Navigasyon |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kurban Bayramı arefesinde, mukaddes topraklarda milyonlarca mü'min, Rablerine şükran, minnet ve bağlılık hislerini tekbirleriyle ve telbiyeleriyle ilan ederken, İslâm âleminin bu muhteşem bayramına hazırlanan diğer İslâm ülkelerindeki Müslümanlar da bam başka bir heyecan ve sevinç havasına girerler. Mekke'deki kardeşlerinin tekbirlerine, sabah namazıyla birlikte başladıkları teşrik tekbirleriyle iştirak ederler.
Arefe, Zilhicce ayının dokuzuncu günüdür. Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam bu ayın ilk on günü hakkında büyük müjde ve teşviklerde bulunmuşlardır. Bu teşviklerde Kurban Bayramı arefesinin ayrı bir yeri vardır. Çünkü insanlara gönderilen İlahi hükümlerin artık tamamlandığını bildiren "Bugün dininizi tamamladım" (1) mealindeki âyet-i kerime bugünde nazil olmuştur.
Bu hususta bir Yahudinin Hazret-i Ömer'le (r.a.) yaptığı konuşma, Arefe gününün mana âlemimizdeki yerini berrak bir şekilde ortaya koymaktadır:
Bahsi geçen Yahudi, Hz. Ömer'e "Ey Ömer, sizin kitabınızda okumakta olduğunuz bir âyet vardır ki, biz Yahudilere inmiş olsaydı, onun indiği günü bayram yapardık" dedi.
Hz. Ömer, "O âyet hangi âyettir?" diye sordu. Yahudi şu âyeti okudu:
"Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak Müslümanlığı verip ondan hoşnut oldum."
Bunun üzerine Hz. Ömer şu cevabı verdi:
"Biz bu âyet-i kerimenin indiği günü de, yeri de hakkıyla takdir ediyoruz. Bu âyet Resulullah Aleyhissalâtü Vesselama bir Cuma günü Arefe'de bulunurken nazil oldu."
Bir başka rivayette Hz. Ömer'in şöyle dediği bildirilir:
"Bu âyet, Arefe günü olan Cuma gününde indi. Allah'a hamd olsun ki, Cuma da, Arefe de bizim için birer bayramdır." (2)
Bugüne niçin "Arefe" denmiştir? Lügatta arefenin birkaç manası vardır: Tanışmak, öğrenmek, itiraf etmek ve güzel koku.
Bugünün "Arefe" olarak adlandırılması, her dört manaya göre de açıklanmıştır.
Birinci manaya göre, Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Havva Arefe gününde Arafat'ta buluştukları için bugüne ve yere bu isimler verilmiştir.
Bir diğer görüşe göre, Cebrail (a.s.) Hz. Âdem'e (a.s.) hac ibadetinin nasıl yapılacağını öğretmiş; sonra da Arefe günü Arafat'ta vakfe yaptığı zaman ona "Artık öğrendin mi?" diye sormuş; Hz. Âdem de (a.s.) "Evet, öğrendim" demiş; bunun üzerine oraya Arafat, o güne de Arefe günü adı verilmiştir.
Bir diğer rivayete göre ise, Hz. İbrahim (a.s.) oğlu İsmail ve hanımı Hacer'i Mekke'de bırakıp Şam'a döndükten sonra yıllarca görüşememişler ve en sonunda Arafat'ta buluşmuşlar. Bu sebeple bugüne Arefe ve Arafat isimleri verilmiştir.
İtiraf manasına göre, hacılar Arefe gününde vakfe yaptıkları zaman Allah'ın rububiyetini, celalini, azametini ve samedaniyetini; kendilerinin de kulluk ve fakirliklerini, Allah'a son derece muhtaç olduklarını itiraf ederler. Nitekim Hz. Âdem de (a.s.) eşi Hz. Havva ile buluştuğu zaman birlikte "Ey Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik. Bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen muhakkak biz zalimlerden oluruz" (3) diye itirafta bulunmuşlardır.
Güzel koku manasını esas alanlar ise, mü'minlerin Arefe gününde Arafat'ta günahlarından istiğfar ettiklerini, günahlarının bağışlandığını, günahların manevi kirlerinden temizlendiklerini, yerine güzel manevi kokular süründüklerini belirtirler.
Nitekim hadiste haccı şartlarına uygun şekilde yapıp dönen kimsenin annesinden doğduğu günkü gibi ter temiz hale geldiğinin buyurulması, (4) mü'minlerin günah kirlerinden arınıp bugünde manen çok güzel kokularla süslenmelerine işaret etmektedir. (5)
Kur'ân-ı Kerimde şöyle buyurulur:
"Arafat'tan (orada vakfeden sonra, seller gibi) boşanıp (Müzdelife'ye) aktığınız zaman Meş'ar-i Haramın yanında Allah'ı zikredin. O size nasıl hidâyet ettiyse siz de Onu öylece anın." (6)
Bu âyette beyan edilen ve önemine işaret buyurulan gün, Arefe günüdür. Ve Allah bugünde zikir ve teşbihin çok arttırılmasını emir buyurmaktadır.
Bir başka âyette Allah yine Kendisinin zikrini emretmektedir:
"Sayılı günlerde Allah'ı anın (telbiye ve tekbir getirin)." (8)
Buradaki "sayılı günler"in Arefe günü sabahından bayramın 4. günü akşama kadarki günler olduğu belirtilmektedir. Bugünlerde yüksek sesle tekbir alınır. Hz. İbrahim'e (a.s.) nisbet edilen bu tekbirlere "teşrik tekbirleri" adı verilir.
Bu âyet gereğince, Arafat günü sabahından bayramın dördüncü günü ikindisine kadar-ikindi dahil- bütün farz namazların peşinden teşrik tekbirlerini okumak vaciptir. Bu, Resulullah Aleyhissalatü Vesselamın sünnetiyle de sabittir.
Ashabdan Hz. Cabir (r.a.) şöyle anlatır:
"Resulullah Aleyhissalatü Vesselam Arefe günü sabah namazını kıldırdı. Sonra bize doğru döndü ve 'Allahü ekber' diyerek tekbir getirmeye başladı. Bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar tekbirlerine devam etti." (8)
Mü'minlerin Kurban Bayramlarında farz namazların arkasından ikişer-İmam-ı Şafii'ye göre üçer-defa 'Allahü ekber' ve arkasından 'Lâilâhe illallâhü vallâhü ekber' şeklinde getirdikleri tekbirler, bu vücubun bir gereğidir.
Buhari'de geçen bir rivayete göre, İbni Ömer ve Ebu Hüreyre, Zilhicce ayının ilk on gününde sokakta yüksek sesle tekbir getirir ve halk da onlara iştirak ederdi. (9) Arefe günü, bu on günün en hayırlısıdır.
Bu mübarek günlerde getirilen tekbirler, kâinatın manevi çehresini değiştirmektedir. Bütün yer ve gökler, insanlarla birlikte bütün diğer varlıkların, dağların taşların tekbir sesleriyle çınlamaktadır. Bu dünyanın aziz misafirlerinden birinin, o muazzam tekbirlerle alakalı müşahedeleri ne kadar manalıdır:
"Allahü ekber, Allahü ekber, Allahü ekber'ler ile nev-i beşerin (insanlığın) beşte birisine, üç yüz milyon (bugün bir buçuk milyar) insanlara birden Allahü ekber dedirmesi, koca küre-i arz (dünya) büyüklüğü nisbetinde o Allahü ekber kelimesi kudsiyetini semavattaki seyyarat arkadaşlarına işittiriyor gibi, yirmi binden ziyade hacıların (bugün üç milyonu aştı) Arafat'ta ve İydde (bayramda) beraber birden Allahü ekber demeleri, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamın bin üç yüz sene evvel (Şimdi bin dört yüz) âl ve Sahabeleriyle söylediği ve emrettiği Allahü ekber kelâmının ve âlemlerin Rabbi azamet-i unvanıyla külli tecellisine karşı geniş ve külli bir ubudiyetle mukabeledir, diye tahayyül ve his ve kanaat ettim." (10)
Arefe gecesini ve bir gün önceki gece olan Terviye Gecesini ihya etmek sünnettir.
Muaz bin Cebel anlatıyor:
Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyuruyor:
"Beş geceyi ihya edene Cennet vacip olur: Terviye gecesi (Kurban Bayramından iki gün önce Zilhicce ayının sekizinci gecesi) Arefe gecesi, Kurban Bayramı gecesi, Ramazan Bayramı gecesi ve Şaban ayının on-beşinci (Berat gecesi) gecesidir." (11)
Arefe günü orucu
Arefe günü oruç tutmak hadislerde teşvik edilmiştir. Arefe günü oruç tutmanın sevabı hakkında Peygamber Efendimizden rivayet edilen hadislerin mealleri şöyledir:
Ebu Katade anlatıyor:
Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyurmuştur:
"Arefe gününde tutulan oruç geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günahlarına kefaret olur." (12)
Atâ el-Horasânı anlatıyor:
Ebu Bekir'in oğlu Abdurrahman Arefe günü Hz. Âişe'nin huzuruna girdi. Hz. Âişe oruçlu idi. Hararetten dolayı üzerine su serpiliyordu. Abdurrahman ona,
"Orucunu boz" dedi.
Hz. Âişe:
"Resulullah Aleyhissalâtü Vesselamın, 'Arefe günü oruç tutmak, kendisinden önce senenin günahlarına kefaret olur' dediğini işittiğim halde iftar mı edeyim? dedi. (13)
Beyhakinin bir rivayetine göre ise Hz. Âişe şöyle demiştir:
Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyurmuştur:
"Arefe gününün orucu bin gün oruç tutmak gibidir." (14)
Yalnız Arefe günü oruç tutmak o sene hacca gitmeyenler içindir. Yani Arefe günü Arafat vakfesinde bulunmayanlar içindir. Bu husustaki hadis-i şerif şöyledir:
Ebu Hüreyre anlatıyor:
"Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam Arefe günü Arafat'ta oruç tutmayı yasakladı."
Hadis alimlerinin bu husustaki açıklamaları da şöyledir:
Hafız der ki: "Âlimler, Arefe günü Arafat'ta oruç tutulmasında ihtilaf ettiler
îbni Ömer dedi ki: "Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam, Ebu Bekir, Ömer ve Osman Arefe günü oruç tutmadılar, ben de tutmuyorum."
îmam Malik ile İmam Sevri oruç tutmayı tercih ediyorlardı.
Abdullah İbni Zübeyir ile Hz. Âişe Arefe günü oruç tutmaya meylediyorlardı.
Atâ "Kışın tutarım, yazın tutmam" diyordu.
Katade ise, "Arafat'ta duadan zayıf düşürmezse oruç tutulmasında bir beis yoktur" diyordu.
İmam Şafii, "Hacıların dışındakilere Arefe günü oruç tutmak müstehaptır, hacılara gelince, duâ yapmak için kuvvet vermesinden dolayı yemesi bana göre daha iyidir" dedi.
İmam Ahmed ise "Oruç tutmaya gücü yeterse tutar, şayet yerse bu durum kuvvete ihtiyaç duyduğu bir gündür" dedi. (15)
Bu nakillerden sonra şöyle söylenebilir: Hac sıcak günlere rast gelirse veya Arefe günü çok sıcak olursa oruç tutulmaması daha isabetli ve faziletlidir, ancak serin ve kısa günlere rast gelirse oruç tutulabilir.
(1) - Maide Suresi, 3.
(2) - Buhari, İman: 34.
(3) - Âraf Sûresi, 23.
(4) - Buhari. Hac:4.
(5) - Tefsir-i Kebir, 5:173-4.
(6) - Bakara Suresi, 198.
(7) - Bakara Suresi, 203.
(8) - Tefsir-i Kebir, 5: 193.
(9) - Buhari, İydeyn. 10.
(10) - Şualar, s. 196.
(11) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:330.
(12) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:457.
(13) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:458.
(14) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:460.
(15) - et-Tergîb ve't-Terhîb Trc, 2:460-461.
Kaynak:Sorularla İslamiyet
|
|
|
|
|
|
|
Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 232 ziyaretçi (310 klik) Hoşgeldiniz |
|
|
|
|
|
|
|