerinden öncekiler de aynı şeyi söylediler. Kalpleri ne kadar da birbirine benzemiş! Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetleri açıkladık. |
0119.Bakara |
119. Doğrusu biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemliklerden sorumlu değilsin. |
0120.Bakara |
120. Sen onların dinlerine uymadıkça ne yahudiler ne de hıristiyanlar aslâ senden hoşnut olmazlar. De ki: “Allah’ın hidayeti asıl hidayetin tâ kendisidir.” Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı olmaz. |
0121.Bakara |
121. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar ona iman ederler. Onu inkâr edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır. |
0122.Bakara |
122. Ey İsrâiloğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın. |
0123.Bakara |
123. Öyle bir günden korkun ki, o günde kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez. O gün kimseye şefaat fayda vermez, onlar hiç kimseden yardım da görmezler. |
0124.Bakara |
124. Bir zamanlar Rabbi İbrahim’i bir takım kelimelerle (emirlerle) imtihan etmiş, o ise bunları tamamen yerine getirmişti. Allah: “Ben seni insanlara imam (önder) yapacağım.” buyurdu. İbrahim: “Zürriyetimden de!” deyince, “Zâlimler ahdime ermez.” buyurdu. |
0125.Bakara |
125. Biz Beyt’i (Kâbe’yi) insanlara sevap kazanılacak bir toplantı ve güven yeri yaptık. Siz de İbrahim’in makamından bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e: “Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Beyt’imi temizleyin.” diye emretmiştik. |
0126.Bakara |
126. İbrahim demişti ki: “Ey Rabbim! Bu şehri emin bir şehir yap. Halkından Allah’a ve âhiret gününe inananları çeşitli meyvelerle rızıklandır.” Allah buyurdu ki: “İnkâr edeni de az bir süre geçindirir, sonra onu ateşin azabına uğramak zorunda bırakırım. Orası ne kötü varılacak yerdir!” |
0127.Bakara |
127. İbrahim, İsmail ile beraber Beyt’in temellerini yükseltiyor ve şöyle duâ ediyorlardı: “Ey Rabbimiz! Yaptığımız bu hayırlı işi bizden kabul buyur, şüphesiz ki sen işitensin bilensin.” |
0128.Bakara |
128. “Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan kıl. Neslimizden de sana teslim olan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yerlerimizi göster. Tevbemizi kabul buyur. Tevbeleri çok kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.” |
0129.Bakara |
129. “Ey Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden senin âyetlerini okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları tezkiye edecek temizleyecek bir peygamber gönder. Şüphesiz ki Aziz ve Hakîm olan ancak sensin.” |
0130.Bakara |
130. Nefsini aşağılık yapan (beyinsiz) kimseden başkası İbrahim’in dininden yüz çevirmez. Andolsun ki biz onu dünyada beğenip seçmiştik. Ahirette de o sâlihlerdendir. |
0131.Bakara |
131. Rabbi ona: “Teslim ol!” dediği zaman o, “Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum.” demişti. |
0132.Bakara |
132. İbrahim de bunu kendi oğullarına vasiyet etti. Yakup da: “Oğullarım! Allah bu dini sizin için beğenip seçmiştir. Siz de ancak müslümanlar olarak can verin.” dedi. |
0133.Bakara |
133. Yoksa siz Yakub’a ölüm geldiği zaman orada mı idiniz? Hani o oğullarına: “Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?” diye sormuştu. Onlar da: “Senin Allah’ın ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın Allah’ı olan tek Allah’a kulluk edeceğiz. Biz O’na teslim olanlarız.” dediler. |
0134.Bakara |
134. Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size âittir. Siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz. |
0135.Bakara |
135. (Yahudi ve hıristiyanlar müslümanlara): “Yahudi veya hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız!’ dediler. De ki: “Hayır! Biz hanif olan İbrahim’in dinine uyarız. O müşriklerden değildi.” |
0136.Bakara |
136. Deyiniz ki: “Biz Allah’a iman ettik. Bize indirilene; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilenlere; Musa’ya, İsâ’ya ve peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırt etmeyiz. Biz ancak O’na teslim olanlarız.” |
0137.Bakara |
137. Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanmış olsalar, doğru yolu bulmuş olurlar. Yüz çevirirlerse şüphesiz ki onlar ayrılık içindedirler. Onlara karşı Allah sana yetecektir. O işitendir, bilendir. |
0138.Bakara |
138. Allah’ın boyası (ile boyanın). Allah’ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir? Bizler ancak O’na kulluk ederiz. |
0139.Bakara |
139. De ki: “Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbiniz iken, O’nun hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size âittir. Biz O’na gönülden bağlananlarız.” |
0140.Bakara |
140. Yoksa siz İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının yahudi veya hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: “Siz mi daha iyi bilirsiniz yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine bildirilen bir gerçeği gizleyenden daha zâlim kim vardır? Allah yaptıklarınızdan gâfil değildir.” |
0141.Bakara |
141. Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size âittir. Siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz. |
0142.Bakara |
142. İnsanlardan bir takım beyinsizler: “Yöneldikleri kıbleden onları çeviren nedir?” diyecekler. De ki: Doğu da batı da Allah’ındır. O kimi dilerse onu doğru yola iletir. |
0143.Bakara |
143. İşte böylece sizi, bütün insanlara karşı şâhitler olmanız için tam ortada vasat bir ümmet kıldık. Peygamber de size şâhit olsun. Biz senin arzulayıp da üstünde durduğun Kâbe’yi; Peygamber’e uyanı, ökçesi üzerinde geriye dönenden ayıralım diye kıble yaptık. Doğrusu bu, Allah’ın hidayet edip yol gösterdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı aslâ zâyi edecek değildir. Şüphesiz ki Allah insanlara şefkatlidir ve merhamet edendir. |
0144.Bakara |
144. Resulüm! Biz senin, yüzünü çok kere göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Artık seni hoşnud olacağın bir kıbleye elbette çevireceğiz. Bundan böyle yüzünü Mescid-i haram tarafına çevir. Siz de (ey müminler!) nerede olursanız olun (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Kendilerine kitap verilenler, bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir. |
0145.Bakara |
145. Andolsun ki sen kendilerine kitap verilmiş olanlara her türlü âyeti getirsen, yine de sana uyup kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar birbirinin kıblesine de dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer sen onların heveslerine uyacak olursan, işte o zaman sen de zulmedenlerden olursun. |
0146.Bakara |
146. Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup, bile bile gerçeği gizlerler. |
0147.Bakara |
147. Gerçek olan Rabbinden gelendir. O halde sakın şüphe edenlerden olma! |
0148.Bakara |
148. Herkesin yöneldiği bir yönü (kıblesi) vardır. Öyle ise siz de hayırda yarışın. Nerede olursanız olun, Allah hepinizi bir araya getirecektir. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir. |
0149.Bakara |
149. Nereden yola çıkarsan çık, (namazda) yüzünü Mescid-i haram’a doğru çevir. Şüphesiz ki bu, Rabbinizden gelen bir gerçektir. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. |
0150.Bakara |
150. Nereden yola çıkarsan çık, (namazda) yüzünü Mescid-i haram tarafına çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o tarafa çevirin. Tâ ki zâlim olanlardan başka, insanların aleyhinizde bir delili bulunmasın. Sakın onlardan korkmayın! Benden korkun ki, ben de size verdiğim nimetlerimi tamamlayayım, böylece siz de doğru yolu bulmuş olasınız. |
0151.Bakara |
151. Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyacak, sizi tezkiye edecek temizleyecek, size kitap ve hikmeti öğretecek, bilmediklerinizi size öğretecek bir Peygamber gönderdik. |
0152.Bakara |
152. Öyleyse siz beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, nankörlük etmeyin. |
0153.Bakara |
153. Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir. |
0154.Bakara |
154. Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin, bilâkis onlar diridirler. Fakat siz farkında değilsiniz. |
0155.Bakara |
155. Andolsun ki biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltmekle sizi imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele! |
0156.Bakara |
156. Onlara bir musibet geldiğinde: “Biz Allah içiniz ve elbette O’na döneceğiz.” derler. |
0157.Bakara |
157. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır, yalnızca onlar doğru yolu bulmuşlardır. |
0158.Bakara |
158. Safâ ile Merve Allah’ın nişanelerindendir. Kim ki Hacc veya Umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret ederse, bunlar arasında tavaf etmesinde kendisine bir vebal yoktur. Her kim gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz ki Allah karşılığını verir, O her şeyi bilir. |
0159.Bakara |
159. İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti biz Kitap’ta açıkça belirttikten sonra gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet ediciler lânet eder. |
0160.Bakara |
160. Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar lânetlenmekten kurtulmuşlardır. Ben onların tevbesini kabul edenim ve ben tevbeleri daima kabul edenim, merhamet edenim. |
0161.Bakara |
161. Kâfirlere ve kâfir oldukları halde ölenlere gelince; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üzerine olsun! |
0162.Bakara |
162. Onlar ebedi olarak o lânetin içinde kalacaklardır. Onlardan azap hafifletilmez ve onlara mühlet de verilmez. |
0163.Bakara |
163. Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O Rahman’dır, Rahim’dir. |
0164.Bakara |
164. Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde, insanların faydasına olan şeyleri denizde taşıyarak yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten su indirip onunla ölmüş olan toprağı diriltmesinde, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârların değişik yönlerden esmesinde ve yer ile gök arasında emre boyun eğmiş bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için pek çok deliller vardır. |
0165.Bakara |
165. İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah’tan gayrısını O’na emsal tutarlar ve onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a sevgileri ise çok daha kuvvetlidir. O zâlimler azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah’a âit olduğunu ve gerçekten Allah’ın azabının şiddetli olduğunu keşke bilselerdi! |
0166.Bakara |
166. O zaman küfür öncüleri azabı görünce kendilerine uyanlardan hızla uzaklaşıp giderler ve aralarındaki bütün bağlar kopar. |
0167.Bakara |
167. Onlara uyup arkalarından gidenler: “Ah ne olurdu, bir daha dünyaya gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşmış olsaydık!” derler. Böylece Allah onlara bütün yaptıklarını hasretler ve pişmanlıklar halinde gösterecektir. Onlar cehennemden çıkmayacaklardır. |
0168.Bakara |
168. Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan gıdaların helâl ve temiz olanlarından yiyin. Şeytanın adımlarına uymayın. Zira şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır. |
0169.Bakara |
169. O size kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemenizi emreder. |
0170.Bakara |
170. Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiği zaman: “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.” derler. Peki, ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu bulamamış kimseler olsa da mı? |
0171.Bakara |
171. Kâfirlerin hâli, sadece bir çağırma veya bağırmaktan başkasını işitmeyerek haykıranın durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, onlar düşünmezler. |
0172.Bakara |
172. Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin. Eğer siz gerçekten yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na şükredin. |
0173.Bakara |
173. Allah size leşi, kanı, domuz etini, Allah’tan başkası adına kesilen hayvanı kesin olarak haram kıldı. Fakat kim mecbur kalırsa, başkasına saldırmadan zaruret miktarını aşmamak üzere yemesinde bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah bağışlayandır, merhamet edendir. |
0174.Bakara |
174. Allah’ın indirdiği Kitap’tan bir şeyi gizleyenler ve onu az bir pahaya satanlar var ya, işte onların karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz, onları temize de çıkarmaz. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır. |
0175.Bakara |
175. Onlar hidayeti verip sapıklığı, mağfireti bırakıp azabı satın almış kimselerdir. Ateşe ne kadar da dayanıklıdırlar! |
0176.Bakara |
176. O azabın sebebi, Allah’ın Kitab’ı hak olarak indirmesidir. (Buna rağmen) Kitap’da ayrılığa düşenler, derin bir anlaşmazlık içindedirler. |
0177.Bakara |
177. Gerçek iyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik o kimsenin iyiliğidir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitab’a, peygamberlere inanır. O’nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve boyunduruk altında bulunan köle ve esirlere maldan verir, namaz kılar, zekât verir. Andlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte sâdık olanlar bunlardır. İşte muttakîler de bunlardır. |
0178.Bakara |
178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşılık hür, köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın (öldürülür). Bununla beraber (katil) bir kimse kendi lehine kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından affedilirse, bundan sonra iyiye uymak ve (öldürülenin velisine) güzelce diyet ödemek gerekir. Bu (uygulama) Rabbinizden size bir kolaylık ve rahmettir. Buna rağmen her kim ki bundan sonra haddi aşarsa, onun için elem verici bir azap vardır. |
0179.Bakara |
179. Kısasta sizin için hayat vardır. Ey akıl sahipleri! Belki böylece Allah’tan korkarsınız. |
0180.Bakara |
180. Birinize ölüm geldiği zaman, eğer geriye bir hayır (mal) bırakacak olursa, anaya, babaya ve yakın akrabaya usulüne uygun bir şekilde vasiyette bulunmak takvâ sahipleri üzerine bir hak olarak yazıldı. |
0181.Bakara |
181. Kim de bunu işittikten (ve kabullendikten) sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir. |
0182.Bakara |
182. Bununla birlikte her kim vasiyet edenin haksızlığa meyletmesinden veya günaha girmesinden korkar da (tarafların) arasını bulursa, ona bir günah yoktur. Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir. |
0183.Bakara |
183. Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, oruç size de farz kılındı. Tâ ki korunasınız. |
0184.Bakara |
184. (Oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim o günlerde hasta olur veya seferde bulunursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruç tutmaya gücü yetmeyenler ise, bir yoksul doyumu fidye verir. Kim kendi isteğiyle nafile olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. |
0185.Bakara |
185. Ramazan ayı öyle bir aydır ki, insanlara doğru yolu gösteren, hidayeti açıklayan, hakkı ve bâtılı birbirinden ayırt eden Kur’an o ayda indirildi. Şu halde sizden her kim o aya erişirse oruç tutsun. Kim de hasta olur veya yolculukta bulunursa, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. Bu kolaylığı dilemesi, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı yüceltmeniz içindir. Umulur ki şükredersiniz! |
0186.Bakara |
186. Resulüm! Kullarım sana beni sorunca haber ver ki, ben onlara yakınım. Benden isteyenin, duâ ettiğinde duâsını kabul ederim. Öyleyse onlar da benim dâvetime uysunlar ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulsunlar. |
0187.Bakara |
187. Oruç tuttuğunuz günlerin gecelerinde hanımlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah sizin nefislerinize hiyanet etmekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yiyin için. Sonra da orucu gece oluncaya kadar tamamlayın. Mescidlerde itikafta iken hanımlar(ınız)a yaklaşmayın. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır, sakın bu sınırlara yaklaşmayın. Allah insanlara âyetlerini böyle açıklar ki, korunup sakınsınlar. |
0188.Bakara |
188. Aranızda birbirinizin mallarını haksız sebeplerle yemeyin; bildiğiniz halde insanların mallarından bir kısmını günah yollarla yemeniz için onu hâkimlere (rüşvet yollu) aktarmayın. |
0189.Bakara |
189. Resulüm! Sana hilâl halini alan ayları soruyorlar. De ki: “O, insanların faydasına ve bir de Hacc için birer vakit ölçüleridir.” İyilik, evlere arka taraflarından girmek değildir. Fakat iyilik, Allah’tan korkan kimsenin yaptığıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz. |
0190.Bakara |
190. Size karşı savaş açanlara, Allah yolunda siz de savaş açın! Aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez. |
0191.Bakara |
191. Onları yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür. Onlar sizinle savaşmadıkça Mescid-i haram’da sakın siz de onlarla savaşmayın. Eğer sizinle savaşırlarsa siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir! |
0192.Bakara |
192. Eğer onlar (savaştan ve küfürden) vazgeçerlerse, Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir. |
0193.Bakara |
193. Fitne tamamen yok edilinceye ve din de yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Eğer vazgeçerlerse, zâlimlerden başkasına düşmanlık olmaz. |
0194.Bakara |
194. Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmet edilmesi gerekli şeyler de karşılıklıdır. Size saldırana, onun size saldırdığı gibi siz de saldırın. Allah’tan korkun ve biliniz ki Allah takvâ sahipleriyle beraberdir. |
0195.Bakara |
195. Allah yolunda infak edin. Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik yapın, çünkü Allah iyilik yapanları sever. |
0196.Bakara |
196. Hacc’ı da Umre’yi de Allah için tamamlayın. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar da, başınızı traş etmeyin. İçinizden her kim hasta olursa veya başında bir rahatsızlığı varsa ona oruç veya sadaka ya da kurban olmak üzere fidye gerekir. Emin olduğunuz vakitte kim Hacc zamanına kadar Umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesemeyen kimse Hacc günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman da yedi olmak üzere tam on gün oruç tutar. Bu söylenenler, âilesi Mescid-i haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun. Biliniz ki Allah, azabı pek şiddetli olandır. |
0197.Bakara |
197. Hacc bilinen aylardır. Her kim o aylarda Hacc’a niyet ederse, bilmelidir ki Hacc’da kadına yaklaşmak, günah işlemek ve tartışmak yoktur. Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. Kendinize azık edinin. Şüphesiz ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Benden korkun! |
0198.Bakara |
198. Rabbinizin lütuf ve ihsanını aramanızda size hiçbir vebal ve günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş’ar-i haram’ın yanında Allah’ı zikredin. O size nasıl hidayet ettiyse, siz de O’nu öylece zikredin. Bundan evvel siz sapıklardan idiniz. |
0199.Bakara |
199. Sonra insanların döndüğü yerden siz de dönün ve Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. |
0200.Bakara |
200. Nihayet Hacc ibadetlerinizi bitirdiğinizde, atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı zikrediniz. İnsanlardan öyleleri var ki: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver.” derler. Böyle isteyenlerin ahiretten hiçbir nasibi yoktur. |
0201.Bakara |
201. Onlardan bir kısmı da: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ve güzellik ver, âhirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru.” derler. |
0202.Bakara |
202. İşte onlara kazançlarından ötürü karşılık vardır. Allah hesabı çabuk görendir. |
0203.Bakara |
203. Sayılı günlerde (eyyâm-ı teşrikte) Allah’ı zikrediniz. Kim iki gün içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönerse, ona bir günah yoktur. Her kim geri kalırsa, ona da bir günah yoktur. Bu, takvâ sahibi olanlar içindir. O halde Allah’tan korkun. Biliniz ki O’nun huzurunda toplanacaksınız. |
0204.Bakara |
204. İnsanlardan öyleleri de vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri söz senin hoşuna gider. Hatta böyleleri, söylediklerinin kalpten geldiğine (samimi olduğuna) Allah’ı şâhit tutar. Halbuki o, hasımların en yamanıdır. |
0205.Bakara |
205. O yanından ayrıldığında (iş başına geçip idareci olduğunda) yeryüzünde fesat (anarşi) çıkarmaya, ekini (ekonomiyi) ve nesli helâk etmeye çalışır. Allah fesadı sevmez. |
0206.Bakara |
206. Böylesine: “Allah’tan kork!” denilince, benlik ve gururu kendisini günaha sürükler. Ona cehennem yeter. O ne kötü yataktır! |
0207.Bakara |
207. İnsanlardan öyleleri var ki Allah’ın hoşnutluğunu dileyerek nefsini satar. Allah ise kullarına karşı çok merhametlidir. |
0208.Bakara |
208. Ey iman edenler! Hep birden tam bir teslimiyetle İslâm’ın sulh ve selâmetine girin. Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır. |
0209.Bakara |
209. Size açık açık deliller geldikten sonra ayağınız kayarsa, şunu iyi bilin ki Allah Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
0210.Bakara |
210. Onlar acaba buluttan gölgeler içinde Allah’ın ve meleklerin kendilerine gelmesini mi bekliyorlar? Halbuki iş bitirilmiştir. Bütün işler Allah’a döner. |
0211.Bakara |
211. İsrâiloğullarına sor. Kendilerine ne kadar açık âyetler verdik. Kim, Allah’ın nimeti kendisine geldikten sonra onu değiştirirse, bilsin ki Allah’ın cezası çok çetindir. |
0212.Bakara |
212. İnkâr edip kâfir olanlara dünya hayatı süslü gösterildi. Bu yüzden onlar inananlarla alay ederler. Oysa ki Allah’tan korkup karşı gelmekten sakınanlar, kıyamet gününde onların üstünde olacaklardır. Allah dilediğine hesapsız rızık verir. |
0213.Bakara |
213. İnsanlar bir tek ümmet idi. Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermek için onlarla beraber gerçekleri gösteren kitapları da indirdi. Oysa kendilerine kitap verilmiş olanlar, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, sırf birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Bunun üzerine Allah, kendi izniyle ayrılığa düştükleri şeyleri inananlara gösterdi. Şüphesiz ki Allah dilediğine doğru yolu gösterir. |
0214.Bakara |
214. Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler, sizin başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Başlarına öyle yoksulluk ve sıkıntı geldi, öyle sarsıldılar ki, nihayet peygamber ve beraberindeki müminler: “Allah’ın yardımı ne zaman?” demişlerdi. Biliniz ki Allah’ın yardımı çok yakındır. |
0215.Bakara |
215. Resulüm! Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayırdan harcayacağınız şey, ana-baba, yakınlar, yetimler, düşkünler ve yolcular içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, şüphesiz ki Allah onu bilir.” |
0216.Bakara |
216. Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey, hakkınızda hayırlı olabilir ve hoşunuza giden bir şey de hakkınızda şer olabilir. Allah bilir siz bilmezsiniz. |
0217.Bakara |
217. Resulüm! Sana haram aydan ve onda savaşmanın doğru olup olmadığından soruyorlar. De ki: Haram ayda savaşmak büyük bir günahtır. Fakat insanları Allah yolundan alıkoymak, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak ise, Allah katında daha büyük, daha ağır günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Eğer onların güçleri yetse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden her kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onlar cehennemliktirler ve orada ebedî kalacaklardır. |
0218.Bakara |
218. Onlar ki iman ettiler, hicret ettiler, Allah yolunda cihad ettiler. Böyleleri Allah’ın rahmetini umarlar. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
0219.Bakara |
219. Resulüm! Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar. De ki: “Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım (zahiri) faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür.” Sana (Allah yolunda) ne sarfedeceklerini soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Böylece Allah size âyetlerini açıklar, umulur ki düşünürsünüz. |
0220.Bakara |
220. Dünya ve ahiret hakkında (düşünesiniz diye). Resulüm! Sana yetimler hakkında da sorarlar. De ki: “Onları ıslah edip yetiştirmek daha hayırlıdır.” Eğer onları aranıza alır, birlikte yaşarsanız, unutmayın ki onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozguncuyu ve ıslah ediciyi bilir. Eğer Allah dileseydi sizi zahmete sokardı. Şüphe yok ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. |
0221.Bakara |
221. İnanıncaya kadar, Allah’a eş koşan müşrik bir kadınla evlenmeyin. Müşrik kadın hoşunuza gitse dahi, imanlı câriye ondan daha hayırlıdır. İnanıncaya kadar müşrik erkekleri imanlı kadınlarla evlendirmeyin. İmanlı bir köle, hoşunuza gitse dahi bir müşrikten daha hayırlıdır. Müşrikler cehenneme çağırırlar, Allah ise izniyle cennete ve mağfirete çağırır. Allah düşünüp anlasınlar diye âyetlerini insanlara böyle açıklıyor. |
0222.Bakara |
222. Resulüm! Sana kadınların âdet hali hakkında soruyorlar. De ki: “O bir eziyettir. “Âdet halinde iken kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. İyice temizlendikleri zaman, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever. |
0223.Bakara |
223. Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için ileriye hazırlık yapın, önceden iyi ameller gönderin. Allah’tan korkun, O’na mutlaka kavuşacağınızı bilin. Müminleri müjdele! |
0224.Bakara |
224. Yeminlerinizde Allah’ı; iyilik etmenize, kendisinden korkmanıza, insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın. Allah işitendir, bilendir. |
0225.Bakara |
225. Allah sizi kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz. Fakat sizi kalplerinizin kastettiği yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayıcıdır, Halîm’dir. |
0226.Bakara |
226. Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenlerin dört ay beklemeleri gerekir. Eğer o süre içinde kadınlarına dönerlerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, merhamet edendir. |
0227.Bakara |
227. Eğer boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir. |
0228.Bakara |
228. Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç hayız ve temizlenme müddeti beklerler. Eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın rahimlerde yarattığı çocuğu söylemeyerek gizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları da bu iddet müddeti içinde barışmak isterlerse onları geri almaya daha çok hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları bir derece daha fazladır. Allah Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
0229.Bakara |
229. Boşanma iki defadır. Bundan sonra kadını ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermek lâzımdır. Kadınlara (mehir olarak) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helâl olmaz. Şayet erkek ve kadın Allah’ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkarlarsa başka. Eğer siz de karı ile kocanın Allah’ın sınırlarında duramayacaklarından endişe ederseniz, kadının fidye vermesinde her ikisine de bir vebal yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları çiğnemeyin. Kim Allah’ın sınırlarını çiğnerse, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir. |
0230.Bakara |
230. Eğer erkek, karısını üçüncü bir defa daha boşarsa, bundan sonra kadın başka bir erkeğe nikâhlanmadıkça kendisine helâl olmaz. Bu ikinci koca onu boşarsa, Allah’ın hudutları içinde duracaklarına inandıkları takdirde tekrar birbirlerine dönmelerinde bir günah yoktur. Bunlar anlayan bir topluluk için Allah’ın açıkladığı hudutlardır. |
0231.Bakara |
231. Kadınları boşadığınız zaman, iddetlerini bitirince, artık onları ya iyilikle tutun veya iyilikle salıverin. Haklarına tecavüz edip, zarar vermek maksadıyla onları tutmayın. Kim bunu yaparsa nefsine zulmetmiş olur. Allah’ın âyetlerini eğlence edinmeyin. Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve size öğüt vermek için indirdiği Kitab’ı ve ondaki hikmeti düşünün. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah her şeyi bilendir. |
0232.Bakara |
232. Kadınları boşadığınız zaman, iddetlerini bitirince, kendi aralarında güzelce anlaştıkları takdirde, kocalarıyla tekrar evlenmelerine engel olmayın. İçinizden Allah’a ve ahiret gününe inanmış olanlara işte bununla öğüt veriliyor. Böyle yapmanız sizin için daha iyi ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz. |
0233.Bakara |
233. Anneler (boşanmadan önce veya boşandıktan sonra doğan) çocuklarını iki yıl emzirsinler. Bu hüküm, süt emzirmeyi tamamlamak isteyenler içindir. Annelerin uygun biçimde yiyecek ve giyeceğini sağlamak çocuğun babasına âittir. Hiç kimseye gücünden fazla bir şey teklif edilemez. Ne bir anne, ne de bir baba, çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Babanın ölümü ile mirasçı olan da; yiyecek, giyecek ve zarar hususlarında baba gibidir. Eğer ana ve baba aralarında danışıp anlaşarak rızâ ile daha iki sene dolmadan çocuğu memeden kesmeyi arzu ederlerse, kendilerine bir vebâl yoktur. Çocuklarınızı süt anneye vermek isterseniz, onu râzı edecek bir ücret verince, yine sizin için bir vebâl yoktur. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah, yaptıklarınızı görmektedir. |
0234.Bakara |
234. İçinizden vefat edenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün beklerler. Süreleri bitince artık kendileri için meşru olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır. |
0235.Bakara |
235. Kocası ölen dul kadınları, iddetleri sona erdikten sonra nikâhlamaya niyet ettiğiniz takdirde, daha iddetleri dolmadan onlara talip olduğunuzu hissettirmenizde veya böyle bir arzuyu içinizde tutmanızda size bir vebâl yoktur. Çünkü Allah, sizin onları anacağınızı bilmektedir. Kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Ancak isteğinizi meşru olan işaret ve imâlarla belirtebilirsiniz, çıtlatma sözler söyleyebilirsiniz. Farz olan iddetleri sona ermedikçe nikâh akdine azmetmeyin ve iyi bilin ki Allah kalplerinizde olanı muhakkak biliyor. O’ndan korkun ve yine bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, Halîm’dir. |
0236.Bakara |
236. Kendilerine dokunmadığınız veya kendilerine bir mehir takdir etmediğiniz kadınları boşamışsanız, bunda size bir vebâl yoktur. Şu kadar var ki, zengin olan kudretine göre, fakir olan da gücü yettiği kadar güzellikle onları faydalandırsın. Bu, ihsan sahiplerinin üzerine bir borçtur. |
0237.Bakara |
237. Bir mehir tayin ettiğiniz takdirde, henüz dokunmadan onları boşarsanız o zaman tayin ettiğiniz mehrin yarısını verin. Ancak kadınlar vazgeçer yahut nikâh bağı elinde bulunan erkek vazgeçerse başka. Ey erkekler! Sizin bağışta bulunmanız takvâya daha yakındır. Aranızdaki fazileti unutmayın. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı görmektedir. |
0238.Bakara |
238. Namazları ve orta namazı muhafaza edin, gönülden boyun eğerek Allah için namaza durun. |
0239.Bakara |
239. Eğer korkarsanız, yaya yahut binek üzerinde kılın. Emniyete kavuştuğunuzda, bilmediklerinizi size öğrettiği gibi Allah’ı zikredin. |
0240.Bakara |
240. İçinizden vefat edip de eşlerini geride bırakanlar, eşleri için evlerinden çıkarılmayarak, bir yıl faydalanmalarını vasiyet etsinler. Şayet o kadınlar kendiliklerinden çıkıp giderlerse, kendi haklarında uygun olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah Azîz’dir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
0241.Bakara |
241. Boşanan kadınların da meşru bir şekilde (kocalarının imkânından) faydalanmaları haklarıdır. Bunun yerine getirilmesi, Allah’tan korkanlara bir vazifedir. |
0242.Bakara |
242. Böylece Allah size âyetlerini açıklar. Umulur ki düşünüp hakikatı anlarsınız. |
0243.Bakara |
243. Binlerce oldukları halde ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara: “Ölün!” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı ikram sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmezler. |
0244.Bakara |
244. Allah yolunda savaşın ve bilin ki, Allah işitendir, bilendir. |
0245.Bakara |
245. Allah’a güzel bir borç takdiminde bulunacak kim var? Ki, Allah ona kat kat fazlasını versin. Allah bazılarının rızkını daraltır, bazılarınınkini de genişletir. Siz O’na döndürüleceksiniz. |
0246.Bakara |
246. Musa’dan sonra İsrailoğulları’nın ileri gelenlerini görmedin mi? Hani onlar peygamberlerine: “Bize bir hükümdar gönder de (onun maiyyetinde) Allah yolunda savaşalım!” demişlerdi. “Üzerinize savaş farz kılınır da ya savaşmazsanız?” dedi. Onlar da: “Biz Allah yolunda neden savaşmayalım? Hem yurtlarımızdan çıkarıldık, hem de oğullarımızın arasından uzaklaştırıldık.” dediler. Fakat onların üzerine savaş farz kılınınca (verdikleri söze rağmen) içlerinden pek azı hariç, hepsi yüz çevirdiler. Allah zâlimleri bilendir. |
0247.Bakara |
247. Peygamberleri onlara: “İşte Allah Tâlut’u size hükümdar olarak gönderdi.” dedi. Bunun üzerine: “O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyıkız. Hem ona servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmiş de değil.” dediler. Peygamberleri: “Allah onu sizin üzerinize beğenip seçmiştir. Ona bilgice ve vücutça da bir üstünlük vermiştir. Şüphesiz ki Allah mülkünü dilediğine verir. Allah’ın lütfu geniştir, her şeyi bilendir.” dedi. |
0248.Bakara |
248. Peygamberleri onlara: “Onun hükümdarlığının alâmeti, Tâbut’un size gelmesidir. Onun içinde Rabbinizden bir Sekine ve Musa âilesinin, Harun âilesinin geriye bıraktıklarından kalanlar vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanıyorsanız, şüphesiz ki bunda sizin için kesin bir alâmet vardır.” dedi. |
0249.Bakara |
249. Tâlut ordusuyla beraber ayrılınca: “Şüphesiz ki Allah sizi bir nehirle imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Ondan tatmayıp sadece eliyle bir avuç içenler bendendir.” dedi. İçlerinden pek azı hariç olmak üzere hepsi o nehirden içtiler. Tâlut ve beraberindeki müminler nehri geçince: “Bugün bizim için Câlut ve ordusuna karşı koyacak hiç gücümüz yoktur.” dediler. Allah’ın huzuruna varacaklarına inananlar ise: “Nice az bir topluluk Allah’ın izniyle pek çok topluluğu yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.” dediler. |
0250.Bakara |
250. Câlut ve ordusuna karşı çıktıklarında: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır! Ayaklarımıza sebat ver! O kâfirler gürûhuna karşı bize yardım et!” dediler. |
0251.Bakara |
251. Sonunda Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davut Câlut’u öldürdü. Allah ona hükümdarlık ve hikmet verdi, ona dilediğini öğretti. Eğer Allah, insanların bir kısmı ile diğerlerini savmasaydı, yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah bütün âlemler üzerine lütuf ve kerem sahibidir. |
0252.Bakara |
252. İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Biz onları sana hak olarak okuyoruz. Resulüm! Şüphesiz ki sen de gönderilmiş peygamberlerdensin. |
0253.Bakara |
253. Biz o peygamberlerden kimini kiminden üstün kıldık. Allah onlardan kimileri ile konuşmuş, bazılarının da derecelerini yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya da açık mucizeler verdik ve onu kudsî ruhla destekledik. Allah dileseydi, onlardan sonra gelenler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat onlar ihtilâfa düştüler. Kimileri inandı, kimileri de küfre saptı. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat Allah dilediğini yapar. |
0254.Bakara |
254. Ey iman edenler! Ne alış-verişin ne de dostluğun ve ne de iltimasın olmadığı günün gelmesinden önce, size verdiğimiz rızıklardan (Allah için) sarfedin. İnkâr edenler ancak zâlimlerdir. |
0255.Bakara |
255. Allah o Allah’tır ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. O Hayy ve Kayyum’dur. (Ezelî ve ebedî hayat ile bâkidir. Zât ve kemâl sıfatları ile her şeye hâkim olup, bütün varlıklar O’nunla kâimdir). O’nu uyuklama da uyku da tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. O’nun izni olmadan, katında kim şefaat edebilir? O, kullarının işlediklerini ve işleyeceklerini bilir. O’nun dilediğinden başka, insanlar O’nun ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek kendisine ağır gelmez. O öyle yüce, öyle azametlidir. |
0256.Bakara |
256. Dinde zorlama yoktur. İman ile küfür birbirinden kesin olarak ayrılmıştır. Kim Tağut’u inkâr edip de Allah’a iman ederse muhakkak ki o kopması mümkün olmayan en sağlam bir kulpa sımsıkı sarılmış olur. Allah işitendir, bilendir. |
0257.Bakara |
257. Allah iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan kurtarıp nura çıkarır. İnkâr edip kâfir olanların dostları ise Tağut’tur. Onları nurdan alıp karanlıklara götürür. İşte onlar cehennemliklerdir, orada ebedî kalacaklardır. |
0258.Bakara |
258. Allah kendisine hükümranlık verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut’u) görmedin mi? İşte o zaman İbrahim: “Benim Rabbim diriltir ve öldürür.” demişti. O da: “Ben de diriltir ve öldürürüm.” dedi. İbrahim: “Şüphesiz ki Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de onu batıdan getir!” deyince inkâr eden adam şaşırıp kaldı. Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez. |
0259.Bakara |
259. Veya çatıları çöküp altı üstüne gelmiş ıssız bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedin mi? “Allah bunu bu ölümden sonra nasıl diriltecek?” dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene ölü bıraktı, sonra da diriltti. “Ne kadar kaldın?” dedi. O da: “Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldım.” dedi. Allah ona: “Hayır! Yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış! Hele eşeğine de bak! Seni insanlar için kudretimize bir işaret kılalım diye (yüz sene ölü olarak tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Kemiklere bak! Nasıl onları birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz.” dedi. Bu işler ona açıkça belli olunca: “Biliyorum, Allah her şeye kâdirdir.” dedi. |
0260.Bakara |
260. İbrahim de bir zaman: “Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” demişti. Rabbi ona: “İnanmadın mı?” dedi. “Hayır! (İnanmaz değilim), fakat kalbim kuvvet bulsun, mutmain olsun diye (görmek istiyorum).” dedi. Bunun üzerine Allah: “O halde kuşlardan dördünü tut, onları yanına al, sonra kesip her dağın başına onlardan birer parça koy. Sonra onları kendine çağır, koşarak sana gelecekler. Bil ki Allah Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.” dedi. |
0261.Bakara |
261. Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her başağında yüz tanesi olan ve yedi başak bitiren bir tohuma benzer. Allah dilediğine fazlasıyla verir. Allah’ın lütfu geniştir ve O her şeyi bilendir. |
0262.Bakara |
262. Mallarını Allah yolunda hayra verip de sonra başa kakmayan, alanların gönlünü kırmayan kimselerin, Rabbleri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. |
0263.Bakara |
263. Bir tatlı dil, bir de af, arkasından incitme gelecek sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, Halîm’dir. |
0264.Bakara |
264. Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş için malını harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayın. O gösteriş yapanın durumu, üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer. Şiddetli bir sağanak isabet eder de onu sert bir kaya halinde bırakıverir (Toprağı gider, kaya kalır). Kazandıklarından hiçbir şey elde edemez. Allah kâfirler gürûhunu hidayete erdirmez. |
0265.Bakara |
265. Allah’ın rızâsını kazanmak ve içlerindekini kökleştirmek (kalplerini sağlamlaştırmak) için mallarını infak edip sarfedenlerin durumu, yüksekçe bir tepede bulunan güzel bir bahçeye benzer. Üzerine bol bol yağmur yağdığında, meyvelerini iki kat verir. Bol yağmur yağmasa bile, hafif bir yağmur, az bir çisinti de yetişir. Allah yaptıklarınızı görmektedir. |
0266.Bakara |
266. Sizden biriniz hiç arzu eder mi ki; hurma ve üzüm bağları ile dolu, altından ırmaklar akan ve içinde her çeşit meyveden bulunan güzel bir bahçesi olsun. Tam bu durum elde edilmiş iken bir taraftan ihtiyarlık bastırsın, diğer taraftan da bakıma muhtaç çocuklar bakım isterken, o geçim vasıtaları olan bahçeye ateşli bir bora isabet edip baştan başa yaksın, kül etsin! (Elbette bunu kimse istemez). İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor, umulur ki düşünüp ibret alırsınız. |
0267.Bakara |
267. Ey iman edenler! Kazandıklarınızın temizlerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan (Allah için) sarfedin. Size verilirse göz yummadan alamayacağınız kötü ve değersiz şeyleri sakın vermeye kalkmayın. Biliniz ki Allah zengindir, öğülmeye lâyıktır. |
0268.Bakara |
268. Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkin şeyleri (cimriliği) telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder. Allah ihsanı bol olan ve her şeyi hakkıyla bilendir. |
0269.Bakara |
269. Allah hikmeti kime dilerse ona verir. Kime de hikmet verilirse, ona muhakkak ki çok hayır verilmiştir. Bunu ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar. |
0270.Bakara |
270. Yaptığınız her harcamayı ve adadığınız her adağı şüphesiz ki Allah bilir. Zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur. |
0271.Bakara |
271. Sadakaları açıktan verirseniz ne güzeldir. Eğer onları gizleyerek fakirlere verirseniz, bu sizin için daha iyidir. Böyle yaptığınızdan ötürü, Allah günahlarınızdan bir kısmını bağışlar. Allah işlediklerinizden haberdardır. |
0272.Bakara |
272. İnsanları hidayete erdirmek senin üzerine borç değildir. Şu kadar var ki, Allah dilediği kimseye hidayet eder. Hayır olarak harcadığınız her şey kendiniz içindir. Zaten siz yalnız Allah rızâsını kazanmak için infak edersiniz. Verdiğiniz her hayır, tam olarak size noksansız ödenir ve siz aslâ haksızlığa uğratılmış olmazsınız. |
0273.Bakara |
273. Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adayıp yeryüzünde dolaşmayan (kapı kapı gezmeyen) fakirlere verin ki; onlar yüzsuyu dökmediklerinden, durumlarını bilmeyen onları zengin sanır. Onları simâlarından tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan ne infak ederseniz, şüphesiz ki Allah onu bilir. |
0274.Bakara |
274. Mallarını gece gündüz, gizli ve açık infak edenlerin mükâfatı Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. |
0275.Bakara |
275. Fâiz yiyenler: “Fâiz ticaret gibidir.” dedikleri için kıyamet günü kabirlerinden şeytan çarpmış gibi (ihtiyaçlar içinde) kalkacaklardır. Oysa Allah alış-verişi helâl, fâizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir ve fâizcilikten vazgeçerse, geçmiş (günahları, daha önce aldığı) kendisine ve hakkındaki hüküm de Allah’a âittir. Kim de tekrar fâize dönerse onlar cehennemliktirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır. |
0276.Bakara |
276. Allah fâizle kazanılanı eksiltir, bereketini tamamen giderir. Sadakası verilen malları ise artırır. Allah küfrân-ı nimette bulunan günahkâr hiç kimseyi sevmez. |
0277.Bakara |
277. İman edip sâlih amel işleyenlerin, namaz kılıp zekât verenlerin, Rableri katında mükâfatları vardır. Onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar. |
0278.Bakara |
278. Ey iman edenler! Allah’tan korkun! Eğer imanınızda gerçek iseniz, fâizden arta kalanı bırakın almayın. |
0279.Bakara |
279. Yok eğer fâizi terketmezseniz, bunun Allah’a ve Peygamber’ine açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer fâiz almaktan tevbe ederseniz, ana paranız yine sizindir. Böylece ne kimseye haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz. |
0280.Bakara |
280. Eğer borçlu darlık içinde bulunuyorsa, eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Eğer bilirseniz sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır. |
0281.Bakara |
281. Öyle bir günden korkun ki, o günde hepiniz Allah’a döndürülürsünüz. Sonra herkese kazandıkları noksansız verilir ve hiç kimse haksızlığa uğratılmaz. |
0282.Bakara |
282. Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızda bir kâtip de adâletle yazsın. Yazan Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin, yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın. Rabbi olan Allah’tan korksun ve borcunu aslâ eksik yazdırmasın. Şayet borçlu, aklı ermez veya âciz ya da kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adâletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şâhit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa, şâhitliklerine rızâ göstereceğiniz bir erkek iki kadın şâhit olabilir. Kadınlardan biri unutursa diğeri ona hatırlatır. Şâhitler çağrıldıklarında gelmemezlik etmesinler. Onu büyük olsun küçük olsun süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında daha adâletli, şâhitlik için daha sağlam ve şüpheye düşmemenize daha elverişlidir. Ancak aranızda hemen alıp vereceğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızda size bir günah yoktur. Alış-veriş yaptığınızda şâhit tutun. Yazana da şâhide de zarar verilmesin. Eğer bir zarar yaparsanız, şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah’tan korkar takvâ sahibi olursanız mualliminiz Allah olur. Allah her şeyi bilir. |
0283.Bakara |
283. Eğer yolculukta olur da yazacak kimse bulamazsanız, alınan rehinler yeter. Eğer birbirinize güvenirseniz, kendisine güvenilen kimse emaneti ödesin ve Rabbi olan Allah’tan korksun. Şâhitliği gizlemeyin. Onu gizleyenin kalbi günahkârdır. Allah yaptıklarınızı bilir. |
0284.Bakara |
284. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker. Sonra dilediğine mağfiret eder, dilediğine azap eder. Allah her şeye kâdirdir. |
0285.Bakara |
285. Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, müminler de. Hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. “O’nun peygamberlerinden hiçbirini diğerinden ayırmayız. İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz! Dönüş sanadır.” derler. |
0286.Bakara |
286. Allah hiç kimseyi gücünün yetmeyeceği bir yük ile mükellef kılmaz. Kazandığı iyilik kendi faydasına, yaptığı kötülük de kendi zararınadır. “Ey Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi hesaba çekme! Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” |
01.Ali İmran |
1. Elif. Lâm. Mîm. |
02.Ali İmran |
2. Allah O Allah’tır ki, kendinden başka hiçbir ilâh yoktur. O Hayy ve Kayyum’dur. (Ezelî ve ebedî hayat ile bâkidir. Zât ve kemâl sıfatları ile her şeye hâkim olup, bütün varlıklar O’nunla kâimdir). |
03.Ali İmran |
3. Sana Kitab’ı hak ile ve kendinden önceki kitapları doğrulayıcı olarak indirdi, Tevrat ve İncil’i de indirmişti. |
04.Ali İmran |
4. Daha önce insanlara hidayet yolunu gösterici olarak Furkan’ı indirdi. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah Azîz’dir, intikam sahibidir. |
05.Ali İmran |
5. Ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. |
06.Ali İmran |
6. Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O’dur. O’ndan başka ilâh yoktur. O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
07.Ali İmran |
7. Sana Kitab’ı indiren O’dur. O’nun bazı âyetleri muhkemdir, mânâsı açık ve kesindir. Bunlar kitabın esasıdır. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir (birbirine benzer çeşitli mânâlar taşır). Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve kendilerine göre yorumlamak için onun benzer âyetlerinin üzerlerine düşerler. Oysa onun te’vilini ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: “O’na inandık, hepsi Rabbimizin katındandır.” derler. Bunu ancak akl-ı selim sahiplerinden başkası düşünüp anlamaz. |
08.Ali İmran |
8. (Onlar şöyle yalvarırlar): “Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola hidayet ettikten sonra kalplerimizi saptırıp döndürme. Bize kendi nezdinden bir rahmet ver. Şüphesiz ki bağışı en bol olan sensin.” |
09.Ali İmran |
9. “Ey Rabbimiz! Gelmesinde aslâ şüphe olmayan bir günde sen insanları mutlaka toplayacaksın.” Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez. |
010.Ali İmran |
10. İnkâr edenler var ya, onların ne malları ne de çocukları Allah’a karşı hiçbir fayda sağlamaz. Onlar ateşin yakıtıdırlar. |
011.Ali İmran |
11. (Kâfirlerin gidişatı) tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin tuttuğu yola benzer. Onlar âyetlerimizi yalanladılar, Allah da onları günahları ile yakaladı. Allah’ın azabı çok şiddetlidir. |
012.Ali İmran |
12. Resulüm! Kâfirlere de ki: Yakında yenileceksiniz ve toplanıp cehenneme sürükleneceksiniz. Orası ne kötü bir kalma yeridir! |
013.Ali İmran |
13. (Bedir’de) karşı karşıya gelen bu iki topluluğun durumlarında sizin için mühim bir ibret vardır. Biri Allah yolunda savaşıyor, diğeri küfür içinde bulunuyordu. Onlar öbürlerinin kendilerinin iki katı olduklarını gözleriyle görüyorlardı. Allah dilediğini yardımıyla destekler. Bunda görebilenler için ibret vardır. |
014.Ali İmran |
14. İnsanın gönlünü çeken kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşler, salma ve güzel atlar, sağmal hayvanlar ve ekinler sevgisi insanlara hoş gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçici birer menfaatidir. Oysa gidilecek yerin güzel olanı Allah katındadır. |
015.Ali İmran |
15. De ki: “Size bunlardan daha iyisini haber vereyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri katında, altlarından ırmaklar akan ve orada ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah’ın hoşnutluğu vardır.” Allah kullarını görendir. |
016.Ali İmran |
16. (O takvâ sahipleri): “Ey Rabbimiz! Biz şüphesiz ki inandık, günahlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru!” derler. |
017.Ali İmran |
17. (Onlar) sabredenler, sâdıklar, huzurunda gönülden boyun bükenler, Allah için infak edenler ve seher vaktinde istiğfar edenlerdir. |
018.Ali İmran |
18. Allah kendisinden başka ilâh olmadığına şâhitlik etmiştir. Melekler ve adâleti yerine getiren ilim sahipleri de O’ndan başka ilâh olmadığına şâhitlik ettiler. O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
019.Ali İmran |
19. Allah katında din İslâm’dır. Ancak kendilerine kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir. |
020.Ali İmran |
20. Eğer seninle tartışmaya girişirlerse de ki: “Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlere ve kitapsız ümmilere de, de ki: “Siz de İslâm oldunuz mu?” Eğer İslâm olurlarsa doğru yolu bulurlar. Yok eğer yüz çevirirlerse sana düşen yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını görendir. |
021.Ali İmran |
21. Allah’ın âyetlerini inkâr edenlere, haksız yere peygamberlerini öldürenlere ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere elem verici bir azabı müjdele! |
022.Ali İmran |
22. Onların yaptıkları dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur. |
023.Ali İmran |
23. Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilenleri görmedin mi? Aralarında hüküm vermek üzere Allah’ın kitabına çağırılıyorlar da, sonra onlardan bir grup yüz çevirerek dönüyorlar. |
024.Ali İmran |
24. Bu da onların: “Sayılı bir kaç gün dışında cehennem ateşi bize dokunmaz.” demeleri sebebiyledir. Yaptıkları iftira dinleri hakkında kendilerini aldatmıştır. |
025.Ali İmran |
25. Hiçbir şüphe olmayan (kıyamet) gününde onları topladığımız ve herkesin kazandığı kendilerine tamamen ödenip hiç kimseye haksızlık edilmediği zaman halleri nice olur? |
026.Ali İmran |
26. De ki: “Ey mülkün sahibi Allah! Sen mülkü kime dilersen ona verirsin, kimden dilersen ondan alırsın. Kime dilersen ona izzet verirsin, yükseltirsin. Kime dilersen ona zillet verirsin, alçaltırsın. Hayır senin elindedir. Sen her şeye kâdirsin.” |
027.Ali İmran |
27. “Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğini hesapsız rızıklandırırsın.” |
028.Ali İmran |
28. Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa, Allah ile bir dostluğu kalmaz. Meğer ki onlardan gelecek herhangi bir tehlikeden sakınmış olasınız. Allah size kendisinden korkmanızı emrediyor. Dönüş Allah’adır. |
029.Ali İmran |
29. De ki: “Göğüslerinizde olanı gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kâdirdir.” |
030.Ali İmran |
30. Herkes iyilik ve kötülük olarak ne işlemişse kıyamet gününde hazır bulur. O zaman ister ki, kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah sizi kendisinden sakındırıyor. Çünkü Allah kullarına çok şefkatlidir. |
031.Ali İmran |
31. Resulüm! Onlara söyle: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve merhamet edicidir.” |
032.Ali İmran |
32. Resulüm! De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Şayet yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah kâfirleri sevmez. |
033.Ali İmran |
33. Allah Âdem’i, Nuh’u, İbrahim âilesini ve İmran âilesini âlemlere tercih etmiş, üstün kılmıştır. |
034.Ali İmran |
34. Hepsi de birbirinin zürriyetinden gelen bir nesildir. Allah işitendir, bilendir. |
035.Ali İmran |
35. Hani İmran’ın karısı şöyle demişti: “Ey Rabbim! Karnımda olanı azatlı bir kul olarak sırf sana (hizmet etmek üzere) adadım, bunu benden kabul buyur. Şüphesiz ki işiten ve bilen ancak sensin.” |
036.Ali İmran |
36. Onu doğurunca, Allah onun ne doğurduğunu bilip dururken: “Ey Rabbim! Ben kız doğurdum. Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu da soyunu da kovulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum.” dedi. |
037.Ali İmran |
37. Rabbi ona güzel bir kabul ile karşılık verdi, onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyâ’nın himayesine bıraktı. Zekeriyâ onun yanına mâbede her girişinde yanında bir rızık bulur ve: “Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?” derdi. O da “Allah tarafından!” derdi. Şüphesiz ki Allah dilediği kimseye hesapsız rızık verir. |
038.Ali İmran |
38. Orada Zekeriyâ Rabbine duâ etti. “Ey Rabbim! Tarafından bana hayırlı bir nesil bağışla. Doğrusu sen duâyı işitensin.” dedi. |
039.Ali İmran |
39. Zekeriyâ mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona seslendiler: “Haberin olsun, Allah sana Yahya adlı bir çocuk müjdeliyor. O, Allah’tan gelen bir Kelime’yi (İsâ’yı) tasdik edici, efendi, nefsine hâkim ve sâlihlerden bir peygamber olacak.” |
040.Ali İmran |
40. Zekeriyâ: “Ey Rabbim! Benim nasıl oğlum olabilir? Bana ihtiyarlık gelip çattı, karım da kısırdır.” dedi. Rabbi: “Öyle de olsa, Allah dilediğini yapar.” buyurdu. |
041.Ali İmran |
41. “Ey Rabbim! Öyleyse bana bir işaret ver!” dedi. Allah: “Senin işaretin, insanlarla üç gün işaretten başka söz söyleyememendir. Rabbini çok zikret, sabah akşam O’nu tesbih et!” buyurdu. |
042.Ali İmran |
42. Melekler demişti ki: “Ey Meryem! Allah seni seçti, tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına üstün kıldı.” |
043.Ali İmran |
43. “Ey Meryem! Rabbine gönülden boyun eğ, secde et, rüku edenlerle birlikte rüku et.” |
044.Ali İmran |
44. Resulüm! Bunlar, bizim sana vahiy yolu ile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. İçlerinden hangisi Meryem’i himayesine alacak diye kalemleri ile kura atarlarken sen onların yanında değildin. Çekiştikleri zaman da orada bulunmadın. |
045.Ali İmran |
45. Melekler demişti ki: “Ey Meryem! Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsâ Mesih’dir. Dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah’ın kendisine yakın kıldıklarındandır.” |
046.Ali İmran |
46. “İnsanlarla beşikte iken de yetişkin iken de konuşacak ve sâlihlerden olacak.” |
047.Ali İmran |
47. Dedi ki: “Ey Rabbim! Bana bir insan eli değmediği halde benim nasıl çocuğum olabilir?” Allah: “Öyle de olsa, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona ‘Ol!’ der, o da oluverir.” dedi. |
048.Ali İmran |
48. Ona kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek. |
049.Ali İmran |
49. Onu İsrailoğullarına bir peygamber yapacak. (Onlara şöyle diyecek): “Ben size Rabbinizden bir âyet (mucize) ile geldim. Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah’ın izni ile o hemen kuş oluverir. Yine Allah’ın izni ile anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanmışsanız, bunda sizin için bir âyet (ibret) vardır.” |
050.Ali İmran |
50. “Benden önce gelen Tevrat’ı tasdik etmekle beraber size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet getirdim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” |
051.Ali İmran |
51. “Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.” |
052.Ali İmran |
52. İsâ onların inkârlarını hissedince: “Allah yolunda yardımcılarım kimlerdir?” dedi. Havârîler dediler ki: “Biziz Allah’ın yardımcıları, Allah’a inandık, şâhit ol ki biz müslümanlarız!” |
053.Ali İmran |
53. “Ey Rabbimiz! Senin indirdiğine inandık, Peygamber’e uyduk. Bizi şâhit olanlarla beraber yaz!” |
054.Ali İmran |
54. (Yahudiler gizlice) tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarına karşılık verdi. Allah tuzak kuranlara karşılık vermekte en güçlü olandır. |
055.Ali İmran |
55. O vakit Allah şöyle buyurdu: “Ey İsâ! Ben seni eceline yetireceğim ve seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden tertemiz ayıracağım, sana tâbi olanları kıyamet gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra da dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” |
056.Ali İmran |
56. “İnkâr edip kâfir olanları, dünyada da ahirette de şiddetli bir azaba çarptıracağım. Onların hiç yardımcıları da olmayacak.” |
057.Ali İmran |
57. İman edip sâlih amel işleyenlere gelince, Allah onlara mükâfatlarını tam olarak verecektir. Allah zâlimleri sevmez. |
058.Ali İmran |
58. Resulüm! İşte bunları sana âyetlerden ve hikmet dolu Zikir’den okuyoruz. |
059.Ali İmran |
59. Hiç şüphe yok ki, İsâ’nın babasız dünyaya gelişi de Allah nezdinde Âdem’in durumu gibidir. Allah Âdem’i topraktan yarattı, sonra ona “Ol!” dedi, o da oluverdi. |
060.Ali İmran |
60. Hak Rabbinden gelendir. Öyleyse şüphecilerden olma! |
061.Ali İmran |
61. Resulüm! Sana ilim geldikten sonra seninle bu hususta tartışmaya kalkarlarsa de ki: “Geliniz! Sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi oğullarınızı biz de kendi oğullarımızı, siz kendi kadınlarınızı biz de kendi kadınlarımızı çağıralım. Sonra da duâ edelim ve Allah’ın lânetinin yalancıların üzerlerine olmasını dileyelim.” |
062.Ali İmran |
62. İşte bu, elbette en doğru haberdir. Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hiç şüphesiz ki Allah Azîz’dir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. |
063.Ali İmran |
63. Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları bilendir. |
064.Ali İmran |
64. De ki: “Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda eşit bir kelimeye geliniz. Allah’tan başkasına tapmayalım. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse: “Şâhit olun ki, biz müslümanlarız.” deyin. |
065.Ali İmran |
65. Ey Ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Halbuki Tevrat da İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmez misiniz? |
066.Ali İmran |
66. Hadi siz bilginiz olan şey hakkında tartışıyorsunuz. Fakat bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Allah her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz. |
067.Ali İmran |
67. İbrahim ne yahudi ne de hıristiyandı. Fakat o Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı. Müşriklerden de değildi. |
068.Ali İmran |
68. İnsanların İbrahim’e en yakın olanı, ona uyanlar ile, bu peygamber (Muhammed) ve müminlerdir. Allah müminlerin dostudur. |
069.Ali İmran |
69. Kitap ehlinden bir tâife sizi saptırmak isterler. Oysa onlar ancak kendilerini saptırırlar da farkında olmazlar. |
070.Ali İmran |
70. Ey ehl-i kitap! Görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz? |
071.Ali İmran |
71. Ey ehl-i kitap! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz? |
072.Ali İmran |
72. Ehl-i kitaptan bir tâife dedi ki: “İman edenlere indirilene günün başında inanın, sonunda da inkâr edin. Olur ki dönerler.” |
073.Ali İmran |
73. “Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir kimseye inanmayın.” De ki: “Gerçek hidayet Allah’ın hidayetidir.” (Onlar kendi aralarında şöyle dediler): “Size verilenin benzerinin bir başkasına verildiğine, veya Rabbinizin katında size karşı onların delil getireceklerine de inanmayın.” De ki: “Lütuf ve ihsan Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.” |
074.Ali İmran |
74. Rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah büyük lütuf ve kerem sahibidir. |
075.Ali İmran |
75. Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yükler dolusu mal emanet bıraksan, onu sana eksiksiz iâde eder. Fakat onların içinde öylesi de vardır ki, ona bir dinar versen tepesine dikilmedikçe onu sana ödemez. “Kitap ehli olmayan Araplar’ın ve sair kimselerin (hakkını yemekten dolayı) üzerimize bir sorumluluk yoktur.” derler ve onlar Allah adına bile bile yalan söylerler. |
076.Ali İmran |
76. Hayır! Kim ahdini yerine getirirse ve Allah’tan korkarsa, şüphesiz ki Allah takvâ sahiplerini sever. |
077.Ali İmran |
77. Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir pahaya satanlar var ya, onların ahirette hiçbir nasibi yoktur. Allah kıyamet günü onlara kelâmıyla hitap etmeyecek, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır. |
078.Ali İmran |
78. Onlardan bir grup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları kitaptan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: “Bu Allah katındandır.” derler. Onlar bile bile Allah’a iftirâ ediyorlar. |
079.Ali İmran |
79. Allah’ın kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiği kimsenin, insanlara: “Allah’ı bırakıp da bana kul olun!” demesi mümkün değildir. Fakat o: “Kitabı okuduğunuza ve öğrettiğinize göre Rabbânîler olunuz.” der. |
080.Ali İmran |
80. Size melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi de emretmez. Hiç müslüman olduktan sonra size küfrü emreder mi? |
081.Ali İmran |
81. Allah vaktiyle peygamberlerden kesin söz almıştı: “Celâlim hakkı için, size kitap ve hikmet verdim. Sizde olan o kitap ve hikmeti tasdik edip doğrulayan bir peygamber gelecek. Ona mutlaka iman edeceksiniz ve mutlaka ona yardımda bulunacaksınız. Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” demişti. Onlar da: “Kabul ettik.” demişlerdi. Allah da: “O halde şâhit olun, ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım.” buyurmuştu. |
082.Ali İmran |
82. Bundan sonra artık kim yüz çevirirse onlar fâsıkların tâ kendileridir. |
083.Ali İmran |
83. Şimdi onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde olanların hepsi ister istemez O’na teslim olmuşlardır, nihayet de O’na döndürüleceklerdir. |
084.Ali İmran |
84. De ki: “Biz Allah’a iman ettik. Bize indirilene de; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlara indirilenlere de; Musa’ya, İsâ’ya ve peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Ve biz ancak O’na teslim olanlarız.” |
085.Ali İmran |
85. Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, onunki aslâ kabul edilmeyecektir. Ahirette de ziyan edenlerden olacaktır. |
086.Ali İmran |
86. İman ettikten, peygamberin hak olduğuna şehadet ettikten ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra inkâr eden bir topluluğu Allah nasıl hidayete eriştirir? Allah zâlimler topluluğunu hidayete eriştirmez. |
087.Ali İmran |
87. İşte bunların cezası: Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üzerinedir. |
088.Ali İmran |
88. Bu lânete ebediyyen gömülüp gidecekler. Onların azapları hafifletilmez, yüzlerine de bakılmaz. |
089.Ali İmran |
89. Ancak bunun ardından tevbe edip kendini düzeltenler başka. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. |
090.Ali İmran |
90. İman ettikten sonra kâfir olup ve küfürde daha da ileri gidenlerin tevbeleri aslâ kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların tâ kendileridir. |
091.Ali İmran |
91. İnkâra saplanmış ve kâfir olarak ölenler, dünya dolusu altını fidye vermiş olsa dahi aslâ hiçbirinden kabul edilmeyecektir. Elem verici azap onlaradır, onların hiçbir yardımcıları da yoktur. |
092.Ali İmran |
92. Sevdiğiniz şeyleri Allah yolunda infak etmedikçe aslâ iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz ki Allah onu bilir. |
093.Ali İmran |
93. Tevrat indirilmeden önce İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram ettiğinden başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz Tevrat’ı getirip okuyun.” |
094.Ali İmran |
94. Artık bundan sonra da kim Allah’a yalan uydurup iftirâ ederse, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir. |
095.Ali İmran |
95. De ki: “Allah doğruyu söylemiştir. Öyleyse Hakk’a yönelmiş olan İbrahim’in dinine uyunuz. O müşriklerden değildi.” |
096.Ali İmran |
96. Şüphesiz ki insanlar için ilk kurulan Beyt, Mekke’deki mubarek ve âlemlere hidayet kaynağı olan Kâbe’dir. |
097.Ali İmran |
97. Orada apaçık alâmetler ve İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse güvenlik içinde olur. Hacca gidip gelmeye gücü yeten herkesin Kâbe’yi ziyaret etmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz ki Allah âlemlerden müstağnidir. |
098.Ali İmran |
98. De ki: “Ey ehl-i kitap! Allah’ın âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz? Oysa Allah sizin yaptıklarınıza şâhittir.” |
099.Ali İmran |
99. De ki: “Ey ehl-i kitap! Niçin iman edenleri Allah’ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Hak olduğuna şâhit iken, o yolu eğri göstermeye yelteniyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” |
0100.Ali İmran |
100. Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir zümreye uyarsanız, imanınızdan sonra sizi çevirirler de kâfir yaparlar. |
0101.Ali İmran |
101. Size Allah’ın âyetleri okunurken ve aranızda O’nun Resul’ü bulunurken nasıl küfre dönersiniz? Kim Allah’a sımsıkı sarılırsa, muhakkak ki o doğru bir yola iletilmiştir. |
0102.Ali İmran |
102. Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkmak lâzımsa öylece korkun. Sakın siz müslüman olmaktan başka bir sıfatla can vermeyin. |
0103.Ali İmran |
103. Hepiniz topluca sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz. Allah gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken, oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah, doğru yolu bulasınız diye size âyetlerini böyle açıklıyor. |
0104.Ali İmran |
104. İçinizde insanları hayra çağıran, iyilikleri emreden, kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte onlar gerçek kurtuluşa erenlerdir. |
0105.Ali İmran |
105. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Onlar için kıyamet günü büyük bir azap vardır. |
0106.Ali İmran |
106. O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara: “İnanmanızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmenizden dolayı tadın azabı!” denilecektir. |
0107.Ali İmran |
107. Yüzleri ağaranlara gelince; onlar Allah’ın rahmeti içindedirler, orada ebedî kalacaklardır. |
0108.Ali İmran |
108. İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Onları sana hak olarak okuyoruz. Allah âlemlere zulmetmek istemez. |
0109.Ali İmran |
109. Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah’ındır. Bütün işler Allah’a döndürülür. |
0110.Ali İmran |
110. Siz beşeriyet için meydana çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbette bu kendileri için daha hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler olmakla birlikte, çoğu yoldan çıkmış fâsıklardır. |
0111.Ali İmran |
111. Onlar incitmekten başka size herhangi bir zarar veremezler. Sizinle savaşa girişecek olsalar bile, arkalarına dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez. |
0112.Ali İmran |
112. Onlar (yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, zillet altında kalmaya mahkûmdurlar. Meğer ki Allah’ın ahdine ve insanların ahdine sığınmış olsunlar. Onlar Allah’tan bir gazaba uğramışlardır ve üzerlerine miskinlik (damgası) vurulmuştur. Çünkü onlar Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberlerini öldürüyorlardı. Bu, onların isyan etmelerinden ve haddi aşmalarındandır. |
0113.Ali İmran |
113. Onların hepsi bir değildir. Ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk da vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okurlar. |
0114.Ali İmran |
114. Onlar Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emreder kötülükten men ederler. Hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar sâlih kimselerdendirler. |
0115.Ali İmran |
115. Yaptıkları hiçbir iyilik karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah takvâ sahiplerini çok iyi bilir. |
0116.Ali İmran |
116. İnkâr edenlerin malları ve evlâtları Allah nezdinde kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramayacaklardır. İşte onlar cehennemliktirler, orada ebedî kalacaklardır. |
0117.Ali İmran |
117. Onların, bu dünya hayatında harcadıkları şeyler; kendilerine zulmeden bir topluluğun, ekinlerini vurup da onu mahveden kavurucu bir rüzgâra benzer. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. |
0118.Ali İmran |
118. Ey iman edenler! Sizden olmayan kimseleri sakın sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten aslâ geri kalmazlar. Size sıkıntı verecek şeyleri isteyip dururlar. Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinin gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz, âyetleri size açıklamış bulunuyoruz. |
0119.Ali İmran |
119. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz bütünüyle kitaba inanırsınız. Onlar ise, sizinle karşılaştıkları zaman: “İnandık!” derler. Kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden ötürü parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: “Kininizle geberin!” Şüphesiz ki Allah göğüslerin özünü bilendir. |
0120.Ali İmran |
120. Size bir iyilik dokunursa bu onları üzer. Başınıza bir musibet gelse buna da sevinirler. Eğer sabreder, Allah’tan korkarsanız, onların hilesi size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır. |
0121.Ali İmran |
121. Resulüm! Hani sen müminleri savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere erkenden evinden ayrılmıştın. Allah işitendir, bilendir. |
0122.Ali İmran |
122. O zaman içinizden iki tâife bozulmaya yüz tutmuştu. Oysa Allah onların yardımcısı idi. Müminler yalnız Allah’a güvensinler. |
0123.Ali İmran |
123. Andolsun ki siz güçsüz olduğunuz bir durumda iken Bedir’de Allah size yardım etmişti. O halde Allah’tan korkun ki, şükretmiş olasınız. |
0124.Ali İmran |
124. O zaman sen müminlere: “İndirilen üçbin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, size yetmez mi?” diyordun. |
0125.Ali İmran |
125. Evet! Eğer siz sabreder ve Allah’tan korkarsanız, onlar da hemen üzerinize gelirlerse, Rabbiniz size nişanlı beşbin melekle yardım edecektir. |
0126.Ali İmran |
126. Allah bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede iyice yatışsın diye yaptı. Yardım ancak, güçlü ve hikmet sahibi Allah katındandır. |
0127.Ali İmran |
127. Allah kâfirlerden bir kısmını koparıp ayırsın veya onları perişan etsin de, bu sebeple onlar hüsrana uğrayarak geri dönüp gitmiş olsunlar. |
0128.Ali İmran |
128. Bu işten dolayı senin yapacağın hiçbir şey yoktur. Allah ya onların tevbelerini kabul eder, ya da onlara azap eder. Çünkü onlar zâlimdirler. |
0129.Ali İmran |
129. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. O dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. |
0130.Ali İmran |
130. Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak fâizi yemeyiniz. Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz. |
0131.Ali İmran |
131. İnkâr edenler için hazırlanmış ateşten korunun. |
0132.Ali İmran |
132. Allah’a ve Peygamber’e itaat edin ki, size de merhamet edilsin. |
0133.Ali İmran |
133. Rabbinizin bağışına ve Allah’tan korkanlar için hazırlanmış, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! |
0134.Ali İmran |
134. O takvâ sahipleri ki bollukta ve darlıkta Allah için infak ederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah da güzel davrananları sever. |
0135.Ali İmran |
135. Onlar ki bir kötülük yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Bir de onlar işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler. |
0136.Ali İmran |
136. İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. Orada ebedî kalacaklardır. Çalışanların mükâfatı ne güzeldir! |
0137.Ali İmran |
137. Sizden önce de nice sünnetler (hadiseler) gelip geçti. Onun için yeryüzünde gezip dolaşın da, yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın! |
0138.Ali İmran |
138. Bu (Kur’an), insanlar için bir açıklama, takvâ sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür. |
0139.Ali İmran |
139. Ey müminler! Gevşemeyin, üzülmeyin. Gerçekten inanıyorsanız, siz mutlaka en üstünsünüzdür. |
0140.Ali İmran |
140. Eğer size (Uhud’da) bir yara dokundu ise o kâfirler topluluğuna da (Bedir’de) benzeri bir yara dokunmuştu. Biz o sevinçli ve kederli günleri insanlar arasında (bazen lehe bazen aleyhe) döndürür dururuz. Bu da Allah’ın, ihlâslı ve azimli müminleri ayırdetmesi, içinizden şehidler edinmesi içindir. Allah zâlimleri sevmez. |
0141.Ali İmran |
141. Bir de müminleri tertemiz yapıp arıtması ve kâfirleri mahvetmesi içindir. |
0142.Ali İmran |
142. Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenlerle etmeyenleri, sebat edenlerle etmeyenleri belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sanıyordunuz? |
0143.Ali İmran |
143. Andolsun ki siz ölümle yüz yüze gelmezden önce onu temenni ederdiniz. Şimdi onunla karşılaştınız ve gözlerinizle bakıp duruyorsunuz. |
0144.Ali İmran |
144. Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde geri mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah’a hiçbir şeyle zarar yapmış olamaz. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır. |
0145.Ali İmran |
145. Allah’ın izni olmadan hiç kimse ölmez. O belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de âhiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız. |
0146.Ali İmran |
146. Nice peygamberler vardı ki, beraberinde Rabbe kul olanlardan çok kimse savaştılar ve Allah yolunda başlarına gelenden dolayı gevşemediler, yılmadılar, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever. |
0147.Ali İmran |
147. Onların sözleri sadece şöyle demekten ibaretti: “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla. Ayaklarımızı sabit kıl, kâfirler gürûhuna karşı bize yardım et.” |
0148.Ali İmran |
148. Bu yüzden Allah onlara dünya nimetini de ahiret nimetini de fazlasıyla verdi. Allah iyilik edenleri sever. |
0149.Ali İmran |
149. Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, onlar sizi topuklarınız üzerinde (eski dininize) geri çevirirler. O takdirde büsbütün kaybedenlerden olursunuz. |
0150.Ali İmran |
150. Halbuki sizin mevlânız Allah’tır ve O yardımcıların en hayırlısıdır. |
0151.Ali İmran |
151. Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaları sebebiyle kâfirlerin kalplerine korku salacağız. Onların varacağı yer ateştir! Ne kötüdür o zâlimlerin varacağı yer! |
0152.Ali İmran |
152. Andolsun ki Allah size olan vaadini yerine getirdi. O’nun izni ile kâfirleri kırıp biçiyordunuz. Nihayet sevdiğiniz zaferi size gösterdikten sonra gevşeyip o emir hakkında çekişmeye kalktınız ve âsi oldunuz. Sizden bir grup dünyayı, bir grup da âhireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlara karşı yardımını üzerinizden çekti. Bununla beraber sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok lütufkârdır. |
0153.Ali İmran |
153. Hani siz kimseye bakmadan kaçışıyordunuz. Peygamber de arkanızdan çağırıp duruyordu. Allah sizi keder üstüne kedere uğrattı ki, bundan dolayı kaybettiğinize ve başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. |
0154.Ali İmran |
154. Sonra o üzüntünün ardından Allah size öyle bir güven, öyle bir uyku indirdi ki, içinizden bir kısmını bürüyordu. Bir kısmı da canlarının derdine düşmüştü. Allah’a karşı câhiliyet zannı gibi hak olmayan bir zanda bulunuyorlar ve: “Bu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. Resulüm! De ki: “Bütün emir Allah’ındır.” Onlar kalplerinde gizlediklerini sana açıklamıyorlar. “Bu, bize âit bir şey olsaydı, hiçbirimiz burada öldürülmezdi.” diyorlar. Resulüm! De ki: “Eğer sizler evlerinizde dahi kalmış olsaydınız, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Bu, göğüslerinizin içindekini yoklamak, kalplerinizdekini temizlemek içindir. Allah göğüslerin özünü bilendir. |
0155.Ali İmran |
155. İki ordu karşılaştığı gün içinizden geri dönenleri şeytan, sırf işledikleri bazı şeyler yüzünden yoldan çıkarmak istemişti. Yine de Allah onları bağışladı. Çünkü Allah çok bağışlayandır, Halîm olandır. |
0156.Ali İmran |
156. Ey iman edenler! Sizler inkâr edenler gibi yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan kardeşleri hakkında: “Eğer bizim yanımızda kalsalardı ölmezlerdi veya öldürülmezlerdi.” diyenler gibi olmayın. Allah bunu onların yüreklerinde bir iç acısı yaptı. Halbuki dirilten de öldüren de Allah’tır. Allah yaptıklarınızı görmektedir. |
0157.Ali İmran |
157. Andolsun ki Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, şunu iyi bilin ki Allah’ın bağışlaması ve rahmeti, onların (dünyada) topladıklarından çok daha hayırlıdır. |
0158.Ali İmran |
158. Andolsun ki ölseniz veya öldürülseniz, Allah’ın huzurunda mutlaka toplanacaksınız. |
0159.Ali İmran |
159. Allah’ın rahmeti sayesindedir ki, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın, etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet ve bağışlanmaları için duâ et. İşlerinde müminlerle istişare et! Müşavereden sonra bir de azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et. Çünkü Allah tevekkül edenleri (kendisine bağlananları) sever. |
0160.Ali İmran |
160. Eğer Allah size yardım ederse artık sizi yenip mağlup edecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakıverirse, O’ndan başka size yardım edecek kimdir? Müminler yalnız Allah’a güvensinler. |
0161.Ali İmran |
161. Bir peygamber için ganimet malına ihanet etmek olur şey değildir. Kim bu hıyanetliği yaparsa, kıyamet gününde hıyanet ettiği şeyle gelir. Sonra herkese kazandığı tastamam verilir ve onlara aslâ zulmedilmez. |
0162.Ali İmran |
162. Allah’ın hoşnutluğuna uyan kimse, Allah’ın gadabına uğrayan kimse gibi olur mu? Onun yeri cehennemdir. O ne kötü bir dönüş yeridir! |
0163.Ali İmran |
163. Onlar Allah katında derece derecedirler. Allah onların yaptıklarını görmektedir. |
0164.Ali İmran |
164. Andolsun ki, Allah müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Çünkü onlara Allah’ın âyetlerini okuyan, kendilerini tertemiz yapıp arıtan, kitap ve hikmeti öğreten kendi içlerinden bir peygamber göndermiştir. Halbuki onlar daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. |
0165.Ali İmran |
165. (Bedir’de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğimiz bir musibet, (Uhud’da) kendi başınıza gelince; “Bu nasıl oluyor?” dersiniz. Resulüm! De ki: “O musibet kendi tarafınızdandır.” Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir. |
0166.Ali İmran |
166. İki ordunun karşılaştığı gün başınıza gelen felâket de Allah’ın izniyle olmuştur. Bu, mümin olanları ortaya çıkarması içindi. |
0167.Ali İmran |
167. Bir de münafık olanları ortaya çıkarması içindi. Onlara: “Gelin! Allah yolunda çarpışın veya savunun!” denildiği zaman: “Eğer savaş olacağını bilseydik, elbette arkanızdan gelirdik.” dediler. Onlar o gün imandan daha çok kâfirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Onların gizlediği şeyi Allah en iyi bilendir. |
0168.Ali İmran |
168. Onlar (evlerinde) oturup da kardeşleri için: “Bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi.” dediler. Resulüm! De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz ölümü kendinizden savın.” |
0169.Ali İmran |
169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın. Bilâkis onlar diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar. |
0170.Ali İmran |
170. Allah’ın kendilerine verdiği ihsanlardan dolayı sevinç içindedirler. Arkalarından henüz kendilerine katılmayan kimselere de hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. |
0171.Ali İmran |
171. Onlar Allah’tan olan nimet ve keremin; Allah’ın müminlerin ecrini zâyi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler. |
0172.Ali İmran |
172. Yara aldıktan sonra da Allah’ın ve Peygamber’in dâvetine uydular. Hele onlardan iyilik edenlere ve gereğince Allah’tan korkanlara büyük bir mükâfat vardır. |
0173.Ali İmran |
173. Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine: “Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!” dediklerinde, bu söz onların imanını arttırdı ve üstelik: “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler. |
0174.Ali İmran |
174. Sonra da kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah’ın nimet ve keremiyle geri döndüler. Böylece Allah’ın rızâsına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir. |
0175.Ali İmran |
175. O şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. O halde mümin iseniz onlardan korkmayın, benden korkun. |
0176.Ali İmran |
176. Küfürde yarışanlar seni üzmesin! Şüphesiz ki onlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara âhirette hiçbir nasip vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır. |
0177.Ali İmran |
177. İman karşılığında küfrü satın alanlar, şüphesiz ki Allah’a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azap vardır. |
0178.Ali İmran |
178. Kâfirler kendilerine mühlet verişimizi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar. Biz onlara sırf günahları çoğalsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır. |
0179.Ali İmran |
179. Allah müminleri, içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir. Nihayet murdarı temizden ayıracaktır. Allah sizi gaybden haberdar edecek değildir. Fakat Allah peygamberlerinden dilediğini seçer. Allah’a ve peygamberlerine inanın. Eğer inanır ve takvâ sahibi olursanız size çok büyük bir mükâfat vardır. |
0180.Ali İmran |
180. Allah’ın, kereminden kendilerine verdiği şeyde cimrilik edenler hiçbir zaman onu kendileri için hayırlı sanmasınlar. Bu onların zararınadır. Cimrilik ettikleri şeyler kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. |
0181.Ali İmran |
181. “Gerçekten Allah fakirdir, biz ise zenginiz.” diyenlerin lâfını andolsun ki Allah işitmiştir. Onların söylediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve: “Tadın o yangın azabını!” diyeceğiz. |
0182.Ali İmran |
182. Bu, kendi ellerinizle yapmış olduğunuz şeylerin karşılığıdır. Allah kullarına aslâ zulmedici değildir. |
0183.Ali İmran |
183. O kimseler: “Doğrusu Allah bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe herhangi bir peygambere iman etmememiz hususunda ahid verdi.” dediler. De ki: “Benden önce de nice peygamberler apaçık delillerle ve dediğiniz şeyle geldiler. Eğer doğru sözlü iseniz, niçin onları öldürdünüz?” |
0184.Ali İmran |
184. Eğer seni yalanladılarsa, senden önce apaçık deliller, sahifeler ve nur saçan kitap getiren peygamberler de yalanlanmıştı. |
0185.Ali İmran |
185. Her insan ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı kıyamet gününde size eksiksiz verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse, artık kurtulmuştur. Dünya hayatı aldatıcı geçimlikten başka bir şey değildir. |
0186.Ali İmran |
186. Andolsun ki mallarınıza ve canlarınıza ibtilâlar verilerek imtihan olacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, bilmiş olun ki bu, üzerinde sebat edilecek işlerdendir. |
0187.Ali İmran |
187. Allah kendilerine kitap verilenlerden: “Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz.” diye söz almıştı. Onlar ise bunu arkalarına attılar ve az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kötü! |
0188.Ali İmran |
188. O yaptıkları ile sevinen ve yapmadıkları ile de övülmeyi sevenleri sakın azaptan kurtulacak sanma! Onlar için elem verici bir azap vardır. |
0189.Ali İmran |
189. Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah’ın her şeye gücü yeter. |
0190.Ali İmran |
190. Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akl-ı selim sahipleri için elbette âyetler (deliller) vardır. |
0191.Ali İmran |
191. Onlar ayakta iken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler (ve şöyle duâ ederler): “Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tenzih ederiz. Bizi ateş azabından koru.” |
0192.Ali İmran |
192. “Ey Rabbimiz! Sen kimi ateşe koyarsan, onu rezil etmiş, rüsvay etmiş olursun. Zâlimlerin hiç yardımcıları yoktur.” |
0193.Ali İmran |
193. “Ey Rabbimiz! Doğrusu biz: ‘Rabbinize inanın!’ diye imana çağıran bir dâvetçiyi işittik, hemen iman ettik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızı bize bağışla! Kötülüklerimizi ört! Canımızı iyilerle beraber al.” |
0194.Ali İmran |
194. “Ey Rabbimiz! Bize peygamberlerin vasıtasıyla vâdettiklerini ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil etme, rüsvay etme! Şüphesiz ki sen vaadinden caymazsın.” |
0195.Ali İmran |
195. Rableri onların duâlarına karşılık verdi: Ben içinizden erkek olsun kadın olsun, çalışanın yaptığını boşa çıkarmam. Hep birbirinizdensiniz. Onlar ki hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğratıldılar, savaştılar ve öldürüldüler. Andolsun ki, onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Bu mükâfat Allah tarafındandır. Mükâfatın en güzeli, Allah katındadır. |
0196.Ali İmran |
196. İnkâr edenlerin refah içinde diyar diyar dolaşması sakın seni aldatmasın! |
0197.Ali İmran |
197. Bu, ancak az bir geçimdir. Sonra varacakları yer cehennemdir. O ne kötü yataktır! |
0198.Ali İmran |
198. Fakat Rablerinden korkanlar için, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah tarafından ağırlanırlar. Ebrâr (iyiler) için Allah katındakiler ise daha hayırlıdır. |
0199.Ali İmran |
199. Ehl-i kitaptan öyleleri vardır ki, Allah’a inanırlar, size indirilene de kendilerine indirilene de inanırlar. Allah’tan korkarlar. Allah’ın âyetlerini az ve önemsiz bir pahaya değiştirmezler. Onların mükâfatı da Rableri katındadır. Allah, hesabı çabuk görendir. |
0200.Ali İmran |
200. Ey iman edenler! Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah’tan korkun ki, felâha erebilesiniz. |
01.Nisa |
1. Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan ve ondan eşini vâredip, ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize hürmetsizlikten sakının. Kendisinin adını öne sürerek birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının. Allah şüphesiz ki sizin üzerinizde murakabe edicidir (hepinizi görüp gözetmektedir). |
02.Nisa |
2. Yetimlerin mallarını verin. Temizi pis olanla değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu büyük bir günahtır. |
03.Nisa |
3. Eğer (velisi bulunduğunuz) yetimlerle (evlendiğiniz takdirde) haklarına riâyet edememekten korkarsanız, size helâl olan diğer kadınlardan ikişer, üçer ve dörder olmak üzere nikâhlayınız. Şayet aralarında adalet yapamayacağınızdan endişe ederseniz, o zaman bir tane alın veya sahip olduğunuz câriyenizle yetinin. Bu, adaletten sapmamanız için daha elverişlidir. |
04.Nisa |
4. (Nikâhınıza aldığınız) kadınların mehirlerini bir hak olarak seve seve verin. Bununla beraber eğer mehirlerinin bir kısmını kendiliklerinden gönül hoşnutluğu ile size bağışlarlarsa onu da âfiyetle yiyin. |
05.Nisa |
5. Allah’ın sizin için geçim kaynağı yaptığı (koruyucusu kılmış olduğu) mallarınızı sefihlere (aklı ermezlere) vermeyin. O mallarla onları rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel söz söyleyin. |
06.Nisa |
6. Yetimleri evlenme çağına gelinceye kadar tecrübe edip deneyin. Eğer onlarda bir olgunlaşma görürseniz mallarını derhal kendilerine teslim edin. Büyüyecekler de elinizden alacaklar diye mallarını aceleye getirip israf ederek yemeye kalkmayın. Zengin olan iffetli olmaya çalışsın (kendi malı ile yetinsin). Fakir olan da uygun olarak (zaruri ihtiyaçlarına yetecek kadar) yesin. Mallarını kendilerine teslim ederken yanlarında şâhit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter! |
07.Nisa |
7. Ana, baba ve yakınların bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana, baba ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Az da olsa çok da olsa böyledir. Bu hisseler farzdır. |
08.Nisa |
8. Miras taksiminde (mirasta hissesi olmayan) akrabalar, yetimler ve yoksullar hazır bulunursa, onları da bundan rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin. |
09.Nisa |
9. Arkalarında küçük ve âciz çocuklar bırakıp da, onlara bir kötülük gelmesinden korkanlar (başkaları için de öylece) korksunlar. Allah’tan korksunlar ve doğru söz söylesinler. |
010.Nisa |
10. Yetimlerin mallarını zulmen yiyenler, şüphesiz ki karınlarına sadece ateş doldurmuş olurlar ve onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir. |
011.Nisa |
11. Çocuklarınızın mirastaki durumu hakkında Allah size şöyle emrediyor: Erkeğe iki kadın payı kadar pay vardır. Eğer çocukların hepsi kadın olup ikiden çok iseler, mirasın üçte ikisi onlarındır, şayet tek ise yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birine terikeden altıda bir, eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris oluyorsa, anasına üçte bir düşer. (Kalan da babasının hakkıdır). Eğer ölenin kardeşleri varsa, o vakit altıda biri anasınındır. Bu hükümler, ölenin borcu ödenip, yaptığı vasiyetler yerine getirildikten sonradır. Babalarınızdan ve oğullarınızdan menfaatça hangisinin size daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz. Bu sehimler Allah tarafından tesbit edilip size farz kılınmıştır. Şüphesiz ki, Allah hakkıyla bilici, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. |
012.Nisa |
12. Eğer eşlerinizin çocukları yoksa geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bunlar yaptığı vasiyeti ve borcu ödedikten sonradır. Sizin de çocuğunuz yoksa; yapacağınız vasiyet ve borçtan sonra bıraktığınızın dörtte biri eşlerinizindir. Çocuğunuz varsa, sekizde biri onlarındır. Eğer kendisine vâris olunan erkek veya kadın, çocuğu ve ana babası olmayan bir kimse olur ve onun bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa, bu kardeşlerin her birine altıda bir düşer. Eğer ikiden fazla iseler, zarara uğratılmaksızın üçte birine ortak olurlar. Bunlar, yaptığı vâsiyeti ve borcu ödedikten sonradır. Bütün bu hükümler Allah’tan bir vâsiyet ve emirdir. Allah Alîm’dir, Halîm’dir. |
013.Nisa |
13. İşte bunlar Allah’ın vârisler hakkında koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Allah kendisine ve Peygamber’ine itâat edenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Onlar orada ebedî kalacaklardır. En büyük kurtuluş ve saadet işte budur. |
014.Nisa |
14. Kim de Allah’a ve Peygamber’ine isyân eder, O’nun koyduğu sınırları çiğneyip aşarsa, onu da içinde ebedî kalacağı ateşe koyar. Onun için hor ve hakir edici bir azap vardır. |
015.Nisa |
15. Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara (zinâ edenlere) karşı aranızdan dört şâhit getirin. Eğer onların aleyhinde şâhitlik yaparlarsa, ölüm onları alıp götürünceye, ya da Allah kendilerine bir yol gösterinceye kadar evlerde tutun. |
016.Nisa |
16. İçinizden fuhuş yapanların her ikisine de eziyet edin. Eğer tevbe eder, hallerini düzeltirlerse, onlara eziyet etmekten vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir. |
017.Nisa |
17. Allah katında makbul tevbe; kötülüğü ancak câhillik sebebiyle yapanların, sonra da çarçabuk vazgeçip tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah onların tevbesini kabul eder. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. |
018.Nisa |
18. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da, içlerinden birine ölüm gelip çatınca: “Ben şimdi tevbe ettim!” diyenlerin tevbesi makbul değildir, kâfir olarak ölenlerin tevbesi de makbul değildir. İşte onlar için pek acıklı bir azap hazırlamışızdır |
019.Nisa |
19. Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir hayâsızlık yapmadıkça, onlara (mehir olarak) verdiğinizin bir kısmını geri almak için onları sıkıştırmayın. Kadınlarınızla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, olabilir ki hoşunuza gitmeyen bir şeye Allah birçok hayırlar koymuş olabilir. |
020.Nisa |
20. Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, evvelkine yüklerle mehir vermiş olsanız bile hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız? |
021.Nisa |
21. Onu nasıl alırsınız ki birbirinize karışıp katıldınız, içli-dışlı oldunuz. Onlar sizden kuvvetli bir teminat da almışlardı. |
022.Nisa |
22. Geçmişte olanlar bir yana, babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayâsızlıktır, iğrenç bir şeydir ve kötü bir yoldur. |
023.Nisa |
23. Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren (süt) analarınız, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, gerdeğe girdiğiniz karılarınızdan olma himayenizdeki üvey kızlarınız sizlere haram kılındı. Eğer onlarla henüz gerdeğe girmemişseniz, kızlarını almanızda bir beis yoktur. Kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın eşleri ile evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikahlamanız da keza haram edildi. Ancak cahiliyet devrinde geçen geçmiş affedilmiştir. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir. |
024.Nisa |
24. (Harb esiri olarak) sahip olduğunuz câriyeler hariç, kadınlardan kocası olanlarla evlenmeniz de haram kılındı. Bütün bunlar, Allah’ın size yazarak farz ettiği yasaklardır. Bunlardan başkasını ise, iffetli yaşamak, zinâ etmemek şartıyla mallarınızla istemeniz (mehirlerini verip almanız) size helâl kılındı. Nikah ederek yararlandığınız kadınlara kararlaştırılmış mehirlerini verin. Mehirin takdir edilmesinden sonra, aranızda gönül rızasıyla (yeni miktar üzerinde) anlaşmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
025.Nisa |
25. Sizden, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, sahip olduğunuz iman etmiş câriyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zinâ etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartı ile ve sahiplerinin izni ile onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir. Bu (izin) içinizden sıkıntıya düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edicidir. |
026.Nisa |
26. Allah size açıklamak ve sizi sizden öncekilerin yollarına iletmek ve tevbenizi kabul etmek istiyor. Allah bilendir, yegâne hikmet sahibidir. |
027.Nisa |
27. Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor, şehvetlerine uyanlar ise sizin büsbütün yoldan çıkmanızı isterler. |
028.Nisa |
28. Allah ağır teklifleri sizden hafifletmek ister. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır. |
029.Nisa |
29. Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda bâtıl yollarla (haram sebeplerle) değil, karşılıklı rızâ ile yapılan ticaretle yiyin. Kendi kendinizi katletmeyin. Şüphesiz ki Allah size karşı çok merhametlidir. |
030.Nisa |
30. Kim haksızlık ve zulüm ile bu yasakları işlerse, biz onu cehenneme atacağız. Bu ise Allah’a çok kolaydır. |
031.Nisa |
31. Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örteriz ve sizi ağırlanacağınız şerefli bir yere yerleştiririz. |
032.Nisa |
32. Allah’ın bir ikram olarak bir kısmınızı diğerine üstün kıldığı şeyleri istekle arzu etmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. İsteklerinizi Allah’ın fazlından ve kereminden isteyin. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir. |
033.Nisa |
33. Herkes için ana, baba ve akrabaların bıraktığı mallara mirasçılar yaptık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de hisselerini verin. Şüphesiz ki Allah her şeye şâhittir. |
034.Nisa |
34. Erkekler kadınlar üzerine idareci (hâkim)dirler. Çünkü Allah birini diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler, mallarından kadınlara harcamaktadırlar. İyi kadınlar itaatkâr olan ve Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi koruyan kadınlardır. İtaatsızlıklarından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, (uslanmazlarsa) onları yataklarında yalnız bırakın. Yine de dinlemezlerse dövün. Eğer size itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Muhakkak ki Allah çok yücedir, çok büyüktür. |
035.Nisa |
35. Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından endişe ederseniz; kendilerine erkek tarafından bir hakem, kadın tarafından bir hakem gönderin. Bu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-kocanın arasını bulur. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilen her şeyden haberdar olandır. |
036.Nisa |
36. Allah’a kulluk edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, akrabalara, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya ve uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda kalmışlara ve elinizin altında bulunanlara iyilik edin. Allah kendini beğenip böbürlenenleri elbette sevmez. |
037.Nisa |
37. Onlar cimrilik ederler, insanlara da cimriliği tavsiye ederler. Allah’ın kendilerine lütfundan verdiğini gizlerler. Biz kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. |
038.Nisa |
38. Onlar Allah’a ve âhiret gününe inanmadıkları halde, mallarını insanlara gösteriş için sarfederler. Şayet şeytan bir kimseye arkadaş olursa, o ne kötü bir arkadaştır! |
039.Nisa |
39. Ne olurdu sanki, onlar Allah’a, ahiret gününe inanmış ve Allah’ın kendilerine verdiği rızıklardan (O’nun yolunda) infak etmiş olsalardı! Allah onları çok iyi bilendir. |
040.Nisa |
40. Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık yapmaz. Zerre kadar iyilik olsa, onu kat kat arttırır ve kendi katından da büyük mükâfat verir. |
041.Nisa |
41. Her ümmetten bir şâhit getireceğimiz ve seni de onlar üzerine şâhit getireceğimiz zaman halleri nice olur? |
042.Nisa |
42. İnkâr edenler ve Peygamber’e baş kaldırmış olanlar, kıyamet günü hak ile yeksan olup yerin dibine geçirilmeyi ne kadar isterler ve Allah’tan hiçbir söz gizleyemezler. |
043.Nisa |
43. Ey iman edenler! Sarhoşken -ne söylediğinizi bilinceye kadar-, bir de cünüp iken -yolcu olan müstesnâ- gusül yapmadıkça namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, veya sizden biriniz ayak yolundan gelmişse, yahut da kadınlara yaklaşıp da su bulamamışsanız, o zaman temiz toprakla teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır. |
044.Nisa |
44. Kendilerine kitaptan nasip verilenlere baksana! Sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. |
045.Nisa |
45. Allah düşmanlarınızı sizden çok daha iyi bilir. Gerçek bir dost olarak da Allah size yeter, hakiki bir yardımcı olarak da Allah size yeter. |
046.Nisa |
46. Yahudilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden değiştirirler. “İşittik ve isyan ettik”, “Dinle, dinlemez olası” derler. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak: “Râinâ” derler. Eğer onlar: “İşittik, itaat ettik, dinle, bizi gözet” deselerdi, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat inkârları yüzünden Allah onlara lânet etmiştir. Artık pek az inanırlar. |
047.Nisa |
47. Ey ehl-i kitap! Biz bir takım yüzleri silip dümdüz ederek enselerine çevirmezden veya onları Ashab-ı sebt’i (Cumartesi gününe saygı göstermeyen yahudileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemezden önce, gelin o elinizdekini doğrulayıcı olarak indirdiğimize iman edin. Allah’ın emri mutlaka yerine gelir. |
048.Nisa |
48. Allah kendisine ortak koşulmasını aslâ bağışlamaz. Bundan başkasını, dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse, şüphesiz ki büyük bir günahla iftira etmiş olur. |
049.Nisa |
49. Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse kıl kadar zulme uğratılmaz. |
050.Nisa |
50. Bak! Nasıl da Allah’a yalan yere iftira ediyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter! |
051.Nisa |
51. Kendilerine kitap verilmiş olanları görmedin mi? Bâtıl ilâhlara ve Tâğut’a inanıyorlar. Sonra da kâfirler için: “Bunlar inananlardan daha doğru yoldadır.” diyorlar. |
052.Nisa |
52. Bunlar Allah’ın lânetlediği kimselerdir. Allah’ın rahmetinden uzaklaştırdığı (lânetli) kimseye gerçek bir yardımcı bulamazsın. |
053.Nisa |
53. Yoksa onların mülkten bir payı mı var? Eğer öyle olsaydı, insanlara bir çekirdek zerresi bile vermezlerdi. |
054.Nisa |
54. Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar? Oysa biz İbrâhim âilesine kitabı ve hikmeti verdik, onlara büyük bir mülk bağışladık. |
055.Nisa |
55. Onlardan bir kısmı ona iman etti, kimi de ondan yüz çevirdi. Çılgın bir ateş olarak cehennem yeter! |
056.Nisa |
56. Âyetlerimizi inkâr edip kâfir olanları yakında bir ateşe sokacağız. Derileri piştikçe, azabı artsın diye kendilerine yeni deriler vereceğiz. Şüphesiz ki Allah Azîz’dir, hikmet sahibidir. |
057.Nisa |
57. İman edip sâlih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî kalacaklardır. Onlar için orada tertemiz eşler vardır. Biz onları koyu bir gölgeye koyacağız. |
058.Nisa |
58. Allah size emanetleri ehil olanlara vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir. |
059.Nisa |
59. Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, onu hemen Allah’a ve Peygamber’e arzedin, eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız. Bu sizin için daha hayırlı ve netice itibariyle daha güzeldir. |
060.Nisa |
60. Resulüm! Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilen kitaplara inandıklarını ileri sürerek boş iddiâlarda bulunanları görmüyor musun? Oysa onlar Tağut’un önünde muhakeme edilmelerini isterler. Oysa onu tanımamakla emrolunmuşlardı. Şeytan da onları büsbütün saptırmak istiyor. |
061.Nisa |
61. Onlara: “Allah’ın indirdiği Kur’an’a ve Peygamber’e gelin!” denildiği zaman, münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün. |
062.Nisa |
62. Ellerinin yaptığının cezası olarak başlarına bir felaket gelince, (onların halleri) nice olur? Sonra sana gelirler de: “Biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik.” diye Allah’a yemin ederler. |
063.Nisa |
63. Onlar Allah’ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir. Onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve içlerine tesir edecek güzel sözler söyle. |
064.Nisa |
64. Biz hiçbir peygamberi, Allah’ın izni ile kendisine itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri vakit, sana gelip de Allah’tan tevbekâr olarak günahlarının bağışlanmasını isteselerdi ve Peygamber de kendileri için af isteyiverseydi, elbette Allah’ı affedici ve merhametli bulurlardı. |
065.Nisa |
65. Hayır, öyle değil!.. Rabbin hakkı için! Onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı yüreklerinde hiçbir sıkıntı, bir burukluk duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. |
066.Nisa |
66. Eğer biz onlara: “Kendinizi öldürün veya yurtlarınızdan çıkın!” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç bunu yapmazlardı. Kendilerine verilen öğütleri yerine getirselerdi, elbette onlar için daha hayırlı ve (dinde sâbit kalmaları bakımından) daha sağlam olurdu. |
067.Nisa |
67. O zaman elbette onlara tarafımızdan büyük bir mükâfat verirdik. |
068.Nisa |
68. Ve onları dosdoğru bir yola iletirdik. |
069.Nisa |
69. Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel birer arkadaştırlar! |
070.Nisa |
70. İşte (itaatkârlara yapılan) bu ihsan Allah’tandır. Her şeyi bilici olarak Allah yeter. |
071.Nisa |
71. Ey iman edenler! Bütün tedbirlerinizi alın. Birlikler halinde savaşa çıkın veya toptan seferber olun. |
072.Nisa |
72. Aralarında bazıları vardır ki pek ağır davranırlar. Eğer başınıza bir musibet erişirse: “Allah bana lütfetti de, ben onlarla beraber bulunmadım.” der. |
073.Nisa |
73. Eğer size Allah’tan bir lütuf isabet ederse, sanki sizinle onun arasında hiç sevgi yokmuş gibi: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da, ben de büyük bir başarı elde etseydim!” der. |
074.Nisa |
74. Öyleyse dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır ve öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz. |
075.Nisa |
75. Size ne oluyor ki Allah yolunda savaşmıyorsunuz? Halbuki zayıf (güçsüz) erkekler, kadınlar ve çocuklar: “Ey Rabbimiz! Bizi, halkı zâlim olan şu şehirden çıkar, bize kendi katından bir veli ver, bize kendi katından bir yardımcı ver.” diyorlar. |
076.Nisa |
76. İman edenler Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de Tâğut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostları ile savaşın! Şüphesiz ki şeytanın hilesi zayıftır. |
077.Nisa |
77. Kendilerine: “Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin.” denilen kimseleri görmedin mi? Üzerlerine savaş farz kılınınca içlerinden bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi, hatta daha fazla korkmaya başladılar. “Rabbimiz! Bize savaşı niçin farz kıldın? Bizi yakın bir süreye kadar tehir etsen (savaş emrini bir süre geciktirsen) olmaz mıydı?” dediler. Onlara de ki: “Dünyanın geçimliği azdır, Allah’tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır. Size zerre kadar zulmedilmez.” |
078.Nisa |
78. Nerede olursanız olun, sarp ve sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size ulaşır. Onlara bir iyilik erişirse: “Bu Allah’tandır.” derler, başlarına bir kötülük gelince de: “Bu senin yüzündendir.” derler. De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bu gürûha ne oluyor ki hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar! |
079.Nisa |
79. Sana gelen her iyilik Allah’tandır, bütün kötülükler de kendi nefsindendir. Seni insanlara peygamber olarak gönderdik. Şâhit olarak Allah yeter! |
080.Nisa |
80. Peygamber’e itaat eden, muhakkak Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. |
081.Nisa |
81. “İtaat ettik!” derler. Fakat senin yanından ayrıldıktan sonra, içlerinden bir kısmı, sana söylediklerinin tersine geceleyin plân kurarlar. Allah da onların geceleyin tasarladıklarını yazmaktadır. Onlardan yüz çevir ve Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter! |
082.Nisa |
82. Onlar Kur’an’ı gereği gibi düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından indirilseydi, içinde birbirini tutmayan birçok şeyler bulurlardı. |
083.Nisa |
83. Onlara güven ve korkuya dair bir haber gelse, hemen onu yayarlar. Halbuki onu Peygamber’e veya kendilerinden olan emir sahiplerine arzetselerdi, onlardan hüküm çıkarmaya gücü yetenler elbette onu bilirlerdi. Allah’ın üzerinizdeki lütfu ve nimeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyar giderdiniz. |
084.Nisa |
84. Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden sorumlusun. İman edenleri de savaşa teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar. Gücü en şiddetli olan ve cezası en ağır olan Allah’tır. |
085.Nisa |
85. Kim güzel bir işte aracılık ederse, ona da o işten ötürü bir pay vardır. Kim de kötü bir işte aracılık ederse, o kötülükten kendisine bir günah payı vardır. Allah her şeyi görüp gözetendir. |
086.Nisa |
86. Bir selâm ile selâmlandığınız vakit, siz ondan daha güzeli ile karşılık verin veya aynıyle mukabele edin. Şüphesiz ki Allah her şeyi hesap edendir. |
087.Nisa |
87. O Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Geleceğinde şüphe olmayan kıyamet günü, sizi mutlaka toplayacaktır. Bunda aslâ şüphe yoktur. Allah’tan başka doğru sözlü kim olabilir? |
088.Nisa |
88. Size ne oluyor ki, münafıklar hakkında (küfür üzere olduklarına ittifak etmeyip) iki fırkaya ayrılıyorsunuz? Halbuki Allah onları kendi ettiklerinden dolayı başaşağı etmiştir. Allah’ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah’ın saptırdığı kimseye sen aslâ yol bulamazsın! |
089.Nisa |
89. Onlar kendileri inkâr ettikleri gibi sizin de inkâr edip sapmanızı isterler ki, onlarla bir olasınız. Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan hiçbirini dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, nerede bulursanız öldürün. Sakın onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinmeyin! |
090.Nisa |
90. Ancak sizinle kendileri arasında anlaşma olan bir topluluğa sığınmış kimseler veya ne sizinle ne de kendi topluluklarıyla savaşmayı göğüslerine sığdırmayıp size gelenler müstesnâdır. Allah dileseydi onları sizin başınıza musallat ederdi de sizinle savaşırlardı. Eğer sizden uzak dururlar, sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse, bu durumda Allah size onların aleyhine olarak yol vermemiştir. |
091.Nisa |
91. Hem sizden hem de kendi topluluklarından emin olmak isteyen başkalarını da bulacaksınız. Bunlar her ne zaman fitneye götürülseler, fitnenin içine baş aşağı atılırlar. Eğer onlar sizden uzak durmazlar, sulh işini size bırakıp ellerini çekmezlerse, onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün. İşte öylelerine karşı size apaçık yetki verdik. |
092.Nisa |
92. Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Bir mümini yanlışlıkla öldüren kimsenin, bir mümin köleyi azad etmesi ve öldürülenin âilesine teslim edilecek bir diyet ödemesi gerekir. Ancak ölünün âilesi diyeti bağışlaması müstesnâ. Öldürülen mümin, düşmanınız olan bir topluluktan ise, mümin bir köle azad etmek gerekir. Şayet sizin ile kendileri arasında andlaşma bulunan bir topluluktan ise, âilesine verilecek bir diyet ve mümin bir köle azad etmesi gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay arka arkaya oruç tutması gerekir. Allah her şeyi bilendir, hükmünde hikmet sahibidir. |
093.Nisa |
93. Kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezası, içinde devamlı kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânetlemiş ve büyük bir azap hazırlamıştır. |
094.Nisa |
94. Ey iman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman iyice araştırın. Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek: “Sen mümin değilsin!” demeyin. Çünkü Allah’ın katında sayısız ganimetler vardır. Siz de önceden böyle idiniz de Allah size lütfetti. O halde iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. |
095.Nisa |
95. Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlar ile, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmazlar. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri derece bakımından oturanlardan çok üstün kıldı. Bununla beraber Allah ikisine de cenneti vâdetmiştir. Fakat cihad edenleri oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. |
096.Nisa |
96. Kendi katından dereceler, mağfiret ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir. |
097.Nisa |
97. Melekler nefislerine zulmedenlerin canlarını alırken: “Siz ne işde idiniz?” derler. Onlar da: “Biz yeryüzünde zayıf (çaresiz) idik.” derler. Melekler: “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!” derler. İşte onların barınakları cehennemdir. Orası gidilecek ne kötü yerdir! |
098.Nisa |
98. Erkek, kadın ve çocuklardan zayıf olup, hiçbir çareye gücü yetmeyen ve hicret etmek için bir yol bulamayanlar müstesnâdır. |
099.Nisa |
99. İşte onları umulur ki Allah affeder. Allah affedicidir, çok bağışlayıcıdır. |
0100.Nisa |
100. Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek birçok güzel yer ve genişlik bulur. Kim Allah ve Resul’üne hicret ederek evinden çıkar da, sonra kendisine ölüm yetişirse, artık onun ecir ve sevabı Allah’a kalmıştır. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. |
0101.Nisa |
101. Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz ki kâfirler sizin apaçık bir düşmanınızdır. |
0102.Nisa |
102. Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığın zaman, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar. Secdeye vardıklarında onlar arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber namazlarını kılsınlar. Bütün tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da, size âni bir baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan ötürü bir eziyet erişir veya hasta olursanız silâhlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Bununla beraber yine de bütün tedbirinizi alın. Şüphesiz ki Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. |
0103.Nisa |
103. Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerinde yatarken Allah’ı zikredin. Emniyete kavuştuğunuzda ise, namazı gereği gibi kılın. Çünkü namaz müminlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır. |
0104.Nisa |
104. O topluluğu takip etmekte gevşek davranmayın. Eğer siz acı çekiyorsanız, onlar da sizin çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Üstelik siz Allah’tan, onların ümit etmedikleri şeyleri umuyorsunuz. Allah ilim ve hikmet sahibidir. |
0105.Nisa |
105. Doğrusu biz sana Kitab’ı hak olarak indirdik ki, insanların arasında Allah’ın sana gösterdiği gibi hüküm veresin. Hâinlerden taraf olma! |
0106.Nisa |
106. Allah’tan mağfiret dile. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. |
0107.Nisa |
107. Kendilerine hâinlik edenleri savunma. Çünkü Allah hâin günahkârları sevmez. |
0108.Nisa |
108. Bunlar (hâinliklerini) insanlardan gizler de Allah’tan gizlemezler. Oysa O, râzı olmayacağı sözü geceleyin uydurup düzdükleri zaman onlarla beraberdi. Onlar ne yapıyorlarsa, Allah hepsini kuşatıcıdır. |
0109.Nisa |
109. İşte siz öyle kimselersiniz ki, dünya hayatında onlara taraf çıkıp savunuyorsunuz. Peki kıyamet gününde Allah’ın huzurunda onları kim savunacak? Yahut onlara kim vekil olacak? |
0110.Nisa |
110. Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve merhamet sahibi olarak bulur. |
0111.Nisa |
111. Kim bir günah kazanırsa onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah her şeyi bilicidir, hikmet sahibidir. |
0112.Nisa |
112. Kim bir hatâ veya bir günah işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak ki büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur. |
0113.Nisa |
113. Eğer Allah’ın lütfu ve rahmeti üzerinde olmasaydı, onlardan bir gürûh seni saptırmaya yeltenmişti. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar veremezler. Allah sana Kitab’ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah’ın senin üzerindeki lütuf ve nimeti çok büyüktür. |
0114.Nisa |
114. Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi, iyilik yapmayı veya insanların arasını düzeltmeyi emredenlerin sözünde hayır vardır. Kim Allah’ın rızâsını kazanmak için bunları yaparsa biz ona çok büyük bir mükâfat vereceğiz. |
0115.Nisa |
115. Hidayet kendisine apaçık belli olduktan sonra, peygambere muhalefet edip inananların yolundan başkasına uyan kimseyi döndüğü yolda bırakırız. Ahirette de kendisini cehenneme sokarız. Ne kötü bir dönüş yeridir orası! |
0116.Nisa |
116. Allah kendisine ortak koşulmasını aslâ bağışlamaz. Ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, çok uzak bir sapıklığa düşmüş olur. |
0117.Nisa |
117. Onlar Allah’ı bırakıp dişi putlara tapıyorlar, böylece onlar inatçı azgın şeytandan başkasına tapmıyorlar. |
0118.Nisa |
118. Allah onu lânetledi. O da dedi ki: “Yemin ederim ki, kullarından belirli bir pay edineceğim.” |
0119.Nisa |
119. “Onları mutlaka saptıracağım. Onları boş kuruntularla oyalayacağım. Onlara emredeceğim, benim emrimle hayvanların kulaklarını yaracaklar. Onlara emredeceğim, Allah’ın yaratışını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakır da şeytanı dost edinirse, şüphesiz ki o apaçık bir ziyana uğramıştır. |
0120.Nisa |
120. Şeytan onlara vaadlerde bulunur ve ümitlendirir. Halbuki şeytanın onlara verdiği vaadler aldatmacadan başka bir şey değildir. |
0121.Nisa |
121. İşte onların varacağı yer cehennemdir. Oradan kaçmaya aslâ yol bulamazlar. |
0122.Nisa |
122. İman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî kalacaklardır. Bu, Allah’ın gerçek vaadidir. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir? |
0123.Nisa |
123. Ne sizin kuruntularınız, ne de ehl-i kitabın kuruntusu. Kötülük yapan cezasını çeker. Kendisine Allah’tan başka ne bir dost bulabilir ne de bir yardımcı. |
0124.Nisa |
124. Erkek olsun kadın olsun, her kim mümin olarak sâlih amel işlerse, işte bunlar cennete girerler. Onlar zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar. |
0125.Nisa |
125. İşlerinde doğru muhsin (iyilik yapıcı) olarak kendini Allah’a teslim eden ve İbrahim’in Allah’ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden, din bakımından daha güzel kim vardır? Allah İbrahim’i dost edinmişti. |
0126.Nisa |
126. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah her şeyi çepeçevre kuşatandır. |
0127.Nisa |
127. Resulüm! Senden kadınlar hakkında fetvâ istiyorlar. De ki: “Onlar hakkındaki fetvâyı size Allah veriyor: Kendilerine yazılmış olanı (mirası) vermediğiniz ve nikâhlamak istediğiniz yetim kızlar, mağdur çocuklar ve yetimlere karşı âdil davranmanız hakkında Kitap’ta size okunan âyetler var.” Ne hayır yaparsanız, şüphesiz ki Allah onu bilir. |
0128.Nisa |
128. Eğer kadın kocasının ilgisizliğinden veya kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, (bazı fedakârlıklarla) sulh olup aralarını düzeltmelerinde bir günah yoktur. Sulh ise daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa meyyaldir. Eğer iyi geçinir ve Allah’tan korkarsanız, şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır. |
0129.Nisa |
129. Ne kadar isterseniz, yine de kadınlar arasında adalet yapamazsınız. Bari bir tarafa tamamen meyletmeyin ki; o birini askıdaymış gibi bırakmış olmayasınız. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan sakınırsanız şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. |
0130.Nisa |
130. Eğer (karı-koca) birbirinden ayrılırlarsa, Allah her birini nimetinin genişliği ile zengin kılar. Allah’ın lütfu geniştir, hikmet sahibidir. |
0131.Nisa |
131. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Andolsun ki biz sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de: “Allah’tan korkun!” diye tavsiye ettik. Eğer küfre kayarsanız, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah zengindir, hamdedilmeye lâyıktır. |
0132.Nisa |
132. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter! |
0133.Nisa |
133. Ey insanlar! Eğer Allah dilerse sizi götürür, başkalarını getirir. Allah buna kâdirdir. |
0134.Nisa |
134. Kim dünya sevabını isterse, bilsin ki dünya sevabı da ahiret sevabı da Allah katındadır. Allah işitendir, görendir. |
0135.Nisa |
135. Ey iman edenler! Kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde bile olsa, zengin de fakir de olsa, Allah için şâhitlik ederek adâleti titizlikle ayakta tutanlar olun! Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın! Eğer (şâhitlik ederken) dilinizi eğip büker veya yüz çevirirseniz, Allah yaptıklarınızdan haberdardır. |
0136.Nisa |
136. Ey iman edenler! Allah’a, Peygamber’ine, Peygamber’ine indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği Kitab’a iman ediniz. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz ki o, uzak bir sapıklığa düşmüştür. |
0137.Nisa |
137. İman edip inkâr edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını artıranları Allah ne bağışlayacak ne de doğru yola iletecektir. |
0138.Nisa |
138. Münafıklara kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele! |
0139.Nisa |
139. Onlar müminleri bırakıp kâfirleri dost edinirler. Onların tarafında bir şeref ve kudret mi arıyorlar? Bilsinler ki şeref ve kudret tamamen Allah’a âittir. |
0140.Nisa |
140. Allah Kitap’ta size şunu indirmiştir: “Allah’ın âyetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze geçmedikçe yanlarında oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz.” Şüphesiz ki Allah münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde bir araya toplayacaktır. |
0141.Nisa |
141. Onlar hep sizi gözetleyip duranlardır. Eğer Allah’tan size bir zafer gelirse: “Biz de sizinle beraber değil miydik?” derler. Şayet kâfirlere bir pay çıkarsa, onlara: “Size üstünlük sağlayarak, sizi müminlerden korumadık mı?” derler. Allah kıyamet günü aranızda hüküm verir. Allah kâfirlere, müminler aleyhinde aslâ fırsat vermeyecektir. |
0142.Nisa |
142. Doğrusu münâfıklar Allah’ı aldatmaya kalkışıyorlar. Oysa Allah onlara aldatmanın ne olduğunu gösterecektir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşene üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı pek az zikrederler. |
0143.Nisa |
143. Ne onlarla olurlar, ne de bunlarla olurlar. İkisinin arasında bocalayıp dururlar. Allah’ın saptırdığı kimseye aslâ bir yol bulamayacaksın. |
0144.Nisa |
144. Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Allah’ın aleyhinize apaçık ferman vermesini mi istersiniz? |
0145.Nisa |
145. Münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Artık onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın. |
0146.Nisa |
146. Ancak tevbe edenler, nefislerini ıslah edenler, Allah’a sımsıkı sarılanlar ve dinlerinde Allah için ihlâs sahibi olanlar muratlarına erenlerdir. İşte bunlar müminlerle beraberdirler. Allah yakında müminlere büyük bir mükâfat verecektir. |
0147.Nisa |
147. Eğer siz şükreder iman ederseniz, Allah size ne diye azap etsin? Allah şükrün karşılığını veren ve her şeyi bilendir. |
0148.Nisa |
148. Allah, zulme uğrayan kimseden başkasının, kötülüğü sözle bile açıklanmasını sevmez. Allah işitendir, bilendir. |
0149.Nisa |
149. Eğer bir iyiliği açığa vurur veya gizlerseniz yahut size yapılan bir fenalığı affederseniz, bilin ki Allah çok affedicidir, her şeye kâdirdir. |
0150.Nisa |
150. Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. “Kimine inanırız kimine inanmayız.” derler. Bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isterler. |
0151.Nisa |
151. İşte onlar gerçek kâfirlerin tâ kendileridirler. Biz de kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. |
0152.Nisa |
152. Allah’a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince; işte onlara Allah mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır ve çok merhametlidir. |
0153.Nisa |
153. Resulüm! Ehl-i kitap, senin kendilerine gökten bir kitap indirmeni isterler. Onlar Musa’dan bunun daha büyüğünü istemişler ve: “Bize Allah’ı apaçık göster!” demişlerdi. Bu zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Kendilerine bunca açık deliller geldikten sonra da buzağıya taptılar. Biz bunu da bağışlamıştık ve Musa’ya apaçık bir delil (hâkimiyet) vermiştik. |
0154.Nisa |
154. Söz vermeleri sebebiyle Tur dağını üzerlerine kaldırmış ve kendilerine: “Kapıdan secde ederek girin.” demiştik. “Cumartesi gününde aşırı gitmeyin!” diyerek, kendilerinden ağır bir söz almıştık. |
0155.Nisa |
155. Sözlerini bozmaları, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve: “Kalplerimiz perdelidir.” demeleri sebebiyle (lânete uğramışlardır). Hayır! Tam aksine, küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur. Pek azı hariç, artık onlar iman etmezler. |
0156.Nisa |
156. Bir de inkâr etmelerinden, Meryem’in üzerine büyük bir iftira atmalarından. |
0157.Nisa |
157. Ve “Allah’ın Resul’ü Meryem oğlu İsâ Mesih’i öldürdük!” demelerinden ötürü. Halbuki onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara, benzer gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düştüler, bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta bir bilgileri yoktur, sadece zanna uyuyorlar. Kesin olarak onu öldürmediler. |
0158.Nisa |
158. Bilakis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah Azîz’dir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
0159.Nisa |
159. Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce İsâ’ya muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o onlara şâhit olacaktır. |
0160.Nisa |
160. Yahudilerin; Yaptıkları zulümleri sebebiyle, kendilerine (daha önce) helâl kılınan temiz şeyleri onlara haram kıldık. Ve birçok kimseleri Allah yolundan çevirmelerinden dolayı. |
0161.Nisa |
161. Yasak edildiği halde fâiz almalarından ve haksız sebeplerle insanların mallarını yemelerinden ötürü. İçlerinde küfür üzere kalanlara elem verici bir azap hazırladık. |
0162.Nisa |
162. Fakat içlerinde ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. Namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte biz onlara büyük bir mükâfat vereceğiz. |
0163.Nisa |
163. Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmâil’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsâ’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a, Süleyman’a da vahyettik. Davut’a da Zebur’u verdik. |
0164.Nisa |
164. Bir kısım peygamberlerin kıssalarını sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Allah Musa ile de konuşmuştu. |
0165.Nisa |
165. Biz peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Tâ ki, bu peygamberlerin gelişinden sonra insanların Allah’a karşı bahaneleri kalmasın. Allah Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
0166.Nisa |
166. Fakat Allah, sana indirdiğine şâhitlik eder. Onu kendi ilmi ile indirdi. Melekler de şâhitlik ederler. Şâhit olarak Allah yeter! |
0167.Nisa |
167. Şüphesiz ki inkâr edip insanları Allah yolundan çevirenler, Hakk’tan çok uzak bir sapıklıkla saptılar. |
0168.Nisa |
168. İnkâr edenleri ve zulmedenleri Allah bağışlamaz. Onları (doğru) bir yola da iletmez. |
0169.Nisa |
169. (Gidecekleri yol) cehennem yolundan başka bir yol değildir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Bu da Allah’a çok kolaydır. |
0170.Nisa |
170. Ey insanlar! Peygamber size Rabbinizden hak ile gelmiştir. O halde kendi hayırınıza olarak hemen ona iman edin. Eğer kâfir olursanız, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz ki hepsi Allah’ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir. |
0171.Nisa |
171. Ey ehl-i kitap! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsâ Mesih, Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur. Allah’a ve peygamberlerine inanın, üçtür demeyin. Sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter! |
0172.Nisa |
172. Mesih de, Allah’a yaklaştırılmış mukarreb melekler de, Allah’a kul olmaktan aslâ çekinmezler. Kim O’na kulluktan çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki O, hepsini huzuruna toplayacaktır. |
0173.Nisa |
173. İman edip sâlih amel işleyenlere gelince; onlara mükâfatlarını tam olarak verir ve kendi lütfundan daha fazlasını da ihsan eder. O’na kulluk etmekten yüz çeviren ve büyüklük taslayanlara gelince; onlara acıklı bir azap ile azap eder. Onlar kendilerine, Allah’tan başka bir dost ve yardımcı bulamazlar. |
0174.Nisa |
174. Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur (Kur’an) indirdik. |
0175.Nisa |
175. Allah kendisine inanıp da O’na sımsıkı sarılanları kendi katından bir rahmete ve lütufa kavuşturacak, onları kendisine götüren doğru bir yola eriştirecektir. |
0176.Nisa |
176. Resulüm! Senden fetvâ isterler. De ki: “Allah, size babası ve çocuğu olmayan kişinin mirâsı hakkındaki hükmünü şöyle açıklar: Şayet çocuğu olmayıp bir kız kardeşi bulunan kimse ölürse, bıraktığının yarısı kız kardeşine kalır. Eğer ölen bir kadının geride çocuğu kalmaz da erkek kardeşi bulunursa, erkek kardeş mirasının tamamını alır. Eğer ölenin iki ve daha çok kız kardeşi varsa, o zaman mirasın üçte ikisi bunlarındır. Şayet ölenin kardeşleri erkek ve kadın iseler, erkeğe iki kadının hissesi kadar pay verilir. Doğru yoldan saparsınız diye Allah size dininizin hükümlerini açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyle bilendir.” |
01.Maide |
1. Ey iman edenler! Akitlerin gereğini yerine getirin. İhramlı iken avlamayı helâl saymamanız şartıyla, çeşitli hayvanlar size helâl kılındı. Ancak haram oldukları size okunanlar müstesnâ. Şüphesiz ki Allah dilediği hükmü verir. |
02.Maide |
2. Ey iman edenler! Allah’ın nişanelerine, haram aya, kurbanlık hayvanlara, gerdanlıklara ve Rablerinden lütuf ve rızâ talep ederek Beyt-i haram’ı ziyarete gelenlere hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i haram’a sokmadıkları için bir kavme olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sevketmesin. İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşınız, kötülük ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayınız. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah’ın vereceği ceza çok şiddetlidir. |
03.Maide |
3. Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen; boğularak, dövülerek, düşerek, süsülerek ölen; canı çıkmadan kestiğiniz hariç yırtıcı hayvanlar tarafından yenilen; dikili taşlar (putlar) üzerine kesilen hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız da size haram kılındı. Bunlar fâsıklıktır. Bugün kâfirler sizin dininizden ümitlerini kestiler. Onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı beğendim. Her kim şiddetli açlık sebebiyle zaruret içinde kalırsa, günaha yönelmeksizin haram yiyeceklerden yerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
04.Maide |
4. Resulüm! Onlar sana kendileri için nelerin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: Temiz olan şeyler size helâl kılındı. Allah’ın size öğrettiği üzere alıştırıp yetiştirerek öğrettiğiniz avcı hayvanların sizin için tuttuklarını yiyin ve (ava salarken) üzerine Allah’ın adını anın. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir. |
05.Maide |
5. Bugün size temiz şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yemekleri size helâl olduğu gibi, sizin yemekleriniz de onlara helâldir. Mümin kadınlardan hür ve iffetli olanlar ile sizden önce kendilerine kitap verilenlerden hür ve iffetli kadınlar, zinâ etmeksizin, gizli dost tutmaksızın ve mehirlerinizi verdiğinizde size helâldir. Kim imanı kabul etmezse ameli boşa gider ve o kimse ahirette de hüsrana uğramış olanlardandır. |
06.Maide |
6. Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp olduysanız gusül abdesti alın. Su bulamadığınız takdirde temiz toprak ile teyemmüm edin. Hasta iseniz veya yolculukta bulunuyorsanız, yahut biriniz abdest bozma yerinden gelmişse, veyahut kadınlara dokunmuşsanız ve su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir zorluk vermeyi istemez. Fakat O, temizlenmenizi ve üzerinize olan nimetini tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. |
07.Maide |
7. Allah’ın size olan nimetini ve: “İşittik, itaat ettik!” dediğinizde sizden aldığı sağlam sözü hatırlayın. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah göğüslerin özünü bilendir. |
08.Maide |
8. Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şâhitler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adaletli olun, takvâya en çok yakın olan budur. Allah’tan korkun, çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır. |
09.Maide |
9. Allah, iman edenlere ve sâlih amel işleyenlere vâdetmiştir; onlara bir mağfiret ve büyük mükâfat vardır. |
010.Maide |
10. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennem halkıdırlar. |
011.Maide |
11. Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir kavim size ellerini uzatmak istemişti de, Allah onların ellerini sizden çekmişti. Allah’tan korkun ve müminler yalnız Allah’a güvensinler. |
012.Maide |
12. Andolsun ki Allah, İsrâiloğullarından söz almıştı. Biz onlardan oniki tane nakib (temsilci) tayin ettik. Allah şöyle dedi: “Şüphesiz ki ben sizinle beraberim. Eğer siz namazı kılar, zekâtı verir, peygamberlerime iman eder, onlara kuvvetle yardım ederseniz ve Allah’a güzel bir borç takdiminde bulunursanız; andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve andolsun ki sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Artık bundan sonra sizden kim inkâr yolunu tutarsa, gerçekten o dosdoğru yoldan sapmış olur.” |
013.Maide |
13. Verdikleri kesin sözü bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler ve kendilerine belletilenlerin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima hâinlik görürsün. Onları affet ve aldırma. Şüphesiz ki Allah iyilik yapanları sever. |
014.Maide |
14. “Biz hıristiyanız” diyenlerden de söz almıştık. Onlar da uyarıldıkları şeylerin bir kısmını unuttular. Bu yüzden kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah yaptıklarını kendilerine haber verecektir. |
015.Maide |
15. Ey ehl-i kitap! Size Resul’ümüz geldi. Kitap’tan gizleyip durduğunuz şeylerin bir çoğunu size açıklıyor, bir çoğundan da geçiyor. Gerçekten size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi. |
016.Maide |
16. Allah, rızasını arayanları onunla kurtuluş yollarına eriştirir ve onları izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır, onları dosdoğru bir yola iletir. |
017.Maide |
17. “Allah Meryem oğlu Mesih’tir.” diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır. De ki: “Eğer Allah Meryem oğlu Mesih’i, anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmeyi dilerse, Allah’a kim bir şey yapabilecektir?” Göklerin, yerin ve ikisinin arasında ne varsa hepsinin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah’ın kudreti her şeye yeter. |
018.Maide |
18. Yahudi ve hıristiyanlar: “Biz Allah’ın oğulları ve sevgilisiyiz.” dediler. De ki: “O halde neden Allah günahlarınız sebebi ile size azap ediyor?” Hayır! Siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz. O dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında ne varsa hepsinin hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de O’nadır. |
019.Maide |
19. Ey ehl-i kitap! Peygamberlerin ardı arkası kesildiği, bir boşluk meydana geldiği sırada size Peygamber’imiz gelmiştir. Gerçekleri size açıklıyor ki, “Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi.” demeyesiniz. İşte size müjdeleyici ve uyarıcı geldi. Allah’ın her şeye gücü yeter. |
020.Maide |
20. Hani bir zamanlar Musa kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. İçinizden peygamberler çıkarmış ve sizi hükümdarlar yapmıştı, dünyalarda hiç kimseye vermediğini size vermişti.” |
021.Maide |
21. “Ey kavmim! Allah’ın size takdir ettiği Arz-ı mukaddes’e girin, ardınıza dönmeyin. Yoksa zarara uğrar, kaybedersiniz.” |
022.Maide |
22. Onlar şöyle dediler: “Ey Musa! Orada çok zorba bir millet var. Onlar oradan çıkmadıkça, biz aslâ girmeyiz. Eğer çıkarlarsa biz de gireriz.” |
023.Maide |
23. (Allah’tan) korkan ve Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu kimselerden iki adam şöyle dediler: “O zorbaların üzerlerine kapıdan yürüyün! Oradan girince muhakkak galip gelirsiniz. Eğer inanıyorsanız, ancak Allah’a tevekkül ediniz.” |
024.Maide |
24. Şöyle dediler: “Ey Musa! Onlar orada oldukça, biz aslâ oraya girmeyiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın. Biz burada otururuz.” |
025.Maide |
25. Musa: “Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum. Artık bizimle, yoldan çıkmış bu fâsıklar güruhunun arasını ayır.” dedi. |
026.Maide |
26. Allah: “Orası onlara kırk yıl haram kılındı. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen, yoldan çıkmış fâsıklar güruhu için tasalanma, üzülme.” buyurdu. |
027.Maide |
27. Resulüm! Onlara Âdem-’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat. Hani ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de, birisininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kabul edilmeyen: “Andolsun ki seni öldüreceğim!” deyince kardeşi şöyle demişti: “Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.” |
028.Maide |
28. “Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” |
029.Maide |
29. “Dilerim ki, sen benim günahımı da kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. Zâlimlerin cezası işte budur.” |
030.Maide |
30. Nihayet nefsi onu kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü. Bu yüzden de kaybedenlerden oldu. |
031.Maide |
31. Sonra Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Yazıklar olsun bana! Şu karga gibi bile olmaktan âciz kaldım da kardeşimin ölüsünü örtemedim.” dedi. Bu sebeple ettiğine pişmanlık duyanlardan oldu. |
032.Maide |
32. Bunun içindir ki biz İsrâiloğullarının üzerine yazdık ki: Kim bir cana kıymamış ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Bir insanı dirilten, bütün insanlığı diriltmiş gibidir. Şüphesiz ki elçilerimiz onlara kesin delillerle geldiler. Fakat onların çoğu bu gerçeklerden sonra da yeryüzünde aşırı gitmektedirler. |
033.Maide |
33. Allah ve Resul’üne karşı savaşanların ve yeryüzünde fesad çıkarmaya çalışanların cezası ancak; ya öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azap vardır. |
034.Maide |
34. Ancak ele geçirmenizden önce tevbe edenler olursa, onlar müstesnâdır. Biliniz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
035.Maide |
35. Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve O’na yaklaşmaya vesile arayın. Allah yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz. |
036.Maide |
36. O inkâr edenler var ya, eğer yeryüzünde bulunan her şey ve bunların bir o kadarı daha onların olsa da, kıyamet gününün azabından kurtulmak için fedâ etseler, yine kendilerinden kabul edilmez. Onlar için pek acıklı bir azap vardır. |
037.Maide |
37. Ateşten çıkmak isterler, fakat çıkamazlar. Onlar için sürekli bir azap vardır. |
038.Maide |
38. Hırsızlık eden erkek ve kadının yaptıklarına karşılık Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak ellerini kesin. Allah Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
039.Maide |
39. Yaptığı zulümden sonra tevbe edip hâlini düzelten kimse, bilsin ki Allah onun tevbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir. |
040.Maide |
40. Bilmez misin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsinin hükümranlığı Allah’a âittir. Dilediğine azap eder, dilediğini bağışlar. Allah her şeye kâdirdir. |
041.Maide |
41. Ey Peygamber! Kalpleri iman etmediği halde ağızları ile: “İnandık.” diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler. Sana gelmeyen bir başka topluluk lehine kulak verip casusluk yaparlar. Kelimeleri yerlerinden tahrif ederek değiştirirler. “Bu (değişik şekliyle) size verilirse alın, verilmezse sakının!” derler. Allah bir kimsenin fitneye düşmesini isterse, senin Allah’a karşı yapacak hiçbir şeyin yoktur. İşte onlar Allah’ın, kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Dünyada onlar için rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır. |
042.Maide |
42. Onlar hep yalana kulak verirler, durmadan haram yerler. Eğer sana gelirlerse aralarında hükmet, veya onlardan yüz çevir. Onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Hüküm verirsen aralarında adaletle hüküm ver. Çünkü Allah adalet yapanları sever. |
043.Maide |
43. Nasıl oluyor da senin hüküm vermeni istiyorlar? Halbuki içinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarındadır. Sonra da verdiğin hükümden yüz çeviriyorlar. Onlar mümin değillerdir. |
044.Maide |
44. Doğrusu biz yol gösterici ve nurlandırıcı olarak Tevrat’ı indirdik. Kendilerini Allah’a teslim etmiş peygamberler, yahudi olanlara onunla hükmederlerdi. Rabbânîler (Rabbe kul olanlar) ve Ahbar (bilginler) de Allah’ın kitabını korumaları kendilerinden istendiği için onunla (hükmederlerdi). Hepsi de ona (Tevrat’a) şâhit idiler. O halde insanlardan korkmayın, benden korkun. Âyetlerimi değersiz olan şeylerle değiştirmeyin. Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerdir. |
045.Maide |
45. Biz Tevrat’da onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralar da birbirine kısastır. Her kim bağışlarsa, kendisi için kefârettir. Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar zâlimlerdir. |
046.Maide |
46. Onların izleri üzerine arkalarından Meryem oğlu İsâ’yı, ondan önce gelmiş bulunan Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ve ona, yol gösterici, aydınlatıcı olan ve önündeki Tevrat’ı tasdik eden İncil’i takvâ sahiplerine öğüt ve yol gösterici olarak verdik. |
047.Maide |
47. İncil’e tâbi olanlar, Allah’ın onda indirdikleri ile hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar fâsıklardır. |
048.Maide |
48. Resulüm! Sana da, kendinden önceki kitapları tasdik edip doğrulayıcı ve üzerlerine şâhit olarak bu Kitab’ı hak ile indirdik. Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen hakkı bırakıp da onların hevâ ve heveslerine uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet yapardı. Fakat Allah size verdiği şeyde sizi denemek istedi. Öyleyse hayır işlerine koşun! Hepinizin dönüşü Allah’adır. Üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri O size haber verecektir. |
049.Maide |
49. Resulüm! Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın! Eğer yüz çevirirlerse, bil ki Allah onları bazı günahlarından dolayı musibete uğratmak istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fâsıktırlar. |
050.Maide |
50. Yoksa onlar câhiliye hükmünü mü istiyorlar? Yakîn bir bilgi ile inanan bir topluluk için, Allah’tan daha güzel hüküm veren kim vardır? |
051.Maide |
51. Ey iman edenler! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, o onlardandır. Şüphesiz ki Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez. |
052.Maide |
52. Kalplerinde hastalık bulunanların: “(Devir onların lehine döner de) bize bir musibet erişir diye korkuyoruz.” diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih ya da kendi katından bir emir getirir de böylece onlar içlerinde gizledikleri şeyden (nifaktan) dolayı pişman olurlar. |
053.Maide |
53. İman edenler: “Sizinle beraber olduklarına dâir bütün güçleriyle Allah’a yemin edenler bunlar mıdır?” derler. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir ve hüsrana uğramışlardır. |
054.Maide |
54. Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, Allah onun yerine ileride öyle bir millet getirir ki; Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı başları dik ve güçlüdürler. Allah yolunda cihad ederler. hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfu ihsanıdır ki, onu dilediğine verir. Allah’ın lütfu geniştir, her şeyi bilendir. |
055.Maide |
55. Sizin dostunuz ancak Allah’tır, onun Peygamber’idir ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazlarını kılan, zekâtlarını veren müminlerdir. |
056.Maide |
56. Kim Allah’ı, onun Peygamber’ini ve müminleri dost edinirse, bilsin ki galip gelecek olanlar Allah’tan yana olanlardır. |
057.Maide |
57. Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve eğlenceye alanları ve kâfirleri dost edinmeyin. Eğer mümin iseniz Allah’tan korkun! |
058.Maide |
58. (Onları ezan ile) namaza çağırdığınız zaman, namazınızı alay ve eğlence konusu yaparlar. Böyle yapmaları, akıl erdirmeyen bir topluluk olmalarındandır. |
059.Maide |
59. De ki: “Ey ehl-i kitap! Sadece Allah’a, bize indirilene ve daha önce indirilenlere iman ettiğimiz için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan çıkmış kimselersiniz.” |
060.Maide |
60. De ki: “Allah katında bundan daha kötü bir cezanın bulunduğunu size haber vereyim mi? Onlar Allah’ın lânetlediği, gazap ettiği, içlerinden maymunlar ve domuzlar yaptığı kimselerle Tağut’a tapanlardır. İşte onlar mevki bakımından daha kötü olanlar ve doğru yoldan daha çok sapmış bulunanlardır.” |
061.Maide |
61. Size geldikleri zaman: “İnandık!” derler. Halbuki yanınıza kâfir olarak girip kâfir olarak çıkmışlardır. Allah onların gizlediklerini daha iyi bilir. |
062.Maide |
62. Onların çoğunun günaha, düşmanlığa ve haram yemeye koşuştuklarını görürsün. Yaptıkları şey ne kötüdür! |
063.Maide |
63. Rabbânîlerin (Rabbe kul olanların) ve Ahbar (bilginler)in onları günah söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? İşledikleri sanat ne kötüdür! |
064.Maide |
64. Yahudiler: “Allah’ın eli bağlıdır.” dediler. Böyle dediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın! Lânet olsun onlara! Hayır! Allah’ın iki eli de açıktır, dilediği gibi sarfeder. Andolsun ki Rabbinden sana indirilenler, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır. Biz onların aralarına kıyamet gününe kadar düşmanlık ve kin saldık. Ne zaman savaş için bir ateş tutuştursalar, Allah onu söndürür. Onlar yeryüzünde durmadan fesat çıkarmaya koşarlar. Şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları sevmez. |
065.Maide |
65. Eğer ehl-i kitap iman edip karşı gelmekten sakınsalardı, kötülüklerini örterdik ve onları nimet cennetlerine sokardık. |
066.Maide |
66. Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rablerinden kendilerine indirilen (Kur’an’ı) gereğince uygulasalardı; hiç şüphesiz ki hem üstlerinden hem de ayaklarının altından yerlerdi. (Her yönden nimete ermiş olurlardı). İçlerinden aşırılığa kaçmayan, mutedil bir zümre vardı, çoğunun yaptıkları ise kötü idi. |
067.Maide |
67. Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah kâfirler gürûhunu hidayete erdirmez. |
068.Maide |
68. De ki: “Ey ehl-i kitap! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) dosdoğru tatbik etmedikçe, siz hiçbir şey (yol) üzerinde değilsiniz.” Andolsun ki Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Öyleyse o kâfirler gürûhu için üzülme! |
069.Maide |
69. Şüphesiz ki iman edenler, yahudiler, sâbiîler ve hıristiyanlardan Allah’a ve ahiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. |
070.Maide |
70. Andolsun ki biz İsrâiloğullarından sağlam söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Her ne zaman onlara hoşlarına gitmeyen hükümlerle bir peygamber gelmişse; bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler. |
071.Maide |
71. Onlar (yapageldiklerinden dolayı) bir fitne kopmayacağını sandılar, kör oldular sağır kesildiler. Sonra Allah tevbelerini kabul etti. Sonra yine de içlerinden bir çoğu kör oldular, sağır kesildiler. Allah onların yaptıklarını görmektedir. |
072.Maide |
72. “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.” diyenler gerçekten kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesih onlara demişti ki: “Ey İsrailoğulları! Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılar. Varacağı yer ateştir, zâlimlerin yardımcıları yoktur.” |
073.Maide |
73. Andolsun ki: “Allah üç ilâhtan üçüncüsüdür.” diyenler de kâfir olmuşlardır. Oysa tek bir ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer bu dediklerinden vazgeçmezlerse elbette onlardan inkâr edenlere çok acıklı bir azap dokunacaktır. |
074.Maide |
74. Hâlâ Allah’a tevbe edip, O’ndan mağfiret dilemezler mi! Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. |
075.Maide |
75. Meryem oğlu Mesih ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. Annesi de sıddîka (çok doğru) bir kadındı. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak! Onlara delilleri nasıl açıklıyoruz? Sonra da bak ki, nasıl yüz çeviriyorlar? |
076.Maide |
76. De ki: “Allah’ı bırakıp da, size ne bir zarar ne de bir fayda vermeye gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah işitendir, bilendir.” |
077.Maide |
77. De ki: “Ey ehl-i kitap! Dininizde haksız yere taşkınlık yapıp sınırı aşmayın. Daha önce hem kendileri sapmış, hem de birçoklarını saptırarak doğru yoldan ayrılmış bir topluluğun hevâ ve heveslerine uymayın.” |
078.Maide |
78. İsrailoğullarından küfre sapanlar hem Davut’un hem de Meryem oğlu İsâ’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Çünkü onlar isyan etmişler, sınırı aşmışlardı. |
079.Maide |
79. Onlar birbirlerini yaptıkları kötülüklerden vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapageldikleri şey ne kötü idi! |
080.Maide |
80. Onlardan bir çoğunu, kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendileri için öne sürdüğü şey ne kötüdür! Allah onlara gazap etmiştir ve onlar azap içinde ebedî kalacaklardır. |
081.Maide |
81. Eğer onlar Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene (Kur’an’a) inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış fâsıklardır. |
082.Maide |
82. Andolsun ki insanların içerisinde, müminlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve Allah’a şirk koşanları bulursun. Onların, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanlarını da: “Biz hıristiyanız.” diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır, onlar büyüklük taslamazlar. |
083.Maide |
83. Peygamber’e indirileni dinledikleri zaman; hakkı tanıdıklarından ötürü gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Derler ki: “Rabbimiz! Biz iman ettik, bizi de şâhit olanlarla beraber yaz!” |
084.Maide |
84. “Rabbimizin bizi sâlihler zümresi arasına katmasını umarken, neden Allah’a ve bize gelen hakikate inanmayalım?” |
085.Maide |
85. Bu sözlerinden dolayı Allah onlara altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler verdi. Güzel hareket edenlerin mükâfatı işte budur. |
086.Maide |
86. Kâfir olanlar ve âyetlerimizi yalanlayanlar var ya! İşte onlar cehennemliklerdir. |
087.Maide |
87. Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın. Çünkü Allah hududu aşanları sevmez. |
088.Maide |
88. Allah’ın size verdiği rızıklardan helâl ve temiz olarak yiyin, kendisine iman etmiş bulunduğunuz Allah’tan korkun. |
089.Maide |
89. Allah sizi boş yere yaptığınız yeminlerden dolayı cezalandırmaz, fakat sizi bile bile ettiğiniz yeminlerinizden dolayı sorumlu tutar. Bozulan yeminin kefâreti, âilenize yedirdiğinizin orta derecesinden on fakiri yedirmek, veya onları giydirmek, yahut bir köle azat etmektir. Bunları bulamayan kimseye üç gün oruç gerekir. Yemin ettiğinizde yeminlerinizin kefareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte böylece Allah âyetlerini açıklıyor, umulur ki şükredersiniz. |
090.Maide |
90. Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları, şeytanın işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki saâdete eresiniz. |
091.Maide |
91. Şeytan; içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi zikrullahtan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz bundan vazgeçtiniz değil mi? |
092.Maide |
92. Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin, karşı gelmekten çekinin. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Peygamber’imizin vazifesi sadece açıkça duyurmak ve bildirmektir. |
093.Maide |
93. İman edip sâlih amel işleyenlere (daha önce içip) yediklerinden ötürü bir günah yoktur. (Haramdan) sakındıkları, iman edip sâlih amelde bulundukları, sonra sakındıkları ve iman ettikleri, sonra yine sakınıp iyilik yaptıkları zaman (bu böyledir). Allah iyilik yapanları sever. |
094.Maide |
94. Ey iman edenler! Şüphesiz ki Allah sizi, gıyabında kendisinden kimin korktuğunu ortaya çıkarmak için, ellerinizle ve mızraklarınızla avlayabildiğiniz az bir avla sizi imtihan eder. Kim bundan sonra haddi aşarsa, onun için acıklı bir azap vardır. |
095.Maide |
95. Ey iman edenler! Hacc’da ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin! Sizden avı kasten öldürenin cezası; içinizden adalet sahibi iki kişinin vereceği hükme göre ehli hayvanlardan, öldürdüğüne denk ve Kâbe’ye varacak bir kurbanlıktır. Yahut onu kıymeti kadarıyla kefâret olarak yoksulları doyurmak veya onun dengi oruç tutmaktır. Tâ ki yaptığının vebalini tatmış olsun. Allah daha önce olanı affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse, Allah da ondan karşılığını alır. Allah Azîz’dir, intikam sahibidir. |
096.Maide |
96. Deniz avı yapmak ve onu yemek hem kendinize hem de yolculara bir geçimlik olarak helâl kılınmıştır. İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı. Huzurunda haşrolacağınız Allah’tan korkun. |
097.Maide |
97. Allah Kâbe’yi, Beyt-i Haram’ı insanlar için bir nizam kıldı. Keza o haram ayı da, kurbanı da, boynu bağlı kurbanlıkları da (insanlar için bir nizam kıldı). Bu, Allah’ın göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah’ın gerçekten her şeyi bilici olduğunu bilmeniz içindir. |
098.Maide |
98. Biliniz ki Allah’ın azabı pek şiddetlidir ve şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir. |
099.Maide |
99. Resul’ün görevi sadece tebliğ etmektir. Allah neyi açıklayıp neyi gizlediğinizi bilir. |
0100.Maide |
100. De ki: “Murdarla temiz bir olmaz, murdarın çokluğu hoşuna gitse de bu böyledir.” Öyleyse ey akl-ı selîm sahipleri! Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz! |
0101.Maide |
101. Ey iman edenler! Açıklandığında hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer onları Kur’an indirilirken soracak olursanız, size açıklanır. Oysa Allah onları affetmiştir. Allah çok bağışlayandır ve çok halîmdir. |
0102.Maide |
102. Sizden önce bir kavim de onları sormuştu, sonra da bu sebeple kâfir olmuşlardı. |
0103.Maide |
103. Allah bahîre, sâibe, vasîle ve hâm diye bir şey meşru kılmamıştır. Fakat kâfirler Allah’a karşı yalan uydururlar. Onların çoğunun akılları ermez. |
0104.Maide |
104. Onlara: “Allah’ın indirdiği Kitab’a ve Peygamber’e gelin!” denildiği zaman: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter.” derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi? |
0105.Maide |
105. Ey iman edenler! Siz kendi nefislerinizi ıslah etmeye bakın. Siz doğru yolda bulundukça yoldan sapanların size zararı olmaz. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman yaptıklarınızı size haber verecektir. |
0106.Maide |
106. Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca vasiyet ederken içinizden iki âdil kişi aranızda şâhitlik etsin. Yahut yolculukta iken başınıza ölüm musibeti gelmişse, sizden olmayan iki kişiyi şâhit tutun. Eğer şüphe ederseniz, onları namazdan sonra alıkoyarsınız. Allah’a şöyle yemin ederler: “Akraba bile olsa yeminimizi hiçbir değere değişmeyeceğiz. Allah’ın şâhitliğini gizlemeyeceğiz. Yoksa elbette günahkârlardan oluruz.” |
0107.Maide |
107. Eğer bu iki şâhidin gerçekten günahı gerektiren bir şey yaptıkları ortaya çıkarsa, onların aleyhine hak iddiâ ettikleri iki kişi bunların yerine geçer ve: “Bizim şâhitliğimiz onların şâhitliğinden daha doğrudur. Biz şâhitlikte haddi aşmadık. Şüphesiz ki biz o takdirde zâlimlerden oluruz.” diye Allah’a yemin ederler. |
0108.Maide |
108. Bu, şâhitliği gereği gibi yapmalarına veya yeminden sonra yeminlerin reddedilmemesinden korkmalarına daha yakındır. Allah’tan korkun ve dinleyin! Allah fâsıklar gürûhunu hidayete erdirmez. |
0109.Maide |
109. Allah’ın, peygamberleri toplayıp da: “Size ne cevap verildi?” dediği gün onlar: “Bizim hiçbir bilgimiz yok, şüphesiz ki gizlilikleri hakkıyla bilen ancak sensin!” diyeceklerdir. |
0110.Maide |
110. Allah o zaman şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsâ! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Seni kudsî ruh ile desteklemiştim. Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyor ve ona üflüyordun, benim iznimle hemen kuş oluyordu. Anadan doğma körü ve alacalıyı benim iznimle iyileştiriyordun. Ölüleri benim iznimle hayata çıkarıyordun. İsrailoğullarına apaçık delillerle geldiğin zaman, onlardan inkâr edenler: ‘Bu apaçık bir büyüdür.’ demişlerdi de, ben onların sana zarar vermelerini önlemiştim.” |
0111.Maide |
111. Havârîlere: “Bana ve Peygamber’ime iman edin!” diye vahyetmiştim (ilham etmiştim). Onlar da: “İman ettik, bizim müslümanlar olduğumuza şâhit ol!” demişlerdi. |
0112.Maide |
112. Havârîler: “Ey Meryem oğlu İsâ! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi de, o: “İman etmiş kimseler iseniz Allah’tan korkun!” demişti. |
0113.Maide |
113. Onlar: “İstiyoruz ki ondan yiyelim, kâlplerimiz mutmain olsun, senin bize hakikaten doğru söylediğini bilelim ve onu bizzat görmüş şâhitler olalım.” demişlerdi. |
0114.Maide |
114. Meryem oğlu İsâ şöyle dedi: “Ey Allah’ım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim hem öncekilerimiz hem sonrakilerimiz için bir bayram ve senden bir delil (mucize) olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın!” |
0115.Maide |
115. Allah buyurdu ki: “Ben onu size şüphesiz ki indireceğim. Bundan sonra da içinizden kim inkâr ederse, âlemlerde hiç kimseye azab etmediğim şekilde ona azab edeceğim.” |
0116.Maide |
116. Allah: “Ey Meryem oğlu İsâ! Sen mi insanlara: ‘Beni ve anamı Allah’tan başka iki ilâh edinin!’ dedin?” demişti. O şöyle dedi: “Haşâ! Seni tenzih ederim. Hak olmayan sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, şüphesiz sen onu bilirsin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gaybları bilen ancak sensin.” |
0117.Maide |
117. “Ben onlara sadece: ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin!’ diye bana emrettiğini söyledim. Aralarında bulunduğum müddetçe onlara şâhit idim. Beni aralarından aldığında, artık onların üzerinde gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeye şâhitsin.” |
0118.Maide |
118. “Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şüphesiz ki sen Azîz’sin, hükmünde hikmet sahibisin.” |
0119.Maide |
119. Allah şöyle buyurdu: “Bu, sâdıkların sadakatlerinin fayda vereceği gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur. |
0120.Maide |
120. Göklerin, yerin ve her ikisinde bulunanların mülkü Allah’ındır. O, her şeye kâdirdir. |
01.Enam |
1. Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Sonra da kâfirler Rablerine (başkalarını) denk tutuyorlar. |
02.Enam |
2. O sizi çamurdan yaratmış, sonra da size bir ecel takdir etmiştir. Bir de O’nun katında belli bir ecel vardır. Böyle iken siz hâlâ şüphe edip duruyorsunuz. |
03.Enam |
3. Göklerde de yerde de Allah O’dur. Gizlinizi ve açığınızı bilir, ne kazandığınızı da bilir. |
04.Enam |
4. Onlara ne zaman Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelse mutlaka ondan yüz çevirirler. |
05.Enam |
5. Hak onlara geldiğinde onu yalanladılar. Fakat alaya aldıkları şeyin haberleri yakında kendilerine gelecektir. |
06.Enam |
6. Görmediler mi ki, biz kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettik. Yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkanları onlara vermiş, gökten üzerlerine bol yağmurlar indirmiş, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Günahlarından ötürü onları helâk ettik ve arkalarından başka bir nesil vârettik. |
07.Enam |
7. Eğer sana Kitab’ı kağıt üzerinde yazılmış olarak indirmiş olsaydık da, elleriyle ona dokunsalar, inkâr edenler yine de: “Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir!” derlerdi. |
08.Enam |
8. “Ona bir melek indirilseydi ya!” derler. Eğer biz bir melek indirseydik elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine göz bile açtırılmazdı. |
09.Enam |
9. Eğer peygamberi melekten gönderseydik, insan şeklinde gönderirdik de, onları içine düştükleri şüpheye yine düşürürdük. |
010.Enam |
10. Andolsun ki senden önceki peygamberler ile de alay edilmişti. Fakat alay ettikleri şey, onlarla alay edenleri çepeçevre kuşatıverdi. |
011.Enam |
11. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!” |
012.Enam |
12. De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?” De ki: “Allah’ındır.” O, rahmeti kendi üzerine yazmıştır. Andolsun ki hepinizi, geleceğinde şüphe olmayan kıyamet gününde bir araya toplayacaktır. Kendilerini hüsrana uğratanlara gelince, onlar iman etmezler. |
013.Enam |
13. Gecede ve gündüzde barınan her şey O’nundur. O işitendir, bilendir. |
014.Enam |
14. De ki: “Gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’tan başkasını mı dost edineyim? O ki, yedirir, kendisi yemez.” De ki: “Ben müslümanların ilki olmakla emrolundum.” Sakın müşriklerden olma! |
015.Enam |
15. De ki: “Ben Rabbime isyan edersem, gerçekten büyük bir günün azabından korkarım.” |
016.Enam |
16. O gün kimden azap çevrilirse, şüphesiz ki Allah ona merhamet etmiştir. İşte apaçık kurtuluş budur. |
017.Enam |
17. Eğer Allah sana bir zarar isabet ettirecek olursa, onu kendisinden başka hiçbir kimse gideremez. Sana bir hayır isabet ettirirse, (bunu da kimse geri alamaz). Şüphesiz ki O her şeye kâdirdir. |
018.Enam |
18. O, kullarının üstünde kahredici güce sahiptir. Ve O, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır. |
019.Enam |
19. De ki: “Şâhitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah’tır. O, benimle sizin aranızda şâhittir. Bu Kur’an bana, sizi ve (sizden sonra) erişip ulaşan herkesi uyarmam için vahyolundu. Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna siz mi şâhitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şâhitlik etmem!” De ki: “O ancak bir tek ilâhtır. Ben sizin şirk koştuklarınızdan uzağım.” |
020.Enam |
20. Kendilerine kitap verdiklerimiz (Peygamber’i), kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlara gelince, onlar iman etmezler. |
021.Enam |
21. Allah’a karşı yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Zâlimler şüphesiz ki iflâh olmazlar. |
022.Enam |
22. Bir gün onların hepsini birden toplarız. Sonra şirk koşanlara: “Nerede boş yere dâvâsını güttüğünüz ortaklarınız?” deriz. |
023.Enam |
23. Sonra onların: “Rabbimiz Allah’a yemin olsun ki biz müşriklerden değildik.” demelerinden başka çareleri olmaz. |
024.Enam |
24. Bak da gör ki, kendilerini nasıl yalanladılar ve (ilâh diye) uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl da kaybolup gitti!” |
025.Enam |
25. İçlerinden bazıları da (Kur’an okurken) sana kulak verirler. Halbuki biz onların kalpleri üzerine, onu anlamamaları için örtüler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Onlar her türlü âyeti görseler bile, yine de ona iman etmezler. Hatta sana geldiklerinde seninle mücadele ederler ve o kâfirler: “Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir.” derler. |
026.Enam |
26. Onlar hem insanları (Kur’an’dan) menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece ancak kendilerini helâke atarlar da farkına varmazlar. |
027.Enam |
27. Ateşin kenarına getirilip durdurulduklarında: “Ah ne olurdu, keşke dünyaya geri çevrilsek de Rabbimizin âyetlerini inkâr etmesek ve inananlardan olsak!” dediklerini bir görsen! |
028.Enam |
28. Hayır! Evvelce gizleyip durdukları işleri karşılarına çıktı (da ondan böyle söylüyorlar). Eğer geri döndürülselerdi, yine kendilerine yasak edilen şeylere dönerlerdi. Çünkü onlar yalancıdırlar. |
029.Enam |
29. Halbuki onlar dünyada iken: “Dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur, biz bir daha diriltilecek değiliz.” demişlerdi. |
030.Enam |
30. Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir görsen! Rableri: “Bu gerçek değil miymiş?” diyecek. “Evet! Rabbimiz hakkı için gerçektir.” diyecekler. O da: “Öyleyse inkâr etmenizden ötürü tadın azabı!” diyecek. |
031.Enam |
31. Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramışlardır. Kıyamet vakti onlara ansızın gelip çatınca, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak şöyle derler: “Dünyada yaptığımız kusurlardan (iyi amelleri terketmemizden) ötürü yazıklar olsun bize!” Dikkat edin, yüklendikleri şeyler ne kötüdür! |
032.Enam |
32. Dünya hayatı sadece oyun ve oyalanmadır. Ahiret yurdu ise Allah’tan korkanlar için elbette daha hayırlıdır. Düşünmüyor musunuz? |
033.Enam |
33. Muhakkak biliyoruz ki söyledikleri cidden seni incitiyor. Fakat hakikatte onlar seni yalanlamıyorlar, lâkin o zâlimler Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar. |
034.Enam |
34. Resulüm! Senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler. Nihayet yardımımız onlara yetişti. Allah’ın kelimelerini (sözlerini) değiştirebilecek hiç kimse yoktur. Nitekim peygamberlerin haberi sana da geldi. |
035.Enam |
35. Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geliyorsa, o zaman gücün yetiyorsa yerde bir delik aç veya göğe merdiven kur da, onlara bir âyet getir. Allah dilemiş olsaydı elbette onları hidayet üzerinde toplardı. O halde sakın câhillerden olma! |
036.Enam |
36. Ancak dinleyenler dâveti kabul ederler. Ölülere gelince, Allah onları diriltir, sonra O’na döndürülürler. |
037.Enam |
37. “Ona Rabbinden bir âyet (mucize) indirilmeli değil miydi?” dediler. De ki: “Şüphesiz ki Allah âyet indirmeye kâdirdir, fakat onların çoğu bilmezler.” |
038.Enam |
38. Yerde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadı ile uçan hiçbir kuş yoktur ki, onlar da sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet onların hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar. |
039.Enam |
39. Âyetlerimizi yalanlayanlar, cehalet ve küfür karanlığında kalmış bir takım sağırlar ve dilsizlerdir. Allah dilediği kimseyi saptırır, dilediği kimseyi de doğru yol üzerinde bulundurur. |
040.Enam |
40. De ki: “Söyleyin bana! Allah’ın azabı size gelse veya kıyamet gelip çatıverse, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer doğru sözlü iseniz?” |
041.Enam |
41. Doğrusu siz yalnız O’na duâ edersiniz. O da dilerse (kaldırılması için) kendisine yalvardığınız belâyı kaldırır. Siz o zaman O’na koştuğunuz ortakları unutursunuz. |
042.Enam |
42. Resulüm! Senden önceki ümmetlere de peygamberler göndermiştik. (İnkârlarından dönüp boyun eğsinler), yalvarsınlar diye, onları yakalayıp darlık ve sıkıntılarla (çeşitli hastalıklarla) cezalandırmıştık. |
043.Enam |
43. Hiç değilse, kendilerine bu şekilde azabımız geldiği zaman yalvarıp yakarmalı değil miydiler? Fakat kalpleri iyice katılaştı, şeytan da yaptıklarını onlara câzip gösterdi. |
044.Enam |
44. Kendilerine yapılan uyarıları unutunca, üzerlerine (nimet ve zevklerden) her şeyin kapılarını açıverdik. Nihayet kendilerine verilenlerle şımarıp ferahlandıkları sırada da ansızın onları yakaladık. Birden bire bütün umutlarını yitirdiler. |
045.Enam |
45. Böylece zulmeden kavmin kökü kesildi. Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun! |
046.Enam |
46. De ki: “Söyleyin bana! Eğer Allah kulaklarınızı ve gözlerinizi alsa, kalplerinizin üstüne mühür vursa, Allah’tan başka onları size getirecek ilâh kimdir?” Bak! Âyetleri nasıl türlü türlü anlatıyoruz, sonra onlar yüz çeviriyorlar. |
047.Enam |
47. De ki: “Söyleyin bana! Allah’ın azabı size ansızın veya açıkça gelirse, zâlimler gürûhundan başkası mı helâk olur?” |
048.Enam |
48. Biz peygamberleri ancak müjdeciler ve korkutucular olarak göndeririz. Kim inanır nefsini ıslah ederse, onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. |
049.Enam |
49. Âyetlerimizi yalanlayanlara ise, fâsıklıklarından ötürü azap dokunacaktır. |
050.Enam |
50. De ki: “Ben size ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır.’ demiyorum. Gaybı da bilmem. Ve size bir melek olduğumu da söylemiyorum. Ben sadece bana vahyedilene uyarım.” De ki: “Hiç kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?” |
051.Enam |
51. Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla uyar. O’ndan başka bir dostları ve şefaatçileri yoktur. Umulur ki Allah’tan korkarlar. |
052.Enam |
52. Sabah akşam Rablerinin cemâlini dileyerek O’na yalvaranları kovma! Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovasın ve zâlimlerden olasın. |
053.Enam |
53. Biz böylece onların bir kısmını bir kısmı ile denedik ki: “Allah aramızda bunlara mı lütfetti?” desinler. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?” |
054.Enam |
54. Âyetlerimize inananlar sana geldiklerinde onlara de ki: “Üzerinize selâm olsun!” Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tevbe edip de kendini düzeltirse, şüphesiz ki Allah bağışlar ve merhamet eder. |
055.Enam |
55. Böylece âyetleri uzun uzun açıklıyoruz ki, suçluların yolu belli olsun. |
056.Enam |
56. De ki: “Allah’ı bırakıp da taptığınız başka şeylere ibadet etmek bana yasak edildi.” De ki: “Sizin hevâ ve heveslerinize aslâ uymam! Aksi takdirde sapıklığa düşmüş ve hidayete erenlerden olmamış olurum.” |
057.Enam |
57. De ki: “Şüphesiz ki ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerindeyim. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim elimde değildir. Hüküm ancak Allah’ındır. O hakkı haber verir ve O, ayırdedenlerin en hayırlısıdır.” |
058.Enam |
58. De ki: “Eğer acele istediğiniz şey benim elimde olsaydı, elbette benimle sizin aranızdaki iş bitirilmiş olurdu. Allah zâlimleri daha iyi bilir.” |
059.Enam |
59. Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır, onları O’ndan başkası bilemez. Karada ve denizde olanı da O bilir. O’nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş ve kuru her şey apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz’da) yazılmıştır. |
060.Enam |
60. Sizi geceleyin öldüren O’dur. Gündüzleyin ne yaptığınızı bilir. Sonra belirlenmiş süre tamamlansın (eceliniz gelsin) diye gündüzün sizi diriltir. Sonra dönüşünüz O’nadır. Sonra da O, yaptıklarınızı size haber verecektir. |
061.Enam |
61. Ve O, kullarının üzerinde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucu (melekler) gönderir. Nihayet herhangi birinize ölüm geldiğinde elçilerimiz onun canını alırlar. Onlar (bu hususta) hiç geri kalmazlar. |
062.Enam |
62. Sonra da (o canları alınanlar) gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülürler. Haberiniz olsun ki hüküm ancak O’nundur ve hesap görenlerin en çabuğu O’dur. |
063.Enam |
63. De ki: “Karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır? Halbuki siz: ‘Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun ki şükredenlerden olacağız!’ diye yalvararak ve gizlice O’na duâ edersiniz.” |
064.Enam |
64. De ki: “Sizi ondan da bütün sıkıntılardan da Allah kurtarır. Sonra siz yine O’na şirk koşarsınız.” |
065.Enam |
65. De ki: “O, üstünüzden ve altınızdan size bir azap göndermeye veya sizi fırka fırka, parti parti birbirinize düşürüp taraflara ayırmaya, kiminize kiminizin hıncını tattırmaya kâdirdir.” Bak! Onlar iyice anlasınlar diye âyetleri nasıl açıklıyoruz? |
066.Enam |
66. O (Kur’an) hak olduğu halde senin kavmin onu yalanladı. De ki: “Ben sizin üzerinize vekil değilim.” |
067.Enam |
67. Her haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır. Yakında bileceksiniz. |
068.Enam |
68. Âyetlerimizi çekişmeye dalanları gördüğünde, başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra, artık o zâlimler gürûhu ile beraber oturma. |
069.Enam |
69. Allah’tan korkanlara, o kâfirlerin hesabından bir şey yoktur. Sadece hatırlatmak gerekir. Umulur ki korkarlar. |
070.Enam |
70. Dinlerini oyun ve eğlenceye alanları, dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Sen o (Kur’an’la) öğüt ver ki, kişi kazandığı amel sebebiyle helâke uğramasın. O kimse için Allah’tan başka ne bir dost, ne de şefaatçı vardır. O bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan alınmaz. Onlar kendi kazandıkları yüzünden helâka sürüklenmiş kimselerdir. Onlar için kaynar sudan bir içki ve inkârlarından dolayı da acıklı bir azap vardır. |
071.Enam |
71. De ki: “Allah’ı bırakıp da bize bir fayda ve zarar veremeyen şeylere mi tapalım? Allah bize hidayet ettikten sonra topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim? O kimse gibi ki, şeytanlar saptırarak şaşkın bir halde onu çölde bırakmışlar, arkadaşları ise: “Bize gel!” diyerek doğru yola çağırıyorlar. De ki: “Şüphesiz ki asıl hidayet ancak Allah’ın hidayetidir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.” |
072.Enam |
72. Ve bir de: “Namaz kılın ve O’ndan korkun!” diye. Huzuruna varıp toplanacağınız yalnız O’dur. |
073.Enam |
73. Gökleri ve yeri hak ile yaratan O’dur. “Ol!” dediği gün her şey oluverir. O’nun sözü haktır. Sûr’a üflendiği gün de hükümranlık O’nundur. Gizliyi de açığı da bilendir ve O hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır. |
074.Enam |
74. İbrahim, babası Âzer’e demişti ki: “Sen bir takım putları kendine ilâhlar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.” |
075.Enam |
75. Böylece biz İbrahim’e yakîn sahiplerinden olması için, göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. |
076.Enam |
76. Üzerine gecenin karanlığı basınca bir yıldız gördü. “İşte benim Rabbim budur!” dedi. O batınca da: “Ben batıp yok olanları sevmem.” dedi. |
077.Enam |
77. Ay’ı doğarken görünce: “İşte benim Rabbim budur!” dedi. O da batınca: “Rabbim bana doğru yolu göstermezse, elbette dalâlete düşenler gürûhundan olurum.” dedi. |
078.Enam |
78. Güneşi doğarken görünce: “İşte benim Rabbim budur, bu daha büyük!” dedi. O da batınca dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden uzağım.” |
079.Enam |
79. “Ben hanif olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ben müşriklerden değilim.” |
080.Enam |
80. Kavmi onunla tartışmaya girişti. Onlara dedi ki: “Beni doğru yola eriştirmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin O’na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam, ancak Rabbim bir şeyi dilemiş ise, o başka. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ öğüt almıyor musunuz?” |
081.Enam |
81. Siz, Allah’ın size haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri O’na şirk koşmaktan korkmazken, ben sizin O’na şirk koştuğunuz putlardan nasıl korkarım? Eğer biliyorsanız (söyleyin)! Emniyette olmaya hangi taraf daha layıktır? (Allah’ı birleyenler mi, yoksa şirk koşan müşrikler mi)? |
082.Enam |
82. İman edip de imanlarına zulüm bulaştırmayanlar var ya! İşte güven onlarındır ve doğru yolda olanlar da onlardır. |
083.Enam |
83. İşte bunlar, kavmine karşı bizim İbrahim’e verdiğimiz hüccetlerimizdir. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabbin hikmet sahibidir, bilendir. |
084.Enam |
84. Biz ona İshak’ı ve Yakub’u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce de Nuh’u ve onun neslinden Davut’u ve Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u hidayete kavuşturmuştuk. İşte biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız. |
085.Enam |
85. Zekeriyâ, Yahya, İsâ ve İlyas’a da yol gösterdik. Hepsi de sâlihlerdendi |
086.Enam |
86. İsmail’i, Elyesâ’yı, Yunus’u ve Lût’u da hidayete erdirdik. Her birine âlemlerin üstünde meziyetler verdik. |
087.Enam |
87. Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarına da. Onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik. |
088.Enam |
88. İşte bu yol Allah’ın hidayet yoludur. Allah kullarından dilediğini bu yola eriştirir. (Kime dilerse ona nasip eder). Eğer onlar da şirk koşsalardı, elbette yapageldikleri şeyler boşa çıkardı. |
089.Enam |
89. İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer o kâfirler bu verdiklerimizi inkâr ederlerse, şüphesiz ki inkârcı olmayan bir kavmi buna vekil kılarız (yerlerine bunları inkâr etmeyecek bir kavim getiririz). |
090.Enam |
90. O peygamberler Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. O halde sen de onların gittiği doğru yolu tutup onlara uy, o yoldan yürü. De ki: “Ben buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum.” Bu, âlemler için ancak bir öğüttür. |
091.Enam |
91. Onlar Allah’ı lâyıkıyle bilip takdir edemediler. Çünkü: “Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi.” dediler. De ki: “Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği Tevrat’ı kim indirdi? Siz onu parça parça kağıtlar haline getirip, işinize geleni açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de atalarınızın da bilmediği şeyler (Kur’an’da) size öğretilmiştir.” Resul’üm! Sen “Allah!” de, sonra bırak onları, daldıkları bataklıkta oynaya dursunlar. |
092.Enam |
92. Bu, kendinden önceki kitapları doğrulayan, Ümmül-kurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahirete iman edenler buna da inanırlar ve onlar namazlarına devam ederler. |
093.Enam |
93. Allah’a karşı yalan uydurandan ve kendisine hiçbir şey vahyedilmediği halde: “Bana da vahyolundu.” diyenden ve: “Allah’ın indirdiği (âyetler) gibi ben de indireceğim.” diyenden daha zâlim kim olabilir? Bu zâlimler ölüm dalgaları içinde can çekişirken, melekler de ellerini uzatmış: “Haydi canlarınızı teslim edin, Allah’a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve Allah’ın âyetlerine karşı kibirlilik taslamanızdan ötürü, bugün siz horlayıcı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız!” derken bir görsen! |
094.Enam |
94. Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi, yine teker teker bize geldiniz. (Dünyada) size verip de hayaline daldırdığımız şeyleri ardınızda bıraktınız. Hani Allah’ın ortakları sandığınız şefaatçıları da yanınızda göremiyoruz? Andolsun onlarla aranızdaki bütün bağlar kopmuş ve (şefaatçı) sandığınız şeyler sizden ayrılıp gitmiştir. |
095.Enam |
95. Tohum ve çekirdeği yaran şüphesiz ki Allah’tır. Ölüden diriyi çıkarır, diriden ölüyü çıkarır. İşte Allah budur! O halde nasıl çevriliyorsunuz? |
096.Enam |
96. O sabahı yarıp çıkaran (aydınlatan)dır. Geceyi bir sükun, güneşi ve ay’ı da hesap için bir ölçü kılmıştır. İşte bu, Azîz ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir. |
097.Enam |
97. Karanın ve denizin karanlıklarında yol bulasınız diye sizin için yıldızları yaratan O’dur. Gerçekten biz bilen bir topluluk için âyetleri geniş geniş açıkladık. |
098.Enam |
98. Sizi bir tek candan yaratan O’dur. Sizin için (babalarınız sülbünde) bir karar yeri ve (analarınızın rahminde) bir de emanet yeri vardır. Gerçekten biz anlayan bir topluluk için âyetleri uzun uzadıya açıkladık. |
099.Enam |
99. O ki gökten suyu indirdi. İşte biz bitip yetişen her bitkiyi onunla yetiştirdik. Sonra ondan yeşillikler çıkardık. O yeşilliklerden de taneleri, üst üste dizilmiş başaklar çıkarırız. Hurmanın tomurcuğundan birbirine bitişik bol salkımlar olur. Üzümlerden bağlar çıkarır, zeytin ve nar bitiririz ki, onlardan bir kısmının ağaçları birbirine benzer, meyveleri ise farklıdır. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Şüphesiz ki bütün bunlarda inanan bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır. |
0100.Enam |
100. Cinleri Allah’a ortak yaptılar. Halbuki onları da Allah yaratmıştır. hiçbir bilgiye dayanmadan O’na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Hâşâ! O, onların uydurdukları sıfatlardan münezzehtir, yücedir. |
0101.Enam |
101. O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. O’nun eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir? Her şeyi O yaratmıştır ve O her şeyi hakkıyla bilendir. |
0102.Enam |
102. İşte Rabbiniz Allah budur, O’ndan başka ilâh yoktur. O her şeyi yaratır. Öyleyse O’na ibadet edin. O her şeye vekildir. |
0103.Enam |
103. Hiçbir göz O’na erişemez, ihata ve idrak edemez. Fakat O bütün gözleri ihata eder. O Lâtif’tir, her şeyden haberdardır. |
0104.Enam |
104. Size Rabbinizden basiret (kalp gözü) gelmiştir. Kim görürse kendi lehine ve kim körlük ederse kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinize bekçi değilim. |
0105.Enam |
105. İşte biz âyetleri böylece türlü türlü açıklıyoruz. Tâ ki onlar sana: “Sen ders almışsın!” desinler ve biz onu anlayan bir topluluk için apaçık gösterelim. |
0106.Enam |
106. Rabbinden sana vahy olunana uy! O’ndan başka ilâh yoktur. Müşriklerden yüz çevir. |
0107.Enam |
107. Eğer Allah dileseydi, onlar şirk koşmazlardı. Biz seni onların başına bir bekçi yapmadık. Sen onların üzerine bir vekîl de değilsin. |
0108.Enam |
108. Onların Allah’tan başka taptıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak bilgisizce Allah’a söverler. Böylece biz her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri Rablerinedir. O, yaptıklarını kendilerine haber verir. |
0109.Enam |
109. Kendilerine bir âyet (mucize) gelirse, mutlaka ona iman edeceklerine dair en ağır bir biçimde Allah’a yemin ettiler. De ki: “Âyetler (mucizeler) ancak Allah katındadır.” Onlara âyet (mucize) gelse de iman etmeyeceklerinin farkında değil misin? |
0110.Enam |
110. Yine O’na inanmadıkları ilk durumdaki gibi, onların kalplerini ve gözlerini ters çeviririz. Ve bırakırız onları, şaşkın olarak azgınlıkları içinde bocalayıp dururlar. |
0111.Enam |
111. Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de kendileri ile konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah dilemedikçe yine de inanacak değillerdi. Fakat onların çoğu bunu bilmezler. |
0112.Enam |
112. Biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Onlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. Artık sen onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak! |
0113.Enam |
113. Bir de ahirete inanmayanların kalpleri ona meyletsin, ondan hoşlansınlar ve işleyeceklerini işlesinler diye. |
0114.Enam |
114. (De ki:) “Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım?” Halbuki O size kitabı açık olarak indirmiştir. Kendilerine kitap verdiklerimiz, onun Rabbinin katından hak ile indirilmiş olduğunu bilirler. O halde sakın şüphe edenlerden olma! |
0115.Enam |
115. Rabbinin sözü doğruluk bakımından da adalet bakımından da tamamlanmıştır, tam kemalindedir. O’nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O işitendir, bilendir. |
0116.Enam |
116. Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, onlar seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanna uyarlar ve yalandan başka söz de söylemezler. |
0117.Enam |
117. Senin Rabbin kendi yolundan sapanı en iyi bilendir. Hidayete ermiş olanları da en iyi bilen O’dur. |
0118.Enam |
118. Allah’ın âyetlerine inanan müminler iseniz, üzerine Allah’ın ismi anılmış (besmele ile kesilmiş) hayvanlardan yiyin. |
0119.Enam |
119. Size ne oluyor ki, üzerine Allah’ın adı anılıp kesilenlerden yemiyorsunuz?Halbuki Allah, çaresiz yemek zorunda kaldıklarınız dışında haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden heva ve heveslerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Muhakkak ki Rabbin hududu aşanları çok iyi bilendir. |
0120.Enam |
120. Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Çünkü günah kazananlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir. |
0121.Enam |
121. Kesilirken Allah’ın adı anılmayan hayvanlardan yemeyin. Çünkü onu yemek muhakkak ki bir fısktır, Allah’ın yolundan çıkmaktır. Doğrusu şeytanlar sizinle tartışmaları için dostlarına fısıldarlar. Eğer onlara uyarsanız siz de müşrik olursunuz. |
0122.Enam |
122. Bir ölü iken kendisini dirilttiğimiz, ona insanlar arasında yürüyebileceği bir nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayan kimse gibi olur mu hiç? Kâfirlere yaptıkları böylece süslü gösterilmiştir. |
0123.Enam |
123. Böylece biz her memleketin ileri gelenlerini (kodamanlarını veya idarecilerini) en büyük günahkârlar yaptık ki, orada hileler çevirsinler. Halbuki onlar aslında yalnız kendilerini aldatıp hile yaparlar, amma farkında olmazlar. |
0124.Enam |
124. Onlara bir âyet geldiği zaman: “Allah’ın peygamberlerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe aslâ iman etmeyiz!” derler. Allah peygamberliğini kime vereceğini daha iyi bilir. Suç işleyenlere, Allah katından horluk ve yaptıkları hilelerinden dolayı şiddetli bir azap erişecektir. |
0125.Enam |
125. Allah kime hidayet etmek isterse, onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe yükseliyormuş gibi iyice daraltır. Allah inanmayanların üzerine işte böyle murdarlık indirir. |
0126.Enam |
126. Rabbinin dosdoğru yolu işte budur. Biz öğüt alacak bir topluluk için âyetleri uzun uzadıya açıkladık. |
0127.Enam |
127. Rableri katında onlar için esenlik yurdu vardır. Yaptıklarından ötürü Allah onların dostudur. |
0128.Enam |
128. Onların hepsini bir araya topladığı gün Allah: “Ey cinler topluluğu! Siz insanlardan pek çok kimseyi yoldan çıkardınız.” buyurur. Onların insanlardan olan dostları ise: “Ey Rabbimiz! Biz birbirimizden faydalandık ve bize verdiğin mühleti doldurup ecelimize erdik!” derler. O da şöyle der: “Sizin yeriniz ateştir! Allah’ın dilediği zamanlar hariç, orada ebedi kalacaksınız.” Şüphesiz ki Rabbin hükmünde hikmet sahibidir, bilendir. |
0129.Enam |
129. İşte biz böylece, kazandıklarından dolayı, zâlimlerin bir kısmını diğer bir kısmına musallat ederiz. |
0130.Enam |
130. “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar da: “Biz kendi aleyhimize şâhitlik ederiz.” dediler. İşte böylece dünya hayatı onları aldattı ve kendilerinin kafir olduklarına yine kendileri şâhitlik ettiler. |
0131.Enam |
131. Bu böyledir. Çünkü Rabbin bir memleketi, halkının haberi yokken zulümleri sebebiyle helâk edici değildir. |
0132.Enam |
132. Her biri için işlediklerinden dolayı dereceler vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir. |
0133.Enam |
133. Rabbin Ganî’dir ve rahmet sahibidir. Sizi başka bir kavmin soyundan meydana getirdiği gibi, dilerse sizi ortadan kaldırıp yok eder ve sizden sonra yerinize dilediği bir milleti getirir. |
0134.Enam |
134. Size vaad edilen mutlaka gelecektir. Siz onun önüne geçemezsiniz. |
0135.Enam |
135. De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın, doğrusu ben de yapacağım. Bu yurdun sonunun kimin olacağını yakında bileceksiniz.” Şüphesiz ki zâlimler iflâh olmazlar. |
0136.Enam |
136. Allah’ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan O’na pay ayırdılar ve kendi zanlarınca: “Bu Allah’ındır, şu da O’na koştuğumuz ortaklarımızındır.” dediler. Ortakları için ayırdıkları Allah’a ulaşmıyor, fakat Allah için ayırdıkları ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar? |
0137.Enam |
137. Böylece onların ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi hoş gösterdi ki, hem kendilerini helâk etsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyle ise sen onları uydurdukları ile başbaşa bırak! |
0138.Enam |
138. Onlar bâtıl zanda bulunarak: “Bu hayvanlarla ekinler yasaktır. Onları bizim istediklerimizden başkası yiyemez. Şunlar da sırtlarına (binilmesi veya yük vurulması) yasaklanmış hayvanlardır.” dediler. Ayrıca bir kısım hayvanları (keserken), Allah’ın adını anmazlar, Allah’a karşı yalan uydururlar. Allah onları, yaptıkları iftiraları yüzünden cezalandıracaktır. |
0139.Enam |
139. Dediler ki: “Şu hayvanların karınlarında olan yavrular yalnız erkeklerimiz içindir, kadınlarımıza haram kılınmıştır.” Eğer ölü doğarsa, o zaman hepsi onda ortaktır. Allah onların bu vasıflandırmalarının cezasını verecektir. Şüphesiz ki O hükmünde hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir. |
0140.Enam |
140. Cehaletleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah’a iftira ederek, O’nun kendilerine verdiği rızkı haram kılanlar, muhakkak ki hüsrana uğramışlardır. Onlar doğru yoldan sapmışlardır. Hidayete erecek de değillerdir. |
0141.Enam |
141. Çardaklı ve çardaksız cennet gibi üzüm bağlarını, tatları ve yemişleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, zeytin ve narları, birbirine hem benzer hem de benzemez bir halde meydana getiren hep Allah’tır. Her biri mahsül verdiği zaman ürününden yiyin. Hasat zamanı devşirildiği gün ve toplandığı gün de hakkını verin. İsraf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez. |
0142.Enam |
142. Hayvanlardan da yük taşıyanı ve tüyünden yatak yapılanları yaratan O’dur. Allah’ın size verdiği rızıktan yiyin, şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır. |
0143.Enam |
143. Sekiz çift; koyundan iki, keçiden iki. De ki: “O, iki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya iki dişinin rahimlerinde bulunanları mı haram kıldı? Eğer doğru sözlü iseniz bana ilimle haber veriniz.” |
0144.Enam |
144. Deveden de iki, sığırdan da iki. De ki: “O, iki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya iki dişinin rahimlerinde bulunanları mı haram kıldı? Yoksa Allah bunları size emrederken orada hazır mıydınız?” İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim vardır? Şüphesiz ki Allah zâlimler topluluğunu hidayete erdirmez. |
0145.Enam |
145. De ki: “Bana vahyedilenler arasında, yiyen bir kişinin yediği herhangi bir şeyin haram edildiğine dair bir hüküm bulamıyorum. Ancak; leş veya akıtılmış kan, veya pis olan domuz eti, veya Allah’tan başkasının adına kesildiği için fısk olan hayvanların yenmesi haramdır. Kim zaruret içinde kalırsa, haddi aşmamak ve başkasının hakkına tecavüz etmemek suretiyle (yiyebilir). Şüphesiz ki Rabbin çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” |
0146.Enam |
146. Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kılmıştık. Onlara bir de sığır ve koyunun sırtlarında bağırsakları üzerinde ve kemiğe karışan yağlar dışında iç yağlarını yasaklamıştık. Azgınlıkları yüzünden onları bu şekilde cezalandırdık. Şüphe yok ki biz doğru sözlüyüzdür. |
0147.Enam |
147. Eğer seni yalanlarlarsa de ki: “Rabbiniz geniş rahmet sahibidir. Fakat O’nun azabı da günahkârlar güruhundan geri çevrilmez.” |
0148.Enam |
148. Şirk koşanlar diyecekler ki: “Eğer Allah dileseydi, ne biz ne de atalarımız şirk koşmazdık, hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de aynı şekilde yalanladılar ve sonunda azabımızı tattılar. Onlara de ki: “Yanınızda bize karşı çıkarabileceğiniz bir bilginiz var mı? Siz sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.” |
0149.Enam |
149. De ki: “Kesin delil Allah’ın delilidir. O dileseydi elbette hepinizi hidayete kavuştururdu.” |
0150.Enam |
150. De ki: “Allah’ın bunu haram ettiğine dair şâhitlik edecek şâhitlerinizi getirin.” Eğer onlar şâhitlik ederlerse, sen onlarla beraber şâhitlik etme. Âyetlerimizi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların hevâ ve heveslerine uyma. Onlar (taptıklarını) Rablerine denk tutuyorlar. |
0151.Enam |
151. Resulüm! De ki: “Geliniz, size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veririz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. İşte bu anlatılanları düşünüp anlayasınız diye Allah size vasiyet etmiştir.” |
0152.Enam |
152. Yetim malına, erginlik çağına erişinceye kadar, sadece en güzel niyetin dışında yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı tam ve doğru yapın. Biz kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Konuştuğunuzda, yakınlarınız dahi olsa adaleti gözetin. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. Allah size bunları öğüt alasınız diye vasiyet etmiştir. |
0153.Enam |
153. Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur, siz ona uyunuz. Başkaca yollara gidip de onlar sizi Allah’ın yolundan ayırmasın. Allah size bunları sakınasınız diye vasiyet etmiştir. |
0154.Enam |
154. Sonra iyilik edenlere nimetimizin tamamlanması ve her şeyi geniş bir şekilde açıklanması için, hidayet ve rahmet olmak üzere Musa’ya Kitab’ı verdik. Umulur ki Rablerine kavuşacaklarına iman ederler. |
0155.Enam |
155. İndirdiğimiz bu Kur’an, feyz kaynağı mübarek bir kitaptır. Ona uyun, emirlerine bağlanın ve Allah’tan korkun. Tâ ki merhamet olunasınız. |
0156.Enam |
156. Bu kitap: “Bizden önceki iki topluluğa kitap indirildi, bizim onların ne okuduğundan haberimiz yoktu.” dememeniz için indirildi. |
0157.Enam |
157. Veya: “Bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha doğru yolda olurduk.” dememeniz için. İşte size Rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet gelmiştir. Allah’ın âyetlerini yalanlayan ve onlardan yüz çevirenden daha zâlim kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirdiklerinden dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız. |
0158.Enam |
158. Onlar kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini veyahut Rabbinin bazı âyetlerinin (mucizelerinin) gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bazı âyetleri (mucizeleri) geldiği gün, kişi daha önce inanmamışsa veya imanında bir hayır kazanmamışsa, imanı ona hiç fayda sağlamaz. De ki: “Bekleyin, şüphesiz ki biz de beklemekteyiz.” |
0159.Enam |
159. Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O yaptıklarını kendilerine haber verecektir. |
0160.Enam |
160. Kim (kıyamet gününe) bir iyilikle gelirse, ona getirdiğinin on katı vardır. Kim bir günahla gelirse, o sadece getirdiğinin misliyle cezalandırılır. Onlar zulme uğratılmazlar. |
0161.Enam |
161. De ki: Şüphesiz ki Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah’ı birleyen İbrahim’in dinine iletti. O müşriklerden değildi. |
0162.Enam |
162. De ki: “Benim namazım da ibadetlerim de, hayatım ve ölümüm de âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” |
0163.Enam |
163. “O’nun hiçbir ortağı yoktur. Bana böylece emrolundu ve ben müslümanların ilkiyim.” |
0164.Enam |
164. De ki: “Ben Allah’tan başka bir Rab mı arayayım? Oysa O her şeyin Rabbidir. Herkesin kazandığı ancak kendi aleyhinedir. Hiçbir kimse başkasının yükünü (günahını) yüklenmez, sonra dönüşünüz Rabbinizedir. Ayrılığa düştüğünüz şeyleri O size haber verecektir.” |
0165.Enam |
165. Verdiği şeylerle sizi imtihan etmesi için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve sizi derece bakımından birbirinizden üstün kılan O’dur. Şüphesiz ki Rabbin, cezası çabuk olandır. O, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. |
01.Araf |
1. Elif. Lâm. Mîm. Sad. |
02.Araf |
2. Resulüm! Bu, sana indirilen bir Kitap’tır. Bu hususta göğsünde bir sıkıntı olmasın. Onunla (insanları) uyarman ve inananlara öğüt vermen için (indirildi). |
03.Araf |
3. Rabbinizden size indirilene uyun! O’ndan başka dostlara tâbi olmayın. Ne de az öğüt alıyorsunuz! |
04.Araf |
4. Nice memleketler var ki biz onları helâk ettik. Azabımız onlara geceleyin veya gündüz uykularında iken geldi. |
05.Araf |
5. Azabımız kendilerine geldiğinde onların çağırışları: “Biz gerçekten zâlim kişilermişiz!” demelerinden başka bir şey olmadı. |
06.Araf |
6. Andolsun ki kendilerine peygamber gönderilenlere soracağız. Peygamberlere de soracağız. |
07.Araf |
7. Yaptıklarını kendilerine bir bir anlatacağız. Zira biz onlardan uzak değildik. |
08.Araf |
8. Gerçek tartı kıyamet günündedir. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. |
09.Araf |
9. Tartıları hafif gelenler, âyetlerimize yaptıkları haksızlıktan ötürü kendilerine çok yazık etmiş kimselerdir. |
010.Araf |
10. Andolsun ki sizi yeryüzüne yerleştirdik. Orada sizin için geçimlikler yarattık. Ne de az şükrediyorsunuz! |
011.Araf |
11. Andolsun ki biz sizi yarattık, sonra size bir şekil verdik, sonra da meleklere: “Âdem’e secde edin!” dedik. İblis’ten başka hepsi secde ettiler. O secde edenlerden olmadı. |
012.Araf |
12. Allah: “Sana emrettiğim halde, seni secde etmekten alıkoyan nedir?” buyurdu. İblis: “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın!” dedi. |
013.Araf |
13. Allah: “İn oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Defol! Çünkü sen alçağın birisin!” dedi. |
014.Araf |
14. İblis: “Bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar mühlet ver!” dedi. |
015.Araf |
15. Allah: “Sen mühlet verilenlerdensin.” buyurdu. |
016.Araf |
16. İblis: “Öyle ise beni azdırdığın için andolsun ki, ben de onları saptırmak için, senin doğru yolun üzerinde tuzak kuracağım.” |
017.Araf |
17. “Sonra elbette onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenler bulamayacaksın.” dedi. |
018.Araf |
18. Allah: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki insanlardan sana kim uyarsa onları ve sizi, hepinizi cehenneme dolduracağım!” buyurdu. |
019.Araf |
19. “Ey Âdem! Sen ve eşin, beraberce cennette yerleşin. Orada olanlardan dilediğiniz yerde bol bol yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz, her ikiniz de zulmedenlerden olursunuz.” |
020.Araf |
20. Şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: “Rabbiniz, sırf melek olursunuz veya burada ebedi kalanlardan olursunuz diye sizi bu ağaçtan menetti, başka bir sebepten değil.” dedi. |
021.Araf |
21. Ve onlara: “Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim.” diye yemin etti. |
022.Araf |
22. Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Cennet yapraklarından oralarına örtmeye başladılar. Rableri onlara: “Ben sizi o ağaçtan menetmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?” diye nidâ etti. |
023.Araf |
23. Dediler ki: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamazsan ve bize merhamet etmezsen, muhakkak ki kaybedenlerden oluruz.” |
024.Araf |
24. Allah: “Birbirinize düşman olarak inin! Siz yeryüzünde bir müddet yerleşip geçineceksiniz.” buyurdu. |
025.Araf |
25. “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız.” dedi. |
026.Araf |
26. Ey Âdemoğulları! Size utanç yerlerinizi örtecek bir elbise ve bir de süs elbisesi indirdik. Takvâ elbisesi ise bunlardan daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Belki düşünüp ibret alırlar. |
027.Araf |
27. Ey Âdemoğulları! Şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ana-babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Şüphesiz ki o ve kabilesinden olanlar, sizin onları görmeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz şeytanları, inanmayanların dostları yaptık. |
028.Araf |
28. Onlar bir hayâsızlık yaptıkları zaman: “Biz atalarımızı da bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti.” derler. De ki: “Allah hiçbir zaman hayâsızlığı emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’a karşı mı söylüyorsunuz?” |
029.Araf |
29. De ki: “Rabbim bana adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi O’na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O’na duâ edin. İlk önce sizi yarattığı gibi, yine O’na döneceksiniz.” |
030.Araf |
30. O, bir topluluğu hidayete erdirdi, bir topluluğa da sapıklık hak oldu. Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dost edindiler. Böyle iken onlar kendilerinin doğru yolda bulunduklarını, hidayete erdirilmiş olduklarını zannederler. |
031.Araf |
31. Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel elbiselerinizi giyin. Yiyin için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez. |
032.Araf |
32. Resulüm! De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı süsü ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde ise yalnız inananlara tahsis edilmiştir.” İşte biz bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz. |
033.Araf |
33. De ki: “Rabbim hayâsızlığın açığını da gizlisini de, günahı, haksız yere haddi aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” |
034.Araf |
34. Her ümmetin belirli bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne öne geçebilirler. |
035.Araf |
35. Ey Âdemoğulları! Size kendi içinizden âyetlerimi anlatmak üzere peygamberler gelir de, kim Allah’tan korkar ve hâlini düzeltirse onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. |
036.Araf |
36. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklük taslayanlar ise ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. |
037.Araf |
37. Allah’a karşı yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zâlim kim vardır? Onların kitaptan nasipleri kendilerine erişecektir. Nihayet elçilerimiz canlarını almak üzere geldiklerinde: “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız nerede?” derler. Onlar da: “Uzaklaşıp gittiler!” derler ve kâfir olduklarına dâir kendi aleyhlerinde şâhitlik ederler. |
038.Araf |
38. Allah: “Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmetleriyle beraber ateşe girin!” der. Her ümmet girdikçe kendini sapıtan yoldaşına lânet eder. Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için: “Rabbimiz! Bizi sapıtanlar işte bunlardır, onlara ateş azabını kat kat ver!” derler. Allah: “Hepsinin kat kattır, amma bilmezsiniz.” der. |
039.Araf |
39. Öncekiler sonrakilere: “Sizin bizden üstünlüğünüz yoktu, kazandığınıza karşılık azabı tadın!” derler. |
040.Araf |
40. Âyetlerimizi yalanlayan ve onlara iman etmeyi kibirlerine yediremeyenlere göğün kapıları açılmaz, deve iğnenin deliğinden geçmedikçe de cennete giremezler. Suçluları işte biz böyle cezalandırırız! |
041.Araf |
41. Onlar için cehennemden bir yatak ve üstlerine de örtüler vardır. Biz zâlimleri işte böyle cezalandırırız. |
042.Araf |
42. İman edip de sâlih ameller işleyenlere gelince, -ki biz hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemeyiz- işte onlar cennet ehlidirler, onlar orada ebedî kalacaklardır. |
043.Araf |
43. Biz onların gönüllerindeki kinleri çıkarır atarız. Altlarından ırmaklar akmaktadır. Ve onlar derler ki: “Lütfedip hidayeti ile bizi buna kavuşturan Allah’a hamdolsun. Allah bizi doğru yola iletmeseydi, biz kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık. Andolsun ki Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler.” Onlara: “İşte size cennet! Yaptıklarınıza karşılık olarak o size miras verildi.” diye seslenilir. |
044.Araf |
44. Cennetlikler cehennemliklere: “Biz Rabbimizin bize vâdettiğini gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin size vâdettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar da: “Evet gerçek bulduk.” derler. Aralarında bir münâdî: “Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerine olsun!” diye seslenir. |
045.Araf |
45. Onlar Allah yolundan alıkoyarlar ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışırlar. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir. |
046.Araf |
46. İki taraf arasında bir perde ve A’raf üzerinde bunların hepsini simâlarıyla tanıyan adamlar vardır. Onlar cennet halkına: “Selâm sizin üzerinize olsun!” diye seslenirler. Kendileri cennete girmemişler, fakat girme iştiyakı içindedirler. |
047.Araf |
47. Gözleri cehennem halkı tarafına doğru çevrildiği zaman: “Ey Rabbimiz! Bizi zâlimler topluluğu ile beraber bulundurma!” derler. |
048.Araf |
48. A’raf ehli simâlarından tanıdıkları adamlara seslenerek derler ki: “Ne taraftarlarınızın çokluğu, ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size hiçbir fayda sağlamadı.” |
049.Araf |
49. “Allah’ın rahmetine eriştirmeyeceğine dair yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıdır?” (Ve cennet ehline dönerek derler ki): “Girin cennete! Artık size hiçbir korku yoktur, sizler mahzun da olmayacaksınız.” |
050.Araf |
50. Cehennemlikler cennetliklere: “Suyunuzdan veya Allah’ın size verdiği nimetlerden biraz da bize verin!” diye seslenirler. Onlar da derler ki: “Doğrusu Allah bunları kâfirlere haram etti.” |
051.Araf |
51. O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler. Dünya hayatı onları aldattı. Onlar bugünleriyle karşılaşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi bile bile nasıl inkâr ettilerse, biz de bugün onları unuturuz. |
052.Araf |
52. Andolsun ki biz onlara ilim ile açıkladığımız, inanan bir topluluk için hidayet ve rahmet olarak bir kitap getirdik. |
053.Araf |
53. Onlar onun te’vilinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onun te’vili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıkacağı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler veya geriye döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduklarımız amellerden başkasını yapalım?” Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de kendilerini bırakıp gitti. |
054.Araf |
54. Şüphesiz ki Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş’ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu). O, geceyi, durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter. Güneş, ay ve yıldızlar emrine boyun eğmiştir. İyi bilin ki yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir! |
055.Araf |
55. Rabbinize yalvara yakara gizlice duâ edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez. |
056.Araf |
56. Islâh edildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Korkarak ve umarak O’na duâ edin. Muhakkak ki Allah’ın rahmeti muhsinlere yakındır. |
057.Araf |
57. O ki rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci gönderir. Nihayet o rüzgârlar ağır ağır bulutları yüklenince, onu ölü bir memlekete sevkederiz. Onunla oraya su indirir ve o su ile orada her türlüsünden meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de biz böyle çıkaracağız. Umulur ki bundan ibret alırsınız. |
058.Araf |
58. Güzel olan beldenin bitkisi Rabbinin izniyle çıkar, kötü olan beldeden ise faydasız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz şükreden bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz. |
059.Araf |
59. Andolsun ki Nuh’u kavmine gönderdik. “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, O’ndan başka ilâhınız yoktur. Doğrusu ben üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.” dedi. |
060.Araf |
60. Kavminin ileri gelenleri dediler ki: “Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz.” |
061.Araf |
61. Nuh onlara dedi ki: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yoktur, ancak ben âlemlerin Rabbinin peygamberiyim.” |
062.Araf |
62. “Size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve size öğüt veriyorum. Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum.” |
063.Araf |
63. “Sakınıp korunmanız ve böylece merhamete nâil olmanız için, aranızdan sizi uyaracak bir adam vasıtası ile, Rabbinizden size bir zikir (bir haber) gelmesine şaşıyor musunuz?” |
064.Araf |
64. Nuh’u yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık. Âyetlerimizi yalan sayanları suda boğduk. Çünkü onlar kör bir kavim idiler. |
065.Araf |
65. Âd kavmine kardeşleri Hûd’u gönderdik. Onlara: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Hâlâ O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” dedi. |
066.Araf |
66. Kavminden ileri gelen kâfirler: “Doğrusu biz seni bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve seni yalancılardan sanıyoruz.” dediler. |
067.Araf |
67. O da dedi ki: “Ey kavmim! Bende hiçbir beyinsizlik yoktur. Ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.” |
068.Araf |
68. “Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.” |
069.Araf |
69. “Sizi uyarması için içinizden bir adama, Rabbinizden bir zikir (haber) gelmesine mi hayret ediyorsunuz? Düşünün ki O sizi Nuh kavminden sonra halifeler kıldı ve yaratılış itibariyle sizi onlardan üstün yaptı. O halde Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa erdirilesiniz.” |
070.Araf |
70. Dediler ki: “Sen bize yalnızca Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın taptıklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer gerçekten doğru sözlülerden isen hadi bizi tehdit edip durduğun azabı başımıza getir.” |
071.Araf |
71. Hûd dedi ki: “Artık size Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah’ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Öyleyse bekleyedurun, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” |
072.Araf |
72. Böylece biz de Hûd’u ve onunla beraber olanları katımızdan bir rahmetle kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmemiş olanların da kökünü kestik. |
073.Araf |
73. Semud kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir mucize gelmiştir. İşte şu Allah’ın devesi, size bir mucizedir. Onu bırakın, Allah’ın arzında otlasın. Sakın ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acıklı bir azap yakalar.” |
074.Araf |
74. Düşünün ki Âd kavminden sonra sizi yeryüzünde halifeler yaptı. Sizi onların yerine yerleştirdi. Ovalarında köşkler kurup, dağlarında kayadan evler yontuyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde bozgunculuk yapıp karışıklık çıkarmayın. |
075.Araf |
75. Kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar, aralarında iman eden ve bu sebeple hor gördükleri kimselere alay yollu: “Salih’in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?” dediler. Onlar da “Şüphesiz ki biz onunla gönderilene inananlarız.” dediler. |
076.Araf |
76. Büyüklük taslayanlar: “Biz sizin inandığınızı inkâr edenleriz.” dediler. |
077.Araf |
77. Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: “Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı getir!” dediler. |
078.Araf |
78. Bunun üzerine onları şiddetli bir sarsıntı yakaladı ve yurtlarında dizüstü çökekaldılar. |
079.Araf |
79. Böylece onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin risaletini tebliğ etmiş ve size öğüt vermiştim. Fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.” |
080.Araf |
80. Lut’u da kavmine gönderdik. Kavmine dedi ki: “Sizden önce âlemlerden hiçbirinin yapmadığı hayâsızlığı mı yapıyorsunuz?“ |
081.Araf |
81. “Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz aşırı giden bir kavimsiniz.” |
082.Araf |
82. Kavminin cevabı sadece şöyle demek oldu: “Onları (Lut âilesini) memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar güya temiz kalmaya uğraşan insanlarmış!” |
083.Araf |
83. Biz de onu ve âilesini kurtardık. Yalnız karısı geride kalıp helâka uğrayanlardan oldu. |
084.Araf |
84. Geride kalanların üzerine öyle bir taş yağmuru yağdırdık ki! Bak işte! Suçluların sonu nasıl oldu? |
085.Araf |
85. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Onlara dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. Ölçüyü tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Islah edildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inanıyorsanız böylesi sizin için daha hayırlıdır.” |
086.Araf |
86. “Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları yolundan alıkoymaya ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!” |
087.Araf |
87. “Eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilene inanır bir kısmı da inanmazsa, o halde Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O hükmedenlerin en hayırlısıdır.” |
088.Araf |
88. Kavminin büyüklük taslayan ileri gelenleri dediler ki: “Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları memleketimizden çıkaracağız, yahut dinimize dönersiniz.” O da: “Biz istemesek de mi?” dedi. |
089.Araf |
89. “Allah bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra tekrar dininize dönersek, Allah’a karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah dilemedikten sonra geri dönmemiz bizim için olacak şey değil! Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a güvendik.” Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adâletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın. |
090.Araf |
90. Kavminin ileri gelen kâfirleri dediler ki: “Eğer Şuayb’e uyarsanız, yemin ederiz ki bu takdirde ziyan edenlerden olacaksınız.” |
091.Araf |
91. Derken kendilerini müthiş bir sarsıntı yakalayıverdi, yurtlarında dizüstü çökekaldılar. |
092.Araf |
92. Şuayb’i yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış gibi oldular. Asıl ziyana uğrayanlar, Şuayb’i yalanlayanlar oldu. |
093.Araf |
93. Şuayb onlardan yüz çevirdi. “Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım?” dedi. |
094.Araf |
94. Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdikse oranın halkını yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır. |
095.Araf |
95. Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik getirdik. Nihayet çoğaldılar ve: “Atalarımıza da böyle darlık ve sevinç dokunmuştu.” dediler. Biz de onları hiç hatırlarından geçmediği bir anda ansızın yakaladık. |
096.Araf |
96. Eğer o memleketlerin halkı inansalardı ve bize karşı gelmekten sakınsalardı; elbette onlara göğün ve yerin bolluklarını verir, bereketler açardık. Fakat yalanladılar, biz de onları yaptıklarına karşılık yakalayıverdik. |
097.Araf |
97. Yoksa o memleketlerin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelemeyeceğinden emin mi oldular? |
098.Araf |
98. Yahut o memleketlerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelemeyeceğinden emin mi oldular? |
099.Araf |
99. Allah’ın tuzağından (kurtulacaklarına) emin mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası Allah’ın tuzağından emin olmaz. |
0100.Araf |
100. Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki; eğer biz dileseydik, onları da günahlarından dolayı cezalandırırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de, artık hiç işitmezler. |
0101.Araf |
101. İşte o memleketler!.. Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıklarından ötürü inanmadılar. İşte Allah kâfirlerin kalplerini böyle mühürler. |
0102.Araf |
102. Onların çoğunda sözünde durma diye bir şey bulamadık, onların çoğunu yoldan çıkmış fâsık kimseler olarak bulduk. |
0103.Araf |
103. Onlardan sonra da Musa’yı âyetlerimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik. Onlar bu âyetlere karşı zâlimlik ettiler. Bir bak, fesatçıların âkibeti nasıl oldu? |
0104.Araf |
104. Musa dedi ki: “Ey Firavun! Ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.” |
0105.Araf |
105. “Allah hakkında gerçekten başkasını söylememek benim üzerime borçtur. Size Rabbinizden apaçık bir delil getirdim. Artık İsrâiloğullarını benimle beraber gönder.” |
0106.Araf |
106. Firavun dedi ki: “Eğer bir âyet (mucize) getirdiysen ve gerçekten doğru söylüyorsan, onu göster!” |
0107.Araf |
107. Bunun üzerine asasını yere attı. Bir de ne görsünler! Apaçık bir ejderha! |
0108.Araf |
108. Ve elini çıkardı. Bir de ne görsünler! O da bakanlara bembeyaz görünüyor! |
0109.Araf |
109. Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: “Bu gerçekten çok bilgili bir sihirbazdır!” |
0110.Araf |
110. “Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne emredersiniz?” |
0111.Araf |
111. Dediler ki: “Onu ve kardeşini beklet. Şehirlere de toplayıcılar gönder.” |
0112.Araf |
112. “Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler.” |
0113.Araf |
113. Sihirbazlar Firavun’a gelip: “Biz galip gelirsek, bize ücret vardır değil mi?” dediler. |
0114.Araf |
114. O da: “Evet, o takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız!” dedi. |
0115.Araf |
115. Dediler ki: “Ey Musa! Sen mi önce atacaksın, yoksa biz mi atalım?” |
0116.Araf |
116. “Siz atın!” dedi. Sihirbazlar marifetlerini ortaya koyunca halkın gözlerini sihirlediler ve onları ürküttüler, büyük bir sihir yaptılar. |
0117.Araf |
117. Biz de Musa’ya: “Asanı at!” diye vahyettik. Bir de ne görsünler! Onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor. |
0118.Araf |
118. Böylece hak yerini buldu ve onların yaptıkları bir hiç olup gitti. |
0119.Araf |
119. İşte orada yenildiler, küçük düştüler. |
0120.Araf |
120. Sihirbazlar hep birden derhal secdeye kapandılar. |
0121.Araf |
121. “Âlemlerin Rabbine iman ettik.” dediler. |
0122.Araf |
122. “Musa ve Harun’un Rabbine.” |
0123.Araf |
123. Firavun dedi ki: “Ben size izin vermeden O’na iman mı ettiniz? Doğrusu bu, halkı şehirden çıkarmanız için kurduğunuz bir tuzaktır. Fakat siz göreceksiniz!” |
0124.Araf |
124. “Andolsun ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Sonra da hepinizi asacağım!” |
0125.Araf |
125. Dediler ki: “Şüphesiz ki biz Rabbimize döneceğiz.” |
0126.Araf |
126. “Rabbimizin âyetleri gelince, sırf onlara inandığımız için bizden intikam almak istiyorsun! Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve müslümanlar olarak canımızı al!” |
0127.Araf |
127. Firavun’un kavminden ileri gelenleri: “Musa’yı ve kavmini yeryüzünde fesat çıkarıp bozgunculuk yapsınlar; seni de, ilâhlarını da terketsinler diye mi bırakıyorsun?” dediler. Firavun: “Oğullarını öldürtürüz, kadınlarını sağ bırakırız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz.” dedi. |
0128.Araf |
128. Musa kavmine dedi ki: “Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Yeryüzü şüphesiz Allah’ındır, kullarından dilediğini ona vâris kılar. Hayırlı âkibet Allah’tan korkanlarındır.” |
0129.Araf |
129. Dediler ki: “Sen bize gelmezden önce de, sen bize geldikten sonra da hep eziyete uğradık.” Musa da: “Rabbinizin düşmanlarınızı yok etmesi ve yeryüzünde sizi onların yerine geçirmesi umulur. O zaman nasıl hareket edeceğinize bakacaktır.” dedi. |
0130.Araf |
130. Andolsun ki biz Firavun hânedânını düşünüp ibret alırlar diye yıllarca kuraklığa, mahsul kıtlığına uğrattık. |
0131.Araf |
131. Onlara bir iyilik geldiği zaman: “Bu bizim hakkımızdır.” derlerdi. Bir kötülük dokununca, Musa ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna yorarlardı. İyi bilin ki, kendilerinin uğradığı uğursuzluk Allah katındandır, fakat çoğu bunu bilmezler. |
0132.Araf |
132. Ve dediler ki: “Bizi sihirlemek için ne mucize gösterirsen göster, sana iman etmeyeceğiz.” |
0133.Araf |
133. Bunun üzerine biz de birbirinden ayrı mucizeler olarak başlarına sel baskını, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de kibirlerine yediremediler. Onlar öyle günahkârlar gürûhu idiler. |
0134.Araf |
134. Azap üzerlerine çökünce: “Ey Musa! Sana verdiği söz yüzü suyu hürmetine, bizim için Rabbine duâ et. Eğer bu azabı bizden kaldırırsan, andolsun ki sana kesinlikle inanacağız ve İsrâiloğullarını seninle beraber göndereceğiz.” dediler. |
0135.Araf |
135. Biz onlardan, geçinecekleri bir süreye kadar azabı kaldırınca, hemen sözlerinden dönüverdiler. |
0136.Araf |
136. Biz de bu yüzden onlardan intikam aldık, âyetlerimizi yalanlayıp umursamadıkları için hepsini denizde boğduk. |
0137.Araf |
137. Hor görülüp hırpalanan o kavmi de, mübarek kıldığımız yerin doğularına ve batılarına mirasçı yaptık. Sabretmelerine karşılık, Rabbinin İsrâiloğullarına verdiği güzel söz yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta ve yükseltmekte oldukları şeyleri yıkıp yok ettik. |
0138.Araf |
138. İsrâiloğullarını denizden geçirdik. Orada gönülden putlara tapan bir topluluğa rastladılar. Dediler ki: “Ey Musa! Onların ilâhları olduğu gibi bize de bir ilâh yap!” O da dedi ki: “Siz gerçekten câhil bir kavimsiniz.” |
0139.Araf |
139. Şüphesiz ki onların içinde bulundukları (din) yok olmaya mahkûmdur ve bütün yaptıkları da bâtıldır. |
0140.Araf |
140. Dedi ki: “Allah sizi âlemlere üstün kılmış iken, ben size Allah’tan başka ilâh mı arayayım?” |
0141.Araf |
141. Hatırlayın o zamanı ki, biz sizi Firavun hânedânından kurtarmıştık. Onlar size işkencenin en kötüsünü yapıyorlardı; oğullarınızı öldürüp, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bütün bunlarda, Rabbinizden size büyük bir imtihan vardı. |
0142.Araf |
142. Musa ile otuz geceye sözleştik, buna on gece daha ilâve ettik. Böylece Rabbinin tayin ettiği vakit, kırk gece olarak tamamlandı. Musa, kardeşi Harun’a dedi ki: “Kavmimin içinde benim yerime geç, onları ıslah et, bozguncuların yoluna gitme!” |
0143.Araf |
143. Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuştuktan sonra: “Rabbim! Zâtını bana göster, sana bakayım.” dedi. Allah: “Sen beni aslâ göremezsin. Fakat şu dağa bak! Eğer o yerinde durursa, sen de beni görürsün.” buyurdu. Rabbi dağa tecelli edince, onu yerle bir etti. Musa da baygın düştü. Ayılınca: “Allah’ım! Seni tenzih ederim, sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim.” dedi. |
0144.Araf |
144. Allah: “Ey Musa! Seni peygamber göndermem ve seninle konuşmamla, seni insanlar arasından seçtim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol!” buyurdu. |
0145.Araf |
145. Biz Musa için levhalarda her şeyden bir öğüt yazdık ve her şeyi uzun uzadıya açıkladık. “Onlara sıkıca sarıl, kavmine de emret, en güzel şekilde tutsunlar. İleride size yoldan çıkmış fâsıkların harap olan yurdunu göstereceğim.” |
0146.Araf |
146. Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, âyetlerimi idrâkten çevireceğim, anlamaktan mahrum edeceğim. Onlar bütün âyetleri (mucizeleri) görseler yine de iman etmezler. Doğru yolu görseler, onu yol olarak benimsemezler. Azgınlık yolunu görseler hemen onu yol edinirler. Bu böyledir. Çünkü onlar âyetlerimizi yalanlamışlar ve onları umursamaz olmuşlardır. |
0147.Araf |
147. Âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalan sayanların bütün yaptıkları ameller boşa gitmiştir. Onlar yapmakta olduklarının karşılığından başka bir şeyle mi cezalandırılırlar? |
0148.Araf |
148. Musa’nın kavmi; onun ardından kendi ziynetlerinden canlıymış gibi böğüren buzağı heykeli yaparak onu ilâh edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve yol da göstermediğini görmediler mi? Onu ilâh olarak benimsediler ve zâlimler oldular. |
0149.Araf |
149. (Pişmanlıklarından) başları elleri arasına düşürülüp de, kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: “Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa, andolsun ki en büyük ziyana uğrayanlardan olacağız.” |
0150.Araf |
150. Musa, kavmine öfkeli ve üzgün bir halde dönünce: “Ben sizi geride bırakıp gidince ne kötü olmuşsunuz. Rabbinizin emrinin çabucak gelmesini mi istiyorsunuz?” dedi. Elindeki Tevrat levhalarını bırakıverdi ve kardeşinin başından tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): “Anamın oğlu! Bunlar beni zayıf görüp hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı. Bana düşmanları sevindirecek şekilde davranma. Beni bu zâlimler gürûhu ile bir tutma!” dedi. |
0151.Araf |
151. Musa: “Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetinin içine dâhil et. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.” dedi. |
0152.Araf |
152. Buzağıyı ilâh olarak benimseyenler, Rablerinin öfkesine ve dünya hayatında alçaklığa uğrayacaklardır. İşte biz böyle cezalandırırız iftira edenleri! |
0153.Araf |
153. Kötülükleri işleyip ardından tevbe eden ve iman edenler bilsinler ki; Rabbin bu hareketlerinden sonra onları şüphesiz ki bağışlar ve merhamet eder. |
0154.Araf |
154. Musa’nın öfkesi geçtikten sonra levhaları aldı. Onların bir nüshasında: “Rablerinden korkanlar için hidayet ve rahmet vardır.” yazılmıştı. |
0155.Araf |
155. Musa, tayin ettiğimiz vakit için kavminden yetmiş kişiyi seçti. Onları bir sarsıntı tutunca, dedi ki: “Rabbim! Dileseydin bunları da beni de daha önce helâk ederdin. Aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi helâk eder misin? Bu senin imtihanından başka bir şey değildir. Sen bu imtihanınla dilediğini dalâlete düşürür saptırırsın, dilediğini de hidayete götürür doğru yola iletirsin. Bizim dostumuz sensin. Bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın.” |
0156.Araf |
156. “Bize dünyada da iyilik yaz, ahirette de. Biz sana yöneldik.” Allah buyurdu ki: “Ben kimi dilersem onu azabıma uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Ben onu Allah’tan korkup kötülükten sakınanlara, zekâtını verenlere ve âyetlerimize imân etmiş olanlara yazacağım.” |
0157.Araf |
157. Onlar ki yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o Elçi’ye, o ümmî Peygamber’e uyarlar. O Peygamber kendilerine iyiliği emreder, kötülükten men eder. Onlara temiz şeyleri helâl, çirkin şeyleri de haram kılar. Onların ağır yüklerini, sırtlarındaki zinciri kaldırıp atar. İşte o Peygamber’e inanan, saygı gösterip aziz tutan, ona yardım eden, onunla gönderilen nura uyanlar yok mu? İşte onlar kurtuluşa ve saâdete erenlerdir. |
0158.Araf |
158. Resulüm! De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ki ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O’ndan başka ilâh yoktur. Diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah’a ve O’nun ümmî Peygamber’ine, Allah’a ve O’nun kelimelerine inanan Peygamber’ine iman edin. Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız. |
0159.Araf |
159. Musa’nın kavminden öyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk’a iletirler ve hak ile hüküm verirler. |
0160.Araf |
160. Biz onları (Yakub’un oniki oğlundan gelen) oniki torun kabileye ayırdık. Kavmi ondan su isteyince ona: “Âsânı taşa vur!” diye vahyettik. Ondan oniki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri bildi. Sonra bulutu üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve güzel olanlarından yiyin!” (dedik). Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı. |
0161.Araf |
161. Onlara denildi ki: “Şu şehirde oturun. Orada dilediğiniz gibi yiyin. ‘Hıtta (bizi affet!)’ deyin ve kapısından secde ederek girin ki, biz de hatalarınızı bağışlayalım. Biz iyilik edenlere daha da artıracağız.” |
0162.Araf |
162. Fakat içlerinden zâlim olanlar, kendilerine söylenen sözü başkasıyla değiştirdiler. Biz de zulümlerinden dolayı gökten üzerlerine iğrenç bir azap gönderdik. |
0163.Araf |
163. Onlara şu deniz kıyısındaki şehrin durumunu sor! Hani onlar Cumartesi yasaklarına saygısızlık edip ilâhî sınırı aşıyorlardı. Cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak sürü halinde akın akın yanlarına geliyordu. Diğer günler ise gelmiyorlardı. Biz onları yoldan çıkmaları sebebiyle böylece imtihan ediyorduk. |
0164.Araf |
164. İçlerinden bir topluluk: “Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azap ile cezalandıracağı bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz?” dediler. Onlar da: “Rabbinize karşı mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’tan korkarlar diye.” cevabını verdiler. |
0165.Araf |
165. Onlar kendilerine verilen öğüdü unutunca, biz de kötülükten men edenleri kurtardık, zulmedenleri de yapmakta oldukları kötülüklerden dolayı şiddetli bir azap ile yakaladık. |
0166.Araf |
166. Böylece onlar kibirlerinden dolayı kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince kendilerine: “Aşağılık birer maymun olunuz!” demiştik. |
0167.Araf |
167. Rabbin yeminle şunu bildirdi: Elbette tâ kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü yapacak kimseler gönderecektir. Şüphesiz ki Rabbin cezayı çabuk verendir ve O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
0168.Araf |
168. Biz (yahudileri) yeryüzünde birçok topluluklara ayırdık. İçlerinden bazıları iyi kimselerdir. (İslâm’ı kabul edenlerdir). Bundan aşağı olanlar da vardır. Belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik. |
0169.Araf |
169. Arkalarından onların yerine Kitab’a vâris olan bir takım kimseler geldiler. Şu aşağılık dünyanın geçici menfaatini alıyorlar ve: “Biz nasıl olsa bağışlanacağız.” diyorlardı. Onlara buna benzer bir menfaat daha gelse onu da almaktan tereddüt etmezler. Allah’a karşı gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dâir Kitap’ta onlardan söz alınmamış mıydı? Ve onun içindekileri ders olarak okumamışlar mıydı? Allah’tan korkanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Hâlâ düşünmüyor musunuz? |
0170.Araf |
170. Kitab’a sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, işte biz ıslah edenlerin mükâfatlarını zâyi etmeyiz. |
0171.Araf |
171. Bir zaman da dağı üzerlerine gölge gibi kaldırıp tutmuştuk da, üstlerine düşecek sandılar. “Size verdiğimiz (Kitab’ı) kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayın. Umulur ki sakınırsınız.” dedik. |
0172.Araf |
172. Hani Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkarıp almıştı ve onları kendi kendilerine karşı şâhit tutmuştu. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da: “Evet Rabbimizsin, buna şâhidiz.” dediler. İşte bu şâhitlendirme, kıyamet günü: “Bizim bundan haberimiz yoktu.” dememeniz içindi. |
0173.Araf |
173. Veya: “Daha önce babalarımız Allah’a şirk koştu, biz de onlardan sonra gelen nesildik. Bâtıl işleyenlerin yüzünden bizi helâk eder misin?” dememeniz içindi. |
0174.Araf |
174. İşte biz âyetleri böylece açıklıyoruz. Umulur ki dönerler. |
0175.Araf |
175. Onlara o kimsenin haberini de anlat ki, kendisine âyetlerimizden vermiştik. Fakat o bunlardan sıyrılıp çıkmıştı. Derken şeytan onu arkasına takmış, nihayet azgınlardan olmuştu. |
0176.Araf |
176. Dileseydik elbette onu bu âyetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer. Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, kendi haline bıraksan da dilini çıkarıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin hâli böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünüp ibret alırlar. |
0177.Araf |
177. Âyetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmeden bir topluluğun misali ne kötüdür! |
0178.Araf |
178. Allah’ın hidayet edip doğru yola sevk ettiği kimse doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa, işte onlar mahvolanlardır. |
0179.Araf |
179. Andolsun ki biz cinlerden ve insanlardan pek çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, fakat o kalplerle anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidirler, hatta daha da sapık ve şaşkındırlar. Ve işte onlar gafillerdir. |
0180.Araf |
180. En güzel isimler Allah’ındır. O halde Allah’a o güzel isimlerle duâ edin. O’nun isimleri hususunda eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yakında yaptıklarının cezalarını göreceklerdir. |
0181.Araf |
181. Yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk’a iletirler ve hak ile hüküm verirler. |
0182.Araf |
182. Âyetlerimizi yalanlayanları, hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helâka yaklaştıracağız. |
0183.Araf |
183. Onlara mühlet veririm. Çünkü benim tuzağım çetindir. |
0184.Araf |
184. Hiç düşünmediler mi ki, arkadaşlarında delilikten hiçbir eser yoktur. O ancak apaçık bir uyarıcıdır. |
0185.Araf |
185. Onlar göklerin ve yerin melekûtuna, Allah’ın yarattığı herhangi bir şeye bakmazlar mı? Belki de ecelleri yaklaşmıştır. Bundan sonra artık hangi söze inanacaklar? |
0186.Araf |
186. Allah’ın saptırdığını yola getirecek yoktur, onları azgınlıkları içinde şaşkın olarak bocalayıp dururken bırakır. |
0187.Araf |
187. Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. Resulüm! De ki: “Onu ancak Rabbim bilir. Onun vaktini O’ndan başka bilecek yoktur. Ağırlığını göklerin ve yerin kaldıramayacağı o saat, sizlere ansızın gelecektir.” Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. Resulüm! De ki: “Onun bilgisi ancak Allah’ın katındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler.” |
0188.Araf |
188. De ki: “Ben kendime Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda ne de bir zarar vermeye sahip değilim. Eğer gaybı bilseydim, elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir kötülük dokunmazdı. Ben sadece iman eden bir topluluk için uyarıcı ve müjdeciyim.” |
0189.Araf |
189. Sizi bir tek candan yaratan ve ondan da gönlünün ısınıp huzura kavuşacağı eşini vâreden Allah’tır. Ne vakit ki o, eşini örtüp bürüyünce hafif bir yük yüklendi. Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, karı-koca Rableri olan Allah’a: “Eğer bize sâlih bir çocuk verirsen muhakkak ki şükredenlerden olacağız.” diye duâ ettiler. |
0190.Araf |
190. Fakat Allah onlara sâlih bir evlât verince, kendilerine verdiği bu nimet hakkında Allah’a ortak koştular. Oysa Allah, onların şirk koşmalarından çok yücedir. |
0191.Araf |
191. Kendileri yaratıldığı halde, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi şirk koşuyorlar? |
0192.Araf |
192. Onlar ne tapanlara ne de kendilerine hiçbir şekilde yardım edemezler. |
0193.Araf |
193. Onları doğru yola çağıracak olursanız size uymazlar. Onları çağırsanız da, sussanız da sizin için birdir. |
0194.Araf |
194. Doğrusu Allah’ı bırakıp da taptığınız şeyler sizin gibi kullardır. Eğer doğru sözlü iseniz, onları çağırın da size cevap versinler! |
0195.Araf |
195. Onların yürüyecekleri ayakları mı var? Tutacakları elleri mi var? Görecekleri gözleri mi var? İşitecekleri kulakları mı var? De ki: “Ortak koştuklarınızı çağırın, sonra bana istediğiniz tuzağı kurun ve bana göz bile açtırmayın!” |
0196.Araf |
196. “Şüphesiz ki benim dostum, Kitab’ı indiren Allah’tır. Sâlihlerin işlerini O görür.” |
0197.Araf |
197. “Sizin O’nu bırakıp da taptıklarınız ise, size yardım edemedikleri gibi, kendilerine de yardım edemezler.” |
0198.Araf |
198. Onları hidayete çağırsanız işitmezler. Onların sana baktıklarını görürsün. Oysa onlar görmezler. |
0199.Araf |
199. Af yolunu tut, iyiliği emret, câhillerden yüz çevir. |
0200.Araf |
200. Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O işitendir, bilendir. |
0201.Araf |
201. Takvâya erenler, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca Allah’ı zikrederler. Bir de bakarsın ki onlar gerçeği görüp bilmişlerdir bile. |
0202.Araf |
202. (Şeytanların) kardeşlerine gelince; şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar. |
0203.Araf |
203. Onlara bir âyet getirmediğin zaman: “Sen kendin bir tane derleyip getirseydin ya!” derler. De ki: “Ben ancak Rabbimden bana vahyedilene uyarım. Bu, Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır). İman eden bir topluluk için hidayet ve rahmettir.” |
0204.Araf |
204. Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, size merhamet edilsin. |
0205.Araf |
205. Rabbini gönülden, yalvararak, boynu bükük ve ürpererek hafif sesle sabah-akşam zikret! Sakın gafillerden olma. |
0206.Araf |
206. Doğrusu Rabbinin katında olanlar, O’na kulluk etmekten büyüklenmezler. O’nu tesbih ederler ve yalnız O’na secde ederler. |
01.Enfal |
1. Resulüm! Sana savaş ganimetlerine dair soru soruyorlar. De ki: “Ganimetler Allah’ın ve Resul’ünündür.” O halde siz gerçekten müminler iseniz Allah’tan korkun. Aranızı düzeltin. Allah’a ve Resul’üne itaat edin. |
02.Enfal |
2. Müminler o kimselerdir ki, Allah zikredilince kalpleri titrer, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğu zaman bu onların imanlarını artırır ve yalnız Rablerine tevekkül ederler. |
03.Enfal |
3. Onlar namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden bağışta bulunurlar. |
04.Enfal |
4. İşte onlar gerçek müminlerin tâ kendisidir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır. |
05.Enfal |
5. Nitekim Rabbin seni hak uğrunda evinden savaş için çıkarmıştı. Oysa müminlerden bir kısmı bundan hoşlanmamış, isteksizlik göstermişti. |
06.Enfal |
6. Hak apaçık ortaya çıktıktan sonra bile onlar bu hususta, sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi seninle mücadele ediyorlardı. |
07.Enfal |
7. Hani Allah size iki tâifeden birinin muhakkak sizin olacağını vâdediyordu. Siz ise güçsüz ve silahsız olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah sözleriyle hakkın yerine gelmesini, kâfirlerin kökünü kesmeyi istiyordu. |
08.Enfal |
8. Ki mücrimler hoşlanmasa bile hakkı hak olarak ortaya koysun, bâtılı boşa çıkarıp hükümsüz kılsın. |
09.Enfal |
9. Hani siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. Buna karşılık O: “Ben sizi birbiri peşinden bin melekle destekleyip yardım edeceğim.” diyerek duânızı kabul etmişti. |
010.Enfal |
10. Allah bu yardımı sırf müjde olması ve onunla kalbinizin iyice yatışması için yapmıştı. Yardım ancak Allah katındandır. Çünkü Allah Azîz’dir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. |
011.Enfal |
11. O zaman Allah kendi katından bir güven işareti olmak üzere, sizi hafif bir uykuya daldırıyordu. Sizi tertemiz yapmak, şeytanın vesvesesini sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve (savaşta) ayaklarınıza sebat vermek için gökten üzerinize su indiriyordu. |
012.Enfal |
12. Hani Rabbin meleklere: “Ben sizinleyim, haydi inananlara destek verin!” diye vahyetmişti. Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım. Artık siz de vurun boyunlarının üstüne! Doğrayın parmaklarını! |
013.Enfal |
13. Çünkü onlar Allah’a ve Peygamber’ine karşı koydular. Kim ki Allah’a ve Peygamber’ine karşı koyarsa, bilsin ki Allah’ın azabı şiddetlidir. |
014.Enfal |
14. İşte size Allah’ın azabı! Şimdi tadın onu! Kâfirlere bir de ateş azabı vardır. |
015.Enfal |
15. Ey iman edenler! Toplu halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman, sakın onlara arkalarınızı dönmeyin! |
016.Enfal |
16. Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme (taktik kullanma) veya bir başka (müslüman) topluluğa katılma dışında, her kim böyle bir günde düşmanına arkasını dönerse, Allah’ın gazabına uğramış olur. Onun varıp kalacağı yer cehennemdir. Orası, varılacak ne kötü yerdir! |
017.Enfal |
17. Onları siz öldürmediniz, Allah öldürdü. Resulüm! Attığın zaman sen atmadın, Allah attı. Allah bunu, müminleri güzel bir imtihana tâbi tutmak için yapmıştı. Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir. |
018.Enfal |
18. İşte bu güzel imtihan böyledir. Allah kâfirlerin düzenini bozup yok eder. |
019.Enfal |
19. (Ey kâfirler!) Eğer siz fetih istiyorsanız, işte size fetih gelmiştir. Eğer vazgeçerseniz bu sizin için daha iyidir. Yok, tekrar dönerseniz biz de döneriz. Topluluğunuz çok da olsa, sizden hiçbir şeyi savamaz. Çünkü Allah müminlerle beraberdir. |
020.Enfal |
20. Ey iman edenler! Allah’a ve Resul’üne itaat edin, işitip durduğunuz halde ondan dönmeyin. |
021.Enfal |
21. İşitmedikleri halde, “İşittik!” diyenler gibi olmayın. |
022.Enfal |
22. Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü, düşünmeyen o sağırlar ve dilsizlerdir. |
023.Enfal |
23. Eğer Allah onlarda bir hayır görseydi, elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile, onlar yine yüz çevirerek dönerlerdi. |
024.Enfal |
24. Ey iman edenler! Allah ve Peygamber’i sizi, size hayat verip canlandıracak şeylere çağırdığı zaman icabet edin. Bilin ki Allah kişi ile onun kalbi arasına girer. Siz O’nun huzurunda mutlaka toplanacaksınız. |
025.Enfal |
25. Öyle bir fitneden sakının ki, aranızdan sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz, (hepinize sirayet eder). Bilin ki Allah’ın azabı şiddetlidir. |
026.Enfal |
26. Hatırlayın ki, bir zamanlar sayınız az idi, yeryüzünde âciz tanınıyordunuz. İnsanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Allah sizi barındırdı, yardımı ile destekledi ve temiz şeylerden rızıklandırdı. Tâ ki şükredesiniz. |
027.Enfal |
27. Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hâinlik etmeyin. Kendiniz bilip dururken emânetlerinize de hâinlik etmeyin. |
028.Enfal |
28. Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır ve büyük mükâfat Allah’ın yanındadır. |
029.Enfal |
29. Ey iman edenler! Eğer siz Allah’tan korkar, takvâ sahibi olursanız, O size furkan (iyi ile kötüyü ayırt edecek bir mârifet, bir nur) verir. Kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir. |
030.Enfal |
30. Hani o inkâr edenler, bir zamanlar seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek ya da sürmek için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzaklarını bozuyordu. Allah tuzak kuranlara karşılık verenlerin en hayırlısıdır. |
031.Enfal |
31. Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman: “İşittik, istersek biz de benzerini söyleyebiliriz. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir.” derlerdi. |
032.Enfal |
32. Hani bir zaman da onlar: “Ey Allah’ım! Eğer bu kitap gerçekten senin katından ise üzerimize gökten taş yağdır veya bize acıklı bir azap getir.” demişlerdi. |
033.Enfal |
33. Sen içlerinde iken Allah onlara azap etmez. Onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir. |
034.Enfal |
34. Onlar Mescid-i haram’ın hizmetine ehil olmadıkları halde müminleri oradan geri çevirirlerken Allah onlara ne diye azap etmeyecek? Onun gerçek dostları (mütevellisi) ancak takvâ sahipleridir. Fakat onların çoğu bunu bilmezler. |
035.Enfal |
35. Onların Beytullah’ın yanındaki duâları da ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibarettir. Küfre girmiş olmanıza karşılık tadın azabı! |
036.Enfal |
36. Kâfirler şüphesiz ki mallarını Allah yolundan alıkoymak için sarfediyorlar. Daha da sarfedecekler. Sonra bu kendilerine bir yürek acısı olacak ve en sonunda mağlup olacaklar. (Küfründe inat eden) kâfirler ise cehenneme sürükleneceklerdir. |
037.Enfal |
37. Bu, Allah’ın murdarı temizden (kâfiri müminden) ayırıp, bütün murdarları üstüste koyarak, topunu bir araya yığması ve cehenneme atması içindir. İşte onlar mahvolanlardır. |
038.Enfal |
38. Kâfirlere söyle: Eğer vazgeçerlerse, geçmiş (günahları) kendilerine bağışlanacaktır. Tekrar dönerlerse, eskilerin başına gelenler onların da başına gelecektir. |
039.Enfal |
39. Fitneden eser kalmayıp ve din de tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını görendir. |
040.Enfal |
40. Yok vazgeçmez de yüz çevirirlerse, artık bilin ki Allah sizin sahibinizdir. O ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır! |
041.Enfal |
41. Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın ayrıldığı, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı günde, kulumuza indirdiğimize inanmış iseniz, biliniz ki; ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’ın, Resul’ünün ve yakınlarının, yetimlerin, yoksulların, yolcularındır. Allah her şeye hakkıyla kâdirdir. |
042.Enfal |
42. O zaman siz vâdinin yakın bir kenarında idiniz, onlar da uzak kenarında idiler. Kervan ise sizin daha aşağınızda (deniz sahilinde) idi. Eğer onlarla sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit hususunda anlaşamazdınız. Fakat Allah olması gereken (zafer)in olması için böyle takdir etti. Tâ ki, helâk olan, apaçık bir delil gördükten sonra helâk olsun. Yaşayan da apaçık bir delilden sonra yaşasın. Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir. |
043.Enfal |
43. Allah uykuda onları sana az gösteriyordu. Eğer onları sana çok gösterseydi, çekinir ve bu hususta çekişirdiniz. Fakat Allah sizi kurtardı. Şüphesiz ki O göğüslerin özünü bilendir. |
044.Enfal |
44. Allah, olacak olan emri yerine getirmek için (düşmanla) karşılaştığınızda onları sizin gözünüzde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde az gösteriyordu. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür. |
045.Enfal |
45. Ey iman edenler! Düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki umduğunuza kavuşabilesiniz. |
046.Enfal |
46. Allah’a ve Resul’üne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider. Sabredin! Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir. |
047.Enfal |
47. Yurtlarından böbürlenerek, insanlara gösteriş yaparak ve (insanları) Allah yolundan alıkoyarak çıkanlar gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır. |
048.Enfal |
48. Hani şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi de: “Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur. Ben de sizin yardımcınızım.” dedi. Fakat iki ordu birbirini görünce gerisin geri dönerek: “Ben sizden uzağım, ben sizin görmediğinizi görüyorum, ben Allah’tan korkarım, çünkü Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” dedi. |
049.Enfal |
49. O sırada münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: “Bunları dinleri aldatmış!” diyorlardı. Halbuki kim Allah’a tevekkül ederse, bilsin ki Allah yegâne galip ve hikmet sahibidir. |
050.Enfal |
50. Melekler o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak ve: “Haydi yangın azabını tadın!” diyerek canlarını alırken onları bir görsen! |
051.Enfal |
51. İşte bu, ellerinizin yapıp öne sürdüğü işler yüzündendir. Yoksa Allah kullarına zulmetmez. |
052.Enfal |
52. Firavun hânedânı ve onlardan öncekilerin gidişi gibi, onlar da Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler. Bu yüzden Allah onları günahları sebebiyle yakalamıştı. Çünkü Allah çok güçlüdür, cezalandırması çok şiddetlidir. |
053.Enfal |
53. Bunun sebebi, bir kavim kendilerini değiştirmedikçe, Allah’ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden dolayıdır. Gerçekten de Allah işitendir, bilendir. |
054.Enfal |
54. Bunların hâli Firavun hânedânı ile daha evvelkilerin hâli gibidir. Onlar Rablerinin âyetlerini yalanlayıp inkâr etmişlerdi, biz de onları günahları ile helâk ettik. Firavun’un hânedânını denizde boğduk. Onların hepsi zâlim idiler. |
055.Enfal |
55. Şüphesiz ki Allah katında, yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü kâfir olanlardır. Artık onlar iman etmezler. |
056.Enfal |
56. Sen kendileriyle andlaşma yaptığın halde, onlar her defasında hiç çekinmeden andlaşmalarını bozarlar. |
057.Enfal |
57. Eğer onları savaşta ele geçirirsen, (vereceğin cezâ ile) arkalarındakileri de ürküt. Belki ibret alırlar. |
058.Enfal |
58. Bir kavmin (andlaşmayı bozmak hususunda) hâinlik yapmasından çekinirsen, sen de hak ve adaletle (onların seninle yaptıkları andlaşmayı) aynı şekilde onlara at (andlaşmayı bozduğunu onlara bildir). Şüphesiz ki Allah hâinlik yapanları sevmez. |
059.Enfal |
59. Kâfirler (kendilerini kurtarıp) geçtiklerini sanmasınlar. Şüphesiz ki onlar (Allah’ı) âciz bırakamazlar. |
060.Enfal |
60. (Ey iman edenler!) Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Bununla hem Allah’ın düşmanlarını, hem de sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında sizin bilmediğiniz Allah’ın bildiği diğer düşmanlarınızı korkutup yıldırırsınız. Allah yolunda ne harcarsanız, size eksiksiz ödenir ve siz aslâ haksızlığa uğratılmazsınız. |
061.Enfal |
61. Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah’a tevekkül et. Çünkü O işitendir, bilendir. |
062.Enfal |
62. Onlar seni aldatmak isterlerse, şüphesiz ki Allah sana kâfidir. O ki, seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir. |
063.Enfal |
63. Onların gönüllerini birleştiren Allah’tır. Eğer sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O Azîz’dir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
064.Enfal |
64. Ey Peygamber! Allah sana da sana tâbi olan müminlere de yeter. |
065.Enfal |
65. Ey Peygamber! Müminleri savaş için coştur. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, onlardan ikiyüz kâfire galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlayışsız bir gürûhtur. |
066.Enfal |
66. Şimdi Allah yükünüzü hafifletti, sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, onlardan ikiyüz kişiye galip gelirler ve eğer sizden bin kişi olursa, onlardan ikibin kişiye Allah’ın izniyle galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir. |
067.Enfal |
67. Hiçbir peygambere yeryüzünde ağır basıp düşmanı yere sermeden esir almak yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah ahireti kazanmanızı istiyor. Allah Azîz’dir, yegâne hikmet sahibidir. |
068.Enfal |
68. Eğer daha önceden Allah’tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka büyük bir azap dokunurdu. |
069.Enfal |
69. Elde ettiğiniz ganimetleri helâl ve temiz olarak yiyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
070.Enfal |
70. Ey Peygamber! Elinizde bulunan esirlere de ki: “Eğer Allah kalplerinizde bir iyilik bulursa, sizden alınan (fidyeden) daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” |
071.Enfal |
71. Eğer sana hâinlik etmek isterlerse, zaten daha önce Allah’a da hâinlik etmişlerdi. Bundan dolayı onlara karşı Allah sana imkân vermişti. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
072.Enfal |
72. İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler birbirlerinin dostlarıdırlar. İman edip hicret etmeyenlerle, hicret edinceye kadar sizin dostluğunuz yoktur. Şayet onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur. Ancak aranızda sözleşme bulunan bir kavim aleyhine olursa o, bu hükmün dışındadır. Allah yaptıklarınızı görmektedir. |
073.Enfal |
73. Kâfir olanlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesad (kargaşalık) olur. |
074.Enfal |
74. İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler, muhacirleri barındıranlar var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve cömertçe verilmiş bir rızık vardır. |
075.Enfal |
75. Sonradan iman eden ve hicret edip de sizinle beraber cihad edenler de sizdendir. Akraba olanlar ise, Allah’ın kitabına göre birbirlerine (vâris olmaya) daha yakındırlar. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir. |
01.Tevbe |
1. Allah’tan ve Resul’ünden, andlaşma yaptığınız müşriklere bir ihtardır. |
02.Tevbe |
2. Ey müşrikler! Bundan böyle yeryüzünde dört ay daha istediğiniz gibi gezip dolaşın. İyi bilin ki siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. Allah kâfirleri mutlaka perişan edecektir. |
03.Tevbe |
3. Ayrıca Hacc-ı ekber gününde Allah ve Resul’ünden insanlara bir ilândır. Allah ve Resul’ü müşriklerden uzaktır. Eğer hemen tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yüz çevirirseniz, iyi bilin ki siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. O kâfirlere acıklı bir azabı müjdele! |
04.Tevbe |
4. Ancak kendileriyle andlaşma yaptığınız müşriklerden size olan ahidlerinde hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinizde hiçbir kimseye yardımda bulunmamış olanlar bu hükmün dışındadır. Siz de onlarla olan andlaşmalarınızın hükümlerini, kendilerine tanıdığınız süreye kadar tamamlayın. Şüphesiz ki Allah muttakileri sever. |
05.Tevbe |
5. Haram aylar çıkınca artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse onları serbest bırakın. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
06.Tevbe |
6. Eğer müşriklerden biri senden eman dilerse ona eman ver. Tâ ki Allah’ın kelâmını dinlesin. Sonra onu güven içinde bulunacağı yere kadar ulaştır. Çünkü onlar gerçekten de bilgisiz bir kavimdirler. |
07.Tevbe |
7. O müşriklerin Allah katında ve Resul’ü katında nasıl bir andlaşmaları olabilir? Ancak Mescid-i haram’da andlaştıklarınız hariç. Onlar size karşı dürüst davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın. Şüphesiz ki Allah muttakileri sever. |
08.Tevbe |
8. Onların nasıl andlaşmaları olabilir? Onlar size galip gelselerdi (sizin aleyhinize ellerine bir fırsat geçseydi), hakkınızda ne yemin ne de andlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla (dil ucuyla) sizi hoşnud etmeye çalışırlar, halbuki kalpleri istemez. Onların çokları yoldan çıkmış fâsıktırlar. |
09.Tevbe |
9. Allah’ın âyetlerini az bir dünya menfaati karşılığında sattılar da insanları O’nun yolundan alıkoydular. Onların yaptıkları gerçekten ne kötüdür! |
010.Tevbe |
10. Onlar bir mümin hakkında ne bir yemin gözetirler ne de bir andlaşma gözetirler. Çünkü onlar saldırganların tâ kendileridir. |
011.Tevbe |
11. Bununla beraber kâfirlikten vazgeçip tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz bilen bir kavme âyetlerimizi böyle açıklıyoruz. |
012.Tevbe |
12. Eğer andlaşma yaptıktan sonra yeminlerini bozarlar ve dininize dil uzatırlarsa, küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü onlar yeminleri olmayan kimselerdir. Umulur ki vazgeçerler (küfre son verirler). |
013.Tevbe |
13. Yeminlerini bozan, Peygamber’i sürgüne göndermeye kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer siz inanıyorsanız, bilin ki asıl korkmanız gereken Allah’tır. |
014.Tevbe |
14. Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin, sizi onlara karşı galip kılsın ve müminlerin gönüllerini ferahlandırsın. |
015.Tevbe |
15. Ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah en iyi bilendir, hikmet sahibidir. |
016.Tevbe |
16. Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri ve Allah’tan, Peygamber’inden ve müminlerden başkasını kendisine sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır. |
017.Tevbe |
17. Müşrikler kendi küfürlerine bizzat kendileri şâhit olup dururlarken, Allah’ın mescidlerini imar etme salâhiyetleri yoktur. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir ve onlar ateş içinde ebedî kalacaklardır. |
018.Tevbe |
18. Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekât veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar imar eder. İşte hidayet üzere bulunanlardan olmaları umulanlar bunlardır. |
019.Tevbe |
19. Siz hacılara su dağıtma işi ile Mescid-i haram’ı onarma işini; Allah’a ve ahiret gününe inananla, Allah yolunda cihad edenle bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değildirler. Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez. |
020.Tevbe |
20. İman edenler, hicret edenler, mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında büyük dereceye sahiptirler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır. |
021.Tevbe |
21. Rableri onları kendi katından bir rahmet ve hoşnutluk ile içinde tükenmez nimetler bulunan cennetlerle müjdeler. |
022.Tevbe |
22. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Hiç şüphesiz ki Allah katında büyük bir mükâfat vardır. |
023.Tevbe |
23. Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dost edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zâlimlerdir. |
024.Tevbe |
24. Resulüm! De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz alış-verişler, hoşunuza gitmekte olan meskenler, size Allah’tan ve O’nun Peygamber’inden, Allah yolunda cihaddan daha sevgili iseler, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar gürûhunu hidayete erdirip doğru yola iletmez.” |
025.Tevbe |
25. Andolsun ki Allah birçok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etmişti. Hani o gün çokluğunuz size kendinizi beğendirmişti. Fakat hiçbir fayda sağlamamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihayet bozularak gerisin geriye kaçmıştınız. |
026.Tevbe |
26. Bozgundan sonra Allah, Peygamber’ine ve müminlere sekinetini (huzur ve güvenini) indirdi. Sizin görmediğiniz ordular gönderdi ve kâfirleri azaba uğrattı. İşte kâfirlerin cezası budur. |
027.Tevbe |
27. Sonra Allah bunun ardından yine dilediğinin tevbesini kabul eder. Zira Allah bağışlayandır, merhamet edendir. |
028.Tevbe |
28. Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktirler. Onun içindir ki bu yıllarından sonra artık Mescid-i haram’a yaklaşmasınlar. Eğer (onlarla ticaretinizin kesilmesi sebebiyle) yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse yakında sizi kendi lütfuyla zenginleştirir. Çünkü Allah en iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
029.Tevbe |
29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resul’ünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyen kimselerle, boyunlarını büküp küçülmüşler olarak elleriyle cizye verinceye kadar savaşın. |
030.Tevbe |
30. Yahudiler: “Üzeyir Allah’ın oğludur.” dediler. Hıristiyanlar da: “Mesih (İsa) Allah’ın oğludur.” dediler. Bu, daha önce inkâr edenlerin sözlerine benzeterek geveledikleri sözlerdir. Allah onları kahretsin! Nasıl da uyduruyorlar? |
031.Tevbe |
31. Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rableri olarak kabul ettiler. Oysa kendilerine, bir olan Allah’a ibadet etmeleri emredilmişti. Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir. |
032.Tevbe |
32. Allah’ın nurunu ağızlarıyla üfleyip söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır. |
033.Tevbe |
33. Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamber’ini hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. İsterse müşrikler hoşlanmasınlar. |
034.Tevbe |
34. Ey iman edenler! Şu bir gerçektir ki, hahamların ve rahiplerin çoğu insanların mallarını haksızlıkla yerler ve onları Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda sarfedip harcamayanlara acıklı bir azabı müjdele! |
035.Tevbe |
35. O biriktirilen altın ve gümüşlerin üzerleri o gün cehennem ateşinde kızdırılır, bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanır. (Onlara denir ki:) “İşte bu kendiniz için yığdıklarınızdır. Yığdıklarınızı tadın!” |
036.Tevbe |
36. Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre Allah’ın katında ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu en doğru bir hesaptır. Öyle ise o aylar içinde kendinize zulmetmeyin. Müşrikler nasıl ki sizinle topyekün savaşıyorlarsa, siz de onlara karşı topyekün savaşın. Bilin ki, Allah takvâ sahipleriyle beraberdir. |
037.Tevbe |
37. Haram ayları geciktirmek, küfrü artırmaktan başka bir şey değildir. Çünkü onunla kâfir olanlar saptırılır. Bunu bir yıl helâl, bir yıl da haram sayarlar ki, Allah’ın haram kıldığına sayıca uysunlar da Allah’ın haram ettiğini helâl kılmış olsunlar. Onların kötü işleri kendilerine güzel gösterildi. Allah kâfirler gürûhunu hidayete erdirmez. |
038.Tevbe |
38. Ey iman edenler! Size ne oldu ki: “Allah yolunda elbirlik gazâya çıkın!” denilince yere mıhlanıp ağırlaştınız. Yoksa âhireti bırakıp da dünya hayatına mı râzı oldunuz? Fakat bu dünya hayatının kârı, âhiretin yanında pek az bir şeydir. |
039.Tevbe |
39. Eğer (çağrıldığınız bu gazâya) elbirlik çıkmazsanız, Allah sizi pek acıklı bir azaba uğratır. Yerinize de başka (itaatli) bir kavmi getirir. Siz o Peygamber’i hiçbir şeyle zarara uğratamazsınız. Allah her şeye hakkıyla kâdirdir. |
040.Tevbe |
40. Eğer siz ona yardım etmezseniz, doğrusu Allah ona yardım etmişti. Hani kâfirler onu çıkarmışlardı da, o ikinin ikincisiydi. Hani onlar mağarada idiler ve o arkadaşına: “Üzülme! Allah bizimledir.” diyordu. Allah da onun üzerine sekinetini (emniyetini) indirmişti ve onu sizin görmediğiniz askerlerle desteklemişti. Kâfirlerin sözünü alçalttıkça alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yüce olandır. Allah Azîz’dir, hikmet sahibidir. |
041.Tevbe |
41. Gerek hafif gerek ağırlıklı olarak hepiniz elbirlik savaşa çıkın! Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edin! Eğer bilirseniz bu sizin için çok daha hayırlıdır. |
042.Tevbe |
42. Eğer o sefer, yakın bir kazanç (ganimet) ve orta yollu bir sefer olsaydı, onlar mutlaka peşine düşer gelirlerdi. Fakat zahmetle gidilecek yol onlara uzak geldi. Bununla beraber: “Gücümüz yetseydi sizinle beraber elbette biz de sefere çıkardık.” diyerek Allah adına yemin edeceklerdir. Bunlar kendi nefislerini helâka sürüklüyorlar. Allah biliyor ki onlar muhakkak yalancıdırlar. |
043.Tevbe |
43. Allah seni affetsin! Doğru söyleyenler sana besbelli olup, yalancıları bilmeden önce, neden onlara izin verdin? |
044.Tevbe |
44. Allah’a ve âhiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler. Allah takvâ sahiplerini çok iyi bilendir. |
045.Tevbe |
45. Senden ancak Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar, kalpleri şüpheye düşüp, şüphelerinde bocalayıp duranlar izin isterler. |
046.Tevbe |
46. Eğer onlar çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların savaşa çıkmalarını uygun bulmadı ve onları yoldan alıkoydu. Onlara: “Oturanlarla beraber oturun!” denildi. |
047.Tevbe |
47. Eğer içinizde onlar da (sefere) çıkmış olsalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranıza sokulurlardı. İçinizde de onlara iyice kulak verenler var. Allah zâlimleri gayet iyi bilir. |
048.Tevbe |
48. Andolsun ki daha önce de fitne koparmak istemişler ve sana nice işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri halde Allah’ın emri galip geldi. |
049.Tevbe |
49. İçlerinde öylesi de var ki: “Bana izin ver, beni fitneye düşürme!” der. İyi bilin ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem kâfirleri kuşatacaktır. |
050.Tevbe |
50. Eğer sana bir iyilik dokunursa, fenalarına gider, sana bir kötülük erişirse de: “Biz daha önceden işimizi sağlama almıştık.” derler ve sevinç içinde dönüp giderler. |
051.Tevbe |
51. De ki: “Allah bizim için ne yazmış, ne takdir etmiş ise, ancak bize o ulaşır. O bizim sahibimizdir. Müminler yalnız Allah’a güvenip bağlansınlar.” |
052.Tevbe |
52. De ki: “Siz bize iki güzellikten başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Halbuki biz Allah’ın kendi katından veya bizim ellerimizle size bir azap getireceğini bekliyoruz. Öyleyse bekleyedurun. Biz de sizinle beraber bekleyenleriz.” |
053.Tevbe |
53. De ki: “İster gönüllü ister gönülsüz infak edip durun, sizden aslâ kabul edilmeyecektir. Çünkü siz yoldan çıkan bir topluluk oldunuz.” |
054.Tevbe |
54. Onların infaklarının kabul olunmasına ancak şu mâni olmuştur: Onlar Allah’ı ve Resul’ünü inkâr etmişlerdir. Namaza üşene üşene gelirler, verdiklerini de istemeye istemeye verirler. |
055.Tevbe |
55. Onların malları da çocukları da seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla dünya hayatında onların azaplarını artırmayı ve canlarının kâfirler olarak güçlükle çıkmasını istiyor. |
056.Tevbe |
56. Sizden olmadıkları halde, sizden olduklarına yemin ederler. Oysa onlar korkak bir topluluktur. |
057.Tevbe |
57. Eğer onlar sığınılacak bir yer, yahut mağaralar, ya da bir delik bulsalardı, hemen oraya doğru yönelip koşarlardı. |
058.Tevbe |
58. Bazıları da sadakalar hususunda seni kınarlar. Eğer onlardan kendilerine verilse hoşlanırlar, verilmezse hemen kızarlar. |
059.Tevbe |
59. Keşke onlar Allah’ın ve Peygamber’inin kendilerine verdiğine râzı olsalardı da: “Allah bize yeter. Yakında Allah bize lütfundan verir, Resul’ü de. Biz sadece Allah’a rağbet edip gönül bağlayanlardanız.” demiş olsalardı! |
060.Tevbe |
60. Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, kalpleri İslâm‘a ısındırılacak olanlara, kölelik altında bulunanlara, borçlulara, Allah yoluna ve yolcuya mahsustur. Allah bilendir, hükmünde hikmet sahibidir. |
061.Tevbe |
61. Onların içinde öyleleri vardır ki, Peygamber’i incitirler. “O her söyleneni dinleyen bir kulaktır.” derler. Resulüm! De ki: “O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah’a inanır, müminlere inanır ve içinizden iman edenler için bir rahmettir.” Allah’ın Peygamber’ini incitip üzenlere acıklı bir azap vardır. |
062.Tevbe |
62. Münafıklar, sizi memnun etmek için Allah’a yemin ederler. Eğer iman etmiş iseler, Allah’ı ve Peygamber’i memnun etmeleri daha uygundur. |
063.Tevbe |
63. Bilmiyorlar mı ki, Allah’a ve Resul’üne karşı koyan bir kimseye elbette içinde ebedî kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu en büyük rüsvaylıktır. |
064.Tevbe |
64. Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin inmesinden çekiniyorlar. De ki: “Siz alay edin bakalım! Allah çekindiğiniz şeyi kesinlikle ortaya çıkaracaktır.” |
065.Tevbe |
65. Eğer onlara soracak olursan: “Biz sadece lâfa dalmış şakalaşıyorduk.” derler. De ki: “Allah ile, O’nun âyetleriyle ve O’nun Peygamber’i ile mi alay ediyorsunuz?” |
066.Tevbe |
66. Hiç özür beyan etmeyin! Çünkü siz inandıktan sonra inkâr ettiniz. İçinizden bir kısmını affetsek bile, suçlu olduklarından dolayı bir kısmına da azap edeceğiz. |
067.Tevbe |
67. Münafık olan erkeklerle, münafık olan kadınlar birbirlerine benzerler. Kötülüğü emreder ve iyilikten sakındırırlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Münafıklar fâsıkların tâ kendileridir. |
068.Tevbe |
68. Allah münafık erkeklere, münafık kadınlara ve kâfirlere ebedî kalacakları cehennem ateşini hazırlamıştır. Bu onlara yeter. Allah onlara lânet etmiş, rahmetinden uzaklaştırmıştır. Onlar için sürekli bir azap vardır. |
069.Tevbe |
69. Siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse, siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce (batağa) dalanlar gibi (batağa) daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır. |
070.Tevbe |
70. Onlara kendilerinden öncekilerin, Nuh, Âd, Semud kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olmuş şehirlerin haberi gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık deliller (mucizeler) getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmemiş, onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. |
071.Tevbe |
71. Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileri (dostları ve yardımcıları)dırlar. Onlar iyiliği emreder, kötülükten menederler. Namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederler. İşte Allah onlara rahmet edecektir. Şüphesiz ki Allah Azîz’dir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
072.Tevbe |
72. Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedî kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vâdetmiştir. Allah’ın hoşnud olması ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur. |
073.Tevbe |
73. Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir! |
074.Tevbe |
74. Onlar, kötü bir şey söylemediklerine dâir Allah’a yemin ederler. Onlar o küfür kelimesini kesinlikle söylediler. İslâm’dan sonra küfre saptılar. Ve o başaramadıkları cinayeti tasarladılar. Halbuki intikam almaya yeltenmeleri için Allah’ın ve Resul’ünün onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Şayet yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edecek bir kimse de bulunmaz. |
075.Tevbe |
75. Onlardan kimi de: “Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, andolsun ki sadaka vereceğiz ve iyilerden olacağız.” diye O’na kesin söz verdiler. |
076.Tevbe |
76. Allah onlara lütfundan verince, onda cimrilik edip yüz çevirdiler, sözlerinden döndüler. |
077.Tevbe |
77. Allah’a verdikleri sözden döndükleri ve yalan söyledikleri için, Allah kendisiyle karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak sokmuştur. |
078.Tevbe |
78. Bilmezler mi ki Allah, onların sırlarını da gizli konuşmalarını da bilir. Ve Allah, gaybları çok iyi bilendir. |
079.Tevbe |
79. Sadaka vermek hususunda gönülden davranan müminleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için acıklı bir azap vardır. |
080.Tevbe |
80. Resulüm! Onlar için ister mağfiret dile, ister dileme. Onlar için yetmiş defa af dilesen de Allah onları aslâ bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah’ı ve Peygamber’ini inkâr etmelerinden ötürüdür. Çünkü Allah, fâsıklar gürûhunu hidayete erdirmez. |
081.Tevbe |
81. Allah’ın Resul’üne muhalefet etmek için (savaştan) geri kalanlar, oturup kalmalarına sevindiler. Mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler ve (savaşa çıkmak isteyenlere de): “Bu sıcakta sefere çıkmayın!” dediler. De ki: “Cehennem ateşi daha sıcaktır!” Keşke bilseler! |
082.Tevbe |
82. Yaptıklarının cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar! |
083.Tevbe |
83. Allah seni onlardan bir grubun yanına döndürdüğünde, eğer senden savaşa çıkmak için izin isterlerse, de ki: “Benimle beraber aslâ çıkmayacaksınız ve benimle hiçbir düşmana karşı savaşmayacaksınız. Çünkü siz ilkinde (Tebük seferinde) oturup kalmaya râzı oldunuz. Şimdi de geri kalanlarla beraber oturun.” |
084.Tevbe |
84. Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma! Mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah’ı ve Peygamber’ini inkâr ettiler ve fâsık olarak öldüler. |
085.Tevbe |
85. Onların ne malları ne de çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla, ancak dünyada onların azaplarını çoğaltmayı ve onların canlarının kâfir olarak güçlükle çıkmasını istiyor. |
086.Tevbe |
86. “Allah’a inanın, Resul’ü ile beraber cihad edin!” diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve: “Bizi bırak! Oturanlarla beraber olalım.” dediler. |
087.Tevbe |
87. Geride kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular. Çünkü onların kalplerine mühür vuruldu, artık onlar anlamazlar. |
088.Tevbe |
88. Fakat o Peygamber ve onun maiyyetinde bulunan müminler, mallarıyla canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır. Saâdete erişenler de onlardır. |
089.Tevbe |
89. Allah onlar için altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur. |
090.Tevbe |
90. Bedevilerden (savaşa katılmamak için) özür beyan edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah ve Resul’üne yalan söyleyenler de oturup kaldılar. (Ne geldiler ne de özür dilediler). Onlardan kâfir olanlara acıklı bir azap vardır. |
091.Tevbe |
91. Zayıflara, hastalara ve harcayacak bir şeyleri bulunmayanlara, Allah’a ve Resul’üne sâdık kaldıkları takdirde bir vebal yoktur. İyilik edenlerin aleyhine de yol yoktur. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
092.Tevbe |
92. Kendilerine binek vermen için sana geldiklerinde: “Size bir binek bulamıyorum.” dediğin zaman, infak edecek bir şey bulamadıkları için üzüntüden gözyaşı dökerek geri dönenlere de bir vebal yoktur. |
093.Tevbe |
93. Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geride kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi. Artık onlar bilmezler. |
094.Tevbe |
94. Seferden geri dönüp onların yanına geldiğiniz zaman size özür beyan ederler. De ki: “Hiç özür beyan etmeyin, size aslâ inanmayız. Çünkü Allah bize sizin haberlerinizi bildirmiştir. Yaptığınızı Allah da görecek Peygamber’i de. Sonunda görüleni ve görülmeyeni bilenin huzuruna döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı haber verecektir.” |
095.Tevbe |
95. Onların yanına döndüğünüzde, kendilerine çıkışmamanız için Allah’a yemin ederler. Siz onlardan yüz çevirin, çünkü onlar murdardırlar. Yaptıklarının karşılığı olarak, varacakları yer cehennemdir. |
096.Tevbe |
96. Kendilerinden râzı olmanız için size yemin ederler. Eğer siz onlardan hoşnut olsanız dahi, şüphesiz ki Allah fâsıklar gürûhundan aslâ râzı olmaz. |
097.Tevbe |
97. Bedevîler küfür ve nifak bakımından daha beterdir ve Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamak ancak onlara yakışan bir tutumdur. Allah bilendir ve hikmet sahibidir. |
098.Tevbe |
98. Bedevilerden öylesi var ki, Allah yolunda sarfettiğini de angarya sayar ve sizin başınıza belâların gelmesini bekler. En kötü belâlar kendi başlarına gelsin! Allah işitendir, bilendir. |
099.Tevbe |
99. Bedevilerden öylesi de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır, harcayacağını Allah katında yakınlığa ve Peygamber’in duâlarını almaya vesile edinir. Bilesiniz ki o harcadıkları şeyler, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetinin içine koyacaktır. Şüphesiz ki Allah bağışlayandır, merhamet edendir. |
0100.Tevbe |
100. İslâm’da birinci dereceyi kazanan Muhâcirler ve Ensâr ile onlara sadâkatle güzellikle tâbi olanlardan Allah râzı olmuştur. Onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. Allah onlar için içinde ebedî kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu en büyük bahtiyarlıktır. |
0101.Tevbe |
101. Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından münafıklar vardır. Bunlar münafıklıkta mâhir olmuşlardır. Sen onları bilmezsin, biz onları iyi biliriz. Biz onlara iki kez azap edeceğiz. Sonra da onlar daha büyük bir azaba itileceklerdir. |
0102.Tevbe |
102. Onlardan diğer bir kısmı da günahlarını itiraf ettiler. Onlar iyi bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar. Bunlar tevbe ederlerse, umulur ki Allah tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir. |
0103.Tevbe |
103. Onların mallarından sadaka al ki, bununla kendilerini temizlemiş, bereketlendirmiş olasın. Onlara duâ et. Şüphesiz ki senin duân onlar için sekinettir (huzur kaynağıdır). Allah işitendir, bilendir. |
0104.Tevbe |
104. Allah’ın; kullarının tevbesini kabul ettiğini, sadakaları aldığını, Allah’ın tevbeleri kabul eden ve merhamet eden olduğunu bilmiyorlar mı? |
0105.Tevbe |
105. De ki: “İstediğinizi yapın! Allah da, Resul’ü de, müminler de işlediğinizi görecektir. Daha sonra gizli ve açık olanı bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O size yapmış olduklarınızı haber verecektir.” |
0106.Tevbe |
106. Diğer bazıları da Allah’ın emrine bırakılmışlardır. Onlara ya azap eder, ya da tevbelerini kabul eder. Allah bilendir, hikmet sahibidir. |
0107.Tevbe |
107. Zarar vermek, inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resul’üne karşı savaşmış olan (adamın gelmesini) beklemek için bir zarar mescidi kuranlar var ya: “Bizim iyilikten başka bir niyetimiz yoktu.” diye mutlaka yemin ederler. Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şâhitlik eder. |
0108.Tevbe |
108. Orada (o Mescid-i dırar’da) aslâ namaza durma! Tâ ilk günden takvâ üzere kurulan mescidde namaza durman daha lâyık ve uygundur. Orada temizlenip arınmayı seven erkekler vardır. Allah da çokça temizlenenleri sever. |
0109.Tevbe |
109. Binasını Allah korkusu ve rızâsı üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasını çökecek bir yar kıyısına kurup da onunla birlikte kendisi de cehennem ateşine yuvarlanıp giden kimse mi hayırlıdır? Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez. |
0110.Tevbe |
110. Yapmış oldukları binaları, kalpleri parçalanıncaya kadar, yüreklerinde devamlı olarak bir kuşku ve ızdırap kaynağı olarak kalacaktır. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hükmünde hikmet sahibidir. |
0111.Tevbe |
111. Hiç şüphesiz ki, Allah yolunda savaşıp düşmanları öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını Allah, cennet kendilerinin olmak karşılığında satın almıştır. Onlara vaad olunan cennet haktır ki, Tevrat’ta da İncil’de de ve Kur’an’da da sâbittir. Allah’tan ziyade ahdine vefa gösteren kimdir? O halde yaptığınız bu hayırlı alışverişten dolayı sevinin. İşte bu çok büyük bir saâdettir. |
0112.Tevbe |
112. Allah’a tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rüku ve secde edenler, iyiliği teşvik edip kötülükten vazgeçirmeye çalışanlar ve Allah’ın hududunu koruyanlar var ya, işte bu müminleri müjdele! |
0113.Tevbe |
113. Cehennem ehli oldukları onlara apaçık belli olduktan sonra, akraba bile olsalar, müşrikler için af dilemek Peygamber’e ve müminlere yaraşmaz. |
0114.Tevbe |
114. İbrahim’in, babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Onun Allah’ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. İbrahim gerçekten çok içli ve yumuşak huylu idi. |
0115.Tevbe |
115. Allah bir topluluğu hidayete erdirdikten sonra, sakınmaları gereken şeyleri kendilerine açıklamadıkça onları dalâlete düşürecek değildir. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir. |
0116.Tevbe |
116. Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Diriltir ve öldürür. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı yoktur. |
0117.Tevbe |
117. Andolsun ki Allah, sıkıntılı bir zamanda bir kısmının kalpleri kaymak üzere iken Peygamber’i ve güçlük zamanında ona uyan Muhacirler’i ve Ensar’ı affetti, sonra da onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı çok şefkatli ve çok merhametlidir. |
0118.Tevbe |
118. Tevbelerinin kabulü geri bırakılan üç kişiyi de bağışladı. O derece bunalmışlardı ki, yeryüzü olanca genişliğine rağmen onların başlarına dar gelmişti. Vicdanları da kendilerini sıkmıştı. Allah’tan (O’nun azabından) kurtuluşun ancak Allah’a sığınmakla olacağını anlamışlardı. Sonra tevbelerini kabul buyurdu ki, onlar da tevbekârlar arasına dahil oldular. Şüphesiz ki Allah tevbeleri çok kabul buyurandır, çok merhametli olandır. |
0119.Tevbe |
119. Ey iman edenler! Allah’tan korkunuz ve sâdıklarla beraber olunuz! |
0120.Tevbe |
120. Medine halkına da onların çevresinde bulunan bedevilere de Allah’ın Peygamber’inden geri kalmak, onun canından önce kendi canlarını düşünmek yakışmaz. Çünkü Allah yolunda susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirecek bir yere ayak basmak ve düşmana karşı bir başarı kazanmak karşılığında mutlaka bir sâlih amel yazılır. Çünkü Allah muhsinlerin mükâfatını zâyi etmez. |
0121.Tevbe |
121. Onların Allah yolunda harcadıkları az ve çok her şey, yürüdükleri her yol, mutlaka hesaplarına yazılır. Ki Allah onları, yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandırsın. |
0122.Tevbe |
122. Müminlerin hepsinin de toptan savaşa çıkmaları doğru değildir. İçlerinde her sınıftan bir tâife, dini iyice öğrenmeleri ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları ikaz edip uyarmaları gerekmez mi? Umulur ki sakınırlar. |
0123.Tevbe |
123. Ey iman edenler! Yakınınızda bulunan kâfirlerle savaşın. Onlar sizde büyük bir azim ve sertlik görsünler. Bilin ki Allah takvâ sahipleriyle beraberdir. |
0124.Tevbe |
124. Ne zaman bir sûre indirilse, onlardan (münafıklardan) bazıları: “Bu sûre hanginizin imanını artırdı?” derler. Halbuki o, iman edenlerin imanını artırmıştır ve onlar birbirleriyle müjdeleşirler. |
0125.Tevbe |
125. Kalplerinde hastalık olanlara gelince, (o sûre) murdarlıklarına murdarlık katmıştır ve kâfir olarak ölüp gittiler. |
0126.Tevbe |
126. Onlar her yıl bir veya iki defa çeşitli belâlara uğratılıp imtihana çekildiklerini görmüyorlar mı? Böyleyken yine de tevbe etmiyorlar, ibret almıyorlar. |
0127.Tevbe |
127. Bir sûre indirildiği zaman: “Sizi bir kimse görüyor mu?” diye birbirlerine bakarlar, sonra sıvışıp giderler. Allah onların kalplerini imandan çevirmiştir. Çünkü onlar gerçeği anlamayan kimselerdir. |
0128.Tevbe |
128. Andolsun, içinizden size öyle aziz bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Üstünüze çok düşkündür. Müminlere çok şefkatli, çok merhametlidir. |
0129.Tevbe |
129. Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Allah bana yeter! O’ndan başka ilâh yoktur, O’na tevekkül ederim. O, büyük Arş’ın sahibidir.” |
01.Yunus |
1. Elif. Lâm. Râ. Bunlar hikmet dolu Kitab’ın âyetleridir. |
02.Yunus |
2. Kendi içlerinden bir kişiye: “İnsanları uyar ve iman edenleri müjdele. Şüphesiz ki Rableri katında kendileri için bir Kadem-i sıdk (doğruluk makamı) vardır.” diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu? Kâfirler “Muhakkak ki bu, apaçık bir büyücüdür.” dediler. |
03.Yunus |
3. Rabb’iniz o Allah’tır ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra Arş’ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu). Buyruğunu icrâ eder (yarattıklarını yönetir). O’nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez. İşte Rabb’iniz olan Allah budur, siz O’na ibadet ediniz. Düşünmüyor musunuz? |
04.Yunus |
4. Hepinizin dönüşü O’nadır, bu Allah’ın hak olan vaadidir. Şüphesiz ki O önce yaratır, sonra da, iman edip sâlih amel işleyenlere adaletle mükâfat vermek için (onları huzuruna) geri çevirir. Küfredenlere gelince, onlar için kaynar sudan bir içki ve inkârlarından dolayı da acıklı bir azap vardır. |
05.Yunus |
5. Güneşi ışık, ay’ı nur yapan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için aya menziller (konak yerleri) tayin eden O’dur. Allah bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için âyetlerini birer birer açıklar. |
06.Yunus |
6. Gece ve gündüzün birbirini takip etmesinde, Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, O’ndan korkup sakınan bir topluluk için nice âyetler (deliller) vardır. |
07.Yunus |
7. Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına râzı olarak, onunla tatmin olanlar ve âyetlerimizden habersiz bulunanlar var ya! |
08.Yunus |
8. İşte onların kazandıklarına karşılık varacakları yer ateştir! |
09.Yunus |
9. İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, şüphesiz ki Rableri imanları sebebiyle altlarından ırmaklar akan nimet cennetlerine erdirir. |
010.Yunus |
10. Oradaki duâları: “Seni tesbih ve tenzih ederiz Allah’ım!”dır. Aralarındaki temennileri: “Selâm”dır. Duâlarının sonu da şudur: “Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” |
011.Yunus |
11. Eğer Allah, insanlara hayrı çarçabuk istedikleri gibi şerri de acele verseydi, süreleri hemen bitmiş olurdu. Fakat biz, bize kavuşmayı ummayanları, azgınlıkları içinde şaşkın bir halde bırakırız. |
012.Yunus |
12. İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, yan yatarken, otururken veya ayakta iken bize yalvarır yakarır. Fakat biz ondan sıkıntısını kaldırınca, sanki başına gelen sıkıntıdan ötürü bize hiç yalvarmamışa döner. İşte böylece haddi aşanlara yapmakta oldukları şeyler hoş gösterilmiştir. |
013.Yunus |
13. Andolsun ki, sizden önce nice nesilleri zulmettikleri zaman helâk ettik. Peygamberleri kendilerine apaçık delillerle geldiği halde, onlar iman etmemişlerdi. İşte biz günahkârlar topluluğunu böyle cezalandırırız. |
014.Yunus |
14. Sonra onların ardından sizi yeryüzünde halife (onların yerine geçen)ler yaptık ki, bakalım nasıl davranacaksınız? |
015.Yunus |
15. Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar: “Bize bundan başka bir Kur’an getir, veya bunu değiştir.” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem mümkün değildir. Ben ancak bana vahyedilene tâbi olurum. Şüphesiz ki eğer ben Rabbime isyan edersem, büyük günün azabından korkarım.” |
016.Yunus |
16. Resulüm! De ki: “Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım. Allah da onu size bildirmezdi. Bundan önce içinizde bir ömür boyu kalmıştım. Hiç düşünmüyor musunuz?” |
017.Yunus |
17. Allah’a karşı yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zâlim kim olabilir? Şu bir gerçektir ki suçlular aslâ iflâh olmazlar. |
018.Yunus |
18. Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda vermeyen şeylere taparlar ve: “Bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır.” derler. De ki: “Siz Allah’a göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” Allah onların koştukları ortaklardan yüce ve münezzehtir. |
019.Yunus |
19. İnsanlar ilk önce bir tek ümmet idiler, sonradan ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden ezelde bir takdir geçmemiş olsaydı, ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında hüküm çoktan verilmiş olurdu. |
020.Yunus |
20. Derler ki: “Ona Rabbinden bir âyet (mucize) indirilmeli değil miydi?” De ki: “Gayb ancak Allah’ındır. Bekleyin! Doğrusu ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” |
021.Yunus |
21. Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet tattırsak, hemen âyetlerimiz hakkında bir tuzak düşünürler. De ki: “Allah’ın tuzağı daha çabuktur.” Şüphesiz ki kurduğunuz tuzakları elçilerimiz yazıyorlar. |
022.Yunus |
22. Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuzda ve o gemiler içindekileri alıp tatlı bir rüzgârla giderken ve tam onunla sevindikleri bir sırada, o gemilere şiddetli bir fırtına gelip çatar. Her yerden onlara dalgalar gelmeye başlar ve tamamen kuşatıldıklarını (bir daha kurtulamayacaklarını) sanırlar. İşte o zaman dini yalnız Allah’a halis kılarak (ihlâsla) O’na duâ ederler. “Andolsun, eğer bizi buradan kurtarırsan muhakkak ki şükredenlerden olacağız.” derler. |
023.Yunus |
23. Fakat Allah onları kurtarınca, yeryüzünde haksız yere azgınlık etmeye başlarlar. Ey insanlar! Sizin azgınlığınız ancak kendi aleyhinizedir. Dünya hayatının zevkinden bir süre istifade edersiniz. Sonunda dönüşünüz bize olacaktır. Biz de o zaman size bütün yaptıklarınızı haber veririz. |
024.Yunus |
24. Dünya hayatı tıpkı gökten indirdiğimiz yağmura benzer. O yağmurla insan ve hayvanların yiyerek beslendikleri bitkiler bol bol yetişir; yeryüzü renk renk, çeşit çeşit mahsullerle süslenir. Yerin sahipleri bütün bunlara malik olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün birden emrimiz geliverir de, orayı hiçbir şey bitirmemişe çeviririz. İşte biz âyetlerimizi, düşünen insanlar için böylece apaçık beyan ederiz. |
025.Yunus |
25. Allah esenlik yurdu olan cennete çağırır, dilediğini doğru yola eriştirir. |
026.Yunus |
26. Güzel amellerde bulunanlara daha güzel karşılık, bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de zillet. İşte onlar cennetliklerdir, orada ebedî kalacaklardır. |
027.Yunus |
27. Kötülükleri yapanlara gelince, kötülüğün cezası kendi mislidir. Onları zillet kaplar. Onları Allah’tan koruyacak hiç kimse bulunmaz. Onların yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. İşte bunlar da cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır. |
028.Yunus |
28. O gün onların hepsini bir araya toplarız. Sonra da Allah’a ortak koşanlara: “Siz ve ortaklarınız yerlerinizde durun!” deriz. Böylece aralarını tamamen ayırırız. Koştukları ortakları: “Siz bize tapmıyordunuz.” derler. |
029.Yunus |
29. “Bizimle sizin aranızda şâhit olarak Allah yeter. Sizin bize tapınmanızdan tamamen habersizdik.” |
030.Yunus |
30. Orada herkes geçmişte yaptıklarıyla imtihan verir ve gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülürler. Uydurdukları şeyler kendi kendilerinden kaybolup gider. |
031.Yunus |
31. De ki: “Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?” “Allah” diyecekler. De ki: “O halde O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
032.Yunus |
32. İşte gerçek Rabbiniz Allah budur. Gerçeğin dışında sadece sapıklık vardır. Öyle ise nasıl olup da döndürülüyorsunuz? |
033.Yunus |
33. Böylece hak dinden çıkmış fâsıklara Rabbinin kelimesi şöyle gerçekleşti: Onlar artık imana gelmezler. |
034.Yunus |
34. De ki: “Allah’a eş tuttuğunuz ortaklarınız içinde, ilk defa yaratacak, sonra da bu yaratmayı tekrar edecek olan var mı?” De ki: “Allah önce yaratır, sonra da yaratmayı tekrar iâde eder. Nasıl da döndürülüyorsunuz?” |
035.Yunus |
35. De ki: “Sizin ortak koştuklarınızdan Hakk’a iletecek olan var mıdır?” De ki: “Allah’tır Hakk’a ileten. O halde Hakk’a ileten mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa hidayet verilmedikçe kendi kendine doğruyu bulamayan mı daha lâyıktır? Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?” |
036.Yunus |
36. Onların çoğu zanna uyarlar. Gerçekte ise zan hakikat karşısında hiçbir şey ifade etmez. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarının tamamını bilmektedir. |
037.Yunus |
37. Bu Kur’an Allah’tan başkası tarafından uydurulmuş değildir. Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eder ve Kitab’ı uzun uzun açıklar. Onda hiçbir şüphe yoktur. O âlemlerin Rabbindendir. |
038.Yunus |
38. Yoksa onlar: “Onu kendisi uydurdu.” mu diyorlar? De ki: “Eğer sizler doğru iseniz, Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini çağırın da, onun benzeri bir sûre getirin.” |
039.Yunus |
39. Hayır! Onlar ilmini kavrayamadıkları ve henüz te’vili kendilerine gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de aynı şekilde yalanlamışlardı. Bak! Zâlimlerin sonu nasıl oldu? |
040.Yunus |
40. Aralarında ona (Kur’an’a) inanan da vardır, inanmayan da vardır. Rabbin fesat çıkaranları en iyi bilendir. |
041.Yunus |
41. Seni yalanlayanlara de ki: “Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız sizedir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.” |
042.Yunus |
42. İçlerinden sana kulak verip dinleyenler eksik değildir. Fakat sağırlara sen mi duyuracaksın? Hele akıllarını da kullanmıyorlarsa! |
043.Yunus |
43. İçlerinden sana bakanlar da vardır. Fakat körlere sen mi doğru yolu göstereceksin? Üstelik de hiç görmüyorlarsa! |
044.Yunus |
44. Allah insanlara zerrece zulmetmez. Fakat insanlar kendi kendilerine zulmederler. |
045.Yunus |
45. Onları diriltip bir araya getirerek toplayacağı gün, sanki dünyada gündüz bir saat kalmış gibi olurlar. Kendi aralarında birbirlerini tanırlar. Allah’ın karşısına çıkmayı yalanlayanlar en büyük ziyana uğramışlardır. Zaten onlar doğru yolu bulamamışlardı. |
046.Yunus |
46. Onlara vâdettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de veya seni alsak da, onların dönüşü bize olacaktır. Sonra Allah onların yaptıklarına da şâhittir. |
047.Yunus |
47. Her ümmetin bir peygamberi vardır. Peygamberleri onlara gelince, aralarında adaletle hükmedilir ve onlara aslâ zulmedilmez. |
048.Yunus |
48. Onlar: “Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?” derler. |
049.Yunus |
49. De ki: “Allah’ın dilemesi dışında ben kendime ne bir zarar, ne de bir menfaat verme gücüne sahip değilim.” Her ümmetin (hayatlarının son bulacağı) belirli bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne de öne geçebilirler. |
050.Yunus |
50. De ki: “Allah’ın azabı size geceleyin veya gündüzün gelirse ne yaparsınız? Söyleyin! Suçlular ondan hangisini istemekte acele ediyorlar?” |
051.Yunus |
51. O azap başınıza geldikten sonra mı O’na inanacaksınız? Şimdi mi? Hani siz onu acele istiyordunuz? |
052.Yunus |
52. Sonra o zâlimlere: “Ebedî azabı tadın! Kazanmakta olduğunuz şeylerden başkası ile mi cezalandırılacaksınız?” denilir. |
053.Yunus |
53. “O (azap) gerçek midir?” diye senden haber sorarlar. De ki: “Evet! Rabbime andolsun ki, o şüphesiz gerçektir ve siz âciz bırakamazsınız.” |
054.Yunus |
54. Nefsine zulmeden herkes, yeryüzünde ne varsa kendisinin olsaydı, onu fedâ etmek isterdi. Azabı gördükleri zaman da pişmanlıklarını gizlemeye çalışırlar. Aralarında adaletle hükmolunur ve onlara zulmedilmez. |
055.Yunus |
55. İyi bilin ki, göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. İyi bilin ki Allah’ın vaadi gerçektir, fakat onların çoğu bilmezler. |
056.Yunus |
56. Dirilten de öldüren de O’dur. Siz O’na döndürülüp götürüleceksiniz. |
057.Yunus |
57. Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, hastalanmış gönüllere bir şifâ ve müminler için hidayet rehberi ve rahmet gelmiştir. |
058.Yunus |
58. De ki: “Ancak lütfu ve rahmetiyle, evet işte asıl bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.” |
059.Yunus |
59. De ki: “Allah’ın size indirdiği, sizin bazılarını haram bazılarını helâl kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” |
060.Yunus |
60. Allah’a karşı yalan uyduranların kıyamet günü hakkındaki zanları nedir? Şüphesiz ki Allah insanlara karşı lütuf sahibidir. Fakat onların çokları şükretmezler. |
061.Yunus |
61. Ne yaparsan yap, Kur’an’dan ne okursan oku ve siz ne yaparsanız yapın, yaptıklarınıza daldığınızda, mutlaka biz üzerinize şâhidiz. Yerde ve gökte hiçbir zerre Rabbinden gizli değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz’da) bulunmasın. |
062.Yunus |
62. İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar. |
063.Yunus |
63. Onlar iman edip takvâya ermiş olanlardır. |
064.Yunus |
64. Dünya hayatında da ahirette de onlar için müjdeler vardır. Allah’ın verdiği sözlerde aslâ değişme yoktur. Bu en büyük saâdetin tâ kendisidir. |
065.Yunus |
65. Resulüm! Onların sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün izzet yalnız Allah’ındır. O işitendir, bilendir. |
066.Yunus |
66. İyi bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah’tan başkasına tapanlar, gerçekte şirk koştuklarına uymazlar. Doğrusu onlar yalnızca zanna uyarlar ve onlar sadece yalan söylerler. |
067.Yunus |
67. Geceyi sizin dinlenmenize elverişli, gündüzü de aydınlık yapan O’dur. Şüphesiz ki bunda işitebilen bir topluluk için ibretler vardır. |
068.Yunus |
68. “Allah çocuk edindi.” dediler. Haşâ! O bundan münezzehtir. O müstağnidir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Elinizde O’nun çocuk edindiğine dair hiçbir delil yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz? |
069.Yunus |
69. De ki: “Allah’a karşı yalan uyduranlar aslâ iflâh olmazlar.” |
070.Yunus |
70. Onlar dünyada biraz geçinir, sonra bize dönerler. Sonra da inkârlarından dolayı onlara şiddetli azap tattırırız. |
071.Yunus |
71. Resulüm! Onlara Nuh’un haberini oku. Hani o kavmine demişti ki: “Ey kavmim! Eğer benim aranızda duruşum ve Allah’ın âyetleri ile öğüt verişim size ağır geliyorsa, ben yalnız Allah’a dayanıp güvenmişimdir. Siz de ortaklarınızla toplanıp elbirliği edin ve yapacağınızı kararlaştırın. Öyle ki, işiniz size sonradan hiçbir tasa vermesin. Sonra da hükmünüzü bana uygulayın ve bana mühlet de vermeyin.” |
072.Yunus |
72. “Eğer yüz çevirirseniz, zaten ben sizden bir ücret istemedim ki, benim ücretim Allah’a âittir ve ben müslümanlardan olmakla emrolundum.” |
073.Yunus |
73. Onu yalanladılar. Biz de hem onu hem de gemide onunla beraber bulunanları kurtardık ve onları (yeryüzünde) halifeler kıldık. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılıp da söz dinlemeyenlerin sonlarının nasıl olduğuna bir bak! |
074.Yunus |
74. Sonra onun ardından kendi kavimlerine peygamberler gönderdik. Onlara apaçık deliller getirdiler. Fakat onlar daha önce yalanladıklarına iman edecek değillerdi. Haddi aşanların kalplerini işte böyle mühürleriz. |
075.Yunus |
75. Sonra onların ardından da Musa ile Harun’u âyetlerimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular. |
076.Yunus |
76. Katımızdan kendilerine hak geldiği zaman: “Doğrusu bu apaçık bir sihirdir.” dediler. |
077.Yunus |
77. Musa onlara dedi ki: “Size gelen hak için böyle mi söylüyorsunuz? Bu bir sihir midir? Sihirbazlar zaten iflâh olmazlar.” |
078.Yunus |
78. Dediler ki: “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan bizi çevirmek için ve bu yerin büyükleri siz olasınız diye mi geldiniz? Biz size inanacak değiliz.” |
079.Yunus |
79. Firavun dedi ki: “Bütün bilgin sihirbazları bana getirin!” |
080.Yunus |
80. Sihirbazlar gelince Musa onlara: “Ne atacaksanız atın!” dedi. |
081.Yunus |
81. Onlar iplerini atınca Musa dedi ki: “Bu sizin yaptığınız sihirdir. Fakat Allah onu boşa çıkaracaktır. Allah bozguncuların işini elbette düzeltmez.” |
082.Yunus |
82. “Günahkârlar istemese de Allah, sözleriyle hakkı ortaya çıkaracaktır.” |
083.Yunus |
83. Firavun’un ve erkânının fenalık yapmasından korktukları için kavmin bir kısım gençleri dışında, kimse Musa’ya iman etmedi. Çünkü Firavun yeryüzünde ululuk taslayan (bir zorba) ve o gerçekten aşırı gidenlerden idi. |
084.Yunus |
84. Musa kavmine: “Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah’a inanıyorsanız ve teslim olmuşsanız sadece O’na güvenin.” dedi. |
085.Yunus |
85. Onlar da dediler ki: “Biz Allah’a güvendik. Ey Rabbimiz! Bizi zâlimler gürûhunun fitnesine maruz bırakma! |
086.Yunus |
86. “Ve bizi rahmetinle kâfirler gürûhundan kurtar!” |
087.Yunus |
87. Biz de Musa ve kardeşine: “Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınacak yer yapın, namaz kılın. Müminleri müjdele!” diye vahyettik. |
088.Yunus |
88. Musa dedi ki: “Ey Rabbimiz! Doğrusu sen Firavun ve erkânına bu dünya hayatında debdebeler, servetler verdin. Rabbimiz! Senin yolundan insanları saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz! Onların mallarını yok et. Kalplerini sık. Çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe iman etmezler.” |
089.Yunus |
89. Allah: “Duânız kabul olundu. İkiniz de doğru yolda devam edin ve bilmezlerin yoluna aslâ uymayın.” dedi. |
090.Yunus |
90. İsrâiloğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri de zulmetmek ve mahvetmek üzere arkalarına düştü. Nihayet Firavun boğulacağı anda: “İsrâiloğullarının inandığı Allah’dan başka ilâh olmadığına inandım. Artık ben de Müslümanlardanım.” dedi. |
091.Yunus |
91. Şimdi mi inandın? Oysa daha önce başkaldırmış, bozgunculardan olmuştun. |
092.Yunus |
92. Senden sonrakilere bir ibret teşkil etmesi için, bugün senin cesedini kurtaracağız (sahilde bir tepeye atacağız). Doğrusu insanların çoğu âyetlerimizden habersizdirler. |
093.Yunus |
93. Andolsun ki biz İsrâiloğullarını güzel bir yurda yerleştirdik ve onları temiz ve hoş nimetlerle rızıklandırdık. Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki Rabbin kıyamet günü, aralarında ihtilaf etmekte oldukları şeyler hakkında hükmünü verececektir. |
094.Yunus |
94. Resulüm! Eğer sana indirdiğimizden şüphe ediyorsan, senden önce kitap okuyanlara sor! Andolsun ki hak sana Rabbinden gelmiştir. Sakın şüphe edenlerden olma! |
095.Yunus |
95. Sakın Allah’ın âyetlerini yalan sayanlardan olma! Yoksa ziyana uğrayanlardan olursun. |
096.Yunus |
96. Doğrusu Rabbinin söz verdiği azabı hak edenler iman etmezler. |
097.Yunus |
97. Kendilerine (istedikleri) bütün âyetler (mucizeler) gelmiş olsa bile, elem verici azabı görünceye kadar (inanmazlar). |
098.Yunus |
98. (Azap geleceği vakitte) iman edip de imanı kendisine fayda sağlayan bir memleket halkı varsa, şüphesiz ki Yunus’un kavmidir. İman ettiklerinde kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık ve onları bir süre daha (bu dünyada) faydalandırdık. |
099.Yunus |
99. Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. Öyle iken iman etmeleri için insanları sen mi zorlayacaksın? |
0100.Yunus |
100. Allah’ın izni olmadan hiçbir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. O, murdarlığı akıllarını kullanmayanlara verir. |
0101.Yunus |
101. De ki: “Göklerde ve yerde neler var, baksanıza!” Fakat inanmayan bir topluluğa âyetler ve uyarılar fayda sağlamaz. |
0102.Yunus |
102. Onlar kendilerinden önce gelip geçenlerin başlarına gelen günlerin benzerlerinden başkasını mı bekliyorlar? De ki: “Bekleyin! Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” |
0103.Yunus |
103. Sonra biz peygamberlerimizi ve iman edenleri kurtarırız. Böylece iman edenleri kurtarmak bizim üzerimize haktır. |
0104.Yunus |
104. De ki: “Ey insanlar! Eğer benim dinimden şüphede iseniz, ben Allah’ı bırakıp da sizin taptıklarınıza ibadet etmem. Ancak sizi öldürecek olan Allah’a ibadet ederim. Bana müminlerden olmam emrolundu.” |
0105.Yunus |
105. Ve: “Yüzünü hanif (muvahhid) olarak dine çevir. Sakın müşriklerden olma!” diye (emredildi). |
0106.Yunus |
106. Allah’ı bırakıp da sana fayda ve zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, hiç şüphesiz ki sen mutlaka zâlimlerden olursun. |
0107.Yunus |
107. Eğer Allah sana bir zarar bir sıkıntı verirse, onu senden kaldıracak O’dur. Eğer sana bir hayır ve iyilik dilerse, lütfuna kimse mâni olamaz. O bunu kullarından dilediğine eriştirir. O çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
0108.Yunus |
108. De ki: “Ey insanlar! Size Rabbinizden hak gelmiştir. Artık kim hidayeti kabul ederse, o ancak kendi iyiliği için hidayete ermiş olur. Kim de saparsa, o da ancak kendi zararına sapmış olur. Ben sizin üzerinize vekil değilim.” |
0109.Yunus |
109. Sana vahyedilene uy. Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O hüküm verenlerin en hayırlısıdır. |
01.Hud |
1. Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri sağlamlaştırılmış; sonra da hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan Allah tarafından uzun uzadıya açıklanmıştır. |
02.Hud |
2. “Allah’tan başkasına ibadet etmeyesiniz.” diye. Şüphesiz ki ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim. |
03.Hud |
3. Rabbinizden mağfiret dileyiniz ve O’na tevbe ediniz ki, belli bir süreye kadar sizi güzelce geçindirsin ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım. |
04.Hud |
4. Dönüşünüz Allah’adır. O, her şeye kâdirdir. |
05.Hud |
5. İyi bilin ki onlar, içlerindekini O’ndan gizlemek için göğüslerini çevirirler. İyi bilin ki onlar elbiselerine büründükleri zaman da, Allah onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını da bilir. Şüphesiz ki O, göğüslerin özünü bilendir. |
06.Hud |
6. Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların rızkı Allah’a âittir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı yeri bilir. Bunların hepsi apaçık bir Kitap’ta (Levh-i mahfuz’da)dır. |
07.Hud |
7. O Allah ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Bundan evvel Arş’ı su üzerinde idi. Hanginizin daha güzel amel işleyeceğinizi imtihan etmek için. Andolsun ki: “Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz.” desen, kâfirler mutlaka: “Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir.” derler. |
08.Hud |
8. Andolsun ki biz onlardan azabı sayılı bir süreye kadar ertelesek: “Onu alıkoyan nedir?” derler. İyi bilin ki onlara azap geldiği gün, bir daha geri döndürülmez. Alaya aldıkları şey de onları çepeçevre kuşatır. |
09.Hud |
9. Andolsun ki, biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırsak, sonra da ondan çekip alsak, o hemen ümitsizliğe düşer ve nankör olur. |
010.Hud |
10. Eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra ona bir nimet tattırsak: “Kötülükler benden gitti.” der, şımarır ve öğünür. |
011.Hud |
11. Ancak sabredip de sâlih ameller işleyenler böyle değildir. İşte onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır. |
012.Hud |
12. Belki de sen: “Ona bir hazine indirilmeli veya onunla beraber bir melek gelmeli değil miydi?” dedikleri için, sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını bırakacak ve bu yüzden göğsün daralacaktır. Sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir. |
013.Hud |
13. Yoksa: “Kur’an’ı kendisi uydurdu mu?” diyorlar. De ki: “Öyleyse haydi siz de onun benzeri on uydurulmuş sûre meydana getirin. İddiânızda samimi iseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de yardıma çağırın.” |
014.Hud |
14. Yok eğer yardıma çağırdığınız kimseler size cevap veremedilerse, artık bilin ki Kur’an ancak Allah’ın ilmi ile indirilmiştir. O’ndan başka ilâh yoktur. Artık siz müslüman olmuyor musunuz? |
015.Hud |
15. Kim dünya hayatını ve onun ziynetini isterse, onlara orada yaptıklarının karşılığını tam olarak veririz. Onlar orada hiçbir zarara uğratılmazlar. |
016.Hud |
16. İşte onlar için ahirette ateşten başka bir şey yoktur. Yaptıkları boşa gitmiştir. İşleri de bâtıl olmuştur. |
017.Hud |
17. Rabbinden gelen apaçık bir delile dayanan ve O’nun katından bir şâhidi olan, ayrıca kendisinden önce de önder ve rahmet olarak Musa’nın kitabı (elinde) bulunan kimse, inkârcılar gibi midir? İşte bunlar Kur’an’a inanırlar. Bu hiziplerden (gruplardan) kim onu inkâr ederse, cehennem ateşi onun varacağı yerdir. Bundan hiç şüphe etme! Doğrusu o, Rabbin tarafından indirilmiş haktır. Fakat insanların çoğu inanmazlar. |
018.Hud |
18. Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? Bu zâlimler Rablerinin huzuruna arzedilecekler. Şâhitler de: “Rablerine karşı yalan uyduranlar işte bunlardır!” diyecekler. İyi bilin ki, Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerinedir. |
019.Hud |
19. O zâlimler ki, insanları Allah yolundan alıkorlar ve o yolu eğriltmeye çalışırlar. Onlar ahireti de inkâr ederler. |
020.Hud |
20. Onlar yeryüzünde Allah’ı âciz bırakacak değillerdir. Onların Allah’tan başka dostları da yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) ne görebiliyorlar ne kulak veriyorlardı. |
021.Hud |
21. İşte onlar kendilerine yazık ettiler. Uydurdukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitti. |
022.Hud |
22. Şüphesiz ki onlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır. |
023.Hud |
23. İman edip sâlih ameller işleyen ve Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, işte onlar cennet halkıdırlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır. |
024.Hud |
24. (Mümin ve kâfir) iki zümrenin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların hâli hiç eşit olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz? |
025.Hud |
25. Andolsun ki Nuh’u kavmine gönderdik. (Onlara dedi ki): “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.” |
026.Hud |
26. “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Doğrusu ben hakkınızda acıklı bir günün azabından korkuyorum.” |
027.Hud |
27. Kavminden ileri gelen kâfirler dedi ki: “Biz seni bizim gibi bir insan görüyoruz ve sana bizim basit görüşlü ayak takımımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis biz sizi yalancı sanıyoruz.” |
028.Hud |
28. Nuh dedi ki: “Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de, bu sizin gözlerinizden gizli bırakılmış ise buna ne dersiniz? Hoşlanmadığınız halde, biz sizi ona zorlayacak mıyız?” |
029.Hud |
29. “Ey kavmim! Buna karşılık olarak sizden hiçbir mal istemiyorum. Benim ücretim ancak Allah’a âittir. Ben iman edenleri tard edecek değilim. Çünkü onlar Rableriyle mülâkî olacaklardır. Fakat ben sizi câhillik eden bir topluluk olarak görüyorum.” |
030.Hud |
30. “Ey kavmim! Ben onları kovarsam, Allah’a karşı beni kim savunur? Hiç düşünmez misiniz?” |
031.Hud |
31. “Ben size: ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır.’ demiyorum, gaybı da bilmem. ‘Ben bir meleğim.’ de demiyorum. Gözlerinizin hor ve hakir gördüğü mümin kimseler için: ‘Allah onlara hiçbir hayır vermeyecektir.’ diyemem. Özlerinde olanı daha iyi bilen Allah’tır. Bunu söylediğim takdirde mutlaka ben de zâlimlerden olurum.” |
032.Hud |
32. Dediler ki: “Ey Nuh! Bizimle cidden tartıştın, hem de çok tartıştın. Eğer doğru sözlülerden isen, tehdit ettiğin azabı başımıza getir!” |
033.Hud |
33. Dedi ki: “Ancak Allah dilerse onu başınıza getirir. Siz onu âciz bırakamazsınız.” |
034.Hud |
34. “Eğer Allah sizi azdırmak dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de, nasihatım size hiçbir fayda vermez. O sizin Rabbinizdir ve siz O’na döndürüleceksiniz.” |
035.Hud |
35. Yoksa onlar: “Bunu uydurdu.” mu diyorlar? De ki: “Bunu ben uydurduysam vebâli bana âittir. Oysa ben sizin işlediğiniz günahlardan uzağım.” |
036.Hud |
36. Nuh’a vahyolundu ki: “Kavminden, iman etmiş olanlardan başkası aslâ imana gelmeyecektir. O halde onların yaptıklarından dolayı tasalanma.” |
037.Hud |
37. “Bizim nezaretimiz altında ve vahyimiz uyarınca gemi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme. Çünkü onlar mutlaka boğulacaklardır.” |
038.Hud |
38. Gemiyi yaparken, kavminin ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ediyorlardı. O da dedi ki: “Siz bizimle alay ediyorsunuz amma, iyi bilin ki sizin alay ettiğiniz gibi, biz de sizinle alay edeceğiz.” |
039.Hud |
39. “Rezil edecek olan azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini yakında bileceksiniz.” |
040.Hud |
40. Nihayet emrimiz gelip de fırın kaynadığı zaman, Nuh’a dedik ki: “Her cinsten ikişer çift ile, aleyhinde hüküm verilmiş olanlar dışında, âileni ve iman edenleri gemiye yükle!” Zaten pek az kimse onunla beraber iman etmişti. |
041.Hud |
41. Dedi ki: “Gemiye binin. Onun akması da durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” |
042.Hud |
42. Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında içindekileri götürüyordu. Nuh bir kenarda duran oğluna: “Oğulcuğum! Bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!” diye seslendi. |
043.Hud |
43. Oğlu: “Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır.” dedi. Nuh: “Bugün Allah’ın emrinden, O’nun merhamet ettikleri dışında kurtulacak yoktur.” dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu. |
044.Hud |
44. “Ey yer! Suyunu yut! Ey gök! Sen de tut!” denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi Cûdî’ye oturdu ve “Zâlimler topluluğu yok olsun!” denildi. |
045.Hud |
45. Nuh Rabbine duâ edip: “Ey Rabbim! Şüphesiz ki oğlum da benim âilemdendir. Senin vaadin elbette haktır, sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.” dedi. |
046.Hud |
46. Allah: “Ey Nuh! O senin âilenden değildir. Çünkü o sâlih olmayan (kötü) bir iş işlemişti. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi bizden isteme. Bilgisizlerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” buyurdu. |
047.Hud |
47. Nuh dedi ki: “Ey Rabbim! Bilmediğim bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, ziyana uğrayanlardan olurum. |
048.Hud |
48. "Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in! Amma (gelecek nesiller içinde) kendilerini (dünyada bol rızıklarla) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine acıklı bir azabın dokunacağı ümmetler de vardır.” denildi. |
049.Hud |
49. Resulüm! İşte bunlar sana vahiy ile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Daha önce ne sen bunları biliyordun, ne de kavmin biliyordu. Öyleyse sen de sabret! Hiç şüphesiz ki âkibet takvâya erenlerindir. |
050.Hud |
50. Âd kavmine de kardeşleri Hud’u gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Siz sadece yalan uydurup duruyorsunuz.” |
051.Hud |
51. “Ey kavmim! Ben sizden bunun için bir ücret istemiyorum. Benim ücretim beni yaratana âittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?” |
052.Hud |
52. “Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin ki üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, kuvvetinize kuvvet katsın. Günahkâr olarak yüz çevirmeyin.” |
053.Hud |
53. Dediler ki: “Ey Hud! Sen bize apaçık bir delil (mucize) getirmedin. Biz senin sözünle ilâhlarımızı terkedemeyiz ve sana iman edecek de değiliz.” |
054.Hud |
54. “Biz: ‘Seni ilâhlarımızdan biri fenâ çarpmış!’ demekten başka bir söz söyleyemeyiz.” O da dedi ki: “Ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden uzağım.” |
055.Hud |
55. “O’nu bırakıp da (şirk koştuğunuz şeylerin hepsinden uzağım). Hepiniz birlikte bana dilediğiniz tuzağı kurun, sonra da bana hiç süre tanımayın.” |
056.Hud |
56. “Doğrusu ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hiçbir canlı yoktur ki Allah onun perçeminden tutmuş olmasın. Rabbim elbette doğru yoldadır.” |
057.Hud |
57. “Eğer yüz çevirirseniz, şüphesiz ben size benimle gönderileni tebliğ ettim. Rabbim sizden başka bir kavmi de sizin yerinize getirebilir. Siz O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Çünkü benim Rabbim her şeyi gözetip koruyandır.” |
058.Hud |
58. Emrimiz gelince Hud’u ve beraberindeki iman edenleri katımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları çok çetin bir azaptan kurtuluşa erdirdik. |
059.Hud |
59. İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini bile bile inkâr ettiler, O’nun peygamberlerine isyan ettiler ve her bir inatçı zorbanın emrine uydular. |
060.Hud |
60. Böylece bu dünyada da kıyamet gününde de lânete uğradılar. İyi bilin ki Âd kavmi Rablerini inkâr ettiler. İyi bilin ki Hud’un kavmi Âd, Allah’ın rahmetinden uzak kılındı. |
061.Hud |
61. Semud kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. O sizi topraktan yarattı ve sizi orada yaşattı. O halde O’ndan mağfiret dileyin, sonra da O’na tevbe edin. Doğrusu Rabbim size çok yakındır ve duâları kabul edendir.” |
062.Hud |
62. Dediler ki: “Ey Sâlih! Sen bundan önce aramızda, kendisinden iyilik beklenir bir kimse idin. Şimdi atalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi men mi ediyorsun? Doğrusu biz, senin bizi dâvet ettiğin şeyden ciddi bir şüphe içindeyiz, kuşkulanıyoruz.” |
063.Hud |
63. Dedi ki: “Ey Kavmim! Eğer ben Rabbimden apaçık bir delil (mucize) üzerinde isem ve O bana kendinden bir rahmet vermişse! Buna ne dersiniz? Peki ben O’na âsi olursam, beni Allah’tan kim korur? Demek siz bana ziyanımı artırmaktan başka bir şey yapmayacaksınız!” |
064.Hud |
64. “Ey Kavmim! İşte size âyet (mucize) olarak Allah’ın devesi! Onu kendi hâline bırakın, Allah’ın arzında yesin, içsin. Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Sonra sizi yakın bir azap yakalar.” |
065.Hud |
65. Derken onu kestiler. O da dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yaşayadurun. Bu yalanlanmayacak bir tehdittir.” |
066.Hud |
66. Nihayet emrimiz gelince, Sâlih’i ve beraberindeki inananları, katımızdan bir rahmet olarak o günün rezilliğinden kurtardık. Doğrusu Rabbin pek kuvvetlidir ve Azîz’dir. |
067.Hud |
67. Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı ve yurtlarında dizüstü çökekaldılar. |
068.Hud |
68. Sanki orada hiç oturmamışlardı. Biliniz ki Semud kavmi Rablerini inkâr etmişti, biliniz ki Semud kavmi Allah’ın rahmetinden uzak düşmüştü. |
069.Hud |
69. Elçilerimiz İbrahim’e müjde getirdikleri zaman: “Selâm sana!” dediler, o da: “Size de selâm!” dedi ve hemen kızartılmış bir dana getirdi. |
070.Hud |
70. Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, durumlarını beğenmedi ve onlardan ötürü içine bir korku düştü. “Korkma! Biz Lut kavmine gönderildik.” dediler. |
071.Hud |
71. O esnada karısı ayakta idi ve güldü. Biz de ona İshak’ı, İshak’ın ardından da (torunu) Yakub’u müjdeledik. |
072.Hud |
72. “Vay hâlime! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!” dedi. |
073.Hud |
73. Dediler ki: “Allah’ın işine mi şaşıyorsun? Ey ev halkı! Allah’ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz ki O övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur.” |
074.Hud |
74. İbrahim’den korku gidip de kendisine müjde gelince, Lut kavmi hakkında bizimle mücadele etmeye başladı. (Lut peygamber orada olduğu için azabın kaldırılmasını veya hafifletilmesini istiyordu). |
075.Hud |
75. Çünkü İbrahim cidden yumuşak huylu, içli ve kendisini Allah’a vermiş bir kimse idi. |
076.Hud |
76. “Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Zira Rabbinin emri gelmiştir. Onlara geri çevrilmez bir azap mutlaka gelecektir.” |
077.Hud |
77. Elçilerimiz Lut’a gelince, onlar yüzünden üzüldü ve göğsü daraldı, “Bu çetin bir gündür!” dedi. |
078.Hud |
78. Daha önce de kötü işler yapmakta olan kavmi koşarak onun yanına geldiler. Lut dedi ki: “Ey kavmim! İşte şunlar benim kızlarımdır. Onlar sizin için daha temizdir. Allah’tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mudur sizin?” |
079.Hud |
79. Dediler ki: “Senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını biliyorsun. Ve sen bizim ne istediğimizin pekâlâ farkındasın!” |
080.Hud |
80. Dedi ki: “Keşke size yetecek bir kuvvetim olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim.” |
081.Hud |
81. Melekler: “Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana aslâ dokunamazlar. Sen gecenin bir kısmında âilenle beraber yola çık. Karından başka hiç kimse geri kalmasın. Çünkü onların başına gelecek olan, şüphesiz ona da isabet edecektir. Onlara vâdolunan zaman, gün doğana kadardır. Sabah yakın değil mi?” dediler. |
082.Hud |
82. Vaktaki azap emrimiz gelince, o memleketin altını üstüne getirdik ve tepelerine pişirilmiş balçıktan taşları arka arkaya yağdırdık. |
083.Hud |
83. Rabbinin katında damgalanmış taşlar. Bu felâket taşları zâlimlerden uzak değildir. |
084.Hud |
84. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Onlara: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Doğrusu ben sizi bolluk içinde görüyorum ve ben sizin hakkınızda kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.” |
085.Hud |
85. “Ey Kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam dengeli yapın. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” |
086.Hud |
86. “Eğer inanıyorsanız Allah’ın (helâl olarak) bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinize bekçi değilim.” |
087.Hud |
87. Dediler ki: “Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı veya mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Doğrusu sen yumuşak huylusun, çok akıllısın.” |
088.Hud |
88. Dedi ki: “Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana nezdinde güzel bir rızık vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerde, aksini yaparak size aykırı hareket etmek istemem. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben yalnız O’na tevekkül ettim ve yalnız O’na yönelirim.” |
089.Hud |
89. “Ey Kavmim! Bana karşı düşmanlığınız, sakın sizi Nuh kavminin veya Hud kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi bir felâkete uğratmasın! Lût kavmi henüz sizden uzak değildir.” |
090.Hud |
90. “Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra da O’na tevbe edin. Doğrusu Rabbim çok merhametlidir ve çok sever.” |
091.Hud |
91. Dediler ki: “Ey Şuayb! Sözlerinin çoğunu anlamıyoruz. Biz seni cidden içimizde zayıf, güçsüz görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı, seni mutlaka taşlardık. Senin bize karşı hiçbir üstünlüğün yoktur.” |
092.Hud |
92. Dedi ki: “Ey kavmim! Size göre benim kabilem Allah’tan daha mı şereflidir ki, O’nu arkanıza attınız. Şüphesiz ki Rabbim yapmakta olduklarınızı çepeçevre kuşatmıştır.” |
093.Hud |
93. “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın, doğrusu ben de yapacağım. Yakında kime azabın gelip kendisini rezil edeceğini ve yalancının kim olduğunu bileceksiniz. Gözleyin! Doğrusu ben de sizinle beraber gözetmekteyim.” |
094.Hud |
94. Emrimiz gelince, Şuayb’ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri o korkunç ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. |
095.Hud |
95. Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Haberiniz olsun ki Semud kavmi nasıl uzaklaşıp gittiyse, Medyen kavmi de öyle uzaklaşıp gitti. |
096.Hud |
96. Andolsun ki Musa’yı âyetlerimizle (mucizelerimizle) ve apaçık bir delille gönderdik. |
097.Hud |
97. Firavun’a ve ileri gelenlerine. Onlar Firavun’un emrine uydular. Oysa Firavun’un emri hiç de doğru değildi. |
098.Hud |
98. Firavun kıyamet gününde kavmine öncülük eder, onları cehenneme götürür. Ne kötü yerdir onların vardıkları yer! |
099.Hud |
99. Hem burada hem kıyamet gününde lânete uğratılırlar. Ne kötü bir bağıştır onlara verilen bu bağış! |
0100.Hud |
100. Bunlar sana anlattığımız, o memleketlerin haberleridir. Onların bir kısmı hâlâ duruyor, bir kısmı ise silinip gitmiştir. |
0101.Hud |
101. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri gelince, Allah’ı bırakıp taptıkları ilâhları kendilerine bir fayda vermedi, zararlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı. |
0102.Hud |
102. Halkı zâlim olan memleketi Rabbin yakaladığı zaman işte böyle yakalar. O’nun yakalaması pek acı ve pek şiddetlidir. |
0103.Hud |
103. Hiç şüphesiz ki bunda ahiret azabından korkanlar için bir âyet (ibret) vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı bir gündür ve o gün görülecek bir gündür. |
0104.Hud |
104. Biz onu ancak sayılı bir müddetin sona ermesi için erteledik. |
0105.Hud |
105. O gün geldiği zaman Allah’ın izni olmadan kimse konuşamaz. İçlerinde bedbaht olanlar da vardır, bahtiyar olanlar da vardır. |
0106.Hud |
106. Bedbaht olanlar cehennemdedirler. Onların orada bir soluk alış-verişleri vardır ki! |
0107.Hud |
107. Rabbinin dilediği hariç, diğerleri gökler ve yer durdukça orada ebedî kalacaklardır. Muhakkak ki Rabbin dilediğini yapandır. |
0108.Hud |
108. Mutlu kılınanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar orada ebedî kalacaklardır. Bu, bitmez tükenmez bir lütuftur. |
0109.Hud |
109. Bunların taptıklarının bâtıl olduğunda şüphen olmasın. Onlar daha önce atalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz onların (azaptan) nasiplerini eksiksiz ödeyeceğiz. |
0110.Hud |
110. Andolsun ki Musa’ya Kitab’ı verdik, onda da ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilmiş bitmişti bile. Doğrusu onlar (senin kavminin kâfirleri de), bu Kur’an’dan yana şiddetli bir tereddüt ve şüphe içindedirler. |
0111.Hud |
111. Şüphesiz ki Rabbin, onların her birinin amellerinin karşılığını tam olarak verecektir. Çünkü O, yaptıklarından haberdardır. |
0112.Hud |
112. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Beraberindeki tevbe edenler de. Aşırı gitmeyin. Çünkü O, yaptıklarınızı görmektedir. |
0113.Hud |
113. Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur. Sonra yardım da görmezsiniz. |
0114.Hud |
114. Gündüzün iki ucunda ve gecenin de yakın saatlerinde namaz kıl! İyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt almak isteyenler için bir hatırlatmadır. |
0115.Hud |
115. Sabret! Çünkü Allah muhsinlerin mükâfatını zâyi etmez. |
0116.Hud |
116. Sizden önceki asırlarda faziletli kimselerin yeryüzünde bozgunculuğu önlemeye çalışmaları gerekmez miydi? Ancak onlar arasından kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı. Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten onlar günahkâr idiler. |
0117.Hud |
117. Halkı ıslah olmuş (sâlih ve ıslahtan yana) kimseler olsaydı, Rabbin o memleketleri haksız yere helâk edecek değildi. |
0118.Hud |
118. Rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı, fakat onlar hâlâ ayrılıktadırlar. |
0119.Hud |
119. Ancak Rabbinin rahmetine nâil olanlar müstesnâdır. (Onlar bu ihtilâfın dışında kalmışlardır). Esasen onları bunun için (rahmet etmek için) yaratmıştır. Rabbinin: “Andolsun ki ben cehennemi cinlerle ve insanlarla dolduracağım!” sözü tamamen yerine gelmiştir. |
0120.Hud |
120. Peygamberlerin haberlerinden sana anlattığımız her şey, senin gönlünü pekiştirmemizi sağlar. Bunda da sana hak ve müminlere de bir öğüt ve uyarı gelmiştir. |
0121.Hud |
121. İnanmayanlara de ki: “Elinizden gelen çalışmayı yapın. Biz de (hakikatı duyurmak için) gerekeni yapıyoruz.” |
0122.Hud |
122. Bekleyin! Şüphesiz ki biz de beklemekteyiz. |
0123.Hud |
123. Göklerin ve yerin gaybı Allah’ındır. Her iş O’na döndürülür. Öyle ise O’na kulluk et ve O’na güven. Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir. |
01.Yusuf |
1. Elif. Lâm. Râ. Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir. |
02.Yusuf |
2. Anlayabilesiniz diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik. |
03.Yusuf |
3. Resulüm! Biz sana bu Kur’an’ı vahyetmekle sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Gerçek şu ki, sen daha önce bunlardan habersizdin. |
04.Yusuf |
4. Bir zaman Yusuf babasına: “Babacığım! Ben rüyâmda onbir yıldızla güneşi ve ay’ı gördüm. Gördüm ki onlar bana secde ediyorlar!” demişti. |
05.Yusuf |
5. (Babası) dedi ki: “Yavrucuğum! Bu rüyânı sakın kardeşlerine anlatma! Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.” |
06.Yusuf |
6. “Rabbin seni böylece (rüyândaki gibi) seçecek, sana rüyâları yorumlamayı öğretecek; daha önce ataların İbrahim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi, sana ve Yakup soyuna da tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” |
07.Yusuf |
7. Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinin kıssasında soranlar için ibretler vardır. |
08.Yusuf |
8. Hani onlar şöyle demişlerdi: “Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa biz birbirimize bağlı bir cemaatiz. Doğrusu babamız açıkça bir yanlışlık içindedir.” |
09.Yusuf |
9. “Yusuf’u öldürün veya onu uzak bir yere atın ki, babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra (tevbe eder) iyi kimseler olursunuz.” |
010.Yusuf |
10. İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Yusuf’u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine atın, geçen bir yolcu kafilesi onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın.” |
011.Yusuf |
11. Dediler ki: “Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf’u bize emanet etmiyorsun? Oysa biz ona iyilik etmek isteyen kimseleriz.” |
012.Yusuf |
12. “Yarın onu bizimle beraber gönder de bol bol yesin, oynasın, biz onu mutlaka koruruz.” |
013.Yusuf |
13. Dedi ki: “Onu götürmeniz cidden beni üzer, endişeye düşürür. Siz farkına varmadan onu bir kurdun yemesinden korkarım.” |
014.Yusuf |
14. Dediler ki: “Vallahi biz kuvvetli bir topluluk olduğumuz halde eğer onu kurt yerse, o zaman biz tamamen âciz, beceriksiz kimseleriz demektir.” |
015.Yusuf |
15. Onu götürüp de kuyunun derinliklerine atmaya topluca karar verdikleri zaman biz Yusuf’a: “Andolsun ki sen onların bu işlerini, hiç farkında olmayacakları bir sırada kendilerine haber vereceksin!” diye vahyettik. |
016.Yusuf |
16. Akşamleyin ağlayarak babalarının yanına geldiler. |
017.Yusuf |
17. Dediler ki: “Ey babamız! Biz yarış yapmak için gitmiştik, Yusuf’u da eşyamızın yanına bırakmıştık. Ne yazık ki onu kurt yemiş! Şimdi biz ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın.” |
018.Yusuf |
18. Gömleğin üzerinde yalancı bir kan ile geldiler. (Babaları) dedi ki: “Hayır! Nefisleriniz sizi aldatmış, böyle bir işe sürüklemiş. Artık bana güzelce sabır gerekir. Söylediklerinize karşı da yardımına sığınılacak ancak Allah’tır.” |
019.Yusuf |
19. Bir kervan geldi, sucularını kuyuya gönderdiler. O da gidip kovasını kuyuya saldı. (Yusuf’u görünce) “Müjde! İşte bir oğlan!” dedi. Onu alıp (ticari) bir mal olarak sakladılar. Halbuki Allah onların ne yaptıklarını çok iyi biliyordu. |
020.Yusuf |
20. Onu değersiz bir fiyat ile bir kaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona karşı rağbetsiz idiler. |
021.Yusuf |
21. Mısır’da onu satın alan kimse karısına dedi ki: “Ona güzel bak! Umulur ki bize faydası dokunur, ya da onu evlât ediniriz.” İşte böylece biz Yusuf’u o yere yerleştirdik. Ona rüyâların yorumunu öğrettik. Allah emrini yerine getirmeye kâdirdir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. |
022.Yusuf |
22. Erginlik çağına erince ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz güzel hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız. |
023.Yusuf |
23. Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murad almak istedi. Kapıları sıkı sıkı kapadı ve: “Gelsene!” dedi. O da: “Allah’a sığınırım! Zira (kocanız) benim efendimdir, bana iyi baktı. Zâlimler şüphesiz ki iflâh olmazlar.” dedi. |
024.Yusuf |
24. O kadın gerçekten niyetini kurmuştu. Eğer Rabbinden bir işaret görmemiş olsaydı, belki Yusuf da ona kastetmiş gitmişti. Böylece biz ondan kötülüğü ve fuhşu bertaraf ettik. Çünkü o bizim ihlâslı kullarımızdandı. |
025.Yusuf |
25. İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın Yusuf’un gömleğini arkadan boylu boyuna yırttı. Kapının önünde kocasına rastladılar. Kadın: “Senin âilene kötülük yapmak isteyenin cezâsı, zindana atılmaktan ya da acıklı bir şekilde işkence edilmekten başka bir şey midir?” dedi. |
026.Yusuf |
26. Dedi ki: “Hayır! Beni kendine o çağırdı, benden murad almak istedi.” Kadının akrabasından bir şâhit şöyle şahitlik etti: “Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiştir, o yalancılardandır.” |
027.Yusuf |
27. “Şayet gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir, erkek ise doğrulardandır.” |
028.Yusuf |
28. Kocası gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce kadına dönerek: “Doğrusu bu sizin hilenizdir, sizin hileniz gerçekten büyüktür.” dedi. |
029.Yusuf |
29. (Sonra Yusuf’a dönerek): “Ey Yusuf! Sen bundan vazgeç!” (Karısına da): “Sen de günahının bağışlanmasını dile, çünkü sen suçlulardansın.” dedi. |
030.Yusuf |
30. Şehirde bazı kadınlar dediler ki: “Vezirin karısı, delikanlının nefsinden murad almak, onu kendisine râm etmek istiyormuş. Yusuf’un sevgisi Züleyha’nın kalbini zar gibi kaplamış. Biz onu gerçekten apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz.” |
031.Yusuf |
31. Kadın, kendisini yermelerini işitince onlara dâvetçiler gönderdi. Dayalı döşeli yer (sofra) hazırladı. Geldiklerinde her birine birer bıçak verdi. “Çık karşılarına!” dedi. Kadınlar onu görünce büyüklüğünü anladılar ve şaşkınlıklarından ellerini kestiler. “Allah için hâşâ! Bu insan değildir, ancak yüce bir melektir.” dediler. |
032.Yusuf |
32. Kadın: “İşte sözünü edip beni ayıpladığınız genç budur. Ben kendisinden murad almak istedim. O ise iffetinden ötürü reddetti. Yemin ederim ki eğer emrimi yerine getirmezse elbette zindana atılacak ve kahra uğrayanlardan olacak.” dedi. |
033.Yusuf |
33. (Yusuf) dedi ki: “Ey Rabbim! Zindan benim için, bunların isteklerini yapmaktan daha sevimlidir. Eğer tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve câhillerden olurum.” |
034.Yusuf |
34. Rabbi onun duâsını kabul etti ve ondan uzaklaştırdı. Çünkü O işitendir, bilendir. |
035.Yusuf |
35. Sonunda kadının âilesi kesin delilleri görmelerine rağmen, onu bir süre için zindana atmayı uygun buldular. |
036.Yusuf |
36. Onunla birlikte zindana iki genç daha atıldı. Biri: “Ben şaraplık üzüm sıktığımı gördüm.” dedi. Diğeri: “Başımın üstünde kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm.” dedi. “Bunun yorumunu bize haber ver. Çünkü biz senin muhsinlerden olduğunu görüyoruz.” (dediler). |
037.Yusuf |
37. (Yusuf) dedi ki: “Rabbimin bana öğrettiği ilim ile, daha yiyeceğiniz yemek gelmezden evvel onu size haber veririm. Doğrusu ben, Allah’a inanmayan ve âhireti inkâr eden bir kavmin dinini terkettim.” |
038.Yusuf |
38. “Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Allah’a herhangi bir ortak koşmak bize yaraşmaz. Bu Allah’ın bize ve bütün insanlara bir lütfudur. Fakat insanların çoğu şükretmezler.” |
039.Yusuf |
39. “Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok ilâhlar mı hayırlıdır, yoksa Kahhar olan bir tek Allah mı?” |
040.Yusuf |
40. “Sizin Allah’ı bırakıp da taptığınız, kendinizin ve babalarınızın adlandırdığı uydurma birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onların doğruluğuna dâir hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’ındır. O, yalnız kendisine kulluk etmenizi emretmiştir. Bu dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” |
041.Yusuf |
41. “Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyâlarınıza gelince): Biriniz yine efendisine şarap sunacak. Diğeri ise asılacak, kuşlar onun başından yiyecek. Sorduğunuz iş, işte böylece kesinleşmiştir.” |
042.Yusuf |
42. “Onlardan kurtulacağını tahmin ettiği kimseye: “Beni efendinin yanında an. (Burada suçsuz olarak yattığımı ona söyle, belki beni çıkarır.)” dedi. Fakat şeytan efendisine onu hatırlatmayı unutturdu. Bu yüzden Yusuf daha bir kaç yıl zindanda kaldı. |
043.Yusuf |
43. (Kral) dedi ki: “Ben rüyâmda yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yediğini görüyorum. Ayrıca yedi yeşil başak ve bir o kadar da kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Eğer rüyâ yormasını biliyorsanız, bu rüyâmı bana yorumlayınız.” |
044.Yusuf |
44. “Bunlar karmakarışık rüyâlardır, biz böyle rüyâların yorumunu bilemeyiz.” dediler. |
045.Yusuf |
45. Zindandaki iki kişiden kurtulmuş olanı, uzun bir zaman sonra (Yusuf’u) hatırladı ve: “Ben size onun yorumunu haber veririm, hele beni bir gönderin!” dedi. |
046.Yusuf |
46. (Yusuf’un yanına giderek dedi ki): “Ey Yusuf! Ey doğru sözlü kişi! Rüyâda görülen yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yemesi, yedi yeşil başak ve bir o kadar kuru başak nedir? Bize yorumla, ben de insanlara ulaştırayım da bilsinler.” |
047.Yusuf |
47. Yusuf dedi ki: “Âdetiniz üzere yedi sene ekin ekersiniz. Sonra biçtiğiniz ekinin yediğinizden artanını başağında bırakınız.” |
048.Yusuf |
48. “Sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelecek, tohumluk olarak saklayacaklarınızdan az bir miktar hariç, o yıllar için önceden biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek.” |
049.Yusuf |
49. “Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara bol yağmur verilecek, o zaman da sıkıp sağacaklar.” |
050.Yusuf |
50. (Bunun üzerine) kral: “Onu bana getirin!” dedi. Elçi (Yusuf’a) gelince (Yusuf ona) dedi ki: “Efendine dön, kadınlar niçin ellerini kesmişlerdi diye bir sor! Şüphesiz ki benim Rabbim onların hilesini çok iyi bilir.” |
051.Yusuf |
51. (Kral kadınlara) dedi ki: “Yusuf’un nefsinden murad almak istediğiniz zaman durumunuz neydi?” Onlar da: “Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik.” dediler. Aziz’in karısı da dedi ki: “İşte şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murad almak istemiştim. Doğrusu o sâdıklardandır.” |
052.Yusuf |
52. (Yusuf dedi ki:) “Bu, Aziz’in yokluğunda ona hâinlik etmediğimi ve Allah’ın hâinlerin hilesini başarıya erdirmeyeceğini (herkesin) bilmesi içindir.” |
053.Yusuf |
53. “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Rabbimin merhameti olmadıkça nefis olanca şiddetiyle kötülüğü emreder. Şüphesiz ki Rabbim bağışlayandır, merhamet edendir.” |
054.Yusuf |
54. Kral: “Onu bana getirin, yanıma alayım!” dedi. Onunla konuşunca: “Bugün sen bizim nezdimizde yüksek bir mevki sahibisin ve güvenilir bir kimsesin.” dedi. |
055.Yusuf |
55. (Yusuf) “Beni memleketin hazinelerine memur et! Çünkü ben onları çok iyi korurum ve bu işi bilirim.” dedi. |
056.Yusuf |
56. Böylece biz Yusuf’u o memlekette yerleştirip kendisine mevki verdik. Orada istediği yerde konaklayabilirdi. (Dilediğini yapar, dilediği gibi hareket ederdi). Biz rahmetimizi kime dilersek ona isabet ettiririz ve biz güzel davrananların mükâfatını zâyi etmeyiz. |
057.Yusuf |
57. Ahiret mükâfatı ise, iman edip takvâ üzere bulunanlar, (Allah’tan saygı ile korkup fenâlıklardan sakınanlar) için elbette daha hayırlıdır. |
058.Yusuf |
58. Yusuf’un kardeşleri geldiler, onun huzuruna girdiler. O onları tanıdı, fakat onlar onu tanıyamadılar. |
059.Yusuf |
59. Yüklerini hazırlayınca dedi ki: “Baba bir kardeşinizi de bana getirin. Sizlere ölçüyü bol tuttuğumu ve benim misafirperverlerin en hayırlısı olduğumu görmüyor musunuz?” |
060.Yusuf |
60. “Eğer onu bana getirmezseniz, artık bundan böyle benden bir ölçek dahi zahire beklemeyin ve bana yaklaşmayın!” |
061.Yusuf |
61. Dediler ki: “Onu babasından istemeye çalışacağız ve her halde bunu yapacağız.” |
062.Yusuf |
62. (Yusuf) emrindeki gençlere dedi ki: “Onların zâhire bedellerini yüklerinin içine koyun. Belki âilelerine döndüklerinde onu anlarlar da bir daha dönerler.” |
063.Yusuf |
63. Babalarına döndüklerinde: “Ey babamız! Bize yiyecek yasak edildi, artık bize zahire verilmeyecek. Kardeşimizi bizimle gönder de (onun sayesinde) ölçüp yiyecek alalım. Biz onu mutlaka koruruz.” dediler. |
064.Yusuf |
64. Babaları dedi ki: “Daha önce kardeşi hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun hakkında da ancak o kadar güvenirim. Allah en hayırlı koruyucudur ve O merhametlilerin en merhametlisidir.” |
065.Yusuf |
65. Yüklerini açınca zahire bedellerinin kendilerine iâde edilmiş olduğunu gördüler. Dediler ki: “Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte sermayemiz de bize iâde edilmiş! (Onunla yine) âilemize yiyecek getiririz. Kardeşimizi de koruruz. Bir deve yükü de fazla alırız, bu seferki az idi, bize yetmez.” |
066.Yusuf |
66. Babaları dedi ki: “Etrafınızın çepeçevre kuşatılması (çaresiz kalmanız) hariç, onu bana geri getireceğinize dair Allah’a karşı sağlam bir söz vermezseniz, onu aslâ sizinle göndermem.” Artık onlar ona söz verince: “Allah söylediklerinize şâhit olsun.” dedi. |
067.Yusuf |
67. Sonra şöyle dedi: “Oğullarım! Şehre bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. (Olur ki herhangi bir musibetle karşılaşırsınız.) Bununla beraber ben, Allah’ın hükmünden hiçbir şeyi sizden gideremem. Hüküm yalnız Allah’ındır. Ben ancak O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de O’na tevekkül etsinler.” |
068.Yusuf |
68. Babalarının kendilerine emrettiği yerden (ayrı ayrı şehre) girdiler. Gerçi bu (tedbir), Allah’ın takdirinden hiçbir şeyi onlardan savamazdı. Ancak Yakub içindeki arzuyu ortaya koymuş oldu. Şüphesiz ki o ilim sahibiydi, ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
069.Yusuf |
69. Yusuf’un yanına girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı ve: “Bilesin ki ben senin kardeşin Yusuf’um. Onların yaptıklarına artık üzülme!” dedi. |
070.Yusuf |
70. Onların yüklerini yükletirken bir su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir münâdî: “Ey kafile! Durun! Siz hırsızsınız!” diye seslendi. |
071.Yusuf |
71. (Kardeşleri) onlara dönüp: “Ne kaybettiniz?” dediler. |
072.Yusuf |
72. Onlar dediler ki: “Kralın su kabını kaybettik, onu arıyoruz! Onu getirene bir deve yükü mükâfat verilecek. Ben buna kefil oluyorum.” |
073.Yusuf |
73. “Allah Allah... Siz de muhakkak anlamışsınızdır ki, biz bu yere fesat çıkarmak için gelmedik ve biz hırsız da değiliz.” dediler. |
074.Yusuf |
74. (Yusuf’un adamları): “Yalan söylüyorsanız bunun cezası ne olacak?” dediler. |
075.Yusuf |
75. “Onun cezası, kayıp eşya kimin yükünde bulunursa; işte o onun karşılığıdır, o şahsa el konulur. Biz zâlimleri böyle cezalandırırız.” dediler. |
076.Yusuf |
76. Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra da su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yusuf’a böyle bir tedbir öğrettik. Yoksa kralın dinine (kanunlarına) göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah dilerse başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz ve her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen vardır. |
077.Yusuf |
77. “Çalmışsa, daha önce kardeşi de çalmıştı.” dediler. Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı. (İçinden): “Durumunuz pek kötüdür, ne isnad ettiğinizi Allah daha iyi bilir.” dedi. |
078.Yusuf |
78. Dediler ki: “Ey Aziz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Zira biz seni muhsinlerden (iyilik edenlerden) görüyoruz.” |
079.Yusuf |
79. Dedi ki: “Mâzallah!.. Biz malımızı kimde bulmuşsak ancak onu alıkoyarız, yoksa biz zulmedenler oluruz.” |
080.Yusuf |
80. Ondan ümitlerini kesince, aralarında görüşmek üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki: “Babanızın sizden Allah adına kesin söz aldığını, daha önce Yusuf meselesinde de işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda hüküm verinceye kadar bu yerden ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdır.” |
081.Yusuf |
81. “Siz dönün, babanıza deyin ki: “Ey babamız! Oğlun inan ki hırsızlık etti. Biz bildiğimizden başka bir şey görmedik. Görülmeyeni de bilmeyiz.” |
082.Yusuf |
82. “Bulunduğumuz şehrin halkına ve beraber geldiğimiz kervana da sorabilirsin. Biz gerçekten doğru söylüyoruz.” |
083.Yusuf |
83. (Babaları) dedi ki: “Hayır! Sizi nefisleriniz aldatıp, böyle büyük bir işe sürüklemiş. Artık bana sükunet ve ümit içinde sabır gerekir. Umulur ki Allah hepsini bir arada bana kavuşturur. Her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan ancak O’dur.” |
084.Yusuf |
84. Onlardan yüz çevirdi. “Ey Yusuf’un üstüne titreyen üzüntüm.” dedi. Üzüntüsünden gözlerine ak düştü, artık acısını içinde saklıyordu. |
085.Yusuf |
85. (Oğulları): “Vallahi sen Yusuf’u ana ana kederinden hastalanıp eriyeceksin, yahut öleceksin!” dediler. |
086.Yusuf |
86. Dedi ki: “Ben üzüntümü ve tasamı yalnız Allah’a açarım. Allah tarafından, ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” |
087.Yusuf |
87. “Ey oğullarım! Gidin, Yusuf’u ve kardeşinizi iyice araştırın. Allah’ın merhametinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” |
088.Yusuf |
88. Yusuf’un huzuruna girdiklerinde dediler ki: “Ey Aziz! Biz de âilemiz de darlığa uğradık, çok değersiz bir sermaye ile geldik. Bize yine tam ölçek ver. Ayrıca bize bağışta da bulun. Allah şüphesiz ki sadaka verenleri mükâfatlandırır.” |
089.Yusuf |
89. Yusuf dedi ki: “Siz câhil kimselerken Yusuf’a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?” |
090.Yusuf |
90. “Yoksa sen Yusuf musun?” dediler. O da dedi ki: “Evet ben Yusuf’um, bu da kardeşim! Allah bize lütfetti. Doğrusu kim Allah’tan korkar, ibtilâlara sabrederse, bilsin ki Allah muhsinlerin (iyi harekette bulunanların) mükâfatını katiyyen zâyi etmez.” |
091.Yusuf |
91. “Vallahi, Allah seni bizden üstün kıldı. Doğrusu biz suç işlemiştik.” dediler. |
092.Yusuf |
92. Dedi ki: “Size bugün hiçbir başa kakma yok, ayıplanacak değilsiniz. Allah sizi bağışlasın. O merhametlilerin en merhametlisidir.” |
093.Yusuf |
93. “Şu benim gömleğimi götürün, babamın yüzüne sürün, görecek duruma gelir ve bütün âilenizle birlikte bana gelin.” |
094.Yusuf |
94. Kafile (Mısır’dan) ayrılınca babaları: “İnanın ki ben Yusuf’un kokusunu duyuyorum. Eğer beni bunak yerine koymazsanız (sözlerime inanacaksınız).” |
095.Yusuf |
95. “Vallahi sen hâlâ eski şaşkınlığın içindesin.” dediler. |
096.Yusuf |
96. Müjdeci gelip de gömleği Yakub’un gözüne sürünce, gözleri hemen açıldı. “Ben sizin bilmediklerinizi, Allah tarafından bilirim dememiş miydim?” dedi. |
097.Yusuf |
97. (Oğulları): “Ey babamız! Suçlarımızın bağışlanmasını dileyiver, bizler hiç şüphesiz hata edenlerden idik.” dediler. |
098.Yusuf |
98. Dedi ki: “Sizin için Rabbimden bağışlanmanızı dileyeceğim. O gerçekten bağışlar ve merhamet eder.” |
099.Yusuf |
99. Nihayet Yusuf’un yanına vardıklarında, o anasını babasını bağrına basıp kucakladı ve: “Allah’ın izniyle güven içinde Mısır’a girin!” dedi. |
0100.Yusuf |
100. Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu. Hepsi onun için secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: “Ey Babacığım! İşte bu, vaktiyle gördüğüm rüyânın tahakkukudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana gerçekten pek çok iyilikte bulundu. Şüphesiz ki Rabbim dileyeceği şeyleri çok ince düzenler. O her şeyi hakkıyla bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.” |
0101.Yusuf |
101. “Rabbim! Sen bana hükümranlık verdin, rüyâların tabirini öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada da ahirette de benim yârim yardımcım sensin. Müslüman olarak canımı al ve beni sâlihler zümresine kat.” |
0102.Yusuf |
102. Resulüm! Sana işte bu vahyettiklerimiz gayb haberlerindendir. Onlar hile ve düzen kurarak işlerini kararlaştırmak için toplandıklarında sen yanlarında bulunmuyordun. |
0103.Yusuf |
103. Sen ne kadar yürekten istesen de insanların çoğu inanmazlar. |
0104.Yusuf |
104. Resulüm! Oysa sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. O (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür. |
0105.Yusuf |
105. Göklerde ve yerde nice âyetler (deliller) vardır ki, yanlarından yüzlerini çevirerek geçerler. |
0106.Yusuf |
106. Onların çoğu Allah’a iman etmişler, fakat müşrik olarak yaşarlar. |
0107.Yusuf |
107. Allah tarafından kuşatıcı bir felâket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emin mi gördüler? |
0108.Yusuf |
108. Resulüm! De ki: “İşte benim yolum budur. Ben Allah’a dâvet ediyorum. Ben ve bana tâbi olanlar basiret üzerindeyiz. Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim.” |
0109.Yusuf |
109. Resulüm! Biz senden önce de, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber göndermedik. Yeryüzünde hiç dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler! Allah’tan korkup sakınan muttakiler için âhiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? |
0110.Yusuf |
110. Nihayet o peygamberler ümitsizliğe düşüp de kendilerinin kesinlikle yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada, onlara yardımımız gelmiştir. Böylece dilediğimiz kimseler kurtuluşa erdirilir. Baskınımız suçlular gürûhundan aslâ geri çevrilmez. |
0111.Yusuf |
111. Andolsun ki peygamberlerin kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır. Bu (Kur’an) uydurulabilecek bir söz değildir. Ancak kendinden önce gelen kitapları tasdik eden, inanan bir kavme her şeyi açıklayan, doğru yolu gösteren bir hidayet ve bir rahmettir. |
01.Rad |
1. Elif. Lâm. Mîm. Râ. Bunlar Kitab’ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen haktır, fakat insanların çoğu inanmazlar. |
02.Rad |
2. Allah O’dur ki, gökleri gördüğünüz gibi direksiz yükseltti. Sonra Arş’ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu). Güneşi ve ay’ı musahhar kılmıştır. Bunların her biri, muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O her işi düzenler, âyetlerini birer birer açıklar. Tâ ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgi edinesiniz. |
03.Rad |
3. Yeri geniş yapan, orada sâbit dağlar ve nehirler var eden, bütün meyvelerden yeryüzünde ikişer çiftler yaratan O’dur. Geceyi gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz ki bunda düşünen bir topluluk için (ibretler) vardır. |
04.Rad |
4. Yeryüzünde birbirine komşu kıt’alar, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır. Bunların hepsi bir su ile sulandığı halde, yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda da aklını kullanan bir topluluk için (ibretler) vardır. |
05.Rad |
5. Eğer şaşıyorsan, asıl şaşılacak şey onların şu sözleridir: “Biz toprak olduğumuz zaman mı, biz mi yeniden yaratılacağız?” İşte onlar Rablerini inkâr edenlerdir. Onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır. İşte onlar cehennemliklerdir, orada ebedî kalacaklardır. |
06.Rad |
6. Onlar senden iyilikten önce kötülüğü acele istiyorlar. Oysa onlardan önce (nice cezaların) benzerleri gelip geçti. Doğrusu insanların zulmetmelerine rağmen, Rabbin mağfiret sahibidir. Şüphesiz ki Rabbinin azabı da şiddetlidir. |
07.Rad |
7. Kâfirler: “Ona Rabbinden bir âyet (mucize) indirilmeli değil miydi?” dediler. Sen ancak bir yol göstericisin ve her toplumun hidayet rehberi bir yol göstericisi vardır. |
08.Rad |
8. Allah her dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerde neyi eksik, neyi ziyade edeceğini bilir. O’nun katında her şey ölçü iledir. |
09.Rad |
9. O görülmeyeni de bilir, görüleni de bilir. Çok büyüktür, yücedir. |
010.Rad |
10. Aranızdan birisi ister sözü gizlesin, ister açığa vursun; ister gece karanlığında gizlensin, ister gündüzün ortaya çıksın (O’nun nezdinde) aynıdır. |
011.Rad |
11. Önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır. Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah onların durumlarını değiştirmez. Allah bir millet için kötülük dilediği zaman, artık onu geri çevirecek bir kuvvet yoktur. Onlar için Allah’tan başka bir veli (yardımcı) da yoktur. |
012.Rad |
12. O ki, size korku ve ümit içinde şimşeği gösterir ve ağır bulutlar meydana getirir. |
013.Rad |
13. Gök gürültüsü Allah’ı hamd ile, melekler de korkusundan O’nu tesbih ederler. Yıldırımları gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele edip duruyorlar. Halbuki O kudreti pek çetin olandır. |
014.Rad |
14. Gerçek duâ ancak O’nadır. O’ndan başka duâ ettikleri, kendilerinin duâlarına hiçbir karşılık veremezler. Durumları ancak suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış kimsenin durumu gibidir. Oysa o hiçbir zaman suya kavuşamaz. İşte kâfirlerin duâsı da ancak bunun gibi boşunadır. |
015.Rad |
15. Göklerde ve yerde bulunanlar da, onların gölgeleri de ister istemez sabah akşam Allah’a secde ederler. |
016.Rad |
16. De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” De ki: “Allah’tır.” De ki: “Siz onu bırakıp da kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?” De ki: “Hiç körle gören bir olur mu? Yahut karanlıklar ile aydınlık bir midir? Yoksa Allah’a, O’nun gibi yaratan ortaklar buldular da yaratmaları birbirine mi benzettiler?” De ki: “Allah’tır her şeyi yaratan.” O, Vâhid’dir, Kahhar’dır. |
017.Rad |
17. Allah gökten su indirir de dereler kendi miktarınca dolup taşar. Sel üste çıkan köpüğü alıp götürür. Bir ziynet veya eşya yapmak için ateşte erittikleri madenlerde de buna benzer bir köpük vardır. İşte Allah hak ile bâtılı böyle misal verir. Köpük atılıp gider, insanlara fayda veren şey ise yerde kalır. İşte Allah bunun gibi daha nice misaller verir. |
018.Rad |
18. Rablerine icabet edenlere en güzel karşılık vardır. O’na uymayanlara gelince, eğer yeryüzünde bulunan her şey ve bir o kadarı daha onların olsa, azaptan kurtulmak için hepsini fedâ ederlerdi. Hesabın en kötüsü onlar içindir, varacakları yer cehennemdir, o ne kötü yataktır! |
019.Rad |
19. Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen (mümin) bir kimse, kör gibi olur mu? Ancak selim akıl sahipleridir ki, iyice düşünürler. |
020.Rad |
20. Onlar ki Allah’ın ahdini yerine getirirler, verdikleri sözü bozmazlar. |
021.Rad |
21. Onlar Allah’ın bitiştirilmesini emrettiği şeyi bitiştirirler. Rablerinden korkarlar ve en kötü hesaptan ürkerler. |
022.Rad |
22. Onlar ki, Rablerinin rızâsına ermek için sabrederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık (Allah yolunda) harcarlar ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte dünya yurdunun sonucu onlar içindir. |
023.Rad |
23. (O yurt) Adn cennetleridir, oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından sâlih olanlarla beraber girecekler, melekler de her kapıdan onların yanına varacaklardır. |
024.Rad |
24. “Sabretmenize karşılık size selâm olsun. Burası dünya yurdunun ne güzel bir sonucudur!” |
025.Rad |
25. Allah’a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar ve Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi ayıranlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar... İşte lânet onlar içindir ve kötü yurt cehennem de onlarındır. |
026.Rad |
26. Allah dilediğine rızkını kolaylaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatı ile şımardılar. Oysa ahiretin yanında dünya hayatı sadece bir geçimlikten ibarettir. |
027.Rad |
27. Kâfirler: “Ona Rabbinden bir âyet (mucize) indirilmeli değil miydi?” dediler. De ki: “Şüphesiz ki Allah dilediğini dalâlete düşürür ve Hakk’a inabe edene de hidayet eder.” |
028.Rad |
28. Onlar o kimselerdir ki iman etmişlerdir ve kalpleri zikrullahla mutmain olmuş, sükûn bulmuştur. Çok iyi bilin ki kalpler ancak zikrullahla itminana kavuşur, huzur bulur. |
029.Rad |
29. Onlar ki iman etmişler ve sâlih ameller işlemişlerdir. Ne mutlu onlara! Varacakları yer de ne güzeldir! |
030.Rad |
30. Resulüm! Böylece biz seni kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçmiş olduğu bir ümmete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman’ı inkâr ediyorlar. De ki: “O benim Rabbimdir, O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Yalnız O’na tevekkül ettim, dönüş de yalnız O’nadır.” |
031.Rad |
31. Eğer Kur’an ile dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulmuş olsaydı (kâfirler yine de inanmazlardı). Hayır! Bütün işler Allah’a âittir. İman edenler hâlâ bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi. Allah’ın vaadi gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir belâ gelmeye devam edecek veya o belâ evlerinin yakınına inecektir. Şüphesiz ki Allah vaadinden aslâ dönmez. |
032.Rad |
32. Andolsun ki senden önce gelen peygamberlerle de alay edilmişti. Ben de o kâfirlere önce mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. Azabım nasıl oldu? |
033.Rad |
33. Herkesin yaptığını görüp gözeten Allah, (başkası ile) bir olur mu? Onlar Allah’a ortaklar koştular. De ki: “Onlara isim veriniz. Yoksa siz O’na yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz veya kuru bir lâf mı ediyorsunuz?” Hayır! Kâfirlere kurdukları tuzaklar güzel gösterildi ve onlar doğru yoldan alıkonuldular. Allah kimi saptırırsa, artık ona doğru yolu gösteren bulunmaz. |
034.Rad |
34. Onlar için dünya hayatında azap vardır, ahiret azabı ise elbette daha şiddetlidir. Onları Allah’a karşı koruyacak kimse de yoktur. |
035.Rad |
35. Muttakilere vâdolunan cennetin misali şöyledir: Altından ırmaklar akar. Yemişleri de gölgesi de süreklidir. İşte bu, takvâ sahiplerinin âkibetidir. Kâfirlerin âkıbeti ise ateştir. |
036.Rad |
36. Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilene sevinirler. Fakat karşı gruplar içinde âyetlerin bir kısmını inkâr edenler vardır. De ki: “Ben ancak Allah’a kulluk etmekle ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Ben ancak O’na çağırıyorum ve dönüşüm de ancak O’nadır.” |
037.Rad |
37. İşte biz böylece onu Arapça bir hüküm olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların hevâlarına uyarsan, andolsun ki Allah katından sana ne bir dost ne de bir koruyucu çıkmaz. |
038.Rad |
38. Andolsun ki senden önce nice peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber bir âyet (mucize) getiremez. Her müddetin (yazıldığı) bir kitabı vardır. |
039.Rad |
39. Allah dilediğini mahveder siler, dilediğini de sâbit kılar. Ana kitap O’nun nezdindedir. |
040.Rad |
40. Biz, onlara vâdettiğimiz (azabın) bir kısmını sana göstersek de, yahut seni vefat ettirsek de, sana düşen ancak tebliğdir. Hesap görmek ise bize düşer. |
041.Rad |
41. Bizim yeryüzüne gelip, onu uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi? Hüküm veren Allah’tır. O’nun hükmünü bozacak kimse yoktur. O hesabı çabuk görendir. |
042.Rad |
42. Onlardan öncekiler de tuzak kurdular. Oysa bütün tuzaklar Allah’a âittir. Herkesin ne kazandığını O bilir. Kâfirler de bu yurdun sonunun kime âit olduğunu yakında bilecekler! |
043.Rad |
43. İnkâr edenler: “Sen elçi olarak gönderilmiş bir kimse değilsin.” derler. Resulüm! De ki: “Benim aramla sizin aranızda Allah ve kitap ilmine sahip olanların şâhitliği kâfidir.” |
01.İbrahim |
1. Elif. Lâm. Râ. Bu Kur’an öyle bir kitaptır ki; Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yegâne galip ve övülmeye lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik. |
02.İbrahim |
2. O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Şiddetli azaptan dolayı vay o kâfirlerin hâline! |
03.İbrahim |
3. Onlar dünya hayatını ahirete tercih ederler, insanları Allah’ın yolundan alıkoyarlar, Allah’ın yolunu eğriltmeye çalışırlar. İşte onlar uzak bir sapıklık içindedirler. |
04.İbrahim |
4. Biz her peygamberi mutlaka kendi kavminin dili ile gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın. Allah dilediğini dalâlette bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
05.İbrahim |
5. Andolsun ki biz Musa’yı: “Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve Allah’ın günlerini onlara hatırlat.” diye âyetlerimizle (mucizelerimizle) birlikte göndermiştik. Şüphesiz ki bunda sabreden ve şükreden herkes için âyetler (dersler) vardır. |
06.İbrahim |
6. Hani Musa kavmine şöyle demişti: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Çünkü O, sizi işkencenin en kötüsüne uğratan, oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakan Firavun hanedânından kurtarmıştı. Bütün bunlarda, Rabbinizden size büyük bir imtihan vardı.” |
07.İbrahim |
7. Hani Rabbiniz: “Şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım ve eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz ki azabım çok şiddetlidir.” diye bildirmişti. |
08.İbrahim |
8. Musa demişti ki: “Eğer siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi de inkâr etseniz, şüphesiz ki Allah zengindir, hamdedilmeye lâyıktır.” |
09.İbrahim |
9. Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Onları Allah’tan başkası bilmez. Peygamberleri onlara apaçık deliller (mucizeler) getirmişlerdi de, ellerini ağızlarına koydular. “Biz sizinle gönderilene inanmıyoruz. Bizi dâvet ettiğiniz şeyden de kuşkulu bir şüphe içindeyiz.” dediler. |
010.İbrahim |
10. Peygamberleri onlara dedi ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? Halbuki O, günahlarınızı bağışlamak için sizi çağırıyor ve sizi belirli bir vakte kadar bırakıyor.” Onlar da: “Siz de bizim gibi birer beşersiniz. Siz bizi atalarımızın tapındığı şeylerden uzaklaştırmak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirin.” dediler. |
011.İbrahim |
11. Peygamberleri onlara dediler ki: “Biz de sizin gibi birer insanız. Fakat Allah kullarından dilediğine nimetini lütfeder. Allah’ın izni olmadıkça bizim size delil getirmemize imkân yoktur. Müminler ancak Allah’a tevekkül etsinler.” |
012.İbrahim |
12. “Bize yollarımızı gösteren Allah’a niçin güvenmeyelim? Sizin bize ettiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” |
013.İbrahim |
13. Kâfirler peygamberlerine: “Elbette ki biz sizi ya memleketimizden çıkarırız ya da mutlaka bizim dinimize dönersiniz.” dediler. Rableri de onlara: “Biz zâlimleri mutlaka helâk edeceğiz.” diye vahyetti. |
014.İbrahim |
14. Onlardan sonra da sizi mutlaka o yere yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkan ve vaadimden çekinen kimselere mahsustur. |
015.İbrahim |
15. Rablerinden fütuhat istediler. Her inatçı zorba ise hüsrana uğradı. |
016.İbrahim |
16. Onun ardından da cehennem var. Orada kendisine irinli su içirilir. |
017.İbrahim |
17. Yutmaya çalışır, fakat boğazından geçiremez. Her yandan ölüm geldiği halde yine ölemez. Bunun arkasından da daha çetin bir azap vardır. |
018.İbrahim |
18. Rablerini inkâr edenlerin amelleri tıpkı fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu, uzak sapıklığın tâ kendisidir. |
019.İbrahim |
19. Allah’ın gökleri ve yeri hak olarak yarattığını görmedin mi? O dilerse sizi götürür, yepyeni bir halk getirir. |
020.İbrahim |
20. Bu, Allah’a göre hiç de güç değildir. |
021.İbrahim |
21. Hepsi Allah’ın huzuruna çıkıp toplanırlar. Güçsüz kimseler büyüklük taslayanlara: “Biz size uymuştuk, sizin bağlılarınızdık, şimdi siz Allah’ın azabından zerrece bir şey olsun savıp bizi koruyabilecek misiniz?” derler. Onlar da: “Eğer Allah bizi doğru yola eriştirseydi, biz de size doğru yolu gösterirdik. Şimdi artık sızlansak da sabretsek de birdir. Kaçıp sığınacak bir yerimiz yoktur.” derler. |
022.İbrahim |
22. İş olup bitince, ilâhî hüküm yerine gelince şeytan ateşte olanlara der ki: “Gerçekten Allah size sözün doğrusunu söylemiş, gerçek bir vaadde bulunmuştu. Ben de size söz vermiştim amma, sonra sözümden caydım. Esasen sizi zorlayacak bir nüfuzum da yoktu. Sadece sizi dâvet ettim, siz de bana hemen uydunuz. O halde beni değil kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni! Daha önce beni Allah’a ortak koşmanıza da inanmamıştım zaten.” Doğrusu zâlimlere can yakıcı azap vardır. |
023.İbrahim |
23. İman edip de sâlih ameller yapanlar, Rablerinin izniyle içinde ebedî kalacakları ve altlarından ırmaklar akan cennetlere sokulacaklardır. Onların orada birbirlerine dilekleri “Selâm”dır. |
024.İbrahim |
24. Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi? Güzel bir söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. |
025.İbrahim |
25. O güzel ağaç Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Allah böylece insanlara misaller getirir ki, düşünüp öğüt alsınlar. |
026.İbrahim |
26. Kötü bir söz ise, gövdesi yerden koparılmış o yüzden ayakta durma imkânı olmayan pis bir ağaca benzer. |
027.İbrahim |
27. Allah iman edenlere hem dünyada hem de ahirette o sâbit söz üzerinde daima sebat ihsan eder. Zâlimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar. |
028.İbrahim |
28. Allah’ın nimetini nankörlükle karşılayanları ve (peşlerine taktıkları) toplulukları helâk olacakları yere, yaslanacakları cehenneme götürenleri görmedin mi? |
029.İbrahim |
29. Onlar cehenneme girecekler. O ne kötü bir karargâhtır! |
030.İbrahim |
30. Allah’ın yolundan saptırmak için O’na ortaklar koştular. De ki: “Bir süre yararlanın! En son varacağınız yer ateştir.” |
031.İbrahim |
31. Resulüm! İnanan kullarıma söyle! Namazı kılsınlar, alış-veriş ve dostluğun olmayacağı gün gelmezden önce kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infak etsinler. |
032.İbrahim |
32. Gökleri ve yeri yaratan, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkaran Allah’tır. O’nun izniyle denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi, nehirleri de size musahhar kıldı. |
033.İbrahim |
33. Vazifelerini sürekli olarak yerine getiren güneşi ve ay’ı size musahhar kıldı. O, geceyi ve gündüzü de size musahhar kıldı. |
034.İbrahim |
34. Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size vermiştir. Allah’ın nimetlerini birer birer saymaya kalkışsanız, icmâlen bile sayamazsınız. Şüphesiz ki insan çok zâlim ve çok nankördür. |
035.İbrahim |
35. İbrahim şöyle demişti: “Ey Rabbim! Bu şehri emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.” |
036.İbrahim |
36. “Ey Rabbim! Çünkü o putlar insanlardan bir çoğunu saptırdılar. Bana uyan bendendir. Bana karşı gelen kimseyi sana havale ederim, şüphesiz ki sen çok bağışlayan çok merhamet edensin.” |
037.İbrahim |
37. “Ey Rabbimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için senin Beyt-i haram’ının yanında ekinsiz bir vâdiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz! İnsanların gönüllerini onlara meylettir, çeşitli meyvelerden bunlara rızık ver. Umulur ki bu nimetlere şükrederler.” |
038.İbrahim |
38. “Ey Rabbimiz! Doğrusu sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz.” |
039.İbrahim |
39. “İhtiyarlık çağımda bana İsmail’i ve İshak’ı bağışlayan Allah’a hamdolsun! Şüphesiz ki Rabbim duâları işitendir.” |
040.İbrahim |
40. “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namaz kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duâmı kabul buyur.” |
041.İbrahim |
41. “Ey Rabbimiz! Hesap görülecek günde beni, anamı babamı, bütün inananları bağışla.” |
042.İbrahim |
42. Allah’ı, zâlimlerin yaptıklarından sakın habersiz sanma! O zâlimleri öyle bir güne erteler ki, o gün gözleri şaşkınlıktan bakakalır. |
043.İbrahim |
43. Başlarını dikerek koşarlar. Gözleri kendilerine bile dönüp bakamayacak şekilde sabit kalmış. Gönülleri ise bomboştur. |
044.İbrahim |
44. Resulüm! İnsanları, kendilerine azabın geleceği (kıyamet) gününden korkut! O gün zâlimler: “Ey Rabbimiz! Yakın bir müddete kadar bize süre ver de senin dâvetine uyalım, peygamberlere tâbi olalım.” derler. “Siz daha önce sonunuzun gelmeyeceğine (sürekli yaşayacağınıza) yemin etmemiş miydiniz?” |
045.İbrahim |
45. “Üstelik kendilerine yazık edenlerin yurtlarında oturmuştunuz, onlara nasıl yaptığımız size apaçık belli olmuştu ve size birçok misaller de vermiştik.” |
046.İbrahim |
46. Gerçekten onlar kurmak istedikleri tuzağı kurmuşlardı. Oysa tuzakları dağları yerinden oynatacak (cinsten) olsa bile, onların tuzakları Allah’ın katında idi. |
047.İbrahim |
47. Sakın Allah’ın, elçilerine verdiği sözden cayacağını sanma! Muhakkak ki Allah Aziz’dir, intikam sahibidir. |
048.İbrahim |
48. O gün yer başka bir yerle, gökler de başka göklerle değiştirilir. Bütün insanlar tek ve Kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkarlar. |
049.İbrahim |
49. O gün suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün! |
050.İbrahim |
50. Gömlekleri katrandandır, yüzlerini ateş kaplar. |
051.İbrahim |
51. Bu, Allah’ın herkese kendi kazandığının karşılığını vermesi içindir. Doğrusu Allah hesabı çabuk görendir. |
052.İbrahim |
52. Bu (Kur’an) insanlara açık bir tebliğdir. Bununla hem korkutulsunlar, hem Allah’ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler, hem de akl-ı selim sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar. |
01.Hicr |
1. Elif. Lâm. Râ. Bunlar Kitab’ın ve apaçık Kur’an’ın âyetleridir. |
02.Hicr |
2. İnkâr edenler zaman zaman temenni edecekler: Keşke müslüman olaymışlar! |
03.Hicr |
3. Bırak onları, yesinler, arzu, boş emeller onları oyalayadursun. Yakında bilecekler! |
04.Hicr |
4. Biz hiçbir memleketi yok etmedik ki, onun mutlaka bilinen bir yazısı olmasın. |
05.Hicr |
5. Hiçbir millet ne süresini geçebilir, ne de ondan geri kalır. |
06.Hicr |
6. Dediler ki: “Ey kendisine zikir (Kur’an) indirilen kimse! Sen mutlaka cinlenmiş (delirmiş)sin.” |
07.Hicr |
7. “Eğer doğru söyleyenlerden isen, bize melekleri getirmeli değil misin?” |
08.Hicr |
8. Biz melekleri ancak hak ile indiririz. İşte o zaman onlara mühlet verilmez. |
09.Hicr |
9. Bir zikir olan Kur’an’ı biz indirdik ve onun koruyucusu da elbette biziz. |
010.Hicr |
10. Andolsun ki senden önceki milletler arasında da elçiler gönderdik. |
011.Hicr |
11. Onlara herhangi bir peygamber geldiğinde mutlaka onunla alay ederlerdi. |
012.Hicr |
12. İşte böylece biz onu (inkârı) suçluların kalplerine sokarız. |
013.Hicr |
13. Kendilerinden öncekilerin sünneti (başlarına gelenler) geçmiş olduğu halde, yine de ona inanmazlar. |
014.Hicr |
14. Onlara gökten bir kapı açsak da, oradan yukarı çıksalar, |
015.Hicr |
15. Yine de: “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhalde büyülendik.” derlerdi. |
016.Hicr |
16. Andolsun ki biz gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için süsledik. |
017.Hicr |
17. Ve biz onu taşlanmış her şeytandan koruduk. |
018.Hicr |
18. Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş şûlesi yetişip kovalar. |
019.Hicr |
19. Yeri döşeyip yaydık. Orada sabit dağlar yerleştirdik. Yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik. |
020.Hicr |
20. Orada hem sizin için hem de rızıklarını temin edemeyeceğiniz varlıklar için geçimlikler yarattık. |
021.Hicr |
21. Hazinesi bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belli ölçüye göre indiririz. |
022.Hicr |
22. Rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik. Gökten de su indirdik, onunla sizi suladık. Yoksa o suyu siz depolayamazdınız. |
023.Hicr |
23. Doğrusu biz hem diriltir hem de öldürürüz. Ve ancak biziz hepsine vâris olanlar. |
024.Hicr |
24. Andolsun ki biz sizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da biliriz. |
025.Hicr |
25. Şüphesiz ki Rabbin onları toplayacaktır. Çünkü O hikmet sahibidir, her şeyi bilendir. |
026.Hicr |
26. Andolsun ki biz insanı pişmemiş çamurdan, işlenebilen kara balçıktan yarattık. |
027.Hicr |
27. Cinleri de daha önce şiddetli ateş alevinden yarattık. |
028.Hicr |
28. Rabbin meleklere demişti ki: “Ben balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım.” |
029.Hicr |
29. “Onu düzenlediğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın.” |
030.Hicr |
30. Bunun üzerine meleklerin hepsi de hemen secde ettiler. |
031.Hicr |
31. Fakat İblis hariç. O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi. |
032.Hicr |
32. Allah: “Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?” dedi. |
033.Hicr |
33. İblis: “Ben pişmemiş çamurdan, işlenebilen kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim!” dedi. |
034.Hicr |
34. Buyurdu ki: “Çık oradan! Sen artık kovuldun!” |
035.Hicr |
35. “Kıyamet gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır.” |
036.Hicr |
36. Dedi ki: “Rabbim! Tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver!” |
037.Hicr |
37. Buyurdu ki: “Şüphesiz ki sen mühlet verilenlerdensin.” |
038.Hicr |
38. “Bilinen vaktin gününe kadar.” |
039.Hicr |
39. Dedi ki: “Rabbim! Beni azdırdığın için, andolsun ki ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım.” |
040.Hicr |
40. “Ancak içlerinden ihlâsa erdirilmiş kulların hariç.” |
041.Hicr |
41. Allah buyurdu ki: “İşte bana varan dosdoğru yol budur.” |
042.Hicr |
42. “Benim hâlis kullarım üzerinde senin bir nüfuzun olamaz. Ancak sana uyan azgınlar bunun dışındadır.” |
043.Hicr |
43. Cehennem onların hepsine vâdolunan yerdir. |
044.Hicr |
44. O cehennemin yedi kapısı vardır. Her bir kapıya onlardan bir kısmı taksim olunmuştur. |
045.Hicr |
45. Muttakiler cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. |
046.Hicr |
46. “Esenlikle ve korkusuz korkusuz oraya girin!” |
047.Hicr |
47. Biz onların gönüllerindeki kinleri çıkarır atarız. Artık onlar kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. |
048.Hicr |
48. Orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz. Onlar oradan çıkarılacak da değillerdir. |
049.Hicr |
49. Resulüm! Kullarıma benim çok bağışlayıcı ve merhamet edici olduğumu haber ver. |
050.Hicr |
50. Fakat benim azabım da çok acıklı bir azaptır. |
051.Hicr |
51. Onlara İbrahim’in misafirlerini anlat! |
052.Hicr |
52. Onun yanına girdikleri zaman “Selâm sana!” dediler. O da: “Biz sizden korkuyoruz.” dedi. |
053.Hicr |
53. “Korkma! Biz sana bilgin bir oğlun olacağını müjdelemeye geldik.” dediler. |
054.Hicr |
54. O da: “Bana ihtiyarlık çökmesine rağmen, beni müjdeliyor musunuz? Neye dayanarak müjdeliyorsunuz?” dedi. |
055.Hicr |
55. Dediler ki: “Sana hakkı müjdeledik, sakın ümit kesenlerden olma!” |
056.Hicr |
56. İbrahim dedi ki: “Rabbinin rahmetinden sapıklardan başka kim ümit keser?” |
057.Hicr |
57. Dedi ki: “O halde işiniz nedir ey elçiler?” |
058.Hicr |
58. Onlar da: “Biz suçlu bir kavme gönderildik.” dediler. |
059.Hicr |
59. Lut âilesi bunun dışındadır. Biz onların hepsini kurtaracağız. |
060.Hicr |
60. Karısının geride kalanlardan olmasını uygun bulduk. |
061.Hicr |
61. Vaktaki elçiler Lut âilesine geldiler. |
062.Hicr |
62. Lut onlara: “Doğrusu siz tanınmamış kimselersiniz.” dedi. |
063.Hicr |
63. Dediler ki: “Biz sana onların şüphe etmekte oldukları şeyi (azabı ve helâkı) getirdik.” |
064.Hicr |
64. “Sana gerçekle geldik. Biz şüphesiz ki doğru söyleyenleriz.” |
065.Hicr |
65. “Gecenin bir bölümünde âile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Hiçbiriniz sakın dönüp de ardına bakmasın, emrolunduğunuz yere doğru gidin.” |
066.Hicr |
66. Ona kesin olarak şu emri hükmettiğimizi bildirdik: “Sabaha çıkarken mutlaka bunların sonları kesilmiş olacak.” |
067.Hicr |
67. Şehir halkı birbirine müjde vererek keyif içinde geldiler. |
068.Hicr |
68. Lut onlara dedi ki: “Bunlar benim misafirlerimdir, onlara karşı beni mahçup edip utandırmayın.” |
069.Hicr |
69. “Allah’tan korkun, beni rezil etmeyin.” |
070.Hicr |
70. Dediler ki: “Biz seni elâlemin işine karışmaktan menetmemiş miydik?” |
071.Hicr |
71. Lut: “Alacaksanız işte benim kızlarım!” dedi. |
072.Hicr |
72. Resulüm! Senin ömrüne andolsun ki, onlar sarhoşlukları içinde serseri bir halde idiler. |
073.Hicr |
73. Tanyeri ağarırken o korkunç çığlık onları yakalayıverdi. |
074.Hicr |
74. Şehirlerinin üstünü altına getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık. |
075.Hicr |
75. Gerçekten bunda görebilenler için âyetler (ibretler) vardır. |
076.Hicr |
76. O yerler işlek yollar üzerinde hâlâ durmaktadır. |
077.Hicr |
77. Şüphesiz ki bunda inananlar için âyetler (ibretler) vardır. |
078.Hicr |
78. Eyke halkı da gerçekten zâlim idiler. |
079.Hicr |
79. Biz onlardan intikam aldık. Hâlâ her iki memleket de işlek bir yol üzerindedir. |
080.Hicr |
80. Andolsun ki Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı. |
081.Hicr |
81. Biz onlara âyetlerimizi vermiştik, fakat onlardan yüz çevirmişlerdi. |
082.Hicr |
82. Onlar emniyet içinde kalacakları dağlardan evler oyarlardı. |
083.Hicr |
83. Sabaha karşı o korkunç ses onları yakalayıverdi. |
084.Hicr |
84. Kazanmakta oldukları şeyler, kendilerinden hiçbir şeyi savamadı. |
085.Hicr |
85. Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile yarattık. O kıyamet saati mutlaka gelecektir. Güzel bir hoşgörü ile muamele et. |
086.Hicr |
86. Şüphesiz ki Rabbin yaratan ve bilendir. |
087.Hicr |
87. Resulüm! Andolsun ki biz sana daima tekrarlanan yedi âyeti ve büyük Kur’an’ı verdik. |
088.Hicr |
88. Onlardan bazı sınıflara geçici olarak faydalanmaları için verdiğimiz şeylere sakın gözünü dikme. Onlara üzülme. Müminlere tevazu kanatlarını ger. |
089.Hicr |
89. De ki: “Ben şüphesiz ki apaçık bir uyarıcıyım.” |
090.Hicr |
90. Biz o bölücülere (azap) indirmişizdir. |
091.Hicr |
91. Onlar Kur’an’ı parça parça edenlerdir. |
092.Hicr |
92. Rabbin hakkı için onlara mutlaka soracağız. |
093.Hicr |
93. Yaptıkları şeylerden. |
094.Hicr |
94. Resulüm! Sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklerden yüz çevir. |
095.Hicr |
95. Alay edenlere karşı şüphesiz ki biz sana yeteriz. |
096.Hicr |
96. Onlar Allah ile beraber başka ilâh ediniyorlar. Onlar yakında bilecekler. |
097.Hicr |
97. Gerçekten biliyoruz ki, söyledikleri şeylerden dolayı göğsün daralıyor, için sıkılıyor. |
098.Hicr |
98. Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol! |
099.Hicr |
99. Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et! |
01.Nahl |
1. Allah’ın emri geldi, acele gelmesini istemeyin. Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir, çok yücedir. |
02.Nahl |
2. Kullarından dilediğine kendi emrinden ruh ile melekleri indirir ve şunu bildirir: “İnsanları uyarın ki, benden başka ilâh yoktur, benden korkun.” |
03.Nahl |
3. Gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır. Onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir. |
04.Nahl |
4. İnsanı nutfeden (bir damla kerih sudan) yaratmıştır. Böyle iken o nasıl oluyor da apaçık bir hasım kesiliyor? |
05.Nahl |
5. Hayvanları da yaratmıştır. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Onların etlerini de yersiniz. |
06.Nahl |
6. Akşamları getirirken, sabahları salıverirken de sizin için bir güzellik vardır (zevk alırsınız). |
07.Nahl |
7. Kendi kendinize zor varacağınız memleketlere yüklerinizi taşırlar. Şüphesiz ki Rabbiniz çok şefkatli ve pek merhametlidir. |
08.Nahl |
8. Atları, katırları ve merkepleri de sizin için binek ve süs hayvanı olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri de yaratır. |
09.Nahl |
9. Yolun doğrusunu göstermek Allah’a âittir. Yolun eğri olanı da vardır. Allah dileseydi hepinizi hidayete erdirirdi. |
010.Nahl |
10. Size gökten su indiren O’dur. O sudan içersiniz. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de onunla biter. |
011.Nahl |
11. Allah onunla size ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her çeşit meyveler yetiştirir. Bunda düşünen bir topluluk için âyet (ibret)ler vardır. |
012.Nahl |
12. Geceyi gündüzü, güneşi ve ay’ı sizin hizmetinize verip musahhar kıldı. Yıldızlar da O’nun buyruğuna boyun eğmiştir. Elbette bunların her birinde aklını kullananlar için âyetler (ibretler) vardır. |
013.Nahl |
13. Yeryüzünde rengârenk şeyleri de sizin için O yaratmıştır. Bunda da öğüt alan bir topluluk için âyet (ibret) vardır. |
014.Nahl |
14. Taze et yemeniz, takınacağınız süs eşyanızı çıkarmanız ve Allah’ın bol nimetinden istifade etmeniz için denize boyun eğdiren Allah’tır. Nitekim gemilerin denizi yara yara gittiklerini görürsün. Artık belki şükredersiniz! |
015.Nahl |
15. Sizi sarsmaması için yeryüzünde sabit dağlar, nehirler ve belki yolunuzu bulursunuz diye yollar meydana getirdi. |
016.Nahl |
16. Ve nice işaretler yarattı. Onlar yıldızlarla da yollarını bulurlar. |
017.Nahl |
17. Hiç, yaratan yaratmayan gibi olur mu? Düşünmez misiniz? |
018.Nahl |
18. Allah’ın nimetini birer birer saymaya kalkışsanız, (icmâlen bile) sayamazsınız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir. |
019.Nahl |
19. Allah, gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir. |
020.Nahl |
20. Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyler, hiçbir şey yaratamazlar. Esasen onlar kendileri yaratıktır. |
021.Nahl |
21. Onlar diri değildirler, ölüdürler. Ne zaman diriltileceklerini de bilemezler. |
022.Nahl |
22. İlâhınız bir tek ilâhtır. Ahirete inanmayanların kalpleri inkârcıdır, onlar büyüklük taslarlar. |
023.Nahl |
23. Şüphe yok ki Allah onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. Allah büyüklük taslayanları aslâ sevmez. |
024.Nahl |
24. Onlara: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman: “Öncekilerin masallarını!” derler. |
025.Nahl |
25. Böylece onlar kıyamet gününde hem kendi günahlarını tam olarak yüklenirler, hem de bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının bir kısmını yüklenirler. Dikkat edin! Yüklendikleri yük ne kötüdür! |
026.Nahl |
26. Kendilerinden öncekiler de hile yapmışlardı. Sonunda Allah onların binalarına temelinden geldi de, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü. O azap onlara hiç ummadıkları yerden geldi. |
027.Nahl |
27. Sonra kıyamet gününde onları rezil eder ve der ki: “Kendileri hakkında (onları kabul etmeyen müminlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?” Kendilerine ilim verilmiş olanlar derler ki: “Şüphesiz ki bugün rezillik ve kötülük kâfirlerin üzerinedir.” |
028.Nahl |
28. Nefislerine zulmederken meleklerin canlarını aldığı kimseler (ölümü görünce) teslim olurlar. “Biz hiç kötülük yapmıyorduk!” derler. Melekler de onlara şöyle cevap verirler: “Hayır! Allah sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir.” |
029.Nahl |
29. “O halde içinde ebedî kalmak üzere, cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!” |
030.Nahl |
30. Allah’tan korkanlara da: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman: “Hayır indirdi.” derler. Bu dünyada güzel işler yapanlara güzellik vardır, ahiret yurdu ise onlar için daha hayırlıdır. Takvâ sahiplerinin yurdu ne güzeldir! |
031.Nahl |
31. Altlarından ırmaklar akan Adn cennetlerine girerler. Orada onlar için diledikleri her şey vardır. İşte Allah takvâ sahiplerini böyle mükâfatlandırır. |
032.Nahl |
32. Onlar meleklerin: “Selâm sizin üzerinize olsun. Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin!” diyerek iyilikle canlarını aldıkları kimselerdir. |
033.Nahl |
33. Onlar kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de aynı şeyi yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
034.Nahl |
34. Sonunda da yaptıklarının cezasına uğradılar ve alay ettikleri şey onları kuşatıverdi. |
035.Nahl |
35. Şirk koşanlar dediler ki: “Eğer Allah dileseydi biz de, atalarımız da O’ndan başka hiçbir şeye tapmazdık, O’nsuz hiçbir şeyi de haram etmezdik.” Onlardan öncekiler de aynı şeyi yapmışlardı. Peygamberlere düşen apaçık tebliğ değil midir? |
036.Nahl |
36. Andolsun ki biz her ümmete: “Allah’a ibadet edin, Tâğut’tan sakının!” diye bir peygamber gönderdik. İçlerinden kimine Allah hidayet etti, kimine de sapıklık hak oldu. Yeryüzünde gezin de, yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün! |
037.Nahl |
37. Sen onların hidayete ermelerini ne kadar istesen de şüphesiz ki Allah, saptırdığı kimseleri hidayete erdirmez ve onların yardımcıları da yoktur. |
038.Nahl |
38. Onlar bütün güçleriyle: “Allah ölen kimseyi tekrar diriltmez.” diye Allah’a yemin ettiler. Hayır, öyle değil! Bu, O’nun hak olarak verdiği bir sözdür. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
039.Nahl |
39. Hakkında ihtilâfa düştükleri şeyi onlara açıklaması ve kâfir olanların da gerçekten yalancı olduklarını bilmeleri için (onları diriltecektir). |
040.Nahl |
40. Biz bir şeyin olmasını dilediğimiz zaman, sözümüz ona ancak: “Ol!” dememizden ibarettir. O da derhal oluverir. |
041.Nahl |
41. Kendilerine zulüm yapıldıktan sonra Allah yolunda hicret edenleri andolsun ki dünyada güzel bir yere yerleştiririz. Ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı! |
042.Nahl |
42. Onlar sabreden ve yalnız Rablerine güvenen kimselerdir. |
043.Nahl |
43. Biz senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız dini müşkillerinizi ehl-i zikirden sual edersiniz. |
044.Nahl |
44. O peygamberleri açık delillerle ve kitaplarla gönderdik. Resulüm! Biz sana bu Zikr’i (Kur’an’ı) indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın. Umulur ki düşünürler! |
045.Nahl |
45. Kötü tuzaklar kuranlar, Allah’ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya kendilerine hiç ummadıkları bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular? |
046.Nahl |
46. Yahut onlar dönüp dolaşırlarken kendilerini yakalamayacağından (emin midirler)? Onlar âciz bırakacak değillerdir. |
047.Nahl |
47. Veyahut onları korku içindeyken yakalamayacağından (emin mi oldular)? Şüphesiz ki Rabbiniz çok şefkatli, çok merhametlidir. |
048.Nahl |
48. Allah’ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri, küçülerek ve Allah’a secde ederek sağa sola döner. |
049.Nahl |
49. Göklerde ve yerde bulunan bütün canlılar ve melekler, büyüklük taslamaksızın Allah’a secde ederler. |
050.Nahl |
50. Üstlerinde olan Rablerinden korkarlar ve emredildikleri şeyleri yaparlar. |
051.Nahl |
51. Allah buyurdu ki: “İki ilâh edinmeyin. O ancak bir tek ilâhtır. Yalnız benden korkun.” |
052.Nahl |
52. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur ve din de sadece O’na âittir. Yoksa Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz? |
053.Nahl |
53. Ne ki nimetleriniz varsa hepsi Allah’tandır. Sonra size bir zarar dokunduğunda yalnız O’na yalvarırsınız. |
054.Nahl |
54. Sonra da o zararı sizden giderdiğinde, içinizden bir kısım kimseler hemen Rablerine ortak koşarlar. |
055.Nahl |
55. Kendilerine verdiğimize nankörlük etmek için böyle yaparlar. O halde bir süre daha faydalanın, yakında bileceksiniz! |
056.Nahl |
56. Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden o bilmezlere (putlara) pay ayırırlar. Allah’a andolsun ki siz uydurup durduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz! |
057.Nahl |
57. Onlar kızları Allah’a isnad ederler. Hâşâ! O bundan münezzehtir! Hoşlandıkları (erkek çocukları) da kendilerinin oluyor. |
058.Nahl |
58. İçlerinden birine kız çocuğu müjdelendiği zaman, öfkelenmiş olarak yüzü simsiyah kesilir. |
059.Nahl |
59. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenmeye çalışır. O çocuğu utanç içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün? Dikkat edin, verdikleri hüküm ne kadar kötü! |
060.Nahl |
60. Kötü sıfat ahirete inanmayanlarındır. En yüce vasıflar ise Allah’ındır. O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
061.Nahl |
61. Eğer Allah zulümleri yüzünden insanları cezalandırsaydı, yeryüzünde tek canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir süreye kadar geciktirir. Süreleri dolunca da, ne bir an geri kalabilirler ne de ileri geçerler. |
062.Nahl |
62. Hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah’a nisbet ederler. Güzel şeylerin ise kendilerinin olduğunu anlatan dilleri de yalan söylüyor. Hiç şüphesiz ki onlar için sadece ateş vardır ve onlar ateşe sürüleceklerdir. |
063.Nahl |
63. Resulüm! Allah’a andolsun ki senden önceki ümmetlere de peygamberler göndermişizdir. Fakat şeytan onlara yaptıkları işlerini hep güzel gösterdi. Bugün de dostları odur ve onlar için elem verici bir azap vardır. |
064.Nahl |
64. Resulüm! Biz bu Kitab’ı sana, sırf anlaşmazlığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman ve iman eden bir topluluğa da hidayet ve rahmet olması için indirdik. |
065.Nahl |
65. Allah gökten su indirdi. Onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda işiten bir topluluk için âyet (ibret) vardır. |
066.Nahl |
66. Sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Size, onların karınlarındaki işkembe ile kan arasından (gelen) ve içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz. |
067.Nahl |
67. Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir topluluk için bir âyet (ibret) vardır. |
068.Nahl |
68. Rabbin bal arısına: “Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva edin!” diye vahyetti. |
069.Nahl |
69. “Sonra her çeşit ürünlerden ye. Sonra da Rabbinin işlemen için gösterdiği yollardan kolaylıkla yürü!” Karınlarından insanlara şifa olan çeşitli renklerde bir şerbet (bal) çıkar. İyice düşünen bir topluluk için bunda ibret vardır. |
070.Nahl |
70. Allah sizi yarattı, sonra sizi vefat ettirecek. Sizden kimi ömrünün en fena ve en sevilmeyen noktasına itilir ki (o devrede artık) bildiğini bilmez olur. Şüphesiz ki Allah bilendir, her şeye gücü yeter. |
071.Nahl |
71. Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, ellerinin altındakilere kendi rızıklarını vermiyorlar ki, o rızık hususunda eşit olsunlar. Yoksa Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar? |
072.Nahl |
72. Allah sizin için kendinizden eşler yarattı. Eşlerinizden de sizin için oğullar torunlar vâretti. Hoş nimetlerle, güzel rızıklarla sizi besledi. Böyleyken onlar hâlâ bâtıla mı inanıyorlar, Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar? |
073.Nahl |
73. Onlar Allah’ı bırakarak kendilerine göklerden ve yerden hiçbir şeyi rızık olarak vermeye sahip olmayan ve buna güçleri de yetmeyen şeylere mi tapıyorlar? |
074.Nahl |
74. Allah’a benzerler ortaya koymaya kalkmayın. Şüphesiz ki Allah bilir siz bilmezsiniz. |
075.Nahl |
75. Allah size bir misal verir: Hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık harcayan bir kimse hiç eşit olur mu? Hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler. |
076.Nahl |
76. Allah iki kişiyi misal olarak verir. Birisi dilsizdir, hiçbir şey beceremez, efendisinin üzerine bir yüktür, onu nereye gönderse bir hayır getirmez. Şimdi bu adamla, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse bir olabilir mi? |
077.Nahl |
77. Göklerin ve yerin gaybı Allah’a âittir. Kıyamet saatinin kopuşu bir göz kırpması kadar yahut daha yakın bir zamanda olur. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir. |
078.Nahl |
78. Allah sizi analarınızın karnından kendiniz hiçbir şey bilmiyorken çıkardı. Şükredesiniz diye de kulaklar, gözler ve gönüller verdi. |
079.Nahl |
79. Göğün boşluğunda O’nun emrine boyun eğdirilmiş olan kuşları görmüyorlar mı? Onları havada tutan Allah’tan başkası değildir. Şüphesiz ki bunda inanan bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır. |
080.Nahl |
80. Allah evlerinizi sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı. Sizin için davar derilerinden, gerek göç ettiğinizde ve gerekse konakladığınızda hafifçe taşıyacağınız evler (çadırlar) meydana getirdi. Onların yün ve yapağılarından, kıllarından bir süreye kadar ev eşyaları ve ticaret metâı vâretti. |
081.Nahl |
81. Allah yarattığı şeylerden sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar vâretti. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar verdi. İşte böylece Allah, müslüman olmanız için size olan nimetini tamamlıyor. |
082.Nahl |
82. Resulüm! Yine de yüz çevirirlerse, sana düşen ancak açık bir tebliğden ibarettir. |
083.Nahl |
83. Onlar Allah’ın nimetini bilirler (itiraf ederler), sonra da onu inkâr ederler. Onların çoğu kâfirdirler. |
084.Nahl |
84. O gün her ümmetten bir şâhit getiririz. İnkâr edenlere itiraz için izin verilmez, özürleri de dinlenmez. |
085.Nahl |
85. O zâlimler azabı gördüklerinde, artık onlardan azap hafifletilmez, kendilerine mühlet de verilmez. |
086.Nahl |
86. Şirk koşanlar, şirk koştukları şeyleri gördükleri zaman derler ki: “Rabbimiz! İşte bunlar seni bırakıp da tapmış olduğumuz ortaklarımızdır.” Onlar da bunlara: “Doğrusu siz yalancılarsınız!” diye lâf atarlar. |
087.Nahl |
87. O gün onlar Allah’a teslim olurlar ve uydurup düzdükleri şeyler onlardan uzaklaşıp giderler. |
088.Nahl |
88. İnkâr edip de insanları Allah’ın yolundan alıkoyanlara, fesat çıkarmaları yüzünden, azap üstüne azap vereceğiz. |
089.Nahl |
89. O gün her ümmete kendilerinden bir şâhit göndeririz ve seni de bunların üzerine şâhit olarak getiririz. Biz bu Kitab’ı sana her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı, müslümanlar için bir müjde olarak indirdik. |
090.Nahl |
90. Muhakkak ki Allah adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya yardım etmeyi emreder. Hayâsızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı da yasak eder. Düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. |
091.Nahl |
91. Karşılıklı sözleşme yaptığınız zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin ve Allah’ı üzerinize şâhit tuttuğunuz halde yeminleri sağlamlaştırdıktan sonra bozmayın. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir. |
092.Nahl |
92. İpliği sağlamca büktükten sonra çözüp bozan kadın gibi olmayın. Bir topluluk diğer bir topluluktan sayıca daha çok olmasına bakarak, yeminlerinizi aranızda bozucu bir vasıta yapmayın. Allah bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet gününde mutlaka size açıklayacaktır. |
093.Nahl |
93. Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğine de hidayet verir. İşlediklerinizden andolsun ki sorumlu tutulacaksınız. |
094.Nahl |
94. Yeminlerinizi aranızın bozulmasına vesile etmeyin. Yoksa ayaklarınız sağlam bastıktan sonra kayar. Allah yolundan alıkoyduğunuz için de kötülüğü tadarsınız ve sizin için büyük bir azap vardır. |
095.Nahl |
95. Allah’ın ahdini (verdiğiniz sözü) az bir karşılığa satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır. |
096.Nahl |
96. Sizin yanınızda olanlar tükenir, Allah katında olanlar ise bâkidir, tükenmez. Sabredenlerin karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle vereceğiz. |
097.Nahl |
97. Kadın olsun erkek olsun, her kim mümin olarak sâlih amel işlerse, biz onu (dünyada) mutlaka çok güzel bir hayat ile yaşatırız. (Ahirette ise) mükâfatlarını yaptıklarının en güzeli ile ödeyeceğiz. |
098.Nahl |
98. Kur’an okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. |
099.Nahl |
99. Gerçek şu ki iman edenler ve Rablerine güvenenler üzerinde onun hiçbir nüfuzu yoktur. |
0100.Nahl |
100. Onun nüfuzu ancak onu dost edinenlere ve onu Allah’a şirk koşanlaradır. |
0101.Nahl |
101. Allah ne indireceğini pek iyi bildiği halde, biz bir âyeti başka bir âyetin yerine getirdiğimiz zaman: “Sen ancak iftiracısın.” derler. Hayır! Onların çoğu bilmezler. |
0102.Nahl |
102. De ki: “Onu Ruh’ül-kudüs (Cebrâil), Rabbinden sana hak olarak indirdi ki, iman edenlere sebat versin, müslümanlar için bir hidayet ve müjde olsun.” |
0103.Nahl |
103. Andolsun ki biz onların: “Ona bir insan öğretiyor!” dediklerini biliyoruz. O kastettikleri kişinin dili yabancıdır, bu Kur’an ise apaçık Arapça bir dildir. |
0104.Nahl |
104. Allah’ın âyetlerine inanmayanlara gelince, şüphesiz ki Allah onları hidayete erdirmez ve onlar için acıklı bir azap vardır. |
0105.Nahl |
105. Yalanı ancak Allah’ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar yalancıların tâ kendileridir. |
0106.Nahl |
106. Gönlü imanla mutmain olduğu halde, zorlanan kimse hariç, kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr eder ve gönlünü küfre açarsa; onların üzerine Allah’tan bir gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır. |
0107.Nahl |
107. Bu da onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah’ın da inkâr eden topluluğu hidayete erdirmemesinden ötürüdür. |
0108.Nahl |
108. İşte onlar Allah’ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir ve onlar gafillerin tâ kendileridir. |
0109.Nahl |
109. Hiç şüphesiz ki onlar ahirette hüsrana uğrayacaklardır. |
0110.Nahl |
110. Sonra Rabbin işkenceye uğratılıp eziyet edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad edenlerle beraberdir. Rabbin şüphesiz ki bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder. |
0111.Nahl |
111. O gün herkes gelir, kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir ve onlar aslâ haksızlığa uğratılmazlar. |
0112.Nahl |
112. Allah emniyet ve huzur içinde olan bir şehri misal verir ki, oraya her taraftan bolca rızık geliyordu. Fakat onlar Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler. Bu yüzden yapmakta oldukları şeylere karşılık, Allah onlara açlık ve korku elbisesini tattırdı. |
0113.Nahl |
113. Andolsun ki onlara kendi içlerinden bir peygamber gelmişti de onu yalanladılar. Onlar zulümlerine devam ederlerken kendilerini azap yakalayıverdi. |
0114.Nahl |
114. Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin. Eğer siz gerçekten yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na şükredin. |
0115.Nahl |
115. O size ancak leşi, kanı, domuz etini, bir de Allah’tan başkası adına kesilen hayvanı haram kıldı. Ancak kim mecbur kalırsa, saldırmaksızın ve aşırı gitmeksizin yiyebilir. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
0116.Nahl |
116. Dillerinizin yalan yere vasfettiği şeyler hakkında: “Bu helâldir, bu haramdır.” demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise aslâ iflâh olmazlar. |
0117.Nahl |
117. Az bir geçimlik ve ardından onlara can yakıcı bir azap vardır. |
0118.Nahl |
118. Sana anlattıklarımızı daha önce yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
0119.Nahl |
119. Sonra şüphesiz ki Rabbin cehaletle kötülük işleyip, ardından tevbe eden ve ıslah olanlardan yanadır. Rabbin bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder. |
0120.Nahl |
120. İbrahim gerçekten Allah’a boyun eğen ve O’na yönelen bir ümmet idi. Müşriklerden değildi. |
0121.Nahl |
121. Rabbinin nimetlerine şükredici idi. Rabbi onu seçti ve doğru yola eriştirdi. |
0122.Nahl |
122. Dünyada ona iyilik verdik, doğrusu o ahirette de sâlihlerdendir. |
0123.Nahl |
123. Resulüm! Sonra da sana: “Doğruya yönelen İbrahim’in dinine uy! O müşriklerden değildi.” diye vahyettik. |
0124.Nahl |
124. Cumartesi (tatil ve ibadeti), ancak onda ihtilâf edenlere farz kılındı. Şüphesiz ki Rabbin, aralarında ihtilâfa düştükleri şey hakkında kıyamet günü hükmünü verecektir. |
0125.Nahl |
125. Rabbinin yoluna hikmetle, güzel söz ve nasihatla dâvet et. Onlarla en güzel bir şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin, yolundan sapanları en iyi bilendir. O, hidayete erenleri de en iyi bilendir. |
0126.Nahl |
126. Eğer ceza verecek olursanız, size verilen cezanın misli ile ceza verin. Sabrederseniz, elbette bu sabredenler için daha hayırlıdır. |
0127.Nahl |
127. Sabret! Senin sabrın ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlar için üzülme! Kurmakta oldukları düzenlerden dolayı da kaygı duyma. |
0128.Nahl |
128. Allah o kimselerle beraberdir ki, onlar takvâ sahibidirler ve onlar öyle kimselerdir ki muhsinler vasfını almışlardır. |
01.İsrâ |
1. Kulunu (Muhammed’i) gecenin bir anında Mescid-i Haram’dan alıp civarını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Ona âyetlerimizden nicelerini gösterelim diye böyle yaptık. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir. |
02.İsrâ |
2. Biz Musa’ya Kitap verdik ve: “Benden başka hiçbir vekil tutmayın.” diye o Kitab’ı İsrailoğulları için bir hidayet rehberi kıldık. |
03.İsrâ |
3. Ey Nuh ile beraber gemide taşıyıp selâmete çıkardığımız kimselerin soyundan olanlar! Doğrusu Nuh, çok şükreden bir kuldu. |
04.İsrâ |
4. İsrailoğullarına Kitap’ta: “Siz yeryüzünde iki defa fesat çıkarıp bozgunculuk yapacak ve kibirlendikçe kibirleneceksiniz.” diye bildirdik. |
05.İsrâ |
5. Birinci bozgunculuğunuzun ceza vakti gelince üzerinize pek güçlü olan kullarımızı salacağız. Onlar memleketin her köşesini kontrollerine alacaklar, evlerin aralarına girip sizi araştıracaklar. Bu, yerine gelecek bir vaaddir. |
06.İsrâ |
6. Bunun ardından sizi o istilâcılara tekrar galip getireceğiz. Mallar ve oğullarla size yardım edecek, sayınızı artıracağız. |
07.İsrâ |
7. İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz o da kendinizedir. İkinci bozgunculuğunuza karşı vâdedilen cezanın vakti erişince; yüzlerinizi kararta kararta kötülük yapmaları, önceden Mescid’e girdikleri gibi yine girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri mahvetmeleri için tekrar göndereceğiz. |
08.İsrâ |
8. Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder, acır. Eğer dönerseniz, biz de döneriz. Cehennemi kâfirlere bir zindan kılmışızdır. |
09.İsrâ |
9. Gerçekten bu Kur’an insanları en doğru yola götürür ve sâlih amellerde bulunan müminlere de kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. |
010.İsrâ |
10. Ahirete inanmayanlara gelince, onlar için de acıklı bir azap hazırladık. |
011.İsrâ |
11. İnsan hayır istiyormuşcasına şer ister ve insan çok acelecidir. |
012.İsrâ |
12. Biz geceyi ve gündüzü birer âyet (delil) kıldık. Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin karanlığını silip, yerine (geçiminizi temin için) gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz her şeyi açık açık anlattık. |
013.İsrâ |
13. Biz herkesin dünyadaki amelini kendi boynuna doladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. |
014.İsrâ |
14. Oku kitabını! Bugün hesap görücü olarak sen kendine yetersin! |
015.İsrâ |
15. Kim yola gelirse kendi iyiliği için yola gelmiş olur. Kim de doğruluktan saparsa kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azap etmeyiz. |
016.İsrâ |
16. Biz bir memleketi yıkıp yok etmek istediğimiz zaman, oranın şımarık varlıklılarına (iyilikleri) emrederiz. Buna rağmen onlar orada itaatsizlik edip kötülük işlerler. Artık o memleket helâke müstahak olur, biz de orayı darmadağın ederiz. |
017.İsrâ |
17. Nuh’tan sonraki nesillerden nicelerini helâk ettik. Kullarının günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin yeter. |
018.İsrâ |
18. Kim bu çarçabuk geçen dünyayı isterse, biz de burada ona, evet kimi dilersek ona, dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra da ona cehennemi hazırlarız. Kınanmış ve rahmetimizden kovulmuş olarak oraya girer. |
019.İsrâ |
19. Kim de inanmış olarak ahireti ister ve çalışmasını da onun için yaparsa, işte onların bu çalışmaları meşkûr ve makbul olur. |
020.İsrâ |
20. Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyene de ahireti isteyene de) Rabbinin vergisinden birbiri ardınca veririz. Esasen Rabbinin ihsanı hiç kimseye yasak kılınmış değildir. |
021.İsrâ |
21. Bak! Biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır. Elbette ki ahiret, dereceler ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür. |
022.İsrâ |
22. Allah ile beraber başka bir ilâh edinme! Sonra kınanmış ve terkedilmiş olarak kalırsın. |
023.İsrâ |
23. Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya güzellikle muâmele etmenizi emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında iken ihtiyarlığa ererlerse onlara öf bile deme, onları azarlama, onlara güzel ve tatlı söz söyle. |
024.İsrâ |
24. Onlara acıyarak tevâzu kanatlarını yerlere kadar indir ve de ki: “Ey Rabbim! Onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse, sen de kendilerine öylece merhamet et.” |
025.İsrâ |
25. Rabbiniz sizin kalbinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız şunu iyi bilin ki Allah, tevbeye yönelenleri son derece bağışlayıcıdır. |
026.İsrâ |
26. Akrabaya, yoksula, yolda kalana hakkını ver. Malını israf ile saçıp savurma. |
027.İsrâ |
27. Çünkü saçıp savuranlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. |
028.İsrâ |
28. Eğer Rabbinden beklediğin bir rahmeti elde etmek için onlardan (o fakirlerden) yüz çeviriyorsan, hiç olmazsa kendilerine tatlı bir söz söyle. |
029.İsrâ |
29. Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme! Büsbütün de saçıp israf etme ki, sonra kınanır, hasret içinde eli boş kalırsın. |
030.İsrâ |
30. Rabbin dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bunu bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, onları görmektedir. |
031.İsrâ |
31. Geçim endişesi ile (fakirlik korkusuyla) çocuklarınızı öldürüp canına kıymayın. Biz onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. |
032.İsrâ |
32. Zinâya yaklaşmayın. Çünkü o, şüphesiz ki hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur. |
033.İsrâ |
33. Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin. Bir kimse zulmen öldürülürse, biz onun velisine bir hak tanımışızdır. Ancak bu veli de kısasta ileri gitmesin. Çünkü o zaten yardıma mazhar olmuştur. (Alacağını almıştır). |
034.İsrâ |
34. Rüşdüne erinceye kadar yetimin malına, en güzel bir niyet taşımaksızın yaklaşmayın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir. |
035.İsrâ |
35. Bir şeyi ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun, doğru terazi ile tartın. Bu daha iyidir, sonu da daha güzeldir. |
036.İsrâ |
36. Bilmediğin şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. |
037.İsrâ |
37. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü sen ne yeri yarabilir ne de boyca dağlara ulaşabilirsin. |
038.İsrâ |
38. Bütün bunların hepsi, kötü olan ve Rabbinin katında hoş olmayan şeylerdir. |
039.İsrâ |
39. Bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmettendir. Allah ile beraber başka bir ilâh edinme. Sonra kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın. |
040.İsrâ |
40. Yoksa Rabbiniz oğulları sizin için seçti de, kendisi meleklerden kız çocukları mı edindi? Gerçekten siz (vebali) büyük bir söz söylüyorsunuz! |
041.İsrâ |
41. Andolsun ki biz, düşünüp anlasınlar diye bu Kur’an’da sözü tekrar tekrar açıkladık. Fakat bu, onlara daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir yarar sağlamıyor. |
042.İsrâ |
42. De ki: “Eğer onların dedikleri gibi, Allah ile beraber başka ilâhlar da bulunsaydı, o takdirde bu ilâhlar Arş’ın sahibine ulaşmak için yol ararlardı. |
043.İsrâ |
43. O, onların söylediklerinden münezzehtir, yücedir ve uludur. |
044.İsrâ |
44. Yedi gök ve yer, bir de bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih ve tenzih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O’nu hamd ile tesbih etmesin. Fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O halim olandır, çok bağışlayandır. |
045.İsrâ |
45. Kur’an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde koyarız. |
046.İsrâ |
46. Ayrıca onu anlamamaları için kalplerinin üzerine perdeler çekeriz, kulaklarına da ağırlık koyarız. Sen Kur’an’da Rabbini tek olarak zikrettiğin zaman da, onlar nefret ederek arkalarını döner giderler. |
047.İsrâ |
47. Onların seni dinlerken neye kulak verdiklerini (ne maksatla dinlediklerini) biz çok iyi biliriz. Kendi aralarında fısıldaşırlarken de, hani o zâlimler diyorlardı ki: “Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!” |
048.İsrâ |
48. Bak! Sana nasıl misaller veriyorlar? Bunun için dalâlete düştüler ve bir daha yol bulamamaktadırlar. |
049.İsrâ |
49. Dediler ki: “Biz bir kemik yığını ve ufalanmış bir toprak olduktan sonra mı, biz mi yeniden dirilecekmişiz?” |
050.İsrâ |
50. De ki: “İster taş olun, ister demir.” |
051.İsrâ |
51. “İsterse gönlünüzde büyüttüğünüz herhangi bir yaratık olun.” Diyecekler ki: “Bizi tekrar kim diriltecektir?” De ki: “Sizi ilk defa yaratan!” Bunun üzerine sana alaylı alaylı başlarını sallayacaklar ve: “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olması umulur.” |
052.İsrâ |
52. O sizi çağıracağı gün, O’na hamdederek hemen dâvetine uyarsınız ve (kabirlerinizde) pek az kaldığınızı sanırsınız. |
053.İsrâ |
53. (İnanan) kullarıma söyle, en güzel sözü söylesinler. Sonra şeytan onların aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. |
054.İsrâ |
54. Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size merhamet eder, dilerse azap eder. Biz seni onların üzerine bir vekil olarak göndermedik. |
055.İsrâ |
55. Rabbin göklerde ve yerde olanları en iyi bilendir. Andolsun ki biz peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık. Davut’a da Zebur’u verdik. |
056.İsrâ |
56. De ki: “Allah’tan başka, ilâh sandığınız şeyleri çağırın. Onlar sizden ne bir zararı uzaklaştırabilirler, ne de değiştirmeye güçleri yeter. |
057.İsrâ |
57. Onların çağırdıkları da, Rablerine hangisi daha yakın olacak diye vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Zira Rabbinin azabı (korkunçtur), sakınılacak bir azaptır. |
058.İsrâ |
58. Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız. Bu, kitapta (Levh-i mahfuz’da) yazılıdır. |
059.İsrâ |
59. Bizi âyetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Nitekim Semud kavmine gözleri göre göre bir dişi deve vermiştik. Onlar ise ona zulmetmişlerdi. Oysa biz o âyetleri (mucizeleri) ancak korkutmak için göndeririz. |
060.İsrâ |
60. Hani sana demiştik ki: “Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır.” Sana gösterdiğimiz o rüyâyı ve Kur’an’da lânetlenen ağacı sadece insanlar için bir imtihan kıldık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu korkutmamız onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şeyi artırmıyor. |
061.İsrâ |
61. Bir zamanlar biz meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik. İblis hariç, hepsi secde ettiler. İblis: “Ben, çamurdan yarattığına secde mi ederim?” dedi. |
062.İsrâ |
62. İblis: “Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Eğer kıyamet gününe kadar beni ertelersen, yemin ederim ki pek azı dışında onun neslini kendime bağlayacağım.” dedi. |
063.İsrâ |
63. Allah buyurdu ki: “Haydi git! Onlardan sana kim uyarsa, iyi bilin ki hepinizin cezası cehennemdir, hem de tam bir ceza!” |
064.İsrâ |
64. “Onlardan gücünün yettiği kimseleri sesinle yerinden oynat, şaşırt! Atlılarınla, yayalarınla onları yaygaraya boğ! Mallarında ve evlatlarında onlara ortak ol! Kendilerine vaadlerde bulun!” Şeytan insanlara aldatmadan başka bir şey vâdetmez. |
065.İsrâ |
65. “Şurası muhakkak ki benim kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin olamaz. Rabbin vekil olarak yeter.” |
066.İsrâ |
66. Rabbiniz O’dur ki, lütfundan (nasip) aramanız için gemileri denizde sizin için yüzdürüyor. Çünkü O, size çok merhametlidir. |
067.İsrâ |
67. Denizde başınıza bir musibet (boğulma tehlikesi) geldiği zaman, Allah’tan başka bütün yalvardıklarınız kaybolur gider. Fakat O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca, yine yüz çevirirsiniz. Gerçekten insan çok nankördür. |
068.İsrâ |
68. Sizi kara tarafında yerin dibine geçirmeyeceğinden veya başınıza taş yağdırmayacağından emin mi oldunuz? Sonra kendinize bir vekil (koruyucu) da bulamazsınız. |
069.İsrâ |
69. Yahut sizi tekrar gönderip de üzerinize bir kasırga salarak, inkâr etmenizden ötürü sizi boğmayacağından emin mi oldunuz? Sonra bu yaptığınıza karşı, bizim aleyhimize size yardım edecek bir kimseyi de bulamazsınız. |
070.İsrâ |
70. Andolsun ki biz Âdemoğullarını üstün bir izzet ve şerefe mazhar kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerine temiz rızıklardan verdik. Yaratmış olduklarımızdan bir çoğuna onları üstün kıldık. |
071.İsrâ |
71. İnsan sınıflarından her birini biz o gün imamlarıyla (önderleriyle) beraber çağıracağız. Kimlerin amel defterleri sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve en küçük bir haksızlığa uğratılmazlar. |
072.İsrâ |
72. Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür. Üstelik iyice yolunu şaşırmıştır. |
073.İsrâ |
73. Neredeyse onlar sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için akıllarınca seni bile fitneye düşürecek ve o takdirde seni samimi bir dost edineceklerdi. |
074.İsrâ |
74. Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, neredeyse onlara birazcık meyledecektin. |
075.İsrâ |
75. O takdirde sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın. |
076.İsrâ |
76. Resulüm! Onlar seni bu yerden söküp atmak için rahatsız edip dururlar. O takdirde kendileri de senden sonra yurtlarında pek az kalabilecekler. |
077.İsrâ |
77. Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimiz hakkındaki kanun da budur. Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın. |
078.İsrâ |
78. Gündüz güneşin dönüp batıya yönelmesinden, gecenin karanlığı bastırıncaya kadar, (belli vakitlerde) namaz kıl. Bir de sabah namazı kıl. Çünkü sabah namazı şâhitlidir. |
079.İsrâ |
79. Resulüm! Gecenin bir kısmında uyanıp, sırf sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere (Kur’an ile) gece namazı kıl. Ümit edebilirsin ki, Rabbin seni bir Makam-ı mahmud’a (övülen bir makama) gönderecektir. |
080.İsrâ |
80. Resulüm! De ki: “Ey Rabbim! Beni koyacağın yere sıdk ile hoşnutlukla koy, çıkaracağın yerden de sıdk ile hoşnutlukla çıkar. Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver.” |
081.İsrâ |
81. De ki: “Hak geldi, bâtıl zâil oldu. Çünkü bâtıl yok olmaya mahkûmdur.” |
082.İsrâ |
82. Biz Kur’an’dan öyle şeyler indiriyoruz ki, müminler için şifâ ve rahmettir. Zâlimlerin ise yalnızca ziyanını artırır. |
083.İsrâ |
83. İnsana bir nimet verdiğimiz zaman yüz çevirerek yan çizer. Ona bir de zarar ziyan dokunacak olsa, iyice karamsarlığa düşer. |
084.İsrâ |
84. De ki: “Herkes kendi yaratılışına (mizaç ve karakterine) göre hareket eder. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu daha iyi bilir.” |
085.İsrâ |
85. Resülüm! Sana ruhtan sorarlar. Onlara de ki: “Ruh Rabbimin emrindendir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir.” |
086.İsrâ |
86. Eğer biz dilersek, sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız. Sonra bu durumda sen bize karşı duracak bir vekil de bulamazdın. |
087.İsrâ |
87. Ancak Rabbinden bir rahmet olarak (bâki kalmıştır). Çünkü O’nun senin üzerindeki lütfu çok büyüktür. |
088.İsrâ |
88. Resulüm! De ki: “Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini meydana getirmek için bir araya gelseler, birbirine yardım da etseler, imkânı yok onun benzerini getiremezler.” |
089.İsrâ |
89. Andolsun ki biz Kur’an’da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde açıklamışızdır. Yine de insanların çoğu inkârda direndiler. |
090.İsrâ |
90. Dediler ki: “Sen bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana aslâ inanmayız.” |
091.İsrâ |
91. “Veya senin hurma bahçen ve üzüm bağın olsun ve içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın.” |
092.İsrâ |
92. “Yahut iddiâ ettiğin gibi, göğü üzerimize büyük parçalar halinde düşürmelisin, veyahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmelisin.” |
093.İsrâ |
93. “Yahut da altından bir evin olmalı veya göğe çıkmalısın. Oradan bize okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece, senin yükselmene de aslâ inanmayız.” De ki: “Rabbimi tenzih ederim! Ben sadece beşer olan bir peygamber değil miyim?” |
094.İsrâ |
94. Kendilerine hidayet rehberi geldiği zaman, insanları iman etmekten alıkoyan şey, sadece: “Allah peygamber olarak bir insanı mı gönderdi?” demeleri oldu. |
095.İsrâ |
95. De ki: “Eğer yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melekler olsaydı, elbette onlara peygamber olarak gökten bir melek indirirdik.” |
096.İsrâ |
96. De ki: “Benimle sizin aranızda gerçek şâhit olarak Allah kâfidir. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, onları görmektedir.” |
097.İsrâ |
97. Allah kimi hidayete erdirirse, işte asıl hidayeti bulan O’dur. Kimi de dalâlete düşürürse, onlar için O’ndan başka dostlar bulamazsın. Biz onları kıyamet günü yüzükoyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir. Ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini artırırız. |
098.İsrâ |
98. Onların cezaları işte budur! Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr ettiler ve: “Biz bir yığın kemik ve ufalanmış toprak olduktan sonra mı, biz mi yeni bir yaratılışla diriltilmiş olacağız?” dediler. |
099.İsrâ |
99. Görmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerlerini yaratmaya da kâdirdir. Onlar için şüphe olmayan bir ecel kılmıştır. Buna rağmen zâlimler küfürden başka bir şeyde diretmediler. |
0100.İsrâ |
100. De ki: “Rabbimin rahmet hazinelerine eğer siz sahip olsaydınız, harcamakla tükenir korkusuyla muhakkak cimrilik ederdiniz. Gerçekten insan pek cimridir. |
0101.İsrâ |
101. Andolsun ki biz Musa’ya dokuz tane apaçık âyet (mucize) verdik. İsrâiloğullarına sor! Musa onlara geldiğinde, Firavun ona: “Ey Musa! Senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!” demişti. |
0102.İsra |
102. Musa da: “Sen çok iyi biliyorsun ki, kalp gözlerini açmak üzere bunları ancak göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de senin hakikaten mahvolduğunu sanıyorum.” dedi. |
0103.İsra |
103. Böylece Firavun onları o yerden (Mısır’dan) çıkarmak istedi. Biz de onu ve maiyyetindekilerin hepsini suda boğduk. |
0104.İsra |
104. Ardından da İsrâiloğullarına: “O topraklarda oturun! Ahiret vaadi geldiği zaman (mümin-kâfir) hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz.” dedik. |
0105.İsra |
105. Biz Kur’an’ı hak olarak indirdik, o da hak olarak indi. Resulüm! Biz seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. |
0106.İsra |
106. Sana Kur’an’ı verdik ve onu insanlara yavaş yavaş okuman için kısım kısım indirdik. |
0107.İsra |
107. De ki: Kur’an’a ister inanın, ister inanmayın, ondan önceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar. |
0108.İsra |
108. Ve derler ki: “Rabbimiz münezzehtir, Rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir.” |
0109.İsra |
109. Ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar, bu onların gönüllerindeki saygıyı artırır. |
0110.İsra |
110. Resulüm! De ki: “İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın, hangisi ile çağırırsanız çağırın, en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini yükseltme, sesini o kadar da kısma, ikisi arasında bir yol tut. |
0111.İsra |
111. De ki: “Çocuk edinmeyen, mülkünde hiç ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir yardımcıya bir ihtiyaç göstermeyen Allah’a hamdolsun!” O halde tekbir getirerek O’nu yücelt. |
01.Kehf |
1. Hamd O Allah’a mahsustur ki, kuluna Kitab’ı indirdi ve onda herhangi bir eğrilik koymadı. |
02.Kehf |
2. O dosdoğru bir kitaptır. Kendi katından şiddetli bir baskını haber vermek ve sâlih ameller yapan müminlere, onlar için güzel bir mükâfat olduğunu (cennete gireceklerini) müjdelemek için. |
03.Kehf |
3. Orada ebedî kalacaklardır. |
04.Kehf |
4. Ve “Allah çocuk edindi.” diyenleri uyarmak için. |
05.Kehf |
5. Bu hususta ne onların ne de atalarının bir bilgisi vardır. Ağızlarından ne büyük söz çıkıyor! Onlar yalnız ve yalnız yalan söylerler. |
06.Kehf |
6. Demek bu söze inanmazlarsa arkalarından üzülerek neredeyse kendini tüketeceksin Resulüm! |
07.Kehf |
7. İnsanlardan hangisinin daha güzel amel işlediğini imtihan etmek için yeryüzünde olan şeylere bir ziynet verdik. |
08.Kehf |
8. Biz onun üzerindeki her şeyi elbette kupkuru bir toprak haline getireceğiz. |
09.Kehf |
9. Resulüm! Yoksa sen Ashab-ı Kehf’i ve Rakîm’i, bizim şaşılacak âyet (mucize) lerimizden mi sandın? |
010.Kehf |
10. Hani o gençler mağaraya sığınmışlar ve: “Ey Rabbimiz! Bize kendi katından rahmet ver ve işimizde doğruyu göster, bizi başarılı kıl.” demişlerdi. |
011.Kehf |
11. Bunun üzerine biz de mağarada nice yıllar onların kulaklarına perde koyduk. |
012.Kehf |
12. Sonra onları uyandırdık ki, iki taraftan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap edeceğini belirtelim. |
013.Kehf |
13. Biz sana onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Onlar Rablerine inanmış gençlerdi, biz de onların hidayetlerini artırdık. |
014.Kehf |
14. Kalplerini kuvvetlendirdik. Ayağa kalkarak dediler ki: “Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Biz O’ndan başkasını ilâh olarak çağırmayız. Yoksa andolsun ki gerçek dışı söz söylemiş oluruz.” |
015.Kehf |
15. “Şu bizim kavmimiz O’nu bırakıp başka ilâhlar edindiler. Onların ilâh olduğuna dâir apaçık bir delil getirmeleri gerekmez mi? Allah hakkında yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir?” |
016.Kehf |
16. Onlara: “Madem ki siz onlardan ve Allah’tan başka taptıkları şeylerden ayrıldınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz size rahmetinden genişlik versin ve işinizde size bir kolaylık hazırlasın.” denildi. |
017.Kehf |
17. Güneşi görürsün ki, doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder, batınca da onların sol tarafını kesip geçer. Onlar mağaranın genişçe bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın âyetlerindendir. Allah kime hidayet ederse, o kimse hak yoldadır. Kimi de sapıklığında bırakırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bir mürşid bulamazsın. |
018.Kehf |
18. Sen onları uyanık sanırsın, halbuki onlar uykudadırlar. Biz onları sağa ve sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın giriş yerinde iki kolunu uzatıp yatmaktaydı. Onları bir görseydin, mutlaka dönüp giderdin ve için korkuyla dolardı. |
019.Kehf |
19. İşte böyle! Kendi aralarında birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırıp kaldırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız?” diye sordu. “Bir gün, yahut günün bir parçası kadar!” dediler. “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz ise, ondan size yiyecek getirsin. Fakat çok dikkatli davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.” dediler. |
020.Kehf |
20. “Çünkü onlar, eğer farkına varırlarsa sizi taşla öldürürler veya kendi dinlerine döndürürler. Böyle bir durumda aslâ kurtuluşa eremezsiniz.” |
021.Kehf |
21. Böylece onlardan haberdar ettik ki, Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu, kıyametin geleceğinde hiç şüphe bulunmadığını bilsinler. Nitekim halk o sırada onların (Ashab-ı Kehf’in) durumları ile ilgili olarak kendi aralarında tartışıyorlardı. “Onların üzerine bir bina yapın!” dediler. Rableri onları daha iyi bilir. Onların işine vâkıf olanlar ise: “Biz bunların üzerine mutlaka bir mescid yapacağız!” dediler. |
022.Kehf |
22. “Onlar üçtür, dördüncüleri köpekleridir.” diyecekler. “Beştir, altıncıları köpekleridir.” diyecekler. Bunlar gaybı taşlamaktır. “Yedidir, sekizincisi köpekleridir.” diyecekler. De ki: “Rabbim onların sayısını daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır.” Onun için, onlar hakkında ortaya konulandan fazlası ile bir münâkaşa yapma ve onlar hakkında kimseye bir şey sorma. |
023.Kehf |
23. Hiçbir şey için: “Ben bunu yarın yapacağım.” deme. |
024.Kehf |
24. Allah’ın dilemesine bağlamadıkça (inşaallah demedikçe). Bunu unuttuğun zaman Rabbini an ve: “Umarım ki Rabbim beni doğruya, bundan daha yakına eriştirir.” de. |
025.Kehf |
25. Onlar, mağaralarında üçyüz yıl kaldılar. Dokuz yıl da ilâve ettiler. |
026.Kehf |
26. De ki: “Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O’nundur. O ne güzel görür ve ne güzel işitir! Onların O’ndan başka dostu yoktur. O, kendi hükmüne hiç kimseyi ortak yapmaz.” |
027.Kehf |
27. Rabbinin Kitab’ından sana vahyedileni oku! O’nun sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur. O’ndan başka bir sığınılacak da bulamazsın. |
028.Kehf |
28. Sırf O’nun cemâlini dileyerek sabah akşam Rablerine yalvaranlarla birlikte bulun ve sabret. Dünya hayatının güzelliklerini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz, hevâ ve hevesine uymuş, haddi aşmış kimselere boyun eğme. |
029.Kehf |
29. De ki: “Gerçek Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. Biz zâlimler için öyle bir ateş hazırlamışızdır ki, onun kalın duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Susuzluktan yardım istediklerinde, erimiş mâden gibi yüzleri kavuran bir su ile yardım edilir. O ne kötü bir içecek ve cehennem ne kötü bir duraktır!” |
030.Kehf |
30. İman edip de sâlih amel işleyenlere gelince, biz elbette güzel amel işleyenlerin mükâfatını boşa çıkarmayız. |
031.Kehf |
31. Onlar o kimselerdir ki, onlara altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri verilmiştir. Orada altın bilezikler takınırlar. İnce dibâdan, kalın dibâdan yeşil elbiseler giyerek koltuklar üzerine yaslanırlar. O ne güzel sevap ve ne güzel duraktır! |
032.Kehf |
32. Onlara şu iki adamı misal olarak anlat. Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik. |
033.Kehf |
33. İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de ırmak akıtmıştık. |
034.Kehf |
34. Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken: “Ben malca senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da senden daha güçlü ve itibarlıyım.” dedi. |
035.Kehf |
35. Kendisine böylece yazık ederek bahçesine girdi. Şöyle dedi: “Bunun hiçbir zaman yok olacağını sanmam!” |
036.Kehf |
36. “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbime döndürülürsem, hiç şüphem yok ki, orada bundan daha hayırlı bir âkibet bulurum.” |
037.Kehf |
37. Kendisiyle konuşan arkadaşı ona dedi ki: “Seni topraktan, sonra nutfeden yaratıp, sonunda da seni bir insan şekline getiren Rabbini inkâr mı ediyorsun?” |
038.Kehf |
38. “İşte O Allah, benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.” |
039.Kehf |
39. “Bağına girdiğin zaman: ‘Mâşâallah! (Allah dilemiş de olmuş!) Kuvvet yalnız Allah’ındır.’ demen gerekmez miydi? Gerçi sen beni malca ve evlâtça kendinden güçsüz görüyorsun.” |
040.Kehf |
40. “Rabbim bana senin bağından daha iyisini verebilir ve seninkinin üzerine ise gökten yıldırımlar gönderir de bağın kupkuru bir toprak haline gelir.” |
041.Kehf |
41. “Yahut suyu çekilir de artık onu arayıp bulamazsın.” |
042.Kehf |
42. Derken o kâfirin bütün serveti kuşatılıp yok edildi. Bunun üzerine, bağı uğruna yaptığı masraf karşısında ellerini oğuşturmaya başladı. Bağın çardakları yere çökmüştü. “Ah! Keşke ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmamış olsaydım!” diyordu. |
043.Kehf |
43. Allah’tan başka, kendisine yardım edecek bir topluluğu da yoktu. Kendi kendine yardım edecek güçte de değildi. |
044.Kehf |
44. İşte bu durumda yardım ve dostluk, hak olan Allah’a mahsustur. O’nun vereceği sevap da daha hayırlıdır, âkibet de daha hayırlıdır. |
045.Kehf |
45. Onlara dünya hayatının tıpkı şöyle olduğunu anlat: O, gökten indirdiğimiz suya benzer ki, o su sayesinde yeryüzünün bitkileri birbirine karışır, arkasından da rüzgarın savurduğu çöp kırıntısı haline döner. Allah her şeyin üstünde bir kudrete sahip olandır. |
046.Kehf |
46. Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Bâki kalacak olan sâlih ameller ise, Rabbinin katında hem sevapça daha hayırlıdır, hem de ümit etmeye daha lâyıktır. |
047.Kehf |
47. O gün dağları yürütürüz, yeryüzünün ise çırılçıplak olduğunu görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın onları mahşerde bir araya toplarız. |
048.Kehf |
48. Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna arzedilirler. “Andolsun ki sizi ilk defasında yarattığımız şekilde bize geldiniz. Halbuki siz, vâdedilenlerin gerçekleşeceği bir zaman tayin etmediğimizi sanmıştınız.” |
049.Kehf |
49. Amel defterleri ortaya konulduğunda, suçluların onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. “Vah bize, eyvah bize! Bu deftere ne olmuş, ne küçük bırakmış ne büyük, hiçbir şey bırakmamış, hepsini zaptetmiş.” derler. Bütün yaptıklarını hazır bulurlar. Rabbin hiç kimseye zulmetmez. |
050.Kehf |
50. Hani biz meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik. İblis hariç olmak üzere hepsi secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da onu ve onun soyunu dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zâlimler için bu ne kötü bir değişmedir! |
051.Kehf |
51. “Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına şâhit tuttum. Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinmiş değilim.” |
052.Kehf |
52. O gün Allah: “Benim ortaklarım olduklarını iddiâ ettiklerinizi çağırın!” buyurur. Onlar da çağıracaklar amma, kendilerine hiç cevap veremeyecekler. Biz onların aralarına bir uçurum koyacağız. |
053.Kehf |
53. Günahkârlar ateşi görürler, içine düşeceklerini iyice anlarlar, fakat ondan savuşacak bir yer bulamazlar. |
054.Kehf |
54. Andolsun ki biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali tekrar tekrar açıkladık. Fakat insanlar ne de çok cidalcı (tartışmacı) oluyor! |
055.Kehf |
55. Kendilerine hidayet geldiğinde, insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret dilemekten alıkoyan şey; daha öncekilerin sünnetini (onların başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini), yahut azabın göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir. |
056.Kehf |
56. Biz peygamberleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise; hakkı, bâtıla dayanarak ortadan kaldırmak için mücadele verirler. Onlar âyetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri alaya alırlar. |
057.Kehf |
57. Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılarak öğüt verilip de ondan yüz çevirenden ve kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zâlim kim olabilir? Biz onu (Kur’an’ı) anlamasınlar diye, onların kalplerinin üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da onlar aslâ hidayete gelmezler. |
058.Kehf |
58. Senin Rabbin çok bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir. Eğer onları, yaptıkları yüzünden hemen yakalayıp cezalandırsaydı, onlara çabucak azap ederdi. Fakat kendilerine verilmiş belli bir süre vardır. Artık ondan kaçıp aslâ bir sığınak bulamazlar. |
059.Kehf |
59. Zulmettiklerinden ötürü işte yok ettiğimiz şehirler! Onları helâk etmek için belli bir süre tayin etmiştik. |
060.Kehf |
60. Hani bir zaman Musa, genç arkadaşına: “Ben iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durup dinlenmeden gideceğim, yahut (maksadıma erişmek için) uzun yıllar geçireceğim.” demişti. |
061.Kehf |
61. Her ikisi böylece iki denizin birleştiği yere varınca, balıklarını unuttular. Balık ise denizde bir deliğe doğru yol tutup gitmişti. |
062.Kehf |
62. Orayı geçtiklerinde Musa genç arkadaşına: “Azığımızı getir, bu yolculuğumuzda gerçekten yorgun ve bitkin düştük.” dedi. |
063.Kehf |
63. Genç arkadaşı: “Gördün mü? Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı. Balık ise denizde şaşılacak şekilde yolunu tutup gitmiş!” dedi. |
064.Kehf |
64. Musa: “İşte aradığımız o idi.” dedi. İzlerinin üzerine hemen geri döndüler. |
065.Kehf |
65. Derken kendisine nezdimizden bir rahmet verdiğimiz, tarafımızdan has bir ilim öğrettiğimiz bir kulumuzu (Hızır’ı) buldular. |
066.Kehf |
66. Musa ona: “Sana doğru yol olarak öğretilen ilimden bana da tâlim etmen için sana tâbi olayım mı?” dedi. |
067.Kehf |
67. O da dedi ki: “Doğrusu sen benimle beraber bulunmaya sabredemezsin!” |
068.Kehf |
68. “Hakikatini kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredebilirsin?” |
069.Kehf |
69. Musa: “İnşaallah beni sabırlı bulursun. Emrine karşı gelmem.” dedi. |
070.Kehf |
70. O kul dedi ki: “O halde eğer bana tâbi olacaksan, ben sana anlatmadıkça, herhangi bir şey hakkında bana soru sorma!” |
071.Kehf |
71. Bunun üzerine kalkıp yola koyuldular. Nihayet bir gemiye bindiler. (Hızır) gemiyi deliverdi. Musa dedi ki: “İçindekileri boğmak için mi gemiyi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın!” |
072.Kehf |
72. (Hızır): “Ben sana ‘Benimle beraber olmaya sabredemezsin!’ demedim mi?” dedi. |
073.Kehf |
73. Musa: “Unuttuğum şeyden dolayı beni kınama, bu işimde bana güçlük çıkarma!” dedi. |
074.Kehf |
74. Yine yürüyüp gittiler. Nihayet bir erkek çocuğuna rastladılar. (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa: “Mâsum bir canı, bir cana karşılık olmaksızın mı öldürdün? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın!” dedi. |
075.Kehf |
75. (Hızır): “Ben sana ‘Benimle beraber olmaya sabredemezsin!’ demedim mi?” dedi. |
076.Kehf |
76. Musa da ona: “Eğer bundan sonra bir daha sana bir şey sorarsam, benimle arkadaşlık etme! O zaman benim tarafımdan mazur sayılırsın.” dedi. |
077.Kehf |
77. Yine yürüyüp gittiler ve nihayet bir memleket halkına varıp, onlardan yiyecek istediler. Halk kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken, orada yıkılmak üzere olan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) onu doğrultuverdi. Bunun üzerine Musa: “İsteseydin, elbette buna karşılık bir ücret alırdın.” dedi. |
078.Kehf |
78. (Hızır) dedi ki: “İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana dayanamadığın işlerin içyüzünü haber vereyim.” |
079.Kehf |
79. “Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula âit idi. Ben onu (tamire muhtaç) ayıplı göstermek istedim. Çünkü gideceği yerde her güzel gemiyi zorla alan bir kral vardı.” |
080.Kehf |
80. “Çocuğa gelince, onun ana ve babası mümin insanlardı. Çocuğun onları azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korkmuştuk.” |
081.Kehf |
81. “İstedik ki Rableri onlara o çocuktan daha temiz ve daha çok merhametli bir evlât versin.” |
082.Kehf |
82. “Duvar ise, şehirde iki yetim oğlana âitti. Duvarın altında bu oğlanlar için saklı bir hazine vardı. Babaları da sâlih bir kimse idi. Rabbin diledi ki onlar erginlik çağına ulaşsınlar ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin içyüzü budur.” |
083.Kehf |
83. Resulüm! Sana Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki: “Size ondan bir hatıra anlatacağım.” |
084.Kehf |
84. Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kıldık ve her şeyden ona bir sebep verdik, ona her şeyin yolunu öğrettik. |
085.Kehf |
85. O da bir yol tutup gitti. |
086.Kehf |
86. Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca, onu kara balçıklı bir gözeye batar (görünümünde) buldu. Orada bir kavme rastladı. Bunun üzerine ona: “Ey Zülkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin!” dedik. |
087.Kehf |
87. O da dedi ki: “Her kim ki zulmederse onu cezalandıracağız, sonra o Rabbine döndürülür. O da ona görülmedik bir azap ile azap eder.” |
088.Kehf |
88. “Fakat her kim de iman edip sâlih amellerde bulunursa, ona da mükâfat olarak en güzel bir karşılık vardır. Ona emrimizden kolayını da söyleyeceğiz.” |
089.Kehf |
89. Sonra yine bir yol tutup gitti. |
090.Kehf |
90. Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca onu öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, onlara güneşin önünde bir siper yapmamıştık. |
091.Kehf |
91. İşte böylece onunla ilgili baştan başa her şeyden haberdar idik. |
092.Kehf |
92. Sonra yine bir yol tutup gitti. |
093.Kehf |
93. En sonunda iki dağın arasına ulaştığında, onların önünde öyle bir kavme rastladı ki, hemen hemen hiçbir sözü anlamıyorlardı. |
094.Kehf |
94. Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Doğrusu Ye’cüc ve Me’cüc bu memlekette bozgunculuk yapıp duruyorlar. Bizimle onların arasında bir sed yapman için sana biz bir vergi verelim mi?” |
095.Kehf |
95. Dedi ki: “Rabbimin beni içinde bulundurduğu kuvvet ve makam (sizin vereceğinizden) daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetle yardım edin de sizinle onlar arasına aşılmaz sağlam bir sed yapayım.” |
096.Kehf |
96. “Bana demir kütleleri getirin!” Nihayet bunlar iki dağın arasını doldurup aynı seviyeye gelince: “Körükleyin!” dedi. Sonunda o demirleri kor haline getirdiğinde: “Getirin şimdi bana, üzerine erimiş bakır dökeyim!” dedi. |
097.Kehf |
97. Artık onu ne aşabildiler, ne de delip geçebildiler. |
098.Kehf |
98. Zülkarneyn: “Bu Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin belirlediği vakit gelince, onu yerle bir eder, Rabbimin verdiği söz şüphesiz ki gerçektir.” dedi. |
099.Kehf |
99. Biz o gün onları bırakırız da dalgalar halinde birbirine girerler. Sur’a da üfürülmüş, böylece biz onların hepsini bütünüyle bir araya getirmişizdir. |
0100.Kehf |
100. Cehennemi o gün kâfirlere öyle bir gösteririz ki! |
0101.Kehf |
101. Onlar ki gözleri bizim öğüdümüze karşı kapalı idi ve öfkelerinden onu dinlemeye tahammül edemezlerdi. |
0102.Kehf |
102. Kâfirler beni bırakıp da kullarımı dost edineceklerini mi sandılar? Şüphesiz ki biz cehennemi kâfirlere bir konak olarak hazırladık. |
0103.Kehf |
103. Resulüm! De ki: “Size amelce en çok ziyana uğrayanı bildireyim mi?” |
0104.Kehf |
104. “Onlar ki dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar iyi yaptıklarını sanıyorlardı.” |
0105.Kehf |
105. İşte onlar Rabbinin âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden amelleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü biz onlar için terazi kurmayız. (Onlara hiç değer vermeyiz). |
0106.Kehf |
106. İşte onların cezası cehennemdir. Çünkü kâfir olmuşlar, âyetlerimi ve peygamberlerimi alaya almışlardır. |
0107.Kehf |
107. İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, onlar için konak olarak Firdevs cennetleri vardır. |
0108.Kehf |
108. Orada ebedî kalacaklardır, oradan ayrılıp başka bir yere gitmek istemezler. |
0109.Kehf |
109. De ki: “Rabbimin sözleri için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve getirsek dahi Rabbimin sözleri bitmeden önce denizler tükenir.” |
0110.Kehf |
110. Resulüm! De ki: “Ben de sizin gibi bir beşerim. Ancak bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa sâlih bir amel işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın.” |
01.Meryem |
1. Kâf. Hâ. Yâ. Ayn. Sâd. |
02.Meryem |
2. Bu, Zekeriyâ kuluna Rabbinin rahmetini bir anıştır. |
03.Meryem |
3. Zekeriyâ gizli bir seslenişle Rabbine yalvarmıştı. |
04.Meryem |
4. Demişti ki: “Ey Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, baş ihtiyarlık aleviyle tutuştu, saçlarım ağardı. Ey Rabbim! Sana yalvarmak sayesinde şimdiye kadar bedbaht olup bir şeyden mahrum kalmadım.” |
05.Meryem |
5. “Doğrusu ben, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. (Ne olur) tarafından bana bir veli (yerime geçecek bir oğul) bağışla!” |
06.Meryem |
6. “O bana ve Yakuboğullarına mirasçı olsun. Ey Rabbim! Onu beğendiğin bir insan yap, rızânı kazanmasını sağla.” |
07.Meryem |
7. “Ey Zekeriyâ! Biz sana bir oğul müjdeliyoruz, adı Yahyâ’dır. Bu adı daha önce kimseye vermemiştik.” |
08.Meryem |
8. Zekeriyâ: “Ey Rabbim! Benim nasıl oğlum olabilir? Karım kısırdır. Ben ise ihtiyarlığın son sınırına vardım.” dedi. |
09.Meryem |
9. Allah ona: “Bu böyledir.” dedi. Rabbin buyurdu ki: “Bu bana kolaydır. Daha önce seni de yaratmıştım. Halbuki sen hiçbir şey değildin.” |
010.Meryem |
10. Zekeriyâ: “Ey Rabbim! Öyleyse bana bir işaret ver!” dedi. Allah: “Senin işaretin, sapasağlam olduğun halde birbiri ardısıra üç gece insanlarla konuşmamandır.” buyurdu. |
011.Meryem |
11. Bunun üzerine Zekeriyâ mâbedden kavminin karşısına çıkarak: “Sabah akşam Allah’ı tesbih edin!” diye işaret etti. |
012.Meryem |
12. “Ey Yahyâ! Kitab’a kuvvetle sarıl!” dedik ve biz ona henüz çocuk iken hikmet verdik. |
013.Meryem |
13. Nezdimizden bir merhamet ve sâfiyet verdik. O çok takvâ sahibi idi. |
014.Meryem |
14. Anne-babasına iyilik ederdi. İsyankâr ve zorba değildi. |
015.Meryem |
15. Doğduğu günde, öleceği günde ve dirileceği günde ona selâm olsun! |
016.Meryem |
16. Resulüm! Kitapta Meryem’i de an. Hani o, âilesinden ayrılarak, doğu yönünde bir yere çekilmişti. |
017.Meryem |
17. Sonra onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken biz ona ruhumuzu (Cebrail’i) göndermiştik de, kendisine düzgün bir insan şeklinde görünmüştü. |
018.Meryem |
18. Meryem: “Senden, çok esirgeyici olan Allah’a sığınırım. Eğer Allah’tan korkan bir kimse isen (çekil yanımdan!)” dedi. |
019.Meryem |
19. “Ben yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim.” dedi. |
020.Meryem |
20. Meryem: “Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. |
021.Meryem |
21. Cebrail: “Bu böyledir.” dedi. Rabbin buyurdu ki: “Bu bana kolaydır. Biz onu insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız. Bu, önceden kararlaştırılmış bir iştir.” |
022.Meryem |
22. Nihayet ona hamile kaldı ve bu sebeple uzak bir yere çekildi. |
023.Meryem |
23. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevketti. “Keşke bundan önce ölmüş olsaydım da unutulup gitseydim!” dedi. |
024.Meryem |
24. Onun altından bir ses kendisine şöyle seslendi: “Sakın tasalanma! Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir.” |
025.Meryem |
25. “Hurma ağacını kendine doğru silkele, üstüne taze hurma dökülsün.” |
026.Meryem |
26. “Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görecek olursan de ki: Ben çok esirgeyici Allah’a oruç adadım, artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.” |
027.Meryem |
27. Nihayet çocuğu kucağında taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: “Ey Meryem! Hakikaten sen çok tuhaf bir iş yapmışsın.” |
028.Meryem |
28. “Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz değildi.” |
029.Meryem |
29. Bunun üzerine çocuğu gösterdi. “Biz beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?” dediler. |
030.Meryem |
30. Çocuk şöyle dedi: “Ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitap verdi ve beni peygamber yaptı.” |
031.Meryem |
31. “Nerede olursam olayım, beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe bana namaz kılmamı, zekât vermemi emretti.” |
032.Meryem |
32. “Beni anneme hürmetkâr kıldı, baş kaldıran bir bedbaht yapmadı.” |
033.Meryem |
33. “Doğduğum günde, öleceğim günde, diri olarak kabirden kaldırılacağım günde bana selâm olsun.” |
034.Meryem |
34. İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsa, gerçek söze göre budur. |
035.Meryem |
35. Çocuk edinmek Allah’a aslâ yakışmaz. O, çok yüce ve münezzehtir. Bir işin olmasına hükmettiği zaman ona sadece “Ol!” der, o da hemen oluverir. |
036.Meryem |
36. “Şüphesiz ki Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin. İşte doğru yol budur.” |
037.Meryem |
37. Fırkalar kendi aralarında ihtilâfa düştüler. O büyük güne şâhit olunduğu zamanda vay o kâfirlerin hâline! |
038.Meryem |
38. Bize gelecekleri gün neler işitecekler, neler göreceklerdir! Fakat o zâlimler şimdi apaçık bir sapıklık içindedirler. |
039.Meryem |
39. Resulüm! Hâlâ gaflet içinde bulunanları ve hâlâ inanmayanları, işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar. |
040.Meryem |
40. Şüphesiz ki biz bütün yeryüzüne ve üzerinde bulunanlara vâris olacağız. Onlar bize döndürülecekler. |
041.Meryem |
41. Resulüm! Kitap’ta İbrahim’i de an, zira o sıdkı bütün bir peygamber idi. |
042.Meryem |
42. Hani babasına demişti ki: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen, sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?” |
043.Meryem |
43. “Babacığım! Sana gelmeyen bir ilim gerçekten bana gelmiştir. O halde bana uy da, seni dosdoğru bir yola ileteyim.” |
044.Meryem |
44. “Babacığım! Şeytana tapma. Çünkü şeytan Rahman’a isyan etmişti.” |
045.Meryem |
45. “Babacığım! Doğrusu korkuyorum ki, çok esirgeyici olan Allah’tan sana bir azap gelip çatar da şeytana arkadaş olmuş olursun.” |
046.Meryem |
46. Babası dedi ki: “Ey İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer onlara dil uzatmaktan vazgeçmezsen, muhakkak ki seni taşlarım. Uzun süre benden ayrıl git!” |
047.Meryem |
47. İbrahim: “Sana selâm olsun! Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O bana karşı çok lütufkârdır.” |
048.Meryem |
48. “Sizden de, Allah’tan başka taptıklarınızdan da uzaklaşıyor ve yalnız Rabbime yalvarıyorum. Umarım ki Rabbime yalvarmakla bedbaht olmam.” |
049.Meryem |
49. Nihayet İbrahim onlardan ve Allah’tan başka taptıkları şeylerden ayrılınca biz ona İshak’ı ve Yakub’u bağışladık ve her birini peygamber yaptık. |
050.Meryem |
50. Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk, onların herkesçe övülüp hayırla yâdedilmelerini sağladık. |
051.Meryem |
51. Resulüm! Kitap’ta Musa’ya dair anlattıklarımızı da an! O seçkin kılınmış hâlis bir insan ve tarafımızdan gönderilmiş (resul) bir peygamberdi. |
052.Meryem |
52. Ona Tur’un sağ yanından seslenmiş ve hususi bir konuşmada bulunmak için onu yaklaştırmıştık. |
053.Meryem |
53. Rahmetimizden, kardeşi Harun’u bir peygamber olarak ona bağışladık. |
054.Meryem |
54. Resulüm! Kitap’ta İsmail’i de an! Çünkü o sâdık idi ve tarafımızdan gönderilmiş (resul) bir peygamberdi. |
055.Meryem |
55. Âilesine ve yakınlarına namazı ve zekâtı emrederdi. Rabbinin nezdinde beğenilmiş, hoşnutluğa ermişti. |
056.Meryem |
56. Kitap’ta İdris’i de an! Çünkü o sâdık bir peygamberdi. |
057.Meryem |
57. Biz onu yüce bir yere yükseltmiştik. |
058.Meryem |
58. İşte bunlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem’in zürriyyetinden ve Nuh’la beraber gemide taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrâil’in (Yakub’un) soyundan, hidâyete erdirip seçkin kıldığımız kimselerdir. Rahman’ın âyetleri onlara okunduğu zaman, ağlayarak secdeye kapanırlardı. |
059.Meryem |
59. Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Bu yüzden azgınlıklarının cezalarını çekeceklerdir. |
060.Meryem |
60. Ancak tevbe eden, iman eden ve sâlih amel işleyen kimseler bunun dışındadır. Onlar hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın cennete girerler. |
061.Meryem |
61. Adn cennetlerine. Ki Rahman olan Allah onu kullarına gıyâben vâdetmiştir. Şüphe yok ki O’nun vaadi yerini bulacaktır. |
062.Meryem |
62. Orada boş söz değil, sadece esenlik veren sözler işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da hazırdır. |
063.Meryem |
63. Kullarımızdan takvâ sahibi olan kimselere miras bırakacağımız cennet işte budur. |
064.Meryem |
64. (Cebrail dedi ki): “Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunların arasında bulunan her şey O’nundur. Senin Rabbin aslâ unutkan değildir.” |
065.Meryem |
65. O; göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. O’na ibadet et ve bu ibadetinde sabırlı ol. Hiç sen Allah’ın ismini taşıyan başka birini bilir misin? |
066.Meryem |
66. İnsan der ki: “Öldüğüm zaman (kabirden) diri olarak çıkarılacak mıyım?” |
067.Meryem |
67. İnsan daha önce hiçbir şey değilken, kendisini nasıl yarattığımızı düşünmüyor mu? |
068.Meryem |
68. Rabbine andolsun ki, biz onları da şeytanları da mutlaka mahşerde toplayacağız. Sonra da onları diz üstü çökmüş bir vaziyette cehennemin çevresinde hazır bulunduracağız. |
069.Meryem |
69. Sonra her gruptan Rahman’a karşı isyanda en ileri gidenleri ayıracağız. |
070.Meryem |
70. Sonra, biz oraya girmeye kimlerin daha müstehak olduklarını elbette daha iyi biliriz. |
071.Meryem |
71. İçinizden cehenneme uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür. |
072.Meryem |
72. Sonra takvâya erenleri kurtarırız, zâlimleri de orada diz çökmüş olarak bırakırız. |
073.Meryem |
73. Âyetlerimiz kendilerine açık açık okunduğu zaman kâfirler iman edenlere: “Bu iki topluluktan hangisinin mevki ve makamı daha hayırlı, meclis ve topluluğu daha güzeldir?” dediler. |
074.Meryem |
74. Halbuki biz bunlardan önce, malca ve gösteriş bakımından güzel olan nice nesiller helâk ettik. |
075.Meryem |
75. De ki: “Kim sapıklık içinde ise, Rahman onun günlerini uzattıkça uzatsın! Nihayet kendilerine vaad edilen azabı, ya da kıyamet gününü gördükleri zaman, kimin yerinin daha kötü ve taraftarlarının daha zayıf olduğunu bileceklerdir!” |
076.Meryem |
76. Allah hidayette bulunanların hidayetini artırır. Bâki kalacak sâlih ameller, Rabbinin katında hem sevap olarak daha iyidir, hem de netice olarak daha hayırlıdır. |
077.Meryem |
77. Resulüm! Âyetlerimizi inkâr eden ve: “Bana elbette mal ve evlat verilecektir.” diyen adamı gördün mü? |
078.Meryem |
78. O gaybı mı biliyor, yoksa Rahman’ın katından bir söz mü almıştır? |
079.Meryem |
79. Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız. |
080.Meryem |
80. Onun dediğine biz vâris oluruz ve o bize tek başına yapayalnız gelir. |
081.Meryem |
81. Onlar kendilerine kuvvet ve itibar kazandırsın diye Allah’ı bırakarak ilâhlar edindiler. |
082.Meryem |
82. Hayır, hayır! Taptıkları ilâhlar onların tapınmalarını tanımayacaklar ve onlara hasım olacaklardır. |
083.Meryem |
83. Görmedin mi? Biz şeytanları kâfirlerin üzerine salarız da, onları kışkırttıkça kışkırtırlar. |
084.Meryem |
84. Şu halde onlar hakkında acele etme! Biz onların (günlerini) saydıkça sayıyoruz. |
085.Meryem |
85. Muttakileri o gün Rahman’ın huzurunda O’na gelmiş konuklar olarak toplarız. |
086.Meryem |
86. Suçluları da susamış olarak cehenneme süreriz. |
087.Meryem |
87. Rahman’ın huzurunda söz ve izin alandan başkasının şefaata gücü yetmez (izin verilmez). |
088.Meryem |
88. “Rahman çocuk edindi.” dediler. |
089.Meryem |
89. Andolsun ki siz, pek çirkin bir şey ortaya attınız. |
090.Meryem |
90. Bu sözden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar dağılıp çökecekti. |
091.Meryem |
91. Rahman olan Allah’a çocuk isnadında bulunmaları yüzünden. |
092.Meryem |
92. Halbuki Rahman olan Allah’a çocuk isnat etmek aslâ yakışmaz. |
093.Meryem |
93. Göklerde ve yerde olan herkes Rahman’a birer kul olarak gelirler. |
094.Meryem |
94. Allah onların hepsini kuşatmış ve sayılarını tesbit etmiştir. |
095.Meryem |
95. Onlardan her biri kıyamet gününde teker teker O’nun huzuruna gelirler. |
096.Meryem |
96. İman edip sâlih ameller işleyenler için Rahman bir sevgi peyda edecektir. |
097.Meryem |
97. Resulüm! Biz Kur’an’ı senin dilinle indirerek kolaylaştırdık ki, onunla takvâ sahiplerini müjdeleyesin ve onunla inatçı bir kavmi uyarasın. |
098.Meryem |
98. Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Şimdi onlardan hiçbirini hissediyor veya bir ses işitiyor musun? |
01.Tâ-Hâ |
1. Tâ. Hâ. |
02.Tâ-Hâ |
2. Resulüm! Biz sana bu Kur’an’ı sıkıntıya düşesin diye indirmedik. |
03.Tâ-Hâ |
3. Ancak Allah’tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik. |
04.Tâ-Hâ |
4. Yeri ve yüce gökleri yaratan tarafından indirilmiştir. |
05.Tâ-Hâ |
5. Rahman Arş’ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu). |
06.Tâ-Hâ |
6. Göklerde ve yerde, ikisinin arasında ve toprağın altında bulunanlar yalnız O’nundur. |
07.Tâ-Hâ |
7. Sen eğer sözü açıktan söylersen; şüphesiz ki O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. |
08.Tâ-Hâ |
8. Allah O’dur ki, O’ndan başka ilâh yoktur. En güzel isimler O’nundur. |
09.Tâ-Hâ |
9. Musa’nın haberi sana geldi mi? |
010.Tâ-Hâ |
10. Hani o bir ateş görmüştü de âilesine şöyle demişti: “Siz burada durun. Ben bir ateş gördüm. Oradan size bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol gösteren bulurum.” |
011.Tâ-Hâ |
11. Oraya vardığında: “Ey Musa!” diye nidâ edildi. |
012.Tâ-Hâ |
12. “Ben senin Rabbinim. Ayağındakileri çıkar. Zira sen mukaddes vâdide, Tuvâ’dasın.” |
013.Tâ-Hâ |
13. “Ben seni seçtim. Vahyolunanı dinle.” |
014.Tâ-Hâ |
14. “Şüphesiz ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Bana kulluk et, beni anmak için namaz kıl.” |
015.Tâ-Hâ |
15. “Kıyamet muhakkak gelecektir. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, zamanını gizli tutuyorum.” |
016.Tâ-Hâ |
16. “Ona inanmayan ve kendi nefis arzusuna uyan kimse seni ondan alıkoymasın. Yoksa helâk olursun.” |
017.Tâ-Hâ |
17. “O sağ elindeki nedir ey Musa?” |
018.Tâ-Hâ |
18. “O benim asamdır. Ona dayanırım, onunla davarıma yaprak silkerim ve daha birçok işlerde faydalanırım.” dedi. |
019.Tâ-Hâ |
19. “Bırak onu ey Musa!” buyurdu. |
020.Tâ-Hâ |
20. Onu hemen yere attı. Bir de baktı ki, hızla sürünen bir yılan oluvermiş! |
021.Tâ-Hâ |
21. Buyurdu ki: “Tut onu, korkma! Biz onu yine eski durumuna çevireceğiz.” |
022.Tâ-Hâ |
22. “Elini koynuna sok, diğer bir mucize olarak kusursuz bembeyaz çıksın.” |
023.Tâ-Hâ |
23. “Bununla sana en büyük âyetlerimizden (mucizelerimizden) bazılarını göstermiş olalım.” |
024.Tâ-Hâ |
24. “Firavun’a git, doğrusu o azmıştır.” |
025.Tâ-Hâ |
25. Dedi ki: “Rabbim! Göğsüme genişlik ver.” |
026.Tâ-Hâ |
26. “İşimi kolaylaştır.” |
027.Tâ-Hâ |
27. “Dilimin düğümünü çöz.” |
028.Tâ-Hâ |
28. “Ki, sözümü iyi anlasınlar.” |
029.Tâ-Hâ |
29. “Âilemden bana bir vezir ver.” |
030.Tâ-Hâ |
30. “Kardeşim Harun’u.” |
031.Tâ-Hâ |
31. “Beni onunla destekle.” |
032.Tâ-Hâ |
32. “Onu da işimde ortak kıl.” |
033.Tâ-Hâ |
33. “Böylece seni daha çok tesbih edelim.” |
034.Tâ-Hâ |
34. “Ve seni çokça zikredelim.” |
035.Tâ-Hâ |
35. “Şüphesiz ki sen bizi görüyorsun.” |
036.Tâ-Hâ |
36. Allah buyurdu ki: “Ey Musa! İstediğin sana verilmiştir.” |
037.Tâ-Hâ |
37. “Andolsun ki sana başka bir defa daha lütufta bulunmuştuk.” |
038.Tâ-Hâ |
38. “Hani annene vahyedilmesi gerekeni vahyetmiştik.” |
039.Tâ-Hâ |
39. “Onu bir sandığa koy, sonra suya bırak. Su onu kıyıya atar. Benim de düşmanım, onun da düşmanı olan birisi onu alır. Gözümün önünde yetişesin diye seni sevgili kıldım.” |
040.Tâ-Hâ |
40. “Hani kız kardeşin, Firavun’un sarayına gidip: ‘Ona bakacak birini size göstereyim mi?’ diyordu. İşte böylece seni annene geri vermiştik; ki gözü aydın olsun, üzülmesin. Ve sen bir cana kıymıştın da, seni üzüntüden kurtarmıştık. Hem seni birçok musibetlerle imtihana çekmiştik. Medyen halkı arasında yıllarca kalmıştın. Sonra da takdire göre geldin ey Musa!” |
041.Tâ-Hâ |
41. “Ve seni kendim için seçtim.” |
042.Tâ-Hâ |
42. “Sen ve kardeşin, âyetlerimle gidin. Beni anmakta gevşek davranmayın.” |
043.Tâ-Hâ |
43. “Firavun’a gidin, doğrusu o azmıştır.” |
044.Tâ-Hâ |
44. “Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar.” |
045.Tâ-Hâ |
45. “Rabbimiz! Onun bize kötülük etmesinden, veya azgınlığının artmasından korkuyoruz.” dediler. |
046.Tâ-Hâ |
46. Buyurdu ki: “Korkmayın, ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm.” 47. Hemen ona gidin ve deyin ki: “Biz, senin Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını bizimle gönder ve onlara azap etme. Hem biz Rabbinden sana bir âyet (mucize) ile geldik. Selâm hidayete tâbi olanlara olsun!” |
047.Tâ-Hâ |
47. Hemen ona gidin ve deyin ki: “Biz, senin Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını bizimle gönder ve onlara azap etme. Hem biz Rabbinden sana bir âyet (mucize) ile geldik. Selâm hidayete tâbi olanlara olsun!” |
048.Tâ-Hâ |
48. “Doğrusu bize vahyolundu ki, (peygamberleri) yalanlayıp inkâr edenlere ve (imandan) yüz çevirenlere azap vardır.” |
049.Tâ-Hâ |
49. Firavun: “Sizin Rabbiniz kimdir ey Musa?” dedi. |
050.Tâ-Hâ |
50. Dedi ki: “Bizim Rabbimiz her şeye yaratılışını veren, sonra da doğru yolu gösterendir.” |
051.Tâ-Hâ |
51. “Peki ya, ilk nesillerin hâli ne olacak?” dedi. |
052.Tâ-Hâ |
52. Musa: “Onların bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Benim Rabbim hata etmez ve unutmaz.” dedi. |
053.Tâ-Hâ |
53. Sizin için yeryüzünü döşeyen, yollar açan, gökten su indiren O’dur. Biz o su ile türlü türlü, çift çift bitkiler yetiştirdik. |
054.Tâ-Hâ |
54. İster siz yiyin, ister hayvanlarınızı otlatın. Onlarda akıl sahipleri için âyetler (ibretler) vardır. |
055.Tâ-Hâ |
55. Sizi ondan yarattık, yine oraya döndüreceğiz ve bir kere daha ondan çıkaracağız. |
056.Tâ-Hâ |
56. Andolsun ki ona bütün âyetlerimizi gösterdik. Yine de yalanladı ve diretti. |
057.Tâ-Hâ |
57. Ve dedi ki: “Sihirbazlığınla bizi memleketimizden çıkarmaya mı geldin ey Musa?” |
058.Tâ-Hâ |
58. “Şimdi biz de seninkine benzeyen bir sihri sana göstereceğiz. Bizimle senin aranda bir vakit tayin et ki, sen de biz de düz bir yerde bulunalım, caymayalım.” |
059.Tâ-Hâ |
59. Musa: “Buluşma zamanınız, bayram günü ve insanların toplandığı kuşluk vaktidir.” dedi. |
060.Tâ-Hâ |
60. Bunun üzerine Firavun dönüp gitti. Bütün hilesini topladıktan sonra geri geldi. |
061.Tâ-Hâ |
61. Musa onlara dedi ki: “Size yazıklar olsun! Allah’a karşı yalan uydurmayın. Yoksa azapla sizi yok eder. Allah’a iftira eden muhakkak hüsrana uğrar.” |
062.Tâ-Hâ |
62. Sihirbazlar işi kendi aralarında tartıştılar ve gizlice müşavere ettiler. |
063.Tâ-Hâ |
63. Dediler ki: “Bunlar iki sihirbazdır. Sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve en üstün olan yolunuzu ortadan kaldırmak istiyorlar.” |
064.Tâ-Hâ |
64. “Onun için tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra da sıra hâlinde gelin. Muhakkak ki bugün üstün gelen başarıya ulaşır.” |
065.Tâ-Hâ |
65. Dediler ki: “Ey Musa! Ya sen at veya önce atan biz olalım.” |
066.Tâ-Hâ |
66. Musa: “Hayır! Siz atın!” dedi. Değnekleri ve ipleri sihirleri yüzünden sanki yürüyorlarmış gibi geldi. |
067.Tâ-Hâ |
67. Bunun için Musa, içinde bir korku hissetti. |
068.Tâ-Hâ |
68. Biz de: “Korkma! Muhakkak sen daha üstünsün.” dedik. |
069.Tâ-Hâ |
69. “Sağ elindekini at da, onların yaptıklarını yutsun. Yaptıkları sadece sihirbaz hilesidir. Nerede olursa olsun, sihirbaz aslâ iflâh olmaz.” |
070.Tâ-Hâ |
70. Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar. “Harun ve Musa’nın Rabbine iman ettik.” dediler. |
071.Tâ-Hâ |
71. Firavun dedi ki: “Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi? Doğrusu o size sihiri öğreten büyüğünüzdür. Andolsun ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve muhakkak ki hepinizi hurma kütüklerine asacağım. O zaman hangimizin azabının daha çetin ve daha devamlı olduğunu iyice bileceksiniz.” |
072.Tâ-Hâ |
72. Dediler ki: “Biz seni, bize gelen apaçık delillere (mucizelere) ve bizi yaratana tercih edip üstün tutmayacağız. Yapacağını yap, ne hüküm vereceksen ver. Sen ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin.” |
073.Tâ-Hâ |
73. “Doğrusu biz hatalarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah daha hayırlı ve O’nun vereceği mükâfat ve ceza daha devamlıdır.” |
074.Tâ-Hâ |
74. Rabbine suçlu olarak gelen kimse için cehennem vardır. O orada ne ölür ne de yaşar. |
075.Tâ-Hâ |
75. Rabbine inanmış ve sâlih ameller yaparak gelenlere de en yüksek dereceler vardır. |
076.Tâ-Hâ |
76. Altlarından ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte arınanların mükâfatı budur! |
077.Tâ-Hâ |
77. Andolsun ki biz Musa’ya şöyle vahyettik: “Kullarımı geceleyin yürüt. Denizde onlara kuru bir yol aç. Düşmanların yetişmesinden de batmaktan da korkma, endişe etme!” |
078.Tâ-Hâ |
78. Firavun, ordusuyla onları takip etti. Deniz de onları içine alıverdi, hem de ne alış! |
079.Tâ-Hâ |
79. Firavun kavmini saptırdı ve onlara doğru yolu gösteremedi. |
080.Tâ-Hâ |
80. Ey İsrâiloğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık. Tûr’un sağ tarafında sizinle sözleştik ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın eti indirdik. |
081.Tâ-Hâ |
81. Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin, bu hususta taşkınlık (ve nankörlük) etmeyin. Sonra gazabım üzerinize iner. Gazabım kimin üzerine inerse, şüphesiz ki o mahvolur. |
082.Tâ-Hâ |
82. Bununla beraber şüphe yok ki ben, tevbe eden, iman edip sâlih amel işleyen, sonra da hak yolunda (ölünceye kadar) sebat eden kimseyi elbette çok bağışlayıcıyım. |
083.Tâ-Hâ |
83. “Seni kavminden daha çabuk gelmeye sevkeden nedir ey Musa?” |
084.Tâ-Hâ |
84. “Onlar benim ardımdan geliyorlar. Rabbim! Hoşnut olman için sana acele geldim.” dedi. |
085.Tâ-Hâ |
85. Allah buyurdu: “Biz senden sonra kavmini imtihana çektik. Sâmirî onları saptırdı.” |
086.Tâ-Hâ |
86. Musa kavmine çok kızgın ve üzüntülü olarak döndü. “Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Uzun bir zaman mı geçti aradan? Yoksa Rabbinizin gazabına mı uğramak istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?” dedi. |
087.Tâ-Hâ |
87. Dediler ki: “Sana verdiğimiz sözden kendi başımıza caymadık. O kavmin ziynet eşyasından bize yükler dolusu taşıtıldı. Biz onları (ateşe) attık. Aynı şekilde Sâmirî de attı.” |
088.Tâ-Hâ |
88. Bu adam onlar için böğürebilen bir buzağı heykeli çıkardı. Dediler ki: “İşte bu sizin de Musa’nın da ilâhıdır. Fakat o unuttu.” |
089.Tâ-Hâ |
89. Görmüyorlar mıydı ki, o kendilerine ne söz söyleyebiliyor, ne bir zarar ne de bir fayda verebiliyordu? |
090.Tâ-Hâ |
90. Daha önce Harun onlara: “Ey kavmim! Siz bu (buzağı) ile imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahman’dır. Bana uyun, emrime itaat edin.” demişti. |
091.Tâ-Hâ |
91. Onlar da: “Musa bize dönünceye kadar buna tapmaktan aslâ vazgeçmeyeceğiz.” demişlerdi. |
092.Tâ-Hâ |
92. (Musa döndüğünde) dedi ki: “Ey Harun! Bunların sapıttığını görünce, seni benim yolumdan gitmekten alıkoyan nedir?” |
093.Tâ-Hâ |
93. “Neden bana uymadın? Emrime karşı mı geldin?” |
094.Tâ-Hâ |
94. Dedi ki: “Anamın oğlu! Saçımdan sakalımdan tutma. Ben senin: ‘İsrailoğulları arasına ayrılık soktun, sözüme bakmadın.’ diyeceğinden korktum.” |
095.Tâ-Hâ |
95. “Ya senin zorun ne idi ey Sâmirî?” dedi. |
096.Tâ-Hâ |
96. (Sâmirî) dedi ki: “Onların görmedikleri bir şey gördüm ve onu sana gelen ilâhi elçinin bastığı yerden bir avuç avuçladım. Bunu (ziynet eşyasının eritildiği potaya) attım. Nefsim bana bunu hoş gösterdi.” |
097.Tâ-Hâ |
97. Musa dedi ki: “Defol, git! Doğrusu artık hayat boyunca: ‘Bana dokunmayın!’ demenden başka yapacağın bir şey yoktur. Bir de senin için hiç kaçamayacağın bir ceza günü var. Sarılıp durduğun, üstüne düşüp tapındığın ilâhına bak! Biz onu yakacağız, sonra da denize atacağız.” |
098.Tâ-Hâ |
98. Sizin ilâhınız, ancak ve ancak O’ndan başka hiç bir ilâh olmayan Allah’tır. İlmi her şeyi kuşatmıştır. |
099.Tâ-Hâ |
99. Resulüm! Böylece sana geçmişteki haberlerden bir kısmını anlatıyoruz. Biz sana tarafımızdan bir zikir verdik. |
0100.Tâ-Hâ |
100. Kim ondan yüz çevirirse; bilsin ki o, kıyamet gününde ağır bir günah yükü yüklenecektir. |
0101.Tâ-Hâ |
101. Bu kimseler o günah yükünün azabı içinde ebedî kalacaklardır. Bu, kıyamet gününde onlar için ne kötü bir yüktür! |
0102.Tâ-Hâ |
102. O gün Sur’a üflenir ve biz o gün suçluları gözleri dehşetten göğermiş olarak toplarız. |
0103.Tâ-Hâ |
103. Aralarında gizli gizli konuşurlar: “Siz dünyada on günden fazla kalmadınız!” |
0104.Tâ-Hâ |
104. Aralarında konuştuklarını biz daha iyi biliriz. En akıllıları ise: “Siz dünyada ancak bir gün kaldınız!” der. |
0105.Tâ-Hâ |
105. Resulüm! Sana dağlardan (kıyamet günü ne olacağından) sorarlar. De ki: “Rabbim onları kül gibi ufalayıp savuracak!” |
0106.Tâ-Hâ |
106. “Yerlerini dümdüz, bomboş bırakacaktır.” |
0107.Tâ-Hâ |
107. “Öyle ki orada ne bir çukur ne de bir tümsek görebileceksin!” |
0108.Tâ-Hâ |
108. O gün insanlar hiçbir tarafa sapmaksızın, (mahşere) çağıranın (İsrafil’in) dâvetine uyarlar. Rahman’ın korkusundan bütün sesler kısılmıştır. Bu yüzden, fısıltıdan başka bir şey işitemezsin. |
0109.Tâ-Hâ |
109. O gün Rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimseden başkasının şefaatı fayda vermez. |
0110.Tâ-Hâ |
110. Allah onların geçmişlerini de geleceklerini de bilir. Kulların ilmi ise bunu kavrayamaz. |
0111.Tâ-Hâ |
111. Bütün yüzler Hayy ve Kayyum olan Allah’a zelil olarak boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen ise gerçekten perişan olmuştur. |
0112.Tâ-Hâ |
112. Kim mümin olarak sâlih amellerden yaparsa, artık o ne zulümden ne de hakkının yeneceğinden korkar. |
0113.Tâ-Hâ |
113. Böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve onda tehditleri tekrar tekrar açıkladık. Umulur ki Allah’tan korkarlar veya o, kendileri için bir hatırlatma olur. |
0114.Tâ-Hâ |
114. Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Resulüm! Sana onun vahyi bitmeden önce, Kur’an’ı okumakta acele etme. De ki: “Ey Rabbim! İlmimi artır.” |
0115.Tâ-Hâ |
115. Andolsun ki biz daha önce Âdem’e de ahid vermiştik. Fakat o unuttu. Biz onda azim bulmadık. |
0116.Tâ-Hâ |
116. Bir zamanlar biz meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik. Onlar da hemen secde ettiler. Yalnız İblis hariç, o diretmişti. |
0117.Tâ-Hâ |
117. Biz de dedik ki: “Ey Âdem! Bu senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra yorulur, sıkıntı çekersiniz!” |
0118.Tâ-Hâ |
118. “Doğrusu cennette senin için ne acıkmak ne de çıplak kalmak vardır.” |
0119.Tâ-Hâ |
119. “Orada ne susarsın, ne de sıcaklığın sıkıntısını duyarsın.” |
0120.Tâ-Hâ |
120. Sonunda şeytan ona vesvese verdi. “Ey Âdem! Sana ebedilik ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” dedi. |
0121.Tâ-Hâ |
121. Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yediler, ayıp yerleri görünüverdi. Üstlerini cennet yapraklarıyla örtünmeye çalıştılar. Âdem Rabbine âsi olup şaşırdı. |
0122.Tâ-Hâ |
122. Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti, ona doğru yolu gösterdi. |
0123.Tâ-Hâ |
123. Buyurdu ki: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin! Size benden bir hidayet geldiği zaman, kim benim hidayetime tâbi olursa o (dünyada) sapmaz, (ahirette de) bedbaht olmaz. |
0124.Tâ-Hâ |
124. Kim benim zikrimden yüz çevirirse, onun hakkı da dar bir geçimdir ve biz onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz. |
0125.Tâ-Hâ |
125. Der ki: “Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben gören bir kimse idim.” |
0126.Tâ-Hâ |
126. Allah: “İşte böyle. Sana âyetlerimiz gelmişti de, sen onları unuttun. Bugün de sen aynı şekilde unutuluyorsun!” buyurur. |
0127.Tâ-Hâ |
127. Haddi aşan ve Rabbinin âyetlerine inanmayan kimseyi işte biz böyle cezalandırırız. Ahiret azabı ise, hem daha çetin, hem daha süreklidir. |
0128.Tâ-Hâ |
128. Bizim onlardan önce nice nesilleri helâk etmiş olmamız, kendilerini hâlâ yola getirmedi mi? Halbuki onların yurtlarında gezip dolaşırlar. Bunda elbette ki akıl sahipleri için âyetler (ibretler) vardır. |
0129.Tâ-Hâ |
129. Eğer Rabbinin daha önce verilmiş bir sözü ve tayin ettiği bir süre olmasaydı, hemen azaba uğrarlardı. |
0130.Tâ-Hâ |
130. Onların söylediklerine sabret! Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini hamd ile tesbih et. Gece saatleri ve gündüzleri de tesbih et ki Rabbinin rızâsına eresin. |
0131.Tâ-Hâ |
131. Sakın kendilerini denemek için, onlardan bazılarına bol bol verdiğimiz dünya hayatının süsüne gözlerini dikme! Rabbinin rızkı hem daha hayırlı hem de daha süreklidir. |
0132.Tâ-Hâ |
132. Âilene namaz kılmalarını emret, kendin de onda sebat ile devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz. Sana rızık veren biziz. Güzel âkibet takvâ sahiplerinindir. |
0133.Tâ-Hâ |
133. Onlar: “Bize Rabbinden bir âyet (mucize) getirmeli değil miydi?” dediler. Önceki suhuflardakinin apaçık delili (Kur’an) onlara gelmedi mi? |
0134.Tâ-Hâ |
134. Eğer biz onları, ondan önce bir azap ile helâk etseydik, muhakkak: “Ey Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de, böyle zelil ve rezil olmadan evvel âyetlerine uysaydık!” derlerdi. |
0135.Tâ-Hâ |
135. De ki: “Herkes beklemektedir, siz de bekleyin. Doğrusu düz yolun sahipleri kimdir, doğru yolda olan kimdir, yakında bileceksiniz!” |
01.Enbiyâ |
1. İnsanların hesap görme zamanı yaklaştı, fakat onlar hâlâ gaflet içindedirler. |
02.Enbiyâ |
2. Rablerinden kendilerine gelen her yeni zikri (öğüt ve uyarıyı) mutlaka alaya alarak dinlerler. |
03.Enbiyâ |
3. Kalpleri gaflet içerisindedir. O zulmedenler kendi aralarında şöyle fısıldaştılar: “Bu, sizin gibi bir beşer değil midir? Siz göz göre göre sihrin peşinden mi gidiyorsunuz?” |
04.Enbiyâ |
4. Dedi ki: “Benim Rabbim gökte ve yerde söyleneni bilir. O, işitendir, bilendir.” |
05.Enbiyâ |
5. Dediler ki: “Hayır! Bunlar karmakarışık rüyâlardır. Hayır! Onu kendisi uydurmuştur. Hayır! O şâirdir. Eğer öyle değilse bize hemen önceki peygamberler gibi bir âyet (mucize) getirsin.” |
06.Enbiyâ |
6. Bunlardan önce yoketmiş olduğumuz hiçbir memleket halkı iman etmemişti, şimdi bunlar mı iman edecekler? |
07.Enbiyâ |
7. Biz senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız dini müşküllerinizi ehl-i zikirden sual ediniz. |
08.Enbiyâ |
8. Biz onları yemek yemeyen birer ceset kılmadık. Onlar ebedî de değillerdi. |
09.Enbiyâ |
9. Sonra onlara verdiğimiz sözü dosdoğru yerine getirdik. Hem kendilerini hem de dilediğimiz kimseleri kurtardık. Haddi aşanları da yok ettik. |
010.Enbiyâ |
10. Andolsun ki, içinde zikriniz (şerefiniz) bulunan bir kitap indirdik. Hâlâ akıl erdirmiyor musunuz? |
011.Enbiyâ |
11. Zâlim olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra da başka bir topluluk var ettik. |
012.Enbiyâ |
12. Onlar bizim azabımızı hissettiklerinde oradan hızla uzaklaşıp kaçıyorlardı. |
013.Enbiyâ |
13. Kaçmayın! İçinde şımarıp azdığınız nimetlere ve meskenlerinize dönün! Çünkü sorguya çekileceksiniz. |
014.Enbiyâ |
14. Dediler ki: “Vay başımıza gelenlere! Biz gerçekten zâlimlermişiz.” |
015.Enbiyâ |
15. Biz onları kuruyup biçilmiş ekin haline, sönmüş ateşe çevirinceye kadar bu haykırmaları sürüp gitti. |
016.Enbiyâ |
16. Biz göğü, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri oyun olsun diye yaratmadık. |
017.Enbiyâ |
17. Eğer biz oyun-eğlence edinmek isteseydik, herhalde onu kendi katımızdan edinirdik. Bunu yapsaydık böyle yapardık. |
018.Enbiyâ |
18. Hayır! Biz hakkı bâtılın tepesine şiddetle indirip atarız da, onun beynini parçalar. Bir de görürsünüz ki bâtıl yok olup gitmiştir. Allah’a yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size! |
019.Enbiyâ |
19. Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun huzurunda bulunanlar, O’na kulluk etmekten büyüklenmezler ve usanmazlar. |
020.Enbiyâ |
20. Hiç ara vermeksizin, bıkıp usanmaksızın gece gündüz tesbih ederler. |
021.Enbiyâ |
21. Yoksa yeryüzünde bir takım ilâhlar edindiler de ölüleri onlar mı diriltip kaldıracaklar? |
022.Enbiyâ |
22. Yerde ve gökte eğer Allah’tan başka ilâh bulunmuş olsaydı, ikisi de bozulup giderdi. Arşın Rabbi olan Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir. |
023.Enbiyâ |
23. O yaptığından sorulmaz, onlar ise sorguya çekileceklerdir. |
024.Enbiyâ |
24. Yoksa O’ndan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: “Delilinizi getirin. İşte bu, benimle birlikte olanların da zikridir, benden öncekilerin de zikridir.” Doğrusu onların çoğu hakkı bilmezler, bunun için de yüz çevirirler. |
025.Enbiyâ |
25. Resulüm! Senden evvel gönderdiğimiz her peygambere: “Benden başka ilâh yoktur, bana kulluk edin!” diye vahyetmişizdir. |
026.Enbiyâ |
26. “Rahman çocuk edindi.” dediler. Hâşâ! O bundan münezzehtir. Bilâkis (melekler) ikrama erdirilmiş kullardır. |
027.Enbiyâ |
27. O’ndan önce söz söylemezler ve yalnız O’nun emriyle hareket ederler. |
028.Enbiyâ |
28. Allah, onların öndekilerini de bilir, arkalarındakini de bilir. Onlar, Allah’ın râzı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler ve O’nun korkusundan titrerler. |
029.Enbiyâ |
29. Onlardan her kim: “Ben de Allah’tan başka bir ilâhım.” derse, biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz zâlimleri böyle cezalandırırız. |
030.Enbiyâ |
30. İnkâr edenler görmediler mi? Göklerle yer önceleri bitişik bir halde idiler de, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Onlar hâlâ inanmıyorlar mı? |
031.Enbiyâ |
31. Yer onları sarsmasın diye, onun üstünde sâbit dağlar yarattık ve doğru gidebilmeleri için orada geniş yollar açtık. |
032.Enbiyâ |
32. Biz göğü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise hâlâ gökyüzünün âyetlerinden (delillerinden) yüz çevirmektedirler. |
033.Enbiyâ |
33. Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedir. |
034.Enbiyâ |
34. Resulüm! Biz senden önce hiçbir beşere ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedî mi kalacaklar? |
035.Enbiyâ |
35. Her insan ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Sonra bize döndürüleceksiniz. |
036.Enbiyâ |
36. Kâfirler seni gördükleri zaman: “Sizin ilâhlarınızı diline dolayan bu mudur?” diyerek seni hep alaya alırlar. Oysa onlar Rahman’ın zikrini inkâr edenlerin tâ kendileridir! |
037.Enbiyâ |
37. İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size âyetlerimi göstereceğim, bunu benden acele istemeyin. |
038.Enbiyâ |
38. Onlar: “Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?” derler. |
039.Enbiyâ |
39. Kâfirler ne yüzlerinden ne de sırtlarından ateşi savamayacakları, kendilerine yardım da edilmeyeceği zamanı bir bilselerdi! |
040.Enbiyâ |
40. Doğrusu o, onlara ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecek. Artık onu ne geri çevirmeye güçleri yeter, ne de kendilerine mühlet verilir. |
041.Enbiyâ |
41. Andolsun ki, senden önceki birçok peygamberle de alay edilmişti. Onları alaya alanları, o alay ettikleri şey kuşatıverdi. |
042.Enbiyâ |
42. De ki: “Sizi gece ve gündüz Rahman’dan kim koruyabilir?” Buna rağmen onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirmektedirler. |
043.Enbiyâ |
43. Yoksa kendilerini bize karşı koruyacak ilâhları mı var? Onlar kendilerine bile yardım edemezler. Onlar bizden de dostluk görmezler. |
044.Enbiyâ |
44. Biz onları da atalarını da barındırdık, kendilerine geçimlikler verdik. Ömür kendilerine (hiç bitmeyecek kadar) uzun geldi. Oysa onlar, bizim yeryüzüne gelip, onu her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Üstün gelen onlar mı? |
045.Enbiyâ |
45. Resulüm! De ki: “Ben sizi ancak vahiy ile korkutuyorum. Fakat sağır olanlar, uyarıldıkları zaman çağrıyı işitmezler.” |
046.Enbiyâ |
46. Andolsun ki Rabbinin azabından onlara az bir esinti dokunsa: “Vah bize! Gerçekten biz zâlim kimselermişiz!” derler. |
047.Enbiyâ |
47. Biz kıyamet günü adalet terazileri kuracağız. Hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan bir iyilik hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir tartıya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. |
048.Enbiyâ |
48. Andolsun ki biz Musa’ya ve Harun’a takvâ sahipleri için bir ışık ve öğüt olan Furkan’ı verdik. |
049.Enbiyâ |
49. O takvâ sahipleri ki görmedikleri halde Rablerinden korkarlar ve kıyametten de titrerler. |
050.Enbiyâ |
50. İşte bu (Kur’an) da bizim indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Şimdi siz onu inkâr mı ediyorsunuz? |
051.Enbiyâ |
51. Andolsun ki biz daha önce İbrahim’e de rüşd (doğru yolu bulma kabiliyeti) vermiştik. Zaten biz onu biliyorduk. |
052.Enbiyâ |
52. Babasına ve kavmine: “Sizin şu karşısında durup da tapmakta olduğunuz heykeller nedir?” dedi. |
053.Enbiyâ |
53. Onlar: “Biz atalarımızı bunlara tapar kimseler olarak bulduk.” dediler. |
054.Enbiyâ |
54. “Doğrusu siz de atalarınız da apaçık bir sapıklık içine düşmüşsünüz.” dedi. |
055.Enbiyâ |
55. Dediler ki: “Bize gerçeği mi getirdin, yoksa şaka mı yapıyorsun?” |
056.Enbiyâ |
56. Dedi ki: “Hayır! Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki, bunları O yaratmıştır. Ben de buna şâhitlik edenlerdenim.” |
057.Enbiyâ |
57. “Allah’a yemin ederim ki siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir tuzak kuracağım.” |
058.Enbiyâ |
58. Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız içlerinden büyüğünü, ona başvursunlar diye sağlam bıraktı. |
059.Enbiyâ |
59. Dediler ki: “Bunu ilâhlarımıza kim yaptı? Muhakkak ki o zâlimlerden biridir.” |
060.Enbiyâ |
60. Dediler ki: “Bunları diline dolayan bir genç işittik, kendisine İbrahim deniliyormuş.” |
061.Enbiyâ |
61. Dediler ki: “O halde onu hemen insanların gözü önüne getirin, belki şâhitlik ederler.” |
062.Enbiyâ |
62. Dediler ki: “Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?” |
063.Enbiyâ |
63. Dedi ki: “Sorun bakalım, eğer söyleyebilirlerse, belki bu işi şu büyük put yapmıştır!” |
064.Enbiyâ |
64. Kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine): “Hakikaten sizler zâlimlersiniz!” dediler. |
065.Enbiyâ |
65. Sonra yine eski kafalarına döndürüldüler. “Sen de pekâlâ bunların konuşmadığını biliyorsun.” dediler. |
066.Enbiyâ |
66. İbrahim dedi ki: “O halde Allah’ı bırakıp da hiçbir fayda ve zarar vermeyen şeylere ne diye tapıyorsunuz?” |
067.Enbiyâ |
67. “Size de, Allah’ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?” |
068.Enbiyâ |
68. Dediler ki: “Eğer bir iş yapacaksanız, şunu yakın da ilâhlarınıza yardım edin!” |
069.Enbiyâ |
69. Biz de: “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selâmet ol!” dedik. |
070.Enbiyâ |
70. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler, fakat biz onları daha çok hüsrana uğrattık. |
071.Enbiyâ |
71. Biz onu ve Lut’u kurtarıp, âlemlere bereketler verdiğimiz yere ulaştırdık. |
072.Enbiyâ |
72. Ona İshak’ı hediye ettik, fazladan bir bağış olmak üzere Yâkub’u lütfettik. Her birini sâlih insanlar yaptık. |
073.Enbiyâ |
73. Onları emrimizle doğru yolu gösteren rehberler kıldık. Onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize hep kulluk eden kimselerdi. |
074.Enbiyâ |
74. Lut’a da hüküm ve ilim verdik. Onu çirkin işler yapan memleketten kurtardık. Doğrusu onlar yoldan çıkmış kötü bir kavim idi. |
075.Enbiyâ |
75. Onu rahmetimizin içine aldık. Çünkü o sâlihlerden idi. |
076.Enbiyâ |
76. Daha önce Nuh duâ etmiş, biz onun duâsını kabul etmiştik. Böylece kendisini ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık. |
077.Enbiyâ |
77. Âyetlerimizi yalanlayan bir kavme karşı ona yardım ettik. Gerçekten onlar fenâ bir kavimdi. Bu yüzden hepsini birden suda boğduk. |
078.Enbiyâ |
78. Davut ve Süleyman’ı da an! Bir zaman kavmin koyunlarının yayıldığı bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı. Biz onların hükmünü görüp bilmekte idik. |
079.Enbiyâ |
79. Biz Süleyman’a bu meselenin hükmünü belletmiştik. Biz onların her birine hüküm ve ilim verdik. Davut’a dağları ve kuşları musahhar kıldık, onunla beraber tesbihte bulunurlardı. Bunları yapan bizdik. |
080.Enbiyâ |
80. Ona, sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik. Artık şükredecek misiniz? |
081.Enbiyâ |
81. Süleyman’a da şiddetli esen rüzgârı musahhar kıldık. Rüzgâr onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere doğru eserdi. Biz her şeyi bilenleriz. |
082.Enbiyâ |
82. Denize dalacak ve bundan başka işler görecek şeytanları da onun emrine verdik. Onları gözetenler de bizdik. |
083.Enbiyâ |
83. Eyyub’u da an! Hani Rabbine: “Bana bir dert gelip çattı. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.” diye niyaz etmişti. |
084.Enbiyâ |
84. Biz de onun bu niyazını kabul etmiş, uğradığı sıkıntıyı kaldırmış, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere ona hem âilesini hem de kaybettikleriyle beraber bir mislini daha vermiştik. |
085.Enbiyâ |
85. İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl’i de an! Hepsi de sabreden kimselerdendi. |
086.Enbiyâ |
86. Onları rahmetimizin içine aldık. Onlar gerçekten sâlihlerdendi. |
087.Enbiyâ |
87. Zünnun’u (Yunus’u) da an! Hani o bir vakit öfkeli bir hâlde geçip gitmişti. Kendisini hiç sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Nihayet karanlıklar içinde: “Allah’ım! Senden başka ilâh yoktur, sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin. Gerçekten ben zâlimlerden oldum.” diye niyaz etti. |
088.Enbiyâ |
88. Biz de onun duâsını kabul ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız. |
089.Enbiyâ |
89. Zekeriyâ’yı da an! Hani Rabbine niyaz etmişti: “Ey Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen vârislerin en hayırlısısın.” |
090.Enbiyâ |
90. Biz de onun duâsını kabul ederek, kendisine Yahyâ’yı bağışladık. Eşini de doğum yapacak hâle getirdik. Bütün bu peygamberler hayır işlerinde yarışırlar, umarak ve korkarak bize duâ ederlerdi. Onlar bize karşı çok itaatkârlardı, bizim için derin saygı gösterenlerdi. |
091.Enbiyâ |
91. Irzını iffetle korumuş olan (Meryem’i) de an! Biz ona ruhumuzdan üflemiş, kendisini de oğlunu da âlemler için bir âyet (mucize) kılmıştık. |
092.Enbiyâ |
92. Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin. |
093.Enbiyâ |
93. Amma ne var ki insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler. Halbuki hepsi bize dönecekler. |
094.Enbiyâ |
94. İnanmış olarak sâlih amel işleyenlerin ameli inkâr edilmeyecektir. Biz onu yazmaktayız. |
095.Enbiyâ |
95. Helâk ettiğimiz bir memleket (halkının) bize dönmemesi imkânsızdır. |
096.Enbiyâ |
96. Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc (sedleri) açıldığı zaman her tepeden saldırırlar. |
097.Enbiyâ |
97. Gerçek olan vaad yaklaştığında, kâfirlerin gözleri yuvalarından fırlar. “Yazıklar olsun bize! Biz bundan gerçekten gâfildik, hatta biz gerçekten zâlimlermişiz.” derler. |
098.Enbiyâ |
98. Siz ve Allah’tan başka taptığınız şeyler cehennem odunusunuz. Siz oraya gireceksiniz. |
099.Enbiyâ |
99. Eğer onlar birer ilâh olsalardı, oraya girmezlerdi. Hepsi de orada ebedî kalacaklardır. |
0100.Enbiyâ |
100. Onların orada bir nefes vermeleri var ki! Bir şey de işitmeyeceklerdir. |
0101.Enbiyâ |
101. O kimseler ki tâ ezelden haklarında tarafımızdan en güzel bir saâdet sebketmiş, iyilik fermanı çıkmıştır. Bunlar ondan (cehennemden) uzaklaştırılmışlardır. |
0102.Enbiyâ |
102. Cehennemin uğultusunu bile duymazlar. Canlarının çektiği nimetler içinde ebedî kalacaklardır. |
0103.Enbiyâ |
103. O gün büyük korku onları aslâ tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılar: “İşte bu, size vâdedilmiş olan gününüzdür.” |
0104.Enbiyâ |
104. O gün göğü, kitap sayfalarını dürer gibi toplayıp düreriz. Sonra onu yaratmaya ilk başladığımız zamanki gibi yine iâde ederiz. Bu bizim vaadimizdir ve biz vaadimizi muhakkak yerine getiririz. |
0105.Enbiyâ |
105. Andolsun ki Zikir’den (Tevrat’tan) sonra Zebur’da da yazdık ki: Yeryüzüne ancak sâlih kullarım vâris olur. |
0106.Enbiyâ |
106. Şüphesiz ki bunda kulluk eden bir topluluk için yeterli bir tebliğ vardır. |
0107.Enbiyâ |
107. Resulüm! Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik. |
0108.Enbiyâ |
108. De ki: “Bana ilâhınızın ancak bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Hâlâ müslüman olmayacak mısınız?” |
0109.Enbiyâ |
109. Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Ben size eşit bir şekilde tebliğ ettim. Artık size vaad edilen şeyin yakın mı uzak mı olduğunu bilmem.” |
0110.Enbiyâ |
110. Şüphesiz ki O, sözün açığa vurulanını da bilir, gizlediklerinizi de bilir. |
0111.Enbiyâ |
111. Bilmiyorum, belki de bu (azabın ertelenmesi) sizi denemek ve bir süreye kadar sizi yaşatıp barındırmak içindir. |
0112.Enbiyâ |
112. Dedi ki: “Ey Rabbim! Hak ile hüküm ver. Bizim Rabbimiz Rahman’dır, sizin bu vasıflandırdığınız şeylere karşı kendisinden yardım istenilendir.” |
01.Hac |
1. Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet saatinin zelzelesi, şüphesiz ki çok büyük bir şeydir. |
02.Hac |
2. Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiğini unutur, her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün! Halbuki onlar sarhoş değillerdir. Fakat Allah’ın azabı pek şiddetlidir. |
03.Hac |
3. İnsanlardan kimi de var ki Allah hakkında, bir bilgisi olmadığı halde tartışır da her azgın şeytanın ardına düşer. |
04.Hac |
4. Onun hakkında şöyle yazılmıştır: Kim onu dost edinirse, bilsin ki o kendisini saptırır ve alevli ateşin azabına sürükler. |
05.Hac |
5. Ey insanlar! Eğer öldükten sonra tekrar dirilmekten şüphede iseniz, gerçek şu ki; biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra yapısı belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık. Ki, size kudret ve hikmetimizi açıkça gösterelim. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durdururuz. Sonra sizi bir bebek olarak çıkarırız. Daha sonra da güçlü kuvvetli bir çağa eriştiririz. Sizden kimine ölüm gelip çatar. Kiminiz ömrünün en kötü çağına, yaşlılık devresine ulaştırılır, bilirken bir şey bilmez olur. Yeryüzünü kurumuş ölmüş görürsünüz. Fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her çeşit güzel bitkilerden çift çift yetişir. |
06.Hac |
6. Bu böyledir. Muhakkak ki Allah tek gerçektir. (Her şey O’nunla var olmuştur). Ölüleri O diriltiyor ve O her şeye kâdirdir. |
07.Hac |
7. Kıyamet saati mutlaka gelecektir, onda hiç şüphe yoktur. Allah kabirlerdeki kimseleri diriltip kaldıracaktır. |
08.Hac |
8. İnsanlar içinde öylesi var ki; ne bir bilgisi, ne doğruya götüren bir rehberi, ne de aydınlatıcı bir kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır durur. |
09.Hac |
9. Allah’ın yolundan saptırmak için yanını eğip büker. (Büyüklenerek yüzünü çevirir). Onun için dünyada bir rezillik vardır, kıyamet gününde ise ona yangın azabını tattırırız. |
010.Hac |
10. “İşte bu, senin iki elinle öne sürdüğün şeyler yüzündendir. Yoksa Allah kullarına aslâ zulmedici değildir.” |
011.Hac |
11. İnsanlardan kimi de, Allah’a bir yar kenarındaymış gibi kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa buna pek memnun olur. Başına bir belâ gelirse yüzüstü döner. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur. |
012.Hac |
12. O, Allah’ı bırakıp da kendisine fayda ve zarar vermeyecek şeylere tapar. İşte en uzak sapıklık budur. |
013.Hac |
13. O, kendisine faydasından çok zararı olana tapınır. O ne kötü bir yardımcı, ne kötü bir arkadaştır! |
014.Hac |
14. Muhakkak ki Allah iman edip sâlih ameller işleyen kimseleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Şüphesiz ki Allah dilediğini yapar. |
015.Hac |
15. Her kim Allah’ın ona (Peygamber’e) dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanıyorsa, o kimse tavana bağladığı bir ipe kendini assın. Sonra kessin de bir baksın, acaba bu hilesi içindeki öfkeyi giderecek mi? |
016.Hac |
16. İşte biz böylece onu açık açık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz ki Allah dilediğine hidayet eder. |
017.Hac |
17. Şüphesiz ki iman edenler, yahudiler, sâbiîler, hıristiyanlar, mecusiler ve müşrik olanlar arasında Allah kıyamet gününde kesin hükmünü verecektir. Allah her şeye şâhittir. |
018.Hac |
18. Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların bir çoğunun Allah’a secde ettiklerini görmüyor musun? Bir çoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık ona ikramda bulunacak bir kimse yoktur. Şüphesiz ki Allah dilediğini yapar. |
019.Hac |
19. İşte birbirine hasım iki zümre. Bunlar Rableri hakkında çekiştiler. Kâfirler için ateşten elbiseler biçilmiştir. Başlarının üstünden de kaynar su dökülür. |
020.Hac |
20. Bununla karınlarındaki şeyler ve derileri eritilir. |
021.Hac |
21. Bir de onlar için demirden kamçılar vardır. |
022.Hac |
22. Her ne zaman ateşten, onun ıstırabından çıkmak isteseler, her defasında geri çevrilirler ve onlara: “Yangın azabını tadın!” denilir. |
023.Hac |
23. Şüphesiz ki Allah iman edip sâlih amellerde bulunanları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Orada altın bilezikler takınırlar ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir. |
024.Hac |
24. Onlar sözün en güzeline hidayet edilmişler, kendisine çok hamdedilen Allah’ın doğru yoluna eriştirilmişlerdir. |
025.Hac |
25. İnkâr edenler, Allah’ın yolundan alıkoyanlarla, ister yerli ister yabancı olsun bütün insanları eşit kıldığımız Mescid-i haram’dan çevirenler var ya! Kim orada zulüm ile haktan sapmak isterse, ona yakıcı bir azap tattırırız. |
026.Hac |
26. Bir zamanlar İbrahim’e Beytullah’ın yerini hazırlamış ve (Ona şöyle demiştik): “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada kıyama duranlar, rükû edenler ve secdeye varanlar için beytimi temiz tut!” |
027.Hac |
27. “İnsanları Hacc’a çağır, yürüyerek ve uzak yollardan gelen bineklere binerek sana gelsinler.” |
028.Hac |
28. “Tâ ki kendilerine âit bir takım faydaları yakînen görsünler. Allah’ın onlara rızık olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken, O’nun adını ansınlar. Siz de bunlardan yiyin, hem de yoksula fakire yedirin.” |
029.Hac |
29. “Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atik’i tavaf etsinler.” |
030.Hac |
30. İşte böyle. Her kim Allah’ın yasaklarına tâzim ederse bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O halde murdar olan putlardan kaçının ve yalan sözden çekinin. |
031.Hac |
31. O’na ortak koşmadan, Allah’ın hanifleri (birleyenleri olun). Allah’a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın bir uçuruma attığı şeye benzer. |
032.Hac |
32. İşte böyle. Kim Allah’ın nişânelerine (hükümlerine) tâzim ederse, bu kalplerin takvâsındandır. |
033.Hac |
33. Onlarda belli bir süreye kadar sizin için faydalar vardır. Sonra varacakları yer Beyt-i Atik’tir. |
034.Hac |
34. Biz her ümmet için kurban kesmeyi meşru kıldık. Tâ ki Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların üzerine Allah’ın adını ansınlar. Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Yalnız O’na teslim olun. Gönülden boyun bükenleri müjdele! |
035.Hac |
35. Onlar o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer. Başlarına gelene sabrederler, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler. |
036.Hac |
36. Biz kurbanlık develeri sizin için Allah’ın nişanelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Ön ayakları bağlı olduğu halde keserken Allah’ın adını anın. Yanları üstüne düştüklerinde ise onlardan yiyin. Kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Şükredersiniz diye onları böylece sizin emrinize musahhar kıldık. |
037.Hac |
37. Boğazlanan kurbanlık hayvanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan sizin takvânızdır. Sizi hidayete erdirdiği için Allah’ı tekbir edesiniz diye, O bunları size musahhar kıldı. İhsan edenleri müjdele! |
038.Hac |
38. Şüphesiz ki Allah iman edenleri müdafaa eder. Allah, hâin ve nankör hiç kimseyi sevmez. |
039.Hac |
39. Zulüm ve haksızlığa uğratılarak kendisine savaş açılan kimselerin, karşı koyup savaşmasına izin verildi. Allah onlara yardım etmeye elbette kâdirdir. |
040.Hac |
40. Onlar ki, başka değil, sırf: “Rabbimiz Allah’tır.” dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmışlardır. Şüphesiz ki Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile bertaraf edip savmasaydı; manastırlar, kiliseler, havralar ve içlerinde Allah’ın ismi çok çok anılan mescidler yıkılır giderdi. Allah kendisine yardım edenlere elbette yardım eder, şüphesiz ki Allah pek kuvvetlidir, aziz olandır. |
041.Hac |
41. Onlar ki, eğer biz kendilerine yeryüzünde iktidar mevkii verirsek namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emreder, kötülükten nehyederler. Bütün işlerin sonucu Allah’a âittir. |
042.Hac |
42. Resulüm! Eğer onlar seni yalanlıyorlarsa, bil ki onlardan önce Nuh, Âd ve Semud kavimleri de yalanlamışlardı. |
043.Hac |
43. İbrahim kavmi de Lut kavmi de yalanlamıştı. |
044.Hac |
44. Medyen halkı da (yalanlamıştı), Musa da yalanlanmıştı. Ben de kâfirlere önce mühlet verdim, sonra onları yakalayıverdim. Beni tanımamak nasılmış görsünler! |
045.Hac |
45. Nice şehirlerin halkını, zulmederken helâk edip yok ettik. Artık çatıları çökmüş, kuyuları körelmiş, sarayları yıkılmıştır. |
046.Hac |
46. Hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Ki, düşünecek kalplere ve duyacak kulaklara sahip olsunlar. Gerçek şu ki yalnız gözler kör olmaz, sinelerde olan kalpler de körleşir. |
047.Hac |
47. Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah sözünden aslâ caymaz. Doğrusu Rabbinin katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir. |
048.Hac |
48. Nice memleket var ki, zulümlerine devam ederlerken mühlet verdim, sonunda onları yakaladım. Dönüş yalnız banadır. |
049.Hac |
49. De ki: “Ey insanlar! Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıcıyım.” |
050.Hac |
50. İman edip sâlih amel işleyenler için bağışlama ve bol rızık vardır. |
051.Hac |
51. Âyetlerimiz hakkında (onları boşa çıkarmak için) birbirlerini geri bırakırcasına yarışanlar var ya, işte onlar cehennemliklerdir. |
052.Hac |
52. Resulüm! Biz senden önce ne zaman bir resul ve nebi göndermişsek, bir şeyi arzuladığında şeytan mutlaka onun arzusuna vesvese karıştırmak istemiştir. Ne var ki Allah, şeytanın attığını iptal eder. Sonra kendi âyetlerini muhkem kılar, sağlamlaştırır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
053.Hac |
53. Böylece Allah şeytanın attığı vesveseleri, kalplerinde hastalık bulunan ve kalpleri kaskatı olan kimseler için bir imtihan vesilesi yapar. Zâlimler, gerçekten derin bir ayrılık içindedirler. |
054.Hac |
54. Bir de bu, kendilerine ilim verilenlerin onun Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilip ona inanmaları ve bu sayede kalplerinin huzur ve itminana kavuşması içindir. Şüphesiz ki Allah iman edenleri mutlaka dosdoğru bir yola iletir. |
055.Hac |
55. İnkâr edenler, kendilerine o saat ansızın gelinceye, yahut da o kısır günün azabı kendilerine gelinceye kadar onun hakkında hep şüphe içindedirler. |
056.Hac |
56. O gün mülk Allah’ındır, onların arasında hükmeder. İman edip sâlih amel işleyenler Naîm cennetlerindedirler. |
057.Hac |
57. Kâfir olup âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar için alçaltıcı bir azap vardır. |
058.Hac |
58. Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülen veya ölenlere Allah elbette güzel bir rızık verecektir. Hiç şüphesiz ki Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. |
059.Hac |
59. Andolsun ki onları hoşnud olacakları bir yere yerleştirecektir. Şüphesiz ki Allah çok iyi bilendir, hilim sahibidir. |
060.Hac |
60. Bu böyledir. Her kim kendisine uygulanan cezanın dengi ile karşılık verir de, bundan sonra kendisine yine saldırılırsa, Allah ona mutlaka yardım edecektir. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı, mağfiret edicidir. |
061.Hac |
61. İşte bu böyledir. Zira Allah geceyi gündüzün içine sokuyor, gündüzü de gecenin içine sokuyor. Allah işitendir, görendir. |
062.Hac |
62. Bu böyledir. Çünkü Allah hakkın tâ kendisidir. Onu bırakıp da taptıkları şeyler ise bâtıldan başka bir şey değildir. Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür. |
063.Hac |
63. Görmez misin ki, Allah gökten bir su indirir de bu sayede yeryüzü onunla yemyeşil kesiliverir. Şüphesiz ki Allah Lâtif’tir, her şeyden haberdardır. |
064.Hac |
64. Göklerde ve yerde olanlar O’nundur. Muhakkak ki Allah zengindir, hamdedilmeye lâyıktır. |
065.Hac |
65. Görmedin mi? Allah yerde olanları ve emriyle denizde akıp giden gemileri buyruğunuz altına vermiştir. Göğü de, kendi izni olmadıkça yerin üzerine düşmemesi için O tutar. Doğrusu Allah insanlara çok şefkatli çok merhametlidir. |
066.Hac |
66. O Allah ki, sizi diriltti. Sonra sizi öldürür ve sonra yine diriltir. Gerçekten insan çok nankördür. |
067.Hac |
67. Biz her ümmete bir ibadet yolu tayin ettik, onlar ona göre ibadet etmektedirler. Öyleyse bu hususta seninle çekişmesinler. Sen Rabbine dâvet et, şüphesiz ki sen dosdoğru bir hidayet üzerindesin. |
068.Hac |
68. Eğer seninle mücadeleye girişirlerse de ki: “Allah yaptıklarınızı çok iyi bilmektedir.” |
069.Hac |
69. Allah, ayrılığa düştüğünüz hususlarda kıyamet günü aranızda hüküm verecektir. |
070.Hac |
70. Bilmez misin ki, Allah yerde ve gökte ne varsa hepsini bilir. Bu, bir kitapta (Levh-i mahfuz’da) mevcuttur. Şüphesiz ki bu, Allah için çok kolaydır. |
071.Hac |
71. Onlar Allah’ı bırakıp da, Allah’ın onlar hakkında hiçbir delil indirmediği ve kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar. Zâlimlerin hiçbir yardımcısı yoktur. |
072.Hac |
72. Âyetlerimiz açık açık kendilerine okunduğu zaman, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar âyetlerimizi okuyanlara neredeyse saldıracak gibi oluyorlar. Onlara de ki: “Size bundan (bu kin ve öfkenizden) daha kötü bir şey haber vereyim mi? Ateş! Allah onu kâfirlere vâdetmiştir. O ne kötü bir dönüş yeridir!” |
073.Hac |
73. Ey insanlar! Size bir misal verilmektedir, şimdi onu dinleyin! Şüphesiz ki sizin Allah’ı bırakıp da taptıklarınız bu iş için bir araya gelseler dahi bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapsa, onu da geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenen de. |
074.Hac |
74. Onlar Allah’ı lâyıkıyla takdir edip bilemediler. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, Azîz’dir. |
075.Hac |
75. Allah hem meleklerden elçiler seçer, hem de insanlardan. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir. |
076.Hac |
76. O, onların önlerinde olanı da arkalarında olanı da bilir. Bütün işler Allah’a döndürülür. |
077.Hac |
77. Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibadet edin ve iyilik yapın ki kurtuluşa eresiniz. |
078.Hac |
78. Allah yolunda nasıl cihad etmek gerekiyorsa öylece hakkıyla cihad edin. O sizi seçmiş, babanız İbrahim’in yolu olan dinde sizin için hiçbir zorluk yüklememiştir. Bundan önceki kitaplarda ve bu Kur’an’da size müslüman adını veren O’dur. Tâ ki Peygamber size şâhit olsun, siz de insanların şâhitleri olasınız. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a sarılın. O sizin Mevlâ’nızdır. O ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır! |
01.Mü’minûn |
1. Müminler saâdete ermişlerdir. |
02.Mü’minûn |
2. Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler. |
03.Mü’minûn |
3. Onlar ki, boş şeylerden yüz çevirirler. |
04.Mü’minûn |
4. Onlar ki, zekâtlarını verirler. |
05.Mü’minûn |
5. Onlar ki, mahrem yerlerini herkesten korurlar. |
06.Mü’minûn |
6. Ancak eşleri ve câriyeleri hariç. Doğrusu bunlar kınanamazlar. |
07.Mü’minûn |
7. Bu sınırı aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir. |
08.Mü’minûn |
8. O müminler ki, emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler. |
09.Mü’minûn |
9. Namazlarına riâyet ederler. |
010.Mü’minûn |
10. İşte asıl vâris olacak olanlar bunlardır. |
011.Mü’minûn |
11. Onlar Firdevs cennetine vâris olacaklar, orada ebedî kalacaklardır. |
012.Mü’minûn |
12. Andolsun ki biz insanı süzme çamurdan yarattık. |
013.Mü’minûn |
13. Sonra onu sağlam bir karargâh olan rahimde nutfe hâline getirdik. |
014.Mü’minûn |
14. Sonra o nutfeyi alekaya (kan pıhtısına) çevirdik. Derken alekayı da mudğa (bir çiğnemlik et) yaptık. O mudğayı da kemikler hâline çevirdik. O kemiklere et giydirdik. Daha sonra onu bambaşka bir yaratılışla inşâ etttik. Şekil verenlerin en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir! |
015.Mü’minûn |
15. Sonra siz bunun arkasından hiç şüphesiz ki öleceksiniz. |
016.Mü’minûn |
16. Sonra da siz kıyamet günü muhakkak diriltileceksiniz. |
017.Mü’minûn |
17. Andolsun ki biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz. |
018.Mü’minûn |
18. Biz gökten, belli ölçü ve miktarda su indirdik ve onu yerin içine yerleştirdik. Şüphe yok ki bizim onu gidermeye de gücümüz yeter. |
019.Mü’minûn |
19. Onunla size içlerinde sizin için birçok meyveler bulunan hurma ve üzüm bahçeleri yetiştirdik. Siz onlardan yersiniz. |
020.Mü’minûn |
20. Size bir de Tur-i sînâ’dan çıkan bir ağacı var ettik. Bu ağaç hem yağ, hem de yiyenlere katık (zeytin) verir. |
021.Mü’minûn |
21. Sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Onların karınlarındaki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha pek çok faydalar vardır. Ayrıca etlerinden de yersiniz. |
022.Mü’minûn |
22. Hem onların üstünde hem de gemilerin üstünde taşınırsınız. |
023.Mü’minûn |
23. Andolsun ki biz, Nuh’u kavmine gönderdik. Onlara: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka bir ilâhınız yoktur. Hâlâ O’ndan korkmayacak mısınız?” dedi. |
024.Mü’minûn |
24. Bunun üzerine, kavminin içinden ileri gelen kâfirleri dediler ki: “Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allah dilemiş olsaydı, melekler indirirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.” |
025.Mü’minûn |
25. “Bu, kendisinde delilik bulunan bir adamdır. Bir süreye kadar onu gözetleyin.” |
026.Mü’minûn |
26. Nuh: “Ey Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et!” dedi. |
027.Mü’minûn |
27. Biz de ona şöyle vahyettik: “Bizim nezaretimiz altında ve vahyimiz uyarınca gemi yap! Bizim emrimiz gelip de fırın kaynamaya başlayınca, her cinsten birer çifti ve aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışında kalan âileni alıp gemiye bindir. O zulmedenler hakkında bana hiç yalvarma. Zira onlar mutlaka boğulacaklardır.” |
028.Mü’minûn |
28. “Sen ve beraberindekiler, birlikte gemiye yerleştiğiniz zaman de ki: ‘Bizi o zâlim kavimden kurtaran Allah’a hamdolsun.” |
029.Mü’minûn |
29. “Ve de ki: Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere indir. Sen indirenlerin en hayırlısısın.” |
030.Mü’minûn |
30. Şüphesiz ki bunda âyetler (ibretler) vardır. Çünkü biz, insanları imtihan etmekteyiz. |
031.Mü’minûn |
31. Sonra onların ardından başka bir nesil getirdik. |
032.Mü’minûn |
32. Onlara da kendi aralarından: “Allah’a kulluk edin, çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur, hâlâ Allah’tan korkmaz mısınız?” diyen bir peygamber gönderdik. |
033.Mü’minûn |
33. Onun kavminden, kendilerine dünya hayatında bol nimet verdiğimiz halde küfrederek ahirete kavuşmayı yalanlayan ileri gelenler dediler ki: “Bu da ancak sizin gibi bir insandır, sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor.” |
034.Mü’minûn |
34. “Eğer kendiniz gibi bir insana boyun eğecek olursanız, ziyana uğrayacağınızda hiç şüphe yoktur.” |
035.Mü’minûn |
35. “O size öldüğünüz, toprak ve kemik hâline geldiğiniz zaman tekrar hayata çıkarılacağınızı mı vâdediyor?” |
036.Mü’minûn |
36. “Heyhat! Vâdolunduğunuz şey ne kadar uzak, hem de ne kadar uzak!” |
037.Mü’minûn |
37. “Hayat ancak bu dünyadakidir. Ölürüz, yaşarız. Amma öldükten sonra tekrar diriltilecek değiliz.” |
038.Mü’minûn |
38. “Bu adam sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir. Biz ona inanmayız.” |
039.Mü’minûn |
39. Dedi ki: “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et.” |
040.Mü’minûn |
40. Allah: “Az bir süre sonra şüphen olmasın ki pişman olacaklar.” buyurdu. |
041.Mü’minûn |
41. Nitekim onları vukuu kaçınılmaz olan korkunç bir ses yakalayıverdi. Biz onları bir süprüntü yığını hâline getirdik. Uzak olsun zâlim kavim! |
042.Mü’minûn |
42. Sonra onların ardından nice nesiller ortaya çıkardık. |
043.Mü’minûn |
43. Hiçbir millet ne süresinden ileri geçebilir, ne de geri kalabilir. |
044.Mü’minûn |
44. Sonra biz birbiri ardı sıra peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete peygamberi geldikçe onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından yok ettik ve hepsini efsane yaptık. Uzak olsun iman etmeyen kavim! |
045.Mü’minûn |
45. Sonra Musa’yı ve kardeşi Harun’u âyetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik. |
046.Mü’minûn |
46. Firavun’a ve ileri gelenlerine. Bunun üzerine büyüklük tasladılar ve kibirli bir kavim oldular. |
047.Mü’minûn |
47. Dediler ki: “Biz, bizler gibi olan iki insana mı iman edeceğiz? Halbuki kavimleri (İsrâiloğulları) bize kölelik edip durmaktadır. |
048.Mü’minûn |
48. Böylece onları yalanladılar ve helâk edilenlerden oldular. |
049.Mü’minûn |
49. Andolsun ki biz Musa’ya, belki hidayet bulurlar diye kitap verdik. |
050.Mü’minûn |
50. Meryem oğlunu ve annesini bir âyet (mucize) kıldık. Her ikisini de yerleşmeye elverişli, suyu bulunan, yüksek bir yere yerleştirdik. |
051.Mü’minûn |
51. Ey peygamberler! Helâl ve temiz rızıklardan yiyiniz ve sâlih ameller işleyiniz. Doğrusu ben, ne yaparsanız hepsini bilirim. |
052.Mü’minûn |
52. Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O hâlde benden korkun. |
053.Mü’minûn |
53. Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir. |
054.Mü’minûn |
54. Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak. |
055.Mü’minûn |
55. Kendilerine servet ve oğullar vermekle zannediyorlar mı ki, |
056.Mü’minûn |
56. Onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır onlar işin farkında değiller. |
057.Mü’minûn |
57. Onlar ki Rablerine olan saygıdan dolayı korkudan titrerler. |
058.Mü’minûn |
58. Rablerinin âyetlerine inanırlar. |
059.Mü’minûn |
59. Rablerine ortak koşmazlar. |
060.Mü’minûn |
60. Verdiklerini, Rablerinin huzuruna dönecekleri düşüncesi ile kalpleri ürpererek verirler. |
061.Mü’minûn |
61. İşte onlar hayır işlerine koşuşurlar ve onlar hayır için önde giderler. |
062.Mü’minûn |
62. Biz hiç kimseye gücünün üstünde teklifte bulunmayız. Katımızda gerçeği söyleyen bir kitap (Levh-i mahfuz) vardır ve onlara aslâ haksızlık edilmez. |
063.Mü’minûn |
63. Hayır! Onların kâlpleri bundan habersizdir. Onların bunun dışında da bir takım işleri vardır, bu işleri yapar dururlar. |
064.Mü’minûn |
64. Nihayet onların refah ve bolluk içinde olanlarını azap ile yakaladığımız zaman, hemen feryadı basarlar. |
065.Mü’minûn |
65. “Bugün artık boşuna feryat etmeyin! Çünkü size katımızdan bir yardım dokunmaz.” |
066.Mü’minûn |
66. “Âyetlerim size okunuyordu da, siz topuklarınız üzerinde gerisin geri gidiyordunuz.” |
067.Mü’minûn |
67. “Ona karşı büyüklük taslıyor, geceleri toplanarak hezeyanlar savuruyordunuz.” |
068.Mü’minûn |
68. Onlar bu sözü iyice düşünmediler mi? Yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? |
069.Mü’minûn |
69. Yoksa peygamberlerini henüz tanıyamadılar da, onun için mi onu inkâr ediyorlar? |
070.Mü’minûn |
70. Yahut onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır! O, kendilerine hakkı getirmiştir. Fakat onların çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar. |
071.Mü’minûn |
71. Eğer hak onların heveslerine uysaydı, gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi. Hayır! Biz onlara zikirlerini (şan ve şereflerini) getirdik. Fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar. |
072.Mü’minûn |
72. Resulüm! Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin vereceği ücret daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. |
073.Mü’minûn |
73. Sen onları doğru bir yola çağırıyorsun. |
074.Mü’minûn |
74. Ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan sapıyorlar. |
075.Mü’minûn |
75. Eğer biz onlara merhamet edip de başlarındaki sıkıntıyı giderseydik, şaşkınlık içinde azgınlıklarına devam eder dururlardı. |
076.Mü’minûn |
76. Andolsun ki biz onları azapla yakaladık. Yine de Rablerine boyun eğmediler, yalvarıp yakarmadılar. |
077.Mü’minûn |
77. Nihayet üzerlerine şiddetli bir azap kapısı açtığımızda, birden ümitsizliğe kapıldılar. |
078.Mü’minûn |
78. Sizin için kulaklar, gözler ve gönüller yaratıp veren O’dur. Ne de az şükrediyorsunuz? |
079.Mü’minûn |
79. Sizi yeryüzünde yaratıp türeten de O’dur. Ve O’nun huzurunda toplanacaksınız. |
080.Mü’minûn |
80. Dirilten de O’dur, öldüren de O’dur. Gecenin ve gündüzün değişmesi O’nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız? |
081.Mü’minûn |
81. Hayır! Onlar öncekilerin dedikleri gibi dediler. |
082.Mü’minûn |
82. Dediler ki: “Ölüp de toprak ve kemik yığını hâline geldiğimiz zaman mı, biz mi diriltileceğiz?” |
083.Mü’minûn |
83. “Andolsun ki bu vaad bize de bizden önce geçen atalarımıza da yapılmıştı. Bu, eskilerin efsanelerinden başka bir şey değildir.” |
084.Mü’minûn |
84. De ki: “Eğer biliyorsanız söyleyin bakalım. Bu dünya ve onda bulunanlar kime âittir?” |
085.Mü’minûn |
85. “Allah’a âittir.” diyecekler. De ki: “Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız?” |
086.Mü’minûn |
86. De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” |
087.Mü’minûn |
87. “Allah’tır!” diyecekler. De ki: “Öyle ise siz Allah’tan korkmaz mısınız?” |
088.Mü’minûn |
88. De ki: “Her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve idaresi) elinde olan, himaye eden, fakat himaye edilmeye muhtaç olmayan kimdir? Biliyorsanız söyleyin!” |
089.Mü’minûn |
89. “Allah’tır” diyecekler. De ki: “Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz?” |
090.Mü’minûn |
90. Hayır! Biz onlara gerçeği getirdik. Amma onlar yalancıdırlar. |
091.Mü’minûn |
91. Allah evlât edinmemiştir. O’nunla beraber hiçbir ilâh yoktur. Eğer olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır gider ve biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir. |
092.Mü’minûn |
92. Allah görünmeyeni de görüneni de bilendir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir. |
093.Mü’minûn |
93. De ki: “Ey Rabbim! Eğer onlara vaad edilen azabı bana mutlaka göstereceksen.” |
094.Mü’minûn |
94. “O zaman ey Rabbim! Beni zâlimler topluluğu arasında bulundurma!” |
095.Mü’minûn |
95. Onlara vâdettiğimizi sana göstermeye biz elbette kâdiriz. |
096.Mü’minûn |
96. Sen kötülüğü en güzel bir usûlde defet! Çünkü biz onların vasıflandırmakta oldukları şeyi çok iyi biliriz. |
097.Mü’minûn |
97. De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.” |
098.Mü’minûn |
98. “Ey Rabbim! Yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” |
099.Mü’minûn |
99. Nihayet onların her birine ölüm geldiği vakit der ki: “Rabbim! Beni dünyaya geri döndür.” |
0100.Mü’minûn |
l00. “Belki yapmadan bıraktığımı tamamlar ve sâlih amel işlerim.” Hayır, bu söylediği sadece kendi lâfıdır. Tekrar diriltilip kaldırılacakları güne kadar, önlerinde geriye dönmekten onları alıkoyan bir berzah vardır. |
0101.Mü’minûn |
101. Sur’a üfürüldüğü o günün dehşetinden aralarında ne nesep (akrabalık) bağı kalır ne de birbirlerine bir şey sorabilirler. |
0102.Mü’minûn |
102. Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir. |
0103.Mü’minûn |
103. Tartıları hafif gelenler, işte onlar kendilerine yazık edenlerdir, cehennemde ebedî kalacaklardır. |
0104.Mü’minûn |
104. Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır. |
0105.Mü’minûn |
105. “Âyetlerim size okunurken, onları yalanlayan siz değil miydiniz?” |
0106.Mü’minûn |
106. Derler ki: “Ey Rabbimiz! Bedbahtlığımız bizi yenmişti, sapık bir topluluk olmuştuk.” |
0107.Mü’minûn |
107. “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar! Eğer bir daha günaha dönersek, doğrusu zulmetmiş oluruz. |
0108.Mü’minûn |
108. Allah: “Yıkılıp gidin içerisine! Benimle konuşmayın!” buyurur. |
0109.Mü’minûn |
109. Kullarımdan bir zümre: “Ey Rabbimiz! İnandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.” diyorlardı. |
0110.Mü’minûn |
110. “Siz ise onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size benim zikrimi, beni anmayı unutturuyordu. Ve hep gülüyordunuz onlara!” |
0111.Mü’minûn |
111. “Sabretmelerine karşılık bugün ben onları mükâfatlandırdım. İşte kurtulup murada erenler onlardır.” |
0112.Mü’minûn |
112. Allah onlara: “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar. |
0113.Mü’minûn |
113. Derler ki: “Ya bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. Sayabilenlere sor!” |
0114.Mü’minûn |
114. Allah: “Gerçekten pek az bir süre kaldınız. Keşke bunu vaktiyle bilmiş olsaydınız!” buyurur. |
0115.Mü’minûn |
115. “Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?” |
0116.Mü’minûn |
116. Gerçek hükümdar olan Allah çok yücedir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, çok şerefli olan Arş’ın Rabbidir. |
0117.Mü’minûn |
117. Kim Allah ile beraber, varlığını ispat edecek hiçbir delil bulunmayan bir ilâha taparsa, o kimsenin hesabı Rabbinin katındadır. Gerçek şu ki kâfirler iflâh olmazlar. |
0118.Mü’minûn |
118. De ki: “Ey Rabbim! Bağışla, merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.” |
01.Nûr |
1. Bu, indirdiğimiz ve içindeki hükümleri farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda apaçık âyetler indirdik. |
02.Nûr |
2. (Bekâr olup da) zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dinini tatbik hususunda o ikisine merhametiniz tutmasın. Müminlerden bir topluluk da onlara yapılan cezaya şâhit olsun. |
03.Nûr |
3. Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez. Zina eden kadın da zina eden veya müşrik olan erkekten başkası ile evlenemez. Bu, müminlere haram kılınmıştır. |
04.Nûr |
4. Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup sonra dört şâhit getiremeyenlere seksen değnek vurun ve artık onların şâhitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar fâsıkların tâ kendileridir. |
05.Nûr |
5. Ancak bundan sonra tevbe edip durumlarını düzeltenler müstesnâdır. Çünkü Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
06.Nûr |
6. Karılarına zina isnad eden ve kendilerinden başka şâhitleri bulunmayanların şâhitliği, kendisinin doğru sözlülerden olduğunu Allah’ı dört defa şâhit tutmasıyla olur. |
07.Nûr |
7. Beşincisinde, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını diler. |
08.Nûr |
8. Kadının da dört defa Allah’ı şâhit tutması, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna şâhitlik etmesi, cezayı kendisinden kaldırır. |
09.Nûr |
9. Beşincisinde, eğer kocası doğrulardan ise Allah’ın gadabının kendi üzerine olmasını diler. |
010.Nûr |
10. Allah’ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı ve Allah tevbeleri kabul eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı! (Suçlunun hemen cezâsını verirdi). |
011.Nûr |
11. O uydurma haberi getirip ortaya atanlar, içinizden belirli bir zümredir. Siz onu, kendiniz için bir şer sanmayın. Bilakis o, sizin için hayırdır. Onlardan her kişiye, kazandığı günah(ın cezası) vardır. Onlardan o yalanın en büyüğüne elebaşılık yapana da büyük bir azap vardır. |
012.Nûr |
12. Onu işittiğiniz vakit erkek ve kadın müminlerin kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup: “Bu apaçık bir iftiradır.” demeleri lâzım değil miydi? |
013.Nûr |
13. Buna karşılık dört şâhit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki onlar bu şâhitleri getiremediler, öyle ise onlar Allah katında yalancıların tâ kendileridir. |
014.Nûr |
14. Eğer dünya ve ahirette Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içine daldığınız bu yaygaradan dolayı büyük bir azaba uğrardınız. |
015.Nûr |
15. O zaman siz o iftirayı dillerinize dolamıştınız, bilmediğiniz şeyleri ağızlarınıza alıyordunuz. Mühim bir şey değil sanıyordunuz, amma Allah katında önemi çok büyüktü. |
016.Nûr |
16. Onu duyduğunuz zaman: “Bunu söylemek bize yakışmaz. Hâşâ! Bu büyük bir iftiradır.” demeniz gerekmez miydi? |
017.Nûr |
17. Eğer siz mümin kimseler iseniz, böyle bir şeye bir daha dönmemeniz için Allah size öğüt veriyor. |
018.Nûr |
18. Ve Allah işte size âyetlerini açık açık bildiriyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
019.Nûr |
19. Müminler arasında hayâsızlığın, kötü sözlerin yayılmasını arzu edenlere dünyada da ahirette de can yakıcı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. |
020.Nûr |
20. Allah’ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, Allah şefkatli ve merhametli olmasaydı (hemen cezânızı verirdi). |
021.Nûr |
21. Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o, hayâsızlığı ve kötülüğü emreder. Allah’ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, içinizden hiçbirinizi temizlemezdi. Fakat Allah dilediğini temizler. Allah işitendir, bilendir. |
022.Nûr |
22. İçinizden fazilet ve servet sahibi olanlar akrabalarına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere bir şey vermemeye yemin etmesinler. Kusurlarını affetsinler, aldırmasınlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. |
023.Nûr |
23. Zinadan haberi bulunmayan iffetli mümin kadınlara zina iftira edenler, dünyada da ahirette de lânetlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azap vardır. |
024.Nûr |
24. O gün ki kendi dilleri, kendi elleri ve kendi ayakları, aleyhlerinde olarak bütün yaptıklarına şâhitlik edecektir. |
025.Nûr |
25. Allah hak ettikleri cezayı o gün onlara tam olarak verir ve onlar Allah’ın apaçık bir hak olduğunu bilirler. |
026.Nûr |
26. Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. Bunlar, onların söylediklerinden uzaktırlar. Kendileri için mağfiret ve bol rızık vardır. |
027.Nûr |
27. Ey iman edenler! Kendi ev ve odalarınızdan başka evlere, sahipleri ile alışkanlık temin edip, izin almadan ve selâm vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır. Olur ki iyice düşünür hikmetini anlarsınız. |
028.Nûr |
28. Eğer evlerde bir kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar içeri girmeyin. Şayet size: “Geri dönün!” denilirse dönüp gidin. Bu sizin için daha temiz bir harekettir. Allah bütün yaptıklarınızı bilendir. |
029.Nûr |
29. Oturulmayan ve içinde eşyanız bulunan evlere izinsiz girmenizden dolayı size bir vebâl yoktur. Allah açığa vurduğunuzu da bilir, gizlediğinizi de. |
030.Nûr |
30. Resulüm! Mümin erkeklere söyle: Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu şekilde davranmaları kendileri için daha temiz bir harekettir. Şüphesiz ki Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır. |
031.Nûr |
31. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar, ırzlarını namuslarını korusunlar. Ziynet (yerlerini) açıp göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan kısımlar (yüz ve eller) müstesnâdır. Başörtülerini (göğüs ve boyunları görünmeyecek şekilde) yakalarının üstüne koyup örtsünler. Ziynetlerini kocaları veya babaları veya kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri, veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya müslüman kadınları veya cariyeleri veya kadına ihtiyacı bulunmayan (iktidarsız) hizmetçiler veya kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz. |
032.Nûr |
32. Aranızdaki bekârları ve kölelerinizden, câriyelerinizden sâlih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah lütfu bol olandır, her şeyi bilendir. |
033.Nûr |
33. Evlenemeyenler de, Allah lütfu ile kendilerini zenginleştirinceye kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köle ve câriyelerden) hür olmak için mükâtebe yapmak (bedel vermek) isteyenlerle, eğer kendilerinde bir iyilik görüyorsanız, mükâtebe yapın. (Bedel vermelerini kabul edin). Onlara Allah’ın size verdiği maldan verin. Eğer câriyeleriniz namuslu kalmak istiyorlarsa, dünyâ hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için fuhşa zorlamayın. Kim onları zorlarsa bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. |
034.Nûr |
34. Andolsun ki biz size açıklayıcı âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan misaller ve takvâya erenler için bir öğüt indirdik. |
035.Nûr |
35. Allah göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun misali, içinde lâmba bulunan bir kandil gibidir. O kandil billur bir cam içindedir. O billur cam ise sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Ki, ne batıda ne de doğuda bitmeyen mübarek bir zeytin ağacından (onun yağından) yakılır. Ateş dokunmasa bile onun yağı ışık verir. Nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna kavuşturur. Allah insanlara böyle misaller verir. Ve Allah her şeyi hakkıyla bilir. |
036.Nûr |
36. Bu kandil bir takım evlerdedir ki, Allah o evlerin yüce tutulmasına ve içlerinde isminin zikredilmesine izin vermiştir. Sabah akşam orada O’nu tesbih ederler. |
037.Nûr |
37. Öyle erler vardır ki, onları ne bir ticaret ne de bir alış-veriş zikrullahtan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymaz. Onlar gönüllerin ve gözlerin hâlden hâle döneceği günden korkarlar. |
038.Nûr |
38. Tâ ki, Allah onları işledikleri amellerin en güzeli ile mükâfatlandırsın ve lütfundan onlara fazlasıyla versin. Ve Allah dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır. |
039.Nûr |
39. İnkâr edenlerin amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su zanneder, fakat oraya geldiğinde hiçbir şey bulamaz. Orada Allah’ı bulur, Allah da onun hesabını görür. Allah hesabı çabuk görendir. |
040.Nûr |
40. Veya engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir. Onu üstüste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter. Karanlıklar üstünde karanlıklar... İnsan elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Allah kime nur vermemişse onun nuru yoktur. |
041.Nûr |
41. Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah’ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duâsını ve tesbihini bilir. Allah onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir. |
042.Nûr |
42. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. Dönüş de ancak Allah’adır. |
043.Nûr |
43. Görmez misin ki, Allah bulutları sürüyor. Sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki, yağmur bunların arasından çıkıyor. Gökten dağlar (gibi bulutlar) dan dolu indirir. Onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de uzak tutar. Şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır. |
044.Nûr |
44. Allah gece ile gündüzü çevirir. Şüphesiz ki bunda basiret sahipleri için ibret vardır. |
045.Nûr |
45. Allah bütün canlıları sudan yaratmıştır. Onlardan kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üstünde yürür, kimi dört ayak üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. Çünkü Allah her şeye kâdirdir. |
046.Nûr |
46. Andolsun ki biz açıklayıcı âyetler indirdik. Allah dilediği kimseyi dosdoğru yola iletir. |
047.Nûr |
47. “Allah’a ve Peygamber’e inandık ve itaat ettik.” derler. Sonra da içlerinden bir kısmı yüz çevirirler. İşte bunlar inanmış değillerdir. |
048.Nûr |
48. Onlar aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Peygamber’e çağırıldıkları zaman, bakarsın ki içlerinden bir kısmı hemen yüz çevirirler. |
049.Nûr |
49. Eğer hak kendilerinin lehinde ise, ona gönülden bağlı olarak koşa koşa gelirler. |
050.Nûr |
50. Kalplerinde bir hastalık mı var bunların? Yoksa şüphe mi ediyorlar? Veya Allah’ın ve Resul’ünün kendilerine haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır! Onlar zâlimlerin tâ kendileridir. |
051.Nûr |
51. Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygamber’e çağırıldıkları zaman, müminlerin sözü sadece: “İşittik ve itaat ettik!” demekten ibarettir. İşte saâdete erenler onlardır. |
052.Nûr |
52. Kim Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederse, Allah’tan korkar ve O’ndan sakınırsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. |
053.Nûr |
53. (Münâfıklar) Allah adına en ağır yeminleri ile yemin ederek; eğer kendilerine emredersen mutlaka savaşa çıkacaklarını söylediler. De ki: “Yemin etmeyin! İtaatınız mâlumdur. Hiç şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” |
054.Nûr |
54. De ki: “Allah’a itaat edin ve Peygamber’e itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki o peygamber kendisine yükletilenden, siz de kendinize yükletilenden sorumlusunuz. Ona itaat ederseniz, hidayete erer doğru yolu bulursunuz. Peygamber’e düşen sadece apaçık tebliğdir.” |
055.Nûr |
55. Allah içinizden iman edip de sâlih amel işleyenlere vâdetti ki, kendilerinden evvel gelenleri nasıl yeryüzüne sahip ve hâkim kıldıysa, onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacak ve onlar için seçip beğendiği dinlerini kuvvetlendirecek, korkularını üzerlerinden kaldırdıktan sonra muhakkak emniyete kavuşturacak. Öyle ki, bana ibâdet etsinler, bana hiçbir şeyi ortak koşmasınlar. Kim de bundan sonra inkâr eder, nankörlük ederse; işte onlar yoldan çıkmış olanlardır. |
056.Nûr |
56. Namazı kılın, zekâtı verin, Peygamber’e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz. |
057.Nûr |
57. İnkâr edenlerin bizi yeryüzünde âciz bırakacaklarını sanma. Varacakları yer ateştir. Ne kötü bir gidiş yeridir o! |
058.Nûr |
58. Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan (Köleler, hizmetçi)ler ve sizden olup da henüz bülûğa ermemiş çocuklar, şu üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler. Sabah namazından evvel, öğle sıcağında elbisenizi çıkardığınız sırada ve bir de yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzün açılabileceği vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de onlara da bir günah yoktur. İşte Allah âyetleri size böyle açıklar. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
059.Nûr |
59. Çocuklarınız ergenlik çağına erdikleri zaman, kendilerinden önce bülûğâ eren büyüklerin izin istedikleri gibi kendileri de odanıza girmek için izin istesinler. İşte Allah size âyetlerini böylece açıklıyor. Allah her şeyi bilir, hükmünde hikmet sahibidir. |
060.Nûr |
60. Evlenme ümidi kalmayan yaşlı kadınların, zinetlerini açığa vurmamak şartıyla dış örtülerini çıkarmalarında kendilerine bir günah yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir. |
061.Nûr |
61. Âmâya güçlük yoktur. Topala güçlük yoktur. Hastaya güçlük yoktur. Sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerek babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden veya anahtarları elinizde bulunan evlerden veya dostlarınızın evlerinden yemenizde bir mahzur yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir vebal yoktur. Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize selâm verin. İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size âyetleri böyle açıklar. |
062.Nûr |
62. Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Resul’üne iman etmişlerdir. Onlar o Peygamber’le birlikte bir işe karar vermek için toplandıklarında, ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. Resulüm! Şu senden izin isteyenler, gerçekten Allah’a ve Resul’üne iman eden kimselerdir. Bu bakımdan bazı işleri için senden izin istediklerinde, onlardan dilediğine izin ver. Onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edicidir. |
063.Nûr |
63. Peygamber’i kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın. İçinizden, birbirinin arkasına gizlenerek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah biliyor. Allah’ın emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belânın gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar. |
064.Nûr |
64. İyi bilin ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. O, sizin ne yolda olduğunuzu muhakkak ki bilir. Huzuruna döndürülecekleri günde, yaptıklarını onlara haber verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. |
01.Furkan |
1. Âlemlerin uyarıcısı olsun diye kuluna hakkı bâtıldan ayırdeden Kur’an’ı indiren Allah’ın şânı ne yücedir. |
02.Furkan |
2. O Allah ki göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Hiçbir çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, mukadderatını tayin etmiştir. |
03.Furkan |
3. Onlar Allah’ı bırakıp bir takım ilâhlar edindiler. Ki onlar hiçbir şeyi yaratamazlar, zaten kendileri yaratılmışlardır. Kendilerine bile ne zarar ne de fayda veremezler. Ne kimseyi öldürebilirler, ne kimseye hayat verebilirler, ne de yeniden diriltebilirler. |
04.Furkan |
4. İnkâr edenler: “Bu Kur’an olsa olsa onun uydurduğu bir yalandır. Başka bir topluluk da bu hususta kendisine yardım etmiştir.” dediler. Böylece onlar kesin bir haksızlığa ve iftiraya başvurmuşlardır. |
05.Furkan |
5. Yine onlar dediler ki: “Kur’an eskilerin masallarıdır, başkalarına yazdırmış, sabah akşam kendisine okunmaktadır.” |
06.Furkan |
6. Resulüm! De ki: “Onu göklerdeki ve yerdeki sırları bilen Allah indirmiştir. O çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” |
07.Furkan |
7. Ve dediler ki: “Bu ne biçim peygamber! Yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor. Kendisine bir melek indirilip, onunla birlikte o da uyarıcı olmalıydı!” |
08.Furkan |
8. “Yahut kendisine bir hazine atılmalı veya meyvelerinden yiyeceği bir bahçesi olmalı değil miydi?” O zâlimler: “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz.” dediler. |
09.Furkan |
9. Bir bak, senin hakkında ne biçim temsiller getirdiler ve saptılar. Artık bir daha da yol bulamazlar. |
010.Furkan |
10. Şânı ne yücedir o Allah’ın ki, eğer dilerse sana onların söylediklerinden daha hayırlısını, altından ırmaklar akan cennetler verir ve senin için köşkler ihsan eder. |
011.Furkan |
11. Üstelik onlar kıyameti de yalanladılar. Biz o saati yalanlayanlara alevli bir ateş hazırladık. |
012.Furkan |
12. Cehennem onları uzak bir yerden gördüğü zaman, onlar bunun müthiş gazaplanışını ve uğultusunu işitirler. |
013.Furkan |
13. Elleri boyunlarına bağlanarak o ateşin dar bir yerine atıldıkları zaman, orada ölümü çağırırlar. |
014.Furkan |
14. “Bugün bir ölümü çağırmayın, birçok ölüm çağırın!” |
015.Furkan |
15. De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa muttakilere vaad olunan Huld cenneti mi?” Orası onlar için bir mükâfattır ve bir varış yeridir. |
016.Furkan |
16. Ebedî kalacakları cennetlerde, diledikleri her şeyi bulurlar. Çünkü bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vaadidir. |
017.Furkan |
17. O gün Rabbin onları ve Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: “Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?” diye sorar. |
018.Furkan |
18. Derler ki: “Seni tenzih ederiz, seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Sen onlara ve atalarına bol nimetler verdin, sonunda da seni anmayı unuttular ve helâkı hak olan bir topluluk olup çıktılar.” |
019.Furkan |
19. Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık ne kendinizden azabı çevirmeye gücünüz yeter, ne de bir yardım görebilirsiniz. Sizden kim zulmederse büyük bir azap tattıracağız. |
020.Furkan |
20. Resulüm! Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler ve çarşılarda dolaşırlardı. Sabredecek misiniz diye bazınızı bazınıza fitne kıldık. Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir. |
021.Furkan |
21. Bize kavuşmayı ummayanlar: “Bize melekler indirilmeliydi, ya da Rabbimizi görmeliydik.” dediler. Andolsun ki onlar kendi kendilerine büyüklenmişler ve azgınlıkta haddi aşmışlardır. |
022.Furkan |
22. Melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir sevinç haberi yoktur ve: “(Size sevinmek) yasaktır yasak!” derler. |
023.Furkan |
23. Yaptıkları her işi ele alır, onu toz-duman ederiz. |
024.Furkan |
24. O gün cennetliklerin kalacakları yer çok iyi, dinlenip barınacakları yer çok güzeldir. |
025.Furkan |
25. O gün gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir. |
026.Furkan |
26. O gün gerçek hükümranlık Rahman olan Allah’ındır. Kâfirler için ise çok çetin bir gündür. |
027.Furkan |
27. O gün zâlimlerden her biri ellerini ısırarak: “Ne olurdu, ben de Peygamber’in maiyyetinde bir yol edineydim!” der. |
028.Furkan |
28. “Vah başıma gelene! Keşke falancayı dost edinmeseydim!” |
029.Furkan |
29. “Andolsun ki beni zikirden, bana Kur’an gelmişken o saptırdı. Şeytan insanı yapayalnız ve yardımcısız bırakıyor.” |
030.Furkan |
30. Peygamber dedi ki: “Ey Rabbim! Doğrusu kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terkettiler.” |
031.Furkan |
31. Biz böylece her peygambere suçlulardan bir düşman verdik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter! |
032.Furkan |
32. Küfredenler: “Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?” dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık ve onu ağır ağır okuduk. |
033.Furkan |
33. Onların sana getirdiği her misale karşı, mutlaka biz sana daha doğrusunu ve daha açığını getirdik. |
034.Furkan |
34. Yüzükoyun cehennemde toplanacak olanlar var ya, işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır. |
035.Furkan |
35. Andolsun ki Musa’ya kitap verdik, kardeşi Harun’u da ona yardımcı yaptık. |
036.Furkan |
36. “Âyetlerimizi yalanlayan o kavme gidin!” dedik. Sonunda onları tam bir helâk ile helâk ettik. |
037.Furkan |
37. Nuh kavmini de, peygamberleri yalanladıkları zaman suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir âyet (ibret) kıldık. Biz zâlimler için acıklı bir azap hazırladık. |
038.Furkan |
38. Âd’ı, Semud’u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri de helâk ettik. |
039.Furkan |
39. Onların her birine misaller getirdik. (Amma öğüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik. |
040.Furkan |
40. Resulüm! Andolsun ki onlar, belâ yağmuruna tutulan o memlekete uğramışlardır. Onlar onu görmüyorlar mıydı? Hayır! Onlar tekrar dirileceklerini ummuyorlardı. |
041.Furkan |
41. Seni gördüklerinde: “Bu mu Allah’ın elçi olarak gönderdiği?” diye mutlaka alaya alırlar. |
042.Furkan |
42. “Eğer ilâhlarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse ilâhlarımızdan saptıracaktı!” (diyorlar). Azabı gördükleri zaman kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler. |
043.Furkan |
43. Resulüm! Gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?) |
044.Furkan |
44. Onların çoğunu hakikaten söz dinlerler, yahut akıllanırlar mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar daha şaşkın haldedirler. |
045.Furkan |
45. Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzattı? Eğer dileseydi, onu elbette hareketsiz kılardı. Sonra biz güneşi o gölgeye delil kıldık. |
046.Furkan |
46. Sonra o uzayan gölgeyi azar azar alıp kendimize çektik. |
047.Furkan |
47. Sizin için geceyi örtü, uykuyu dinlenme, gündüzü de dağılıp çalışma zamanı yapan O’dur. |
048.Furkan |
48. Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O’dur. Biz gökten tertemiz bir su indirdik. |
049.Furkan |
49. Ki o su ile ölü toprağa can verelim, yarattığımız hayvanları ve birçok insanları onunla sulayalım. |
050.Furkan |
50. Andolsun ki biz bunu, insanların ibret almaları için aralarında çeşit çeşit şekillerde anlatmışızdır. Fakat insanların çoğu nankörlük edip diretmektedir. |
051.Furkan |
51. Eğer biz dileseydik, her memlekete bir uyarıcı gönderirdik. |
052.Furkan |
52. Kâfirlere boyun eğme ve bununla onlara karşı büyük cihad yap. |
053.Furkan |
53. Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip, aralarına da karışmalarına engel olan bir perde koyan Allah’tır. |
054.Furkan |
54. İnsanı sudan yaratarak, onların aralarına soy ve hısımlık meydana getiren O’dur. Rabbin her şeye kâdirdir. |
055.Furkan |
55. Böyle iken Allah’ı bırakıyorlar da kendilerine fayda ve zarar veremeyen şeylere tapıyorlar. Kâfir, Rabbine karşı gelenin (şeytanın) yardımcısıdır. |
056.Furkan |
56. Resulüm! Biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. |
057.Furkan |
57. Resulüm! Onlara de ki: “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Sadece Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum.” |
058.Furkan |
58. Ezelî ve ebedî hayat ile bâki olan ölümsüz Allah’a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter. |
059.Furkan |
59. O ki gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattı. Sonra Arş’ı istivâ etti. (Oturdu, oradan mülkünü yönetmektedir). Rahman’dır. (O’nun rahmeti bütün varlıkları kaplamıştır. Varlık ve hayat O’nun rahmetinin eseridir. Bütün kâinata Allah’ın Arş’ından hayat ve vücut dağıtmaktadır). Bunu bir bilene sor! (Sana gerçekten böyle olduğunu anlatacaktır). |
060.Furkan |
60. Onlara: “Rahman olan Allah’a secdeye varın!” dendiği zaman: “Rahman da neymiş? Bize emrettiğin şeye mi secde edecekmişiz?” derler ve bu emir onların nefretini artırır. |
061.Furkan |
61. Gökte burçlar yaratan, orada ışık saçan güneşi ve nurlu ay’ı vâreden Allah, yüceler yücesidir. |
062.Furkan |
62. İbret almak ve şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O’dur. |
063.Furkan |
63. Rahman’ın kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzu ve vakar ile yürürler. Câhiller kendilerine lâf attıklarında: “Selâm!” derler. |
064.Furkan |
64. Onlar ki, gecelerini Rabbleri için secdeye vararak ve kıyama durarak geçirirler. |
065.Furkan |
65. Onlar ki şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Cehennem azabını bizden uzaklaştır. Doğrusu onun azabı devamlıdır.” |
066.Furkan |
66. “Orası ne kötü bir yer, ne kötü bir konaktır!” |
067.Furkan |
67. Onlar ki, harcadıkları zaman ne israf ederler ne de cimrilik ederler. Harcamaları bu ikisi arasında dengeli olur. |
068.Furkan |
68. Onlar ki, Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan cezaya uğrar. |
069.Furkan |
69. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır. |
070.Furkan |
70. Ancak tevbe edip iman eden ve sâlih amel işleyenler başka. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir. |
071.Furkan |
71. Kim tevbe edip sâlih amel işlerse, şüphesiz ki o tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner. |
072.Furkan |
72. Onlar ki yalan yere şâhitlik etmezler. Boş sözlerle karşılaştıkları (faydasız bir şeye rastladıkları) zaman izzet ve şereflerini koruyarak oradan geçip giderler. |
073.Furkan |
73. Ve kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar. |
074.Furkan |
74. Onlar ki şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve zürriyetimizden gözümüzün aydınlığı olacak insanlar lütfeyle ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!” |
075.Furkan |
75. İşte onlar sabretmelerine karşılık olarak, cennetin en yüksek odaları (makamları) ile mükâfatlandırılacaklardır. Orada hürmet ve selâm ile karşılanacaklardır. |
076.Furkan |
76. Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir makamdır. |
077.Furkan |
77. De ki: “Duâ ve ilticanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Yalanladığınızdan ötürü azap yakında yakanıza yapışacaktır.” |
01.Şuarâ |
1. Tâ. Sîn. Mîm. |
02.Şuarâ |
2. Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir. |
03.Şuarâ |
3. İman etmiyorlar diye neredeyse kendini tüketeceksin Resulüm! |
04.Şuarâ |
4. Biz dilersek onların üzerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de ona boyun eğmek zorunda kalırlar. |
05.Şuarâ |
5. Onlara Rahman’dan yeni bir öğüt geldiğinde mutlaka ondan yüz çevirirler. |
06.Şuarâ |
6. Üstelik yalanladılar. Fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında kendilerine gelecektir. |
07.Şuarâ |
7. Yeryüzüne hiç bakmazlar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler bitirmişizdir. |
08.Şuarâ |
8. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. |
09.Şuarâ |
9. Şüphesiz ki Rabbin Azîz’dir, engin merhamet sahibidir. |
010.Şuarâ |
10. Hani Rabbin Musa’ya şöyle seslenmişti: “O zâlim kavme git!” |
011.Şuarâ |
11. “Firavun’un kavmine. Hâlâ korkmayacaklar mı onlar?” |
012.Şuarâ |
12. Dedi ki: “Ey Rabbim! Onların beni yalanlamalarından endişe duyuyorum.” |
013.Şuarâ |
13. “Benim göğsüm daralır, dilim dönmez. Onun için Harun’a da elçilik ver.” |
014.Şuarâ |
14. “Onların bana isnat ettikleri bir suç da var. Beni öldürmelerinden korkarım.” |
015.Şuarâ |
15. Allah buyurdu ki: “Hayır! İkiniz birlikte mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki biz sizinle beraberiz, (olanları) işitiyoruz.” |
016.Şuarâ |
16. Firavun’a gidin ve ona deyin ki: “Biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.” |
017.Şuarâ |
17. “İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.” |
018.Şuarâ |
18. Firavun dedi ki: “Biz seni çocukken yanımıza alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?” |
019.Şuarâ |
19. “Sonunda yapacağını yaptın. Sen nankörün birisin!” |
020.Şuarâ |
20. Musa dedi ki: “Ben onu yaptım amma, o zaman câhillerdendim (sonunun ne olacağını bilmeyerek yaptım).” |
021.Şuarâ |
21. “Sizden korktuğum için de kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yaptı.” |
022.Şuarâ |
22. “Başıma kaktığın o nimet, İsrailoğullarını köle ettiğinden ötürüdür.” |
023.Şuarâ |
23. Firavun: “Âlemlerin Rabbi de nedir?” diye sordu. |
024.Şuarâ |
24. Musa: “Kesin olarak inanacaksanız, bilin ki O; göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunan her şeyin Rabbidir.” dedi. |
025.Şuarâ |
25. Firavun etrafındakilere: “İşitiyor musunuz?” dedi. |
026.Şuarâ |
26. Musa: “Sizin de Rabbiniz, önce geçmiş atalarınızın da Rabbidir.” dedi. |
027.Şuarâ |
27. Firavun: “Size gönderilen peygamberiniz şüphesiz ki delidir.” dedi. |
028.Şuarâ |
28. Musa: “Eğer aklınızı kullanacaksanız, bilin ki O; doğunun da batının da, ikisinin arasında bulunanların da Rabbidir.” dedi. |
029.Şuarâ |
29. Firavun: “Benden başkasını ilâh edinirsen, andolsun ki seni zindanlık ederim.” dedi. |
030.Şuarâ |
30. Musa: “Sana apaçık bir şey getirmiş isem de mi?” dedi. |
031.Şuarâ |
31. Firavun: “Eğer doğru söylüyorsan haydi getir onu!” dedi. |
032.Şuarâ |
32. Bunun üzerine Musa asasını attı. O ansızın bir yılan oluverdi. |
033.Şuarâ |
33. Bir de elini çıkardı, bakanlara parıl parıl parlayan bir şey oluverdi. |
034.Şuarâ |
34. Firavun çevresindeki ileri gelenlere dedi ki: “Doğrusu bu bilgin bir sihirbaz!” |
035.Şuarâ |
35. “Sizi sihiriyle memleketinizden çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?” |
036.Şuarâ |
36. Dediler ki: “Onu ve kardeşini alıkoy ve şehirlere toplayıcılar gönder.” |
037.Şuarâ |
37. “Ne kadar bilgisi derin sihirbaz varsa sana getirsinler.” |
038.Şuarâ |
38. Böylece sihirbazlar belli bir günün sözleşilen vaktinde bir araya getirildiler. |
039.Şuarâ |
39. Halka: “Toplandınız mı?” denildi. |
040.Şuarâ |
40. “Sihirbazlar üstün gelirlerse biz de onlara uyarız.” dediler. |
041.Şuarâ |
41. Sihirbazlar geldiklerinde Firavun’a: “Biz galip gelirsek, bize ücret vardır değil mi?” dediler. |
042.Şuarâ |
42. Firavun: “Evet... O takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız!” dedi. |
043.Şuarâ |
43. Musa onlara: “Ne atacaksanız atın!” dedi. |
044.Şuarâ |
44. Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve: “Firavun hakkı için biz üstün geleceğiz!” dediler. |
045.Şuarâ |
45. Bunun üzerine Musa da asasını attı. Onların uydurduklarını yutmaya başlayıverdi. |
046.Şuarâ |
46. Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. |
047.Şuarâ |
47. “Biz âlemlerin Rabbine iman ettik!” dediler. |
048.Şuarâ |
48. “Musa ve Harun’un Rabbine.” |
049.Şuarâ |
49. (Firavun) dedi ki: “Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Size sihiri öğreten büyüğünüz odur. Fakat siz göreceksiniz! Andolsun ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım!” |
050.Şuarâ |
50. Onlar da dediler ki: “Zararı yok. Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.” |
051.Şuarâ |
51. “İlk inananlar olduğumuz için Rabbimizin kusurlarımızı bağışlayacağını umarız.” |
052.Şuarâ |
52. Musa’ya da vahyettik ki: “Kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü siz takip edileceksiniz.” |
053.Şuarâ |
53. Firavun da derhal şehirlere toplayıcılar gönderdi. |
054.Şuarâ |
54. “Doğrusu bunlar döküntü azınlıklardır.” |
055.Şuarâ |
55. “(Böyle iken) bizi öfkelendiriyorlar.” |
056.Şuarâ |
56. “Biz ise tedbirli kimseleriz.” |
057.Şuarâ |
57. Böylece biz onları bahçelerden ve pınar başlarından çıkardık. |
058.Şuarâ |
58. Hazinelerden ve şerefli makamlardan. |
059.Şuarâ |
59. Böylece onlara İsrâiloğullarını mirasçı yaptık. |
060.Şuarâ |
60. Derken (Firavun ve askerleri) gün doğarken onların ardına düştüler. |
061.Şuarâ |
61. İki topluluk karşı karşıya gelip birbirlerini gördükleri zaman Musa’nın ashabı: “İşte yakalandık!” dediler. |
062.Şuarâ |
62. Musa: “Hayır!... Rabbim benimle beraberdir. Bana yol gösterecektir.” dedi. |
063.Şuarâ |
63. Biz de Musa’ya: “Âsânı denize vur!” diye vahyettik. Deniz hemen yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibi oldu. |
064.Şuarâ |
64. Arkalarından diğerlerini de oraya yaklaştırdık. |
065.Şuarâ |
65. Musa’yı ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık. |
066.Şuarâ |
66. Sonra ötekilerini suda boğduk. |
067.Şuarâ |
67. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. |
068.Şuarâ |
68. Muhakkak ki Rabbin Aziz’dir, engin merhamet sahibidir. |
069.Şuarâ |
69. Resulüm! Onlara İbrahim’in haberini de naklet! |
070.Şuarâ |
70. Hani o, babasına ve kavmine: “Neye tapıyorsunuz?” demişti. |
071.Şuarâ |
71. Dediler ki: “Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz.” |
072.Şuarâ |
72. Dedi ki: “Duâ ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?” |
073.Şuarâ |
73. “Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?” |
074.Şuarâ |
74. Dediler ki: “Hayır, amma biz atalarımızın da böyle yaptıklarını gördük.” |
075.Şuarâ |
75. Dedi ki: “Nelere taptıklarınızı görüyor musunuz?” |
076.Şuarâ |
76. “Hem siz hem de önceki atalarınız.” |
077.Şuarâ |
77. “İyi bilin ki, onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak âlemlerin Rabbidir.” |
078.Şuarâ |
78. “Beni yaratan ve bana yol gösteren O’dur.” |
079.Şuarâ |
79. “Bana yediren, bana içiren O’dur.” |
080.Şuarâ |
80. “Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.” |
081.Şuarâ |
81. “Beni öldürecek, sonra beni diriltecek O’dur.” |
082.Şuarâ |
82. “Hesap gününde kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur.” |
083.Şuarâ |
83. “Ey Rabbim! Bana hikmet ver ve beni sâlihler zümresine kat.” |
084.Şuarâ |
84. “Benden sonra geleceklerin beni hayırla anmalarını nasip eyle!” |
085.Şuarâ |
85. “Beni Naîm cennetinin vârislerinden kıl!” |
086.Şuarâ |
86. “Babamı da bağışla, çünkü o sapıklardandır.” |
087.Şuarâ |
87. “İnsanların diriltileceği gün beni utandırma!” |
088.Şuarâ |
88. O gün ne mallar fayda verir ne de oğullar. |
089.Şuarâ |
89. Meğer ki Allah’a tamamen sâlim ve temiz bir kalp ile gelenler ola. |
090.Şuarâ |
90. O gün cennet takvâ sahiplerine yaklaştırılır. |
091.Şuarâ |
91. Cehennem de azgınlara gösterilir. |
092.Şuarâ |
92. Onlara denilir ki: “Taptıklarınız hani nerede?” |
093.Şuarâ |
93. “Allah’tan başka? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?” |
094.Şuarâ |
94. Onlar ve azgınlar tepetakla oraya atılırlar. |
095.Şuarâ |
95. İblis’in bütün askerleri de. |
096.Şuarâ |
96. Orada birbirleriyle çekişerek derler ki: |
097.Şuarâ |
97. “Vallahi biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.” |
098.Şuarâ |
98. “Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk.” |
099.Şuarâ |
99. “Bizi ancak günahkârlar saptırdı.” |
0100.Şuarâ |
100. “Şimdi artık bizim şefaatçilerimiz yoktur.” |
0101.Şuarâ |
101. “Sıcak bir dostumuz da yoktur.” |
0102.Şuarâ |
102. “Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de inananlardan olsak!” |
0103.Şuarâ |
103. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. |
0104.Şuarâ |
104. Rabbin ise şüphesiz ki Azîz’dir, engin merhamet sahibidir. |
0105.Şuarâ |
105. Nuh kavmi de peygamberleri yalanladılar. |
0106.Şuarâ |
106. Kardeşleri Nuh onlara: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” demişti. |
0107.Şuarâ |
107. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
0108.Şuarâ |
108. “Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” |
0109.Şuarâ |
109. “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbine âittir.” |
0110.Şuarâ |
110. “Öyle ise Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” |
0111.Şuarâ |
111. Şöyle cevap verdiler: “Sana hep düşük bayağı kimseler tâbi olmakta iken biz sana hiç iman eder miyiz?” |
0112.Şuarâ |
112. Nuh da dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur.” |
0113.Şuarâ |
113. “Onların hesabı ancak Rabbime âittir, düşünsenize!” |
0114.Şuarâ |
114. “Ve ben müminleri kovacak da değilim.” |
0115.Şuarâ |
115. “Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” |
0116.Şuarâ |
116. Dediler ki: “Ey Nuh! Eğer bu işten vazgeçmezsen, iyi bil ki taşa tutulanlardan olacaksın.” |
0117.Şuarâ |
117. Dedi ki: “Ey Rabbim! Doğrusu kavmim beni yalanladı.” |
0118.Şuarâ |
118. “Benimle onların arasında sen hüküm ver! Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!” |
0119.Şuarâ |
119. Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, dolu bir gemi içinde kurtardık. |
0120.Şuarâ |
120. Sonra da geride kalanları suda boğduk. |
0121.Şuarâ |
121. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. |
0122.Şuarâ |
122. Rabbin şüphesiz ki Azîz’dir, engin merhamet sahibidir. |
0123.Şuarâ |
123. Âd kavmi de gönderilen peygamberleri yalanladı. |
0124.Şuarâ |
124. Hani kardeşleri Hud onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
0125.Şuarâ |
125. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
0126.Şuarâ |
126. “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” |
0127.Şuarâ |
127. “Sizden buna karşılık hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir.” |
0128.Şuarâ |
128. “Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, eğlenir durur musunuz?” |
0129.Şuarâ |
129. “Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?” |
0130.Şuarâ |
130. “Yakaladığınız zaman zorbalar gibi mi yakalarsınız?” |
0131.Şuarâ |
131. “Allah’tan korkun ve bana itaat edin!” |
0132.Şuarâ |
132. “Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren Allah’tan korkun.” |
0133.Şuarâ |
133. “Size davarlar, oğullar ihsan etti.” |
0134.Şuarâ |
134. “Bahçeler ve çeşmeler.” |
0135.Şuarâ |
135. “Doğrusu sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.” |
0136.Şuarâ |
136. Dediler ki: “Sen bize öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizce birdir.” |
0137.Şuarâ |
137. “Bu, öncekilerin âdetinden başka bir şey değildir.” |
0138.Şuarâ |
138. “Biz azaba uğratılacak da değiliz.” |
0139.Şuarâ |
139. Böylece onu yalanladılar. Biz de kendilerini helâk ettik. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. |
0140.Şuarâ |
140. Rabbin şüphesiz ki Azîz’dir, engin merhamet sahibidir. |
0141.Şuarâ |
141. Semud kavmi de peygamberleri yalanladılar. |
0142.Şuarâ |
142. Hani kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
0143.Şuarâ |
143. ”Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
0144.Şuarâ |
144. “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” |
0145.Şuarâ |
145. “Sizden buna karşılık hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir.” |
0146.Şuarâ |
146. “Siz burada böyle güven içinde bırakılacak mısınız?” |
0147.Şuarâ |
147. “Bahçelerde, pınar başlarında.” |
0148.Şuarâ |
148. “Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında.” |
0149.Şuarâ |
149. “Dağlarda ustalıkla kâşâneler oyar mısınız?” |
0150.Şuarâ |
150. “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” |
0151.Şuarâ |
151. “Haddi aşan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin.” |
0152.Şuarâ |
152. Onlar ki yeryüzünde bozgunculuk yaparlar da ıslah etmezler. |
0153.Şuarâ |
153. Dediler ki: “Sen olsa olsa iyice büyülenmiş birisin.” |
0154.Şuarâ |
154. “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru sözlü isen bize bir âyet (mucize) getir!” |
0155.Şuarâ |
155. Sâlih dedi ki: “İşte mucize bu dişi devedir. Su içme hakkı belirli bir gün onun, belirli bir gün de sizindir.” |
0156.Şuarâ |
156. “Sakın ona bir kötülük yapmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.” |
0157.Şuarâ |
157. Onlar ise ayaklarını keserek onu öldürdüler, fakat pişman da oldular. |
0158.Şuarâ |
158. Bunun üzerine azap onları yakaladı. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. |
0159.Şuarâ |
159. Rabbin şüphesiz ki Azîz’dir, engin merhamet sahibidir. |
0160.Şuarâ |
160. Lut kavmi de gönderilen peygamberleri yalanladı. |
0161.Şuarâ |
161. Hani kardeşleri Lut onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
0162.Şuarâ |
162. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
0163.Şuarâ |
163. “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” |
0164.Şuarâ |
164. “Sizden buna karşılık bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir.” |
0165.Şuarâ |
165. Âlemlerin (insanların) içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? |
0166.Şuarâ |
166. Ve Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır! Doğrusu siz sınırı aşmış bir kavimsiniz. |
0167.Şuarâ |
167. Şöyle dediler: “Ey Lut! Eğer söylediklerinden vazgeçmezsen, iyi bil ki sürülenlerden olacaksın!” |
0168.Şuarâ |
168. Dedi ki: “Doğrusu ben sizin bu yaptığınıza buğzedenlerdenim.” |
0169.Şuarâ |
169. “Rabbim! Beni ve âilemi, bunların yapageldikleri kötülüklerden kurtar!” |
0170.Şuarâ |
170. Bunun üzerine biz de onu ve bütün âilesini kurtardık. |
0171.Şuarâ |
171. Sadece bir kocakarı geride kalanlardan oldu. |
0172.Şuarâ |
172. Sonra diğerlerini hep helâk ettik. |
0173.Şuarâ |
173. Üzerlerine öyle bir yağmur indirdik ki! Ne kötü idi azapla korkutulanların yağmuru! |
0174.Şuarâ |
174. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. |
0175.Şuarâ |
175. Rabbin şüphesiz ki Azîz’dir, engin merhamet sahibidir. |
0176.Şuarâ |
176. Eyke halkı da gönderilen peygamberleri yalanladı. |
0177.Şuarâ |
177. Hani Şuayb onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
0178.Şuarâ |
178. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
0179.Şuarâ |
179. “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” |
0180.Şuarâ |
180. “Sizden buna karşılık bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir.” |
0181.Şuarâ |
181. “Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın.” |
0182.Şuarâ |
182. “Doğru terazi ile tartın.” |
0183.Şuarâ |
183. “İnsanların hakkını kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın.” |
0184.Şuarâ |
184. “Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun.” |
0185.Şuarâ |
185. Dediler ki: “Olsa olsa sen büyülenmiş birisin.” |
0186.Şuarâ |
186. “Bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin. Biz seni ancak yalancılardan sayıyoruz.” |
0187.Şuarâ |
187. “Şayet doğru sözlülerden isen, o halde üzerimize gökten parçalar düşür.” |
0188.Şuarâ |
188. Şuayb: “Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir.” dedi. |
0189.Şuarâ |
189. Amma onu yalanladılar. Bunun üzerine kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekte o gün, azabı büyük bir gün idi. |
0190.Şuarâ |
190. Doğrusu bunda öğüt ve ibret vardır, amma onların çoğu iman etmediler. |
0191.Şuarâ |
191. Rabbin şüphesiz ki Azîz’dir, engin merhamet sahibidir. |
0192.Şuarâ |
192. Muhakkak ki o (Kur’an), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. |
0193.Şuarâ |
193. Onu Ruh’ul-emin (Cebrail) indirmiştir. |
0194.Şuarâ |
194. Senin kalbine indirmiştir ki, uyarıcılardan olasın. |
0195.Şuarâ |
195. Apaçık Arap diliyle. |
0196.Şuarâ |
196. O daha öncekilerin kitaplarında da vardır. |
0197.Şuarâ |
197. İsrâiloğullarının bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir? |
0198.Şuarâ |
198. Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, |
0199.Şuarâ |
199. Bunu onlara o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi. |
0200.Şuarâ |
200. İşte böylece onu o günahkârların kalplerine soktuk. |
0201.Şuarâ |
201. Onlar o acıklı azabı görünceye kadar ona inanmazlar. |
0202.Şuarâ |
202. Azap onlara öyle ansızın gelir ki, onlar hiç farkında olmazlar. |
0203.Şuarâ |
203. O zaman: “Acaba bize mühlet verilir mi?” derler. |
0204.Şuarâ |
204. Onlar bizim azabımızı mı acele istiyorlar? |
0205.Şuarâ |
205. Gördün mü? Eğer biz onları yıllarca yaşatıp nimetlerden faydalandırsak, |
0206.Şuarâ |
206. Sonra da kendilerine vaad olunan şey (başlarına) gelse. |
0207.Şuarâ |
207. Faydalandırıldıkları nimetler onlara hiçbir fayda sağlamaz. |
0208.Şuarâ |
208. Biz hiçbir memleket halkını, uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik. |
0209.Şuarâ |
209. Öğüt vermek üzere. Biz zâlim değiliz. |
0210.Şuarâ |
210. Onu şeytanlar indirmedi. |
0211.Şuarâ |
211. Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez. |
0212.Şuarâ |
212. Şüphesiz ki onlar işitmekten uzak tutulmuşlardır. |
0213.Şuarâ |
213. O halde sakın Allah ile beraber başka bir ilâh edinip yalvarma. Yoksa azaba uğratılanlardan olursun. |
0214.Şuarâ |
214. Önce yakın akrabalarını uyar. |
0215.Şuarâ |
215. Sana uyan müminlere kanadını indir. |
0216.Şuarâ |
216. Şayet sana karşı gelirlerse de ki: “Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım.” |
0217.Şuarâ |
217. Mağlup edilmesi mümkün olmayan ve müminlere çok merhametli olan Allah’a tevekkül et! |
0218.Şuarâ |
218. O ki, (gece namaza) kalktığında seni görür. |
0219.Şuarâ |
219. Secde edenler arasında bulunduğunda O seni görür. |
0220.Şuarâ |
220. Çünkü O işitendir, bilendir. |
0221.Şuarâ |
221. Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? |
0222.Şuarâ |
222. Onlar her günahkâr yalancıya inerler. |
0223.Şuarâ |
223. Bunlar şeytanlara kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar. |
0224.Şuarâ |
224. Şâirlere de azgınlar uyarlar. |
0225.Şuarâ |
225. Görmez misin? Onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar. |
0226.Şuarâ |
226. Ve onlar gerçekte yapmadıklarını söylerler. |
0227.Şuarâ |
227. Ancak iman edip sâlih ameller işleyenler, Allah’ı çok çok zikredenler ve zulme uğratıldıktan sonra kendilerini müdafaa edenler müstesnâdır. Zulmedenler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını, hangi deliğe tıkılacaklarını yakında bileceklerdir. |
01.Neml |
1. Tâ. Sîn. Bunlar Kur’an’ın ve apaçık Kitab’ın âyetleridir. |
02.Neml |
2. Müminler için hidayet rehberi ve müjdedir. |
03.Neml |
3. Onlar ki namazı kılarlar, zekâtı verirler ve ahirete kesin olarak inanırlar. |
04.Neml |
4. Hiç şüphesiz ki biz ahirete inanmayanların yaptıkları işleri kendilerine süslü gösterdik. O yüzden bocalar dururlar. |
05.Neml |
5. En kötü azap işte bunlaradır. Ahirette en çok kayba uğrayacaklar da bunlardır. |
06.Neml |
6. Resulüm! Sana bu Kur’an hikmet sahibi, her şeyi bilen Allah katından verilmektedir. |
07.Neml |
7. Hani Musa âilesine şöyle demişti: “Ben bir ateş gördüm. Size oradan ya bir haber getireceğim, yahut da bir ateş koru getireceğim. Umarım ki ısınırsınız.” |
08.Neml |
8. Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: “Ateşin yanında olan (sen de), çevresinde bulunanlar da mübarek kılınmıştır. Âlemlerin Rabbi olan Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir.” |
09.Neml |
9. “Ey Musa! Gerçek şu ki ben Azîz ve Hakîm olan Allah’ım!” |
010.Neml |
10. “Asanı at!” Musa onun bir yılan gibi deprendiğini görünce dönüp kaçtı. “Yâ Musa! Korkma! Çünkü benim huzurumda peygamberler korkmazlar.” |
011.Neml |
11. “Ancak kim zulmeder, sonra yaptığı kötülüğü iyiliğe çevirirse, bilsin ki ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet ediciyim.” |
012.Neml |
12. “Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıksın. Bu, Firavun’a ve kavmine (göstereceğin) dokuz âyet (mucize) içindedir. Doğrusu onlar fâsıklar gürûhudur.” |
013.Neml |
13. Açıkça görünen âyetlerimiz onlara gelince: “Bu apaçık bir sihirdir.” dediler. |
014.Neml |
14. Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile bile inkâr ettiler. Bozguncuların âkibetlerinin nice olduğuna bir bak! |
015.Neml |
15. Andolsun ki biz Davut’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar: “Bizi mümin kullarının çoğundan üstün kılan Allah’a hamdolsun.” dediler. |
016.Neml |
16. Süleyman Davut’a vâris oldu ve dedi ki: “Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden bolca verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.” |
017.Neml |
17. Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan teşekkül etmiş orduları toplandı. Hepsi bir arada düzenli olarak sevkediliyordu. |
018.Neml |
18. Nihayet karınca vâdisine geldiklerinde bir karınca dedi ki: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza giriniz! Süleyman ve orduları farkına varmadan sizi ezmesin.” |
019.Neml |
19. Onun bu sözüne gülercesine tebessüm etti ve şöyle dedi: “Ey Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnud olacağın iyi işi yapmamı gönlüme ihsan eyle. Rahmetinle beni sâlih kullarının arasına kat!” |
020.Neml |
20. Kuşları gözden geçirdi ve şöyle dedi: “Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?” |
021.Neml |
21. “Bana (mazeretini belirten) apaçık bir delil getirmelidir. Yoksa onu ya şiddetli bir azaba uğratırım, yahut da keserim.” |
022.Neml |
22. Çok geçmeden Hüdhüd geldi ve: “Ben senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe’den sana gerçek haber getirdim.” |
023.Neml |
23. “Oranın halkına hükümdarlık eden, kendisine her türlü imkân verilmiş bir kadınla karşılaştım. Muhteşem bir tahtı da var.” |
024.Neml |
24. “Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yola gelip hidayete giremiyorlar.” |
025.Neml |
25. “Göklerde ve yerde gizlenenleri açığa çıkaran, gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilen Allah’a secde etmeleri gerekmez miydi?” |
026.Neml |
26. “O Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur, Büyük Arş’ın sahibidir.” |
027.Neml |
27. Süleyman dedi ki: “Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız!” |
028.Neml |
28. “Şu mektubumu götür, onlara at! Sonra bir yana çekil de, ne neticeye varacaklar bir bak!” |
029.Neml |
29. (Belkıs) dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bana çok şerefli bir mektup bırakıldı.” |
030.Neml |
30. “Mektup Süleyman’dandır ve o: ‘Bismillâhirrahmânirrahim.’ (ile başlamakta)dır.” |
031.Neml |
31. “Bana karşı sakın başkaldırmayın ve müslüman olarak bana gelin!” |
032.Neml |
32. Ey ileri gelenler! Bana bu işimde bir fikir verin. Bilirsiniz ki siz benim yanımda olmadan hiçbir işi kendi başıma kestirip atmam. |
033.Neml |
33. Dediler ki: “Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız. Emir senindir, sen emretmene bak!” |
034.Neml |
34. (Belkıs) dedi ki: “Doğrusu hükümdarlar bir memlekete girdikleri zaman orayı perişan ederler, halkının şerefli kimselerini zelil kılarlar. İşte bunlar da böyle yaparlar.” |
035.Neml |
35. “Ben onlara bir hediye göndereyim de bir bakayım, elçiler ne ile dönecekler?” |
036.Neml |
36. (Elçiler hediyelerle) Süleyman’a gelince dedi ki: “Siz bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz? Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Hediyenizle ancak siz sevinirsiniz!” |
037.Neml |
37. “Onlara dön! İyi bilsinler ki, kendilerine aslâ karşı koyamayacakları ordularla gelir, onları muhakkak surette hor ve hakir bir halde oradan çıkarırız.” |
038.Neml |
38. (Süleyman) dedi ki: “Ey ileri gelenler! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir?” |
039.Neml |
39. Cinlerden bir ifrit: “Sen makamından kalkmadan, ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter ve benim sözüme güvenilir.” dedi. |
040.Neml |
40. Kitap’tan ilmi olan kimse (Hızır) ise: “Sen gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm.” dedi. Süleyman, tahtı yanı başına yerleşivermiş görünce dedi ki: “Bu Rabbimin lütfundandır. Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni imtihan etmek istiyor. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, muhakkak ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir.” |
041.Neml |
41. (Süleyman) dedi ki: “Onun tahtını tanınmaz hâle getirin. Bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanımayacak mı?” |
042.Neml |
42. (Belkıs) gelince: “Senin tahtın böyle miydi?” denildi. O da: “Tıpkı o! Zaten bize daha önce bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik.” dedi. |
043.Neml |
43. Onu, Allah’tan başka taptığı şeyler alıkoymuştu. Çünkü kendisi kâfir bir kavimdendi. |
044.Neml |
44. Ona: “Köşke gir!” denildi. Köşkü görünce zeminini derin bir su sandı ve eteğini çekti. (Süleyman): “Bu billurdan yapılmış, şeffaf bir zemindir.” dedi.(Belkıs) dedi ki: “Ey Rabbim! Gerçekten ben nefsime zulmettim. Süleyman’la beraber onun maiyetinde âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.” |
045.Neml |
45. Andolsun ki biz Semud kavmine: “Allah’a kulluk edin!” desin diye kardeşleri Sâlih’i gönderdik. Hemen birbirleriyle çekişen iki zümre oluverdiler. |
046.Neml |
46. Dedi ki: “Ey Kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz? Allah’tan mağfiret dilemeniz gerekmez mi? Belki merhamet olunursunuz.” |
047.Neml |
47. Dediler ki: “Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık.” Sâlih dedi ki: “Uğursuzluğunuz Allah katındadır. Doğrusu siz imtihana çekilen bir kavimsiniz.” |
048.Neml |
48. O şehirde dokuz kişi vardı ki, yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, ıslah tarafına hiç yanaşmıyorlardı. |
049.Neml |
49. Allah’a and içerek birbirlerine şöyle dediler: “Gece ona ve âilesine baskın yapalım. (Hepsini öldürelim). Sonra da velisine (geride kalan akrabasına), o âilenin öldürülüşü sırasında orada bulunmadığımızı, bizim doğru olduğumuzu söyleyelim.” |
050.Neml |
50. Onlar böyle tuzak kurdular, biz de kendileri hiç farkında olmadan onların plânlarını altüst ettik. |
051.Neml |
51. Tuzaklarının sonunun nice olduğuna bir bak! Biz onları da kavimlerini de hepsini helâk ettik. |
052.Neml |
52. İşte zulümleri yüzünden çökmüş, ıssız kalmış evleri! Şüphesiz ki bunda bilen bir kavim için bir âyet (ibret) vardır. |
053.Neml |
53. İman edip Allah’tan korkanları ise kurtardık. |
054.Neml |
54. Lut’u da gönderdik. Kavmine dedi ki: “Siz göz göre göre o hayâsızlığı yapacak mısınız?” |
055.Neml |
55. “Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşacaksınız? Doğrusu siz câhil bir kavimsiniz.” |
056.Neml |
56. Kavminin cevabı sadece şöyle demek oldu: “Lut âilesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar güyâ temiz kalmaya uğraşan insanlarmış!” |
057.Neml |
57. Biz de onu ve âilesini kurtardık. Yalnız karısı müstesnâ. Onun geride kalanlar arasında olmasını takdir ettik. |
058.Neml |
58. Üzerlerine öyle bir yağmur indirdik ki! Ne kötü idi azapla korkutulanların yağmuru! |
059.Neml |
59. De ki: “Hamd olsun Allah’a, selâm olsun O’nun beğenip seçtiği kullarına. Allah mı daha hayırlı, yoksa O’na koştukları ortaklar mı?” |
060.Neml |
60. Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten sizin için su indirip onunla bir ağacını dahi bitiremeyeceğiniz nice bahçeler meydana getiren mi? Allah ile başka bir ilâh mı var? Hayır, onlar haktan ayrılan bir gürûhtur. |
061.Neml |
61. Yoksa yeryüzünü barınmaya elverişli kılan, aralarında ırmaklar akıtan, ona sâbit dağlar yerleştiren ve iki deniz arasına bir engel koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilâh mı var? Hayır, onların çoğu bilmezler. |
062.Neml |
62. Yoksa kendisine yalvardığı zaman darda kalana karşılık veren, sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan mı? Allah ile beraber başka bir ilâh mı var? Ne de az düşünüyorsunuz! |
063.Neml |
63. Yoksa karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilâh mı var? Allah onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir. |
064.Neml |
64. Yoksa önce yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka ilâh mı var? De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz, kesin delilinizi getirin!” |
065.Neml |
65. De ki: “Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez. Onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.” |
066.Neml |
66. Hayır! Onların ahiret hakkındaki bilgileri de yetersiz kalmıştır (bu hususta bilgi edinilecek seviyeye erişmemiştir). Hayır! Ondan şüphe etmektedirler. Hayır! Onlar ahiretten yana kördürler. |
067.Neml |
67. Kâfirler dediler ki: “Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi tekrar çıkarılacağız?” |
068.Neml |
68. “Andolsun ki bu bize de daha önce atalarımıza da vaad olunmuştu. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir.” |
069.Neml |
69. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, günahkârların âkıbetinin nasıl olduğunu bir görün!” |
070.Neml |
70. Resulüm! Onların yüzünden tasalanma. Aleyhinde kurdukları tuzaklardan sıkıntı duyma. |
071.Neml |
71. Onlar: “Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?” derler. |
072.Neml |
72. De ki: “Çabukça gelmesini istediğiniz o şeyin (azabın) bir kısmı yakında başınıza gelecektir.” |
073.Neml |
73. Şüphesiz ki, Rabbin insanlara karşı lütuf sahibidir. Fakat onların çoğu şükretmezler. |
074.Neml |
74. Doğrusu Rabbin onların sinelerinin gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. |
075.Neml |
75. Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz’da) bulunmasın. |
076.Neml |
76. Doğrusu bu Kur’an, İsrailoğullarına ihtilaf edegeldikleri şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır. |
077.Neml |
77. Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve bir rahmettir. |
078.Neml |
78. Şüphesiz ki Rabbin onların arasında kendi hükmünü verir. O Azîz’dir, her şeyi bilendir. |
079.Neml |
79. Resulüm! Allah’a tevekkül et. Şüphesiz ki sen apaçık hakikat üzerindesin. |
080.Neml |
80. Şüphesiz ki sen ölülere söz duyuramazsın. Hakikata arkalarını dönmüş kaçarlarken sağırlara da dâvetini işittiremezsin. |
081.Neml |
81. Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getiremezsin, sen ancak âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin. Onlar teslim olanlardır. |
082.Neml |
82. (Kıyametin kopacağına dair) o sözün tahakkuk zamanı yaklaşınca onlara yerden bir dabbe çıkarırız da insanların âyetlerimize yakînen iman etmemiş olduklarını söyler. |
083.Neml |
83. Her ümmet içinden âyetlerimizi yalanlayan birer cemaat toplarız da, onlar o gün bir arada tutulurlar. |
084.Neml |
84. Nihayet (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: “Siz benim âyetlerimi ilminiz ihata etmediği (kapsamadığı) halde yalanladınız öyle mi? Değilse yaptığınız neydi?” |
085.Neml |
85. Yaptıkları zulümlerinden ötürü o söz başlarına gelmiştir. Artık onlar konuşamazlar. |
086.Neml |
86. Onlar görmüyorlar mı ki, biz geceyi istirahat etmeniz için yarattık. Gündüzü de aydınlık yaptık. Şüphesiz ki bunda iman eden bir topluluk için gerçekten âyetler (deliller) vardır. |
087.Neml |
87. Sur’a üfürüldüğü gün, Allah’ın dilediklerinden başka göklerde ve yerde bulunanlar korku içinde kalırlar. Hepsi boyun bükerek O’na gelirler. |
088.Neml |
88. Dağları yerinde durur görürsün. Oysa onlar bulutların yürüdüğü gibi yürümektedirler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan haberdardır. |
089.Neml |
89. Kim bir iyilikle huzurumuza gelirse, ona daha iyisi verilir. Ve onlar o günün korkusundan emin kalırlar. |
090.Neml |
90. Kim de kötülükle huzurumuza gelirse, yüzükoyun cehenneme atılır. (Onlara denilir ki): “Siz ancak yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz!” |
091.Neml |
91. (Resulüm! De ki:) “Ben bizzat kendisinin haram kıldığı bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum. Her şey O’na âittir ve ben müslümanlardan olmakla emrolundum.” |
092.Neml |
92. “Ve ben Kur’an okumakla emrolundum. O halde kim hidayete ererse, ancak kendisi için ermiş olur. Kim de saparsa, de ki: “Ben sadece uyarıcılardanım.” |
093.Neml |
93. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. O size âyetlerini gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.” |
01.Kasas |
1. Tâ. Sîn. Mîm. |
02.Kasas |
2. Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir. |
03.Kasas |
3. Sana Musa ile Firavun’un haberinden (bir kısmını) iman eden bir kavim için gerçek olarak okuyacağız. |
04.Kasas |
4. Firavun memleketin başına geçti ve halkını fırkalara ayırdı. İçlerinde bir zümreyi güçsüz buluyor, onların oğullarını boğazlıyor, kızlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı. |
05.Kasas |
5. Biz de istiyorduk ki; o yerde ezilmekte olanlara iyilikte bulunalım, onları önderler yapalım ve onları (ötekilerin mülküne) mirasçı kılalım. |
06.Kasas |
6. Ve onlara o yerde kuvvet ve üstünlük verelim. Firavun’a, Hâmân’a ve askerlerine, korktukları şeyi başlarına getirelim. |
07.Kasas |
7. Musa’nın annesine şöyle vahyettik: “Çocuğunu emzir. Başına bir şey gelmesinden korkuyorsan onu suya bırak. Korkma, üzülme! Biz onu sana tekrar geri vereceğiz ve onu peygamber yapacağız.” |
08.Kasas |
8. Firavun âilesi onu yitik olarak aldı. Sonunda o kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz ki Firavun, Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı. |
09.Kasas |
9. Firavun’un karısı: “Benim için de, senin için de bir göz bebeği! Onu öldürmeyin. Olur ki bize faydası dokunur, yahut onu evlât ediniriz.” dedi. Halbuki onlar işin farkında değillerdi. |
010.Kasas |
10. Musa’nın annesi gönlü bomboş sabahı etti. Eğer biz, vaadimize inananlardan olması için onun kalbini iyice pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi açığa vuracaktı. |
011.Kasas |
11. Annesi onun ablasına: “Onun izini takip et!” dedi. O da kardeşini uzaktan gözetledi. Onlar ise farkında değillerdi. |
012.Kasas |
12. Biz daha önce ona, süt verenlerin sütünü emmesine müsaade etmemiştik. Bunun üzerine ablası: “Sizin için onun bakımını üzerine alacak, öğüt verip eğitecek bir âile buluvereyim mi?” dedi. |
013.Kasas |
13. Böylece biz onu annesine geri verdik ki, gözü aydın olsun da üzülmesin ve Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin. Fakat çoğu bunu bilmezler. |
014.Kasas |
14. Ergenlik çağına gelip olgunlaşınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. İyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız. |
015.Kasas |
15. O, ahalisinin haberi olmadığı bir sırada şehre girdi. Orada birbiriyle dövüşen iki adam gördü. Birisi kendi tarafından, diğeri düşman tarafındandı. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Musa ona bir yumruk indirdi ve ölümüne sebep oldu. “Bu şeytanın işidir, çünkü o apaçık saptıran bir düşmandır.” dedi. |
016.Kasas |
16. “Rabbim! Ben nefsime zulmettim, beni bağışla!” dedi. Allah da onu bağışladı. Çünkü O çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
017.Kasas |
17. Dedi ki: “Rabbim! Bana verdiğin nimet hakkı için, artık suçlulara aslâ yardımcı olmayacağım.” |
018.Kasas |
18. Şehirde korku içinde etrafı gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün! Dün kendisinden yardım isteyen kimse bağırarak yine ondan yardım istiyor. Musa ona dedi ki: “Belli ki sen bir azgınsın!” |
019.Kasas |
19. İkisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam: “Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Sen ıslâh edenlerden olmayı değil, yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun!” dedi. |
020.Kasas |
20. Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi ve: “Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında görüşüyorlar. Buradan çık git, doğrusu ben sana öğüt veriyorum.” dedi. |
021.Kasas |
21. Bunun üzerine korku içinde etrafı gözetleyerek oradan çıktı. “Rabbim! Beni şu zâlimler gürûhundan kurtar.” dedi. |
022.Kasas |
22. Medyen’e doğru yöneldiğinde: “Umarım ki Rabbim beni doğru yola iletir.” dedi. |
023.Kasas |
23. Medyen suyuna varınca, orada davarlarını sulayan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de sürülerini kollayan iki kadın gördü. Onlara: “Derdiniz nedir? Niçin hayvanlarınızı sulamıyorsunuz?” dedi. Onlar da: “Çobanlar ayrılana kadar biz sulamayız. Babamız çok yaşlıdır, (onun için bu işi biz yapıyoruz).” dediler. |
024.Kasas |
24. Bunun üzerine koyunlarını sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve: “Rabbim! Doğrusu bana indireceğin hayra muhtacım.” dedi. |
025.Kasas |
25. Derken o kadınlardan biri utana utana yürüyerek ona geldi. “Babam sizi çağırıyor. Koyunlarımızı suladığınız için sana ücret ödeyecek.” dedi. (Musa Şuayb’e) gelip, başından geçenleri anlatınca o: “Korkma!.. Artık o zalimler gürûhundan kurtuldun.” dedi. |
026.Kasas |
26. O iki kızdan biri: “Babacığım! Onu ücretle tut. Çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı budur, güçlü ve güvenilir bir adamdır.” dedi. |
027.Kasas |
27. (Şuayb) dedi ki: “Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer hizmetini on yıla tamamlarsan o senden bir lütuf olur. Bununla beraber sana zahmet vermek istemem. İnşaallah beni sâlihlerden bulacaksın.” |
028.Kasas |
28. (Musa) dedi ki: “Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım bir kötülüğe uğramam. Söylediklerimize Allah vekildir.” |
029.Kasas |
29. Musa süreyi doldurunca âilesiyle birlikte yola çıktı. Tur tarafından bir ateş gördü. “Siz burada durun. Ben bir ateş gördüm. Oradan size bir haber veya ısınmanız için ateşten bir kor getiririm.” dedi. |
030.Kasas |
30. Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısındaki ağaçtan ona şöyle seslenildi: “Ey Musa! Şüphesiz ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım!” |
031.Kasas |
31. “Asanı at!” (denildi). Musa asanın yılan gibi deprenip hareketler yaptığını görünce dönüp, arkasına bakmadan kaçtı. “Ey Musa! Beri gel! Korkma! Çünkü sen emniyette olanlardansın.” |
032.Kasas |
32. “Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıksın. Elini kendine çek, korkun kalmasın. Bu iki mucize, Firavun ve erkânına karşı Rabbinin iki delilidir. Doğrusu onlar fâsıklar gürûhudur.” |
033.Kasas |
33. Musa dedi ki: “Rabbim! Ben onlardan bir kişi öldürmüştüm. Beni öldürmelerinden korkarım.” |
034.Kasas |
34. “Kardeşim Harun’un dili benimkinden daha düzgündür. Beni destekleyen bir yardımcı olarak onu da benimle beraber gönder. Çünkü beni yalanlamalarından endişe duyuyorum.” |
035.Kasas |
35. Allah: “Seni kardeşinle destekleyeceğiz. İkinize öyle bir güç vereceğiz ki, onlar size aslâ erişemeyecekler. Âyetlerimizle gidin, siz de size uyanlar da üstün geleceksiniz.” buyurdu. |
036.Kasas |
36. Musa onlara apaçık âyetlerimizle gelince: “Bu uydurulmuş bir sihirden başka bir şey değildir. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey işitmemiştik.” dediler. |
037.Kasas |
37. Musa dedi ki: “Benim Rabbim kendi katından kimin hidayetle geldiğini ve (dünyânın) güzel âkibetinin kimin olacağını en iyi bilendir. Muhakkak ki zâlimler aslâ felâh bulmazlar.” |
038.Kasas |
38. Firavun dedi ki: “Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilâhınız olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân! Benim için çamur üzerine ateş yak da, bana yüksek bir kule yap. Belki Musa’nın ilâhını görürüm. Doğrusu ben onu yalancılardan sanıyorum.” |
039.Kasas |
39. O da, askerleri de memlekette haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar. |
040.Kasas |
40. Biz de onu ve askerlerini yakalayıp suya attık. Bir bak zâlimlerin sonunun nasıl olduğuna! |
041.Kasas |
41. Biz onları ateşe çağıran önderler yaptık. Kıyamet günü aslâ yardım görmezler. |
042.Kasas |
42. Bu dünya hayatında arkalarına lâneti taktık, daima lânetle anılacaklardır. Kıyamet gününde de onlar çirkinleştirilmiş, iğrenç kimselerden olacaklardır. |
043.Kasas |
43. Andolsun ki biz Musa’ya önceki nesilleri helâk ettikten sonra, iyice düşünüp öğüt alsınlar diye; insanları basiret (kalp gözü) sahibi yapan ve onlar için bir hidayet ve rahmet olan o Kitab’ı verdik. |
044.Kasas |
44. Resulüm! Musa’ya hükmümüzü bildirdiğimiz zaman, sen batı yönünde değildin. Onu görenler arasında da yoktun. |
045.Kasas |
45. Amma biz daha nice nesiller yarattık. Onların üzerlerinden uzun zamanlar geçti. Sen Medyen halkı arasında bulunup da onlara âyetlerimizi okumuyordun. Fakat (o haberleri) sana gönderen biziz. |
046.Kasas |
46. Biz Musa’ya hitabettiğimiz zaman Tur’un yanında da değildin. Fakat sen, kendinden önce onlara uyarıcı gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak gönderildin. Belki düşünüp öğüt alırlar. |
047.Kasas |
47. Bizzat kendi yaptıklarından ötürü başlarına bir musibet geldiği zaman: “Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de âyetlerine uysaydık ve müminlerden olsaydık olmaz mıydı?” derler. |
048.Kasas |
48. Amma onlara katımızdan gerçek gelince: “Musa’ya verildiği gibi buna da mucize verilmeli değil miydi?” derler. Daha önce Musa’ya verileni de inkar etmemişler miydi? “Birbirlerine destek olan iki sihirbaz!” demişlerdi. “Hepsini inkâr ederiz.” demişlerdi. |
049.Kasas |
49. De ki: “Eğer doğru sözlüler iseniz, Allah katından bu ikisinden daha doğru bir kitap getirin de ona uyayım.” |
050.Kasas |
50. Şayet sana cevap veremezlerse bil ki, onlar sırf kendi heveslerine uymaktadırlar. Halbuki Allah’tan bir hidayet olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim vardır? Muhakkak ki Allah, zâlimler gürûhunu elbette hidayete erdirmez. |
051.Kasas |
51. Gerçekten biz onlar için sözü birbiri ardınca ulaştırdık ki belki düşünürler. |
052.Kasas |
52. Kendilerine daha önce kitap verdiklerimiz de buna inanırlar. |
053.Kasas |
53. Kur’an onlara okunduğu zaman: “Ona iman ettik, doğrusu o Rabbimizden gelen hakikattır. Esasen biz bundan önce de müslümanlığı kabul etmiş kimselerdik.” dediler. |
054.Kasas |
54. İşte onlara sabrettiklerinden ötürü mükâfatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler. |
055.Kasas |
55. Onlar ki boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve derler ki: “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz sizedir. Selâm size! Biz câhilleri aramayız.” |
056.Kasas |
56. Resulüm! Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, fakat Allah dilediğine hidayet eder ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir. |
057.Kasas |
57. “Seninle beraber doğru yolda gidersek yerimizden oluruz.” dediler. Biz onları kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin mahsulünün toplanıp getirildiği emniyetli ve hürmetli (dokunulmaz) bir yere yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler. |
058.Kasas |
58. Biz nice memleketleri helâk etmişizdir ki, halkı bol geçimleri ve refahıyla şımarmıştı. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az bir zaman hariç, kimse oturmadı. Onlara biz vâris olmuşuzdur. |
059.Kasas |
59. Rabbin ana şehirlerine, onlara âyetlerimizi okuyacak bir peygamber göndermedikçe o memleketleri helâk edici değildir. Biz halkı zâlim olan memleketlerden başkalarını helâk edecek değiliz. |
060.Kasas |
60. Size verilen her şey dünya hayatının bir geçimliği ve ziynetidir. Allah katında olanlar ise daha hayırlı ve daha devamlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? |
061.Kasas |
61. Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve ardından ona kavuşan kimse; dünya hayatının geçici nimetlerinden vererek yaşattığımız, sonra da cezalandırmak için kıyamet günü huzurumuza getirilenler arasında bulunan kimse gibi olur mu? |
062.Kasas |
62. O gün Allah onlara seslenerek: “Benim ortağım olduklarını iddiâ ettikleriniz hani nerede?” diyecektir. |
063.Kasas |
63. Üzerlerine azap vaadimiz hak olmuş kimseler derler ki: “Ey Rabbimiz! Şunlar bizim azdırdığımız kimselerdir. Biz nasıl azmışsak, onları da öylece azdırdık. (Onların suçlarından) beri olduğumuzu sana arzederiz. Zaten onlar aslında bize tapmıyorlardı.” |
064.Kasas |
64. Onlara: “Ortak koştuğunuz ortaklarınızı çağırın!” denir. Onlar da çağırırlar, fakat kendilerine cevap veremezler. Azabı karşılarında görürler. Ne olurdu, hidayeti kabul etmiş olsalardı! |
065.Kasas |
65. O gün Allah onlara seslenerek: “Peygamberlere ne cevap verdiniz?” diyecektir. |
066.Kasas |
66. İşte o gün onlara bütün haberler kapkaranlık olmuştur, birbirlerine de soramayacaklardır. |
067.Kasas |
67. Fakat tevbe ederek, iman edip sâlih amel işleyen kimseye gelince, o kurtuluşa erenler arasında olmayı ümit edebilir. |
068.Kasas |
68. Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur. Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir. |
069.Kasas |
69. Rabbin, onların göğüslerinin gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. |
070.Kasas |
70. O öyle Allah’tır ki, kendisinden başka bir ilâh yoktur. Önünde de sonunda da hamd O’nundur. Hüküm de O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz. |
071.Kasas |
71. Resulüm! De ki: “Hiç düşündünüz mü? Eğer Allah geceyi kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka size ışık getirecek bir ilâh var mıdır? Hâlâ işitmeyecek misiniz?” |
072.Kasas |
72. De ki: “Hiç düşündünüz mü? Eğer Allah gündüzü kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka hangi ilâh istirahat edeceğiniz geceyi getirebilir? Hâlâ görmeyecek misiniz?” |
073.Kasas |
73. Geceyi ve gündüzü rahmetinden ötürü sizin için yarattı ki, geceleyin dinlenesiniz, (gündüzün) Allah’ın lütfunu arayasınız ve şükredesiniz. |
074.Kasas |
74. O gün Allah onlara seslenir ve: “Ortaklarım olduklarını iddiâ ettikleriniz hani nerede?” buyurur. |
075.Kasas |
75. Her ümmetten bir şâhit çıkarırız ve (şirk koşanlara): “Kesin delilinizi getirin!” deriz. O zaman bilirler ki hakikat Allah’a âittir ve uydurdukları şeyler de kendilerini bırakıp kaybolmuşlardır. |
076.Kasas |
76. Karun, Musa’nın kavminden biriydi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona anahtarlarını güçlü bir topluluğun zor taşıdığı hazineler vermiştik. Kavmi ona şöyle demişti: “Gururlanıp şımarma, şüphesiz ki Allah şımarıkları sevmez.” |
077.Kasas |
77. “Allah’ın sana verdiği mal ile ahiret yurdunu gözet. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk isteme. Doğrusu Allah bozguncuları sevmez.’” |
078.Kasas |
78. Karun: “Bu bana ancak bende olan bilgiden ötürü verilmiştir.” dedi. Bilmez mi ki Allah, önceleri ondan daha güçlü ve topladığı daha fazla olan nice nesilleri yok etmiştir? Suçluların suçları kendilerinden sorulmaz. |
079.Kasas |
79. Debdebe ve ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyenler dediler ki: “Keşke Karun’a verildiği gibi bizim de olsaydı. Doğrusu o büyük nasip sahibidir.” |
080.Kasas |
80. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise: “Yazıklar olsun size!” dediler. Allah’ın mükâfâtı, iman edip sâlih amel işleyenler için daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir. |
081.Kasas |
81. Nihayet Karun’u da sarayını da yerin dibine geçirdik. Allah’a karşı kendisine yardım edebilecek kimsesi de yoktu. Kendini kurtarabilecek kimselerden de değildi. |
082.Kasas |
82. Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler: “Vay! Demek ki Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip bir ölçüye göre veriyor. Eğer Allah bize lütfetmemiş olsaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay! Demek ki kâfirler aslâ felâh bulmazlar.” demeye başladılar. |
083.Kasas |
83. İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyen ve bozgunculuğu istemeyenlere veririz. Âkibet muttakilerindir. |
084.Kasas |
84. Kim bir iyilik getirirse, ona bundan daha üstün karşılık vardır. Kim bir kötülük getirirse, ancak yaptıkları kadar ceza görürler. |
085.Kasas |
85. Resulüm! Kur’an’ı sana farz kılan Allah, elbette seni yine döneceğin yere döndürecektir. De ki: “Rabbim hidayetle geleni de ve apaçık sapıklıkta bulunanı da en iyi bilendir.” |
086.Kasas |
86. Sen bu Kitab’ın sana indirileceğini ummuyordun. Bu sana Rabbinden bir rahmettir. O halde sakın kâfirlere arka çıkma. |
087.Kasas |
87. Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu âyetlerden alıkoymasınlar. Rabbine dâvet et ve aslâ müşriklerden olma! |
088.Kasas |
88. Allah ile beraber başka bir ilâh edinip yalvarma! O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur, O’nun zâtından başka her şey helâk olucudur. Hüküm yalnız O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz. |
01.Ankebut |
1. Elif. Lâm. Mim. |
02.Ankebut |
2. İnsanlar yalnız inandık demeleri ile bırakılıvereceklerini, kendilerinin imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar? |
03.Ankebut |
3. Andolsun ki biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. |
04.Ankebut |
4. Yoksa kötülük yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar! |
05.Ankebut |
5. Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O işitendir, bilendir. |
06.Ankebut |
6. Kim cihad ederse kendi öz nefsi için cihad etmiş olur. Şüphesiz ki Allah bütün âlemlerden müstağnidir. |
07.Ankebut |
7. İman edip sâlih ameller işleyenlerin kötülüklerini elbette örteriz ve onları yaptıklarının daha güzeli ile mükâfatlandırırız. |
08.Ankebut |
8. Biz insana anne babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyi sana ortak koşman için seni zorlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır, yaptıklarınızı size bir bir haber veririm. |
09.Ankebut |
9. İman edip de sâlih amel işleyenleri, andolsun ki sâlihlerin arasına sokarız. |
010.Ankebut |
10. İnsanlardan kimi vardır ki: “Allah’a inandık.” derler. Fakat Allah uğrunda bir eziyete uğratıldığı zaman, insanların ezâsını Allah’ın azâbı gibi tutarlar. Rabbinizden bir yardım gelecek olursa, andolsun ki: “Biz de sizinle beraberdik!” derler. Allah herkesin kalbinde olanları daha iyi bilen değil midir? |
011.Ankebut |
11. Allah hiç şüphesiz ki iman edenleri de bilir, münâfıkları da bilir. |
012.Ankebut |
12. Kâfirler iman edenlere: “Bizim yolumuza uyun da sizin günahlarınızı biz yüklenelim.” derler. Oysa onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekten onlar yalancıdırlar. |
013.Ankebut |
13. Onlar kendi yüklerini, kendi yükleriyle beraber daha nice yükleri taşıyacaklar ve uydurdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir. |
014.Ankebut |
14. Andolsun ki biz Nuh’u kavmine gönderdik, aralarında dokuzyüzelli yıl kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi. |
015.Ankebut |
15. Fakat biz onu ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık. |
016.Ankebut |
16. İbrahim’i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: “Allah’a kulluk edin, O’ndan korkun. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır.” |
017.Ankebut |
17. Siz Allah’ı bırakıp bir takım putlara tapıyorsunuz, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki Allah’ı bırakıp da taptıklarınız şeyler size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın, O’na kulluk edin, O’na şükredin. Hepiniz O’na döndürüleceksiniz. |
018.Ankebut |
18. Eğer siz yalanlarsanız, bilin ki sizden önceki ümmetler de yalanlamışlardı. Peygamber’e düşen, yalnız açıkça tebliğ etmektir. |
019.Ankebut |
19. Görmediler mi, Allah yaratmaya nasıl başlıyor? Sonra onu nasıl iâde ediyor? Şüphesiz ki bu Allah’a pek kolaydır. |
020.Ankebut |
20. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, Allah’ın yaratmaya nasıl başladığına bir bakın! İşte Allah, ahiret hayatını da (aynı şekilde) yaratacaktır. Gerçekten Allah’ın her şeye gücü yeter. |
021.Ankebut |
21. O dilediğine azap eder, dilediğine rahmet eder. Hepiniz O’na döndürüleceksiniz. |
022.Ankebut |
22. Siz ne yeryüzünde ne de gökte O’nu âciz bırakamazsınız. Allah’tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız. |
023.Ankebut |
23. Allah’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler; işte onlar benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için acıklı bir azap vardır. |
024.Ankebut |
24. Kavminin İbrahim’e cevabı sadece: “Onu öldürün, ya da ateşte yakın!” demelerinden ibaret oldu. Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz ki bunda iman eden bir kavim için âyetler (ibretler) vardır. |
025.Ankebut |
25. Dedi ki: “Siz dünya hayatında birbirinizle dost olduğunuz için, Allah’ı bırakıp bir takım putlar edindiniz. Fakat (o putlara tapmanız dünyada aranızda bir sevgi husule gelmesine sebep olsa bile) daha sonra kıyamet gününde kiminiz kiminize küfür, kiminiz kiminize lânet edecektir. Barınacağınız yer ise ateştir, hiçbir yardımcınız da yoktur.” |
026.Ankebut |
26. Bunun üzerine Lut ona iman etti. (İbrahim): “Doğrusu ben Rabbime hicret ediyorum. Çünkü O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.” dedi. |
027.Ankebut |
27. İbrahim’e İshak’ı ve Yakub’u da bağışladık. Peygamberliği ve kitapları onun soyundan gelenlere verdik. Dünyada onu mükâfatlandırdık, şüphesiz ki o ahirette de sâlihlerdendir. |
028.Ankebut |
28. Lut’u da gönderdik. O kavmine şöyle demişti: “Doğrusu siz, daha önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz.” |
029.Ankebut |
29. “Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda edepsizce şeyler yapmıyor musunuz?” Kavminin cevabı: “Doğru sözlü isen, bize Allah’ın azabını getir.” demek oldu. |
030.Ankebut |
30. Dedi ki: “Ey Rabbim! Fesatçı bir kavme karşı bana yardım et!” |
031.Ankebut |
31. Vaktaki elçilerimiz İbrahim’e (oğlu olacağına dair) müjde ile geldiklerinde: “Biz bu memleket halkını helâk edeceğiz, çünkü oranın halkı zâlim oldular.” dediler. |
032.Ankebut |
32. (İbrahim): “Amma orada Lut var!” dedi. Şöyle cevap verdiler: “Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve âilesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesnâ. O, (azapta) kalacaklar arasındadır. |
033.Ankebut |
33. Elçilerimiz Lut’a gelince, Lut onlar hakkında tasalandı, tâkatten düştü. Ona: “Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de âileni de kurtaracağız. Yalnız karın müstesna. O, (azapta) kalacaklar arasındadır.” dediler. |
034.Ankebut |
34. “Biz bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmaları sebebiyle gökten feci bir azap indireceğiz.” |
035.Ankebut |
35. Andolsun ki biz aklını kullanacak kimseler için orada apaçık bir âyet (ibret nişanesi) bırakmışızdır. |
036.Ankebut |
36. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Dedi ki: “Ey Kavmim! Allah’a kulluk edin. Ahiret gününe umut bağlayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” |
037.Ankebut |
37. Fakat onu yalanladılar. Derken kendilerini müthiş bir sarsıntı yakalayıverdi, yurtlarında dizüstü çökekaldılar. |
038.Ankebut |
38. Âd ve Semud’u da helâk ettik. Bu, oturdukları yerlerden size belli olmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip, onları doğru yoldan çıkardı. Halbuki kendileri bunu anlayacak durumda idiler, (bakıp ibret alabilirlerdi). |
039.Ankebut |
39. Kârun’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da (helâk ettik). Andolsun ki Musa onlara apaçık delillerle geldi, onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar, oysa onlar öne geçebilecek değillerdi. |
040.Ankebut |
40. Biz onların her birini günahı ile yakaladık. Kiminin tepesine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Kimini korkunç bir ses, bir çığlık yakalayıverdi. Kimini yerin dibine geçirdik. Kimini de suda boğduk. Onlara Allah zulmetmiyordu, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. |
041.Ankebut |
41. Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendisine yuva yapan örümceğin misali gibidir. Halbuki eğer bilseler, evlerin en çürüğü en dayanıksızı örümcek yuvasıdır. |
042.Ankebut |
42. Allah, onların kendisinden başka ne gibi şeylere tapındıklarını şüphesiz ki bilir. O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
043.Ankebut |
43. İşte misaller... Biz onları insanlar için getiriyoruz. Âlim olanlardan başkası onları anlamaz. |
044.Ankebut |
44. Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz ki bunda müminler için bir âyet vardır. |
045.Ankebut |
45. Resulüm! Kitap’tan sana vahyedileni oku ve namaz kıl! Şüphesiz ki namaz insanı her türlü hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar. Zikrullah elbette en büyük (ibadet)tir. Allah yaptıklarınızı bilir. |
046.Ankebut |
46. Zulmedenleri hariç ehl-i kitap ile ancak en güzel şekilde mücadele edin ve deyin ki: “Bize indirilene de size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da sizin ilâhınız da birdir. Ve biz yalnız O’na teslim olmuşuzdur.” |
047.Ankebut |
47. Resulüm! İşte biz böylece sana Kitab’ı indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ederler. Bunlardan da ona iman edenler vardır. Bizim âyetlerimizi ancak kâfirler bile bile inkâr ederler. |
048.Ankebut |
48. Resulüm! Sen bu Kur’an’dan önce bir kitaptan okumuş ve elinde de yazmış değildin. Öyle olsaydı, bâtıl söz söyleyenler elbette şüphelenirlerdi. |
049.Ankebut |
49. Kur’an kendilerine ilim verilen insanların kalplerinde parıldayan apaşikâr âyetlerdir. Zâlimlerden başkası âyetlerimizi inkâr etmez. |
050.Ankebut |
50. Ve derler ki: “Rabbinden ona âyetler (mucizeler) indirmeli değil miydi?” De ki: “O âyetler (mucizeler) ancak Allah katındadır. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” |
051.Ankebut |
51. Kendilerine okunan Kitab’ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Şüphesiz ki iman eden bir kavim için bunda rahmet ve öğüt vardır. |
052.Ankebut |
52. De ki: “Benimle sizin aranızda şâhit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanı bilir. Bâtıla inanan ve Allah’ı inkâr edenler; işte onlar hüsrana uğrayanların tâ kendileridir.” |
053.Ankebut |
53. Onlar senden azabı çarçabuk istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir müddet olmasaydı, azap onlara hemen gelirdi. Andolsun ki o, kendileri farkında olmadıkları bir sırada ansızın gelecektir. |
054.Ankebut |
54. Onlar senden azabı çarçabuk istiyorlar. Halbuki cehennem kâfirleri mutlaka kuşatacaktır. |
055.Ankebut |
55. O gün azap onları üstlerinden, ayaklarının altından saracak ve Allah: “Tadın yaptıklarınızın azabını!” diyecektir. |
056.Ankebut |
56. Ey iman eden kullarım! Benim arzım geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız oraya gidip) yalnız bana kulluk edin. |
057.Ankebut |
57. Her insan ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz. |
058.Ankebut |
58. İman edip sâlih amel işleyenleri elbette altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennet köşklerinde yerleştiririz. Çalışanların ücreti ne güzeldir! |
059.Ankebut |
59. Onlar ki sabrederler ve yalnız Rablerine tevekkül ederler. |
060.Ankebut |
60. Nice canlılar vardır ki, rızıklarını elde edemezler. Sizin de onların da rızkınızı Allah veriyor. O işitendir, bilendir. |
061.Ankebut |
61. Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ay’ı musahhar kılan kimdir?” diye sorsan, şüphesiz ki: “Allah’tır!” diyecekler. O halde nasıl çevrilip döndürülüyorlar? |
062.Ankebut |
62. Allah, kullarından dilediğine rızkı bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir. |
063.Ankebut |
63. Andolsun ki onlara: “Gökten su indirip de onunla ölümünden sonra yeryüzünü dirilten kimdir?” diye sorsan, şüphesiz ki: “Allah!” diyecekler. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur.” Onların çoğu akıllarını kullanmazlar. |
064.Ankebut |
64. Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilmiş olsalardı. |
065.Ankebut |
65. Gemiye bindikleri zaman dini yalnız O’na has kılarak Allah’a yalvarırlar. Fakat kendilerini karaya çıkararak kurtarınca, bir bakarsın ki hemen şirk koşarlar. |
066.Ankebut |
66. Kendilerine verdiğimiz nimetleri inkâr etsinler ve sefa sürsünler bakalım! Yakında bilecekler! |
067.Ankebut |
67. Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken, bizim Mekke’yi güven verici bir harem yaptığımızı görmediler mi? Onlar hâlâ bâtıla inanıp Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar? |
068.Ankebut |
68. Allah’a karşı yalan uydurandan veya hak kendisine gelmişken onu yalanlayandan daha zâlim kim vardır? Cehennemde kâfirlere barınacak yer mi yok? |
069.Ankebut |
69. Bizim uğrumuzda bizim için mücahede edenlere elbette yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah muhsinlerle beraberdir. |
01.Rûm |
1. Elif. Lâm. Mim. |
02.Rûm |
2. Rumlar (İranlılar’a) mağlup oldular. |
03.Rûm |
3. Arzın size en yakın yerinde. Amma onlar bu yenilgilerinden sonra mutlaka gâlip geleceklerdir. |
04.Rûm |
4. Bir kaç yıl içinde. Önünde de sonunda da emir Allah’ındır. (Rumların İranlıları yendikleri) o gün, müminler sevineceklerdir. |
05.Rûm |
5. Allah’ın yardımı ile. O, dilediğine yardım eder ve O Azîz’dir, çok merhametlidir. |
06.Rûm |
6. Bu Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden aslâ caymaz. Amma insanların çoğu bilmezler. |
07.Rûm |
7. Onlar dünyâ hayatının yalnız görünen dış kısmını bilirler. Ahiretten ise tamamen habersizdirler. |
08.Rûm |
8. Onlar kendi içlerinde hiç düşünmediler mi? Allah gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak ile ve belirli bir süre için yaratmıştır. Doğrusu insanların çoğu, Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler. |
09.Rûm |
9. Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden öncekilerin âkibetlerinin nasıl olduğunu görmediler mi? Onlar kendilerinden daha güçlü idiler. Yeryüzünü kazıp alt-üst etmişler ve onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmiyordu, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. |
010.Rûm |
10. Sonunda, Allah’ın âyetlerini yalan sayarak ve onları alaya alarak kötülük yapanların âkibetleri pek kötü oldu. |
011.Rûm |
11. Allah ilkin mahlûkunu yaratır, ölümünden sonra onu tekrar diriltir. Sonunda O’na döndürüleceksiniz. |
012.Rûm |
12. O saat başladığı (kıyamet koptuğu) gün, günahkârlar (korku ve ümitsizlik) içinde susup kalırlar. |
013.Rûm |
13. Allah’a ortak koştukları şeylerden hiçbiri kendilerine şefaatçı olamaz. Zaten onlar ortaklarını da inkâr ederler. |
014.Rûm |
14. O saat başladığı (kıyamet koptuğu) gün, işte o gün birbirinden ayrılırlar. |
015.Rûm |
15. İman edip sâlih ameller işleyenler, bir bahçe içinde mesut olurlar. |
016.Rûm |
16. Kâfir olup âyetlerimizi ve âhirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabın içinde hazır bulundurulurlar. |
017.Rûm |
17. O halde siz akşama ulaştığınızda ve sabaha kavuştuğunuzda Allah’ı tesbih edin. |
018.Rûm |
18. Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde de (Allah’ı tesbih edin). |
019.Rûm |
19. O, ölüden diri çıkarır, diriden de ölü çıkarır. Yeryüzünü ölümünden sonra O canlandırır. (Ey insanlar!) İşte siz de kabirlerinizden böylece çıkarılacaksınız. |
020.Rûm |
20. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) biri de sizi topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra hemen birer insan olarak yeryüzüne yayılırsınız. |
021.Rûm |
21. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de, kendileriyle kaynaşmanız için, kendi cinsinizden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz ki bunda iyi düşünen bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır. |
022.Rûm |
22. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de gökleri ve yeri yaratması, dillerinizi ve renklerinizi değişik yapmasıdır. Şüphesiz ki bunda âlimler için ibretler vardır. |
023.Rûm |
23. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de, gece olsun gündüz olsun uyumanız, lütfundan (rızık) aramanızdır. Şüphesiz ki bunda işiten bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır. |
024.Rûm |
24. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de, size hem korku hem de ümit vermek için şimşeği göstermesi, gökten su indirip onunla ölümünden sonra yeryüzüne hayat vermesidir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır. |
025.Rûm |
25. O’nun âyetlerinden (varlığının delillerinden) birisi de, göğün ve yerin O’nun emriyle durmasıdır. Sonra sizi yerden bir tek dâvetle çağırdığı zaman, hemen çıkıverirsiniz. |
026.Rûm |
26. Göklerde ve yerde olanlar hep O’nundur. Hepsi O’na boyun eğer. |
027.Rûm |
27. Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O’dur. Bu O’nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde bulunan en yüce sıfatlar O’nundur. Ve O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
028.Rûm |
28. Allah size kendinizden bir temsil getirdi. Size rızık olarak verdiğimiz şeylerde, ellerinizin altındaki köleleriniz içinden ortaklarınız bulunmasını; ortaklık hususunda birbirinizden korkup endişelendiğiniz gibi onlardan korkarak sizinle onların eşit olmasını ve kendinizi saydığınız gibi onları saymanızı ister misiniz? İşte biz aklını kullanacak bir topluluk için âyetleri böyle açıklarız. |
029.Rûm |
29. Hayır! O zulmedenler körü körüne heveslerine uymuşlardır. Allah’ın saptırdığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardımcıları da yoktur. |
030.Rûm |
30. Hakk’a yönelerek kendini Allah’ın insanlara yaratılıştan verdiği dine ver. Zira Allah’ın yaratışında değişme yoktur. Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
031.Rûm |
31. Hepiniz O’na yönelin ve O’ndan korkun, namazı kılın, müşriklerden olmayın. |
032.Rûm |
32. Onlar ki dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka oldular. Her fırka kendi tuttuğu yoldan memnudur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir. |
033.Rûm |
33. İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, Rablerine yönelerek O’na yalvarırlar. Sonra onlara katından bir rahmet tattırınca da, içlerinden bir grup hemen Rablerine şirk koşarlar. |
034.Rûm |
34. Ki, kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler. Safâ sürün bakalım! Yakında bileceksiniz! |
035.Rûm |
35. Yoksa onlara kesin bir delil indirdik de, o delil müşrik olmalarını mı söylüyor? |
036.Rûm |
36. İnsanlara bir rahmet tattırırsak buna sevinirler. Şayet yaptıklarından dolayı başlarına bir kötülük gelirse, hemen ümitsizliğe kapılırlar. |
037.Rûm |
37. Görmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine geniş geniş vermekte, dilediğinin rızkını da daraltmaktadır. Şüphesiz ki bunda inanan bir kavim için âyetler (ibretler) vardır. |
038.Rûm |
38. Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah’ın rızâsını dileyenler için bu daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. |
039.Rûm |
39. İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir fâiz, Allah katında artmaz. Fakat Allah’ın rızâsını dileyerek verdiğiniz zekâta gelince, o böyle değildir. O zekâtı veren kimseler (sevaplarını ve mallarını) kat kat artıranlardır. |
040.Rûm |
40. Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah’tır. Peki sizin O’na eş tuttuğunuz ortaklarınız içinde bunlardan birini yapabilecek var mı? O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir ve yücedir. |
041.Rûm |
41. İnsanların elleriyle işlediklerinden dolayı karada ve denizde fesat başgösterdi. Allah işlediklerinden bir kısmını onlara tattırıyor ki, belki dönerler. |
042.Rûm |
42. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, daha önce geçenlerin âkıbetinin nasıl olduğunu görün. Çünkü onların çoğu müşrik idi.” |
043.Rûm |
43. Allah’ın katından dönüşü olmayan bir gün gelmezden önce yönünü dosdoğru dine çevir. O gün bölük bölük ayrılacaklardır. |
044.Rûm |
44. Kim inkâr ederse, küfrü kendi aleyhinedir. Sâlih amel işleyenler de yerlerini kendileri için hazırlamış olurlar. |
045.Rûm |
45. Tâ ki Allah, iman eden ve sâlih amel işleyenlere lütfundan mükâfat versin. Şüphesiz ki O, kâfirleri sevmez. |
046.Rûm |
46. Rüzgârları (yağmurun yağacağına, aşılamanın yapılacağına) müjdeciler olarak göndermesi O’nun delillerindendir. Tâ ki size rahmetinden tattırsın, gemiler O’nun emriyle yüzsün ve siz O’nun lütfundan (nasibinizi) arayasınız. Umulur ki şükredersiniz. |
047.Rûm |
47. Andolsun ki biz senden önce nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Onlara apaçık delillerle geldiler. Biz de günahkârlardan intikam aldık. Müminlere yardım etmek üzerimize hak olmuştur. |
048.Rûm |
48. Allah O’dur ki rüzgârları gönderip bulutları yürütür, onları dilediği gibi gökte yayar ve parça parça eder. Sonra da bulutların arasından yağmurun çıktığını görürsün. Kullarından dilediğine yağmuru verdiğinde, onlar hemen sevinirler. |
049.Rûm |
49. Oysa onlar daha önceden üzerlerine yağmur indirilmesinden iyice ümitlerini kesmişlerdi. |
050.Rûm |
50. Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphesiz ki O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kâdirdir. |
051.Rûm |
51. Andolsun ki bir rüzgâr göndersek de ekini sararmış görseler, hemen ardından nankörlük ederler. |
052.Rûm |
52. Gerçek şu ki sen ölülere işittiremezsin. Arkalarını dönüp giden sağırlara da dâvetini duyuramazsın. |
053.Rûm |
53. Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola döndüremezsin. Sen âyetlerimizi ancak inananlara duyurabilirsin. İşte onlar müslümanlardır. |
054.Rûm |
54. Allah sizi oldukça güçsüz (bir madde)den yarattı. Güçsüzlükten sonra kuvvetli kıldı. Sonra o kuvvetin ardından da zayıflık ve ihtiyarlık verdi. O dilediğini yaratır. O, ilim ve kudret sahibidir. |
055.Rûm |
55. Kıyamet koptuğu gün suçlular bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler. İşte onlar böylece aldatılıp saptırılıyorlardı. |
056.Rûm |
56. Kendilerine ilim ve iman verilenler ise şöyle derler: “Andolsun ki siz, Allah’ın yazısında yazılan o yeniden dirilme gününe kadar orada kaldınız. İşte yeniden dirilip kalkma günü bugündür. Fakat siz bilmiyordunuz.” |
057.Rûm |
57. Artık o gün, zulmetmiş olanlara mazeret beyan etmeleri bir fayda vermez, kendilerinden Allah’ı hoşnud edecek şeyleri yapmaları da istenmez. |
058.Rûm |
58. Andolsun ki biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali getirdik. Şayet sen onlara bir âyet (mucize) getirsen, kâfir olanlar: “Siz ancak bâtıl şeyler ortaya atmaktasınız.” derler. |
059.Rûm |
59. İşte böylece Allah, bilmeyenlerin kalpleri üzerine mühür basar. |
060.Rûm |
60. Sabret! Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır. Yürekten inanmayanlar sakın seni gevşekliğe sevketmesinler! |
01.Lokman |
1. Elif. Lâm. Mîm. |
02.Lokman |
2. Bunlar hikmet dolu Kitab’ın âyetleridir. |
03.Lokman |
3. O Kitap ki, muhsinler için hidayet rehberi ve rahmettir. |
04.Lokman |
4. Onlar ki namazı kılarlar, zekâtı verirler ve onlar ahirete de kesin olarak iman ederler. |
05.Lokman |
5. İşte onlar Rablerinin yolunda olanlardır. İşte onlar saâdete erenlerdir. |
06.Lokman |
6. İnsanlar arasında öyleleri var ki, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için boş lâfı satın alır. İşte onlara alçaltıcı bir azap vardır. |
07.Lokman |
7. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman sanki kulaklarında ağırlık varmış da işitmiyormuş gibi büyüklük taslayarak sırt çevirir. Artık sen ona acıklı bir azap ile müjde ver. |
08.Lokman |
8. İman edip de sâlih ameller işleyenlere Naîm cennetleri vardır. |
09.Lokman |
9. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Bu, Allah’ın gerçek vaadidir. O, Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
010.Lokman |
10. O, gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı. Yere de sizi sarsmasın diye sağlam ve yüksek dağlar koydu ve orada her çeşit canlıları yaydı. Gökten su indirdik ve orada her güzel çiftten bitirdik. |
011.Lokman |
11. İşte bunlar Allah’ın yarattıklarıdır. Şimdi gösterin bana, O’ndan başkaları ne yaratmıştır? Hayır! Zâlimler apaçık bir sapıklık içindedirler. |
012.Lokman |
12. Andolsun ki biz Lokman’a Allah’a şükretmesi için hikmet verdik. Kim şükrederse, ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, övülmeye lâyık olandır. |
013.Lokman |
13. Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Oğulcuğum! Allah’a şirk koşma, doğrusu şirk koşmak çok büyük bir zulümdür.” |
014.Lokman |
14. Biz insana anne ve babasına (iyi davranmasını) tavsiye etmişizdir. Çünkü annesi onu güçsüzlük üstüne güçsüzlüğe düşerek (nice sıkıntılarla) taşımıştı. Sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. Öyleyse bana ve anne-babana şükret. Dönüş ancak banadır! |
015.Lokman |
15. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme! Onlarla dünyada iyi geçin. Bana dönenlerin yoluna uy! Sonra dönüşünüz ancak banadır. O zaman ben de size yaptıklarınızı haber veririm. |
016.Lokman |
16. “Oğulcuğum! Yapılan iyi veya kötü bir iş hardal tanesi ağırlığınca da olsa, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu mutlaka çıkarır. Şüphesiz ki Allah Lâtif’tir, her şeyden haberdardır.” |
017.Lokman |
17. “Oğulcuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir. Bu hususta sana isabet edecek eziyete katlan! Çünkü bunlar azmedilmeye değer işlerdendir.” |
018.Lokman |
18. “İnsanları küçümseyip yüz çevirme. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah kendini beğenip öğünen ve böbürlenen kimseleri aslâ sevmez.” |
019.Lokman |
19. “Yeryüzünde mütevâzi ol. Söz söylerken yavaş sesle söyle! Şüphesiz ki seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.” |
020.Lokman |
20. Görmediniz mi? Göklerde ve yerdeki her şeyi Allah size musahhar kılmıştır. Zâhir ve bâtın (açık ve gizli) her türlü nimetlerini bol bol vermiştir. İnsanlar içinde ne bilgisi, ne rehberi ne de aydınlatıcı bir kitabı yokken Allah hakkında tartışan kimseler vardır. |
021.Lokman |
21. Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde: “Hayır! Biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız.” derler. Ya şeytan babalarını alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse! |
022.Lokman |
22. Kim kendini Allah’a muhsin olarak, O’nu görür gibi tamamen teslim ederse, muhakkak ki o en sağlam kulpa yapışmış olur. Bütün işlerin sonu Allah’a varır. |
023.Lokman |
23. Kim kâfir olursa, onun küfrü seni üzmesin. Onların dönüşü ancak bizedir. Biz de onlara yaptıklarını haber veririz. Şüphesiz ki Allah göğüslerin özünü bilendir. |
024.Lokman |
24. Onları az bir süre geçindiririz, sonra kendilerini ağır bir azaba sürükleriz. |
025.Lokman |
25. Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka “Allah!” derler. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur.” Hayır! Onların çoğu bilmezler. |
026.Lokman |
26. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Şüphesiz ki Allah zengindir ve övülmeye en çok lâyık olandır. |
027.Lokman |
27. Eğer yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa ve hatta buna yedi deniz daha eklense, yine de Allah’ın kelimeleri tükenmez. Şüphe yok ki Allah Aziz’dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
028.Lokman |
28. Sizin yaratılmanız da yeniden diriltilmeniz de ancak bir tek kişinin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir. |
029.Lokman |
29. Görmez misin ki Allah geceyi gündüze ve gündüzü de geceye katmaktadır. Güneşi ve ay’ı da buyruğu altına almıştır. Bunların her birisi belirli bir süreye kadar hareketine devam eder. Ve şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan tamamen haberdardır. |
030.Lokman |
30. Çünkü Allah hakkın tâ kendisidir. O’ndan başka taptıkları ise hiç şüphesiz bâtıldır. Doğrusu Allah çok yücedir, büyüktür. |
031.Lokman |
31. Görmez misin ki, gemiler denizde Allah’ın nimetiyle akıp gider. Böylece size âyetlerini (varlığının delillerini) gösterir. Bunlarda pek sabırlı ve çok şükreden kimseler için âyetler (işaretler) vardır. |
032.Lokman |
32. Dağlar gibi dalgalar onları sardığında, dini yalnız Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar. Fakat onları karaya çıkararak kurtardığı zaman içlerinden bir kısmı orta yolu tutarlar. Zaten bizim âyetlerimizi gaddar ve nankörlerden başkası inkâr etmez. |
033.Lokman |
33. Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğluna, oğulun babaya hiçbir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Allah’ın vaadi şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, aldatıcı şeytan Allah’ın affına güvendirerek sizi yoldan çıkarmasın. |
034.Lokman |
34. Kıyamet saatini bilmek ancak Allah’a mahsustur. Yağmuru O yağdırır. Rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır. |
01.Secde |
1. Elif. Lâm. Mîm. |
02.Secde |
2. Bu Kitab’ın, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olduğunda aslâ şüphe yoktur. |
03.Secde |
3. Yoksa: “Onu peygamber kendisi uydurdu.” mu diyorlar? Hayır! O, senden önce peygamber gönderilmemiş bir kavmi uyarman için sana Rabbinden gelen bir gerçektir. Umulur ki doğru yolu bulurlar. |
04.Secde |
4. Allah gökleri ve yeri ve bunların arasında olan şeyleri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ edendir (Arş üzerinde hükümran olandır). Sizin O’ndan başka bir dostunuz ve şefaatçınız yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almıyor musunuz? |
05.Secde |
5. Gökten yere kadar her işi O düzenler. Sonra işler, sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir günde yine O’na yükselir. |
06.Secde |
6. İşte O, görülmeyeni de görüleni de bilendir, Azîz’dir, merhamet edendir. |
07.Secde |
7. O Allah ki, yarattığı her şeyi güzel yapan, insanı yaratmaya da çamurdan başlayandır. |
08.Secde |
8. Sonra O, bunun zürriyetini kerih bir sudan meydana gelen nutfeden yapmıştır. |
09.Secde |
9. Sonra onu düzeltip tamamladı. İçine ruhundan üfürdü. Sizin için kulaklar, gözler, gönüller verdi. Ne az şükrediyorsunuz! |
010.Secde |
10. Dediler ki: “Toprağın içinde kaybolduğumuz zaman mı, biz mi yeniden yaratılacağız?” Doğrusu onlar Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler. |
011.Secde |
11. De ki: “Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” |
012.Secde |
12. O günahkârları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Ey Rabbimiz! Gördük ve işittik. Bizi dünyaya geri gönder de, sâlih bir amel işleyelim. Artık biz kesin olarak inandık!” derken bir görsen! |
013.Secde |
13. Dileseydik herkese hidayet verirdik. Fakat: “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla tamamen dolduracağım!” diye benden kesin söz çıkmıştır. |
014.Secde |
14. Bu gününüzle karşılaşmayı unutmanızın cezasını tadın! Doğrusu biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınızdan dolayı tadın ebedî azabı! |
015.Secde |
15. Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, âyetlerimiz kendilerine hatırlatıldığı zaman secdeye kapanırlar, büyüklük taslamadan Rablerini hamd ile tesbih ederler. |
016.Secde |
16. (Gece teheccüd namazı kılmak için yanları yataklarından uzaklaşır). Korku ve ümit ile Rablerine duâ ederler. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de hayra harcarlar. |
017.Secde |
17. Artık onlar için, yaptıklarına karşılık olarak gözler aydınlatıcı nimetlerden kendilerine neler hazırlandığını kimse bilemez. |
018.Secde |
18. Mümin olan kimse, fâsık olan kimse gibi midir? Bunlar aslâ bir olamazlar! |
019.Secde |
19. İman edip de sâlih ameller yapanlara gelince, onlar için yaptıklarına karşılık bir ağırlama olarak Me’vâ cennetleri vardır. |
020.Secde |
20. Yoldan çıkanların barınacakları yer ateştir. Ne zaman oradan çıkmak isteseler, yine oraya döndürülürler. Onlara: “Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın!” denir. |
021.Secde |
21. Andolsun ki biz onlara, en büyük azaptan öncede mutlaka yakın azaptan tattıracağız. Umulur ki dönerler. |
022.Secde |
22. Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılarak öğüt verildikten sonra, onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kim olabilir? Muhakkak ki biz suçlulardan öç alacağız! |
023.Secde |
23. Andolsun ki biz Musa’ya Kitap verdik. “Resulüm! Sakın sen de ona (Musa’ya) kavuşmaktan şüphe etme!” Ve biz onu İsrâiloğulları için bir hidayet rehberi yaptık.(Not: Bu Âyet-i kerime’de Resulullah Aleyhisselâm’ın Musa Aleyhisselâm ile karşılaşacağına işaret vardır. Nitekim Miraç Gecesi’nde karşılaşmışlardır.) |
024.Secde |
24. İçlerinden sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola ileten önderler tayin ettik. O önderler âyetlerimize kesinlikle inanırlardı. |
025.Secde |
25. Şüphesiz ki Rabbin ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir. |
026.Secde |
26. Kendilerinden önce nice nesilleri yok etmiş olmamız, onları doğru yola sevketmedi mi? Halbuki onların yurtlarında gezip dolaşıyorlar. Hiç şüphesiz ki bunlarda âyetler (ibretler) vardır. Hâlâ işitmiyorlar mı? |
027.Secde |
27. Hiç görmediler mi ki; biz suyu kupkuru, çorak yerlere sevkediyoruz da, onunla ekin çıkarıyoruz. Ondan hem hayvanları hem de kendileri yiyor. Hâlâ görmüyorlar mı? |
028.Secde |
28. “Eğer doğru sözlü iseniz bu fetih ne zaman?” derler. |
029.Secde |
29. De ki: “Fetih gününde kâfirlere imanları hiçbir fayda vermez, kendilerine mühlet de tanınmaz.” |
030.Secde |
30. Onlardan yüz çevir ve bekle! Zaten onlar da beklemektedirler. |
01.Ahzab |
1. Ey Peygamber! Allah’tan kork, kâfirlere ve münafıklara itaat etme! Şüphesiz ki Allah çok iyi bilendir, hükmünde hikmet sahibidir. |
02.Ahzab |
2. Rabbinden sana vahyedilene uy! Şüphesiz ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. |
03.Ahzab |
3. Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter. |
04.Ahzab |
4. Allah hiç kimsenin göğsünde iki kalp yaratmamıştır. Zihar yaptığınız eşlerinizi de analarınız kılmamıştır. Evlâtlıklarınızı öz oğullarınız gibi saymanızı meşru kılmamıştır. Bunlar sizin dillerinize doladığınız sözlerden ibarettir. Allah gerçeği söylemektedir. Doğru yola O eriştirir. |
05.Ahzab |
5. Onları babalarına nisbet ederek çağırın. Allah katında en doğrusu budur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata ederek söylediklerinizde size bir vebal yoktur, fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. |
06.Ahzab |
6. O Peygamber müminlere öz nefislerinden evlâdır, canlarından da ileridir. Zevceleri ise müminlerin anneleridir. Akraba olanlar, Allah’ın kitabında (miras hususunda) birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız hariçtir. Bunlar Kitap’ta yazılıdır. |
07.Ahzab |
7. Hatırla o zamanı ki, biz peygamberlerden kesin söz almıştık. Resulüm! Senden de, Nuh’dan da, İbrahim’den de, Musa’dan da, Meryem oğlu İsa’dan da pek sağlam bir söz aldık. |
08.Ahzab |
8. Allah sâdıklara sadâkatlerinden sormak için bunu yaptı. Kâfirler için de çok acıklı bir azap hazırladı. |
09.Ahzab |
9. Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir zaman üzerinize ordular saldırmıştı da biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görmektedir. |
010.Ahzab |
10. Hani onlar hem yukarınızdan hem de aşağı tarafınızdan üzerinize gelmişti. Gözler dönmüş, yürekler ağızlara gelmişti. Ve siz Allah hakkında türlü zanlarda bulunuyordunuz! |
011.Ahzab |
11. İşte orada iman sahipleri imtihandan geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardı. |
012.Ahzab |
12. Hani o zaman münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: “Allah ve Resul’ü bize sadece kuru vaadlerde bulundular.” diyorlardı. |
013.Ahzab |
13. İçlerinden bir takımı: “Ey Yesribliler! Tutunacak yeriniz yok, geri dönün” demişti. İçlerinden bir topluluk da Peygamber’den: “Evlerimiz emniyette değil” diyerek izin istiyorlardı. Oysa evleri tehlikede değildi, sadece kaçmayı arzuluyorlardı. |
014.Ahzab |
14. Eğer Medine’nin her yanından üzerlerine saldırılsaydı, sonra kendilerinden fitne çıkarmaları istenseydi, hemen buna girişip derhal yapmaktan geri kalmazlardı. |
015.Ahzab |
15. Oysa bunlar andolsun ki daha önce, sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah’a kesin söz vermişlerdi. Allah’a verilen kesin söz ise elbette sorulacaktır. |
016.Ahzab |
16. Resulüm! De ki: “Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size aslâ fayda vermez. Aksi takdirde (eceliniz gelmediği için ölümden kaçmış gözükseniz) bile (dünyada yaşatılarak) istifade ettirileceğiniz zaman çok azdır. |
017.Ahzab |
17. Resulüm! De ki: “Eğer Allah size bir kötülük dilemişse, sizi O’ndan koruyacak, veya size rahmet etmeyi dilemişse (ona engel olacak) kim vardır? Onlar Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı bulabilirler! |
018.Ahzab |
18. Doğrusu Allah içinizden sizi alıkoyanları ve kardeşlerine: “Bize gelin!” diyenleri kesinlikle bilir. Onlardan pek azı (o da gösteriş olarak) savaşa gelir. (Çoğunluğu ise savaşa gelmezler). |
019.Ahzab |
19. Size karşı oldukça kıskanç ve cimridirler. Korku geldiği zaman, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince de, iyiliğinizi çekemeyerek sivri dilleri ile sizi incitirler. Onlar iman etmiş değillerdir. Bunun için de Allah onların yaptıklarını boşa çıkartmıştır. Bu, Allah’a göre pek kolaydır. |
020.Ahzab |
20. Onlar Ahzab’ın (düşman birliklerinin) gitmediklerini sanıyorlardı. Düşman birlikleri tekrar gelmiş olsalardı, isterler ki çöllerde bedevilerin yanında bulunsunlar da sizin haberlerinizi sorsunlar. Zaten aranızda bulunsalardı, pek az savaşırlardı. |
021.Ahzab |
21. Andolsun ki Resulullah sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı arzu edenler ve Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir nümunedir. |
022.Ahzab |
22. Müminler ahzabı (düşman birliklerini) gördüklerinde: “İşte Allah ve Resul’ünün bize vâdettiği! Allah ve Resul’ü doğru söylemiştir.” dediler. Bu onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırdı. |
023.Ahzab |
23. Müminler içinde öyle erler vardır ki, Allah’a vermiş oldukları ahde sadakat gösterirler, onlardan kimi bu uğurda canını fedâ etti, kimi de bu dâveti beklemektedir. Ahidlerini hiç değiştirmemişlerdir. |
024.Ahzab |
24. Ki Allah sadâkat gösterenleri sadâkatleri sebebiyle mükâfatlandırsın, münafıklara da dilerse azap etsin veyahut tevbelerini kabul buyursun. Şüphesiz ki Allah çok yarlığayıcıdır, çok merhametlidir. |
025.Ahzab |
25. Allah o kâfirleri öfke ve kinleriyle geri çevirdi. Onlar hiç hayra eremediler. Allah savaşta müminlere yetti. Allah kuvvetlidir, Azîz’dir. |
026.Ahzab |
26. Allah, ehl-i kitaptan, kâfirleri destekleyenleri kalelerinden indirmiş ve kalplerine korku salmıştı. Onların kimini öldürüyor, kimini esir alıyordunuz. |
027.Ahzab |
27. Yerlerini, yurtlarını, mallarını ve henüz ayağınızı dahi basmadığınız yerleri Allah size miras olarak verdi. Allah’ın her şeye gücü yeter. |
028.Ahzab |
28. Ey Peygamber! Hanımlarına söyle: “Eğer dünya hayatını ve onun ziynetini istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerini vereyim de sizi güzellikle salıvereyim.” |
029.Ahzab |
29. Eğer Allah’ı, Peygamber’ini ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah içinizden güzel davranan hanımlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır. |
030.Ahzab |
30. Ey Peygamber hanımları! Sizden her kim açık bir hayâsızlıkla gelecek olursa, onun azabı iki katına çıkarılır. Bu, Allah’a göre kolaydır. |
031.Ahzab |
31. Sizden her kim de Allah’a ve Resul’üne itaat edip sâlih amel işlerse, onun ecrini de iki kat veririz. Ona bol bir rızık da hazırlamışızdır. |
032.Ahzab |
32. Ey Peygamber hanımları! Sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Eğer takvâ sahibi olmak istiyorsanız, edâlı konuşmayın. Kalbinde hastalık bulunan kimse kötü şeyler ümit eder. Daima ciddi ve ağırbaşlı söz söyleyin. |
033.Ahzab |
33. Vakar ile evlerinizde oturun. İlk cahiliye çağı kadınlarının açılıp saçılması gibi açılıp saçılarak yürümeyin. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Peygamber’e itaat edin. Ey Ehl-i beyt! Allah sizden kiri, günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister. |
034.Ahzab |
34. Evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz ki Allah Lâtif’tir, haberdar olandır. |
035.Ahzab |
35. Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, itaat eden erkekler ve itaat eden kadınlar, sâdık erkekler ve sâdık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşû duyan erkekler ve huşû duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve Allah’ı çok zikreden kadınlar; İşte Allah bunlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. |
036.Ahzab |
36. Allah ve Resul’ü bir işe hüküm verdiği zaman, mümin bir erkekle mümin bir kadın için, artık o işte kendi arzularına göre seçme hakkı yoktur. Allah’a ve Resul’üne başkaldırıp isyan eden kimse hiç süphesiz ki apaçık bir şekilde sapıklığa düşmüş olur. |
037.Ahzab |
37. Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye; “Eşini yanında tut, Allah’tan kork!” diyordun da, Allah’ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyor, insanlardan çekiniyordun. Oysa asıl korkulmaya lâyık olan Allah idi. Nihayet Zeyd’in o kadınla bir bağı kalmayınca biz onu sana nikâhladık. Böylece evlatlıkların eşleriyle bir bağı kalmayınca, onlarla evlenmek hususunda müminlere bir vebal olmadığı bilinsin. Allah’ın emri yerine getirilmiştir. |
038.Ahzab |
38. Allah’ın kendisine helâl kıldığı şeyde Peygamber’e bir güçlük (herhangi bir vebâl) yoktur. Ondan önce gelip geçen (peygamberler) arasında da Allah’ın sünneti (âdeti) böyle idi. Allah’ın emri mutlaka yerine gelecek yazılmış bir kaderdir. |
039.Ahzab |
39. Onlar ki Allah’ın risaletini tebliğ ederler, Allah’tan korkarlar, O’ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah yeter. |
040.Ahzab |
40. Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, fakat o Allah’ın Resul’ü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir. |
041.Ahzab |
41. Ey iman edenler! Allah’ı çok çok zikredin. |
042.Ahzab |
42. Ve O’nu sabah-akşam tesbih edin. |
043.Ahzab |
43. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için rahmet eden O’dur. Melekleri de size duâ ederler. Allah müminlere karşı çok merhametlidir. |
044.Ahzab |
44. O’na kavuşacakları gün onlara yapılacak iltifat “Selâm” dır. Onlara çok değerli bir mükâfat hazırlamıştır. |
045.Ahzab |
45. Ey Peygamber! Biz seni bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. |
046.Ahzab |
46. Allah’ın izniyle Allah’a çağıran ve nur saçan bir kandil olarak. |
047.Ahzab |
47. Resulüm! Müminlere Allah tarafından büyük bir lütuf olduğunu müjdele. |
048.Ahzab |
48. Kâfirlere ve münafıklara itaat etme, onların eziyetlerine aldırma. Allah’a tevekkül et! Vekil olarak Allah yeter! |
049.Ahzab |
49. Ey iman edenler! Mümin kadınları nikahlayıp da henüz onlara dokunmadan boşarsanız, sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Bu takdirde hemen nikah haklarını verin ve güzellikle serbest bırakın. |
050.Ahzab |
50. Ey Peygamber! Şüphesiz ki biz mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan câriyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini Peygamber’e hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Biz hanımları ve ellerinin altında bulunan câriyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. Ki, sana herhangi bir zorluk olmasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
051.Ahzab |
51. Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Geriye bıraktıklarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir vebâl yoktur. Böyle yapman, onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğin şeylere râzı olmaları için daha elverişlidir. Allah kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyla bilendir, hilim sahibidir. |
052.Ahzab |
52. Bundan sonra artık başka kadınlar helâl olmaz. Güzellikleri hoşuna gitse de hiçbirini başka eşlerle değiştirmen de (helâl değildir). Ancak sahip olduğun câriyen başka. Allah her şeyi görüp gözetendir. |
053.Ahzab |
53. Ey müminler! Bundan sonra peygamberinizin evlerine yemeğe dâvet olunmadıkça vakitli-vakitsiz girmeyin. Dâvet edildiğiniz zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın, söze sohbete dalıp kalmayın. Çünkü bu hâliniz Peygamber’i üzüyor, o da size bir şey söylemekten utanıyor. Allah ise gerçeği açıklamaktan çekinmez. Peygamber’in zevcelerine herhangi bir şey soracağınız vakit perde arkasından sorun. Böyle yapmakla hem sizin gönülleriniz hem de onların gönülleri daha temiz kalır. Sizin Allah’ın Resul’ünü üzmeniz ve ondan sonra onun hanımlarını nikâhlamanız aslâ caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında çok büyük bir günahtır. |
054.Ahzab |
54. Bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de muhakkak ki Allah her şeyi bilendir. |
055.Ahzab |
55. Onlara (Peygamber’in hanımlarına) babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları (mümin kadınlar) ve ellerinin altında bulunan câriyeleri hususunda bir vebal yoktur. (Ey Peygamber hanımları!) Allah’tan korkun! Şüphesiz ki Allah her şeye şâhittir. |
056.Ahzab |
56. Şüphesiz ki Allah ve melekleri Peygamber’e salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât ve selâm getirin ve gönülden teslim olun. |
057.Ahzab |
57. Allah’ı ve Peygamber’ini incitenlere, Allah dünyada da âhirette de lânet etmiştir. Onlara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. |
058.Ahzab |
58. Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz ki bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir. |
059.Ahzab |
59. Resulüm! Zevcelerine, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle. (Zaruri bir ihtiyaçları olup dışarı çıkmak istedikleri zaman), dış elbiselerini üzerlerine giysinler. Bu onların ahlâksız kadınlardan olmadıklarının bilinmesi ve incitilmemesi için daha elverişlidir. Allah çok bağışlayandır, merhamet edendir. |
060.Ahzab |
60. Andolsun ki münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve Medine’de yalan haber yayanlar vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz. Sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler. |
061.Ahzab |
61. Hepsi de lânetlenmiş olarak, nerede ele geçirilirlerse yakalanırlar ve öldürülürler. |
062.Ahzab |
62. Allah’ın daha önce geçmiş olanlara uyguladığı sünneti (âdeti) budur. Sen Allah’ın sünnetinde aslâ bir değişiklik bulamazsın. |
063.Ahzab |
63. Resulüm! İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi Allah’ın katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.” |
064.Ahzab |
64. Şüphesiz ki Allah kâfirlere lânet etmiş ve onlar için çılgın bir ateş hazırlamıştır. |
065.Ahzab |
65. Orada ebedî kalacaklardır, hiçbir dost ve hiçbir yardımcı bulamayacaklardır. |
066.Ahzab |
66. Yüzleri ateşte çevrildiği gün: “Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygamber’e itaat etseydik!” derler. |
067.Ahzab |
67. Ey Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, onlar da bizi yoldan saptırdılar. |
068.Ahzab |
68. Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver. Onları büyük bir lânete uğrat. |
069.Ahzab |
69. Ey iman edenler! Musa’yı incitenler gibi olmayın. Allah onu, söylediklerinden temize çıkardı. O Allah katında değerli bir kimse idi. |
070.Ahzab |
70. Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. |
071.Ahzab |
71. Ki, Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederse o gerçekten büyük kurtuluşa ermiştir. |
072.Ahzab |
72. Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, korkup endişeye düştüler. Onu insan yüklendi. Çünkü insan çok zâlim ve çok câhildir. |
073.Ahzab |
73. (Allah bu emaneti insana vermek suretiyle) münafık erkeklere ve münafık kadınlara, müşrik erkeklerle, müşrik kadınlara azap edecek, inanan erkeklerin ve inanan kadınların da tevbesini kabul buyuracaktır. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
01.Sebe |
1. Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah'a mahsustur. Ahirette de hamd O'na mahsustur. O hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır. |
02.Sebe |
2. O, yere gireni de, yerden çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de bilir. O çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
03.Sebe |
3. Kâfirler: "Kıyamet saati bize gelmez." dediler. De ki: "Hayır! Gaybı bilen Rabbime andolsun ki, o mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre kadar bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçüğü de daha büyüğü de, şüphesiz ki apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz'da)dır." |
04.Sebe |
4. Bu, iman edip sâlih ameller işleyenleri mükâfatlandırması içindir. Onlar için bir mağfiret ve güzel bir rızık vardır. |
05.Sebe |
5. Âyetlerimizi iptal etmek için yarışırcasına koşanlara da, azabın en kötüsünden acıklı bir azap vardır. |
06.Sebe |
6. Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilirler. O'nun mutlak galip ve övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna ilettiğini görürler. |
07.Sebe |
7. Kâfirler dediler ki: "Size, çürüyüp paramparça olduğunuz zaman yeniden dirileceğinizi haber veren bir adam gösterelim mi?" |
08.Sebe |
8. "Acaba o, Allah'a karşı yalan mı uyduruyor, yoksa kendisinde bir delilik mi var?" Hayır! Ahirete inanmayanlar azaptadırlar ve uzak bir sapıklık içindedirler. |
09.Sebe |
9. Onlar gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında bulunanı görmüyorlar mı? Dilersek onları yere batırırız veya üzerlerine gökten parçalar düşürürüz. Şüphesiz ki bunda Allah'a yönelen her kul için bir âyet (ibret) vardır. |
010.Sebe |
10. Andolsun ki Davut'a kendi katımızdan bir üstünlük verdik. "Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin!" (dedik). Ona demiri yumuşattık. |
011.Sebe |
11. "Uzunca genişce zırhlar yap! Dokumasını sağlam tut!" Sâlih ameller işleyin! Çünkü ben sizin yaptıklarınızı görmekteyim. |
012.Sebe |
12. Süleyman'a da sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü bir aylık mesafe olan rüzgârı boyun eğdirdik. Erimiş bakırı onun için sel gibi akıttık. Rabbinin izniyle elinin altında cinlerden de çalışan vardı. Onlardan her kim emrimizden sapsa, ona alevli azabı tattırırdık. |
013.Sebe |
13. Süleyman için, o ne dilerse yaparlardı. Kalelerden... Heykellerden... Havuzlar kadar geniş leğenlerden, sabit kazanlardan... "Ey Davut hânedanı! Şükredin! Kullarımdan şükreden azdır." |
014.Sebe |
14. Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, ancak asasını yiyen kurt onun ölümünü cinlere farkettirdi. Süleyman yıkılıp yere kapanınca cinler anladılar ki, eğer onlar gaybı bilselerdi, öyle zilletli azap içinde kalıp durmazlardı. |
015.Sebe |
15. Andolsun ki Sebe kavminin oturduğu yerlerde de bir ibret vardır. Sağlı sollu iki bahçe bulunuyordu. Rabbinin verdiği rızıktan yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir belde, çok bağışlayan bir Rab! |
016.Sebe |
16. Amma ne var ki yüz çevirdiler. Biz de üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların o iki bahçesini buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik. |
017.Sebe |
17. Nankörlük ettikleri için biz onları böyle cezalandırdık. Biz nankörlerden başkasını cezalandırır mıyız? |
018.Sebe |
18. Onların yurtları ile, içine feyz ve bereketler verdiğimiz memleketler arasında, biri diğerinden görülebilen yakın nice şehirler meydana getirdik. Bunlar arasında gezip dolaşma imkânları takdir ettik. "Geceleri ve gündüzleri oralarda emniyet içinde gezip dolaşın." (dedik). |
019.Sebe |
19. "Ey Rabbimiz! Aralarında yolculuk yaptığımız şehirlerin arasını uzaklaştır." dediler ve onlar kendilerine yazık ettiler. Biz de onları bu yüzden efsane yapıverdik ve onları darmadağın ettik. Şüphesiz ki bunda çok sabreden ve çok şükreden kimseler için âyetler (ibretler) vardır. |
020.Sebe |
20. Andolsun ki İblis onların aleyhindeki zannını gerçekleştirdi. Müminlerden bir fırka hariç olmak üzere hepsi ona uydular. |
021.Sebe |
21. Oysa ki (İblis'in) onlar üzerinde hiçbir nüfuzu yoktu. Ancak ahirete imanı olan kimse ile, ahiretten şüphe edeni ayırdetmek için (ona bu ruhsatı verdik). Rabbin her şeyi gözetlemektedir. |
022.Sebe |
22. De ki: "Allah'tan başka ilâh saydıklarınızı çağırın. Onlar göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değildirler. Onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı yoktur. Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktur." |
023.Sebe |
23. O'nun katında, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez. Nihayet kalplerindeki korku giderilince: "Rabbiniz ne buyurdu?" derler. Onlar da "Hak olanı buyurdu!" derler. O yücedir, büyüktür. |
024.Sebe |
24. De ki: "Size göklerden ve yerden rızık veren kimdir?" De ki: "Allah'tır! O halde doğru yol üzerinde veya apaçık sapıklıkta olan ya biziz ya da sizsiniz." |
025.Sebe |
25. De ki: "Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz, biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değiliz." |
026.Sebe |
26. De ki: "Rabbimiz hepimizi bir araya toplar, sonra aramızda hak ile hükmeder. O en âdil hüküm verendir, çok iyi bilendir. |
027.Sebe |
27. De ki: "O'na ortak kattıklarınızı gösterin bana." Hâşâ! O Allah'tır. Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
028.Sebe |
28. Resulüm! Biz seni ancak bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Ne var ki insanların çoğu bilmezler. |
029.Sebe |
29. Onlar: "Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?" derler. |
030.Sebe |
30. De ki: "Size vaad olunan bir gün vardır ki, siz ondan ne bir saat geri kalırsınız, ne de ileri geçebilirsiniz." |
031.Sebe |
31. Kâfirler dediler ki: "Biz bu Kur'an'a da, ondan öncekilere de aslâ inanmayız." Sen o zâlimleri Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman, suçu birbirine atıp dururken bir görsen! İçlerinde zayıf sayılanlar (tâbi olanlar, peşlerine takıldıkları o) büyüklük taslayanlara: "Siz olmasaydınız biz inanmış olacaktık." derler. |
032.Sebe |
32. Büyüklük taslayanlar ise zayıf sayılanlara (kendilerine tâbi olanlara): "Size hidayet geldi de, sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır, kendiniz suçlu idiniz." derler. |
033.Sebe |
33. Zayıf sayılanlar (tâbi olanlar) da (peşlerinden gittikleri) o büyüklük taslayanlara: "Hayır, gece gündüz bizi aldatıyordunuz. Bize Allah'ı inkâr etmemizi, O'na ortaklar koşmamızı emrediyordunuz." derler. Bunlar azabı gördüklerinde pişmanlıklarını içlerine atarlar, ettiklerine içleri yanar. Biz o kafirlerin boyunlarına demir boyunduruklar takarız. Onlar ancak yapmış olduklarının cezasını çekerler. |
034.Sebe |
34. Biz hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, oranın varlıklı ve şımarık kişileri mutlaka: "Biz size gönderilmiş olan şeyleri inkâr ediyoruz." demişlerdir. |
035.Sebe |
35. "Biz malca ve evlatça da çoğuz, biz azaba uğratılacak da değiliz." derlerdi. |
036.Sebe |
36. De ki: "Şüphesiz ki Rabbim rızkı dilediğine genişletir, dilediğine kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler." |
037.Sebe |
37. Ne mallarınız ne de evlâtlarınız huzurumuzda size bir yakınlık sağlayamaz. Ancak iman edip de sâlih amel yapanlar başka. Onların yaptıklarına karşılık kat kat mükâfat vardır. Onlar cennet odalarında huzur ve güven içindedirler. |
038.Sebe |
38. Âyetlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlar yok mu? Onlar azapla yüz yüze bırakılacaklardır. |
039.Sebe |
39. De ki: "Rabbim kullarından dilediğinin rızkını genişletir, dilediğine darlaştırır. İnfak ettiğiniz herhangi bir şeyin yerine daha iyisini verir. Çünkü O, rızık verenlerin en hayırlısıdır." |
040.Sebe |
40. O gün Allah onların hepsini mahşere toplar. Sonra meleklere: "Bunlar size mi tapıyorlardı?" diye sorar. |
041.Sebe |
41. Melekler: "Seni tesbih ederiz, bizim dostumuz onlar değil sensin. Onlar aslında cinlere tapıyorlardı ve çoğu onlara inanmıştı." derler. |
042.Sebe |
42. Bugün birinizin diğerine bir fayda veya zarar vermeye gücü yetmez. Biz zâlimlere: "Yalanlayıp geldiğiniz ateş azabını tadın!" deriz. |
043.Sebe |
43. Âyetlerimiz onlara açık açık okunduğu zaman: "Bu adam sizi atalarınızın taptıklarından alıkoymaktan başka bir şey istemiyor." derlerdi. "Bu (Kur'an), uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değildir." derlerdi. Hak kendilerine geldiğinde hakkı inkâr edenler: "Bu apaçık bir sihirdir, başka bir şey değildir." dediler. |
044.Sebe |
44. Halbuki biz onlara ders alacakları kitapları vermemiş ve senden önce onlara uyarıcı bir peygamber de göndermemiştik. |
045.Sebe |
45. Kendilerinden öncekiler de yalanlamışlardı. Halbuki bunlar, öncekilere verdiklerimizin onda birine ulaşamadılar. Böyleyken peygamberlerini yalanlamışlardı. Beni inkâr nasıl olurmuş! |
046.Sebe |
46. Resulüm! De ki: "Ben size bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer ve teker teker kalkınız. Sonra da arkadaşınızda hiçbir delilik olmadığını iyice düşününüz. O ancak şiddetli bir azap gelip çatmadan önce sizi uyarandır. |
047.Sebe |
47. Resulüm! Onlara de ki: "Ben sizden bir ücret istersem eğer, o ücret sizin olsun. Benim ücretim ancak Allah'a âittir. O her şeye şâhittir." |
048.Sebe |
48. De ki: "Rabbim hakkı ortaya koyar. O, gaybları en iyi bilendir." |
049.Sebe |
49. De ki: "Hak gelmiştir. Artık bâtıl ne yeniden bir şey başlatabilir, ne de tekrar geri getirebilir." |
050.Sebe |
50. De ki: "Eğer ben saparsam kendi aleyhime sapmış olurum. Şayet hidayete erdiysem, bu da bana Rabbimin vahyetmesinden ötürüdür. Şüphesiz ki O işitendir, yakındır." |
051.Sebe |
51. Can baş kaygısına düştükleri zaman bir görmelisin! Artık kaçacak yerleri de yoktur. Yakın bir yerden yakalanmışlardır. |
052.Sebe |
52. "Ona inandık!" demektedirler. Amma uzak yerden el sunmak (dünyaya yeniden döndürülmek) nasıl mümkün olur? |
053.Sebe |
53. Halbuki daha önce onu inkâr etmişlerdi. Uzak bir yerden gayb hakkında atıp tutuyorlardı. |
054.Sebe |
54. Daha önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzu ettikleri şeyler arasına perde çekilir. Çünkü onlar şüphe ve endişe içinde idiler. |
01.Fâtır |
1. Hamd gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı olmak üzere elçiler yapan Allah'a mahsustur. Yaratmada dilediği kadar fazlalaştırır. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir. |
02.Fâtır |
2. Allah'ın insanlar için açacağı herhangi bir rahmeti tutacak yoktur. O'nun tuttuğunu O'ndan sonra salıverecek de yoktur. O Azîz'dir, hikmet sahibidir. |
03.Fâtır |
3. Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki bunca nimetini hatırlayın; Allah'tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı var mıdır? O'ndan başka ilâh yoktur. O halde nasıl oluyor da aldatılıp döndürülüyorsunuz? |
04.Fâtır |
4. Resulüm! Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önce de nice peygamberler yalanlanmıştı. Bütün işler ancak Allah'a döndürülür. |
05.Fâtır |
5. Ey insanlar! Şüphe yok ki, Allah'ın hesap günü hakkındaki vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da Allah'ın affına güvendirerek sizi aldatmasın. |
06.Fâtır |
6. Şeytan şüphesiz ki sizin amansız bir düşmanınızdır, siz de onu düşman tutun. O kendi taraftarlarını çılgın alevli cehennem halkından olmaya çağırır. |
07.Fâtır |
7. O kâfir olanlara, evet onlara çok şiddetli bir azap vardır. İman edip sâlih ameller işleyenlere de mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır. |
08.Fâtır |
8. Kötülükleri kendisine güzel gösterilip de onu güzel gören kimse (kötülüğü hiç istemeyen kimseye benzer) mi? Şüphesiz ki Allah dilediğini saptırır, dilediğini de hidayete erdirir. O halde nefsin onlar hakkında bir takım üzüntülere dalarak yıpranmasın. Çünkü Allah onların yaptıklarını çok iyi bilendir. |
09.Fâtır |
9. Rüzgârları gönderip de bulutları yürüten Allah'tır. Biz bulutları ölü bir yere sürüp onunla toprağı ölümünden sonra diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de böyledir. |
010.Fâtır |
10. Kim izzet ve şeref istiyorsa, bilsin ki izzet ve şeref bütünüyle Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, onu da sâlih amel yükseltir. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çok şiddetli bir azap vardır ve onların kurdukları tuzaklar da mutlaka boşa çıkacaktır. |
011.Fâtır |
11. Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yarattı. Sonra sizi çift çift yaptı. O'nun bilgisi olmadan hiçbir dişi hamile kalamaz ve doğuramaz. Ömrü uzayanın ömrünün uzaması, ömrü kısalanın ömrünün kısalması kitapta (Levh-i mahfuz'da) yazılmıştır. Şüphesiz ki bu da Allah'a göre çok kolaydır. |
012.Fâtır |
12. İki deniz birbirine eşit olmaz. Şu çok tatlıdır. Susuzluğu keser, içilmesi kolaydır. Şu da çok tuzludur, acıdır (boğazı yakar). Hepsinden de taze et (balık) yersiniz. Takmakta olduğunuz süs eşyası çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan nasibinizi arayıp şükretmeniz için gemilerin denizi yarıp gittiğini görürsün. |
013.Fâtır |
13. Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve ay'ı buyruğu altına almıştır. Her biri belirli bir süreye kadar hareketine devam eder. İşte bu, Rabbiniz Allah'tır. Hükümranlık O'nundur. O'nu bırakıp da kendilerine taptıklarınız ise, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değildirler. |
014.Fâtır |
14. Onları çağırırsanız, çağrınızı işitmezler. Faraza işitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet gününde de şirk koşmanızı inkâr ederler. Her şeyden haberdar olan Allah gibi sana hiç kimse haber veremez. |
015.Fâtır |
15. Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise her şeyden müstağnidir, her hamde lâyıktır. |
016.Fâtır |
16. Dilerse sizi yok eder ve yepyeni bir nesil getirir. |
017.Fâtır |
17. Bu Allah'a göre güç değildir. |
018.Fâtır |
18. Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenemez. Günah yükü ağır olan bir kimse onu taşımak üzere (birini) çağırsa, yakını dahi olsa, onun yükünden bir şey yükletilmez. Sen ancak görmediği halde Rabbinden korkanları ve namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenirse, o ancak kendi menfaati için temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır. |
019.Fâtır |
19. Körle gören bir değildir. |
020.Fâtır |
20. Karanlıklarla aydınlık bir değildir. |
021.Fâtır |
21. Gölge ile hararet bir değildir. |
022.Fâtır |
22. Dirilerle ölüler de bir değildir. Allah dilediği kimseye işittirir. Sen kabirlerde olanlara işittiremezsin. |
023.Fâtır |
23. Resulüm! Sen ancak bir uyarıcısın. |
024.Fâtır |
24. Biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Geçmiş her ümmet içinde mutlaka bir uyarıcı peygamber gelip geçmiştir. |
025.Fâtır |
25. Şayet seni yalanlarlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Peygamberleri onlara açık delillerle, sayfalarla ve nurlu bir kitap ile gelmişlerdi. |
026.Fâtır |
26. Sonra ben o kâfirleri yakaladım. Benim intikamım nasıl oldu? |
027.Fâtır |
27. Görmez misin ki, Allah gökten su indirdi. Biz o su ile renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan (geçen) beyaz, kırmızı, çeşit çeşit renklerde ve simsiyah yollar yaptık. |
028.Fâtır |
28. İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkli olanlar vardır. Kulları içinde Allah'tan en çok korkanlar âlimlerdir. Şüphesiz ki Allah Azîz'dir, çok bağışlayıcıdır. |
029.Fâtır |
29. Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık sarfedenler aslâ tükenmeyecek bir kazanç umabilirler. |
030.Fâtır |
30. Çünkü Allah, onların mükâfatını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir. |
031.Fâtır |
31. Resulüm! Kitap'tan sana vahyettiğimiz, kendinden öncekileri tasdik edici olarak gelen gerçektir. Şüphesiz ki Allah kullarından haberdardır, görendir. |
032.Fâtır |
32. Sonra biz o Kitab'ı kullarımızdan beğenip seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan kimi nefsine zulmedendir. Kimi mutedildir (Orta yoldadır). Onlardan bir kısmı da Allah'ın izniyle hayır yarışlarında öncü olanlardır. İşte bu, büyük bir fazl-u keremin tâ kendisidir. |
033.Fâtır |
33. Adn cennetleri... Oraya girerler... Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Elbiseleri de ipektendir. |
034.Fâtır |
34. Derler ki: "Bizden üzüntüyü gideren Allah'a hamdolsun. Rabbimiz bağışlayandır, çok lütufkârdır. |
035.Fâtır |
35. Bizi lütfuyla ebedî kalınacak cennete O yerleştirdi. Orada bize hiçbir yorgunluk dokunmaz ve orada bize usanç da gelmez. |
036.Fâtır |
36. İnkâr edenlere cehennem ateşi vardır. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler, kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. Biz her nankörü işte böyle cezalandırırız. |
037.Fâtır |
37. Onlar orada: "Ey Rabbimiz! Bizi çıkar da, yapageldiklerimizden farklı olarak sâlih amel işleyelim!" diye bağrışırlar. O zaman onlara şöyle deriz: "Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmişti. (Fakat inanmadınız). Artık azabı tadınız! Zâlimlerin yardımcısı yoktur." |
038.Fâtır |
38. Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz ki O göğüslerin özünü bilendir. |
039.Fâtır |
39. Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur. Kim inkâr ederse, küfrü kendi aleyhinedir. Kâfirlerin küfürleri Rableri katında ancak onlara gazabı artırır. Kâfirlerin küfürleri onlara hüsrandan başka bir şeyi artırmaz. |
040.Fâtır |
40. De ki: "Allah'ı bırakıp da taptığınız ilâhlarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yeryüzünden hangi şeyi yaratmışlardır? Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa biz onlara bir kitap verdik de, ondaki bir delile mi dayanıyorlar? Hayır! O zâlimler birbirlerine aldatmadan başka bir vaadde bulunmuyorlar." |
041.Fâtır |
41. Şüphesiz ki Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. Andolsun ki eğer nizamları bir bozulacak olursa, onları kendinden başka kim tutabilir? Gerçekten O Halîm'dir, çok bağışlayıcıdır. |
042.Fâtır |
42. Kendilerine uyarıcı bir peygamber gelirse, herhangi bir ümmetten daha çok doğru yolda olacaklarına dair bütün güçleriyle yemin etmişlerdi. Fakat onlara bir uyarıcı gelince, uzaklaşmalarından başka bir şeylerini artırmadı. |
043.Fâtır |
43. Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötü tuzak kurarak. Halbuki kötü tuzak ancak sahibine dolanır. Artık onlar öncekilerin sünnetinden (onlara uygulanandan) başkasını mı gözetliyorlar? Sen Allah'ın sünnetinde aslâ bir değişiklik bulamazsın ve sen Allah'ın sünnetinde aslâ bir sapma da bulamazsın. |
044.Fâtır |
44. Onlar kendilerinden öncekilerin âkibetlerinin nasıl olduğunu görmek için yeryüzünde hiç gezip dolaşmadılar mı? Halbuki onlar, bunlardan daha güçlü idiler. Ne göklerde ne de yerde Allah'ı âciz bırakacak bir güç yoktur. O, her şeyi bilir ve çok güçlüdür. |
045.Fâtır |
45. Eğer Allah, insanları kazandıkları sebebiyle hemen hesaba çekseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir zamana kadar geciktirir. Süreleri gelince, artık şüphesiz ki Allah kullarını görmektedir. |
01.Yâsin |
1. Yâsin. |
02.Yâsin |
2. Hikmet dolu Kur'an hakkı için ey Resulüm! |
03.Yâsin |
3. Muhakkak ki sen gönderilmiş peygamberlerdensin. |
04.Yâsin |
4. Doğru bir yol üzerindesin. |
05.Yâsin |
5. Üstün ve çok merhametli Allah'ın indirdiği (Kur'an yolu üzerindesin). |
06.Yâsin |
6. Ataları uyarılmadığı için gaflet içerisinde kalmış bir kavmi uyarman içindir. |
07.Yâsin |
7. Andolsun ki onların çoğunun üzerine söz hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler. |
08.Yâsin |
8. Gerçekten biz onların boyunlarına demir halkalar geçirdik. O halkalar çenelerine kadar dayanmıştır. Onun için kafaları yukarı kalkıktır. |
09.Yâsin |
9. Biz onların önlerine bir sed, arkalarına bir sed çektik. Gözlerini de bir perdeyle örtüverdik, artık görmezler. |
010.Yâsin |
10. Onları uyarsan da uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler. |
011.Yâsin |
11. Sen ancak Zikr'e uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini bir mağfiret ve güzel bir mükâfat ile müjdele! |
012.Yâsin |
12. Hiç şüphesiz ki ölüleri ancak ve ancak biz diriltiriz. İşlediklerini ve eserlerini (geride bıraktıklarını) biz yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz'da) saymışızdır. |
013.Yâsin |
13. Onlara o memleket halkını (Antakyalıları) misal getir. Hani oraya elçiler gelmişlerdi. |
014.Yâsin |
14. O zaman kendilerine iki elçi göndermiştik de, onları yalanlamışlardı. Biz de bir üçüncü ile onları takviye edip desteklemiştik. "Gerçekten biz size gönderildik." demişlerdi. |
015.Yâsin |
15. Onlar dediler ki: "Siz de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsiniz. Rahman herhangi bir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz!" |
016.Yâsin |
16. Elçiler de: "Rabbimiz biliyor ki gerçekten biz size gönderilmiş elçileriz." dediler. |
017.Yâsin |
17. "Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir." |
018.Yâsin |
18. Onlar dediler ki: "Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizden size acı bir azap dokunur." |
019.Yâsin |
19. Elçiler şöyle cevap verdi: "Uğursuzluğunuz sizin kendinizdendir. Size nasihat ediliyorsa, bu uğursuzluk mudur? Hayır! Siz aşırı giden bir kavimsiniz." |
020.Yâsin |
20. Şehrin en uzak semtinden bir adam koşarak geldi. Dedi ki: "Ey kavmim! Gönderilmiş bulunan bu elçilere uyunuz." |
021.Yâsin |
21. "Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyunuz, onlar doğru yoldadırlar." |
022.Yâsin |
22. "Ben, beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döndürüleceksiniz." |
023.Yâsin |
23. "Ben, O'ndan başka ilâhlar edinir miyim hiç? Eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek dilerse, o putların şefaatı bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar." |
024.Yâsin |
24. "O takdirde ben de gerçekten apaçık bir sapıklık içinde olurum." |
025.Yâsin |
25. "Şüphesiz ki ben sizin de Rabbiniz olan Allah'a inandım. O halde beni dinleyin." |
026.Yâsin |
26. Ona: "Cennete gir!" denildi. O da: "Keşke kavmim bilseydi!" dedi. |
027.Yâsin |
27. "Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını." |
028.Yâsin |
28. Biz ondan sonra kavminin üzerine, onları helâk etmek için herhangi bir ordu indirmedik ve zaten indirecek de değildik. |
029.Yâsin |
29. Sadece bir tek çığlık oldu, o anda hemen sönüverdiler. |
030.Yâsin |
30. Ne yazık şu kullara! Kendilerine hangi peygamber gelse, onu hemen alaya alırlardı. |
031.Yâsin |
31. Görmüyorlar mı ki, kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettik. Onlar artık kendilerine dönemezler. |
032.Yâsin |
32. Onların hepsi elbette huzurumuza getirileceklerdir. |
033.Yâsin |
33. Ölü toprak da onlar için bir âyet (delil)dir. Biz onu (yağmurla) dirilttik de ondan pek çok taneler çıkardık, işte onlar bunlardan yerler. |
034.Yâsin |
34. Biz yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri ve üzüm bağları yarattık, içinden pınarlar fışkırttık. |
035.Yâsin |
35. Onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yesinler. Hâlâ şükretmiyorlar mı? |
036.Yâsin |
36. Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir! |
037.Yâsin |
37. Gece onlar için bir delildir. Biz geceden gündüzü sıyırıp çekeriz de, onlar birden karanlıkta kalıverirler. |
038.Yâsin |
38. Güneş de kendine mahsus yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. İşte bu Azîz ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir. |
039.Yâsin |
39. Ay için de konak yerleri tayin etmişizdir. Nihayet o eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner. |
040.Yâsin |
40. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her birisi bir yörüngede yüzerler. |
041.Yâsin |
41. Onların zürriyetlerini (soylarını) dopdolu bir gemide taşımış olmamız da onlar için büyük bir âyet (ibret)dir. |
042.Yâsin |
42. Kendileri için bunun gibi daha nice binecek şeyler yarattık. |
043.Yâsin |
43. Dilersek onları suda boğarız. Ne kendilerine bir yardımcı bulunur, ne de kurtarılırlar. |
044.Yâsin |
44. Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ile ve bir süreye kadar geçinmeleri müstesnâ. |
045.Yâsin |
45. Onlara: "Yapmakta olduğunuz ve yapıp arkada bıraktığınız işler hakkında Allah'tan korkun, umulur ki size merhamet olunur!" denildiği zaman (yüz çevirirler). |
046.Yâsin |
46. Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler. |
047.Yâsin |
47. Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfedin!" denildiğinde, kâfirler müminlere: "Allah'ın, dileseydi doyuracağı kimseleri biz mi doyuralım? Siz gerçekten sapıtmış kimselersiniz." derler. |
048.Yâsin |
48. Onlar: "Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?" derler. |
049.Yâsin |
49. Onların beklediği tek bir sestir. Birbirleriyle çekişip dururken ansızın onları yakalayıverir. |
050.Yâsin |
50. İşte o anda onlar ne bir tavsiyede bulunabilirler, ne de âilelerinin yanına dönebilirler. |
051.Yâsin |
51. Sur'a üflenince, kabirlerinden kalkıp Rablerine doğru akın ederler. |
052.Yâsin |
52. Derler ki: "Eyvah bize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Rahman olan Allah'ın vâdettiği işte budur. Demek peygamberler doğru söylemiş!" |
053.Yâsin |
53. Sadece tek bir sayha olur, sonra hepsi birden toplanıp huzurumuza getirilirler. |
054.Yâsin |
54. O gün hiç kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz ve ancak yaptığınızın karşılığını görürsünüz. |
055.Yâsin |
55. O gün cennettekiler bir zevk ve eğlence ile meşguldürler. |
056.Yâsin |
56. Onlar ve eşleri gölgeliklerde tahtlar üzerine yaslanmışlardır. |
057.Yâsin |
57. Orada onlar için her çeşit meyveler vardır. Bütün arzuları yerine getirilir. |
058.Yâsin |
58. Çok merhametli bir Rab olan Allah'tan onlara söz olarak selâm gelir. |
059.Yâsin |
59. Ey günahkârlar! Bugün şöyle ayrılın! |
060.Yâsin |
60. Ey Âdemoğulları! Ben size: "Şeytana ibadet etmeyin, o sizin apaçık bir düşmanınızdır." diye emretmedim mi? |
061.Yâsin |
61. "Ve bana kulluk edin, bu dosdoğru bir yoldur!" diye. |
062.Yâsin |
62. Andolsun ki o sizden birçok nesilleri kandırıp saptırmıştır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz? |
063.Yâsin |
63. İşte bu size vaad edilen cehennemdir. |
064.Yâsin |
64. İnkârınızdan dolayı bugün girin oraya! |
065.Yâsin |
65. O gün ağızlarının üstüne mühür basarız. Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şâhitlik eder. |
066.Yâsin |
66. Dileseydik gözlerini silme kör ederdik de yol bulmaya çalışırlardı. Fakat nasıl görebilirlerdi ki? |
067.Yâsin |
67. Dileseydik oldukları yerde onların şekillerini değiştirirdik. Ne ileri gitmeye ne de geri dönmeye güçleri yetmezdi. |
068.Yâsin |
68. Biz kime uzun ömür verirsek, onun yaratılışını başaşağı çeviririz. Hâlâ akıllarını kullanmıyorlar mı? |
069.Yâsin |
69. Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi de. Bu ancak bir zikirdir ve apaçık bir Kur'an'dır. |
070.Yâsin |
70. Tâ ki diri olan kimseyi uyarasın ve verilen söz de kâfirlerin aleyhine gerçekleşsin. |
071.Yâsin |
71. Onlar görmediler mi ki, biz kudretimizin eseri olmak üzere kendilerine nice hayvanlar yarattık. Onlar da bunlara sahip olmaktadırlar. |
072.Yâsin |
72. O hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Kimine binerler, kiminin de etinden yerler. |
073.Yâsin |
73. O hayvanlarda kendileri için daha nice faydalar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmezler mi? |
074.Yâsin |
74. Onlar kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah'tan başka ilâhlar edindiler. |
075.Yâsin |
75. Oysa onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri o ilâhlar için yardıma hazır askerlerdir. |
076.Yâsin |
76. Sözleri seni üzmesin. Şüphesiz ki biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliriz. |
077.Yâsin |
77. İnsan, bizim kendisini nutfeden (kerih bir sudan) yarattığımızı görmez mi ki, şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir. |
078.Yâsin |
78. Kendi yaratılışını unutur da: "Şu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?" diyerek bize misal vermeye kalkışır. |
079.Yâsin |
79. De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek. O her türlü yaratmayı hakkıyla bilir." |
080.Yâsin |
80. O ki, sizin için yeşil ağaçtan ateş çıkardı. Siz de ondan ateş yakıyorsunuz. |
081.Yâsin |
81. Gökleri ve yeri yaratan, kendileri gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü O her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir. |
082.Yâsin |
82. Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri sadece "Ol!" demekten ibarettir. O da hemen oluverir. |
083.Yâsin |
83. Her şeyin melekûtu (tasarrufu) elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. |
01.Sâffât |
1. Andolsun saf saf dizilenlere! |
02.Sâffât |
2. Önlerindekini sürdükçe sürenlere! |
03.Sâffât |
3. Zikir okuyanlara! |
04.Sâffât |
4. Şüphe yok ki sizin ilâhınız bir tektir. |
05.Sâffât |
5. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların da Rabbidir, doğuların da Rabbidir. |
06.Sâffât |
6. Biz yakın göğü bir ziynetle, yıldızlarla süsledik. |
07.Sâffât |
7. Ve onu azgın her şeytandan koruduk. |
08.Sâffât |
8. Onlar Mele-i âlâ'ya kulak verip, olup bitenleri aslâ dinleyemezler. (Dinlemeye kalkışsalar) her yönden sürülüp atılırlar. |
09.Sâffât |
9. Kovularak onlara sürekli bir azap vardır. |
010.Sâffât |
10. Hele bir tek söz kapan olursa delici bir alev onun peşine düşüverir. |
011.Sâffât |
11. Şimdi sor onlara! Kendilerini yaratmak mı daha zordur, yoksa bizim (diğer) yaratmış olduklarımızı yaratmak mı? Biz insanı özlü ve yapışkan bir çamurdan yarattık. |
012.Sâffât |
12. Hayır! Sen onlara şaşıyorsun. Onlar ise alay ediyorlar. |
013.Sâffât |
13. Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almazlar. |
014.Sâffât |
14. Bir âyet (mucize) gördüklerinde alaya kalkışırlar. |
015.Sâffât |
15. Ve derler ki: "Bu apaçık bir büyüdür." |
016.Sâffât |
16. "Öldüğümüzde, toprak ve kemik olduğumuz da mı, biz mi diriltileceğiz?" |
017.Sâffât |
17. "Önceki atalarımız da mı?" |
018.Sâffât |
18. De ki: "Evet, hem de hor ve hakir olarak!" |
019.Sâffât |
19. O sadece korkunç sesten ibarettir. O anda gözleri birden bire açılıp etrafa bakarlar. |
020.Sâffât |
20. "Eyvah bize! İşte bu hesap günüdür!" derler. |
021.Sâffât |
21. Bu, işte sizin yalanladığınız ayırt etme günüdür. |
022.Sâffât |
22. Zâlimleri ve onların eşlerini toplayın, onların taptıklarını da. |
023.Sâffât |
23. Allah'tan başka. Ve onları cehennem yoluna götürün. |
024.Sâffât |
24. Durdurun onları! Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir. |
025.Sâffât |
25. Onlara: "Size ne oldu ki birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?" denilir. |
026.Sâffât |
26. Hayır! Onlar o gün teslim olmuşlardır. |
027.Sâffât |
27. Onlar birbirlerini suçlayıp çekişirler. |
028.Sâffât |
28. "Siz bize sağdan gelir, suret-i haktan görünürdünüz!" derler. |
029.Sâffât |
29. Dediler ki: "Hayır! Zaten siz inanan kimseler değildiniz." |
030.Sâffât |
30. "Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu, siz kendiniz azgın bir topluluk idiniz." |
031.Sâffât |
31. "Artık Rabbimizin sözü bize hak oldu. (Azabımızı) muhakkak tadacağız." |
032.Sâffât |
32. "Evet biz sizi kışkırttık. Çünkü kendimiz azgındık." |
033.Sâffât |
33. O halde o gün hepsi azapta müşterektirler. |
034.Sâffât |
34. Biz suçluları böyle yaparız. |
035.Sâffât |
35. Onlara: "Allah'tan başka ilâh yoktur." denildiği zaman büyüklük taslarlardı. |
036.Sâffât |
36. "Cinlenmiş bir şâirin hatırı için biz ilâhlarımızı terk mi edeceğiz?" derlerdi. |
037.Sâffât |
37. Hayır! Doğrusu o, gerçeği getirmiş ve peygamberleri de doğrulamıştı. |
038.Sâffât |
38. Şüphesiz ki siz o pek acıklı azabı tadacaksınız. |
039.Sâffât |
39. Ve ancak kendi yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz. |
040.Sâffât |
40. Ancak Allah'ın hâlis kulları (bu azaptan) istisnâ edilecek. |
041.Sâffât |
41. Onlar için bilinen bir rızık vardır. |
042.Sâffât |
42. Türlü meyveler kendilerine ikram edilmektedir. |
043.Sâffât |
43. Naim cennetlerinde. |
044.Sâffât |
44. Tahtlar üzerinde karşılıklı oturmaktadırlar. |
045.Sâffât |
45. Kendilerine kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. |
046.Sâffât |
46. O berraktır ve içenlere lezzet verir. |
047.Sâffât |
47. O içkide ne sersemletme vardır, ne de onunla sarhoş olurlar. |
048.Sâffât |
48. Yanlarında da, yalnız kendilerine göz dikmiş, iri gözlü huriler vardır. |
049.Sâffât |
49. Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler. |
050.Sâffât |
50. Birbirlerine dönüp sorarlar. |
051.Sâffât |
51. İçlerinden bir sözcü der ki: "Benim bir arkadaşım vardı." |
052.Sâffât |
52. Derdi ki: "Gerçekten sen de tasdik edip inananlardan mısın?" |
053.Sâffât |
53. "Biz ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz mi sorguya çekileceğiz?" |
054.Sâffât |
54. (Sonra yanındakilere): "Acaba arkadaşımın nerede olduğunu biliyor musunuz?" dedi. |
055.Sâffât |
55. Baktı ve onu cehennemin ortasında gördü. |
056.Sâffât |
56. Dedi ki: "Yemin ederim ki sen az daha beni de helâk edecektin!" |
057.Sâffât |
57. "Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (oraya) getirilenlerden olurdum." |
058.Sâffât |
58. "Biz ölmeyecek miymişiz?" |
059.Sâffât |
59. "İlk ölümümüz hariç. Ve azap görmeyecek miymişiz?" |
060.Sâffât |
60. İşte bu en büyük kurtuluşun tâ kendisidir. |
061.Sâffât |
61. Çalışanlar böyle ebedi bir saâdet için çalışsınlar. |
062.Sâffât |
62. Böyle bir nimete konmak mı daha hayırlıdır, yoksa zakkum ağacı mı? |
063.Sâffât |
63. Biz o ağacı zâlimler için bir fitne kıldık. |
064.Sâffât |
64. Şüphesiz ki o, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır. |
065.Sâffât |
65. Meyveleri şeytanların başları gibidir. |
066.Sâffât |
66. Cehennemlikler ondan yerler ve karınlarını onunla doyururlar. |
067.Sâffât |
67. Sonra bunun üzerine onlar için kaynar su karıştırılmış bir içki vardır. |
068.Sâffât |
68. Sonra dönecekleri yer yine cehennemdir. |
069.Sâffât |
69. Doğrusu onlar atalarını sapıklıkta buldular. |
070.Sâffât |
70. Kendileri de onların izlerinde koşturup gidiyorlar. |
071.Sâffât |
71. Andolsun ki onlardan önce gelip geçenlerin de çoğu sapıtmıştı. |
072.Sâffât |
72. Ululuğum hakkı için biz onlara, uyarıcılar göndermiştik. |
073.Sâffât |
73. Bak! O uyarılanların sonu nasıl oldu? |
074.Sâffât |
74. Ancak Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnâdır. |
075.Sâffât |
75. Andolsun ki Nuh bize duâ edip niyazda bulunmuştu da duâsına ne güzel icabet etmiştik. |
076.Sâffât |
76. Onu ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık. |
077.Sâffât |
77. Yalnız onun zürriyetini kalıcılar kıldık. |
078.Sâffât |
78. Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık. |
079.Sâffât |
79. Âlemler içinde Nuh'a selâm olsun! |
080.Sâffât |
80. İşte biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız. |
081.Sâffât |
81. Doğrusu o bizim inanmış kullarımızdandı. |
082.Sâffât |
82. Sonra diğerlerini suda boğduk. |
083.Sâffât |
83. Şüphesiz ki İbrahim de onun yolunda olanlardan idi. |
084.Sâffât |
84. Zira o Rabbine kalb-i selim (temiz bir kalp) ile geldi. |
085.Sâffât |
85. Babasına ve kavmine dedi ki: "Siz nelere tapıyorsunuz?" |
086.Sâffât |
86. "Allah'tan başka bir takım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?" |
087.Sâffât |
87. "Âlemlerin Rabbi hakkında zannınız nedir?" |
088.Sâffât |
88. Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı. |
089.Sâffât |
89. "Ben hastayım." dedi. |
090.Sâffât |
90. Ona arkalarını dönüp gittiler. |
091.Sâffât |
91. Gizlice putlarının yanına vardı. "Sundukları yemekleri yemiyor musunuz?" dedi. |
092.Sâffât |
92. "Neden konuşmuyorsunuz?" |
093.Sâffât |
93. Bunun üzerine üzerlerine yürüyüp sağ eliyle kuvvetle vurdu. |
094.Sâffât |
94. Putperestler koşarak ona geldiler. |
095.Sâffât |
95. Dedi ki: "Kendi elinizle yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" |
096.Sâffât |
96. "Oysa sizi de yonttuklarınızı da Allah yarattı." |
097.Sâffât |
97. Dediler ki: "Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın!" |
098.Sâffât |
98. Ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz de onları alçak düşürdük. |
099.Sâffât |
99. Dedi ki: "Ben Rabbime gideceğim, O beni doğru yola iletecek." |
0100.Sâffât |
100. "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlât ver." |
0101.Sâffât |
101. Biz de ona yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. |
0102.Sâffât |
102. Çocuk kendisi ile beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: "Ey oğulcuğum! Rüyâda ben seni boğazladığımı görüyorum. Bir (düşün) bak, ne dersin?" dedi. O da: "Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap! İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın." dedi. |
0103.Sâffât |
103. Her ikisi de Allah'ın emrine ram oldular. Babası oğlunu alnı üzerine yatırdı. |
0104.Sâffât |
104. Biz ona: "Yâ İbrahim!" diye seslendik. |
0105.Sâffât |
105. "Rüyana sadakat gösterdin, işte biz iyileri böyle mükâfatlandırırız." |
0106.Sâffât |
106. Bu gerçekten apaçık bir imtihandı. |
0107.Sâffât |
107. Biz oğluna bedel olarak ona büyük bir kurbanlık verdik. |
0108.Sâffât |
108. Sonra gelenler arasında ona iyi bir ün bıraktık. |
0109.Sâffât |
109. Bizden selâm olsun İbrahim'e! |
0110.Sâffât |
110. İşte biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız. |
0111.Sâffât |
111. Doğrusu o bizim mümin kullarımızdandı. |
0112.Sâffât |
112. Biz ona sâlihlerden bir peygamber olacak İshak'ı müjdeledik. |
0113.Sâffât |
113. İbrahim'e de İshak'a da bereketler verdik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendisine açıktan açığa zulmedenler de olacak. |
0114.Sâffât |
114. Andolsun ki Musa ve Harun'a da lütuflarda bulunduk. |
0115.Sâffât |
115. Hem onları hem kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık. |
0116.Sâffât |
116. Kendilerine yardım ettik de üstün gelmişlerdi. |
0117.Sâffât |
117. Her ikisine de, apaçık anlaşılan bir kitap vermiştik. |
0118.Sâffât |
118. Her ikisini de doğru yola eriştirmiştik. |
0119.Sâffât |
119. Ve sonra gelenler arasında onlara iyi bir nam bıraktık. |
0120.Sâffât |
120. Musa ve Harun'a bizden selâm olsun! |
0121.Sâffât |
121. Doğrusu biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız. |
0122.Sâffât |
122. İkisi de şüphesiz mümin kullarımızdandı. |
0123.Sâffât |
123. İlyas da şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerdendi. |
0124.Sâffât |
124. Hani kavmine: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" demişti. |
0125.Sâffât |
125. "Ba'l putuna tapıp yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz?" |
0126.Sâffât |
126. "Allah sizin de Rabbiniz, önce geçen atalarınızın da Rabbidir." |
0127.Sâffât |
127. İlyas'ı yalanladılar, onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir. |
0128.Sâffât |
128. Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları hariç. |
0129.Sâffât |
129. Biz sonra gelenler içinde ona bir ün bıraktık. |
0130.Sâffât |
130. İlyas'a selâm olsun! |
0131.Sâffât |
131. Doğrusu biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız. |
0132.Sâffât |
132. Doğrusu o bizim mümin kullarımızdandı. |
0133.Sâffât |
133. Lut da şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerdendi. |
0134.Sâffât |
134. Biz de onu ve âilesini kurtardık. |
0135.Sâffât |
135. Yalnız bir koca karı geridekiler (helâke uğrayanlar) arasında kaldı. |
0136.Sâffât |
136. Sonra diğerlerini hep helâk ettik. |
0137.Sâffât |
137. Siz onların yerlerinden (yurtlarından) sabahları geçip gidiyorsunuz. |
0138.Sâffât |
138. Akşamları da. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? |
0139.Sâffât |
139. Şüphesiz ki Yunus da gönderilen peygamberlerdendi. |
0140.Sâffât |
140. Hani o bir vakit dolu bir gemiye kaçmıştı. |
0141.Sâffât |
141. Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çekmişti ve kaybedenlerden olmuştu. |
0142.Sâffât |
142. Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu. |
0143.Sâffât |
143. Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı, |
0144.Sâffât |
144. Tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı. |
0145.Sâffât |
145. Onu çıplak bir sahile attık, o hasta idi. |
0146.Sâffât |
146. Onun için geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik. |
0147.Sâffât |
147. Onu yüzbin veya daha fazla bir topluluğa peygamber olarak gönderdik. |
0148.Sâffât |
148. Nihayet ona inandılar, biz de onları bir süreye kadar yararlandırıp geçindirdik. |
0149.Sâffât |
149. Sor onlara: "Kızlar Rabbinin de, oğullar onların mı?" |
0150.Sâffât |
150. "Yoksa biz melekleri dişi olarak yarattık da, onlar o zaman buna şâhit mi idiler?" |
0151.Sâffât |
151. Dikkat edin! Gerçekten onlar uydurmalarından dolayı diyorlar ki: |
0152.Sâffât |
152. "Allah doğurdu." Hiç şüphesiz ki onlar yalancıdırlar. |
0153.Sâffât |
153. Allah kızları oğullara tercih mi etmiş? |
0154.Sâffât |
154. Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz? |
0155.Sâffât |
155. Hiç düşünmüyor musunuz? |
0156.Sâffât |
156. Yoksa sizin açıkça bir deliliniz mi var? |
0157.Sâffât |
157. Eğer doğru sözlü iseniz kitabınızı getirin! |
0158.Sâffât |
158. Bir de O'nunla cinler arasında bir nesep bağı uydurdular. Andolsun ki cinler de bilirler ki, onlar götürüleceklerdir. |
0159.Sâffât |
159. Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir. |
0160.Sâffât |
160. Ancak Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnâdır. |
0161.Sâffât |
161. Şüphesiz ki siz de taptıklarınız da, |
0162.Sâffât |
162. O'na karşı kimseyi kandırıp saptıramazsınız. |
0163.Sâffât |
163. Cehenneme girecek kimse hariç. |
0164.Sâffât |
164. "Bizden her birimiz için belirli bir makam vardır." |
0165.Sâffât |
165. "O saf saf dizilenler biziz biz!" |
0166.Sâffât |
166. "O tesbih edenler de biziz biz!" |
0167.Sâffât |
167. Onlar diyorlardı ki: |
0168.Sâffât |
168. "Evvelkilere verildiği gibi bize de kitap verilseydi." |
0169.Sâffât |
169. "Elbette Allah'ın ihlâslı kullarından olurduk." |
0170.Sâffât |
170. Böyle iken onu inkâr ettiler. Amma ileride bileceklerdir. |
0171.Sâffât |
171. Gönderilen peygamber kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti: |
0172.Sâffât |
172. Mutlaka kendilerine yardım edilecektir. |
0173.Sâffât |
173. Şüphesiz ki bizim ordumuz galip gelecektir. |
0174.Sâffât |
174. Bir süreye kadar sen onlardan yüz çevir. |
0175.Sâffât |
175. Onlara (inecek azabı) gözetle, onlar da görecekler. |
0176.Sâffât |
176. Yoksa azabımızı acele mi istiyorlar? |
0177.Sâffât |
177. Fakat o, yurtlarına indiğinde, o uyarılanların sabahı ne kötü olur! |
0178.Sâffât |
178. Bir süreye kadar sen onlardan yüz çevir. |
0179.Sâffât |
179. (İnecek azabı) gözetle, onlar da görecekler. |
0180.Sâffât |
180. Kudret ve şeref sahibi Rabbin onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir. |
0181.Sâffât |
181. Ve peygamberlere selâm olsun! |
0182.Sâffât |
182. Ve hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allah'a. |
01.Sad |
1. Sâd. Zikir sahibi Kur'an'a yemin ederim ki! |
02.Sad |
2. Kâfirler bilâkis bir gurur ve ayrılık içindedirler. |
03.Sad |
3. Onlardan önce nice nesiller helâk ettik. Feryat ettiler ve fakat artık kurtulma zamanı değildi. |
04.Sad |
4. Aralarından bir uyarıcının gelmesine hayret ettiler ve o kâfirler şöyle dediler: "Bu pek yalancı bir sihirbazdır." |
05.Sad |
5. "İlâhları bir tek ilâh mı yaptı? Doğrusu bu cidden tuhaf bir şeydir!" |
06.Sad |
6. Onların ileri gelenleri: "Haydi yürüyün! İlâhlarınıza bağlılıkta direnin! Şüphesiz ki bu sizden istenen bir şeydir!" diyerek kalkıp gittiler. |
07.Sad |
7. "Biz son din olan (Hıristiyanlıkta) bile böyle bir şey işitmedik. Bu ancak bir uydurmadır." |
08.Sad |
8. "Aramızda zikir ona mı indirilmiştir?" (dediler). Hayır! Doğrusu onlar benim zikrimden şüphe içindedirler. Hayır! Onlar azabımı henüz tatmadılar. |
09.Sad |
9. Yoksa O Aziz ve Vehhâb olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır? |
010.Sad |
10. Yoksa göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların mülkü onların mıdır? Öyleyse sebeplere tevessül etsinler de yükselsinler. |
011.Sad |
11. Onlar değişik gruplardan ibaret bir ordudur. İşte şurada hezimete uğratılacaklardır. |
012.Sad |
12. Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi ve sarsılmaz bir saltanatın sahibi Firavun da yalanlamıştı. |
013.Sad |
13. Semud, Lut kavmi ve Eyke halkı da (yalanladılar). İşte bunlar (Hakk ve hakikata karşı isyanda) birleşen fırkalardır. |
014.Sad |
14. Hepsi de peygamberleri yalanladılar ve azabımı hakettiler. |
015.Sad |
15. Bunlar bir anlık gecikmesi dahi olmayan korkunç bir sesten başkasını beklemiyorlar. |
016.Sad |
16. Ve dediler ki: "Rabbimiz! Bizim payımızı hesap gününden önce hemen ver!" |
017.Sad |
17. Resulüm! Onların söylediklerine sabret. Bizim güçlü kulumuz Davut'u an! Doğrusu o, daima Allah'a yönelirdi. |
018.Sad |
18. Biz dağları onun emrine vermiştik. Sabah akşam onunla beraber tesbih ederlerdi. |
019.Sad |
19. Kuşları da toplu halde ona boyun eğdirdik. Her biri ona yönelmekteydi. |
020.Sad |
20. Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiştik. Ona hikmet ve güzel konuşma, anlatma üstünlüğü vermiştik. |
021.Sad |
21. Sana o dâvâcıların haberi geldi mi? Hani onlar mâbedin duvarına tırmanıp çıkmışlardı. |
022.Sad |
22. Davut'un yanına girmişlerdi de o onlardan ürkmüştü. "Korkma! Biz birbirine hasım iki dâvâcıyız. Birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Aramızda adaletle hükmet! Hak olan sınırı aşma, bize doğru yolu göster!" |
023.Sad |
23. "Bu benim kardeşimdir. Onun doksandokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken: ‘Onu da bana ver!' dedi ve beni tartışmada yendi." |
024.Sad |
24. Davut: "Andolsun ki senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. Ancak iman edip de sâlih amellerde bulunanlar müstesnâdır. Onlar da ne kadar azdır!" dedi. Davut kendisini imtihan ettiğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret diledi. Eğilip secdeye kapandı, tevbe edip Allah'a yöneldi. |
025.Sad |
25. Biz de onu bağışladık. Şüphesiz ki onun bizim katımızda yakınlığı ve âkibet güzelliği vardır. |
026.Sad |
26. "Ey Davut! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet! Hevâ ve hevese uyma! Yoksa seni Allah yolundan saptırır. Şüphesiz ki Allah yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır." |
027.Sad |
27. Biz göğü, yeri ve ikisinin arasında bulunanları boş yere yaratmadık. Bu, kâfirlerin zannıdır. Ateşten dolayı vay o kâfirlere! |
028.Sad |
28. Yoksa biz iman edip de sâlih ameller yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi yapacağız? Biz takvâ sahiplerini yoldan çıkanlar gibi mi tutacağız? |
029.Sad |
29. Resulüm! Bu Kur'an, âyetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve akl-ı selim sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz feyz kaynağı mübarek bir kitaptır. |
030.Sad |
30. Davut'a da Süleyman'ı bahşettik. O ne güzel kul idi, daima Allah'a yönelirdi. |
031.Sad |
31. Ona bir akşam üstü, üç ayağının üzerine durup bir ayağını tırnağının üzerine diken, çalımlı safkan koşu atları sunulmuştu. |
032.Sad |
32. Dedi ki: "Ben mal sevgisini Rabbimi anmama vesile olduğu için tercih ettim." Tâ ki toz perdesi altında gözden kayboldular. |
033.Sad |
33. "Onları bana getirin!" (dedi). Bacaklarını ve boynunu okşamaya başladı. |
034.Sad |
34. Andolsun ki biz Süleyman'ı imtihandan geçirdik ve tahtının üstüne bir ceset atıverdik. Sonra o yine eski haline döndü. |
035.Sad |
35. Dedi ki: "Ey Rabbim! Beni bağışla! Bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver! Şüphesiz ki sen karşılıksız bağışta bulunansın. |
036.Sad |
36. Biz rüzgârı onun emrine verdik, onun emri ile istediği yere akıp gidiyordu. |
037.Sad |
37. Bina yapan, dalgıçlık eden her şeytanı da. |
038.Sad |
38. Demir halkalarla bağlı diğerlerini de (ona baş eğdirdik). |
039.Sad |
39. İşte bu bizim bağışımızdır. Sen de bol bol ver, veya yanında tut, hesapsızdır. |
040.Sad |
40. Şüphesiz ki onun bizim katımızda yakınlığı ve âkibet güzelliği vardır. |
041.Sad |
41. Resulüm! Kulumuz Eyyub'u da an! O Rabbine: "Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi." diye nidâ etmişti. |
042.Sad |
42. "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su!" |
043.Sad |
43. Bizden bir rahmet ve akl-ı selim sahipleri için de bir hatıra olmak üzere ona hem âilesini hem de onlarla beraber bir mislini daha bağışladık. |
044.Sad |
44. "Eline bir demet sap al, onunla vur, yeminini böylece yerine getir." Doğrusu biz onu çok sabırlı bulmuştuk. O ne iyi kul idi! Daima Allah'a yönelirdi. |
045.Sad |
45. Resulüm! Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da an! |
046.Sad |
46. Biz onları ahiret yurdunu düşünen, ihlâslı kimseler kıldık. |
047.Sad |
47. Doğrusu onlar bizim katımızda seçkin ve iyi kimselerdendir. |
048.Sad |
48. Resulüm! İsmail'i, Elyesâ'yı, Zülkifl'i de an! Hepsi de iyilerdendir. |
049.Sad |
49. İşte bu bir zikirdir ve doğrusu muttakilere güzel bir gelecek vardır. |
050.Sad |
50. Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır. |
051.Sad |
51. Orada koltuklara yaslanarak birçok meyveler ve içecekler isterler. |
052.Sad |
52. Yanlarında da gözlerini eşlerinden ayırmayan, hep aynı yaşta nâzeninler vardır. |
053.Sad |
53. İşte hesap günü için size vaad olunan şeyler bunlardır. |
054.Sad |
54. Şüphesiz ki bu bizim tükenmek bilmeyen rızkımızdır. |
055.Sad |
55. Bu böyle! Şüphesiz ki azgınlar için çok kötü bir dönüş yeri vardır. |
056.Sad |
56. O da cehennemdir. Oraya girerler. O ne kötü bir yataktır! |
057.Sad |
57. İşte kaynar su ve irin! Tadsınlar onu! |
058.Sad |
58. Bunlara benzer daha çeşit çeşit acılar da vardır. |
059.Sad |
59. (İnkârcıların ileri gelenlerine): "İşte şunlar peşinize düşüp sizinle beraber gerçeğe karşı direnenlerdir." (denildiğinde, liderler): "Onlara merhaba yok, rahat yüzü görmesinler. Çünkü onlar da ateşe gireceklerdir." (derler). |
060.Sad |
60. (Uyanlar uyulanlara): "Asıl size merhaba yok! Siz rahat yüzü görmeyin! Bunu başımıza getiren sizsiniz. Ne kötü bir durak! " derler. |
061.Sad |
61. Yine onlar: "Ey Rabbimiz! Bunu bizim başımıza kim getirdiyse, ateşte azabını kat kat artır!" derler. |
062.Sad |
62. Derler ki: "Kendilerini dünyada iken kötü saydığımız kimseleri burada niçin göremiyoruz? " |
063.Sad |
63. "Onları alaya alırdık. Yoksa gözler şimdi onlardan başka tarafa mı kaymıştır (da onları göremiyoruz)? |
064.Sad |
64. İşte cehennemliklerin birbirleriyle bu şekilde tartışmaları gerçektir, muhakkak olacaktır. |
065.Sad |
65. Resulüm! De ki: "Ben ancak bir uyarıcıyım. Vâhid, Kahhar olan Allah'tan başka bir ilâh yoktur." |
066.Sad |
66. "Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir. Azîz'dir, Ğaffar'dır." |
067.Sad |
67. Resulüm! De ki: "Bu büyük bir haberdir." |
068.Sad |
68. "Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz." |
069.Sad |
69. "Mele-i â'lâ'da kendi aralarındaki tartışmalarına dair benim hiçbir bilgim yoktu." |
070.Sad |
70. Bana sadece vahyolunmaktadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." |
071.Sad |
71. Rabbin meleklere: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım." demişti. |
072.Sad |
72. "Onu düzenlediğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!" |
073.Sad |
73. Bunun üzerine bütün melekler hemen secde ettiler. |
074.Sad |
74. Yalnız İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu. |
075.Sad |
75. Allah: "Ey iblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden mi oldun?" dedi. |
076.Sad |
76. İblis: "Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." dedi. |
077.Sad |
77. Allah dedi ki: "Defol oradan! Sen artık kovuldun." |
078.Sad |
78. "Ceza gününe kadar lânetim senin üzerinedir." |
079.Sad |
79. İblis: "Ey Rabbim! Bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar mühlet ver!" dedi. |
080.Sad |
80. Allah dedi ki: "Sen mühlet verilenlerdensin." |
081.Sad |
81. "O bilinen vaktin gününe kadar." |
082.Sad |
82. Dedi ki: "Senin izzetine yemin ederim ki, onların hepsini mutlaka azdıracağım." |
083.Sad |
83. "Yalnız içlerinden ihlâsa erdirilmiş kulların hariç." |
084.Sad |
84. Allah dedi ki: "İşte doğrusu, ki ben hep doğruyu söylerim." |
085.Sad |
85. "Mutlaka sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım." |
086.Sad |
86. Resulüm! Onlara de ki: "Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Kendiliğimden bir şey iddiâ edenlerden de değilim." |
087.Sad |
87. Bu Kur'an ancak âlemler için bir öğüttür. |
088.Sad |
88. Onun verdiği haberin doğruluğunu bir müddet sonra muhakkak bileceksiniz. |
01.Zümer |
1. Kitab'ın indirilmesi Azîz ve hikmet sahibi olan Allah katındandır. |
02.Zümer |
2. Şüphesiz ki biz Kitab'ı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allah'a has kılarak ihlâs ile kulluk et. |
03.Zümer |
3. İyi bil ki hâlis din ancak Allah'ındır. Allah'tan başkasını kendilerine veliler edinenler: "Bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye onlara kulluk ediyoruz." derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah yalancı ve kızıl kâfiri doğru yola iletmez. |
04.Zümer |
4. Eğer Allah evlât edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini seçerdi. O münezzehtir. O, tek ve Kahhar olan Allah'tır. |
05.Zümer |
5. Allah gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine sarıyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ay'ı musahhar kılmıştır. Bunların herbiri, muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. Dikkat et! O Azîz'dir, çok bağışlayandır. |
06.Zümer |
6. Sizi bir tek candan yarattı. Sonra ondan da eşini vâretti. Sizin için davarlardan erkekli dişili sekiz çift indirmiştir. Sizi analarınızın karnında üç ayrı karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratır. İşte Rabbiniz Allah budur. Hükümranlık O'nundur. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyken nasıl oluyor da çevriliyorsunuz? |
07.Zümer |
7. Eğer kâfir olursanız, bilin ki Allah size muhtaç değildir. O, kullarının küfrüne râzı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için ona râzı olur. Hiçbir günahkâr diğerinin günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. Yaptıklarınızı O size haber verir. Şüphesiz ki O göğüslerin özünü bilendir. |
08.Zümer |
8. İnsanın başına bir sıkıntı gelince Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah kendi katından ona bir nimet verince, önceden O'na yalvarmış olduğunu unutuverir. O'nun yolundan saptırmak için, Allah'a eşler koşar. De ki: "Küfrünle biraz oyalanadur. Çünkü sen muhakkak ki cehennem halkındansın." |
09.Zümer |
9. Yoksa o, geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten korkan ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Ancak sağlam akıl sahipleri öğüt ve ibret alırlar. |
010.Zümer |
10. De ki: "Ey iman eden kullarım! Rabbinizden korkun. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın arzı geniştir. Sabredenlere ecir ve mükâfatları hesapsız ödenecektir." |
011.Zümer |
11. De ki: "Şüphesiz ki ben, dini yalnız Allah'a hâlis kılarak kulluk etmekle emrolundum." |
012.Zümer |
12. "Ve ben müslümanların ilki olmakla emrolundum." |
013.Zümer |
13. De ki: "Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım." |
014.Zümer |
14. De ki: "Ben dinimde ihlâs ile ancak Allah'a kulluk ederim." |
015.Zümer |
15. Siz de O'ndan başka dilediğinize tapın. De ki: "Asıl hüsrana uğrayanlar, kıyamet gününde hem kendilerini hem de âilelerini (mensuplarını) ziyana sokanlardır. İyi bilin ki işte apaçık hüsran budur!" |
016.Zümer |
16. Onların üstlerinde (gölgeler gibi üstüste gelmiş) ateşten tabakalar, altlarında da ateşten tabakalar var. İşte Allah kullarını bununla korkutuyor. "Ey kullarım! Benden korkun." |
017.Zümer |
17. Tağut'a tapmaktan kaçınıp Allah'a yönelenlere müjde vardır. O hâlde kullarımı müjdele! |
018.Zümer |
18. O kullarım ki, sözü işitip de onun en güzeline uyarlar. İşte bunlar Allah'ın kendilerine hidayet ettiği kimselerdir. İşte bunlar öz akıl sahiplerinin tâ kendileridir. |
019.Zümer |
19. Hakkında azap hükmü hak olmuş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın? |
020.Zümer |
20. Fakat Rablerinden korkanlar için üstüste bina edilmiş binalar var, odaların altından da ırmaklar akmaktadır. Bu Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden dönmez. |
021.Zümer |
21. Allah'ın gökten bir su indirip, onu yerdeki kaynaklara yerleştiren, sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiren olduğunu görmez misin? Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru bir çöpe çevirir. Şüphesiz ki bunda akl-ı selim sahipleri için bir öğüt vardır. |
022.Zümer |
22. Allah bir kimsenin kalbini müslümanlık için açarsa, o Rabbinden verilen bir nur üzerinde değil midir? Kalpleri Allah'ı zikretmeye kaskatı olan kimselere ise yazıklar olsun! Onlar apaçık dalâlet içindedirler. |
023.Zümer |
23. Allah sözün en güzeli olan Kur'an'ı; âyetleri birbirine benzer, uyumlu, ahenkli ve yer yer tekrar eden bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların (bu Kitab'ın etkisinden) derileri ürperir. Sonra hem derileri hem de kalpleri Allah'ın zikrine (yönelerek) yumuşar. Bu kitap, Allah'ın hidayet rehberidir. Dilediğini onunla doğru yola iletir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz. |
024.Zümer |
24. Kıyamet gününde yüzünü şiddetli azaptan korumaya çalışan kimse, (bu azaptan kurtulan) kimse gibi midir? Zâlimlere: "Kazandığınızı tadın!" denilir. |
025.Zümer |
25. Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) yalanladılar da, hiç ummadıkları bir yerden onlara azap geldi. |
026.Zümer |
26. Böylece Allah onlara dünya hayatında rezilliği tattırdı. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı! |
027.Zümer |
27. Gerçekten bu Kur'an'da öğüt alsınlar diye insanlar için her türlü temsili anlatmışızdır. |
028.Zümer |
28. O, eğriliği bulunmayan (pürüzsüz) Arapça bir Kur'an'dır. Belki korkarlar. |
029.Zümer |
29. Allah bir misal verir: Bir adamın huysuz ve birbiriyle ortak bir kaç efendisi var. Bir diğer adamın da bir tek efendisi var. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd Allah'a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler. |
030.Zümer |
30. Resulüm! Elbette sen de öleceksin, onlar da ölecekler. |
031.Zümer |
31. Sonra siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme olacaksınız. |
032.Zümer |
32. Allah'a karşı yalan uydurandan ve kendisine gelmiş olan doğruyu yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Cehennemde kâfirler için bir yer yok mudur? |
033.Zümer |
33. Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler, işte onlar takvâ sahipleridir. |
034.Zümer |
34. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, muhsinlerin mükâfatıdır. |
035.Zümer |
35. Allah bununla onların yaptıklarının en kötülerini bile örtecek ve yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlarını verecektir. |
036.Zümer |
36. Allah kuluna kâfi değil mi? Seni O'ndan başkaları ile korkutuyorlar. Allah kimi dalâlette bırakırsa ona hidayet edecek yoktur. |
037.Zümer |
37. Allah'ın hidayete erdirdiğini de dalâlete düşürüp saptıracak yoktur. Allah Azîz ve intikam alıcı değil midir? |
038.Zümer |
38. Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, elbette: "Allah'tır!" derler. De ki: "Öyle ise söyleyin bana; eğer Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilerse, O'nun bu rahmetini önleyebilirler mi?" De ki: "Allah bana yeter." Tevekkül edenler ancak O'na tevekkül etsinler. |
039.Zümer |
39. De ki: "Ey kavmim! Durumunuzun gerektirdiğini yapın. Doğrusu ben de yapıyorum. Yakında bileceksiniz!" |
040.Zümer |
40. "Kendisini rezil edecek azap kime gelecek, sürekli azap kime inecek!" |
041.Zümer |
41. Resulüm! Şüphesiz ki biz bu Kur'an'ı insanlar için sana hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi yararınadır. Kim de saparsa kendi zararına sapmış olur. Sen onların üzerine vekil değilsin. |
042.Zümer |
42. Allah öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerin ruhunu yanında tutar, diğerlerini belli bir süreye kadar (bedenlerine) gönderir. Şüphesiz ki bunda iyi düşünen kimseler için âyetler (öğütler ve ibretler) vardır. |
043.Zümer |
43. Yoksa onlar Allah'tan başka şefaatçılar mı edindiler? De ki: "Onlar hiçbir şeye sahip olmadıkları, akıl da erdiremedikleri hâlde mi?" |
044.Zümer |
44. De ki: "Bütün şefaat (hakkı) Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz." |
045.Zümer |
45. Allah ortaksız olarak zikredildiği zaman ahirete inanmayanların kalpleri nefretle çarpar. O'ndan başkaları anıldığı zaman ise, hemen yüzleri güler. |
046.Zümer |
46. De ki: "Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de âşikârı da bilen Allah'ım! Kullarının arasında ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen verirsin." |
047.Zümer |
47. Eğer yeryüzünde bulunanların hepsi ve bir o kadarı daha o zâlimlerin olsaydı, kıyamet günü o kötü azaptan kurtulmak için hepsini de fedâ ederlerdi. O gün Allah tarafından, hiç hesaba katmadıkları şeyler karşılarına çıkacaktır. |
048.Zümer |
48. Kazandıkları şeylerin (yaptıkları işlerin) kötülükleri o gün karşılarına çıkmış ve alaya aldıkları azap onları çepeçevre kuşatmıştır. |
049.Zümer |
49. İnsana bir zarar dokunduğu zaman, (başına bir sıkıntı gelince) bize yalvarır. Sonra kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimizde: "Bu bana bilgimden dolayı verilmiştir." der. Hayır! O bir imtihandır, fakat çokları bilmezler. |
050.Zümer |
50. Onlardan öncekiler de bunu söylemişlerdi. Amma kazandıkları şeyler kendilerine hiçbir fayda sağlamadı. |
051.Zümer |
51. Bunun için yaptıkları kötülüklerin vebâli onları yakaladı. Bunlardan da zulmedenlerin işledikleri kötülükler başlarına gelecektir. Bu hususta Allah'ı âciz bırakamazlar. |
052.Zümer |
52. Bilmiyorlar mı ki Allah, rızkı dilediğine bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz ki bunda iman etmiş bir kavim için âyetler (ibretler) vardır. |
053.Zümer |
53. De ki: "Ey kendilerine kötülük edip haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok bağışlayan, çok merhamet edendir." |
054.Zümer |
54. Rabbinize yönelin, size azap gelip çatmadan evvel O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. |
055.Zümer |
55. Siz farkında değilken ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun! |
056.Zümer |
56. Ki, hiçbir kimse: "Allah'a karşı aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim!" demesin. |
057.Zümer |
57. Veya: "Allah bana hidayet etseydi, elbette takvâ sahiplerinden olurdum." demesin. |
058.Zümer |
58. Yahut da azabı gördüğü zaman: "Keşke benim için dönüş imkânı bulunsa da iyilerden olsam!" demesin. |
059.Zümer |
59. Hayır! Sana âyetlerim gelmişti de sen onları yalanlamış, büyüklük taslayıp kâfirlerden olmuştun. |
060.Zümer |
60. Kıyamet gününde, Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerini simsiyah kesilmiş görürsün. Büyüklük taslayanlar için cehennemde barınacak yer yok mudur? |
061.Zümer |
61. Allah takvâ sahiplerini imanları (ve amelleri) sebebiyle kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir kötülük dokunmaz, onlar mahzun da olmazlar. |
062.Zümer |
62. Allah her şeyin yaratıcısıdır ve O her şeye vekildir. |
063.Zümer |
63. Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler var ya, işte onlar hüsrana uğrayanlardır. |
064.Zümer |
64. Resulüm! De ki: "Siz bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz ey cahiller?!" |
065.Zümer |
65. Andolsun ki sana da senden öncekilere de şu vahyolunmuştur: Eğer Allah'a şirk koşarsan, amelin mutlaka boşa gider ve elbette hüsrana uğrayanlardan olursun. |
066.Zümer |
66. Hayır! Yalnız Allah'a ibadet et ve şükredenlerden ol. |
067.Zümer |
67. Onlar Allah'ı lâyıkıyla takdir edip bilemediler. Yer kıyamet günü O'nun avucundadır. Gökler ise sağ eliyle dürülmüştür. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden yüce ve münezzehtir. |
068.Zümer |
68. Sur'a üflenince, Allah'ın diledikleri bir yana, göklerde olanlar yerde olanlar hepsi düşüp ölmüş olacaktır. Sonra bir daha üflenince, hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar. |
069.Zümer |
69. Mahşer yeri Rabbinin nuru ile aydınlanır. Kitap konulur. Peygamberler ve şâhitler getirilir. Sonra aralarında hak ve adaletle hükmolunur ve onlar aslâ haksızlığa uğratılmazlar. |
070.Zümer |
70. Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. Çünkü Allah onların ne yaptıklarını en iyi bilendir. |
071.Zümer |
71. İnkâr edenler bölük bölük cehenneme sürülürler. Oraya vardıklarında cehennem kapıları açılır. Bekçiler onlara: "Size içinizden Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bu gününüzle yüzyüze geleceğinize dair sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" derler. Onlar da: "Evet geldi, lâkin azap sözü kâfirler üzerine hak oldu." derler. |
072.Zümer |
72. "Ebedî olarak içinde kalmak üzere girin cehennemin kapılarından! O kendini beğenmişlerin yerleşip kalacakları yer ne kötüdür!" denilir. |
073.Zümer |
73. Rablerinden korkanlar da bölük bölük cennete götürülürler. Oraya geldiklerinde cennet kapıları açılır. Bekçiler onlara derler ki: "Selâm olsun size! Hoş geldiniz! Ebedî olarak içinde kalmak üzere buraya girin!" |
074.Zümer |
74. Onlar da derler ki: "Bize verdiği sözü yerine getiren ve bizi cennete vâris kılan Allah'a hamdolsun. Cennette istediğimiz yerde oturuyoruz. (Allah için) çalışanların mükâfatı ne güzelmiş!" |
075.Zümer |
75. Melekleri görürsün ki, Rablerini hamd ile tesbih ederek Arş'ın etrafını kuşatmışlardır. Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve: "Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun!" denilmiştir. |
01.Mü’min |
1. Hâ. Mîm. |
02.Mü’min |
2. Kitab'ın indirilmesi Azîz ve her şeyi en iyi bilen Allah katındandır. |
03.Mü’min |
3. O; günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası şiddetli, lütfu bol olandır. O'ndan başka ilâh yoktur. Dönüş yalnız O'nadır. |
04.Mü’min |
4. Kâfirlerden başkası Allah'ın âyetleri hakkında mücadele etmez. Onların şehirlerde gezip dolaşmaları seni aldatmasın. |
05.Mü’min |
5. Onlardan önce Nuh kavmi ve onlardan sonraki topluluklar da (peygamberlerini) yalanlamış, her ümmet kendi peygamberini yakalamaya azmetmişti. Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi. Bunun üzerine ben de onları yakaladım. Cezalandırmam nasılmış gör! |
06.Mü’min |
6. Kâfirlerin cehennemlik olduklarına dair Rabbinin sözü böylece gerçekleşmişti. |
07.Mü’min |
7. Arş'ı taşıyan ve onun çevresinde bulunanlar Rablerini hamd ile tesbih ederler. O'na iman ederler ve müminler için de mağfiret dilerler. (Şöyle derler): "Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla, onları cehennem azabından koru." |
08.Mü’min |
8. "Ey Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olan kimseleri de kendilerine vâdettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz Azîz ve Hakîm olan sensin!" |
09.Mü’min |
9. "Onları kötülüklerden koru! Sen kimi kötülüklerden korursan, o gün muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş olursun. İşte bu en büyük kurtuluştur." |
010.Mü’min |
10. Kâfirlere şöyle seslenilir: "Allah'ın buğzu, sizin kendi kendinize olan buğzunuzdan elbette daha büyüktür. Çünkü siz imana dâvet edilirdiniz de inkâr ederdiniz." |
011.Mü’min |
11. Onlar: "Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Günahlarımızı itiraf ettik. Bir daha (bu ateşten) çıkmaya yol var mıdır?" derler. |
012.Mü’min |
12. Bunun sebebi şudur: "Zira siz bir Allah'a çağırıldığınız zaman inkâr ederdiniz, O'na ortak koşulunca inanırdınız. Bugün hüküm, yücelerin yücesi ulu Allah'ındır." |
013.Mü’min |
13. O Allah ki, size âyetlerini gösteriyor ve sizin için gökten rızık indiriyor. Fakat O'na yönelmiş olanlardan başkası ibret almaz. |
014.Mü’min |
14. Kâfirlerin hoşuna gitmese de, siz Allah'a, dini yalnız O'na hâlis kılarak duâ edin. |
015.Mü’min |
15. Dereceleri yükselten Arş'ın sahibi Allah, kavuşma gününün dehşetini haber vermek için, kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir. |
016.Mü’min |
16. O gün onlar meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bu gün mülk kimindir? Tek ve kahhar olan Allah'ındır! |
017.Mü’min |
17. O gün herkese kazandığının karşılığı verilir. O gün kimseye haksızlık yapılmaz. Şüphesiz ki Allah hesabı çabuk görendir. |
018.Mü’min |
18. Resulüm! Onları o yaklaşan güne karşı uyar. Öyle bir gün ki, yürekleri ağızlarına gelir ve kederlerinden yutkunur dururlar. Zâlimlerin ne bir dostu ne de sözü dinlenecek bir şefaatçısı vardır. |
019.Mü’min |
19. Allah gözlerin hâin bakışını, göğüslerin gizlediği her şeyi bilir. |
020.Mü’min |
20. Allah hak ile hüküm verir. O'nu bırakıp taptıkları ise, hiçbir şeyle hüküm veremezler. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir. |
021.Mü’min |
21. Onlar yeryüzünde gezip kendilerinden öncekilerin nasıl bir âkibete uğradıklarını görmüyorlar mı? Onlar kendilerinden daha kuvvetli ve eserler bakımından kendilerinden daha üstün idiler. Böyleyken Allah onları günahları ile yakaladı ve onları Allah'tan koruyan da olmadı. |
022.Mü’min |
22. Bunun sebebi, peygamberleri kendilerine apaçık delillerle geldikleri halde, inkâr etmeleri idi. Allah da onları tutup yakalayıverdi. Muhakkak ki O kuvvetlidir, cezalandırması pek şiddetlidir. |
023.Mü’min |
23. Andolsun ki biz Musa'yı âyetlerimizle ve apaçık bir delil ile gönderdik. |
024.Mü’min |
24. Firavun'a, Hâmân'a ve Kârun'a. Onlar: "Bu çok yalancı bir sihirbazdır!" dediler. |
025.Mü’min |
25. O, katımızdan kendilerine hakkı getirince: "Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın." dediler. Halbuki kâfirlerin tuzağı ne olursa olsun daima boşa çıkar. |
026.Mü’min |
26. Firavun: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim! (O varsın) Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, sizin dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum." |
027.Mü’min |
27. Musa dedi ki: "Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığınırım." |
028.Mü’min |
28. Firavun'un âilesinden olup imanını gizleyen mümin bir adam dedi ki: "Rabbim Allah'tır, diyen bir adamı mı öldüreceksiniz? Halbuki o Rabbinizden size apaçık mucizelerle gelmiştir. Eğer yalancı ise yalanı kendisinedir. Eğer doğru sözlü ise, sizi tehdit ettiklerinin bir kısmı başınıza gelebilir. Doğrusu Allah, haddi aşan, yalancı olan kimseyi doğru yola iletmez." |
029.Mü’min |
29. "Ey kavmim! Bugün memlekette hükümranlık sizindir, başta olanlar sizsiniz. Amma Allah'ın hışmı bize gelip çatarsa, kim bizi Allah'ın hışmından kurtarır?" Firavun dedi ki: "Ben size yalnızca kendi görüşümü söylüyorum ve size ancak doğru yolu gösteriyorum." |
030.Mü’min |
30. İman eden adam dedi ki: "Ey kavmim! Doğrusu sizin için, (peygamberleri yalanlayan) toplulukların uğradıkları bir günün benzerinden korkuyorum." |
031.Mü’min |
31. "Nuh kavminin, Âd, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi. Allah kullarına zulmetmek istemez." |
032.Mü’min |
32. "Ey kavmim! Âh-u figân gününden sizin hesabınıza korkuyorum." |
033.Mü’min |
33. "Arkanıza dönüp kaçacağınız gün, Allah'a karşı sizi himaye eden bulunmaz. Allah'ın saptırdığını doğru yola getirecek yoktur." |
034.Mü’min |
34. Andolsun ki daha önce Yusuf da size apaçık deliller (mucizeler) getirmişti. Onun size getirdiği şeyler hakkında da kuşkulanıp durmuştunuz. Hatta o vefat edince: "Bundan sonra Allah aslâ bir peygamber göndermez." dediniz. İşte Allah, haddi aşan şüpheci kimseleri böyle şaşırtır. |
035.Mü’min |
35. Onlar kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın âyetleri hakkında tartışırlar. Gerek Allah katında gerek iman edenlerin yanında bu davranışa karşı kızgınlık ve öfke büyümüştür. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler. |
036.Mü’min |
36. Firavun dedi ki: "Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap. Belki yollara erişirim." |
037.Mü’min |
37. "Göklerin yollarına erişirim de Musa'nın ilâhını görürüm. Doğrusu ben onu yalancı sanıyorum." Böylece Firavun'a yaptığı kötü iş güzel gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı tamamen boşa çıktı. |
038.Mü’min |
38. İman eden adam dedi ki: "Ey kavmim! Siz bana uyun ki size doğru yolu göstereyim." |
039.Mü’min |
39. "Ey kavmim! Bu dünya hayatı ancak geçici bir menfaattan ibarettir. Ahiret ise, devamlı olarak durulacak yerdir." |
040.Mü’min |
40. Kim bir kötülük işlerse, ancak onun misliyle cezalandırılır. Erkek olsun kadın olsun, kim de inanmış bir mümin olarak amel-i sâlih işlerse, işte onlar cennete girerler ve orada hesapsız olarak rızıklandırılırlar. |
041.Mü’min |
41. "Ey kavmim! Bu başıma gelen nedir? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz!" |
042.Mü’min |
42. "Siz beni Allah'ı inkâr etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyi O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz; ben ise sizi Aziz olan, bağışlaması çok olan Allah'a çağırıyorum." |
043.Mü’min |
43. "Sizin beni kendisine ibadete çağırdığınız şeylerin, ne dünyada ne de âhirette hiçbir dâvet gücü yoktur. Hepimizin dönüşü Allah'adır. Bütün haddi aşanlar şüphesiz ki cehennemliktirler." |
044.Mü’min |
44. "Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz ki Allah kullarını görmektedir." |
045.Mü’min |
45. Nihayet Allah onu, onların kurmak istedikleri tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un kavmini ise o kötü azap kuşatıverdi. |
046.Mü’min |
46. Onlar (kabirlerinde kıyamet gününe kadar) sabah-akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet koptuğu gün de: "Firavun hanedânını azabın en çetinine sokun!" denilir. |
047.Mü’min |
47. Ateşin içinde birbirleriyle çekişip tartışırlarken; güçsüz ve zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara: "Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını olsun bizden savabilir misiniz?" derler. |
048.Mü’min |
48. O büyüklük taslayanlar: "Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi." derler. |
049.Mü’min |
49. Ateşte bulunanlar cehennemin bekçilerine: "Rabbinize yalvarın, hiç değilse bir gün olsun azabımızı biraz hafifletsin." derler. |
050.Mü’min |
50. Bekçiler: "Size peygamberleriniz açık açık delillerle (mucizelerle) gelmemiş miydi?" derler. Onlar da: "Evet gelmişti." derler. Bekçiler: "O halde kendiniz yalvarın." derler. İnkârcıların yalvarışı şüphesiz boşunadır. |
051.Mü’min |
51. Şüphesiz ki biz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem de şâhitlerin dikildiği günde yardım ederiz. |
052.Mü’min |
52. O gün zâlimlere özür beyan etmeleri hiçbir fayda sağlamaz. Lânet onlaradır, en kötü yurt da onlarındır. |
053.Mü’min |
53. Andolsun ki biz Musa'ya hidayet verdik ve İsrâiloğullarına da o Kitab'ı miras bıraktık. |
054.Mü’min |
54. Sağlam akıl sahipleri için bir doğruluk rehberi ve bir öğüt olmak üzere. |
055.Mü’min |
55. Resulüm! Sabret! Çünkü Allah'ın vaadi gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste! Rabbini akşam sabah hamd ile tesbih et! |
056.Mü’min |
56. Kendilerine verilmiş kesin bir delil ve salâhiyet olmaksızın, Allah'ın âyetleri üzerinde tartışanların gönüllerinde hiç şüphe yok ki aslâ erişemeyecekleri bir büyüklük taslamaktan başka bir şey yoktur. Öyleyse sen Allah'a sığın. Şüphesiz ki O işitendir, görendir. |
057.Mü’min |
57. Göklerin ve yerin yaratılması, elbette ki insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler. |
058.Mü’min |
58. Körle gören, iman edip sâlih amel işleyenlerle kötülük yapan bir olmaz. Ne de az düşünüyorsunuz! |
059.Mü’min |
59. Kıyamet saati mutlaka gelecektir, bunda aslâ şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu inanmıyor. |
060.Mü’min |
60. Rabbiniz buyurdu ki: "Bana duâ edin, duânıza icabet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, alçaltılmış olarak cehenneme gireceklerdir." |
061.Mü’min |
61. Rabbiniz Allah O'dur ki, geceyi dinlenesiniz diye, gündüzü de görmeniz için yaratmıştır. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı lütufkârdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler. |
062.Mü’min |
62. İşte Rabbiniz Allah budur. O her şeyin yaratıcısıdır. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O halde nasıl olup da döndürülüyorsunuz? |
063.Mü’min |
63. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler işte böyle döndürülür. |
064.Mü’min |
64. O Allah ki yeryüzünü sizin için durulacak yer, göğü de kubbeli bir çatı yaptı. Size şekil verdi, sonra da şekillerinizi güzelleştirdi. Temiz şeylerden size rızık verdi. İşte Rabbiniz olan Allah budur, âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir! |
065.Mü’min |
65. O Hayy'dır (ezelî ve ebedî hayat ile bâkidir). O'ndan başka ilâh yoktur. O halde dinde ihlâs ve samimiyet erbabı olarak O'na duâ edin. Hamd âlemlerin Rabbine mahsustur. |
066.Mü’min |
66. De ki: "Bana Rabbimden apaçık deliller gelince, ben sizin Allah'ı bırakıp da o taptıklarınıza ibadet etmekten kesinlikle men olundum ve bana âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi." |
067.Mü’min |
67. O Allah ki, sizi topraktan yarattı. Sonra nutfeden, sonra kan pıhtısından meydana getirdi. Sizi bir bebek olarak dünyaya çıkarıyor. Sonra güçlü kuvvetli bir çağa erişiyorsunuz. Sonra da yaşlanıp ihtiyarlıyorsunuz. Kiminiz daha önce vefat ettirilirsiniz, kiminiz de belli bir süreye ulaşırsınız. Belki artık düşünürsünüz. |
068.Mü’min |
68. Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasını diledi mi, ona sadece "Ol!" der, o da oluverir. |
069.Mü’min |
69. Allah'ın âyetleri üzerinde tartışanları görmez misin? Nasıl da döndürülüyorlar? |
070.Mü’min |
70. Onlar Kitab'ı (Kur'an'ı) ve peygamberlerimizle gönderdiklerimizi yalanlayanlardır. Pek yakında bilecekler! |
071.Mü’min |
71. Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde sürükleneceklerdir. |
072.Mü’min |
72. Kaynar suyun içinde. Sonra da ateşte yakılacaklardır. |
073.Mü’min |
73. Sonra da onlara denilecektir ki: "Ortak koştuklarınız nerede?" |
074.Mü’min |
74. "Allah'tan başka." Derler ki: "Bizden uzaklaştılar. Zaten biz önceleri hiçbir şeye tapmıyorduk." İşte Allah kâfirleri böyle şaşırtır. |
075.Mü’min |
75. Bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanızdan, aşırı derecede sevinip böbürlenmenizden ötürüdür. |
076.Mü’min |
76. Ebedî olarak içinde kalmak üzere girin cehennemin kapılarından! O kendini beğenmişlerin yerleşip kalacakları yer ne kötüdür! |
077.Mü’min |
77. Resulüm! Onun için sen sabret! Allah'ın vaadi şüphesiz ki gerçektir. Onlara vâdettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de veya seni alsak da, nihayet onların dönüşü bize olacaktır. |
078.Mü’min |
78. Andolsun ki senden önce de peygamberler gönderdik. Sana onların kimini anlattık, kimini de anlatmadık. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmadan herhangi bir âyeti (mucizeyi) kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri gelince de hak ile hükmolunur ve bâtılı seçenler o zaman hüsrana uğrarlar. |
079.Mü’min |
79. Allah kimine binesiniz, kiminden yiyesiniz diye sizin için hayvanları yarattı. |
080.Mü’min |
80. Onlarda sizin için daha başka faydalar da vardır. Gönüllerinizdeki bir arzuya onlara binerek ulaşırsınız. Hem onların hem gemilerin üstünde taşınırsınız. |
081.Mü’min |
81. Allah size âyetlerini (delillerini) gösteriyor. Artık Allah'ın âyetlerinden (delillerinden) hangisini inkâr edebilirsiniz? |
082.Mü’min |
82. Onlar yeryüzünde gezip de kendilerinden önce geçmiş kimselerin sonlarının nasıl olduğuna bakmazlar mı? Onlar bunlardan daha çok, daha kuvvetli ve yeryüzündeki eserleri bakımından daha sağlam idiler. Fakat kazandıkları şeyler kendilerine aslâ fayda vermemiştir. |
083.Mü’min |
83. Peygamberleri onlara apaçık delilleri getirince, kendilerinde olan ilim ile gururlandılar. Alaya aldıkları şey onları kuşatıverdi. |
084.Mü’min |
84. Artık o çetin azabımızı gördüklerinde: "Bir olan Allah'a inandık, O'na ortak koştuğumuz şeyleri de inkâr ettik." dediler. |
085.Mü’min |
85. Fakat çetin azabımızı gördükleri zaman iman etmiş olmaları kendilerine bir fayda vermeyecektir. Kulları hakkında Allah'ın önceden beri geçmiş olan sünneti (âdeti) budur. İşte kâfirler o zaman hüsrana uğramışlardır. |
01.Fussilet |
1. Hâ. Mîm. |
02.Fussilet |
2. (Bu Kur'an), Rahman ve Rahîm olan Allah katından indirilmiştir. |
03.Fussilet |
3. Bilen bir kavim için âyetleri uzun uzadıya açıklanmış, Arapça okunan bir Kitap'tır. |
04.Fussilet |
4. Müjdeleyici ve uyarıcıdır. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir, artık dinlemezler. |
05.Fussilet |
5. Ve dediler ki: "Bizi dâvet ettiğin şeye karşı kalplerimiz örtülüdür. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Bizimle senin aranda bir perde bulunmaktadır. Sen istediğini yap, biz de yapıyoruz." |
06.Fussilet |
6. Resulüm! De ki: "Ben de sizin gibi bir beşerim. Ancak bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor." Artık O'na yönelin, O'ndan mağfiret dileyin. Müşriklerin vay hâline! |
07.Fussilet |
7. O müşrikler ki, zekâtlarını vermezler ve ahireti inkâr edenler de onlardır. |
08.Fussilet |
8. İman edip sâlih ameller işleyenler için tükenmeyen bir mükâfat vardır. |
09.Fussilet |
9. De ki: "Siz mi yeri iki günde yaratanı inkâr ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz? Âlemlerin Rabbi işte O'dur." |
010.Fussilet |
10. O, yeryüzüne sâbit dağlar yerleştirdi ve orada bereketler yarattı. Orada araştırıp soranlar için, rızıkları tam dört günde belli bir seviyede takdir edip düzene koydu. |
011.Fussilet |
11. Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi. Göğe ve yere: "İsteyerek veya istemeyerek ikiniz de gelin!" buyurdu. İkisi de: "İsteyerek geldik." dediler. |
012.Fussilet |
12. Bunun üzerine iki gün içerisinde onları yedi gök olarak yarattı. Ve her gökte oranın işini bildirdi. Biz dünya göğünü kandillerle donattık, ziynetlendirdik ve koruduk. İşte bu, Azîz ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir. |
013.Fussilet |
13. Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki: "İşte sizi Âd ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir yıldırım (azabı) ile uyardım." |
014.Fussilet |
14. Onlara: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin." diye önlerinden ve arkalarından peygamberler gelmişti. "Şayet Rabbimiz dileseydi melekler indirirdi. Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz." demişlerdi. |
015.Fussilet |
15. Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: "Bizden daha kuvvetli kim var?" dediler. Kendilerini yaratan Allah'ın onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı. |
016.Fussilet |
16. Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azabı ise elbette daha çok alçaltıcı, rüsvay edicidir. Onlara hiç yardım da edilmez. |
017.Fussilet |
17. Semud kavmine gelince, onlara doğru yolu göstermiştik, amma onlar körlüğü doğru yolda gitmeye tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları fenalıkların karşılığı olarak alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı. |
018.Fussilet |
18. İman edenleri kurtardık. Onlar Allah'tan korkuyorlardı. |
019.Fussilet |
19. Allah'ın düşmanları o gün toplanır cehenneme sürülürler. Hepsi bir aradadırlar. |
020.Fussilet |
20. Sonunda oraya varınca kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları hakkında onların aleyhinde şâhitlik ederler. |
021.Fussilet |
21. Derilerine: "Aleyhimize niçin şâhitlik ettiniz?" derler. "Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştır, yine O'na döndürülüyorsunuz." cevabını verirler. |
022.Fussilet |
22. Siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şâhitlik edeceğinden korkarak kötü iş işlemekten çekinmiyordunuz. Hayır! Allah'ın yaptıklarınızın çoğunu bilmediğini sanıyordunuz. |
023.Fussilet |
23. İşte, Rabbinize karşı beslediğiniz bu zannınız sizi helâk etti ve ziyana uğrayanlardan oldunuz. |
024.Fussilet |
24. Şimdi eğer dayanabilirlerse, onların yeri ateştir! Eğer özür beyan edip Rablerini memnun etmek isterlerse, özürleri kabul edilmeyecektir. |
025.Fussilet |
25. Biz onlara bir takım arkadaşlar musallat ettik. Onlar önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önce geçmiş olan cin ve insan ümmetleri arasında onlara da o azap sözü hak olmuştu. Çünkü onlar hüsranda idiler. |
026.Fussilet |
26. Kâfirler dediler ki: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin! Okunurken gürültü patırtı yapın! Belki üstünlük sağlar onu bastırırsınız." |
027.Fussilet |
27. Andolsun ki kâfirlere çetin bir azap tattıracağız ve yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız. |
028.Fussilet |
28. İşte böyle... Allah'ın düşmanlarının cezâsı ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr etmelerinden dolayı, orada onlara ebedî kalma yurdu vardır. |
029.Fussilet |
29. İnkâr edenler: "Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan, bizi yoldan çıkarıp saptıranları göster. Onları ayaklarımızın altına alalım da en altta kalanlardan olsunlar." derler. |
030.Fussilet |
30. "Rabbimiz Allah'tır." deyip, sonra da doğru yolda sebat edenlerin üzerine melekler iner ve derler ki: "(Ölümden) korkmayın, (dünyada bıraktıklarınızdan dolayı da) tasalanmayın, vaad olunduğunuz cennetle sevinin!" |
031.Fussilet |
31. "Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız. Canlarınız neyi isterse hepsi sizindir, ne isterseniz hepsi sizin!" |
032.Fussilet |
32. "Çok bağışlayıcı, çok rahmet edici Allah'ın bir fazl-u keremi olarak." |
033.Fussilet |
33. İnsanları Allah'a çağıran, kendisi de sâlih amel işleyen ve "Doğrusu ben müslümanlardanım!" diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir? |
034.Fussilet |
34. İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel olan şeyle sav, en güzel şekilde önle. O zaman bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiştir. |
035.Fussilet |
35. Buna (bu güzel haslete) ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak büyük nasibi olan kimse eriştirilir. |
036.Fussilet |
36. Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın! Çünkü O, işitendir, bilendir. |
037.Fussilet |
37. Gece ve gündüz, güneş ve ay O'nun varlığının alâmetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer Allah'a ibadet etmek istiyorsanız, onları yaratan Allah'a secde edin. |
038.Fussilet |
38. Eğer onlar büyüklük taslarlarsa (bilsinler ki), Rabbinin nezdinde bulunanlar gece gündüz O'nu tesbih ederler ve hiç usanmazlar. |
039.Fussilet |
39. O'nun âyetlerinden biri de şudur: Sen yeryüzünü kupkuru görürsün. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, harekete geçer ve kabarır. Ona can veren Allah, elbette ölüleri de diriltir. O, herşeye kâdirdir. |
040.Fussilet |
40. Âyetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp sapıklığa düşenler bizden gizli kalmazlar. O halde ateşin içine atılan mı daha hayırlıdır, yoksa kıyamet gününde emin olarak gelen mi daha hayırlıdır? Dilediğinizi yapın! Çünkü O, yaptıklarınızı görmektedir. |
041.Fussilet |
41. Kendilerine Zikir (Kur'an) geldiğinde onu inkâr edenler, (mutlaka cezalarını çekeceklerdir). Halbuki o aziz bir Kitap'tır. |
042.Fussilet |
42. Ona ne önünden ne de ardından bâtıl gelemez. O, hikmet sahibi ve övülmeye lâyık olan Allah katından indirilmiştir. |
043.Fussilet |
43. Resulüm! Sana söylenen şeyler, senden önceki peygamberlere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Şüphesiz ki senin Rabbin hem mağfiret sahibi, hem de acı verecek bir azap sahibidir. |
044.Fussilet |
44. Biz onu yabancı bir dil ile okunan bir kitap yapsaydık, onlar mutlaka: "Âyetleri tafsilatlı bir şekilde genişçe açıklanmalı değil miydi? Arap bir peygambere yabancı dil öyle mi?" derlerdi. De ki: "Bu, iman edenlere bir hidayet ve bir şifâdır." İman etmeyenlerin ise kulaklarında ağırlık vardır ve Kur'an onlara göre körlüktür. Sanki onlara uzak bir yerden sesleniliyor da duymuyorlar. |
045.Fussilet |
45. Andolsun ki biz Musa'ya Kitab'ı verdik. Onda da ayrılığa düşüldü. Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu. Şüphesiz ki onlar bunun hakkında derin bir şüphe içindedirler. |
046.Fussilet |
46. Kim sâlih amel işlerse kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullarına zulmedici değildir. |
047.Fussilet |
47. Kıyamet saatini bilmek ancak Allah'a mahsustur. O'nun bilgisi olmadan hiçbir meyve kabuğundan çıkmaz. Hiçbir dişi hamile kalamaz ve doğuramaz. Onlara: "Nerede benim ortaklarım?" diye seslendiği gün: "Sana arzettik, içimizden buna dair hiçbir şâhit yoktur." derler. |
048.Fussilet |
48. Daha önce taptıkları şeyler onlardan uzaklaşıp kaybolmuştur ve kendilerinin kaçacak yerleri olmadığını anlamışlardır. |
049.Fussilet |
49. İnsan hayır istemekten usanmaz. (Dâima nimetinin ve servetinin artmasını diler). İstediği eline geçmeyip kendisine bir kötülük dokunduğu zaman da ümitsizliğe düşer, ye'se kapılır. |
050.Fussilet |
50. Eğer başına gelen zarardan sonra tarafımızdan kendisine bir rahmet tattıracak olursak: "Bu benim hakkımdır. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbime döndürülecek olsam bile, O'nun katında benim için daha güzel şeyler vardır." der. Andolsun ki biz o inkâr edenlere yaptıklarını elbette haber vereceğiz ve onlara çok ağır bir azaptan elbette tattıracağız. |
051.Fussilet |
51. İnsana bir nimet verdiğimiz zaman yüz çevirip yan çizer. Fakat bir kötülük dokunduğu zaman da yalvarıp durur. |
052.Fussilet |
52. De ki: "Gördünüz mü? Eğer o Allah katından ise, siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?" |
053.Fussilet |
53. Gerek ufuklarda (dış dünyada) gerek bizzat kendi içlerinde âyetlerimizi onlara göstereceğiz. Tâ ki hak olduğu apaçık meydana çıksın. Rabbinin her şeye şâhit olması yetmez mi? |
054.Fussilet |
54. İyi bilin ki onlar Rablerine kavuşmaktan şüphe içindedirler. İyi bil ki O her şeyi çepeçevre kuşatandır. |
01.Şûrâ |
1. Hâ. Mîm. |
02.Şûrâ |
2. Ayn. Sîn. Kaf. |
03.Şûrâ |
3. Azîz ve hikmet sahibi olan Allah sana da senden öncekilere de işte böyle vahyeder. |
04.Şûrâ |
4. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur, O çok yüce, çok büyüktür. |
05.Şûrâ |
5. Gökler nerede ise üstlerinden çatlayacaklar. Melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerdekiler için mağfiret dilerler. İyi bilin ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. |
06.Şûrâ |
6. Allah'tan başka dost edinenleri, Allah daima gözetlemektedir. Sen onların üzerinde vekil değilsin. |
07.Şûrâ |
7. Şehirlerin anası olan Mekke'de ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve aslâ şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böylece Arapça bir Kur'an vahyettik. O gün bir fırka cennette, bir fırka da çılgın alevli cehennemdedir. |
08.Şûrâ |
8. Allah dileseydi onları bir tek ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine sokar. Zâlimlerin ise hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur. |
09.Şûrâ |
9. Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar mı edindiler? Halbuki dost ancak Allah'tır. Ölüleri O diriltir, O her şeye kâdirdir. |
010.Şûrâ |
10. Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah'a mahsustur. İşte benim Rabbim olan Allah budur. Ben ancak O'na güvenirim ve yalnız O'na yönelirim. |
011.Şûrâ |
11. O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler yarattı. Hayvanlardan da çiftler yarattı. Bu suretle sizi çoğaltıyor. O'nun benzeri bir şey yoktur. O işitendir, görendir. |
012.Şûrâ |
12. Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. Şüphesiz ki O her şeyi bilendir. |
013.Şûrâ |
13. "Dine bağlı kalın ve dinde ayrılığa düşmeyin." diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini dâvet ettiğin şey müşriklere pek ağır geldi. Allah dilediği kulunu zâtına seçer ve kendisine yönelen kimseyi de hidayete iletir. |
014.Şûrâ |
14. Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı aralarında hemen hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu. Onlardan sonra Kitab'a vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içindedirler. |
015.Şûrâ |
15. İşte bundan ötürü sen onları (tevhide, birliğe) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma. Ve de ki: "Allah'ın indirdiği kitaba inandım, aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize sizin işledikleriniz size âittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar. Dönüş de ancak O'nadır." |
016.Şûrâ |
16. (İnsanlar) kabul edip girdikten sonra Allah'ın dini hakkında tartışmaya girişenlerin iddiâ ve delilleri Rableri katında hükümsüzdür. Onlara bir gazap vardır ve çok çetin bir azap da onlar içindir. |
017.Şûrâ |
17. Allah O'dur ki Kitab'ı ve mizanı hak olarak indirmiştir. Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır! |
018.Şûrâ |
18. Ona inanmayanlar, onun çabuk gelmesini istiyorlar. İnananlar ise ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki kıyamet saati hakkında tartışanlar uzak bir sapıklık içindedirler. |
019.Şûrâ |
19. Allah kullarına lütufkârdır. Dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, güçlüdür. |
020.Şûrâ |
20. Kim ahiret ekimini dilerse, onun ekimini arttırırız. Kim de sadece dünya ekimini isterse ona da yalnız bundan veririz. Ahirette ise onun hiçbir nasibi yoktur. |
021.Şûrâ |
21. Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir dini ortaya koyan ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhâl aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz ki kâfirlere can yakıcı bir azap vardır. |
022.Şûrâ |
22. Yaptıkları şeyler başlarına gelirken zâlimlerin korkudan titrediklerini görürsün. İman edip sâlih amel işleyenler ise cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur. |
023.Şûrâ |
23. Allah'ın iman eden ve sâlih ameller yapan kullarına müjdelediği işte budur. Resulüm! (İlâhî ahkâmı tebliğ ettiğin kimselere) de ki: "Ben sizi hidayete dâvet ettiğim için hiçbir ücret istemiyorum. Ancak yakınlarıma (Ehl-i beyt'ime) muhabbet etmenizi isterim." Kim bir iyilik yaparsa, onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, şükrün karşılığını verendir. |
024.Şûrâ |
24. Yoksa onlar: "Allah adına yalan uydurdu." mu derler? Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Allah bâtılı imhâ eder, kelimeleriyle hakkı gerçekleştirir. Şüphesiz ki O, göğüslerin özünü bilendir. |
025.Şûrâ |
25. O Allah ki kullarından tevbeyi kabul eder, kötülükleri bağışlar ve yaptıklarınızı bilir. |
026.Şûrâ |
26. İman edip sâlih ameller yapanların (duâlarını) kabul eder, lütfundan onlara fazlasını verir. Kâfirlere gelince; onlar için de çetin bir azap vardır. |
027.Şûrâ |
27. Allah kullarına rızkı bol bol verseydi yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarından haberdardır, onları görmektedir. |
028.Şûrâ |
28. O ki, (insanlar) ümitlerini kestikten sonra yağmuru indirir, rahmetini her tarafa yayar. O hakiki dosttur, övülmeye lâyık olandır. |
029.Şûrâ |
29. Gökleri, yeri ve onlarda yaydığı canlıları yaratması, varlığının delillerindendir. O, dilediği zaman onları bir araya toplamaya da kâdirdir. |
030.Şûrâ |
30. Başınıza gelen her hangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. O yine de çoğunu affeder. |
031.Şûrâ |
31. Yeryüzünde (O'nu) âciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur. |
032.Şûrâ |
32. Denizde dağlar gibi akıp giden gemiler de O'nun âyetlerindendir (varlığının delillerindendir). |
033.Şûrâ |
33. Eğer Allah dilerse rüzgârı durdurur. Böylece onlar denizin üstünde durakalırlar. Çok sabreden ve çok şükreden herkes için, şüphesiz ki bunda âyetler (ibretler) vardır. |
034.Şûrâ |
34. Yahut da yaptıklarına karşılık olarak onları helâk eder. Bir çoğunu da bağışlar. |
035.Şûrâ |
35. Âyetlerimiz üzerinde tartışanlar kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler. |
036.Şûrâ |
36. Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının kısa süreli bir geçimidir. Allah'ın yanında bulunanlar ise, daha hayırlı ve daha devamlıdır. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine tevekkül edip güvenenler içindir. |
037.Şûrâ |
37. Onlar büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar. Kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar, affederler. |
038.Şûrâ |
38. Rablerinin dâvetine icabet ederler, namazı kılarlar. Onların işleri kendi aralarında istişâre (danışma) iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan harcarlar. |
039.Şûrâ |
39. Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirine yardım ederler. |
040.Şûrâ |
40. Kötülüğün cezası yine onun gibi kötülüktür. Amma kim affeder, barışırsa, onun mükâfatı Allah'a âittir. Doğrusu O, zulmedenleri sevmez. |
041.Şûrâ |
41. Kim kendisine yapılan zulümden sonra hakkını alırsa, böyle yapanların aleyhine bir yol (mesuliyet) yoktur. |
042.Şûrâ |
42. Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere zorbalık yapanlara ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır. |
043.Şûrâ |
43. Kim sabreder, kendisine yapılan kötülüğü affederse, şüphesiz ki bu çok mühim işlerden birisidir. |
044.Şûrâ |
44. Allah kimi saptırırsa, bundan sonra artık onun hiçbir dostu yoktur. Zâlimleri görürsün ki, azabı gördükleri zaman: "Geri dönecek bir yol var mı?" derler. |
045.Şûrâ |
45. Aşağılıktan başları öne eğilmiş, göz ucu ile etrafa gizli gizli bakışırlarken sunulduklarını görürsün. Mümin olanlar da (o zaman): "İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve âilelerini ziyana sokanlardır." diyecekler. İyi bilin ki zâlimler sürekli bir azap içindedirler. |
046.Şûrâ |
46. Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek dostları da yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için bir yol yoktur. |
047.Şûrâ |
47. Allah katında geri çevrilmesi mümkün olmayan bir gün gelmezden önce, Rabbinizin dâvetine icabet edin. O gün hiçbiriniz sığınacak yer bulamaz, inkâr da edemezsiniz. |
048.Şûrâ |
48. Eğer yüz çevirirlerse, biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen yalnız tebliğ etmektir. Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırırsak, o buna sevinir. Eğer ellerinin yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, o zaman da insan pek nankördür! |
049.Şûrâ |
49. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah'ındır. Ne dilerse yaratır. O kime dilerse kız evlâtlar bağışlar, kime dilerse ona erkek evlâtlar lütfeder. |
050.Şûrâ |
50. Yahut o çocukları erkekler dişiler olmak üzere çift çift verir. Kimi dilerse onu kısır bırakır. O her şeyi bütünüyle bilendir, her şeye gücü yeter. |
051.Şûrâ |
51. Allah'ın bir insanla konuşması mümkün değildir. Ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. O, yücedir, hikmet sahibidir. |
052.Şûrâ |
52. İşte böylece sana da emrimizden bir ruh (Kur'an) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir önceleri bilmezdin. Fakat biz onu (Kur'an'ı) bir nur yaptık. Kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola iletiriz. Şüphesiz ki sen doğru yolu göstermektesin. |
053.Şûrâ |
53. O Allah yolunu ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İyi bilin ki bütün işler sonunda O'na döner. |
01.Zuhruf |
1. Hâ. Mîm. |
02.Zuhruf |
2. Apaçık Kitab'a andolsun ki! |
03.Zuhruf |
3. Muhakkak ki biz onu düşünüp anlayasınız diye Arapça bir Kur'an kılmışızdır. |
04.Zuhruf |
4. O, katımızda bulunan Ana kitap'ta (Levh-i mahfuz'da) dır. Yücedir, hikmet doludur. |
05.Zuhruf |
5. Haddi aşan bir kavimsiniz diye, sizi o Kur'an'la uyarmaktan vaz mı geçelim? |
06.Zuhruf |
6. Daha öncekilere de nice peygamberler göndermiştik. |
07.Zuhruf |
7. Kendilerine ne zaman bir peygamber gelse, mutlaka onu alaya alırlardı. |
08.Zuhruf |
8. Biz onlardan daha güçlü olanları da helâk ettik. Nitekim öncekilere âit nice misaller geçmiştir. |
09.Zuhruf |
9. Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, elbette: "Onları Azîz ve her şeyi bilen Allah yarattı." derler. |
010.Zuhruf |
10. O size yeri beşik yapmış ve yol bulasınız diye orada size yollar vâretmiştir. |
011.Zuhruf |
11. O ki, gökten bir ölçüye göre su indirdi. Biz o su ile ölü bir memleketi canlandırdık. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız. |
012.Zuhruf |
12. O Allah ki, bütün çiftleri yarattı ve sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar vâretti. |
013.Zuhruf |
13. Ki onların sırtlarına binesiniz. Sonra üzerlerine kurulduğunuzda Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve: "Bunu bizim emrimize vereni tesbih ederiz. Yoksa bizim buna gücümüz yetmezdi." diyesiniz. |
014.Zuhruf |
14. "Biz şüphesiz ki Rabbimize döneceğiz." |
015.Zuhruf |
15. Kullarından bir kısmını O'nun bir cüz'ü kıldılar. İnsan gerçekten apaçık bir nankördür. |
016.Zuhruf |
16. Yoksa Allah, yarattıkları arasından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı? |
017.Zuhruf |
17. İçlerinden birisi, Rahman'a isnad ettiği kız evlâtla müjdelenince yüzü kapkara kesilir, öfkesini içine atar. |
018.Zuhruf |
18. Yoksa onlar, süs içinde yetiştirilip de mücadelede açık olmayanı mı? (Meramını tam olarak anlatamayan kızları mı O'na yakıştırıyorlar?) |
019.Zuhruf |
19. Onlar Rahman'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şâhitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir. |
020.Zuhruf |
20. Ve derler ki: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara tapmazdık." Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar. |
021.Zuhruf |
21. Yoksa biz onlara (Kur'an'dan) önce bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar? |
022.Zuhruf |
22. Hayır! Onlar derler ki: "Doğrusu biz atalarımızı bu din üzerinde bulduk ve biz de onların izlerinde gitmekteyiz." |
023.Zuhruf |
23. İşte böyle. Senden önce de, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, oranın refah içinde şımaranları mutlaka şöyle demişlerdir: "Doğrusu biz atalarımızı bu din üzerinde bulduk ve biz de onların izlerinde gitmekteyiz." |
024.Zuhruf |
24. "Şayet ben size atalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?" deyince, dediler ki: "Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz." |
025.Zuhruf |
25. Biz de onlardan intikam aldık. Bak! Yalanlayanların sonu nasıl oldu? |
026.Zuhruf |
26. İbrahim babasına ve kavmine demişti ki: "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım." |
027.Zuhruf |
27. "Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O beni doğru yola iletecektir." |
028.Zuhruf |
28. Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı. Artık belki doğru yola dönerler. |
029.Zuhruf |
29. Doğrusu ben bunları da atalarını da, kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim. |
030.Zuhruf |
30. Hak kendilerine gelince: "Bu bir sihirdir, doğrusu biz onu tanımıyoruz." dediler. |
031.Zuhruf |
31. Ve dediler ki: "Bu Kur'an iki şehirden (Mekke ve Taif'ten) bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" |
032.Zuhruf |
32. Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların maişetlerini (geçimliklerini) kendi aralarında biz taksim ettik. Kimini kimine derece derece üstün kıldık ki, bir kısmı bir kısmını iş adamı edinsin, (böylece kaynaşsınlar). Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. |
033.Zuhruf |
33. Eğer bütün insanlar (küfre meyledip) tek bir ümmet olma durumuna düşmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah'ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını, çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık. |
034.Zuhruf |
34. Evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları koltukları. |
035.Zuhruf |
35. Ve onları altın ziynetlere boğardık. Bütün bunların hepsi sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise Rabbinin katında muttakilere (O'nun azabından sakınıp rahmetine sığınanlara) mahsustur. |
036.Zuhruf |
36. Kim Rahman olan Allah'ın zikrinden göz yumarsa, biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık o onun ayrılmaz bir arkadaşıdır. |
037.Zuhruf |
37. Hiç şüphesiz ki şeytanlar o insanları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda bulunduklarını, hidayete erdirilmiş olduklarını zannederler. |
038.Zuhruf |
38. Nihayet o bize geldiği zaman der ki: "Ey şeytan! Keşke benimle senin aranda gün doğusu ile gün batısı kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü arkadaşmışsın sen!" |
039.Zuhruf |
39. Zulmettiğiniz için bugün (pişmanlık) size hiçbir fayda vermeyecektir. Şüphesiz ki siz azapta da ortaksınız. |
040.Zuhruf |
40. O sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları sen mi hidayete erdireceksin? |
041.Zuhruf |
41. Resulüm! Biz seni aralarından alıp götürsek dahi, yine de onlardan intikam alırız. |
042.Zuhruf |
42. Yahut onlara vâdettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter. |
043.Zuhruf |
43. Resulüm! Sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin. |
044.Zuhruf |
44. Doğrusu Kur'an sana ve kavmine bir öğüttür. Yakında ondan sorguya çekileceksiniz. |
045.Zuhruf |
45. Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize sor! Biz Rahman'dan başka tapılacak ilâhlar kılmış mıyız? |
046.Zuhruf |
46. Andolsun ki biz Musa'yı âyetlerimizle Firavun'a ve ileri gelenlerine göndermiştik. Onlara: "Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim." demişti. |
047.Zuhruf |
47. Onlara âyetlerimizle varınca, bunlara gülüvermişlerdi. |
048.Zuhruf |
48. Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Belki dönerler diye onları azaba uğrattık. |
049.Zuhruf |
49. Dediler ki: "Ey sihirbaz! Sana verdiği ahde göre Rabbine bizim için duâ et! Artık biz doğru yola geleceğiz." |
050.Zuhruf |
50. Fakat biz onlardan azabı kaldırınca sözlerinden hemen caydılar. |
051.Zuhruf |
51. Firavun kavmi içinde seslenerek şöyle dedi: "Ey kavmim! Mısır'ın mülk ve saltanatı ile memleketimde akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?" |
052.Zuhruf |
52. "Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayacak durumda olan şu zavallı adamdan daha üstün değil miyim?" |
053.Zuhruf |
53. "Ona altın bilezikler verilmeli veya beraberinde ona yardım edecek melekler gelmeli değil miydi?" |
054.Zuhruf |
54. Firavun milletini küçümsedi, amma onlar yine de kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış fâsık bir topluluk idiler. |
055.Zuhruf |
55. Ne zaman ki bizi öfkelendirdiler, onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk. |
056.Zuhruf |
56. Ve onları sonradan gelecek (inkârcılar) için geçmiş bir ibret numunesi kıldık. |
057.Zuhruf |
57. Meryemoğlu İsa misâl verilince, senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar. |
058.Zuhruf |
58. "Bizim ilâhlarımız mı iyidir, yoksa o mu?" dediler. Sırf seninle tartışmak için bu misâli getirdiler. Hayır! Doğrusu onlar kavgacı bir topluluktur. |
059.Zuhruf |
59. O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına numune kıldığımız bir kuldur. |
060.Zuhruf |
60. Eğer dileseydik, yeryüzünde sizden sonra yerinize geçecek melekler yaratırdık. |
061.Zuhruf |
61. O (İsa) kıyametin kopacağını gösterir bir ilimdir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana tâbi olun. Doğru yol budur. |
062.Zuhruf |
62. Sakın sizi şeytan çevirmesin. Çünkü o size apaçık bir düşmandır. |
063.Zuhruf |
63. İsa apaçık delilleri getirdiği zaman demişti ki: "Ben size hikmet getirdim. Bir de ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. Allah'tan korkun ve bana itaat edin." |
064.Zuhruf |
64. "Şüphesiz ki Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na kulluk edin, doğru yol budur." |
065.Zuhruf |
65. Aralarında çıkan gruplar birbirleri ile ayrılığa düştüler. Acıklı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin hâline! |
066.Zuhruf |
66. Onlar hiç ummadıkları bir sırada kıyamet zamanının ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? |
067.Zuhruf |
67. Dostlar, o gün birbirine düşmandır; takvâ sahipleri müstesnâ. |
068.Zuhruf |
68. Ey kullarım! Bugün size korku yoktur ve üzülmeyeceksiniz de. |
069.Zuhruf |
69. Onlar âyetlerimize inanmış ve müslüman olmuşlardı. |
070.Zuhruf |
70. Girin cennete! Siz ve eşleriniz ağırlanıp sevindirileceksiniz! |
071.Zuhruf |
71. Onların etrafında altın tepsiler ve kadehlerle dolaşılır. Canlarının çektiği ve gözlerin hoşlandığı her şey orada vardır ve siz orada ebedî kalacaksınız. |
072.Zuhruf |
72. İşte yaptıklarınıza karşılık olarak size miras verilen cennet budur. |
073.Zuhruf |
73. Orada sizin için çok meyveler var, onlardan yersiniz. |
074.Zuhruf |
74. Şüphesiz ki suçlular cehennem azabında ebedî kalacaklardır. |
075.Zuhruf |
75. Kendilerinden (azap) hiç hafifletilmeyecektir. Onlar orada tamamen ümitsizdirler. |
076.Zuhruf |
76. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlim kimselerdi. |
077.Zuhruf |
77. "Ey cehennem muhafızı! Rabbin hiç değilse canımızı alsın, bizim işimizi bitirsin!" diye feryat ederler. O da: "Siz böyle kalacaksınız!" der. |
078.Zuhruf |
78. Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz. |
079.Zuhruf |
79. Yoksa onlar bir işe kesin karar mı verdiler? Doğrusu biz de kararlıyız! |
080.Zuhruf |
80. Yoksa bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır! İşitiriz ve yanlarında bulunan elçilerim de (her yaptıklarını) yazmaktadırlar. |
081.Zuhruf |
81. De ki: "Rahman'ın çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki elbette ben olurdum." |
082.Zuhruf |
82. Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah, onların vasıflandırdıkları noksan sıfatlardan münezzehtir. |
083.Zuhruf |
83. Bırak onları! Kendilerine vâdedilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar, oynayıp dursunlar. |
084.Zuhruf |
84. Gökteki ilâh da, yerdeki ilâh da O'dur. O, hikmet sahibidir, her şeyi bilendir. |
085.Zuhruf |
85. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunan her şeyin hükümranlığı kendisine âit olan Allah ne yücedir! Kıyametin vaktine dair bilgi O'nun katındadır. Siz O'na döndürüleceksiniz. |
086.Zuhruf |
86. Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyler, şefaat edemezler. Ancak bilerek hak ile şâhitlik edenler bunun dışındadır. |
087.Zuhruf |
87. Andolsun ki onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan, elbette: "Allah!" derler. O hâlde nasıl çevriliyorlar? |
088.Zuhruf |
88. O'nun şözü şudur: "Ey Rabbim! Bunlar iman etmeyen bir topluluktur." |
089.Zuhruf |
89. Resulüm! Şimdilik sen onlardan yüz çevir. De ki: "Size selâm olsun!" Yakında bilecekler. |
01.Duhan |
1. Hâ. Mîm. |
02.Duhan |
2. Apaçık Kitab'a andolsun ki! |
03.Duhan |
3. Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik. Biz uyarıcılarız. |
04.Duhan |
4. O gecede her hikmetli iş ayrılır. |
05.Duhan |
5. Katımızdan bir emir olmak üzere. Muhakkak ki biz peygamberler göndeririz. |
06.Duhan |
6. Bu, Rabbinden bir rahmettir. Gerçekten O, işiten ve bilendir. |
07.Duhan |
7. Eğer inanmıyorsanız O, göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin Rabbidir. |
08.Duhan |
8. O'ndan başka ilâh yoktur. O diriltir, O öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir. |
09.Duhan |
9. Hayır! Onlar bir şüphe içindedirler ve eğlenip duruyorlar. |
010.Duhan |
10. Resulüm! O halde sen göğün apaçık bir duman getireceği günü bekle. |
011.Duhan |
11. Bütün insanları bürüyecektir. Bu acıklı bir azaptır. |
012.Duhan |
12. "Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, doğrusu biz artık iman ediyoruz." (derler). |
013.Duhan |
13. Nerede onlarda düşünüp öğüt almak? Oysa onlara apaçık bir peygamber gelmişti. |
014.Duhan |
14. Sonra ondan yüz çevirdiler ve: "Öğretilmiştir, delidir." dediler. |
015.Duhan |
15. Biz, azabı biraz kaldıracağız, siz tekrar (eski halinize) döneceksiniz. |
016.Duhan |
16. Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün intikam alacağız. |
017.Duhan |
17. Andolsun ki onlardan önce Firavun kavmini de imtihan ettik ve onlara kerim bir peygamber gelmişti. |
018.Duhan |
18. (Onlara dedi ki): "Allah'ın kullarını bana bırakın! Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim." |
019.Duhan |
19. "Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getirdim." |
020.Duhan |
20. "Ben, beni taşa tutmanızdan benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım." |
021.Duhan |
21. "Eğer bana inanmazsanız, başımdan çekilin gidin!" |
022.Duhan |
22. "Bunlar günahkâr bir topluluktur." diye Rabbine niyazda bulundu. |
023.Duhan |
23. "Kullarımı geceleyin götür, çünkü takip edileceksiniz." |
024.Duhan |
24. "Denizi açık bir halde bırak, çünkü onlar boğulacak bir ordudur." |
025.Duhan |
25. Orada nice nice bağlar-bahçeler, pınarlar-çeşmeler bırakmışlardı. |
026.Duhan |
26. Nice nice ekinler, güzel makamlar, muhteşem konaklar. |
027.Duhan |
27. Zevk ve sefa sürüp eğlendikleri nice nimetler. |
028.Duhan |
28. Bu böyle oldu. Biz de onları başka bir kavme miras bıraktık. |
029.Duhan |
29. Gök ve yer onlar için gözyaşı dökmedi, onlara mühlet de verilmedi. |
030.Duhan |
30. Andolsun ki biz İsrailoğullarını alçaltıcı azaptan kurtardık. |
031.Duhan |
31. Firavun'dan. Doğrusu o, azgın bir zorba idi. |
032.Duhan |
32. Ve andolsun ki, onların durumunu bilerek âlemlerin üzerinde seçkin kıldık. |
033.Duhan |
33. Onlara âyetlerden (mucizelerden) öylelerini verdik ki, her birinde açıkça bir imtihan vardı. |
034.Duhan |
34. Bunlar ise şöyle diyorlar: |
035.Duhan |
35. "İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz yeniden diriltilecek değiliz." |
036.Duhan |
36. "Eğer doğru sözlü iseniz bize atalarımızı getirsenize!" |
037.Duhan |
37. Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tubba' kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları da helâk ettik, çünkü onlar günahkâr idiler. |
038.Duhan |
38. Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri oyun olsun diye yaratmadık |
039.Duhan |
39. Biz onları ancak hak olmak üzere yarattık. Fakat onların çoğu bilmezler. |
040.Duhan |
40. Şüphesiz ki (hakkı bâtıldan) ayıran o hüküm günü, herkesin bir araya toplanacağı gündür. |
041.Duhan |
41. O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez. |
042.Duhan |
42. Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki O Azîz'dir, çok merhametlidir. |
043.Duhan |
43. Şüphesiz ki Zakkum ağacı. |
044.Duhan |
44. Günahkârların yiyeceğidir. |
045.Duhan |
45. Erimiş maden gibi karınlarında kaynar. |
046.Duhan |
46. Sıcak suyun kaynaması gibi. |
047.Duhan |
47. "Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin!" |
048.Duhan |
48. "Sonra başının üzerine kaynar su azabından dökün!" |
049.Duhan |
49. "Tat bakalım! Hani sen kendince çok üstün, çok şerefli bir kimse idin." |
050.Duhan |
50. "Bu, işte o şüphe edip durduğun şeydir." |
051.Duhan |
51. Muttakiler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar. |
052.Duhan |
52. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. |
053.Duhan |
53. İnce ipekten ve parlak atlastan (elbiseler) giyerek karşılıklı otururlar. |
054.Duhan |
54. Böyle olduğu gibi, biz onları ayrıca iri gözlü hurilerle de evlendirmişizdir. |
055.Duhan |
55. Orada güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler. |
056.Duhan |
56. Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur. |
057.Duhan |
57. Rabbinden bir lütuf olarak. İşte o büyük kurtuluş budur. |
058.Duhan |
58. Resulüm! Biz onu (Kur'an'ı) senin dilin ile kolaylaştırdık ki, düşünüp ibret alsınlar. |
059.Duhan |
59. Öyle ise bekle, onlar da beklemektedirler. |
01.Câsiye |
1. Hâ. Mîm. |
02.Câsiye |
2. Kitab'ın indirilmesi Azîz ve hikmet sahibi olan Allah tarafındandır. |
03.Câsiye |
3. Şüphesiz ki göklerde ve yerde müminler için birçok âyetler (deliller) vardır. |
04.Câsiye |
4. Sizin yaratılışınızda ve yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inananlar için âyetler (deliller) vardır. |
05.Câsiye |
5. Gece ile gündüzün değişmesinde, Allah'ın gökten rızık indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde aklını kullanan bir topluluk için âyetler (deliller) vardır. |
06.Câsiye |
6. İşte bunlar Allah'ın âyetleridir. Sana bunları hak ile okuyoruz. Artık onlar Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar? |
07.Câsiye |
7. Her yalancı günah yüklü kimsenin vay haline! |
08.Câsiye |
8. Allah'ın âyetlerinin kendisine okunduğunu işitir de, sonra onları sanki hiç işitmemiş gibi büyüklük taslamada ısrar eder. İşte onu acıklı bir azap ile müjdele! |
09.Câsiye |
9. O bizim âyetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, onlarla alay eder. İşte öyleleri için alçaltıcı bir azap vardır. |
010.Câsiye |
10. Önlerinde de cehennem vardır. Kazandıkları şeyler ve Allah'ı bırakıp da edindikleri dostlar, onlara hiçbir fayda vermez. Onlar için büyük bir azap vardır. |
011.Câsiye |
11. İşte bu Kur'an bir hidayettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere gelince, onlara tiksindiren, elem verici bir azap vardır. |
012.Câsiye |
12. Allah, emriyle içinde gemilerin yüzmesi ve lütfundan (nasibinizi) aramanız için denizi size boyun eğdirendir. Umulur ki şükredersiniz. |
013.Câsiye |
13. Göklerde olanları, yerde olanları hepsini size musahhar kılmıştır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir topluluk için âyetler (deliller) vardır. |
014.Câsiye |
14. İman edenlere söyle: Allah'ın günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Çünkü Allah her bir topluluğu kazandıklarına göre cezalandıracaktır. |
015.Câsiye |
15. Kim sâlih bir amel işlerse kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. |
016.Câsiye |
16. Andolsun ki biz İsrâiloğullarına kitap, hüküm ve peygamberlik verdik. Onları temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları âlemlere üstün kıldık. |
017.Câsiye |
17. Onlara din hususunda apaçık deliller verdik. Onlar kendilerine ilim geldikten sonra birbirini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz ki Rabbin ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir. |
018.Câsiye |
18. Resulüm! Seni de din hususunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy, bilmeyenlerin heveslerine uyma. |
019.Câsiye |
19. Çünkü onlar Allah'a karşı sana hiçbir fayda veremezler. Zâlimler birbirlerinin dostlarıdırlar. Takvâ sahiplerinin dostu ise Allah'tır. |
020.Câsiye |
20. Bu (Kur'an) insanların kalp gözlerini açacak bir nur, kesin olarak inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir. |
021.Câsiye |
21. Yoksa kötülük işleyen kimseler, kendilerini iman edip sâlih ameller işleyenler gibi yapacağımızı mı sandılar? Yaşamaları ve ölümleri onlarla bir olacak öyle mi? Ne kötü hüküm veriyorlar! |
022.Câsiye |
22. Allah yeri ve göğü hak olarak yarattı. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez. |
023.Câsiye |
23. Nefsinin hevâ ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah'ın da dalâleti hak ettiğini bilerek saptırdığı; kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözüne perde çektiği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız? |
024.Câsiye |
24. Ve dediler ki: "Hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder." Halbuki onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar ancak zanda bulunuyorlar. |
025.Câsiye |
25. Âyetlerimiz onlara açık açık okunduğu zaman: "Doğru sözlü iseniz atalarımızı geri getirin." demelerinden başka delilleri yoktur. |
026.Câsiye |
26. De ki: "Allah sizi yaşatıyor, sonra sizi öldürür, sonra da kıyamet gününde bir araya toplar. Bunda aslâ şüphe yoktur, fakat insanların çoğu bunu bilmezler." |
027.Câsiye |
27. Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Kıyametin koptuğu gün var ya, işte o gün bâtıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır. |
028.Câsiye |
28. O gün her ümmeti diz çökmüş olarak görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. (Onlara şöyle denilir): "Bugün yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız!" |
029.Câsiye |
29. Bu bizim kitabımızdır, sizin aleyhinizde gerçeği söylüyor. Çünkü biz bütün yaptıklarınızı kaydediyorduk. |
030.Câsiye |
30. İman edip de sâlih ameller yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine sokar. Bu ise apaçık kurtuluşun tâ kendisidir. |
031.Câsiye |
31. İnkâr edenlere gelince, onlara: "Âyetlerim size okunmadı mı? Siz ise büyüklük tasladınız ve günahkârlar gürûhu oldunuz." denilir. |
032.Câsiye |
32. Size: "Allah'ın vaadi haktır, kıyamet gününde şüphe yoktur." denildiği zaman: "Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, yalnız yoktur sanıyoruz, hakkında kesin bir bilgi elde etmiş değiliz." demiştiniz. |
033.Câsiye |
33. Yaptıklarının kötülükleri (amel defterinin okunmasıyla) kendilerine göründü ve alaya aldıkları şey onları çepeçevre kuşattı. |
034.Câsiye |
34. Onlara denilir ki: "Siz nasıl ki bugüne kavuşacağınızı unuttuysanız, biz de bugün sizi unuttuk. Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur." |
035.Câsiye |
35. Bu böyledir. Çünkü siz Allah'ın âyetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. O gün ne oradan çıkarılırlar, ne de özürleri dinlenir. |
036.Câsiye |
36. Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. |
037.Câsiye |
37. Göklerde de yerde de azamet O'nundur. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
01.Ahkaf |
1. Hâ. Mîm. |
02.Ahkaf |
2. Kitab'ın indirilmesi Azîz ve hikmet sahibi olan Allah tarafındandır. |
03.Ahkaf |
3. Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak ile ve belli bir süre için yarattık. Kâfirler ise uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler. |
04.Ahkaf |
4. De ki: "Allah'tan başka taptığınız şeyleri gördünüz mü? Yeryüzünde ne yaratmışlar göstersenize! Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru sözlü iseniz, bundan önce indirilmiş bir kitap veya bir ilim kalıntısı varsa onu bana getirin." |
05.Ahkaf |
5. Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapınandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların tapmalarından habersizdirler. |
06.Ahkaf |
6. İnsanlar Allah'ın huzurunda bir araya toplandıkları zaman, taptıkları şeyler onlara düşman kesilirler ve onların kendilerine tapınmalarını inkâr ederler. |
07.Ahkaf |
7. Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman, hakikat kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler: "Bu apaçık bir sihirdir." dediler. |
08.Ahkaf |
8. Yoksa: "Onu kendiliğinden uydurdu!" mu diyorlar? De ki: "Eğer onu ben uydurdumsa, Allah tarafından bana gelecek hiçbir şeyi benden savamazsınız. O, sizin yaptığınız taşkınlıkları çok iyi bilir. Benimle sizin aranızda şâhit olarak O yeter. O çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
09.Ahkaf |
9. De ki: "Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana da size de ne yapılacağını bilmem. Ben ancak bana vahyedilene uyarım ve ben sadece apaçık bir uyarıcıyım." |
010.Ahkaf |
10. De ki: Hiç düşündünüz mü? Eğer bu (Kur'an) Allah katından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz; İsrâiloğullarından bir şâhit de bunun benzerini (Tevrat'ta) görüp iman ettiği halde, siz yine de büyüklük taslamışsanız (zâlim olmaz mısınız)? Şüphesiz ki Allah zâlimler gürûhuna hidayet edip, doğru yola iletmez. |
011.Ahkaf |
11. İnkâr edenler iman edenler için: "Eğer bu (din) bir hayır olsaydı, onlar bizi geçemezlerdi." dediler. Fakat onlar bununla hidayete ermek arzusunda olmadıkları için: "Bu eski bir uydurmadır." diyeceklerdir. |
012.Ahkaf |
12. Daha önce de rehber ve rahmet olarak Musa'nın kitabı vardı. Bu ise, zâlimleri korkutmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisanı ile indirilmiş doğrulayıcı bir kitaptır. |
013.Ahkaf |
13. Şüphesiz ki: "Rabbimiz Allah'tır!" deyip, sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. |
014.Ahkaf |
14. Onlar cennet ehlidirler. Yaptıklarına karşılık olmak üzere orada ebedî kalacaklardır. |
015.Ahkaf |
15. Biz insana anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Zira annesi onu karnında zahmetle taşımış ve güçlükle onu doğurmuştur. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer. Nihayet o güçlü çağına erip, kırk yaşına varınca der ki: "Ey Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ilham et ve beni hoşnut olacağın yararlı işler yapmaya sevk eyle! Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir! Ben sana yöneldim ve ben kendimi sana verenlerdenim." |
016.Ahkaf |
16. İşlediklerini en güzel şekilde kabul ettiğimiz ve kötülüklerini geçtiğimiz kimseler, cennet halkı arasındadırlar. Bu onlara vaad olunan dosdoğru bir vaaddir. |
017.Ahkaf |
17. Annesine ve babasına: "Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni (mezardan) çıkartılmakla mı tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye, anne ve babası Allah'a sığınarak: "Yazıklar olsun sana! İman et! Allah'ın vaadi gerçektir." dedikleri halde: "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir." der. |
018.Ahkaf |
18. İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler içinde, aleyhlerinde söz hak olmuş (azap gerçekleşmiş) kimselerdir. Doğrusu onlar hüsrana uğrayanlardır. |
019.Ahkaf |
19. Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah onlara yaptıklarının karşılığını verir, kendilerine aslâ haksızlık yapılmaz. |
020.Ahkaf |
20. Kâfirler ateşe arzolundukları gün (onlara şöyle denir): "Siz bütün zevklerinizi, lezzetlerinizi, sizin için güzel olan her şeyinizi dünya hayatınızda yaşayıp bitirdiniz. Artık bugün yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın ve yoldan çıkmanızın karşılığında alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız." |
021.Ahkaf |
21. Resulüm! Âd kavminin kardeşi Hud'u an. O Ahkâf'daki kavmini uyarmıştı. Ondan önce de sonra da birçok uyarıcılar gelip geçmiştir. Kavmine: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin, büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum." demişti. |
022.Ahkaf |
22. Dediler ki: "Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Doğru sözlülerden isen, hadi bizi tehdit edip durduğun azabı başımıza getir." |
023.Ahkaf |
23. (Hud) dedi ki: "Doğrusu buna âit bilgi Allah'ın katındadır. Ben sadece benimle gönderilen şeyi size tebliğ ediyorum. Ne var ki sizi câhillik edip duran bir kavim olarak görüyorum." |
024.Ahkaf |
24. Nihayet o azabın, geniş bir bulut halinde vâdilerine doğru yayılarak geldiğini görünce: "Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur." dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde elem verici azabı taşıyan bir rüzgardır. |
025.Ahkaf |
25. Rabbinin emriyle her şeyi yıkıp yerle bir eder. Çok geçmeden o hale geldiler ki, meskenlerinin harabelerinden başka bir şey görülmez oldu. İşte biz suçlu günahkâr kavmi böyle cezalandırırız. |
026.Ahkaf |
26. Andolsun ki onlara size vermediğimizi vermiş, (onları sizi yerleştirmediğimiz yerlere yerleştirmiş)tik. Kendilerine kulaklar, gözler ve gönüller vermiştik. Fakat ne kulakları, ne gözleri, ne de gönülleri onlara bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın âyetlerini inatla inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi. |
027.Ahkaf |
27. Andolsun ki biz çevrenizde bulunan birçok memleketleri de yok ettik. Belki dönerler diye âyetleri bir bir açıkladık. |
028.Ahkaf |
28. Allah'tan başka kendilerine yakınlık sağlamak için ilâh edindikleri şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya! Hayır! Onlardan kaybolup gittiler. İşte bu onların yalanlarıdır ve uydurup durdukları şeydir. |
029.Ahkaf |
29. Resulüm! Hani Kur'an dinlesinler diye sana cinlerden bir tâife yöneltmiştik. Hazır olunca birbirlerine: "Susun!" demişlerdi. Kur'an'ın okunması bitince, her biri birer uyarıcı olarak kavimlerine dönmüşlerdi. |
030.Ahkaf |
30. Dediler ki: "Ey kavmimiz! Biz Musa'dan sonra indirilen ve kendinden öncekileri doğrulayan, hakka ve doğru yola hidayet eden bir kitap dinledik." |
031.Ahkaf |
31. "Ey kavmimiz! Allah'a çağıran (Muhammed'e) uyun ve ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi can yakıcı azaptan korusun." |
032.Ahkaf |
32. "Allah'a çağıran (Muhammed'e) uymayan kimse bilsin ki, Allah'ı yeryüzünde âciz bırakamaz. Kendisinin O'ndan başka dostları da bulunmaz. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. |
033.Ahkaf |
33. Görmüyorlar mı ki, gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah, ölüleri de diriltmeye kâdirdir. Evet O, şüphesiz ki her şeye kâdirdir. |
034.Ahkaf |
34. Kâfirlere ateşe sunuldukları gün: "Bu gerçek değil miymiş?" denir. Onlar da: "Rabbimiz hakkı için evet gerçekmiş!" derler. "O halde küfrünüz sebebiyle tadın azabı!" buyurur. |
035.Ahkaf |
35. Resulüm! Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret! Onlar için acele etme! Onlar vâdedildikleri azabı gördükleri zaman sanki dünyada gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Yoldan çıkmış fâsıklar topluluğundan başkası helâk edilir mi? |
01.Muhammed |
1. İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların işlerini Allah boşa çıkarmıştır. |
02.Muhammed |
2. İman edip sâlih ameller işleyenlerin, Rableri tarafından Muhammed'e indirilen gerçeğe inananların günahlarını Allah örtüp bağışlar ve hallerini düzeltip iyileştirir. |
03.Muhammed |
3. İşte böyle. İnkâra sapanlar bâtıla uydular, iman edenler ise Rablerinden gelen hakka uydular. Allah insanlara misallerini işte böyle anlatır. |
04.Muhammed |
4. (Savaşta) kâfirlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun! Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir edin). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye alarak salıverin. Bu böyledir. Eğer Allah dileseydi onlardan intikam alırdı, fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, onların amellerini aslâ boşa çıkarmaz. |
05.Muhammed |
5. Onları hidayete eriştirecek ve hallerini düzeltecektir. |
06.Muhammed |
6. Onları (dünyada iken) kendilerine anlattığı cennete koyar. |
07.Muhammed |
7. Ey iman edenler! Eğer Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz (sarılırsanız), Allah da sizi muvaffak eder ve ayaklarınızı sâbit kılar. |
08.Muhammed |
8. Kâfirlere gelince, onlar da yüzüstü sürünsünler! Allah yaptıklarını boşa çıkarmıştır. |
09.Muhammed |
9. İşte böyle. Çünkü onlar Allah'ın indirdiğinden tiksinip hoşlanmamışlardır. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır. |
010.Muhammed |
10. Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin âkibetlerinin nasıl olduğuna bakmazlar mı? Allah onları yere geçirmiştir. Kâfirlere de onların başına gelenin benzeri vardır. |
011.Muhammed |
11. Bunun sebebi şudur: Allah iman edenlerin dostudur. Kâfirlere gelince, onların yardımcıları yoktur. |
012.Muhammed |
12. Şüphesiz ki Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İnkâr edenler ise faydalanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler. Ateş onların varacakları yerdir. |
013.Muhammed |
13. Nice memleketler vardır ki, onlar seni sürüp çıkaran memleketten daha kuvvetli idiler. Biz onları helâk ettik. Onlara bir yardım eden de bulunmadı. |
014.Muhammed |
14. Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan (mümin) kimse, kötü işi kendisine güzel gösterilen ve heveslerine uyan (kâfir) kimse gibi olur mu? |
015.Muhammed |
15. Muttakilere vaad edilen cennetin durumu şudur: Orada bozulmayan (temiz) su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere lezzet veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır. Ve orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Bunlardan da öte, Rablerinden bir bağışlama vardır. Hiç bunlar, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça kesen sıcak suyun içirildiği kimseler gibi olur mu? |
016.Muhammed |
16. Resulüm! Onlardan seni dinlemeye gelenler de var. Fakat senin yanından çıkınca, kendilerine ilim verilen kimselere (alay yoluyla): "O demin ne demişti?" derler. İşte bunlar Allah'ın kalplerini mühürlemiş olduğu, hevâ ve heveslerine uyan kimselerdir. |
017.Muhammed |
17. Hidayeti kabul edenlere gelince, Allah onların hidayetini artırmış ve onlara takvâ yollarını ilham etmiştir. |
018.Muhammed |
18. Onlar kıyamet zamanının ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onun âlametleri gerçekten gelmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar? |
019.Muhammed |
19. Bil ki Allah'tan başka ilâh yoktur. Hem kendinin hem de erkek müminlerle kadın müminlerin günahlarının bağışlanmasını dile. Allah (dünyada) gezip dolaştığınız yerleri de bilir, (ahirette) duracağınız yeri de bilir. |
020.Muhammed |
20. İnananlar: "Keşke cihad hakkında bir sûre indirilse de cihada çıksak!" derlerdi. Fakat hükmü açık bir sûre indirilip de, orada savaştan söz edilince; kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Korktukları başlarına gelsin! |
021.Muhammed |
21. Oysa onlara itaat etmek ve uygun olanı söylemek yaraşırdı. İş ciddiye bindiği zaman Allah'a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu. |
022.Muhammed |
22. Demek ki sizler iş başına gelecek olursanız, yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık bağlarını keseceksiniz öyle mi? |
023.Muhammed |
23. İşte bunlar, Allah'ın kendilerini lânetlediği, sağır yaptığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir. |
024.Muhammed |
24. Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitler mi var? |
025.Muhammed |
25. Hidayet kendilerine apaçık belli olduktan sonra arkalarını dönenlere, yaptıklarını şeytan hoş göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür. |
026.Muhammed |
26. İşte böyle. Zira onlar Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: "Biz bazı işlerde size itaat edeceğiz." dediler. Oysa Allah onların gizlediklerini bilir. |
027.Muhammed |
27. Fakat melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak? |
028.Muhammed |
28. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah'ı kızdıracak şeylerin ardınca gittiler ve O'nu râzı edecek şeylerden hoşlanmadılar. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır. |
029.Muhammed |
29. Kalplerinde hastalık olanlar, yoksa onların kinlerini Allah'ın aslâ dışarı vurmayacağını mı sandılar? |
030.Muhammed |
30. Eğer biz dileseydik onları sana gösterirdik de onları simâlarından tanırdın. Andolsun ki sen onları sözlerinin üslûbundan tanırsın. Allah bütün yaptıklarınızı bilir. |
031.Muhammed |
31. Andolsun ki biz sizi imtihan edeceğiz. Tâ ki içinizden cihad edenlerle sabır gösterenleri meydana çıkaralım ve haberlerinizi de açıklayalım. |
032.Muhammed |
32. Şüphesiz ki inkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet belli olduktan sonra Peygamber'e karşı gelenler, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onların yaptıklarını hep boşa çıkaracaktır. |
033.Muhammed |
33. Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın. |
034.Muhammed |
34. İnkâr edip Allah yolundan alıkoyanları ve sonra da kâfir olarak ölenleri Allah aslâ affetmeyecektir. |
035.Muhammed |
35. Sakın gevşemeyin ve siz üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O, amellerinizi aslâ eksiltmez. |
036.Muhammed |
36. Dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir. Eğer iman eder ve sakınırsanız, O size mükâfatlarınızı verir, mallarınızı (tamamen sarfetmenizi) istemez. |
037.Muhammed |
37. Eğer onları sizden isteseydi ve sizi zorlasaydı, cimrilik ederdiniz ve bu da sizin kinlerinizi ortaya çıkarırdı. |
038.Muhammed |
38. İşte sizler, Allah yolunda infak etmeye çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Amma cimrilik eden bilsin ki, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer ondan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir kavim getirir de, onlar sizin gibi olmazlar. |
01.Fetih |
1. Resulüm! Biz sana apaçık bir fetih verdik. |
02.Fetih |
2. Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, sana olan nimetini tamamlar ve seni dosdoğru bir yola eriştirir. |
03.Fetih |
3. Ve Allah sana kimsenin güç yetiremeyeceği bir şekilde şanlı bir zaferle yardım eder. |
04.Fetih |
4. O'dur müminlerin kalplerine huzur ve sükûnu indiren. Tâ ki imanlarını kat kat artırsınlar. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, hükmünde hikmet sahibidir. |
05.Fetih |
5. Tâ ki mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedî kalacakları ve altlarından ırmaklar akan cennetlere koysun ve onların kötülüklerini örtsün. İşte Allah katında en büyük kurtuluş budur. |
06.Fetih |
6. Ve Allah hakkında kötü zan besleyen münafık erkeklerle münafık kadınlara ve müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azap etsin. Kötülük onların başlarına dönsün! Allah onlara gazap etmiş, lânetlemiş ve kendileri için cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir dönüş yeridir! |
07.Fetih |
7. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
08.Fetih |
8. Resulüm! Biz seni şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. |
09.Fetih |
9. (Ey insanlar)! Allah'a ve Peygamber'ine inanasınız, ona yardım edesiniz, onu büyük tanıyıp saygı gösteresiniz ve sabah-akşam O'nu tesbih edesiniz. |
010.Fetih |
10. Resulüm! Sana biât edenler, ancak Allah'a biât etmiş olurlar. Allah'ın eli onların elleri üstündedir. O halde kim bu ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse, Allah ona büyük bir ecir verecektir. |
011.Fetih |
11. Bedevilerden geri kalmış olanlar yakında sana gelip: "Mallarımız ve âilelerimiz bizi alıkoydu (da gelemedik). Allah'tan bizim için bağışlanmamızı dile!" diyecekler. Onlar kalplerinde olmayanı dilleri ile söylerler. Resulüm! De ki: "Allah size bir zarar gelmesini isterse veya bir fayda elde etmenizi isterse, O'na karşı sizin için kim ne yapabilir? Hayır! Allah yaptıklarınızdan haberdardır." |
012.Fetih |
12. Aslında siz Peygamber'in ve müminlerin âilelerine bir daha aslâ dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de siz kötü zanda bulundunuz ve helâka mahkûm bir kavim oldunuz. |
013.Fetih |
13. Kim Allah'a ve Resul'üne iman etmezse, bilsin ki biz kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır. |
014.Fetih |
14. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
015.Fetih |
15. Siz ganimetleri almak için gittiğinizde seferden geri bırakılanlar: "Bırakın, biz de sizinle gelelim." diyeceklerdir. Onlar Allah'ın kelâmını değiştirmek isterler. De ki: "Siz bizim arkamıza aslâ düşemezsiniz. Allah daha önce sizin için böyle buyurmuştur." Size: "Hayır! Bizi çekemiyorsunuz!" diyeceklerdir. Aksine onlar pek az anlayan kimselerdir. |
016.Fetih |
16. Bedevîlerden (seferden) geri bırakılanlara de ki: "Siz yakında güçlü kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla savaşırsınız veya onlar müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Amma daha önce döndüğünüz gibi yine dönerseniz, size acıklı bir azap ile azap eder." |
017.Fetih |
17. Gözü kör olana vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. Kim Allah'a ve Resul'üne itaat ederse, onu altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse ona açıklı bir azap ile azap eder. |
018.Fetih |
18. Resulüm! Andolsun ki, sana ağaç altında biât eden müminlerden Allah hoşnud olmuştur. Gönüllerinde olanı bilmiş, üzerlerine huzur ve güven indirmiş, onları yakın bir fetihle mükâfatlandırmıştır. |
019.Fetih |
19. Ve ele geçirecekleri bol ganimetler bahşetmiştir. Allah güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. |
020.Fetih |
20. Allah size elde edeceğiniz birçok ganimetler vâdetmiştir. Bunu (Hayber ganimetini) size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir. Tâ ki bu, müminlere bir işaret olsun ve sizi doğru yola iletsin. |
021.Fetih |
21. Bundan başka sizin gücünüzün yetmediği, fakat Allah'ın sizin için kuşattığı ganimetler de vardır. Allah her şeye kâdirdir. |
022.Fetih |
22. Eğer o kâfirler sizinle savaşacak olsalardı, mutlaka arkalarını dönüp kaçarlardı. Sonra da ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamazlardı. |
023.Fetih |
23. Allah'ın önceden beri geçmiş olan sünneti (âdeti) budur. Sen Allah'ın sünnetinde aslâ değişiklik bulamazsın. |
024.Fetih |
24. O size onlara karşı zafer verdikten sonra Mekke'nin ortasında, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekmiştir. Allah yaptıklarınızı görmektedir. |
025.Fetih |
25. Onlar inkâr edenlerdir, sizi Mescid-i haram'ı ziyaretten ve bekletilmekte olan kurbanlıkları da yerlerine gitmekten alıkoyanlardır. Eğer onların arasında (Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin kadınları bilmeyerek çiğnemek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı (fetih için Allah size izin verirdi). Allah dilediklerine rahmet etmek için böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirlerinden ayrılmış olsalardı, biz o küfredenleri elbette acıklı bir azapla azaplandırırdık. |
026.Fetih |
26. O kâfirler kalplerine taassubu, câhiliyet taassubunu yerleştirdikleri zaman Allah, Peygamber'ine ve müminlerin üzerine huzur ve sükûnu indirdi, onları takvâ kelimesi üzerinde durdurdu. Zaten onlar buna daha lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir. |
027.Fetih |
27. Andolsun ki Allah, Resul'üne rüyâsını bihakkın sâdık kılmıştır. İnşaallah siz emniyetler içinde, başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkusuzca Mescid-i haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bildi de, bundan önce size yakın bir fetih verdi. |
028.Fetih |
28. Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamber'ini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur. Şâhit olarak Allah yeter. |
029.Fetih |
29. Muhammed Allah'ın Peygamber'idir. Onunla beraber bulunanlar da kâfirlere karşı çok çetin ve sert, birbirlerine karşı çok merhametlidirler. Onları rükuya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve hoşnutluk isterler. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardır: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış ve gövdesinin üzerine dikilmiş bir ekine benzerler. Ki bu, ekicilerin hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah iman edip sâlih ameller işleyenlere, hem mağfiret hem de büyük bir mükâfat vâdetmiştir. |
01.Hucurât |
1. Ey iman edenler! Allah'ın ve Peygamber'inin huzurunda öne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir. |
02.Hucurât |
2. Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden yüksek çıkarmayın. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi, onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın. Yoksa farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir. |
03.Hucurât |
3. Resulullah'ın huzurunda seslerini kısan kimseler, Allah'ın gönüllerini takvâ için imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır. |
04.Hucurât |
4. Resulüm! Sana odaların ötesinden seslenenlerin çokları düşüncesiz kimselerdir. |
05.Hucurât |
5. Eğer onlar sen yanlarına çıkıncaya kadar bekleselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
06.Hucurât |
6. Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onu tahkik edin, içyüzünü araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da, sonra yaptığınıza pişman olursunuz. |
07.Hucurât |
7. Biliniz ki Resulullah aranızdadır. Şayet o birçok işlerde size uysaydı, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde süsledi. Küfrü, fıskı ve isyanı da çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır. |
08.Hucurât |
8. Bu, Allah'tan bir lütuf ve nimettir. Allah çok iyi bilendir, hükmünde hikmet sahibidir. |
09.Hucurât |
9. Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa, hemen aralarını düzelterek barıştırın. Eğer onlardan biri diğerine saldırırsa, o zaman o saldıranla Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşınız. (Sonunda teslim olur, Allah'ın emrine) dönerse yine adaletle aralarını düzeltin ve hep adaletle iş görün. Şüphesiz ki Allah adalet yapanları sever. |
010.Hucurât |
10. Müminler kardeştirler. Öyleyse (dargın olan) kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin. |
011.Hucurât |
11. Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Alay edilenler belki de Allah katında kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lâkapla çağırmayın. İnandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü addır! Kim de tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerdir. |
012.Hucurât |
12. Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Zira bazı zan vardır ki günahtır. Birbirinizin kusurlarını, gizli şeylerini araştırmayın. Kiminiz de kiminizin arkasından çekiştirip gıybetini etmesin. Sizden herhangi biriniz, ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mı? Tiksindiniz değil mi? O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edicidir. |
013.Hucurât |
13. Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve sizi tanışasınız diye milletlere, kabilelere ayırdık. Çünkü Allah katında en üstün olanınız, Allah'tan en çok korkanınızdır. Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır. |
014.Hucurât |
14. Bedevîler: "İman ettik!" derler. De ki: "Siz iman etmediniz, bâri ‘Müslüman olduk!' deyin. İman henüz kâlplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Peygamber'ine itaat ederseniz, Allah amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir." |
015.Hucurât |
15. Müminler o kimselerdir ki, Allah'a ve Resul'üne iman etmişlerdir. Sonra şüpheye düşmemişler, Allah yolunda canları ile malları ile cihad etmişlerdir. İşte onlar sâdıklardır. |
016.Hucurât |
16. De ki: "Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da bilir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir." |
017.Hucurât |
17. Onlar İslâm'a girdikleri için sana minnet ediyorlar. De ki: "Müslüman olmanızı benim başıma kakmayın. Eğer doğru kimseler iseniz, aksine sizi imana erdirdiği için Allah size minnet eder." |
018.Hucurât |
18. Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah yaptıklarınızı görmektedir. |
01.Kaf |
1. Kaf. O şerefli Kur'an'a yemin olsun ki! |
02.Kaf |
2. Aralarından bir uyarıcının gelmiş olmasına şaştılar da, kâfirler şöyle dediler: "Bu şaşılacak bir şey!" |
03.Kaf |
3. "Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (diriltileceğiz)? Bu akla uzak bir dönüştür." |
04.Kaf |
4. Biz toprağın onlardan neleri eksilttiğini muhakkak bilmekteyiz. Yanımızda (her şeyi) zapteden bir kitap (Levh-i mahfuz) vardır. |
05.Kaf |
5. Hayır! Onlar, hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi onlar karışık bir durum içindedirler. |
06.Kaf |
6. Onlar üstlerindeki göğü nasıl donatmışız bir bakmazlar mı? Onda hiçbir çatlak da yok! |
07.Kaf |
7. Yeryüzünü döşedik, oraya sabit dağlar yerleştirdik. Onda her güzel çiftten yetiştirdik. |
08.Kaf |
8. Bunlar Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak, ona ibret vermek içindir. |
09.Kaf |
9. Gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve biçilecek taneli ekinler bitirdik. |
010.Kaf |
10. Birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları. |
011.Kaf |
11. Kullarına rızık olmak üzere ve biz o su ile ölü bir toprağa can verdik. İşte insanların çıkışı (dirilmesi) de böyledir. |
012.Kaf |
12. Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud da yalanlamıştı. |
013.Kaf |
13. Âd, Firavun ve Lut'un kardeşleri de yalanlamışlardı. |
014.Kaf |
14. Eyke halkı ve Tubba' kavmi de. Bütün bunlar peygamberlerini yalanladılar, tehdidim (azabım) da onlara hak oldu. |
015.Kaf |
15. Biz ilk yaratışta güçsüz mü düştük? Hayır! Onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler. |
016.Kaf |
16. Andolsun ki insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler verdiğini de biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız. |
017.Kaf |
17. Sağında ve solunda oturan, amellerini yakalayıp tesbit eden iki yazıcı melek vardır. |
018.Kaf |
18. O bir söz atmaya dursun, mutlaka yanında onu gözetleyen, söylediği her sözü zapteden (bir melek) hazır bulunur. |
019.Kaf |
19. Ölüm sarhoşluğu bir gün gerçekten gelir. "İşte bu senin öteden beri korkup kaçtığın şeydir." denir. |
020.Kaf |
20. Sûra üfürülür. İşte bu geleceği vâdedilen gündür. |
021.Kaf |
21. Herkes beraberinde bir sürücü bir de şâhid bulunduğu halde gelir. |
022.Kaf |
22. Ona: "Andolsun ki sen bundan gâfildin, işte şimdi senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık gözün keskindir." denir. |
023.Kaf |
23. Beraberindeki arkadaşı: "İşte bu yanımdaki hazırdır." der. |
024.Kaf |
24. Allah şöyle buyurur: "Ey sürücü ve şahid! Haydi ikiniz atın cehenneme her inatçı nankör kâfiri!" |
025.Kaf |
25. "Hayra, iyiliklere bütün hızıyla engel olan azgın zalim şüpheciyi!" |
026.Kaf |
26. "O ki, Allah ile beraber başka bir ilâh edinmişti. Haydi, atın şiddetli azabın içine!" |
027.Kaf |
27. Yanındaki arkadaşı der ki: "Ey Rabbimiz! Ben onu azdırmadım, fakat o kendisi derin bir sapıklık içindeydi!" |
028.Kaf |
28. Allah şöyle buyurur: "Benim huzurumda çekişmeyin! Size daha önce bunu bildirmiştim." |
029.Kaf |
29. "Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara aslâ zulmetmem." |
030.Kaf |
30. O gün cehenneme: "Doldun mu?" deriz. O da: "Daha yok mu?" der. |
031.Kaf |
31. Cennet de Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzak değildir. |
032.Kaf |
32. Onlara şöyle denilir: "İşte size vaad olunan cennet budur. Allah'a çok dönen, (hududu) muhafaza eden," |
033.Kaf |
33. "Görmediği halde Rahman'dan korkan ve Allah'a yönelmiş bir kalp ile gelen kimselere mahsustur." |
034.Kaf |
34. "Oraya esenlikle girin! İşte bu ebedî yaşama günüdür." |
035.Kaf |
35. Orada kendileri için diledikleri her şey bulunur. Katımızda daha fazlası da vardır. |
036.Kaf |
36. Onlardan evvel biz nice nesiller helâk etmiştik. Ki onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler. Memleketlerde delikler aramışlardı. Kaçacak bir yer var mıydı? |
037.Kaf |
37. Doğrusu bunda kalbi olan, yahut kendisi huzur içinde olduğu halde kulak veren kimse için bir öğüt vardır. |
038.Kaf |
38. Şüphesiz ki biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri altı günde yarattık. Buna rağmen bize hiçbir yorgunluk dokunmadı. |
039.Kaf |
39. Onların dediklerine sabret! Güneşin doğuşundan önce ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et! |
040.Kaf |
40. Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından O'nu tesbih et! |
041.Kaf |
41. Bir çağırıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver! |
042.Kaf |
42. O gün insanlar o çağrıyı gerçek olarak işitirler. İşte bu, kabirlerden çıkış günüdür. |
043.Kaf |
43. Şüphesiz ki hayat veren de, ölümü veren de biziz. Dönüş de ancak bizedir. |
044.Kaf |
44. O gün yer üzerlerinden yarılır, (insanlar kabirlerinden) süratle çıkarlar. Onları böylece toplamak bizim için pek kolaydır. |
045.Kaf |
45. Biz onların neler demekte olduklarını çok iyi biliyoruz. Sen onların üstünde bir zorlayıcı değilsin. Onun için sen sadece benim tehdidimden korkacak olanlara Kur'an ile öğüt ver. |
01.Zâriyât |
1. Savurdukça savuranlara andolsun! |
02.Zâriyât |
2. (Yağmur) yüküyle yüklenen (bulutlara) andolsun! |
03.Zâriyât |
3. Kolayca akıp giden (gemi)lere andolsun! |
04.Zâriyât |
4. İşi paylaştırıp ayıranlara andolsun! |
05.Zâriyât |
5. Size vâdedilen şey kesinlikle doğrudur. |
06.Zâriyât |
6. Ceza mutlaka vuku bulacaktır. |
07.Zâriyât |
7. İçinde yollar bulunan göğe andolsun! |
08.Zâriyât |
8. Şüphesiz ki siz çelişkili sözler içerisindesiniz. |
09.Zâriyât |
9. Ondan döndürülen kimseler döndürülür. |
010.Zâriyât |
10. Kahrolsun o koyu yalancılar! |
011.Zâriyât |
11. Onlar koyu bir cehalet içinde kalmış gafillerdir. |
012.Zâriyât |
12. Din gününün ne zaman olacağını soruyorlar. |
013.Zâriyât |
13. Onların ateşte yakılacakları gündür. |
014.Zâriyât |
14. Tadın azabınızı! Acele gelmesini istediğiniz şey işte bu idi. |
015.Zâriyât |
15. Muttakiler cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. |
016.Zâriyât |
16. Rablerinin kendilerine verdiklerini alırlar. Çünkü onlar bundan önce dünyada güzel davranırlardı. |
017.Zâriyât |
17. Onlar geceleri pek az uyurlardı. |
018.Zâriyât |
18. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi. |
019.Zâriyât |
19. Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı (onu verirlerdi). |
020.Zâriyât |
20. Kesin olarak inananlar için yeryüzünde açık âyetler (deliller) vardır. |
021.Zâriyât |
21. İçinizde... Görmüyor musunuz? |
022.Zâriyât |
22. Rızkınız da size vâdedilen şeyler de göktedir. |
023.Zâriyât |
23. Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir. |
024.Zâriyât |
24. Resulüm! İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana gelmedi mi? |
025.Zâriyât |
25. Onlar İbrahim'in yanına girdiklerinde: "Selâm!" demişlerdi. O da: "Selâm!" demiş, içinden de onların "Tanınmamış bir topluluk" olduğunu geçirmişti. |
026.Zâriyât |
26. Hemen âilesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabı) getirtti. |
027.Zâriyât |
27. Önlerine sürüp: "Yemez misiniz?" dedi. |
028.Zâriyât |
28. Onlardan ötürü içine bir korku düştü. "Korkma!" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler. |
029.Zâriyât |
29. Karısı hayretle seslenerek geldi. Elini yüzüne çarparak: "Ben kısır bir kocakarıyım!" dedi. |
030.Zâriyât |
30. Onlar: "Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir." dediler. |
031.Zâriyât |
31. İbrahim: "O halde işiniz nedir ey elçiler?" dedi. |
032.Zâriyât |
32. Dediler ki: "Biz suçlu bir kavme gönderildik." |
033.Zâriyât |
33. "Üzerlerine sert taşlar yağdıralım diye." |
034.Zâriyât |
34. "Onlar haddi aşanlar için Rabbinin katında işaretlenmiştir." |
035.Zâriyât |
35. Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık. |
036.Zâriyât |
36. Zaten orada müslümanlardan sadece bir ev halkından başka kimse bulamadık. |
037.Zâriyât |
37. Acı azaptan korkanlar için, orada bir işaret bıraktık. |
038.Zâriyât |
38. Musa'da da ibretler vardır. Onu apaçık bir delil ile Firavun'a gönderdik. |
039.Zâriyât |
39. O bütün erkânı ile birlikte yüz çevirdi ve: "Bir sihirbaz veya bir delidir." dedi. |
040.Zâriyât |
40. Biz de onu ve ordusunu tutup denize attık. Bu sırada o, kendisini kınayıp duruyordu. |
041.Zâriyât |
41. Âd kavminin başından geçende de ibret vardır. Onların üzerine kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik. |
042.Zâriyât |
42. Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu. |
043.Zâriyât |
43. Semud kavminin başına gelenlerde de ibretler vardır. Onlara: "Bir süreye kadar sefa sürüp zevklenin!" denmişti. |
044.Zâriyât |
44. Rablerinin buyruğuna başkaldırdılar. Bu yüzden bakıp dururken kendilerini yıldırım çarpmıştı. |
045.Zâriyât |
45. Ayağa kalkacak güçleri kalmadı, yardım edenleri de olmamıştı. |
046.Zâriyât |
46. Bunlardan önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir topluluk idiler. |
047.Zâriyât |
47. Göğü kendi ellerimizle biz bina ettik ve biz onu elbette genişleticiyiz. |
048.Zâriyât |
48. Yeri de döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz! |
049.Zâriyât |
49. İbret alasınız diye her şeyi çift çift yarattık. |
050.Zâriyât |
50. Allah'a kaçınız! Ben size O'nun katından apaçık bir korkutucuyum. |
051.Zâriyât |
51. Allah ile birlikte başka bir ilâh edinmeyin. Ben sizi O'nun katından apaçık bir korkutucuyum. |
052.Zâriyât |
52. İşte böyle. Onlardan öncekilere herhangi bir peygamber geldiğinde hemen: "Bir sihirbaz veya bir delidir." dediler. |
053.Zâriyât |
53. Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır, onlar azgın bir topluluktur. |
054.Zâriyât |
54. Onlardan yüz çevir. (Dâvetine uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin. |
055.Zâriyât |
55. Öğüt ver, hatırlat. Çünkü öğüt ve nasihat müminlere fayda verir. |
056.Zâriyât |
56. Ben cinleri ve insanları ancak (beni bilsinler) bana ibadet etsinler diye yarattım. |
057.Zâriyât |
57. Ben onlardan rızık istemiyorum, beni doyurmalarını da istemiyorum. |
058.Zâriyât |
58. Şüphesiz ki rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır. |
059.Zâriyât |
59. Muhakkak ki bu (zamanda) zulmedenlerin de (geçmişteki zâlim) arkadaşlarının paylarına benzer (azaptan) payları vardır. O halde acele etmesinler! |
060.Zâriyât |
60. Kendilerine vaad edilen günlerinden dolayı kâfirlerin vay haline! |
01.Tur |
1. Andolsun Tur'a! |
02.Tur |
2. Satır satır yazılmış Kitab'a andolsun! |
03.Tur |
3. Yayılmış ince deri üzerinde, |
04.Tur |
4. Beyt-i Mâmur'a andolsun! |
05.Tur |
5. Yükseltilmiş tavana andolsun! |
06.Tur |
6. Kabarıp taşan denize andolsun! |
07.Tur |
7. Rabbinin azabı mutlaka meydana gelecektir. |
08.Tur |
8. Onu önleyecek hiçbir şey yoktur. |
09.Tur |
9. O gün gök sallanıp çalkalanır. |
010.Tur |
10. Dağlar yürüdükçe yürür. |
011.Tur |
11. (Hakikatı) yalanlayanların vay haline o gün! |
012.Tur |
12. Onlar ki o daldıkları bâtıl içinde oynayıp-oyalanmaktadırlar. |
013.Tur |
13. O gün cehenneme itildikçe itilirler. |
014.Tur |
14. İşte yalanlayıp durduğunuz cehennem budur! |
015.Tur |
15. Bir büyü müdür bu? Yoksa siz mi görmüyorsunuz? |
016.Tur |
16. Girin oraya! İster dayanın ister dayanmayın, sizin için birdir. Ancak yaptıklarınıza göre ceza göreceksiniz. |
017.Tur |
17. Muttakiler cennetlerde ve nimetler içindedirler. |
018.Tur |
18. Rablerinin kendilerine verdikleri ile zevk ve sefa sürerler. Rableri onları cehennem azabından korumuştur. |
019.Tur |
19. Yaptıklarınıza karşılık olarak âfiyetle yiyin için! |
020.Tur |
20. Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Biz onları ceylan gözlü hurilerle evlendirmişizdir. |
021.Tur |
21. İman edenleri ve kendilerini iman ile takip eden zürriyetlerini kavuştururuz. Onların amellerinden de hiçbir şey eksiltmemişizdir. Herkes kazandıklarına karşılık bir rehindir. |
022.Tur |
22. Onlara canlarının istediği meyveden ve etten bol bol veririz. |
023.Tur |
23. Orada birbirlerinden kadeh alıp verirler. Amma onu içenler ne boş bir söz söylerler, ne de günaha girerler. |
024.Tur |
24. Kendilerine âit hizmetçiler sedefteki inciler gibi fırıl fırıl etraflarında dönerler. |
025.Tur |
25. Birbirine dönüp soruşurlar. |
026.Tur |
26. Derler ki: "Biz daha önce dünyada iken âilelerimizin yanında korkular içinde idik." |
027.Tur |
27. "Allah lütfedip bizi kavurucu azaptan korudu." |
028.Tur |
28. "Biz bundan önce de O'na yalvarıyorduk. Şüphesiz ki O iyilik yapandır, merhamet edendir. |
029.Tur |
29. Resulüm! Sen öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde sen ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun. |
030.Tur |
30. Yoksa onlar senin için: "Bu bir şâirdir. Zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz." mu derler? |
031.Tur |
31. De ki: Gözleyin! Doğrusu ben de sizinle beraber gözleyenlerdenim. |
032.Tur |
32. Bunu onlara akılları mı emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudurlar? |
033.Tur |
33. Yoksa: "Onu kendisi uydurdu!" mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler. |
034.Tur |
34. Eğer onlar doğru sözlü iseler, onun benzeri bir söz getirsinler! |
035.Tur |
35. Onlar yaratıcısız mı yaratıldılar, yoksa kendileri midir yaratıcıları? |
036.Tur |
36. Yoksa gökleri ve yeri mi yarattılar? Hayır! Onlar düşünüp kesin olarak Allah'a inanmıyorlar. |
037.Tur |
37. Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hâkim olanlar onlar mıdır? |
038.Tur |
38. Yoksa onların, üzerine çıkıp dinledikleri merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri apaçık bir delil getirsinler. |
039.Tur |
39. Yoksa kızlar O'nun, oğullar da sizin öyle mi? |
040.Tur |
40. Resulüm! Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden ağır bir borç altında mı kalıyorlar? |
041.Tur |
41. Yoksa gayba âit bilgiler yanlarında da onlar kendileri mi yazıyorlar? |
042.Tur |
42. Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecek olanlar inkâr edenlerdir. |
043.Tur |
43. Yoksa onların Allah'tan başka bir ilâhı mı var? Allah onların koşmakta oldukları ortaklardan münezzehtir. |
044.Tur |
44. Gökten bir parçanın düşmekte olduğunu görseler: "Birbiri üzerine yığılmış buluttur." derler |
045.Tur |
45. Artık çarpılacakları günlerine erişinceye kadar bırak onları! |
046.Tur |
46. O gün tuzakları kendilerine hiçbir fayda vermez, onlara yardım da olunmaz. |
047.Tur |
47. Ve o zulmedenlere şüphe yok ki bundan başka da azap vardır. Ne var ki onların çoğu bilmezler. |
048.Tur |
48. Resulüm! Rabbinin hükmüne sabret. Şüphesiz ki sen bizim hıfz-u himayemizde, gözetimimiz altındasın. Kalkarken Rabbini hamd ile tesbih et. |
049.Tur |
49. Gecenin bir kısmında ve yıldızlar kaybolurken de O'nu tesbih et. |
01.Necm |
1. Aktığı zaman yıldıza andolsun ki! |
02.Necm |
2. Arkadaşınız sapmamış ve azmamıştır. |
03.Necm |
3. O kendiliğinden konuşmamaktadır. |
04.Necm |
4. Onun konuşması, ancak kendisine bildirilen vahiyden başka bir şey değildir. |
05.Necm |
5. Ona üstün bir güç sahibi olan (Cebrail) öğretti. |
06.Necm |
6. O (melek) akıl sahibidir. (Aslî sureti ile) doğruldu. |
07.Necm |
7. Ve o, en yüksek bir ufukta idi. |
08.Necm |
8. Sonra (Peygamber'e) yaklaştı, derken sarktı. |
09.Necm |
9. İki yay kadar, yahut daha da yakın oldu. |
010.Necm |
10. O anda kuluna vahyedeceğini vahyetti. |
011.Necm |
11. Gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı. |
012.Necm |
12. Şimdi siz, onun gördükleri hakkında tartışacak mısınız? |
013.Necm |
13. Andolsun ki, onu başka bir defa daha gördü. |
014.Necm |
14. Sidre-i müntehâ'nın yanında. |
015.Necm |
15. Me'vâ cenneti de onun yanındadır. |
016.Necm |
16. O dem ki, Sidre'yi bürüyen bürüyordu. |
017.Necm |
17. (Peygamber'in) gözü kaymadı ve aldanmadı. |
018.Necm |
18. Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü. |
019.Necm |
19. Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ'yı? |
020.Necm |
20. Üçüncüleri olan diğer Menât'ı? |
021.Necm |
21. Demek erkek (evlâtlar) sizin, dişiler O'nun öyle mi? |
022.Necm |
22. Öyleyse bu, insafsızca bir taksimdir! |
023.Necm |
23. Bunlar sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlarla ilgili ispatlayıcı hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna uyarlar ve nefislerinin hevâsına kapılırlar. Oysa kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir. |
024.Necm |
24. Yoksa insan, her umduğu şeye sahip mi olacak? |
025.Necm |
25. Ahiret de dünya da Allah'ındır. |
026.Necm |
26. Gökyüzünde nice melekler var ki, şefaatleri hiçbir fayda sağlamaz. Meğer ki Allah dilediğine ve râzı olduğuna izin verdikten sonra olsun! |
027.Necm |
27. Ahirete inanmayanlar meleklere dişi adı takarlar. |
028.Necm |
28. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyarlar. Zan ise hiç şüphesiz ki hakikat bakımından bir şey ifade etmez. |
029.Necm |
29. Bizim zikrimize iltifat etmeyen ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden yüz çevir. |
030.Necm |
30. Onların ilimden erebildikleri gaye işte budur. Şüphesiz ki Rabbin, evet O, yolundan sapanları en iyi bilendir. O, hidayet bulanı da en iyi bilir. |
031.Necm |
31. Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Bu, kötülük edenlere yaptıklarının karşılığını vermesi, güzel davranışta bulunanları da daha güzeli ile mükâfatlandırması içindir. |
032.Necm |
32. Onlar ki günahın büyüklerinden ve hayâsızlıklardan kaçınırlar, yalnız bazı küçük kusurlar işleyebilirler. Şüphesiz ki Rabbinin mağfireti geniştir. Sizi daha topraktan yarattığı zaman ve henüz analarınızın karınlarında ceninler halinde iken sizi en iyi bilen O'dur. Kendinizi beğenip temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir. |
033.Necm |
33. Gördün mü o yüz çevireni? |
034.Necm |
34. Azıcık verip, sonra vermemekte direneni? |
035.Necm |
35. Gaybın bilgisi onun yanındadır da, o kendisi mi görüyor? |
036.Necm |
36. Yoksa kendisine haber verilmedi mi Musa'nın sahifelerinde olanlar? |
037.Necm |
37. Ve vazifesini tamamen ifa eden İbrahim'inkinde olanlar? |
038.Necm |
38. Ki, gerçekten hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez. |
039.Necm |
39. Şüphesiz insan için kendi çalışmasından başkası yoktur. |
040.Necm |
40. Ve çalışması ileride görülecektir. |
041.Necm |
41. Daha sonra da onun karşılığı tam olarak verilecektir. |
042.Necm |
42. Ve şüphesiz ki en son varış ancak Rabbinedir. |
043.Necm |
43. Güldüren de O'dur, ağlatan da O'dur. |
044.Necm |
44. Öldüren de O'dur dirilten de O'dur. |
045.Necm |
45. Doğrusu O yarattı iki çifti; erkeği ve dişiyi. |
046.Necm |
46. (Rahme) atıldığı zaman nutfeden. |
047.Necm |
47. Şüphesiz ki tekrar diriltmek de O'na âittir. |
048.Necm |
48. Zengin eden de O'dur, sermaye veren de O'dur. |
049.Necm |
49. Şi'râ yıldızının Rabbi de şüphesiz O'dur. |
050.Necm |
50. Birinci Âd kavmini O helâk etti. |
051.Necm |
51. Semud'u da O helâk etti ve geriye hiçbir şey bırakmadı. |
052.Necm |
52. Daha önce de Nuh kavmini helâk etti. Çünkü onlar çok zâlim ve çok azgın idiler. |
053.Necm |
53. Altüst olmuş şehirleri de O böyle yaptı. |
054.Necm |
54. Onların başına getireceğini getirdi. |
055.Necm |
55. Öyleyken Rabbinin hangi nimetinden şüphe ediyorsun? |
056.Necm |
56. İşte bu, ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır. |
057.Necm |
57. Kıyamet yaklaştıkça yaklaşmıştır. |
058.Necm |
58. Onu Allah'tan başka açığa çıkaracak yoktur. |
059.Necm |
59. Şimdi siz bu söze mi şaşıyorsunuz? |
060.Necm |
60. Gülüyorsunuz... Ağlamıyorsunuz! |
061.Necm |
61. Ve siz gaflet içinde oyalanmaktasınız! |
062.Necm |
62. Artık Allah'a secde edin ve O'na kulluk edin! |
01.Kamer |
1. Kıyamet saati yaklaştı ve ay yarıldı. |
02.Kamer |
2. Onlar bir mucize görseler, hemen yüz çevirirler ve: "Eskiden beri devam edegelen bir büyüdür." derler. |
03.Kamer |
3. Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her iş kararlaşmıştır. |
04.Kamer |
4. Andolsun ki, onları bu hallerden vazgeçirecek nice mühim haberler gelmiştir. |
05.Kamer |
5. O haberlerde hikmetin en üstünü vardır. Fakat uyarılar aslâ fayda vermiyor. |
06.Kamer |
6. O halde sen de onlardan yüz çevir. O çağırıcının, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün; |
07.Kamer |
7. Gözleri dalgın dalgın (zillet ve dehşet içinde), tıpkı etrafa yayılan çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. |
08.Kamer |
8. Kendilerini çağırana doğru koşarlar. Kâfirler ise: "Bu çetin bir gündür!" derler. |
09.Kamer |
9. Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanlayarak: "Delidir" demişlerdi ve (dâvetten vazgeçirmeye) zorlanmıştı. |
010.Kamer |
10. Bunun üzerine Rabbine: "Ben yenik düştüm, bana yardım et!" diye yalvarmıştı. |
011.Kamer |
11. Biz de derhal göğün kapılarını sağanak halinde boşanan bir su ile açıverdik. |
012.Kamer |
12. Yeryüzünde de göz göz sular fışkırttık. Böylece sular, takdir edilmiş bir işin olması için birleşti. |
013.Kamer |
13. Biz Nuh'u da tahtalar ve çivilerle yapılı gemiye bindirdik. |
014.Kamer |
14. İnkâr edilen (Nuh'a) bir mükâfat olmak üzere gemi, nezaretimiz altında akıp gidiyordu. |
015.Kamer |
15. Andolsun ki biz onu bir ibret olarak bıraktık. Öğüt alan yok mudur? |
016.Kamer |
16. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış? |
017.Kamer |
17. Andolsun ki biz Kur'an'ı anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? |
018.Kamer |
18. Âd kavmi de yalanlamıştı. Amma azabım ve uyarılarım nasıl oldu? |
019.Kamer |
19. Biz onların üstüne uğursuz mu uğursuz bir günde, dondurucu bir rüzgâr gönderdik. |
020.Kamer |
20. O rüzgâr insanları, sanki köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imişler gibi koparıp yere seriyordu. |
021.Kamer |
21. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış? |
022.Kamer |
22. Andolsun ki biz Kur'an'ı anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? |
023.Kamer |
23. Semud kavmi uyaran peygamberleri yalanladı. |
024.Kamer |
24. Dediler ki: "İçimizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz." |
025.Kamer |
25. "Zikir aramızda ona mı verilmiş? Hayır! O yalancı ve şımarığın biridir." |
026.Kamer |
26. Yarın onlar, yalancı ve şımarığın kim olduğunu bilecekler. |
027.Kamer |
27. Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Onları gözetle ve sabret! |
028.Kamer |
28. Onlara, suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver. İçme sırası kiminse o gelip suyunu alsın. |
029.Kamer |
29. Bir arkadaşlarını çağırdılar. O da cüret edip bıçağını çekerek deveyi kesti. |
030.Kamer |
30. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış? |
031.Kamer |
31. Biz onların üzerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler. |
032.Kamer |
32. Andolsun ki biz Kur'an'ı anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? |
033.Kamer |
33. Lut kavmi de uyarıcı peygamberlerini yalanladı. |
034.Kamer |
34. Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgâr gönderdik. Yalnız Lut âilesini seher vaktinde kurtardık. |
035.Kamer |
35. Katımızdan bir rahmet olarak. Biz şükredeni işte böyle mükâfatlandırırız. |
036.Kamer |
36. Lut andolsun ki bizim yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar bu uyarıları şüphe ile karşıladılar. |
037.Kamer |
37. Onlar Lut'un misafirlerine karşı kötülük yapmaya kalkışmışlardı. Biz de gözlerini siliverdik. "Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin âkibetini tadın!" |
038.Kamer |
38. Bir sabah erken kendilerine, önü alınmaz bir azap gelip çattı. |
039.Kamer |
39. Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin âkibetini tadın! |
040.Kamer |
40. Andolsun ki biz Kur'an'ı anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? |
041.Kamer |
41. Andolsun ki Firavun hanedânına da uyarıcı peygamberler gelmişti. |
042.Kamer |
42. Onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla yakaladık. |
043.Kamer |
43. Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa kitaplarda sizin için bir kurtuluş belgesi mi var? |
044.Kamer |
44. Yoksa: "Biz intikam almaya gücü yeten bir topluluğuz." mu diyorlar? |
045.Kamer |
45. O cemaat yakında bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar. |
046.Kamer |
46. Kıyamet onlara vâdedilen asıl saattir. O saat cidden çok feci ve çok acıdır. |
047.Kamer |
47. Şüphesiz ki suçlular bir sapıklık ve çılgın ateşler içindedirler. |
048.Kamer |
48. O gün yüzükoyun ateşe sürüklenirler. "Cehennemin dokunuşunu tadın!" |
049.Kamer |
49. Biz her şeyi bir kader ile yarattık. |
050.Kamer |
50. Bizim buyruğumuz bir göz kırpması gibi bir tek andır. |
051.Kamer |
51. Andolsun ki biz, sizin benzerlerinizi hep helâk ettik. Öğüt alan yok mudur? |
052.Kamer |
52. İnsanların yaptıkları amel defterlerinde mevcuttur. |
053.Kamer |
53. Küçük büyük her şey satır satır yazılıdır. |
054.Kamer |
54. Takvâ sahipleri cennetlerde ve ırmakların kenarındadırlar. |
055.Kamer |
55. Onlar sıdk makamında, kudret ve kuvvet sahibi hükümdarın huzurundadırlar. |
01.Rahman |
1. Rahman olan Allah. |
02.Rahman |
2. Kur'an'ı öğretti. |
03.Rahman |
3. İnsanı yarattı. |
04.Rahman |
4. Ona beyanı (açıklamayı) öğretti. |
05.Rahman |
5. Güneş de ay da bir hesap ile (yürümekte)dir. |
06.Rahman |
6. Bitkiler ve ağaçlar (Allah'a) secde ederler. |
07.Rahman |
7. Gökyüzünü Allah yükseltti ve mizanı O koydu. |
08.Rahman |
8. Sakın tartıda haksızlık etmeyin. |
09.Rahman |
9. Tartıyı doğru yapın, terazide eksiklik yapmayın. |
010.Rahman |
10. Yeryüzünü canlılar için O hazırladı. |
011.Rahman |
11. Orada meyveler, salkım salkım hurmalar vardır. |
012.Rahman |
12. Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır. |
013.Rahman |
13. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
014.Rahman |
14. İnsanı ateşte pişmiş gibi kuru bir balçıktan yarattı. |
015.Rahman |
15. Cinleri de yalın bir ateşten yarattı. |
016.Rahman |
16. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
017.Rahman |
17. O, hem iki doğunun Rabbi, hem de iki batının Rabbidir. |
018.Rahman |
18. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
019.Rahman |
19. Acı ve tatlı sulu iki denizi salıverdi, birbirine kavuşuyorlar. |
020.Rahman |
20. Fakat aralarında bir berzah (perde) vardır, birbirine geçip karışmazlar. |
021.Rahman |
21. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
022.Rahman |
22. Bu iki denizden de inci ve mercan çıkar. |
023.Rahman |
23. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
024.Rahman |
24. Denizde koca dağlar gibi akıp giden gemiler de O'nundur. |
025.Rahman |
25. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
026.Rahman |
26. Yeryüzünde bulunan her şey fenâ bulacak. |
027.Rahman |
27. Ancak azamet ve ikram sahibi olan Rabbinin veçhi (zâtı) bâki kalacak. |
028.Rahman |
28. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
029.Rahman |
29. Göklerde ve yerde bulunanlar O'ndan isterler. O her an yeni bir iştedir. |
030.Rahman |
30. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
031.Rahman |
31. Sizin de hesabınızı ele alacağız, ey insan ve cin! |
032.Rahman |
32. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
033.Rahman |
33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa hemen geçin. Amma geçemezsiniz, ancak bir sultan (Allah'ın verdiği bir güç) ile çıkabilirsiniz. |
034.Rahman |
34. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
035.Rahman |
35. Üzerinize dumansız bir ateş ve bunaltıcı bir duman gönderilir de artık birbirinizi kurtaramaz ve yardımlaşamazsınız. |
036.Rahman |
36. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
037.Rahman |
37. Gök yarılıp da erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül gibi olduğu zaman. |
038.Rahman |
38. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
039.Rahman |
39. İşte o gün ne insana ne de cine günahı sorulmaz. |
040.Rahman |
40. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
041.Rahman |
41. Suçlular simalarından tanınır, alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar. |
042.Rahman |
42. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
043.Rahman |
43. İşte bu, suçluların yakalandığı cehennemdir. |
044.Rahman |
44. Onlar cehennem ateşi ile kaynar su arasında dolaşır dururlar. |
045.Rahman |
45. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
046.Rahman |
46. Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimseye iki cennet vardır. |
047.Rahman |
47. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
048.Rahman |
48. İkisi de çeşit çeşit ağaçlarla doludur. |
049.Rahman |
49. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
050.Rahman |
50. İkisinde de akıp giden iki kaynak vardır. |
051.Rahman |
51. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
052.Rahman |
52. İkisinde de her türlü meyveden çift çift bulunur. |
053.Rahman |
53. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
054.Rahman |
54. Orada örtüleri kalın, parlak atlastan yataklara yaslanırlar. İki cennetin meyvelerini kolayca toplarlar. |
055.Rahman |
55. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
056.Rahman |
56. O cennetlerde bakışlarını yalnız erkeklerine çevirmiş eşler vardır. Bu kocalarından önce, kendilerine ne insan ne cin dokunmamıştır. |
057.Rahman |
57. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
058.Rahman |
58. Onlar yakut ve mercan gibidirler. |
059.Rahman |
59. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
060.Rahman |
60. İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir? |
061.Rahman |
61. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
062.Rahman |
62. Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır. |
063.Rahman |
63. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
064.Rahman |
64. Koyu yeşildirler. |
065.Rahman |
65. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
066.Rahman |
66. O ikisinde de durmadan fışkıran iki kaynak vardır. |
067.Rahman |
67. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
068.Rahman |
68. İçlerinde çeşitli meyveler, hurmalıklar ve nar ağaçları vardır. |
069.Rahman |
69. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
070.Rahman |
70. İçlerinde güzel yüzlü kadınlar vardır. |
071.Rahman |
71. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
072.Rahman |
72. Çadırlar içinde örtülü (gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş) huriler vardır. |
073.Rahman |
73. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
074.Rahman |
74. Bunlara onlardan önce ne bir insan ne de bir cin dokunmamıştır. |
075.Rahman |
75. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
076.Rahman |
76. Yeşil yastıklara ve harikulâde işlemeli yastıklara yaslanırlar. |
077.Rahman |
77. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? |
078.Rahman |
78. Azamet ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir! |
01.Vâkıa |
1. Kıyamet koptuğu zaman. |
02.Vâkıa |
2. Onun vukuunu yalanlayacak hiç kimse yoktur. |
03.Vâkıa |
3. O alçaltıcı, yükselticidir. |
04.Vâkıa |
4. Yer şiddetle sarsıldığı zaman! |
05.Vâkıa |
5. Dağlar parçalandığı zaman! |
06.Vâkıa |
6. Dağılıp toz duman haline geldiği zaman! |
07.Vâkıa |
7. Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman! |
08.Vâkıa |
8. Sağın adamları, ne uğurludurlar onlar! |
09.Vâkıa |
9. Solun adamları, ne uğursuzdurlar onlar! |
010.Vâkıa |
10. Hayır yarışlarında tâ öne geçip kazananlar. |
011.Vâkıa |
11. İşte onlar (Allah'a en çok) yaklaştırılmış olanlardır. |
012.Vâkıa |
12. Naîm cennetindedirler. |
013.Vâkıa |
13. Onların büyük bir kısmı eski ümmetlerdendir. |
014.Vâkıa |
14. Bir kısmı da sonrakilerdendir. |
015.Vâkıa |
15. Altın ve mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. |
016.Vâkıa |
16. Onların üzerine karşılıklı olarak yaslanırlar. |
017.Vâkıa |
17. Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır. |
018.Vâkıa |
18. Akıp giden şarap kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle. |
019.Vâkıa |
19. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır ne de akılları giderilir. |
020.Vâkıa |
20. Beğendikleri meyveler. |
021.Vâkıa |
21. Canlarının çektiği kuş etleri. |
022.Vâkıa |
22. Onlar için ceylan gözlü huriler vardır. |
023.Vâkıa |
23. Gün görmemiş inciler gibi. |
024.Vâkıa |
24. İşledikleri amellerine karşılık olarak. |
025.Vâkıa |
25. Orada boş ve günaha sokacak bir söz duymazlar. |
026.Vâkıa |
26. Sadece selâma karşılık selâm sözü işitirler. |
027.Vâkıa |
27. Defterleri sağdan verilenler, ne mutlu o sağcılara! |
028.Vâkıa |
28. Onlar dikensiz kirazlar, |
029.Vâkıa |
29. Salkımları sarkmış muz ağaçları, |
030.Vâkıa |
30. Uzamış gölgeler altındadırlar. |
031.Vâkıa |
31. Çağlayarak akan sular kenarlarındadırlar. |
032.Vâkıa |
32. Bol meyveler arasında, |
033.Vâkıa |
33. Bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen. |
034.Vâkıa |
34. Ve yüksek döşekler üzerindedirler. |
035.Vâkıa |
35. Biz onları (cennete giren kadınları) yepyeni bir yaratılışla yaratmışızdır. |
036.Vâkıa |
36. Böylece onları hep bakire kızlar yapmışızdır. |
037.Vâkıa |
37. Eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta nâzeninler kılmışızdır. |
038.Vâkıa |
38. Bütün bunlar Ashab-ı yemin (sağcılar) içindir. |
039.Vâkıa |
39. Onların bir çoğu önceki ümmetlerdendir. |
040.Vâkıa |
40. Bir çoğu da sonrakilerdendir. |
041.Vâkıa |
41. Amel defterleri soldan verilenler! Onlar ne uğursuzdurlar! |
042.Vâkıa |
42. İnsanın içine işleyen ateşin alevi ve kaynar su içindedirler. |
043.Vâkıa |
43. Onlar kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. |
044.Vâkıa |
44. Ki ne serindir, ne de hoş! |
045.Vâkıa |
45. Çünkü onlar bundan önce (dünyada iken) varlık içinde şımartılmışlardı. |
046.Vâkıa |
46. Büyük günah işlemekte direnir dururlardı. |
047.Vâkıa |
47. Ve diyorlardı ki: "Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, biz mi tekrar dirileceğiz?" |
048.Vâkıa |
48. "Önce gelip geçmiş atalarımız da mı?" |
049.Vâkıa |
49. De ki: "Hem öncekiler, hem sonrakiler." |
050.Vâkıa |
50. "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır." |
051.Vâkıa |
51. Sonra siz ey sapıklar, yalanlayıcılar! |
052.Vâkıa |
52. Doğrusu siz zakkum ağacından yiyeceksiniz. |
053.Vâkıa |
53. Karınlarınızı onunla doyuracaksınız. |
054.Vâkıa |
54. Üzerine de kaynar su içeceksiniz. |
055.Vâkıa |
55. Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. |
056.Vâkıa |
56. Ceza gününde işte onlar böyle ağırlanacaklardır. |
057.Vâkıa |
57. Ey inkâr edenler! Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz? |
058.Vâkıa |
58. Gördünüz mü (rahimlere) akıttığınız meniyi? |
059.Vâkıa |
59. Onu (siz mi düzgün bir insan sûretine getirip) yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar biz miyiz? |
060.Vâkıa |
60. Aranızda ölümü takdir eden biziz ve biz önüne geçilebileceklerden değiliz. |
061.Vâkıa |
61. Sizi ortadan kaldırıp da sizin yerinize benzerlerinizi getirmeye ve sizi bilmeyeceğiniz bir biçimde yaratmaya da gücümüz yeter. |
062.Vâkıa |
62. Her halde ilk yaratılışınızı bilirsiniz, (fakat tekrar yaratılacağınızı) düşünmeli değil misiniz? |
063.Vâkıa |
63. Şimdi bana ekmekte olduğunuz (tohum işini) haber verin! |
064.Vâkıa |
64. Onu yerden siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz? |
065.Vâkıa |
65. Eğer isteseydik onu (o ekini tohumsuz) bir ot kırıntısı yapardık da siz şaşakalırdınız. |
066.Vâkıa |
66. (O zaman şöyle derdiniz): "Doğrusu biz çok zarara uğratıldık." |
067.Vâkıa |
67. "Hatta umduğumuzdan mahrum kaldık." |
068.Vâkıa |
68. İçmekte olduğunuz suyu da söyleyin bana! |
069.Vâkıa |
69. Onu buluttan indiren siz misiniz, yoksa indirenler biz miyiz? |
070.Vâkıa |
70. Eğer dileseydik, onu (içilmeyecek) tuzlu bir su yapardık. Hâlâ şükretmez misiniz? |
071.Vâkıa |
71. Söyleyin şimdi bana, çakmakta olduğunuz ateşi! |
072.Vâkıa |
72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa biz miyiz yaratan? |
073.Vâkıa |
73. Biz onu bir ibret ve çöl yolcuları için bir fayda yaptık. |
074.Vâkıa |
74. Çok büyük olan Rabbinin adını tesbih et! |
075.Vâkıa |
75. Hayır! Yıldızların yerleri üzerine andolsun ki! |
076.Vâkıa |
76. Bu, eğer bilirseniz, gerçekten büyük bir yemindir. |
077.Vâkıa |
77. Muhakkak ki o, elbette çok şerefli bir Kur'an'dır. |
078.Vâkıa |
78. Koruma altında olan bir kitaptadır. |
079.Vâkıa |
79. Temizlenmiş olanlardan başkası ona el süremez. |
080.Vâkıa |
80. Âlemlerin Rabbinden indirilmiştir. |
081.Vâkıa |
81. Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz? |
082.Vâkıa |
82. Rızkınıza karşılık şükrü, onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz? |
083.Vâkıa |
83. Can boğaza dayandığında, |
084.Vâkıa |
84. Siz (o can çekişen kimseye) bakar durursunuz. |
085.Vâkıa |
85. Biz ona sizden yakınız, fakat siz görmezsiniz. |
086.Vâkıa |
86. Eğer siz hesap ve ceza görmeyecekseniz, |
087.Vâkıa |
87. Onu (çıkmak üzere olan canı) geri çevirsenize! İddiânızda doğru sözlü iseniz. |
088.Vâkıa |
88. O (ölen kişi Allah'a) yaklaştırılanlardan ise, |
089.Vâkıa |
89. Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti var. |
090.Vâkıa |
90. Eğer sağcılardan ise, |
091.Vâkıa |
91. "Ey sağcı! Sağcılardan sana selâm!" denir. |
092.Vâkıa |
92. Amma yalanlayıcı sapıklardan ise, |
093.Vâkıa |
93. İşte ona kaynar sudan bir ziyafet, |
094.Vâkıa |
94. Ve cehenneme atılma vardır. |
095.Vâkıa |
95. Kesin gerçek budur işte. |
096.Vâkıa |
96. Çok büyük olan Rabbinin adını tesbih et! |
01.Hadid |
1. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
02.Hadid |
2. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Diriltir ve öldürür. O her şeye kâdirdir. |
03.Hadid |
3. O Evvel'dir, Âhir'dir, Zâhir'dir, Bâtın'dır. O, her şeyi bilendir. |
04.Hadid |
4. O Allah ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra Arş'ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu). O yere gireni de, yerden çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de bilir. Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir. |
05.Hadid |
5. Göklerin ve yerin mülkü (Hükümranlığı) O'nundur. Bütün işler ancak O'na döndürülür. |
06.Hadid |
6. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. Ve O, göğüslerin özünü bilendir. |
07.Hadid |
7. Allah'a ve Peygamber'ine iman edin, sizden önce geçenlerin ardından Allah'ın size infak için yetki verdiği şeylerden sarfedin. İçinizden iman edip de infak eden kimselere büyük mükâfat vardır. |
08.Hadid |
8. Peygamber sizi Rabbinize iman etmeye çağırdığı halde ne diye Allah'a iman etmiyorsunuz? Oysa O, sizden kesin söz almıştı. Eğer mümin iseniz! |
09.Hadid |
9. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O'dur. Doğrusu Allah size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir. |
010.Hadid |
10. Ey müminler! Size ne oluyor ki, Allah yolunda infakta bulunmuyor, mallarınızı sarfetmiyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası zaten Allah'ındır. İçinizden fetihten önce infak edenler ve savaşan kimseler, daha sonra infak edip savaşanlarla bir değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha üstündür. Allah hepsine de en güzel olanı (cenneti) vâdetmiştir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. |
011.Hadid |
11. Kim Allah'a güzel bir ödünç takdiminde bulunursa, Allah da onun karşılığını kat kat artırır. Ayrıca ona cömertçe verilecek bir mükâfat da vardır. |
012.Hadid |
12. O günde erkek müminlerle kadın müminleri önlerinden ve sağlarından nûrlarını koşarken görürsün. Onlara: "Müjde! Bugün altlarından ırmaklar akan ve içinde ebediyen kalacağınız cennetler sizindir. İşte büyük kurtuluş budur!" denilir. |
013.Hadid |
13. O gün ki, erkek münâfıklarla kadın münâfıklar, iman edenlere: ‘Bize bakınız, nurunuzdan alalım!' diyeceklerdir. Onlara: ‘Dönün ardınıza da bir nur arayın!' denilir. Nihayet onların arasına, içinde rahmet, dışında azap bulunan kapalı bir sur çekilir. |
014.Hadid |
14. Münafıklar müminlere: "Biz sizinle beraber değil miydik?" diye seslenirler. Müminler de derler ki: "Evet amma, siz kendinizi aldattınız, bize pusu kurdunuz, şüpheye düştünüz, kuruntular sizi aldattı. O çok aldatıcı (şeytan) sizi Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı." |
015.Hadid |
15. Bugün artık sizden de inkâr edenlerden de fidye kabul edilmez. Varacağınız yer ateştir. Odur sizin lâyığınız. O ne kötü bir dönüş yeridir! |
016.Hadid |
16. İnananların Allah'ı zikir ve O'ndan inen gerçek için kalplerinin saygı ile yumuşaması zamanı hâlâ gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerlerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Zaten onlardan bir çoğu yoldan çıkmış fâsıklardır. |
017.Hadid |
17. İyi bilin ki Allah, ölümünden sonra yeryüzünü diriltiyor. Aklınızı kullanırsınız diye size âyetleri açıkladık. |
018.Hadid |
18. Sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah'a güzel bir ödünç takdiminde bulunanlara, verdikleri kat kat artırılır. Hem onlara cömertçe verilecek bir mükâfat da vardır. |
019.Hadid |
19. Allah'a ve peygamberlerine iman edenler, işte onlar Rableri katında sıddîklar ve şehitlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır. Kâfir olup da âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar da cehennem halkıdırlar. |
020.Hadid |
20. İyi bilin ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süstür. Aranızda öğünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olmak isteğinden ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği şeyler ekicilerin hoşuna gider. Sonra o bitki kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çer çöp olur. İşte hayatı bu şekilde olan kimse için ahirette şiddetli azap, müminler için ise, Allah'ın mağfireti ve rızâsı vardır. Dünya hayatı insanı oyalayan aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir. |
021.Hadid |
21. (Ey insanlar)! Rabbiniz tarafından bağışlanmaya; Allah'a ve Peygamber'ine inananlar için hazırlanmış, genişliği yerle gök arası kadar olan cennete koşun! Bu Allah'ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir. Allah büyük lütuf sahibidir. |
022.Hadid |
22. Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap'ta yazılmış olmasın. Şüphesiz ki bu Allah'a göre kolaydır. |
023.Hadid |
23. Bu, elinizden çıkana üzülmemeniz ve Allah'ın size verdikleri ile sevinip şımarmamanız içindir. Çünkü Allah kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez. |
024.Hadid |
24. Onlar cimrilik ederler, insanlara da cimriliği emrederler. Kim yüz çevirirse, şüphesiz ki Allah zengindir, hamde lâyıktır. |
025.Hadid |
25. Andolsun ki biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Demiri de indirdik. Onda çetin bir sertlik ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın, dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri meydana çıkarması içindir. Şüphesiz ki Allah kuvvetlidir, yegâne galiptir. |
026.Hadid |
26. Andolsun ki Nuh'u ve İbrahim'i biz gönderdik. Peygamberliği de kitabı da onların soyuna verdik. Soylarından gelenlerin kimi doğru yoldadır, içlerinden bir çoğu da yoldan çıkmışlardır. |
027.Hadid |
27. Sonra onların izleri üzerinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik ve ona İncil'i verdik. Ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Türettikleri ruhbanlığa gelince, onu biz yazmadık. Ancak Allah'ın rızâsını kazanmak için kendileri türettiler, amma buna da gereği gibi riâyet etmediler. Biz de onlardan iman etmiş olanlara mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmış fâsıktırlar. |
028.Hadid |
28. Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve Peygamber'e inanın ki; size rahmetini iki kat versin, ışığında yürüyeceğiniz bir nur ihsan etsin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. |
029.Hadid |
29. Böylece kitap ehli bilsin ki, Allah'ın lütfundan hiçbir şey elde edemezler. Lütuf ancak Allah'ın elindedir. Onu ancak dilediği kimselere verir. Allah büyük lütuf sahibidir. |
01.Mücadele |
1. Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir. |
02.Mücadele |
2. İçinizden zıhar yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları, ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz ki onlar çirkin ve yalan bir lâf söylüyorlar. Bununla beraber şüphesiz ki Allah çok affeden, çok bağışlayandır. |
03.Mücadele |
3. Hanımları hakkında zıhar yapıp da sonra söylediklerinden dönenler, birbirleriyle temas etmeden önce bir köle azad etmelidirler. Size böylece öğüt verilmektedir. Allah işlediklerinizden haberdar olandır. |
04.Mücadele |
4. Kim de (buna imkân) bulamazsa, temas etmezden önce birbiri peşinden iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen altmış fakiri doyurur. Bu, Allah'a ve O'nun Resul'üne iman etmenizden dolayıdır. Bunlar Allah'ın hudutlarıdır. Kâfirler için acı bir azap vardır. |
05.Mücadele |
5. Allah'a ve Peygamber'ine muhalefette bulunanlar, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Halbuki biz apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır. |
06.Mücadele |
6. O gün Allah onların hepsini huzurunda topladığı gün, yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır, onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şâhittir. |
07.Mücadele |
7. Göklerde olanları da yerde olanları da Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O'dur. Bundan az da olsalar, bundan çok da olsalar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onların yaptıklarını haber verecektir. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir. |
08.Mücadele |
8. Gizli fısıldaşmaları yasak edildikten sonra kendilerine yasaklanan şeye dönenleri ve aralarında günahı, düşmanlığı ve Peygamber'e isyanı gizlice fısıldaşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah'ın selâmlamadığı bir şekilde selâmlarlar. İçlerinden de: "Bu söylediğimiz şeyler yüzünden Allah'ın bize gazap etmesi gerekmez miydi?" derler. Cehennem onlara yeter! Oraya gireceklerdir. Orası ne kötü dönüş yeridir! |
09.Mücadele |
9. Ey iman edenler! Aranızda gizli fısıldaştığınız zaman günahı, düşmanlığı ve Peygamber'e isyanı fısıldaşmayın. İyiliği ve takvâyı fısıldaşın. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun. |
010.Mücadele |
10. Gizli fısıldaşmalar ancak şeytandandır. Bunu iman edenleri üzmek için yapar. Oysa şeytan, Allah'ın izni olmadıkça müminlere hiçbir zarar veremez. Müminler Allah'a tevekkül etsinler. |
011.Mücadele |
11. Ey iman edenler! Size meclislerde: "Yer açın!" denilince yer açın ki, Allah da size genişlik versin. Size: "Kalkın!" denilince de kalkın ki Allah içinizden iman edenleri yüceltsin. Bunlardan kendilerine ilim verilenleri ise kat kat derecelerle yükseltsin. Allah işlediklerinizden haberdar olandır. |
012.Mücadele |
12. Ey iman edenler! Peygamber'e hususi bir şey arzedip konuşmak istediğiniz zaman bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet sadaka verecek bir şey bulamazsanız üzülmeyiniz. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. |
013.Mücadele |
13. Hususi konuşmanızdan önce sadakalar vermekten korktunuz da mı bunu yerine getirmediniz? Fakat Allah sizi affetti. Şu halde namazı kılın, zekâtı verin. Allah'a ve Peygamber'ine itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. |
014.Mücadele |
14. Allah'ın gadap ettiği bir toplulukla dostluk kuranları görmedin mi? Onlar ne sizdendir, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar. |
015.Mücadele |
15. Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür! |
016.Mücadele |
16. Onlar yeminlerini kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Onlara alçaltıcı bir azap vardır. |
017.Mücadele |
17. Onların malları da çocukları da Allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır. |
018.Mücadele |
18. Allah o gün onların hepsini yeniden diriltecek, onlar da dünyada iken (mümin olduklarına dair) size yemin ettikleri gibi O'na yemin edeceklerdir. Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar. |
019.Mücadele |
19. Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah'ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan taraftarı olanlardır. İyi bilin ki asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır. |
020.Mücadele |
20. Allah'a ve Peygamber'ine muhalefet edenler, işte onlar en aşağılık kimseler arasındadırlar. |
021.Mücadele |
21. Allah: "Ben ve peygamberlerim elbette galip geleceğiz!" diye yazmıştır. Şüphesiz ki Allah kuvvetlidir, yegâne galiptir. |
022.Mücadele |
22. Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin; babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, Allah'a ve Peygamber'ine muhalefet eden kimselere sevgi beslediklerini göremezsin. Onlar o kimselerdir ki Allah imanı kalplerine yazmış ve onları kendinden bir ruh ile takviye edip desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın hizbi (partisi)dir. İyi bilin ki kurtuluşa ulaşacak olanlar Allah'ın hizbi (partisi)dir. |
01.Haşr |
1. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O Aziz'dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
02.Haşr |
2. Ehl-i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Fakat Allah onlara beklemedikleri bir yönden geldi ve yüreklerine korku düşürdü. Evlerini hem kendi elleriyle hem de müminlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Ey basiret sahibleri! İbret alın! |
03.Haşr |
3. Şayet Allah onlar hakkında sürülmeyi yazmamış olsaydı, elbette onları dünyada başka şekilde cezalandıracaktı. Ahirette de onlar için ateş azabı vardır. |
04.Haşr |
4. Bu, onların Allah'a ve Resul'üne karşı çıkmalarından ötürüdür. Kim Allah'a karşı gelirse, bilsin ki Allah'ın cezalandırması çetindir. |
05.Haşr |
5. Herhangi bir hurma ağacını kesmeniz ve gövdeleri üzerinde dimdik bırakmanız Allah'ın izniyle idi. Bir de yoldan çıkan fasıkları rezil etmek içindi. |
06.Haşr |
6. Allah'ın onların mallarından Peygamber'ine Fey' olarak verdiği şeyler için siz ne bir at, ne de bir deve sürdünüz. Fakat Allah, Peygamber'ini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kâdirdir. |
07.Haşr |
7. Allah'ın fethedilen memleketler halkının mallarından Peygamber'ine Fey' olarak verdikleri; Allah'ın, Peygamber'in, (Peygamber'e) akrabalığı olanların, yetimlerin, yoksulların ve yolda kalanlarındır. Tâ ki içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alınız, neyi yasak ettiyse ondan sakınınız. Ve Allah'tan korkun! Çünkü Allah'ın cezalandırması çetindir. |
08.Haşr |
8. (Allah'ın verdiği bu ganimet malları) bilhassa; yurtlarından ve mallarından edilmiş olan, Allah'ın lütfunu ve rızâsını dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamber'ine yardım eden muhacir fakirlerindir. Onlar sâdıkların tâ kendileridir. |
09.Haşr |
9. Muhacirlerden evvel Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan Ensar, kendilerine hicret edip gelenleri severler. Onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir kaygı hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, muhacir kardeşlerini tercih ederler. Kim nefsinin mala olan hırs ve cimriliğinden korunursa, işte onlar saâdete erenlerdir. |
010.Haşr |
10. Bunların ardından gelenler de şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi ve iman ile daha önce bizi geçmiş din kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde inananlara karşı hiçbir kin bırakma. Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin." |
011.Haşr |
11. Resulüm! Münafıkların ehl-i kitaptan inkâr eden dostlarına: "Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız biz de sizinle beraber çıkarız. Sizin aleyhinizde kimseye aslâ uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız mutlaka size yardım ederiz." dediklerini görmedin mi? Allah onların yalancı olduklarına şâhitlik eder. |
012.Haşr |
12. Andolsun ki eğer onlar çıkarılsalar, onlarla beraber çıkmazlar. Savaşa tutuşmuş olsalar onlara yardım etmezler, yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez. |
013.Haşr |
13. Onların kalplerinde sizin korkunuz Allah'ın korkusundan fazladır. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. |
014.Haşr |
14. Onlar müstahkem şehirlerde veya duvarlar (siperler) arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur. |
015.Haşr |
15. (Bu yahudilerin durumu) kendilerinden az önce geçmiş ve yaptıklarının cezasını tatmış olanların durumu gibidir. Onlara elem verici bir azap vardır. |
016.Haşr |
16. (Münafıkların durumu) şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana: "İnkâr et!" der. İnkâr edince de: "Ben senden uzağım, ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." der. |
017.Haşr |
17. İkisinin de âkibeti cehennemdir. Her ikisi de içinde ebedi kalacaklardır. İşte zâlimlerin cezası budur. |
018.Haşr |
18. Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. |
019.Haşr |
19. Allah'ı unuttuklarından dolayı Allah'ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar yoldan çıkmış fâsıkların tâ kendileridir. |
020.Haşr |
20. Cehennem ehliyle cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli olanlar, kurtulanların tâ kendileridir. |
021.Haşr |
21. Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, muhakkak ki onun Allah'ın korkusundan baş eğdiğini ve parça parça olduğunu görürdün. Biz bu temsilleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz. |
022.Haşr |
22. O öyle bir Allah'tır ki, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Görülmeyeni de bilir, görüleni de bilir. O Rahman'dır, Rahîm'dir. |
023.Haşr |
23. O öyle bir Allah'tır ki, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O; mülkün sahibidir, her türlü eksiklikten yücedir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, emrinde galip olandır, istediğini yaptırandır, büyüklükte eşi olmayandır. Allah müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir. |
024.Haşr |
24. O; yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nu tenzih ve tesbih etmektedirler. O Azîz'dir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
01.Mümtehine |
1. Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz. Oysa onlar Rabbiniz olan Allah'a inandığınızdan dolayı Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer sizler benim yolumda savaşmak ve hoşnutluğumu kazanmak için çıkmışsanız, onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur. |
02.Mümtehine |
2. Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilirler. Size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar. Zaten kâfir olmanızı istemektedirler. |
03.Mümtehine |
3. Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. O gün Allah onlarla aranızı ayırır. Allah yaptıklarınızı görmektedir. |
04.Mümtehine |
4. İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda sizin için gerçekten güzel bir misal vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz de bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir." Yalnız İbrahim'in babasına: "Andolsun ki senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez." sözü hariç. "Ey Rabbimiz! Sana güvendik, sana yöneldik, dönüş sanadır." |
05.Mümtehine |
5. "Ey Rabbimiz! Bizi inkâr edenlerle imtihan etme, bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegâne gâlip ve hükmünde hikmet sahibi ancak sensin." |
06.Mümtehine |
6. Andolsun ki sizlerden Allah'ı ve ahiret gününü umanlar için onlarda güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse, şüphesiz ki Allah zengindir, övgüye lâyık olan yalnız O'dur. |
07.Mümtehine |
7. Umulur ki Allah sizinle düşmanlarınız arasına bir sevgi koyar. Allah kâdirdir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
08.Mümtehine |
8. Allah din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve adil davranmanızı yasak kılmaz. Şüphesiz ki Allah adaletli olanları sever. |
09.Mümtehine |
9. Allah sizi, ancak din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir. |
010.Mümtehine |
10. Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduklarını öğrenirseniz onları kâfirlere geri döndürmeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da bunlara helâl olmazlar. Onların bu kadınlara verdikleri mehirleri iâde edin. Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın. Onlara verdiğiniz mehiri isteyin. Kâfir erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur. Aranızda O hükmeder. Allah bilendir, hükmünde hikmet sahibidir. |
011.Mümtehine |
11. Eğer eşlerinizden biri kâfirlere katılır ve onlar da mehirinizi geri vermezlerse, siz onlardan bir ganimet elde ettiğinizde, eşleri gitmiş olanlara mehirlerinin karşılığını verin. İnandığınız Allah'tan korkun. |
012.Mümtehine |
12. Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık yapmamaları, zinâ etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri (başkalarının doğurduğu veya başka erkekten gayri meşru kazandıkları bir çocuğu kocalarına nisbet etmemeleri), iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana biat ederlerse onların biatlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. |
013.Mümtehine |
13. Ey iman edenler! Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinmeyin. Kâfirler kabirde bulunan kimselerden ümitlerini kestikleri gibi, onlar da ahiretten ümitlerini kesmişlerdir. |
01.Saf |
1. Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah'ı tesbih ederler. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
02.Saf |
2. Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? |
03.Saf |
3. Yapmadığınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük bir gazaba sebep olur. |
04.Saf |
4. Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever. |
05.Saf |
5. Bir zamanlar Musa kavmine: "Ey kavmim! Beni niçin incitiyorsunuz? Halbuki benim, Allah'ın size gönderdiği bir peygamberi olduğumu biliyorsunuz!" demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da onların kalplerini saptırmıştı. Allah fâsıklar gürûhunu doğru yola iletip hidayete erdirmez. |
06.Saf |
6. Bir zamanlar Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrâiloğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş Tevrat'ı tasdik edip doğrulayan, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim." demişti. Müjdelenen peygamber onlara delillerle (mucizelerle) gelince "Bu apaçık bir sihirdir." dediler. |
07.Saf |
7. İslâm'a dâvet edilirken Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez. |
08.Saf |
8. Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Halbuki kâfirler istemeseler de, Allah nurunu tamamlayacaktır. |
09.Saf |
9. Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamber'ini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur. İsterse müşrikler hoş görmesinler. |
010.Saf |
10. Ey iman edenler! Elem verici, can yakıcı bir azaptan sizi kurtaracak bir ticaret yolunu göstereyim mi size? |
011.Saf |
11. Allah'a ve Resul'üne imanda sebat eder, Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok daha hayırlıdır. |
012.Saf |
12. Böyle yaparsanız Allah günahlarınızı size bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerinde hoş yerlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. |
013.Saf |
13. Bundan başka, seveceğiniz bir şey daha var. Allah'tan bir yardım ve yakın bir fetih. Müminleri müjdele! |
014.Saf |
14. Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun! Nitekim Meryem oğlu İsa Havarîler'e: "Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kimlerdir?" demişti. Havarîler de: "Biziz Allah'ın yardımcıları!" demişlerdi. İsrailoğullarından bir zümre inanmış, bir zümre de inkâr etmişti. Biz de iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler. |
01Cuma |
1. Göklerde ve yerde olanların hepsi; mülkün sahibi, mukaddes, Azîz, Hakîm olan Allah'ı tesbih ederler. |
02Cuma |
2. O Allah ki okuma yazma bilmeyen ümmî bir kavmin içinden, onlara Allah'ın âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermiştir. Halbuki onlar daha önceden apaçık bir sapıklık içinde idiler. |
03Cuma |
3. Allah o Peygamber'i ümmî Araplar'dan başka, henüz kendilerine erişip ulaşmamış bulunan diğer bütün insanlara da göndermiştir. O Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
04Cuma |
4. Bu Allah'ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir. Allah büyük lütuf sahibidir. |
05Cuma |
5. Kendilerine Tevrat yükletildiği halde, onu taşımayanların (onunla amel etmeyenlerin) durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez. |
06Cuma |
6. De ki: "Ey yahudiler! Bütün insanları bir yana bırakarak, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu iddiâ ediyorsanız ve bu iddiânızda samimi iseniz, ölümü temenni ediniz." |
07Cuma |
7. Fakat onlar elleriyle önden gönderdiklerinden (yaptıklarından) dolayı ölümü aslâ temenni etmezler. Allah zâlimleri çok iyi bilir. |
08Cuma |
8. De ki: "Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı haber verecektir." |
09Cuma |
9. Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman hemen Allah'ı zikretmeye koşun. Alış-verişi (işi-gücü) bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. |
010Cuma |
10. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın, Allah'ın fazlından nasibinizi arayın. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz. |
011Cuma |
11. Onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp oraya yönelirler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın nezdinde bulunan, eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. |
01Münafikun |
1. Münafıklar sana geldikleri zaman: "Senin Allah'ın elçisi olduğuna şâhitlik ederiz." derler. Allah, senin gerçekten O'nun elçisi olduğunu çok iyi bilir. Ve Allah, münafıkların yalancı olduklarına da şâhitlik ediyor. |
02Münafikun |
2. Yeminlerini kendilerine bir kalkan yaptılar. Allah'ın yoluna engel oldular. Gerçekten onlar çok kötü bir şey yapıyorlar. |
03Münafikun |
3. Çünkü onlar, imana girdiler, sonra kâfir oldular. Bunun üzerine kalpleri mühürlendi de, onlar artık anlamaz bir toplum oldular. |
04Münafikun |
4. Sen o münafıkları gördüğün zaman, kalıpları hoşuna gider ve söylerlerse dediklerine kulak verirsin. Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler. Ve her gürültüyü, korkularından aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, onun için (kendilerine emniyet etme) onlardan sakın. Allah kahretsin onları! Hakk'tan nasıl çevriliyorlar? |
05Münafikun |
5. Onlara: "Geliniz, Resulullah sizin için mağfiret dilesin!" denildiği zaman, başlarını çevirirler ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün. |
06Münafikun |
6. Onlara (Allah'tan) mağfiret dilesen de dilemesen de onlar için birdir. Allah onları aslâ bağışlamayacaktır. Çünkü Allah fâsıklar topluluğunu doğru yola iletmez. |
07Münafikun |
7. Onlar: "Allah'ın Peygamber'inin yanında bulunanlara hiçbir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler!" diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır, fakat münafıklar bunu anlamazlar. |
08Münafikun |
8. Derler ki: "Andolsun, eğer Medine'ye dönersek en üstün olan en zelil olanı oradan mutlaka çıkaracaktır." İzzet Allah'ındır, Allah'ın Peygamber'inindir ve bütün müminlerindir. Fakat münafıklar bilmezler. |
09Münafikun |
9. Ey iman edenler! Ne mallarınız ne evlâtlarınız sizi zikrullahtan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır. |
010Münafikun |
10. Herhangi birinize ölüm gelip de: "Ey Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!" demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan infak edin. |
011Münafikun |
11. Allah, süresi gelip eceli yettiği zaman hiçbir canı aslâ geri bırakmaz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. |
01Tegabun |
1. Göklerde ve yerde bulunanların hepsi Allah'ı tesbih ederler. Mülk O'nundur, hamd O'na mahsustur. O her şeye kâdirdir. |
02Tegabun |
2. Sizi yaratan O'dur. Böyle iken kiminiz kâfir kiminiz de mümindir. Allah yaptıklarınızı görmektedir. |
03Tegabun |
3. Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Size suret verip, suretlerinizi de en güzel şekilde yapmıştır. Dönüş O'nadır. |
04Tegabun |
4. Göklerde ve yerde olanları bilir. Gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı da bilir. Allah göğüslerin özünü bilendir. |
05Tegabun |
5. Daha önce inkâr edip de, yaptıklarının cezâsını tadanların haberi size gelmedi mi? Onlar için elem verici bir azap da vardır. |
06Tegabun |
6. O azabın sebebi şudur: Onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi. Onlar ise: "Bizi bir beşer mi doğru yola götürecekmiş?" dediler ve inkâr edip yüz çevirdiler. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, hamde lâyıktır. |
07Tegabun |
7. Kâfirler öldükten sonra aslâ diriltilmeyeceklerini iddiâ ettiler. De ki: "Hayır! Rabbime yemin ederim ki mutlaka diriltileceksiniz. Sonra da yaptıklarınız hiç şüphe yok ki size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre pek kolaydır." |
08Tegabun |
8. Allah'a, Peygamber'ine ve indirdiğimiz o nura (Kur'an'a) inanın. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. |
09Tegabun |
9. Kıyamet günü için sizi topladığı zaman, işte o gün kimin aldandığının ortaya çıktığı gündür. Kim Allah'a iman etmiş ve sâlih amel işlemişse, Allah onun günahlarını örter ve onu altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Orada ebedî kalırlar. İşte en büyük kurtuluş budur. |
010Tegabun |
10. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar ateş ehlidirler ve orada ebedî kalacaklardır. Ne kötü gidilecek yerdir orası! |
011Tegabun |
11. Allah'ın izni olmayınca hiçbir musibet isabet etmez. Kim de Allah'a inanırsa ona hidayet eder, gönlünü doğruya yöneltir. Allah her şeyi bilendir. |
012Tegabun |
12. Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin. Eğer yüz çevirecek olursanız biliniz ki, Resul'ümüze düşen apaçık bir tebliğdir. |
013Tegabun |
13. Allah öyle bir Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. Müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler. |
014Tegabun |
14. Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının! Affeder, kusurlarına bakmaz, günahlarını örterseniz, şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. |
015Tegabun |
15. Şüphesiz ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise Allah'ın yanındadır. |
016Tegabun |
16. Gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak mallarınızdan infak edin. Kim nefsinin mala olan hırs ve cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. |
017Tegabun |
17. Eğer Allah'a güzel bir ödünç takdiminde bulunursanız, Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah şükrün karşılığını verendir, ceza vermekte acele etmeyendir. |
018Tegabun |
18. Görüleni görülmeyeni bilendir, Aziz'dir, hükmünde hikmet sahibidir. |
01Talak |
1. Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman, onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti de sayın. Rabbiniz olan Allah'tan korkun. Apaçık bir hayâsızlık yapmaları hali müstesnâ, onları evlerinden çıkarmayın. Kendileri de çıkmasınlar. Bu hükümler Allah'ın hudududur. Kim Allah'ın hududunu aşarsa, kendisine yazık etmiş olur. Sen bilmezsin, belki de Allah bunun ardından bir durum peyda ediverir. |
02Talak |
2. İddet sürelerini doldurduklarında, onları güzellikle tutun veya onlardan güzellikle ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de şâhit tutun. Şâhitliği Allah için yapın. İşte bu, Allah'a ve ahiret gününe inananlara verilen öğüttür. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder, sıkıntıdan kurtarır. |
03Talak |
3. Ona hayaline gelmeyecek yerlerden rızık verir. Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeter. Şüphesiz ki Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü tayin etmiştir. |
04Talak |
4. Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdetini görmemiş olanların iddetinde eğer tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise yüklerini bırakmalarına (doğum yapmalarına) kadardır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah onun her işinde bir kolaylık verir. |
05Talak |
5. İşte bu, Allah'ın size indirdiği emridir. Kim Allah'tan korkarsa, Allah onun kusurlarını örter ve mükâfâtını büyütür. |
06Talak |
6. Boşadığınız o kadınları (iddetleri müddetince) gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıştırıp evden çıkarmaya zorlamak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer onlar hamile iseler, çocuklarını doğuruncaya kadar nafakalarını verin. Sonra doğan çocuğu sizin faidenize emzirirlerse, emzirme ücretlerini verin. Aranızda bu hususta güzelce istişare edin. Anlaşmakta güçlük çekerseniz, bu takdirde çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir. |
07Talak |
7. Hali vakti geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı dar olan fakir de, nafakayı Allah'ın kendisine verdiğinden versin. Allah bir kimseyi ancak ona verdiği şeyle mükellef tutar. Allah bir güçlükten sonra er geç bir kolaylık ihsan edecektir. |
08Talak |
8. Nice memleketler vardır ki, Rablerinin ve peygamberlerinin emrinden uzaklaşıp azmıştır. Biz de onları çetin bir hesaba çekmiş ve onları şiddetli bir azaba uğratmışızdır. |
09Talak |
9. Böylece onlar kendi yaptıklarının cezasını çektiler. İşlerinin sonucu da tam bir hüsran oldu. |
010Talak |
10. Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ey iman etmiş olan akıl sahipleri, Allah'tan korkun! Allah size bir zikir indirmiştir. |
011Talak |
11. İman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber göndermiştir. Kim Allah'a iman eder ve sâlih amel işlerse, Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Orada ebedî kalırlar. Allah ona gerçekten güzel bir rızık vermiştir. |
012Talak |
12. Yedi kat göğü ve yerden de o kadarını yaratan Allah'tır. Allah'ın fermanı bunların arasından iner ki, böylece Allah'ın her şeye kâdir olduğunu, her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz. |
01Tahrim |
1. Ey Peygamber! Eşlerinin hoşnutluğunu gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, merhamet edendir. |
02Tahrim |
2. Allah yeminlerinizi çözmeyi meşru kılmıştır. Allah sizin Mevlâ'nızdır. O ilim ve hikmet sahibidir. |
03Tahrim |
3. Hani Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü başkasına haber verdi. Allah da bunu Peygamber'e açıkladı. Bir kısmını bildirmiş bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: "Bunu sana kim haber verdi?" dedi. "Her şeyi bilen ve haberdar olan Allah haber verdi." dedi. |
04Tahrim |
4. Eğer tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Şayet onun aleyhinde birbirinize arka çıkarsanız, hiç şüphesiz ki Allah onun Mevlâ'sıdır. Cebrail de, müminlerin sâlih olanları da, bunun ardından bütün melekler de ona yardımcıdırlar. |
05Tahrim |
5. Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verir. |
06Tahrim |
6. Ey iman edenler! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında pek haşin, pek şiddetli, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, emredildikleri şeyi yapan melekler vardır. |
07Tahrim |
7. Ey kâfirler! Bugün özür dilemeyin. Çünkü siz ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz. |
08Tahrim |
8. Ey iman edenler! Yürekten samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. O gün Allah Peygamber'i ve iman edip onunla beraber olanları rüsvay etmeyecek, utandırmayacak. Nurları önlerinde ve sağlarında koşup parlayacak. Derler ki: "Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla ve bizi bağışla, şüphesiz ki sen her şeye kâdirsin." |
09Tahrim |
9. Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir! |
010Tahrim |
10. Allah, inkâr edenlere Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal gösterir. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kulun nikâhı altında iken onlara hâinlik ettiler. Kocaları da Allah'tan gelen azabı onlardan savamadı. O iki kadına: "Cehenneme girenlerle beraber siz de girin!" denildi. |
011Tahrim |
11. Allah iman edenlere de Firavun'un karısı (Asiye)yi misal gösterir. O şöyle demişti: "Rabbim! Katından bana cennette bir ev yap. Beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar, beni şu zâlimler gürûhundan kurtar." |
012Tahrim |
12. Irzını korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Biz ona ruhumuzdan üflemiştik. Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti. O bize gönülden itaat edenlerdendi. |
01.Mülk |
1. Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter. |
02.Mülk |
2. O hanginizin daha güzel amel işleyeceğinizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır. O Azîz'dir, çok bağışlayıcıdır. |
03.Mülk |
3. O ki, yedi göğü birbiri üzerinde kat kat yarattı. Rahman'ın yaratmasında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak! Bir bozukluk görüyor musun? |
04.Mülk |
4. Sonra gözünü tekrar tekrar çevir bak! Göz (aradığı bozukluğu bulamayıp) bitkin ve yorgun olarak sana döner. |
05.Mülk |
5. Andolsun ki biz dünya göğünü kandillerle donattık. Onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. |
06.Mülk |
6. Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü gidilecek yerdir o! |
07.Mülk |
7. Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı korkunç uğultusunu işitirler. |
08.Mülk |
8. Cehennem neredeyse öfkesinden çatlayacak! Her topluluk onun içine atıldıkça, onun bekçileri onlara: "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorarlar. |
09.Mülk |
9. Onlar şöyle derler: "Evet, bize bir uyarıcı geldi amma, biz onu yalanladık ve: ‘Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz.' dedik." |
010.Mülk |
10. Ve derler ki: "Eğer biz kulak vermiş olsaydık veya düşünüp anlasaydık, şu çılgın alevli cehennemliklerin arasında bulunmazdık." |
011.Mülk |
11. Ve böylece günahlarını itiraf ederler. Çılgınca yanan ateş halkı (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun! |
012.Mülk |
12. Görmedikleri halde Rablerinden korkanlar var ya, işte onlar için mağfiret ve büyük mükâfat vardır. |
013.Mülk |
13. Sözünüzü ister gizleyin ister açığa vurun. Şüphesiz ki O, göğüslerin özünü bilendir. |
014.Mülk |
14. Yaratan bilmez olur mu hiç? O Lâtif'tir, her şeyden haberdardır. |
015.Mülk |
15. Size yeryüzünü boyun eğdiren O'dur. Öyleyse yerin omuzlarında (üzerinde) dolaşın, O'nun verdiği rızıktan da yiyin. Nihayet dönüş O'nadır. |
016.Mülk |
16. Gökte olanın sizi yere batırıvermeyeceğinden emin mi oldunuz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır. |
017.Mülk |
17. Gökte olanın üzerinize taş yağdırmasından emin mi oldunuz? Siz benim tehdidimin nasıl olduğunu yakında bileceksiniz. |
018.Mülk |
18. Andolsun ki, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Fakat benim intikamım nasıl oldu? |
019.Mülk |
19. Üzerlerinde kanat çırpıp duran kuşları görmüyorlar mı? Onları havada tutan Rahman'dan başkası değildir. Şüphesiz ki O her şeyi görendir. |
020.Mülk |
20. Rahman olan Allah'a karşı size yardım edecek askerleriniz kimdir? Kâfirler ancak aldanış içindedirler. |
021.Mülk |
21. Eğer O, rızkınızı (sizden) kesiverecek olsa, size rızık verecek kimdir? Hayır! Onlar azgınlık ve nefret içinde direnip durmaktadırlar. |
022.Mülk |
22. Yüzüstü tökezleyerek yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa dosdoğru yolda düzgün yürüyen mi? |
023.Mülk |
23. De ki: "Sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!" |
024.Mülk |
24. De ki: "Sizi yeryüzünde yaratıp öteye beriye yayan O'dur. Ve siz O'nun huzurunda toplanacaksınız." |
025.Mülk |
25. Onlar: "Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?" derler. |
026.Mülk |
26. Resulüm! De ki: "O bilgi ancak Allah katındadır. Ben ise apaçık bir uyarıcıyım." |
027.Mülk |
27. Onu (azabı) yaklaşmış gördükleri zaman, kâfirlerin yüzleri kararır. Kendilerine "İşte sizin isteyip durduğunuz şey budur!" denilir. |
028.Mülk |
28. De ki: "Söyler misiniz? Eğer Allah beni ve benimle beraber olanları öldürürse veya bize merhamet ederse, kâfirleri acı azaptan kim kurtarabilir?" |
029.Mülk |
29. De ki: "O Rahman'dır. Biz O'na inandık ve O'na tevekkül ettik. Kimin apaçık sapıklık içinde olduğunu yakında bileceksiniz!" |
030.Mülk |
30. De ki: "Suyunuz çekilecek olsa, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?" |
01.Kalem |
1. Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun! |
02.Kalem |
2. Resulüm! Andolsun ki sen Rabbinin nimeti sayesinde mecnun (deli) değilsin. |
03.Kalem |
3. Senin için tükenmeyen bir mükâfat var. |
04.Kalem |
4. Ve sen hiç şüphesiz ki büyük bir ahlâka sahipsin. |
05.Kalem |
5. Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler. |
06.Kalem |
6. Hanginizin aklından zoru olduğunu. |
07.Kalem |
7. Doğrusu senin Rabbin, yolundan sapanları çok iyi bilir. Hidayete erip doğru yolda olanları da O çok iyi bilir. |
08.Kalem |
8. O halde (hakikatı) yalan sayanlara boyun eğme! |
09.Kalem |
9. Onlar senin yumuşak ve müsamahalı davranmanı isterler ki, kendileri de sana yumuşak davransınlar. |
010.Kalem |
10. Resulüm! Sakın itaat (ve iltifat) etme, alabildiğine yemin eden aşağılığa. |
011.Kalem |
11. Daima kusur arayıp kınayana, söz götürüp getirene. |
012.Kalem |
12. İyiliği engelleyen, haddi aşan günahkâra. |
013.Kalem |
13. Kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine. |
014.Kalem |
14. Çok mal ve oğulları var diye. |
015.Kalem |
15. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masallarıdır!" der. |
016.Kalem |
16. Biz yakında onun burnuna damga vurup işaretleyeceğiz. |
017.Kalem |
17. Biz vaktiyle bahçe sahiplerine belâ verdiğimiz gibi, bunlara da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi. |
018.Kalem |
18. Bir istisna da yapmıyorlardı. |
019.Kalem |
19. Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından gönderilen kuşatıcı bir âfet bahçeyi sarıverdi. |
020.Kalem |
20. Bahçe kapkara kesildi. |
021.Kalem |
21. Sabah olurken birbirine seslendiler: |
022.Kalem |
22. "Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsulünüzün başına gidin!" |
023.Kalem |
23. Derken fısıldaşa fısıldaşa yola koyuldular: |
024.Kalem |
24. "Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanımıza sokulmasın!" |
025.Kalem |
25. (Yoksullara yardım etmeye) güçleri yettiği halde, böyle konuşarak erkenden gittiler. |
026.Kalem |
26. Fakat bahçeyi gördüklerinde: "Herhalde biz yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler. |
027.Kalem |
27. "Yok yok! Doğrusu biz mahrum bırakılmışız." |
028.Kalem |
28. İnsaflıları şöyle dedi: "Ben size demedim mi? Rabbinizi tesbih etmeniz gerekmez miydi?" |
029.Kalem |
29. "Rabbimizi tesbih ederiz. Doğrusu biz zâlimlermişiz." dediler. |
030.Kalem |
30. Dönüp kabahati birbirine yüklemeye başladılar. |
031.Kalem |
31. Şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kimselermişiz." |
032.Kalem |
32. "Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Biz sadece Rabbimize rağbet edip gönül bağlayanlardanız." |
033.Kalem |
33. İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı! |
034.Kalem |
34. Şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için Rableri katında Naîm cennetleri vardır. |
035.Kalem |
35. Teslimiyet gösterenleri biz suçlular gibi tutar mıyız hiç? |
036.Kalem |
36. Size ne oluyor, ne biçim hüküm veriyorsunuz? |
037.Kalem |
37. Yoksa size âit bir kitap var da ondan mı okuyorsunuz? |
038.Kalem |
38. O kitapta: "Beğendiğiniz her şey sizindir." diye mi yazılı? |
039.Kalem |
39. Yoksa: "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir." diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var? |
040.Kalem |
40. Sor bakalım onlara, hangisi bunu üzerine alıyor? |
041.Kalem |
41. Yoksa onların ortakları mı var? Sözlerinde doğru iseler, hadi ortaklarını da getirsinler! |
042.Kalem |
42. O gün baldırlar açılır ve secdeye dâvet edilirler, fakat güç getiremezler. |
043.Kalem |
43. Gözleri dönmüş olarak yüzlerini zillet bürür. Halbuki onlar sapasağlam iken de secde etmeye dâvet ediliyorlardı. |
044.Kalem |
44. Bu sözü yalan sayanlarla beni başbaşa bırak! Biz onları bilmeyecekleri bir cihetten derece derece azaba yaklaştıracağız. |
045.Kalem |
45. Ben onlara mühlet veriyorum. Şüphe yok ki, benim tuzağım metindir. |
046.Kalem |
46. Resulüm! Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden ağır bir borç altında mı kalıyorlar? |
047.Kalem |
47. Yoksa gayb (bilgisi) onların yanında da onlar mı yazıyorlar? |
048.Kalem |
48. Resulüm! Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle! Balığın arkadaşı Yunus gibi olma. Hani o dertli dertli Rabbine niyaz etmişti. |
049.Kalem |
49. Şayet Rabbinden ona bir lütuf nimeti erişmemiş olsaydı, kınanmış olarak sahile atılacaktı. |
050.Kalem |
50. Fakat Rabbi onu seçti ve onu sâlihlerden kıldı. |
051.Kalem |
51. O kâfirler Zikr'i işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi ve: "O bir delidir." diyorlardı. |
052.Kalem |
52. Halbuki o Kur'an âlemler için bir öğüttür. |
01.Hakka |
1. "Gerçekleşecek olan." |
02.Hakka |
2. Nedir o "Gerçekleşecek olan"? |
03.Hakka |
3. "Gerçekleşecek olan"ın ne olduğunu sen bilir misin? |
04.Hakka |
4. Semud ve Âd kavimleri Kâria'yı (başlarına çarpacak olan felâketi) yalanlamışlardı. |
05.Hakka |
5. Bu yüzden Semud kavmi korkunç bir sesle helâk edildiler. |
06.Hakka |
6. Âd kavmi de uğultulu, önünde durulmaz bir rüzgârla yok edildiler. |
07.Hakka |
7. Allah onu, yedi gece sekiz gün ardarda onların üzerine musallat etti. Öyle ki, sen o kavmi oracıkta içi boş hurma kütükleri gibi yere serilmiş bir halde görürsün! |
08.Hakka |
8. Şimdi onlardan hiç geri kalan görüyor musun? |
09.Hakka |
9. Firavun, ondan öncekiler ve altüst olmuş şehirlerde oturanlar da hep günah işlediler. |
010.Hakka |
10. Böylece Rablerinin peygamberine isyan ettiler. O da onları şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakalayıverdi. |
011.Hakka |
11. Su iyice kabarıp taştığı vakit, şüphesiz ki yüzüp giden gemide sizi biz taşıdık. |
012.Hakka |
12. Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve anlayışlı kulaklar onu anlasın diye. |
013.Hakka |
13. Sur'a ilk defa üflediği zaman. |
014.Hakka |
14. Yer ve dağlar kaldırılıp birbirine şiddetle çarpılarak darmadağın edildiği zaman. |
015.Hakka |
15. İşte o gün olacak olur, (kıyamet kopar). |
016.Hakka |
16. Gök de yarılır ve artık o gün çökmeye yüz tutar. |
017.Hakka |
17. Melekler de (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, onların üzerinde sekiz melek yüklenir. |
018.Hakka |
18. O gün siz huzura arzolunursunuz ve hiçbir şeyiniz gizli kalmaz. |
019.Hakka |
19. Kitabı sağ eline verilen kimse: "Alın kitabımı okuyun!" der. |
020.Hakka |
20. "Ben zaten hesabıma kavuşacağımı sezmiştim." |
021.Hakka |
21. Artık o safalı bir hayat içindedir. |
022.Hakka |
22. Yüce bir cennette. |
023.Hakka |
23. Meyveleri sarkmış. |
024.Hakka |
24. "Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü âfiyetle yiyin, için!" |
025.Hakka |
25. Kitabı sol eline verilmiş olana gelince, o da der ki: "Kitabım keşke bana verilmeseydi!" |
026.Hakka |
26. "Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!" |
027.Hakka |
27. "Ah! Keşke bu iş son bulmuş olsaydı!" |
028.Hakka |
28. "Malım bana hiçbir fayda vermedi." |
029.Hakka |
29. "Saltanatım benden ayrılıp gitti." |
030.Hakka |
30. "Tutun onu! Hemen bağlayın!" |
031.Hakka |
31. "Sonra atın onu cehenneme!" |
032.Hakka |
32. "Sonra onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire vurun!" |
033.Hakka |
33. Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi. |
034.Hakka |
34. Ve yoksulu doyurmayı teşvik etmezdi. |
035.Hakka |
35. Bugün onun için candan bir dost yoktur. |
036.Hakka |
36. Kanlı irinden başka yiyeceği de yoktur. |
037.Hakka |
37. Onu ancak günahkârlar yer. |
038.Hakka |
38. Görebildikleriniz üzerine yemin ederim ki! |
039.Hakka |
39. Ve göremedikleriniz üzerine de. |
040.Hakka |
40. Kur'an elbette şerefli bir peygamberin sözüdür. |
041.Hakka |
41. O bir şâir sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz! |
042.Hakka |
42. Bir kâhin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz! |
043.Hakka |
43. O (Kur'an) âlemlerin Rabbinden indirilmedir. |
044.Hakka |
44. Eğer o (Peygamber), bize karşı bazı sözleri kendiliğinden uydurmuş olsaydı, |
045.Hakka |
45. Elbette biz onu kuvvetle yakalardık. |
046.Hakka |
46. Sonra da kalp damarını koparırdık. |
047.Hakka |
47. Sizden hiç kimse onu koruyamazdı. |
048.Hakka |
48. Doğrusu o (Kur'an) takvâ sahipleri için bir öğüttür. |
049.Hakka |
49. Bununla beraber biz biliyoruz ki, içinizde onu yalanlayanlar vardır. |
050.Hakka |
50. Muhakkak ki o, kâfirler için bir üzüntüdür (bir iç yarasıdır). |
051.Hakka |
51. Ve kesinlikle o, şüphe olmayan bir gerçektir. |
052.Hakka |
52. Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et. |
01.Mearic |
1. İsteyen birisi inecek azabı istedi. |
02.Mearic |
2. O, kâfirler içindir ve onu menedecek hiç kimse yoktur. |
03.Mearic |
3. O, yükselme derecelerinin sahibi Allah'tandır. |
04.Mearic |
4. Melekler ve Ruh (Cebrail) oraya miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkarlar. |
05.Mearic |
5. Şimdi sen güzelce sabret. |
06.Mearic |
6. Doğrusu onlar o azabı uzak görüyorlar. |
07.Mearic |
7. Biz ise onu yakın görüyoruz. |
08.Mearic |
8. O gün gök erimiş maden gibi olur. |
09.Mearic |
9. Dağlar da atılmış yüne döner. |
010.Mearic |
10. Hiçbir dost diğer dostunu soramaz. |
011.Mearic |
11. Yalnız birbirine gösterilirler. Suçlu kişi o günün azabından kurtulmak için oğullarını fedâ etmek ister. |
012.Mearic |
12. Karısını ve kardeşini. |
013.Mearic |
13. Kendisini barındırmış sülâlesini. |
014.Mearic |
14. Ve yeryüzünde bulunan herkesi fedâ etmek ister. Tâ ki kendisini kurtarsın. |
015.Mearic |
15. Fakat ne mümkün! O cehennem, alevlenen bir ateştir. |
016.Mearic |
16. Deriyi kavurup soyar. |
017.Mearic |
17. (Cehennem) yüz çevirip geri döneni çağırır. |
018.Mearic |
18. Mal toplayıp yığan kimseyi. |
019.Mearic |
19. İnsan gerçekten pek hırslı yaratılmıştır. |
020.Mearic |
20. Başına bir felâket gelince sızlanır, feryat eder. |
021.Mearic |
21. Bir iyilik dokunduğunda ise cimri kesilir, onu herkesten meneder. |
022.Mearic |
22. Ancak namaz kılanlar hariç. |
023.Mearic |
23. Onlar ki namazlarına devam ederler. |
024.Mearic |
24. Onların mallarında belli bir hak vardır. |
025.Mearic |
25. İsteyenin ve mahrum olanın (iffetinden dolayı isteyemeyenin). |
026.Mearic |
26. Onlar ki cezâ gününü tasdik ederler. |
027.Mearic |
27. Onlar ki Rablerinin azabından korkarlar. |
028.Mearic |
28. Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz. |
029.Mearic |
29. Onlar ki, mahrem yerlerini herkesten korurlar. |
030.Mearic |
30. Ancak eşleri ve câriyeleri hariç. Doğrusu bunlar kınanamazlar. |
031.Mearic |
31. Bu sınırı aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir. |
032.Mearic |
32. O müminler ki, emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler. |
033.Mearic |
33. Onlar ki şâhitliklerini yerine getirirler. |
034.Mearic |
34. Namazlarına riâyet ederler. |
035.Mearic |
35. İşte onlar cennetlerde ikram olunacaklardır. |
036.Mearic |
36. Resulüm! O kâfirlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar. |
037.Mearic |
37. Sağdan ve soldan, ayrı ayrı gruplar halinde. |
038.Mearic |
38. Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor? |
039.Mearic |
39. Hayır! Doğrusu biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık. |
040.Mearic |
40. Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki biz muktediriz. |
041.Mearic |
41. Onların yerine kendilerinden daha iyilerini getirmeye. Hiç kimse de önümüze geçemez. |
042.Mearic |
42. Resulüm! Bırak onları! Tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar, oynayadursunlar. |
043.Mearic |
43. O gün onlar sanki dikili taşlara doğru koşuyorlarmış gibi kabirlerinden çabuk çabuk çıkarlar. |
044.Mearic |
44. Gözleri dönmüş, yüzlerini zillet bürümüş olarak. İşte bu, onlara vaad olunan gündür. |
01.Nuh |
1. Kendilerine yakıcı bir azap gelmezden önce kavmini uyar diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik. |
02.Nuh |
2. Dedi ki: "Ey kavmim! Şüphesiz ki ben size gönderilen apaçık bir uyarıcıyım." |
03.Nuh |
3. "Allah'a kulluk edin, O'ndan korkun ve bana da itaat edin." |
04.Nuh |
4. "Ki, Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar geciktirsin (cezalandırmadan yaşatsın). Bilinmeli ki, Allah'ın belirttiği süre gelince artık o ertelenmez. Keşke bilseniz!" |
05.Nuh |
5. Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Doğrusu ben kavmimi gece gündüz dâvet ettim." |
06.Nuh |
6. "Fakat benim dâvetim onların ancak kaçmalarını artırdı." |
07.Nuh |
7. "Doğrusu ben, senin onları bağışlaman için ne kadar dâvet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler." |
08.Nuh |
8. "Sonra ben onları açıkça çağırdım." |
09.Nuh |
9. "Üstelik onlarla hem açıktan açığa, hem de gizliden gizliye görüşmeler de yaptım." |
010.Nuh |
10. "Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin, çünkü O çok bağışlayıcıdır." |
011.Nuh |
11. "Mağfiret dileyin ki, üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin." |
012.Nuh |
12. "Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın." |
013.Nuh |
13. "Size ne oluyor ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?" |
014.Nuh |
14. "Allah sizi merhalelerden geçirerek yaratmıştır." |
015.Nuh |
15. "Allah'ın, göğü yedi kat üzerine nasıl yarattığını görmez misiniz?" |
016.Nuh |
16. "Onların içinde ay'ı bir nur yapmış, güneşin de ışık saçmasını sağlamıştır." |
017.Nuh |
17. "Allah sizi yerden bitki bitirir gibi bitirmiştir." |
018.Nuh |
18. "Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi tekrar çıkaracaktır." |
019.Nuh |
19. "Allah yeryüzünü sizin için yaymıştır." |
020.Nuh |
20. "Geniş yollar edinip dolaşabilesiniz diye." |
021.Nuh |
21. Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Doğrusu onlar bana karşı geldiler. Malı ve çocuğu kendisine zarardan başka bir şey artırmayan kimseye uydular." |
022.Nuh |
22. "Birbirinden büyük hileler ve düzenler kurdular." |
023.Nuh |
23. "Ve dediler ki: ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele Vedd, Suva', Yeğûs, Yeûk ve Nesr putlarından aslâ vazgeçmeyin.'" |
024.Nuh |
24. "Böylece birçoklarını saptırdılar. Ey Rabbim! Sen bu zâlimlerin ancak sapıklık ve taşkınlıklarını artır." |
025.Nuh |
25. Onlar günahları sebebiyle suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular. Kendilerine Allah'tan başka yardımcılar da bulamadılar. |
026.Nuh |
26. Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!" |
027.Nuh |
27. "Eğer sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar ve sadece ahlâksız ve çok nankör evlât doğurup yetiştirirler." |
028.Nuh |
28 "Ey Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, inanan erkek ve kadınları bağışla! Zâlimlerin helâkından başka bir şeyini de artırma!" |
01.Cin |
1. Resulüm! De ki: "Bana cinlerden bir topluluğun Kur'an dinlediği vahyolundu." Onlar şöyle demişlerdir: "Gerçekten biz hayranlık veren çok hoş Kur'an dinledik." |
02.Cin |
2. "O, hakka ve doğru yola götürüyor. Bundan dolayı biz de ona iman ettik. Biz Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız." |
03.Cin |
3. "Doğrusu Rabbimizin şânı çok yücedir. O ne eş, ne de bir çocuk edinmemiştir." |
04.Cin |
4. "Meğer aramızdaki şu beyinsiz (İblis), Allah hakkında saçma sapan şeyler söylüyormuş." |
05.Cin |
5. "Biz, insanların ve cinlerin, Allah'a karşı yalan uydurabileceklerini sanmazdık." |
06.Cin |
6. "Gerçekten bir takım insanlar, cinlerin bir takımına sığınırlardı da, o cinlerin kibir ve azgınlıklarını artırırlardı. |
07.Cin |
7. "Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi yeniden diriltmeyeceğini sanmışlardı." |
08.Cin |
8. "Biz göğü yokladık, onu çok kuvvetli bekçilerle ve alevlerle doldurulmuş bulduk." |
09.Cin |
9. "Biz bundan evvel, haber işitmek için göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk. Artık şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözetleyen bir alev bulunuyor." |
010.Cin |
10. "Biz bilmeyiz ki, yeryüzünde olan kimseler hakkında bir belâ mı murad edildi, yoksa Rableri onlara bir iyilik mi diledi?" |
011.Cin |
11. "Biz cinlerin içinde sâlih müminler de vardır, bundan aşağı bulunanlar da vardır. Biz çeşit çeşit fırkalara ayrılmış topluluklardık." |
012.Cin |
12. "Gerçekten biz anladık ki, Allah'ı yeryüzünde acze düşürmemize aslâ imkân yok. Başka yere kaçmakla da hiçbir zaman onu âciz bırakamayız." |
013.Cin |
13. "Biz hidayet rehberi olan Kur'an'ı dinlediğimizde, ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse; o artık ne mükâfatın azalacağından, ne de haksızlığa uğrayacağından korkmaz. |
014.Cin |
14. "İçimizde kendini Allah'a vermiş müslümanlar da var, hak yolundan sapan zâlimler de var. Kendini Allah'a veren müslümanlar; işte onlar hidayet yolunu arayanlardır." |
015.Cin |
15. "Kendilerine yazık eden zâlimlere gelince, işte onlar cehenneme odun oldular." |
016.Cin |
16. Resulüm! Eğer onlar yolda dosdoğru gitselerdi, onlara bol bol su verirdik. |
017.Cin |
17. Bu nimet içinde onları imtihan edelim diye. Kim Rabbini zikirden yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe artan bir azaba uğratır. |
018.Cin |
18. Mescidler şüphesiz Allah'ındır. O halde Allah'la birlikte başka birine duâ etmeyin. |
019.Cin |
19. Allah'ın kulu, O'na yalvarmak, (namaz kılmak) için kalkınca, (cinler) neredeyse çevresinde keçeleşirler, birbirine girerlerdi. |
020.Cin |
20. Resulüm! De ki: "Ben ancak Rabbime duâ ederim ve O'na hiçbirini ortak koşmam." |
021.Cin |
21. De ki: "Şüphesiz ki ben size zarar vermeye de iyilik yapmaya da kâdir değilim." |
022.Cin |
22. De ki: "Doğrusu hiç kimse beni Allah'tan kurtaramaz ve ben O'ndan başka bir sığınak da bulamam." |
023.Cin |
23. Benim yaptığım sadece Allah katından olanı, O'nun gönderdiklerini tebliğ etmektir. Kim Allah'a ve Peygamber'ine isyan ederse, ona içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır. |
024.Cin |
24. Nihayet onlar kendilerine vaad olunan şeyi gördükleri zaman, kimin yardımcısının daha zayıf ve sayıca daha az olduğunu bileceklerdir. |
025.Cin |
25. De ki: "Size vaad edilen (azap) yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyar? Ben bilemem." |
026.Cin |
26. Gaybı bilen ancak O'dur. Gaybına kimseyi muttali kılmaz. |
027.Cin |
27. Ancak beğenip seçtiği elçi bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve arkasından gözetleyiciler koyar. |
028.Cin |
28. Tâ ki, Rabb'lerinin gönderdiklerini gerçekten tebliğ etmiş olduklarını bilsin. Şüphesiz ki Allah onların yanında bulunan her şeyi çepeçevre kuşatmış ve her şeyi teker teker saymıştır. |
01.Müzzemmil |
1. Ey örtüsüne bürünen (Resulüm)! |
02.Müzzemmil |
2. Gecenin bir kısmı hariç olmak üzere kalk! |
03.Müzzemmil |
3. Gecenin yarısında, yahut ondan biraz eksilt. |
04.Müzzemmil |
4. Veyahut üzerine biraz artır. Kur'an'ı ağır ağır, tane tane, tertil üzere oku! |
05.Müzzemmil |
5. Doğrusu biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz. |
06.Müzzemmil |
6. Şüphesiz ki gece kalkıp ibadet etmek daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir. |
07.Müzzemmil |
7. Çünkü gündüz vakti seni uzun uzun alıkoyacak işler vardır. |
08.Müzzemmil |
8. Rabbinin adını zikret ve her şeyi bırakıp yalnız O'na yönel. |
09.Müzzemmil |
9. O, doğunun da batının da Rabbidir, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse yalnız O'nu vekil tut (O'nun himayesine sığın). |
010.Müzzemmil |
10. Onların söylediklerine sabret ve güzelce onlardan ayrıl. |
011.Müzzemmil |
11. Resulüm! Nimet içinde olan o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver. |
012.Müzzemmil |
12. Yanımızda onlar için ağır boyunduruklar ve cehennem var. |
013.Müzzemmil |
13. Boğaza takılıp kalan bir yiyecek ve acıklı bir azap var. |
014.Müzzemmil |
14. O gün yer ve dağlar sarsılır, dağlar dağılmış kum yığınına döner. |
015.Müzzemmil |
15. Doğrusu biz Firavun'a bir peygamber gönderdiğimiz gibi, size de hakkınızda şâhitlik edecek bir peygamber gönderdik. |
016.Müzzemmil |
16. Firavun o peygambere karşı gelmişti de, onu çok ağır bir yakalayışla yakalayıp cezalandırmıştık. |
017.Müzzemmil |
17. Eğer inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan o günden nasıl korunacaksınız? |
018.Müzzemmil |
18. O günün şiddetinden gök yarılır, Allah'ın vaadi mutlaka yerine gelir. |
019.Müzzemmil |
19. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine varan bir yol tutar. |
020.Müzzemmil |
20. Resulüm! Şüphesiz Rabbin biliyor ki sen, gecenin üçte ikisinden biraz eksik ve yarısında ve üçte birinde kalkıyorsun. Seninle beraber olanlardan bir tâife de kalkıyorlar. Geceyi ve gündüzü (onun vakitlerini) Allah takdir eder. O, sizin bunu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti. Artık Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bildi ki içinizden hastalar olacaktır. Diğerleri Allah'ın lütfunu arayarak yeryüzünde seyahat edecekler, diğer bir kısmı da Allah yolunda savaşacaklar. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a güzel ödünç takdiminde bulunun. Kendiniz için önden ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu hem daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere bulursunuz. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir. |
01.Müddessir |
1. Ey bürünüp sarınan (Resulüm)! |
02.Müddessir |
2. Kalk da (insanları) uyar. |
03.Müddessir |
3. Sadece Rabbini büyük tanı. |
04.Müddessir |
4. Elbiseni temiz tut. |
05.Müddessir |
5. Kötü şeylerden uzak dur. |
06.Müddessir |
6. Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma. |
07.Müddessir |
7. Rabbin için sabret. |
08.Müddessir |
8. Sur'a üfürüldüğü vakit. |
09.Müddessir |
9. İşte o gün çetin bir gündür. |
010.Müddessir |
10. Hele kâfirler için hiç de kolay olmayan zorlu bir gündür. |
011.Müddessir |
11. Resulüm! Tek olarak yarattığım o adamla beni başbaşa bırak! |
012.Müddessir |
12. Kendisine bol bol servet verdim. |
013.Müddessir |
13. Göz önünde duran oğullar verdim. |
014.Müddessir |
14. Ve nimetleri yaydıkça yaydım. |
015.Müddessir |
15. Üstelik o bunu daha da artırmamı umuyor. |
016.Müddessir |
16. Hayır! Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı alabildiğine inatçı kesildi. |
017.Müddessir |
17. Ben onu dik bir yokuşa süreceğim. |
018.Müddessir |
18. Çünkü o düşündü taşındı, ölçüp biçti. |
019.Müddessir |
19. Kahrolası! Nasıl da ölçtü biçti! |
020.Müddessir |
20. Yine kahrolası! Nasıl da ölçtü biçti! |
021.Müddessir |
21. Sonra baktı. |
022.Müddessir |
22. Sonra suratını astı, kaşlarını çattı. |
023.Müddessir |
23. Sonra da arkasını döndü ve büyüklük tasladı. |
024.Müddessir |
24. Dedi ki: "Bu, sadece nakledilen bir sihirdir." |
025.Müddessir |
25. "Bu, insan sözünden başka bir şey değildir." |
026.Müddessir |
26. Ben onu Sakar'a (cehenneme) sokacağım. |
027.Müddessir |
27. Sakar'ın ne olduğunu sen bilir misin? |
028.Müddessir |
28. O Sakar (insan vücudundan geriye bir şey) ne bırakır, ne de (eski haline getirip tekrar azap etmekten) vazgeçer. |
029.Müddessir |
29. Durmadan deriler kavurur. |
030.Müddessir |
30. Üzerinde ondokuz (muhafız melek) vardır. |
031.Müddessir |
31. Biz cehennemin bekçilerini hep meleklerden yaptık. Onların sayılarını da inkârcılar için sadece bir fitne kıldık. Ki, ehl-i kitap kesin bilgi edinsin. İman edenlerin de imanı artsın. Hem kendilerine kitap verilenler, hem de müminler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler: "Bu misalle Allah neyi kastetmiştir?" desinler. İşte Allah dilediğini böyle şaşırtır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür. |
032.Müddessir |
32. Hayır! Aya andolsun ki! |
033.Müddessir |
33. Dönüp gitmekte olan geceye andolsun ki! |
034.Müddessir |
34. Ağarmakta olan sabaha andolsun ki! |
035.Müddessir |
35. O (Sakar) en büyük belâlardan biridir. |
036.Müddessir |
36. İnsanlık için bir uyarıcıdır. |
037.Müddessir |
37. İçinizden ileri gitmek ve geri kalmak isteyen kimseler için. |
038.Müddessir |
38. Herkes kazandığına karşılık bir rehindir. |
039.Müddessir |
39. Ancak defterleri sağdan verilenler böyle değildir. |
040.Müddessir |
40. Onlar cennetlerdedirler. (Uzaktan uzağa) sorarlar: |
041.Müddessir |
41. Suçlulardan. |
042.Müddessir |
42. "Sizi Sakar'a (alevli cehenneme) sokan nedir?" |
043.Müddessir |
43. Derler ki: "Biz namazımızı kılmıyorduk." |
044.Müddessir |
44. "Yoksulu doyurmuyorduk." |
045.Müddessir |
45. "Bâtıla dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk." |
046.Müddessir |
46. "Cezâ gününü yalanlıyorduk." |
047.Müddessir |
47. "Ölüm bize bu haldeyken gelip çattı." |
048.Müddessir |
48. Şefaat edeceklerin şefaatı onlara bir fayda vermez. |
049.Müddessir |
49. Öyleyken bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çeviriyorlar? |
050.Müddessir |
50. Sanki onlar ürkmüş yabanî merkepler gibidirler. |
051.Müddessir |
51. Arslandan kaçan. |
052.Müddessir |
52. Hayır! Onlardan her biri, önüne açılıvermiş sahifeler verilmesini istiyor. |
053.Müddessir |
53. Hayır! Aslında onlar ahiretten korkmuyorlar. |
054.Müddessir |
54. Hayır! Şüphesiz ki o bir öğüttür. |
055.Müddessir |
55. Dileyen ondan öğüt alır. |
056.Müddessir |
56. Bununla beraber Allah dilemedikçe onlar öğüt alamazlar. O, kendisinden korkulmaya daha lâyıktır, mağfiret sahibi de O'dur. |
01.Kıyame |
1. Kıyamet gününe andolsun! |
02.Kıyame |
2. Kendisini alabildiğine kınayan nefse andolsun! |
03.Kıyame |
3. İnsan, kemiklerini toplayamayacağımızı mı sanıyor? |
04.Kıyame |
4. Evet, biz onun parmak uçlarını bile derleyip eski haline getirmeye kâdiriz. |
05.Kıyame |
5. Fakat insan, ileriye doğru devamlı suç işlemek (ömrünü günahla geçirmek) ister. |
06.Kıyame |
6. "Kıyamet günü ne zamanmış?" diye sorar. |
07.Kıyame |
7. Göz kamaştığı, |
08.Kıyame |
8. Ay tutulduğu, |
09.Kıyame |
9. Güneşle ay bir araya getirildiği zaman! |
010.Kıyame |
10. İşte o gün insan: "Kaçacak yer neresi?" der. |
011.Kıyame |
11. Hayır hayır!.. Sığınılacak bir yer yoktur! |
012.Kıyame |
12. O gün varıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur. |
013.Kıyame |
13. O gün insana, yaptığı ve yapmayıp geri bıraktığı her şey haber verilir. |
014.Kıyame |
14. İnsan artık kendi kendisinin şâhididir. |
015.Kıyame |
15. İsterse günahlarını örtmek için özürlerini sayıp döksün. |
016.Kıyame |
16. Resulüm! Onu hemen ezberlemek için acele ederek dilini kıpırdatma. |
017.Kıyame |
17. Şüphesiz ki onu (ezberinde) toplamak ve okutmak bize âittir. |
018.Kıyame |
18. O halde biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy. |
019.Kıyame |
19. Sonra onu açıklamak bize âittir. |
020.Kıyame |
20. Hayır, hayır! Siz çarçabuk geçen dünyayı seviyorsunuz. |
021.Kıyame |
21. Ve ahireti bırakıyorsunuz. |
022.Kıyame |
22. Nice yüzler vardır ki o gün ışıl ışıl parlar. |
023.Kıyame |
23. Rablerine bakarlar. |
024.Kıyame |
24. Nice yüzler de vardır ki o gün asıktır. |
025.Kıyame |
25. Bel kemiklerini kıracak bir musibete uğratılacağını sezer. |
026.Kıyame |
26. Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine dayanır. |
027.Kıyame |
27. "Kim afsun yapar, bunu kim tedavi eder?" denir. |
028.Kıyame |
28. Ve kendisi de bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar. |
029.Kıyame |
29. Ve bacak bacağa dolaşır. |
030.Kıyame |
30. İşte o gün sevk Rabbinedir. |
031.Kıyame |
31. İşte o tasdik etmemiş, namaz da kılmamıştı. |
032.Kıyame |
32. Aksine yalanlamış ve arkasını dönmüştü. |
033.Kıyame |
33. Sonra da salına salına yürüyerek taraftarlarının yanına gitmişti. |
034.Kıyame |
34. Gerektir o belâ sana gerek! |
035.Kıyame |
35. Evet! Gerektir o belâ sana gerek! |
036.Kıyame |
36. İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor? |
037.Kıyame |
37. O, akıtılan meniden bir nutfe değil miydi? |
038.Kıyame |
38. Sonra kan pıhtısı olmuş, sonra Allah onu insan biçimine koyup şekil vermiştir. |
039.Kıyame |
39. Ondan erkek ve dişi iki eş yaratmıştır. |
040.Kıyame |
40. Bunları yapan Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? |
01.İnsan |
1. İnsan anılmaya değer bir şey olana kadar, üzerinden uzun bir zaman geçmemiş midir? |
02.İnsan |
2. Biz insanı imtihan etmek için, erkek ve dişi suları ile karışık bir nutfeden yarattık. Onu işitici ve görücü kıldık. |
03.İnsan |
3. Biz ona hidayet yolunu gösterdik. İster şükredici olsun, isterse nankör olsun. |
04.İnsan |
4. Doğrusu biz kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık. |
05.İnsan |
5. Ebrar (iyiler), kâfur katılmış dolu bir kâseden içerler. |
06.İnsan |
6. Bu öyle bir pınardır ki, ondan Allah'ın kulları içer, (istedikleri yere) onu kolayca akıtırlar. |
07.İnsan |
7. O kullar adakları yerine getirirler ve kötülüğü yaygın olan bir günden korkarlar. |
08.İnsan |
8. Kendi canları çektiği halde; yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. |
09.İnsan |
9. "Biz sizi sadece Allah rızâsı için yediriyoruz, sizlerden ne bir karşılık ne de bir teşekkür beklemiyoruz." |
010.İnsan |
10. "Biz sert ve belâlı bir günde Rabbimizden korkarız." |
011.İnsan |
11. Allah da onları bu yüzden o günün fenalığından korur, onların yüzüne parlaklık ve sevinç verir. |
012.İnsan |
12. Sabretmelerine karşılık onları cennet ve ipekle mükâfatlandırmıştır. |
013.İnsan |
13. Orada koltuklara yaslanırlar. Ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk. |
014.İnsan |
14. Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış, meyveleri de aşağıya eğdirildikçe eğdirilmiştir. |
015.İnsan |
15. Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur kâseler dolaştırılır. |
016.İnsan |
16. Billurları gümüş gibi parlaktır. Onları türlü türlü biçimlere koymuşlardır. |
017.İnsan |
17. Onlara orada bir kâseden içirilir ki, karışımında zencefil vardır. |
018.İnsan |
18. O pınara Selsebil adı verilir. |
019.İnsan |
19. Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır. Sen onları gördüğün zaman, saçılmış birer inci sanırsın. |
020.İnsan |
20. Orada her nereye baksan, bir nimet ve pek büyük bir saltanat görürsün. |
021.İnsan |
21. Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir. |
022.İnsan |
22. Bu sizin için bir mükâfattır, çalışmalarınız mükâfata lâyık görülmüştür. |
023.İnsan |
23. Resulüm! Kur'an'ı sana biz, evet biz indirdik. |
024.İnsan |
24. Öyleyse Rabbinin hükmüne sabret ve onlardan hiçbir günahkâra yahut hiçbir nanköre itaat etme. |
025.İnsan |
25. Sabah akşam Rabbinin ismini zikret! |
026.İnsan |
26. Gecenin bir kısmında O'na secde et ve O'nu geceleri uzun uzun tesbih et! |
027.İnsan |
27. Doğrusu onlar çabuk geçeni (dünyayı) seviyorlar da önlerindeki o çetin günü (ahireti) bırakıyorlar. |
028.İnsan |
28. Onları biz yarattık, mafsallarını biz pekiştirdik. Dilediğimiz zaman yerlerine başka benzerlerini getiririz. |
029.İnsan |
29. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine varan bir yol tutar. |
030.İnsan |
30. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
031.İnsan |
31. Dilediğini rahmetinin içine sokar. Zâlimlere ise elem verici bir azab hazırlamıştır. |
01.Mürselat |
1. Birbiri peşinden gönderilenlere andolsun ki! |
02.Mürselat |
2. Estikçe eserek (zararlıları) savurup atanlara andolsun ki! |
03.Mürselat |
3. (Hakikat) tohumlarını yaydıkça yayanlara andolsun ki! |
04.Mürselat |
4. (Hak ile bâtılın, hakikat ile dalâletin, doğru ile eğrinin) arasını ayırdıkça ayıranlara andolsun ki! |
05.Mürselat |
5. (Kalplerde) Allah'ın zikrini uyandıranlara andolsun ki! |
06.Mürselat |
6. Gerek (Allah'a yönelenleri) arıtmak, gerek (kötüleri) sakındırmak için olsun. |
07.Mürselat |
7. Bilin ki size vaad olunan şeyler mutlaka olacaktır. |
08.Mürselat |
8. Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman. |
09.Mürselat |
9. Gök yarıldığı zaman. |
010.Mürselat |
10. Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman. |
011.Mürselat |
11. Peygamberlerin belirli vakti geldiği zaman. |
012.Mürselat |
12. Hangi güne ertelenmişti? |
013.Mürselat |
13. Hüküm gününe. |
014.Mürselat |
14. Hüküm gününün ne olduğunu bilir misin? |
015.Mürselat |
15. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline! |
016.Mürselat |
16. Biz öncekileri helâk etmedik mi? |
017.Mürselat |
17. Sonra geridekileri de onların arkasına takacağız. |
018.Mürselat |
18. İşte biz günahkârlara böyle yaparız. |
019.Mürselat |
19. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline! |
020.Mürselat |
20. Biz sizi hakir bir sudan yaratmadık mı? |
021.Mürselat |
21. Sonra o suyu sağlam bir karargâh olan rahime yerleştirdik. |
022.Mürselat |
22. Belli bir süreye kadar. |
023.Mürselat |
23. Biz buna güç yetirmişizdir. Biz ne mükemmel kudret sahibiyiz! |
024.Mürselat |
24. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline! |
025.Mürselat |
25. Biz yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı? |
026.Mürselat |
26. Diriler ve ölüler için. |
027.Mürselat |
27. Yeryüzünde haşmetli dağlar meydana getirdik. Size tatlı sular içirdik. |
028.Mürselat |
28. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline! |
029.Mürselat |
29. Haydi, yalanlamış olduğunuz azaba doğru gidin! |
030.Mürselat |
30. Üç kola ayrılmış olan bir gölgeye gidin. |
031.Mürselat |
31. O, ne gölgelendirir, ne de alevden korur. |
032.Mürselat |
32. O ateş öyle kıvılcımlar atar ki, her biri bir saray gibidir. |
033.Mürselat |
33. Sanki o kıvılcımlar sarı sarı develer gibidir. |
034.Mürselat |
34. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline! |
035.Mürselat |
35. Bu, onların konuşamayacakları gündür. |
036.Mürselat |
36. Kendilerine izin de verilmez ki mazeretlerini beyan etsinler. |
037.Mürselat |
37. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline! |
038.Mürselat |
38. İşte hüküm günü budur. Sizi de sizden öncekileri de bir araya toplamışızdır. |
039.Mürselat |
39. (Kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi! |
040.Mürselat |
40. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline! |
041.Mürselat |
41. Muttakiler ise gölgeler altında ve pınar başlarındadırlar. |
042.Mürselat |
42. Canlarının çektiği meyveler arasındadırlar. |
043.Mürselat |
43. Yaptıklarınıza karşılık olarak afiyetle yiyin için! |
044.Mürselat |
44. İşte biz muhsinleri (iyilik yapanları) böyle mükâfatlandırırız. |
045.Mürselat |
45. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline! |
046.Mürselat |
46. Yiyiniz, faydalanınız biraz! Gerçek şu ki sizler suçlusunuz! |
047.Mürselat |
47. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline! |
048.Mürselat |
48. Onlara: "Rükû edin!" denildiği zaman rükû etmezler. |
049.Mürselat |
49. O gün, (hakikatları) yalanlayanların vay haline! |
050.Mürselat |
50. Artık onlar bundan sonra hangi söze inanacaklar? |
01.Nebe |
1. Onlar birbirlerine hangi şeyden soruyorlar? |
02.Nebe |
2. O büyük haberden mi? |
03.Nebe |
3. Ki onlar, bunun üzerinde anlaşmazlığa düşüyorlar. |
04.Nebe |
4. Hayır! İleride bilecekler. |
05.Nebe |
5. Hayır hayır! Onlar ileride bilecekler. |
06.Nebe |
6. Biz yeryüzünü bir döşek yapmadık mı? |
07.Nebe |
7. Dağları da birer kazık yapmadık mı? |
08.Nebe |
8. Sizi çift çift yarattık. |
09.Nebe |
9. Uykunuzu bir dinlenme yaptık. |
010.Nebe |
10. Geceyi bir bürgü yaptık. |
011.Nebe |
11. Gündüzü ise geçiminize elverişli kıldık. |
012.Nebe |
12. Üstünüzde yedi sağlam gök bina ettik. |
013.Nebe |
13. (Göğe) ışık saçan bir kandil astık. |
014.Nebe |
14. Sıkışan bulutlardan şarıl şarıl su indirdik. |
015.Nebe |
15. Ki o su ile daneler ve bitkiler çıkaralım. |
016.Nebe |
16. Ve dalları birbirine geçmiş bahçeler. |
017.Nebe |
17. Şüphesiz ki o hüküm günü belirlenmiş bir zamandır. |
018.Nebe |
18. Sur'a üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz. |
019.Nebe |
19. O gün gökyüzü açılır ve kapı kapı olur. |
020.Nebe |
20. Dağlar yürütülür, bir serap olur. |
021.Nebe |
21. Şüphesiz ki cehennem gözetleme yeridir. |
022.Nebe |
22. Azgınların dönüp varacakları yerdir. |
023.Nebe |
23. Onlar orada sonsuz çağlar boyunca kalacaklardır. |
024.Nebe |
24. Orada ne bir serinlik, ne de içilecek bir şey tatmazlar. |
025.Nebe |
25. Yalnız kaynar su ve irin içerler. |
026.Nebe |
26. Yaptıklarına uygun bir karşılık olarak. |
027.Nebe |
27. Çünkü onlar hesaba çekileceklerini beklemiyorlardı. |
028.Nebe |
28. Ve âyetlerimizi de tamamen yalan sayıyorlardı. |
029.Nebe |
29. Oysa biz her şeyi bir kitapta yazıp saymıştık. |
030.Nebe |
30. Tadın azabı! Biz sizin azabınıza ancak azap katarız. |
031.Nebe |
31. Şüphesiz ki muttakiler için kurtulma yeri vardır. |
032.Nebe |
32. Bahçeler ve bağlar. |
033.Nebe |
33. Göğüsleri tomurcuklanmış ve hepsi bir yaşta nâzeninler vardır. |
034.Nebe |
34. Ve dolu dolu kadehler vardır. |
035.Nebe |
35. Orada ne boş bir lâf işitirler, ne de yalan. |
036.Nebe |
36. Rabbinin katından bir karşılık, yeterli bir bağış olarak. |
037.Nebe |
37. O; göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O Rahman'dır. O gün (O izin vermeden) O'na hitapta bulunmaya aslâ muktedir olamazlar. |
038.Nebe |
38. O gün Ruh (Cebrâil) ve melekler saf saf olup dizilirler. Rahman'ın izin verdiklerinden başka hiç kimse konuşamaz. Konuşan da ancak doğruyu söyler. |
039.Nebe |
39. İşte bu hak olan gündür. Artık dileyen Rabbine varan bir yol tutar. |
040.Nebe |
40. Biz sizi pek yakında gelecek bir azap ile uyardık. Kişi o gün kendi elleriyle işlediklerine bakar. O gün kâfir: "Ah ne olurdu, ben toprak olaydım!" der. |
01.Naziat |
1. Andolsun (canları boğarcasına) söküp çıkaranlara! |
02.Naziat |
2. Andolsun (müminlerin canlarını) yavaşça çekenlere! |
03.Naziat |
3. Yüzüp yüzüp gidenlere andolsun! |
04.Naziat |
4. Yarıştıkça yarışanlara andolsun! |
05.Naziat |
5. Böylelikle işleri idare edenlere andolsun! |
06.Naziat |
6. O gün o sarsıntı sarsar. |
07.Naziat |
7. Peşinden bir diğeri gelir. |
08.Naziat |
8. O gün kalpler korkudan titrer. |
09.Naziat |
9. Gözler zilletle alçalır. |
010.Naziat |
10. Diyorlar ki: "Öldükten sonra biz dünyadaki ilk halimize mi döndürüleceğiz?" |
011.Naziat |
11. "Ufalanmış kemikler haline geldiğimiz zaman mı?" |
012.Naziat |
12. Dediler ki: "Eğer öyle ise bu, çok ziyanlı bir dönüştür." |
013.Naziat |
13. Doğrusu o, ancak bir tek haykırıştır. |
014.Naziat |
14. Bir de görürsün ki onlar (diri olarak) düz bir yerin yüzündedirler. |
015.Naziat |
15. Resulüm! Musa'nın haberi sana geldi mi? |
016.Naziat |
16. Hani Rabbi ona mukaddes Tuvâ vâdisinde şöyle seslenmişti: |
017.Naziat |
17. "Firavun'a git, doğrusu o azmıştır." |
018.Naziat |
18. De ki: "Tertemiz olmayı ister misiniz?" |
019.Naziat |
19. "Rabbine giden yolu sana göstereyim de, O'na karşı saygı duyup korkasın!" |
020.Naziat |
20. Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi. |
021.Naziat |
21. Fakat o yalanladı ve isyan etti. |
022.Naziat |
22. Sonra arkasını dönüp koştu. |
023.Naziat |
23. Derhal (adamlarını) topladı ve onlara bağırdı: |
024.Naziat |
24. "Ben sizin en yüce Rabbinizim!" dedi. |
025.Naziat |
25. Allah da onu dünya ve ahiret azabı ile yakalayıverdi. |
026.Naziat |
26. Şüphesiz ki bunda, korkan kimse için bir ibret vardır. |
027.Naziat |
27. Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina etti. |
028.Naziat |
28. Onun boyunu O yükseltti, sonra onu bir düzene koydu. |
029.Naziat |
29. Gecesini kararttı, gündüzünü aydınlık yaptı. |
030.Naziat |
30. Bundan sonra da yeryüzünü döşedi. |
031.Naziat |
31. Ondan suyunu ve otlağını çıkardı. |
032.Naziat |
32. Dağları dikti. |
033.Naziat |
33. Sizin ve hayvanlarınızın faydalanması için. |
034.Naziat |
34. Her şeyi altüst eden o en büyük felâket geldiği zaman. |
035.Naziat |
35. O gün insan neyin peşinden koşmuş olduğunu, ne uğurda çalıştığını anlar. |
036.Naziat |
36. Cehennem her bakanın göreceği şekilde gösterilir. |
037.Naziat |
37. Kim ki azgınlık edip haddi aşarsa, |
038.Naziat |
38. Ve dünya hayatını ahirete tercih ederse, |
039.Naziat |
39. Muhakkak ki o alevli ateş onun varacağı yerin tâ kendisidir. |
040.Naziat |
40. Rabbinin huzurunda durmaktan korkan ve nefsini hevâ ve hevesten alıkoyan kimseye gelince, |
041.Naziat |
41. Şüphesiz ki cennet onun varacağı yerin tâ kendisi olacaktır. |
042.Naziat |
42. Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. |
043.Naziat |
43. Sende ona âit bilgi yoktur ki anlatasın. |
044.Naziat |
44. Onun bilgisi Rabbine âittir. |
045.Naziat |
45. Sen ancak ondan korkacak olan kimselere o tehlikeyi haber verensin. |
046.Naziat |
46. Onlar o kıyameti gördükleri gün, sanki dünyada bir akşamdan veya kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar. |
01.Abese |
1. (Peygamber) yüzünü asıp çevirdi. |
02.Abese |
2. Kendisine o âmâ geldi diye. |
03.Abese |
3. Resulüm! Ne bilirsin, belki o (senden öğrendikleriyle) temizlenecekti. |
04.Abese |
4. Yahut öğüt alacaktı da, bu öğüt kendisine fayda verecekti. |
05.Abese |
5. Kendini sana muhtaç görmeyene gelince, |
06.Abese |
6. İşte sen ona yöneliyorsun. |
07.Abese |
7. Oysa ki sen onun (müslüman olmayıp) temizlenmemesinden sorumlu değilsin. |
08.Abese |
8. Fakat sana koşarak gelen yok mu? |
09.Abese |
9. Ki o, korkar durumdadır. |
010.Abese |
10. Sen onunla ilgilenmiyorsun. |
011.Abese |
11. Hayır! Öyle yapma. Çünkü o (Kur'an) bir öğüttür. |
012.Abese |
12. Dileyen ondan öğüt alır. |
013.Abese |
13. O, çok şerefli sayfalardadır. |
014.Abese |
14. Yüceltilmiş ve tertemiz kılınmıştır. |
015.Abese |
15. Kâtip (melek) lerin elleriyle (yazılmıştır). |
016.Abese |
16. Ki o kâtipler kıymetli ve güvenilirdirler. |
017.Abese |
17. Kahrolası insan! Ne kadar da nankör! |
018.Abese |
18. Onu yaratan hangi şeyden yarattı? |
019.Abese |
19. Onu nutfeden (spermadan) yaratıp (merhalelerden geçirerek) şekil verdi. |
020.Abese |
20. Sonra ona tutacağı yolu kolaylaştırdı. |
021.Abese |
21. Sonra onu öldürür ve kabre koyar. |
022.Abese |
22. Daha sonra dilediği zaman onu tekrar diriltir. |
023.Abese |
23. Hayır! Doğrusu insan, henüz Allah'ın emrettiğini yapmadı. |
024.Abese |
24. İnsan yediğine bir baksın! |
025.Abese |
25. Doğrusu biz suyu bol bol indirdik. |
026.Abese |
26. Sonra toprağı iyice yardık. |
027.Abese |
27. Orada taneler (hububat) bitirdik. |
028.Abese |
28. Üzümler ve yoncalar. |
029.Abese |
29. Zeytinler ve hurmalar. |
030.Abese |
30. İri ve sık ağaçlı bahçeler. |
031.Abese |
31. Meyveler ve çayırlar. |
032.Abese |
32. Kendinize ve hayvanlarınıza rızık olması için. |
033.Abese |
33. Çarpınca kulakları sağır eden o gürültü geldiği zaman! |
034.Abese |
34. Kişi o gün kardeşinden kaçar. |
035.Abese |
35. Anasından ve babasından. |
036.Abese |
36. Karısından ve oğullarından. |
037.Abese |
37. O gün, herkesin kendine yeter derdi vardır. |
038.Abese |
38. O gün bir takım yüzler vardır, parıl parıldır. |
039.Abese |
39. Gülmekte ve sevinmektedirler. |
040.Abese |
40. O gün bir takım yüzler vardır, üzerini toz kaplamıştır. |
041.Abese |
41. Karanlıklar örtmüştür. |
042.Abese |
42. İşte kâfirler, fâcirler bunlardır. |
01.Tekvir |
1. Güneş katlanıp dürüldüğü zaman. |
02.Tekvir |
2. Yıldızlar kararıp döküldüğü zaman. |
03.Tekvir |
3. Dağlar yürütüldüğü zaman. |
04.Tekvir |
4. Doğurması yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı zaman. |
05.Tekvir |
5. Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman. |
06.Tekvir |
6. Denizler kaynatıldığı zaman. |
07.Tekvir |
7. Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiği zaman. |
08.Tekvir |
8. Diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman. |
09.Tekvir |
9. Hangi günahtan ötürü öldürüldüğü. |
010.Tekvir |
10. Amel defterleri açıldığı zaman. |
011.Tekvir |
11. Gök yerinden koparıldığı zaman. |
012.Tekvir |
12. Cehennem alevlendirildiği zaman. |
013.Tekvir |
13. Cennet yaklaştırıldığı zaman. |
014.Tekvir |
14. Kişi önceden ne hazırladığını bilecektir. |
015.Tekvir |
15. Hayır! (Gündüz) kaybolan yıldızlara andolsun! |
016.Tekvir |
16. (Gece) ortaya çıkıp gözükenlere. |
017.Tekvir |
17. Kararmaya yüz tuttuğu zaman geceye andolsun! |
018.Tekvir |
18. Ağarmaya başladığında sabaha andolsun! |
019.Tekvir |
19. Şüphesiz ki bu (Kur'an), çok şerefli bir elçinin (getirdiği) sözdür. |
020.Tekvir |
20. O elçi güçlüdür, Arş'ın sahibi katında itibarlıdır. |
021.Tekvir |
21. Orada kendisine uyulandır, güvenilen bir elçidir. |
022.Tekvir |
22. Arkadaşınız aslâ deli değildir. |
023.Tekvir |
23. Andolsun ki onu apaçık ufukta görmüştür. |
024.Tekvir |
24. O (Peygamber), gayb haberlerini vermede aslâ cimri değildir. |
025.Tekvir |
25. Bu Kur'an, kovulmuş şeytanın sözü değildir. |
026.Tekvir |
26. O halde nereye gidiyorsunuz? |
027.Tekvir |
27. O, âlemler için bir öğüttür. |
028.Tekvir |
28. İçinizden dosdoğru bir yola gitmek isteyenler için. |
029.Tekvir |
29. Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. |
01.İnfitar |
1. Gök yarıldığı zaman. |
02.İnfitar |
2. Yıldızlar (dökülüp) saçıldığı zaman. |
03.İnfitar |
3. Denizler (akıtılıp) birbirine karıştığı zaman. |
04.İnfitar |
4. Ve kabirlerin içi dışına çıkarıldığı zaman. |
05.İnfitar |
5. Herkes (yapıp) gönderdiklerini ve (yapmayıp) geride bıraktıklarını bilecektir. |
06.İnfitar |
6. Ey insan! Engin kerem sahibi olan Rabbine karşı seni aldatan (ve isyana sürükleyen) nedir? |
07.İnfitar |
7. O Allah ki, seni (yoktan) yarattı, düzenledi, ölçülü bir biçim verdi. |
08.İnfitar |
8. Dilediği şekilde seni terkip etti. |
09.İnfitar |
9. Hayır, hayır! Doğrusu siz dini yalanlıyorsunuz. |
010.İnfitar |
10. Oysa üzerinizde gözetleyici (melek)ler vardır. |
011.İnfitar |
11. Çok şerefli kâtipler. |
012.İnfitar |
12. Ne yaptıklarınızı bilirler. |
013.İnfitar |
13. İyiler hiç şüphesiz ki nimet içindedirler. |
014.İnfitar |
14. Kötüler de cehennemdedirler. |
015.İnfitar |
15. Din günü oraya girerler. |
016.İnfitar |
16. Onlar oradan bir daha da ayrılamazlar. |
017.İnfitar |
17. Din gününün ne olduğunu bilir misin? |
018.İnfitar |
18. Nedir acaba o din günü? |
019.İnfitar |
19. O gün kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı gündür! O gün emir yalnız Allah'a âittir. |
01.Mutaffifın |
1. Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline! |
02.Mutaffifın |
2. Onlar ki insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman ölçüyü tam yaparlar. |
03.Mutaffifın |
3. Kendileri onlara bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik yaparlar. |
04.Mutaffifın |
4. Onlar tekrar diriltileceklerini sanmıyorlar mı? |
05.Mutaffifın |
5. Büyük bir gün için. |
06.Mutaffifın |
6. O gün insanlar âlemlerin Rabbinin huzurunda divan dururlar. |
07.Mutaffifın |
7. Gerçek şu ki, kötülük yapanların yazısı Siccîn'dedir. |
08.Mutaffifın |
8. Siccîn'in ne olduğunu bilir misin? |
09.Mutaffifın |
9. O, amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır. |
010.Mutaffifın |
10. O gün, yalanlayanların vay haline! |
011.Mutaffifın |
11. Onlar ki din gününü yalanlarlar. |
012.Mutaffifın |
12. Onu ancak haddi aşan (hükümleri çiğneyen) ve günaha dalan kimseler yalanlar. |
013.Mutaffifın |
13. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masalları!" der. |
014.Mutaffifın |
14. Hayır! Onların kazanmakta oldukları kötülükler kalplerini paslandırıp körletmiştir. |
015.Mutaffifın |
15. Hayır! Muhakkak ki onlar o gün Rablerini görmekten mahrum kalacaklardır. |
016.Mutaffifın |
16. Sonra onlar muhakkak cehenneme gireceklerdir. |
017.Mutaffifın |
17. Sonra da onlara: "İşte yalanlayıp durduğunuz şey budur!" denilecektir. |
018.Mutaffifın |
18. Şüphesiz ki, iyilerin yazısı İlliyyin'dedir. |
019.Mutaffifın |
19. İlliyyin'in ne olduğunu bilir misin? |
020.Mutaffifın |
20. O, amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır. |
021.Mutaffifın |
21. Mukarrebler (Allah'a yakın olanlar) ona şâhit olurlar. |
022.Mutaffifın |
22. Şüphesiz ki Ebrar (iyiler) nimet cennetindedirler. |
023.Mutaffifın |
23. Koltuklar üzerinde etrafı seyrederler. |
024.Mutaffifın |
24. Yüzlerinde nimetin ve mutluluğun sevincini görürsün. |
025.Mutaffifın |
25. Kendilerine ağzı kapalı, mühürlü saf bir içki içirilir. |
026.Mutaffifın |
26. Sonunda misk kokusu bırakır. Yarışanlar bunun için yarışsınlar, (imrenenler buna imrensinler). |
027.Mutaffifın |
27. Onun karışımı Tesnim'dendir. |
028.Mutaffifın |
28. Bu öyle bir pınardır ki, ondan sadece Allah'a yakın olan mukarrebler içer. |
029.Mutaffifın |
29. Suçlular inananlara gülerlerdi. |
030.Mutaffifın |
30. Yanlarından geçtikleri zaman birbirlerine göz kırparlardı. |
031.Mutaffifın |
31. Kendi taraftarlarının yanına döndükleri zaman da inananlarla alay etmenin zevkini tadarlardı. |
032.Mutaffifın |
32. İnananları gördüklerinde: "Bunlar sapık insanlar!" derlerdi. |
033.Mutaffifın |
33. Oysa kendileri inananlara gözcü olarak gönderilmemişlerdi. |
034.Mutaffifın |
34. İşte bugün de inananlar o kâfirlere gülerler. |
035.Mutaffifın |
35. Tahtlar üzerinde (onların halini) seyrederler. |
036.Mutaffifın |
36. "O kâfirlerin yaptıkları şeylerin karşılığı verildi mi?" diye. |
01.İnşikak |
1. Gök yarıldığı, |
02.İnşikak |
2. Rabbini dinleyip O'na yaraşır şekilde boyun eğdiği zaman. |
03.İnşikak |
3. Yer uzatılıp düzlendiği, |
04.İnşikak |
4. İçinde bulunanları dışarı atıp boşaldığı, |
05.İnşikak |
5. Rabbini dinleyip O'na yaraşır şekilde boyun eğdiği zaman. |
06.İnşikak |
6. Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine doğru çaba göstermektesin ve sonunda O'na varacaksın. |
07.İnşikak |
7. Kimin kitabı sağından verilirse, |
08.İnşikak |
8. Onun hesabı pek kolay görülecektir. |
09.İnşikak |
9. Ve sevinçli olarak âilesine dönecektir. |
010.İnşikak |
10. Kimin de kitabı arkasından verilirse, |
011.İnşikak |
11. O da: "Mahvoldum!" diye bağıracaktır. |
012.İnşikak |
12. Ve o alevli ateşe girecektir. |
013.İnşikak |
13. Çünkü o dünyada, âilesi arasında pek şımarıktı. |
014.İnşikak |
14. Çünkü o bir daha dirilip Rabbine dönmeyeceğini sanmıştı. |
015.İnşikak |
15. Hayır! Gerçekten Rabbi onu görüyordu. |
016.İnşikak |
16. Andolsun şafak vaktine! |
017.İnşikak |
17. Andolsun geceye ve derleyip topladığı şeylere! |
018.İnşikak |
18. Andolsun dolunay haline geldiğinde aya! |
019.İnşikak |
19. Ki, şüphesiz siz tabakadan tabakaya (halden hale) geçeceksiniz. |
020.İnşikak |
20. Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar? |
021.İnşikak |
21. Onlar kendilerine Kur'an okununca secde de etmezler. |
022.İnşikak |
22. Hayır! O kâfirler yalanlıyorlar. |
023.İnşikak |
23. Halbuki Allah onların gizlediklerini çok iyi bilir. |
024.İnşikak |
24. Resulüm! Onlara acı azabı müjdele. |
025.İnşikak |
25. İman edip sâlih amel işleyenler başkadır. Onlar için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır. |
01.Büruc |
1. Andolsun burçlar sahibi gökyüzüne! |
02.Büruc |
2. Andolsun vaad olunan o güne! |
03.Büruc |
3. Andolsun şâhitlik yapana ve şâhitlik edilene! |
04.Büruc |
4. Kahrolsun o hendeğin sahipleri! |
05.Büruc |
5. Tutuşturulmuş o ateşin. |
06.Büruc |
6. Hani onlar o ateşin başına oturmuşlardı. |
07.Büruc |
7. Müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı. |
08.Büruc |
8. O müminlere kızmalarının sebebi de sadece Azîz ve Hamîd olan Allah'a iman etmeleri idi. |
09.Büruc |
9. Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) O'nundur ve Allah her şeye şâhittir. |
010.Büruc |
10. İnanmış erkek ve kadınlara fitne yoluyla işkence edip, sonra tevbe etmeyenlere cehennem azabı vardır ve onlar için yangın azabı vardır. |
011.Büruc |
11. İman edip de sâlih ameller işleyenlere ise, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur. |
012.Büruc |
12. Şüphesiz ki Rabbinin yakalaması çok şiddetlidir. |
013.Büruc |
13. Bilin ki O, ilk olarak yaratır ve tekrar eder. |
014.Büruc |
14. O, çok bağışlayan, çok sevendir. |
015.Büruc |
15. Şerefli Arş'ın sahibidir. |
016.Büruc |
16. Dilediğini mutlaka yapandır. |
017.Büruc |
17. Orduların haberi sana gelmedi mi? |
018.Büruc |
18. Firavun ve Semud ordularının. |
019.Büruc |
19. Hayır! O kâfirler yalanlayıp dururlar. |
020.Büruc |
20. Oysa Allah onları arkalarından kuşatmıştır. |
021.Büruc |
21. Hayır! O şerefli bir Kur'an'dır. |
022.Büruc |
22. Levh-i mahfuz'dadır. |
01.Tarık |
1. Andolsun göğe ve Târık'a! |
02.Tarık |
2. Târık'ın ne olduğunu sana ne bildirdi? |
03.Tarık |
3. O, karanlığı delen bir yıldızdır. |
04.Tarık |
4. Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde bir koruyucu, bir gözetleyici bulunmasın. |
05.Tarık |
5. İnsan neden yaratıldığına bir baksın! |
06.Tarık |
6. Atılıp dökülen bir sudan yaratıldı. |
07.Tarık |
7. O su erkeğin sulbü (belkemiği) ile kadının göğüs kemikleri arasından çıkar. |
08.Tarık |
8. Allah'ın onu yeniden döndürmeye elbette gücü yeter. |
09.Tarık |
9. O günde ki bütün gizli sırlar meydana çıkar. |
010.Tarık |
10. İnsanın o gün gücü kuvveti de, yardımcısı da yoktur. |
011.Tarık |
11. Dönüp dolaşan (döndürümlü olan) göğe andolsun ki! |
012.Tarık |
12. Ve yarılan yere andolsun ki! |
013.Tarık |
13. Şüphesiz ki bu Kur'an (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür. |
014.Tarık |
14. O aslâ bir eğlence değildir. |
015.Tarık |
15. Onlar (onu iptal etmek için) bir tuzak kuruyorlar. |
016.Tarık |
16. Ben de bir tuzak kurmaktayım, (hilelerine karşılık vereceğim). |
017.Tarık |
17. Hele sen o kâfirlere mühlet ver, (onları biraz kendi hallerine bırak!). |
01.Ala |
1. O çok yüce Rabbinin ismini tesbih et! |
02.Ala |
2. O Rab ki yaratıp düzene koymuştur. |
03.Ala |
3. Her şeyi takdir edip (plânlayıp) doğru yolu göstermiştir. |
04.Ala |
4. O Rabbin ki topraktan yeşillikleri çıkarmıştır. |
05.Ala |
5. Sonra da onu kupkuru siyah bir çöpe çevirmiştir. |
06.Ala |
6. Resulüm! Seni okutacağız da hiç unutmayacaksın. |
07.Ala |
7. Ancak Allah'ın dilediği müstesnâ. Şüphesiz ki O, açığı da bilir, gizliyi de bilir. |
08.Ala |
8. Seni en kolaya muvaffak kılacağız. |
09.Ala |
9. Faydalı olacaksa öğüt ver. |
010.Ala |
10. Allah'tan korkan öğüt alacaktır. |
011.Ala |
11. Bedbaht olan ise ondan kaçınacaktır. |
012.Ala |
12. O kimse en büyük ateşe girecektir. |
013.Ala |
13. O ateşin içinde ne ölür ne de yaşar. |
014.Ala |
14. Temizlenen kurtulmuştur. |
015.Ala |
15. Rabbinin adını anıp namaz kılan. |
016.Ala |
16. Fakat siz dünya hayatını (ahirete) tercih ediyorsunuz. |
017.Ala |
17. Halbuki ahiret hayatı daha hayırlı ve daha süreklidir. |
018.Ala |
18. Doğrusu bu hükümler ilk sahifelerde vardır. |
019.Ala |
19. İbrahim ve Musa'nın sahifelerinde. |
01.Gaşiye |
1. Her şeyi sarıp kaplayacak olan o felâketin haberi sana geldi mi? |
02.Gaşiye |
2. Bir takım yüzler o gün zillete bürünmüştür. |
03.Gaşiye |
3. Çalışmış fakat boşuna yorulmuştur. |
04.Gaşiye |
4. Kızışmış ateşe girerler. |
05.Gaşiye |
5. Kızgın bir kaynaktan içirilirler. |
06.Gaşiye |
6. Zehirli ve dikenli bir bitkiden başka yiyecekleri yoktur. |
07.Gaşiye |
7. O ne besler, ne de açlığı giderir. |
08.Gaşiye |
8. O gün bir takım yüzler vardır ki nimet içinde mutludurlar. |
09.Gaşiye |
9. Çalışmalarından ötürü hoşnutturlar. |
010.Gaşiye |
10. Onlar yüksek bir cennettedirler. |
011.Gaşiye |
11. Orada hoşa gitmeyen boş bir söz dahi işitmezler. |
012.Gaşiye |
12. Orada akıcı bir kaynak vardır. |
013.Gaşiye |
13. Orada yükseltilmiş tahtlar vardır. |
014.Gaşiye |
14. Önlerine konulmuş kadehler vardır. |
015.Gaşiye |
15. Sıra sıra dizilmiş yastıklar. |
016.Gaşiye |
16. Serilmiş yumuşak tüylü nefis halılar. |
017.Gaşiye |
17. Develere bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmış? |
018.Gaşiye |
18. Göğün nasıl yükseltildiğine? |
019.Gaşiye |
19. Dağların nasıl dikildiğine? |
020.Gaşiye |
20. Yeryüzünün nasıl yayıldığına? |
021.Gaşiye |
21. Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin. |
022.Gaşiye |
22. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin. |
023.Gaşiye |
23. Ancak kim yüz çevirir ve inkâr ederse, |
024.Gaşiye |
24. Allah onu en büyük azap ile cezalandırır. |
025.Gaşiye |
25. Doğrusu onların dönüşü bizedir. |
026.Gaşiye |
26. Sonra onların hesabını görmek de bize âittir. |
01.Fecr |
1. Andolsun fecre. |
02.Fecr |
2. Ve on geceye. |
03.Fecr |
3. Her şeyin hem çiftine hem tekine. |
04.Fecr |
4. Her şeyi karanlığı ile örttüğü dem geceye. |
05.Fecr |
5. Bunlarda elbette akıl sahibi için birer yemin değeri vardır, değil mi? |
06.Fecr |
6. Görmez misin Rabbin nasıl yaptı Âd'e? |
07.Fecr |
7. Sütunlar sahibi İrem'e? |
08.Fecr |
8. Ki, onun şehirler içinde bir benzeri yaratılmamıştı. |
09.Fecr |
9. Vâdide kayaları oyan Semud Kavmine. |
010.Fecr |
10. Kazıklar sahibi Firavun'a neler yaptı? |
011.Fecr |
11. Zira onların hepsi memleketlerinde azgınlık ettiler. |
012.Fecr |
12. Bulundukları yerlerde bozgunculuğu çoğalttılar. |
013.Fecr |
13. Bundan dolayı Rabbin de üzerlerine azab kırbacını çarpıverdi. |
014.Fecr |
14. Çünkü Rabbin her an gözetlemededir. |
015.Fecr |
15. İnsana gelince; Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunur, ona bol nimet verirse: "Rabbim bana ikram etti." der. |
016.Fecr |
16. Amma onu imtihan etmek için rızkını daraltıp bir ölçüye göre verdiği zaman: "Rabbim bana ihanet etti." der. |
017.Fecr |
17. Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmezsiniz. |
018.Fecr |
18. Yoksulu yedirmek için birbirinizi teşvik etmezsiniz. |
019.Fecr |
19. Size kalan mirası haram helâl demeyip alabildiğine yiyorsunuz. |
020.Fecr |
20. Malı pek çok seviyorsunuz. |
021.Fecr |
21. Hayır! Yer sallanıp parça parça dağıldığı zaman. |
022.Fecr |
22. Rabbin geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman. |
023.Fecr |
23. O gün cehennem de getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar, fakat artık hatırlamanın kendisine ne faydası var? |
024.Fecr |
24. (İşte o zaman insan): "Ah ne olurdu, keşke bu hayatım için önceden bir şeyler yapıp gönderseydim!" der. |
025.Fecr |
25. O gün Allah'ın yapacağı azap gibi hiç kimse azap edemez. |
026.Fecr |
26. O'nun vuracağı bağı kimse vuramaz. |
027.Fecr |
27. Ey mutmaine olan (huzura eren) nefs! |
028.Fecr |
28. Dön Rabbine! Sen O'ndan râzı, O senden râzı olarak. |
029.Fecr |
29. Haydi gir kullarımın içine! |
030.Fecr |
30. Gir cennetime! |
01.Beled |
1. Bu beldeye yemin ederim ki! |
02.Beled |
2. Sen bu beldede oturmaktasın. |
03.Beled |
3. Babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki! |
04.Beled |
4. Biz insanı zorluklar içinde yarattık. |
05.Beled |
5. O hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? |
06.Beled |
6. "Yığın yığın mal sarfedip tükettim." diyor. |
07.Beled |
7. O hiç kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor? |
08.Beled |
8. Biz ona iki göz vermedik mi? |
09.Beled |
9. Bir dil ve iki dudak. |
010.Beled |
10. Biz ona (doğru ve eğri olmak üzere) iki de yol göstermedik mi? |
011.Beled |
11. Fakat o, sarp geçidi geçmeye katlanamadı. |
012.Beled |
12. Sarp geçidin ne olduğunu bilir misin? |
013.Beled |
13. Köle azad etmektir. |
014.Beled |
14. Veya (kıtlık gibi) açlık duyulan bir günde yemek yedirmektir. |
015.Beled |
15. Hısım sayılan bir yetime. |
016.Beled |
16. Yahut da yere serilmiş (bitkin, kimsesiz) bir yoksula. |
017.Beled |
17. Sonra iman edenlerden olmak, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden, merhametlilerden olmayı tavsiye edenlerden olmaktır. |
018.Beled |
18. İşte bunlar sağ tarafta yerlerini alan sağın adamlarıdır. |
019.Beled |
19. Âyetlerimizi inkâr edenler ise, işte onlar sol tarafta yerlerini alan solun adamlarıdır. |
020.Beled |
20. Üzerlerine kapıları kapanmış bir ateş vardır. |
01Şems |
1. Andolsun güneşe ve aydınlığına! |
02Şems |
2. Ardından gelmekte olan aya! |
03Şems |
3. Güneşi ortaya çıkaran gündüze andolsun! |
04Şems |
4. Onu örten geceye. |
05Şems |
5. Gökyüzüne ve onu bina edene. |
06Şems |
6. Yere ve onu döşeyene. |
07Şems |
7. Her bir nefse ve onu düzenleyene. |
08Şems |
8. Sonra da ona isyanını ve itaatını ilham edene andolsun ki! |
09Şems |
9. Nefsini tertemiz yapıp arındıran felâh bulmuş, kurtulmuştur. |
010Şems |
10. Onu kirletip örten kişi ise elbette ziyana uğramıştır. |
011Şems |
11. Semud kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın Resul'ünü) yalanladı. |
012Şems |
12. Onların en azgını (deveyi kesmek için) ayaklanınca, |
013Şems |
13. Allah'ın Resul'ü onlara: "Allah'ın devesine ve onun su içme hakkına dikkat edin!" dedi. |
014Şems |
14. Fakat onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Rableri de günahları sebebiyle onların üzerlerine katmerli azap indirdi ve yerle bir etti. |
015Şems |
15. Bu işin âkibetinden O'nun korkusu yoktur. |
01.Leyl |
1. Kararıp ortalığı bürüdüğü zaman geceye andolsun! |
02.Leyl |
2. Açılıp ağardığı zaman gündüze andolsun! |
03.Leyl |
3. Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki: |
04.Leyl |
4. Ey insanlar! Doğrusu sizin çalışmalarınız çeşit çeşittir. |
05.Leyl |
5. Kim ki verir, (mâsiyetten sakınır) Allah'tan korkarsa, |
06.Leyl |
6. Ve o en güzeli (Kelime-i tevhid'i) tasdik ederse, |
07.Leyl |
7. Biz de ona kolay olanı hazırlarız, (hayra karşı tatlı bir arzu veririz). |
08.Leyl |
8. Fakat kim de cimrilik edip, inâyet-i ilâhîden kendisini müstağnî görürse, |
09.Leyl |
9. O güzel kelimeyi tekzip eder, yalanlarsa, |
010.Leyl |
10. Biz de ona en güç olanı kolaylaştırırız, (hayra karşı bir isteksizlik veririz). |
011.Leyl |
11. Çukura yuvarlandığı zaman malı ona hiçbir fayda sağlamaz. |
012.Leyl |
12. Doğru yola iletmek sadece bizim işimizdir. |
013.Leyl |
13. Şüphesiz ki son da ilk de (ahiret de dünya da) bizimdir. |
014.Leyl |
14. Ben sizi alevler saçan bir ateşe karşı uyardım. |
015.Leyl |
15. O ateşe ancak bedbaht kimse girer. |
016.Leyl |
16. Yalanlayan ve yüz çeviren. |
017.Leyl |
17. O en muttaki olan kimse ondan uzak tutulur. |
018.Leyl |
18. O ki temizlenip arınmak üzere malını hayra verir. |
019.Leyl |
19. Onda hiç kimseye verilecek bir minnet borcu yoktur. |
020.Leyl |
20. (Verdiğini) yüce Rabbinin rızâsını kazanmak için verir. |
021.Leyl |
21. Yakında kendisi de (Allah'ın verdiği nimetle) râzı olacaktır. |
01Duha |
1. Kuşluk vaktine andolsun! |
02Duha |
2. Durgunlaştığı zaman geceye andolsun! |
03Duha |
3. Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı. |
04Duha |
4. Andolsun ki senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır. |
05Duha |
5. Sana Rabbin, sen râzı oluncaya kadar verecek. |
06Duha |
6. O seni yetim bulup da barındırmadı mı? |
07Duha |
7. Sen bilmezken doğru yola eriştirmedi mi? |
08Duha |
8. Seni fakir bulup zengin etmedi mi? |
09Duha |
9. Sakın yetime kahretme! |
010Duha |
10. Bir şey isteyeni reddetme! |
011Duha |
11. Ve Rabbinin nimetini anlat! |
01İnşirah |
1. Biz senin göğsünü açmadık mı? |
02İnşirah |
2. Üzerinden yükünü atmadık mı? |
03İnşirah |
3. Ki o yük, ağırlığından dolayı belini bükmüştü. |
04İnşirah |
4. Senin şânını yükseltmedik mi? |
05İnşirah |
5. Şüphesiz ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. |
06İnşirah |
6. Evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. |
07İnşirah |
7. İşlerinden boşaldığın vakit, tekrar çalış ve yorul. |
08İnşirah |
8. Ve Rabbine rağbet et. |
01Tin |
1. İncire ve zeytine andolsun ki! |
02Tin |
2. Sinâ dağına andolsun ki! |
03Tin |
3. Bu güvenilir şehre andolsun ki! |
04Tin |
4. Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. |
05Tin |
5. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. |
06Tin |
6. Fakat iman edip sâlih ameller işleyenler için bitmez tükenmez bir mükâfat vardır. |
07Tin |
7. Artık bütün bunlardan sonra hangi şey sana dini yalanlatabilir? |
08Tin |
8. Allah hüküm verenlerin en güzel hüküm vereni değil midir? |
01Alak |
1. Yaratan Rabbinin adıyla oku! |
02Alak |
2. O, insanı kan pıhtısından yarattı. |
03Alak |
3. Oku! Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. |
04Alak |
4. O ki, kalemle (yazı yazmayı) öğretti. |
05Alak |
5. İnsana bilmediğini O öğretti. |
06Alak |
6. Gerçek şu ki, insan azgınlık eder. |
07Alak |
7. Kendini zengin (kendi kendine yeterli) gördüğü için. |
08Alak |
8. Şüphesiz ki dönüş Rabbinedir. |
09Alak |
9. Men edeni gördün mü? |
010Alak |
10. Namaz kılarken bir kulu. |
011Alak |
11. Gördün mü? Ya o kul doğru yolda ise? |
012Alak |
12. Veya takvâyı emrediyorsa? |
013Alak |
13. Gördün mü? O (meneden, Peygamber'i) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa? |
014Alak |
14. Allah'ın daima kendini görmekte olduğunu bilmiyor mu o? |
015Alak |
15. Hayır! Eğer bundan vazgeçmezse, yemin olsun ki onu perçeminden tutup sürükleriz. |
016Alak |
16. Yalancı, günahkâr perçeminden! |
017Alak |
17. O hemen gidip meclisini (taraftarlarını) çağırsın. |
018Alak |
18. Biz de zebânileri çağıracağız. |
019Alak |
19. Hayır! Ona itaat etme, Rabbine secde et ve O'na yaklaş! |
01Kadir |
1. Şüphesiz ki biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. |
02Kadir |
2. Resulüm! Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? |
03Kadir |
3. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. |
04Kadir |
4. Melekler ve Ruh (Cebrâil) o gecede Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. |
05Kadir |
5. O gece, tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır, esenliktir. |
01Beyyine |
1. Ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkâr edenler, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürlerinden) ayrılacak değillerdi. |
02Beyyine |
2. (O apaçık delil) Allah tarafından gönderilmiş, tertemiz sayfaları okuyan bir peygamberdir. |
03Beyyine |
3. O sayfalarda en doğru hükümler vardır. |
04Beyyine |
4. Kendilerine kitap verilenler, onlara apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler. |
05Beyyine |
5. Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a has kılıp O'nu birleyerek Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları, zekât vermeleri emredilmişti. Bu dimdik ayakta duran bir dindir. |
06Beyyine |
6. Şüphesiz ki ehl-i kitaptan olsun müşriklerden olsun inkâr edenler cehennem ateşindedirler. Orada ebedî kalacaklardır. Onlar yaratıkların en şerlileridirler. |
07Beyyine |
7. İman edip sâlih amel işleyenler hiç şüphesiz ki yaratıkların en iyileridirler. |
08Beyyine |
8. Rableri katında onların mükâfatı, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnud olmuşlardır. İşte bu, Rabbinden korkanlar içindir. |
01Zilzal |
1. Yer müthiş bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman! |
02Zilzal |
2. Yer bütün ağırlığını dışarıya çıkardığı zaman. |
03Zilzal |
3. İnsanın: "Buna ne oluyor?" dediği zaman! |
04Zilzal |
4. İşte o gün yer, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. |
05Zilzal |
5. Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir. |
06Zilzal |
6. O gün insanlar, yaptıklarının kendilerine gösterilmesi için gruplar halinde (ilâhi divana) çıkarlar. |
07Zilzal |
7. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onun mükâfatını görür. |
08Zilzal |
8. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onun cezasını görür. |
01Adiyat |
1. Andolsun o koştukça koşanlara! |
02Adiyat |
2. Kıvılcımlar saçanlara! |
03Adiyat |
3. Sabahleyin akına çıkanlara! |
04Adiyat |
4. Orada tozu dumana katanlara! |
05Adiyat |
5. O toz duman içinde bir topluluğun ortasına dalanlara andolsun ki! |
06Adiyat |
6. Gerçekten insan Rabbine karşı çok nankördür. |
07Adiyat |
7. Ve kendisi de buna şâhittir. |
08Adiyat |
8. Doğrusu o, mal sevgisine aşırı derecede düşkündür. |
09Adiyat |
9. O bilmez mi ki kabirlerde olanların diriltilip dışarı atılacağı zamanı? |
010Adiyat |
10. Kalplerde olanların da ortaya konulacağı zamanı? |
011Adiyat |
11. Şüphesiz ki Rableri o gün onların her şeyinden haberdardır. |
01Karia |
1. Çarpacak olan felâket! |
02Karia |
2. Nedir o çarpacak olan felâket? |
03Karia |
3. O çarpacak olan felâketin ne olduğunu bilir misin? |
04Karia |
4. O gün insanlar ateşe çarpıp dökülen pervaneler gibi olur. |
05Karia |
5. Dağlar atılmış renkli yün gibi olur. |
06Karia |
6. Kimin tartıları ağır gelirse, |
07Karia |
7. O hoş bir hayat içinde olacaktır. |
08Karia |
8. Kimin de tartıları hafif gelirse, |
09Karia |
9. Onların anası (varacakları yer) Hâviye'dir. |
010Karia |
10. Hâviye'nin ne olduğunu sen bilir misin? |
011Karia |
11. O kızgın bir ateştir |
01Tekasür |
1. Çoklukla öğünmek sizi o derece oyaladı ki, |
02Tekasür |
2. Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz. |
03Tekasür |
3. Hayır! Yakında bileceksiniz! |
04Tekasür |
4. Hayır, hayır! Yakında bileceksiniz! |
05Tekasür |
5. Hayır! Eğer ilmel-yakîn (kesin bir bilgi) ile bilseydiniz! |
06Tekasür |
6. Andolsun ki cehennemi mutlaka göreceksiniz. |
07Tekasür |
7. Andolsun ki yine onu aynel-yakîn (bizzat baş gözü) ile göreceksiniz! |
08Tekasür |
8. Nihayet o gün dünyada kazanıp harcadığınız nimetlerden elbette hesaba çekileceksiniz. |
01Asr |
1. Asra yemin olsun ki! |
02Asr |
2. İnsan gerçekten hüsran içindedir. |
03Asr |
3. Ancak iman edip sâlih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesnâ. |
01Hümeze |
1. Arkadan çekiştirip yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı âdet edinen herkesin vay haline! |
02Hümeze |
2. O ki, mal toplamış ve onu tekrar tekrar saymıştır. |
03Hümeze |
3. Malının kendisini ebedi kılacağını zanneder. |
04Hümeze |
4. Hayır! Andolsun ki o, Hutame'ye atılacaktır. |
05Hümeze |
5. Resulüm! Hutame'nin ne olduğunu sen bilir misin? |
06Hümeze |
6. O, Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir. |
07Hümeze |
7. Öyle bir ateş ki, tırmanıp kalplerin üstüne çıkar. |
08Hümeze |
8. O, onların üzerine kapatılacaktır. |
09Hümeze |
9. (Onlar) uzatılmış direklere bağlı olarak. |
01Fil |
1. Resulüm! Görmedin mi Rabb'in (Kâbe'yi yıkmaya gelen) fil sahiplerine ne yaptı? |
02Fil |
2. Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı? |
03Fil |
3. Üzerlerine sürü sürü Ebabil kuşları gönderdi. |
04Fil |
4. O kuşlar onlara ateşte pişirilmiş (sert) taşlar atıyorlardı. |
05Fil |
5. Sonunda onları yenilmiş ekin gibi paramparça yaptı. |
01Kureyş |
1. Kureyş kabilesi alıştırıldığı (uzlaşması ve anlaşması sağlandığı) için, |
02Kureyş |
2. Kış ve yaz seyahatlerinde alıştırıldıkları için, |
03Kureyş |
3. Bu Beyt'in (Kâbe'nin) Rabbine kulluk etsinler. |
04Kureyş |
4. O ki, kendilerini açken doyurmuş, korku içindeyken her türlü korkudan emin kılmıştır. |
01Maun |
1. Resulüm! Dini yalanlayanı gördün mü? |
02Maun |
2. Yetimi itip kakan odur. |
03Maun |
3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez. |
04Maun |
4. Yazıklar olsun o namaz kılanların haline! |
05Maun |
5. Ki onlar kıldıkları namazdan gâfildirler. |
06Maun |
6. Onlar riyâkârlık (gösteriş) yaparlar. |
07Maun |
7. Zekâtı da menederler. |
01Kevser |
1. Resulüm! Gerçekten biz sana tükenmeyen pek çok nimet vermişizdir. |
02Kevser |
2. Öyleyse Rabbin için namaz kıl, kurban kes. |
03Kevser |
3. Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan dil uzatan kimsedir. |
01Kafirun |
1. De ki: Ey kâfirler! |
02Kafirun |
2. Ben sizin taptıklarınıza tapmam. |
03Kafirun |
3. Benim taptığıma da siz tapmazsınız. |
04Kafirun |
4. Ben de sizin taptığınıza aslâ tapacak değilim. |
05Kafirun |
5. Benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz. |
06Kafirun |
6. Sizin dininiz size, benim dinim banadır. |
01Nasr |
1. Resulüm! Allah'ın yardımı ve zafer günü geldiğinde, |
02Nasr |
2. Ve insanların akın akın dalga dalga Allah'ın dinine girdiklerini gördüğünde, |
03Nasr |
3. Hemen Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri daima kabul edendir. |
01Tebbet |
1. Ebu Leheb'in elleri kurusun! Zaten kurudu, mahvoldu. |
02Tebbet |
2. Ne malı ne de kazandıkları onu kurtaramadı. |
03Tebbet |
3. O alev alev yükselen bir ateşe girecektir. |
04Tebbet |
4. Odun taşıyıcısı olarak karısı da, |
05Tebbet |
5. Boynunda liften bükülmüş bir ip olduğu halde. |
01İhlas |
1. De ki: O Allah bir tektir. |
02İhlas |
2. Allah Samed'dir, her şey O'na muhtaç, O hiçbir şeye muhtaç değildir. |
03İhlas |
3. Doğurmamış, doğurulmamıştır. |
04İhlas |
4. Hiçbir şey O'nun dengi ve benzeri değildir. |
01Felak |
1. De ki: Sabahın Rabbine sığınırım. |
02Felak |
2. Yaratıkların şerrinden. |
03Felak |
3. Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden. |
04Felak |
4. Düğümleri üfürüp büyü yapan büyücülerin şerrinden. |
05Felak |
5. Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden. |
01Nas |
1. De ki: Sığınırım insanların Rabbine. |
02Nas |
2. İnsanların Melik'ine. |
03Nas |
3. İnsanların İlâh'ına. |
04Nas |
4. O sinsi vesvesecinin (şeytanın) şerrinden. |
05Nas |
5. Ki o, insanların göğüslerine hep vesvese verir. |
06Nas |
6. Gerek cinlerden olsun, gerek insanlardan. |