islamilminfazileti
  2000
 

2000

hadis_no konu konu_detay hadis kaynak


1000 Cihad ŞEHADET VE ŞEHİDİN FAZİLETİ "Ebu'n-Nasr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Uhud şehidlerine uğradı ve: "İşte bunlar var ya, bunlar için şehadet ederim" dedi. Ebu Bekir (radıyallahu anh): "Ey Allah'ın Resûlü biz onların kardeşleri değil miyiz? Onlar nasıl Müslüman oldularsa biz de Müslüman olduk, onların cihad etmeleri gibi biz de cihad ediyoruz!" dedi. Resûlullah şu cevabı verdi:

" Evet (söylediğiniz hususlar doğru), ancak benden sonra ne gibi bid'alar çıkaracağınızı bilemiyorum."

Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) ağladı, ağladı ve sonra:

"- Yani biz senden sonraya mı kalacağız? (diye eseflendi)." Muvatta, Cihad 32, (2, 461-62).

1001 Cihad CİHADIN VACİB OLUŞU VE CİHADA TEŞVİK EDEN HADİSLER "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Emiriniz, fazıl veya facir her nasıl olursa olsun, (onun emri altında) cihad etmeniz size farzdır. Keza, namazı da fazıl veya facir ve hatta kebair işlemiş bile olsa her Müslümanın, arkasında kılması bütün Müslümanlara farzdır." Ebu Davud, Cihad 35, (2533).

1002 Cihad CİHADIN VACİB OLUŞU VE CİHADA TEŞVİK EDEN HADİSLER "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin." Ebu Davud, Cihad 18, 2504); Nesai,Cihad 1, (6, 7).

1003 Cihad CİHADIN VACİB OLUŞU VE CİHADA TEŞVİK EDEN HADİSLER "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam.) Mekke'nin fethi günü buyurdular ki:

"Artık bu fetihten sonra hicret yoktur. Fakat cihad ve niyyet vardır. Öyleyse askere çağrıldığınız zaman hemen silah altına koşun!" Buhari, Cihad 1, 27, 194, Cizye 22, Hacc 43, Cezau's-Sayd 10; Müslim, İmaret 85, (1353), Hacc 445, (1353); Tirmizi, Siyer 33, (1590); Nesai, Cihad 15, (7,146); Ebu Davud, Cihad 64, (2480).

1004 Cihad CİHADIN VACİB OLUŞU VE CİHADA TEŞVİK EDEN HADİSLER "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim gazve yapmadan ve gaza yapmayı temenni etmeden ölürse nifaktan bir şube üzerine ölmüş olur."

İbnu'l-Mübarek der ki: "Biz bunun Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sağlığına has bir keyfiyet olduğuna hükmetmiştik." Müslim, İmaret 158, (1910); Ebu Davud, Cihad 18, (2502); Nesai, Gihad 2, (6, .

1005 Cihad CİHADIN VACİB OLUŞU VE CİHADA TEŞVİK EDEN HADİSLER "Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kim bizzat gazveye katılmaz veya bir gaziyi techiz etmez veya bir gazinin ailesini hayırlı bir şekilde himaye etmez ise, Allah kıyamet gününden önce ona hiç beklemediği bir musibet ulaştırır." Ebu Davud, Cihad 18, (2503).

1006 Cihad CİHADIN VACİB OLUŞU VE CİHADA TEŞVİK EDEN HADİSLER "Ebu'n-Nadr merhum Abdullah İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh)'dan naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) düşmanla karşılaştığı günlerden birinde, güneşin meyletmesini bekledi. Sonra kalkıp yanındakilere şöyle dedi: "Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin, Allah'tan afıyet dileyin. Ancak karşılaşacak olursanız sabredin, bilin ki cennet kılıçların gölgesindedir."

En sonda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözlerini şöyle tamamladı:

"Ey Kitab'ı indiren, bulutları yürüten, (Hendek Savaşı'nda düşman müttefikler olan) Ahzab'ı hezimete uğratan Rabbimiz, bunları da hezimete uğrat ve onlar karşısında bize yardım et"." Buhari, Cihad 156, 22, 32,112, Temenni 8; Müslim, Cihad 20, (1742), Ebu Davud, Cihad 98, (2631).

1007 Cihad CİHADIN VACİB OLUŞU VE CİHADA TEŞVİK EDEN HADİSLER "Seleme İbnu Nüfeyl el-Kindi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Ümmetimden bir grup, hak yolunda mücadeleye (hiç ara vermeden) devam edecek, Allah da, onlar(la mücadele sebebi) ile bazı kavimlerin kalplerini saptıracak ve bunlardan (alınanlarla) onların rızkını sağlayacaktır, bu hal kıyamet gününe, Allah'ın va'dinin gelme anına kadar devam edecektir. Atın, kıyamete kadar alnında hayır bağlıdır. Rabbim bana, aranızda kalıcı değil, gidici olduğumu, ruhumu kabzedeceğini, sizin de beni, (birbirinizin boynunu vuran gruplar olarak) takib edeceğinizi bildirdi. Sakın birbirinizin boynunu vurmayın. Mü'minlerin (fitne sırasında emniyette olacakları) asıl yerleri Şam'dır." Nesai, Hayl 1, (6, 214-215).

1008 Cihad CİHAD'IN ÂDÂBI "Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazve yaptığı zaman:

"Ey Rabbim sen benim destekcim ve yardımcımsın. Senin sayende çare düşünür, senin sayende saldırır, senin sayende mukatele ederim" derdi." Tirmizi, Da'avat 132, (35, 781; Ebu Davud, Cihad 99, (2632).

1009 Cihad CİHAD'IN ÂDÂBI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve askerleri (sefer sırasında) tepeleri tırmandıkça tekbir getirirler, inişe geçince de tesbihte bulunurlardı. Namaz dahi buna göre vazedildi." Ebu Davud, Cihad 78, (2595).

1010 Cihad CİHAD'IN ÂDÂBI "Seleme İbnu'l-Ekva (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gazve sırasında başımıza Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'i komutan tayin etti. Bu seferde müşriklerden bir gruba gece baskını yaptık. Onlardan çokça öldürüldü. Ben kendi elimle yedi kişi öldürdüm. Bunlar, farklı ailelerdendi. O gün parolamız: "Ey Mansur (yardım gören) öldür, öldür!" idi." Ebu Davud, Cihad 78, (2596),102, (2638).

1011 Cihad CİHAD'IN ÂDÂBI "Mühelleb İbnu Ebi Sufre (rahimehullah) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinleyen birisinden, Efendimiz'in şöyle söylediğini naklediyor: "Düşman size gece baskını yaparsa Ha-mim La yunsarûn deyin." Tirmizi, Cihad 11, (1682); Ebu Davud, Cihad 78, (2597).

1012 Cihad CİHAD'IN ÂDÂBI "Ka'b İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye çıkmaya karar verdiği zaman, şaşırtarak başka bir zan uyandırır ve: "Harb bir hiledir" derdi." Ebu Davud Cihad 101, (2637); Buhari, Cihad 157; Müslim, Cihad 18, (1740).

1013 Cihad CİHAD'IN ÂDÂBI "Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

Gazve iki çeşittir: Birincisi kişinin Allah'ın rızasını aramak için yaptığı gazvedir. Bu maksadla gazve yapan imama da itaat eder, en kıymetli şeyini harcar, ortağına kolaylık gösterir, fesaddan kaçınır. Bunun uykusu da uyanıklığı da tamamen kendisi için ücret olur. Bir de övünmek, riyakarlıkta bulunmak ve kendini satmak için savaşan, imama isyan eden, arzda fesad çıkaran kimse vardır. Böyle gazveden asgari ücreti bile elde edemez." Ebu Davud, Cihad 25, (2515); Nesai, Cihad 46, (6, 49); Muvatta Cihad 18 (2, 466).

1014 Cihad CİHAD'IN ÂDÂBI "Kays İbnu Abbad anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabı (radıyallahu anhüm) savaş sırasında ses çıkarmayı sevmezlerdi." Ebu Davud, Cihad 112, (2656).

1015 Cihad CİHAD'IN ÂDÂBI "Ebu'd-Derda (radıyallahu anh)'nın anlattığına göre, cihada giderken, yola çıkıp, halkın geçeceği yere durarak, herkese duyuracak şekilde şöyle bağırırmış: "Ey insanlar: Kimin üzerinde bir borç olduğu halde, cihada katılır ve bilirse ki, öldüğü takdirde bu borç ödenmeyecektir, hemen geri dönsün, sakın peşime takılmasın. Zira, o, bu haliyle cihadın karşılığını alamaz." Rezin'in ilavesidir.

1016 Cihad CİHADA NİYETTE SIDK VE İHLAS "Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e, şecaat olsun diye veya hamiyyet (kavmi, ailesi,dostu) için veya gösteriş için mukatele eden kimseler hakkında sorularak bunlardan hangisi "Allah yolunda"dır? dendi. Resûlullah: "Kim, Allah'ın kelamı yücelsin diye mukatele ederse, o Allah yolundadır" diye cevap verdi." Buhari, Cihad 15, Hums 10, İlm 35, Tevhid 28; Müslim, İmaret 149,(1904); Tirmizi, Fedailu'l-Cihad 16, (1646); Ebu Davud, Cihad 26, (2517); Nesai, Cihad 21; İbnu Mace, Cihad 13, (2783).

1017 Cihad CİHADA NİYETTE SIDK VE İHLAS "EbuHüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e: "Ey Allah'ın Resûlü, bir kimse Allah yolunda cihad arzu ettiği halde bir de dünyalık isterse durumu nedir?" diye sordu. Şu cevabı verdi: "Ona hiçbir sevab yoktur!" Adam aynı soruyu üç sefer tekrar etti, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da her seferinde: "Ona sevab yoktur!" diye cevap verdi." Ebu Davud, Cihad 25, (2516).

1018 Cihad CİHADA NİYETTE SIDK VE İHLAS "Şeddad İbnu'l-Had (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir bedevi gelerek Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a iman etti. Sonra da sordu: "Seninle hicret edeyim mi?" Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu ashabından birine teslim edip meşgul olmasını söyledi. Sonra yapılan gazvede Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir miktar ganimet elde etmişti. Bunu taksim etti ve bedeviye de bir pay ayırdı. Bedevi: "Bu nedir?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Bu payı sana ayırdım" dedi. Adam: "Ben bunun için sana tabi olmuş değilim, ben -eli ile boğazını göstererek- şuraya bir ok atılıp ölmem ve cennete gitmem için sana tabi oldum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: "Sen Allah'a sadık oldun mu o da sana sadık olur (dilediğini verir)" dedi.

Askerler bir müddet durdular. Sonra düşmanla mukatele etmek üzere kalktılar. Adamcağızı, az sonra sırtlayıp Hz.Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e getirdiler. Tam gösterdiği yere bir ok isabet etmiş ve ölmüştü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Bu, o adam mı?" diye sordu:

"Evet, odur!" dediler.

"Öyleyse o Allah'a doğru söyleyip sadakat gösterdi, Allah da ona sadakat gösterdi" dedi.

Adam, Resûlullah (aleyhissalatu vessselam)'ın cübbesi ile kefenlendi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cenazeyi öne çıkardı, üzerine namaz kıldı. Okuduğu duadan işitilenler arasında şu da vardı: "Ey Allahım, bu senin bir kulundur. Senin yolunda hicret etmek üzere memleketinden ayrıldı. Şehid olarak öldürüldü. Ben buna şahidlik ediyorum." Nesai, Cenaiz 61, (4, 60, 61).

1019 Cihad CİHADA NİYETTE SIDK VE İHLAS "Abdurrahman İbnu Ebi Ukbe, babasından naklediyor. Babası İran asıllı bir azadlı idi. Der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Uhud Savaşı'na katıldım. Müşriklerden bir adama darbeyi indirdim ve: "Al, bu sana benden, ben İranlı bir köleden!" dedim. (Sözlerimi işitmiş bulunan) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana doğru baktı ve: "Niye, ben Ensari bir köleyim demedin? Bir kavmin kızkardeşlerinin oğlu o kavimden sayılır" dedi." Ebu Davud, Edeb 121, 5/23; İbnu Mace, Cihad 13, (2784).Bu hadisin son cümlesi yani, ibaresi diğer kitaplarda da yer alır. Buhari, Feraiz 24, Tirmizi, Menakıb 85, (3897); Nesai, Zekat 96, (5,106); Müslim, Zekat 133, (1059).

1020 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ordunun veya seriyyenin başına komutan tayin ettiği zaman, -hassaten komutana- Allah'a karşı muttaki olmasını, beraberindeki Müslümanlara da hayır tavsiye eder ve sonra şunları söylerdi:

"Allah'ın adıyla ve Allah'ın rızası için savaşın. Allah'ı inkar eden kafirlerle çarpışın. Gaza edin fakat ganimete hıyanet etmeyin, haksızlıkda bulunmayın, ölülerin vücudlarına sataşıp burun ve kulaklarını kesmeyin, (önünüze çıkan) çocukları öldürmeyin!

Müşrik düşmanlarla karşılaşınca onları önce üç şeyden birine çağır: Bunlardan birine cevap verirlerse onlardan bunu kabul et ve artık dokunma!

Önce İslam davet et. İcabet ederlerse hemen kabul et ve elini onlardan çek. Sonra onları yurtlarından muhacirler diyarına hicrete davet et.Ve onlara haber ver ki, eğer bunu yapacak olurlarsa Muhcacirler‚ va'dedilen bütün mükafaat ve vecibeler aynen onlara da terettüp edecektir. Hicretten imtina edecek olurlarsa bilsinler ki, Müslüman bedeviler hükmündedirler ve Allah'ın mü'minler üzerine cari olan hükmü onlara icra edilecektir; ganimet ve fey'den kendilerine hiçbir pay ayrılmayacaktır. Müslümanlara birlikte cihada katılırlarsa o hariç, (o zaman ganimete iştirak ederler.)

Bu şartlarda Müslüman olma teklifini kabul etmezlerse, onlardan cizye iste, müsbet cevap verirlerse hemen kabul et ve onları serbest bırak.

Budan da imtina ederlerse, onlara karşı Allah'tan yardım dile ve onlarla savaş. Bu durumda bir kale ahalisini muhasara ettiğinde onlar senden Allah ve Resûlü'nün ahd ve emanını talep ederlerse kabul etme: onlar için, kendine ve ashabına ait bir eman tanı. Zira sizin kendi ahdinizi veya arkadaşlarınızın ahdini bozmanız, Allah'ın ve Resûlü'nün ahdini bozmaktan ehvendir.

Eğer bir kale ahalisini kuşattığında onlar, senden Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse sakın onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme, lakinkendi hükmünü tatbik et. Zira Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmeyeceğini bilemezsin." Müslim, Cihad 3, (1731); Tirmizi, Siyer 48, (1617), Diyat,14, (1408); Ebu Davud, Cihad 90, (2612, 2613).

1021 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Abdullah İbnu Avn anlatıyor: "Nafı'ye yazarak savaştan önce (müşrikleri İslam'a) davet etme hususunda sordum. Şu cevabı verdi: "Bu İslam'ın başında idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beni Müstalik'e ani baskın yaptı. Adamları gafıldi, hayvanları su kenarında sulanmakta idi. Savaşabilecekleri öldürdü, kadın ve çocuklarını da esir etti. O gün Cüveyriye (radıyallahu anha) validemizi esir almıştı.

Bunu bana Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) rivayet etti. Abdullah bu orduya asker olarak katılmıştı." Buhari, Itk 13; Müslim, Cihad 1, (1730); Ebu Davud, Cihad 100, (2633).

1022 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Ebu Mûsa (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ashabından birini herhangi bir iş için gönderince şu tenbihte bulunurdu; "Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın zorlaştırmayın." Müslim, Cihad, (1732).

1023 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Semure İbnu Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Müşriklerin yaşlılarını öldürün, fakat tıfıllarına (şerh) yani henüz tüyü çıkmayanlara dokunmayın." Ebu Davud, Cihad 121, (2670); Tirmizi, Siyer 28, ( 1583).

1024 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın katıldığı gazvelerden birinde öldürülmüş bir kadın bulundu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine kadınları ve çocukları öldürmeyi yasakladı." Buhari, Cihad 147,148; Müslim, Gihad 24, (1744); Muvatta 3, (2, 447); Tirmizi, Gihad 19, (1569); Ebu Davud, Gihad 34, (1667); İbnu Mace, 30, (2841).

1025 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Nu'man İbnu Mukarrin. (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birçok gazvelere katıldım. (Şunu gördüm): Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), şafak sökünce, güneş doğuncaya kadar mukateleyi durdururdu. Güneş doğunca öğle vaktine kadar tekrar mukateleye geçerdi. Tam öğle vaktinde mukateleyi durdurur, güneş batıya meyledinceye kadar ara verirdi. Meyledince, ikindi vaktine kadar mukatele eder, ikindi vaktinde ikindi namazını kılıncaya kadar ara verir, sonra tekrar mukateleye geçerdi. (Ashab) derdi ki: "Bu vakitte (yani güneşin zevali vaktinde) yardım rüzgarları eser, mü'minler namazlarında orduları için dua ederler." Tirmizi, Siyer 46, (1612); Ebu Davud, Cihad 111, (2655); Buhari, Cizye 1.

1026 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Hz. Enes (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), sabah vakti baskın yapardı. (Yaklaştığı yerleşim bölgesine) kulak kabartır, (ezan okunup okunmadığını kontrol eder) ezan sesi işitecek olursa durur, işitmezse saldırıya geçerdi." Müslim, Salat 9, (382). Tirmizi, (Siyer 48, (1618); Ebu Davud, Cihad 100, (2634).

1027 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "İsam el-Müzeni (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ordu veya seriyye yola çıkardığı zaman, askerlere şunu tenbihlerdi: "Bir mecsid görür veya müezzini işitirseniz, orada kimseyi öldürmeyin." Ebu Davud, Cihad 100, (2635); Tirmizi, Siyer 2, (1549).

1028 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "El-Hariss İbnu Müslim İbni'l-.Haris babasından Müslim İbnü'l-Haris (radıyallahu anh)]'den naklediyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bizi bir seriyye ile gazveye gönderdi. Baskın mahalline vardığımız zaman, atını hızlandırdım ve arkadaşlarımı geçtim. Köy halkı beni imdat çığlıklarıyla karşıladı. Ben onlara: Lailahe illallah deyip kendinizi koruyun dedim. Öyle yaptılar. Arkadaşlarım beni bu davranışım sebebiyle "Ganimeti bize haram ettin" diyerek ayıpladılar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına dönünce, yaptığımı ona haber verdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni çağırttı. Yanına varınca davranışımdan dolayı takdir etti ve: "Bilesin, Allah (celle celaluhu) senin için, o kurtardığın insanlardan her birisi sebebiyle şu kadar sevab yazmıştır" buyurdu. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vessselam) bana: "Sana kendimden sonra bir tavsiye yazacağım"dedi ve yazıp, üzerini mühürleyip bana verdi." Ebu Davud Edeb 110, (5080).

1029 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Cündeb İbnu Mekis (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) benim de katıldığım bir seriyye gönderdi. Orduya Benu'l-Mülevvah kabilesine baskın yapılması talimatını verdi. Yola çıktık. Kedid nam mevkiye geldiğimiz zaman el-Haris İbnu'l-Bersa el-Leysi ile karşılaştık. Onu yakaladık. Bize:

"- Ben Müslüman olmak arzusuyla geliyordum. Memleketten de Resûlullah ( aleyhissalatu vesselam)'a gitmek düşüncesiyle ayrılmıştım" dedi. Kendisine:

"- Eğer Müslümansan bizim sana bir gün bir gecelik bağımız zarar vermez, dediğin gibi değilsen sana karşı tedbirimizi tam yapmış oluruz" dedik ve bağlarını daha bir sıkıladık." Ebu Davud, İmaret 137, (1896).

1030 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beni Lihyan kabilesine bir askeri birlik göndermeye karar vermişti: "Her iki kişiden biri atılsın, sevapta ortak olacaklar" buyurdu." Müslim, İmaret,1896.

1031 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Ebu Said (radiyallahu anh)'in bu rivayeti bir başka vecihte şöyledir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Beni Lihyan'a bir müfreze gönderdi. (Bunu tertiplerken) şöyle demişti: "Her iki kişiden biri (orduya katılmak üzere) çıksın!" Resulullah (aleyhissalatu vesselam), sonra oturanlara: "Sizden kim, gidenin ailesine ve malına iyi şekilde nezaret eder, hami olursa, ona gidenin sevabının yarısı eksiksiz verilir" buyurdu." Ebu Davud, Cihad 21, (2510).

1032 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "Ben bir seriyyeye katılmıştım. Askerler (bir ara) bir firarda bulundu, ben de onlar arasında idim. Oradan uzaklaşınca: "Şimdi ne yapacağız, cihaddan kaçtık, Allah'ın gazabıyla dönüyoruz" diye müzakere ettik. Sonunda: "Medine'ye girelim, bizi kimse görmez" diye düşündük. Ancak Medine'ye varınca: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gidip, kendimizi arzederek, bizim için bir tevbe imkanı varsa onu yerine getirsek, yoksa geri gitsek" diye kararlaştırdık. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a uğrayıp "Biz firarileriz!" dedik. Bize yaklaşarak: " -Hayır siz, firariler değil, savaşa tekrar dönmek üzere manevra yapmış kişilersiniz" buyurdu. Kendisine yaklaştık, mübarek ellerinden öptük. Bize: "Ben Müslümanların ilticagahıyım" dedi." Ebu Davud, Cihad 106 (2647); Tirmizi, Cihad 36, (1716)].

1033 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Necdet İbnu Amir el-Haruri'den rivayet edildiğine göre, İbnu Abbas (radiyallahu anhuma)'a yazarak beş haslet hakkında sormuştur. - Resulullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye çıkarken kadınları da alır mıydı? - Kadınlara ganimetten pay ayırır mıydı? - Savaş sırasında çocukları öldürür müydü? - Yetimin yetimliği ne zaman kalkar? - Hums (ganimetin beşte biri) kimler içindi? (Ravilerden Yezid İbnu Hürmüz der ki:) İbnu Abbas (radiyallahu anhuma), (mektubu yazarken söyle) dedi: "Bir ilmi gizleme durumuna düşmüş olmasaydım asla cevap vermezdim." Sonra şu cevabı yazdı: "Bana yazıp "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın gazveye kadınları da götürüp götürmediğini" sordun. Evet, kadınları gazveye götürürdü. Onlar yaralıları tedavi ederlerdi. Kendilerine de ganimetten bir şeyler verilirdi.Hisseye gelince, kadınlara belli bir hisse ayrılmazdı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) gazve sırasında çocukları öldürmezdi. Öyle ise onları sen de öldürme. Yine sen bana yazıp: "Yetimin yetimliği ne zaman kalkar?" diye soruyorsun. Kasem olsun kişi vardır, sakalı çıktığı (büluğa erdiği) halde hakkını almaktan hala acizdir.Öyle ise kendisi için, başkalarının aldığının iyisinden alan kimseden yetimlik kalkar. Yine sen bana yazıp "humstan kimlere verileceğini" soruyorsun. Ben: "Bu bize aittir" demiştim. Ancak kavmimiz bunu bize vermekten imtina etti." Müslim, Cihad 137, (1812); Tirmizi, Siyer 8, (1556); Ebu Davud, Cihad 152, (2727 ,2728).

1034 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Ümmu Atiyye (radiyallahu anha) anlatıyor: "Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte yedi ayrı gazveye çıktım. Ordugahlarda ben geride kalır, askerlere yemek yapar, yaralıları tedavi eder, hastalara bakardım." Müslim, Cihad 142, (1812).

1035 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bizi (bir tecziye vazifesi ile Mekke'ye) gönderdi ve (Kureyş'ten iki kişinin ismini vererek): "Falanca ve falancayı yakalayabilirseniz onları ateşte yakın"dedi. (Hazırlıkları bitirip) tam Medine'den ayrılacağımız sırada (bizi çağırtarak): "Ben size falan ve falanı yakmanızı emretmiştim. (Sonra düşündüm ki) ateşle yakma cezasini vermek Allaha aittir. Onları yakalarsanız öldürün." Buhari, Cihad 149; Ebu Davud, Cihad 122,(2674); Tirmizi, Siyer 20, (1571).

1036 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Urve, Hz. Usame İbnu Zeyd (radiyallahu anhuma)'den naklen anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Ubna'ya sabahleyin baskın yap ve yak" dedi." Ebu Mushir'e soruldu. Ubna nedir? "- Evet, haklısınız dedi, bunu biz daha iyi biliriz. O, (bildiğimiz) Filistin'deki Yubna'dir." Ubna veya Yubna, Filistin'de, Askalan ile Ramle arasında bir yerin adıdır." Ebu Davud, Cihad 90, (2616).

1037 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Sizden iki kişi kavga edecek olursa, yüze vurmaktan kaçınsınlar" buyurdu." Buhari, Itk 20; Müslim Bir 117, (2613).

1038 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "İbnu Ya'la anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Halid İbnu Velid ile birlikte gazveye çıktık. Bize, düşmandan, izbandut gibi dört tanesini yakalayıp getirdiler. Derhal öldürülmelerini emretti ve hemen ok atılarak öldürüldüler. Bu haber Ebu Eyyub el-Ensari (radiyallahu anh)'ye ulaştı. O şunu söyledi: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu çeşit öldürmeyi yasakladı. Nefsimi kudret elinde tutan Zat-i Zülcelal'e kasem olsun, (değil insan) bir tavuk bile olsa onu öldürücü atışlar için hedef kılmayız." Ebu Eyyub'un bu sözü Abdurrahman'a ulaşınca dört köle azad etti." Ebu Davud, Cihad 129, (2687).

1039 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "İbnu Mes'ud (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Öldürme hususunda insanların en iffetlisi iman ehlidir." Ebu Davud, Cihad 120, (2666).

1040 Cihad KITÂL VE GAZVE AHKÂMI "Abdullah İbnu Yezid el-Ensari (radiyallahu anh) der ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) nuhba (arsızlıkla alma) ve musle'yi yasakladı." Buhari, Mezalim 30, Zebaih 25.

1041 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "İbnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "Müşrikler, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ve mü'minler karşısında iki kısımdı. Ehl-i harb olan müşrikler, ki Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kendileriyle savaş halinde idi. Bir de ehl-i ahd yani aralarında antlaşma yapılmış olan müşrikler vardı. Onlarla savaşılmıyordu. Onlar da Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a karşı savaşmıyorlar. Ehl-i harb' ten bir kadın hicretle geldiği zaman, hayız olup temizleninceye kadar evlenmek üzere istetilmiyordu. Temizlenince onun nikahlanması helal oluyordu. Şayet nikahtan önce, kadının kocası da hicret ederek gelecek olsa, kadın kendisine veriliyordu. Ehl-i harbten bir köle veya cariye hicret edecek olsa bunlar hür olur ve Muhacirler'in bütün haklarını elde ederler." Sonra İbnu Abbas (radiyallahu anhuma), -Mücahid'in rivayetinde olduğu şekilde- Ehl-i ahd'la ilgili olarak rivayete devam etti: "..kendileriyle antlaşma yapılmış müşriklere ait bir köle veya cariye hicret edecek olsa, bunlar da iade edilmezlerdi, ancak değerleri ne ise o ödenirdi." İbnu Abbas devamla der ki: "Kureybe Bintu Ebi Umeyye Hz. Ömer'in yanında idi, boşadı. Kadınla, Muaviye İbnu Ebi Sufyan evlendi. Ummu'l-Hakem Bintu Ebi Sufyan da İyaz İbnu Ganem el-Fihri'nin nikahı altında idi. O da bunu boşadı. Ümmü'l-Hakem'le de Abdullah İbnu Osman es-Sakafi evlendi." Buhari, Talak 19.

1042 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Abdullah İbnu Amr İbnu'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aeyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah yolunda cihada çıkıp gazve yapan selamete erip ganimetle dönen her ordu ve her seriyye ahirette elde edeceği mükafaatın üçte ikisine dünyada kavuşmuş olur. Hiçbir ganimet elde edemeyen, korku geçiren ve musibetlere maruz kalan her ordu ve her seriyye ise (ahirette) tam ücrete erer. " Müslim İmaret 153, (1906); Ebu Davud; Cihad 13, (2785); Nesai,15, (6,17,18); İbnu Mace, Cihad 13,(2785).

1043 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz bir gazvede Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraberdik, bir ara şöyle buyurdular: "Medine'de kalan öyleleri var ki, kateddiğiniz her mesafe ve geçtiğiniz her vadide ayrıca sizinle berabermiş gibi sevabınıza eksiksiz ortak oluyorlar. Bunlar, (cihada katılmayı canu gönülden arzulayıp da) özürleri sebebiyle orada kalanlardır." Bu rivayeti Buhari ve Ebu Davud, Hz. Enes (radıyallahu anh)'ten tahric etmişlerdir." Müslim, İmaret 159, (1911).

1044 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim şöyle diyordu: "Zincirlere bağlı olarak cennete sevkedilen bir zümrenin haline Rabbimiz taccüb (hayret) etti."

Ebu Davud: "Harp esiri yakalanır, zincire vurulur sonra da Müslüman olur" diyerek açıklamıştır." Buharı, Cihad 144; Ebu Davud, Cihad 124, (2677).

1045 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretlerinin anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: "İmam bir perdedir, onunla birlikte (düşmana karşı) savaş yapılır." Buhari, Cihad,109, Ahkam 1; Müslim, İmaret 43, 1841), Ebu Davud, Cihad 163, (2757); Nesai, Büyû 30, (7,155).

1046 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Eslem kabilesinden bir genç: "Ey Allah'ın Resûlü! Ben gazveye katılmak istiyorum, ancak gazve için gerekli techizatı temin edecek malım yok!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):

"Öyleyse falancaya git. O hazırlık yapmıştı ama hastalandı (gelemeyecek)" dedi. Genç o adama gidip:

"- Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sana selamı var, cihad için hazırladığın techizatı bana vermeni söyledi" dedi. Adam, ismen çağırarak hanımına:

"- Hanım! cihad için hazırladığım teçhizatı şu gence ver, onlardan hiçbir şeyi alıkoyup esirgeme, Allah'a kasem olsun, esirgemeden her ne verirsen hakkında mübarek kılınır" dedi." Müslim, İmaret 134, (1894); Ebu Davud, Cihad 177, (2780).

1047 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Semure İbnu Cündeb (radıyallahu anh) (bir gün) dedi ki:"Emma ba'd, bilesiniz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) atlarımıza "Allah'ın atları" diye isim verdi. Bize, korktuğmuz zaman cemaat olmamızı, savaştığımız zaman da sabırlı ve sakin olmamızı emrederdi." Ebu Davud, Cihad 54, (2560).

1048 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "En hayırlı arkadaş (grubu) dört kişiliktir. En hayırlı askeri birlik dört yüz kişiliktir. En hayırlı ordu dört bin kişidir. On iki bin kişi, sayıca az diye mağlub edilemez." Ebu Davud, Cihad 89, (2611); Tirmizi, Siyer 7, (1555); İbnu Mace, Cihad 25, (2827).

1049 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Ebu Talha (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir kavme galebe çalınca, (evler arasındaki) boş bir arsada üç gece ikamet ederdi." Buhari, Cihad 185, Megazi 7; Müslim, Cennet 78, (2875); Tirmizi, Siyer 3, (1551); Ebu Davüd, Cihad 131, (2695).

1050 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "İmran İbnu'l-Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Sakif, Beni Ukayl'in müttefiki idi. Sakifliler, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından iki kişiyi esir ettiler. Buna mukabil Müslümanlar da Beni Ukayl'dan bir kişiyi esir ettiler, adamla birlikte Adba adlı deveyi de ele geçirdiler. Adam bağlı halde iken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanına geldi. Adam:

"- Ey Muhammed!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

" Ne istiyorsun?" diye sordu:

"- Beni niye yakaladınız, hacıları geçene (yani Adba'ya) niye el koydunuz?" dedi:

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) meseleyi büyütmek için:

"Seni müttefiklerin olan Sakifin cinayetinden dolayı yakaladım!" cevabını verdi, sonra oradan ayrılıp gitti. Adam tekrar seslenerek:

"- Ey Muhammed! Ey Muhammed" dedi. Resûlulah (aleyhissalatu vesselam) merhametli ve nezaketli idi. Adama dönerek:

" Ne istiyorsun?" dedi. Adam:

"- Ben Müslümanım!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"- Sen bunu, daha önce, kendi umuruna malik iken söylemiş olsaydın, tamamiyle kurtulurdun" dedi ve adamdan uzaklaştı. Adam tekrar:

"- Ey Muhammed, ey Muhammed!" diye bağırdı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) geri gelerek:

"- Ne istiyorsun?" dedi. Adam:

"- Açım, doyur beni, susadım, su ver bana!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"- Hacetin bu mu?" dedi. Adam öbür iki kişiye mukabil fıdye yapıldı."

Ravi İmran sözüne şöyle devam etti: "Ensar'dan bir kadın esir edildi.Adba dahi ele geçirildi. Kadın bağa vurulmuştu. Halk develerini evlerinin önünde dinlendiriyorlardı.

Bir akşam bu kadın ipten boşanarak develerin yanına geldi. Kadın deveye yaklaştı mı deve böğürüyordu. O da birini bırakıp öbürüne yaklaşıyordu. Sonunda Adba'ya yaklaştı. Bu böğürmedi.

Ravi der ki: "Bu pişkin bir deve idi" -bir rivayette: "O terbiyeden geçmiş bir deve idi" denmiştir. Ebu Davud'da: "Uysal bir deve" denmiştir. Kadın devenin arkasına bindi, hayvanı sürüp yola revan oldu.

Kadının kaçtığını hissettiler, arayıp taradılar, ama bulamadılar.Kadın, Allah kendisine kurtulma nasib ederse, deveyi Allah için kurban etmeyi adadı. Medine'ye gelince, halk onun kurtulduğunu görünce: "Adba, Resûlullah (aleyhisssalatu vesselam)'ın devesi!" diye bağrıştı. Kadın:

"- Ben nezretmişim. Allah beni kurtarırsa onu kurban edeceğim diye!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelip bu durumu haber verdiler. O:

"- Sübhanallah! Hayvancağıza ne kötü mühafaat vermiş: Allah onu bunun üzerinde kurtarırsa o tutup bunu kesecek ha! Olacak şey mi? Hayır! Günah olan bir nezre uyulmaz, şahsen sahip olmadığı bir şey üzerine yaptığı nezre de uymaz!" dedi." Müslim, Nüzür 8, (1641); Ebu Davud, Eyman 28, (3316).

1051 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Müşrikler, bir müşrikin cesedini parayla satın almak istediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun para ile satılmasına karşı çıktı." Tirmizi, Cihad 35,(1715).

1052 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Osman İbnu Ebi Hazim, babası vasıtasıyla dedesi Sahr (radiyallahu anh)'dan rivayet ediyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Taif'e karşı gazveye çıkmıştı. Sahr bunu işitir işitmez, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a imdad etmek üzere bir grup atlıyla hareket etti. Ancak, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı fetih yapmadan geri dönmüş buldu. Sahr, o gün Allah'a yemin ederek: "Şu Kasr, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüne boyun eğmedikçe kuşatmayı kaldırmayacağım" dedi ve oradan ayrılmadı. Nihayet içeridekiler Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüne boyun eğdiler. Sahr, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a şöyle yazarak durumu bildirdi: "Emmaba'd: Ey Allah'ın Resulu! Sakif senin hükmüne boyun eğmiştir. Ben, onları süvariler arasında getiriyorum." Resulullah (aleyhissalatu vesselam) "Es-salatu Camiatun" diye nida edilmesini emretti. Kahraman (yani Sahr) için: "Rabbim, şu kahramana atlarını, adamlarını mübarek kıl!" diye on kere dua etti. Derken halktan bir grup Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına geldi. Muğire İbnu Su'be söz alıp: "Ey Allah'ın Resulu! Sahr, halamı yakaladı. Halbuki halam Müslümanların girdiği şeye (imana) girmişti" dedi. Resululah (aleyhissalatu vesselam) onları çağırıp: "- Ey Sahr, bir kavm Müslüman oldu mu, artık kanlarını da mallarını da korumuş olurlar. Muğire'ye halasını iade et!" dedi. O da kadını ona iade etti. Sahr, Beni Süleym'e ait olan bir suyu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den istedi. Beni Süleym, İslam'dan kaçarak bu suyu terketmişti. Sahr: "Ey Allah'ın Resulu, beni ve kavmimi oraya yerleştir!" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Pekala!" dedi ve onu oraya yerleştirdi: Sonra Süleymiler Müslüman oldular ve Sahr'a gelip suyu kendilerine iade etmesini söylediler. Sahr, buna imtina edince Süleymiler, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a başvurdular: "- Ey Allah'ın Resulu, biz Müslüman olduk, suyumuzu iade etmesi için Sahr'a geldik. O imtina edip vermedi" dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sahr'ı çagırttı. Gelince: " Ey Sahr, bir kavm Müslüman olunca mallarını ve kanlarını korurlar, bunlara sularını geri ver!'' diye emretti. Sahr: "- Başüstüne ey Allah'ın Resulu!" dedi. Ravi der ki: "Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yüzünün bu sırada suyu Sahr'dan geri almaktan duyduğu haya sebebiyle genç kızın yüzü gibi kızardığını gördüm." Ebu Davud, Harac 36, (3067).

1053 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Zeyd İbnu Abdillah anlatıyor: "Biz Basra'da Mirbed denen yerde idik. Saçları dagınık, bir adam geldi, elinde kırmızı renkli bir deri parçasi vardı. Kendisine: "- Köylüsün galiba." dedik. "- Evet!" dedi. "- Elindeki şu deri parçasını bize ver (de ne var bir bakalım)!" dedik. Hemen alıp içindekini okuduk. Şu yazılı idi: "Allah'ın Resulu Muhammed'den Beni Züheyr İbnu Kays . Siz, şayet Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet eder, namaz kılar, zekat verir, ganimetten beşte biri, Peygamberin hissesini ve safiyy payı'nı eda ederseniz, sizler Allah ve Resulü'nün emanıyla emniyette olursunuz. Biz: "Bu mektubu size kim yazdı?" diye sorduk. "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)!" dedi." Ebu Davud, Harac 21, (2999); Nesai, Fey 1, (7,134).

1054 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Amir İbnu Sehr (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) (peygamber olarak ortaya) çıktığı zaman, Hamdan kabilesi bana: "Gidip şu adam hakkında araştırıp bize haber getirebilir misin? Şayet bizim adımıza memnun kalırsan biz de onu kabul ederiz, şayet beğenmediğin bir husus olursa biz de reddederiz" dediler. Ben de: "Pekala!" dedim. Yola çıkıp Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanına kadar geldim. (Gördüm, inceledim ve) memnun kaldım. Kavmim de Müslüman oldu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Umeyr Zi Merran'a şu mektubu yazdı." Ravi devamla der ki: Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Malik İbnu Mirare er-Rehavi'yi Yemen'in tamamına (elçi olarak) yolladı. Akk Zu Hayvan Müslüman oldu." Ravi devamla der ki: "Akk'a: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a git, koyun ve malın için kendisinden eman al" dendi. O da hemen Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a geldi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kendisine şu eman mektubunu yazdı: "Bismillahirrahmanirrahim, Allah'ın Resulu Muhammed'den Akk Zu Hayvan'a: "Eğer arazisinde, malında, kölesinde (İslam'a) sadık kalırsa, kendisine eman vardır, Allah'ın ve Allah'ın Resulu Muhammed'in garantisi vardır. Bu emanı Halid İbnu Said İbni'l-As yazdı." Ebu Davud, Harac 27, (3027).

1055 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Ka'b İbn Malik (radiyallahu anh) anlatıyor: "Ka'b İbnu'l-Esref, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın aleyhine hicviyeler düzüyor ve bunlarla Kureyş kafirlerini, ona karşı tahrik ediyordu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'ye hicretle geldiği zaman, şehrin ahalisi kozmopolitti: Bir kısmı Müslüman, bir kısmı putlara tapan müşrik, bir kısmı da Yahudi idi. Yahudiler, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve ashabına rahatsızlık veriyorlardı. Cenab-ı Hakk, Resulü'ne (aleyhissalatu vesselam) sabır ve af emrediyordu. Allah şu ayeti onlar hakkında inzal buyurmuş idi. (mealen): "Hiç şüphesiz, sizden önce kitap verilenlerden ve Allah'a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bu üzerinizde sebat edilecek işlerdendir" (Al-i Imran 186). Ka'b İbnu'l-Esref, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e ceza vermekten bir türlü vazgeçmiyordu. Sonunda Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sa'd İbnu Mu'az (radiyallahu anh)'a, onu öldürecek birini yollamasını emretti. Onu Muhammed İbnu Mesleme (radiyallahu anh) öldürdü. Ka'b öldürülünce, Yahudiler ve müşrikler çok korktular. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Arkadaşımızı geceleyin kapısını çalarak öldürdüler" dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara Ka'bu'l-Esrefin geçmişte söylediklerini hatırlattı. Sonra da hepsini kendisiyle onlar arasında yapılacak ve (serirlerin uyarak sıkıntıları) sona erdirecek bir antlaşma imzalamaya çağırdı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlarla kendisi ve bütün Müslümanlar arasında muteber olacak yazılı bir antlaşma yaptı." Ebu Davud, Harac 22, (3000).

1056 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "İbnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Necranlılarla iki bin takım elbise üzerine sulh yaptı. Yarısını Sefer ayında, yarısını da Recep ayında Müslümanlara teslim edeceklerdi. Ayrıca gazvede kullanmak üzere ariyeten otuz zırh, otuz at, otuz deve ve her çeşit silahtan otuzar aded vereceklerdi. Müslümanlar, bunları, Yemen'de ihanetli bir harb olduğu takdirde Necranlılardan alıp kullanacaklar, sonra iade edeceklerdi. Buna mukabil Müslümanlar da Hiristiyan mabedlerini yıkmayacaklar, dini-ilmi reislerine dokunmayacaklar, bir hadise çıkarmayıp yahut da faiz yemedikleri müddetçe dinlerinde rahatsız etmeyeceklerdi." Ebu Davud, Harac 30, (3041).

1057 Cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Ziyad İbnu Hudeyr anlatıyor: "Hz. Ali (radiyallahu anh) buyurdu ki: "Eğer sağ kalırsam, Beni Taglib Hristiyanlarının eli kılınç tutanlarını öldürüp, çocuklarını esir edeceğim. Çünkü Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onlarla yaptığı antlaşmayı elimle bizzat yazdım: "çocuklarını Hristiyanlaştırmayacakları" şartı vardı. " Ebu Davud, Harac (30, 40).

1058 cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "İrbaz İbnu Sarıye es-Sulemi (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la Hayber Kalesi'ne indik. Beraberinde başka birçok Müslüman da vardı. Hayber'in sahibi (lideri) cebbar, mütekebbir birisi idi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "- Ey Muhammed! Sizin eşeklerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye, kadınlarımızı dövmeye hakkınız mı var?" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu sözlere öfkelenerek emretti: "Ey İbnu Avf merkebine bin ve şöyle nida et: "Haberiniz olsun, cennet sadece mü'minlere helaldır, namaz kılmak üzere toplanın!" Ravi, devamla, der ki: "Cemaat toplandı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara namaz kıldırdı. Sonra da kalkıp sunları söyledi: " Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup, Allah'ın sadece şu Kur' an'da yazdıklarını mı haram ettiğini sanıyor? Haberiniz olsun, vallahi ben (Allah'ın yasaklarını) duyurdum, (Kur'an'da olmayan hayırlar) emrettim, birçok şeylerden sizleri yasakladım; bunlar, Kur'an ın bir misli kadar ve belki de daha çoktur. Allah Teala hazretleri, Ehl-i Kitab'ın evlerine izinsiz girmenizi helal kılmamıştır. Kadınları dövmenizi, borçlarını (olan cizyeyi) verdikten sonra meyvelerini yemenizi de helal kılmamıştır." Ebu Davud, Harac 33, (3050).

1059 cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Cüheyneli bir adam anlatmıştır: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: " Sizler muhtemelen bir kavimle savaşıp onlara galebe çalacaksınız. Onlar mallarıyla kendilerini ve çocuklarını size karşı koruyacaklar. " Said (İbnu Mansur) rivayetinde der ki: "Sizinle belli şartlarla sulh yaparlar." (Bu cümleden sonra Musedded ve Said İbnu Mansur şu ifadede) ittifak ederler: "..Artık onlardan (sulh sırasında belirlenenden) başka bir şey alamazsınız, zira bu size yakışmaz." Ebu Davud, Harac 33, (3051).

1060 cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Müslümanlar arasında, haramı helal, helali de haram etmedikçe sulh caizdir." Yine buyurdular ki: "Müslümanlar haramı helal, helali de haram etmedikçe kabul etmiş bulundukları şartlara uyarlar." Ebu Davud,Akdiye 12, (3394); Tirmizi, Ahikam 17, (1352).

1061 cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "İbnu'l-Museyyeb anlatıyor: Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber Yahudilerine şunu söyledi: "Mahsulat, sizinle bizim aramızda olmak şartıyla sizi Allah'ın bıraktığı müddetçe yerinizde bırakıyorum. " Resulllah (aleyhissalatu vesselam) Hayber'e (tahminci olarak) Abdullah İbnu Revaha (radiyallahu anh)'yi gönderdi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la Yahudiler arasında, mahsulun miktarını tahmin ve takdir işini o yapmış, neticede, onlara: "İsterseniz siz alın, isterseniz bana kalsın"demişti. Yahudiler mahsülün kendilerine kalmasını tercih ettiler." Muvatta, Musakat I, (2, 703).

1062 cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "Hayber halkı dediler ki: "Ey Muhammed, bizi bırak, burada kalalım, araziyi ıslah edip işleyelim." Resulullah (aleyhissalatu vesselam) da her ekinin ve Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın uygun göreceği. Her bir şeyin mahsülünün yarısı onların olmak şartıyla araziyi onlara bıraktı. Abdullah İbnu Revaha (radiyallahu anh), her yıl oraya gelir, miktarı tahmin eder ve yarısının karşılığını onlardan alırdı. Yahudiler, Abdullah'i tahminde gösterdiği titizlik sebebiyle Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e şikayet ettiler. Hatta bir ara (lehlerine gevşek davranması için) rüşvet vermek istediler. Abdullah onlara: "Bana haram mı yedirmek istiyorsunuz. Vallahi ben en ziyade sevdiğim İnsanın yanından geldim. Sizin topunuz bana maymunlar ve hınzırlardan daha menfurdur. Buna rağmen, benim size olan buğzum, size karşı adil olmama mani değildir." Yahudiler, Abdullah (radiyallahu anh)'ı takdir edip: "İşte bu adalet ve doğrulukla semavat ve arz nizam içinde ayakta durur" dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam), her bir hanımına her yıl seksen vask hurma, yirmi vask arpa veriyordu. Hz. Ömer (radiyallahu anh) zamanında, Yahudiler Müslümanlara hile yaptılar İbnu Ömer (radiyallahu anh)'i bir evin damında uyurken geceleyin aşağı attılar, el ve (ayak) bileklerini çıkardılar. Hz. Ömer İbnu'l-Hattab: "Hayber'de hissesi olan hazırlansın, aralarında taksim edelim" dedi. (Taksim edileceği zaman) reisleri: "Bizi buradan çıkarma. Bizi Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve Hz. Ebu Bekir'in yaptıkları gibi yerlerimizde bırak" dedi. Hz. Ömer (radiyallahu anh) ona: "(Kararımızda) Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in sözüne ters düştüğümüzü mü zannediyorsun? Bineğin seni Suriye'ye doğru bir gün, sonra bir gün, sonra bir gün daha koşturmasına ne dersin?" diye cevap verdi. Hz. Ömer (radiyallahu anh), Hayber'i, Hudeybiye ashabından Hayber Seferi'ne iştirak etmiş olanlar arasında taksim etti." Buhari, Megazi, 38; Ebu Davud, Cihad 24, (3006).

1063 cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Ebu Bekir (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle söylediğini işittim: "Kim (kendisine eman verilerek) antlaşma yapılan bir kimseyi vakti dışında öldürürse, Allah ona cenneti haram eder." Ebu Davud, Cihad 165, (2760); Nesai, Kasame 14, (8, 24).

1064 cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Safvan İbnu Suleym, birçok sahabi evlatlarının, babalarından yapmış oldukları rivayetlere dayanarak, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle buyurmuş olduğunu naklediyor: "Kim antlaşma yapılan bir kimseye zulmeder veya hakkını tenkis eder veya takatının fevkinde emreder veya onun rızası dışında bir şeyini alırsa,kıyamet günü aleyhine ben delil olacağım. " Ebu Davud, Harac 33, (3052).

1065 cihad CİHADA MÜTEALLİK HADİSLER "Ümmü Hani (radiyallahu anha) anlatıyor: "Ben kocamın akrabalarından iki kişiye civar (himaye) vermiştim. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) "Senin civar verdiğine biz de civar verdik" buyurdu." Buhari, Cizye 9, Salat 4, Edeb 94; Müslim, Hayz 70, (336), Musafirin 80; Muvatta, Sefer 27, (1,152); Tirmizi, Isti'zan 24, (2735); Ebu Davud, Salat 30, (1290); Cihad 167, (2763).

1066 cihad CİZYE VE CİZYE İLE İLGİLİ HÜKÜMLER "İbnu Abas (radiyallahu anhuma) demiştir ki: "Ahdine kim vefasızlık edip bozarsa, Allah mutlaka ona bir düşman musallat eder." Muvatta, Cihad 12, (2, 449), 26 (2, 460). İmam Malik bunu belag (senetsiz) olarak rivayet etmiştir.

1067 cihad CİZYE VE CİZYE İLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Muaz İbnu Cebel (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalatu vesselam), kendisini Yemen'e gönderdiği zaman, ihtilam olan herkesten (vergi olarak) bir dinar veya -Yemen'de imal edilen bir kumaş olan meafiri'den, bir dinara tekabül eden miktarda almasını emretti." Ebu Davud, Harac 30, (3038, 3039); Tirmizi, Zekat 5, (623); NesaI, Zekat 8, (25-26).

1068 cihad CİZYE VE CİZYE İLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Ca'fer İbnu Muhammed babasından naklediyor: "Ömer İbnu'l-Hattab (radiyallahu anh) Mecusileri mevzubahis ederek: "Onlar hakkında nasıl hareket etmem gerektiğini bilmiyorum" dedi. Abdurrahman İbnu Avf(radiyallahu anh): "Sana şehadet ederim ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle şöyle dediğini işittim: "Onlara, Ehl-i Kitaba davrandığınız gibi davranın"." Muvatta; Zekat 42 (1, 278).

1069 cihad CİZYE VE CİZYE İLE İLGİLİ HÜKÜMLER "İbnu Sihab der ki: "Bana ulaştı kı, "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Bahreyn Mecusilerinden cizye almıştır, keza Hz.Ömer (radiyallahu anh) İran Mecusilerinden, Hz.Osman (radiyallahu anh) da Berberilerden cizye almıştır." Muvatta, Zekat 41, (1, 278).

1070 cihad CİZYE VE CİZYE İLE İLGİLİ HÜKÜMLER Hz. Enes (radiyallahu anh)'in anlattığına göre, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) dümetli Ukeydir'den de cizye aldı.

1071 cihad CİZYE VE CİZYE İLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Harb İbnu Ubeydillah, baba tarafindan dedesi Umeyr es-Sakafi (radiyallahu anh)'den nakleder: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Haraç Yahudi ve Hıristiyanlardan alınan vergidir. Müslümanlara haraç yoktur. "Bir rivayette "öşür yoktur" buyurmuştur." Ebu Davud, Harac 33, (3046-3049).

1072 cihad CİZYE VE CİZYE İLE İLGİLİ HÜKÜMLER "İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "(Babam) Ömer (radiyallahu anh) Nebat ahalisinden buğday ve zeytinyağından öşürün yarısı (yirmide bir nisbetinde) vergi alırdı. Bu davranışıyla kasdi Medine'ye bunlardan çokça gelmesini sağlamaktı. Kintiyye (denen buğday ve arpa dışında kalan, nohut, mercimek, bakla nevinden tahıl) dan da öşür alıyordu." Muvatta, Zekat 46, (1, 281).

1073 cihad CİZYE VE CİZYE İLE İLGİLİ HÜKÜMLER "İbnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir yerde iki kıblenin varlığı uygun olmaz. Müslüman kimseye cizye yoktur." Süfyan merhum der ki: "Bunun manası şudur: "Bir zimmi, kendisine cizye vermesi gerektikten sonra (vergisini henüz ödemeden) Müslüman olursa, artık bu vergi ondan düşer." Ebu Davud, Harac 34, (3053); Tirmizi, Zekat 11, (633).

1074 cihad CİZYE VE CİZYE İLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Hz.Muaz (radiyallahu anh) demiştir ki: "Kim kendi boynuna cizye akdi yaparsa, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın gittiği yoldan (sünnetten) beri olmuş olur."

1075 Haraç GANİMETLER VE FEY "Ebu'd Derda (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz buyurdular ki: "Kim bir araziyi haracı ile birlikte (satın) alırsa hicretinden rücu etmiş demektir. Kim de bir kafirin boynundan zilleti kaldırıp onu kendi boynuna koyarsa İslam'a sırtını dönmüş olur." Sinan İbnu Kays der ki: Halid İbnu Ma'dan bu hadisi benden işitince bana: "Bunu sana Sebib mi rivayet etti?" dedi. "Evet" dedim. "Öyleyse dedi, gidince, şöyle bu hadisi bana yazıp göndersin." Sinan İbnu Kays devamla dedi ki: "(Sebib'e) söyledim, onun için hadisi yazıverdi. Tekrar geldiğim zaman Halid İbnu Ma'dan kağıdı sordu. Ben de verdim. Okuyup bu hadisi işitince sahip olduğu arazinin hepsini terketti." Ebu Davud, Harac 38, (3082).

1076 Cihad GANİMETLER VE FEY "Mücemmi' İbnu Cariye el-Ensari (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Hudeybiye sulhünde hazır bulunduk. (Sulh yapılıp) oradan döndüğümüz zaman, halk, develerini hızlandırarak (bir yere birikmeye) başladılar. Biz hayretle: "Bu insanlara ne oluyor, (niçin hayvanlarını hızlandırıp bir yere üşüşüyorlar?)" diye sorduk.

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a vahiy gelmiş" dediler. Biz de, halkla birlikte harekete geçip develeri hızlandırdık. İlerleyince Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Kura'u'l-Gamim denen (Mekke ile Medine arasında Usfan'ın önünde bulanan) yerde bulduk. Devesinin üzerinde duruyordu. Halk toplanınca bize süresini tilavet buyurdular.

Askerlerden biri: "Yani bu sulh bir fetih midir?" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Evet!" deyip ilaveten: "Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim bu bir fetihtir" buyurdu. Süre-i celileyi okumaya devam eden Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Allah size, ele geçireceğiniz bol bol ganimetler vaadetmiştir. İman edenler için bir delil olması ve sizi doğru yola ulaştırması için bunları size hemen vermiş ve insanların size uzanan ellerini önlemiştir"mealindeki ayete kadar (Fetih 20) okudu.

(Ayet-i kerimede işaret edilen acil ganimetle) Hayber kastediliyordu. Buradan ayrılınca Hayber'e gazveye çıktık. (Elde edilen ganimet) Hudeybiye'ye katılanlara taksim edildi. Bunlar bin beş yüz kişi idi. Bunlardan üç yüzü süvari idi. Ganimet on sekiz hisseye ayrıldı. Süvari olana iki, yaya olana bir hisse verildi." Ebu Davud, Cihad 155, (2736), Harac 24, (3015).

1077 Cihad GANİMETLER VE FEY "Sehl İbnu Ebi Hasme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber'i iki kısma ayırdı: Biri vukûa gelecek hadiseler ve kendi ihtiyacı içindi, öbür kısmı da Müslümanlar arasında taksim etti. Bu kısmı on sekiz hisseye ayırdı." Ebu Davud, Harac 24, (3010).

1078 Cihad GANİMETLER VE FEY "İbnu Şihab der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber'i beşe taksim edip beşte birini aldıktan sonra geri kalanı, Hudeybiye Seferi'ne katılanlardan Hayber'e iştirak eden ve etmeyenler arasında taksim etti." Ebu Davud, Harac 24, (3019).

1079 Cihad GANİMETLER VE FEY "İbnu'z Zübeyr (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber (fethedildiği) sene, (babam) Zübeyr'e dört hisse ayırdı. Bir hisse Zübeyr için, bir hisse zilkurba ya giren Abdulmuttalib'in kızı ve Zübeyr'in annesi olan Safıyye (radıyallahu anhüma)için, iki hisse de atı için." Nesai, Hayl 17, (6, 228).

1080 Cihad GANİMETLER VE FEY "Haşrec İbnu Ziyad'ın babaannesinden (radıyallahu anha) anlattığına göre, babaannesi (Ümmü Ziyad el-Eşceiyye) Resûllulah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte altı kadından biri olarak Hayber Gazvesine katılır. Kadın der ki: "Bizim de iştirak ettiğimiz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ulaşınca Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bizi yanına çağırttı. Gittik. Yüzünde öfke okunuyordu. Bize: "Kiminle çıktınız, kimin izniyle çıktınız?" diye çıkıştı. Biz:

"Yün eğirip onunla Allah yolunda yardımcı oluruz. Okları (toplar gazilere) veririz, diye çıktık. Ayrıca yanımızda yaralıları tedavi için ilaç var, yemek de yaparız" dedik. Bunun üzerine: "Öyleyse kalın!" buyurdu.

Cenab-ı Hakk Hayber'in fethini müyesser kılınca, bize de ganimetten, tıpkı erkeklere olduğu gibi pay ayırdı."

Haşrec der ki:

"Ey babaanneciğim, bu verilen ne idi?" diye sordum.

"Hurma idi" diye cevap verdi." Ebu Davud, Cihad 152, (2729).

1081 Cihad GANİMETLER VE FEY "Umeyr Mevla Abi'l-Lahm (radıyallahu anh) anlatıyor: "Efendilerimle birlikte Hayber Gazvesi'ne katıldım. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a benden bahsettiler ve benim köle olduğumu söylediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da bana kılıç kuşatmalarını emretti. Bana kılıç kuşatıldı. (Açıcak yaşça küçük olmam ve boyumun kısalığı sebebiyle) kılıcı yerde sürüyordum. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bana ev eşyası verilmesini emretti. Delileri tedavi için okuduğum bir rukyeyi (afsunlama duası) (kontrol ettirmek için) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a arzettim. Bir kısmını atıp, diğer bir kısmını muhafaza etmemi emretti." Tirmizi, Siyer 9, (1557); Ebu Davud, Cihad, (2730).İbnu Mace, Cihad 37, (2855).

1082 Cihad GANİMETLER VE FEY "Zühri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), kendisiyle birlikte savaşmış olan Yahudilerden bir gruba, ganimetten pay ayırdı." Tirnıizi, Siyer 10, (1558).

1083 Cihad GANİMETLER VE FEY "Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hayber'in fethinden sona bir grup Eş'ari ile Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına geldik. Ganimetten bize de pay vardı. Halbuki (Habeşistan'dan dönmüş olan) gemi arkadaşlarımız Ca'fer (radıyallahu anh) ve arkadaşları hariç, Hayber Gazvesi'ne filen iştirak etmeyen kimseye pay ayırmamıştır." Ebu Davud, Cihad 151, (2725); Tirmizi, Siyer 10, (1559).

1084 Cihad GANİMETLER VE FEY "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün -yani Bedir Savaşı günü kalkıp şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki Osman Allah'ın ve Resûlü (aleyhissalatu vesselam)" nün rızasına uygun bir hizmet sebebiyle gelmiştir. Ben onun adına bey'at akdediyorum." Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ganimetten hisse ayırdı. Savaşa katılmayan onun dışında kimseye hisse vermedi." Ebu Davud, Cihad 151, (2726).

1085 Cihad GANİMETLER VE FEY "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hangi bir köye varır da orada ikamet ederseniz, hisseniz oradadır. Hangi bir belde de Allah ve Resûlü'ne isyan ederse o beldenin beşte biri Allah ve Resûlü'ne aittir ve o (geri) kalan) da sizindir." Müslim, Cihad 47, (1756); Ebu Davud, Harac 29, (3036).

1086 Cihad GANİMETLER VE FEY "Rafi' İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ganimet taksiminde on keçiyi bir deveye bedel tutardı." Nesai, Dahaya 15, (7, 221).

1087 Cihad GANİMETLER VE FEY "Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye gönderdiği kimselerden bazılarına, umumi ganimet taksiminden düşecek hisseden ayrı olarak, şahıslarına ait olmak üzere (bir nevi armağan olmak üzere) fazladan ganimet verirdi." Buharı, Hums 15, Meğazi 57; Müslim, Cihad 35, (1749); Muvatta, Cihad 15, (2, 450); Ebu Davud, Cihad 35, (2741-2746).

1088 Cihad GANİMETLER VE FEY "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Bedir günü, Ebu Gehl'in kılıncını bana armağan etti. Ebu Cehl'i, İbnu Mes'ud öldürmüş idi." Ebu Davud, Cihad 150, (2722).

1089 Cihad GANİMETLER VE FEY "Ebu'l-Cüveyriyye el-Cermi (rahimehullah) anlatıyor: "Rum diyarında içinde dinar bulunan kırmızı bir küp ele geçirdim. Bu sırada emir, Hz. Muaviye (radıyallahu anh) idi. Başımızda da komutan olarak, Hz. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından, Ma'n İbnu Yezid (radıyallahu anh) adında Beni Süleym'den biri vardı. Küpü ona getirdim. O altınları Müslümanlara taksim etti. Bana da, öbürlerine verdiği kadar bir pay verdi. Sonra da, "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: 'Nefi (armağan) ancak hums'tan sonra olur" dediğini işitmemiş olsaydım sana (daha fazla) verirdim" dedi. Sonra bana, kendi hissesinden bağışta bulundu." Ebu Davud, Cihad 160, (2753, 2754).

1090 Cihad GANİMETLER VE FEY "Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), ben yanında otururken, bir grub insana ihsanda bulundu. Ancak onlardan benim daha çok hoşlandığım birine hiçbir şey vermedi. Ben: "Falanca ile aranızda ne var (ona niye vermedin)? Allah'a kasem olsun, ben onu mü'min görüyorum!" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Müslüman (görüyorum de!)" buyurdu. Sa'd (dayanamayıp) bu kanaatini üç kere söyledi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da her seferinde aynı şekilde karşılıkta bulundu. Sonuncu sefer şunu ekledi: "Ben, nazarımda daha sevgili olana hiçbir şey vermezken, yüzü üstü ateşe düşeceğinden korktuğum insanı kurtarmak için ona ihsanda bulunurum (ihsanda bulunmam sevgime ölçü değildir)" Buhari, Zekat 3, İman 53; Müslim, İman 236, (150), Ebu Davud, Sünnet 16, (4685); Nesai, İman 7, (8,103,104).

1091 Cihad GANİMETLER VE FEY "Rafi' İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Huneyn günü Ebu Süfyan İbnu Harb, Savfan İbnu Ümeyye, Uyeyne İbnu Hısn, Akra' İbnu Habis ve Alkame İbnu Ulase'den herbirine yüzer deve verdi. Abbas İbnu Mirdas'a ise daha az verdi. Bunun üzerine (aynı zamanda şair olan) Abbas İbnu Mirdas şu manada bir şiir düzdü:

"Benimle atım Ubeyd'in payını Uyeyne ile Akra' arasında mı taksim ediyorsun?

Ne Bedr ne de Habis, cemiyette, Mirdas'tan üstün değillerdir.

Ben de onların hiçbirinden aşağı değilim.

Ancak bugün sen, kimi alçaltırsan o bir daha yükselmez."

Rafı' der ki: "Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onun payını da yüz deveye yükseltti." Müslim, Zekat 137, (1060).

1092 Cihad GANİMETLER VE FEY "Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular:

"Savaş sırasında kim bir düşmanı öldürür ve bunu isbatlarsa, maktülün seleb'i kendisinin olur." Buhari, Hums 18, Büyü 37, Meğazi 54, Ahkam 21; Müslim Cihad 46, (1571); Muvatta, Cihad 18, (2, 454); Tirmizi, Siyer 13, (1562); Ebu Davud, Cihad 147, (2717).

1093 Cihad GANİMETLER VE FEY "Seleme İbnu'l-Ekva (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir seferde idi, müşriklerden bir casus gelip, ashabının yanında bir müddet oturup konuştu. Sonra sıvışıp gitti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "(O bir casustur, arayıp bulun ve öldürün!" diye emretti. Ben (erken) bulup öldürdüm. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) selebini bana bağışladı." Buhari, Cihad 173; Müslim, Cihad 45, (1754); Ebu Davud, Cihad 110, (2653); İbnu Mace, Cihad 29, (2836).

1094 Cihad GANİMETLER VE FEY "Avf İbnu Malik ve Halid İbnu Malik (radıyallahu anhüma) şunu söylemişlerdir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) selebin katile ait olduğuna hükmetti, selebi ganimet malına katarak beşli taksime (humus) tabi kılmadı." Ebu Davud, Cihad 149, (2721).

1095 Cihad GANİMETLER VE FEY "Abdullah İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh)'nın anlattığına göre, kendisine: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında, gıda maddelerini humus taksimine tabi tutar mıydınız?" diye sorulmuştu, şu cevabı verdi:

"Hayber günü yiyecek maddeleri de ele geçirdik, kişi gelir, ihtiyacı kadar alır, sonra giderdi." Ebu Davud, Cihad 138, (2704).

1096 Cihad GANİMETLER VE FEY "Hz. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında bir ordu ganimet olarak yiyecek maddesi ve bal ele geçirdi. Ancak bundan humus alınmadı." Ebu Davud, Cihad 137, (2701).

1097 Cihad GANİMETLER VE FEY "Amr İbnu Abese (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kıble istikametinde (sütre olarak) bir ganimet devesi bulunduğu halde gerisinde bize namaz kıldırdı. Namaz kılınca, hayvanın yan kısmından bir tutam yün aldı (elinde tutup göstererek): "Ganimetinizden humus dışında şu kadarı bile bana helal değildir. Humus da size iade edilecek (sizin maslahatlarınızda harcanacak)tır" dedi." Ebu Davud, Cihad 161, (2755).

1098 Cihad GANİMETLER VE FEY "Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallahu anh) anlatıyor: "Humustan Beni Haşim ve Beni Muttalib'e ayrılan pay hakkında konuşmak üzere Osman İbnu Affan (radıyallahu anh) ile birlikte Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gittik. Ben:

"Ey Allah'ın Resûlü, dedim, kardeşlerimiz olan Beni Muttalib'e verdin, bize hiçbir şey vermedin. Halbuki bizim de onların da (size) yakınlığı birdir" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Beni Muttalib ile Beni Haşim tek bir şeydirler!" buyurdular.

Cübeyr der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ne Beni Abdu Şems'e, ne de Beni Nevfel'e: (Beni Haşim ve Beni Muttalib'e verdiği halde humustan) pay ayırmadı. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) de humusu aynen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gibi taksim etti. Ancak o, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yakınlarına, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onlara verdiği kadar vermedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh) de onlara humustan verdi. Sonra da Osman (radıyallahu anh) verdi." Buhari, Humus 17, Menakıb 2, Megazi, 38; Ebu Davud, Harac 20, (2978. 2979, 2980); Nesai, Fey 1, (7,130,131).

1099 Cihad GANİMETLER VE FEY "Abdurrahman İbnu Ebi Leyla anlatıyor: "Ali (radıyallahu anh)'yi dinledim, demişti ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanında ben, Abbas, Fatıma ve Zeyd İbnu Harise toplanmıştık. Ben şunu söyledim:

"Ey Allah'ın Resûlü, Aziz ve Celil olan Allah'ın kitabında zikri geçen şu humustaki hakkımızın taksimine beni vazifelendirseniz de hayatınızda bu işi ben bir yapsam! Ta ki sonradan kimse bu hususta bizimle ihtilafa düşmese!"

Ali (radıyallahu anh) devamla der ki: "Resûlullah bu isteğimi yerine getirdi. Hayatı boyunca ben taksim ettim. Sonra buna, Hz. Ebu Bekir de beni vazifelendirdi. Aynı iş, Hz. Ömer (radıyallahu anh) devrinin son senesine kadar bende devam etti. O yıl (fetihlerden dolayı) bol mal gelmişti. Bizim hakkımızı yine ayırdı ve bana gönderdi. Ben:

"Bu sene ihtiyacımız yok, Müslümanların ihtiyacı var, onlara ver!" dedim. O da bu hisseyi Müslümanlara dağıttı. Artık, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'den sonra kimse beni bu işe çağırmadı.

(Zaten o sene) Hz. Ömer'in yanından çıktıktan sonra Abbas (radıyallahu anh)'a rastladığımda (hayıflanarak) bana:

"Ey Ali, dün bize öyle bir şeyi haram ettin ki, bundan sonra artık kimse bunu bize vermez!" demişti. (Meğer ne kadar doğru söylemişmiş. Dediğn aynen çıktı). O ne dahi insan imiş!" Ebu Davud, Harac 20, (2983-2984).

1100 Cihad GANİMETLER VE FEY "Katade (rahimehullah) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye bizzat iştirak edince, onun sehm-i safıyy denen riyaset hissesi olurdu. Bu hisseyi, taksimden önce köle, cariye, at gibi ganimete dahil mallardan dilediğinden alırdı. Safıyye validemiz de işte bu hissedendi. Gazveye bizzat iştirak etmediği takdirde bu hisse gıyabında ayrılırdı, ancak bu durumda seçme hakkı yoktu (ne ayrılmışsa onu kabul ederdi.)" Ebu Davud, Harac 21, (2993).

1101 Cihad GANİMETLER VE FEY "Malik İbnu Evs İbni Hadesan (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) bana haber gönderdi. Ben de gün yükseldiği zaman ona gittim. Kendisini evinde bir sedirin üzerinde, deri yüzlü bir yastığa dayanmış vaziyette oturmuş buldum. Sedirin örgü ipleri adalelerine gömülmüş durumdaydı. Bana:

"Ey Malik, seni şunun için çağırdım: Senin kavminden bir kaç hane halkı peş peşe geldiler (ihtiyaç arzettiler). Ben de kendilerine biraz bağışta bulunulmasını söyledim. İşte! Albunu aralarında dağıtıver!" dedi. Ben:

"Bu işi benden başkasına söyleseniz daha iyi olur!" dedim. Ancak o ısrarla:

"Ey Malik al şunu!" dedi. Az sonra Hz. Ömer'in azadlısı (kapıcı) Yerfe' geldi ve:

"Ey mü'minlerin emiri! Osman, Abdurrahman İbnu Avf, Zübeyr ve Sa'd (radıyallahu anhüm)'ın girmelerine izin veriyor musunuz? (sizi görmek istiyorlar!) dedi. O da:

"Evet, buyursunlar!" diyerek izin verdi. onlar da girip selam vererek oturdular.

Az sonra Yerfe' tekrar gelip:

"Abbas'la Ali (radıyallahu anhüma) için de izin var mı?" dedi. Hz. Ömer, onlara da izin verdi. Girdiler, selamı verip oturdular. Abbas (radıyallahu anh) söz alarak:

"Ey mü'minlerin emiri! Benimle Ali arasında hükmet!" dedi.

Bunlar bir meselede ihtilafa düşmüş, birbirlerini dava ediyorlardı. Oradaki cemaat de:

"Evet ey mü'minlerin emiri, aralarında hükmet, onları rahatlat!" dediler. Hz. Ömer (radıyallahu anh) (önceden gelenlere yönelerek):

"Şöyle bir sakin olun!" deyip devam etti:

"Arzı ve semayı ayakta tutan Allah aşkına soruyorum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle şöyle söylediğini biliyor musunuz? "Bize mirascı olunmaz, ne bırakmışsak o sadakadır."

"Evet!" dediler. Sonra da Hz. Abbas ve Hz. Ali'ye yönelerek:

"Arz ve sema izniyle ayakta duran Zat'ın aşkına size soruyorum, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: "Bize mirascı olunmaz, her ne bırakmışsak sadakadır" dediğini biliyor musunuz?"

O ikisi de:

"Evetl" dediler. Hz. Ömer de:

"Allahu Teala hazretleri, Resûlü'ne (aleyhissalatu vesselam) bazı imtiyazlar bahşetmiştir, bunları ondan başka kimseye vermemiştir. Söz gelimi, beldeler ahalisinden Allah'ın fey kıldığı şeyler (hassaten) Allah ve Resûlü'ne aittir. Allah Resûlü (aleyhissalatu vesselam) Beni Nadir'in mallarını aranızda taksim etti. Allah'a kasem olsun, o işte, kendisini size tercih etmedi, sizi bırakıp, onu kendisi almadı. (Nitekim, onu aranızda dağıttı.) Sadece şu mal (kendisine) kaldı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bundan (ailesinin) yıllık nafakasını alır, mütebakisini beytü'l-male koyardı" dedi." Buhari, Feraiz 3, Humus 1, Cidad 80, Meğazi 14, Tefsir, Haşr 3, Nafakat 3, İ'tisam 5; Müslim, 48, (1757); Tirmizi, Siyer 44, (1619); Ebu Davud Harac 19, (2963, 2964, 2965, 2967); Nesai, Fey 1, (7,136,137).

1102 Cihad GANİMETLER VE FEY "(Yukarıdaki vak'a ile alakalı olan) bir rivayet şöyledir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (yıllık ihtiyacını aldıktan sonra) geri kalanı Allah'ın malı kılar (Beytu'l-male koyar) idi." Ömer (radıyallahu anh) sonra (cemaate yönelerek) dedi ki:

"Arz ve semanın izniyle ayakta durduğu Zat aşkına sizden soruyorum, bunu biliyor musunuz?"

Onlar: "Evet!" dediler. Sonra Hz. Ömer teker teker, Hz. Abbas ve Hz. Ali'ye yönelerek, öbür cemaate yaptığı gibi, aynı şekilde yemin vererek bu hususu bilip bilmediklerini sordu. Her ikisi de: "Evet, biliyoruz!" dediler. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) sözüne devam etti:

"(Hatırlayın! Siz,) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat edince Ebu Bekir'e bu meseleyi götürdünüz. O, size: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın velisiyim, ikiniz bana ihtilafınızı getirdiniz, sen ey Abbas, kardeşin oğlunun mirasını taleb ediyorsun, sen de ey Ali, hanımın Fatıma'nın babasından olan mirasını taleb ediyorsun" dedi ve devamla: "Ebu Bekir (radıyallahu anh) size, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şu sözünü hatırlattı: "Bize varis olunmaz. Her ne bıraktı isek sadakadır." Siz ikiniz (onu ithamda) ittifak ettiniz. (Allah biliyor o, bu tatbikatta doğru, iyi, isabetli ve hakka uygun hareket ediyordu. Sonra Ebu Bekir (radıyallahu anh) vefat etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ebu Bekir'in velisi ben oldum, böylece o malın sorumluluğu bana geçti. Allah biliyor, bu işte ben de doğru, iyi, isabetli ve hakka uygun hareket ediyorum. Şimdi (ey Abbas!) sen ve Ali bana geldiniz. Meseleniz aynı mesele. Bana: "(Beni Nadir'den kalan fey malını) bize ver!" diyorsunuz. Ben de şu cevabı veriyorum: "Dilerseniz, bir şartla o malı size vereyim. O şart da şudur: "Bu malı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (Ebu Bekir ve sorumluluğunu aldığım günden beri ben) nasıl kullandı isek sizin de öyle kullanacağınıza dair Allah'a söz vermenizdir. Onu bu şartla aldınız mı? Tamam mı?" Onlar: "Evet!" dediler. Hz. Ömer de: "Sonra siz bana aranızda (başka şekilde) hükmedeyim diye (mi)? geldiniz. Hayır, vallahi aranızda, kıyamet kopuncaya kadar, bundan başka bir hüküm veremem. Bu şartı yerine getirmede aciz kalırsanız, malı bana iade ediverin" dedi." Buhari, Feraiz 3, Humus 1, Cidad 80, Meğazi 14, Tefsir, Haşr 3, Nafakat 3, İ'tisam 5; Müslim, 48, (1757); Tirmizi, Siyer 44, (1619); Ebu Davud Harac 19, (2963, 2964, 2965, 2967); Nesai, Fey 1, (7,136,137).

1103 Cihad GANİMETLER VE FEY "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Bahreyn'den bir mal getirildi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Bunu mescide dökün" dedi. Bu mal (şimdiye kadar) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelenlerin en çok olanı idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaza gitti ve mala hiç nazar etmedi. Namaz bitince gelip malın yanında durdu. Her gördüğüne ondan veriyordu. Derken amcası Abbas (radıyallahu anh) geldi ve:

"Ey Allah'ın Resûlü, bana da ver. Zira ben hem kendimin, hem de Akil'in (esaretten kurtuluş) fıdyesini verdim!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: "Al!" dedi.

Bunun üzerine o da torbasını iyice doldurdu. Sonra onu sırtlamaya çalıştı, ancak muvaffak olamadı.

"Ey Allah'ın Resûlü, birilerine söyle de sırtıma kaldırıversin" dedi ise de: "Hayır" cevabını aldı. Bunun üzerine; Abbas:

"Öyleyse sen sırtıma kaldırıver!" dedi. Yine: "Hayır!" cevabını aldı. Bunun üzerine Abbas, torbadan bir miktarını döktü, tekrar sırtlamaya çalıştı, yine kaldıramadı. Ve:

"Birilerine söyle sırtıma kaldırıversin!" dedi. "Hayır!" cevabını alınca, yine: "Öyleyse sen kaldırıver" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buna da "Hayır!" deyince Abbas bir miktar daha boşalttı, sonra kaldırıp omuzuna koyup çekip gitti.

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Abbas (radıyallahu anh)'taki para hırsına taaccübünden, bize görünmez oluncaya kadar gözleriyle onu takip etmişti.

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tek dirhem kalıncaya kadar oradan ayrılmadı." Buhari, Salat 42, Cizye 4, Cihad 172).

1104 Cihad GANİMETLER VE FEY "Avf İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a fey malı gelince, hemen gününde dağıtırdı. Evliye iki hisse, bekara bir hisse verirdi." Ebu Davud Harac 14, (2953).

1105 Cihad GANİMETLER VE FEY "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber mahsulünden her sene zevcelerine yüz vask veriyordu. Bunun seksen vaskı hurma, yirmi vaskı arpa idi. Hz. Ömer (radıyallahu anh) halife olunca, Hayber'den Yahudileri çıkardığı zaman orayı taksim etti ve Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevcelerini muhayyer bıraktı. Dileyene arazi ve (sulama) suyu verecek, dileyene de eskiden olduğu şekilde belli miktardaki vaskı verecekti. Bazıları arazi ve suyu tercih etti -ki Hz. Aişe ve Hafsa (radıyallahu anhüma) bu gruptandı- bir kısmı da kendilerine hurma verilmesini tercih etti." Buhari, Hars 8, 9, 11, İcare 22, Şirket 11, Şurut 5, Meğazi 40; Müslim, Musakat 1,(1551); Ebu Davud, Harac 24, (3008); İbnu Mace, Rühün 14, (2467).

1106 Cihad GANİMETLER VE FEY "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Peygamberlerden (aleyhimüsselam) biri, gazveye çıktı da kavmine: "Nikahla bağlanıp, gerdeğe girmek istediği halde henüz gerdek yapmadığı kadını olan benimle gelmesin, keza bina yapıp henüz çatısı atılmamış inşsaatı olan da gelmesin, keza gebe koyun veya develer satın alıp doğurmalarını bekleyeniniz varsa o da gelmesin" dedi. .

Gazveye çıktı. Derken tam ikindi namazı sırasında veya buna yakın bir zamanda (fethedeceği) beldeye yaklaştı. Güneş'e: "Sen bir memursun, ancak ben de bir memurum" dedi ve Allah'a yönelerek: "Ey Rabbim, şu güneşi bize durdur (da namazımız geçmesin!)" diye dua etti. Güneş, o yerlerin fethini Allah müyesser kılıncaya kadar durduruldu. Sonra elde edilen ganimetleri topladılar. Toplanan ganimetleri yemek üzere ateş geldi. Fakat ateş tatmadı bile. Bunun üzerine Peygamber:

"İçimizde ganimetten çalan bir hırsız var, her kabileden bir kişi bana biat etsin!" dedi. Bu suretle ona biat etmeye başladılar. Derken bir adamın eli peygamerin eline yapışıp kaldı."Hırsız bu kabilede. Kabilenin her ferdi bana teker teker biat etsin !" dedi.

Biat etmeye başladılar. İki veya üç kişinin eli O'nun eline yapıştı kaldı. "Ganimet hırsızı sizde" dedi.

Öküz başı kadar iri bir altın getirdiler. Ganimet yığınının içine o da atıldı. Ateş gelip ganimeti yedi.

Bilesiniz, bizden önce hiçbir ümmete ganimet helal kılınmamıştır. Ganimetleri Allah sadece bize helal kıldı. Bu da, bizde gördüğü aczimiz ve za'fımız sebebiyledir." Buhari, Humus 8, Nikah 58; Müslim, Cihad 32.

1107 Cihad GANİMETLER VE FEY "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün kalkıp gulûl'ü (yani ganimet malından çalma) hatırlattı, bunun kötülüğünü, günahının büyüklüğünü belirtti ve bu meyanda şunları söyledi:

"Sakın sizden birini, kıyamet günü, boynunda böğürmesi olan bir deve olduğu halde bana gelmiş: "Ey Allah'ın Resûlü, bana yardım et!" diye yalvarıyor ve kendimi de cevaben: "Senin için hiçbir şey yapamam, ben sana tebliğ etmiştim" der bulmayayım..." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu tarzda hayvanları ve diğer ganimet mallarını teker teker zikretti." Buhari, Cihad 189; Müslim, İmaret 24, (1831).

1108 Cihad GANİMETLER VE FEY "Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini haber verdi: "Kim ganimet hırsızını gizlerse bu da onun gibi olur." Ebu Davud, Cihad 146, (2716).

1109 Cihad GANİMETLER VE FEY "Abdullah İbnu Amr İbni'1- As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ganimet ele geçirilince, Hz. Bilal (radıyallahu anh)'e emrederdi, o da halka yüksek sesle duyulur, askerler de ganimet olarak ne ele geçirmişse getirip teslim ederdi. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) de önce beşte birini (humus) alır, geri kalanı taksim ederdi.

Bir gün, (Bilal'in) çağırmasından sonra bir adam kıldan mamul bir yular getirdi ve:

"Ey Allah'ın Resûlü, ganimet olarak biz de bunu ele geçirmiştik!" dedi.

"Sen, dedi, üç kere bağırdığı vakit Bilal'i işitmedin mi? O zaman niye getirmedin ?"

Adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a (gecikmenin sebebiyle ilgili olarak kabul görmeyen) özürler beyan etti. Ancak neticede şu cevabı aldı:

"Hayır! Bunu senden kabul etmiyorum. Kıyamet günü sen bununla birlikte geleceksin." Ebu Davüd, Cihad 144, (2712).

1110 Cihad GANİMETLER VE FEY "Yine Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ağırlıklarının başını bekleyen Kerkere denen bir zat vardı, derken vefat etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"O cehennemdedir!" buyurdu. Bu söz üzerine adamı görmeye gittiler. üzerinde, ganimetten çalınmış bir aba buldular." Buhari, Cihad 190; İbnu Mace, Cihad 34, (2849).

3217 sabır SABIR "Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: "Hanımım vefat etmişti. Bana, Muhammed İbnu Ka'b el-Kurazi, ta'ziye (baş sağlığı dilemek) maksadıyla uğradı. Ve şunu anlattı:

"Beni İsrail'de fakih, alim, abid, gayretli bir adam vardı. Onun çok sevdiği karısı vefat etmişti. Onun ölümüne adam çok üzüldü, öyle ki, bir odaya çekilip kapıyı arkadan kapattı, yalnızlığa çekildi, kimse yanına giremedi. Onun bu halini, Beni İsrail'den bir kadın işitti. Yanına gelip: "Benim onunla bir meselem var, kendisine bizat sormam lazım" dedi. Halk oradan çekildi. Kadın kapıda kalıp:

"Mutlaka görüşmem lazım" dedi. Birisi adama seslendi:

"Burada bir kadın var, senden birşeyler sormak istiyor, "mutlaka bizzat görüşmem lazım, bizzat sormam lazım" diyor. Herkes gitti kapıda sadece o kadın var ve ayrılmıyor." İçerdeki adam:

"O'na müsaade edin gelsin" dedi. Kadın yanına girdi. Ve:

"Sana bir şey sormak için geldim" dedi. Adam:

"Nedir o?" deyince, kadın anlattı:

"Ben komşumdan iareten bir gerdanlık almıştım. Onu bir müddet takındım ve iareten kullandım. Sonra onu benden geri istediler. Bunu onlara geri vereyim mi?" Adam:

"Evet, vallahi vermelisin!" dedi. Kadın:

"Ama o epey bir zaman benim yanımda kaldı. (Onu çok da sevdim)" dedi. Adam:

"Bu hal senin, kolyeyi onlara iade etmeni daha çok haklı kılıyor, zira onu iare edeli çok zaman olmuş" demişti(ki, bu cevabı bekleyen kadın) atıldı:

"Allah iyiliğini versin! Sen Allah'ın sana önce iare edip, sonra senden geri aldığı şeye mi üzülüyorsun? O, verdiği şeye senden daha çok hak sahibi değil mi?" dedi. Adam bu nasihat üzerine içinde bulunduğu duruma baktı (ve kendine geldi). Böylece Allah, kadının sözlerinden adamın istifade etmesini sağladı." Muvatta, Cenaiz 43, (1, 237).

3218 sabır SABIR "Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İşittiği şeyin verdiği ezaya aziz ve celil olan Allah'tan daha sabırlı kimse yoktur. Çünkü O'na şirk koşulur, evladlar nisbet edilir. O, yine de onlara afiyet ve rızık vermeye devam eder." Buhari, Edeb 71, Tevhid 3; Müslim, Sıfatu'l-Münafıkin 49, (2803).

3219 sabır SABIR "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Ben, peygamberlerden (aleyhimüsselam) birinin acıklı bir hikayesini anlatmış olan Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı şu anda sanki tekrar seyrediyor gibiyim. Demişti ki: "Kavmi ona şiddetle vurup yaralamıştı. O hem akan kanlarını siliyor, hem de: "Allahım, kavmimi mağfiret et, çünkü onlar bilmiyorlar" demişti." Buhari, İstitabe 4, Enbiya 50; Müslim, Cihad 105, (1792).

3220 sabır SABIR "Abdurrahman İbnu'l-Kasım anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Benim (yokluğumdan hasıl olan) musibet, müslümanları musibetlerinde teselli etmelidir."

Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Kim bir musibete uğrarsa, benim yokluğum sebebiyle maruz kaldığı musibetini hatırlasın. Çünkü bu, en büyük musibettir." Muvatta, Cenaiz 41, (1, 236).

3221 sabır SABIR "Yahya İbnu Vessab, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashabından bir yaşlıdan naklediyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İnsanlara karışıp onların ezalarına katlanan müslüman, onlara karışmayıp, ezalarına katlanmayandan hayırlıdır." Tirmizi, Kıyamet 56, (2509); İbnu Mace, Fiten 23, (4032).

3222 sıdk ve doğruluk SIDK VE DOĞRULUK "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sıdk insanı birr'e (Allah'ı razı edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah'ın indinde sıddik (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sorunda Allah'ın indinde yalancı diye kaydedilir." Buhari, Edeb 69; Müslim, Birr 102, 103, (2606, 2607); Muvatta, Kelam 16, (2, 989); Ebu Davud, Edeb 88, (4989); Tirmizi, Birr 46, (1972).

3223 sıdk ve doğruluk SIDK VE DOĞRULUK "Ebi'l-Cevzai rahimehullah anlatıyor: "Hasan İbnu Ali (radıyallahu anhüma)'ye: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan ne ezberledin?" diye sordum. Şu cevabı verdi:

"Aleyhissalatu vesselam'dan "Sana şüphe veren şeyi terket, emin olduğun şeye ulaşıncaya kadar git. Zira sıdk (doğruluk) kalbin itminanıdır, yalan şüphedir." Tirmizi, Kıyamet 61, (2520); Nesai, Eşribe 50, (8, 327, 328).

3224 sadaka ve nafaka SADAKA VE NAFAKANIN FAZİLETİ "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Temiz şeylerinden kim ne tasadduk ederse -ki Allah sadece temizi kabul eder- Rahman onu sağ eliyle alır -ki O'nun her iki eli de sağdır- bu sadaka bir tek hurma bile olsa, O, Rahman'ın avucunda dağdan daha iri oluncaya kadar büyür, tıpkı sizin bir tayı veya bir boduğu büyütmeniz gibi (O da sadakanızı büyütür)." Buhari, Zekat 8; Müslim, Zekat 63, (1014); Muvatta, Sadakat 1, (2, 995); Tirmizi, Zekat 28, (661); Nesai, Zekat 48, (5, 57); İbnu Mace, 28, (1842).

3225 sadaka ve nafaka SADAKA VE NAFAKANIN FAZİLETİ "Yine Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir adam boş bir arazide giderken bulut içinden gelen bir ses işitti: "Falancanın bahçesini sula!" diyordu. O bulut uzaklaşarak suyunu bir ketire (kayalığa) boşalttı. Derken oradaki sel yollarından biri bu suların tamamını akıtmaya başladı. Adam da suyun istikametini takiben yürüdü. Bir müddet sonra, suyu bahçesine çevirmek üzere elinde bir kürek, çalışan bir adam gördü. Ona:

"Ey Allah'ın kulu ismin ne?" diye sordu.

"Falan!" dedi. Bu isim, adamın buluttan işittiği isimdi. Bu sefer o sordu:

"Ey Allah'ın kulu, peki sen benim adımı niye sordun?"

"Ben sana şu suyu getiren buluttan bir ses işitmiştim, senin ismini söyleyerek "Falanın bahçesini sula!" diyordu. Sen bahçede ne yapıyorsun?"

"Madem ki sordun söyleyeyim. Ben bu bahçeden çıkan mahsule nezaret ederim. Ondan çıkan mahsulün üçte birini tasadduk ederim. Üçte birini ben ve ailem yeriz, üçte birini de bahçeye iade ederim" dedi." Müslim, Zühd 45, (2984).

3226 sadaka ve nafaka SADAKA VE NAFAKANIN FAZİLETİ "Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bir dirhem, yüzbin dirhemi geçmiştir."

"Bu nasıl olur, ey Allah'ın Resulü?" diye sordular. Şu cevabı verdi.

"Bir adamın iki dirhemi vardı. Bunlardan daha iyisini tasadduk etti. Diğeri ise, malının yanına varıp, malından yüzbin dirhem çıkardı ve onu tasadduk etti." Nesai, Zekat 49, (5, 59).

3227 sadaka ve nafaka SADAKA VE NAFAKANIN FAZİLETİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre, kendisine bir dilenci gelmiş o da dilenciye sormuştur:

"Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhissalatu vesselam'ın O'nun elçisi olduğuna şehadet ediyor musun?" Adam, "Evet!" deyince tekrar sormuştur: "Oruç tutuyor musun?" Adam tekrar "Evet!" demiştir. Bunun üzerine İbnu Abbas:

"Sen istedin. İsteyenin bir hakkı vardır. Bizim de isteyene vermek, üzerimize vazifedir" der ve ona bir elbise verir. Sonra ilaveten der ki:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim şöyle demişti: "Bir müslümana elbise giydiren her müslüman mutlaka Allah'ın hıfzı altındadır, ta o giydirdiğinden bir parça onun üzerinde bulundukça." Tirmizi, Kıyamet 42, (2485).

3228 sadaka ve nafaka SADAKA VE NAFAKANIN FAZİLETİ "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Bir bedevi gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Bana hicretten haber ver!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Vah sana! O ağır bir iştir. Senin develerin var mı?" dedi. adam, "Evet!" deyince:

"Zekatlarını veriyor musun?" diye sordu. Adam yine "Evet!" deyince:

"öyleyse sen o uzaklarda kal ve çalış, zira Allah senin amelinden hiçbir şeyi eksiltmeyecektir" buyurdu." Buhari, Zekat 36, Edeb 95; Müslim, İmaret 87, (1865); Ebu Davud, Cihad 1, (2477); Nesai, Bey'a 11, (7, 144).

3229 sadaka ve nafaka SADAKA VE NAFAKANIN FAZİLETİ "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:ç "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sadaka Rabbin öfkesini söndürür ve kötü ölümü bertaraf eder." Tirmizi, Zekat 28, (664).

3230 sadaka ve nafaka NAFAKA "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kulların sabaha erdiği her günde iki melek semadan iner ve bunlardan biri şöyle dua eder: "Ey İlahımız! İnfak edene halef (devam) ver." Diğeri de şöyle dua eder:

"Ey İlahımız! Cimriye de telef ver."

Bir başka rivayette: "Allah Teala Hazretleri şöyle der: "Ey Ademoğlu! Sen infak et, ben de sana infak edeyim" şeklinde gelmiştir." Buhari, Zekat 28; Müslim, Zekat 57, (1010).

3231 sadaka ve nafaka NAFAKA "Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Müslüman olan bir kul, sahib olduğu her bir maldan Allah yolunda bir çiftini infak ederse, cennetin kapıcıları onu mutlaka karşılar ve her biri kendi beklediği kapıdan girmesi için davet eder."

"Bu nasıl olur?" diye sorulmuştu, şöyle cevap verdi:

"Diyelim ki malı deve cinsindendir, iki deve; sığır cinsindendir, iki sığır (infak eder)." Nesai, Cihad 45, (6, 48-49).

3232 sadaka ve nafaka NAFAKA "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir dinar var Allah yolunda harcadın, bir dinar var köle azad etmede harcadın, bir dinar var fakirler için tasadduk ettin, yine bir dinar var onu da ailen için harcadın. İşte (hep hayırda harcanan) bu dinarların sana en çok sevap getirecek olanı ehlin için harcadığındır." Müslim, Zekat 39, (995).

3233 sadaka ve nafaka NAFAKA "Ebu Mes'ud el-Bedri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Müslüman kişi, ailesinin nafakası için harcar ve bundan sevap umarsa bu ona sadaka olur." Buhari, Nafakat 1, İman 41; Müslim, Zekat 48, (1002); Nesai, Zekat 60, (5, 69); Tirmizi, Birr 42, (1966).

3234 sadaka ve nafaka NAFAKA "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim ailesine Aşure günü geniş (cömert) davranırsa Allah da ona senenin geri kalan günlerinde geniş davranır."

Süfyan servi der ki: "Biz bunu denedik ve öyle bulduk." Rezin tahric etmiştir. (Cami'üs-Sağir (Şerhi Feyzu'l-Kadir'de mevcuttur) 6, 235.

3235 sadaka ve nafaka TASADDUK VE İNFAKA TEŞVİK "Harise İbnu Vehb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sadaka verin. Kişinin eline parayı alıp sadaka olarak vermek üzere çıktığı ve fakat kendisine bağışta bulunulan kimsenin "Bunu dün getirmiş olsaydın kabul ederdim, ama şu anda ona ihtiyacım yok'' diye cevap vereceği ve böylece sadakasını kabul edecek bir kimseyi bulamadan sadakası elinde olduğu halde geri döneceği zaman yakındır." Buhari, Fiten 24, Zekat 9; Müslim, Zekat 58, (1011); Nesai, Zekat 64, (5, 77).

3236 sadaka ve nafaka TASADDUK VE İNFAKA TEŞVİK "Ebu Müsa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Muhakkak ki insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o vakit kişi altından sadaka ile (çarşı pazar) dolaşır da bunu kendisinden sadaka olarak kabul edecek tek kişi bulamaz. O zaman, tek bir erkeğe kırk tane kadının tabi olduğunu ve kadınların çokluğu ve erkeklerin azlığı sebebiyle ona sığındıklarını görürsün.''" Buhari, Zekat 9; MüsIim, Zekat 59, (1012).

3237 sadaka ve nafaka TASADDUK VE İNFAKA TEŞVİK "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sadaka vermede acele edin. Çünkü bela sadakanın önüne geçemez.''" Rezin tahriç etmiştir. (Cami'u's-Sagir şerh-i Feyzu'I-Kadir'de mevcuttur) 3, 195).

3238 sadaka ve nafaka TASADDUK VE İNFAKA TEŞVİK "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah arzı yarattığı zaman, arz sallanmaya (tıpkı bir hurma ağacı gibi sağa sola) yalpalar yapmaya başladı, bunun üzerine dağlarla onu sabitleştirdi ve böylece arz istikrarını buldu. Melekler dağların şiddetine hayrette kaldılar.

"Ey Rabbimiz, dediler, dağlardan daha şiddetli bir mahluk yarattın mı?"

"Evet, buyurdu. Demiri yarattım.''

"Demirden daha şiddetli bir şey yarattın mı?'' dediler. Hak Teala:

"Evet! dedi. Ateşi yarattım.''

"Ateşten daha ağır bir şey yarattın mı?" diye yine sordular. Hak Teala:

"Evet, dedi, suyu yarattım! ''

"Sudan daha şiddetli bir şey yarattın mı?'' dediler. Hak Teala tekrar cevap verdi:

"Evet, rüzgarı yarattım.''

"Rüzgardan daha şiddetli bir şey yarattın mı?'' diye yine sordular. Hak Teala:

"Evet insanoğlunu yarattım'' dedi ve devam etti: "Eğer o, sağ eliyle sadaka verir, sol eli görmeyecek kadar gizlerse (daha şiddetlidir).''" Tirmizi, Tefsir, Muavvizateyn 2, (3366).

3239 sadaka ve nafaka TASADDUK VE İNFAKA TEŞVİK "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) minberde, sadakadan ve dilenmeye tevessül etmemekten bahsettiği sırada:

"Üstteki el, alttaki elden hayırlıdır!'' buyurdu. "Üstteki'' infak eden "alttaki'' de dilenen demektir.''" Buhari, Zekat 18; MüsIim, Zekat 94. (103 3 ); Muvatta, Sadaka 8, (2, 998) ; Ebu Davud, Zekat 28, (1648); Nesai, Zekat 52, (5, 61).

3240 sadaka ve nafaka TASADDUK VE İNFAKA TEŞVİK "Adiyy İbnu Hatim (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Yarım hurma ile de olsa kendinizi ateşten koruyun'' buyurdu.''"

3241 sadaka ve nafaka TASADDUK VE İNFAKA TEŞVİK "Bir rivayette de: "Sizden kim, bir yarım hurma ile de olsa ateşten korunabilirse, bunu yapsın'' buyurmuştur.''" Buhari, Zekat 10, 9, Menakıb 25, Edeb 34, Rikak 49, 51, Tevhid 24, 36; Müslim, Zekat 66-67, (1016); Nesai, 63, (5, 74-75).

3242 sadaka ve nafaka TASADDUK VE İNFAKA TEŞVİK "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün: "Ey Allah'ın Resülü! dendi, hangi sadaka daha üstündür?''

"Fakirin cömertliğidir. Sen bakımıyla mükellef olduklarından başla." Ebu Davud, Zekat 40, (1677).

3243 sadaka ve nafaka TASADDUK VE İNFAKA TEŞVİK "Said İbnu'l Müseyyeb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Sa'd İbnu Ubade (radıyallahu anh), Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek sordu:

"Senin hoşuna giden sadaka hangisidir?''

"Su!'' cevabını verdi.''" Ebu Davud, Zekat 41, (1679-1680).

3635 Abdest MEZİ "Sehl İbnu Hüneyf radıyallahu anh anlatıyor: "Ben mezi akıntısından epey bir sıkıntıda idim. Bu yüzden sık sık gusül yapıyordum. Sonunda Resulullah aleyhissalatu vesselam'a bu husustan sordum. Bana:

"Meziden dolayı sana abdest kafidir!" buyurdular.

"Ey Allah'ın Resülü! elbiseye değen meziden ne yapmalıyım?'' dedim.

"Bir avuç su alıp, bunu, mezinin değdiğini zannettiğin yerlere serpmen sana yeterlidir!" cevabını verdi.''" Ebu Davud, Taharet 83, (210); Tirmizi, Taharet 84, (115); İbnu Mace, Taharet 70, (506).

3636 Abdest MEZİ "Abdullah İbnu Sa'd el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan guslü gerektiren şeyler nelerdir, sudan sonra olan sudan sordum. Şu cevabı verdi:

"Bu mezidir. Her erkek mezi ifraz eder. Mezi akınca fercini ve husyelerini yıkarsın, ve namaz abdestiyle de abdest alırsın." Ebu Davud, Taharet 83, (211).

3637 Abdest MEZİ "Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Ben de (meziyi), kendimden ipek ipliği gibi iner görürdüm. Öyleyse bunu sizden biri görünce (telaşlanmayıp) zekerini yıkasın ve namaz abdestiyle abdest alsın." Burada meziyi kastetmiştir.- " Muvatta, Taharet 54, (1, 41).

3638 Abdest KUSMUK "Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir keresinde) kustu ve abdest aldı.'' Ma'dan der ki: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın azadlısı Sevban radıyallahu anh'a Şam camiinde rastladım. Bu meseleyi ona hatırlattım ve ondan (mahiyetini) sordum. Şu cevabı verdi:

Doğru söylemiş, o zaman abdest suyunu da Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kendilerine ben dökmüştüm." Ebu Davud, Savm 32, (2381); Tirmizi, Taharet 63, (87).

3639 Abdest KAN "Misver İbnu Mahreme'nin anlattığına göre: "Ömer İbnu'I-Hattab radıyallahu anh'ın hançerlendiği gece huzuruna girdi ve Ömer'i sabah namazı için uyandırdı. Ömer radıyallahu anh:

"Namazı terkedenin İslam'dan nasibi yoktur!'' buyurdu. Sonra Ömer, yarasından kan aktığı halde namaz kıldı.''" Muvatta, Taharet 51, (1, 3 9-40).

3640 Abdest KAN "Hz Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte Zatu'r-Rika' gazvesine çıktık. (Askerlerden) bir kişi, müşriklerden birinin hanımına temasta bulundu. Kocası da:

"Muhammed'in Ashabından kan dökmeden geri dönmeyeceğim'' diye yemin etti. Evinden çıkıp Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı takibe koyuldu. Resulullah aleyhissalatu vesselam bir verde mola verdi ve:

"Kim bizi (nöbet tutup) koruyacak?'' diye sordu. Muhacir ve Ensar'dan birer adam vazifeyi üzerlerine aldılar. ResuIullah aleyhissalatu vesselam, bunlara:

"Şu geçidin girişini tutun (orada bekleyin)!'' diye ferman buyurdu.

Bu iki zat, geçidin ağzına gelince Muhacirden olanı, yattı. Ensari de namaz kılmaya başladı.

Derken takipçi adam da oraya geldi. (Namazdaki nöbetçinin) silüetini görünce anladı ki, bu, askerlerin koruyucusudur, derhal bir ok attı ve ok, eliyle koymuşcasına hedefini buldu. Ensari oku çıkarıp (namazına devam etti). Müşrik (isabet ettiremedim düşüncesiyle atmaya devam etti.) Öyleki üçüncü okunu da attı. Ensari de (yaraya aldırmadan) aynı şekilde namazına devam etti. Bir müddet sonra arkadaşı uyandı. (Müşrik bunların iki kişi olduğunu görünce) yerinin farkına vardıklarını anladı ve kaçtı.

Muhacirden olan zat, Ensari arkadaşındaki kanı görünce:

"Sübhanallah! Sana ilk oku atınca beni niye uyandırmadın?" diye sordu. Arkadaşı:

"Öyle bir sure okuyordum ki, kesmek istemedim '' diye cevapladı.''" Ebu Davud, Taharet 79, (198).

3641 Abdest KADINA DEĞMEK "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kadınlarından birini öptü, sonra dönüp namaza gitti, abdest tazelemedi.

Urve rahimehullah der ki: "Kendisine: "Bu, sizden başka bir hanımı olmamalı!" dedim, Hz. Aişe gülmekle cevap verdi.''" Ebu Davud, Taharet 69, ( 178, 179,180); Tirmizi, Taharet 63, (86); Nesai, Taharet 121, (1,104); İbnu Mace, Tahşet 69, (502).

3642 Abdest KADINA DEĞMEK "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Erkeğin hanımını öpmesi ve ona eliyle dokunması hep mülamese (değme) sayılır. Öyleyse kim hanımını öperse veya eliyle dokunursa abdest alması gerekir." Bu rivayetin bir benzeri İbnu Mes'ud'dan gelmiştir." Muvatta, Taharet 64, (1, 43).

3643 Abdest KADINA DEĞMEK "Übeyy İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü, dedim, bir kimse hanımıyla cima yapsa fakat inzal olmasa yıkanması gerekir mi?"

"Kadına değen kısmını yıkar, sonra abdest alır ve namaz kılar!" buyurdular." Buhari, Gusl 29, Müslim, Hayz 85, (346).

3644 Abdest FERCE DEĞMEK "Talk İbnu Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına geldik. (Biz huzurlarında iken) bir adam geldi. Sanki o bir bedevi idi.

"Ey Allah'ın Resulü! dedi, kişi abdest aldıktan sonra zekerine değerse ne gerekir (abdesti bozulur mu, bozulmaz mı?) '' Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şu cevabı verdi:

"O, kendisinden bir parça değil midir?" Ebu Davud, Taharet 71, (182, 183); Tirmizi, Taharet 62, (85); Nesai, Taharet 120, (1,101). Bu metin Tirmizi'nindir.

3645 Abdest FERCE DEĞMEK "Büsre Bintü Saffan (radıyallahu anha) anlatıyor: "ResululIah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Zekerine değen abdest almadıkça namaz kılmasın.''" Tirmizi, Taharet 61, (82, 83, 84); Muvatta, Taharet 58, (1; 42); Ebu Davud, Taharet 70, (181); Nesai, Taharet 118, (1, 100).

3646 Abdest FERCE DEĞMEK "Mus'ab İbnu Sa'd İbni Ebi Vakkas (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Ben, Sa'd İbni Ebi Vakkas (radıyallahu anh)'a Kur'an tutuyordum. Bir ara kaşındım. Sa'd:

"Her halde zekerine değdin?'' dedi. Ben "evet!" deyince:

"Kalk, abdest al!'' emretti. Ben de gidip abdest alıp geri döndüm." Muvatta, Taharet 59, (1,42).

3647 Abdest FERCE DEĞMEK "Nafi rahimehullah anlatıyor: "Ben, bir sefer sırasında İbnu Ömer (radıyallahu anh)'le beraberdim. Güneş doğduktan sonra onun abdest alıp namaz kıldığını gördüm. Kendisine: "Bu, şimdiye kadar kıldığınızı hiç görmediğim bir namaz!'' dedim. Şu açıklamayı yaptı:

"Sabah namaz kılmak üzere abdest aldım sonra fercime dokundum. Sonra da abdest almayı unuttum (ve namaz kıldım. Şimdi bu durumu hatırlayınca) yeniden abdest alıp namazımı iade ettim.''" Muvatta, Taharet 60, (1, 42, 43).

3648 Abdest UYKU, BAYILMA, KENDİNDEN GEÇME "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah'ın ashabı uyurlar, sonra abdest almadan namaz kılarlardı:

(Enes'ten bunu rivayet eden) Katade'ye:

"Bu sözü Enes'ten bizzat işittin mi?" diye sorulmuştu:

"Vallahi evet!" diye te'yid etti." Müslim, Hayz 125, (376); Ebu Davud, Taharet 80, (200); Tirmizi, Taharet 58, (78).

3649 Abdest UYKU, BAYILMA, KENDİNDEN GEÇME "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıldığına göre, oturarak uyur, sonra kalkar, abdest almadan namaz kılardı." Muvatta

3650 Abdest UYKU, BAYILMA, KENDİNDEN GEÇME "Hz. Ali (radıyallahu ahh) anlatıyor: "Gözler, halkanın bağıdır, öyleyse uyuyan abdest alsın." Ebu Davud, Taharet 80, (203).

3651 Abdest UYKU, BAYILMA, KENDİNDEN GEÇME "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın anlattığına göre, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ı secde halinde uyurken görmüş ve hatta Resulullah (aleyhissalatu vesselam) horlayıp solumuş, sonra kalkıp (abdest almadan) namaz kılmıştır.

İbnu Abbas der ki:

"Ey Allah'ın Resulü dedim, siz uyudunuz, (abdestiniz bozulmuş olmalı değil mi)?" Bana şu açıklamayı yaptı: "Abdest, yatarak uyuyana gerekir. Zira yatarak uyuyunca mafsalları rahavet basar.''" Tirmizi, Taharet 57, (77); Ebu Davud, Taharet 80, (202); Nesai, Ezan 41, (2, 30).

3652 Abdest UYKU, BAYILMA, KENDİNDEN GEÇME "Ubeydullah İbnu Abdillah İbni Utbe anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin yanına girip, kendisine:

"Bana Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hastalığından bahsetmez misiniz?'' dedim.

"Elbette '' dedi ve anlattı: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın hastalığı ağırlaşmıştı. Bir ara:

"Halk namazı kıldı mı?'' diye sordu.

"Hayır ey Allah'ın Resülü, sizi bekliyorlar '' dedik.

"Benim için leğene su koyun!" emrettiler. Dediğini yaptık. Yıkandılar. Sonra kalkmaya çalıştı. Ancak üzerine baygınlık geldi. Az sonra açıldı. Tekrar: "Halk namazı kıldı mı?" diye sordu.

"Hayır, ey Allah'ın Resulü, sizi bekliyorlar!'' dedik. Halk oturmuş, yatsıyı kılmak üzere Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı bekliyordu."

Bu rivayet Buhari ve Müslim tarafından tahric edilen uzunca bir rivayetten bir parçadır." Buhari, Ezan 51, 39, 46, 47, 67, 68, 70, Vudü 45, Hibe 14, Farzu'1-Hums 4, Enbiya 19, Megazi 83, Tıbb 21, İti'sam 5; Müslim, Salat 90, (418); Nesai, İmamet 40, (2,101, 102).

3653 Abdest UYKU, BAYILMA, KENDİNDEN GEÇME "Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma), küsuf namazıyla ilgili rivayetinde der ki: "..Ben de (Resulullah'a uyarak) namaza durdum. (Namazı öylesine uzattı ki) üzerime baygınlık geldi. Başımın üzerine su dökmeye başladım."

Urve rahimehullah der ki: "Abdest almadı. ''" Buhari, Vudü 37 İlm 24, Küsuf , 10, 11, Sehv 9, Itk 3, İ'tisam 2; Müslim, Küsuf 11, (905).

3654 Abdest ABDEST GEREKTİREN "Ebu Hüreyre radıyallahu anh)'den nakledildiğine göre, Ebu Hüreyre mescidde abdest alırken yanına Abdullah İbnu Karız gelir. Ona, Ebu Hüreyre şu açıklamayı yapar: "Bir keş (kurumuş çökelek) parçası yedim, bu sebeple abdest alıyorum. Çünkü ben Resulallah aleyhissalatu vesselam'ın "Ateşte pişen şeyler yiyince abdes alın" dediğini işittim." Müslim, Hayz 90, (352); Nesai, Taharet 122, (1,105,106); Tirmizi, Taharet 58, (79); Ebu Davud, Taharet 76, (194). Bu, Müslim'in lafzıdır. Müslim'de Hz. Aişe'den de buna benzer bir rivayet mevcuttur.

3655 Abdest ABDESTİN TERKİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) koyun budu yedi ve namaz kıldı, abdest almadı.''

Buhari'nin bir başka rivayetinde: "Tencereden eliyle etli kemik aldı'' denmiştir. Müslim'in bir rivayetinde: "Budu kemirdi, sonra namaz kıldı, abdest tazelemedi'' denmiştir." Buhari, Vudü 50, Et'ime 18; Müslim, Hayz 91, (354); Muvatta, Taharet 91, (1, 25); Ebu Davud, Taharet 75, (187); Nesai, Taharet 123, (1, 108).

3656 Abdest ABDESTİN TERKİ "Amr İbnu Ümeyye ed-Damri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı gördüm, elindeki koyun budundan parça kesiyordu, ezan okundu. Hemen et dildiği bıçağı bırakıp namaza koştu, abdest almadı." Buhari, Vudü 50, Ezan 43, Cihad 92, Et'ime 20, 26; Müslim, Taharet 92, (355); Tirmizi, Et'ime 33, (1837).

3657 Abdest ABDESTİN TERKİ "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) çıktı, beraberinde ben de vardım. Ensardan bir kadına uğradı. Kadın ona bir koyun kesti. Bir tabak taze hurma getirdi, ondan yeyip sonra öğle için abdest aldı ve namaz kıldı. Sonra (namazdan) ayrıldı. Kadın ona koyundah arta kalan bir şeyler getirdi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onu da yiyip ikindiyi kıldı, bu sırada abdest almadı."

Ebu Davud ve Nesai'nin rivayetinde: "Resulullah'ın son iki icraatından biri ateşin değiştirdiğinden abdest almayı terketmekti'' denmiştir." Muvatta, Taharet 25, (1, 27); Tirmizi, Taharet 59, (80); Ebu Davud, Taharet 75, (191,192); Nesai, Taharet 23, (1,108). Bu Tirmizi'nin lafzıdır.

3658 Abdest ABDESTİN TERKİ "Ubeyd İbnu Sümame el-Muradi anlatıyor: "Abdullah İbnu'I-Haris İbni Cez' (radıyallahu anh), Mısır'a yanımıza geldi. Kendisi Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından idi. Mısır Camii'nde şu hadisi anlatırken işittim: "Ben, öyle hatırlıyorum ki, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la bir adamın evinde oturan yedi kişiden yedincisi veya altıdan altıncısıydım. Derken Bilal (radıyallahu anh) geçti ve ezan okudu. Biz de çıktık. Giderken bir adama uğradık tenceresi ateş üstündeydi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ona: "Tenceren yeterince pişti mi?'' diye sordu. Adam:

"Evet, annem babam sana feda olsun!" dedi. Resulullah bunun üzerine bir parça aldı. Çiğnemesi devam ederken namaz için iftitah tekbiri aldı. Ben bu sırada ona bakıyordum." Ebu Davud, Taharet 75, (193).

3659 Abdest ABDESTİN TERKİ "Süveyd İbnu'n-Nu'man (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hayber Seferine Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte çıktık. Hayber yakınlarında olan Sahba'ya vardığımız zaman Resulullah aleyhissalatu vesselam ikindi namazını kıldı. Namaz bitince yiyecek getirilmesini ferman buyurdu. Sadece kavut getirilmişti. Bunun su ile ıslatılmasını emir buyurdu.

Resulullah (aleyhissalatu vesselam)da, biz de ondan yedik. Sonra akşam namazına kalktı. Ağzını mazmaza etti. Biz de ağızlarımızı mazmaza ettik. Fakat abdest almadı." Buhari, Vudü 51, 54, Cihad 123, Megazi 35, 38, Et'ime 7, 9, 51; Muvatta, Taharet 20, (1, 26); Nesai, Taharet 124, (1, 108, 109).

3660 Abdest ABDESTİN TERKİ "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam süt içti. Ne mazmaza yaptı, ne abdest aldı; namazını kıldı."

3661 Abdest DEVE ETLERİ "Cabir İbnu Semure (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek:

"Koyun eti sebebiyle abdest alayım mı?'' diye sordu.

"Dilersen abdest al, dilemezsen alma!" diye cevap verdi. Adam bunun üzerine:

"Deve eti sebebiyle abdest alayım mı?'' diye sordu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu sefer:

"Evet, deve eti sebebiyle abdest al!" cevabını verdi. Adam tekrar:

"Koyun ağıllarında namaz kılayım mı?'' diye bir başka sual sordu:

"Evet!'' cevabını aldı. Tekrar sordu:

"Pekala, deve ağıllarında namaz kılayım mı?''

"Hayır!'' buyurdu Aleyhissalatu vesselam." Müslim, Hayz 97, (360).

6193 mescidler NAMAZA YÜRÜYEREK GİTMEK "Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim evinden namaz kılmak üzere çıkar ve: "Ey Allahım! Senden isteyenlerin senin katındaki hakkı için ve şu yürüyüşümün hakkı için senden istiyorum. Ben kibirlenmek, böbürlenmek veya görsünler, desinler gibi adi maksadlarla evden çıkmış değilim. Senin gazabından sakınmak, rızanı kazanmak için evden çıktım. Öyleyse beni ateşten korumanı istiyorum, günahlarımı bağışlamanı talep ediyorum. Çünkü senden başka günahları affeden yoktur" diye dua eder, (yalvar yakar olursa) Allah Teala hazretleri, ona (rahmet) yüzüyle teveccüh eder ve yetmişbin melek de kendisi için istiğfar eder."

6194 mescidler NAMAZA YÜRÜYEREK GİTMEK "Hz. Enes İbnu Malik anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Karanlık gecelerde mescidlere müdavim olanların, Kıyamet gününde tam bir nura kavuşacaklarını müjdele!"

6195 mescidler MESCİDE UZAK EV DAHA SEVAPLI "İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Ensar (dan birkısmının) evleri mescidden uzakta idi. Bunlar mescidin yakınına gelmek istediler. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu. (Mealen):

"Onların önden gönderdiklerini ve geride bıraktıklarını (eserlerini,ihmal etmeksizin) yazmaktayız" (Yasin 12). İbnu Abbas der ki: "Bunun üzerine onlar yerlerinde kaldılar."

6196 mescidler CEMAATTEN GERİ KALMAMALI "Usame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir kısım. (tenbel) adamlar, ya cemaati terketmekten vazgeçerler yahut da ben onların evlerini (başlarına) yakacağım."

6197 mescidler YATSI VE SABAH NAMAZLARININ CEMAATİ "Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir mescidde cemaatle yatsının ilk rek'atini kaçırmadan kırk gece namaz kılarsa Allah Teala hazretleri, bu namazlar vesilesiyle onun için ateşten bir azadlık yazar."

6198 mescidler MESCİDE DEVAM VE NAMAZLARI BEKLEME "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Müslüman bir kimse, namaz ve zikir için mescidi vatan edindiği (çokca gitmeyi alışkanlık haline getirdiği) zaman Allah'ın onun bu halinden duyduğu sevinç, tıpkı gurbette adamı olan kimselerin onun yanlarına dönmesiyle (kavuşmaktan) duydukları sevinç gibidir."

6199 mescidler MESCİDE DEVAM VE NAMAZLARI BEKLEME "Abdullah İbnu Amr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte akşam namazını kılmıştık.. Namazdan sonra dileyenler evlerine döndü, dileyenler de yerinde kaldı. (Çok geçmeden) Resulullah aleyhissalatu vesselam koşarcasına ve hızlı hızlı nefes alarak, diz kapakları da açılmış bir halde geldi. Bize dediler ki: "Müjdeler olsun! İşte Rabbiniz! Sema kapılarından bir kapı açmış, meleklere karşı sizlerle iftihar ediyor ve diyor ki: "Kullarıma bakın! Farzlarını eda ettiler. Şimdi de diğer namazı beklemekteler!"

6200 namaz NAMAZDA İSTİAZE VE KIRAAT "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Allahümme inni euzü bike mine'ş-şeytani'r-racim ve hemzihi ve nefhihi ve nefsihi "Allahım, şeytan-ı racimden, onun dürtmelerinden, telkinlerinden, atacağı kibirden sadece sana sığınırım" diye dua ederdi."

6201 namaz KIRAATA NE İLE BAŞLANIR? "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam namazın kıraatini "Elhamdulillahi Rabbi'l-alemin..." ile başlatırdı."

6202 namaz CUMA GÜNÜ SABAH NAMAZINDA KIRAAT "Mus'ab İbnu Sa'd'ın babası Sa'd İbnu Ebi Vakkas ve İbnu Mes'ud radıyallahu anhüm'ün anlattıklarma göre: "Resulullah aleyhissalatu vesselam cuma günü sabah namazında "Elif-lam-mim tenzil ve Hel eta a'le'l-İnsan" surelerini okurdu."

6203 namaz ÖĞLE VE İKİNDİDE KIRAAT "Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabından Bedir savaşına katılanlardan otuz tanesi toplanarak aralarında: "Gelin, Resulullah'ın namazda sessiz okuduğu kıraatın kaç ayet olduğunu kıyaslayarak tesbit edelim" dediler. Bu hususta iki kişi bile ihtilaf etmedi. Aleyhissalatu vesselam'ın öğle namazında okuduğu ayetin miktarını kıyas suretiyle hesaplayıp otuz ayet kadar olduğunu tesbit ettiler. İkinci rekatte okuduğu bunun yarısı kadardı. Aynı ölçümü ikindi namazı için de yaptılar. İkindinin kıraati öğlenin son iki rekatındaki kıraatin yarısı kadardı."

6204 namaz AKŞAM NAMAZINDA KIRAAT "İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam akşam namazında "Kul ya eyyühe'l-kafirün" ve "kul hüvallahu ahad" surelerini okurdu."

6205 namaz İMAMIN ARKASINDA KIRAAT "Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İster farz ister nafilelerde olsun her rekatte "elhamdulillahi Rabbi'l-alemin" suresi ile bir başka sure okumayanın namazı namaz değildir."

6206 namaz İMAMIN ARKASINDA KIRAAT "Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İçinde Fatiha suresi okunmayan her namaz noksandır, noksandır."

6207 namaz İMAMIN ARKASINDA KIRAAT "Ebu'd-Derda radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Bir adam kendisine: "Namazda imam okurken ona uyan kimse de Kur'an'dan okur mu?" diye sormuş, o da şu cevabı vermiştir: "Bir adam, Aleyhissalatu vesselam'a her namazda kıraat var mı ?" diye sormuştu da Aleyhissalatu vesselam'dan: "Evet!" cevabını almıştı. Bunun üzerine cemaatten biri de: "Bu vacip oldu" demişti."

6208 namaz İMAMIN ARKASINDA KIRAAT "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Kim imama uymuş ise, imamın kıraatı onun da kıraatidir" buyurdular."

6209 namaz AMİN'İ CEHREN SÖYLEMEK "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "İnsanlar amin demeyi terkettiler. Halbuki Resulullah aleyhissalatu vesselam, namazda "gayri'l mağdubu aleyhim ve la'd-dallin" deyince amin derdi, bunu ön saftakiler işitirdi, sonra mescid amin sesiyle dalgalanırdı."

6210 namaz AMİN'İ CEHREN SÖYLEMEK "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın "Ve la'd-dallin" deyince amin dediğini işittim."

6211 namaz AMİN'İ CEHREN SÖYLEMEK "Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre: "Resulullah aleyhissalatu vesselam:

"Yahudiler, sizi, selamınız ve amin deyişiniz sebebiyle kıskandıkları kadar bir başka şey için kıskanmamışlardır" buyurmuşlardır."

6212 namaz AMİN'İ CEHREN SÖYLEMEK "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Yahudiler sizi, amin deyişiniz kadar bir başka şey için kıskanmazlar. Öyleyse amin sözünü çok söyleyin."

6213 namaz RÜKUYA GİDERKEN RUKUDAN KALKARKEN ELLERİ KALDIRMA "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın, namazda, iftitah tekbiri sırasında ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırdığını gördüm. Rüku sırasında da, (rükudan) secdeye gitme) sırasında da aynı şekilde kaldırıyordu."

6214 namaz RÜKUYA GİDERKEN RUKUDAN KALKARKEN ELLERİ KALDIRMA "Umayr İbnu Habib radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam farz namazda, her tekbir ile beraber ellerini kaldırırdı."

6215 namaz RÜKUYA GİDERKEN RUKUDAN KALKARKEN ELLERİ KALDIRMA "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, her tekbir sırasında ellerini kaldırırdı."

6216 namaz RÜKUYA GİDERKEN RUKUDAN KALKARKEN ELLERİ KALDIRMA "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, namaza girdiği vakit ve rükuya giderken ellerini kaldırırdı."

6217 namaz RÜKUYA GİDERKEN RUKUDAN KALKARKEN ELLERİ KALDIRMA "Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma, namaza başlarken ellerini kaldırırdı. Rükuya gidince, rükudan başını kaldırınca aynı şekilde ellerini kaldırırdı ve derdi ki:

"Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı bu şekilde yapıyor gördüm." İbrahim İbnu Tahman ellerini kulaklarına kadar kaldırırdı."

6218 namaz NAMAZDAKİ RÜKU "Ali İbnu Şeyban radıyallahu anh anlatıyor: "Kavmimizin heyetiyle Resulullah aleyhissalatu vesselam'a geldik. Ona biat ettik ve arkasında namaz kıldık. Aleyhissalatu vesselam namazını tam yapmayan yani rüku ve secdede belini düzgün tutmayan bir adama gözünün ucuyla baktı. Resulullah namazı kılınca: "Ey müslümanlar, rüku ve secdede belini düzgün tutmayan kimsenin namazı namaz değildir" dedi."

6219 namaz NAMAZDAKİ RÜKU "Vabısa İbnu Ma'bed radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı namaz kılarken gördüm, rüku yapınca sırtını (başını) dümdüz yapıyordu. Öyle ki üzerine su dökülecek olsa öyle sabit kalacaktı."

6220 namaz ELLERİ DİZLER ÜZERİNE KOYMA "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam rüku sırasında ellerini diz kapakları üzerine koyar, pazularını da (karnından yanlara doğru) uzaklaştırırdı."

6221 namaz RÜKUDAN DOĞRULURKEN NE OKUMALI? "Ebu Cuheyfe anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam namazdayken, yanında nasiblerden bahis açıldı. Bir adam: "Falanın nasibi atlardadır" dedi. Bir diğeri: "Falanın nasibi de develerdedir" dedi. Bir başkası da: "Falanın nasibi koyunlardadır" dedi. Bir diğeri "Falanın nasibi kölededir" dedi. Aleyhissalatu vesselam namazını kılıp son rek'at(ın rükuun)dan başını kaldırınca: "Ey Rabbimiz! Semavat ve arz dolusu, daha başka dileyeceğin şeyler dolusu hamdimiz sanadır. Ey Rabbimiz! Senin verdiğine mani olacak yoktur. Men ettiğin şeyi de verecek yoktur. Nasib sahibinin de bir faydası yoktur. Nasibi veren de sensin" dedi ve Aleyhissalatu vesselam onlara, dediklerinin doğru olmadığını duyurmak için sesini nasib kelimesinde uzattı."

6222 namaz İKİ SECDE ARASINDA OTURMA "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bana: "Başını secdeden kaldırınca, köpeğin ayaklarını dikip mak'adının üzerine oturduğu şekilde oturma. Kabalarını ayaklarının arasına al ve ayaklarının üst kısmını yere yapıştır" buyurdular."

6223 namaz İKİ SECDE ARASINDA NE DEMELİ? "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam gece namazında, iki secde arasında: "Rabbi'ğ-fir li ver'hamni vecburni ve'rzukni verfa'ni (Rabbim! Beni mağfiret et, bana rahmet buyur, kırıklarımı iyileştir hana rızık ver derecemi yükselt)" diye dua ederdi."

6224 namaz PEYGAMBER'E SALAVAT "Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh şöyle dedi: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a salavat okuyunca salavatı güzel yapın. Zira siz bilemezsiniz, belki bu salavatınız ona arzedilir."

Kendisine: "Öyleyse (güzel olan salavatı) bize öğretin!" dediler. O da: "Şöyle söyleyin: Allahümme'c'al salateke ve rahmeteke ve berekatike ala seyyidi'l-mürselin ve imami'l-Muttakin ve hatemi'n-nebiyyin Muhammedin abdike ve Resulike imamı'l-hayri ve kaidi'l-hayrı ve Resulir-rahmeti.

Allahümme'b'ashu makamen mahmuden yağbituhu bihi'l-evvelin ve'l-ahirün.

Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammedin kema sallayte ala İbrahime ve ala al-i İbrahime inneke hamidun mecid.

Allahümme barik ala Muhammedin ve ala ali Muhammedin kema barekte ala İbrahime ve ala al-i İbrahime inneke hamidun mecid.

(Allahım salatını, rahmetini, bereketlerini peygamberlerin efendisi, muttakilerin imamı ve peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed'e kıl. O senin kulun ve elçindir, hayrın imamı, hayrın komutanı, ve rahmet peygamberidir.

Allahım! Onu makam-ı Mahmud üzere dirilt, ondan önce gelenler de sonra gelenler de bu makamı sebebiyle ona gıbta ederler.

Allahım! Muhammed'e, Muhammed'in aline salat et, tıpkı İbrahim'e ve İbrahim'in aline salat ettiğin gibi. Sen hamid ve mecidsin.

Allahım, Muhammed'i ve Muhammed'in alini mübarek kıl, tıpkı İbrahim'i ve İbrahim'in alini mübarek kıldığın gibi, sen hamid ve mecidsin)."

6225 namaz PEYGAMBER'E SALAVAT "Amr İbnu Rabi'a radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bana salavat okuyan bir mü'min yoktur ki ona melekler rahmet duası etmemiş olsun. Bu, bana salavat okuduğu müddetçe devam eder. Öyleyse kul bunu, ister az ister çok yapsın!"

6226 namaz PEYGAMBER'E SALAVAT "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bana salavat okumayı unutursa, cennetin yolunu terketmiş olur."

6227 namaz TEŞEHHÜDDE NE OKUMALI? "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir adama: "Namazda (oturunca) ne diyorsun?" diye sordu. Adam: "Ben teşehhüdü okurum, sonra Allah'tan cenneti isterim, ateşe karşı O'na sığınırım. Ama vallahi, ben ne senin mırıldanmalarını ne de Muaz'ın mırıldanmalarını (sessizce yapılan dualar) bilmiyorum" dedi.

Aleyhissalatu vesselam: "Biz de aynı şeyler etrafında mırıldanıyoruz" buyurdu."

6228 namaz TEŞEHHÜDDE İŞARET "Vail İbnu Hucr radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı gördüm. Teşehhüdde (sağ elinin) baş ve orta parmaklarını halka etmiş, bunları takiben gelen şehadet parmağını kaldırıp onunla dua ederken gördüm."

6229 namaz NAMAZDA SELAM "Ammar İbnu Yasir radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (namazın sonunda) sağına ve soluna selam veriyor, bu sırada yanağının beyazı görülecek kadar başını çeviriyordu. Selamda: "Esselamu aleyküm ve rahmetullahi, essalamu aleyküm ve rahmetullahi" diyordu."

6230 namaz NAMAZDA SELAM "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Bize Hz. Ali Cemel günü, öyle bir namaz kıldırdı ki, bu bize Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın namazını hatırlattı. Biz o namazı ya unutmuştuk yahut da tamamen terketmiştik. Zira Ali, sağına da soluna da selam verdi."

6231 namaz NAMAZDA TEK TARAFA SELAM "Sehl İbnu Sa'd es-Saidi radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (namazın sonunda) bir kere önüne selam verdi."

6232 namaz NAMAZDA TEK TARAFA SELAM "Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı namaz kılarken gördüm. (Namazdan çıkarken) bir kere selam vermişti."

6233 namaz SELAMDAN SONRA NE OKUMALI? "Ümmü Seleme radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, sabah namazını kılınca, selam verirken şöyle derdi: "Allahümme es'elüke ilmen nafi'an ve rızken tayyiben ve amelen mütekabbelen. (Ey Rabbim! Senden faydalı ilim, temiz rızık ve makbul amel talep ediyorum."

6234 namaz NAMAZDAN ÇIKIŞ "Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın (namazdan çıkınca bazan) sağından, (bazan) solundan dönüp gittiğini gördüm."

6235 namaz NAMAZ KILANIN ÖNÜNDEN GEÇİLMEZ "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Biriniz, namaz kılan kardeşinin önünden geçmesinde nasıl bir günah bulunduğunu bilseydi, o adımı atmaktansa yüz yıl yerinde kalmak(nazarında) daha hayırlı olurdu."

6236 namaz ÖNDEN GEÇEN NAMAZI BOZAR MI? "Ummü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam ümmü Seleme'nin hücresinde namaz kılıyordu, önünden, Ebu Seleme'nin oğlu Ömer veya Abdullah geçmek istedi. Resulullah aleyhissalatu vesselam eliyle işaret etti. Çocuk geri döndü. Derken Zeyneb Bintu Ümmü Seleme geçmek istedi. Resulullah eliyle ona da işaret etti. Ama kızcağız geçti. Aleyhissalatu vesselam namazı kılınca: "Kadınlar (muhalefette ve istediklerini yapmada erkeklerden) baskındırlar" buyurdular."

6237 namaz ÖNDEN GEÇEN NAMAZI BOZAR MI? "Hz. Ebu Hureyre ve Abdullah İbnu Muğaffel radıyallahu anhuma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam "(Namaz kılanın önünden geçen) kadın, köpek ve eşek, namazı keser" buyurdular."

6238 namaz ÖNDEN GEÇEN NAMAZI BOZAR MI? "Hasen el-Urani anlatıyor: "Hz. İbnu Abbas radıyallahu anhüma'nın yanında namazı kesen şeyler mevzubahis edilmiş, bu meyanda köpek, eşek ve kadın da sayılmıştı. Şunu söyledi: "Oğlak hakkında ne dersiniz? Aleyhissalatu vesselam, bir gün namaz kılıyordu, önünden bir oğlak geçecekti, Reslullah ondan evvel davranarak ileri geçip kıble duvarı ile arasını kapattı ve geçmesine mani oldu."

6239 namaz İMAMDAN ÖNCE RÜKU, SÜCUD "Ebu Musa anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ben artık ihtiyarladım. Ben rükuya gittim mi siz de rükuya gidin. Rükudan kalktım mı siz de kalkın. Secde yaptım mı siz de secde yapın. Benden önce rüku ve secdeye giden kimseyi görmeyeyim."

6240 namaz NAMAZIN MEKRUHLARI "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kişinin namazda iken (yapışan öteberiyi gidermek için) alnını silme işini çok yapması namazın edebine aykırıdır."

6241 namaz NAMAZIN MEKRUHLARI "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Namazda iken sakın parmaklarını çıtlatma!"

1111 Cihad GANİMETLER VE FEY "Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hayber Savaşı sırasında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından biri öldürülmüştü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a haber verildi.

"Arkadaşınız üzerine namaz kılnız!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sözü üzerine, halkın çehresi değişmiş, (bir soğukluk çökmüştü). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) açıkladı:

"Arkadaşımız Allah için cihad sırasında ganimetten çalmıştı !"

Bunun üzerine, maktülün eşyasını karıştırdık. Yahudilere ait boncuk kolyelerden iki dirhem bile etmeyen bir kolyeyi çalmış olduğunu gördük." Muvatta, Cihad 23, (2, 458); Ebu Davud, Cihad 143, (2710), Nesai, Cenaiz 66, (4, 64); İbnu Mace, Cihad 34, (2848).

1112 Cihad GANİMETLER VE FEY "Salih İbnu Muhammed İbni Zaide anlatıyor: "Mesleme (radıyallahu anh) ile birlikte Rum diyarına girdik. Ganimetten çalan bir adam getirildi. Mesleme, bu mesele hakkında Salim'e sordu. Salim şu cevabı verdi:

"Babam'ı (Abdullah İbnu Ömer) (radıyallahu anhüma) dinledim, babası Ömer (radıyallahu anh)'den naklen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şu sözünü rivayet etmişti:

"Kim ganimetten çalarsa, (bütün) eşyasını yakın, kendisini de dövün."

Salih İbnu Muhammed devamla der ki: "Adamın eşyası arasında bir Mushafbulduk. Salim'e bunun hakkında da sorduk (yakalım mı? diye).

"Onu satıp, bedelini tasadduk edin!"buyurdu." Tirmizi, Hudüd 28, (1461); Ebu Davüd, Cihad 145, (2713).

1113 Cihad GANİMETLER VE FEY "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), Ebu Bekir ve Ömer (radıyallahu anhüma), ganimet hırsızının mallarını yaktılar ve kendisini de dövdüler." Ebu Davud, Cihad 145, (2715).

1114 Cihad GANİMETLER VE FEY "Asım İbnu Küleyb (rahimehullah) babası (Küleyb)'den o da ensari birinden naklederek anlatıyor: "Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte bir sefere çıkmıştık. Sefer sırasında şiddetli bir kıtlık ve sıkıntıya maruz kaldık. Derken, bir ganimet ele geçirdik. Askerler, onu hemen yağmalayıverdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), yaya olarak (teftiş maksadıyla) yanımıza geldiğinde tencerelerimiz kaynamaya başlamıştı bile. Yayı ile tencereleri deviriverdi. Etleri de toprağa buladı. (Hepsini böylece yenmeyecek hale getirdikten) sonra şu açıklamayı yaptı:

"Yağma malı, laşeden daha helal değildir" veya (şöyle demişti):

"Laşe, yağma malından daha helal değildir." (Rivayetin sonundaki) şek ravilerden Hennad'a aittir." Ebu Davud Cihad 138, (2705).

1115 Cihad GANİMETLER VE FEY "Sa'b İbnu Cessame anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Koruluk ittihazı sadece Allah ve Resûlü'ne ait (bir hak)dır." Buhari, Şirb 11, Cihad 146; Ebu Davud, Harac 39, (3083, 3084).

1116 Cihad GANİMETLER VE FEY "Bir rivayette, Şihabu'z-Zühri şöyle demiştir: "Bize ulaşan habere göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Nakii, Hz. Ömer (radıyallahu anh) de Seref ve Rebeze'yi hima ilan etmişlerdir." Buhari, Şirb 11].

1117 Cihad GANİMETLER VE FEY "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) buyurmuştur ki: "Cahiliye devrinde taksim edilmiş olan her mal, taksim edildiği şekil üzeredir. İslam döneminde yapılan taksimat, İslam'ın taksim esasına göredir." Ebu Davud, Feraiz 11, (2914); İbnu Mace, Rühün 21, (2485).

1118 Cihad GANİMETLER VE FEY "İmam Malik, Sevr İbnu Zeyd ed-Dili'den mürsel olarak rivayet ettiğine göre ed-Dili demiştir ki: "Bana Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediği ulaştı: "Hangi ev veya arazi, cahiliye devrinde taksim edilmiş ise, artık o, cahiliye taksimi üzerinedir. Ancak hangi ev veya arazi, taksim edilmeden İslam'a girmiş ise, artık onun taksimi islam'a göre yapılır." Muvatta, Akdiye 35, (2, 746)].

1119 Cihad GANİMETLER VE FEY "Nafi; İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıyor: "İbnu Ömer'in bir kölesi kaçarak Rum diyarına geçti. Bilahare, Halid İbnu'l-Velid (radıyallahu anh) Rumlara galebe çaldı. (Esirler arasında, kaçan bu köle de vardı) Halid köleyi İbnu Ömer'e iade etti. Onun kaybolan bir atı vardı. (Askerler) onu da ele geçirdiler. Halid atı da İbnu Ömer'e iade etti" (Bu rivayetin lafzı Buhari'nin rivayetine uygundur.)

Bir rivayette: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) zamanında kaçan bir at mevzubahistir."

Muvatta'nın bir rivayetinde, düşman tarafından ganimet edildikten sonra ele geçirilen bir köle ve at mevzubahistir. Bunlar, taksimden önce eski sahibine iade edilebilirler.

Ebu Davud, köleyi mevzubahis eder ve Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in taksime tabi tutmadan eski sahibine iade ettiğini belirtir." Buhari, Cihad 187; Muvatta, Cihad 17, (2, 452); Ebu Davud, Cihad 135, (2698, 2699); İbnu Mace, Cihad 15, (2748).

1120 Cihad GANİMETLER VE FEY "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Biz gazvelerimiz sırasında, bal ve kuru üzüm elde ederdik ve bunları (taksim edilmek üzere, diğer ganimet mallarının yanına) kaldırmaz, yerdik." Buhari, Humus 20

1121 Cihad GANİMETLER VE FEY "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a içerisinde boncuk bulunan bir dağarcık getirildi. Boncukları Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), hür ve cariye kadınlar arasında dağıttı." Hz. Aişe devamla der ki: "Babam da (boncuğu) hür köle ayırımı yapmadan kadınlara dağıtırdı." Ebu Davud, Harac 14, (1952).

1122 Cihad GANİMETLER VE FEY "El-Misver İbnu Mhreme (radıyallahu anhüma)'ye Amr İbnu Avf (radıyallahu anh) şunu anlatmıştır: "Resûlullah (aleyhissalam vesselam) Ebu Ubeyde (radıyallahu anh)'yi Bahreyn'e, oranın cizyesin getirmek üzere yolladı. Mallarla dönünce Ensar geldiğini işitti. Sabah namazını Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le kıldılar. Namaz bitince, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın etrafını sardılar. Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam) tebessüm buyurdular ve: "Öyle zannediyorum, Ebu Ubeyde'nin bir şeyler getirdiğini işittiniz" dedi. Hep birlikte: "Evet!" dediler. Bunun üzerine şunları söyledi:

"Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümid edin. Allah' a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helak oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinde korkuyorum." Buhari Rikak 7, Cizye 1, Megazi 11; Müslim, Zühd 6, (2961); Tirmizi, Kıyamet 29, (2464).

1123 Cihad GANİMETLER VE FEY "Sa'lebe İbnu Ebi Malik anlatıyor: "Ömer İbnu'1-Hattab (radıyallahu anh), bir kısım bürgüyü Medineli kadınlar arasında taksim etmişti, geriye güzel bir bürgü kaldı. Yanındakilerden bazıları kendisine:

"Ey müminlerin emiri, bunu da senin yanında bulunan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kızına ver" dediler. Bununla, Hz. Ali (radıyallahu anh)'in kızı Ümmü Gülsüm'ü kastediyorlardı. Hz. Ömer onlara:

"Ümmü Selit, buna daha çok hak sahibidir. Zira o, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a biat etmişti ve Uhud Savaşı'nda bize kırbalarla su taşıyordu" dedi." Buhari, Megazi 22, Cihad 66.

1124 Haraç GANİMETLER VE FEY "Hz. Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) sordular: "İçinizden kime şehid dersiniz?" "Ey Allah'ın Resulü, dediler, Allah yolunda öldürülen şehiddir." "Öyleyse, dedi, Resulullah (aleyhissalatu vesselam), ümmetimin şehidleri azdır." "Peki, dediler, daha kimler şehiddir, Ey Allah'ın Resulü?" "Allah yolunda öldürülen şehiddir. Allah yolunda ölen şehiddir. Taunda ölen şehiddir. Karnı sebebiyle ölen şehiddir, boğularak ölen şehiddir." Mualim, Imaret 165, (1915); Muvatta, Salatu'l-Cema'a 6, (1, 131); Tirmizi, Cenaiz 65, (1063).

1125 Haraç GANİMETLER VE FEY "İmam Malik ve Tirmizi'nin kaydettikleri bir rivayette Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmaktadır: "şu beş kişi şehiddir, (deyip önceki hadiste geçenleri saydıktan sonra): Yıkıntı altında kalan da şehiddir" diye ilave etti. Hz.Cabir (radiyallahu anh)'den gelen bir rivayette: "Karnında çocuğu olduğu halde ölen kadın da şehiddir" buyrulmuştur. Abdullah İbnu Amr İbrnu'l-As (radiyallahu anhuma) tarafından rivayet edilen bir diğer sahih hadiste: "malını müdafaa ederken öldürülen şehiddir" buyurulmuştur." Muvatta, Salatu'l-Cema'a 6, (1, 131); Tirmizi, Cenaiz 65, (1063).

1126 Haraç GANİMETLER VE FEY "Ümmü Haram (radiyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Deniz tutması sebebiyle (gemide) kusan kimseye şehid sevabı verilir. Boğularak ölene de iki şehid sevabı vardır. " Ebu Davud, Cihad 10, (2493).

1127 Haraç GANİMETLER VE FEY "Said İbnu Zeyd (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'i dinledim şöyle buyurdular: "Kim malını müdafaa sırasında öldürülürse şehiddir. Kim kanını müdafaa sırasında öldürülürse şehiddir. Kim dinini müdafaa sırasında öldürülürse şehiddir. Kim ailesini müdafaa sırasında öldürülürse o da şehiddir." Tirmizi, Diyat 22, (1418,1421); Ebu Davud, Sunnet 32, (4772); Nesai, Tahrim 22, (7,115,116); İbnu Mace, Hudud 21, (2580).

1128 Haraç GANİMETLER VE FEY "Ebu Sellam, sahabeden birinden rivayet etmektedir: "Cuheyne'den bir mahalle üzerine baskın yaptık. Müslümanlardan biri, (teke tek vuruşmak üzere) onlardan bir adam taleb etti. (Bir cengaver gelince) hemen kılıncıyla saldırıya geçti. Ancak hata yaptı ve kılıncı kendisine isabet etti. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Ey Müslümanlar, kardeşinize (yardım edin)" diye bağırdı. Halk ona doğru koşuştu. Ama ölmüştü. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onu elbisesi ve kanı ile birlikte sardı, üzerine namaz kıldı ve defnetti. "Ey Allah'ın Resulü, bu şehid midir?" diye sordular. "Evet o şehiddir ve ben ona bu hususta şahidim" cevabını verdi." Ebu Davud, 40, (2539).

1129 Haraç GANİMETLER VE FEY "İrbaz İbn Sarıye (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şehidlerle yataklarında ölenler, taundan ölenler hakkında Cenab-ı Hakk'a birbirlerini şikayet ederler. Şehidler: "Onlar bizim kardeşlerimizdir, onlar da bizim gibi öldürüldüler!" derler. Yataklarında ölenler de: "Onlar bizim kardeşlerimizdir, bizim gibi öldüler!" derler. Rabbimiz onlara şöyle seslenir: "Yaralarına bakın, öldürülenlerin yaralarına benziyorlarsa onlardandırlar ve onlarla beraber olurlar!" Bakılır ve onlardaki yaranın, öbürlerininki gibi olduğu görülür. " Nesai, Cihad 36, (6, 37-38).

1130 Haraç GANİMETLER VE FEY "İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "(Babam) Ömer İbnu'l-Hattab (radiyallahu anh) şehid olduğu halde yıkandı, kefenlendi, üzerine namaz kılındı." Muvatta, Cihad 36, (2, 463).

1131 Cidal Mîra CİDAL MİRÂ "Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Bir kavm, içinde bulunduğu hidayetten sonra sapıttı ise bu, mutlaka cedel sebebiyle olmuştur."

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunu söyledikten sonra, delil olarak) şu ayeti okudu: "Onlar: "Bizim tanrımız mı yoksa O mu daha iyidir?" dediler. Sana böyle söylemeleri, sırf tartışmaya girişmek içindir. Onlar şüphesiz münakaşacı bir millettir" (Zuhruf 58)." Tirmizi, Tefsir, Zuhruf, (3250); İbnu Mace,Mukaddime 7.

1132 Cidal Mîra CİDAL MİRÂ "Yine Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Kim haksız olduğu bir münakaşayı terkederse kendisine cennetin kenarında bir ev kurulur. Haklı olduğu bir münakaşayı terkedene de cennetin ortasında bir ev kurulur." Tirmizi, Birr 58, (1994); Ebu Davud, Edeb 8, (4800); İbnu Mace, Mukaddime 7, (51); Nesai, Edeb (6, 21).

1133 Cidal Mîra CİDAL MİRÂ "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Kur'an hakkında münakaşa küfürdür" Ebu Davud, Sünnet 5, (4603).

1134 Cidal Mîra CİDAL MİRÂ "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah'ın en ziyade buğzettiği erkek, şiddetli düşmanlık yapan hasımdır." Buhari, Ahkam 34, Mezalim 15, Tefsir, Bakara 37; Müslim, İlm 5, (2668); Tirmizi, Tefsir, Bakara, (2980); Nesai, Kadat 33, (8, 247, 248).

1135 Cidal Mîra CİDAL MİRÂ "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz kader hususunda münakaşa ederken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çıkageldi. Öylesine kızdı ki, öfkenin hasıl ettiği kızıllıktan, yüzünde sanki nar taneleri ortaya çıkmıştı. Bize şöyle çıkıştı:

"Bununla mı emredildiniz, yoksa ben size bunun için mi gönderildim. Bilin ki, sizden öncekileri, dini meselelerdeki münakaşalarını çokluğu ve peygamberleri hakkında düştükleri ihtilafları helak etmiştir."

Bir rivayette şu ziyade mevcuttur: "Kader hususunda münakaşa etmemeniz için yemin verdim. " Tirmizi, Kader 1, (2134); İbnu Mace, Mukaddime 10, (85).

1136 Cidal Mîra CİDAL MİRÂ "İbnu'l-Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ashabının (radıyallahu anhüm) arasında otururken, bir adam Hz. Ebu Bekir'e hakaretamiz sözler sarfederek cefa verdi. Ancak Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) adama karşı sükût etti. Adam ikinci sefer aynı şekilde hakaret ederek eziyet verdi. O yine sükût etti. Adam üçüncü sefer de eziyet verince Hz. Ebu Bekir (adama hak ettiği cevabı vererek) intikamını aldı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) hemen kalktı. Hz. Ebu Bekir:

"Ey Allah'ın Resûlü, yoksa bana darıldınız mı?" diye sordu.

"Hayır"dedi. "Ancak semadan bir melek inmiş, sana söylediklerini tekzib ediyordu. Sen intikamını alınca melek gitti, şeytan oturdu. Bir yere şeytan oturdu mu ben orada duramam. " Ebu Davud, Edeb, 49 (4896, 4897).

1137 Cidal Mîra CİDAL MİRÂ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) hazretleri şöyle buyurmuştur: "Kardeşinle münakaşa etme, zira münakaşanın hikmeti anlaşılmaz, sıkıntısı eksik olmaz, tutamayacağın bir vaadde de bulunma." Rezin ilavesidir.

1138 Hac HACCIN FAZİLETLERİ "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, cihadı amellerin en faziletlisi görüyoruz, biz de cihad etmiyelim mi?" Şu cevabı verdi:

"Ancak, cihadın en efdal ve en güzeli hacc-ı mebrürdur. Sonra şehirde kalmaktır." Hz. Aişe der ki: "Bunu işittikten sonra haccı hiç bırakmadım." "Buhari, Hacc 4, Cezau's-Sayd 26, Cihad 1; Nesai, Hacc 4, (5, 113). "Sonra şehirde kalmak" cümlesi Buhari'de yok.)"

1139 Hac HACCIN FAZİLETLERİ "Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Telbiyede bulunan hiç bir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç, sert toprak onunla birlikte telbiyede bulunmasın, bu iştirak (sağ ve solunu göstererek) şu ve şu istikamette arzın son hududuna kadar devam eder." Tirmizi, Hacc 14, (828).

1140 Hac HACCIN FAZİLETLERİ "İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Haccla umrenin arasını birleştirin. Zira bunlar günahı, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlemesi gibi temizler." Nesai, Menasik 6, (5,115); İbnu Mace, Menasik 3, (2886).

1141 Hac HACCIN FAZİLETLERİ "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir umre, diğer umreye arada işlenenler için kefarettir. Hacc-ı Mebrûr'un karşılığı cennetten başka bir şey olamaz!" Buhari, Umre 1; Müslim, Hacc 437, (1349); Tirmizi,Hacc 90, (933); Nesai, Menasik 3, (5,112), 5, (5,115); İbnu Mace, Menasik 3, (2887); Muvatta, Hacc 65, (2, 346).

1142 Hac HACCIN FAZİLETLERİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Beyt'i (Kabe-i Muazzama'yı) kim elli defa tavaf ederse, günahlarından çıkar ve tıpkı annesinden doğduğu gündeki gibi olur." Tirmizi, Hacc 41, (866). Buradaki tavaftan maksad, şavtlar olmayıp, elli tam tavaftır.

1143 Hac HACCIN FAZİLETLERİ "Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim, hacc veya umre için Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Haram'a (kadar) ihrama girerse, geçmiş ve gelecek bütün günahları affedilir veya cennet kendisine vazcib olur." -Ravi, Resûlullah'ın hangisini dediği hususunda şekke düştü " Ebu Davud, Menasik 9, (1741), İbnu Mace, Menasik 49, (3001-3002).

1144 Hac HACCIN FAZİLETLERİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Ensar'dan Ümmü Sinan adındaki bir kadına:

"Bizimle haccetmekten seni ne alıkoydu?" diye sordu. Kadın:

"Ebu fülanın (kocasını kasteder) sadece iki sulama devesi var. Biriyle o ve oğlu haca gitti. Öbürü (ile de ben kaldım) arazimizi suluyor (um)" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Öyleyse Ramazan'da (yapacağın) umre, (kaçırdığın) bir haccın veya benimle (yapmış olacağın) bir haccın kazasıdır. Ramazan gelince umre yap. Zira Ramazan'daki bir umre hacca muadil olur." Buhari, Umre 4, Cezau's-Sayd 26; Müslim, Hacc 222; Nisai, Sıyam 6, (4,130).

1145 Hac HACCIN FAZİLETLERİ "Ebu Bekr İbnu Abdirrahman anlatıyor: "Bir kadın Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek:

"Ben haccetmek için hazırlık yapmıştım. Bana (bir mani) arız oldu ne yapayım?"

"Ramazan'da umre yap, zira o ayda umre tıpkı hacc gibidir" buyurdu." Muvatta, Hacc 66, (1, 347); Ebu Davud, Hacc 79, Tirmizi, Hacc 95, (939); Nesai, Sıyam 6, (4,130); İbnu Mace, Hacc (Menasik) 45, (2991-2995).

1146 Hac HACCIN FAZİLETLERİ "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hiç bir kul, kurban günü, Allah indinde kan akıtmaktan daha sevimli bir iş yapamaz. Zira, kesilen hayvan, kıyamet günü boynuzlarıyla, kıl1arıyla, sınnaklarıyla gelecektir. Hayvanın kanı yere düşmezden önce Allah indinde yüce bir mevkiye ulaşır. Öyle ise, onu gönül hoşluğu ile ifa edin." "Tirmizi, Edahi 1, (1493); İbnu Mace, Edahi 3, (3126). Rezin şunu ilave etmiştir: "Kurban sahibine, hayvanın her bir tüyü için sevap vardır. "

1147 Hac HACCIN FAZİLETLERİ "Ebu Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a: "Hangi hacc daha efdaldir?" diye sorulmuştu.

"Yüksek sesle telbiye getirilip, kurban kesilerek yapılan hacc!" diye cevap verdi." Tirmizi, Hacc 14, (827), Tefsir, Âl-i İmran (3001).

1148 Hac HACCIN FAZİLETLERİ "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Küçüğün, büyüğün, zyıfın, kadının cihadı hacc ve umredir." Nesai, Hacc 4, (5,114); İbnu Mace, Menasik 8, (2902).

1149 Hac HACCIN VÜCÛBU "Ebu Hüreyre hazretleri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize şöyle hitab etti:

"Ey insanlar, size hacc farz kılınmıştır. Şu halde haccı eda edin!"

Cemaatte bulunan bir adam:

"Her sene mi, Ey Allah'ın Resûlü?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cevap vermedi. Adam sorusunu üç kere tekrar etti. Bunun üzerine:

"Ben sizi bıraktıkça siz de beni bırakın. (Madem ki sükût ettim, niye sormada ısrar ediyorsunuz?) Şayet (sorunuza) "Evet!" deseydim, her yıl haccetmek vacib oluverirdi ve buna güç yetiremezdiniz. Şunu bilin ki, sizden öncekileri helak eden şey, çok sual sormaları ve peygamberleri hakkında ihtilaflarıdır. Size bir iş emrettiğim zaman, bunu gücünüz yettiğince ifa edin, bir yasaklamada bulunduğum vakit de ondan kaçının (bu emir ve yasakla ilgili olarak aklınıza gelen her şeyi sormaya kalkmayın!)" Buhari,İtisam 4; Müslim, Hacc 412, (1337), Fedail 130, (1337); Nesai, Hacc 1, (5,110-111).

1150 Hac HACCIN VÜCÛBU "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz şöyle buyurdular:

"Kim kendisini Beytullahi'1-haram'a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmemişse onun Yahudi veya Hıristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur. Zira, Cenab-ı Hakk şöyle buyurmuştur: "Oraya yol bulabilen insana, Allah için Kabe'yi haccetmesi gerekir" (Al-i İmran 97)." Tirmizi, Hacc 3, (812).

1151 Hac HACCIN VÜCÛBU "İbrzu Abbas (radıyallahu anhüma) hazretleri anlatıyor: "Akra' İbnu'1-Habis (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a:

"Hacc her sene midir, ömürde bir kere midir?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Bir keredir, fazla yapan nafile olarak yapmış olur!" diye cevap verdi." Ebu Davud, Hacc 1, (1721); Nesai, Hacc 1, (5,111); İbnu Mace, Menasik 2, (2886).

1152 Hac HACCIN VÜCÛBU "Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "İslam'da hacc yapmamak (saruret) yoktur." Ebu Davud, Hacc 3, (1729).

1153 Hac HACCIN VÜCÛBU "Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şu sözünü rivayet etmiştir: "Hacc yapmak isteyen acele davransın." Ebu Davud, Menasik 6, (1732).

1154 Hac HACCIN VÜCÛBU "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan: "Umre vacib midir?" diye sorulmuştu, şu cevabı verdi:

"Hayır! Ancak, umre yapmanız faziletli bir ameldir. " Tirmizi, Hacc 88. (931).

1155 Hac HACCIN VÜCÛBU "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın: "Umre vacibtir" dediği rivayet olunmuştur." Tirmizi, Hacc 88, (931).

1156 Hac HACCIN VÜCÛBU "Yukarıdaki rivayetin bir benzeri İbnu Mes'ud'dan vapılmıştır. İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) hazretleri Şöyle kıraat ederdi: ve derdi ki: "Eğer günah olmasaydı -Resûlullah (aleyhissalatu vesselàm)'dan bu mevzuda hiç bir şey işitmemiş olmama rağmen- umre vaciptir derdim." Rezin ilavesi.

1157 Hac MÎKATLAR "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) dedi ki: "Hacc ayları Şevval, Zülkade ve Zilhicce'den de on gündür." Buhari, Hacc 33 (Tercüme yani bab başlığı olarak senetsiz kaydetmiştir.)

1158 Hac MÎKATLAR "Hişam İbnu Urve (merhum) anlatıyor: "Abdullah İbnu Zübeyr (radıyallahu anhüma) Mekke'de dokuz yıl ikamet etti. Bu esnada Zilhicce'nin hilali ile yüksek sesle telbiyeye başladı. (Kardeşi) Urve de onunla aynı şeyi yapardı" Muvatta, Hacc 50, (1, 339).

1159 Hac MÎKATLAR "Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) Mekkelilere şöyle hitab etti: "Ey Mekkeliler! Ne oluyor da uzak diyardan gelenler saçları dağınık vaziyette iken sizler yağlanıyorsunuz? (Zilhicce) hilalini görünce siz de telbiyede bulunun." Muvatta, Hacc 49, (1, 339).

1160 Hac MÎKATLAR "Ata'ya: "Mücavir (Mekke'de ikamet eden) hacc için ne zaman telbiyede bulunur?" diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) mütemetti olarak gelince, terviye günü, öğleyi kılıp, devesine bindi mi hacc için telbiyede bulunurdu." Buhari, Hacc 82, (Tercüme yani bab başlığı olarak kaydedilmiştir. Senetsizdir.)

1161 Hac MÎKATLAR "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şunu söylemiştir: "Hacc için, sadece hacc aylarında ihrama girmek sünnettendir." Buhari, Hacc 33 (tercüme yani bab başlığı olarak kaydetmiştir).

1162 Hac MÎKATLAR "İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Medineliler Zülhuleyfe'de, Şamlılar Cuhfe'de, Necidliler Karn'da ihrama girer, telbiyeye başlar." Buhari, Hacc 8, 5, 10, İlm 52, İ'tisam 16; Müslim, Hacc 1347, (1182); Muvatta, Hacc 22, (1,330); Tirmizi, Hacc 17, (831); Ebu Davud, Menasik 9, (1737); Nesai, Hacc 17,18, 21, (5,122-125).

1163 Hac MÎKATLAR "Bir rivayette İbnu Ömer der ki: "Bizzat işitmemekle beraber, bana söylendiğine göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurmuştur ki: "Yemenliler de Yelemlem'de ihrama girerler. " Buhari, Hacc 8, İlm 52, İ'tisam 16; Müslim, Hacc 13-18 (1182).

1164 Hac MÎKATLAR "Buhari'de gelen bir diğer rivayette belirtildiği üzere, bir zat (Abdullah İbnu Ömer'e) gelerek: "Umre için nerede ihrama girmem caiz olur?" diye sorunca: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mikat yerleri olarak Necidliler için Karn'ı, Medineliler için Zülhuleyfe'yi, Şamlılar için Cuhfe'yi belirledi" demiş, başka bir mikat yeri zikretmemiştir." Buhari, Hacc 3.

1165 Hac MÎKATLAR "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Medineliler için Zülhuleyfe'yi, Şamlılar için Cuhfe'yi, Necidliler için Karnu'l-Menazil'i Yemenliler için Yelemlem'i mikat yerleri olarak ta'yin etmiştir. Bu yerler, ora ahalileri ve oraya başka yerlerden hacc ve umre yapmak maksadıyla gelenler için mikat yerleridir. Bu söylenen mikat yerlerinin berisinde (yani mikatlarla Mekke arasında) bulunanlar için mikat, bulunduğu yerdir. Daha yakın yerde olanlar da böyledir. Nitekim Mekkeliler de Mekke'de ihrama girerler." Buharı, Hacc 7, 9, 11, 12, Cezau's-Sayd 18; Müslim, Hacc 11, (2181); Ebu Davud, Menasik 9, (1737); Nesai, Hac 20, 23, (5,123-125).

1166 Hac MÎKATLAR "Bir rivayette şöyle denmiştir: "Kim (mikatlerin) berisinde ise, (niyeti) başlattığı yerde ihram giyer, öyle ki, Mekkeliler Mekke'de (ihrama girerler)." Buhari, Hacc 7; Ebu Davud, Menasik 9, (1737).

1167 Hac MÎKATLAR "Ebu z-Zübeyr anlatıyor: "Hz. Cabir (radıyallahu anh)'e ihrama girme yerinden sorulmuştu. Şu cevabı verdi: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bu hususta şöyle söylediğini işittim. "Medineliler'in ihrama girme yeri Zülhuleyfe'dir. Diğer yol Cuhfe'dir. IrakIılar 'ın ihrama girme yeri Zat-ı Irk'dır. Necidliler'in ihrama girme yeri Karnı'lMenazil'dir. Yemenliler'in ihrama girme yerleri Yelemlem'dir." Müslim, Hacc 18, (1183).

1168 Hac MÎKATLAR "İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Şu iki memleket (Basra ve Küfe) fethedildiği zaman Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e halk gelip :

"Ey mü'minlerin emiri! Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Necidliler için Karn'ı (mikat olarak) tesbit etti. Orası bizim yolumuza sapa düşer. (Buradan) Karn'e gitmeye kalksak, bize zor olur!" dediler. Hz. Ömer (radıyallahu anh) onlara:

"Öyleyse onun kendi yolunuzdaki hizasına bakın" dedi ve onlar için Zat-ı Irk'ı tesbit etti." Buhari, Hacc 13.

1169 Hac MÎKATLAR "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Iraklılar için Zat-ı Irk'ı mikat kıldı." Ebu Davud, Menasik 9, (1739); Nesai, Hacc 22, (5,125).

1170 Hac MÎKATLAR "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Meşrikliler için Akik'i mikat kıldı." Ebu Davud, Menasik 9, (1740); Tirmizi, Hacc 17, (832).

1171 Hac MÎKATLAR "İmam Malik: "Bana ulaştığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ci'rane'de umre için ihrama girdi" demiştir." Muvatta, Hacc 27, (1, 331); Ebu Davud, Hacc 81, (1996); Tirmizi, Hacc 96, (935); Nesai, Hacc 104, (5, 199)

1172 Hac MÎKATLAR "Yine İmam Malikin, nazarında güvenilir (sika) bir kimseden rivayet ettiğine göre, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) İliya'da hacc ihramı giymiştir." Muvatta, Hacc 26, (1, 331).

1173 Hac MÎKATLAR "Hz. Osman (radıyallahu anh)'ın: "Bir kimsenin Horasan veya Kirman'da ihrama girmesini mekruh addettiği" rivayet edilmiştir." Buhari, Hacc 33, (Bab başlığında, senetsiz olarak kaydedilmiştir).

1174 Hac İHRAM VE HARAMLARI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) muhrimin giyeceği şeylerden sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Muhrim ne kamis (gömlek), ne sarık, ne bürnus. ne şalvar ne de vers veya zaferan bulaşmış bir giysi taşımaz. Ayağında da mest (ve benzeri ayakkabı) yoktur. Ancak nalın bulamazsa, mestlerin topuktan aşağı kısmını kesmelidir. "

Buhari'de şu ziyade var: "İhramlı kadın yüzünü örtmez, eldiven de giymez." Buharı,Hacc 21, Cezau's-Sayd 13,15, İlm 53, Salat 9; Müslim, Hacc 1, (1177); Muvatta, Hacc 8, (1, 324-328); Tirmizi, Hacc 18, (833); Ebu Davud, Menasik 32, (1824, 1825,1826); Nesai, Hacc 28, (5,129).

1175 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Yine İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den rivayete göre demiştir ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kadınları ihrama girdikleri vakit eldiven kullanmaktan, yüzlerini örtmekten ve vers ve za'feran değmiş elbise giymekten yasakladı ve: "Buınlardan gayrı, hoşuna giden elbise çeşitlerinden safranla boyanmış veya ipekli veya zinet veya şa1var veya kamis veya mest giysin" dedi." Ebu Davud, Menasik 32, (1827).

1176 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Hz. Aişe (radıyallahu anha)'den gelen bir rivayette: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ihramlı iken mest giymede kadınlara ruhsat tanıdı" denmiştir." Ebu Davud, Menasik 33, (1831).

1177 Hac İHRAM VE HARAMLARI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) hazretleri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hazretleri buyurdular ki: "Kim izar bulamazsa şalvar giysin, kim de nalın bulamazsa mest giysin." Buhari, Libas 14, 37, Hacc 132, Cezau's-Sayd 15, 16; Müslim, Hacc 4,(1178); Tirmizi, Hacc 19, (834); Ebu Davud, Hacc 32, (1829); Nesai, Hacc 32, (5,132).

1178 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Nafı'nin anlattığına göre, Eslem Mevla Ömer'in, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e şöyle söylediğini işitmiştir: "Ömer (radıyallahu anh), Hz. Talha (radıyallahu anh)'nın üzerinde, ihramlı iken boyalı bir giysi görmüştü. "(Ey Talha) bu boyalı giysi de ne?" diye sordu. (Talha cevaben): "Ey mü'minlerin emiri, bu kızıl toprakla boyanmıştır!" dedi. Ömer (radıyallahu anh):

"Ey azizler, sizler halkın imamlarısınız, halk sizlere uymaktadır. Eğer cahil biri bu elbiseyi görse: "Talha İbnu Ubeydillah, ihramda boyalı elbise giymiş" diyecek. Ey azizler, bu boyalı elbiselerden hiçbirini giymeyin!" dedi" Muvatta, Hac 10, (1, 326).

1179 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Urve anlatıyor: "Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma), ihramlı olduğnu halde, sarı renkli giysiler giyerdi. Ancak bunlarda za'feran olmazdı." Muvatta, Hacc 11, (1, 326).

1180 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Ya'la: İbnu Umeyye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ciirrane'de iken, umre için ihrama girmiş bir adam geldi. Adamın sakal ve saçları sarıya boyanmış, sırtında da za'feran lekeleri bulunan bir cübbe vardı.

"Ey Allah'ın Resûlü, dedi, şu gördüğün vaziyette, umre için ihrama girdim!"

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Şu cübbeyi çıkar, sarı boyayı da yıka!" diye emretti."

Bu metin, Sahiheyn'deki metindir. Ebu Davud'un rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "Umrede iken, hacda yaptığını yap. " Buhari, Umre 10, Cezau's-Sayd 16, 17, Megazi 56, Fedailu'l,Kur'an 2; Müslim, Hacc 6, (1180); Muvatta, Hacc 18, (1, 328-329); Tirmizi,Hacc 20, (835, 836); Ebu Davud, Menasik 31, (1819-1822);Nesai, Hacc 43, (5,142-143).

1181 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: "Bana, el-Ferafısa İbnu Umeyr el-Hanefi haber verdi ki, O, Hz.Osman (radıyallahu anh)'ı, ihramlı iken yüzünü örter görmüş." Muvatta, Hacc 13, (1, 327).

1182 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Başın çeneden yukarısını ihramlı kimse örtemez." Muvatta, Hacc 13, (1, 327).

1183 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Biz (kadınlar) ihramlı olarak Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la beraber iken, binekliler bize uğrardı. Onlar tam hizamıza gelince, herbirimiz cilbabını başından yüzünün üzerine sarkıtıverirdi. Bizi geçtiler mi tekrar kaldırırdık." Ebu Davud, Menasik 34, (1833).

1184 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Fatıma Bintu'l-Münzir anlatıyor: "Biz, bir kısım kadınlar ihramlı iken, yanımızda Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma) olduğu halde, yüzlerimizi sıkıca örtüyorduk" Muvatta, Hacc 16, (1, 328).

1185 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, ihrama gir(ece)ği zaman (ihramı için), keza ihramdan çıktığı zaman da Kabe'yi tavaftan önce hıll'i için, içinde misk bulunan sürünme maddesini şu iki elimle sürdüm." Buhari, Hacc 18, 143, Libas 73, 89, 91; Müslim, Hacc 31, 33, (1189); Muvatta, Hacc 17, (1, 328); Tirmizi, Hacc 77, (917); Ebu Davud, Menasik 11, (1745,1746); Nesai, Hacc, 41, (5,136-141).

1186 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vessalam)'a, ihrama gir(ece)ği zaman (ihram için), keza ihramdan çıktığı zaman da Kabe'yi tavaftan önce hıll'i için, içinde misk bulunan sürünme maddesini şu iki elimle sürdüm."

Bir rivayette şu ibare de var: "..Veda haccında zerire denilen koku ile. . ."

Bir başka rivayette : ". . ihrama girmezden önce, sonra ihrama girerdi. "

Bir diğer rivayette: "..bulabildiğim kokunun en iyisi ile başında ve sakalında koku maddesinin parıltısını görünceye kadar (sürerdim). "

Bir diğer rivayette: "...Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ihramlı iken (sürülen) koku maddesinin saç ayırımlarındaki parlaklığına (şu anda) bakıyor gibiyim. "

Bir rivayette şu ziyade var: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) zeytinyağıyla yağlanırdı. Bunu İbrahim (Nehai)'ye zikretmiştim, bana:

"Pekala, şu rivayeti ne yapacaksın: "Esved, Hz. Aişe (radıyallahu anha)' den onun şöyle söylediğini rivayet etti: "...(Sürülen koku maddesinin saç ayrımlarındaki parlaklığına bakıyor gibiyim."

Bir rivayette de şu ziyade var: "..Bu, ihram(a girmezden önce süründüğü) koku idi. " Buhari, Hacc 18. 143, Libas 73, 89, 91; Müslim, Hacc 31, 33, (1189); Muvvata, Hacc 17, (1, 328); Tirmizi, Hacc 77, (917);Ebu Davud, Menasik 11, (1745, 1746); Nesai, Hacc, 41,(15, 136-141)

1187 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Önce koku sürünüp sonra ihrama giren kimse hakkında soruldu. Şu cevabı verdi: "Ben (tib sürünerek) ihrama girip koku neşretmeyi sevmem. Katrana bulanmam bunu yapmaktan daha iyidir." Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ye, İbnu Ömer'in, bu sözü haber verilince: "Ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ihrama (gireceği) sırada tib sürdüm. Bu halde hanımlarına uğradı. Sonra da ihrama girdi, koku neşrediyordu" dedi." Buhari, Gusl 14; Müslim, Hacc 47, (1192); Nesai, Hacc 42, (5, 139), Gusl 13, (1, 203).

1188 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Nesai'nin kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), ihrama girmeyi arzu ettiği zaman bulabildiği en güzel yağla yağlanırdı. Öyle ki, yağın parlaklığını başında ve sakalında görürdüm." (Ravi Hz. Aişe'dir)." Nesai, Hacc 42, (5,139-140).

1189 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Yine Nesai'nin bir başka rivayetinde, Hz. Aişe (radıyallahu anha) şöyle buyurmuştur: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ihrama gireceği zaman ihramı için, şeytan taşlamasını yaptıktan sonra ve Beytullah'a yapacağı tavaf (-ı ziyaret)ten önce ihramdan çıkınca da hıll'i (ihramsız hali) için tibini sürdüm." Nesai, Hacc 41, (5, 137).

1190 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Bir diğer rivayette şöyle denir: "Resûlullah'ın tib'i (sürdüğü koku) sizin şu tibinize benzemez." Yani (sizin kullandığınız tib), uzun müddet koku neşretmeye devam etmez, demektir." Nesai, Hacc 41, (5, 137).

1191 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Hz.Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile (hacc ve umre için ihrama girip) Mekke'ye giderdik. İhram sırasında alınlarımıza sükk denen bir tib sürerdik. Birimiz terleyecek olsa, yüzüne akardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunu gördüğü halde (bize) onu(n sürülmesini) yasaklamazdı." Ebu Davud, Menasik 32, (1830).

1192 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Salt İbnu Zübeyd (rahimehullah), ailesinin bazı fertlerinden naklen şunu rivayet etmiştir: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) Şecere nam mevkide iken, bir tib kokusu hissetti.

"Bu koku kimden geliyor?" diye sordu: Kesir İbnu's-Salt:

"Bendendir, (saçımın dağılmaması için) süründüm ve tıraş olmamaya karar verdim" dedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh):

"Su birikintilerinden birine git, başını koku gidinceye kadar ovuştur!" diye emretti. Kesir İbnu's-Salt öyle yaptı." Muvatta, Hacc 20, (1, 329).

1193 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Muvatta'nın bir diğer rivayeti, Eslem Mevla Ömer'den: "Ömer (radıyallahu anh), bir tib kokusu hissetmişti.

"Bu koku kimden?" diye sordu. Muaviye İbnu Ebi Süfyan (radıyallahu anh):

"Ey mü'minlerin emiri! Bendendir!"diye cevap verdi. (Hz. Ömer kızgın bir eda ile):

"Allah Allah! Senden mi?" diye çıkıştı. Hz. Muaviye:

"Bana Ümmü Habibe sürdü, ey mü'minlerin emiri!" (diye özür) beyan etti. Hz. Ömer:

"Allah aşkına geri dön ve şu sürdüğün şeyi yıka!" diye emretti." Muvatta, Hacc 19.

1194 Hac İHRAM VE HARAMLARI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıldığına göre: "İhramlı iken Cuhfe'de ölmüş olan oğlu Vakid'i kefenlemiş, bu arada başını ve yüzünü örttükten sonra şöyle demiştir: "Eğer ihramlı olmasaydık, cenazeye tib de sürerdik." Muvatta, Hacc 14, (1, 327).

1195 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Nafi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) ihram giyerek Mekke'ye müteveccihen yola çıktığı zaman, güzel kokusu olmayan bir yağ ile yağlanırdı. Sonra Zülhuleyfe mecsidine gelir, orada (ihram için iki rek'at) namaz kılar, sonra hayvanına binerdi. Devesi (ayağa kalkıp) onu doğrultunca telbiyeye başlar ve şöyle derdi: "Ben Resûlullah'ın böyle yaptığını gördüm." Buhari, Hacc 28; Muvatta, Hacc 32, (1, 333).

1196 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle denir: "(İbnu Ömer) reyhanlanmamış bir yağla yağlanırdı." Yani kokulandırılmamış." Tirmizi, Hacc 114, (962); İbnu Mace, Menasik 88, (3083).

1197 Hac İHRAM VE HARAMLARI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "İhramlı reyhan koklayabilir, aynaya bakabilir. Yediği zeytinyağı ve tereyağı ile tedavi olabilir." Buhari, Hacc 18, (Bab başlığında, senetsiz olarak kaydetmiştir).

1198 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Abdullah İbnu Huneyn anlatıyor: "İbnu Abbas ile Misver İbnu Mahreme (radıyallahu anhüma) Ebva'da ihtilaf ettiler. İbnu Abbas: "Muhrim başını yıkar" dedi. Misver ise: "Hayır, yıkayamaz!" dedi. İbnu Abbas, beni Ebu Eyyüb el-Ensari (radıyallahu anh)'ye gönderdi. Ben onu iki direk arasına gerilmiş bir perde gerisinde yıkanıyor buldum. Kendisine selam verdim.

"Kim o?" dedi.

"Abdullah İbnu Huneyn'im. Beni, size İbnu Abbas gönderdi. Sizden, ihramlı iken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın başını nasıl yıkadığını soruyor" dedim. Bunun üzerine Ebu Eyyüb (radıyallahu anh) elini perde (ipinin) üzerine koyup aşağı doğru bastı ve başı göründü. Üzerine su döken birisine: "Dök!" dedi. O da döktü. Ebu Eyyub (radıyallahu anh) başını elleriyle ileri geri ovalayıp:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı böyle yapar gördüm" dedi."

Muvatta dışındaki rivayetlerde şu ziyade mevcuttur: "Misver, İbnu Abbas'a şunu söyledi: "Seninle bir daha münakaşa etmiyeceğim (ne dersen kabülüm)." Buhari, Cezais-Sayd 14; Müslim, Hacc 91, (1205); Muvatta, Hacc 4, (1, 323); Ebu Davud, Menaeik 38, (1840); Nesai, Hacc 27, (5,128-129); İbnu Mace, Menaaik 22, (2934).

1199 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Harice İbnu Zeyd, babası Zeyd (radıyallahu anh)'den naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ihrama girmek çin soyundu ve yıkandı." Tirmizi, Hacc 16, (830).

1200 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Nafi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) ihrama girmezden önce ihram için, Mekke'ye girmek için, Arafat'ta vakfe için yıkanırdı."

Bir rivayette şu ziyade vardır: "İhrama girdi mi, başını sadece ihtilam olduğu zaman yıkardı." Muvatta, Hacc 3, (1, 322); Buhari, Hacc 38.

1201 Hac İHRAM VE HARAMLARI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yıkandığı su ile saçlarını (dağılmayacak şekilde) tarayıp nizama soktu." Ebu Davud, Menasik 12,(1747, 1748) Nesai, Hacc 40, (5, 136); Buhari, Hacc 19; Müslim 21, (1184); İbnu Mace, Menasik 72, (3047).

1202 Hac İHRAM VE HARAMLARI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "İhramlı kimse hamama girer." Buhari, Cezau's-Sayd 14 (Tercüme bab başlığı olarak, senedsiz şekilde) kaydedilmiştir.].

1203 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ihramlı iken hacamat oldu (kan aldırdı)."

Buhari merhumun bir diğer rivayetinde: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)) oruçlu iken hacamat oldu" denir. Yine Buhari'nin bir diğer rivayetinde: "(Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)) ihramlı iken çektiği ağrı sebebiyle başından hacamat oldu" denir.

Bir diğer rivayette: "Şakika denen (başının ön kısmındaki) bir ağrı sebebiye, Lahyu Cemel adında Mekke yolu üzerindeki bir su başında, başının ortasından hacamat oldu" denir." Buhari, Cezau's-Sayd 11, Tıbb 12,15; Müslim, Hacc 88., (1203); Ebu Davud, Menasik 36, (1835-1836); Tirmizi, Hacc 22, (839); Nesai, Hacc 92, (5, 193); İbnu Mace, Menasik 87, (3081).) Bu metin Sahiheyn'in metnidir.

1204 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ihramlı iken ayağının sırtından çektiği bir ağrı sebebiyle hacamat oldu."

Nesai'nin rivayetinde "..Maruz kaldığı incinme sebebiyle (ayağının sırtından hacamat oldu)" denmiştir." Ebu Davud, Menasik 36, (1837); Nesai, Hacc 94, (5,194).

1205 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Nafi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) dedi ki: "İhramlı kimse kaçınılmaz bir sebepten dolayı mecbur kalmadıkça hacamat olamaz." Muvatta, Hacc 75, (1, 350).

1206 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Nübeyh İbnu vehb (rahimehullah) anlatıyor: "Ömer İbnu Ubeydillah İbni Ma'mer, ihramlı iken gözünden hastalandı. Bunun üzerine gözlerine sürme çekmek istedi. Ancak Eban İbnu Osman onu bundan men etti ve gözlerine sabır basmasını tavsiye etti. İlaveten: Hz. Osman (radıyallahu anh)'ın Resûlullah'ın böyle yaptığını rivayet ettiğini söyledi."

Ebu Davud'un rivayetinde şu ziyade var: "Eban hacc emiri idi." Müslim, Hacc 89, (1204); Ebu Davud, Menasik 37, (1838); Tirmizi, Hacc 106, (952); Nesai, Hacc 45, (5,143).

1207 Hac İHRAM VE HARAMLARI İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den rivayet edilmiştir ki, ihramlı iken, gözüne gelen bir rahatsızlık sebebiyle aynaya bakmıştır. Muvatta, Hacc 93, (1, 358.)

1208 Hac İHRAM VE HARAMLARI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Meymune validemizle (radıyallahu anha) ihramlı iken tezevvüc buyurdular."

Buhari'nin bir rivayetinde şu ziyade var: "Umretü'l-kaza sırasında ihramsız olarak Meymüne ile gerdek yaptı. Meymüne Serefte vefat etti."

Ebu Davud der ki: İbnu Müseyyeb demiştir ki: "ihramlı iken Resûlullah'ın Meymüne ile evlenmesi meselesinde İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) vehme düşmüştür."

Nesai'ye ait bir başka rivayette: "İhramlı iken Resilullah (aleyhissalatu vesselam) evlendi" denir. Meymüne ile evlendiği zikredilmez." Buhari, Cezau's-Sayd 12, Meğazi 43, Nikah 30; Müslim, Nikah 46, (1410); Ebu Davud, Menasik 39, (1844,1845); Tirmizi, Hacc 24, (842); Nesai, Hacc 90, (1,191,192).

1209 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Ebu Rafi' (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ihramsız iken Meymüne (radıyallahu anha) ile evlendi. İhramsız olduğu halde onunla gerdek yaptı. İkisinin evlenmesinde aralarında ben elçilik yapmıştım." Tirmizi, Hacc 23, (841).

1210 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Meymüne (radıyallahu anha) anlatıyor: "Her ikimiz de Serefte ihramsız iken, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) benimle evlendi."

Müslim'de şöyle denmiştir: "Kendisi ihramsız olduğu halde O'nunla (Meymüne) evlendi, Ravi -ki Yezid İbnu'l-Esamm'dır- der ki: "Meymüne hem benim teyzemdi, hem de İbnu Abbas'ın teyzesi idi."

Tirmizi'de şu ziyade vardır: "Meymüne (radıyallahu anha) ile gerdek yaptığında ihramsız idi. Meymüne Serefte öldü. Onu, Resûlullah'ın kendisiyle gerdek yaptığı çadırda defnettik." Müslim, Nikah 48, (1411); Ebu Davud, Menasik 39, (1843); Tirmizi, Hacc 24, (845).Bu metin Ebu Davud'dakidir.

1211 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Süleyman İbnu Yesar anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), azadlısı Ebu Rafı'yi Ensar'dan bir başkasıyla birlikte (Meymüne'ye) gönderdi. Onlar, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Meymüne bintu'l-Haris (radıyallahu anha) ile evlendirdiler. (O vakit) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) henüz Medine'de idi (ve umretu'1-kaza için yola) çıkmamıştı." Muvatta, Hacc 69, (1, 348).

1212 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İhramlı ne evlenir, ne evlendirir, ne de dünür gönderir." Müslim, Nikah 41, (1409); Muvatta, Hacc 70, (1, 348, 349); Ebu Davud, Menasik 37, (1841); Tirmizi, Hacc 23, (840); Nesai, Hacc 91, (5,192).

1213 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Nafi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şöyle hükmetmiştir: "İhramlı evlenmez, evlendirmez, ne kendisi için kız ister, ne de başkası için." Muvatta, Hacc 72, (1, 349).

1214 Hac İHRAM VE HARAMLARI Ebu Gatafan el-Mürri'nin anlattığına göre, babası Tarif, ihramlı iken bir kadınla evlenmiş ise de Hz. Ömer (radıyallahu anh) bu nikahı reddetmiştir. Muvatta, Hacc 71, (1, 349).

1215 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hudeybiye Sulhu yapıldığı sene, bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından bir grupla birlikte, Mekke yolu üzerinde bir yerde oturuyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bizden ileride (konaklamış) idi. Ben hariç herkes ihramlıydı. Halk vahşi bir eşek gördü, ben o sırada meşguldüm, ayakkabımı tamir ediyordum. Gördüklerinden beni haberdar etmediler, onu kendiliğimden görmüş olmamı istiyorlardı. Bir ara aralarında bir gülüşme oldu. Birden etrafıma bakındım (ve bu esnada) hayvanı gördüm. Hemen (Cerade adındaki) atıma gidip eğerledim ve bindim. (Acelemden) kamçıyı ve mızrağı unutmuştum. "Kamçı ve mızrağımı bana verin!" diye seslendim.

"Hayır, dediler, vallahi bu işte sana yardımcı olmak istemeyiz." Öfkelendim. İnip onları aldım. Tekrar binip, eşeğe doğru hızla gittim, (yetişip) avladım. Beraberimde getirdim, ölmüştü. Arkadaşlarım etinden yediler. Ancak sonradan ihramlı iken yeyip yememe hususunda şekke düşüp (yediklerine pişman oldular). Yürüdük, ben bir parça ayırdım. Resûlullah'a kavuşunca, bu meseleyi sorduk.

"Beraberinizde birşeyler kaldı mı?" dedi. Ben: "Evet!" diyerek parçayı uzattım, ihramlı olduğu halde, ondan yedi. Ve:

"Bu bir taamdır. Onunla Allah size ikramda bulunmuştur!"dedi."

Bunlarda gelen bir ziyade şöyledir: "(Resûlullah:) "O helaldir, yiyin (dedi)."

Bir diğer rivayette: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara şunu söyledi: "Sizden biri (hayvanı yakalamak üzere) saldırmasını emretmedi veya ona hayvanı göstermedi mi?" Onlar: "Hayır!" diye cevap verince, (Resûlullah:)

"Öyleyse yiyin!" buyurdu."

Bir diğer rivayette: "(Resûlullah): İşaret ettiniz veya yardım ettiniz veya saldırmasını sağladınız mı?" (diye sordu)." Buhari, Cezau s-Sayd 2; Müslim, Hacc 56, (1196); Muvatta, Hacc 76, (1, 350); Tirmizi, Hacc 25, (847); Ebu Davud, Menasik 41, (1852); Nesai, Hacc 78, (5,182); İbnu Mace, Menasik 93, (3093).

1216 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Sa'b İbnu Cessame (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, kendisi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Ebva veya Vehdan'da (canlı) bir yaban eşeği hediye etmiştir. Ancak Resûlullah bunu kendisine iade etmiş, Sa'b'ın üzüldüğünü yüzünden anlayınca: "Bunu sana iade edişimizin sebebi ihramlı oluşumuzdur" demiştir." Buhari, Cezau's-Sayd 6, Hibe 5,17; Müslim, Hacc 50, (1193), Muvatta, Hacc 83, (1, 353); Tirmizi, Hacc 26, (849); Nesai, Hacc 79, (5,183-185); İbnu Mace, Menasik 92, (3090).

1217 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Nesai'nin kaydettiği diğer bir rivayette İbnu Abbas (radıyallahu anh) şöyle anlatmıştır: "Sa'b İbnu Cessame (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, ihramlı iken, Kudeyd'de ucundan kan damlayan bir vahşi eşek budu hediye etti. Resûlullah, bu hediyeyi Sa'b'a iade etti (kabul etmedi)." Nesai, Hacc 79, (5,183-185).

1218 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Hz.Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Siz ihramlı iken, bizzat avlamamış iseniz veya (sizin arzunuzla) sizin için avlanmamış ise kara av hayvanları(nın eti) size helaldir." Ebu Davud, Menasik 41, (1851); Tirmizi, Hacc 25, (846); Nesai, Hacc 81, (5,187).

1219 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Abdurrahman İbnu Osman anlatıyor: "Biz ihramlı iken Talha ile beraberdik. Bize bir kuş hediye edildi. Bu sırada Talha yatıyordu. Kuş etinden bazılarımız yedi, bazılarımız çekinip yemedi. Talha uyanınca yiyenleri.te'yid etti ve: "Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte onu yedik" dedi." Müslim, Hacc 65, (1197); Nesai, Hacc 78, (5,182).

1220 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Abdullah İbnu Amir İbni Rebia anlatıyor: "Hz. Osman (radıyallahu anh)'a Arc'ta iken bir av eti getirildi. Arkadaşlarına:

"Yiyiniz!" dedi. Onlar:

"Sen yemiyor musun?" diye sordular.

"Ben, dedi, sizin durumunuzda değilim, bu hayvan benim için avlandı." Muvatta, Hacc 84, (1, 354).

1221 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Urve merhum anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ye: "Bir av hayvanı benim için avlanmamışsa bu bana helal mi, haram mı?" diye sormuştum, şu cevabı verdi:

"Ey kızkardeşimin oğlu, o (ihram müddeti) on gündür. İçinde bir seğrime (rahatsızlık, şüphe) hissedersen bırakıver (yeme)." Muvatta, Hacc 85, (1, 354).

1222 Hac İHRAM VE HARAMLARI "el-Behzi (radıyallahu anh) -ki ismi Zeyd İbnu Ka'b'dır- anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye gitmek düşüncesiyle ihramlı olarak (Medine'den) çıktı. Ravha nam mevkiye varınca orada kesilmiş bir vahşi eşekle karşılaştılar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bundan bahsedildi:

"Bırakın onu, dedi, sahibi hemen gelebilir!"

Derken hayvanın sahibi Behzi geldi ve Resûlullah (aleyhissalatu vesselam),ı bularak:

"Ey Allah'ın Resûlü, bu eşeği (size bıraktım) dilediğiniz gibi tasarruf edin!" dedi. Resûlullah derhal Hz. Ebu Bekir'e emrederek, yol arkadaşları arasında taksim etmesini" söyledi.

Sonra yola devam edip İsaye nam yere geldi. Burası Ruveyse ile Arc arasında bir yer idi. Sıcak bir gölgede kıvrılıp uyumakta olan bir ceylan vardı. -Ravi der ki- "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir şahsa, herkes geçinceye kadar orada bekleyip kimseye hayvanı rahatsız ettirmemesini emretti." Muvatta, Hacc 79,1, (351); Nesai, Hacc 78, (5,182,183), Sayd 32, (7, 205).

1223 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Urve (rahimehullah) anlatıyor: "Zübeyr (radıyallahu anh) ihramlı olduğu halde (yemek üzere yanına) güneşte kurutulmuş ceylan eti dizisini azık olarak alıyordu." Muvatta, Hacc 77, (1, 350).

1224 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, hacc veya umre için Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte yola çıkmıştık. Yo1 esnasında bir çekirge sürüsüne rastladık. Kamçı ve yaylarımızla vurmaya başladık. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Bunu yeyin, zira o deniz avından (sayılır)" dedi." Ebu Davud, Menasik 42, (1853); Tirmizi, Hacc 27, (850).

1225 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Ka'bu'l-Ahbar demiştir ki: "Çekirge deniz avı(ndan sayılmış)dır." Ebu Davud, Menasik 42, (1853); Muvatta, Hacc 82,(1,352).

1226 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Muvatta'da şu ziyade var: Hz. Ömer (radıyallahu anh) Ka'b'a sordu: "Nereden biliyorsun (ki çekirge deniz avıdır)?" Ka'b şu cevabı verdi:

"Ey mü'minlerin emiri, nefsimi yed-i kudretinde tutan Zat-ı Zülcela1'e yemin ederim, bu (bir nevi) balık hapşırmasıdır, her yıl iki sefer hapşırır." Muvatta, Hacc 82, (1, 352).

1227 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Esma Bintu Umeys, Muhammed İbnu Ebi Bekir'in doğumu sebebiyle Şecere nam nevkide nifas olmuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz.Ebu Bekir (radı-yallahu anh)'i görüp, kadına yıkanıp ihrama girmesini emretmesini söyledi." Müslim, Hacc 109, (1209); Ebu Davud, Menasik 35, (1834); İbnu Mace, Menasik 12, (2911).

1228 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Esma Bintu Ümeys (radıyallahu anha) Muhammed'i Beyda'da doğurduğunu söylemiş, önceki hadisteki durumu aynen zikretmiştir."

Muvatta'nın bir başka rivayetinde şöyle denir: "(Esma..) Zülhuleyfe'de Muhammed'i doğurdu). Ebu Bekir (radıyallahu anh) ona yıkanmasını sonra da ihrama girmesini emretti."

Nesai, bir başka rivayette şu ziyadeyi ilave eder: "...sonra hacc için ihrama girmesini, Ka'be'yi tavaf hariç, herkesin yaptıklarını aynen yapmasını (emretti)."

Yine Nesai'nin bir başka rivayetinde (Esma) şöyle demiştir:

"Resûlullah'a (birisini) göndererek: "Ne yapayım?" diye sordurdum. Bana: "Yıkan, (kan gelen kısma) sargı bağla, sonra da ihrama gir" haberini gönderdi." Muvatta, Hacc 1, (1, 322); Nesai, Hacc 26,(5,127.)

1229 Hac İHRAM VE HARAMLARI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den yapılan bir rivayete göre, hacc veya umre için ihrama giren hayızlı kadın hakkında, "Kadın dilerse umre veya haccı için ihrama girer, ancak Beytullah'ı tavaf edemez, Safa ile Merve arasındaki sa'yi de yapamaz. Bunlar dışındaki bütün menasike insanlarla birlikte katılır. Temizleninceye kadar mescide yakın olmaz." Muvvata, Hacc 45.

1230 Hac İHRAM VE HARAMLARI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Nifaslı ve hayızlı kadınlar mikata gelince gûslederek ihrama girerler ve Beytullah'a olan tavaf hariç bütün menasiki ifa ederler." Ebu Davud, Menasik 10, (1744); Tirmizi,Hacc 100, (945).

1231 Hac İHRAM VE HARAMLARI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Beş hayvan vardır, bunların öldürülmesi ihramlıya günah değildir: Karga, çaylak, akrep, fare, kelb-i akûr."

Bir rivayette şöyle denmiştir: "Bunları, Harem'de ve ihramda iken öldürene günah yoktur."

Ebu Davud ve Tirmizi'nin, Ebu Saidi'l-Hudri'den kaydettikleri bir rivayette: "Adi yırtıcılar" da denmiştir. Bundan maksad insana saldırıp yaralayandır." Buhari, Cezau's-Sayd 7; Müslim, Hacc 72, (1199); Muvatta, Hacc 88,(1, 356); Ebu Davud, Menasik40, (1846); Nesai, Hacc 82, 83, 84, 86, 87, 88, (5,187-190).

1232 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Alkame İbnu Ebi Alkame, annesinden rivayet etmiştir ki: "Annesi, Hz. Aişe (radıyallahu anha)'yi ihramlı iken bedenini kaşıyan kimse hakkında soru sorulunca dinlemiştir. Hz. Aişe şu cevabı verir: "Evet, kaşınsın ve şiddetle kaşısın." Sonra Hz. Aişe ilave eder: "Ellerimi bağlasalar, (kaşınmak için ayaklarımdan başka bir imkanım olmasa) ayaklarımla kaşınırım." Muvatta, Hacc 93, (1, 358).

1233 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hacc yapmak üzere Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte çıktık. Arc nam mevkiye kadar geldik. Orada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) konakladı, biz de konakladık. Hz. Aişe (radıyallahu anha) Resûllullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına oturdu. Ben de babam Ebu Bekir'in yanına oturdum. Resûlullah'ın binek devesi ile, Hz.Ebu Bekir'in binek develeri tekdi ve o da Ebu Bekir'e ait bir köle ile birlikte (yolda) idi. Ebu Bekir (radıyallahu anh) oturup, kölenin gelmesini beklemeye başladı. Köle geldi ama beraberinde deve yoktu. Hz.Ebu Bekir (radıyallahu anh): "- Deven nerde?" diye sordu. Köle:

"- Sabahleyin onu kaybettim!" dedi. Ebu Bekir (radıyallahu anh):

"- Tek bir deveyi kayıp mı ettin!" deyip köleye vurmaya başladı.

Resûlullah bu sırada gülüyor ve şöyle diyordu:

" Şu ihramlıya bakın neler de yapıyor!"(İbnu Ebi Rizme der ki: Resûlullah: "Şu ihramlıya bakın neler de yapıyor?" deyip gülüyor, (başka bir Şey söylemiyordu)." Ebu Davud, Menasik 30, (1818); İbnu Mace, Menasik 21, (2933).

1234 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Rebia İbnu Abdillah: "Hz. Ömer (radıyallahu anh)'i ihramlı iken (Mekke ile Medine arasındaki Sükya köyünde) devesinin kurtlarını alıp toprağa atarken gördüm." Muvatta, Hac 92, (1, 357).

1235 Hac İHRAM VE HARAMLARI "Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), ihramlının, devesinden pire veya güve gibi haşereleri temizlemesini mekruh addederdi." Muvatta, Hacc 95, (1, 358)

1236 hacc TELBİYE HAKKINDADIR "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şunu söyledi: "Sizin Beyda'nız, hakkında Resûlullah'a iftira ettiğiniz şurasıdır. Ama, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sadece mescidin -yani Zülhuleyfe mescidininyanında ihrama girip telbiye getirdi."

Bir rivayette şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Şecere nam mevkide devesine bindiği zaman telbiye getirdi."

Nesai'nin diğer bir rivayetinde denir ki: "İbnu Ömer'e: "Seni deven kaldırdığı zaman telbiye çeker gördüm" diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: "Çünkü Resûlullah böyle yapmıştı." Buhari, Hacc 20; Müslim, Hacc 23, (1186); Muvatta, Hacc 30, (1, 332); Tirmizi, Hacc 8,(818); Ebu Davud, Hacc 21, (1771); Nesai, Hacc 56, (5,162-164); İbnu Mace, Menasik 14, (2916).

1237 hacc TELBİYE HAKKINDADIR "Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam) öğleyi kıldı. Sonra devesine bindi. Beyda tepesine çıktığı zaman telbiye getirdi."

Nesai, bir diğer rivayette şu ziyadeyi kaydetti: "Öğleyi kıldığı zaman hacc ve umre için ihrama girdi." Ebu Davud, Menasik 21, (1774); Nesaf, Hacc 25, (5,127), 56, (5,162).

1238 hacc TELBİYE HAKKINDADIR "Ebu Cübeyr anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a dedim ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, vacib kıldığı zaman, getirdiği telbiye hususunda Ashab'ın ihtilafına doğrusu hayret ediyorum!" Bana şu cevabı verdi. "Bu meseleyi ben herkesten iyi biliyorum. Aslında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tek bir hacc yaptı. Bütün ihtilaflar bununla ilgili.

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hacc maksadıyla (Medine'den) yola çıktı. Zülhuleyfe Mescidi'ne gelip iki rekatlık ihram namazını kılınca, haccı fiilen olduğu yerde başlattı. Namazı bitirince de hacc için telbiyede bulundu. İşte bu telbiyeyi bır kısım insanlar işitti. Bunu kendisind en ben de (işittim ve) hatırımda tuttum. Sonra hayvanına bindi. Devesi onu yerden kaldırınca tekrar telbiye getirdi. Bu ikinci telbiyeyi de işitenler oldu. (Her seferinde telbiyeleri) farklı kimselerin işitmesi, insanların dağınık ve hareket halinde olmalarındandı. Böylece, devesi onu kaldırdığı zaman çektiği telbiyesini de yeni insanlar işitti. İşte bunlar: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), devesi kaldırdığı zaman telbiye getirdi"dediler.

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yoluna devam etti. Beyda tepesine çıkınca da telbiye getirdi. Bu telbiyeyi de işiten başkaları vardı. Bunlar: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beydaya çıkınca telbiye getirdi" dediler. Allah'a kasem olsun! Resûlullah namazgahında haccı başlattı. Devesi kaldırdığı zaman telbiye getirdi, sonra Beyda tepesine çıkınca orada da telbiye getirdi."

Said İbnu Cübeyr sözüne devamla dedi ki: "İbnu Abbas'ın sözünü esas alanlar (Zülhuleyfe 'deki) namazgahta iki rek 'atlık ihram namazını kılar kılmaz telbiye getirdi." Ebu Davud, Menasik 21, (1770).

1239 hacc TELBİYE HAKKINDADIR "Nafi' diyor ki: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) Harem bölgesinin en yakın yerine geldi mi telbiyeyi artık bırakırdı. Sonra zu Tuva nam mevkide geceyi geçirir, orada sabah namazını kılar, sonra yıkanırdı ve derdi ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) böyle yapmıştı." Buhari, Hacc 38, 39; Müslim, Hacc 226, (1259); Muvatta, Hacc 32, (1, 333).

1240 hacc TELBİYE HAKKINDADIR "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Mukim olanlar veya umre yapanlar, Hacer-i Esved'i istilam edinceye kadar telbiyeyi bırakmazlar."

Hadis, Tirmizi'de şöyledir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), umrede iken, Hacer-i Esved'e istilam yapınca telbiyeyi bırakırdı." Ebu Davud, Menasik 29, (1817), Tirmizi, Hacc 79, (919).

1241 hacc TELBİYE HAKKINDADIR "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı telbiye çekerken -bir rivayette mülebbiyen değil, mülebbiden demiştir- işittim şöyle diyordu: "Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyk la şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'nni'mete leke ve'l-mülk,la şerike leke." Bu kelimelere başka ilavede bulunmuyordu." Buhari, Hacc 26, Libas 89; Müslim, Hacc 19 (1184); Muvatta, Hacc 28, (1, 331-332); Tirmizi, Hacc 13, (825); Ebu Davud, Menasik 27, (1812); Nesai, Hacc, 54, (5,159-160).

1242 hacc TELBİYE HAKKINDADIR "Bir rivayette şu ziyade var: "Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) derdi ki: "(Babam) Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) bu kelimelerden ibaret olan Resûlullah'ın telbiyesi ile telbiye getirir ve şunu söylerdi: "Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyk ve sa'deyk ve'l-hayru fi yedeyk. Lebbeyk, ve'r-rağbau ileyk ve'lamel." Nesai, Hacc 54, (5,161).

1243 hacc TELBİYE HAKKINDADIR "Ebu Davud'un diğer bir rivayetinde Hz. Cabir (radıyallahu anh)'den şu ziyade vardır: "Resûlullah şöyle telbiye getirirdi..." dedikten sonra tıpkı İbnu Ömer'in hadisindeki gibi bir metin zikretti. Sonra Hz. Cabir'in şunu ilave ettiğini kaydetti: "İnsanlar telbiyeye "...Zü'l-Mearic" ve benzeri kelimeler ilave ettiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunları işitti ancak hiçbir müdahelede bulunmadı."

Zü'l-Mearic, Allah'ın isimlerinden biri olup "yükselme yerlerinin sahibi" "yüksek dereceler sahibi" manasına gelir." Ebu Davud

1244 hacc TELBİYE HAKKINDADIR "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın telbiyesinde "Lebbeyk İlahe'l-Hakk (Buyur! Hak olan İlah!)" tabiri de vardı" demiştir." Nesai, Hacc 54, (5,161-162).

1245 hacc TELBİYE HAKKINDADIR "Saib İbnu Hallad el-Ensaari (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şunu söylediler: "Cibril (aleyhisselam) bana gelip, ashabıma ve beraberimde olanlara telbiye -veya ihlal dedi- çekerken seslerini yükseltmelerini emretmemi emir buyurdu." Muvatta, Hace 34, (1, 334); Ebu Davud, Menasik 27, (1814); Tirmizi, Hacc 15, (829); Nesai, Hacc 55, (5,162); İbnu Mace, Menasik 16, (2922-2923).

1246 hacc TELBİYE HAKKINDADIR "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Müşrikler (haccederken şu şekilde telbiyede bulunurlardı): "Lebbeyke la şeri-ke leke: ' Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: "Yazık size, yeter, yeter" buyururdu. Müşrikler (telbiyelerinin devamında): "Yalnız bir şerik müstesna, o senin şerikindir, sen ona da, onun malik olduğu şeylere de maliksin" derlerdi. Onlar, bunu, Kabe'yi tavaf ederken söylerlerdi." Müslim, Hacc 22, (1185).

1247 hacc İHRAMINI İFSAD EDENLER HAKKINDA "İmam Malik (rahimehumullah) anlatıyor: "Bana ulaştı ki, Hz. Ömer, Hz. Ali ve Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anhüm ecmain)'ye haccetmek üzere ihrama girmiş bulunan birisi hanımı ile cinsi temasta bulunursa ne gerekir diye sual sorulmuştu. Şu cevabı verdiler: "Bunlar (başladıkları) haccı tamamlarlar. Sonra müteakip sene yeniden hacc yaparlar ve (ceza olarak da) kurban (hedy) keserler."

Hz. Ali (radıyallahu anh) şunu söylemiştir: "Müteakip yıl, bunlar hacc için ihrama girince, haccı tamamlayıncaya kadar birbirlerinden ayrılırlar." Muvatta, Hac 151, (1,381-382).

1248 hacc İHRAMINI İFSAD EDENLER HAKKINDA "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a, Mina'da iken, ifaza tavafından önce, hanımına cinsi temasta bulunan bir kimse hakkında sorulmuştu, bir bedene kesmesini emretti." Bir rivayette şöyle demiştir: "İfazadan önce ehline temas eden kimse (ceza olarak) yeni bir umre yapar ve bir de kurban (hedy) keser." Muvatta, Hacc 159, (1, 384).

1249 hacc SAYD'IN CEZASI "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) sırtlan öldüren için bir koç, geyik öldüren için bir keçi, tavşan öldüren için bir çebiş (küçük keçi), Arap tavşanı (denilen bir nevi tarla faresi) için bir kuzuya hükmetti." Muvatta, Hacc 235, (1, 416).

1250 hacc SAYD'IN CEZASI "Yine Muvatta'da mürsel (senetsiz) olarak Ebu'z-Zübeyr'den gelen rivayete göre, Hz. Ömer, çekirge hakkında: "Onu kim öldürürse -iki hakemin hükmüyle- onun karşılığını öder" diye hükmetmiştir. Şöyle ki: Zeyd İbnu Eslem'in rivayetine göre, bir adam gelerek Hz. Ömer'e: "Ey mü'minlerin emiri, ben ihramlı iken kamçımla birkaç çekirge öldürdüm, ne yapmam gerekir?)" diye sormuş. Hz. Ömer ona bir avuç kadar taam yedir (tasadduk et) cevabını vermiştir." Muvatta, Hacc 235, (1, 416).

1251 hacc SAYD'IN CEZASI "Muvatta'nın bir başka rivayetinde şöyle gelmiştir: "Bir adam Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e, ihramda iken öldürdüğü çekirge hakkında sordu. Hz. Ömer, (yanında bulunan) Ka'bu'l-Ahbar'a: "Gel beraber hükmedelim" dedi. Ka'b: "Bir dirhem tasadduk etmesi gerekir" diye hükmetti. Hz. Ömer ona: "Sen dirhemleri buluyorsun. Şurası muhakkak ki hurma, çekirgeden daha hayırlıdır" dedi." Muvatta

1252 hacc SAYD'IN CEZASI "İbnu Sirin (rahimehullah) anlatıyor: "Bir adam Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e gelerek: "Ben ve arkadaşım ihramlı olduğumuz halde Akabe'deki bir tepeye doğru atlarımızla yarış yaptık ve bu esnada bir ceylan öldürdük. Bu fiilimize hükmünüz nedir?" diye sordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh), yanında bulunan birine: "Gel beraber hükmedelim"dedi.

(İbnu Sirin) der ki: "İkisi birlikte bir keçiye hükmettiler. Bunun üzerine adam döndü ve (yanındakilere): "Ömer'e bakın, mü'minlerin emiri ama, bir ceylan hakkında hüküm veremiyor, yardımcı olarak bir adam çağırıyor!" dedi. (Bu sözü işiten) Hz.Ömer (radıyallahu anh), adamı çağırtıp:

"Sen Maide süresini okudun mu?" diye sordu. Adam:

"Hayır!" deyince:

"Pekiyi (hüküm vermede yardımını istediğim) bu adamı tanıyor musun?" dedi. Adam bu soruya da:

"Hayır!" deyince Hz. Ömer:

"Eğer, Maide süresini okuduğunu söyleseydin dayakla canını yakacaktım" dedi ve ilave etti:

"Cenab-ı Hakk Kitab-ı Mubin'inde: "Ey iman edenler... İçinizden adalet sahibi iki adam hüküm (ve takdir) edecektir..." (Maide 95) buyurmuştur. Ve şu da Abdurrahman İbnu Avftır." Muvatta, Hacc 231,(1,414).

1253 hacc SAYD'IN CEZASI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Kim, haccın nüsükünden farzları dışında bir şey unutur veya terkederse bir kan (dem) akıtsın." Muvatta, Hacc 240, (1, 419).

1254 hacc HACC-I İFRAD "Hz. Aişe (radıyallahu anha)'den rivayete göre, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) hacc-ı ifrad yapmıştır." Müslim, Hacc 122,(1211); Muvatta, Hacc 38, (1,335); Tirmizi, Hacc 10, (820); Ebu Davud, Menasik 23,(1777); Nesai, Hacc 48, (5,145).

1255 hacc HACC-I İFRAD "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) buyurmuştur ki: "Babam Ömer (radıyallahu anh) dedi ki): "Haccınızla umrenizin arasını ayırın. Zira böyle yapmak, sizden birinin haccının daha mükemmel olmasını sağlar. Umrenizin mükemmel olması da, onu hacc ayları dışında yapmaya bağlıdır." Muvatta, Hacc 67, (1, 347).

1256 hacc HACC-I İFRAD "Hz. Muaviye (radıyallahu anh)'den yapılan rivayete göre şöyle buyurmuştur: "Ey Resûlullah'ın ashabı! Biliyor musunuz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şunu şunu yapmayı yasakladı, kaplan derilerine oturmayı yasakladı?" Dinleyenler: "Evet (biliyoruz!)" dediler. Hz.Muaviye (radıyallahu anh) tekrar sordu: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hacc ile umrenin arasını birleştirmenizi (hacc-ı kıran yapmanızı) da yasakladığını biliyor musunuz?" Yanındakiler: "Hayır, bunu bilmiyoruz!" dediler. Hz. Muaviye (radıyallahu anh):

"Öyleyse bilin, bu da öbürleriyle birlikte (yasaklar arasında). Ne var ki, sizler unutmuşsunuz!" dedi." Ebu Davud, Menasik 23, (1794).

1257 hacc HACC-I İFRAD "Hz. Cabir ve Ebu Said el-Hudri (radıyallahu anhüma) şöyle demişlerdir: "Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte hacc için avazımızın çıktığı kadar yüksek sesle telbiye getirerek (Mekke'ye) geldik." Müslim, Hacc 212, (1248).

1258 hacc HACC-I KIRAN "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)"ı hacc ve umre her ikisi için de (ihrama girip) telbiye çekerken işittim." Bekr İbnu Abdillah el-Müzeni demiş ki: "Ben bunu Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e söyledim. Bana: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sadece hacc için telbiye getirdi" diye cevap verdi.

Sonra tekrar Enes (radıyallahu anh)'le karşılaştım ve İbnu Ömer'in sözünü kendisine aktardım. Bana (kızarak):

"Galiba bizi çocuk yerine koyuyorsunuz. Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı: "Umre ve hacc için lebbeyk!" derken işittim"dedi." Buhari, Taksiru s-Salat 5, Hacc 24, 25, 27,117,119, Cihad 104,126; Müslim, Hacc 185,(1232); Ebu Davud, Hacc 24, (1795); Tirmizi, Hacc 11, (821); Nesai, Hace 49, (5, 150);İbnu Mace, Hacc 38, (2968, 2969).

1259 hacc HACC-I KIRAN "Ebu Vail (radıyallahu anh) anlatıyor: "es-Subeyy İbnu Ma'bed dedi ki: "Ben Hıristiyan bir bedevi idim. Sonradan Müslüman oldum. Kabilemden Hüzeym İbnu Sürmüle adında bir kimseye gelerek: "Hey adamım, ben cihad hususunda hırslıyım. Hacc ve umre yapmayı da üzerime vecibe buldum. Ben bu ikisini nasıl birleştirebilirim?"diye sordum. Bana:

"İkisini birleştir ve kolayına gelen bir kurban kes" dedi. Ben de ikisine birden (niyet edip) ihrama girdim. (Küfe'ye bir merhale mesafedeki) Uzeybe nam mevkiye geldiğim zaman Selman İbnu Rebia ve Zeyd İbnu Sühan ile karşılaştım. Ben hacc ve umre her ikisi için ihramdaydım. Biri diğerine benim hakkımda:

"Bu adam devesi kadar da bilgili değil" dedi. Bunu işitince tepeme dağ yıkıldı zannettim. Doğru Ömer İbnu'1-Hattab (radıyallahu anh)'agittim. Ben, hac ve umre her ikisi için de ihramımı devam ettirerek, hikayemi anlattım. Hz. Ömer bana:

"Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) sünnetine irşad edilmişsin" dedi." Ebu Davud, Menasik 24, (1799); Nesai- Hacc 49, (5, 146, 147); İbnu Mace,Menasik 38, (2970).

1260 hacc HACC-I KIRAN "Cafer İbnu Muhammed babasından naklediyor: "Mikdad İbnu'1-Esved, (Mekke yolu üzerindeki Sükya nam karyede) Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin yanına girdi. Hz. Ali, bu sırada develerine un ve ağaç yaprağı karışımı yemlerini veriyordu. Mikdad:

"Şu Osman İbnu Affan (radıyallahu anh) hacc ve umrenin arasını birleştirmeyi yasaklıyor" dedi. Hz. Ali (radıyallahu anh), ellerinde un ve yaprak bulaşığı olduğu halde dışarı çıktı. -Kollarındaki un ve yaprak bulaşığını hiç unutmayacağım- doğru Hz. Osman'ın yanına girdi.

"Sen, dedi haccla umrenin arasını birleştirmeyi yasaklıyormuşsun, oğru mu?" Hz. Osman (radıyallahu anh) şu cevabı verdi:

"Bu benim reyimdir!"

Hz. Ali: "Umre ve hacc için lebbeyk!" diyerek, öfkelenmiş olarak çıktı." Muvatta, Hacc 40,(1, 336).

1261 hacc HACC-I KIRAN "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hacc ve umreyi birleştirip, her ikisi için de tek bir tavaf yaptı." Tirmizi, Hacc 102, (947); Nesai, Hacc 144, (5, 226); İbnu Mace, Menasik 39, (2973).

1262 hacc HACC-I KIRAN "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Hac ile umreyi birleştiren kimseye tek bir tavaf yeterlidir. İkisinin ihramından birlikte çıkar." Buhari, Hacc 77,105, Muhsar 1,3, 4, Megazi 35; Müslim, Hacc 181, (1230); Tirmizi, Hacc 102, (947); Nesai, Hacc 144, (5, 225-226); İbnu Mace, Menasik 39, (2975).

1263 hacc HACC-I KIRAN "Tirmizi'de şöyle gelmiştir: "Kim hacc ve umre için ihrama girerse, her ikisinin de ihramından çıkıncaya kadar, tek tavaf, tek sa'y yeterlidir." Tirmizi, Hacc 102, (948); İbnu Mace, Menasik 39, (2975).

1264 hacc HACC-I KIRAN "Nafi' alatıyor: "Haccac-ı Zalim, Abdullah İbnu Zübeyr (radıyallahu anh)'le savaşmak üzere Mekke'ye indiği zaman, Abdullah İbnu Abdillah ile Salim İbnu Abdillah geldiler ve Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüm)'le konuştular: Kendisine:

"Bu yıl haccı terketmen sana bir zarar vermez. Zira biz, halk arasında savaş çıkıp seninle Beytullah arasına girileceğinden korkmaktayız"dediler. Abdullah onlara:

"Benimle Beytullah arasına girilerek engel çıkarılırsa, ben de Kureyş'in Hz. Peygamber'le Beytullah arasına girdiği zaman Resûlullah'ın davrandığı şekilde davranırım. Şahid olun, şu anda umreye niyet ettim!"dedi ve derhal kalkıp Zülhuleyfe'ye gitti. Umreye niyet ederek ihram giydi, telbiye getirdi.

Sonra şunu söyledi: "Yolumu serbest bırakırlarsa umremi tamamlarım. Beytullah'la aramda engel olurlarsa Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yaptığı gibi yaparım." Ve şu ayeti tilavet etti. (Mealen): 'Resûlullah'ta sizler için güzel örnek vardır" (Ahzab 21).

Sonra yoluna devam etti ve Beyda sırtına kadar geldi. Orada: "Bunların ikisinin hükmü de aynı. Eğer benimle umrem arasına girip mani olurlarsa haccıma da mani olmuşlar demektir. Sizleri şahid kılıyorum, umre ile birlikte hacca da niyet ettim" dedi. Yoluna devam etti. Kadid'e geldiği zaman bir kurbanlık aldı. Sonra (Mekke'ye girip) hacc ve umre her ikisi için tek bir tavafyaptı."

Bir rivayette şöyle denmiştir: "Her ikisi için de ihrama girdi ve böylece Mekke'ye geldi. Beytulah'ı tavaf etti. Safa ve Merve arasında sa'y etti, buna bir ilavede bulunmadı, ne kurban kesti, ne traş oldu, ne taksirde bulundu, ne de ihramla haram ettiği şeylerden birini nefsine helal kıldı. Kurban gününe kadar bu hal üzere devam etti. O gün kurban kesti, traş oldu. İlk yaptığı tavafla hem haccın hem de umrenin tavafını yerine getirdiği kanaatinde idi.

Sonunda: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) böyle yapmıştı" dedi." Buhari, Hacc 77,105, Muhsar 1, 3, 4, Meğazi 35; Müslim, Hacc 180-183, (1230); Muvatta, Hacc 42, (1, 337); Nesai, Hacc 53, (5,158),144, (5, 226).

1265 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Abdullah İbnu Şakik anlatıyor: "Hz. Osman (radıyallahu anh) hacc sırasında temettuda bulunmayı yasaklıyor, Hz. Ali de bunu emrediyordu. Hz. Osman, Hz. Ali (radıyallahu anhüma)'ye bir kelam söyledi. Hz. Ali (radıyallahu anh): "Sen de biliyorsun ki biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte haccederken temettu haccı yaptık" dedi. Hz. Osman da: "Evet, ama biz korkuyorduk" dedi."

İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (radıyallahu anhüm ecmain) hacc-ı temettu yaptılar. Bunu ilk yasaklayan Hz. Muaviye (radıyallahu anh) oldu." Müslim, Hacc 158,(1223); Nesai, Hacc 50, (5,152). ;Tirmizi, Hacc 12, (822); Nesai, Hacc 50, (5,153,154).

1266 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anh) demiştir ki: "Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile hacc-ı temettu yaptığımız zaman bu adam -ki Muaviye'yi kasteder- Urş'ta -ki Urş'la cahiliye devrndeki Mekke evlerini kasteder- kafirdi." Müslim, Hacc 164, (1225); Muvatta, Hacc 60,(1, 344); Tirmizi, Hacc 12, (823); Nesai, Hacc 50, (5,152-153).

1267 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Veda haccında umre ile hacca kadar temettuda bulundu ve kurban kesti. Kurbanını Zülhuleyfe'den itibaren beraberinde götürdü. Menasikin icrasına (umre için niyetli) başlayıp, umre telbiyesi getirdi. Sonra hacc için telbiye getirdi. Beraberindeki ashabı da umre ile hacca kadar temettuda (istifade) bulundu. Hacc kafılesi içerisinde kurbanı olanlar da vardı, olmayanlar da.

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye geldiği zaman halka hitaben: "Kimin kurbanı varsa, haccını tamamlayıncaya kadar ihramdan çıkmasın, kimin kurbanı yoksa tavaf ve sa'yini yapsın, saçını kısaltarak ihramdan çıksın. Sonra hacc için tekrar ihrama girip kurbanını kessin, kim kurban bulamazsa hacc sırasında üç gün, evine dönünce de yedi gün olmak üzere (on gün) oruç tutsun" buyurdu." Buhari, Hacc 104; Müslim, Hacc 174, (1227); Ebu Davud, Hacc 24, (1805); Nesai, Hacc 50, (5,151-152).

1268 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "İkrime anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a müt'atul-hacc'dan sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Veda haccında, Muhacirler, Ensariler ve Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevceleri hep ihrama girdiler, biz de girdik. Mekke'ye geldiğimiz zaman Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Kurbanlık nişanlıyanlar hariç, herkes hacc için giydiği ihramı umreye çevirsin" diye emretti. Biz de Beytullah'ı tavaf etik. Safa ve Merve'de sa'y yaptık. (İhramdan çıkarak) kadınlarımıza geldik, elbiselerimizi giydik. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Şunu da söylemişti:

"Kim kurbanlık nişanlamışsa, kurbanlığı mahalline varıncaya kadar ihramdan çıkmasın!" Terviye akşamında (yani Zilhicce'nin 8. günü) bize hacc için ihrama girmemizi emretti. (Harem bölgesinin dışına çıkarak ihramlarımızı giyerek hacca başlayıp) menasiki tamamladığımız zaman Mekke'ye geri gelip Beytullah'ı, Safa ve Merve'yi tavaf ettik. Böylece haccımız tamamlanmış, ayet-i kerimenin buyurduğu üzere (Mealen): "Haccı da umreyi de Allah için tam yapın. Fakat (herhangi bir sebeple bunlardan) alıkonursanız, o.halde kolayınıza gelen kurban gönderin..." (Bakara 196) üzerimizde kurban borcu kalmıştı." Buhari, Hacc 37. (Buhari bunu bab başlığında ta'lik (senetsiz) olarak kaydetmiştir.

1269 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Ebu Zer (radıyallahu anh) demiştir ki: "Haccda mut'a sadece Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in ashabına hastır." Müslim Hacc 189, (1224); Ebu Davud, Menasik 25, (1808); Nesai, Hacc 77, (5, 179-180); İbnu Mace, Hacc 42, (2984).

1270 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Ebu Davud'daki rivayette şöyle denmektedir: "Ebu Zer (radıyallahu anh), hacca niyetle ihram giyip sonradan bunu umreye çevirenler hakkında şöyle diyordu: "Bu, sadece Hz. Peygamber'le haccedenlere has bir ruhsattı." Ebu Davud, Menasik 25, (1807); İbnu Mace, (Hacc 42, (2985).

1271 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Ebu Cemre anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a mut'à'dan sordum; bana onu yapmamı emretti, haccda kesilen kurbandan sordum. "Bu hususta, dedi, deve veya sığır veya davar veya kana ortak olmak imkanları var (bunların hepsi meşrudur)."

Ebu Cemre der ki: "İnsanlar mut'ayı mekruh addediyorlardı. (Eve gelip) uyudum. Rüyamda birisini gördüm (bana gelip): "Makbul umre, mebrür hacc!" diye müjdeledi. Hemen İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a gelip haber verdim. Bana: "Allahu ekber! Ebu'l-Kasım (aleyhissalatu vesselam)'ın sünneti!"dedi." Buhari, Hacc 102; Müslim, Hacc 204, (1242).

1272 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Kim hacc aylarında umre yapar, sonra Mekke'de hacc zamanı gelinceye kadar ikamet ederse bu kimse, hacc da yaparsa mütemettidir. Bu durumda kolayına gelen bir kurban kesmesi vacib olur. Eğer kurban bulamazsa, üç günü hacc sırasında, yedi günü de döndüğü zaman olmak üzere (on gün) oruç tutar. "

İmam Malik der ki: "Bu hüküm, o kimsenin hacc zamanına kadar orada ikamet etmesi ve aynı sene içinde hacc yapması halinde caridir."

Muvatta'nın bir diğer rivayetinde der ki: "Allah'a yemin olsun, haccdan önce umre yapıp (bu sebeple) kurban kesmem, haccdan sonra Zilhicce ayında umre yapmamdan daha sevimlidir." Muvatta, Hacc 62, (1, 344).

1273 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Abdurrahman İbnu Harmele el-Eslemi anlatıyor: "Bir adam gelip Said İbnu'l-Müseyyib'e: "Haccdan önce umre yapayım mı?"diye sormuştu. Şöyle cevap verdi:

"Evet, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) haccetmezden önce umre yaptı." Muvatta, Hacc 57, (1, 343).

1274 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "İbnu'l-Müseyyeb anlatıyor: "Ömer İbnu Ebi Seleme, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'den, Şevval ayında umre yapmak için izin istedi.O da izin verdi. İbnu Ebi Seleme umre yapıp ailesine döndü, haccetmedi." Muvatta, Hacc 58, (1, 343).

1275 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Hz. Aişe (radıyallahu anha) şöyle demiştir: "Oruç, umre yapıp hacca kadar temettuda bulunup da hacc için ihrama girmesinden arefe gününe kadar kurban bulamayan kimse içindir. Eğer orucu tutmazsa, Mina günlerinde tutar" İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) de böyle hükmediyordu." Muvatta, Hacc 255, (1, 426).

1276 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Veda haccında),Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve ashabı (radıyallahu anhüm), hacc için ihrama girdikleri vakit, Resûlullah ile Talha hariç, hiç kimsenin kurbanlığı yoktu. O sırada Hz. Ali, beraberinde bir kurbanlık olduğu halde Yemen'den geldi. Ve derhal: "Ben de Resûlullah'ın niyet ettiği şeye niyet ederek ihram giydim" deyip katıldı.

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ashabına bu hacclarını umreye çevirmelerini, tavaf yapmalarını, (sa'y yapmalarını), beraberinde kurbanlığı olanlar hariç saçlarını kısa keserek ihramdan çıkmalarını emretti.

Bir kısmı itiraz ederek: "Yani henüz cenabetken Mina'ya mı gideceğiz?" dediler. Bu söz Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e ulaşmıştı: "Geride bıraktığım işlerimi tekrar bulsaydım kurban getirmezdim. Eğer, beraberimde kurbanlığım olmasaydı, ben de ihramdan çıkardım" dedi.44)

Bu sırada Hz. Aişe (radıyallahu anha) hayız oldu. Beytullah'ı tavaf hariç, haccın bütün menasikini yerine getirdi. Temizlenince de tavafı yaptı. Dedi ki:

"Ey Allah'ın Resûlü! Sizler hem umre hem de hacc yapmış olarak burdan ayrılacaksınız, ben ise sadece haccla ayrılacağım!"

Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) oğlan kardeşi Abdurrahman İbnu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma)'e, Hz. Aişe'yi (Harem bölgesinin dışında yer alan) Ten'im'e götürmesini emretti. (Hz. Aişe adıyallahu anha) orada ihram giyerek) haccdan sonra umre yaptı." 45)"

1277 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Buhari'nin bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "(Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Mekke'ye gelince ashabına:"İhramınızdan çıkın. Önceki niyetinizi müt'aya çevirin!" dedi. Ashab:

"Biz önce "hac" diye ismen belirterek niyet etmişken, şimdi nasıl müt'aya çevirebiliriz?" diye itiraz ettiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) :

"Ben size ne söylüyorsam onu yapın. Eğer kurbanlık getirmemiş olsaydım, size emretmiş bulunduğumu ben de yapardım. Ancak, kurbanım (Mina'daki kesim) mahalline ulaşmadan ihramlıya haram olan şeylerden hiçbirisi bana helal olmaz!" dedi. Bunun üzerine Ashab-ı Kiram Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın emrini yerine getirip ihramdan çıktılar." Buhari

1278 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Yine Buhari'nin bir başka rivayetinde şu ziyade yer alır: "Biz Mekke'ye Zilhicce ayının dördünde gelmiştik. Müslim in bir rivayetinde şu ibareye de yer verilmiştir: "Bize ihramdan çıkmamız, hacc için yaptığımız niyyetin umreye çevrilmesi emredilmişti. Bu, bize çok imkansız bir emir geldi ve hepimizin canını sıktı. Memnuniyetsizliğimiz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ulaştırıldı. Ona semavi bir şey (haber) mi ulaştı, insanlardan mı bir şey ulaştı bilemiyoruz, her ne ise, bize şu hitabda bulundu:

"Ey nas, ihramdan çıkın. Eğer beraberimde kurbanlığım olmasaydı,ben de sizin gibi yapardım!" (Resûlullah'ın bu kesin emri üzerine) ihramdan çıktık. Hatta hanımlarımızla münasebet-i cinsiyede bile bulunduk. İhrama girmemiş olan bir kimsenin yaptığı her şeyi yaptık. Bu hal terviye gününe (Zilhicce'nin sekizinci günü) kadar devam etti. O gün gelip, Mekke'yi arkada bıraktığımız vakit, hacca niyet ederek ihrama girdik." Buhari

1279 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Müslim'in diğer bir rivayetinde şöyle denir: "Biz, hacc-ı ifrad için ihram giyip Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte ilerledik. Hz. Aişe (radıyallahu anha) de umre için ihrama girdi. Seref'e gelince Hz. Aişe hayız oldu. (Mekke'ye) gelince Kabe'yi, Safa ve Merve'yi tavaf ettik. Sonra, beraberinde kurbanlık olmayanların ihramdan çıkmaları emredildi.

"Neleri nefsimize helal edeceğiz?" diye sorduk. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"(İhramlıya yasak olan) her,şeyi!" dedi. Bunun üzerine kadınlarımızla da yattık, kokular süründük, elbiselerimizi giydik. (Bunların hepsini yaparken) bizimle arefe (yani hacc ihramı giyme) günü arasında sadece ve sadece dört gece vardı.

Sonra terviye günü (Zilhicce'nin 8'i) tekrar ihrama girdik. Bir ara Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin yanına girmişti, onu ağlıyor buldu.

"Neyin var?" diye sordu.

"Hayız oldum, herkes ihramdan çıktı, ben çıkamadım, tavafımı da yapamadım. Herkes artık (umresini tamamladı), hacc için (Arafat'a)çıkıyor!" diyerek yakındı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Bu hal, Cenab-ı Hakk tarafından Adem (aleyhisselam)'in kızlarına yazılmış bir kaderdir, (sana mahsus bir kusur değil). Sen de, (ihrama giren herkesin yaptığı gibi) yıkanı ve hacc için ihrama gir' dedi. O da öyle yaptı. (Mina, Arafat ve Müzdelife'deki) vakfelerin hepsine katıldı. Hayızdan temizlenince de (ifaza) tavafını yaptı. (Bunlar bittikten sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ye:

"Artık hem haccını hem de umreni yapmış, her ikisinin de ihramından çıkmış oldun!" dedi. Hz. Aişe (radıyallahu anha):

"Ancak benim içimden Beytullah'ı tavaf etmeden hacc yaptığım hissi geçiyor" dedi. Bunun üzerine (oğlan kardeşine seslenerek):

"Ey Abdurrahman (kızkardeşin) Aişe yi Ten'im'e götür, orada umre için ihrama girsin!" dedi. Bu vak'a Hasbe gecesi cereyan etmişti Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mülayim bir insandı. Hz. Aişe (radıyallahu anha) birşey arzu etti mi onun arkasını takip eder (yerine getirirdi)." Müslim

1280 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle denir: "... Deve ve sığırda ortak olmamız emredildi. Bizden her yedi kişi bir deveye iştirak edecekti."

Yine Müslim'in bir başka rivayetinde: "Ne Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), ne de Ashab (radıyallahu anhüm), hiç kimse, Safa ile Merve arasında ilk tavafın dışında başka bir tavaf yapmadı" denmiştir." Müslim

1281 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Ebu Davud ve Nesai'de şu ziyade gelmiştir: "Süraka İbnu Malik (radıyallahu anh):

"Ey Allah'ın Resûlü, bu sene (hacc sırasında) yaptığımız temettu bu yıla mı has, bundan sonra her haccda ebediyen yapılacak mı?" diye sormuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Elbette, ebediyen yapılacaktır!"cevabını verdi" (48)." Buhari, Hacc 81,32, 34, 35, Umre 6, 15, Meğazi 61, Temenni, 3, 27; Müslim, Hacc 1213-1216 arasındaki rivayetler); Ebu Davud, Menasik 23, (1785-1789 arasındaki rivayetler); Nesai, Hacc 77,(5,178-179).

1282 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Nesai de kaydedilen bir rivayette İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "(Cahiliye Arapları) hacc aylarındaki umreyi yeryüzünde işlenebilen günahların en büyüğü biliyorlardı. Keza Muharrem ayını da Safer diye isimlenirip: "Bere iyileşip eser kalmadığı ve Safer ayı çıktığı vakit umre yapmak isteyene umre helal olur" diyorlardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ashab-ı Güzin (radıyallahu anhüm)'i, hacc için ihrama girmiş olarak 4 Zilhicce sabahı (Mekke'ye) geldiler. (Gelir gelmez) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), hacc niyetlerini umreye tahvil etmelerini emretti. Bu, Ashab nezdinde büyük bir hadise oldu.

"- Ey Allah'ın Resûlü, neleri helal addedeceğiz?" diye sordular. "Bütün (ihram haramları) helal olacak!" diye cevap verdi."

Nesai'deki rivayette: Eser yerine veber (yün) denmiştir. Mana: "Yün çoğalınca" olur. Keza "Safer ayı çıkınca" tabirinden sonra: "Veya şöyle dedi: Safer ayı girince" tabiri ilave edilmiştir." (Buhari, Hacc 34, Menakıbu'1-Ear 26; Müslim 198, (1240,1241); Ebu Davud, Hacc 80, (1987), Menaaik 23, (1792); Nesai, Hacc 77,108, (5,180,181, 201, 202.)

1283 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Müslim ve Tirmizi'de şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Umre, kıyamete kadar hacca dahil oldu:Yani, umre ameli, hacc-ı kıran yapmak isteyenin hacc ameline dahil oldu." Müslim, Hacc 203, (1241); Tirmizi, Hacc 89, (932).

1284 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Biz hacc aylarında, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte, hacc için ihrama girmiş olarak, hacc gecelerinde yola çıkıp Seref nam yere indik. Orada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Kimin beraberinde kurbanlığı yoksa, haccını umre yapmak isteyen umreye çevirsin. Beraberinde kurbanlığı olan bunu yapmasın" dedi. Hz. Aişe sözünde devamla der ki: "Ashab'tan bazısı umreye niyet etti, bazısı da terketti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile, gücü yerinde olan bazısının yanında kurbanlığı vardı.

(Bir ara) Resûlullah yanıma gelince beni ağlar buldu.

"Niye ağlıyorsun?" diye sordu.

"Ben ashabına söylediklerini işittim ve umre yapmaktan engel olundum!" dedim. Bunun üzerine:

"Neyin var?" diye tekrar sordu.

"Namaz kılamıyorum (hayız oldum)" dedim.

"Bu sana zarar vermez. Sen Hz. Adem (aleyhisselam)'in kızlarından bir kadınsın. Allah öbürlerine yazdığı kaderi sana da takdir etti, bu bir kusur sayılmaz. Sen haccına devam et. Cenab-ı Hakk inşaallah, umreyi de sana nasib edecek" dedi."

1285 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Bir diğer rivayette Hz. Aişe (radıyallahu anha) şöyle der: "Hayız halim Arefe gününe kadar devam etti, o gün temizlendim. Ben de sadece umreye niyet etmiştim. Resûlullah saçımı çözüp taramamı, umreyi bırakıp, hacc niyetiyle ihrama girmemi emretti. Emrini yerine getirdim ve haccımı eda ettim."

1286 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Hz. Aişe bir başka rivayette şöyle der: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte çıktık, kurban günü Mina'ya geldik. Ben (orada) temizlendim. Sonra Mina'dan çıktım. Beytullah'a koştum. Sonra, Resûlullah'la birlikte nefr-i ahir (teşrik günlerinin üçüncüsü, yani bayramın dördüncü günü = onüç Zilhicce) günü çıktık, Muhassab'a indik. Abdurrahman (radıyallahu anh)'ı çağırdı ve:

"Kızkardeşini Harem bölgesinden çıkar (Ten'm'e kadar götür. Orada) umre için ihram giysin. Umreyi yapınca buraya gelin, sizi dönünceye kadar burada bekliyorum!"dedi. Ben ayrılıp (Ten'im'e gidip ihram giydim, umre yaptım) tavaftan boşalınca, seherde yanına geldim. Yola çıkma emri verdi. Herkes göç yükleyip Medine'ye müteveccihen hareket etti."

1287 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beytullah'a uğrayıp sabah namazından önce tavaf etti, sonra Medine'ye hareket etti."

1288 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte yola çıktık. Bazılarımız umre niyetiyle ihrama girdi, bazılarımız hem hacc hem de umre niyetiyle ihrama girdi, bazılarımız da sadece hacc niyetiyle ihrama girdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da sadece hacc için ihrama girmişti. Umre için ihrama girenler, (Vemreyi yapınca) ihramdan çıktılar. Hacc için ihrama girenler veya hacc ve umre için ihrama girenler, yevm-i nahr'e (kurbanın birinci gününe) kadar ihramdan çkmadılar." Buhari, Umre 6, 8, 9, Hayz 1, 7, Hacc 3,33, 81, Edahi 3, 10; Müslim, Hacc 111-135, (1211-1212); Muvatta, Hacc 223-224, (1,410-412); Ebu Davud, Menasik 23, (1778-1783); Nesai, Hacc 77, (5, 177-178), Tirmizi, Hacc ,91, (934).

1289 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Ey Abdurrahman! Kızkardeşini devenin arkasına al, Ten im,den itibaren umre yaptır. Tepelikten inip oraya vardın mı ihrama girsin. Zira yapacağı, kabul görecek bir umredir. " Ebu Davud, Menasik 81, (1995).

1290 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Ebu Müsa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Batha'da mola vermişken yanına uğradım. Bana: "Neye niyetle ihrama girdin?" diye sordu: Ben: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın niyeti ile niyetlendim" dedim. Ban:

"Kurbanlığın var mı?" diye sordu. Ben:

"Hayı!" dedim:

"Öyleyse, dedi Beytullah'ı, Safa ve Merve'yi tavafet ve ihramdan çık!"

Resûlullah'ın bu söylediklerini yaptım. Ailemden bir kadına uğradım. Saçlarımı tarayıp, başımı yıkayıverdi.

Ben Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'in halifeliği sırasında, halka bu şekilde fetva veriyordum. O öldü, yerine Hz. Ömer (radıyallahu anh) halife olu. Onun zamanında, bir hacc mevsimiydi. Ben (hacc için hazırlığa) kalkmış olduğum sırada bir adam gelip:

"Fetvalarında teennili ol. Emirü'1-mü'mininin hacc mevzuunda neler ihdas edeceğini bilemezsin!" dedi. Ben de:

"Ey insanlar, ben, kime haccla ilgili bir fetva vermiş idiysem, teennili olsun. İşte mü'minlerin emiri size geliyor. Onu imam edinin, ona uyun!" dedim. Hz. Ömer (radıyallahu anh) gelince kendisine:

"Ey mü'minlerin emiri, kulağıma gelen nedir"? Hacc menasikiyle alakalı yeni şeyler mi ihdas ettiniz?" diye sordum. Bana:

"Eğer Allah'ın kitabıyla amel edeceksek, bak Allah'ın kitabı ne diyor: "Haccı da, umreyi de Allah için tam yapın..." (Bakara 196)emrediyor. Eğer Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sünneti ile ameledeceksek. O: "Menasikinizi benden alın" diyor ve kurbanlığı, yerine(Mina'ya) ulaşıncaya kadar ihramdan çıkmıyor." Buhari, Umre,11, Hacc 32,34125, Megazi 60, 77; Müslim, Hacc 154, (1221); Nesai, Hacc 5, (5,153).

1291 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Müslim ve Nesai'de gelen bir diğer rivayette şöyle denir: "Ebu Müsa hacc-ı temettuya fetva veriyordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh) ona: "Biliyorum ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve ashabı bunu yaptılar. Ancak ben, halkın Erak 51) denilen yerde kadınlarla cima ederek, sonra başlarından su damlar bir halde hacc yapmaya gitmelerini uygun bulmadım" dedi." Müslim, Hacc 157, (1222); Nesai, Hacc 50, (5,159).

1292 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ali'yi Yemen'e emir olarak gönderdiği zaman ben onun yanında idim. Onunla beraber ben de (altın) kaplar elde ettim. Hz. Ali (radıyallahu anh), (Yemen'den) Resûlullah'ın yanına gelince, Hz.Fatıma'nın, (boyalı elbiseler giymiş), evi de (hala kokmakta olan) bir tütsü ile tütsülemiş olduğunu gördü. (Bu kıyafet ve bu tütsünün yasak olduğu hacc döneminde karşılaştığı bu manzaraya Ali) kızdı. Hz. Fatıma: Niye kızıyorsun? Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ashabına (ihramdan çıkmalarını emir buyurdu, onlar da ihramdan çıktılar" dedi. (Bunun üzerine Hz. Ali, zevcesine: "Ben zaten Resûlullah'ın niyyeti ile ihrama girmiştim" dedi ve) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e uğradı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Sen ne yaptın ?" diye sordu. Hz. Ali:

"Resûlullah'ın niyeti ile niyetlendim"deyince Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Ben kurbanlık getirdim ve hacc-ı kırana niyet ettim"diye açıklamada bulundu ve Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye şu emri verdi:

"Altmış yedi -veya altmış altı- deve kes. Develerden otuz üç -veya otuz dört- tanesini kendin için ayır ve develerden her birinden bir parça da (benim için) ayır." Ebu Davud, Menasik 24, (1797).Ebu Davud, Menasik 24,(1796); Nesai, Hacc 143, (5, 225).

1293 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Zülhuleyfe'de geceledi. Sabah olunca (devesine) bindi. Devesi onu Beyda'da havaya kaldırınca, Allah'a hamdetti, tesbih etti, tekbir getirdi, tahlil getirdi. Sonra hacc ve umre için (niyet edip) telbiye getirdi. Halk da her ikisi için (niyet edip) telbiye getirdi. (Mekke'ye) gelince halka emretti, onlar da ihramdan çıktılar. Bu hal terviye gününe (Zilhicce'nin 8'i) kadar devam etti. Terviye günü hacc için ihrama girip telbiye getirdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) haccı ifa edince kendi eliyle ayakta olduğıu halde, yedi deve kesti."

1294 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Bilal İbnu'1-Haris (radıyallahu anh)'in yaptığı bir rivayette şu ibare mevcuttur: "Ey Allah'ın Resûlu, hacc (için yapılan niyet)'ı umreye çevirmek sadece bize mi hastır, yoksa bizden sonrakiler için decaiz olacak mıdır?" diye sordum. Bana şu cevabı verdi:

"Bu sadece size hastır. (Sizden sonraki Müslümanlara caiz değildir)."

Nesai, Bilal İbnu'l-Haris'ten sadece (sadedinde olduğumuz) feshu'l-hacc hadisini tahric etmiştir. Feshu'l-hacc: Kişinin önce hacca niyet etmesi, fakat sonradan bunu umreye çevirmesi, umre yapınca ihramdan çıkması, tekrar hacc için ihrama girmesidir." Ebu Davud, Menasik 25, (1808); Nesai, Hacc 77, (5,179).

1295 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) umre için, ashabı da hacc için ihrama girdi." Ebu Davud, Menasik 24, (1804); Müslim,Hacc 196, (1239); Nesai, Hacc 77, (5,178).

1296 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "İkrime İbnu Halid el-Mahzümi diyor ki: "İbnu Ömer (radıyallahu anh)'e haccdan önce yapılan umre hakkında (caiz mi, değil mi diye) sordum. Bana:

"Yapmakta bir beis yok. Bizzat Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)haccdan önce umre yapmıştı" cevabını verdi." Buhari, Umre 2.

1297 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "Yine Buhari'nin, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'tan kaydettiği bir rivayette şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), insanlara (haccın İslam'a uygun olan) adabını öğretmesi ve Resûlullah adına tebligatta bulunması için Hz. Ebu Bekir'i hacc emiri olarak gönderdi. Hac kafilesi Arafat'a Zülmecaz cihetinden vasıl olunca Kabe'ye yaklaşmadı, fakat Zülmecaz'a doğru yöneldi. Böyle yapışı, hacca umre ile niyet etmemiş olmasından ileri geliyordu." Buhari

1298 hacc HACC-I TEMETTU VE HACCIN FESHİ "İbnu'l-Müseyyeb anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından bir adam, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e gelerek, huzurunda, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ölmüş bulunduğu hastalığı sırasında, haccdan önce yapılan umreyi yasaklarken Resûlullah'ı işittiğine dair şehadette bulundu." Ebu Davud, Menasik 23, (1793.).

1299 hacc TAVAF VE SA'Y'İN MAHİYETİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve ashabı (radıyallahu anhüm) Mekke'ye, Yesrib hummasından bitkin düşmüş bir halde geldiler. Müşrikler (şehirde menfi bir dedikodu yaparak): "Yarın buraya humma hastalığından dermanı kesilmiş ve ondan çok ızdırab çekmiş bir kavim gelecek"dediler ve (Müslümanlar'ın seyrine bakmak için) Hicr'in arkasına oturdular. (Onların hainliğinden vahyen haberdar olan) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), celadetlerini müşriklere göstermeleri için, Müslümanlar'a tavafın ilk üç şavtında remel yapmalarını, iki köşe arasında da adi yürüyüşle yürümelerini emretti.

Bu hali gören müşrikler: "Bunlar mı hummanın bitkin düşürdüğünü zannettiğiniz insanlar, bunlar falan ve falandan daha sağlammış " dediler.

İbnu Abbas (radıyallahu anh) der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı ashabına (radıyallahu anhüm) bütün şavtlarda remel yapmalarını emretmekten alıkoyan şey onlara duyduğu merhametti."

Buhari, bu rivayette şu ziyadeyi kaydeder: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sulh antlaşması yaptığı sene (umre için) gelince müşriklere kuvvetlerini göstermeleri için "hızlı yürüyün!" diye emretti. Müşrikler bu sırada Kuaykıan dağı tarafına oturmuş (seyrediyor)lardı." Buhari,Hacc 55, Megazi 43; Müslim, Hacc 240, (1266); Tirmizi, Hacc 39, (863); Ebu Davud,Menasik 51, (1886,1889); Nesai,Hacc 155, (5, 230).

1300 hacc TAVAF VE SA'Y'İN MAHİYETİ "Bir diğer rivayette (İbnu Abbas) şöyle demiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beytullah'ın etrafında, Safa ile Merve arasında, müşriklere kuvvetini göstermek için sa'y etti." Buhari

1301 hacc TAVAF VE SA'Y'İN MAHİYETİ "Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ızdıba yaptı, istilamda bulundu, tekbir getirdi, sonra üç tavafta remel yaptı. Müslümanlar Rükn-i Yemani'ye varınca Kureyş'in nazarından gizleniyor, gizlenince de normal yürüyüşe geçiyor, sonra tekrar karşılarına çıkınca bu sefer yeniden remele geçiyorlardı. Onları böyle remel (yaparken canlı ve kıvrak) gören Kureyş: "Bunlar ceylanlar gibiymiş" diyorlardı.

İbnu Abbas: "Remel sünnettir" demiştir." Ebu Davud, Menasik 51, (1889).

1302 hacc TAVAF VE SA'Y'İN MAHİYETİ "Ebu't-Tufeyl (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) dedim ki:

"Kabe'nin etrafında (tavaf yaparken) ilk üç şavtında remel, son dört şavtında da normal yürüme yapmak sünnet midir, değil midir? Senin kavmin buna sünnet diyorlar?"

İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) bana şu cevabı verdi:

"Hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler."

"Yani hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler demekle neyi kastediyorsun?" diye açıklama istedim.

Anlattı:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye (umretü'1-kaza için) gelmişti. Müşrikler: "Muhammed ve ashabı zayıflıktan Kabe'yi tavaf edemez" dediler. Müşrikler onu kıskanıyorlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ashabına üç (şavtta) remel yaparak, dört şavtta da normal şekilde yürümelerini emretti."

Ben tekrar, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a:

"Bana Safa ile Merve arasındaki tavafı binerek yapmanın sünnet olup olmadığını haber ver. Zira senin kavmin bunun sünnet olduğunu söylüyorlar!" dedim. Bana şu cevabı verdi: "Hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler."

"Hem doğru söylemeleleri, hem de kizb etmeleri ne demektir?" diye ben tekrar sorunca açıkladı:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye umre için geldiği zaman (Mekkeli) ahali etrafını çokca sarmış: "İşte Muhammed! İşte Muhammed!" diye sıkıntı veriyorlardı. Hatta, genç kızlar bile evlerden çıkmışlardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın huzurunda (yol açmak için) halka vurulmazdı. Halk başına üşüşünce, bu sebeple o da hayvana bindi. Aslında sa'yi yayan yapmak (binerek yapmaktan) efdaldir."

Ebu Davud'un rivayetinde İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) -Müslim'deki rivayete ziyade olarak- şunu söyler: "Hudeybiye müzakereleri sırasında Kureyşliler: "Muhammed'i ve arkadaşlarını bırakın, böcekler gibi ölsünler" dediler. Müteakip sene umre yapmak şartı üzerine sulh antlaşması yapılınca, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye geldi.Müşrikler de Kuaykıan tepesi yönünden geldiler. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz ashabına: "Beytullah'ı üç şavtta remel yaparak tavaf edin"dedi. Bu (bütün ümmete şamil) bir sünnet değildir.

Safa ile Merve arasındaki sa'y ile ilgili olarak (Ebu Davud'da gelen açıklama, (yukarıda kaydedilen) Müslim rivayetindekinin aynıdır.)

Ancak Ebu Davud'da şu ziyade dahi yer alır: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), halk, sözlerini daha iyi işitsin, yerini daha iyi görsün ve elleri ona ulaşmasın diye bir deveye bindi." Müslim, Hacc 237, (1264); Ebu Davud, Menasik 51, (1885).

1303 hacc TAVAF VE SA'Y'İN MAHİYETİ "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı, yedi şavttan üçünü hızlıca yaptığı ilk tavafta, Hacer-i Esved'e istilam buyururken gördüm."

Bir rivayette şöyle demiştir: "Safa ile Merve arasında sa'y ederken sel çukurunda koşuyordu."

Buhari ve Müslim'in bir rivayetinde şöyle demiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Haceru'l-Esved'den Haceru'l-Esved'e üç tur remel yaptı, dört tur da yürüdü, sonra iki rekat namaz kıldı, yani tavaftan sonra. Sonra da, hem haccda hem de umrede Safa ile Merve arasında tavaf yaptı." Buhari,Hacc 56; Müslim,Hacc 232, (1261); Muvatta, Hacc 108, (1,365); Ebu Davud, Menasik 51, (1891) 52, (1893); Nesai,Hacc 152, (5, 229),153, (5,230).

1304 hacc TAVAF VE SA'Y'İN MAHİYETİ "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye geldi. Doğru Mescid-i Haram'a girdi ve Haceru'l-Esved'i istilam buyurdu. Sonra sağ kolu üzerinde ilerleyerek üç tur remel yaptı, dört tur da yürüdü. Sonra Makam-ı İbrahim'e geldi ve "Siz de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin..." (Bakara 125) ayetini okudu. Ardından makam, Beytullah'la kendi arasında olacak şekilde iki rek'at namaz kıldı. Bu namazı bitirince tekrar Haceru'l-Esved'e geldi ve istilamda bulundu.

Sonra Safa ve Merve'ye gitti. Zannedersem orada:

"Şüphe yok ki Safa ve Merve Allah'ın şeairindendir" (Bakara 158) ayetini okudu." Müslim, Hacc 147, (1218), 235 (1263); Muvatta, Hacc 107, (4, 364); Tirmizi, Hacc 33, (856), 34, (857); Nesai, Hacc 149, (5, 228);İbnu Mace, Menasik 29, (2951).

1305 hacc TAVAF VE SA'Y'İN MAHİYETİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve ashabı (radıyallahu anhüm) Ciirrane'den umre yaptılar. Bu umrede Beytullah'ı remel yaparak tavaf ettiler. Bu tavafta ridalarının bir ucunu sağ koltuklarının altına koymuşlar, diğer ucunu da sol omuzlarının üzerine atarak (ızdıba yapmışlardı)." Ebu Davud, Menasik 50, (1884), 50, (1891).

1306 hacc TAVAF VE SA'Y'İN MAHİYETİ "Urve (radıyallahu anh) anlatıyor: "Abdullah İbnu'z-Zübeyr, umre maksadıyla Ten'im'de ihrama girdi. Sonra ben onu Beytullah'ın etrafında, üç şavtta koşar gördüm." Muvatta, Hacc 34, (1, 365).

1307 hacc TAVAF VE SA'Y'İN MAHİYETİ "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den Nafı'in anlattığına göre, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) Mekke'de ihrama girdiği zaman ne Beytullah'ı tavaf eder, ne de Safa ve Merve arasında sa'yde bulunurdu. Bunları Mina dönüşü yapardı. Mekke'de ihrama girdiği zaman Beytullah'ı tavafedecek olsa remel yapmazdı." Muvatta, Hacc 34, (1, 365).

1308 hacc TAVAF VE SA'Y'İN MAHİYETİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), ifaza tavafının yedi şavtında da remelde bulunmamıştır." Ebu Davud, Menasik 83, (2001).

1309 hacc TAVAF VE SA'Y'İN MAHİYETİ "Eslem mevla Ömer İbnu'l-Hattab anlatıyor: "Ömer İbnu'l Hattab (radıyallahu anh)'ı dinledim, diyordu ki: "Bugün Allah, İslam'ı hakim ve güçlü kılmış, küfrü ve kafırleri de bertaraf etmiş olduğuna göre remel yapmanın ve omuzu açmanın (ızdıba) ne gereği var. Ancak bununla beraber, bizler, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte yapmış olduğumuz şeylerden hiçbirini bırakmayız." Ebu Davud, Menasik 51, (1887).

1310 hacc TAVAF VE SA'Y'İN MAHİYETİ "Ya'la İbnu Ümeyye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir bürde ile ızdıba yapmış olarak tavaf etti."

Hadisin Ebu Davud'daki vechinde "yeşil bir bürde" denir.

-Abdurrahman İbnu Safvan (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı, ashabı ile birlikte Kabe'den çıkarken gördüm. Beytullah'ı, kapısından Hatim'e kadar istilam ettiler ve Beytullah'ın üzerine yanaklarını koydular. Bu sırada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ortalarında idi." Ebu Davud, Menasik 50, (1983); Tirmizi, Hacc 36, (859). ;Ebu Davud, Menasik 55, (1898).

1311 hacc İSTİLÂM "Abis İbnu Rebia (rahimehullah) anlatıyor: "Ben Hz. Ömer (radıyallahu anh)'i Haceru'l-Esved'i öperken gördüm. Onu hem öptü, hem de: "Biliyorum ki sen bir taşsın, ne bir faydan ne de zararın vardır. Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı seni öper görmeseydim, seni asla öpmezdim" dedi." Buhari, Hacc 50, 57, 60; Müslim Hacc, 248, 120; Muvatta, Hacc 36, (1367); Tirmizi, Hacc 37, (860); Ebu Davud, Menasik 47, (1873); Nesai, Hacc 147, (5, 227); İbnu Mace, Menasik, 27, (2943).

1312 hacc İSTİLÂM "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şöyle demiştir: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Kabe'den sadece iki rüknü öperken gördüm, bunlar da iki rükn-i Yemani'dir." Buhari, Hacc 59; Müslim, Hacc 242, (1267); Ebu Davud, Menasik 48, (1874); Nesai, Hacc 156, (5, 231-232).

1313 hacc İSTİLÂM "Bir rivayette, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in şöyle dediği belirtilmiştir: "Ben, şu iki Yemani rükne ve Haceru'l-Esved'e Resûlullah'ın istilam ettiğini göreliden beri rahat halde de olsam, sıkışık halde de olsam istilamda bulunmayı hiç terketmedim." Buhari, Hacc 60;Müslim, Hacc 245, (1268)(54).

1314 hacc İSTİLÂM "Şeyheynin (Buhari ve Müslimüma) bir diğer rivayetinde Nafi der ki: "Ben İbnu Ömer (radıyallahu anh)'i (tavaf yaparken gördüm. Haceu'l-Esved'i) eliyle istilam ediyor, sonra da elini öpüyürdu." Buhari, Hacc 60; Müslim, Hacc 246, (1268).

1315 hacc İSTİLÂM "Ebu Davud ve Nesai'deki bir rivayet şöyledir: "(İbnu Ömer) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (tavafın) her şavtında rükn-i Yemani ve Haceru'l-Esved'i istilam etmeyi terketmezdi." Ebu Davud, Menasik 48, (1876); Nesai, Hacc 156, (5, 231).

1316 hacc İSTİLÂM "Buhari ve Nesai'de gelen bir diğer rivayet şöyle: "Bir adam İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e Haceru'l-Esved'i istilam etme hususunda sormuştu. Şu cevabı aldı:

"Ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı, onu hem istilam eder hem de öper gördüm..."

Adam tekrar sordu:

"Pekala, sıkışacak olsam, bana galebe çalacak olsalar, (ne yapayım İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) kızgın bir eda ile: "Sorusu Yemen'de batasıca, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı, onu hem istilam eder, hem öper gördüm." Buhari, Hacc 60; Nesai, Hacc 155, (5, 231).

1317 hacc İSTİLÂM "Amr İbnu Şuayb babası tarikiyle bildiriyor: "Abdullah'la -ki babasıdır- tavafta bulundum. Kabe'nin arka kısmına gelince: "istiazede (sığınmada) bulunmuyor musun?" dedim.

"Ateşten Allah'a sığınırım!" dedi ve yürüdü. Haceru'l-Esved'e kadar gelip istilamda bulundu. Rükn ile kapı arasında (Mültez m'de) durarak göğsünü, yüzünü, kollarını ve avuçlarını şöyle yamadı -onları iyice açarak gösterdi- ve sonra:

"İşte Resûlullah'ı aynen böyle yaparken gördüm!" dedi." Ebu Davud,Menasik 55, (1899).

1318 hacc İSTİLÂM "Ebü't-Tufeyl anlatıyor: "Ben Hz. İbnu Abbas ve Hz. Muaviye (radıyallahu anhüma) ile birlikte idim. Muaviye (radıyallahu anh) hazretleri her rükne uğradıkça istilamda bulunuyordu. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) kendisine:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sadece Haceru'l-Esved ve rüknü'l-Yemani'den başka yeri istilam etmezdi" dedi. Hz. Muaviye şu cevabı verdi:

"Beytullah'tan hiçbir şey ihmal edilmez."

İbnu z-Zübeyr bütün rükünlere (köşelere) istilamda bulunurdu." Buhari, Hacc 59; Müslim, Hacc 247, (1269); Tirmizi, Hacc 35, (858).

1319 hacc İSTİLÂM "Hanzala (İbnu Ebi Süfyan İbni Abdirrahman) (rahimehumullah) anlatıyor: "Tavus merhumu (tavafyaparken) gördüm. Rükne gelince (Haceru'l-Esved) üzerinde izdiham bulursa sıkışıklık yapmaz, geçer giderdi; boş ve müsait bulursa üç sefer öperdi. Sonra şunu söyledi:

"Ben İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ı aynen böyle yaparken gördüm." İbnu Abbas da:

"Hz. Ömer (radıyallahu anh)'i aynen böyle yaparken gördüm" dedi.

Hz. Ömer (radıyallahu anh) de:

"Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı böyle yaparken gördüm". dedi." Nesai, Hacc 148, (5, 227).

1320 hacc İSTİLÂM "Urve İbnu'z-Zübeyr (rahimehullah) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) İbnu Avf (radıyallahu anh)'a: "Ey Ebu Muhammed! Rüknü'l-Esved'i nasıl istilam ettin?"diye sordu.

"İstilam ettim ve bıraktım!" deyince, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam);

"Doğru yapmışsın" dedi." Muvatta, Hacc 113; (1, 366).

1321 hacc İSTİLÂM "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Kendisine Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin: "Hıcr'ın bir kısmı Beytullah'tan değildir"dediği haber verilince şunu söyledi: "Allah'a kasem olsun, şayet Aişe bunu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan işitmiş ise, kanaatım o ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu iki rüknün istilamını, bunlar Beyt'in temelleri üzerinde olmadıkları için terketmiş olmalıdır. Keza halk da bu sebeple tavafı Hıcr'ın gerisinden yapmaktadır." Ebu Davud, Menasik 48, (1875).

1322 hacc İSTİLÂM "Ubeyd İbnu Umeyr anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) iki rükne geldiği zaman (öpmek için) bunlar üzerine abanır, sıkışıklık yapardı. Kendisine: "Ey Ebu Abdirrahman, dedim, sen Resûlullah'ın diğer ashabının hiçbirinde görmediğim şekilde bu rükünlere abanıp sıkışıklık yapıyorsun (sebebi nedir)?"

Bana şu cevabı verdi:

"Ben böyle yapıyorsam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan şunu işittiğim içindir: "Bu iki rüknü meshetmek günahlara kefarettir." Keza Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan şunu da işittim: "Kim şu Beytullah'ı bir hafta boyu tavaf eder ve sayarsa bir köle azad etmek gibidir." Keza şunu da söylediğini işittim: "Kişi tavaf için bir ayağını koyup diğerini kaldırdıkça her adımı sebebiyle Allah onun bir hatasını siler ve bir sevap yazar." Tirmizi, Hacc 111, (959); Nesai, Hacc 134, (5, 221).

1323 hacc İSTİLÂM "Abdullah İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Mültezem, rükn ile kapı arasıdır." Muvatta, Hacc 81, (1, 424).

1324 hacc İSTİLÂM "Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adamın şöyle söylediğini işittim: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh)'a: "Ey Ebu Hafs, sende fazla kuvvet var. (Haceru'l-Esved'i öpeceğim diye) zayıfa eziyet vermeyesin. Rüknü boş görürsen yanaşarak istilam et, değilse tekbir getirip geç" dedi. Sonra adam şunu söyledi: "Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in bir adama şunu söylediğini işittim: "İnsanlara fazla kuvvetinle eziyet verme." Rezın'in ilavesidir. Bu rivayeti Ş'afii hazretleri Müsned'inde (2, 43)kaydetmiştir. Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde, hadisi bizzat Hz. Ömer rivayet eder (1, 23).

1325 hacc İSTİLÂM "Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) her yedide iki rek'at namaz kılardı." Buhari, Hacc 69; Muallak (senetsiz) o1arak kaydetmiştir.)

1326 hacc İSTİLÂM "Urve (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu'z-Zübeyr yedilerin arasını birleştirir ve yürüyüşü hızlandırırdı ve Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin de böyle yaptığını söylerdi. Ancak en sonda her yedi için iki rek'at (tavaf) namazı kılardı." Rezin'in ilavesidir.

1327 hacc İSTİLÂM "Bir diğer rivayette: "İbnu Zübeyr'in "Fecirden sonra tavaf ta bulunduğu, iki rek'at namaz kıldığı, tavaf edince hızlı yürüdüğü" belirtilir." Rezin ilavesidir.

1328 hacc İSTİLÂM "Hz. Aişe'ye hizmet eden bir kadının rivayetine göre: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) kendisiyle birlikte kesintisiz, yedili dört tavaf yapmış, her bir yedinin ardından kılınması gereken iki rek'atlik tavaf namazlarını en sonda ard arda kılmıştır. Hz. Aişe (radıyallahu anha) ilaveten demiştir ki: "Her bir şavtın sonunda rükn-ü istilam müstehabdır." Rezin ilavesidir.

1329 hacc İSTİLÂM "Abdurrahrman İbnu Abdi'l-Kari anlatıyor: "Ömer İbnu'I-Hattab (radıyallahu anh) ile, sabah namazından sonra tavaf ettik. Hz. Ömer tavafı tamamlayınca güneşe baktı ve (doğduğunu) göremedi. Devesine binip Zu-Tava nam mevkiye kadar geldi. Orada devesini durdurarak iki rek'at (tavaf sünnetini) kıldı." Muvatta, Hacc 38, (1, 369).

1330 hacc İSTİLÂM "İsmail İbnu Ümeyye (merhum) anlatıyor: "Zühri'ye, "Ata: "Farz namaz, iki rek'atlik tavaf namazının yerini de tutar" diyor, (ne dersiniz)?" dedim. Şu cevabı verdi: "Sünnete uymak daha iyidir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam ) yedi şavtlık bir tavaf yaptı. Mutlaka onun için iki rek'atlik bir tavaf namazı kılmıştır." Buhari,Hacc 69.

1331 hacc İSTİLÂM "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), iki rek'atlik tavaf namazında iki İhlas süresini yani: Kul ya eyyuhe'l-kafirûn ve Kul hüvallahü ehad sürelerini okudu." Tirmizi, Hacc 43, (869).

1332 hacc İSTİLÂM "Kesir İbnu Cemhan anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'i, sa'y mahallinde (mes'a) yürürken görüp kendisine: "Koşma mahallinde yürüyor musun?" dedim. Bana:

"Koşsaydım, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı koşuyor görmüşüm demektir. Yürüdüysem Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı yürür gördüm demektir. Şimdi ben yaşlı bir insanım." Tirmizi, Hacc 39, (864); Ebu Davud, Menasik 56, 1904); Nesai, Hacc 174, (5,241-242); İbnu Mace Hacc 43, (2988).

1333 hacc İSTİLÂM "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselàm Safa'dan indiği zaman normal yürürdü. Ayakları vadinin tabanına değince de koşardı. Koşması vadi tabanının bitimine kadar devam ederdi." Muvatta, Hacc 42, (1, 374); Nesai, Hacc 178, (5, 243).

1334 hacc İSTİLÂM "Yine Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Mescid-i Haram'dan çıkıp Safa'ya yönelirken: "Allah'ın başladığı ile başlayalım" deyip (sa'ye) Safa' dan başladığnı gördüm."

Rezin, Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den naklen şu ilavede bulundu: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Safa'ya çıkınca oradan Beytullah'a baktı, ellerini kaldırıp dilediği şekilde Allah'ı zikretmeye koyuldu." Muvatta, Hacc 42, (5, 374); Tirmizi, Hacc 38, (862); Nesai, Hacc, 163 (5l235), 168 (5l237). Bu manada Müslim'de de gelmiştir: Hacc 147, (1218). Keza Ebu Davud'da Menasik 57, (1905); ibnu Mace, Menasik 84, (3074).

1335 hacc İSTİLÂM "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Safa ile Merve arasında, vadinin dibinde koşmak sünnet değildir. Burada cahiliye ehli koşar ve şöyle derdi: Batha'yı (vadinin dibini) biz ancak koşarak geçeriz." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 26.

1336 hacc İSTİLÂM "Safiyye Bintu Şeybe anlatıyor: "Bir kadın dedi ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselaın)'ı, Safa ve Merve tepeleri arasındaki vadinin dibinde "Vadi ancak koşularak katedilir" diyerek yürürken gördüm." Neai, Hacc 177, (5, 242); İbnu Mace, Menasik 43, (2987).

1337 hacc İSTİLÂM "Zühri (merhum) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e sordular:

"Sen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Safa ile Merve arasında remel yaparken (hızlı koşarken) gördün mü?"

"Evet, dedi. İnsanlardan bir cemaatle birlikteydi. Hep birlikte koşuyorlardı. Ben onları onun koşusuyla koşuyor görüyordum." Nesai, Hacc,175, (5, 242).

1338 Hac TAVAF VE SA'YİN AHKÂMI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Beytullah etrafındaki tavaf, namaz gibidir. Ancak bunda konuşabilirsiniz. Öyle ise, kim tavaf sırasında konuşursa sadece hayır konuşsun." Tirmizi, Hacc 112, (960); Nesai, Hacc 136, (5, 222).

1339 Hac TAVAF VE SA'YİN AHKÂMI "Nesai'nin bir başka rivayetinde şöyle buyurulmuştur: "Tavaf sırasında az kelam edin. Zira sizler namazdasınız." Nesai

1340 Hac TAVAF VE SA'YİN AHKÂMI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Veda haccında bir deve üzerinde tavaf yaptı. Rükn'e bir bastonla istilam buyurdu."

Bir rivayette: "Rükn'e her gelişinde, ona elindeki bir şeyle isaret buyurdu" denmiştir." Buhari, Hacc 58, 61, 62, 74, Salat 24, Müslim, Hacc 253, (1272);Ebu Davud, Menasik 49, (1877); Nesai, Hacc 15, (5, 233); Tirnıizi, Hacc 40, (865); İbnu Mace, Menasik 28, (2948).

1341 Hac TAVAF VE SA'YİN AHKÂMI "Ebu Davud'da gelen bir diğer rivayette: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye geldiği vakit hasta idi. Bu sebeple bineği üzerinde tavaf etti. Tavaf sırasında Rüknün karşısına her gelişte onu bastonu ile selamladı. Tavafını bitirince, devesini ıhdı ve iki rek'at namaz kıldı." denir." Ebu Davud, Menasik 49, (1881).

1342 Hac TAVAF VE SA'YİN AHKÂMI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) halk kendinden uzaklaştırılır endişesiyle deve üzerinde tavaf etti ve Rükn'ü istilam buyurdu." Müslim, Hacc 256, (1274); Nesai, Hacc 140, (5, 224).

1343 Hac TAVAF VE SA'YİN AHKÂMI "Müslim ve Ebu Davud'un İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'tan kaydettikleri bir diğer rivayette şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam).Rükn'e beraberinde bulunan bir bastonla istilamda bulunuyor ve bastonu öpüyordu." Müslim, Ebu Davud

1344 Hac TAVAF VE SA'YİN AHKÂMI "Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a hasta olduğumu söyledim. Bana: " Öyleyse, insanların gerisinden, bir hayvan üzerinde tavaf et" dedi. Ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beytullah'ın yan tarafında namaz kılarken tavaf ettim. O namazda "Ve't-Tür ve Kitabi'n-Mestur" süresini okuyordu." Buhari, Hacc 74, 64, 71, Salat 78; Müslim, Hacc 258, (1276); Muvatta, Hacc 40, (1, 371); Ebu Davud, Menasik 49, (1882); Nesai, Hac 138, (5, 223); İbnu Mace, Menasik 34, (2961).

1345 Hac TAVAF VE SA'YİN AHKÂMI "Vebre İbnu Abdirrahman anlatıyor: "Bir adam, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e:

"Vakfe yerine gelmezden önce Beytullah'ı tavaf etmem uygun olur mu?" diye sordu. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) cevaben:

"Evet!" deyince, adam:

"Ama İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Vakfe yapmadan Beytulah'ı tavaf etme" dedi!" der. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) de:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hacc yaptı. O zaman, vakfe yapmadan Beytullah'ı tavaf etti. Ve dahi, şayet sözünde sadık isen, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sözüyle amel mi daha doğrudur, İbnu Abbas'ın kavliyle amel mi?" der." Müslim, Hacc,187, (1233); Nesaz, Hacc 141, (5,224).

1346 Hac TAVAF VE SA'YİN AHKÂMI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (Veda haccında) Mekke'ye geldi, tavafını yaptı, Safa ve Merve arasında sa'yetti. (Geldiği zaman yaptığı bu ilk) tavaftan sonra, Arafat'tan dönünceye kadar Kabe'ye yaklaşmadı." Buhari, Hacc 70, 23,127.

1347 Hac TAVAF VE SA'YİN AHKÂMI "Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ey Abdümenafoğulları, sizden kim halkı idarede bir sorumluluk deruhte ederse, Beytullah'ı gündüz veya gece herhangi bir saatte ziyaret edip namaz kılanı sakın menetmesin." Tirmizi, Hacc 42, (868); Ebu Davud, Menasik 53, (1894); Nesai, Hacc 137, (5, 223); İbnu Mace, İkametu's-Salat 149, (1254).

1348 Hac TAVAF VE SA'YİN AHKÂMI "Ebuz-Zübeyr el Mekki anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın ikindi namazından sonra yedi kere tavaf edip hücresine çekildiğini gördüm. Artık orada ne yaptığını (tavaf namazı kılıp kılmadığını) bilmiyorum."

Ebu'z-Zübeyr devamla dedi ki: "Ben Beytullah'ın sabah namazından sonra, güneş doğuncaya kadar, ikindi namazından sonra da güneş batıncaya kadar boşaldığını, kimsenin tavaf etmediğini gördüm." Muvatta, Hacc 117, (1, 369).

1349 Hac ZİYARET TAVAFI "İbnu Abbas ve Hz. Aişe (radıyallahu anhüm) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), yevm-i nahrde (Kurban'ın birinci günü) tavafı geceye te'hir etti."

Bir başka rivayette: "....Ziyaret tavafını" denmiştir. "...Beyt-i Atik'i tavaf etsinler" (Hacc 29) ayetiyle emredilen tavaf bu tavaftır." Ebu Davud, Menasik 83, (2000); Tirmizi, Hacc 80, (920); İbnız Mace, Menasik 77, (3059). Bu hadisi Buhari, ta'lik olarak kaydetmiştir (Hacc 129).

1350 Hac ZİYARET TAVAFI "Nafi, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den naklen diyor ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yevm-i nahirde ifaza (ziyaret) tavafını yaptı, sonra dönüp öğleyi Mina'da kıldı." Buhari, Hacc 129, Müslim,Hacc 335, (1308); Ebu Davud, Menasik 83, (1998.

1351 Hac VEDA TAVAFI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Halk (haccın bitmesiyle) her tarafa dağılıyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Sakın kimse, son vardığı yer Beytullah olmadıkça bir yere gitmesin" buyurdu." Müslim, Hacc 379, (1327); Ebu Davud, Menasik 84, (2002); İbnu Mace, Menasik 82, (3070).

1352 Hac VEDA TAVAFI "Muvatta'da geldiğine göre, Hz. Ömer (radıyallahu anh) şöyle buyurmuştur: "Hacc menasikinin en sonuncusu Beytullah'ı tavaftır."

Muvatta'da kaydedilir ki, Hz. Ömer (radıyallahu anh) veda tavafı yapmadan ayrılan birisini Merrü'z-Zahran denen yerden veda tavafı yapmak üzere geri çevirdi." Muvatta, Hacc 1, 369).

1353 Hac VEDA TAVAFI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Kadın hayızlı olduğu takdirde (veda tavafı yapmadan) yola çıkmasına ruhsat verildi" demiştir." Buhari, Hayz 27, Hacc 144; Müslim, Hacc 380, (1328).

1354 Hac VEDA TAVAFI "Bir rivayette şöyle gelmiştir: "Halka, son varacakları yerin Beytullah olması emir buyuruldu. Ancak hayızlı kadına ruhsat verildi." Müalim, Hacc 380, (1328).

1355 Hac VEDA TAVAFI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevcelerinden Safiyye Bintu Huyey (radıyallahu anha) hayız oldu. Durum Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a haber verilmişti.

"O bizi burada hapis mi edecek!" dedi. Kendisine, Safıyye'nin tavaf-ı ifazayı yapmış olduğu söylenince:

"Öyleyse hayır, (beklemenize gerek yok, yola çıkınız)" açıklamsında bulundu." Buhari, Hacc 129,145, Hayz 27; Müslim, Hacc, 382, (1211); Muvatta, Hacc 225-228, (1, 412-413); Nesai; Tirmizi, Hacc 99, (943); Ebu Davud, Menasik 85, (2003); Nesai, Hayz 23 (1,194); İbnu Mace, Menasik 83, (3072).

1356 Hac VEDA TAVAFI "Amre merhum anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) beraberinde kadınlar olduğu halde haccetse, kadınların hayız oluvermelerinden korkardı: Bu sebeple yevm-i nahirde (kurbanın birinci giünü) hemen onlara öncelik tanır ve derhal ifaza tavaflarını yaptırırdı. İfaza tavaflarını yaptılar mı, artık onları (temizlensinler de veda tavafı da yapsınlar diye) beklemez, kadınlar hayızlı iken hemen (Medine'ye dönmek üzere) yola çıkardı." Muvatta, Hacc 227, (1, 413).

1357 Hac ERKEKLERİN KADINLARLARLA KARIŞIK TAVAFLARI "İbnu Cüreyc anlatıyor: "Ata, bana İbnu Hişam'ın kadınları erkeklerle karışık olarak tavaftan yasakladığı zaman dedi ki: "O bunu nasıl yasaklar, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevceleri bile erkeklerle birlikte haccettiler!" Ben Ata'ya sordum:

"Onların beraber haccları örtünme emrinden önce miydi, sonra mıydı?"

"(Evet, kasem olsun) buna, ben örtünme emrinden sonra şahid oldum!" diye cevap verdi. Ben tekrar sordum:

"Pekala erkeklere nasıl karışırlardı?" Şu cevabı verdi:

"Erkeklere karışmazlardı, Hz. Aişe (radıyallahu anha) erkeklerden ayrı olarak tavaf ederdi, onlara karışmazdı." Hatta bir kadın kendisine: "Ey mü'minlerin annesi, yürü (Hacerü'l-Esved'e elimizi değerek) istilam edelim!" demişti de Hz. Aişe ona:

"Sen dilediğin şekilde git" deyip kendisi gitmekten imtina etmişti.Onlar geceleyin kim oldukları bilinmez halde çıkarlar, (erkeklerle beraber tavaf yaparlardı. )

Beytullah'a girmek istedikleri zaman da, erkeklerin tamamen çıkarılmış olmalarına kadar durup beklerler, sonra girerlerdi.

(Ata devamla): "Ben (Mekke kadısı) Ubeyd İbnu Umeyr'le birlikte,Müzdelife'deki Sebir dağında mücavir (yani ikamet eder) olan Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin yanına giderdim" dedi. Ben hemen sordum:

"Pekala Hz. Aişe'nin örtüsü ne idi`?"

"Keçeden yapılmış küçük bir Türk çadırının içindeydi. Çadırın bir perdesi vardı. Aişe (radıyallahu anha) ile bizim aramızda bu perdeden başka bir şey yoktu. Ben Hz. Aişe'nin üzerinde gül renginde bir zıbın gördüm." Buhari, Hacc 64.)

1358 Hac HICR'IN GERİSİNDE TAVAF "Ebu's-Sefer Said İbnu Muhammed anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ı işittim, diyordu ki: "Ey insanlar, size söyleyeceğimi benden dinleyin, (bilahare) söyleyeceklerinizi de bana dinletin." "İbnu Abbas şöyle dedi, İbnu Abbas böyle dedi" diye kafadan atmayın. Beytullah'ı kim tavaf edecekse Hıcr'ın gerisinden tavaf etsin. Oraya "Hatim" demeyin. Zira cahiliye devrinde kişi yemin edip kamçısını veya ayakkabısının tekini yahut yayını atardı." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 26.

1359 Hac SAFÂ VE MARVE ARASINDA SA'Y "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ne Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ne de Ashab-ı Kiram (radıyallahu anhüm)'ı Safa ile Merve arasında birden fazla tavafda bulunmadı, bu da ilk defa yaptıkları tavaf idi." Ebu Davud, Menasik 54, (1895); Nesai, Hacc 182, (5, 244); Müslim, Hacc 140, (1215) İbnu Mace, Menasik (2972).

1360 Hac SAFÂ VE MARVE ARASINDA SA'Y "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam), Kabe'yi başına yular veya başka bir şey takılmış halde tavaf eden bir adam görmüştü. Hemen yuları koparıp attı."

Bir başka rivayette şöyle denmiştir ". . .burnuna geçirilmiş bir halka ile birisini yeden bir adam görmüştü, derhal halkayı kopardı ve adama: "elinden tutarak yed!" diye emretti." Buhari, Hacc, 65, 66, Eyman ve'n-Nüzür 31; Ebu Davud, Eyman ve 'n-Nüzür 23,(3302); Nesai, Hacc 186, (5, 221-222), Eyman ve'n-Nüzür 30, (7,18).

1361 Hac SAFÂ VE MARVE ARASINDA SA'Y "İbnu Ebi Müleyke anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), Beytullah'ı tavaf eden cüzzamlı bir kadın görmüştü, hemen:

"Ey Allah Teala'nın cariyesi, insanlara eza verme, sen evinde otursan kendin için daha hayırlı olurdu!" dedi. Kadın (söz tutup) evinde oturdu. Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in vefatından sonra bir adam kadına uğrayarak:

"Seni haccdan yasaklayan kimse artık vefat etti, çık evinden!" dedi.Kadın adama şöyle cevap verdi:

"Allah'a yemin olsun, ben ona sağken itaat edip, ölünce isyan edecek kimse değilim." Muvatta, Hacc 250, (1, 424).

1362 Hac SAFÂ VE MARVE ARASINDA SA'Y "Abdullah İbnu's-Saib in anlattığına göre, (yaşlanıp gözlerini kaybettiği vakit) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a (tavaf sırasında) refakat edip, Haceru'1-Esved'i takip eden (Haceru'1-Esved ile) kapı arasındaki kısımda (mültezem) durdurmuş bu sırada İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) kendisine: "Bana söylendiğine göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) işte burada namaz kılarmış" demiştir. Abdullah İbnu Saib de "evet" demiş, bunun üzerine İbnu Abbas, kalkıp orada namaz kılmıştır." Ebu Davud, Menasik 55; Nesai, Hacc 133, (5, 221).

1363 Hac SAFÂ VE MARVE ARASINDA SA'Y "İmam Malik'e ulaştığına göre, Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anh), mürahık (yani zaman bakımından daralmış, vakfeyi kaçırma endişesine düşmüş) olarak Mekke'ye gelince, Beytullah'la Safa ve Merve'yi tavaftan önce, Arafat'a çıkar, Arafat'tan döndükten sonra tavafını ifa ederdi." Muvatta, Hacc 125, (1,371).

1364 Hac SAFÂ VE MARVE ARASINDA SA'Y "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Beytullah'ı tavaf etmek, Safa ve Merve arasında sa'yetmek ve şeytan taşlamak Allah'ı zikretmek için emredilmiştir." Ebu Davud, Menasik 51, (1888); Tirmizi, Hacc 64, (902).

1365 Hac TAVAF VE SA'YDE DUA "Abdullah İbnu Saib anlatıyor: "Safa ile Merve arasındaki tavaf sırasında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dua ettiğini işittim:

"Rabbimiz bize dünyada hayır ver, ahirette de hayır ver ve bizi ateş azabından koru." Ebu Davud, Menasik 52, (1892).

1366 Hac TAVAF VE SA'YDE DUA "Nafi' (rahimehullah)'nin anlattığına göre, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'i Safa tepesi üzerinde şöyle dua ederken işitmiştir:

"Ey Allah'ım, Kitab-ı Mübin'inde: "Bana dua edin size icabet edeyim!" (Gafır 60) diyorsun, sen sözünden dönmezsin. Ben şimdi senden istiyorum: Bana hidayet verip İslam'ı nasib ettin, onu geri alma. Son nefesimi Müslüman olarak vermemi nasib et" (Amin).

Ya Rabb, aynı duayı biz de yapıyoruz, kabül et!

Rezin şunu ilave etmiştir: "(İbnu Ömer), üç kere tekbir getirir ve şöyle derdi: "Allah'tan başka ilah yoktur, O tekdir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, bütün hamdler O'na aittir, O her şeye kadirdir." Bunu da yedi kere tekrarlardı.

Merve'de de, her şavtta aynı şeyleri tekrar ederdi.

Rezin'in bu ilavesi de Muvatta'nın aynı babındadır (127. hadis)" Muvatta,Hacc 128, (1,372-373).

1367 Hac TAVAF VE SA'YDE DUA "Rezin'in bir rivayetinde şöyle denir: "Bu yirmi bir tekbir, yedi tehlil eder. Bunlar arasında da dua eder, Allah'tan ister, sonra (tepeden inmeye başlar), vadinin tabanına (şimdilerde Yeşil Sütunlara) varınca koşmaya başlar, buradan çıkıncaya kadar koşar, Merve yamacına varınca normal yürümeye devam eder. Tepeye, zirveye çıkar, orada durup, Safa'da yaptıklarını aynen tekrar ederdi.

Bunu yedi kere tekrarlar ve böylece sa'yini tamamlamış olurdu." Rezin

1368 Hac TAVAF VE SA'YDE DUA "Hz.Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Safa tepesinde durduğu zaman üç kere tekbir getirip sonra: Allah'tan başka ilah yoktur. O tekdir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir, O herşeye kadirdir" derdi. Ve bunu üç sefer tekrar eder, dua okurdu. Aynı şeyi Merve tepesinde de yapardı." Muvatta, Hacc 127, (1, 372); Müslim, Hacc 147, (1218); Ebu Davud, Menasik 57, (1908); İbnu Mace, Menasik 84, (3074).

1369 Hac TAVAF VE SA'YDE DUA "İbnu Şihab anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in tavaf sırasında telbiye getirmemesi, bunun meşrü olmamasındandır. Bu sebeple oğlu Salim de tavafta telbiyeyi mekruh addetmiştir. İbnu Uyeyne der ki: "Kendisine ihtida edilip uyulanlardan Ata İbnu's-Saib hariç hiç kimsenin Beytullah'ın etrafında telbiye getirdiğini görmedim." Şafıi hazretleri ve Ahmed İbnu Hanbel sessizce telbiye getirmeyi caiz bulmuşlardır. Ancak Rebia tavaf edince telbiye getirirdi."

Hanefilere göre, telbiye, Zilhicce'nin 10'uncu günü (yani bayramın birinci günü) şeytana ilk taşın atılmasına kadar devam eder, o zaman bırakılır."

1370 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mesrür bir halde yanımdan çıkmıştı, sonra üzüntülü olarak geri döndü. Dedi ki:

"Kabe'ye girdim. Ancak pişman oldum, yaptığım bu işi geri getirebilseydim, girmezdim. Ümmetime meşakkat vermiş olmaktan korkuyorum: '"

1371 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Tirmizi'de şöyle denir: "...Yapmamış olmayı temenni ettim. Zira, kendimden sonra ümmetimi yormuş olmaktan korkuyorum." Ebu Davud, Menasik 95, (2029); Tirnıizi, Hacc 45, (873); İbnu Mace, Menasik 79,(3063).

1372 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), beraberinde Usame İbnu Zeyd, Bilal, Osman İbnu Talha (radıyallahu anhüma) olduğnu halde hep beraber girip kapıyı kapadılar. Açtıkları zaman içeri ilk giren ben oldum. Bilal'le karşılaştım ve hemen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın Kabe'nin içerisinde namaz kılıp kılmadığını sordum.

"Evet" dedi, "iki Yemani direk arasında." Kaç rek'at kıldığını sormayı unuttum."

1373 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Bir rivayette geldiğine göre (İbnu Ömer) şöyle demiştir:"Çıktığı zaman Bilal (radıyallahu anh)'e sordum:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) içerde ne yaptı?" Cevaben:

"İki direği sağına, birini de soluna aldı, üç direği de arkasına aldı. -O zaman Beytullah'ta altı direk vardı- sonra namaz kıldı."

1374 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Bir rivayette şöyle gelmiştir: "Beytullah'a girdiği zaman soluna gelen iki direk arasında iki rek'at namaz kıldı. Sonra çıktı ve Kabe'nin önünde iki rek'at namaz kıldı."

1375 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Fetih senesi, devesi Kasva'nın üzerinde olduğıı halde ilerledi, terkisinde de Üsame (radıyallahu anh) vardı." Müslim

1376 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Bir diğer rivayette şöyle denmiştir:

"...Üsame'ye ait bir devenin üzerinde (gelip) Kabe'nin avlusunda deveyi ıhdı. Sonra, Osman İbnu Talha (radıyallahu anh)'yı çağırdı ve:

"Kabe'nin anahtarını bana ver!" dedi. Osman annesine koştu. Ancak kadın vermekten imtina etti. Osman (radıyallahu anh):

"Allah'a kasem olsun ya derhal verirsin veya şu kılıncım belimden hemen çıkacaktır!"diye kükredi. Bunun üzerine kadın anahtarı Osman'a hemen verdi, o da Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a getirip teslim etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Kabe'yi açtı..." Devamını önceki rivayetteki gibi zikretti."

1377 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Yine Müslim'de kaydedilen bir rivayette, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şunu söyler: "Sizler Kabe'yi tavafla emrolundunuz, içine girmekle değil." Ve der ki: "Üsame (radıyallahu anh) bana, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, Beytullah'a girdiği zaman her tarafında dua ettiğini, dışarı çıkıncaya kadar namaz kılmadığını, çıkınca Beytullah'ın önünde (kapısına yakın yerde) iki rek'at kılıp: "Bu (Beyt), kıbledir" dediğnni haber verdi." Müslim

1378 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Buhari'nin bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir. "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Kabe'ye girdi. İçeride altı direk vardı. Her bir direğin yanında bir miktar durdu, dua etti, ama namaz kılmadı." Buhari

1379 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Nesai'de şöyle denmiştir: "Kabe'ye girdi ve her tarafında tesbihde bulundu. Namaz kılmadan çıktı. Makam'ın gerisinde iki rek'at namaz kıldı." Nesai

1380 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Nesai'nin bir diğer rivayeti şöyle: "Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam)) Kabe'ye girdi, ilerledi. Kapıya yakın bulunan iki sütunun arasına gelince oturdu. Allah'a hamd ve senada bulundu. Sonra kalkıp Kabe'nin arka cihetinden karşısına gelen kısma kadar yürüdü. Alnını ve yanağını sürdü. Allah'a hamd'u senada bulundu, dua ve istiğfar etti. Sonra Kabe'nin her bir köşesine gitti ve her birini tekbir, tehlil, tesbih ve Allah Teala'ya sena, dua ve istiğfarla karşıladı.Sonra çıkıp, Beytullah'ın ön yüzünde iki rek'at namaz kıldı. Namazdan çıkınca: "Bu (Beyt), kıbledir" dedi." Buhari, Hacc 51, 52, 54, Salat 30,81, 96, Teheccüt 25; Müslim, Hacc 388-397 (1329-1332); Muvatta, Hacc 193, (1, 398);Ebu Davud, Menasik 93, (2023); Nesai, Mesacid 5, (2, 33-34), Hacc 126,127,131,139 (5,216-221), Kıble 6, (5, 217).

1381 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (Mekke'ye) geldiği vakit içerisinde put olduğu için, Beytullah'a girmekten imtina etti (kaçındı). Onların çıkarılmalarını emretti. Hepsi de çıkarıldı. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail (aleyhimasselam)'in ellerinde fal okları bulunan heykelleri de çıkarıldı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (bunu görünce): "Allah canlarını alsın! Allah'a kasem olsun, onlar da bilirler ki, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail (aleyhimasselam) bu oklarla kısmet aramadılar." Buhari, Hacc 54 Enbiya 8, Megazi 48;Ebu Davud, Hacc, 93, (2027).

1382 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Eslemiyye (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hz. Osman (radıyallahu anh)'a dedim ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) seni çağırdığı zaman sana ne söyledi." Bana şu cevabı verdi:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Sana iki boynuzu örtmeni söylemeyi unuttum. Zira Beytullah'da namaz kılan kimseyi meşgul edecek herhangi bir şeyin bulunması doğru değildir" dedi. " Ebu Davud, Menasik 95, (2030).

1383 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Ben Kabe'ye girip içinde namaz kılmayı çok arzu ediyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ellerimden tutup beni Hıcr'a soktu ve: "Beytullah'a girmek istiyorsan burada namaz kıl. Zira burası ondan bir parçadır. Senin kavmin Kabe'yi (tamir maksadıyla) yeniden inşa ederken, inşaatı kısa tutup onu Beytullah'tan hariç bıraktılar"dedi." Tirnizi, Hacc 48, (876); Ebu Davud,Menasik 94, (2028); Nesai, Hacc 129, (5, 219), Muvatta, Hacc 105, (1, 364). (Muvatta'nın rivayeti mana yönüyle mutabakat sağlar).

1384 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Nesai'de gelen bir diğer rivayet şöyle: "(Hz. Aişe der ki):"Ey Allah'ın Resûlü, dedim, Beytullah'a girmeyeyim mi?"

Bana şu cevabı verdi:

"- Hıcr'a gir, çünkü o da Beytullah'tan bir parçadır." Nesai, Hacc 129.

1385 Hac BEYTULLAH'A GİRİŞ "Nafi 'anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), Kabe'ye girdi mi, girince yüzü istikametinde yürür, kapıyı arkasında tutar, karşı duvarla arasında üç zira'lık mesafe kalıncaya kadar düz yürür, (orada durup) namaz kılar, böyle davranmakla, Hz. Bilal (radıyallahu anh)'in, "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) burada kıldı" diye haber verdiği yerde namaz kılmayı kastederdi. Ancak (İbnu Ömer) şunu da söyledi:

"- Kişinin, Beytullah'ın içerisinde, dilediği noktada namaz kılmasında bir beis yoktur!" Buhari, Hacc 52, 51, Salat 30, 81, 96.

1386 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Kureyş ve onun dinine mensub olanlar, (cahiliye devrinde) Müzdelife'de vakfe yapıyorlardı ve kendilerine hums denilirdi. Diğer Araplar ise Arafat'da vakfe yapıyorlardı. İslam dini gelince, Cenab-ı Hakk, Peygamberine (aleyhissalatu vesselam), Arafat'a gidip orada vakfe yapmalarını, sonra da oradan topluca ayrılmalarını emretti. Şu ayet bu hususu beyan eder: "Sonra, insanların toplu olarak akın ettiği yerden siz de akın edin..."(Bakara 199)." Buhari, Tefsir, Bakara 35, Hacc 91; Müslim, Hacc 152, (1219); Tirmizi, Hacc 53,(884); Ebu Davud, Menasik 58, (1910); Nesai, Hacc 202 (5, 255).

1387 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "Bir diğer rivayette Hz. Aişe (radıyallahu anha) der ki:"Hums: Allahu Teala hazretlerinin, haklarında: "Sonra, insanların toplu olarak akın ettiği yerden siz de akın edin" (Bakara 199) ayetini indirdiği kimselerdir."

Hz. Aişe (radıyallahu anha) devamla şu açıklamayı yaptı: "İnsanlar Arafat'ta (vakfe yaparak oradan) boşanırlardı. Hums olanlar ise, Müzdelife'de (vakfe yaparak oradan) boşanırlar ve: "Biz ancak Harem'den akın ederiz" derlerdi. Ancak, "Sonra, insanların toplu olarak akın ettiği yerden siz de akın edin" (Bakara 199) mealindeki ayet nazil olunca, onlar da, (vakfe için) Arafat'a çıktılar."

1388 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "Rezin de bir rivayet ilave etmiştir: "Kureyş ve onun dininde olanlar -ki bunlar Hums denen zümredir- Müzdelife'de vakfe yapıyorlar ve: "Biz, Allahu Teala'nın katiniyiz yani Beytullah'ın komşularıyız, biz O'nun Harem'inden dışarı çıkmayız" derlerdi. Ebu Seyare, Arabı, (semeresiz) bir Arap eşeğinin üzerinde Arafat'tan indirdi." Rezin

1389 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir devemi kaybetmiştim. Arefe günü aramaya çıktım. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Arafat'da herkesle vakfe yaparken gördüm. (Hayretimden):

"-Vallahi bu hums'tan biri, burda ne işi var?" dedim. Kureyşliler, hums'tan addedilirdi." Buhari, Hacc 91; Müslim, Hacc 153, (1220); Nesai, Hacc 202,(5, 255).

1390 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "Amr İbnu Abdillah İbni Safuanin Yezid İbnu Şeyban el-Ezdi (radıyallahu anh)'den naklettiğine göre şöyle anlatmıştır: "Biz, vakfe mahallinde (Arafat'ta), Amr'ın imamdan uzak tuttuğu bir yerde vakfe yaparken, İbnu Mirba' el-Ensar yanımıza gelerek:

"Ben Allah Resûlü (aleyhissalatu vesselam)'nün size gönderdiği elçiyim. Efendimiz hazretleri sizlere şu emri gönderdiler:

"Meşairleriniz üzere olun. Zira sizler, babanız ibrahim'in mirası üzeresiniz." Tirmizi, Hacc 53, (883); Ebu Davud, Menasik 63, (1919); Nesai,Hacc 202, (5, 255); İbnu Mace, Menasik 55, (3011).

1391 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "Nübeyt İbnu Şerit el-Eşcai (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı arafe günü, kızıl bir devenin üzerinde hutbe verirken gördüm." Ebu Davud, Menasik 62, (1916); Nesai, Hacc 199(5, 253).

1392 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "el-Adda İbnu Halid İbni Hevze el-Amiri (radıyallahu ,anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı, arafe günü, bir devenin üzerinde üzengilere (basarak) doğrulmuş, halka hutbe verirken gördüm." Ebu Davud, Menasik 62, (1917).

1393 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "Zeyd İbnu Eslem, Beni Damureli bir adamdan, o da babası veya amcasından şunu nakletmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Arafat'ta bir minber üzerinde gördüm." Ebu Davud, Menasik 62,(1915).

1394 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) arefe günü sabahı, sabah namazını kılınca Mina'dan hareket ederek Arafat'a geldi, Nemire'ye indi. Burası, Arafat'a gelen ümeranın indikleri yerdir. Öğle namazı vakti olunca Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sıcakta Nemire'den yürüdü. Öğle ile ikindiyi birleştirdi, sonra halka hitab etti. Sonra yürüyüp Arafat'taki vakfe yerinde durdu." Ebu Davud, Menasik 60, (1913).

1395 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) öğleyi, ikindiyi, akşamı, yatsıyı ve sabahı Mina'da kılar, sonra güneş doğunca Arafat'a hareket ederdi." Muvatta, Hacc 195,11, 400.

1396 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah, terviye günü, Mina'da bize öğleyi, ikindiyi, akşamı, yatsıyı ve ertesi günü (Zilhicce'nin dokuzu) sabahı kıldırır, sonra Arafat'a hareket ederdi." Tirmizi, Hacc 50, 879).

1397 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "Ebu Davud'da yine İbnu Abbas: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), terviye günü öğleyi, arefe günü de sabahı Mina'da kıldırdı" demiştir." Ebu Davud, Hacc 59, (1911).

1398 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "Urve İbnu Mudarrıs et-Tai (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Müzdelife'de namazı kıldığı zaman geldim.

"Ey Allah'ın Resûlü, dedim, ben Tayy dağlarından geliyorum. Hayvanım da kendim de yorgunum ve bitkin düştük. Allah'a kasem olsun, ey Allah'ın Resûlü, gelirken geçtiğim her dağın başında mutlaka durdum. Benim için hacc imkanı var mı?"

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu cevabı verdi:

"Bizimle birlikte şu namazı burada kılıp, bizimle kalan, bundan önce de Arafat'da geceleyin veya gündüzleyin kalmış olan, artık haccını tamamlamış, haramlardan kurtulmuş olur." Tirmizi, Hacc 57, (891); Ebu Davud,Menasik 69, (1950); Nesai, Hacc 211, (5, 263); İbnu Mace, Menasik 57, (3016).

1399 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "Abdurrahman İbnu Ya'mur ed-Dili (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Arafat'da iken, münadisine (dellalına) şöyle nida edip duyurmasını emretti: "Hacc Arafat'tır, kim Cem (Müzdelife) gecesi fecrin doğmasından önce (vakfeye) yetişirse, haccı idrak etmiş demektir. Eyyam-ı Mina üç gündür. Kim ilk iki günde acele davranırsa, herhangi bir günah terettüp etmediği gibi, te'hir edene de bir günah terettüp etmez." Tirmizi, Hacc 57, (889); Ebu Davud, Menasik 69, (1949);Nesai, Hacc 211, (5, 264); İbnu Mace, Menasik 37, (3015).

1400 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "Hz.Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Kuzah'ta vakfe yaptı ve: "Burası Kuzah'tır, vakfe mahallidir, Cem'in (Müzdelife'nin) tamamı vakfe mahallidir. Ben burada kurbanı kestim. Mina'nın her yanı kesim yeridir. Kurbanlarınızı evlerinizde kesin" buyurdu." Ebu Davud, Menasik 65, (1935).

1401 Hac VAKFELER VE HÜKÜMLERİ "İmam Malik (rahimehullah)'e ulaştığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: "Arafat'ın tamamı vakfe yeridir. Urene vadisinden çıkın (vakfe yeri değildir). Müzdelife'nin tamamı vakfe yeridir, Muhassır vadisinden çıkın (vakfe yeri değildir)." Muvatta, Hacc 166 (1, 388); Müslim, Hacc 149.)

1402 Hac İFÂZA HAKKINDADIR "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Arafat'tan yola çıkmıştı, arkasından birisinin (koşturmak için) devesine şiddetle bağırıp, vurduğunu işitti. Bunun üzerine kamçısıyla (etrafındakilere kulak verin diye) işaret edip, şöyle buyurdu:

"Sakin olun. (Allah'ı razı edecek iyi davranış ve) birr acelede değildir." Buhari, Hacc 94, Müslim, Hacc 268, (1282), 282, (1286); Ebu Davud, Menasik 64, (1920); Nesai, Hacc 204,(5, 257-258).

1403 Hac İFÂZA HAKKINDADIR "Üsame İbnu Zeyd (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) güneş battığı zaman Arafat'tan (ifaza yaparak) yola çıktı. Dağ geçidine geldiği zaman deveden inip bevletti. Sonra abdest aldı. Abdesti bol su kullanarak değil, hafıfçe aldı. Ben:

"Namaz mı kılacağız ey Allah'ın Resûlü`?" diye sordum.

"Hayır, namaz önümüzde!" dedi ve devesine bindi. Müzdelife'ye gelince hayvandan indi ve yeniden abdest aldı. Bu sefer bol su kullandı.Sonra namaz başladı. Akşam namazını kıldı. Sonra herkes devesini ıhdı.Yine namaza başlandı. Bu sefer de yatsıyı kıldı. İkisi arasında başka bir namaz kılmadı." Buhari, Vudü 6, 35, Hacc 93, 95; Müslim, Hacc 266, (1280). Muvatta, Hacc 19?, (1, 400-401); Ebu Davud, Menasik 64, (1925); Nesai, Mevakit 56 (1, 292), Hacc 206, (5, 259).

1404 Hac İFÂZA HAKKINDADIR "Urve'den yapılan bir rivayet şöyledir: "Hz. Üsame (radıyallahu anh)'ye : "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Veda haccından, ifazadan (Arafat'tan ayrıldıktan) sonra yolculuğu nasıl yaptı?" diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi:

"Hızlı yürürdü. Ancak yolda bir düzlüğe rastlarsa daha hızlı yürürdü." Buhari, Hacc 92, Cihad 136, Megazi 77; Müslim, hacc 282, (1286); Muvatta, Hacc 176, (1, 392); Ebu Davud, Menasik 64, (1923); Nesai, Hacc 205, (5,259).

1405 Hac İFÂZA HAKKINDADIR "Fatıma Bintu'l-Münzir anlatıyor: "Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma) kendisi ve beraberindekilere Müzdelife'de sabah namazı kıldırıverecek olan kimseye, şafak söktüğü zaman kıldırmasını emredip, bineğine atlar ve Mina'ya hareket eder (yolda da) durmazdı." Muvatta, Hacc 175, (1, 392).

1406 Hac İFÂZA HAKKINDADIR "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın Müzdelife gecesinde, ailesinden, erkenden taşlamaya gönderdiği zayıflar grubu arasında idim" demiştir." Buhari, Hacc 98;Müslim, Hacc 300, (1293); Tirmizi, Hacc 58, (892, 893); Ebu Davud, Menasik 66, (1939,1940); Nesai, Hacc 208, (5, 261, 271, 272); İbnu Mace, Menasik 62, (3025).

1407 Hac İFÂZA HAKKINDADIR "Hz.Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Sevde (radıyallahu anha), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan Müzdelife'den geceleyin ifaza yapmak için izin istedi. Sevde iri, ağır yürüyen bir kadındı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona izin verdi."

Hz. Aişe (radıyallahu anha): "Keşke ben de onun gibi izin istemiş olsaydım" diye hayıflanırdı. (Vaktiyle izin almamış olduğu için) O, hep imamla birlikte ifazada bulunurdu." Buhari, Hacc 98; Müslim, Hacc 293-296,(1290); Nesai Hacc 209, (5, 262), 214 (5, 266).

1408 Hac İFÂZA HAKKINDADIR "Yine Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam) Ümmü Seleme'yi kurban gecesi (Mina'ya) gönderdi. Ümmü Seleme, daha şafak sökmeden şeytan taşlamasını yaptı. Sonra gidip ifaza (tavafını) yaptı." Elbu Davud, Menasik 66, (1942); Nesai, Hacc 223, (5, 272).

1409 Hac İFÂZA HAKKINDADIR "Fatıma Bintu'l-Münzir anlatıyor: "Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma) kendisi ve beraberindekilere Müzdelife'de sabah namazı kıldırıverecek olan kimseye, şafak söktüğü zaman kıldırmasını emredip, bineğine atlar ve Mina'ya hareket eder (yolda da) durmazdı." Muvatta, Hacc 175, (1, 392).

1410 Hac ARAFAT VE MÜZDELİFE'DE TELBİYE "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Üsame (radıyallahu anh) Arafat'tan Müzdelife'ye kadar Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın terkisinde idi. Sonra Müzdelife'den Mina'ya kadar da Fadl İbnu Abbas'ı terkisine aldı. Her ikisi de: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) büyük şeytanı (Cemretu'1-Akabe) taşlayıncaya kadar telbiyeyi bırakmadı" demiştir." Buhari, Hacc 86, Cihad 126; Müslim, Hacc 266, (1281); Tirmizi, Hacc 78, (918); Ebu Davud, Menasik 28, (1815); Nesai, Hacc 216, (5, 268), 229, (Buhari'de gösterilen bablarda rivayet mana yönüyle mevcuttur, lafzan değil).

1411 Hac ARAFAT VE MÜZDELİFE'DE TELBİYE "Said İbnu Cübeyr anlatıyor: "Ben, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) ile Arafat'ta beraberdim. Bir ara bana: "Niye halkın telbiyesini işitmiyorum?" diye sordu, ben kendisine:

"Muaviye (radıyallahu anh)'den korkuyorlar!" dedim. Bunun üzerine:

"Lebbeyk Allahümme lebbeyk, bu insanlar Ali'ye buğuzları sebebiyle sünneti terketmişler!" diyerek çadırından çıktı." Nesai, Hacc 197 (5, 253).

1412 Hac ARAFAT VE MÜZDELİFE'DE TELBİYE "Muhammed İbnu Ebi Bekr es-Sakafi anlatıyor. Arafat'tan Mina'ya gelirken, beraberindeki Enes İbnu Malik (radıyallahu anh)'e telbiyeden sorarak: "Siz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile nasıl yapıyordunuz?" dedim. Bana:

"Dileyen telbiye getirirdi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) müdahale etmezdi. Dileyen tekbir getirirdi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)ona da mudahale etmezdi! Dileyen de tehlil getirirdi, ona da müdahale etmezdi. Bizden kimse, (farklı zikirler de bulunduğu için) arkadaşını ayıplamazdı. " Buhari, Hacc 86, İydeyn 12; Müslim, Hacc 274, (1285); Nesai, Hacc 192, (5, 250).

1413 Hac ARAFAT VE MÜZDELİFE'DE TELBİYE "Ca'fer İbnu Muhammed babasından naklen anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh), haccda, arefe günü güneşin zeval noktasına gelmesine kadar telbiyeye devam eder, ondan sonra keserdi." Muvatta,Hacc 44, (1, 338).

1414 Hac ARAFAT VE MÜZDELİFE'DE TELBİYE "Hz. Üsame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Arafat'da ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın devesinin terkisinde idim. Bir ara dua için ellerini kaldırmıştı. (O esnada) deve, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı eğdi.Derken yuları düştü. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) yuları elinin biriyle tutup, diğer elini kaldırarak duasına devam etti." Nesai, Hacc 202, (5, 254).

1415 Hac REMYİN KEYFİYETİ (TAŞLAMANIN NASIL YAPILDIĞI) "Abdurrahman İbnu Zeyd anlatıyor: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh), vadinin dibinden yedi çakıl atarak büyük şeytanı taşladı. Her taşı attıkça tekbir getriyordu. Bu sırada Beytullah sol tarafında, Mina da sağında olacak şekilde durmuştu. Kendisine:

"İnsanlar, taşları yukarısından atıyorlar!" denince şu cevabı verdi:

"Burası, kendinden başka ilah olmayan Zat'akasem olsun, Bakara süresinin üzerine indiği makamdır." Buhari, Hacc 135, 136, 137,138; Müslim, Hacc 305, (1296); Tirmizi, Hacc 64, (901); Ebu Davud, Menasik 78, (1974); Nesai. Hacc 226,(5,273).

1416 Hac REMYİN KEYFİYETİ (TAŞLAMANIN NASIL YAPILDIĞI) "Tirmizi ve Nesai'de şöyle denmiştir: "(İbnu Mes'ud) Akabe cemresine geldi. Vadinin dibinde durdu, kıbleye karşı yönelip, sağ kaşının üst hizasından yığına (taşları) atmaya başladı..." Tirmizi, Hacc 64, (901).

1417 Hac REMYİN KEYFİYETİ (TAŞLAMANIN NASIL YAPILDIĞI) "Hz. Sad (radıyallahu anh) anlatıyor: "Veda haccından Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la beraber döndük. (Yolda konuşurken) bazılarımız "Yedi taş attım" bazılarımız da: "Altı taş attım" diyordu, kimse kimseyi bu sebeple kınamıyordu." Nesai, Hacc 227, (5, 275).

1418 Hac REMYİN KEYFİYETİ (TAŞLAMANIN NASIL YAPILDIĞI) "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Akabe (taşlaması) sabahı, bineğinin üzerindeyken:

"Bana (taş) toplayıver!"dedi. Ben de (şehadet ve başparmaklarla atılabilecek büyüklükte) ufak taşlardan onun için topladım. Avucuna koyduğum sırada:

"İşte bunlar gibi. Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekileri, dinde aşırılıkları helak etmiştir!" dedi." Nesai, Hacc 217, (5, 268).

1419 Hac TAŞLAMANIN (REMY) VAKTİ "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı yevm-i nahrde kuşluk vakti taş atarken gördüm. Ama bundan sonraki günlerde, güneşin zevalinden (öğle vaktinden) sonra taş attı." Müslim, Hacc 313, (1299); Tirmizi, Hacc 59, (894); Ebu Davud, Menasik 78, (1971j; Nesai, Hacc 221, (5, 270j. Bu hadisi Buhari, muallak olarak zikretmiştir, Hacc 134.)

1420 Hac TAŞLAMANIN (REMY) VAKTİ "Nafi' anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in zevcesi Safıyye Bintu Ebi Ubeyd'in oğlan kardeşinin kızı Müzdelife'de nifas oldu (doğum yaptı). Bu yüzden o da, Safiyye de geri kaldılar ve Mina' ya yevm-i nahrde gürıeş battıktan sonra geldiler. Hz. Abdulllah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) onlara geldikleri anda taş atmalarını emretti ve bu gecikmeden dolayı onların herhangi bir kefaret ödemesine hükmetmedi." Muvatta, Hacc 220, (1, 409).

1421 Hac TAŞLAMANIN (REMY) VAKTİ "Ebu'l-Beddah Asım İbnu Adiyy, babası Adiyy (radıyallahu anh)'den naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) develerin çobanına, yevm-i nahrde taş atmışlarsa, ertesi gün taş atmayıp develerle kalmaya, sonra da iki günlük taş atmaya ve yevm-i nefrde atmaya ruhsat tanıdı. "

Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şöyle derdi: "Eyyam-ı teşrikin ortası günü, güneş batmazdan önce Mina'dan ayrılmayan kimse ertesi günü taşları atmadan ayrılmasın." Muvatta, Hacc 214, (1, 407).

1422 Hac BİNEREK VE YÜRÜYEREK TAŞLAMA "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) taşları atacağı zaman yaya gider, yaya dönerdi." Ebu Davud, Menasik 78, (1969); Tirmizi, Hacc 63, (900).

1423 Hac BİNEREK VE YÜRÜYEREK TAŞLAMA "Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: "İnsanlar (yani sahabeler) taşlamaya yayan gider, yayan dönerdi. (Bu safhada) ilk binen Hz.Muaviye (radıyallahu anh) oldu." Muvatta, Hacc 215, (1, 40?).

1424 Hac BİNEREK VE YÜRÜYEREK TAŞLAMA "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yevm-i nahrde (kurban gününde) Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam)'ı, taşlamayı binerek yaparken gördüm. Taşlarını devesinin üzerinde iken atmış ve şöyle demişti:

"Menasikinizi benden alın. Bilemiyorum, belki de bu haccdan sonra hatcc yapamam:" Müslim; Hacc 310, (2197); Ebu Davud; 78 (1970); Neaai,Hacc 2220, (5, 270).

1425 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "Hz. Cabir anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz buyurdular ki: "(Taharet maksadıyla) taş kullanmak tektir. Şeytana atılan taş tektir. Safa ile Merve arasında sa'y tektir, tavaf da tektir. Öyle ise sizden biri (taharet için) taş kullanacaksa bunu da tek kılsın." Müslim, Hacc 315, (1300).

1426 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "İbnu Abbs (radıyallahu anhüma)'ın (anlattığına göre)Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle demiştir: "Atılan taşlardan kabul edilenler kaldırılmasaydı, Sebir dağından daha büyük bir yığın ortaya çıkardı." Rezin'in ilavesidir. Hadis Münziri'nin et-Tergib ve't-Terhib'inde kaydedilmiştir (2,131).

1427 Hac HALK VE TAKSÎR HAKKINDA "Hz. Enes (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cemretu'1-Akabe'ye geldi, taşlarını attı, sonra Mina'daki menziline (konakladığı yere) geldi ve kurbanını kesti. Sonra berbere: "Al!" dedi ve sağ yanını işaret etti. Sonra sol tarafını işaret etti, sonra (kesilen saçları) halka vermeye başladı." Bir rivayette şöyle denir: "Sağ yandan kesileni sağındakilere, sol yandan kesileni de Ümmü Süleym'e verdi." Buhari, Vudü 33; Müislim, Hacc 323, (1305); Tirmizi, Hacc 73, (912); Ebu Davud, Menasik 79, (1981).

1428 Hac HALK VE TAKSÎR HAKKINDA "Bir rivayette şöyle denmiştir: "Sol taraftan kesilenleri Ebu Talha'ya verdi ve ona: "Bunu halka dağıt" diye emretti."

1429 Hac HALK VE TAKSÎR HAKKINDA "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kadının saçını traş etmesini yasakladı."

Rezin'in ilavesinde: "...Haccda da, umrede de" ziyadesi vardır. Bu ziyadeden sonra (Rezin ilaveten şunu) der: "Onlara sadece teksir (kısaltma) gereklidir." Tirmizi, Hacc 75,(914).

1430 Hac HALK VE TAKSÎR HAKKINDA "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ey Allahım, traş olanlara rahmet et" diye dua etmişti. Yanındakiler:

"Kısaltanlara da ey Allahın Resûlü!" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz: "Ey Allahım traş olanlara rahmet et!"diye duasını tekrar etti. Yanındakiler tekrar:

"Kısaltanlara da Ey Allah'ın Resûlü!" dediler, bu sefer:

"Kısaltanlara dal"buyurdu." Buhari, Hacc 127; Müslim, Hacc 316, (1301);Muvatta, Hacc 184, (1, 395); Tirmizi, Hacc 74, (913); Ebu Davud, Menasik 79, (1979).

1431 Hac HALK VE TAKSÎR HAKKINDA "Sahiheyn'in Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den kaydettiğn bir rivayet şöyledir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ey Allahım,traş olanlara mağfiret et!" demişti, yanındakiler: "Ey Allah'ın Resûlü! Kısaltanlar için de (dua ediver!)" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yine: "Ey Allahım, traş olanlara mağfiret et!" buyurdu. Yanındakiler: "Ey Allah'ın Resûlü! Kısaltanlar için de (dua ediver!)" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ey Allahım, traş olanlara mağfiret et!" dedi.Yanındakiler: "Ey Allah'ın Resûlü! Kısaltanlara da (dua ediver)" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (bu üçüncü talebte): "Kısaltanlara da!" dedi." Buhari, Hacc 127; Müslim, 320, (1302).

1432 Hac HALK VE TAKSÎR HAKKINDA "Müslim'de Ümmü'1 Husayn (radıyallahu anha)'ın bir rivayeti şöyledir: "Veda haccında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, traş olanlara üç kere, kısaltanlara bir kere dua ettiğini işittim." Müslim

1433 Hac İHRAMDAN ÇIKMA ( TAHALLÜL) "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Veda haccında Mina'da, halkın meselelerini kendisine sorması için durmuştu. Bir adam gelip:

"(Ben kurbanın traştan önce olacağını) bilemedim ve kurbandan önce traş oldum?" dedi. Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam):

"(Şimdi de kurbanını) kes, burada bir beis yok" cevabını verdi. Bir başkası daha gelip:

"(Taşı kurbandan önce atmak gerektiğini) bilemedim ve taşlamayı yapmadan kurban kestim" dedi. Buna da:

"Şimdi taşını at, bunda bir mahzur yok!" diye cevap verdi. O gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselàm)'a "Şunu önce, yaptık"; "Bunu sonra yaptık" şeklinde takdim te'hirle ilgili her ne soruldu ise hepsine: "Yap bunda bir mahzur yoktur!" diye cevap verdi." Buhari, Hacc 131, İlm. 23, 46,Eyman 15; Müslim, Hacc 327, (1306); Muvatta, Hacc 242, (1, 421); Tirmizi, Hacc 76,(916); Ebu Davud, Menasik 80, (2014); İbnu Mace, Menasik 74, (3051).

1434 Hac İHRAMDAN ÇIKMA ( TAHALLÜL) "Üsame İbnu Şerik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte ben de hacca çıktım. Halk kendisine müracaat ediyordu. Gelenlerden bazısı:

"Ey Allah'ın Resûlü, tavaftan önce sa'y yaptım, bazı şeyleri vaktinden sonraya bıraktım veya vaktinden önce aldım (ne buyurursunuz, hükmü nedir?)" şeklinde soruyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da:

"Bunda bir günah yok. Ancak bir kimse bir Müslümanın ırzını makaslarsa (gıybetini ederse) o zalimdir. İşte günah işleyen ve kendini helake atan odur. " buyurdu." Ebu Davud, Menasik 88, (2015).

1435 Hac İHRAMDAN ÇIKMA ( TAHALLÜL) "Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), ifaza tavafını yapmış, fakat cehaletle henüz traş olmamış, kısaltma da yaptırmamış bir adama rastladı. Adama, dönüp traş olmasını veya saçını kısaltmasını, sonra da Beytullah'a yeniden ifaza tavafında bulunmasını emretti." Muvatta, Hacc 189, (1, 397).

1436 Hac İHRAMDAN ÇIKMA VAKTİ "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "(Babam) Hz. Ömer (radıyallahu anh) buyurdu ki:

"Kim cemretu'1-Akabe'ye taşını atar, sonra traş olur veya kısaltır ve de -yanında olduğu takdirde- kurbanını keserse, kendisine ihramlı iken haram olanlardan -kadına temas ve koku hariç- hepsi helal olur. Bunların haramlığı Beytullah'a yapacağı ifaza tavafına kadar devam eder. İfaza yapınca onlar da helal olur." Muvatta, Hacc 221, (1, 410).

1437 Hac İHRAMDAN ÇIKMA VAKTİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Bir kimse cemretü'1-Akabe'ye taşını attı mı kendisine -kadın dışında- haram olan her şey helal olur." Onun bu sözü üzerine:

"Ya koku? (o da mı helal olur?)" diye soruldu. Dedi ki:

"Gerçekten ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı misk sürünürken gördüm. Yoksa o koku değil miydi?" Nesai, Hacc,231, (5, 277); İbnu Mace, Menasik 70, (3041).

1438 Hac İHRAMDAN ÇIKMA VAKTİ "Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "(Veda haccında) yevm-i nahrın gecesinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın beraber olma nöbeti bende idi. O akşam, Vehb İbnu Zem'ave beraberinde Ebu Ümeyye ailesinden bir adam olduğu halde, kamislerini giymiş o1arak yanımıza geldiler.

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Vehb (radıyallahu anh)'e:

"Sen ifaza tavafını yaptın mı Ey Ebu Abdillah ?" diye sordu. Vehb:

"Hayır! Vallahi ey Allah'ın Resûlü, yapmadım!" deyince, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Öyleyse şu kamisi çıkar!" dedi. Vehb, onu başından çıkardı. Arkadaşı da kamisini başından çıkardı. Sonra Vehb sordu:

"Niçin (çıkarıyoruz) Ey Allah'ın Resûlü`?"

"Çünkü bugün, cemreye taş attığınız takdirde ihramdan çıkmanıza, yani size haram edilen her Şeyin -kadın hariç- helal olmasına ruhsat tanındı. Eğer siz, Beytullah'ı tavaf etmeden akşama girerseniz, cemretü'l- Akabeye taş atmazdan önceki gibi haram olursunuz, bu hal Beytullah'ı tavaf edinceye kadar devam eder" diye cevap verdi." Ebu Davud, Menasik 83,(1999).

1439 Hac İHRAMDAN ÇIKMA VAKTİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şöyle demiştir: "Beytullah'ı hacc maksadıyla olsun, başka maksadla olsun, her kim tavaf ederse tahallül etmiş (ihram yasaklarından çıkmış) olur." (İbnu Abbas'ın bu sözünü nakleden) Ata'ya:

"Bunu neye dayanarak söylüyor?" diye soruldu. Şu cevabı verdi:

"Cenab-ı Hakk'ın şu sözüne dayanarak: "Sonra varacakları yer Beyt-i Atik'a müntehidir" (Hacc 33). Kendisine şu cevap verildi:

"Ama bu, Arafat'ta vakfeye durulduktan sonra olacaktır."

Ata bu cevap üzerine açıkladı:

"İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) bunun Arafat vakfesinden önce ve sonra olacağını söylerdi. Bu hükmü, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselaın)'in Veda haccı sırasında Ashab'a verdiği ihramdan çıkma emrinden istinbat ediyordu." Buhari, Megazi 77; Müslim, Hacc 206-208, (1244,1245).

1440 Hac İHRAMDAN ÇIKMA VAKTİ "Hz. Hafsa (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zevcelerine, Veda haccı senesinde ihramdan çıkmalarını emretti. Ben:

"Siz niye ihramdan çıkmıyorsunuz?" diye sordum.

"Ben başımı telbid ettim, kurbanlığımı hazırladım, kurbanlığımı kesmeden ihramdan çıkamam"diye cevap verdi." Buhari, Hacc 34, 107, 126,Megazi 77, Libas 89; Müslim,Hacc 186, (1229); Muvatta, Hacc 180 (1, 394); Ebu Davud,Menasik 24, (1806); Nesai, Hacc 40, (5,136) 67, (5,172); İbnu Mace, Menasik 72, (3046).

1441 Hac İHRAMDAN ÇIKMA VAKTİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam) (Veda haccında) umre için ihrama girdi. Ashabı ise (radıyallahu anhüm ecmain) hacc için ihrama girdi. (Mekke'ye varınca) ne Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ne de beraberinde kurbanlıkları olanlar ihramdan çıkmadılar. Geri kalanlar ihramdan çıktılar." Müslim, Hacc 196, (1239).

1442 Hac İHRAMDAN ÇIKMA VAKTİ "Nafi' (rahimehullah) anlatıyor:

"İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) dedi ki: "İhramlı kadın, ihramdan çıkınca, saç örgülerinin ucundan bir miktar kesmedikçe taranmaz. Şayet kurbanlığı varsa, kurbanı kesilinceye kadar saçından hiçbir şey kesemez." Muvatta, Hacc 163, (1, 387).

1443 Hac KURBANIN VACİB OLUŞU VE SEBEPLERİ "Mihnef İbnu Süleym (radıyallahu anh) arlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim şöyle buyurmuştu: "Ey insanlar, her aile sahibine her sene bir kurbanlık, bir de atire borç olmuştur. Atire'nin ne olduğunu biliyor musunuz ? O, recebiye dediğiniz şeydir. " Tirmizi, Edahi 18, (1518); Ebu Davud, Dahaya 1, (2788); Nesai, Akika 6, (7,167-168); İbnu Mace, Menasik 2, (3125).

1444 Hac KURBANIN VACİB OLUŞU VE SEBEPLERİ "Abdullah İbnu Amr İbnu'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Kurban gününü bayram olarak kutlamakla emrolundum. Onu bu ümmet için Allah bayram kılmıştır" buyurmuştu. Bir adam kendisine:

"Ey Allah'ın Resûlü! Ben iareten verilmiş bir hayvandan başka bir şeye sahip değilsem, onu kesebilir miyim?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Hayır, dedi, ancak saçını, tırnaklarını kısaltır, bıyıklarından alır, etek traşını olursun. Bu da sana Allah indinde bir kurban yerine geçer." Ebu Davud, Edahi,1 (2789); Nesai, Dahaya 2, (7, 213).

1445 Hac KURBANIN VACİB OLUŞU VE SEBEPLERİ "Nafi' (rahimehullah) anlatıyor: "(Ailenin her ferdi için kurban kesmek gerektiği görüşünde olan) Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), anne karnındaki çocuk adına kurban kesmezdi." Muvatta Dehaya 13, (2, 487).

1446 Hac KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte (Hudeybiye senesi) umrede temettu yaptık. O zaman yedi kişi adına bir sığır keserek iştirak ettik. Keza deve de yedi kişi adına kesilmişti." Müslim, Hacc 355, (1318); Muvatta, Dahaya 9, (2, 486); Timizi, Hacc 66, (904); Ebu Davud, Dahaya 7, (2807); Nesai, Dahaya 16, (7, 222).

1447 Hac KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI "İbnu Abbass (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte bir seferde iken Kurban Bayramı geldi. Kurban için, sığırda yedi kişi, devede on kişi ortak olduk." Tirmizi, Hacc 66, (905); Nesai, Dahaya (7, 222).

1448 Hac KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI "Huceyye İbnu Adiyy anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh): "Sığır yedi kişi adına kesilir" demişti. Kendisine:

"Ya doğurmuşsa?" diye soruldu.

"Öyleyse yavrusunu da beraber kes!" buyurdu. Kendisine:

"Ya topalsa?" diye soruldu.

"Kesim yerine ulaşabildiyse tamam" dedi.

"Ya boynuzu kırıksa?" dendi.

"Zarar etmez. Biz göz ve kulaklarının sağlamlığını kontrol etmekle emrolunduk!" diye cevap verdi." Tirmizi, Edahi 9, (1503).

1449 Hac KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI "Nafi' (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) kurbanlıkların: "Tırnaklılar (yani sığırlar) hakkında üçüncü senesine girmiş, veya geçmiş, etli ayaklılar (develer) hakkında da altıncı yaşına girmiş veya geçmiş olmasını" şart koşardı." Muvatta,Hacc 147, (1, 380).

1450 Hac KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI "Ebu Eyyub (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bizden biri, kendisi ve ailesi halkı için tek bir koyun kurban eder, (etinden hem yerler hem de başkalarına yedirirlerdi). Sonra insanlar, övünmeye başladılar ve (kurbanlar) bir övünme vasıtası oldu." Muvatta, Dahaya 10, (2, 486); Tirmizi, Dahaya 10, (1505); İbnu Mace, Dahaya 10, (3147).

1451 Hac KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI "İbnu Şihab (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (Veda haccı sırasında) kendisi ve aile halkı için sadece bir deve veya bir sığır kesmiştir." Muvatta, Dahaya 11, (2, 486).

1452 Hac KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Sığır, sadece (bir kimse için kesilir, koyun da bir kimse için kesilir, deve de bir kimse adına kesilir."

(Keza İbnu Ömer) derdi ki: "İbadet için kesilen hayvana cemaat iştirak edemez. İştirak olsa olsa aynı aile halkı arasında olur." Rezin ilave etmiştir.

1453 Hac KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), ayakta olduğu halde yedi deveyi kendi eliyle kesti. Medine'de ise, boynuzlu ve alacalı iki koyun kurban etti. Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam) keserken tekbir getiriyor, besmele çekiyor ve ayağını hayvanların boyunlarının üzerine koyuyordu." Buhari, Hacc 117, 119, Cihad 104,126; Müslim, Edahi 17, (1966); Tirmizi, Edahi 2, (1494); Ebu Davud, Edahi 4, (2793, 2794); Nesai, Dahaya 28-31, (7, 219-230); İbnu Mace, Edahi 1, (3120).

1454 Hac KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI "Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) boynuzlu erkek bir koçu kurban etti. Koç siyahın içinde bakar, siyahın içinde yürür, siyahın içinde yerdi." Tirmizi, Edahi 4, (1496);Ebu Davud, Dahaya 4, (2796); Nesai,Dahaya 14, (7, 221); Müslim, Edahi 19, (1967).

1455 Hac KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI "Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kurbanlığın en hayırlısı (boynuzlu) koçtur. Kefenin en hayırlısı da takımdır." Tirmizi, Edahi 18, (1517).

1456 Hac KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Veda haccında, Muhammed ailesi için tek bir sığır kesti" Ebu Davud, Menasik 14, (1750).

1457 Hac KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI "Haneş (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh)'yi gördüm, iki koç kesmişti. Dedi ki:

"Biri kendim için, diğeri Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) için"

Hz. Ali (radıyallahu anh) ilave etti:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)) böyle emretti -veya şöyle demişti: Böyle vasiyet etti- Ben (hayatta olduğum müddetçe ebediyyen terketmeyeceğim." Tirmizi, Edahi 1, (1495); Ebu Davud, Dahaya 2, (2790).

1458 Hac KURBANIN KEMİYETİ VE MİKTARI "Urve (rahimehullah)'den anlattığına göre, evladlarına şöyle demiştir: "Evlatlarım., sakın biriniz, bir büyüğe hediye edince utanacağı bir şeyi Allah için kurban sunmasın. Zira Allah, büyüklerinin büyüğüdür ve O, en seçkine herkesten ziyade layıktır." Muvatta, Hacc 147, (1, 380).

1459 Hac KURBAN OLABİLECEK HAYVANLAR "Hz.Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Yıllanmış (yaşını başını almış) hayvanlardan kurban kesin. Böylesini bulmakta zorluk çekerseniz o başka. Bu taktirde koyundarı bir kuzu kesiverin"buyurdular." Müslim, Hacc 13, (1963); Ebu Davud,Dahaya 5, (2797); Nesai, Dahaya 13, (7, 218).

1460 Hac KURBAN OLABİLECEK HAYVANLAR "Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh)'in anlattığına göre:"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ashabı arasında taksim edilmek üzere bir miktar davar vermişti. Dağıtım yapılınca geriye bir oğlak arttı. Ukbe durumu Resûlullah (aleyhissa1atu vesselam)'a haber verince:

"Onu da sen kurban et!" buyurdu."

Bir rivayette (artık Ukbe'ye kalan) bir ceze'dir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "(Sen de) onu kurban et!" demiştir." Buhari,Edahi 7, 2;Vekalet 1, Şirket 12; Müslim, Edahi 15, (1965); Tirmizi, Edahi 7, (1500); Nesai, Dahaya 13, (7, 218); İbnu Mace, Edahi 7, (3138).

1461 Hac KURBAN OLABİLECEK HAYVANLAR "Asım İbnu Küleyb babasından, o da Mücaşi' es-Sülemi (radıyallahu anh)'den haber veriyor. Onun rivayeti üzere: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Koyunun kuzusu, keçiden ikinci yaşına basanın gördüğü vazifeyi görür" buyurmuştur." Ebu Davud, Dahaya 5, (2799); Nesai, Dahaya 13, (7,219); İbnu Mace, Edahi 7, (3140).

1462 Hac KURBAN OLAMAYACAK HAYVANLAR "Hz.Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (kurbanlık olarak keseceğimiz hayvanın) göz ve kulaklarına dikkat etmemizi, "Kulağı önden delinmişi veya arkadan delinmişi veya ortadan yarılmışı, veya yuvarlak delirımişi kurban yapmayın"diye emretti." Tirmizi, Edahi 6, (1498); Ebu Davud, Dahaya 6, (2804, 2805, 2806), Nesai,Edahi 10, (7, 217); 11,12, İbnu Mace, Edahi 8, (3142).

1463 Hac KURBAN OLAMAYACAK HAYVANLAR "Ubeyd İbnu Firüz, Bera (radıyallahu anh)'dan naklen, Reslullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Kurbanlıklarda körlüğü belli olan kör, hastalığı açıkca belli olan hasta, (yürümeye mani olacak derecede) topallığı açık ola topal, iliği kurumuş zayıf hayvanın kurban edilmesi caiz değildir. " Muvatta, Dahaya 1, (2,482); Tirmizi, Edahi, 5, (1497); Ebu Davud, Dahaya 6, (2802); Nesai, Dahaya 5,6, 7, (7,214, 215).

1464 Hac KURBAN OLAMAYACAK HAYVANLAR "Yezid Zi-Mısr anlatıyor: "Utbe İbnu Abd essülemi'ye gelip: "Ey Ebu'l-Velid! Kurbanlık almak için çıkmıştım, hoşuma giden bir şey bulamadırn. Azıları dökülmüş bir şey vardı, ona da gönlüm razı olmadı. Siz ne dersiniz?" diye sordum.

"Onu bana getirmedin mi?" demesin mi.?

"Sübhanallah, dedim, yani o, senin için caiz de benim için mi caiz değil?"

"Evet, öyledir, dedi..Sen şüphe ediyorsun, ben etmiyorum. Bilesin ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselàm) şunları yasakladı: "Kulağı dibinden kesik, boynuzu dibinden çıkmış, gözünün biri oyulmuş, (zayıflığı, dermansızlığn sebebiyle sürüden kalıp) yatır olmuş, ayağı kırılmış." Ebu Davud, Dahaya 6, (2803).

1465 Hac KURBANLIĞIN İŞARETLENMESİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Zülhuleyfe'de öğle namazını kıldı, sonra kurbanlık devesini getirip hörgücünün sağ yanına nişanı vurdu, kan akıttı (boynuna) iki tane nalın taktı. Sonra binek devesine atladı. Beyda düzlüğüne ulaşınca, hacca niyet ederek telbiye getirdi." Müslim, Hacc 205 (1243); Tirmizi, Hacc 67, (906); Ebu Davud, Menasik 15, (1752); Nesai, Hacc 63, (5,170172); İbnu Mace, Menasik 96, (3097).

1466 Hac KURBANLIĞIN İŞARETLENMESİ "Hz. Ayşe (radıyallahu anha)'nin bir rivayetine göre, "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kurban olarak davar sevketti ve koyunlara işaret taktı." Buhari Hacc 110, Edahi 15; Müslim, Hacc 359, (1321); Tirmizi, Hacc 70, (909); Ebu Davud, Menasik 15, (1755); Nesai, Hacc 69, (5,173,174); İbnu Mace; Menasik 95, (3096).

1467 Hac KURBANLIĞIN İŞARETLENMESİ "Veki' (rahimehullah): "Kurban olacak deveye nişan vurup, boynuna alamet takmak sünnettir" demişti. Ehl-i reyden birisi kendisine:

"Nehai'den, bunun müsle (eziyet) olduğu rivayet edilmiştir" dedi.Veki 'kızarak:

"Ben sana "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) devesine işaret vurdu, bu sünnettir" diyorum, sen bana: "Falandan rivayet edildi" diyorsun. Sen hapse tıkılıp şu sözünden vazgeçinceye kadar salınmamaya ne kadar layıksın!" der." Tirmizi, Hacc 67, (906).

1468 Hac KURBAN KESMENİN YERİ VE ZAMANI "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Namazdan önce kurban kesmiş olan (bilsin ki, kestiği kurban değildir, ailesine et takdim etmiştir), yeniden kessin!"buyurdu." Buhari, Edahi 1, 4, 12, Iydeyn 5, 23; Müslim, Edahi 16, (1962); Nesai, Iydeyn 30, (3,193).

1469 Hac KURBAN KESMENİN YERİ VE ZAMANI "Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ebu Bürde İbnu Niyar (radıyallahu anh) namazdan önce kurbanını kesmişti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona:

"Kurbanını yenile!" dedi. Ebu Bürde:

"Ey Allah'ın Resûlü, benim sadece bir oğlağım var. Ancak nazarımda yıllanmış olandan daha kıymetlidir!" deyince: "Öbürünün yerine bunu kurban et. Ancak oğlak senden sonra, kimseye kurban için yeterli olmayacak!" dedi." Buhari, Edahi 1, 8,11,12, Iydeyn 3, 5, 8,10,17, 23; Müslim, Edahi 4, (1961); Tirmizi, Edahi 12, (1508); Ebû Davud, Dahaya 5, (2800); Nesai, Dahaya 17, (7, 222, 223).

1470 Hac KURBAN KESMENİN YERİ VE ZAMANI "İmam Malik'e ulaştığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Mina'da şöyle demiştir: "İşte kurban kesilen yer. Mina'nın her tarafı kesim yeridir."

Umre sırasında da şöyle buyurmuştur: "Burası kurban kesme yeridir." "Burası" sözü ile Merve'yi kastedmiştir. Mekke'nin bütün geçit ve yolları kurban kesme yeridir." Muvatta, Hacc 178, (1, 393); Ebu Davud, Menasik 65, (1937); İbnu Mae, Menasik 73, (3048).

1471 Hac KURBAN KESMENİN YERİ VE ZAMANI "Nafi' (rahimehullah) anlatıyor: "Kim bir bedene kesmeye nezrederse, artık devesine alamet olarak iki nalın takar, (hörgücünü kanatarak) nişan vurur, sonra da onu Beytullah'ın yanında veya Mina'da yevm-i nahrde (bayramın birinci günü) keser. Kurban için bir başka kesim yeri yoktur. Kim de deve veya sığırdan cezûr adamış ise onu dilediği yerde keser." Muvatta, Hacc 182, (1, 394).

1472 Hac KURBAN KESMENİN YERİ VE ZAMANI "Yine Nafi'nin anlattığına göre İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şu açıklamayı yapmıştır: "Kurban günleri, yevm-i nahr'den sonra iki gündür."

İmam Malik der ki: "Bana, bunun aynısı Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh)'den de ulaştı." Muvatta, Dahƒya 12, (2, 487).

1473 Hac KESMENİN ÂDÂBI "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yevm-i nahr'de alacalı, boynuzlu ve iğdiş edilmiş iki koç kesti. Koçları kesmek üzere (yatırıp kıbleye) yöneltince: "Şüphesiz ki ben, bir muvahhid (Allah'ı bir tanıyıcı) olarak yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a yönelttim. Ben müşriklerden değilim" ve "Şüphesiz benim namazım da, menasikim de, hayatım da, ölümüm de hiçbir ortağı olmayan, alemlerin Rabbi Allah'ındır. Ben böylece emrolundum. Ben (bu ümmette) Müslüman olanların ilkiyim" (En'am 162) (ayetlerini okudu ve:)

"Ey Rabbim (bu kurban bize) sendendir, senin rızan için (kesiyoruz) ve sana (ulaşacak)tır. Ey Rabbim, Muhammed ve ümmetinden bunu kabul buyur. Bismillahi vallahu ekber!" deyip, sonra koçu kesti." Ebu Davud, Dahaya 4, (2795); Tirmizi, Edahi 21, (1520); İbnu Mace, Edahi 1, (3121).

1474 Hac KESMENİN ÂDÂBI "Yine Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le musallada hazır bulundum. Hutbesini tamamlayınca minberinden indi. Kurbanlık koçuna gelip kendi eliyle kesti. Keserken: "Bismillahi vallahu ekber. Bu benim adıma ve ümmetimden kurban kesmeyenlerin adınadır!" dedi." Tirmizi, Edahi 22, (1522).

1475 Hac KESMENİN ÂDÂBI "Garafe İbnu'l-Haris el-Kindi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Veda haccında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a şahid oldum. Kendisine (kesmesi için) bir deve getirilmişti.

"Bana Ebu'l-Hasan'ı çağırın !" dedi. Hz. Ali (radıyallahu anh) çağırıldı.

"Harbenin aşağısından tut!" dedi. Hz. Ali tuttu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da yukarısından yakaladı. İkisi birden deveye dürttüler. Deve sol ön ayağından bağlıydı. Diğer ayaklarının üstünde ayakta duruyordu. Deveyi kesip yere yıkınca:

"İsteyen parça alsın!" dedi. Bu müşahedem Mina'da yevm-i nahrde idi. Kesim işinden boşalınca, katırına bindi. Hz. Ali (radıyallahu anh)'yi de terkisine aldı." Ebu Davud, Menasik 19,1766.)

1476 Hac KESMENİN ÂDÂBI "Yine Tirmizi'nin Abdullah İbnu Gurt'tan kaydettiği rivayette şöyle denir: ". . . Hayvan yere yıkılınca:

"Dileyen parça alsın!" buyurdu." Ebu Davud, Menasik 19, (1765).

1477 Hac KESMENİN ÂDÂBI "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) elleriyle otuz deve kesti. Geri kalanı da bana söyledi, ben kestim. Bunlar yetmiş taneydi." Muvatta, Hacc 181, (1, 394); Ebu Davud Menasik 19, (1764).

1478 Hac KESMENİN ÂDÂBI "Hz. Ebu Musa (radıyallahu anh)'dan rivayet edildiğ ne göre: Kızlarına, kurbanlarını kendi elleriyle kesmelerini, ayağını kurbanın boynuna basmayı, keserken tekbir getirip besmele çekmeyi tenbih etmiştir. " Rezin, ilavesidir. Buhari, senetsiz olarak bab başlığında kaydetmiştir. (Edahi 10).

1479 Hac KURBANDAN YEMEYE DAİR "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz kurbanlarımızın etinden üç günden fazla yemezdik. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize ruhsat tanıdı ve:

"Yiyin ve azıklanın da!" buyurdu." Buhari, Hacc 124, Cihad 123, Et'ime 27 Edahi 16; Müslim, Edahi 29, (1972); Nesai, Edahi 36, (7, 233).

1480 Hac KURBANDAN YEMEYE DAİR "Abis İbnu Rebia anlatıyor: "Hz.Aişe'ye: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kurbanların etlerinden üç günden fazla yenilmesini yasakladı mı?" diye sordum.

"Evet, fakat bunu insanların (kıtlık çekip) acıktığı yılda yaptı. Böylece zenginlerin fakirleri doyurmasını arzu etmişti. Biz koyunun paçasını kaldırıp, on beş gece sonra yiyorduk" dedi. Ben:

"Sizi buna mecbur eden şey ne idi!" deyince güldü ve:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Allah'a kavuşuncaya kadar, Muhammed ailesi üç gün üst üste doyuncaya kadar katıkla ekmek yememiştir" dedi." Buhari, Et'ime 27, Edahi 16; Müslim,Edahi 28, (1971); Muvatta, Edahi 5; Tirmizi, Edahi 14, (1511); Ebu Davud, Edahi 10, (2812); Nesai, Edahi 37, (7, 235, 236).

1481 Hac KURBANDAN YEMEYE DAİR "Nübeyşe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Biz sizleri, kurbanların etinden üç günden fazla yemenizi, birçoğunuza kurban eti ulaşsın diye yasaklamıştık. Şimdi, Allah Teala bolluk verdi. Artık yiyin, biriktirin ve ücret isteyin. Haberiniz olsun, bu bayram günleri yemek, içmek ve zikir günleridir." Ebu Davud, Edahi 10, (2813); İbnu Mace, Edahi 16 (3160).

1482 Hac HELÂK OLAN KURBANLIK HAKKINDA "Naciye el-Huzai (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hedy'ini Medine'den benimle gönderdi. Ben:

"Bunlardan yolda helak olan çıkarsa ben ne yapacağım?" diye sordum.

"Hemen kesersin, nalınını kanına batırırsın, sonra onunla insanlar arasından çekilirsin, yerler" dedi." Muvatta, Hacc 148, (1, 380); Tirmizi, Hacc 72, (910); Ebu Davud, Menasik 19, (1762); İbnu Mace, Menasik 101, (3105).

1483 Hac HELÂK OLAN KURBANLIK HAKKINDA "İbnu'l-Müseyyeb der ki: "Nafile olarak sevkedilen bir deve yolda helak olsa ve hemen kesilerek halka terkedilse, halk da bunu yese, bu nafile kurbanın sahibine bir şey gerekmez. Kendisi yese veya ondan yiyene emretse borçlanır." Muvatta, Hacc 149, (1, 381).

1484 Hac HELÂK OLAN KURBANLIK HAKKINDA "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) der ki. "Kim Kabe'ye bir deve ihda eder, sonra (daha mahalline ulaşıp; kesilmeden) kaybederse veya hayvan ölerse, şayet bu bir nezir idiyse, yerine yenisini alır. Nezir değil de tetavvu idiyse, dilerse yeniler, dilerse terkeder." Muvatta, Hacc 150, (1,138).

1485 Hac KURBANLIK DEVEYE BİNMEK "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir deve sevkeden birisini görmüştü ki:

"Binsene ona!" dedi. Adam:

"O kurbanlıktır!" dediyse de Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) emrini tekrarladı:

"Bin ona!" Adam tekrar:

"O kurbanlıktır" diye haykırdı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Bin ona" diye tekrarladı ve ikinci veya üçüncü seferde:

"Yazıklar olsun sana!" diye ilavede bulundu.

Buhari'nin bir rivayetinde, Ebu Hüreyre'den naklen şu ziyade vardı: "(Ravi) der ki: "Ben o adamı, deveye binmiş Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la beraber yürürken gördüm, devenin boynunda nalın takılı idi." Buhari, Hacc 103, 112, Vesaya 12, Edeb 95, Müslim, Hacc 371, (1322); Muvatta, Hacc 139, (1, 337); Ebu Davud, Menasik 18, (1760); Nesai, Hacc 74, (5,176); İbnu Mace, Menasik 100, (3103).

1486 Hac KURBANLIK DEVEYE BİNMEK "Hz. Cabir (radıyallahu anh)'e; kurbanlığa binme hususunda sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim şöyle demişti: "Kurbanlığa, mecbur kaldıysan ma'ruf üzere bin. Bir başka sırt (binek) bulunca da in." Müslim, Hacc 375, (1324); Ebu Davud, Menasik 18, (1761); Nesai, Hacc 76, (5,177).

1487 Hac KÂBE'YE KURBAN HEDİYE EDEN MUKÎM İHRAM GİYER Mİ? "Hz. Aiş (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'de iken Kabe'ye kurban sunar, ben de kurbanının boynuna takılacak nişanlarını hazırlardım. Bu sırada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ihramlıların sakındığı yasaklardan sakınmazdı." Buhari, Hacc 110, Edahi 15; Müslim 359, (1321); Muvatta, Hacc 51, (1, 340); Tirmizi, Hacc 69 (908); Ebu Davud, Menasik 17, (1757, 1758, 1759); Nesai, Hacc 65, 66, 67, 68, 69, 72, (5,171,178); İbnu Mace, Menasik 94, (3094).

1488 Hac KÂBE'YE KURBAN HEDİYE EDEN MUKÎM İHRAM GİYER Mİ? "Hz. Cabir (radıyallahu anh)'in anlattığına göre: "Ashab'tan Medine'de Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ile kalanlardan bir kısmı Kabe'ye kurbanlıklar göndermiş, bunlardan dileyen ihrama girmiş, dileyen de girmemiştir." Nesai, Hacc 71, (5,174).

1489 Hac KÂBE'YE KURBAN HEDİYE EDEN MUKÎM İHRAM GİYER Mİ? "Rebia İbnu Abdillah İbni'l-Hüdeyrin anlattığına göre: "Irak'ta elbiseden soyunmuş bir adam görür ve sebebini sorar. Kendisine, bu adamın Kabe'ye kurbanlık gönderdiği, bu sebeple elbiseleri attığı belirtilir.

Rebia der ki: "Sonra ben Abdullah İbnu Zübeyr'le karşılaştım ve bu durumu ona anlattım. Bana:

"Kabe'nin Rabbine kasem olsun bu bid'attır" dedi." Muvatta, Hacc 53, (1, 341).

1490 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bedene (yolda) doğuracak olursa, yavrusu da götürülüp annesiyle birlikte kesilir. Yavruyu taşıyacak bir mahmel (taşıyıcı) bulunmazsa annesine yükletilir." Muvatta, Hacc 143, (1, 378).

1491 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "Yine İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in anlattığına göre: "Babası Hz.Ömer, necib (denen çok muteber cinsten bir deveyi) Kabe'ye kurban olarak bağışlamıştı. (O ara necibe) üç yüz dinar verdiler.Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gidip sordu:

"Ben necibi Kabe'ye bağışlamıştım. Bu ara bazıları gelip üç yüz dinar verip satın almak istediler. Bunu satıp yerine bir başka deve alayım mı?" "Hayır, dedi. Başkasını değil, onu keseceksin!" Ebu Davud, Menasik 16, (1756).

1492 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hudeybiye senesinde, Kabe'de kesilmek üzere bir çok deveyi kurban kıldı. Bunlar arasında (vaktiyle) Ebu Cehl'e ait olan, başında gümüşten -bazı raviler altından der- mamul bir büre bulunan deve de vardı. Bununla, müşrikleri öfkelendiriyordu." Ebu Davud,Menasik 13, (1749).

1493 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüa), kurbanlık devesine kabati ketenden, yünden mamul renkli kilimlerden, iki parçalı takımlardan çul sarar, sonra bunu Kabe'ye yollardı. Bunlarla orada Kabe'ye örgü yapılırdı." Muvatta, Hacc 146, (1, 379, 380).

1494 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (beni göndererek), kurbanlık develeriyle ilgilenmemi, onların etlerini, derilerini, çullarını tasadduk etmemi, bunlardan kasaba bir (ücret) vermememi tenbih etti."

Hz. Ali (radıyallahu anh) der ki: "Kasaba ücretini kendimizden öderdik." Buhari, Hacc 122,112,120,122, Vekalet 1; Müslim, Hacc 348, (1317); Ebu Davud, Menasik 20, (1769); İbnu Mace, Menasik 97, (3099).

1495 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kurbanlığını (Mekke ile Medine arasında bir mevki olan) Kudeyd'de satın almıştı. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) de aynen öyle yaptı." Tirmizi, Hacc 68, (907).

1496 Hac HASTALIK VE EZA SEBEBİYLE MAHSUR KALANLAR "Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Biz Hudeybiye'de iken), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanıma geldi. O sırada ben tenceremin altını yakıyordum. Yüzümde de bitler kaynaşıyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana:

"Başındaki şu böcekler seni rahàtsız etmiyor mu ?" diye sordu. Ben:

"Evet! ediyor!" dedim.. Bana:

"Öyleyse traş o1 ve üç gün oruç tut veya altı fakiri, her birine yarım sa' vermek suretiyle doyur veya bir kurban kes. (Bunlardan hangisini yaparsan olur)" dedi. Ancak bu saydıklarının önce hangisini zikretmişti bilmiyorum" diye cevap verdi. Tam o sırada şu ayet nazil oldu:

"Artık içinizden kim hasta olur, yahud başından bir eziyeti bulunursa ona oruçtan, ya sadakadan, yahud da kurbandan biriyle fidye vacib olur..." (Bakara 196)." Buhari, Muhsar 5, 6, 7, 8, Me-gazi 35, Tefsir, Bakara 32, Merda 16, Tıbb 16; Müslim, Hac 80, (1201); Muvatta, Hacc 337,. (1,417); Ebu Davud, Menasik 43, (1856-1861); Tirmizi, Hacc 107 (953); Nesai, Hacc 96, (5, 194,195); İbnu Mace, Menasik 91, (3079).

1497 Hac HASTALIK VE EZA SEBEBİYLE MAHSUR KALANLAR "el-Haccac İbrıu Amr el-Ensari (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: "Kimin (bir bacağı) kırılır veya sakatlanırsa ihramdan çıkar (ve memleketine döner ve müteakip sene yeniden hacc yapar. " Tirmizi, Hacc 96, (940); Ebu Davud, Menasik 44 (1862); Nesai, Hacc 102, (5,198,199).

1498 Hac HASTALIK VE EZA SEBEBİYLE MAHSUR KALANLAR "Ebu Esma Mevla Abdillah İbni Ca'fer (rahimehullah)'in anlatığına göre: "Efendisi Abdullah İbnu Ca'fer'le beraber Medine'den çıktılar. Sükya'da hasta olan Hüseyin İbnu Ali (radıyallahu anhüma)'ye uğradılar, Abdullah İbnu Ga'fer, Hz. Hüseyin'le ilgilenmek için yanında kaldı. Haccın fevte uğramasından (o sene kaçırmaktan) korkarak Medine'de mukim Hz. Ali ve (zevcesi) Esma Bintu Umeys (radıyallahu anhüma)'e haber gönderdi, bunlar derhal yanına geldiler. Hz. Hüseyin (radıyallahu anh) (ağrıdan şikayet ederek) başına işaret etti. Hz. Ali (radıyallahu anh) başının traş edilmesini emretti. Sonra onun adına Sükya'da kurban kesilmesini emretti ve bir deve kesildi."

Yahya İbnu Said der ki: "Bu seferinde Hz. Hüseyin (hacc maksadıyla) Mekke'ye müteveccihen Hz. Osman (radıyallahu anh)'la birlikte yola çıkmıştı." Muvatta, Hacc 165, (1, 388).

1499 Hac HASTALIK VE EZA SEBEBİYLE MAHSUR KALANLAR "Amr İbnu Said en-Nehai (rahimehullah)'nin anlattığına göre: "(Umre yapmak üzere ihrama girdikten sonra) Zatu'ş-Şukûk denen yere varınca orada kendisini yılan sokar. Arkadaşları, bu meseleyi sorabilecekleri bir kimseyle karşılaşmak üzere, (herkesin gelip geçtiği ana) yola çıkarlar. Derken İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) karşılarına çıkar. Onlara şu fetvayı verir:

"Hemen bir hedy (kurbanlık) veya onun değeri miktarınca nakit parayı (Mekke'ye) gönderin. Onunla kendi aranıza bir günlük alamet koyun, hedy kesildi mi ihramdan çıksın. Ayrıca, bu umreyi de bilahere kaza etmen gerekir." Rezin tahriç etmiştir.

1500 Hac DÜŞMAN TARAFINDAN MANİ OLUNAN KİMSE "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (Hudeybiye'de) engellenmişti. Başını traş etti, kurbanını kesti, hanımlarına temasta bulundu, müteakip sene umresini yaptı." Buhari, Muhsar 1.

1501 Hac DÜŞMAN TARAFINDAN MANİ OLUNAN KİMSE "Naciye İbnu Cündüb (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Hudeybiye'de) kurbanlıkların önü kesildiği zaman Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam,)'e gelerek:

"Ey Allah'ın Resûlü! Kurbanlığı benimle gönder, onu Harem'de keseyim!" dedim. Bana:

"Bunu nasıl yapacaksın ?" dedi. Ben:

"Onların göremeyecekleri yerlerden ve vadilerden götürürüm" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) müsaade etti. Ben de onu götürüp Harem'de kestim.

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Harem'de kesilmesi için benimle göndermişti. Çünkü (Mekkeli müşrikler) kendisine mani olmuşlardı." Rezin'in ilavesidir (İbnu Hacer, bu rivayeti Nesai'den naklen Fethu'l-Bari'de kaydeder (4, 382).

1502 Hac DÜŞMAN TARAFINDAN MANİ OLUNAN KİMSE "İmam Malik (rahimehullah) demiştir ki: "Kişi (haccda) düşman sebebiyle engellenirse, her nerede engele maruz kaldı ise, orada traş olup ihramdan çıkar. Kendisine yeniden bunu kaza etmesi gerekmez. Zira Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ashab'ı (radıyallahu anhüm), kurbanlığı Hudeybiye'de kestiler. Beytullah'ta kesilmek üzere gönderilen kurbanlıklar mahalline varmazdan ve tavaf yapmazdan önce traş olup, her çeşit ihram yasaklarından çıktılar. Ve dahi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın birisine umre menasikinden) bir şey yapması veya (o anda yapmadığını) sonradan yapmasını emrettiği de sahih değilir." Muvatta, Hacc 98, (1, 360); Buhari, Muhsar 4 (Bab başlığında).

1503 Hac MÜDDETTE YANILANLAR VEYA YOLU KAYBEDENLER "Süleyman İbnu Yesar anlatıyor: "Ebu Eyyüb el-Ensari (radıyallahu anh) hacc yapmak üzere yola çıktı. Mekke yolu üzerindeki Badiye'ye gelince develerini kaybetti. Yevm-i nahrde Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e gelerek, durumu ona anlattı. Hz. Ömer (radıyallahu anh) kendisine:

"Önce umre yapıyorsun gibi hareket et. Sonra ihramdan çık. Sonra müteakip senenin haccına yetişirsen hacc yap, kolayına giden bir de kurban kes" Muvatta, Hacc, 153(1, 383).

1504 Hac MÜDDETTE YANILANLAR VEYA YOLU KAYBEDENLER "Yine Süleyman İbnu Yesar'dan rivayet edildiğine göre: "Hebbar İbnu'l-Esved, yevm-i nahrde kurban kesmekte olan Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e gelerek: "Ey mü'minlerin emiri, hesapta yanıldık. Biz bugünü arefe günü diye hesaplıyorduk" dedi. Hz. Ömer:

"Öyleyse Mekke'ye git, sen ve beraberindekiler tavaf edin, beraberinizde kurban getirdiyseniz bir kurban kesin. Sonra traş olun veya saçınızı kısa kesin ve (artık memleketinize) dönün. Gelecek yıl yeniden hacc yapın, kurban kesin. Kurbanlık bulamayan, üç gün hacc sırasında, yedi gün de dönüşte olmak üzere (on gün) oruç tutsun." Muvatta, Hacc 154, (1, 383).

1505 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "Hz. Ali ve Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demişlerdir ki: "İhsarlıya ayet-i kerimede "...kolayınıza gelen kurbanı..." ifadesiyle emredilmiş bulunan kurbandan (Bakara 196) maksad bir koyundur." Muvatta, Hacc 158).

1506 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den rivayet edilmiştir ki: "(İhsarlıya kolayına gelen bir hed terettüp eder) ayetinden sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir: "Bundan maksad ya bir deve veya bir sığır veya yedi koyundur. Bir koyun kesmem, bana oruç tutmamdan veya bir deveye ortak olmamdan daha hoş gelir." "Muvatta, Hacc 160. (Muvatta'da hadisin, "sığır" kelimesine kadar olan kısmı mezkurdur. Geri kalan kısmını Rezin zikretmiştir)."

1507 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "Sadaka İbnu Yesar el-Mekki anlatıyor: "Saçları örtülü Yemenli bir kimse İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e gelip: "Ey Ebu Abdirrahman, ben müstakil bir umre yapmak üzere geldim" dedi. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma):

"Ben seninle olsaydım da bana sormuş bulunsaydın, sana hacc-ı kıran yapmanı emrederdim" dedi. Adam:

"Bu zaten öyleydi (ancak kaçırdım)" dedi. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma):

"Başındaki saçlardan şu uçuşanları al (kes) ve kurban kes!" dedi.

(Orada bulunan) Iraklı bir kadın söze karıştı:

"Kurbanı da neymiş ey Ebu Abdirrahman?"

"Kurbanıdır!" Kadın tekrar sordu.

"Kurbanı nedir?" İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şu cevabı verdi:

"Sadece bir koyun bulabilsem, onu kurban etmem bana oruç tutmadan daha hoş gelir." Muvatta, Hacc 162, (1, 386-387).

1508 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Mekke'ye Keda'dan Batha'nın yanındaki yukarı yoldan girdi ve aşağı yoldan da çıktı." Buharı, Hacc 41,15; Müslim, Hacc 223 (1257); Ebu Davud, Menasik 45, (1866,1867); Nesaz,105, (5, 200); İbnu Mace, Menasik 26, (2940).

1509 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıldığına göre: "O, iki dağ yolu arasındaki Zu-Tuv nam mevkide geceyi geçirir, sonra Mekke'nin yukarı yolundan şehre girerdi. Hacc veya umre yapmak niyetiyle Mekke'ye geldiği vakit, devesini doğruca Beytullah'ın kapısının yanında ıhdırırdı. Sonra (hayvandan iner) Mescid-i Haram'a girer, Haceru'1-Esved rüknüne gelir, oradan başlayarak yedi kere Beyt'i tavaf eder ilk üçünde koşar, dördünde de yürürdü. Sonra tavaftan çıkar, evine dönmezden önce iki rek'at namaz kılar, Safa ile Merve arasında da tavaf ta (sa'y) bulunurdu.

Hacc ve umreden çıktığı zaman, Zülhuleyfe'deki Batha'da devesini ıhtırırdı. Orada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da devesini ıhtırırdı" Buhari, Hacc 38, 29,148,149; Müslim, Hacc 226 (1259); Muvatta, Hacc 6, (1, 324); Ebu Davud, Menasik 45, (1865); Nesai, Hacc 103, (5,199).

1510 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) Muhassab'da öğle, ikindi, akşam, yatsı namazlarını kılar, bir miktar uyurdu. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın böyle yaptığını söylerdi." Buhari, Hacc 149; Müslim, Hacc 337, (1310); Muvatta, Hacc 207; Tirmizi, Hacc 81, (921); Ebu Davud, Menasik 87, (2012, 20I3).

1511 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "Müslim'in bir rivayetinde: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) tahsib'i (Muhassab'da konaklamayı) sünnet bilirdi" denir." Müslim

1512 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Tahsib (menasike dahil olan) bir şey değildir, o, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın konakladığı bir konaklama yeridir" derdi." Buhari, Hacc 147; Müslim, Hacc 341, (1312); Tirmizi, Hacc 81, (921).

1513 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "Yine aynı kaynaklar Hz. Aişe'nin şu sözünü kaydederler: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), oraya inmiştir, çünkü orası, yola çıkmaya daha uygundur." Buhari, Hacc 147; Müslim, 339, (1311); Tirmizi, Hacc 82, (923); Ebu Davud, Menasik 87, (2008).

1514 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "Ebu Rafi' (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Mina'dan ayrıldığı zaman Ebtah'a inmemi emretmedi. Fakat ben önceden gelip oraya bir çadır kurdum. Sonra O (aleyhissalatu vesselam) da gelip oraya indi." Müslim, Hacc 342, (1313); Ebu Davud, Menasik 87, (2009).

1515 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) Mekke' ye girmek için guslederdi." Tirmizi, Hacc 29, (852).

1516 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "Bir rivayette: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke' ye girmek için gusletti" denmiştir." Tirmizi, Hacc 29 (852).

1517 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma): "Mina gecelerinde, hiçbir hacı, Mina Akabesi'nin gerisinde geceyi geçirmemelidir."derdi." Muvatta, Hacc 209, (1, 406).

1518 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "Bir diğer rivayet şöyle: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), (eyyam-ı Mina'da hususi) adamlar göndererek, halkın Akabe'nin gerisine (Mina cihetine) girmelerini sağlardı." Muvatta, Hacc 208, (1/406).

1519 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor:

"Hz. Abbas (radıyallahu anh) Kabe ile ilgili sikaye vazifesi, kendi sorumluluğunda olduğu için, eyyam-ı Mina'yı Mekke'de geçirmek için izin istedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da ona izin verdi." Buhari, Hacc 133, 75; Müslim, Hacc 346, (1315); Ebu Davud, Menasik 75, (1959).

1520 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "Ala İbnu'l-Hadrami (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Muhacir olanlar, menasiklerini tamamladıktan sonra Mekke'de üç gün kalırlar." Buhari, Menakıbu'1-Ensar 47; Müslim, Hacc 441,(1352); Tirmizi, Hacc 103, (949); Ebu Davd, Menasik 96, (2022); Nesai, Taksiru's-Salat 4, (3,122).

1521 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "Hz. Cabir (radıyallahu anh)'den anlatıldığına göre, kendisine: "Kişi Beytullah'ı görünce ellerini kaldırır mı." diye sorulunca şu cevabı vermiştir:

"Resûlullah (aleyhissa1atu vesselam)'la haccettik. O zaman biz bunu yapardık." Tirmizi, Hacc 32, (955). Bu metin Tirmizi'ye aittir. Mevzu üzerine, Ebu Davud ve Nesai'den gelen metin müteakip rivayettedir.

1522 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "Ebu Davud ve Nesai'de bu rivayet şu şekildedir: "Bu hususta soruldu, şu cevabı verdi:

"Yahudilerden başka birisinin yaptığını görmedim. "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte haccettik, bunu yapmadık." Ebu Davud, Menasik 46, (1870); Nesai, Hacc 122 (5, 212).

1523 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhisslatu vesselam) ilerledi, Mekke'ye girdi. (Doğru Beytullah'agiderek) Haceru'1-Esved'e geldi, (ilk iş) onu istilam buyurdu. Sonra Beytullah'ı (yedi şavtta) tavaf etti. (Tavaf tamamlanınca) Safa tepesine geldi, oradan beytullah'a baktı. Ellerini kaldırıp Allah'ı (tekbir, tehlil, tahmid ve tevhitle zikretmeye başladı ve Allah'ın zikretmesini dilediğince zikretti, dua etti. Bu sırada Ensar (radıyallahu anhüm) da onun aşağısında (aynı şekilde zikir ve duada bulunuyordu)." Ebu Davud, Menasik 46 (1872).

1524 Hac MEKKE'YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI "Nafi' (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) Mekke'den (ayrılıp Medine'ye) yönelmişti. Kudeyd'e gelmişti ki, kendisine Medine'den bir haber ulaştı. Bunun üzerine, ihramsız olarak Mekke'ye döndü." Muvatta, Hacc 248 (1, 423).

1525 Hac HACCDA NİYÂBET "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Fadl İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın terkisinde idi. Has'ame'den bir kadın birşeyler sormak istiyordu. Fadl, kadına, kadın da Fadl'a bakmaya başladı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) eliyle Fadl'ın başını öbür istikamete çevirdi. Kadın:

"Ey Allah'ın Resûlü, Allah'ın kullarına yazdığı hacc farizası yaşlı ve ihtiyar babama ulaştı. Ancak o, bineğin üzerinde durabilecek halde bile değil. Ben ona bedel hacc yapabilir miyim?" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) :

"Evet!" dedi. Bu hadise, Veda haccında cereyan etti." Buhari, Hacc ı, Cezau's-Sayd 23, 24, isti'zazı 2; Müslim, Hacc, 407, 408, (1334,1335); Muvatta, Hacc 97, (1, 359); Tirmizi, Hacc 85, (928); Ebu Davud, Menasik 26, (1809); Nesai, Hacc 9,11,12, (5,117,118).

1526 Hac HACCDA NİYÂBET "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor:

"Bir adam Resûlullah (aleyhissalatu. vesselam)'a gelerek:

"Kızkardeşim haccetmeye nezretti. Ancak bunu ifa etmeden öldü, (ne yapmak gerekmektedir?)" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Üzerinde başka borcu var mıydı, sen bunu ödeyiverdin mi?" buyurdu. Adam:

"Evet!" deyince:

"Öyleyse Allah'a olan borcunu da ödeyiver. O, (celle şanuhu) borç ödenmeye daha layıktır" dedi." Buhari, Eyman 30, Cezau's-Sayd 22, İtisam 12; Nesai, Hacc 7, 8, (5,116); Müslim, Nezr 1, (1638).

1527 Hac HACCDA NİYÂBET "Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'tan rivayet edildiğine göre: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir adamın:

"Şübrüme adına lebbeyk!" dediğini işitir.

"Şübrüme de kim?" diye sorar. Adam:

"Bir kardeşim veya bir yakınım!" diye cevap verir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) :

"Sen kendi hesabına hacc yapmış mısın?" diye sorar. "Hayır!" cevabını alınca:

"Öyleyse önce kendi adına hacc yap, sonra Şübrüme adına yaparsın!" der." Ebu Davud, Menasik 26, (1811); İbnu Mace, Menasik 9, (2903).

1528 Hac TEŞRİK GÜNLERİNDE TEKBİR "Yahya İbnu Said anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) yevm-i nahrin sabahında gündüz biraz yükselince çıkıp tekbir getirdi. Onun tekbiriyle birlikte halk da tekbir getirdi. Aynı gün, gündüzün tamamen yükselmesinden sonra ikinci defa çıkıp tekbir getirdi, halk da onunla birlikte tekbir getirdi. Sonra güneşin zeval vaktinde çıkıp tekrar tekbir getirdi, halk da onunla birlikte tekbir getirdi. (Getirilen) bu tekbir Mescid-i Haram'a kadar ulaştı ve halk: "Hz. Ömer tekbir getirdi" deyip tekbir getirdiler." Muvatta, Hacc 205, (1, 404).

1529 Hac TEŞRİK GÜNLERİNDE TEKBİR "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıldığına göre, "O, çadırının içinde tekbir getirirdi." Buhari, İydeyn 12. (Tercüme'de muallak olarak kaydeder. Ancak Buhari, bunu İbnu Ömer'e değil, Hz. Ömer'e nisbet eder.)

1530 Hac TEŞRİK GÜNLERİNDE TEKBİR "Meymûne (radıyallahu anha)'dan anlatıldığına göre, "Yevm-i nahrde tekbir getirir, kadınlar da Eban İbnu Osman'ın arkasından tekbir getirirlerdi." Buhari, İydeyn 12.

1531 Hac HUTBE "Abdurrahman İbnu Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Mina'da iken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize hitab etti. Kulaklarımız öylesine açıldı ki, sanki her ne söylese bulunduğumuz yerden (rahat) işitiyorduk. Bir ara, halka menasikini öğretmeye başladı. Böylece taşlama yerine kadar geldi. (Konuşurken) şehadet ve orta parmağını (kulaklarına) koymuştu. (Atılacak taşların nohut büyüklüğündeki) fırlatma taşı olduğunu söyledi. Muhacirler'e emrederek Mescid'in ön kısmında konaklamalarını, Ensar'a da Mescid'in arka kısmında konaklamalarını söyledi.",

Ravi der ki: "İşte bundan sonradır ki herkes (bineklerinden inip) yerleşti." Ebu Davud, Menasik 70, (1951); Nesai, Hacc 189, (5, 249).

1532 Hac HUTBE "Rafi' İbnu Amr el-Müzeni (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Mina'da halka hitab ederken gördüm, Vakit kaba kuşluktu ve Efendimiz, boz bir dişi katırın üzerindeydi. Hz. Ali (radıyallahu anh) de, Resûlullah (aleyhissalatu vesselàm)'ın sözlerini rahat işitebileceği bir mesafede durup, eksiltip artırmadan halka tekrar ediyordu. Halkın kimisi ayakta idi, kimisi de oturuyordu." Ebu Davud, Menasik 73, (1956).

1533 Hac ÇOCUĞUN HACCI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ravha'da bir grup yolcuya rastladı. Onlardan bir kadın kendisine bir çocuğu kaldırıp:

"Bunun için de hacc caiz olur mu?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) :

"Evet olur ve sana da sevab vardır"buyurdu." Müslim, Hacc 409, (1336); Muvatta, Hacc 244, (1, 422); Ebu Davud, Menasik 8, (1736).

1534 Hac ÇOCUĞUN HACCI "Saib İbnu Yezid (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Babam (radıyallahu anh) bana, Veda haccı sırasında Resûlullah(aleyhissalatu vesselam)'la birlikte hacc yaptırdı. Ben o zaman yedi yaşında idim." Buhari, Cezau's-Sayd 25; Tirmizi, Hacc 83, (925).

1535 Hac ÇOCUĞUN HACCI "Hz. Cabir (radıyallahu anh) diyor ki: "Biz, kadın ve çocuklara bedel, telbiye getiriyorduk."

İlim adamları, kadının yerine başkasının telbiye getiremeyeceği hususunda icma etmişlerdir. ." Tirmizi, Hacc 84, (927); İbnu Mace, Menasik 68, (3038).

1536 Hac ŞARTLI HACC "Hz.Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Subaa Binti'z-Zübeyr (radıyallahu anha)'in yanına girdi:

"Herhalde sen hacc yapmak istiyorsun ?" dedi. Subaa:

"Vallahi kendimi hasta buluyorum" diye cevap verince:

"Hacca çık, fakat şart koş ve de ki: "Ya Rabbi, beni nerede hapsedersen orası (ihramdan çıkıp haccı bırakma) yerimdir." Buhari, Nikah 15; Müslim, Hacc 104, (1207); Nesai, Hacc 60, (5,168).

1537 Hac ŞARTLI HACC "Tirmizi de der ki: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), haccda şart koşmayı reddeder ve şöyle derdi: "Size Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sünneti kifayet etmiyor mu?" Nesai'nin rivayetinde şu ziyade yer alır: "O, hiçbir zaman şart koşmamıştır. Eğer sizden biri bir maniden dolayı haccını tamamlayamazsa, Beytullah'a giderek tavaf etsin, Safa ve Merve arasında sa'yetsin, sonra traş olsun yahut saçını kısalttırsın. Böylece ihramdan çıkmış olur ve gelecek sene hacc yapıncaya kadar her şey kendisine helal olur."

Şarihler, bu hadisi İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'tan rivayet eden Tavus ile Said İbnu Cübeyr in de bununla amel etmediklerini belirtirler.

Esasen haccı tamamlamaya mani bir engelle karşılaşacak olanların tabi olacakları ihsar ahkamı varken, önceden koşulan şart, yeni bir hak getirmiyor." Tirmizi

1538 Hac HAREM'DE SİLAH TAŞIMAK HAKKINDA "İbnu Cüreyc (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'ın ayağının çukuruna, Mina'da mızrağın uç demiri isabet etti. Haccac, İbnu Örner (radıyallahu anhüma)'e geçmiş olsun ziyaretine geldi. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e:

"Keşke sana bunu isabet ettireni bilseydik (de cezalandırsaydık)" dedi. İbnu Ömer:

"Bana onu sen isabet ettirdin" dedi. Öbürü:

"Nasıl olur?" deyince, İbnu Ömer:

"Silah taşınması yasak olan bir günde sen silah taşıdın. Harem'e silah soktun. Halbuki Harem'e silah sokulmaz" dedi." Buhari, İydeyn 9.

1539 Hac HAREM'DE SİLAH TAŞIMAK HAKKINDA "Bera İbnu Azib (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hudeybiye'de Mekkelilerle, "Şehre, silahın sadece cülübbanından yani içindekileriyle dağarcıktan başka bir şey sokmamak şartıyla anlaştılar." Buhari, Sulh 6, Umre 3, Cezau's-Sayd 17, Cizye 19, Megazi 48; Müslim, Cihad 90, (1783); Ebu Davud, Menasik 33, (1832).

1540 Hac ZEMZEM SUYU HAKKINDA "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a zemzem suyu verdim, ayakta içti." Buhari, Hacc 76, Eşribe 16; Müslim, Eşribe 117, (2027); Tirmizi, Eşribe 12, (1883).

1541 Hac ZEMZEM SUYU HAKKINDA "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (Hudeybiye Antlaşması) sırasında bir Kureyşliye, Hudeybiye'ye zemzem suyu getirmesini söyledi. Adam getirdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu Medine'ye götürdü" Rezin'in ilavesidir.

1542 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "Hz.Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, Mina'da, seni güneşe karşı gölgeleyecek bir bina yapmayalım mı?" demiştim, bana:

"Hayır! dedi. Orası oraya gelenlere develerini ıhdırma yeridir!" Ebu Davud, Menasik 90, (2019); Tirmizi, Hacc 51, (881); İbnu Mace, Menasik 52, (3006, 3007).

1543 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "Ebu Vakid el-Leysi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim. Veda haccında zevcelerine şöyle demiştir:

"Size bu (farzınız !) bundan sonra hasırların arkaları!" Ebu Davud, Menasik 1, (1722).

1544 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "İbrahim (rahimehullah) babası tarikiyle dedesinden rivayet ediyor:

"Hz. Ömer (radıyallahu anh), yatığı en son haccında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevcelerine izin verdi. Onlarla birlikte Abdurrahman İbnu Auf ve Osman İbnu Affan (radıyallahu anhüma)'ı gönderdi."

Berkani der ki: "(Hadisi rivayet eden) İbrahim'den maksad: İbrahim İbnu Abdirrahman İbni Avftır."

Humeydi ise: "Bu açıklama isabetli gözükmüyor. Derim ki: O, İbrahim İbnu Abdirrahman İbni Abdillah İbni Ebi Rebia el-Mahzümi'dir." Doğruyu Allah bilir." Buhari, Cezau's-Sayd 26.

1545 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a: "Gerçek hacı kimdir?" diye soruldu da şu cevabı verdi:

"Saçını düzenleyip yıkamayı ve koku sürünmeyi çoktan terketmiş kimsedir. . "

Kendisine tekrar:

"Hangi hacc efdaldir?" diye sorulunca:

"Yüksek sesle telbiye getirilen ve kurban kesilen" dedi.

"(Haccla ilgili ayette geçen) sebil nedir?" diye soruldu.

"Zad (nafaka) ve rahile (binek)dir" cevabını verdi." Tirmizi, Tefsir, Âl-i İmran, (3001); İbnu Mace, Menasik 6, (2896).

1546 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam:

"Ey Allah'ın Resûlü! Bana hacc farz oldu. Borcum da var (önce hangisini ödeyeyim?)" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Önce borcunu öde!" dedi." Rezin ilavesidir.

1547 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "Sümame (rahimehumullah) anlatıyor:

"Hz.Enes (radıyallahu anh), cimri olmadığı halde havıdlı bir devenin üzerinde haccını yaptı." (Hz. Enes (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da yol eşyasını yüklediği. havıdlı bir deve üzerinde hacc yaptı" demiştir." Buhari, Hacc 3 (Muallak senetsiz olarak kaydetmiş.)

1548 Hac MÜTEFERRİK HADİSLER "Ubeyd İbnu Cüreye anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e:

"Seni dört şey yaparken görüyorum. Bunları arkadaşlarından bir başkasının yaptığını görmedim" dedim. Bana:

"Ey İbnıı Cüreye, onlar nedir`?" diye sordu. Ben de saydım: "Sen Kabe'nin rükünlerinden sadece iki Yemani rükne (rükn-i Yemani. ve rükn-i Hacer) temasta bulunuyor, diğerlerine temas etmiyorsun. Keza senin tüysüz deriden ma'mul nalın giydiğini görüyorum. Keza senin (saç ve sakalını) sarıya boyadığını görüyorum. Keza seni Mekke'de gördüm, herkes (Zilhicce) hilalini görünce ihrama girdikleri halde sen terviye günü (8 Zilhicce) ihrama girdin!" Bana şu açıklamayı yaptı:

"Rükünlere temasa gelince; ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)' ın, sadece iki rükne temas ettiğini gördüm. Tüyü yolunmuş nalına gelince; ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın nalınlarında hiç tüy görmedim. Ayakları onların içinde iken abdest alırdı. Ben onu giymeyi seviyorum. Sarıya gelince; ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onunla boyandığını gördüm. Ben onunla boyanmayı seviyorum. İhrama girmeye gelince, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın devesi, onu yola koyuncaya kadar telbiye çektiğini görmedim." Buhari, vüdû' 30; Müslim, Hacc 25, (1187); Muvatta, Hacc 31, (1, 333); Ebu Davud, Menasik 21, (1772).

1549 Hac HZ. PEYGAMBER'İN HACC VE UMRESİ "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (üç kere hacc yaptı. Şöyle ki): "Hicret etmezden önce iki, hicretten sonra da bir hacc ve bununla birlikte bir umre yaptı. Bu hacc sırasında (Medine'den) altmış üç deve sevketti. O sırada Hz. Ali (radıyallahu anh) Yemen'den geldi, beraberinde, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kestiği kurbanlarıngeri kısmı da vardı. Bunlar arasında (Ebu Cehl'e ait olup Bedir Savaşı'nda ganimet olarak alınan) burnunda gümüş halka bulunan deve de vardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hepsini kesti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) her deveden bir parça alınmasını emretti. Bunlar (bir kapta) pişirildi. Efendimiz suyundan içti." Tirmizi, Hacc 6, (815)

1550 Hac HZ. PEYGAMBER'İN HACC VE UMRESİ "Urve İbnu Zübeyr (rahimehullah) anlatıyor:

"Ben ve İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), Hz. Aişe'nin hücresine dayanmıştık, (o içerde dişlerini misvaklıyordu. Bu esnada) misvaktan çıkan sesleri işitiyordum. Ben, İbnu Ömer'e:

"Ey Ebu Abdirrahman! Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Receb ayında umre yaptı mı?) diye sordum.

"Evet!" dedi. Ben de, Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ye seslendim:

"Ey anneciğim, Ebu Abdirrahman'ı dinliyor musun ne söylüyor?"

"Ne söyüyor?" dedi.

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Receb'te umre yaptı diyor" dedim. Hz. Aişe (radıyallahu anha):

"Ebu Abdirrahman'a Allah mağfıret etsin. Ömrüm hakkı için, Receb'de umre yapmadı. Hem O, nasıl olur da yanılır, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın) yaptığı her umrede o da hazır bulunmuştu" dedi. İbnu Ömer, Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin bu sözlerini işittiği halde ne "evet!" ne de "hayır!" demedi, süküt etti." Buhari, Umre 3; Müslim, Hacc 219, (1255); Tirmizi,Hacc 93, (936, 97); Ebu Davud, Menasik 80, (1991,1992).

1551 Hac HZ. PEYGAMBER'İN HACC VE UMRESİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dört umre yaptı: 1- Hudeybiye umresi, 2-Müteakip sene Zilkade ayında yaptığı umretü'1-kada, 3-Ciırrane'den yaptı-ğı umre, 4- (Veda haccı sırasında) hacc ederken yaptığı umre." Tirmizi, Hacc 7, (816); Ebu Davud, Menasik 80, (1993); İbnu Mace, Menasik 50, (3003).

1552 Hac HZ. PEYGAMBER'İN HACC VE UMRESİ "Hz.Urve (rahimehullah) demiştir ki:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) üç umre yaptı: Biri Şevval ayında, ikisi de Zilkade ayındadır." Muvatta, Hacc 56, (1, 342).

1553 Hac HZ. PEYGAMBER'İN HACC VE UMRESİ "İmam Malik'e ulaştığına göre: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) üç sefer umre yapmıştır:1- Hudeybiye senesinde, 2- (Hudeybiye yılını takip eden) kaza senesinde, 3-C'ürrane senesinde" Muvatta, Hacc 5, (1, 342).

1554 Hac HZ. PEYGAMBER'İN HACC VE UMRESİ "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) aramızda olduğıı halde biz Veda haccından bahsederdik ve Veda haccının ne olduğunu bilmezdik. (Veda haccında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Allah'a hamd ve sena edip sonra da Mesih Deccal'ı mevzubahis etmişti, sözü onun hakkında epeyce uzatıp şunları da söylemişti:

"Allah'ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla korkuttu. Hz.Nuh (aleyhisselam) ve ondan sonra gelen bütün peygamberler onunla korkuttular. Bilesiniz o, aranızdan çıkacaktır. Onun şe'ninden (yapacğı icraatler) hiç bir şey size gizli kalmayacak. Çünkü sizlere gizlemez. Rabbinizin gözü kör değildir. Halbuki onun sağ gözü kördür. Onun gözü pertlek bir üzüm gibidir.

Haberiniz olsun! Allah sizlere birbirinizin kanını, malını haram kıldı, bunlar,şu günlerinizin, şu beldenizdeki haramlığı gibi haramdır.

Acaba tebliğ ettim mi?" (Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bu sorusuna cemaat hep bir ağızdan:

"Evet" diye cevap verdi. Bunun üzerine üç sefer:

"Ya Rab şahid ol! Ya Rab şahid ol! Ya Rab şahid ol!" dedi ve tekrar cemaate yönelerek:

"Vah size! -veya eyvah size!- Benden sonda dönüp birbirlerinizin boyunlarını vuran kafirler olmayın!" dedi." Buhari, Hacc 132, Edeb 43, 95, Hud 9, Diyat 2, Fiten 8; Müslim, İman 119, (66).

1555 Hac HZ. PEYGAMBER'İN HACC VE UMRESİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), saçlarını tarayıp yağladıktan, rida ve izarını giydikten sonra Medine'den ashabıyla birlikte ayrıldı. Rida ve izar çeşitlerinden, vücudun cildine boyası geçen za'feranla boyanmış olanlar dışında hiç bir şeyi yasaklamadı. Böylece Zülhuleyfe'ye geldi. Orada devesine bindi. Devesi onu Beyda sırtına çıkarınca O (aleyhissalatu vesselam) da, Ashab'ı (radıyallahu anhüm) da telbiye getirdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kurbanlığına takısını takıp nişanladı. Bu iş, Zilkade ayının sondan beşinci gününde cereyan etmişti. Mekke'ye Zilhicce'nin dördünde indi. (İlk iş) Beytullah'ı tavaf etti, Safa ve Merve arasında sa'yde bulundu. Kurbanlığı sebebiyle ihramdan çıkmadı. Çünkü ona (kurbanlık alameti olan takıyı) takmıştı. Sonra Mekke'nin Hacün yanındaki en yüksek yerine indi. Artık hacc için telbiye getiriyordu. Kabe'ye onu tavaf ettikten sonra, Arafat'tandönünceye kadar hiçyaklaşmadı.Asabına ise, Kabe'yi tavaf etmelerini, Safa ile Merve arasında sa'yetmelerini emretti, sonra saçlarını kısaltarak ihramdan çıkmalarını emretti. Bütün bu emirler, beraberinde kurbanlık olarak takılanmış devesi olmayanlar içindi. Beraberinde hanımı bulunanlara, hanımlarıda helaldi. Keza koku ve elbisede helaldi." Buhari, Hacc,21,70,128

1556 Hac HZ. PEYGAMBER'İN HACC VE UMRESİ "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Arafat'ta vakfe yaptı ve: "Burası Arafat'tır, vakfe yeridir, Arafat'ın her yeri vakfe yeridir" dedi.

Sonra güneş batar batmaz ifaza yaptı. (Arafat'ı terketti). Devesinin terkisine Üsame İbnu Zeyd (radıyallahu anhüma)'i bindirdi. Efendimiz (aleyhissalatu vesselam), -halk sağında ve solunda (develere telaşla vururlarken) onlara dönüp bakmadan her zamanki sükun ve rıfk halini koruyarak eliyle işaret edip: "Ey insanlar! Sakin olun" diyordu.

Sonra Cem'e (Müzdelife'ye) geldi. Orada iki namazı da (akşam ve yatsı) beraberce kıldırdı. Sabah olunca Kuzah tepesine gelip üzerinde vakfe yaptı.

"Burası Kuzeh'dir, vakfe yeridir. Cem'in tamamı vakfe yeridir!"dedi. Sonra oradan ayrıldı, Muhassır vadisine geldi. Devesine vurdu. Deve dört nala koşarak vadiyi geçti. Orada durup, amcası Abbas (radıyallahu anh)'ın oğlu Fazl'ı devesinin terkisine aldı.

Oradan Cemretu'l-Akabe'ye geldi ve taşlama yaptı. Sonra menhara (kesim yerine) geldi:

"Burası menhardır (kurbanlarımızı keseceğimiz yer), Mina'nın her tarafı menhardır" buyurdu. Has'am kabilesinden genç bir kadın gelerek:

"Ey Allah'ın Resûlü! Babam yaşlanmış bir ihtiyardır, Allah'ın hacc farizası kendisine terettüp etmektedir. Ben ona bedel hacc yapabilir miyim?" diye bir sual sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselàm):

"Babana bedel hacc yap!"cevabını verdi. Bu sırada eliyle, devenin terkisinde bulunan Fazl'ın başını büktü. Amcası Abbas (radıyallahu anh):

"Ey Allah'ın Resûlü! Amcanın oğlu Fazl'ın başını niye büktün?" diye sordu.

"İkisini de birer genç görüyorum. Onlar hakkında şeytanın şerrinden emin değilim!" dedi. Derken bir adam daha gelip:

"Ey Allah'ın Resûlü, ben traş olmazdan önce ifaza tavafını yaptım!" dedi.

"Traş da ol, bunda mahzur yok!" cevabını aldı. Derken bir başkası daha gelip:

"Ey Allah'ın Resûlü, ben taşlama yapmazdan önce kurbanımı kesmiş bulundum!" dedi.

"Taşlarını da at, bunda bir mahzur yok!" cevabını aldı. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beytullah'a geldi, onu tavaf etti, sonra zemzem'e geldi ve:

"Ey Abdulmuttaliboğulları, eğer halk size bunun üzerine galebe etmeyecek olsa mutlaka çekerdim" dedi." Tirmizi, Hacc 54, (885).

1557 Hudud İRTİDAD VE YOL KESME HADDİ "Zeyd İbnu Eslem (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Dinini değiştirenin boynunu vurun."

İmam Malik, bu hadisi Muvaffa'da Akdiye 15, (2, 736)kaydeder ve hadis hakkında şu açıklamayı sunar: "Bu hadisin manası şudur: "Her kim İslam'dan çıkarak zındıklık ve benzeri bir dine girecek olursa, kendisine galebe çalındığı takdirde öldürülür. Öyle birine tevbe teklif edilmez. Zira gerçekten tevbe edip etmediği bilinemez. Çünkü bunlar (galebeden önce) küfürlerini gizleyip, Müslüman olduklarını ilan ediyorlardı. Ben, böylelerinin küfrü, delille sübut bulduğu takdirde tevbe etmeye çağırılmalarını uygun bulmam, (tevbe etse de kabul edilmemeli)." Devamla der ki: "Bizim nezdimizde, esas olan şudur: "Bir kimse irtidad ederse tevbeye çağırılır, (kendisine galebe çalınmazdan önce) tevbe ederse (hayatı bağışlanır), aksi takdirde öldürülür."

İmam Malik devamla der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın:"Dinini terkedeni öldürün" hadisinin manası: "Kim İslam'dan çıkıp bir başka dine geçerse" demektir. "İslam'dan başka bir dinden çıkarak bir diğer dine geçerse..." demek değildir. Sözgelimi Yahudiliği terkederek Hıristiyanlığa veya Mecusiliğe geçen kastedilmemiştir. Binaenaleyh ehl-i zimmeden herhangi biri böyle bir din değiştirmesi yapacak olsa ne tevbeye çağırılır, ne de öldürülür." Muvaffa'da Akdiye 15, (2, 736)

1558 Hudud İRTİDAD VE YOL KESME HADDİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Abdullah İbnu Sa'd İbni Ebi s-Sarh Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e katiplik yapıyordu. Şeytan ayağını kaydırdı; adam irtidad ederek kafırlere sığındı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Fetih günü, onun öldürülmesini emretti. Ancak, Hz. Osman (radıyallahu anh) onu himayesi altına aldı. Resûlullah da bu himayeyi tanıdı."

Bu hadis Tefsir bölümünde, Nahl süresinin tefsiri sırasında Nesai rivayeti olarak daha uzun bir hadiste geçmiştir." Ebu Davud, Hudud 1, (4358); Nesai, Tahrimu'd-Dem 15, (7,107).

1559 Hudud İRTİDAD VE YOL KESME HADDİ "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ukl ve Ureyne kabilelerinden bir grup insan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına gelip:

Ey Allah'ın Resûlü! Biz hayvancılıkla uğraşıp sütle beslenen (çöl) insanlarıyız, (çift-çubukla uğraşan) köylüler değiliz" dediler. Bu sözleriyle, Medine'nin havasının kendilerine iyi gelmediğini ifàde ettiler. Resûlullah, onlara (hazineye ait) develerin ve çobanın (bulunduğu yeri) tavsiye etti. Kendilerine oraya gitmelerini, develerin sütlerinden ve bevillerinden içmelerini söyledi. Gittiler, Harra bölgesine varınca, İslam'dan irtidad ettiler. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'ın çobanını da öldürüp develeri sürdüler. Haber, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e

ulaştı.

Resûlullah, derhal arkadaşlarından takipçi çıkardı (yakalanıp getirildiler). Gözlerinin oyulmasını, ellerinin kesilmesini ve Harra'nın bir kenarına atılmalarını ve o şekilde ölüme terkedilmelerini emretti. " Buhari, Muharibin 16,17,18, Megazi 36, Tefsir, Maide 5; Müslim, Kasame 9, (1671); Tirmizi, Taharet 55, (72), Et'ime 38, (1846); Ebu Davud, Hudud 3, (4364-4371); Nesai, Tahrimu'd-Dem 7, (7, 93-98); İbnu Mace, Hudud 20, (2578).

1560 Hudud İRTİDAD VE YOL KESME HADDİ "Ebu'z-Zinad (merhum) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) develerini çalanların (el ve ayaklarını) kestiği, gözlerini de ateşle oyduğu zaman, Allah zülcelal hazretleri, Hz. Peygamber'i itab etti ve mesele üzerine şu ayeti inzal buyurdu: "Allah ve Resûlü'ne harp açanların cezası..:" (Maide 33)." Ebu Davud, Hudud 3, (4370); Nesai, Tahrimu'd-Dem 7, (7,100).

1561 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti:

"Allah Teala hazretleri Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm ayeti de vardı! Biz bu ayeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zina yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkara sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalalete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinaları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- süb–t bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teala' nın kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm ayetini (Kitabullah'a) yazardım." Buhari, Hudud 31, 30, Mezalim 19, Menakibu'l-Ensar 46, Megazi 21, İ'tisam 16; Müslim, Hudud 15, (1691); Muvatta, Hudud 8, 10, (, 823, 824); Tirmizi, Hudud 7, (1431); Ebu Davud, Hudud 23, (4418).

1562 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'inde: "Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı içinizden dört şahid getirin. Eğer şehadet ederlerse onları ölüm alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar. kendilerini evlerde alıkoyun (insanlarla ihtilattan menedin)" buyurdu. (Nisa 15).

Cenab-ı Hakk, bu ayette (zina meselesinde) önce kadını zikrettikten sonra, erkeği kadınla birlikte ele alarak şöyle demiştir: "Sizler-den fuhşu irtikab edenlerin her ikisini de (kınayarak) eziyete koşun. Eğer tevbe edip (nefislerini) ıslah ederlerse artık onlara (eziyetten) vazgeçin. çünkü Allah tevbeleri çok kabul eden, en çok esirgeyendir" (Nisa 16). Cenab-ı Hakk bu ayeti, celde ayetiyle neshederek şöyle buyurdu: "Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer deynek vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah'ın dinini tatbik hususunda, acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir zümre de bunların azabına (bu cezalarına) şahid olsun" (Nur 2). Sonra Nur sûresinde recm ayeti nazil oldu. Önceki (celdeyi emreden) vahiy bekar (zani) içindi. Sonra recm ayeti tilavetten kaldırıldı, ancak hükmü baki kaldı."

Bu rivayetin "...yüzer deynek vurun"ibaresine kadar olan kısım Ebu Davud'a aittir, mütebakisini Rezin ilave etmiştir." Ebu Davud, Hudud 23, (4413).

1563 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Sa'd İbnu Ubade (radıyallahu anh): "Ey Allah'ın Resûlü, ne buyurursunuz, zevcemi bir erkekle yakalarsam dört şahid getirmek için bekleyecek miyim?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"-Evet bekleyeceksin!" dedi."

Müslim ve Ebû Davud'un bir diğer rivayetinde: "Bir adam, karısının yanında bir yabancı yakalasa onu öldürebilir mi ne dersiniz?" diye sorar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Hayır!" deyince, Sa'd: "Bilakis evet! Seni hak dinle şereflendiren Allah'a yemin ederim, fırsatı yakalarsam ondan önce kılıncımı işletirim" der. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Efendinizin ne söylediğine bakın!" buyurur." Müslim, Lian 14, (1498); Muvatta,Hudud 7, (2,823); Ebu Davud, Diyat 12, (4532, 4533).

1564 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Ebu Hüreyre ve Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anhüma) şunu anlattılar: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a muhsan olmayan cariye zina yaparsa ne gerekir? diye sorulmuştu, şöyle cevap verdi:

"- Cariye zina yaparsa ona celde uygulayın, yine zina yaparsa yine celde uygulayın, yine zina yaparsa yine celde uygulayın ve sonra onu (kıldan mamul adi) bir ipe mukabil de olsa satın gitsin."

Bir rivayette: "(Efendisi) ona celde tatbik etsin, bir de ayıplamasın" denmiştir." Buhari, Büyû 66,110,17; Müslim, Hudud 30, (1703);Muvatta, Hudud 14, (826); Tirmizi, Hudud 13, (1440);Ebu Davud, Hudud 33, (4469, 4470, 4471).

1565 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Ebu Abdirrahman es-Sülemi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz.Ali (radıyallahu anh) hutbede şöyle buyurdu: "Ey insanlar, kölelerinize -ister muhsan olsunlar, ister olmasınlar- haddleri tatbik edin. Zira, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in bir cariyesi zina yapmıştı, ona celde tatbik etmemi emretti. (Dövmek üzere) yanına geldim. Yeni nifas olmuştu. Döversem öldürürüm diye korktum. Durumu Resûlullah'a arzettim. Bana: " İyi yapmışsın, iyileşinceye kadar ona dokunma" dedi." Müslim, Hudud 34, (1075); Tirmizi, Hudud 13, (1441); Ebu Davud, Hudud 34, (4473).

1566 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hür kimseye terettüp eden haddin bölünebilen çeşidinin yarısını köleye hükmetti. Sözgelimi zina yapan bakirenin haddi, iftira (gazf) haddi ve şürbü'l-hamr (içki) haddi böyledir. (Bunlar bölünebilen haddlerdir, köleye hep yarısı tatbik edilir)." Rezin ilavesidir.

1567 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) hazretlerinden rivayete göre: Cariyelerinden birine hadd tatbik etmiş, bu maksadla ayaklarına ve bacaklarına vurmaya başlamıştı. Bunu gören Salim (rahimehullah) kendisine:

"- (Sen niye böyle yapıyorsun?) Cenab-ı Hakk'ın "Bunlara Allah'ın dinini tatbik hususunda acıyacağınız tutmasın..:" (Nur 2) sözü nerede kaldı?" der. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) de:

"- Beni ona şefkatli davranıyor mu buldun? Her halde Cenab-ı Hakk onu öldürmemi emretmedi" cevabını verir." Rezin ilavesidir.

1568 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Vail İbnu Hucr İbni Rebia (radıyallahu anh) anlatıyor; "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sağlığında, namaz kılmak maksadıyla bir kadın evinden çıkmıştı. Yolda ona bir erkek rastladı. Kadına çullanıp ihtiyacını giderdi. Kadın bağırdı, adam ise sıvıştı gitti.

(Çığlığı üzerine) kadına bir erkek uğramıştı. Ona başından geçeni anlatıp, bir adam bana böyle böyle yaptı dedi. Sonra, bir grup muhacire rastladı, başından geçeni onlara da anlatıp: "Bir adam bana böyle yaptı!" dedi. Hep beraber yürüyüp, kadının kendisine tecavüz ettiği kimseyi yakalayıp kadına getirdiler. Kadın:

"- Evet bu odur?" dedi. Sonra adamı Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanına götürdüler. Resûlullah adamın recmedilmesini emrettiği sırada, kadına tecavüz etmiş olan kimse kalkıp:

"- Ey Allah'ın Resûlü, suçlu benim!" diye itirafta bulundu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kadına:

" Git. Allah günahlarını affetti" dedi. Zan altında kalmış olan kimseye de güzel sözler söyleyip (gönlünü aldı). Mütecavizin recmedilmesini emretti ve recmedildi.

Sonra Resûlullah şunu söyledi:

" Bu adam öyle bir tevbe ile tevbe etti ki, böyle bir tevbeyi Medine ahalisi yapsaydı kabul edilirdi."

Tirmizi, şu ziyadede bulunmuştur: "Vail (radıyallahu anh) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in kadına mehir takdir edip etmediğini zikretmedi." Tirmizi, Hudud 22, (1452); Ebû Davud, Hudud 7, (4379).

1569 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Ömer'e, zina yapmış olan deli bir kadın getirildi. (Recm edilip edilemeyeceği hususunda) halkla istişare ederek recmedilmesine hükmetti. Kadına Hz. Ali (radıyallahu anh) uğradı. (Hazırlığı görünce):

"- Bunun hali nedir?" diye sordu. Kendisine: "Falanca kabileden deli bir kadındır, zina yapmıştır. Hz. Ömer (radıyallahu anh), recmedilmesine hükmetmiştir" dediler. Hz. Ali (radıyallahu anh):

"- Kadını geri götürün!" dedi, sonra Hz. Ömer'e uğrayıp:

"- Ey mü'minlerin emiri! Bilirsin ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) :

"Kalem üç kişiden kaldırılmıştır (artık onlar yaptıklarından sorum1u değildirler): Büluğa erinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan, şifa buluncaya kadar bunamıştan." Bu biçare kadın falanca kabilenin bunağıdır. Ona tecavüz eden, muhakkak ki akli noksanlığı sırasında tecevüz etmiştir" dedi." Ebu Davud Hudud 16. (4399.4400. 4401. 4402).

1570 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Habib İbnu Salim (rahimehullah) anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Huneyn denen bir adam karısının cariyesine temasta bulundu. Hadise, Küfe emiri Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anh)'e götürüldü.

"- Ben, dedi, hakkınızda, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüyle hükmedeceğim: Eğer zevcen, cariyeyi sana helal ederse, yüz deynek yiyeceksin, helal etmezse recmedileceksin.."

Sonra (tahkik etti) karısının cariyeyi adama helal ettiğini görünce, emir yüz deynek vurdu." Tirmizi, Hudud 21, (1451); Ebu Davud, Hudud 28, (4458, 4459); Nesai, Nikah 70, (6,124); İbnu Mlace, Hudud 8, (2551).

1571 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Seleme İbnu Muhabbak (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), hanımının cariyesine temas eden bir adam hakkında şöyle hükmetti: "Eğer, adam cariyeyi zorladı ise, cariye hürdür, adam, cariyenin efendisine (yani karısına) mislini borçlanmıştır, cariye rıza göstermişse, cariye adamın olur, cariyenin efendisine, onun bir mislini borçlanır." Ebu Davud, Hudud 28, (4460, 4461); Nesai, Nikah 70, (1,124); İbnu Mace, Hudud 8, (2553).

1572 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Bera İbnu'l-Azib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Dayım Ebu Bürde İbnu Niyar -beraberinde bir bayrak olduğu halde- bana uğradı. Kendisine nereye gideceğini sordum.

"- Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bana babasının hanımıyla evlenen bir adamın kellesini getirmemi (ve malına da el koymamı) emretti, Ona gidiyorum" diye Cevap verdi." Tirmizi, Ahkam 25, (1362); Ebu Davud, Hudud:27, (4456, 4457); Nesai, Nikah 58, (6,109-110); İbnu Mace, Hudud 35, (2607).

1573 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle emretti: "Kim, nikahı haram olan bir akrabasına cinsi temasta bulunursa -veya şöyle demişti; kim haram yakını ile evlenirse- onu öldürün."

1574 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Bir adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ümmü veledine temas etmekle itham edilmişti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye : "Git boynunu vur!" diye emretti. Hz. Ali, adama geldiği vakit, onu bir kuyunun içinde (yıkanıp) serinliyor buldu.

"Çık dışarı!" diyerek elinden tutup kuyunun dışına çıkardı. Hz. Ali, adamın mecbub (burulmuş) ve tenasül organından mahrum olduğunu gördü. Artık ona dokunmayıp, durumu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e haber verdi. Resûlullah, onu, davranışı sebebiyle takdir etti."

Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Şahid, gaibin görmediğini görür" buyurdu"." Müslim, Tevbe 59, (2771).

1575 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek ismini de verdiği bir kadınla zina yaptığını itiraf etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kadına adam göndererek meseleyi sordurdu. Kadın, zina ettiğini inkar etti. Bunun üzerine, adama hadd celdesi tatbik etti, kadına dokunmadı." Ebu Davud, Hudud 31, (4466).

1576 Hudud ZİNÂ HADDİYLE İLGİLİ HÜKÜMLER "İbnu Abbas hazretleri (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bekr İbnu Leys kabilesinden bir adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek, bir kadınla (itiraf ederek) dört kere zina yaptığını söyledi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona yüz sopa vurulmasına hükmetti. Zira adam bekardı. Sonra, kadın aleyhine beyyine sordu. Kadın:

"- Ey Allah'ın Resûlü! Vallahi yalan söylüyor" dedi. bunun üzerine, Resûlullah, adamı iftira (kazf) haddine, yani seksen sopaya mahkum etti." Ebu Davud, Hudud 31, (4467).

1577 Hudud RESÛLULLAH'IN HADD TATBİK ETTİKLERİ KİMSELER "Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Maiz İbnu Malik el-Eslemi (radıyallahu anh) gelerek:

"- Ey Allah'ın Resûlü, ben nefsime zulmettim, zina fazihasını işledim, beni temizlemeni istiyorum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu reddetti (geri çevirip meselenin üzerine gitmedi). Ancak Maiz ertesi gün tekrar geldi. Yine:

"- Ey Allah'ın Resûlü, ben zina fazihasını irtikab ettim!" diye ikinci sefer itirafta bulundu. Adamı ikinci sefer geri çeviren Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adamın kavmine birisini yollayarak:

"Onun aklında bir noksanlık biliyor musunuz, normal bulmadığınız bir davranışına rastladınız mı?"diye tahkik ettirdi. Ancak hep beraber:

"Biz onu gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki salih kişilere denk akıl (ve feraset) sahibi biliyoruz" dediler. Maiz üçüncü sefer müracaatta bulundu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onlara yine birini göndererek adam hakkında sordurdu. Yine ne kendinde, ne aklında bir kusur olmadığını söylediler.

Adam dördüncü sefer müracaat edince, ona bir çukur kazdırdı. Taşlanmasını emretti ve taşlandı.

Ravi der ki: Gamidiye adında bir kadın da gelerek:

"Ey Allah'ın Resûlü, beni niye reddediyorsun. Görüyorum ki, beni de Maiz gibi geri çevirmek istiyorsun. Allah'a kasem olsun ben hamileyim de!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):

"Öyle ise hayır. Sen git ve çocuğu doğurunca gel" dedi. Kadın gitti çocuğu doğurunca, bir beze sarılmış olarak çocukla geldi.

"İşte çocuk, doğurdum!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Git, sütten kesinceye kadar emdir, sonra gel!" buyurdu. Kadın gitti, o çocuğu sütten kesince çocukla birlikte geldi. Çocuğun elinde bir ekmek parçası vardı.

"Ey Allah'ın Resûlü, işte çocuk, sütten kestim, yemek de yedi" dedi.

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çocuğu alıp, Müslümanlardan birine teslim etti. Sonra bir çukur kazılmasını emir buyurdu. Göğsüne kadar derinlikte bir çukur kazıldı. Bundan sonra halka taşlamalarını emretti. Herkes taşladı. Halid İbnu Velid (radıyallahu anh) elinde bir taş ilerledi, başına attı. Kan yüzüne fışkırmıştı, kadına küfretti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Halid'in kadına küfrettiğini işitince:

"Ey Halid ağır ol!" dedi ve ilave etti:

"Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun, bu kadın öyle bir tevbe yaptı ki, şayet alış-verişte sahtekarlık yapanlar aynı tevbe ile tevbe yapsalardı, onların bile mağfiretine yeterdi !"

Sonra Resûlullah (tekfın) emretti. Kadının üzerine namaz kıldırdı ve defnedildi." Müslim, Hudud 22, (1695); Ebu Davud, Hudud 24, 25, (4434, 4441).

1578 Hudud RESÛLULLAH'IN HADD TATBİK ETTİKLERİ KİMSELER "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zina yapmış olan bir kimse için celde ile hadd tatbik edilmesini emretti. Sonra, onun muhsan olduğu bildirildi. Bu sefer recmedilmesini emretti ve recmedildi." Ebu Davud, Hudud 24, (4438, 4439).

1579 Hudud RESÛLULLAH'IN HADD TATBİK ETTİKLERİ KİMSELER "İmran İbnu'l-Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Cüheyneli, zinadan hamile kalmış bir kadın geldi ve:

"- Ey Allah'ın Resûlü! Ben bir hadd cürmü işledim, cezasını bana tatbik et" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da kadının velisini çağırıp:

" Buna iyi muamelede bulunun. Çocuğu doğurunca kadını bana getirin!" buyurdu. Velisi öyle yaptı. (Doğumdan sonra gelince) Resûlullah kadının elbisesini üzerine bağlamalarını emretti. Sonra taşlamalarını söyledi ve taşlandı. Üzerine cenaze namazı kıldırdı. (Bunu gören) Hz. Ömer:

"- Bu zaniye kadına namaz mı kıldırıyorsun?" dedi. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz:

" Bu öyle bir tevbe yaptı ki, onun tevbesi Medine ahalisinden yetmiş kişiye taksim edilseydi onların hepsini rahmete bandırırdı. Sen Allah için canını vermekten daha efdal bir amel biliyor musun?" diye cevap verdi." Müslim, Hudud 24, (1696); Tirmizi,Hudud 9, (1435); Ebu Davud, Hudud 25, (4440, 4441); Nesai, Cenaiz 64, (4, 63).

1580 Hudud RESÛLULLAH'IN HADD TATBİK ETTİKLERİ KİMSELER "Ebû Hüreyre ve Zeyd İbnu Halid el-Cüheni (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir bedevi, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek:

"- Ey Allah'ın Resûlü, Allah aşkına, hakkımda Allah'ın kitabıyla hükmet!" diye yemin verdi. Bundan daha fakih olan bir diğeri de:

"- Evet aramızda Kitabullah'la hükmet, bana da izin ver!" talebinde bulundu. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz:

" Meramını söyle! (seni dinliyorum)" dedi. Adam:

"- Oğlum bunun yanında işçi idi. Karısıyla zina yaptı. Bana,"Oğlun için recm gerekir" dediler. Ben de hemen oğlum namına yüz koyunla bir cariyeyi fıdye verdim. Sonra bir de ilim adamlarına sordum. Bana: "Oğluna yüz deynek ve bir yıl sürgün cezası gerekir; bu adamın karısına da recm cezası icabeder" dediler" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"- Ruhumu kudret elinde tutan Zat'a yemin olsun ikinizin arasını Kitabullah uygun şekilde hükme bağlayacağım: Cariye ve koyunlar sana geri verilecek. Oğluna yüz sopa ve bir yıl sürgün tatbik edilecek" buyurdu. Sonra, Eslemli bir adama seslendi:

" Ey Üneys! bu zatın hanımına git, eğer zinayı itiraf ederse onu recmet gel!"

Üneys, kadına vardı. O suçunu itiraf etti. Resûlulluh (aleyhissalatu vesselam) emretti, kadın recmedildi." Buhari, Muharibin 30, 32, Vekalet 13, Şehadat 8, Haberu'I-Vahid I, İ'tisam 2; Müslim, Hudud, 25, f1697,1698); Muvatta, Hudud 6, (2, 822); Tirmizi, Hudud 8, (1433); Ebu Davud, Hudud 25, (445); Nesai, Kudat 21, (8, 240, 241); İbnu Mace, Hudud 7, (2549).

1581 Hudud RESÛLULLAH'IN HADD TATBİK ETTİKLERİ KİMSELER "İmam Malik diyor ki: "Bana ulaştığına göre, Hz. Osman (radıyallahu anh)'a evliliğinin altıncı ayında doğum yapan bir kadın getirildi. Derhal recmedilmesini emretti. Ancak Hz. Ali (radıyallahu anh):

"- Cenab-ı Hakk, Kur'an-ı Kerim'de "(İnsanın anne karnında) taşınma ve sütten kesilmesi (müddeti) otuz ay. dır..:" (Ahkaf 15) buyuruyor. Keza bir başka ayette de: "Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. (Bu hüküm) emmeyi tamam yaptırmak isteyenler içindir.."( Bakara 233) buyurmaktadır. Bu durumda hamilelik müddeti altı aydır." Bu açıklama üzerine Hz.Osman (radıyallahu anh) kadının geri gönderilmesini emretmişti, ancak kadın recmedilmiş bulundu." Muvatta, Hudud 11 (2, 825).

1582 Hudud RESÛLULLAH'IN HADD TATBİK ETTİKLERİ KİMSELER "Ebû İshak eş-Şeybani (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh)'ya:

"- Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hiç recm tatbik etti mi?" diye sordum. Bana: "Evet!" cevabını verdi. Ben tekrar:

"- Nür süresinin nüzülünden önce mi, sonra mı?" diye sordum. "Bilmiyor'um!" dedi." Buhari, Hudud, 21, 37; Müslim, Hudud 29, (1702).

1583 Hudud RESÛLULLAH'IN HADD TATBİK ETTİKLERİ KİMSELER "Şa'bi (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh), kadını remettiği zaman onu perşembe günü dövdü, cuma günü de recmetti. Ve şunu söyledi: "Ona Kitabullah(ın hükmü) ile celde, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sünneti ile de recm tatbik ettim." Buhari, Hudud 21.

1584 Hudud RESÛLULLAH'IN HADD TATBİK ETTİKLERİ KİMSELER "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yahudilerden bir kadınla bir erkek zina yaptılar. Birbirlerine: "Bizi şu peygambere götürün. Çünkü bir kısım hafıfletmeler getiren bir peygamberdir. Bize recm dışında fetvalar verirse kabul eder, Allah indinde O'nun hükmünü kendimize delil kılarız ve: "Peygamberlerinden bir peygamberin bize verdiği fetvalar(la amel ettik, hevamıza uymadık) deriz" dediler.

Mescidde ashabıyla birlikte oturmakta olan Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek:

"- Ey Ebü'1-Kasım, zina yapan kadın ve erkek hakkında kanaatin nedir?" dediler. O, onlara tek kelime söylemeden Beyt-i Midraslarına geldi. Kapıda durarak:

"-Hz. Musa (aleyhisselam)'ya kitabı indiren Allah aşkına söyleyin, muhsan olan birisi zina yapacak olursa bunun Tevrat'taki hükmü nedir?" diye sordu.

"- Yüzü siyaha boyanır, eşek üzerine ters bindirilir ve dayak atılır."

-Hadiste geçen tecbiye: Zanileri, enseleri birbirine bakacak şekilde bir eşeğe bindirilip, bu halde sokaklarda dolaştırılmasıdır- Ravi devamla der ki: "Yahudilerden bir genç (bu cevaba katılmayap) susmuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onun suskunluğunu görünce sualinde ısrar etti. Bunun üzerine genç: "Madem ki sen bize Allah'ın adına yemin veriyorsun (gerçeği söyleyeceğim): "Biz Tevrat'ta recm emrini görüyoruz" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"- Allah'ın emrini hafifletmenizin başlangıcı nasıl oldu?" diye sordu. (Genç) şu cevabı verdi:

"- Krallarımızdan birinin bir yakın akrabası zina yaptı. Kralımız, recmi ona tatbik etmedi. Sonra halka mensup bir aileden bir erkek zina yaptı. Bunu recmetmek istedi. Ancak adamın kavmi buna mani olup:

"- Sen yakınını getirip recmetmedikçe biz de adamımızın recmedilmesine müsaade etmeyeceğiz!" dediler. Bunun üzerine, aralarında şimdiki cezayı vermek üzere anlaşıp sulh yaptılar.

(Bu açıklama üzerine) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"- Ben Tevrat'taki ayetle hükmediyorum!" dedi ve onların recmedilmelerini emretti ve recmedildiler. Zühri (rahimehullah) der ki: "Bana ulaştığına göre şu ayet bunlar hakkında nazil olmuştur:

"Şüphesiz ki Tevrat'ı biz indirdik. Ki onda bir hidayet, bir nur vardır. Kendisini (Allah'a) teslim etmiş olan (İsrail) peygamberleri, Yahudilere ait (davalarda) onunla hükmederlerdi..." (Maide 44). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlardan biri idi." Ebû Davud, Hudud 26, (4450, 4451).

1585 Hudud RESÛLULLAH'IN HADD TATBİK ETTİKLERİ KİMSELER "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Yahudiler, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelip, kendilerinden bir erkekle kadının zina yaptığını söylediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara:

" Recm hakkında Tevrat'ta ne buluyorsunuz?" diye sordu. Onlar:

"- Teşhir edip rezil ederiz ve dayak atarız" dediler. Abdullah İbnu Selam (radıyallahu anh):

"- Yalan söylüyorsunuz. Zinanın Tevrat'taki cezası recmdir" dedi. Hemen Tevrat'ı getirip açtılar. İçlerinden (Abdullah İbnu Surya adında) biri elini recm ayetinin üzerine koydu. Sonra, ayetten önceki kısımlardan okumaya başlayıp (kapadığı kısmı atlayarak arka kısmını okumaya devam etti. Abdullah İlbnu Selam (radıyallahu anh) müdahale edip:

"- Kaldır elini!" dedi. Adam elini çekti, tam orada recm ayeti mevcut idi. Bunun üzerine:

"- Ey Muhammed, Abdullah doğru söyledi. Tevrat'ta recm ayeti mevcuttur!" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) derhal o iki zaninin recmedilmesini emretti ve recmedildiler."

İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) der ki: "Erkeğin, atılan taşlara karşı korumak için, kadının üzerine eğildiğini gördüm." Buhari, Hudud 37, 24, Cenaiz 61, Menakıb 26, Tefsir, Âl-i İmran 6, İ'tisam 16, Tevhid 51; Müslim, Hudud 26, (1699); Muvatta, Hudud 1, (2, 819); Tirmizi, Hudud 10; Ebu Davud, Hudud 26, (4446, 4449).

1586 Hudud LİVATA (Homoseksualite) VE HAYVANA TEMASININ HADDİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Kimin Lüt kavminin sapık işini yaptığını görürseniz, faili de mef'ülü de öldürün."

Tirmizi, Ebu Hüreyre'nin de böyle bir rivayette bulunduğunu belirtir. Ebu Davud'da İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'tarı yapılan bir rivayette: "Livata yaparken yakalanan bekar (yani muhsan olmayan kişi) de recmedilir" denmiştir." Tirmizi, Hudud 24, (1456); Ebu Davud, Hudud 29, (4462, 4463).

1587 Hudud LİVATA (Homoseksualite) VE HAYVANA TEMASININ HADDİ "Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın rivayetine göre, Hz. Ali, livata yapan çifti yaktırmıştır. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) üzerlerine bir duvarı yıktırmıştır." Rezin ilavesidir.

1588 Hudud LİVATA (Homoseksualite) VE HAYVANA TEMASININ HADDİ "Hz.Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Lüt kavminin iğrenç fiilini işleyen kimse mel'ündur." Rezin ilavesidir. (Münzir'de kaydedilen uzunca bir hadisin parçasıdır).

1589 Hudud LİVATA (Homoseksualite) VE HAYVANA TEMASININ HADDİ "Hz.Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ümmetim için en ziyade korktuğum şey Lüt kavminin amelidir" buyurdular." Tirmizi, Hudud 24, (1457); İbnu M ce, Hudud 12, (2563).

1590 Hudud LİVATA (Homoseksualite) VE HAYVANA TEMASININ HADDİ "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Kadına dübüründen temas eden mel'undur" buyurdular." Ebû Davud, Nikah 46, (21.62).

1591 Hudud LİVATA (Homoseksualite) VE HAYVANA TEMASININ HADDİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allahu Teala hazretleri, erkeğe temas eden veya kadınlara arka uzvundan temas eden erkeğe (kıyamet günü rahmet nazarıyla) bakmaz." Tirmizi Rada 12, (1165).

1592 Hudud LİVATA (Homoseksualite) VE HAYVANA TEMASININ HADDİ "Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Kim bir hayvana temas ederse onu öldürün, hayvanı da beraber öldürün"buyurdu.

İbnu Abbas'a: "Hayvanın günahı ne (o niçin öldürülsün?)" diye soruldu. Şu cevabı verdi: "(Bu hususta Resûlullah'tan bir şey işitmedim). Tahminimce eti yenmesin veya ondan istifade edilmesin diyedir. Zira ona, bu muamele yapılmıştır."

Ebu Davud ve Tirmizi'de şu rivayet de gelmiştir: "Hayvana temas edene bir hadd takdir edilmemiştir." Ebû Davud, Hudud 30, (4464); Tirmizi, Hudud 23, (1454).

1593 Hudud KAZF (İFTİRA) HADDİ "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Maruz kaldığım iftiradan beni temize çıkaran vahiy indiği zaman, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) minbere çıkıp, durumu hatırlattı ve ilgili ayeti (Nur 11-23) tilavet buyurdu. Minberden inince iki erkek ve bir kadına kazf haddi vurulmasını emretti. Ve derhal icra edildi. Burada hadd icra edilen şahıslar Hassan İbnu Sabit, Mistah İbnu Üsase ve Hamna Bintu Cahş (radıyallahu anhüm) idi." Ebu Davud, Hudud 35, (4474, 4475).

1594 Hudud KAZF (İFTİRA) HADDİ "Ebû'z-Zinad (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ömer İbnu Abdilaziz (radıyallahu anh) iftira sebebiyle bir köleye seksen sopa vurdu. Ebû'z-Zinad der ki: "Bu hüküm hakkında, Abdullah İbnu Amir İbni Rebia'ya sordum. Bana şu cevabı verdi:

"- Ben, Osman İbnu Affan ve arkadan gelen diğer halifelerin zamanlarına yetiştim, hiç birisinin iftira sebebiyle köleye kırktan fazla vurduğunu görmedim." Muvatta, Hudud 17, (2, 828).

1595 Hudud KAZF (İFTİRA) HADDİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir insan diğer bir insana: "Ey Yahudi" diye hitab edecek olursa ona yirmi sopa vurun. "Ey muhannes (kadınlaşmış)" diyecek olursa yine o kadar ceza verin. Nikahı haram olan birine, bunu bilerek muvakaa (aşk-ı memnû) yaparsa öldürün." Tirmizi, Hudûd 28, (1462).

1596 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında, hırsızın eli, bir deri kalkanın değerinden daha düşük bir eşya için kesilmezdi. Kalkan, türs veya hacefe diye iki çeşitti, ikisinin de belli bir değeri vardı." Buhari, Hudud 13; Müslim, Hudud 5, (1684); Muvatta, Hudud 24, (2, 832); Tirmizi, Hudud 16, (1445); Ebu Davud, Hudud 11, (4383); Nesai, Sarik 9, (8, 77-81).

1597 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) üç dirhem kıymetindeki bir kalkanı çalan hırsızın elini kesti." Buhari, Hudud 13, Müslim, Hudud 6, (1684); Muvatta, Hudud 24, (2, 832); Tirmizi, Hudud 16, (1445); Ebu Davud, Hudud 11, (4484); Nesai, Sarik 9, (8,77-82).

1598 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Allah, bir yumurta çalıp da eli kesilen, bir ip çalıp da eli kesilen hırsıza lanet etsin."

A'meş der ki: "Buradaki yumurtadan maksadın demir topağı olduğu, bazı iplerin de üç ve daha fazla dirhem ettiği kanaatinde idiler." Buhari, Hudud 13, 7; Müslim, Hudud ?, (1687); Nesai, Sarik 1, (7, 65).

1599 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Ümeyye el-Mahzûmi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bir hırsız getirildi. Suçunu itiraf etmişti. Ancak çaldığı eşya beraberinde bulunmadı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (hadden kurtarmak maksadıyla): "Senin çaldığını zannetmiyorum"dedi. Hırsız: "Hayır çaldım" diye te'yid etti. (Resûlullah) sözlerini aynı şekilde iki veya üç kere tekrar etti.

Sonunda, elinin kesilmesini emretti ve kesildi. Sonra hırsız Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a getirildi. Efendimiz:

" Allah tevbe ve istiğfarda bulun!" diye nasihat etti. Adamcağız:

"- Allah'a tevbe ediyor, O'ndan mağfiret diliyorum" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da:

" Allahım, onu mağfiret et!"diyerek üç kere duada bulundu." Ebû Davud, Hudud 8, (4380); Nesai, Sarik 3, (8, 67).

1600 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hırsızlık yapan Mahzumlu kadının durumu Kureyşlileri fazlasıyla üzdü.

"- Bu kadın hakkında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) nezdinde kim müessir bir şefaatte bulunabilir?" diye adam aradılar.

"- Bu işe, sadece Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın çok sevdiği Üsame İbnu Zeyd (radıyallahu anhüma) cür'et edebilir" dediler. Üsame (huzura çıkarak), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a şefaat talebinde bulundu. Efendimiz:

"Allah'ın hududundan bir hadd hususunda şefaat mi taleb ediyorsun?" diye çıkıştı. Sonra kalkıp cemaate şu hitabede bulundu:

" Sizden öncekileri helak eden şey şudur: İçlerinden şerefli birisi hırsızlık yaptı mı onu terkedip (ceza vermezlerdi). Aralarında kimsesiz zayıf birisi hırsızlık yapınca derhal ona hadd tatbik ederlerdi. Allah'a yemin olsun! Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsa mutlaka onun da elini keserdim."

Ebu Davud ve Nesai'nin, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den kaydettikleri bir rivayette şöyle denmiştir: "Mahzum kabilesinden bir kadın, mal istiare ederdi."

Nesai'de şu ziyade mevcuttur: "Mahzumlu kadın (tanınmış komşularının) diliyle bazı malları ariyet olarak almıştı." Buhari, Hudud 11, 12, 14, Şehadat 8, Enbiya 50, Fedailu'1-Ashab 18, Megazi 52; Müslim, Hudud 8, 1688; Tirmizi, Hudud 9, (1430); Ebu Davud, Hudud 4, (4373, 4374); Nesai, Sarik 5, (8, 74, 75).

1601 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a dalındaki meyveden sorulmuştu. Şu cevabı verdi:

"- İhtiyaç sahibi olmak kaydıyla, eteğine almaksızın, sadece yiyene bir Şey gerekmez."

Ebû Davud ve Nesai'de şu ziyade mevcuttur: "Kim ağaçtan beraberinde meyve götürürse, aldığının bedelini. iki katıyla borçlanır ve ayrıca ceza da çeker. Kim de kurutma yerine getirilmiş olan meyveden bir şeyler çalar ve bunun miktarı da bir kalkanın değerine ulaşırsa kolunun kesilmesi gerekir. Kim de bu miktardan az çalarsa aldığı miktarın iki misli borç öder ve ayrıca ceza çeker."

Nesai'de şu ziyade vardır: "Meradan çalınan koyun için el kesilmez. Eğer bu hayvan ağılda idiyse kalkan değerinde olanı için el kesilir." Tirmizi, Büyû 54, (1289); Ebû Davud, Hudud 12, (4390); Nesai, Sarik 11-12, (8, 84-86).

1602 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hurma özü için, ağacın başındaki meyve için, dağda otlayan (ağıla girmemiş) koyun için, ihanet edilen emanet için, yağmalanılan için, kapıp kaçırılan için el kesilmez." Rezin ilavesidir.

1603 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor "Resûlullah aleyhissalatu vesselam)'a bir hırsız getirilmişti.

"-Öldürün onu!" diye emretti. Kendisine:

"-Ey Allah'ın Resûlü, bu adam sadece çaldı" denildi. Bunun üzerine

"-Öyleyse (elini) kesin!" dedi ve derhal eli kesildi. Sonra aynı adam ikinci sefer getirildi. Yine:

"-Öldürün onu!" diye emretti. Kendisine:

"-Ey Allah'ın Resûlü, bu adam hırsızlık yaptı" dendi. Bunun üzerine

"-Öyleyse kesinl" dedi ve derhal (sol ayağı) kesildi. Sonra üçüncü sefer getirildi ve hırsızlık yaptığı söylendi. Hz. Peygamber:

"-Öldürün onu!" diye emretti. Kendisine:

"Ey Allah'ın Resûlü, bu adam hırsızlık yaptı" denildi. Bunun üzerine :

"-(Sol elini) kesin!" diye emretti. Sonra aynı adamı dördüncü kere getirdiler.

"-Öldürün onu !" buyurdu. Kendisine:

"-Ey Allah'ın Resûlü, bu adam hırsızlık yaptı" dediler. Bunun üzerine

"-(Sağ ayağını da) kesin!" diye emir buyurdu. Aynı adam beşinci sefer getiririldi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):

"Öldürün onu" diye emretti. Hz. Cabir (radıyallahu anh) der ki: "Adamı götürüp öldürdük. Sonra sürüyerek götürüp bir kuyuya attık. Üzerini de taşla doldurduk." Ebû Davud, Hudud 20, (4410); Nesai, Sarik 15, (890, 91)

1604 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûllah (aleyhissalatu vesselam): "Köle hırsızlık yaparsa, onu bir mangıra da olsa satın gitsin"' buyurdular." Ebû Davud, Hudud 22, (4412); Nesai, Sarik 16, (8,91).

1605 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Ezher İbnu Abdillah el-Harazi anlatıyor: "(Yemenli) Kela' kabilesinden bir grubun malı çalındı. Bunlar, bir kısım dokumacıları itham ettiler. Dokumacıları alarak Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in ashabından olan Nu'man İbnu Beşir'e getirdiler. Nu'man onları bir kaç gün hapsetti, sonra salıverdi. (Şikayetçiler), Nu'man'a gelip: "Sen onları dayaksız, azarsız salıverdin, olur mu?" dediler. Nu'man onlara:

"-Ne istiyorsunuz? Onları dövmemi istiyorsanız döverim. Malınız çıkarsa alırsınız. Ama dövdüğüm halde malınız çıkmazsa, onlara vurduğum kadar da size vururum" dedi.

"-Yani hükmün bu mu?" dediler. Nu'man (radıyallahu anh):

"-(Hayır bu benim değil), Allah ve Resûlü'nün (aleyhissalatu vesselam)ın hükmüdür"' cevabını verdi." Ebû Davud, Hudud 10, (4382); Nesai, Sarik 2, (8, 66).

1606 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Hz. Ebû Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Bir gün) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni çağırarak;

"-İnsanlara (kitleler halinde) ölüm gelip, ev, yani kabir köle mukabilinde temin edilince halin ne olacak ?" buyurdu. Ben:

"-Allah ve Resûlü bilir- veya Allah ve Resûlü benim için neyi (uygun bulup) seçerlerse olur-" diye cevap verdim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"-Sana sabır tavsiye ederim -veya sabret-" buyurdu."

Hammad der ki: "Nebbaşın (yani mezarları açarak kefenleri çalanların) eli kesilmelidir" diye hükmedenler bu hadisle amel ettiler. Çünkü, nebbaş ölünün evine girmiş olmaktadır"." Ebu Davud, Hudud 19 (4409).

1607 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesslam) :"Hırsız, kendisine hadd tatbik edildi ise borçlandırılamaz" buyurdu"." Nesai, Sarik 17 (8, 93).

1608 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Üseyd İbnu Hudayr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle hükmetti: "Kişi çalınan malını, hırsızlık ittihamı yapılmayan kimsenin elinde görünce dilerse malını hırsıza ödemiş olduğu bedeli ona ödeyerek alır, dilerse, hırsızın peşine düşer".

Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (radıyallahu anhüm) böyle hükmettiler." Nesai, Büyu' 96 (7,313).

1609 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Cünade İbnu Ümeyye'den rivayete göre, Büsr İbnu Ertat (radıyallahu anh) demiştir ki: "Resûlullah (aleyissalatu vesselam)'ı dinledim: "Seferde eller kesilmez" diyordu." Tirmizi deki rivayette "gazvede. . ." denmiştir." Tirmizi, Hudud 20, (1450), Ebû Davud, Hudud 18, (4408); Nesai, Sarik 16,(8,91).

1610 Hudud HADD-İ SİRKAT (HIRSIZLIK HADDİ) "Şa'bi (rahimehullah) anlatıyor: "İki kişi, üçüncü bir şahsın hırsızlık yaptığına dair şahitlikte bulundular. Bunun üzerine Hz. Ali (radıyallahu anh) adamın kolunu kesti. Bu iki kişi gidip bir müddet sonra diğer bir adamı getirip: "Biz hata etmişiz, hırsızlığı yapan o değilmiş (bu imiş)" dediler. Hz. Ali (radıyallahu anh) bunların şahidliğini iptal ederek (getirdikleri bu şahıs aleyhinde kabul etmedi. Ayrıca) onlara, önceki adamın diyetini yükledi ve: "Bilsem ki siz bu işi bilerek yaptınız, kollarınızı keserdim" dedi"." Buhari, Diyat 21 (Bab başlığında senetsiz olarak kaydedilmiştir).

1611 Hudud HADDÜ'L-HAMR "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûllullah (aleyhissalatu vesselam), hamr için, hurma dalları ve nalınlarla hadd vurdu. Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh kırk darbe le hadd vurdu"." Buhari, Hudud 2, 4; Müslim, Hudud 37, (1706); Tirmizi, Hudud 13, (1343); Ebû Davud, Hudud 26, (4479).

1612 Hudud HADDÜ'L-HAMR "Sevr İbnu Zeyd el-Dili anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), hamr için uygulanması gereken haddin miktarı hususunda (Ashabla) istişarede bulundu. Hz. Ali (radıyallahu anh): "Seksen sopa vurulmasını uygun görüyorum" dedi. Çünkü kişi, içince sarhoş olur, sarhoş olunca hezeyana düşer (saçmalar), hezeyana düştü mü iftira atar. (İftiranın cezası ise 80 sopadır). Böylece Hz. Ömer (radıyallahu anh) içki içenler için haddi 80 sopa takdir etti." Muvatta, Eşribe 2, (2, 842).

1613 Hudud HADDÜ'L-HAMR "Abdurrahman İbnu Ezher (radıyallahu anh) anlatıyor: "Huneyn'de iken Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e Şarap için bir adam getirildi. Resûlullah (tahkiren) yüzüne toprak saçtı. Sonra Ashab'a emretti, ayakkabılarıyla ve ellerinde bulunan (deynek, çubuk vs) başka şeylerle adama "Yeter, çekin ellerinizi" deyinceye. kadar vurdular. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)ın vefatından sonra Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) de içki içenlere kırk darbe vurdurdu. Arkadan Hz. Ömer (radıyallahu anh) de halifeliğinin başlangıcında kırk sopa vurdurmaya devam etti. Ancak, hilafetinin sonunda (insanlar azıp fısk artınca) seksen sopa vurdurdu.

Hz. Osman (radıyallahu anh) ise iki kere hadd uyguladı: Birini kırk diğerini seksen yaptı. Hz. Osman'dan sonra Hz. Muaviye (radıyallahu anh) haddi seksende sabit kıldı." Ebû Davud, Hudud 37, (4487, 4488).

1614 Hudud HADDÜ'L-HAMR "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "İçki haddi için, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kırk, Hz. Ebû Bekir kırk, Hz. Ömer (radıyallahu anhüma) seksen sopa vurdular. Hepsi de sünnettir. (Bu bana daha hoş geliyor)." Müslim, Hudud 38, (1702); Ebû Davud, Hudud 36, (4480, 4481).

1615 Hudud HADDÜ'L-HAMR "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim (ısrarla) içki içerse dördüncü sefere kadar kamçılayın, sonra (devam ederse) öldürün."

Ebû Davud'un, Kabisa İbnu Züeyb (radıyallahu anh)'den yaptığı bir rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Şarap içmiş bir adam getirildi. Hemen celde yapıldı, sonra tekrar getirildi, yine celde yapıldı, sonra tekrar getirildi, yine celde yapıldı, sonra tekrar getirildi yine celde yapıldı ve öldürme kaldırıldı. Artık, ölüm cezası bir ruhsat olarak kaldırılmıştı." Ebû Davud, Hudud 37, (4482); Tirmizi, Hudud 15, (1444).

1616 Hudud HADDÜ'L-HAMR "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hamr hususunda kesin bir hadd takdir etmedi. Bir adam içmiş, sarhoş olmuştu. Caddede yalpa yaparken kendisine rastladı. Adamı hemen tutup Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a getirmek için harekete geçtiler. Adam, Abbas (radıyallahu anh)'ın evinin hizasına gelince boşanıp kaçtı ve Abbas'ın evine girerek ona iltica etti.Durum Resûlullah (aleyhisalatu vessalam)'a anlatılmıştı, güldü ve:"Yani o,bunları (kaçma, girme ve iltica) yaptı mı?" dedi. Hakkında her hangi bir emir vermedi." Ebu Davud, Hudud, 36, (4476).

1617 Hudud HADDÜ'L-HAMR "Umeyr İbnu Said en-Nehai (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh)'yı dinledim, şunu söylemişti: "Ben hadd vurduğum kimselerden biri ölecek olsa, içimde üzüntü duymam, ancak içki sebebiyle hadd vurduğum ölürse onun üzüntüsünü hissederim. Çünkü o ölecek olsa (yakınlarına) diyet öderim. Zira Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) içkinin haddi ile ilgili (kesin bir miktarı) sünnet kılmadı. İçki haddiyle ilgili miktarı biz takdir ettik." Buhari, Hudud 4; Müslim, Hudud 38 (1707); Ebû Davud, Hudud 36, (4486).

1618 Hudud HADDÜ'L-HAMR "İbnu Şihab (rahimehullah)'a:

"- Köle içki içecek olursa ona tatbik edilecek haddin miktarı nedir?" diye sorulmuştu, şöyle cevap verdi:

"- Bana ulaştığına göre, ona, hüre verilen cezanın yarısını uygulamak gerekir. Hz. Ömer, Hz. Osman ve İbnu Ömer (radıyallahu anhüm ecmain) içkide, kölelerine, hürlere tatbik ettikleri haddin yarısını tatbi ederlerdi." Muvatta, Eşribe 3, (2, 842).

1619 Hudud HADDÜ'L-HAMR "Said İbnu'l-Müseyyeb (rahimehullah.) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), içki sebebiyle Rebia İbnu Ümeyye'yi Hayber'e sürdü. Oradan kaçıp Herakliyus'a giderek Hıristiyanlığa geçti. Hz. Ömer (radıyallahu anh) bu hadise üzerine: "Bundan böyle hiçbir Müslümanı sürmeyeceğim" dedi." Nesai, Eşribe 47, (8, 319).

1620 Hudud HADDÜ'L-HAMR "Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Lakabı Hımar olan bir adam vardı. Bu zat zaman zaman Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı güldürürdü. Hz. Peygamber bu adamı, içki sebebiyle dövdürmüştü. Bir gün yine içki suçuyla getirildi. Resûlullah emretti, celde uygulandı. Cemaatten birisi: "Allah'ım şu adama lanet et! Kaç sefer içki sebebiyle getirildi, bir türlü ıslah olmuyor)" diye beddua etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

" Ona lanet etmeyin. Allah'a yeminle söylüyorum, bu adam hakkında bildiğim bir şey varsa o da Allah ve Resûlü'nü (samimiyetle) sevmiş olmasıdır" buyurdu."

Ebû Davud'da, Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)'den kaydedilen bir rivayette: "Böyle söylemeyin, fakat şöyle deyin: "Ey Allahım, ona rahmet et, onun taksiratını affet!" buyurmuştur." Buhari, Hudud 5.

1621 Hudud HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA "Yahya İbnu Ebi Raşidin İbnu Ömer'den naklettiğine göre, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işitmiştir: "Kim şefaat ederek, Allah'ın haddlerinden birinin tatbik edilmesine mani olursa Aziz ve Celil olan Allah'a muhalefet etmiş olur. Kim bilerek batı1 bir davayı kazanmaya çalışırsa ondan vazgeçinceye kadar Allah kendisine buğzeder. Kim mü'mine onda olmayan bir kötülüğü nisbet ederse, bundan tevbe edinceye kadar cehennemliklerin vücudlarından çıkan irinlerden hasıl olan çirkefin içine iskan eder. Kim haksız bir davaya yardımcı olursa, Allaah'ın gazabını kazanmış olarak döner." Ebu Davud, Akdiye 14, (3597, 3598).

1622 Hudud HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA "Zübeyr İbnu'l-Avvam (radıyallahu anh)'ın anlattığnna göre, hırsızı yakalayıp sultana götürmekte olan bir adama rastlar. Zübeyr adamı salıvermesi için lehinde şefaatte bulunur. Adam: "Hayır, sultana ulaştırıncaya kadar onu salmam" der. Zübeyr (radıyallahu anh) şu açıklamayı yapar:

"Şefaat, sultana ulaşmadan önce caizdir. Sultana ulaştı mı, ondan sonra şefaat yapan da, şefaati kabul eden de mel'undur." Muvatta, Hudud 29, (2, 835).

1623 Hudud HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA "Saffan İbnu Ümeyye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Mescide uyumak üzere ridasını yastık yaparak uzanmıştı. Uyurken bir hırsız gelip ridasını aldı. Ama Saffan (uyanarak) hırsızı yakaladı, doğru Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e götürdü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) derhal elinin kesilmesini emretti. Saffan:

"Ey Allah'ın Resûlü, ben bunu istememiştim, ridam ona sadaka olsun!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Onu bana getirmezden önce niye yapmadın?" diyerek, teklif reddetti." Ebû Davud, Hudud 14, (4394); Nesai, Sarik 4, (8, 68); Muvatta, Hudud 28, (2, 834).

1624 Hudud HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA "Hz. Aişe anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Elinizden geldikçe hadd cezalarını Müslümanlardan defedin. (Muteber) bir özrü varsa hemen salıverin. Zira imamın yanlışlıkla affetmesi yanlışlıkla ceza vermesinden daha hayırlıdır."

Ebû Davud'da yine Hz. Aişe'den gelen bir rivayette: "Hz. Peyganber (aleyhisalatu vessalam): "İtibarlı kimsalerin hudud dışındaki zellelerinden vazgeçin" buyurmuştur." Tirmizi, Hudud 2, (1424). Ebû Davud, Hudud, 4, (4375).

1625 Hudud HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA "İbnu'l-Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Eslem kabilesinden Hezzal denen bir adam, bir başkasını Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a zina isnad ederek şikayet etti. Bu hadise:"Namuslu ve hür kadınlara (zina isnadıyla) iftira atan, sonra (bu babta) dört şahit getirmeyen kimselerin her birine de seksen deynek vurun" (Nur 4) ayetinin nüzülündan önce idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adama: "Ey Hezzal, onu ridan ile örtseydin, senin için daha hayırlı idi" dedi." Muvatta, Hudud 3, (2, 821); Ebû Davud, Hudud 6, (4377).

1626 Hudud HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA "Hani' İbnu Niyar (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Allah'ın haddlerinden bir hadd olmadıkça hiç kimse on kırbaçtan fazla dayağa mahkum edilemez"buyurdu." Buhari, Hudud 42; Müslim, Hudud 40, (1708); Ebû Davud, Hudud 39, (4491); İbnu Mace, Hudud 32, (2601).

1627 Hudud HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA "Hakim İbnu Hizam (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescidde kısas infazını, şiir okunmasını ve haddlerin tatbik edilmesini yasakladı." Ebu Davud, Hudud 38, (4490).

1628 Hudud HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA "Ebû Ümame İbnu Sehl İbni Huneyf, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın Ensari bazı sahabelerinden naklen anlatıyor: "Ensar'dan bir adam hastalandı ve çöktü, öyleki bir kemik bir deriye döndü. Bir ara Ashab'dan birine ait bir cariye hastanın yanına girmişti. Adam, ona müncezib oldu ve temasta bulundu. Bu sırada, kavminden kendisine geçmiş olsun ziyaretine gelenler oldu. Yaptığı işi onlara haber verdi ve:

"Benim için Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a sorun, ben yanıma giren bir cariyeye temasta bulundum" dedi. Durumu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e anlattılar ve ilaveten:

"Hiç kimsede hastalığın bu derece şiddetlisini de görmedik. Adamı sana getirmeye kalksak kemikleri kırılıp dağılacaktır, bir kemik bir deriden başka bir şey değil!" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Yüz tane hurma çubuğu alın, (bunları tek bir sopa halinde bağlayıp) adama bir kere vurun!" diye emretti." Ebû Davud, Hudud 34, (4472); Nesai, Kudat 22, (8, 242); İbnu Mace, Hudud,18, (2574).

1629 Hudud HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir hadd cürmü işler de, cezası dünyada verilirse, Allah'ın adaleti kuluna ahirette ikinci sefer ceza vermeye müsaade etmez. Kim de bir hadd cürmü işlemiş, Allah da onun günahını örtmüş ve affetmiş ise, Allàh'ın keremi affettiği.şeyden dolayı ona dönüp ceza vermeye müsaade etmez." Tirmizi, İman 11, (2628).

1630 Hudud HADDLERDE ŞEFAAT VE MÜSAMAHA HAKKINDA "Yine Hz. Ali (radıyallahu anh) arılatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: " Kalem üç kişiden kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, ihtilam oluncaya kadar çocuktan, aklı erinceye kadar mecnundan."

Ebû Davud, diğer bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir: ". .yaş sebebiyle aklı fesada uğrayandan. . ." Ebû Davud, Hudud 16, (4398, 4403); Tirmizi, Hudud 7, (1423); Nesai, Talak 21, (6, 156);

1631 Hidane HİDANE "Amr İbnu Şuayb babası vasıtasıyla dedesinden (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bir kadın gelerek:

"Bu çocuğa karnım yuva, göğsüm içecek, kucağım da kundak olmuş iken, babası beni boşadı ve onu da benden koparıp almak istiyor!" diye şikayet etti. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):

"Sen evlenmedikçe, çocuğa ehaksın!" cevabını verdi." Ebû Davud, Talak 35, (2276).

1632 Hidane HİDANE "Ebu Hüreyre (radıyall hu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bir oğlan çocuğunu, baba veya annesini seçmede muhayyer bıraktı. Çocuk annesini seçti ve onun elirıden tuttu. Annesi de çocuğu alıp götürdü." Tirmizi, Ahkam 21, (1357); Ebu Davud, Talak 35, (2277); Nesai, Talak 52, (6, 185, 186); İbnu Mace, Ahkam 22, (2351). Yukarıdaki metin Tirmizi'nin metidir.

1633 Hidane HİDANE "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Zeyd İbnu Harise Mekke'ye gitmişti. (Uhud'da şehid düşen) Hz. Hamza'nın kızına uğradı. Ca'fer (radıyallahu anh): "Kızı yanıma ben alacağım, ona ben ehakkım, o benim amcamın kızıdır ve üstelik yanımda teyzesi var, teyze anne gibidir" dedi. Hz. Ali (radıyallahu anh) de: "Ona ben ehakkım. O amcamın kızıdır. Yanımda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kızı Fatıma var. Fatıma ona ehaktır" dedi. Zeyd İbnu Harise (radıyallahu anh) atılarak:

"Ona ben ehakkım, o erkek kardeşimin kızıdır, ben onun için yola çıktım ve yanına geldim" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), kızı Cafer (radıyallahu anh)'in yanına almasına hükmetti ve: "Muhakkak ki, teyze annedir!" buyurdu." Ebu Davud., Talak 35, (2278-2280);.Buhari, Sulh 6, Megazi 43; Tirmizi, Bir 6.

1634 Hidane HASED "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şu iki kişi dışında hiç kimseye gıbta etmek caiz değildir: Biri, Allah in kendisine verdiği hikmetle hükmeden ve bunu başkasına da öğreten hikmet sahibi kimse. Diğeri de Allah'ın kendisine verdiği malı hak yolda sarfeden zengin kimse." Buhari, İlm 15, Zekat 5 Ahkam 3, İ'tisam 13; Müslim, Salatu'l-Müsa irin 268, (816).

1635 Hased HASED "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "İki kişiye karşı hased caizdir: Birincisi o kimsedir ki, Allah kendisine Kur'an-ı Kerim'i nasib etmiştir, o da onu, gece ve gündüz boyu ikame eder. İkincisi de o kimsedir ki, Allah Teala ona mal vermiştir de o da gece ve gündüz (hak yolda) infak eder." Buhari, Fedailu'l-Kur'an 20, Tevlıid 45; Müslim, Mûsafrin 266 (815); Tirmizi, Bir 24, (1937).

1636 Hased HASED "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlulah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hasedden kaçının. Çünkü o, ateşin odunu -ravi dedi ki: Veya kuru otu- yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları yer tüketir." Ebu Davud, Edeb 52, (4903).

1637 Hased HASED "Hz. Zübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Size ümem-i kadime hastalığı sirayet etti: Bu, hased ve buğzdur. Bu kazıyıcıdır. Bilesiniz; kazıyıcı derken saçı kazır demiyorum. O dini kazıyıcıdır. Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin ederim, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi: Aranızda selamı yaygınlaştırın." Tiırmizi, Sıfatu'1-Kıyame 57, (2512).

1638 Hırs HIRS "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ademoğlu ihtiyarladıkça onda iki şey gençleşir: Mala karşı hırs ve hayata karşı hırs"." (Buhari, Rikak 5; Müslim, Zekat 115, (1047); Tirmizi, Zühd 28. (2340), : İbnu Mace, Zühd 27, (4234).

1639 Hırs HIRS "Ka'b İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir sürüye salınan iki aç kurdun sürüye verdiği zarar, kişinin ma1 ve şeref hırsıyla dine verdiği zarardan daha fazla değildir."

Manası şudur: Kişinin mal ve şeref için gösterdiği hırs veya bu iki şeye olan sevgisi dine fesad ve zarar getirir, tıpkı aç iki kurdun hiçbir engelleme olmadan sürüye salındığı zaman hasıl edecekleri zarar gibi…" Tirmizi, Zühd, 43, (2377).

1640 Hırs HIRS "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ademoğlu için iki vadi dolusu mal olsaydı, mutlaka bir üçüncüyü isterdi. Ademoğlunun iç boşluğunu ancak toprak doldurur. Allah tevbe edenleri affeder." Buhari, Rikak 10; Müslim, Rikak 116, (1048); Tirmizi, Zühd 27, (2338).

1641 Haya HAYÂ "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Allah'tan hakkııyla haya edin!" buyurdular. Biz:

"Ey Allah'ın Resûlü, elhamdülillah, biz Allah'tan haya ediyoruz" dedik. Arıcak O, şu açıklamayı yaptı.: "Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız haya) değil. Allah'tan hakkıyla haya etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batnı ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim ahireti dilerse dünya hayatının zinetini terketmeli, ahireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur. " Tirmizi, Kıyamet 25, (2460).

1642 Haya HAYÂ "Ebû Saidi'l-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çadırdaki bakire kızdan daha çok haya sahibi idi. Hoşlanmadığı bir şey görmüşse biz bunu yüzünden hemen anlar'dık." Buhari, Edeb 77, Menakıb 23; Müslim, Fedailu'n-Nebi 67, (2.320).

1643 Haya HAYÂ "Zeyd İbnu Talha İbnu Rükane (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her bir dinin kendine has bir ahlakı vardır. İslam'ın ahlakı hayadır." Muvatta, Hüsnü'1-Hulk 9, (2, 905); İbnu Mace, Zühd 17, (4181, 4182).

1644 Haya HAYÂ "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Edebsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Haya ise girdiğn şeyi güzelleştirir." Tirmizi, Bir 47, (1975);İbnu Mace, Zühd 17, (4185).

1645 Hulk ( Huy ) HULK (HUY) "Hz. Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Ey Muaz, insanlara karşı iyi ahlaklı ol!" dedi." Muvatta, Hüsnü'l-Hulk 1.

1646 Hulk ( Huy ) HULK (HUY) "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Mü'minler arasında imanca en kamil olanı, ahlakça en güzel olanıdır. En hayırlınız da ailesine hayırlı olandır." Tirmizi, Rad 11, (1162); Ebu Davud, Sünnet 16, (4682).

1647 Hulk ( Huy ) HULK (HUY) "Hz. Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kıyamet günü, mü'minin mizanında güzel ahlaktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teala hazretleri, çirkin düşük söz ve davranış) sahiplerine buğzeder."

Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle dennıiştir: "Güzel ahlak sahibi, ahlakı sayesinde, namaz ve oruç sahibinin dereceisine ulaşır." Tirmizi, Birr 62, (2003, 2004); Ebu Davud, Edeb 8, (4799);

1648 Hulk ( Huy ) HULK (HUY) "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bana en sevgili olanınız, kıyamet günü de bana mevkice en yakın bulunacak olanınız, ahlakça en güzel olanlarınızdır. Bana en menfur olanınız, kıyamet günü de mevkice benden en uzak bulunacak olanınız, gevezeler, boşboğazlar ve yüksekten atanlardır." (Cemaatte bulunan bazıları): "Ey Allah'ın Resûlü! Yüksekten atanlar kimlerdir`?" diye sordular. "Onlar mütekebbir (büyüklük taslayan) kimselerdir!" cevabını verdi." Tirmizi, Birr '77, (2019).

1649 Hulk ( Huy ) HULK (HUY) "Nevvas İbnu Sem'an (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a iyilik (birr) ve günah hakkında sordum. Bana şu cevabı verdi: "İyilik (birr), güzel ahlaktır. Günah da içini rahatsız eden ve başkasının muttali olmasından korktuğun şeydir." Müslim, Birr 15, (2553); Tirmizi, Zühd 52, (2390).

1650 korku KORKU "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim korkarsa akşam karanlığında yol alır. Kim akşam karanlığında yol alırsa hedefine varır. Haberiniz olsun Allah ın malı pahalıdır, haberiniz olsun Allah'ın malı cennettir." Tirmizi, Kıyamet 19, (2452).

1651 korku KORKU "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölmek üzere olan bir gencin yanına girmişti. Hemen sordu:

"Kendini nasıl buluyorsun?"

"Ey Allah'ın Resûlü, Allah'tan ümidim var, ancak günahlarımdan korkuyorum" diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da şu açıklamayı yaptı: "Bu durumda olan bir kulun kalbinde (ümit ve korku) birleşti mi Allah o kulun ümid ettiği şeyi mutlak verir ve korktuğu şeyden de onu emin kılar." Tirmizi, Cenaiz 11, (983); İbnu Mace, Zühd 31, (4261).

1652 korku KORKU "Hz. Aişe (radıyallahu anh ) diyor ki: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı ciddi bir şekilde, küçük dili görünecek derecede güldüğünü görmedim. O, sadece tebessüm ederdi."

Buhari'in bir rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir bulut görecek olsa bu yüzünden bilinirdi. Ben (bir seferinde):

"Ey Allah'ın Resûlü, halk bir bulut görecek olsa, yağmur getirebilir ümidiyle sevinir, halbuki sen bir bulut gördüğünde üzüldüğünü yüzünden okuyorum, sebebi nedir?" diye sordum. Bana şu cevabı verdi:

"Ey Aişe! Bunda bir azab bulunmadığı hususunda bana kim te'minat verebilir? Nitekim geçmişte bir kavm rüzgarla azaba uğratılmıştır. O kavim azabıgördükleri vakit: "Bu gördüyümüz, bize yağmur getirecek bir buluttur" demişlerdi." Buhari, Tefsir, Ahkaf 2, Edeb 68; Müslim, İstiska 16, (899); Ebu Davud, Edeb 113, (5098, 5099); Trimizi, Tefsir, Ahkaf, (3254).

1653 korku KORKU "Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ben sizin görmediğinizi görür, işitmediğinizi işitirim. Nitekim sema uğuldadı, uğuldamak da ona hak oldu. Semada dört parmak sığacak kadar boş bir yer yoktur, her tarafta Allah'a secde için alnını koymuş bir melek vardır. Allah'a yemin olsun, benim bildiğimi siz bilse idiniz az güler, çok ağlardınız, yataklarda kadınlarla telezzüz etmezdiniz, yollara, çöllere dökülür, (belanızı defetmesi için) Allah'a yalvar yakar olurdunuz." "Ebu Zerr (radıyallahu anh) ilave etti:"Keşke sökülen bir ağaç olsaydım." Tirmizi, Zühd 9, (2313); İbnu Mace, Zühd 19, (4190)."

1654 korku KORKU "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Mü'min, Allah indindeki ukubeti bilseydi, cennetten ümidini keserdi. Eğer kafir Allah'ın rahmetini bilse idi, cennetten ümidini kesmezdi. " Rezin ilavesidir. Hadis'i Müslim tahric etmiştir: Tevbe 23, (2755); Keza, Tirmizi de tahric etmiştir: Da'avat 108, (3536).

1655 korku KORKU "Ebû Bürde Amir İbnu Ebi Misa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bana, Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma):

"Biliyor musun babam babana ne demiş?" diye sordu. Ben: "Bilmiyorum" dedim. Bunun üzerine:

"Babam, senin babana: "Ey Ebu Musa! Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la olan İslamımız, onunla olan hicretimiz, onunla olan bütün amellerimiz bizim için sabit ve devamlı olsa, ondan sonra işlediğimiz amellerin de herbirinden başa baş kurtulsak bu seni memnun eder mi?" dedi. Baban, babama şu cevabı verdi:

"Vallahi hayır! Biz ondan sonra cihad yaptık, namaz kıldık, oruç tuttuk, çok hayırlar işledik. Bizim elimizde çok insan Müslüman oldu. Biz bütün bunların ecrini ümid ediyoruz." Babam tekrar dedi ki:

"Fakat ben, Ömer'in ruhu yed-i kudretinde olan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun, bunların bize sabit kalmasını, O'ndan sonra yaptıklarımızdan da başa baş kurtulmayı isterim."

Ben atılıp: "Senin baban, vallahi benim babamdan daha hayırlıymış" dedim." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 45.

1656 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Mescidde, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın huzuruna girmiştim. (O sırada) Beni Temim kabilesinden bir grup insan geldi. Onlara:

"Ey Beni Temim, size müjde olsun!" diyerek söze başlamıştı. Onlar hemen:

"Bize müjde verdin. Öyle ise (beytü'l-malden) iki kere bağış yap!" diye talepde bulundular. Onların bu cevabı karşısında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yüzünden rengi attı. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'ın huzuruna (Hayber'in fethi sırasında) Yemen halkından bir grup (Eş'ari) girmişti. Onlara:

"Ey Yemenliler! Beni Temim'in kabul etmediği müjdeyi siz bari kabul edin!" dedi. Onlar:

"Kabul ettik ey Allah'ın Resûlü!" dediler ve arkadan ilave ettiler:

"Biz dinimizi öğrenmeye ve bu (yaratılış) işinin başı ne idi, onu senden sormaya geldik!" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), mahlükatın ve Arş'ın başlangıcını anlatmaya başladı:

"Bidayette Allah vardı, O'ndan önce başka bir şey yoktu. O'nun Arş'ı suyun üzerinde bulunuyordu. Sonra gökleri ve yeri yarattı. Sonra zikr (denen kader defterinde ebede kadar cereyan edecek) her şeyi yazdı." Buhari, Megazi, 67, 74, Bed'u'l-Halk 1, Tevhid 22; Tirmizi, Menakıb, 3946.

1657 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Ebu Rezin el-Ukeyli (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, mahlukatını yaratmazdan önce Rabbimiz nerede idi?" Bana şu cevabı verdi:

"el-Ama'da idi. Ne altında hava, ne de üstünde hava vardı. Arşını su üzerinde yarattı." Ahmed İbnu Hanbel dedi ki: "Yezid şunu söyledi: el-Ama, yani "Allah'la birlikte başka bir şey yoktu" demektir." Tirmizi, Tefsir, Hud (3108).

1658 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Tarık İbnu Şihab (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab dedi ki: "(Birgün) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) aramızdan doğrularak mahlükatın ilk yaratılışından başlayarak (geçmiş olan gelecek olan bütün safaları) cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin cehenneme girmesine kadar anlattı. Bunu bir kısmı öğrendi, bir kısmı unuttu." Buhari, Bed'ul-Halk 1.

1659 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "İbnu Mes'üd (radıyallahu anh.) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri aklı yarattığı zaman ona: "Gel!" dedi, o da geldi. Sonra "Geri dön!" diye emretti. O da geri döndü. Bunun üzerine akla şunu söyledi: "Ben, kendime senden daha sevgili olan başka bir şey yaratmadım. Seni, nezdimde mahlükatın en sevgilisi olana bindireceğim." Rezin ilavesi.

1660 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Allah'ın meleklerinden olan Arş'ın taşıyıcılarından bir melek hakkında rivayette bulunmam için bana izin verildi" dedi ve ilave etti: "Onun kulak yumuşağı. ile ensesi arasındaki uzaklık yedi yüz senelik mesafedir" Ebu Davud, Sünnet 19, (4727).

1661 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Hz.Abbas İbnu Abdilmuttalib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Batha nam mevkide, aralarında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın da bulunduğu bir grup insanla oturuyordum. Derken bir bulut geçti. Herkes ona baktı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Bunun ismi nedir bileniniz var mı?" diye sordu.

"Evet bu buluttur!" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Buna müzn de denir" dedi. Oradakiler:

"Evet müzn de denir" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) :

"Anan da denir" buyurdu. Ashab da:

"Evet anan da denir" dediler. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):

"Biliyor musunuz, sema ile arz arasındaki uzaklık ne kadardır?" diye sordu.

"Hayır, vallahi bilmiyoruz!" diye cevapladılar.

"Öyleyse bilin, ikisi arasındaki uzaklık ya yetmiş bir, ya yetmiş iki veya yetmiş üç senedir. Onun üstündeki sema(nın uzaklığı da) böyledir."

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yedi semayı sayarak her biri arasında bu şekilde uzaklık bulunduğunu söyledi. Sonra ilave etti:

"Yedinci semanın ötesinde bir deniz var. Bunun üst sathı ile dibi arasında iki sema arasındaki mesafe kadar mesafe var. Bunun da gerisinde sekiz adet yabani keçi (süretinde melek) var. Bunların sınnakları ile dizleri arasında iki sema arasındaki mesafe gibi uzaklık var, sonra bunların sırtlarının gerisirıde Arş var, Arş'ın da alt kısmı ile üst kısmı arasında iki sema arasındaki uzaklık kadar mesafe var. Allah, bütün bunların fevkindedir."

Bir rivayette şu açıklama yer alır: "Bu hadisi Camiu'1-Usül sahibi, Kütüb-i Sitte'ye dahil kitaplardan hiçbirine nisbet etmemiştir."

Katade ve Abdullah'dan yapılan bir rivayet şöyle: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ashalbıyla birlikte otururken bir kısım bulutlar geçmişti:

"Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Bu, el-anan (denen buluttur), bu arzımızın sakasıdır. Allah Teala bunu kendisine hiç ibadet etmeyen bir kavme göndererek (su ihtiyaçlarını görür)" dedi. Bir müddet sonra devamla:

"Bu sema nedir biliyor musunuz? Dürülmüş bir dalga, korunmuş bir tavandır. Bunun üstünde diğer bir sema vardır" dedi ve böylece üst üste yedi semanın olduğunu söyledi. Sonra konuşmasına devamla:

"İkisi arasında ne (kadar uzaklık) var biliyor musuzıuz?" diye sorduktan sonra "Beş yüz yıl!" dedi. Sonra tekrar:

"Bunun gerisinde ne olduğunu biliyor musunuz? Bunun gerisinde su var. Suyun gerisinde Arş var. Allah, Arş'ın fevkindedir. Ademoğlunun ef'alinden hiçbiri O'na gizli kalmaz" buyurdu. Sonra tekrar:

"Bu arz nedir, biliyor musunuz? Bunun altında bir diğer arz var, ikisi arasında beş yüz yıl var. Böylece yedi arzın varlığını birer birer saydı" hadisi zikretti." Tirmizi, Tefsir, Hakka, (3317); Ebû Davud, Sünnet 19, (4723); İbnu Mave, Mukaddime 13, (193).

1662 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'dan yapılan rivayette, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)şöyle buyurmuştur: "Allah yedi semayı yarattı. Her birinin kalınlığı beş yüz yıl yürüme mesafesidir. "

Derim ki: "Tirmizi'nin Cami'inde yer alan Katade hadisi, bazı takdim ve te'hirler, ziyade ve noksanlarla Hasan Basri an Ebi Hüreyre tarikinden merfu olarak gelmiştir.

Allahu a'lem."

1663 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallahu anh) anlatıyor. "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bir bedevi gelerek:

"Ey Allah'ın Resûlü, (kuraklıktan) insanlar meşakkate düştüler. Aile efradı zayiata uğradı. Hayvanlarımız da helak oldular. Bizim için Allah'a dua et, su göndersin. Zira biz Allah'a karşı senin şefaatini, sana karşı da Allah'ın şefaatini taleb ediyoruz!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adama şu mukabelede bulundu:

"Yazık sana, söylediğin şeyin idrakinde misin ? Sübhanallah!"

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sübhanallahları o kadar tekrar etti ki bunun tesiri Ashab'ın yüzünden okunmaya başladı. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözüne şöyle devam etti:

"Yazık sana, mahlukatından hiç kimseye karşı Allah şefaatçi kılınmaz. Allah'ın şanı böyle bir şey yapmaktan çok yücedir. Bak hele! Sen Allah'ın (azametinin) ne olduğunu biliyor musun? O'nun Arş'ı, semavatının' şöyle üzerindedir.-Parmaklarıyla işaret ederek- tıpkı üzerinde bir kubbe gibi. Arş Zat-ı Zülcelal sebebiyle inleyip ses çıkarır, tıpkı süvarisi sebebiyle atın ses çıkarması gibi. " Ebu Davud, Sünnet 19, (4726).

1664 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün elimden tuttu ve şu açıklamayı yaptı:

"Allah toprağı cumartesi günü yarattı. Ondaki dağları pazar günü yarattı; ağaçları pazartesi günü yarattı. Mekruhları salı günü yarattı. Nuru çarşamba günü yarattı ve onda hayvanları perşembe günü yaydı. Hz.Adem (aleyhisselam)'i cuma günü ikindi vaktinden sonra, ikindi ile gece arasındaki gündüz vaktinin en son saatinde en son mahluk olarak yarattı." Müslim, Sıfatu'1-Kıyame 27, (2789).

1665 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Güneş batarken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte mescidde idim. Bana:

"Ey Ebu Zerr, biliyor musun bu Güneş nereye gidiyor?" diye sordu. Ben:

"Allah ve Resûlü daha iyi bilirler!" dedim.

"Arş'ın altına secde yapmaya gider, bu maksadla izin ister, kendisine izin verilir. Secde edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip, izin verilmeyeceği zamanın (kıyametin) gelmesi yakındır. O vakit kendisine: "Geldiğin yere dön!" denir. Böylece battığı yerden doğar. Bu durumu Cenab-ı Hakk'ın şu sözü haber vermektedir. (Mealen): "Güneş, duracağı zamana doğru yürüyüp gitmektedir. Bu aziz ve alim olan Allah'ın takdiridir"(Yasin 38)." Buhari, Tefsir Ya-sin 1, Bed'u'1-Halk 4, Tevhid 22, 23; Müslim, İman 250, (159); Tirmizi, Tefsir, Ya-sin, (4225).

1666 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki.: "Güneş ve Ay kıyamet günü sarılırlar." Buhai, Bed'ül-Halk 4.

1667 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Yahudiler, gök gürültüsünün ne olduğunu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den sordular:

"Bulutlara müvekkel olan melektir. Beraberinde ateşten kamçılar var. Bununla bulutları Allah'ın dilediği yere sevkeder"diye cevap verdi.

Onlar tekrar sordular:

"Ya şu işitilen ses, o nedir?"

"Bu, bulutların istenen yere gitmeleri için onlara yapılan bir sevkdir" dedi. Yahudiler:

"Doğru söyledin. Şimdi de İsrail'in Yakub (aleyhisselam)kendisine haram kıldığı şey nedir onu söyle?" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) :

"Hz. Yakub (ırku'n-nesa denen) uyluk mafsalından başlayıp dize, topuğa kadar inen. bir ağrıdan muzdarib idi. Deve eti ve sütü dışında kendine uygun gelen (ne yiyecek, ne içecek) münasip bir şey yoktu. Bu sebeple o da bunları haram etti" dedi. Yahudiler: "Doğru söyledin" dediler." Tirmizi, Tefsir Ra,d, (3116).

1668 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cehennem, Rabbine şikayet ederek dedi ki: "Ey Rabbim, bir kısmım diğer kısmımı yiyor. " Bunun üzerine ona iki nefes, izin verdi: Bir nefes, kışta, bir nefes de yazda. İşte bu (yaz nefesi), en şiddetli şekilde hissettiğiniz hararettir. Öbürü de (kışta) en şiddetli bulduğunuz soğuktur." Buhari, Bed'ül-Halk 10; Müslim, Mesacid 185, (617); Tirmizi, Sıfatu Cehennem 9, (2595); İbnu Mace, Zühd 38, (4319); Muvatta, Yükûtu's-Salat 27, (1,15).

1669 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Katade (rahimehullah) anlatıyor: "Bu yıldızlar üç maksatla yaratıldı:

1- Allah onları semaya zinet (ve süs) kıldı.

2- Şeytanlara atılacak taş kıldı.

3- Geceleri istikamet tayin etmede işaretler kıldı. Kim yıldızlar hakkında bunlar dışında bir te'vil ileri sürerse (kendi ilave ettiği) hissesinde hataya düşer, nasibini kaybeder, manasız bir yükün altına girer ve hakkında bilgisi olmayan, peygamberler ve meleklerin bile bilmekte aciz kaldıkları bir şeye burnunu sokmuş olur. Allah'a yeminle söylüyorum: Allah hiç kimsenin ne hayatını, ne rızkını, ne de ölümünü herhangi bir yıldızla irtibatlı kılmamıştır. (Aksini iddia edenler) Allah hakkında yalan söyleyerek iftira ediyorlar..." Rezin ilavesidir. Ancak, (hakkında bilgisi olmayan) ibaresine kadar olan kısmı, Buhari, Bed'ül-Halk'da (3. bab) senetsiz olarak kaydetmiştir.

1670 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Ebu Mûsa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim, şunu söyledi: "Allah Teala hazret1eri, Adem'i, yeryüzünün bütün (cüzler)inden almış olduğu bir avuç topraktan yarattı. Adem'in oğulları da arzın kısımlarına göre vücuda geldi. Bir kısmı beyazdır, bir kısmı kızıldır, bir kısmı siyahdır. Bunlar arasında orta (renkliler) de var. Ayrıca bir kısmı uysaldır, bir kısmı haşindir, bir kısmı habis (kötü kalbli), bir kısmı iyi kalblidir." Ebu Davud, Sünnet 17, Tirmizi, Tefsir, Bakara, (2948).

1671 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah Teala, Hz. Adem (aleyhisselam)'ı yarattığı ve ruh üflediği zaman, Adem hapşırdı ve elhamdülillah diyerek, izni ile Teala'ya hamdetti. Rabbi de ona:

"Ey Adem, yerhamukallah (Allah sana rahmet etsin), (mukarreb) meleklerden şu oturan gruba git ve "Esselamu aleyküm" de!" dedi. (Hz. Adem öyle yaptı. Hitab ettiği melekler):

"Ve aleyke's-selamu ve rahmetullahi ve berekatuhu!" diye karşılık verdiler. Sonra Adem (aleyhisselam) Rabbine döndü. Rabbi ona:

"Bu cümle senin ve evladlarının aralarındaki selamlaşmadır" dedi.

Allah Teala hazretleri, elleri kapalı olduğu halde Adem'e:

"Dilediğini seç!" dedi. Hz. Adem:

"Rabbimin sağ elini seçtim! Rabbimin iki eli de sağdır, mübarektir" dedi. Sonra Allahu Teala hazretleri sağ elini açtı. İçinde Hz. Adem ve onun zürriyeti(nin emsalleri) vardı. Hz. Adem (aleyhisselam):

"Ey Rabbim, bunlar nedir?" dedi. Rabb Teala:

"Bunlar senin zürriyetindir" dedi. Her insanın iki gözünün arasında ömrü yazılıydı. Aralarında biri hepsinden daha parlak, daha nurlu idi. Hz. Adem:

"Ey Rabbim ! Bu kimdir?" dedi. Rabb Telala hazretleri:

"Bu senin oğlun Davud'dur. Ben ona kırk yıllık ömür takdir ettim" dedi. Adem aleyhisselam:

"Ey Rabbim onun ömrünü uzat!" talebinde bulundu. Rabb Teala:

"Bu ona takdir edilmiş olandır!" deyince, Adem:

"Ey Rabbim, ben ona kendi ömrümden altmış senesini verdim"diye ısrar etti. Bunun üzerine Rabb Teala:

"Sen ve bu (talebin berabersiniz)." buyurdu.

Sonra Adem cennete yerleştirildi. Allah'ın dilediği kadar orada kaldı. Sonra cennetten (arza) indirildi. Adem burada kendi ecelini yıl be-yıl sayıp hesaplıyordu. Derken ölüm meleği geldi. Hz. Adem (aleyhisselam) ona:

"Acele ettin, erken geldin. Bana bin yıl ömür takdir edilmişti!" dedi.

Melek:

"İyi ama sen oğlun Davud a altmış senesini verdin" dedi. Ne var ki O bunu inkar etti, zürriyeti de inkar etti; o unuttu, zürriyeti de unuttu. "

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ilave etti: "O günderı itibaren yazma ve şahidlik emredildi." Tirmizi, Tefsir, Muavvizateyn (3365). Bu hadis A'raf süresinin tefsirinde geçti. Orada son cümle yoktur.

1672 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Melekler nurdan yaratıldılar, cinler dumanlı bir alevden yaratıldılar. Adem de size vasfı yapılandan yaratıldı. " Müslim, Zühd 60, (2996).

1673 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hayır, Allah'a kasem olsun Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. İsa'nın kızıl çehreli olduğunu söylemedi. Ancak şunu söyledi: "Ben bir keresinde uyumuştum. Rüyamda Beytullah'ı tavafediyordum. O sırada düz saçlı, kumral benizli, başından su akar vaziyette iki kişiye dayanıp ortalarında gitmekte olan birisini gördüm.

"Bu kim?" dedim.

"Meryem'in oğlu!" dediler.

Bunun üzerine daha yakından görmek için ilerledim. Kızıl, iri, kıvırcık saçlı, sağ gözü kör, gözü üzüm gibi pertlek bir adam daha vardı.

"Bu kim?" dedim.

"Bu, Deccal !" dediler.

İnsanlardan en çok ona benzeyeni İbnu Katan'dı."

Zühri der ki: "İbnu Katan, cahiliye devrinde vefat eden Huzaalı bir kimseydi." Buhari, Tabi 33, 11, Enbiya, 42, Libas 68, Fiten 26, Müslim, İmam 275,(169); Muvatta, Sıfatu'n-Nebi 2, (2, 920).

1674 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bana geçmiş peygamberler (aleyhimusselam) arzedildiler. Hz. Musa zayıfca bir erkekti. Sanki Şenûe kabilesinden (uzun boylu) birine benziyordu. Hz. İsa (aleyhisselam)'yı da gördüm, gördüklerim içinde ona en çok benzeyen Ürve İbnu Mes'üd idi. Hz. İbrahim (aleyhisselam)'i de gördüm, gördüklerim arasında ona en çok benzeyen, arkadaşınızdı -yani kendisini kastediyor- Hz. Cebrail (aleyhisselam)'i de gördüm. Gördüklerimden ona en ziyade benzeyen Dıhye İbnu Halife idi." Müslim, İmam 271, (167); Menakıb 27, (3651).

1675 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Semure İbnu Cündüb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Sam, Arapların babasıdır.Yafes, Rumların babasıdır. Ham Habeşilerin babasıdır." Tirmizi, Tefsir, Saffat, (3229), Menakıb, (3927).

1676 âlem ÂLEMİN YARATILIŞI "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Zekeriyya (aleyhisselam) marangoz idi." Müslim, Fedail 169, (2379).

1677 Hilafet HİLAFET VE EMİRLİĞİN AHKÂMI İMAMLAR KUREYŞ'TENDİR "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "İnsanlar hayırda da şerde de Kureyş'e tabidir." Müslim, İmaret 3, (1819).

1678 Hilafet HİLAFET VE EMİRLİĞİN AHKÂMI İMAMLAR KUREYŞ'TENDİR "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İnsanlar bu işte Kureyş'e tabidirler. Müslümanları Müslüman olanlarına, kafirleri kafir olanlarına tabidirler. İnsanlar madenler gibidir. Cahiliyede hayırlı olanlar fıkhı öğrenirlerse İslam'da da hayırlıdırlar. Bu işe en çok nefret edenleri insanların en hayırlısı bulacaksın. Onlar (rızaları hilafına) içine düşmedikçe buna talib olmazlar." Buhari, Menakıb 1; Müslim, İmaret 2, (1818).

1679 Hilafet HİLAFET VE EMİRLİĞİN AHKÂMI İMAMLAR KUREYŞ'TENDİR "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bu iş (emirlik) insanlardan iki kişi baki kaldıkça Kureyş'te olmaya devam edecektir." Buhari, Menakıb 2, Ahkam 2, Enbiya 1; Müslim, İmaret 4, (1820).

1680 Hilafet HİLAFET VE EMİRLİĞİN AHKÂMI İMAMLAR KUREYŞ'TENDİR "Sefine (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Hilafet, ümmetim arasında otuz yıl sürecektir. Bundan sonra saltanat gelecektir." Said İbnu Cumhan dedi ki:

"Sonra ilave etti: "Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in hilafetine Hz. Ömer'in hilafetini, Hz.Osman'ın hilafetine Hz. Ali'nin hilafetini (radıyallahu anhüm ecmain) ekle (parmaklarınla say) bak!" dedi. Bunları (sayınca hakikaten) otuz yıl bulduk."

Sefine'ye: "Emeviler, hilafetin kendilerinde (devam ettiğini) zannederler"denmişti, şu cevabı verdi: "Beni'z-Zerka yalan söylüyor. Onlar krallardır, hem de en kötü krallar." Ebû Davud, Sünnet 9 (4648, 4647); Tirmizi,Fiten 48, (2227).

1681 Hilafet HİLAFET VE EMİRLİĞİN AHKÂMI İMAMLAR KUREYŞ'TENDİR "Hz. Cabir İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Bu din, hepsi Kureyş'ten gelecek olan on iki halifeye kadar aziz ve güçlü olacaktır. "

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a soruldu:

"Sonra ne olacak?"

"Sonra herc (fitne ve kargaşa) gelecek!" diye cevap verdi." "Buhari, Ahkam 51; Müslim, İmaret 5-9 (1821); Tirmizi, Fiten 46, (2224). Bu üç kitap, hadisin "Kureyş'ten" kelimesine kadar kısmını: "Ebû Davud da Medhi 1, (4279), 4280) tamamını tahric etmiştir."

1682 Hilafet İMAMLIĞI VE EMİRLİĞİ SAHİH OLANLAR "Ebû Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İki halifeye birden biat edildi mi, onlardan ikincisini öldürüverin." Müslim, İmaret 61, (1852).

1683 Hilafet İMAMLIĞI VE EMİRLİĞİ SAHİH OLANLAR "Arface İbnu Şureyh (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Siz bir kişinin etrafında birlik halinde iken, bir başkası gelip, kuvvetinizi kırmak veya cemaatinizi bölmek isterse, onu öldürüverin. " Müslim, İmaret 60, ( 1852).

1684 Hilafet İMAMLIĞI VE EMİRLİĞİ SAHİH OLANLAR "Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Beni İsrail'i peygamberler (aleyhimusselam) idare ediyorlardı. Bir peygamber ölünce onun yerine ikinci bir peygamber geçiyordu. Ancak, benden sonra peygamber yok. Ama ardımdan halifeler gelecek ve çok olacaklar. "

Orada bulunanlar:

"(Onlar hakkında) bize ne emredersiniz?" diye sordular.

"Önceki biatınıza sadakat gösterin. Onlara haklarını veriın. . Onlar üzerindeki haklarınızı (eda etmedikleri taktirde, kendilerinden değil) Allah'tan isteyin.Zira Allah teala, idareleri altındakilerin hukukunu onlardan soracaktır" buyurdu." Buhari, Enbiya 50;Müslim, İmaret 44, (1842).

1685 Hilafet İMAMLIĞI VE EMİRLİĞİ SAHİH OLANLAR "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), İbnu Ümmi Mektum'u, iki defa kendi yerine Medine'de halef bıraktı." Ebû Davud, Harac 3, (2931).

1686 Hilafet İMAMLIĞI VE EMİRLİĞİ SAHİH OLANLAR "Ebû Bekre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan işitmiş olduğum bir kelimenin Cemel Vak'ası sırasında Allah'ın izni ile faydasını gördüım. Şöyle ki bir ara, neredeyse ashab-ı Cemel'e katılarak onların yanında yer alıp savaşmaya karar vermiştim. Hemen, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, "İranlıların başına Kisrac'nın kızı kraliçe oldu" diye haber geldiği zaman (söylemiş olduğu sözü hatırladım ve onlara katılmaktan vazgeçtim. O zaman Efendimiz:) "İşlerini kadına tevdi eden bir kavm felah bulmayacaktır" demiş idi".

Tirmizi'de şu ziyade gelmiştir: "Hz. Aişe Basra'ya geldiği zaman bunu hatırladım. Bu söz sayesinde Allah beni muhafaza etti"." Buhari, Fiten 17, Megazi 82; Tirmizi, Fiten 75, (2263); Nesai, Kudat 8 (8, 227).

1687 Hilafet İMAM VE EMÎRİN VAZİFELERİ "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mes'ulsünüz. İmam çobandır ve sürüsünden mes'üldür. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes'uldür. Kadın, kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mes'üldür. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes'üldür."

İbnu Ömer der ki: "Bunları Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan işitmiştim. Zannediyorum ki şöyle de demişti:"Kişi babasının malında çobandır, o da sürüsünden mes'üldür." Buhari, Ahkam 1, Cum'a 11, İstikraz 20, Itk 17,19, Vesaya 9, Nikah 81, 90; Müslim, İmaret 20, (1829); Tirmizi, Cihad 27,1705; Ebû Davud, İmaret 1, (2928).

1688 Hilafet İMAM VE EMÎRİN VAZİFELERİ "İbnu Meryem el-Ezdi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Muaviye (radıyallahu anh)'nin yanına girmiştim. Bana:

"Ey Ebû fülan, seni hangi rüzgar attı?" diyerek (ziyaretimden memnuniyeti izhar etti). Ben de: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan işitmiş olduğum şu hadisi, (size hatırlatmayı düşündüm)" dedim: "Allah kime Müslümanların işlerinden birşeyler tevdi eder, o da onların ihtiyaçlarına, isteklerine, darlıklarına perde olur (giderirse), kıyamet gününde Allah da onun ihtiyaç, istek ve darlıklarına perde olur (giderir)."

Ravi der ki: "Bunun üzerine Hz. Muaviye (radıyallahu anh) insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenmek üzere bir adam tayin etti." Tirmizi, Ahkam 6, (1332,1333); Ebû Davud, Harac 13, (2948).

1689 Hilafet İMAM VE EMÎRİN VAZİFELERİ "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Adil olanlar, kıyamet günü, Allah'ın yanında, nurdan minberler üzerine Rahman'ın sağ cihetinde olmak üzere yerlerini alırlar. -Allah'ın her iki eli de sağdır Onlar hükümlerinde, aileleri ile velayeti altında bulunanlar hakkında hep adaleti gözetenlerdir." Müslim, İmaret 18, (1827); Nesai, Âdab 1, (8, 221).

1690 Hilafet İMAM VE EMÎRİN VAZİFELERİ "Hasan el-Basri, Ma'kıl İbnu Yesar (radıyallahu anh)'dan naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim, demişti ki: "Allah bir kimseyi başkaları üzerine çoban yapmış, o da idaresi altındakilere hile yapmış olarak ölmüş ise, Allah ona cennetini kesinlikle haram eder."

Müslim'in Hasan Basri'den kaydettiği diğer bir rivayet şöyledir:

"Aiz İbnu Amr (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın Ashab-ı Güzin'inden biri idi. Ubeydillah İbnu Ziyad'ın yanına girdi ve hemen ona: "Ey oğulcuğum, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: "Çobanların en kötüsü hutame denen merhametsiz deve sürücüsüdür, sakın onlardan olma"dediğini işittim" dedi. Ubeydullah: "Otur, sen muhakkak ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabının kepeğindensin" deyince: "Onların kepeği var mıydı? Kepek onlardan sonra ve onların dışındakiler arasında zuhur etti" diye cevap verdi." Buhari, Ahkam 8, Müslim, İman 227, (142); İmaret 21, (142).

1691 Hilafet İMAM VE EMÎRİN VAZİFELERİ "Adiyy İbnu Amire el-Kindi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Bir işe me'mur tayin ettiğimiz kimse, bizden bir iğne veya ondan daha küçük bir şeyi gizlemiş olsa, bu bir hiyanettir (gulûl), kıyamet günü onu getirecektir. "

Bunun üzerine, Ensar'dan bir zat kalkarak:

"Ey Allah'ın Resûlü! Vazifeyi benden geri al!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):

"Sana ne oldu?" diye sordu:

"Senin (az önce şunu şunu) söylediğini işittim ya!" deyince Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):

"Ben onu şu anda tekrar ediyorum: "Kimi memur tayin edersek az veya çok ne varsa bize getirsin. Ondan kendisine ne verilirse alır, ne yasaklanırsa onu terkeder." Müslim, İmaret 30, (1833).

1692 Hilafet İMAM VE EMÎRİN VAZİFELERİ "Ebû Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Kıyamet günü, insanların Allah'a en sevgi1i ve mekan olarak en yakın olanı, adil imamdır. Kıyamet günü, insanların Allah'a en menfuru O'ndan mekan olarak en uzak olanı da zalim sultandır." Tirmizi, Ahkam 4, (1329).

1693 Hilafet EMİR OLMANIN KÖTÜLÜĞÜ "Mikdam İbnu Ma'dikerib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) omuzuma vurdu ve:

"Ey Kudeym (Mikdamcık)! Emir, katip, arif olmadan ölürsen kurtuluşa erdin demektir!" dedi." Ebu Davud, Harac 5, (2933).

1694 Hilafet EMİR OLMANIN KÖTÜLÜĞÜ "Ebû Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Ey Allah'ın Resûlü! dedim, beni memur ta'yin etmez misin?"

Bu sözüm üzerine, elini omuzuma vurdu ve sonra da:

"Ey Ebû Zerr, sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. (Hakkını veremediğin taktirde) kıyamet günü rüsvaylık ve pişmanlıktır. Ancak kim onu hakederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz eda ederse o hariç" buyurdu."

Ebû Davud'un diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Ey Ebû Zerr, ben seni zayıf görüyorum. Ben kendim için istediğimi senin için de isterim. Sakın iki kişi üzerine amir olma, yetim malına da velilik yapma."

Yine Ebû Davud'un bir diğer rivayeti (Harac 5, (2934) şöyle: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Ariflik haktır, halka ariflik gereklidir, ancak arifler ateştedir. " "Müslim" İmaret 17, (1826); Ebu Davud, Vesaya 4, (2868); Nesai, Vesaya 10, (6, 255)."

1695 Hilafet EMİR OLMANIN KÖTÜLÜĞÜ "Abdurrahman İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Ey Abdurrahman! Emirlik isteme. Eğer senin talebin üzerine sana emirlik verilirse, istediğin şeyin sorumluluğu sana yüklenir. Eğer sen talibi olmadan sana emirlik verilirse, o işte yardım görürsün. Bir iş için yemin eder, sonra da aksini yapmakta hayır görürsen, daha hayırlı gördüğün ne ise onu yap, ettiğin yemin için de kefarette bulun." Buhari, Ahkam 5, 6, Eyman 1; Müslim, İmaret 19, (1652); Ebu Davud, Harac 2, (2929); Tirmizi, Nüzür 5, (1529); Nesai, Adabu'l-Kudat 5, (8, 225).

1696 Hilafet EMİR OLMANIN KÖTÜLÜĞÜ "Ebû Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yanımda amcamın evlatlarından iki kişi daha olduğu halde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın huzuruna girdim. Yanımdakilerden biri:

"Ey Allah'ın Resûlü! Allah'ın sana tevdi ettiğn işlerden bazıları üzerine bizi emir tayin et" dedi. Diğeri de aynı talepde bulundu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onlara cevabı şu oldu:

"Biz, -Allah'a kasem olsun- bu işe, onu taleb eden veya ona hırs gösteren hiç kimseyi tayin etmeyiz!" Buhari, Ahkam 7,12, İcare 8, İstitabe 2; Müslim, İmaret 7, (1733); Ebû Davud, Harac 2, (2930); Nesai, Adabu'1-Kudat 4, (8, 224).

1697 Hilafet İMAM VE EMÎRE İTAATİN VACİB OLUŞU "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Dinleyin ve itaat edin! Hatta, üstünüze, başı kuru üzüm danesi gibi siyah Habeşli bir köle bile tayin edilmiş olsa, aranızdaKitabullah'ı tatbik ettikçe. . . (itaatten ayrılmayın)." Buhari, Ahkam 4, Ezan 54, 56.

1698 Hilafet İMAM VE EMÎRE İTAATİN VACİB OLUŞU "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Kim bana itaat etmişse mutlaka Allah'a itaat etmiştir. Kim de banas isyan etmiş ise, mutlaka Allah'a isyan etmiştir. Kim emire itaat ederse mutlaka bana itaat etmiş olur. Kim de emire isyan ederse mutlaka bana isyan etmiş olur." Buhari, Ahkam 1, Cihad 109; Müslim, İmaret 33, (1853); Nesai, Bey'at 27, (7,154).

1699 Hilafet İMAM VE EMÎRE İTAATİN VACİB OLUŞU "Hz. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Müslüman kişiye, hoşuna giden veya gitmeyen her hususta itaat etmesi gerekir. Ancak, masiyet (Allah'a isyan) emredilmişse o hariç, eğer masiyet emredilmişse, dinlemek de yok, itaat de yok." Buhari, Ahkam 4, Cihad 108; Müslim, İmaret 38, (1839); Tirmizi, Cihad 29, (1708); Ebû Davud, Cihad 86, (2626); Nesai, Bey'at 34, (7,160).

1700 Hilafet İMAM VE EMÎRE İTAATİN VACİB OLUŞU "Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Size emirlerinizin en hayırlıları kimlerdir, en şerirleri kimlerdir haber vereyim mi? Onların en hayırlıları sizlerin sevgisine mazhar olanlar, sizleri sevenlerdir; lehlerinde hayırla dua edersiniz, onlar da size hayır dua ederler. Ümeranızın şerirleri de sizin buğzettiklerinizdir, onlar da size buğzederler, siz onlara lanet edersiniz, onlar da size lanet ederler" Tirmzi, Fiten 77, (2265).

1701 Hilafet İMAM VE EMÎRE İTAATİN VACİB OLUŞU "Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Kim itaatten dışarı çıkar ve cemaatten ayrılır ve bu halde ölürse, cahiliye ölümü ile Ölür."

Ebû Hüreyre'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Kim itaatten çıkar, cematten ayrılır (ve bu halde ölürse) cahiliye ölümü ile ölmüş olur. Kim de körükörüne çekilmiş (ummiyye) bir bayrak altında savaşır, asabiyet (ırkçılık) için gadablanır veya asabiyete çağırır veya asabiyete yardım eder, bu esnada da öldürülürse bu ölüm de cahiliye ölümüdür. Kim ümmetimin üzerine gelip iyi olana da, kötü olana da ayırım yapmadan vurur, mü'min olanlarına hurmet tanımaz, ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim. " Buhari, Ahkam 4; Müslim, İmaret 53, (1848); Nesai, Tahrim 28, (7,123); İbnu Mace, Fiten 7, (3948). Müslim, İmaret 53, (1848); Nesai, Tahrim 28, (7,123); İbnu Mace, Fiten 7, (3948).

1702 Hilafet İMAM VE EMÎRE İTAATİN VACİB OLUŞU "Ebû Bekre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim Allah'ın yeryüzündeki sultanını alçaltırsa, Allah da onu alçaltır. " Tirmizi, Fiten 47, (2225).

1703 Hilafet İMAMLARIN VE EMÎRLERİN YARDIMClLARI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Allah bir emir için hayır diledi mi ona doğru sözlü bir vezir nasib eder. Bu, ona unutunca hatırlatır, hatırladığı zaman da yardım eder. Allah emire hayır dilemezse, kötü bir vezir musallat eder. Bu vezir, ona unuttuğunu hatırlatmaz, hatırlayınca da yardımcı olmaz." Ebû Davud 'Harac 4, (2932); Nesai, Bey'at 33, (7,159).

1704 Hilafet İMAMLARIN VE EMÎRLERİN YARDIMClLARI "Ebû Said ve Ebû Hüreyre (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Allah bir peygamber gönderdiği veya onun yerine bir halife getirdiği zaman mutlaka onun iki tane de yakını olmuştur: Biri ma'rufu emretmiş ve ona teşvik etmiş, diğeri de şerri emretmiş ve şerre teşvik etmiştir. Ma'sum (yani kötülükten korunmuş) olan, Allah'ınkoruduğu kimsedir." Buhari, Ahkam 42; Nesai, Bey'at 32, (7,158).

1705 Hilafet İMAMLARIN VE EMÎRLERİN YARDIMClLARI "Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana şunu söyledi:

"Ey Ka'b İbnu Ucre, seni, benden sonra gelecek ümeraya karşı Allah'a sığındırırım. Kim onların kapılarına gider ve onları, yalanlarında tasdik eder, zulümlerinde onlara yardımcı olursa, o benden değildir, ben de ondan değilim; ahirette havz-ı kevserin başında yanıma da gelemez. Kim onların kapısına gitmez, yalanlarında onları tasdik etmez, zulümlerinde yardımcı olmazsa o bendendir, ben de ondanım; o kimse, havzın başında yanıma gelecektir. Ey Ka'b İbnu Ucre! Namaz bürhandır. Oruç sağlam bir kalkandır. Sadaka hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürdüğü gibi. Ey Ka'b İbnu Ucre ! Haramla biten bir ete mutlaka ateş gerekir. " Tirmizi, Salat 433. (614); Nesai, Bey'at 35, 36, (7,160).

1706 Hilafet İMAMLARIN VE EMÎRLERİN YARDIMClLARI "Cübeyr İbnu Nüfeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kesir İbnu Mürre, Amr İbnu 'l-Esved ve el-Mikdam (radıyallahu anhüm) dediler ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Emir, halka karşı suizanna düşerse halkı ifsad eder." Ebû Davud, Edeb 44, (4989).

1707 Hilafet ULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı rahmeti Rahman'a kavuşturan hastalığı sırasında yanından dışarı çıktı. (Dışarıda bekleyen) halk:

"Ey Ebû'1-Hasan, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ne durumda?" diye sodular.

"Allah'a hamdolsun iyileşti!" dedi. Hz. Abbas (radıyallahu anh) elinden tuttu. Ve:

"Üç gün sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölecek, sen bir başkasına) me'mur olacaksın. Ben, vallahi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bu hastalığından (kurtulamayıp) vefat edeceğini görüyorum. Zira ben, Abdulmuttaliboğullarının ölüm sırasında aldığn şekli biliyorum. Gel Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gidip bu "iş" (hilafet) kimde kalacak onu soralım. Bizde kalacaksa (şimdiden) bilmiş oluruz. Bizden başkasına kalacaksa kendisiyle konuşuruz, bizi (ona) tavsiye eder" dedi.

Ali (radıyallahu anh):

"Eğer, biz onu sorsak bunun üzerine (hilafeti) bize yasaklasa, halk ondan sonra onu asla bize vermez. Vallahi ben böyle bir şey soramam!"dedi." Buhari, İstizan 29, Meğazi 83.

1708 Hilafet ULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ "Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir kadın, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek bir hususta kendi siyle konuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (kendisine) tekrar gelmesini emretti. Bunun üzerine kadın:

"Ya seni bulamazsam!" dedi. Kadın ( bu sözüyle) sanki ölümü kasdetmişti, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Eğer beni bulamazsan, Ebu Bekir'e uğra!" diye cevap verdi." Buhari Ahkam 57, Fedailu Ashabı'n-Nebi 5, İ'tisam 24; Müslim, Fedailu's-Sahabe 10, (2386); Tirmizi, Menakıb, (3677).

1709 Hilafet ULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat ettiği zaman, babam Ebû Bekir (radıyallahu anh), Mescid-i Nebi'den bir mil kadar uzaklıkta olan) Sunh nam mevkide idi-ki Aliye (denen Medine'nin yüksek kısmını ki burası Hazrec'e mensüp Beni'l-Harise'nin menzillerinin bulunduğu mevki)yi kasdetmektedir-Hz. Ömer (radıyallahu anh) kalkıp :

"Vallahi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat etmedi. Allah mutlaka onu geri gönderecektir, o da (münafık) kimselerin ellerini ve ayaklarını kesecek. . ." diyordu. Derken Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) geldi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yüzünü açtı ve öptü.

"Annem babam sana feda olsun. Sağlığında hoştun, ölümünde de hoşsun! Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, Allah sana ebediyyen iki ölüm tattırmayacak!" dedi. Sonra dışarı çıkıp:

"(Hz. Ömer'i kasdeterek): "Ey (Peygamber ölmedi diye) yemin eden kişi, ağır ol!" dedi. Hz. Ebû Bekir konuşmaya başlayınca Hz. Ömer (radıyallahu anhüma) oturdu. Hz. Ebû Bekir Allah'a hamd ü sena ettikten sonra:

"Haberiniz olsun! Kim Muhammed'e tapıyor idiyse bilsin ki artık Muhammed ölmüştür. Kim de Allah'a tapıyor idiyse o da bilsin ki Allah hayydır, ölümsüzdür!" dedi ve şu ayeti okudu: "Ey Muhammed, şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler" (Zümer 30). Şu ayeti de okudu:

"Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler geçmişti. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye dönen, Allah'a hiçbir zarar vermez. Allah, Şürkederlerin mükafatını verecektir" (Al-i İmran 144).

Bu açıklama üzerine halk boğuk boğuk ağlamaya" başladı. Ensar (radıyallahu anhüm), Beni Saide yurdunda, Sa'd İbnu Übade'nin etrafında toplandı. (Muhacir de oraya geldi. Ensariler):

"Bizden bir emir, sizden de bir emir!" dediler. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ebû Ubeyde (radıyallahu anhüm) de oraya geldiler. Hz. Ömer konuşmaya başladı ise de Hz. Ebû Bekir onu susturdu.Hz. Ömer (bilahere) şöyle diyordu:

"Vallahi, ben konuşmayı şu sebeple arzu etmiştim: (Zihnimde) hoşuma giden sözler hazırlamış, Ebû Bekir bunlara ulaşamaz (onun hatırından bunlar geçmeyebilir) diye endişe etmiştim. Ama, yemin olsun, Ebû Bekir öyle bir konuştu ki, vallahi içimde hazırlamış olduğum güzel sözlerin hepsine isabet etti, (benim aklıma gelmeyen daha da güzelini) beliğ şekilde ifade etti. Onun sözleri arasında şu da vardı:

"(Ey Ensar) biz (Kureyşli)ler emirleriz, sizler de vezirlersiniz!"

Bu söz üzerine Hubab İbnu'1-Münzir ayağa kalktı ve :

"Hayır vallahi bunu yapmayız. Bizden bir emir, sizden de bir emir olacak!" dedi. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh): '

"Hayır! Olmaz bu. Bizler emirleriz, sizler de vezirlersiniz" dedi.

Rezin şunu ilave etti: "Hz. Ebû Bekir devamla şunu söyledi: "Bu "iş" (hilafet), şu Kureyş cemaati için meşrû tanınacaktır. Onlar, yer itibarıyla Arapların ortasındadır, şerefçe de (eskiden beri) en gözdeleridir. Öyleyse, Ömer'e veya Ebû Ubeyde'ye biat edin!"

Hz. Ömer atılarak:

"Bilakis, biz sana biat ediyoruz. Sen bizim efendimizsin, en hayırlımızsın, üstelik Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a da en sevgili olanımızsın!" dedi ve Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in elinden tutup ona biat etti. Hz. Ömer (radıyallahu anh)'i müteakip halk da ona biat etti.

Bunun üzerine biri:

"Sa'd İbnu Ubade'yi katlettiniz!" diye bağırdı. Hz. Ömer (radıyallahu anh) öfkeyle:

"Allah onu katletsin!" dedi. Hz. Aişe (radıyallahu anha) devamla der ki: "Bu her iki konuşmada geçen sözleri de Allah faideli kıldı. Nitekim Hz. Ömer'in konuşması halkı korkuttu. Aralarında nifak vardı, onun konuşmasıyla Cenab-ı Hakk nifakı bertaraf etti. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) de halkın nazarını Allah'a çevirip, üzerinde oldukları hakkı (İslam'ı) öğretti. Oradan şu ayeti okuyarak ayrıldılar. (Mealen): "Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler geçmişti. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye dönen, Allah'a hiçbir zarar vermez.. Allah şükredenlerin mükafaatını Verecektir" (A1-i Imran 144).

(İbnu Deybe diyor ki:) "Derim ki: "Rezin şunu ilave etti" sözü, et-Tecrid'de ve Tecrid'in aslında mevcuttur. Bu ziyade aynısıyla Sahih-i Buhari'de mevcuttur. Allahu a'lem."

Es-Sünuh (veya es-Sünh) avali'l-Medine'de bir yer adıdır. Orada Beni'l-Haris İbnu'l-Hazrec'in evleri vardır.

"Allah sana iki ölümü tattırmasın" sözü, yani dünyada.. tattırmasın demektir. Hz. Ebû Bekir, bu sözü Hz. Ömer (radıyallahu anhüma)'in şu sözünü red maksadıyla söylemiştir: "Allah, peygamberini geri gönderecek, O da (münafık) kimselerin ellerini ve ayaklarını kesecek." Sakife: Evin sofa (üstü kapalı önü açık) kısmı. Toroslarda evin bu kısmına yazlık tabir edilir.

Nesic: Ağlayan kişinin hıçkırığını içine tıkarak sessiz ağlaması." Buhari, Fedailu'l-Ashab 5, Cenaiz 3, Megazi 83; Nesai, Cenaiz 11, (4,11).

1710 Hilafet ULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor; "Ben, Muhacirler'den bir çoğundan Kur'an öğreniyordum. Abdurrahman İbnu Avf, onlardan biri idi. (Ben Mina'da onun menzilinde iken, o da, Hz. Ömer'in son defa yapmış olduğu haccda onun yanında idi. Abdurrahman yanıma dönüşte:)

"Bugün Hz. Ömer'in yanına gelen bir adamı keşke sen de görseydin. Dedi ki: "Ey mü'minlerin emiri, bir adam görsen ki sana: "Keşke Ömer ölmüş olsa da falancaya (Bezzar'ın rivayetinde Talha İbnu Ubeydillah'a) biat etsem. Vallahi Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in biatı çabucak oldu bitti" dese ne dersin?" dedi. Hz. Ömer bu söze (daha önce hiç görmediğim kadar) öfkelendi ve:

"İnşaallah bu akşam halka hitab edip, (ahd ve müşaverede olmaksızın) idareyi gasbetmek isteyen bu heriflere karşı onları uyaracağım" dedi.

Abdurrahman ilaveten dedi ki: "(Bunun üzerine) Hz. Ömer'e:

"Ey mü'minlerin emiri, dedim, böyle bir şey yapma. Zira hacc mevsiminde insanların cühela ve serseri takımı biraraya gelir. Konuşmak üzere halkın içinde doğrulduğnun zaman bunlar olaki, etrafında ekseriyeti teşkil ederler. Korkum şu ki, siz kalkar birşeyler söylersiniz, o cahillerin her biri bir başka şey anlar, esas ifade etmek istediğiniz maksad tamamen kaybolur. Şu halde acele etmeyin, Medine'ye varın. Orası daru'l-hicret ve sünnettir (hicretin yapıldığı, sünnetin yaşandığı mahaldir). Orada fıkıh uleması ve insanların eşrafıyla başbaşa kalır, dilediğinizi rahatça söylersiniz. Alimler sözlerinizi eksiksiz öğrenirler ve maksadınız ne ise onu anlarlar."

(Bu sözüm üzerine) Hz. Ömer (radıyallahu anh):

"Pekala, vallahi inşaallah Medine'ye vardığımda ilk fırsatta bu toplantıyı aktedeceğim!" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) devamla dedi ki:

"Zilhicce'nin sonlarında Medine'ye geldik. Cuma günü öğle olur olmaz camiye gitmede acele ettim."

Rezin şu ilavede bulundu: "Öğle sıcağında çıktım." Sonra önceki hadisi anlatmaya (İbnu Abbas) devam etti ve dedi ki:

"(Camiye gelince) Said İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl (radıyallahu anh)'i minberin köşesinde oturmuş buldum. Dizim dizine değecek şekilde yanına oturdum. (Sağıma soluma bakmaya) başlamadan Ömer İbnu'1- Hattab (yerinden minbere doğru) çıktı. Onun gelmekte olduğunu görünce yanımdaki Said İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl'e:

"Bu öğle, Ömer, halife olduğu günden beri hiç yapmadığı bir konuşma yapacak" dedim. Zeyd, söylediğimi hoş karşılamadı ve:

"Daha önce konuşmadığı şeyi konuşması ne mümkün!" deyip beni reddetti.

Hz. Ömer (radıyallahu anh) minbere oturdu. Müezzin ezanını tamamlayınca, doğruldu. Cenab-ı Hakk'a layık olduğu hamd ve senada bulundu. Sonra şunları söyledi:

"Emma ba'd. Ben şimdi sizlere, Cenab-ı Hakk'ın söylememi takdir buyuracağı bir konuşma yapacağım. Bilemiyorum, belki de ecelim yakındır, (bu son hutbem olur). Kim bu sözlerimi anlar ve hafızasına alabilirse bineğinin götürdüğü her yerde nakletsin. Kim de anlamış o1maktan korkarsa, hiç kimseye hakkımda yalan söylemesini helal etmiyorum. Allah celle şanuhu, Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'i hakla gönderdi, kendisine kitap indirdi. Allah'ın indirdikleri meyanında recm ayeti de vardı. Biz onu okuduk, anladık ve ezberledik. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) recm cezası verdi. O'ndan sonra da bizler verdik. Şahsen aradan fazla zaman geçince, bazılarının çıkıp: "Allah'ın kitabında biz recm ayeti bulamıyoruz" diyerek Allah'ın indirmiş olduğu bir farzı terkedip sapıtmalarından korkuyorum, recm, Allah'ın kitabında muhsan yani baliğ, akil, sahih bir evlilikle evlenmiş ve gerdek yapmış olduğu halde zina eden kadın ve erkeklere -isbatlayıcı beyyine veya hamilelik, veya itiraf olduğu takdirde-uygulanması gereken bir haktır."

Zina haddiyle ilgili babta zikri geçmiş olan İbnu Abbas hadisi zikrettikten sonra dedi ki:

"...Ve dahi bana ulaştı ki, birileri şöyle demiş: "Ömer ölünce, (herkesle istişare, biat aramaksızın) falancaya biat edeceğim." Sakın ha! Hiç kimseyi, "Hz. Ebû Bekirin seçimi de oldu bittiye geldi. (Biz de onun seçilme tarzına uygun olarak birini seçebiliriz)" gibi sözler aldatmasın. Haberiniz olsun, -evet onun seçimi çabuk olmuştur bu doğru- ancak, Allah (umumiyetle çabuk yapılan işlerde bilahere karşılaşılan) şerlerden (bu ümmeti) korumuştur. Sizden hiç kimseye, Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'e yapıldığı şekilde (alaka gösterilerek) boyunlar koparcasına nazarlar çevrilip baş uzatılmaz. Öyle ise, Müslümanların istişare ve te'yidi tahakkuk etmeksizin kim bir başkasına biat ederse bilsin ki, ne biat edene, ne de edilene itibar edilmeyecektir. Böyle bir biat akdi, edeni de edileni de ölüme maruz bırakacaktır. (Hz. Ebû Bekir'e yapılan biat böyle kıt düşüncelilerin zannettiği gibi değildir. İç yüzünü anlatayım:)

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ruhunu Cenab-ı Hakk kabzettiği vakit, haberimiz oldu ki, Ensar büyük bir grup halinde bizden ayrı olarak Beni Saide saki inde toplanmışlar. Ali, Zübeyr ve bunlarla birlikte (Abbas gibi diğer) bazıları bizden ayrılarak (cenazeyle meşgul olmak üzere) geride kaldılar. Muhacirler de Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in etrafında toplandılar. Hz. Ebû Bekir'e:

"Ey Ebû Bekir, haydi şu Ensari kardeşlerimizin yanlarına gidelim!" dedim. Onlara (bir an önce yetişmek üzere) yürüdük. Yakınlarına varınca, onlardan iki salih zatla karşılaştık. Kavmin (Sa'd İbnu Ubade'yi halife seçme hususundaki) kararlarını zikrettiler, sonra da:

"Ey Muhacirler cemaati nereye gidiyorsunuz?" diye sordular. Biz:

"Şu Ensari kardeşlerimize gidiyoruz!" dedik.

"Hayır, onlara yaklaşmayın, hükümlerini versinler" dediler. Ben:

"Vallahi onlara gideceğiz" dedim ve yürüdük. Onları Beni Saide sakifinde bulduk. Ortalarında üzeri örtülü birisi vardı.

"Bu da kim?" dedim.

"Bu Sa'd İbnu Ubade'dir!" dediler. Ben:

"Nesi var?" diye sordum.

"Titriyor!" dediler. Biraz oturmuştu ki, hatipleri şehadet getirerek söze başladı. Cenab-ı Hakk'a layık olduğu hamd ve senayı ifade ettikten sonra şu konuşmayı yaptı:

"Emma ba'd! Biz Allah'ın ensarı ve İslam'ın ordusuyuz. Siz ey Muhacirler, asıl kavminden kopup gelmiş (içimizde) az bir grupsunuz!"

(Anladık ki) bunlar, aslen müstehak olduğumuz fonksiyonumuzdan bizi koparmak, emirlikten uzak tutmak istiyorlardı.

Hatip sözlerini tamamlayınca konuşmak arzu ettim. Bu esnada, içimden söyleyecek güzel sözler hazırlamıştım, bunlar hoşuma da gitmişti. Bunları Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in huzurunda söylemek istiyordum. Ben bazan onun hiddetini yatıştırıyordum. Konuşmak istediğim sırada Ebû Bekir:

"Acele etme!"dedi. Onu öfkelendirmek istemedim (ve konuşmaktan vazgeçtim). Ebû Bekir (radıyall hu anh) konuştu. O aslında benden daha çok hilme sahip, daha vakur idi. Allah'a yeminle söylüyorum, içimde hazırladığım bütün güzel sözleri eksiksiz aynı güzellikte ve hatta daha da güzel bir biçimde bu konuşması esnasında söyledi. Demişti ki:

"Hakkınızda söylediğiniz hayır (ve fazilet ne varsa) hepsine layıksınız. Ancak bu (emirlik) işi, Kureyş kabilesine (meşru) tanınır. Onlar, neseb yönüyle de, yurt yönüyle de Arab'ın ortasında yer alır. Ben sizin için şu iki şahıstan birini uygun buldum, bunlardan hangisini isterseniz ona biat edin!"

Böyle deyip -benim ve Ebû Ubeyde İbnu'l-Cerrah'ın ellerimizden tuttu. Ebû Bekir, ikimizin arasında oturuyordu. Onun (ikimizi imamlığa teklif eden cümlesinden başka) bütün söyledikleri hoşuma gitti. Vallahi, Ebû Bekir'in bulunduğu bir kavmin başına emir seçilmektense, ortaya çıkarılıp boynumun vurulmasını gerektirecek bir günah işlemek bana daha sevgili gelirdi. Ancak, nefsimin bana ölüm anında hoş gösterdiği şeyi şimdi bulamıyorum. Derken Ensar'ın (Hubab İbnu'l-Münzir adındaki) bir sözcüsü:

"Beni (hasta hayvanların kaşınarak rahatladıkları) kaşınma çubukcağızı, yaslandığı dikme ile ayakta duran hurma fıdancığı kabul edin (ve fıkrimi dinleyin. Diyorum ki):

"Sizden bir emir, bizden de bir emir olsun, ey Kureyş cemaati!" dedi.

Bunun üzerine her kafadan bir söz çıkmaya başladı, gürültü çoğaldı. Öyle ki ihtilafçıkacak diye korktum. Hz. Ebû Bekir'e:

"Ey Ebû Bekr, uzat elini!" dedim. Elini uzattı, ben ona biat ettim. Muhacirler de biat ettiler. Sonra da Ensar biat etti. Sa'd İbnu Ubade (radıyallahu anh)'nin üzerine atıldık. Derken onlardan biri:

"Sa'd İbnu Ubade'yi öldürdünüz!" demez mi? Ben de:

"Sa'd İbnu Ubade'yi Allah öldürsün!" dedim.

Hz. Ömer (radıyallahu anh) der ki: "Vallahi biz, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in defni sırasında, Hz. Ebû Bekir'in seçiminden daha ehemmiyetli bir şey düşünemedik. Biat gerçekleşmeden halkı terketmemiz halinde, oradan ayrılınca, arkamızdan kendilerinden birini halife seçiverecekler diye korktuk. Böyle bir durumda ya bize de razı olmaya olmaya biat edecek veya muhalefet edecek ikisi de fesad olacaktı.

Bilesiniz, Müslümanlarla istişare etmeden kim bir başkasına biat ederse, ne biat edene, ne de kendisine biat edilene itibar edilmez, ikisinin de öldürülmesinden korkulur." Buhari, Muharibin 30, 31, İ'tisam 16, Mezalim 19, Menakıbu'l-Ensar 46, Megazi 11; Müslim, Hudud 15, (1691) Müslim'de hadis muhtasar olarak kaydedilmiştir.

1711 Hilafet ULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor:

"Hz. Fatıma ve Hz. Abbas (radıyallahu anhüma) Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'e uğrayıp, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan kendilerine kalan mirası sordular. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) onlara:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: "Bize kimse varis olamaz, bıraktıklarımız hep sadakadır. Ancak Al-i Muhammed bu maldan (ihtiyacı kadarını) yer" dediğini işittim. Allah'a yemin olsun Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yaptığını gördüğüm bir şeyi terketmem, mutlaka onu yaparım. Ben O'nun emrinden bir şey terkedecek olsam sapıtmaktan korkarım!" dedi.

Bunun üzerine Hz. Fatıma, Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anhüma)'e küstü ve altı ay sonra ölünceye kadar onunla konuşmadı. Hz. Ali, onu geceleyin defnetti. Ölümünü Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'e haber vermedi.

Hz. Ali, Fatıma (radıyallahu anhüma) sağken halk nazarında ayrı bir makama, izzete sahipti. Hz. Fatıma vefat edince, halkın alakası ondan kesildi.

Bir adam Zühri (rahimehullah)'ye: Ali, (Hz. Ebû Bekir'e) altı ay biat etmedi mi?" diye sordu.

"Hayır, vallahi hayır, Beni Haşim'den hiç kimse geri kalmadı. Ali (radıyallahu anh), insanların nazarlarının kendinden çevrildiğini görünce Hz. Ebû Bekir (radıyall hu anh)'le musalahaya mecbur kaldı. Ona haber salarak: "Yanında kimse olmadan, yalnız olarak bize gel!" dedi. kendisine Hz. Ömer'in gelmesini istemiyordu, çünkü ondaki şiddet ve hiddet halini biliyordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh):

"Onlara tek başına gitme!" dedi. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh):

"Vallahi tek başıma gideceğim. Bana ne yapabilirler ki?" dedi ve Ebû Bekir (radıyallahu anh) onlara gitti. Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin yanına girdi. Beni Haşim, yanında toplanmışlar idi. (Hz. Ebû Bekir'i görünce) kalktı. Allah'a hamd ü senada bulundu. Sonra şunu söyledi:

"Emma ba'd! Ey Ebû Bekir, bizim sana biat etmemize mani olan şey senin faziletini inkarımız değildir, sana karşı bir rekabet düşüncemiz de yok. Ancak, biz, bu "iş"te bizim de bir hakkımız olduğuna inanıyorduk. Bize karşı müstebit davrandınız!"

Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a olan yakınlığını zikretti.

Ali bunları zikrettikçe Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anhüma) ağlamaktan kendini alamıyordu. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) şehadet getirdi, Allah Teala'ya hamdetti, senada bulundu. Sonra şunları söyledi:

"Emma ba'd! Allah'a kasem olsun, şurası muhakkak ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın akrabaları bana, kendi akrabalarımdan daha yakın, daha sevgili. Ve ben, yeminle söylüyorum, benimle sizin aranızda olan bu mal meselesinde haktan ve hayırdan hiç ayrılmış değilim. Zira, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan şunu işittim:

"Bize kimse varis olamaz, bıraktığımız sadakadır. Al-i Muhammed bu maldan yer. " Vallahi ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yaptığını gördüğüm bir işi terketmem, Allah'ın izniyle mutlaka yaparım" dedi. Hz. Ali (radıyallahu anh):

"Biat için öğleden sonra buluşalım"dedi. Ebû Bekir (radıyallahu anh) öğleyi kılınca, cemaate yönelip Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin (biatı geciktirmedeki) beyan ettiği özürleri halka anlattı. Sonra da Hz. Ali (radıyallahu anh) kalkıp, Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in hakkını tazim buyurdu, faziletlerini, İslam'a sebkat eden hizmetlerini zikretti. Sonra Ebû Bekir (radıyallahu anh)'e yaklaşıp biat etti. Halk, Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin etrafını sarıp:

"İsabet ettin, çok iyi bir davranışta bulundun" diyerek takdir ettiler. Hz. Ali (radıyallahu anh) bu ma'ruf işe döndüğü zaman halk (tekrar) kendisine yakınlık (ve alaka) gösterdi." Buhari, Fedailu'l-Ashab 12; Müslim, Cihad 53, (1759). Metin Müslim'dendir. Hadis Buhari'de muhtasardır.

1712 Hilafet ULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ "Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) bir gün hastalanmış:

"Vay başım, (ölüyorum)!" demişti. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) (şaka olsun diye):

"Keşke bu ben sağken olsa, sana istiğfàr eder, dua ediveririm!"dedi. Bunun üzerine Hz. Aişe (radıyallahu anha) birden parladı:

"Vay başıma gelen. Vallahi görüyorum ki ölmemi istiyorsun. Ben öleceğim, sen de akşama zevcelerinden biriyle başbaşa kalacaksın ha!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (sözü değiştirerek) dedi ki:

"Bilakis ben ölüyorum, vay başım! Ebu Bekir'e ve oğluna birinzi gönderip (benden sonra hilafet hususunda "ben daha layığım" iddia veya temennisinde bulunacaklara karşı) yerime geçeceği tesbit etmek istemiştim. Sonradan (kendi kendime: "Böyle bir iddiayı Ebû Bekir dışında kim yaparsa) Allah kabul etmez, mü'min1er de reddederler" dedim (ve vasiyet yapmaktan vazgeçtim)." Buhari, Ahkam 51, Merda 16; Müslim, Fedailu's-Sahabe 11, (2387).

1713 Hilafet ULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ "Hz. Aişe (radıyallahu anh ) anlatıyor:

"Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), ölüm anı yaklaşınca (muhtazar olunca), Hz. Ömer'i çağırttı ve:

"Ey Ömer, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabı üzerine seni halife seçiyorum. Mizanı ağır olan, hakka uyması sebebiyle kıyamet günü mizanı ağır basacak ve ağırlık kendine olacak kimsedir. Sadece hakkın girdiği mizanın ağır olması da hak olmuştur.

Ey Ömer! Mizanı hafif olan da, batıla uyması sebebiyle, kıyamet günü sevabı az ve hafıf olan ve bu hafıflikle teraziye girecek olandır. İçerisine sadece batıl giren mizanın hafif olması da haktır."

Ayrıca, askerlerin komutanlarına da şunu yazdı: "Başınıza Ömer'i seçtim. Kendim için de, Müslümanlar için de hayrı seçtim."

Sonra Ebû Bekir (radıyallahu anh) vefat etti ve geceleyin defnedildi. Bilahere Hz.Ömer (radıyallahu anh), ayağa kalkıp hamd ü sena ettikten sonra şunları söyledi:

"Ey insanlar, ben size, hiç bilmediğiniz bir şeyi kendimden uydurup öğretecek değilim. Ben Ömer'im. Size emir olma hususunda hırsım yok. Ancak vefat eden Ebû Bekir (radıyallahu anh) bunu bana vasiyet etti. Bu işi ona Allah'ın ilham ettiğine inanıyorum. İmamlığımı, ona ehil olmayan kimseye bırakmam. Fakat onu, Müslümanlara saygı göstermeye gayret edenlere bırakırım. İşte böyleleri, Müslümanlara emir olamya başkalarından daha çok layıktır." Muvatta'da bulunamamıştır.

1714 Hilafet ULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ "Ma'dan İbnu Ebi Talha anlatıyor:

"Hz. Ömer (radıyallahu anh), cuma günü hutbe verdi. Önce Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı hatırlattı, sonra Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'i andı. Sonra da şunları söyledi:

"Ben rüyamda bir horoz gördüm, bana üç gaga vurdu. Bunu, ecelim yaklaştı diye yordum. Bazı kimseler, yerime birini seçmemi söylüyorlar, Allah ne dini, ne hilafetini, ne de Resûlü (aleyhissalatu vesselam) ile gönderdiği şeyi zayi edecek değildir. Eğer ecelim çabucak gelirse hilafet, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölürken kendilerinden razı bulunduğu şu altı kişinin müşaveresi ile belirlenecektir. Ben biliyorum ki, bazıları bu seçime dil uzatacaklardır. Bunlar benim şu elimle İslam'a kattığım kimselerdir. Eğer bunu yaparlarsa bilin ki, onlar ancak Allah'ın düşmanlarıdır, kafırlerdir, sapıklardır.

Sonra sözüne şöyle devam etti:

"Ey Rabbim, seni Ensar'ın ümerasına şahid kılıyorum. (Bilin ki) ben onları, adaletli olsunlar ve halka dinlerini, Peygamberlerinin (aleyhissalatu vesselam) sünnetini öğretsinler (zekatı) aralarında taksim etsinler, dini meselelerde müşkilatla karşılaşınca bana bildirsinler diye başlarına tayin ettim."

Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in bu hutbesinden bir cuma geçmişti ki hançerlendi. Yanına girmek için önce Muhacirler'e, sonra Ensar'a, sonra Medineliler'e, sonra Şamlılar'a, sonra Iraklılar'a sırayla izin verdi. Biz huzura girenlerin sonuncusu idik. Siyah bir bürde ile yarası sarılmış, üzerinden kanlar akıyor vaziyette gördük.

"Bize vasiyette bulun!" dedik. Ona bizden başka vasiyet talebinde bulunan olmadı.

"Size dedi, Allah'ın Kitabı'nı vasiyet ediyorum. Zira ona uyduğunuz müddetce asla sapıtmazsınız. Size Muhacirler'i de vasiyet ediyorum. Zira insanlar çoğalırken onlar azalıyor. Size Ensar'ı da vasiyet ediyorum. Zira onlar, imanın sığındığı melcedir. Size bedevileri de vasiyet ediyorum.

Zira onlar aslınız, dayanağınızdır."

Bir rivayette şöyle denmiştir: "...Zira onlar kardeşlerinizdir, düşmanınızın düşmanıdır. Size zımmileri de vasiyet ediyorum, zira onlar Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam)'in zimmeti ve ailenizin rızkıdır. Beni terkedin artık."

Bir rivayette şöyle gelmiştir: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) hançerlendiği zaman kendisine: "Birini yerinize seçseniz!" denilmişti. Şu cevabı verdi:

"Yani işinizi sağken de, ölmüşken de ben mi sırtımda taşıyayım? Mamafih, birisini seçecek olsam (bu caizdir, zira) benden daha hayırlı olan Ebû Bekir seçmiştir. Seçimi terkedecek olsam (bu da caizdir zira) benden daha hayırlı olan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da seçimi terketti. Ben istedim ki, bundaki nasibim başa baş olsun, ne lehime ne de aleyhime"

Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) dedi ki: "(Ömer'in bu sözü üzerine) anladım ki, yerine kimseyi tayin etmeyecektir." Oradakiler:

"Allah hayırlı mükafaatlar versin. Sen şu şu hizmetleri yaptın" dediler. O da: "Uman ve korkan" diye cevap verdi." Buhari, Ahkam 51, Müslim, İmaret 12, (1823); Tirmizi, Fiten 48, (2226); Ebû Davud, Harac 8, (2939).

1715 Hilafet ULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ "Hz. Aişe (radıyallahu anh ) anlatıyor:

"Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), ölüm anı yaklaşınca (muhtazar olunca), Hz. Ömer'i çağırttı ve:

"Ey Ömer, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabı üzerine seni halife seçiyorum. Mizanı ağır olan, hakka uyması sebebiyle kıyamet günü mizanı ağır basacak ve ağırlık kendine olacak kimsedir. Sadece hakkın girdiği mizanın ağır olması da hak olmuştur.

Ey Ömer! Mizanı hafif olan da, batıla uyması sebebiyle, kıyamet günü sevabı az ve hafıf olan ve bu hafıflikle teraziye girecek olandır. İçerisine sadece batıl giren mizanın hafif olması da haktır."

Ayrıca, askerlerin komutanlarına da şunu yazdı: "Başınıza Ömer'i seçtim. Kendim için de, Müslümanlar için de hayrı seçtim."

Sonra Ebû Bekir (radıyallahu anh) vefat etti ve geceleyin defnedildi. Bilahere Hz.Ömer (radıyallahu anh), ayağa kalkıp hamd ü sena ettikten sonra şunları söyledi:

"Ey insanlar, ben size, hiç bilmediğiniz bir şeyi kendimden uydurup öğretecek değilim. Ben Ömer'im. Size emir olma hususunda hırsım yok. Ancak vefat eden Ebû Bekir (radıyallahu anh) bunu bana vasiyet etti. Bu işi ona Allah'ın ilham ettiğine inanıyorum. İmamlığımı, ona ehil olmayan kimseye bırakmam. Fakat onu, Müslümanlara saygı göstermeye gayret edenlere bırakırım. İşte böyleleri, Müslümanlara emir olamya başkalarından daha çok layıktır." Muvatta'da bulunamamıştır.

1716 Hilafet ULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ "Ma'dan İbnu Ebi Talha anlatıyor:

"Hz. Ömer (radıyallahu anh), cuma günü hutbe verdi. Önce Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı hatırlattı, sonra Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'i andı. Sonra da şunları söyledi:

"Ben rüyamda bir horoz gördüm, bana üç gaga vurdu. Bunu, ecelim yaklaştı diye yordum. Bazı kimseler, yerime birini seçmemi söylüyorlar, Allah ne dini, ne hilafetini, ne de Resûlü (aleyhissalatu vesselam) ile gönderdiği şeyi zayi edecek değildir. Eğer ecelim çabucak gelirse hilafet, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölürken kendilerinden razı bulunduğu şu altı kişinin müşaveresi ile belirlenecektir. Ben biliyorum ki, bazıları bu seçime dil uzatacaklardır. Bunlar benim şu elimle İslam'a kattığım kimselerdir. Eğer bunu yaparlarsa bilin ki, onlar ancak Allah'ın düşmanlarıdır, kafırlerdir, sapıklardır.

Sonra sözüne şöyle devam etti:

"Ey Rabbim, seni Ensar'ın ümerasına şahid kılıyorum. (Bilin ki) ben onları, adaletli olsunlar ve halka dinlerini, Peygamberlerinin (aleyhissalatu vesselam) sünnetini öğretsinler (zekatı) aralarında taksim etsinler, dini meselelerde müşkilatla karşılaşınca bana bildirsinler diye başlarına tayin ettim."

Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in bu hutbesinden bir cuma geçmişti ki hançerlendi. Yanına girmek için önce Muhacirler'e, sonra Ensar'a, sonra Medineliler'e, sonra Şamlılar'a, sonra Iraklılar'a sırayla izin verdi. Biz huzura girenlerin sonuncusu idik. Siyah bir bürde ile yarası sarılmış, üzerinden kanlar akıyor vaziyette gördük.

"Bize vasiyette bulun!" dedik. Ona bizden başka vasiyet talebinde bulunan olmadı.

"Size dedi, Allah'ın Kitabı'nı vasiyet ediyorum. Zira ona uyduğunuz müddetce asla sapıtmazsınız. Size Muhacirler'i de vasiyet ediyorum. Zira insanlar çoğalırken onlar azalıyor. Size Ensar'ı da vasiyet ediyorum. Zira onlar, imanın sığındığı melcedir. Size bedevileri de vasiyet ediyorum.

Zira onlar aslınız, dayanağınızdır."

Bir rivayette şöyle denmiştir: "...Zira onlar kardeşlerinizdir, düşmanınızın düşmanıdır. Size zımmileri de vasiyet ediyorum, zira onlar Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam)'in zimmeti ve ailenizin rızkıdır. Beni terkedin artık."

Bir rivayette şöyle gelmiştir: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) hançerlendiği zaman kendisine: "Birini yerinize seçseniz!" denilmişti. Şu cevabı verdi:

"Yani işinizi sağken de, ölmüşken de ben mi sırtımda taşıyayım? Mamafih, birisini seçecek olsam (bu caizdir, zira) benden daha hayırlı olan Ebû Bekir seçmiştir. Seçimi terkedecek olsam (bu da caizdir zira) benden daha hayırlı olan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da seçimi terketti. Ben istedim ki, bundaki nasibim başa baş olsun, ne lehime ne de aleyhime. . . "

Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) dedi ki: "(Ömer'in bu sözü üzerine) anladım ki, yerine kimseyi tayin etmeyecektir." Oradakiler:

"Allah hayırlı mükafaatlar versin. Sen şu şu hizmetleri yaptın" dediler. O da: "Uman ve korkan" diye cevap verdi." Buhari, Ahkam 51, Müslim, İmaret 12, (1823); Tirmizi, Fiten 48, (2226); Ebû Davud, Harac 8, (2939).

1717 Hilafet ULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ "Abdullah İbnu Selam (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Hz. Osman (radıyallahu anh) muhasara edildiğn zaman, namaz kıldırma işine Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)'yi tayin etti. Bazan Hz. İbnu Abbas kıldırıyordu. Sonra, Hz. Osman (isyancılara) elçi yollayıp, benden ne istiyorsunuz? diye sordu. Onlar: "Hilafetten ayrılmanı istiyoruz" dediler. O da: "Allah'ın bana giydirdiği bir kaftanı çıkarmam" diyerek reddetti.

"Onlar seni öldürecekler!" dediler. O:

"Beni öldürdüğünüz takdirde, ebediyyen birbirinizi sevmeyecek, düşmanla elbirlik savaşamayacaksınız. Göre göre ihtilafa düşeceksiniz. Ey kavm, bana karşı çıkardığnnız şu ihtilaf sakın ola başınıza, sizden öncekilerin maruz kaldığı belayı dolamasın!" dedi. İhtilalcilerin tazyikleri artınca, cuma gününe oruçlu olarak girdi. Gün biraz ilerleyince uyudu.Uyanınca:

"Şu anda rüyamda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı gördüm. Bana: "Akşam yanımızda iftarını yapacaksın" buyurdu" dedi.

O gün öldürüldü. Sonra Hz. Ali (radıyallahu anh) hutbe okumak üzere kalktı. Hamd ü senadan sonra:

"Ey insanlar, dedi, bana yaklaşın, gözlerinizi, kulaklarınızı dört açın. Şahsen ben ve sizler hepimizin fıtnenin içine düşmemizden korkuyorum. Fitne sırasında, hepimize gayret gerekecek." Devamla dedi ki:

"Allah bu ümmeti iki edeble terbiye etti: Kitap ve Sünnet. Bunların (tatbiki hususunda), sultan nezdinde gevşeklik olamaz. Öyle ise Allah'tan korkun, aranızdaki meseleleri halledin."

Hz. Ali (radıyallahu anh) bunları söyleyip minberden indi ve beytü'l-maldan arta kalan servete yönelerek Müslümanlar arasında taksim etti." Rezin ilavesidir, kaynağı bulunamamıştır.

1718 Hilafet ULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SEÇİMLERİ "Hasan Basri (rahimehullah) hazretleri anlatıyor:

"Hasan İbnu Ali, vallahi Hz. Muaviye (radıyallahu anhüma)'yi dağlar gibi büyük askeri birliklerle karşıladı. Bunun üzerine Amr İbnu'1-As, Hz. Muauiye ye:

"Ben vallahi, öyle askeri birlikler görüyorum ki, bunlar kendileri gibi (sayıca ve keyfıyetçe) akran olan birlikleri öldürmedikçe geri dönmezler" dedi. Muaviye de Amr (radıyallahu anh)'a -ki vallahi Hz. Muaviye bu iki adamın hayırlısıdır- şu cevabı verdi:

"Ey Amr, söyle bakalım! Şunlar (bizimkiler) öbürlerini, öbürleri de şunları öldürseler Müslümanların işlerini kim benim adıma yürütecek, kim kadınlarının, yetimlerinin bakımını benim adıma üzerine alacak?"

Sulh yapmak için, Kureyş'in Beni Abdişşems boyundan iki kişiyi yani Abdurrahman İbnu Semüre ve Abdullah İbnu Amir'i, Hz. Hasan (radıyallahu anh)'a gönderdi. Bunlara:

"Haydi, şu zata gidin, ona (sulh yapmak istediğimizi) söyleyin. (Hilafet arzusundan vazgeçmesini) taleb edin, (buna mukabil ne isterlerse) verin!" dedi. Bunlar Hz. Hasan (radıyallahu anh)'ın yanına gidip, huzuruna çıktılar. (Hz. Muaviye'nin tenbihine uygun olarak) konuştular. (Hilafeti Hz. Muaviyeye bırakması halinde ne isterse vereceğini) söylediler. Hz. Hasan (radıyallahu anh) onlara:

"Bizler Abdulmuttalib'in oğullarıyız. Beytu'l-maldan bir hissemiz var. Bu ümmet (ihtiyaç karşısında mal için) kanını israf etmeye başladı. (Beytu'1-maldan bize ayrılacak hisse nedir?)" dedi. Onlar:

"Hz. Muaviye size şunları teklif ediyor, hilafetten vazgeçmenizi taleb ediyor, mukabilinde ne istediğinizi soruyor" dediler. Hz. Hasan (radıyallahu anh):

"Sizin bu vaadlerinizi bize kim tekeffül edecek?" dedi. Elçiler:

"Sana biz tekeffül ediyor, garanti veriyoruz!" dediler. Hz. Hasan her ne talebte bulundu ise hepsine:

"Biz tekeffül ediyoruz!" diyerek teminat verdiler. Böylece Hz. Hasan, Hz. Muaviye (radıyallahu anhüma) ile sulh yaptı.

Hasan Basri demiştir ki:

"Ben Ebû Bekir (radıyallahu anh)'i işittim şöyle demişti: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı minberde gördüm, yanında Hz.Hasan İbnu Ali vardı. Bazan halka yöneliyor, bazan Hasan'a yöneliyor ve: "Şu oğlum, seyyiddir. Umulur ki, Allah bununla iki muazzam Müslüman orduyu sulha kavuşturacak" diyordu." Buhari, Sulh 9, Menakıb 25, Fedailu'l-Ashab 22, Fiten 20.

1719 Hul HUL' "Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Ciddi bir sebep olmadan, kocasından hul' yoluyla boşanan kadın, cennetin kokusunu alamaz."

Ebû Davud'un bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Hangi kadın zevcesinden boşanma taleb ederse..." Ebû Hüreyre'nin Nesai'de gelen bir rivayetinde: "Kocasından hul' suretiyle boşanan kadınlar (günahça) münafıklar gibidir" buyurulmuştur." Tirmizi,Talak 11, (1186,1187); Ebû Davud, Talak 18 (2226); Nesai, Talak 34, (6,168).

1720 Hul HUL' "İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Sabit İbnu Kays İbni Şemmas (radıyallahu anh)'ın hanımı Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek:

"Ben Sabit'i ahlak ve diyanetinden dolayı itab etmiyorum. Ancak İslam'da küfre düşmekten korkuyorum -bu sözüyle nefret ettiğini söylemek istedi-" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"(Mehir olarak aldığın) bahçesini iade eder misin?" diye sordu. Kadın:

"Evet!" deyince, Sabit'e:

"Bahçeyi al ve onu boşa!" dedi." Buhari, Talak 12; Nesai, Talak 34, (6,169); İbnu Mace, Talak 22, (2056).

1721 Hul HUL' "Nafi, Safiyye (radıyallahu anha)'nin bir azadlısından rivayet etmiştir: "Safıyye, kendine ait ne varsa hepsini vermek karşılığında kocasından ayrılmıştır da İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) bunu yadırgamamıştır." Muvatta, Talak 32, (2, 565).

1722 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Dua ibadetin kendisidir" buyurdular ve sonra şu ayeti okudular. (Mealen): "Rabbiniz: ''Bana dua edin ki size icabet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir" buyurdu." (Gafır 60)." Tirmizi, Tefsir, Gafir, (2973); Ebû Davud, Salat 358, (1479). Metin Tirmizi'ye aittir.

1723 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kaıları açılmış demektir. Allah'a taleb edilen (dünyevi şeylerden) Allah'ın en çok sevdiği afiyettir. Dua, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyle ise sizlere dua etmek gerekir. " Tirmizi, Daavat 112, (3542).

1724 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Ubade İbn's-Samit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Yeryüzünde, masiyet veya sıla-i rahmi koparıcı olmamak kaydıyla Allah'tan bir talepte bulunan bir Müslüman yoktur ki Allah ona dilediğini vermek veya ondan onun mislince bir günahı affetmek suretiyle icabet etmesin. " Tirmizi, Daavat 126, (3568).

1725 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Ebû'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûl-i Ekrem (aleyhissalatu vesselam), (bir gün) sordu:

"En hayırlı olan ve derecenizi en ziyade artıran, melikinizin yanında en temiz, sizin için gümüş ve altın paralar bağışlamaktan daha sevaplı, düşmanla karşılaşıp boyunlarını vurmanız veya boyunlarınızı vurmalarından sizin için daha hayırlı olan amelinizin hangisi olduğunu haber vereyim mi ?"

"Evet! Ey Allah'ın Resûlü!" dediler.

"Allah'ın zikridir!" buyurdu." Tirmizi, Daavat 6, (3374); Muvatta, Kur'an 24.

1726 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Allahu Teala hazretleri şöyle seslenir: "Beni bir gün zikreden veya bir makamda benden korkan kimseyi ateşten çıkarın!" Tirmizi, Cehennem 9, (2597).

1727 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Akşamdan (abdestli olarak) temizlik üzere zikrederek uyuyan ve geceleyin de uyanıp Allah'tan dünya ve ahiret için hàyır taleb eden hiç kimse yoktur ki Allah dilediğini vermesin." Ebû Davud, Edeb 105, (5042).

1728 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Bir kimse evine veya yatağına gir'ince hemen bir melek ve bir şeytan alelacele gelirler. Melek:

"Hayırla aç!" der. Şeytan da:

"Şerle aç!" der.

Adam, şayet (o sırada) Allah'ı zikrederse melek Şeytanı kovar ve onu korumaya başlar. Adam uykusundan uyanınca, melek ve şeytan aynı şeyi yine söylerler. Adam, şayet: "Nefsimi, ölümden sonra bana geri iade eden ve uykusunda öldürmeyen Allah hamdolsun. İzniyle yedi semayı arzın üzerine düşmekten alıkoyan Allah'a hamdolsun"dese bu kimse yatağından düşüp ölse şehit olur, kalkıp namaz kılsa faziletler içinde namaz kılmış olur." Rezin ilavesidir.

1729 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Allah'ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmail'in oğullarından dört tanesini azad etmemden daha sevgili gelir. Allah'ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batımına kadar oturmam dört kişi azad etmemden daha sevgili gelir." Ebû Davud, İlm 13, (3667).

1730 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına iner ve;

"Kim bana dua ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım" der. "

Rivayetin Müslim'deki bir vechi şöyle: "Allahu Teala gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verir. Ondan sonra yakın semaya inerek şöyle der:

"Melik benim, Melik benim. Kim bana dua edecek?" Buhari, Tevhid 35, Teheccüd 14, Daavat 13, Müslim,Salatu'1-Müsafırin 166, (758); Muvatta, Kur'an 30, (1,214); Tirmizi, Daavat 80, (3493); Ebû Davud, Salat 311, (1315).

1731 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Ebû Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Derdi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?"

"Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!" diye cevap verdi." Tirmizi, Daavat 80.

1732 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Ezanla kaamet arasında yapılan dua reddedilmez (mutlaka kabule mazhar olur.)"

"Öyleyse, dendi, "ey Allah'ın Resûlü, nasıl dua edelim?"

"Allah'tan, dedi, dünya ve ahiret için afıyet isteyin!" Ebû Davud, Salat 35, (521); Tirmizi, Salat 46, (216), Daavat 138, (3588, 3589).

1733 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"İki şey vardır, asla reddedilmezler: Ezan esnasında yapılan dua ile, insanlar birbirine girdikleri savaş sırasında yapılan dua." Muvatta, Nida 7, (1, 70); Ebû Davud, Cihad 41, (2540).

1734 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise (secdede) duayı çok yapın." Müslim, Salat 215, (482); Ebû Davud, Salat 152, (875).

1735 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Yine Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) anlatıyor:

"(Allah'ın kabul ettiği) üç müstecab dua vardır, bunların icabete mazhariyetleri hususunda hiç bir şekk yoktur. Mazlumun duası, müsafirin duası, babanın evladına duası." Tirmizi, Birr 7, (1906); Cennet 2, (2528), Daavat 139, (3592); Ebû Davud, Salat 364, (1536); İbnu Mace, Dua 11, (3862).

1736 Dua DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"İcabete mazhar olmada gaib kimsenin gaib kimse hakkında yaptığı duadan daha sür'atli olanı yoktur." Tirmizi, Birr 50, (1981), Ebû Davud, Salat 364, (1535); Müslim, Zikr 88, (2733); Buhari, Mezalim 9.

1737 Dua DUA EDENİN HEY'ETİ (DIŞ GÖRÜNÜŞÜ) "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) hazretleri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Duvaları örtmeyin. Kim kardeşinin mektubuna, onun izni olmadan bakarsa, tıpkı ateşe bakmış gibi olur. Allah'tan avuçlarımızın içiyle isteyin, sırtlarıyla istemeyin; duayı tamamlayınca avucunuzu yüzlerinize sürün." Ebû Davud, Salat 358, (1489,1490,1491).

1738 Dua DUA EDENİN HEY'ETİ (DIŞ GÖRÜNÜŞÜ) "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dua ederken ellerini öyle kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığını gördüm." Buhari, İstiska 21.

1739 Dua DUA EDENİN HEY'ETİ (DIŞ GÖRÜNÜŞÜ) "Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ellerini dua ederken kaldırınca, onları yüzlerine sürmedikçe geri bırakmazlardı." Tirmizi, Daavat 11, (3383).

1740 Dua DUA EDENİN HEY'ETİ (DIŞ GÖRÜNÜŞÜ) "Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Adamın biri iki parmağı ile dua ediyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"Birle! Birle!" diye müdahale etti." Tirmizi, Daavat 117, (3552); Nesai, Sehv 37, (3, 38).

1741 Dua DUA EDENİN HEY'ETİ (DIŞ GÖRÜNÜŞÜ) "Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı ne minberde ne de bir başka şey üzerinde dua yaparken ellerini uzattığını görmedim. Bilakis şöyle gördüm" dedi ve baş ve orta parmaklarını kapayıp şehadet parmağını açmış vaziyette işaret etti." Ebû Davud, Salat 230, (1105).

1742 Dua DUA EDENİN HEY'ETİ (DIŞ GÖRÜNÜŞÜ) "Hz. Selman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Rabbiniz hayiydir, kerimdir. Kulu dua ederek kendisine elini kaldırdığı zaman, O, ellerini boş çevirmekten istihya eder." Tirmizi, Daavat 118, (3551); Ebû Davud, Salat 358, (1488).

1743 Dua DUA EDENİN HEY'ETİ (DIŞ GÖRÜNÜŞÜ) "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlulla: (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Allah'a duayı, size icabet edeceğinden emin olarak yapın. Şunu bilin ki Allah celle şanuhu (bu inançla olmayan ve) gafletle (başka meşguliyetlerle) oyalanan kalbin duasını kabul etmez." Tirmizi, Daavat 66.(3474.)

1744 Dua DUANIN KEYFİYETİ "Fadale İbnu Ubeyd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dua eden bir adamın, dua sırasında Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e salat ve selam okumadığını görmüştü. Hemen:

"Bu kimse acele etti" buyurdu. Sonra adamı çağırıp:

"Biriniz dua ederken, Allahu Teala'ya hamd u sena ederek başlasın, sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e salat okusun, sonra da dilediğini istesin" buyurdu." Tirmizi, Daavat 66,(3473, 3475); Ebû Davud, Salat 358, (1481); Nesai, Sehv 48, (3, 44).

1745 Dua DUANIN KEYFİYETİ "Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Dua sema ile arz arasında durur. Bana salat okunmadıkça, Allah'a yükselmez. (Beni hayvanına binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salat okuyun.)"

Tirmizi, bunu Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e mevkuf olarak rivayet etmiştir. Rezin ise merfu olarak rivayet etmiştir." Tirmizi, Salat 352, (486).

1746 Dua DUANIN KEYFİYETİ "Hz. İbnu. Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer (radıyallahu anhüma) beraber otururlarken ben namaz kılıyordum. (Namazı bitirip) oturunca, Allah'a sena ile zikretmeye başladım ve arkasından Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a salat okuyarak devam ettim. Sanra kendim. için duada bulundum. (Bu tarzımı beğenmiş olacak ki) Hz. Peygaınber (aleyhissalatu vesselam);

"İşte!.İstediğin veriliyor. İşte! İstediğin veriliyor'' dedi." Tirmizi, Cum'a 64, (593).

1747 Dua DUANIN KEYFİYETİ "Hz. Übeyy İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) birisine dua edeceği vakit önce kendisine dua ederek başlardı." Tirmizi, Daavat, 10, (3382).

1748 Dua DUANIN KEYFİYETİ "Ebû Müsabbih el-Makrai, Ebû Züheyr en-Nümeyri (radıyallahu anh)'den naklen anlatıyor: "Bir gece Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraber çıktık., Derken bir adama rastlatdık. Sual (ve Allah'tan talep) hususunda çok ısrarlı idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu dinlemek üzere durakladı. Ve:

"Eğer (duayı) sonlandırırsa vacib oldu!" buyurdu. Kendisine:

"Ne ile sonlandırırsa ey Allah'ın Resûlü!" denildi.

"Amin ile" dedi, uzaklaştı. Adama:

"Ey fülan! duanı aminle tamamla ve de gözün aydın olsun!" dedi." Ebû Davud, Salat 172, (938).

1749 Dua DUANIN KEYFİYETİ "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Sizden biri dua edince "Ya Rabb! Dilersen beni affet! Ya Rabb dilersen bana rahmet et!" demesin. Bilakis, azimle (kesin bir üslubla) istesin, zira Allah Teala Hazretleri'ni kimse icbar edemez. " Buhari, Daavat 21, Tevhid 31; Müslim, Zikr 7, (2678-79); Muvatta, Kur'an 28 (1, 213); Tirmizi, Daavat 79 (3492); Ebû Davud, Salat 358, (1483); İbnu Mace, Dua 8, (3854).

1750 Dua DUANIN KEYFİYETİ "Ebû Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık. Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) (müdahele ederek):

"Nefislerinize karşı merhametli olun. Zira sizler, sağır birisine hitàb etmiyorsunuz, muhatabınız gaib de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olsanız) sizinle olan bir Zat'a, Allah'a hitab ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Zat, her birirıize, bineğinin boynundan daha yakındır" dedi." Buhari, Daavat 50, 67, Cihad 131, Meğazi 38, Kader 7, Tevhid 9; Müslim, Zikr 44, (2704);Tirmizi, Daavat 3, 59, (3371, 3457); Ebû Davud, Salat 361. (1526,1527.1528).

1751 Dua DUANIN KEYFİYETİ "Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir kimsenin: "Ya Rabbi, senden nimetin kemalini taleb ediyorum" dediğini işitmişti. Sordu:

"Nimetin kemali nedir?"

"Bu bir duadır, onunla dua edip, onunla hayır (çok mal) ümid ettim" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)

"Sordum, zira, nimetin kemali cennete girmektir, ateşten kurtulmaktır" dedi. Bir başkasının da şöyle dediğini işitti:

"Ey celal ve ikrab sahibi Rabbim!" hemen şunu söyledi:

"Duana icabet edilmiştir, (ne arzu ediyorsan) durma iste" Derken ,bir başkasının:

"Ya Rabbi senden sabır istiyorum!" dediğini işitmişti, ona da: "Allah'tan bela istedin, afiyet de iste!" dedi." Tirmizi, Daavat 99, (3524).

1752 Dua DUANIN KEYFİYETİ "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) özlü duaları tercih eder, diğerlerini bırakırdı." Ebû Davud, Salat 358, (1482).

1753 Dua DUANIN KEYFİYETİ "Hz. İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) duayı üç kere yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanırdı." Ebû Davud, Salat 361, (1524).

1754 Dua MÜTEFERRİK HADİSLER "Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyudular ki: "Acele etmediği müddetçe herbirinizin duasına icabet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: "Ben Rabbime dua ettim duamı kabul etmedi."

Müslim'in diğer bir rivayeti şöyledir: "Kul, günah taleb etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icabet görmeye (kabul edilmeye) devam eder."

Tirmizi'nin bir diğer rivayetinde şöyledir: "Allah'a dua eden herkese Allah icabet eder. Bu icabet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek süretiyle olur, yeter ki günah taleb etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun." Buhari, Daavat 22; Mislim, Zikr 92, (2735); Muvatta, Kur'an 29 (1, 213); Tirmizi, Daavat 145, (3602, 3603); Ebû Davud, Salat 358, (1484).

1755 Dua MÜTEFERRİK HADİSLER "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Nefslerinizin aleyhine dua etmeyin, çocuklarınızın aleyhine de dua etmeyin, hizmetçilerinizin aleyhine de dua etmeyin. Mallarınızın aleyhine de dua etmeyin. Ola ki, Allah'ın duaları kabul ettiyi saate rastgelir de, istediğiniz kabul ediliverir." Ebû Davud, Salat 362.(1532).

1756 Dua MÜTEFERRİK HADİSLER "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin." Tirmizi, Daavat 149, (3607, 3608).

1757 Dua MÜTEFERRİK HADİSLER "Ebû Hüreyre hazretleri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri kendisinden istemeyene gadap eder." Tirmizi, Daavat 3, (3370); İbnu Mace, Dua 1, (3827).

1758 Dua MÜTEFERRİK HADİSLER "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allahu Teala Hazretleri'nin fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. İbadetin en efdali de (dua edip) kurtuluşu beklemektir." Tirmizi, Daavat 126 (3566).

1759 Dua MÜTEFERRİK HADİSLER "Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir kadın: "Ey Allah'ın Resûlü, bana ve kocama dud ediver!" diye ricada bulunmuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz:

"Allah sana da, kocana da rahmet etsin!" diye dua buyurdu." Ebû Davud, Salat 363, (1533).

1760 Dua MÜTEFERRİK HADİSLER "Ebû'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kardeşinin gıyabında dua eden hiçbir mü'min yoktur ki melek de: "Bir misli de sana olsun" demesin."

Ebû Davud'un rivayetinde şu ziyade vardır: "Melekler: "Amin, bir misli de sana olsun!" derler." Müslim, Zikr 86, 88, (2732, 2783); Ebû Davud, Salat 364, (1534).

1761 Dua MÜTEFERRİK HADİSLER "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her kim, kendine zulmedene beddua ederse, ondan intikamını (dünyada) almış olur." Tirmizi, Daavat 115, (3547).

1762 Dua İSM-İ ÂZAM VE ESMÂ-İ HÜSNA DUALARI "Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), bir adamın şöyle söylediğini işitti: "Allah'ım, şehadet ettiğim şu hususlar sebebiyle senden talep ediyorum: Sen, kendisinden başka ilah olmayan Allah'sın, birsin, samedsin (hiçbir şeye ihtiyacın yok, her şey sana muhtaç), doğurmadın, doğmadın, bir eşin ve benzerin yoktur."

Bunun üzerine Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) buyurdular:

"Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a yemin olsun, bu kimse, Allah'tan İsm-i Azàmı adına talepte bulundu. Şunu bilin ki, kim İsm-i Azamla dua ederse Allah ona icabet eder, kim onunla talepde bulunursa (Allah ona dilediğini mutlaka) verir. " Tirmizi, Daavat 65, (3471); Ebû Davud, Salat 358, (1493).

1763 Dua İSM-İ ÂZAM VE ESMÂ-İ HÜSNA DUALARI "Mihcen İbnu'l-Edra' (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir adamın: "Ey Allah'ım, bir ve samed olan, doğurmayan ve doğurulmayan, eşi ve benzeri de olmayan Allah adıy-la senden istiyorum. Günahlarımı mağfıret et, sen Gafürsun, Rahimsin!" dediğini işitmişti, hemen şunu söyledi:

"O mağfiret edildi. O mağfıret edildi. O mağfiret edildi!" Ebû Davud, Salat 184, (985); Nesai, Sehv 57, (3, 52).

1764 Dua İSM-İ ÂZAM VE ESMÂ-İ HÜSNA DUALARI "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam şöyle dua etmişti: "Ey Allah'ım, hamdlerim sanadır, nimetleri veren sensin, senden başka ilah yoktur, Sen semavat ve arzın celal ve ikram sahibi yaratıcısısın, Hayy ve Kayyümsun (kainatı ayakta tutan hayat sahibisin.) Bu isimlerini şefaatçi yaparak senden istiyorum!"

(Bu duayı işiten) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sordu:

"Bu adam neyi vesile kılarak dua ediyor, biliyor musunuz?"

"Allah ve Resûlü daha iyi bilir`?"

"Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim ki, o Allah'a, İsm-i Azam'ı ile dua etti. O İsm-i Azam ki, onunla dua edilirse Allah icabet eder, onunla istenirse verir." Tirmizi, Daavat 109 (3538); Ebû Davud, Salat 358, (1495); Nesai, Sehv 57, (3, 52).

1765 Dua İSM-İ ÂZAM VE ESMÂ-İ HÜSNA DUALARI "Esma Bintu Yezid (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah'ın İsm-i Azam'ı şu iki ayettedir:

1- "İlahınız, tek olan ilahdır, ondan başka ilah yoktur. O Rahman ve Rahim'dir." (Bakara 163).

2- Al-i İmran süresinin baş kısmı: Elif Lam-Mim. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur, O Hayy ve Kayyümdur" (Al-i İmran 1-3)." Ebû Davud, Salat 358, (1496); Tirmizi Daavat 65, (3472).

1766 Dua İSM-İ ÂZAM VE ESMÂ-İ HÜSNA DUALARI "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlulah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları ezberlerse cennete girer. Allah tektir, teki sever."

Bir rivayette: "Kim o isimleri sayarsa cenntete girer" buyurmuştur. Buhari hadisi bu lafızla tahric etmiştir. Müslim'de "tek" kelimesi yoktur.

Tirmizi'nin rivayetinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Allah'ın isimlerini şöyle yazdı:

"O Allah ki O'nda başka ilah yoktur. Rahman'dır. Rahim'dir. E1-Meliku'l-Kuddûsu, es-Selamu, el-Mü'minu, el-Müheyminu, el-Azizu, el-Cebbaru, el-Mütekebbiru, el-Haliku, el-Bariu, el-Musavviru, el-Gaffaru, el-Kahharu, el-Vehhabu, er-Rezzaku, el-Fettahu, el-Alimu, el-Kabizu, el-Basitu, el-Hafidu, er-Rafiu, el-Muizzu, el-Müzillu, es-Semiu, el-Basiru, el-Hakemu, el-Adlu, el-Latifu, el-Habiru, el-Halimu, el-Azimu, el-Gafûru, eş-Şekûru, el-Aliyyu, eI-Kebiru, el-Hafizu, el-Mukitu, el-Hasibu, el-Celilu, el-Kerimu, er-Rakibu, el-Mucibu, el-Vasiu, el-Hakimu, el-Vedûdu, el-Mecidu, el-Baisu, eş-Şehidu, el-Hakku, el-Vekilu, el-Kaviyyu, el-Metinu, el-Veliyyu, el-Hamidu, el-Muhsi, el-Mubdiu, el-Muidu, el-Muhyi, el-Mümitu, el-Hayyu, el-Kayyûmu, el-Vacidu, el-Macidu, el-Vahidu, el-Ahadu, es-Samedu, el-Kadiru, el-Muktediru, el-Muahhiru, el-Evvelu, el-Ahiru, ez-Zahiru, el-Batinu, el-Vali, el-Müte'ali, el-Berru, et-Tevvabu, el-Müntekimu, el-Afuvvu, er-Raûfu, Maliku'l-Mülki, Zü'l-Celali ve'l-İkram, el-Muksitu, el-Camiu, el-Ganiyyu, el-Muğni, el-Mani', ed-Darru, en-Nafiu,en-Nûru, el-Hadi, el-Bediu, el-Baki, el-Varisu, er-Reşidu es-Sabüru."

İsimleri bu şekilde, sadece Tirmizi saymıştır" Buhari, Daavat 68; Müslim, Zikr 5, (2677); Tirmizi, Daavat 87, (3502).

1767 Dua ALLAH'IN GÜZEL İSİMLERİNİN ŞERHİ "El - Kuddûs: Ayıplardan temiz demektir.

es-Selam: Selam sahibi‚ yani herçeşit ayıptan selamette‚her türlü afetten beri demektir.

el-Mü’min: Kullarına va’dinde sadık olan demektir. Tasdik manasına olan imandan gelir. Yahut‚ kıyamet günü kullarına‚ azabına karşı garanti veren‚ güven veren demektir‚ bu mana eman’dan gelir.

el-Muheyyim: Şahid olan (görüp güzeten) demektir. Emin manasına geldiği de söylenmiştir. Aslı‚ müeymin’dir‚ ancak hemze‚ ha’ya kalbolmuştur. Keza er-Rakib ve el-Hafiz manasına geldiği de söylenmiştir.

el-Azizu: Kahreden‚ galebe çalan demektir. "İzzet"‚galebe çalmak manasına gelir.

el Cebbar: Mahlukatı mecbur eden; emir veya yasak her ne dilerse ona zorlayan demektir. Bu kelimenin‚ bütün mahlukatının fevkinde yücedir manasına geldiği de söylenmiştir.

el-Mütekebbir: Mahlukata ait sıfatlardan yüce‚ uzak manasına gelir. Ayrıca "Mahlukatından büyüklük taslayarak kendisiyle azamet yarışına kalkanlara büyüklüyünü gösteren ve onlara haddini bildiren manasına geldiği de söylenmiştir.Keza şu manaya geldiği de belirtilmiştir: "Mütekebbir" Allah’ın azametini ifade eden kibriya kelmesinden gelir‚ tezyifi bir mana taşıyan kibir kelimesinden gelmez.

el-Bariu: Mahlukatı‚ mevcut bir misale bakmaksızın‚ yoktan‚ örneksiz olarak yaratan manasına gelir. Bu kelime‚ öncelikle hayvanlar için kullanılır‚ diğer mahluklar için pek kullanılmaz. Hayvanlar dışındaki mahlukat hakkında nadiren kullanılır.

el-Müsavvir: Mahlukatı farklı sûretlerde yaratan" demektir. Tsvir lügat olarak hat ve şekil çizmek manasına gelir.

el-Gaffar: Kulların günahlarını tekrar tekrar affeden‚ manasına gelir. Gafr kelimesi‚ aslında setr (örtmek) ve kapatmak manalarına gelir. Allah Teala kullarının günahlarını affedici‚ onlar için cezayı terketmek sûretiyle (günahları) örtücüdür.

el-Fettah: Kulları arasında hakim demektir. Araplar, hakim iki hasmın (davalı-davacı) arasındaki ihtilafı çözdüğü zaman: "Hakim iki hasmın arasını fethetti" derler. Hükmetti, çözüme kavuşturdu manasında, hakime fatih dendiği de olmuştur. Mamafih "Kullarına rızk ve rahmet kapılarını açan", rızıklarından kapanmış olanları açan manasına da gelir.

el-Kabız: Kullarının rızkını lütfu ve hikmetiyle tutan manasına gelir.

el-Basıt: Kullarına rızkı açıp cûd ve rahmetiyle genişleten demektir. Böylece Cenab-ı Hakk, hem ihsan sahibi, hem de onu men edici olmaktadır.

el-Hafid: Cebbarları ve firavunları alçaltan demektir. Yani onları horlar ve değersiz kılar demektir.

er-Rafi': Velilerini, dostlarını yüeltir. Aziz kılar demektir. Böylece Allah, hem zelil hem de aziz kılıcı olmaktadır.

el-Hakem: Hakim demektir. Bu da hakikatı hükmetme yetkisi kendis ne verilen, ona gönderilen demek olur.

el-Adlu: Kendinde heva meyli olmayan, hükümde doğruluktan ayrılmayan cevre yer vermeyen manasına gelir. Aslında masdardır. Ancak adil makamında kullanılmıştır. Adil'den daha beliğdir, çünkü müsemma, fiilin kendisiyle isimlenmiştir.

el-Latifu: Arzunu sana rıfkla ulaştıran demektir. "Mahiyeti, idrak edilemeyecek kadar latif" manasına geldiği de söylenmiştir.

el-Habiru: Olanı ve olacağı bilen kimseye denir.

el-Gafûru: Bağışlamada mübalağa eden, çok bağışlayan demektir.

eş-Şekûru: Kullarını, salih fiilleri sebebiyle mükafatlandıran ve sevap veren demektir. Allah'ın kullarına şükrü, onlara mağfireti ve ibadetlerini kabul etmesidir.

el-Kebiru: Cela1 (büyüklük) ve şanının yüceliği sıfatlarını taşıyan kimsedir.

el-Mukitu: Muktedir demektir. Ayrıca, mahlukata gıdalarını veren manasına geldiği de söylenmiştir.

el-Hasibu: el-Kafi demektir. Muf'il manasında faildir, tıpkı mü'lim manasında elim gibi, hasib'in muhasib manasında kullanıldığı da söylenmiştir.

er-Rakibu: Kendisinden hiçbir şey gaib olmayan hafiz (muhafız) demektir.

el-Mucibu: Kullarının duasını kabul edip, icabet eden zat demektir.

el-Vasiu: Zenginliği, bütün fakrlar bürüyen; rahmeti herşeyi kuşatan demektir.

el-Vedûdu: el-Vedd (sevgi) kelimesinden mef'û1 manasında feûl'dür. Allah Teala Mevdûd'dur. Çok sevilir. Yani velilerinin kalbinde sevgilidir. Veya fail manasında feûldür. Yani Allah Teala salih kullarını sever, bu da "onlardan razı olur" demektir.

el-Mecidu: Keremi geniş olan demektir. Şerif manasını taşıdığı da söylenmiştir.

el-Baisu: Mahlukatı, ölümden sonra kıyamet günü yeniden diriltir demektir.

eş-Şehidu: Kendisinden hiçbir şey gaib olmayan kimse demektir. Şahid ve şehid aynı manada kullanılır, tıpkı alim ve alim kelimeleri gibi. Mana şöyledir: Allah, (her yerde) hazırdır. Eşyayı müşahede edip her an görür.

el-Hakku: Varlığı ve vücudu gerçek olan demektir.

el-Vekilu: Kulların rızıklarına kefil demektir. Hakikat şudur: Kendisine tevkil edilmiş olanı işinde müstakil söz sahibi olmaktır. Bu hususta şu ayet hatırlanabilir: "(Dediler ki) Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" (A1-i İmran 173).

el-Kaviyyu: el-Kadir (güçlü) demektir. Ayrıca: "Kudreti ve kuvveti tam, O'nu hiçbir şey aciz kılamaz" manasına da gelir.

el-Metinu: Şedid ve kavi olup, hiçbir fiilinde meşakkatle karşılaşmayan demektir.

el-Veliyyu: Nasır (yardımcı) demektir. Ayrıca: "İşlerin kendisiyle yürüdüğü mütevelli, yetimin velisi gibi" diye de açıklanmıştır.

el-Hamidu: Fiiliyle hamde hak kazanan mahmûd kimsedir. Bu kelime mef'ûl manasında faildir.

el-Muhsi: İlmiyle herşeyi sayan, nazarından büyük veya küçük hiçbir şey kaçmayan kimse demektir.

el-Mübdiu: Eşyayı yoktan ilk defa var eden, yaratan demektir.

el-Muidu: Mahlukatı hayattan sonra tekrar ölüme, öldükten sonra da tekrar hayata iade eden kimse demektir.

el-Vacidu: Fakirliğe düşmeyen zengin demektir. Bu kelime, gına demek olan cide kökünden gelir.

el-Vahidu: Tek başına devam eden, yanında bir başkası olmayan ferd'dir. Ayrıca, şerik ve arkadaşı olmayan kimse manas da mevcuttur.

El-Ahadu: Ferd demektir. Ahad ile vahid arasındaki farka gelince, ahad, kendisiyle bir başka adedin zikredilmesini men edecek bir yapıya sahiptir. Kelime hem müzekker, hem de müennestir. "Bana kimse (ahad) gelmedi derken, gelmeyen hem erkektir, hem de kadındır." Vahid'e gelince bu sayıların ilki olarak vazedilmiştir: "Bana halktan biri (vahid) geldi" denir ama, "Bana haktan kimse (ahad) geldi" denmez. Vahid, emsal ve naziri kabûl etmeyen bir mana üzere bina edilmiştir. Ahad ise ifrad ve arkadaşlardan yalnızlık üzere bina edilmiştir. Öyle ise, vahid, zat itibariyle münferiddir, ahad ise mana itibariyle münferiddir.

es-Samedu: İhtiyaçlarını temin etmek üzere, halkın kendisine başvurduğu efendidir. Yani halkın kendisine yöneldiği kimsedir.

el-Muktediru: Kudret kökünden müfteil babındandır. Kadir'den daha öte bir güçlülük ifade eder.

el-Mukaddimu: Eşyayı takdim edip, yerli yerine koyan demektir.

el-Muahhiru: Eşyayı yerlerine te'hir eden demektir. Kim takdime hak kazanırsa ona takdim eder, kim de te'hire hak kazanırsa ona da te'hir eder.

el-Evvelu: Bütün eşyadan önce var olan demektir.

el-Ahiru: Bütün eşyadan sonra baki kalacak olan demektir.

ez-Zahiru: Herşeyin üstünde zahir olan ve onların üstüne çıkan şey demektir.

el-Batınu: Mahlukatın nazarlarından gizlenen demektir.

el-Vali: Eşyanın maliki ve onlarda tasarruf eden demektir.

el-Müteali: Mahlukatın sıfatlarından münezzeh olan, bu sıfatların biriyle muttasıf olmaktan yüce ve ali olan.

el-Berru: Katından gelen bir iyilik ve lütufla, kullarına karşı merhametli, şefkatli demektir.

el-Müntakimu: Dilediğine ceza vermede şiddetli davranan demektir. Nekame kökünden müfteil babında bir kelimedir. Nekame, hoşnudsuzluğun öfke ve nefret derecesine ulaşmasıdır.

el-Afuvvu: Afv'dan feûl babında bir kelimedir. Bu bab mübalağa ifade eder. Öyle ise mana: "Günahları çokça bağışlayan" dcmek olur.

er-Raûfu: Katından gelen bir re'fetle (şefkatle) kullarına merhametli ve şefkatli olan demektir. Re'fetle rahmet arasındaki farka gelince; rahmet bazan maslahat gereği istemeyerek de olabilir. Re'fet isteksiz olmaz, isteyerek olur.

Zü'l-Celal: Celal, celil'in masdarıdır. Celal, celalet, nihayet derecede büyüklük, azamet demektir. Zü'l-Celal büyüklük sahibi olan manasına gelir.

el-Muksidu: Hükmünde adil, demektir. Ef'àl babında adaletli oldu manasına olan bu kelime, sülasi aslında zulmetti manasına gelir. Nitekim kasıt; cevreden, zalim demektir.

el-Camiu: Kıyamet günü mahlukatı toplayan demektir.

el-Maniu: Dostlarını, başkalarının eziyetinden koruyan yardımcı demektir.

en-Nûru: Körlüğü olanları nuruyla görür kılan, dalalette olanları da hidayetiyle irşad eden demektir.

el-Varisu: Mahlukatın yok olmasından sonra da baki kalan demektir.

er-Reşidu: Mahlukata maslahatların gösteren demektir.

es-Sabûru: Asilerden intikam almada acele etmeyen, cezalandırmayı belli bir müddet te'hir eden demektir. Allah'ın sıfatı olarak sabûr'un manası halim'in manasına yakındır. Ancak ikisi arasında şöyle bir fark vardır: Sabûr sıfatında cezanın mutlaka olacağını beklemeyebilirler. Ancak halim sıfatıyla Allah'ın cezasına kesin nazarıyla bakarlar.

Allah inkarcıların söylediklerinden münezzeh ve mukaddestir, uludur, yücedir."

1768 Dua NAMAZ DUALARI "Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaz için tahrime tekbirini alınca kıraate geçmezden önce bir müddet süküt buyurmuştur. Ben:

"Ey Allah'ın Resûlü, dedim, anam babam sana feda olsun, tekbir ile kıraat arasındaki süküt esnasında ne okuyorsunuz?" Bana şu cevabı verdi:

"Ey Allahım, beni hatalarımdan öyle temizle ki, kirden paklanan be-yaz elbise gibi olayım. Allahım beni, hatalarımdan su, kar ve dolu ile yıka" diyorum."

Ebû Davud, Nesai (ve Buhari'nin) rivayetlerinin başında şu ziyade vardır: "Allahım, benimle hatalarımın arasını doğu ile batının arası gibi uzak kıl," Buhari, Ezan 89; Müslim, Mesacid 147, (598); Ebû Davud, Salat 123, (781); Nesai, İftitah 15, (2,128,129).

1769 Dua NAMAZ DUALARI "İbnu Ömer (radyallahu anhuma) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte namaz kılarken, cemaatten biri aniden:

"Allahu ekber kebira, velhamdü lillahi kesira, subhanallahi bükraten ve asila (Allah, büyükte büyüktür, Allah'a hamdimiz çoktur, sabah akşam tesbihimiz Allah'adır!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz:

"Bu sözleri kim söyledi?" diye sordu. Söyleyen adam:

"Ben, ey Allah'ın Resûlü" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesellam) efendimiz:"

"O sözler hoşuma gitti. Sema kapıları onlara açıldı" buyurdu. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) der ki: "Söylediği günden beri o zikri okumayı hiç terketmedim."

Nesai, bir rivayette şu ziyadede bulunmuştur: "On iki adet meleğin, bu sözleri (yükseltmek üzere) koşuştuklarını gördüm." Müslim, Mesacid 150, (601); Tirmizi, Daavat 137, (3586); Nesai İftitah 8, (2,125).

1770 Dua NAMAZ DUALARI "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaz kılarken nefes nefese bir adam geldi ve:

"Allahu ekber, Elhamdü lillahi hamden kesiran tayyiben mubareken fihi. (Allah büyüktür, çok temiz ve mübarek hamdler Allah'adır!)" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazı bitirince:

"Şu kelimeleri hanginiz söyledi?" diye sordu. Cemaat bir müddet sessiz kaldı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):

"(Kim söylediyse çekinmesin, benim desin), Zira fena bir şey söylemiş değil)" dedi. Bunun üzerine adam:

"Ben, ey Allah'ın Resûlü!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da:

"Ben on iki melek gördüm. Her biri, bu kelimeleri (Allah'ın huzuruna) kendisi yükseltmek için koşuşmuşlardı." Müslim, Mesacid 149, (600); Ebû Davud, Salat 121, (763): Nesai, İftitah 19, (2,132,133).

1771 Dua NAMAZ DUALARI "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaza başlarken tekbir getirir, sonra (bazan) şunu okurdu: "İnne salati ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi Rabbi'l-alemin. La şerike lehu ve bi-zalike ümirtü ve ene evvelü'l-müslimin. Allahümmehdini li-ahseni'l a'mali ve ahseni'l-ahlaki. La yehdi li-ahseniha illa ente. Ve kıni seyyie'l-a'mal ve seyyie'l-ahlak. La yaki seyyieha illa ente. (Namazım, ibadetim hayatım ve ölümüm alemlerin Şeriksiz Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum. Ben bu emre teslim olanların ilkiyim. Ey Allah'ım, beni amellerin ve ahlakın en iyisine sevket. Bunların en iyisine senden başka sevkeden yoktur. Beni kötü amellerden ve kötü ahlaktan koru, bunların kötülerinden ancak sen korursun." Nesai, İftitah 16, (2,129).

1772 Dua NAMAZ DUALARI "Muhammed İbnu Mesleme (radıyallahu anh)anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) nafile namaz kılmak için kalktığı vakit (bazan) şunu okurdu:

"Allahu ekber veccehtü vechiye li'llezi fatara's-Semavati ve'1-arza hani-fen müslimen ve ma ene mine'l-müşrikin... (Allah büyüktür. Yüzümü Ha-nif ve Müslüman olarak semavat ve arzı yaratan Allah a yönelttim. Ben müşriklerden değilim). . . ")

Devamını Hz. Cabir (radıyallahu anh)'in rivayetinde olduğu şekilde zikretti. Sonra şunu okudu:

"Allahümme ente'l-Meliku. La ilahe illa ente sübhaneke ve bihamdike Allahım (kainatın gerçek) Meliki sensin. Senden başka ilah yoktur. Seni hamdinle takdis ederim]. " Sonra kıraata geçti." Nesai, İftitah 17, (2,131).

1773 Dua NAMAZ DUALARI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaza (iftitah tekbiri ile) başlayınca şunu okurdu:

"Subhaneke Allahümme ve bi-hamdike ve tebarekesmüke ve teala ceddüke ve la ilahe gayruke. (Allah'ım seni her çeşit noksan sıfatlardan takdis ederim, hamdim sanadır. Senin ismin mübarek, azametin yücedir, senden başka ilah da yoktur)." Tirmizi, Salat 179, (243); Ebû Davud, Salat 122, (776); İbnu Mace, İkameti's-Salat 1, (804).

1774 Dua RÜKÜ VE SECDELERDE OKUNACAK DUALAR "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, ben rükü ue secde halinde Kur'an okumaktan men edildim. Öyleyse rüküda Rabb Teala'yı tazim edin, secdede ise dua etmeye gayret edin, (zira secdede iken yaptığınız dua) icabet edilmeye Iayıktır." Müslim, Salat 207 (479); Ebu Davud, Salat 152, (876); Nesai, İftitah 98, (2,189).

1775 Dua RÜKÜ VE SECDELERDE OKUNACAK DUALAR "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), secdelerinde şunları söylerdi: "Allahümmağfirli zenbi küllehu, dıkkahu ve cüllehu, evvelehu ve ahirehu, sırrahu ve alaniyyetehu. (Allahım! Büyük-küçük birinci sonuncu, gizli-açik, bütün günahlarımı mağfiret buyur. " Müslim, Salat 216, (483); Ebu Davud, Salat 152, (878).

1776 Dua RÜKÜ VE SECDELERDE OKUNACAK DUALAR "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resullulah (aleyhissalatu vesselam) rüküsunda ve secdelerinde şu duayı çokca okurdu:

"Sübhanekallahümme Rabbena ve bi-hamdike, Allahümmağfirli. (Allah'ım, seni takdis ve tenzih ederim. Rabbimiz! Takdisimiz hamdinledir. Ey Allahım, beni mağfiret et.)" Bu duayı okumakla Kur'an'a yani Kur'an'ın: "Rabbini hamd ile tesbih et" (Nasr 3) ayetineuyuyordu."

Müslim, Ebu Davud ve Nesai'de gelen bir rivayette şöyle denir: "Resüllullah (aleyhissalatu vesselam) rükü ve secdesinde şöyle derdi: "Subbühun kuddüsün Rabbü'l-melaiketi ver-Rühi, (Münezzehsin, mükaddessin, meleklerin ve Ruh'un Rabbisin)"." Buhari, Ezan 123, 139, Meğazi 50, Tefsir, İzacae nasrullahi ve'l-Feth; Müslim, Salat 217, (484); Ebu Davud, Salat 152, (877); Nesai, İftitah 153, (2, 219).

1777 Dua RÜKÜ VE SECDELERDE OKUNACAK DUALAR "Muvatta, Tirmizi ve Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı yatakta kaybettim ve araştırdım, derken elim ayağının altına rastladı. Secdede idi ve: "Allahümme inni eüzu bi-rızake min sahtike ve eüzu bi-muafatike min ukübetike ve eüzu bike minke La uhsi senaen aleyke. Ente kema esneyte ala nefsike. (Allahım! Senin rızanı şefaatçi kılarak öfkenden sana sığınıyorum. Affını şefaatçi yaparak cezandan sana sığınıyorum. Senden de sana sığınıyorum. Sana layık olduğun senayı yapamam. Sen kendini sena ettiğin gibisin)" diyordu." Muvatta, Tirmizi ve Ebu Davud

1778 Dua RÜKÜ VE SECDELERDE OKUNACAK DUALAR "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden biri rükü edince üç kere "Sübhane rabbiyel azim (Büyük Rabbim (her çeşit kusurdan) münezzehdir" desin. Bu, en az miktardir. Secde yapınca da üç kere "Sübhane Rabbiye'l a'la (Ulu Rabbim (her çeşit kusurdan) münezzehdir" desin. Bu da en az miktardır." Ebu Davud, Salat 154, (886); Tirmizi, Salat 194, (261).

1779 Dua RÜKÜ VE SECDELERDE OKUNACAK DUALAR "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), rükü yaptığı zaman: "AIIahümme Ieke reka'tu ve bike amentü ve leke eslemtü ve aleyke tevekkeltü ente Rabbiye, haşaa sem'i ve basari ve Iahmi ve demi ve izami IiIIahi Ràbbi'I-alemin. (Ey AIIahım sana rükü yapıyorum, sana inandım, sana teslim oldum, sana tevekkül ettim. Sen Rabbimsin, kulağım, gözüm, etim, kanım ve kemiklerim AIemIerin Rabbi olan Allah önünde haşyette, tezeIIüIdedir." Nesai, İftitah 104, (2,192). Bu rivayet Müslim'de gelen uzun bir rivayetin bir parçasıdır (Salatu'l-Müsafirin) 201, (771).

1780 Dua RÜKÜ VE SECDELERDE OKUNACAK DUALAR "İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sırtını rüküdan kaldırdığı zaman: "SemiaIlahu Iimen hamideh, Allahümme Rabbena Ieke'I-hamdü mil'es-semavati ve miI'eI-arzi ve miI'e ma şi'te min şey'in ba'du. (AIIah, kendisine hamd edeni işitir. Ey AIIahım, ey Rabbimiz, semalar dolusu, arz dolusu ve bunlardan başka istediğin her şey dolusu hamdler sana olsun" Müslim, Salat 204, (476); Ebu Davud, Salat 144, (846).

1781 Dua RÜKÜ VE SECDELERDE OKUNACAK DUALAR "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) iki secde arasında: "Allahümme'ğfir li ve'rhamni, ve'cbürni, ve'hdini ve'rzukni. (Allahım bana mağfiret et, merhamet et, beni zengin kıl, bana hidayet ver, bana rızık ver) derdi"." Ebu Davud, Salat 145, (850); Tirmizi, Salat 211, (284); İbnu Mace, Salat 23, (898).

1782 Dua RÜKÜ VE SECDELERDE OKUNACAK DUALAR "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) secde ettiği vakit şöyle dua okurdu: "Allahım sana secde ettim, sana inandım, sana teslim oldum. Yüzüm de, kendisini yaratıp şekillendiren, ona kulak, göz takan yaratanına secde etmiştir. Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir" (Hacc 14).

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın teşehhüdle selam arasında okuduğu en son duası: "Allahümmağfir Ii ma kaddemtü ve ma ahhartü ve ma esrertü ve ma a'Ientü ve maesreftü ve ma ente a'Iemu bihi minni ente'I-mukaddim ve ente'I-muahhir. La ilahe illa ente. (Allahım, geçmiş ömrümde yaptıklarımı, gelecekte yapacaklarımı, gizli işlediklerimi, aleni yaptıklarımı, israflarımı, benim bilmediğim fakat senin bildiğin kusurlarımı affet. İlerleten sen, gerileten de sensin, senden başka ilah yoktur)"." Müslim, Salatul-Müsafirin 201, (771), Tirmizi, Daavat 32, (3417, 3418, 3419); Ebu Davud, Salat 121, (760); Nesai, İftitah 17, (2,130).

1783 Dua RÜKÜ VE SECDELERDE OKUNACAK DUALAR "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) gelerek:

"Bana namazda okuyacağım bir dua öğret" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu duayı okumasını söyledi:

"Allahümme inni zalemtü nefsi zulmen kesiran ue la yağfiru z-zünübe illa ente fà'ğfir li mağfireten min indike verhamni inneke ente'l-ğàfüru'r-rahim. (Allahım ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen affedersin. Öyle ise beni, şanına layık bir mağfiretIe bağışla, bana merhamet et. Sen affedici ve merhamet edicisin"." Buhari, Sıfatu's-Salat 149, Daavat 17, Tevhid 9; Müslim, Zikr 48, (2705); Tirmizi, Daavat 98, (3521); Nesai, Sehiv 58, (3, 53).

1784 Dua TEŞEHHUDDEN SONRA OKUNACAK DUA "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) hazretleri anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) teşehhüdden sonra şunu okurdu: "Allahümme inni eüzu bike min azabi cehennem ve eüzu bike min azabi'I-kabri ve eüzu bike min fitneti'd-Deccal ve eüzu bike min fitneti'I-mahya ve'I-memat. (AIIahım, ben cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım. Deccal fitnesinden de sana sığınırım, hayat ve ölüm fitnesinden de sana sığınırım)"." Ebu Davud, Salat 184, (984).

1785 Dua SELAMDAN SONRA OKUNACAK DUA "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim: "AlIahım! Senden, katından vereceğin öyIe bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kamil iman, dışıma amel-i salih, amellerime temizlik ve ihlas verir, rızana uygun istikameti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.

Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.

Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunIa kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhàr olan) şühedaya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!

Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Ràhmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifayab kilan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helake davetten, kabir azabindan korumanı diliyorum.

Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlukatindan birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey alemlerin Rabbi, onun husülü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.

Ey Allahım! Ey (Kur'an gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sahibi! Kafirler için cehennem vaadettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-i kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)

Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidayete ermiş hidayet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhalefet edene, senin ona olan adavetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz.

Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.

Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy!

Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenleri de kuşatacak) bir nur daha ver!

İzzeti bürünmüş, onu kendine alem yapmış olan Zat münezzehtir. Büyüklüğü bürünmüş ve bu sebeple kullarına ikramı bol yapmış olan Zat münezzehtir. Tesbih ve takdis sadece kendine layık olan Zat münezzehtir. Fazl ve nimetler sahibi Zàt münezzehtir. Azamet ve kerem sahibi Zat münezzehtir. Celal ve ikram sahibi Zat münezzehtir." Tirmizi, Daavat 30, (3415).

1786 Dua SELAMDAN SONRA OKUNACAK DUA "Hz. Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) selam verip (namazdan çıkınca) üç kere istiğfarda bulunup: "Allahümme entes-selam ve minke's-seIam tebarekte ve tealeyte ya ze'l-celali ve'I-ikram. (Allahım sen selamsın. Selàmet de sendendir. Ey celal ve ikram sahibi sen münezzehsin, sen yücesin)" derdi." Müslim, Mesacid 135, (591); Tirmizi, Salat 224, (300); Ebu Davud, Salat 360 (1513); Nesai, Sehv 80, (3, 68).

1787 Dua SELAMDAN SONRA OKUNACAK DUA "Kà'a İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) duyurdular ki: "Namazın takipçileri (muakkibat) var. Onları her namazın peşinden söyleyenler -veya yapanlar- (cennet ve mükafaat hususunda) hüsrana uğramazlar. Bunlar otuz üç adet tesbih, otuz üç adet tahmid, otuzdört adet tekbir'dir".

Nesai'nin Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh)'ten yaptığı bir rivayette şöyle denmektedir: "Bu emredildiği zaman Ensar'dan bir adam rüyasında görür ki bir kimse: "Bunu yirmi beş yapın, tehlili de ilave edin" demektedir. Sabah olunca bunu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'aanlattı. Efendimiz : "Söylendiği şekilde yapın!" buyurdu"." Müslim, Mesacid 144, (596); Tirmizi Daavat 25, (3409); Nesai, 91, (3, 75).

1788 Dua SELAMDAN SONRA OKUNACAK DUA "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim sabah namazının arkasından yüz kere tesbihde ve yüz kere tehlilde bulunursa, deniz köpüğü gibi çok bile olsa günahları affedilir"." Nesai, Sehv 95, (3, 79).

1789 Dua SELAMDAN SONRA OKUNACAK DUA "Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) her namazın arkasından muavvizatı okumamı emretti." Ebu Davud, Salat 361, (1523); Nesai, Sehv (79, (3, 68).

1790 Dua TEHECCÜD NAMAZI ESNASINDA DUA "Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) teheccüt namazı kılmak üzere geceleyin kalkınca şu duayı okurdu: "AIIahım, Rabbimiz! Hamdler sanadır. Sen arz ve semavatin ve onlarda bulunanIarın kayyumu ve ayakta tutanısın, hamdler yalnızca senin içindir. Sen semavat ve arzın ve onlarda bulunanların nûrusun, hamdler yalnızca sanadır. Sen haksın, va'din de haktır. Sana kavuşmak haktır, sözün haktır. Cennet haktır, cehennem de haktır. Peygamberler hàktır, Muhammed (aleyhissalatu vesselam) de haktır. Kıyamet de haktır.

AIIahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim. Sana yöneldim. Hasmına karşı senin (bürhanın) iIe dava açtım. Hakkımı aramada senin hakemliğine başvurdum. Önden gönderdiğim ve arkada bıraktığım hatalarımı affet. Gizli işlediğim, aleni yaptığım, benim bilmediğim, senin benden daha iyi bildiğin hatalarımı da affet! İlerleten sen, gerileten de sensin. Senden başka ilah yoktur"." Buhari, Teheccüt 1, Daavat 10 Tevhid 8, 24, 35; Müslim, Salatu'l-Müsafirin 199, (769); Muvatta, Kur'an 34, (1, 215, 216); Tirmizi, Daavat 29, (3414); Ebu Davud, Salat 121, (771); Nesai, Kıyamu'l-Leyl 9, (3, 209, 210).)

1791 Dua AKŞAM VE SABAH YAPILACAK DUALAR "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) akşam olunca şu duayı okurdu:

"Elhamdulillah geceye erdik. Mülk de, Allah için geceye erdi. AIlah'tan başka ilah yoktur. Tektir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamdler 0'nàdır, O, her şeye kadirdir. Rabbim! Bu gecede olacak hayrı, bundan sonra olacak hayrı senden taleb ediyorum. Bu gecede olacak şerden ve bundan sonra olacak şerlerden sana sığınıyorum. Ràbbim! TembeIlikten yaşlılığın kötülüklerinden sana sığınıyorum. Rabbim! Cehennem azabından, kabir azabından sana sığınıyorum!"

İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) devamla, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sabah olunca şu duayı okuduğunu söyledi:

"ElhamduIiIIah sabaha erdik. Mülk de AIIah için sabaha erdi." Müslim, Zikr 75, (2723); Tirmizi, Daavat 13, (3387); Ebu Davud, Edeb 110, (5071).

1792 Dua AKŞAM VE SABAH YAPILACAK DUALAR "Ebu Selam, Hz. Enes (radıyallahu anh)'ten naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: "Kim akşama ve sabaha erdiği zaman: "Rabb olarak Allah, din olarak İslam'a, resül olarak Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'e razı olduk" derse onu razı etmek de Allah üzerine bir hak olmuştur".

Rezin bu duaya: "Kıyamet günü" ifadesini ilave etmiştir." Ebu Davud, Edeb 110, (5072) İbnu Mace, Dua 14, (3870).

1793 Dua AKŞAM VE SABAH YAPILACAK DUALAR "Abdullah İbnu Gannam el-Beyazi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim sabaha erdiği zaman: "Allahım, benimle veya mahlukatından herhangi biriyle hangi nimet sabaha ermişse bu sendendir. Sen birsin, ortağın yoktur, hamdler sanadır, şükür sanadır" derse, o günkü şükür borcunu ödemiştir. Kim de aynı şeyler akşama erince söylerse o da o geceki şükür borcunu eda eder." Ebu Davud, Edeb 110, (5073).

1794 Dua UYUMA VE UYANMA DUALARI "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yatağına girdiği zaman şu duayı okurdu: "Bize yedirip içiren, ihtiyaçlarımız görüp bizi barındıran AIIah'a hamdolsun. İhtiyacını görecek, barınak verecek kimsesi olmayan niceleri var!" Müslim, Zikr 64, (2715); Tirmizi, Daavat 16, (3393); Ebu Davud, Edeb 107, (5053).

1795 Dua UYUMA VE UYANMA DUALARI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn'i ve Kul hüvallahu ahad'i okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi"." Buhari Fedailu'l-Kur'an 14, Tıbb, 39, Daavat 12; Müslim, Selam 50, (2192); Muvatta, Ayn 15, (2, 942); Tirmizi, Daavat 21, (3399); Ebu Davud, Tıbb 19, (3902).

1796 Dua UYUMA VE UYANMA DUALARI "Hz. Huzeyfe İbnu'l-Yeman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yatağına girince şu duayı okurdu:

"Allahım! Senin adınla hayat bulur, senin adınla ölürüm".

Sabah olunca da şu duayı okurdu:

"Bizi öldürdükten sonra tekrar hayat veren AlIah'a hamdolsun!. Zaten dönüşümüz de O'nadır"." Buhari, Daavat 7, 8, 16, Tevhid 13; Tirmizi, Daavat 29, (3413); Ebu Davud, Edeb 177, (5049).

1797 Dua UYUMA VE UYANMA DUALARI "Hz. Bera (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Yatağına girdiğin zaman şu duayı oku: "Allahım nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işlerimi sana emanet ettim sırtımı sana dayadım. Senin rahmetinden ümitvarım, gazabından da korkuyorum. Senin ikabına karşı, senden başka ne melce var, ne de kurtarıcı. İndirdiğin Kitab'a, gönderdiğin Peygamber (aleyhissalatu uesselam)'e imàn ettim"

"Eğer bunu okuduğun gece ölecek olursan fıtrat üzere ölmüş olursun. Şayet sabaha erersen hayır bulursun."

Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Resûlullah (àleyhissalatu vesselam), uyumak isteyince sağ yanı üzerine dayanır ve şöyle dua ederdi: "Allàhım! Kullarını topladığın -veya yeniden dirilttiğin- gün, beni azabından koru"." Buhare, Daavat 7, 9; Tevhid 34; Müslim, Zikr 56, (2710); Tirmizi, Daavat 76, (3391); Ebu Davud, Edeb 107, (5046, 5047, 5048).

1798 Dua UYUMA VE UYANMA DUALARI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) geceleyin uyanınca şu duayı okurdu: "Allahım! Seni hamdinle tenzih ederim, Senden başka ilah yoktur. Günahım için affını dilerim, rahmetini taleb ederim. Allahım ilmimi artır, bana hidayet verdikten sonra kalbimi saptırma. Katından bana rahmet lutfet. Sen lutfedenlerin en cömerdisin"." Ebu Davud, Edeb 108, (5061).

1799 Dua UYUMA VE UYANMA DUALARI "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yatacağı sırada şu duayı okurdu:

"Allahım, kerim olan Zat'ın adına, eksiği olmayan kelimelerin adına, alınlarından tutmuş olduğun hayvanların şerrinden sana sığınırım. Allahım sen borcu giderir günahı kaldırırsın. Allahım senin ordun mağlub edilemez, và'dine muhalefet edilemez. Servet sahibine serveti fayda etmez, servet sendendir. Allahım seni hamdinle tesbih ederim"." Ebu Davud, Ebed 107, (5052).

1800 Dua UYUMA VE UYANMA DUALARI "Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün, Halid İbnu Velid el-Mahzumi (radıyallahu anh):

"Ey Allah'ın Resülü, bu gece hiç uyuyamadım" diye Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e yakındı.

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu tavsiyede bulundu:

"Yatağına girdinmi şu duayı oku: "Ey yedi kat semanın ve onların gölgelediklerinin Rabbi, ey arzların ve onların taşıdıklarının Rabbi, ey şeytanların ve onların azdırdıklarının Rabbi! Bütün bu mahlükatının şerrine karşı, bana himayekar oI! 0l ki hiç birisi, üzerime ani çullanmasın, saldırmàsın. Senin koruduğun aziz olur. Senin övgün yücedir, senden başka ilah da yoktur, ilah olarak sadece sen varsın." Tirmizi, Daavat 96, (3518).

1801 Dua UYUMA VE UYANMA DUALARI "İmam Malik'ten rivayete göre, ona şu haber ulaşmıştır: "Halid İbnu'l-Velid (radıyallahu anh), Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e:

"Ben uykuda iken korkutuluyorum. (Ne yapmamı tavsiye buyurursunuz?)" diye sordu. Ona şu tavsiyede bulundu:

"Allah'ın eksiksiz, tam olan kelimeleri ile O'nun gadabından, ikabından, kullarının şerrinden, şeytanların vesveselerinden ve (beni kötülüğe atan) beraberliklerinden AIlah'a sığınırım! de!"." Muvatta, Şi'r 9, (2, 950).

1802 Dua EVDEN ÇIKIŞ VE EVE GİRİŞ DUALARI "Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) evinden çıktığı zaman şu duayı okurdu: "Allah'ın adıyla Allah'a tevekkül ettim. AIIahım! zillete düşmekten, dalalete düşmekten, zulme uğramaktan, cahillikten, hakkımızda cehalete düşülmüş olmasından sana sığınırız"." Tirmizi, Daavat 35, (3423); Ebu Davud, Edeb 112, (5094); Nesai İstiaze 30, (8,268); İbnu Mace, Dua 18, (3884).

1803 Dua EVDEN ÇIKIŞ VE EVE GİRİŞ DUALARI "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Evinden çıkınca kim: "Allah'ın adıyla, Allah'a tevekkül ettim, güç kuvvet Allah'tandır" derse kendisine: "İşine bak, sana hidayet verildi, kifayet edildi ve korundun da" denir, ondan şeytan yüz çevirir"." Tirmizi, Daavat 34, (3422); Ebu Davud, Edeb 112, (5095); Nesai, İstiaze (8,268).

1804 Dua EVDEN ÇIKIŞ VE EVE GİRİŞ DUALARI "Ebu Malik eI-Eş'àri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kişi evine girince şu duayı okusun: "AIIahım! Senden hayırlı girişler, hayırlı çıkışlar istiyorum. AIIah'ın adıyla girdik, AIIah'ın adıyla çıktık, Rabbimiz AIIah'a tevekkül ettik". Bu duayı okuduktan sonra ailesine selam versin"." Ebu Davud, Edeb, 112, (5096).

1805 Dua OTURMA-KALKMA DUALARI "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hazretleri buyurdular ki: "Kim, malayani konuşmaların çok olduğu bir yere oturur da, oradan kalkmazdan önce şu duayı okursa bu yerde oturmaktan hasıl olan günahından arınmış olur:

Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah olmadığına şehadet ederim. Senden mağfiret diliyorum, Sana tevbe ediyor (af taleb ediyorum)"." Tirmizi, Daavat 39, (2329).

1806 Dua OTURMA-KALKMA DUALARI "İbnu Ömer hazretleri (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir cemaatte oturduğu zaman, ashabı için şu duayı okumadan nadiren kalkardı:

"Allahım! Bize korkundan öyle bir pay ayır ki, bu, sana karşı işlenecek günahlarla bizim aramızda bir engel olsun. İtaatinden öyle bir nasib ver ki, o bizi cennete ulaştırsın. Yakininden öyle bir hisse lutfet ki dünyevi musibetlere tahammül kolaylaşsın.

Allahım! Sağ olduğumuz müddetçe kulaklarımızdan, gözlerimizden, kuvvetimizden istifade etmemizi nasib et. Aynı şeyi bizden sonra gelecek olan neslimize de nasib et. İntikamımızı, bize zulmedenlerden almışlardan kıl (mazlumlardan değil). Bize tecavüz edenlere karşı bizi muzaffer kıl. Bize, dini musibet verme. Dünyayı, ne asıl gayemiz kıl, ne de ilmimizin son hedefi. Bize merhametli olmayanı bize musallat etme." Tirmizi. Daavat 73, (3497).

1807 Dua SEFERDE OKUNACAK DUA "İmam Malik'e ulaştığına göre Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) sefer arzusuyla ayağını bineğinin özengisine koyduğu zaman şu duayı okurdu:

"Bismillah! Allahım! Sen seferde arkadaşım, ailemde vekilimsin. Allahım, bize arzı dür, seferi kolaylaştır. Allahım, yolun meşakkatlerinden, üzüntülü dönüşten, mal ve ailede vuküa gelecek kötü manzaralardan sana sığınıyorum"." Muvatta, İsti'zan 34, (2, 977).

1808 Dua SEFERDE OKUNACAK DUA "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), seferden dönerken, uğradığı her tümsekte üç kere tekbir getirir, arkadan da: "La ilahe iIlaIIahu vahdehu Ia şerike Ieh, Iehü'I-mülkü ve Iehü'I-hamdü ve hüve aIa külli şey'in kadir. (AIIah'tan başka ilah yoktur. O tekbir, ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'nadır. O herşeye kadirdir) dönüyoruz, tevbe ediyoruz, kulluk ediyoruz, secde ediyoruz, Rabbimize hamdediyoruz. AIIah va'dinde sadık oldu, kuluna yardım etti. (Hendek Harbi'nde) müttefik orduları tek başına helak etti" derdi." Buhari, Daavat 52, Ömer 12, Cihad 133, 197, Megazi 29; Müslim, Hacc 428, (1344); Muvatta, Hacc 243, (1,421); Tirmizi, Hacc 104, (950); Ebu Davud, Cihad 170, (2770).

1809 Dua SEFERDE OKUNACAK DUA "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e:

"Ey Allah'ın Resülü, ben sefere çıkmak istiyorum bana tavsiyede bulun!" diye talepte bulundu. Efendimiz:

"Sana Allah'tan korkmanı ve (yol boyu aştığın) her tepeııin başında tekbir getirmeni tavsiye ediyorum!" buyurdu. Adam döneceği sırada şu duada bulundu: "Allah'ım! Ona uzaklığı dür, yolculuğu kolay kıl." Tirmizi Daavat 47, (3441).

1810 Dua SEFERDE OKUNACAK DUA "Abdullah el-Hatmi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) birisiyle vedalaştı mı şöyle derdi: "Dininizi emanetinizi ve işlerinizin akibetini Allah'ın muhafazasına bırakıyorum"." Ebu Davud, Cihad 80 (2600); Tirmizi, Daavat 45, (3439).

1811 Dua SEFERDE OKUNACAK DUA "Hz. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) seferde iken gece olunca şu duayı okurdu:

"Ey arz, benim de senin de Rabbimiz Allah'tır. Senin de, (sende bulunanların da sende yaratılmış olanların da, senin üzerinde yürüyenlerin de şerrinden Allah'a sığınırım. Arslanın, iri yılanın, yılanın, akrebin ve bu beldede ikamet eden (insilerin ve cinni)lerin, İblis'in ve İblis neslinin şerrinden de Allah'a sığınırım." Ebu Davud, Cihad 80, (2603).

1812 Dua SEFERDE OKUNACAK DUA "Havle Bintu Hàkim (radıyallahu anh ) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz buyurmuşlardır ki: "Kim bir yerde konakladığı zaman şu duayı okursa, oradan ayrılıncaya kadar ona hiçbir şey zarar vermez: "Eüzü bi-kelimatillahi't-tammat min şerri ma halaka. (Allah'ın eksiksiz, mükemmel kelimeleri ile, yarattıklarının şerrinden AIlah'a sığınıyorum.)" Müslim, 54, (2708); Muvatta, İsti'zan 34 (2, 978); Tirmizi, Daavat 41, (3433).

1813 Dua ÜZÜNTÜ VE TASA HALİNDE DUA "Hz. Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Balığın karnında iken, Zü'n-Nün'un yaptığı dua şu idi: La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü mine'z-zalimin. (Allahım! Senden başka ilah yoktur, seni her çeşit kusurlardan tenzih edirim. Ben nefsime zulmedenlerdenim.)" Bununla dua edip de icabet görmeyen yoktur." Tirmizi, Daavat 85. (3500).

1814 Dua ÜZÜNTÜ VE TASA HALİNDE DUA "Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) üzüntü sırasında şu duayı okurdu: "Halim ve azim. olan Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arş'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur. Kıymetli Arş'ın Rabbi, arzın Rabbi, Semavat'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur." Buhari, Daavat 27, Tevhid 22, 23; Müslim, Zikr 83, (2730); Tirmizi, Daavat 40, (8431); İbnu Mace, Dua 17, (3883).

1815 Dua ÜZÜNTÜ VE TASA HALİNDE DUA "el-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün Mescid'e girdi. Orada Ensar'dan Ebu Ümame (radıyallahu anh) denen kimse ile karşılaştı. Ona:

"Ey Ebu Ümame, niçin seni namaz vakti dışında Mescid'de oturmuş görüyorum?" diye sordu.

"Peşimi bırakmayan bir sıkıntı ve borçlar sebebiyle ey Allah'ın Resülü" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):

"Sana bazı kelimeler öğreteyim mi? Bunları okursan, Allah, senden sıkıntını giderir ve borcunu öder."

"Evet, ey Allah'ın Resülü, öğret!" dedim.

"Öyleyse, dedi, akşama çıktın mı sabaha erdin mi şu duayı oku: "AIlahım üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Aczden ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çaImasından ve insanların kahrından sana sığınırım."

(Ebu Ümame) der ki: "Ben bu duayı yaptım, Allah benden gamımı giderdi, borcumu ödedi." Ebu Davud, Salat 367, (1555).

1816 Dua ÜZÜNTÜ VE TASA HALİNDE DUA "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Fatıma (radıyallahu anha) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek bir hizmetçi taleb etmişti. Resûlullah ona:

"Şu duayı oku(man senin için hizmetçi edinmenden daha hayırlı)" dedi:

"Allahım! Sen yedi semanın Rabbi, Arş-ı Azam'ın Rabbisin. Sen bizim Rabbimiz ve herşeyin Rabbisin. Tevrat, İncil ve Furkan'ı indiren, tohum ve çekirdekleri açansın. Her şeyin şerrinden sana sığınıyorum. Her şeyin alnından yapışmışsın (dizginleri senin elindedir). Evvel sensin, senden önce bir şey yoktur. Ahir sensin, senden sonra da bir şey kalmayacak. Sen zahirsin, senin üstünde bir şey mevcut değildir. Sen batınsın, senin dışında bir şey yoktur. Benim borcumu öde, beni fukaralıktan kurtar, zengin kıl." Tirmizi, Daavat 68, (3477); İbnu Mace, Dua, 2 (3831).

1817 Dua ÜZÜNTÜ VE TASA HALİNDE DUA "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı bir şey üzecek olsa şu duayı okurdu: "Ya Hayyu ya Kayyum, birahmetike estağisu. (Ey diri olan, ey Kayyüm olan Rabbim rahmetin adına yardımını talep ediyorum)." Ve keza şöyle derdi: "Elizzu bi-ya-ze'l-celali ve'l-İkram." (Ya ze'l-celali ve'l-ikram)i devamlı söyleyin!" Tirmizi Daavat 99, (3522).

1818 Dua ÜZÜNTÜ VE TASA HALİNDE DUA "Esma Bintu Umeys (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Sana sıkıntı zamanında okuyacağın bir duayı öğreteyim mi?" diye sordu ve şu duayı söyledi: "Allahu, Allahu Rabbi la üşriku bihi şey'en. (Rabbim Allah'tır, Allah! Ben ona hiçbir şeyi ortak koşmam!)" Ebu Davud, Salat 361, (1525), İbnu Mace, Dua 17, (3882).

1819 Dua ÜZÜNTÜ VE TASA HALİNDE DUA "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) demiştir ki: "Kimin sıkıntısı artarsa şu duayı okusun:

"Allahım ben senin kulunum, kulunun oğluyum, cariyenin oğluyum, senin avucunun içindeyim, alnım senin elinde. Hakkımdaki hükmün caridir. Kazan ne olursa hakkımda adalettir. Kendini tesmiye ettiğin veya kitabında indirdiğin veya nezdinde mevcut gayb hazinesinden seçtiğin, sana ait her bir isim adına senden Kur'an'ı kalbimin baharı, sıkıntı ve gamlarımın atılma vesilesi kılmanı dilerim."

Bu duayı okuyan her kulun gam ve sıkıntısını Allah gidermiş, yerine ferahlık vermiştir." Mecmau'z Zevaid'de (10, 136) mevcuttur. Hakim'in Müstedrek'inde de (1,509) kaydedilmiş.

1820 Dua HAFIZAYI GÜÇLENDİRME DUALARI "Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Annem ve babam sana kurban olsun, şu Kur'àn göğsümde durmayıp gidiyor. Kendimi onu ezberleyecek güçte göremiyorum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu cevabı verdi: "Ey Ebül-Hüseyin! (Bu meselede) Allah'ın sana faydalı kılacağı, öğrettiğin takdirde öğrenen kimsenin de istifade edeceği, öğrendiklerini de göğsünde sabit kılacak kelimeleri öğreteyim mi?"

Hz. Ali (radıyallahu anh): "Evet, ey Allah'ın Rasülü, öğret bana!" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şu tavsiyede bulundu:

"Cuma gecesi (perşembeyi cumaya bağlayan gece) olunca, gecenin son üçte birinde kalkabilirsen kalk. Çünkü o an (meleklerin de hazır bulunduğu) meşhüd bir andır. O anda yapılan dua müstecabtır. Kardeşim Yà'kub da evlatlarına şöyle söyledi: "Sizin için Rabbime istiğfàr edeceğim, hele cuma gecesi bir gelsin." Eğer o vakitte kalkamazsan gecenin ortasında kalk. Bunda da muvàffàk olamazsan gecenin evvelinde kalk. Dört rek'àt namaz kıl. Birinci rek'atte, Fatiha ile Yà-sin süresini oku, ikinci rek'atte Fatiha ile Ha-mim, ed-Duhan süresini oku, üçüncü rek'atte Fatiha ile Eliflam-mim Tenzilü's-secde'yi oku, dördüncü rek'atte Fatiha ile Tebareke'l-Mufassal'ı oku. Teşehhüdden boşaldığın zaman Allah'a hamdet, Allah'a senayı da güzel yap, bana ve diğer peygamberlere salat oku, güzel yap. Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar ve senden önce gelip geçen mü'min kardeşlerin için istiğfar et. Sonra bütün bu okuduğun duaların sonunda şu duayı oku:

"Allahım, bana günahları, beni hayatta baki kıldığın müddetçe ebediyen terkettirerek merhamet eyle. Bana faydası olmayan şeylere teşebbüsüm sebebiyle bana acı. Seni benden razı kılacak şeylere hüsn-i nazar etmemi bana nasib et. Ey semavat ve arzın yaratıcısı olan celal, ikram ve dil uzatılamayan izzetin sahibi olan Allahım. Ey Allah! ey Rahman! celalin hakkı için, yüzün nuru hakkı için kitabını bana öğrettiğin gibi hıfzına da kalbimi icbar et. Seni benden razı kılacak şekilde okumamı nasib et. Ey semavat ve arzın yaratıcısı, celalin ve yüzün nuru hakkı için kitabınla gözlerimi nurlandırmanı, onunla dilimi açmanı, onunla kalbimi yarmanı, göğsümü ferahlatmanı, bedenimi yıkamanı istiyorum. Çünkü, hakkı bulmakta bana ancak sen yardım edersin, onu bana ancak sen nasib edersin. Herşeye ulaşmada güç ve kuvvet ancak büyük ve yüce olan Allah'tandır. " Ey Ebu'l-Hasan, bu söylediğimi üç veya yedi cuma yapacaksın. Allah'ın izniyle duana icabet edilecektir. Beni hak üzere gönderen Zat-ı Zülcelal'e‚ yemin olsun bu duayı yapan hiçbir mü'min icabetten mahrum kalmadı."

İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) der ki: "Allah'a yemin olsun, Ali (radıyallahu anh) beş veya yedi cuma geçti ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a aynı önceki mecliste tekrar gelerek:

"Ey Allah'ın Resülü! dedi, geçmişte dört beş ayet ancak öğrenebiliyordum. Kendi kendime okuyunca onlar da (aklımda durmayıp) gidiyorlardı. Bugün ise, artık 40 kadar ayet öğrenebiliyorum ve onları kendi kendime okuyunca Kitabullah sanki gözümün önünde duruyor gibi oluyor. Eskiden hadisi dinliyordum da arkadan bir tekrar etmek istediğimde aklımdan çıkıp gidiyordu. Bugün hadis dinleyip sonra onu bir başkasına istediğimde ondan tek bir harfi kaçırmadan anlatabiliyorum.

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu söz üzerine Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye: "Ey Ebü'l-Hasan! Kabenin Rabbine yemin olsun sen mü'minsin!" dedi." Tirmizi, Daavat 125, (3565).

1821 Dua HAFIZAYI GÜÇLENDİRME DUALARI "Şeddad İbnu Evs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazda şu duayı okumamızı öğretiyordu:

"Allàhım! Senden işte (dinde) sebat etmeyi, doğruluğa da azmetmeyi istiyorum. Keza nimetine şükretmeyi, sana güzel ibadette bulunmayı taleb ediyor, doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum. AIIahım, senin bildiğin her çeşit şerden sana sığınıyorum, bilmekte olduğun bütün hayırları senden istiyorum, bildiğin günahlarımdan sana istiğfàr ediyorum!" Tirmizi, Daavat 22, (3404); Nesai, Sehv 61.

1822 Dua GİYİNME VE YEMEK DUALARI "el-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) elbiseyi yenilediği zaman şu duayı okurdu:

Allahım! Hamd sanadır. -(giydiği şey ne ise) ismen söyleyerek- Bunu bana sen giydirdin. Bunun hayırlı olmasını, yapılış gayesine uygun olmasını diliyor, şerrinden ve yapılış gayesine uygun olmamasından da sana sığınıyorum." Ebu Davud, Libas 1, (4020); Tirmizi, Libas 29, (1767).

1823 Dua GİYİNME VE YEMEK DUALARI "Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) yeni bir elbise giymişti ve şöyle dua etti: "Avretimi örtebileceğim ve hayatta güzellik sağlayabileceğim bir elbise giydiren AIlah'a hamd olsun."

Sonra şunu söyledi: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim: "Kim yeni bir elbise giyer, böyle söyler, daha sonra da eskittiği elbiseyi tasadduk ederse, sağken de öldükten sonra da Allah'ın himayesi, hıfzı ve örtmesi altında olur." Tirmizi, Daavat 119, (3555); İbnu Mace, Libas 2, (3557).

1824 Dua GİYİNME VE YEMEK DUALARI "Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bir şey yeyip içti mi şu duayı okurdu: "Bize yedirip içiren ve bizi Müslümanlardan kılan Allah'a hamdolsun." Tirmizi, Daavat 75, (3453); Ebu Davud, Et'ime 53, (3850); İbnu Mace, Et'ime 16, (3283).

1825 Dua GİYİNME VE YEMEK DUALARI "Muaz İbnu Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir şey yer ve: "Bana bu yiyeceği yediren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet olmadan bunu bana rızık kılan Allah'a hamdolsun" derse geçmiş günahları aff olunur" dedi."

Ebu Davud'un rivayetinde şu ziyade var: "Kim bir elbise giyer ve: "Bunu bana giydirip, tarafımdan bir güç ve kuvvet olmaksızın beni bununla rızıklandıran Allah'a hamdolsun" derse geçmiş ve gelecek günahları affedilir." Ebu Davud, Libas 1, (4023); Tirmizi, Da'avat 75, (3454); İbnu Mace, Et'ime 16, (3285).

1826 Dua GİYİNME VE YEMEK DUALARI "Muaz İbnu Enes (radıyallahu anh) der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Muhakkak ki Allah, kulun bir şey yiyip hamdetmesinden veya bir şey içip hamdetmesinden razı olur." Müslim, Zikr 89, (2734); Tirmizi, Et'ime 18, (1817).

1827 Dua GİYİNME VE YEMEK DUALARI "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sa'd İbnu Ubade'nin yanında ekmek ve zeytinyağı yemişti. Sonunda şöyle bir dua buyurdu:

"Yanınızda oruçlular yemek yesin, yemeğinizden ebrarlar yesin, üzerinize melekler dua etsin."

Ebu Davud'un Hz. Cabir (radıyallahu anh)'den kaydettiği diğer bir rivayette şöyle denir:

"Ebû'l-Heysem bir yemek hazırladı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ashabın'ı (radıyallahu anhüm) davet etti. Hz. Peygamber yemekten kalkınca: "Kardeşinizi mükafaatlandırın!" buyurdu. Ashab: "Mükafaatı da ne?" diye sordular. Efendimiz: "Kişinin evine girilip yemeği yendi, içeceği içildi mi ev sahibi için dua edilir. İşte bu onun mükafaatıdır" cevabını verdi." Ebu Davud, Et'ime 55, (3854).

1828 Dua KAZA-YI HACET DUASI "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kazayı hacet için helaya girdiği zaman şu duayı okurdu:

"Allahümme inni eüzu bike mine'lhubsi ve'l-habais. (Allahım, pislikten ve (cin ve şeytan gibi) kötü yaratıklardan sana sığınırm." Buhari, Vudü 9, Da'avat 15; Müslim, Hayz 122, (375); Tirmizi, Taharet 4, (5); Ebu Davud Taharet 3, (4,5); Nesai, Taharet 18, (1, 20).

1829 Dua KAZA-YI HACET DUASI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) heladan çıkınca: "Gufraneke (affını taleb ediyorum) derdi."

Tirmizi'nin Hz. Ali'den kaydettiği diğer bir rivayette şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Helaya girdiği zaman insanoğlunun avretleri ile cinnilerin gözleri arasındaki perde, kişinin "bismillah" demesidir." Ebu Davud, Taharet 17, (30); Tirmizi, Taharet 5, (7); İbnu Mace, Taharet 10, (300).

1830 Dua MESCİDE GİRİŞ ÇIKIŞ DUALARI "Fatıma Bintu'l-Hüseyin İbni Ali, büyükannesi Fatımatu'l-Kübra (radıyallahu anha)'dan naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescide girdiği zaman Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'e salat (dua) okur, sonra da: "Rabbim! günahımı affet, rahmet kapılarını bana aç" derdi, Çıkarken de yine Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'e salat okur, sonra da: "Rabbim! günahımı affet, lütuf kapılarını benim için aç" derdi"." Tirmizi, Salat 234, (314).

1831 Dua HİLALİ GÖRÜNCE OKUNACAK DUALAR "Talha İbnu Ubeydillah (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) hilali görünce şu duayı okurdu: "Allahım, Ay'ın hilal devresini bize bereketli, imanlı, selametli ve İslam üzere geçir. (Ey hilal) benim de senin de Rabbin Allah'tır." Tirmizi, Daavat 52, (3447).

1832 Dua HİLALİ GÖRÜNCE OKUNACAK DUALAR "Katade (rahimehullah)'ye ulaştığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hilali görünce şu duayı okurmuş: "Hayırlı ve istikametli bir ihtilaI (devresi diliyorum.)" bunu üç kere söyledikten sonra, "Seni yaratan AIIah'a inandım."

Bunu da üç kere tekrar ettikten sonra: ". . Ayını çıkarıp... Ayını getiren Allah'a hamdolsun" dermiş."

Ebu Davud'un yine Katade'den kaydettiği bir diğer rivayetinde:

"Resulullah (aleyhissalatu vesselam), hilali görünce yüzünü ondan çevirirdi" denmektedir." Ebu Davud, Edeb 111 (5092).

1833 Dua GÖK GÜR., RÜZGÂR ES., BULUT ÇIKINCA OKUNACAK DUA "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gök gürleyip, şimşek çakınca şu duayı okurdu:

"Allah'ım bizi gadabınla öldürme, azabınla da helak etme, bu (azabı)ndan önce bize afiyet (içinde ölüm) ver." Tirmizi, Daavat 51, (3446).

1834 Dua GÖK GÜR., RÜZGÂR ES., BULUT ÇIKINCA OKUNACAK DUA "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ufuk-ı semada bir bulut belirtisi gördü mü işi terkeder, namazda idiyse kısa keser ve şu duayı okurdu: "Allah'ım, bunun şerrinden sana sığınırım." Yağmur başlarsa: "Allah'ım, boI yağmur, faydalı yağmur (ver)" derdi." Ebu Davud, Edeb,113, (5099); İbnu Mace, Dua 21, (3889).

1835 Dua GÖK GÜR., RÜZGÂR ES., BULUT ÇIKINCA OKUNACAK DUA "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) rüzgar estiği zaman şu duayı okurdu: "AIIah'ım, senden bunun hayrını ve bunda olan (menfaatların da) hayrını ve bunun gönderiliş maksadındaki hayrı da istiyorum. Bunun şerrinden, bunda olanın şerrinden, burcunla gönderilen şeyin şerrinden de sana sığınıyorum." Buhari, Bed'ül-Halk 5, Tefsir, Ahkaf 2, Edeb, 68; Müslim, İstiska 14, (899); Tirmizi, Daavat 50, (3445).

1836 Dua GÖK GÜR., RÜZGÂR ES., BULUT ÇIKINCA OKUNACAK DUA "Yine Tirmizi'de Übey İbnu Kà'b (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Rüzgara küfretmeyin. Hoşunuza gitmeyen bir rüzgar görünce: "Allah'ım, senden bunun hayrını taleb ediyorum" deyin. " Tirmizi, Fiten 64, (2253).

1837 Dua AREFE GÜNÜ VE KADİR GECESİ DUASI "Amr İbnu Şuayb an Ebihi an Ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Duaların en faziletlisi àrefe günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz, la ilahe illallahu vahdehu la şerike leh lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir. (Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir. O, herşeye kadirdir) sözüdür." Muvatta, Kur'an 32, (1, 214, 215); Tirmizi, Da'avat 133, (3579).

1838 Dua AREFE GÜNÜ VE KADİR GECESİ DUASI "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü, dedim, şayet Kadir gecesine tevafuk edersem nasıl dua edeyim?" Şu duayı okumamı söyledi:

"Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu'l-afve fa'fu anni. (Allahım! Sen affeedicisin, affı seversin, beni affet." Tirmizi, Da'avat 89, (3508).

1839 Dua HAPŞIRANIN DUASI "Amir İbnu Rebia (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)ın arkasında namaz kılan birisi, namazda hapşırdı ve şu duayı okudu: "Mübarek (heyrı boI), ihlaslı ve çok hamdle Allah'a hamdederiz, ta Rabbimiz razı oluncaya kadar; dünya ve ahiret işindeki rızasından sonra da (hamdimize devam ederiz)." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazdan çıktıktan sonra: "Namazda dua okuyan kimdi?" diye sordu. Ancak okuyan kişi süküt etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tekrar sordu:

"Duayı kim okudu? Zira fena bir şey söylemedi." Bunun üzerine adam: "Bendim, bu dua ile sadece hayır murad ettim" dedi. Efendimiz:

"(Duanız) Rahman'ın Arşına kadar yükseldi" buyurdu." Ebu Davud, Salat 121, (770, 774); Tirmizi, Salat 296, (404); Buhari, Ezan 115, (muhtasaran); Muvatta, Kur'àn 25, (1, 212); Nesai, İftitah 112 (2,196).

1840 Dua HAPŞIRANIN DUASI "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden biri hapşırınca "Elhamdülillah ala külli hal." (Her hal için elhamdülillah) desin. Kardeşi de yahut arkadaşı da- ona "Yerhamükallah" diye cevap versin. (Kardeşi bunu) kendisi için söyleyince, hapşıran da Yehdikümullah ve yuslih baleküm (Allah size de hidayet versin ve işinizi düzeltsin) desin." Buhari, Edeb 126, Ebu Davud, Edeb 99, (5033).

1841 Dua HZ. DAVUD (aleyhisselam)'UN DUASI "Ebü'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hz. Davud (aleyhisselam)'un duaları arasında şu da vardır: "Allahım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine beni ulaştıracak ameli taleb ediyorum. Allah'ım! Senin sevgini nefsimden, ailemden, malımdan, soğuk sudan daha sevgili kıl."

Ebü'd-Derda der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Davud'u zikredince, onu "insanların en abidi (yani çok ve en ihlaslı ibadet yapanı)" olarak tavsif ederdi." Tirmizi, Da'avat 74, (3485).

1842 Dua Hz. YUNUS (aleyhisselam) KAVMIN DUASI "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) Resûlullah'a ref ederek demiştir ki: "Yunus kavminin duaları arasında şu da vardı: "Ey diri olan, ey (mahlükata) kıyam veren, ey hiçbir hayat sahibinin olmadığı zamanda hayat sahibi olan, ey hayat veren, ey ölüm veren, ey celal ve ikram sahibi!" Rezin ilavesidir.

1843 Dua BELAYA UĞRAYANI GÖRÜNCE OKUNACAK DUA "Hz. Ömer ve Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anhüma) anlatıyorlar: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir belaya uğrayanı görünce şu duayı okursa: "Seni imtihan ettiği şeyde bana afiyet veren ve birçok yarattığından beni üstün kılan Allah'a hamdolsun!" Artık yaşadığı müddetçe, bu bela ne olursa olsun ona maruz kalmaktan muaf kılınır."

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin bir rivayetinde sadece: "..Bu bela ona isabet etmez" denmiştir." Tirmizi, Da'avat 38, (3427, 3428); İbnu Mace, Dua 22, (3892).

1844 Dua SEBEBE VE VAKTE BAĞLI OLMAYAN DUALAR "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dua ederken şunu söylerdi: "Allahım, dinimi doğru kıl, o benim işlerimin ismetidir. Dünyamı da doğru kıl, hayatım onda geçmektedir. Ahiretimi de doğru kıl, dönüşüm orayadır. Hayatı benim için her hayırda artma (vesilesi) kıl. Ölümü de her çeşit şerden (kurtularak) rahat(a kavuşma) kıl." Müslim, Zikr 71, (2720).

1845 Dua SEBEBE VE VAKTE BAĞLI OLMAYAN DUALAR "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah'ın duasının çoğu: "Allahümme atina fi'd-dünya haseneten ve fi'l ahireti haseneten ve kına azabe'n-nar. (Allahım bize dünyada da bir hayır, ahirette de bir hayır ver, bizi cehennem azabından koru" idi." Buhari, Daavat 55, Tefsir, Bakara 36; Müslim, Zikr 26, (2690; Ebu Davud, Salat 381, (1.519).

1846 Dua SEBEBE VE VAKTE BAĞLI OLMAYAN DUALAR "Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim cenneti üç kere isterse, cennet: "AIIah'ım onu cennete koy" der. Kim AIIah'tan üç sefer ateşe karşı koruma taleb ederse, cehennem: "AIIah'ım onu ateşten koru" der." Tirmizi, Cennet 27, (2575); Nesai, İsti'aze 56, (8, 279); İbnu Mace, Zühd 39, (4340).

1847 Dua SEBEBE VE VAKTE BAĞLI OLMAYAN DUALAR "Hz. AIi (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, "Bir mükateb ona gelerek: "Kitabet borcumu ödemekten aciz kaldım, bana yardım et" dedi. Ona şu cevabı verdi: "Sana, Resûlullah (aleyhissalatu vesseIam)'ın bana öğretmiş bulunduğu bir duayı öğreteyim. (Onu okuduğun takdirde) Sıyr dağı kadar borcun da olsa, Allah onu sana bedel öder. Şöyle diyeceksin: "AIIah'ım, yeterince helalinden vererek beni haramından koru. Lütfunla ver, başkasına muhtaç etme." Tirmizi, Daavat 121, (3558).

1848 Dua İSTİÂZE "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle istiaze ederlerdi: "Allah'ım! Aczden, tembellikten, korkaklıktan, düşkünlük derecesine varan ihtiyarlıktan, cimrilikten sana sığınırım. Keza, kabir azabından sana sığınırım. Haya ve ölüm fitınesinden sana sığınırım." Buhari, Daavat 38, 40, 42, Cihad 25; Müslim, Zikr 52, (2706); Tirmizi, Daavat 71, (3480, 3481); Ebu Davud, Salat 367, (1540, 1541); Hurüf 1, (3972); Nesai, İstiaze 6, (8, 257, 258).

1849 Dua İSTİÂZE "Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şu duayı okurlardı: "Allah'ım! Cüzzamdan, barastan (alaten), delilikten ve hastalıkların kötüsünden sana sığınırım." Ebu Davud, Salat 367, (1554); Nesai, İstiaze 36, (8, 271).

1850 Dua İSTİÂZE "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu duayı okurlardı: "AIlah'ım, huşü duymaz bir kalbten sana sığınırım, dinlenmeyen bir duadan sana sığınırım, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden, bu dört şeyden sana sığınırım." Tirmizi, Daavat 69, (3478); Nesai, İstiaze 2, (8, 255).

1851 Dua İSTİÂZE "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Belanın ezmesinden, helakın gelmesinden, kötü kazadan, düşmanların şamatasından Allah'a istiaze edin." Buhari, Kader 13, Daavat 28; Müslim, Zikr 53, (2707); Nesai, İstiaze 34, (8, 269, 270).

1852 Dua İSTİÂZE "Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle dua ederdi: "Allahım, şikak ve nifaktan ve kötü ahlaktan sana sığınırım."

Bir rivayette şöyle denmiştir: "Allahım! Açlıktan sana sığınırım, çünkü o pek fena yatak arkadaşıdır. Hıyanetten de sana sığınırım, çünkü o ne kötü huydur." Ebu Davud, Salat 367, (1546); Nesai, İstiaze 21, (8, 264).

1853 Dua İSTİÂZE "Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Mirac gecesi cinlerden bir ifrit gördüm. Elinde ateşten bir şüle olduğu halde beni takip ediyordu. Nazarımı her atışımda onu görüyordum. Cibril (aleyhisselam) bana: "İstersen sana bir dua öğreteyim, onu okursan, şülesi söner ve ağzının üstüne düşer" dedi." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Pekala!" dedi. Cibril (aleyhisselam) de "Şunu oku!" buyurdu:

"Allah'ın kerim olan rızàsı için, eksiksiz, mükemmel kelimatullah hakkı için -ki hiç kimse muttaki olsun, facir olsun onu aşıp daha güzelini söyleyemez- (bela olarak) semadan inen, semaya yükselen, (ve ceza gerektiren) şerlerden, yeryüzünde yarattığı şerden, yer(in altın)dan çıkan şerden, gece ve gündüz fitnelerinden, gece ve gündüz gelen musibetlerden AIIah'a sığınırım. Ey Rahman, hayır getiren hadiseler hariç." Muvatta, Şi'r 10, (2, 950, 951).

1854 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İki haslet veya iki hallet -vardır ki onları Müslüman bir kimse (devam üzere) söyleyecek olursa mutlaka cennete girer. Bu iki şey kolaydır. Kim onlarla amel ederse, azdır da... Her (farz) namazdan sonra on kere tesbih (sübhanallah), on kere tahmid (elhamdülillah), on kere tekbir (Allahu ekber) söylemekten ibarettir."

(Abdullah der ki:) "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bunları söylerken parmaklarıyla saydığını gördüm. Resûlullah devamla buyurdular: "Bunlar beş vakit itibariyle toplam olarak dilde yüzellidir. Mizanda bin beş yüzdür. "İkinci haslet" ise yatağa girince Allah'a yüz kere tesbih, tekbir ue tahmid'de bulunmanızdır. Bu da lisanda yüzdür, mizanda bindir. (Her ikisi toplam iki bin beş yüz eder.)"

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözlerine şöyle bir soru ile devam etti:

"Hanginiz bir günde, gece ve gündüz iki bin beş yüz günah işler?"

"Bunları niye söylemiyelim ey Allah'ın Resülü?" dediler. Şu cevabı verdi:

"Şeytan, namazda iken her birinize gelir: "Şunu şunu hatırla" der, ve namazdan çıkıncaya kadar devam eder. (Bu hatırlatmaların neticesi olarak) kişi bu tesbihatı terk bile eder. Kişi yatağına girince de şeytan ona gelir, (zikir yapmasına imkan vermeden) uyutmaya çalışır ve uyutur da." Tirmizi Daavat 25, (3407); Ebu Davud, Edeb 209, (5065); Nesai, Sehv 90, (3, 74).

1855 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir adam gelerek- "Ey Allah'ın Resülü! dedi, ben Kur'àn'dan bir parça seçip alamıyorum. Bana kifayet edecek bir şeyi siz bana öğretseniz!"

"Öyleyse, buyurdu, Sübhanallah velhamdüIillah, ve lailahe illallah, vallahu ekber, vela havle vela kuvvete illa billah. (Allahım seni tenzih ederim, hamdler sana mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür, güç kuvvet Allah'tandır) de."

"Ey Allah'ın Resülü! dedi, bu zikir Allah içindir. (O'nu senadır), kendim için dua olarak ne söyleyeyim?"

"Şöyle dua et: Allahım bana merhamet et, afiyet ver, hidayet ver, rızık ver!"

Adam (dinleyip, kalkınca) ellerini sıkıp göstererek: "Şöyle (sımsıkı belledim!)" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bunun üzerine:

"İşte bu adam iki elini de hayırla doldurdu !.." buyurdu." Ebu Davud, Salat 139, (832); Nesai, İftitah 32, (2, 143); Hadis Ebu Davud'da tam olarak, Nesai'de kısmi olarak rivayet edilmiştir.

1856 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölümünden önce şu duaları çok tekrar ederdi: "Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh. (Allahım seni hamdinle tesbih ederim, màğfiretini diler, günahlarıma tevbe ederim.)" Ben kendisinden bunun sebebini sordum. Şu açıklamayı yaptı:

"Ràbbim bana bildirdi ki, ben ümmetim hakkında bir alamet göreceğim. Ben onu görünce Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh zikrini artırdım. Bu gördüğüm, İza cae nàsrullahi ve'l-fethu.. süresidir. " Buhari, Tefsir, Nasr, Ezan 123,139; Megazi 50; Müslim, Salat 220, (484).

1857 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sübhanallahi, velhamdu lillahi, vela ilahe illallahu vallahu ekber (Allah'ı tesbih ederim, hamdler Allah'adır, Allah'tan, başka ilah yoktur. Allah en büyüktür) demem, bana, üzerine güneşin doğduğu şeyden (dünyadan) daha sevgilidir." Müslim, Zikr 32, (2695); Tirmizi, Daavat 139, (3591).

1858 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Miraç sırasında İbrahim (aleyhisselam)'le karşılaştım. Bana:

"Ey Muhammed, ümmetine benden selam söyle. Ve haber ver ki: Cennetin toprağı temiz, suyu tatlıdır. Burası (suyu tutacak şekilde) düz ve boştur. Oraya atılacak tohum da sübhanallah, velhamdülillah, ve lailahe illallah, vallahu ekber cümlesidir." Tirmizi, Daavat 60, (3458).

1859 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "Hz. Ebu Bekri's-Sıddikin azadlısı Yüseyre (radıyallahu anhüma) -ki ilk muhacirlerden idi- anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bize dedi ki: "Size tesbih, tehlil, takdis, tekbir çekmenizi tavsiye ederim. Bunları parmaklarla sayın. Zira parmaklar (Kıyamet günü nelerde kullanıldıklarından) suale maruz kalacaklar ve konuşturulacaklardır." Tirmizi, Daavat 131, (3577); Ebu Davud, Salat 359, (1501).Tirmizi, Daavat 60, (3458).

1860 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "Hz. Ebu Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İstiğfar eden kimse günde yetmiş kere de tevbesinden dönse günahta musır sayılmaz." Tirmizi, Daavat 119, (3554); Ebu Davud, Salat 361, (1514).

1861 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "el-Eğarru'l-Müzeni (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, bazan kalbime gaflet çöker. Ancak ben Allah'a günde yüz sefer istiğfar eder (affımı dilerim)." Müslim, Zikr 41, (2702); Ebu Davud, Salat 361, (1515).

1862 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "Yine Eğarru'l-Müzeni, Müslim'in bir rivayetinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Ey insanlar! Rabbinize tevbe edin. AIIah kasem olsun ben Rabbim Tebarek ve Teala hazretlerine günde yüz kere tevbe ederim." Müslim, Zikr 42, (2702).

1863 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "Buhari ve Tirmizi'de gelen bir rivayette Hz.Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) diyor ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim, demişti ki: "AIIah'a kasem olsun, ben günde Allah'a yetmiş kere istiğfar ediyorum tevbede bulunuyorum." Buhari, Daavat 3; Tirmizi, Tefsir, Muhammed, (3255).

1864 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "Esma İbnu'I-Hakem el-Fezari (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hazreti Ali'yi dinledim, şöyle demişti: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan bir hadis dinledim mi, Allah Teala hazretlerinin faydalanmamı dilediği kadar ondan istifade ediyordum. Şayet bir adam O'ndan hadis rivayet edecek olsa (gerçekten duydun mu diye) yemin ettiriyordum. Yemin edince onu tasdik edip rivayetini kabül ediyordum."

Hz. Ebu Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh) bana şu hadisi rivayet etti ve bu rivayetinde Ebu Bekir doğru söyledi: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim, demişti ki: "Günah işleyip arkasından kalkıp abdest alarak iki rekat namaz kılan sonra da AIIah Teala hazretlerine tevbe eden her insan mutlaka mağfiret olunur." Sonra da şu ayeti okudu. (Mealen): "Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı zikrederler, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? (Al-i İmran 135)." Tirmizi, Tefsir Al-i İmran, (3009); Ebu Davud, Salat 361, (1521) İbnu Mace İkametu's-Salat 193, (1395).

1865 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim: "La ilahe illallahu vahdehu la-şerike leh, lehu'l mülkü ve lehu'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir" duasını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle azad etmiş gibi sevàb verilir, ayrıca lehine yüz sevab yazılır ve yüz günahı da silinir. Bu, ayrıca üç gün akşama kadar onu şeytana karşı muhafaza eder. Bundan

daha fazlasını okumayan hiçbir kimse, o adamınkinden daha efdal bir amel de getiremez. Kim de bir günde yüz kere "Sübhanallahi ve bihàmdihi" derse hataları dökülür, hatta denizin köpüğü kadar (çok) olsa bile." Buhari, Daavat 54, Bed'ü'l-Halk 11; Müslim, Zikr 28, (2691); Muvatta, Kur'an 20, (1, 209); Timizi, Daavat 61, (3464).

1866 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissàlatu vesselam) buyurdular ki: "Kim çarşıya girince La ilahe iIIalIahu vahdehu Ia şerike Ieh, Iehü'I-mülkü ve Iehü'I-hamdü yuhyi ve yümitü ve hüve hayyün Ia yemütü bi-yedihi'I-hayr ve hüve aIa külli şey'in kadir. (AIlah'tan başka ilàh yoktur, tekdir, ortağı yoktur, mülk ve hamd ona aittir. Hayatı o verir, ölümü de o verir. Kendisi hayattardır, ölümsüzdür. Hayırlar O'nun elindedir. O her şeye kadirdir) duasını okursa AIIah ona bir milyon sevab yazar, bir milyon da günah affeder ve mertebesini bir milyon derece yüceltir."

Bir rivayette, üçüncü mükafaata bedel, "Onun için cennette bir köşk yapar" denmiştir." Tirmizi, Daavat 36, (3424).

1867 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "Resûlullah (aleyhissàlatu vesselam)'ın zevcelerinden Cüveyriyye (radıyallahu anha)'nin anlattığına göre, "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz bir gün sabah namazını kılınca, daha kendisi namazgahında iken, erkenden yanından çıkmış, gitmiş, kuşluktan sonra Cüveyriyye (aynı yerinde zikrederek) otururken geri gelmiş ve: "Bırakıp gittiğim halde duruyorsun (hiç yerinden kımıldamadın galiba?)" diye sormuştur. "Evet" cevabı üzerine şunu söylemiştir: "Ben senden ayrıldıktan sonra dört kelime(Iik bir dua)yı üç kere okudum. Eğer bunlardan hasıl olan sevab tartılacak olsa, senin burada sabahtan beri okuduğun duaların sevabının ağırlığına denk olur. O dua şudur: "Sübhanallahi ve bihamdihi adede halkıhi ve rıda nefsihi ve zinete arşihi ve midade kelimatihi. (Allah'ı mahlukatı sayısınca, nefsinin rızasınca, arşının ağırIığınca, kelimelerinin adedince tesbih (noksanlıklardan tenzih) ederim." Müslim, Zikr 79, (2726); Tirmizi, Daavat 117, (3550); Ebu Davud, Salat 359, (1503); Nesai, Sehv, 93, (4, 77).

1868 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İki kelime vardır, bunlar dile hafif, terazide ağır, Rahman'ada sevgilidirler: Sübhanallahi ve bihamdihi, Sübhanallahi'l-azim. (Allahım seni hamdinle tesbih ederim, yüce Allahım seni tenzih ederim) kelimeleridir." Buhari, Daavat 65, Eyman 19, Tevhid 58; Müslim, Zikr 31, (2694); Tirmizi, Daavat 61, (3463).

1869 Dua İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE "Yine Ebu Hüreyre hazretleri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "La havle ve Ia kuvvete illa billah. (Güç de kuvuet de ancak AIIah'tandır) sözünü çok tekrar edin."

Mekhül dedi ki: "Kim bunu der ve sonra da: "Allah (ın gazabın) dan ancak O (nun rahmeti)'na iltica etmekle kurtuluşa erilebilir" derse, Allah ondan yetmiş çeşit zararı kaldırır ki bunların en hafifi fakirliktir." Tirmizi, Daavat 141, (3596).

1870 Dua HZ. PEYGAMBER'E SALAVÂT "Ebu Mes'ud el Bedri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Sa'd İbnu Ubade'nin meclisinde otururken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanımıza geldi. Kendisine, Beşir İbnu Sa'd: "Ey Allah'ın Resülü! Bize Allah Teala Hazretleri, sana salat okumamızı emretti. Sana nasıl salat okuyabiliriz?" diye sordu. Efendimiz şu cevabı verdi:

"Şöyle söyleyin: "AIIahümme salli aIa Muhammedin ve aIa aI-i Muhammed, kema salleyte aIa İbrahime ve barik aIa Muhammedin ve aIa aI-i Muhammedin kema barekte aIa aI-i İbrahime inneke hamidun mecid. (AIIah'ım! Muhammed'e ve Muhammed'in aline rahmet kıI, tıpkı İbrahim'e rahmet kıldığın gibi. Muhammed'i ve Muhammed'in alini mübarek kıl. Tıpkı İbrahim'in alini mübarek kıldığın gibi." (ResuIullah ilaveten şunu söyledi): "Selam da bildiğiniz gibi olacak."

Müslim,Salat 65, (405), Kasru's-Salat 67,(1,165,166); Tirmizi,Tefsir, Ahzab,(3218); Ebu Davut, Salat 183, (980,981); Nesai, Sehv 49, (3, 45, 46).

Tirmizi dışındaki Kütüb-i Sitte kitaplarında, Ebu Humeyd es-Saidi (radıyallahu anh)'den gelen bir rivayet şöyle:

"Ashab sordu: "Ey Allah'ın Resülü sana nasıl salat okuyalım?" Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): Şöyle söyleyin, dedi: "AIIahümme salli aIa Muhammedin ve aIa ezvacihi ve zürriyyetihi kema salleyte aIa İbrahime ve bàrik aIa Muhammedin ve aIaezvacihi ve zürriyyetihi kema barekte aIa İbrahime inneke hamidun mecid. (AIIahım! Muhammed‚ zevcelerine ve zürriyetine rahmet kıl, tıpkı İbrahim'e rahmet kıldığın gibi. Muhammed'i, zevcelerini ve zürriyetini mübarek kıl, tıpkı İbrahim'i mübarek kıldığın gibi. Sen övülmeye Iayıksın, Şerefi yücesin)."

Kà'b İbnu Ucre'den gelen bir rivayet de şöyle: "Resûlullah (aleyhissaIatu vesselam) yanımıza gelmişti: "Ey Allah'ın Resülü, dedik, sana nasıl selam vereceğimizi öğrendik. Ama, sana nasıl salat okuyacağız (bilmiyoruz)? " "Şöyle söyleyin! dedi:

"AIIahümme salli aIa Muhammed'in ve ala aI-i Muhammedin kema salleyte aIa İbrahime inneke hamidun mecid. AIIahümme barik aIa Muhàmmedin ve aIa aI-i Muhammed, kema barekte aIa aIi İbrahime inneke hamidun mecid." Buhari, Enbiya 8; Müslim, Salat 69, (407); Muvatta, Kasru's-; Ebu Davut, Salat,183, (979); Nesai. Buhari, Daavat 33: Müslim, Salat 66, (406); Ebu Davud, Salat 183, (976);Nesai, Sehv 51, (3, 47); Tirmizi Vitr,20, (483).

1871 Dua HZ. PEYGAMBER'E SALAVÂT "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bana (bir kere) salat okursa AIIah da ona on salat okur ve on günahını affeder, (mertebesini) on derece yükseltir."

Yine Nesaide Ebu Talha (radıyallahu anh)'dan gelen bir rivayet şöyle: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), yüzünde bir sevinç olduğu halde geldi. Kendisine:

"Yüzünüzde bir sevinç görüyoruz!" dedik.

"Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi: "Ey Muhammed! Rabbin diyor ki: "Sana salavat okuyan herkese benim on rahmette bulunmam, selam okuyan herkese de benim on selam okumam sana (ikram olarak) yetmez mi?" Nesai, Sehv 55, (3, 50).

1872 Dua HZ. PEYGAMBER'E SALAVÂT "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salavat okuyandır."

Yine Tirmizi'de Hz. Ali (radıyallahu anh)'den kaydedilen bir rivayette şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Gerçek cimri, yanında zikrim geçtiği halde bana salavat okumayandır." Tirmizi, Salat 357, (484). Tirmizi, Daavat 110, (3540).

1873 Dua HZ. PEYGAMBER'E SALAVÂT "Hz. İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vessalam) buyurdular ki: "Yeryüzünde Allah'ın seyyah melekleri vardır. Onlar ümmetimin selamını (anında) bana tebliğ ederler." Nesai, Sehv 46. (3, 43).

1874 Diyet NEFSİN (ŞAHSIN) DİYETİ "Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki.: "Kim hataen öldürülürse, diyeti yüz devedir; bunlardan otuzu bintü mehaz (iki yaşına girmiş dişi deve), otuzu bintü lebün (üç yaşına girmiş dişi deve), otuzu hıkka (dört yaşına girmiş dişi deve), on tane de ibnu lebündur (üç yaşına girmiş erkek deve)."

Tirmizi'nin rivayetinde şöyle denir: "Kim taammüden (kasıtla) öldürürse, öldürülenin velilerine teslim edilir, dilerlerse öldürürler, dilerlerse diyet alırlar. Bu 30 hıkka (dört yaşına giren dişi deve): 30 cezea (beş yaşına girmiş dişi deve); 40 aded halife (hamile deve) dir. Ayrıca ne üzerine sulh yaptıysalar bu da onlarındır. Bu, diyetin şiddetini artırmaktır." Ebu Davud, Diyat 18, (4541); Tirmizi, Diyat 1, (1387); Nesai, Kasame 30, (8, 43).

1875 Diyet NEFSİN (ŞAHSIN) DİYETİ "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hataen öldürmede diyet olarak yirmi hıkka, yirmi cezea, yirmi bintu mehaz, yirmi bintu lebün ve yirmi benü lebün vardır." Ebu Davud, Diyat 18, (4545), Tirmizi, Diyat 1, (1386); Nesai, Kasame 32, (8, 43-44).

1876 Diyet NEFSİN (ŞAHSIN) DİYETİ "Hz. Ali (radıyallahu anh) demiştir ki: "Şibhu'l amd'in diyeti üç kısımdır. 33 adet hıkka, 33 adet cezea, 34 adet seniyye-bazil arası devedir. (Seniyye altı yaşına, bazil de dokuz yaşına basmış deveye denir.)"

Yine Hz. Ali şunu da rivayet etmiştir: "Hataen öldürmede diyet dört kısımdır: 25 hıkka, 25 cezea, 25 bintu lebün, 25 bintu mehaz."

AbduIIah İbnu Amr İbni'I-As (radıyallahu anhüma)'ın Ebu Davud ve Nesai de merfu olarak kaydedilen bir rivayetinde şöyle denmiştir: "(Cürüm sırasında) kamçı ve değnek kullanıldığı müddetçe hata, Şibhu'l amd'dir." Ebu Davud, Diyat 19, (4551, 4553). Ebu Davud, Diyat 19, 20, (4547; 4565); Nesai, Kasame 42 (8, 40); İbnu Mace, Diyat 5, (2627).

1877 Diyet NEFSİN (ŞAHSIN) DİYETİ "Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kadının diyeti, erkeğin diyetine, diyetin üçte bir miktarına kadar eşittir." Nesai, Kasame 34, (8, 44, 45).

1878 Diyet NEFSİN (ŞAHSIN) DİYETİ "Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) öldürülen mükateb hakkında, azad edilen miktarınca hür diyetine göre, geri kalan kısmı için de köle diyetine göre hesaplanmasına hükmetti." Ebu Davud, Diyat 22, (4581); Nesai, Kasame 36, (8, 45, 46); Tirmizi, Büyü' 35, (1259). (Metin, Nesai'nin metnidir.)

1879 Diyet NEFSİN (ŞAHSIN) DİYETİ "Yine Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Muahedin diyeti hür kimsenin diyetinin yarısıdır." Ebu Davud, Diyat 23, (4583).

1880 Diyet NEFSİN (ŞAHSIN) DİYETİ "Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beni Amir'den iki kişinin diyetini, Müslümanların diyet miktarına göre ödedi. (Müslümanlar tarafından hataen öldürülen) bu iki kişi ile Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın muahedesi (antlaşması) vardı." Tirmizi, Diyat 12, (1404).

1881 Diyet NEFSİN (ŞAHSIN) DİYETİ "Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ehl-i zimmetin diyeti, Müslümanların diyetinin yarısıdır. Ehl-i zimmet de Yahudi ve Hıristiyanlardır." Nesai, Kasame 35, (8, 45).

1882 Diyet NEFSİN (ŞAHSIN) DİYETİ "Yine Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kafirin diyeti, mü'minin diyetinin yarısıdır." 4Tirmizi," Diyat 17, (1413).

1883 Diyet GÖZ "Süleyman İbnu Yesar (rahimehullah) anlatıyor: "Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh) derdi ki: "Göz yerinde kalır, fakat nuru sönerse diyeti yüz dinardır." Muvatta, Ukül 9, (2, 857).

1884 Diyet GÖZ "Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yerinde sabit kalarak kör olan göz hakkında diyetin üçte birine hükmetti."

Nesai'nin rivayetinde şöyledir: "Resûlullah : "Yerinde sabit duran kör gözün kapanması halinde diyetinin üçte birine hükmeti." Ebu Davud, Diyat 20, (4563); Nesai, Kasame 41, (8,55, 56).

1885 Diyet GÖZ "Hadisin Nesai'deki vechinde şu ziyade vardır: "Resulullah aleyhisselatu vesselam, yerinde sabit duran kör gözün kapanması (yani cisminin patlatılması) halinde diyetinin üçte birine, çolak elin kesilmesi halinde diyetinin üçte birine, kararmış dişin sökülmesi halinde diyetinin üçte birine hükmetti." Nesai

1886 Diyet DİŞ "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) "Dişlerin diyeti beşer dinardır." buyurdu." Ebu Davud, Diyat 20, (4563); Nesai, Kasame 41, (8,55).

1887 Diyet DİŞ "İbnu'l- Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Ömer İbnu'l Hattab (radıyallahu anh) her azı diş için bir deveye hükmetti. Hz. Muaviye (radıyallahu anh) ise her azı diş için beş deveye hükmetti." Muvatta, Ukül 7, (2,861).

1888 Diyet PARMAKLAR "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şu ve şu -yani serçe parmakla baş parmak- diyette eşittirler."

Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "İki elin parmaklarıyla iki ayağın parmakları da eşittir. Her bir parmağın diyeti on devedir."

Nesai'deki ziyade şöyledir: "Parmaklar hakkında diyet, onar onardır." Buhari, Diyat 20, Tirmizi, Diyat 4, (1391,1392); Ebu Davud, Diyat 20, (4558); Nesai, Kasame 42, (8, 56,57).

1889 Diyet YARALAMALAR "Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Mûzıha olan yaraların diyeti beşer devedir." Tirmizi, Diyat 3, (1390); Ebu Davud, Diyat 20, (4566); Nesai, Kasame 43, (8, 57).

1890 Diyet NEFİS VE UZUVLAR HAKKINDA MÜŞTEREK HADİSLER "Abdullah İbnu Ebi Bekr İbni Muhammed İbni Amr İbni Hazm, babasından naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın İbnu Hazm'a diyetler hakkında yazdığı talimatta şu hususlar da vardı: "Nefis için (diyet olarak) yüz deve, burun tamamiyIe koparılacak olursa diyet-i kamile, me'mûme (denen ve beyin zarına kadar ulaşan yara) için diyetin üçte biri, caife (denen karın veya başın boşluğuna ulaşan yara) için de bunun kadar; göz için elli, ayak için de elli, vücudda bulunan her parmak için on deve, her diş için beş, müzıha (denen ve kemiğe ulaşan yara) için beş deve (lik diyet vardır)."

Nesai'nin bir rivayetinde şu ibare yer alır: "Nefis için diyet-i kamile; burun tamamen koparılmış ise diyet-i kamile, dil için diyet-i kamile, iki dudak için diyet-i kamile, sulb (bel kemiğinin kırılıp kişinin kamburlaşması) için diyet-i kamile iki yumurta (husye) için diyet-i kamile, zeker (erkek tenasül uzvu) için diyet-i kamile, sulb (bel kemiğinin kırılıp kişinin kamburlaşması) için diyet-i kamile, iki göz için diyet-i kamile, bir ayak için diyet-i kamilenin yarısı, me'müme (beyin zarına ulaşan yara) için diyet-i kamilenin üçte biri, caife (baş veya karın boşluğuna ulaşan yara) için diyet-i kamilenin üçte biri, münekkile (küçük kemik çıkan yara) için on beş deve, el veya ayak parmaklarından her biri için on deve, (her bir) diş için beş deve, müzıha (kemiğe ulaşan yara) için beş deve (diyet olarak verilir). Erkek, kadına karşı öldürülür, altını olanlardan (diyet-i kamile olarak) bin dinar alınır." Muvatta, Ukül 1, (2, 849); Nesai, Kasame 44, (8, 57, 60).

1891 Diyet NEFİS VE UZUVLAR HAKKINDA MÜŞTEREK HADİSLER "Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hatanın diyetini, köylerde yaşayanlar için dört yüz dinar olarak veya buna denk kıymette gümüş olarak değerlendirir, bunu da develerin fıyatlarını esas alarak tesbit ederdi. (Söz gelimi) develer pahalanınca (diyetin dinar ve dirhem miktarında) yükseltme yapar, develerin kıymeti düşünce de (diyetin dinar ve dirhem miktarında) indirme yapardı. (Hataen işlenince cinayetlerin diyeti Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında dört yüz dinarla sekiz yüz dinar arasına ulaştı. Bunun gümüş nev'inden muadili sekiz bin dirhem idi. Sığır besleyenlere (diyet olarak) iki yüz sığır hükmetti. Diyetini davar cinsinden vermek isteyene iki bin davara hükmetmiştir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Diyet, öldürülenin varisleri arasında yakınlık derecelerine göre, (yani Kur'an'da belirtiIen nisbet üzere, diğer tereke malları gibi) taksim edilir. (Ashabu'I-feraiz'den) artan olursa asabe (denen akraba)ya geçer."

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) uzuvlar hakkında, daha önce geçtiği şekilde hükmetti." Ebu Davud, Diyat 20, (4564); Nesai, Kasame 30, (8, 42, 43).

1892 Diyet NEFİS VE UZUVLAR HAKKINDA MÜŞTEREK HADİSLER "İbnu Abbas hazretleri (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Parmaklar diyette eşit değerdedir. Dişler de aralarında eşittirler. Köpek dişi, azı dişi eşittir. Bunlar öbürlerine diyet meselesinde denktirler." Ebu Davud, Diyat 20, (4559, 4560, 4561).

1893 Diyet NEFİS VE UZUVLAR HAKKINDA MÜŞTEREK HADİSLER "Amr İbnu Şuàyb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor. "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yerinde sabit duran (bakar) kör gözün (cinayet sebebiyle) kapanması halinde, diyetinin, normal diyetinin üçte biri olacağına hükmetti. Keza sakat elin kesilmesi halinde, diyetinin normal diyetinin üçte biri kadar olacağına, siyahlaşmış dişin (cinayet sebebiyle) düşmesi halinde, normal diyetinin üçte biri olacağına hükmetti." Ebu Davud -bu rivayetin sadece gözle ilgili kısmını- önceki rivayetin aynı babında), Nesai'de tam olarak tahric etmiştir.

1894 Diyet CENİNİN DİYETİ "Ebu Hüreyre hazretleri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hüzeyl kabilesinden iki kadın birbirleriyle kavga ettiler. Biri diğerine bir taş atarak kadını da, karnındaki yavruyu da öldürdü. Dava Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e geldi. Efendimiz, ceninin diyetini bir gurre olarak hükme bağladı. Gurre kadın veya erkek bir köle demektir."

Ebu Davud'un bir rivayetinde şu ziyade vardır: ".. veya katır veya ata hükmetti. Kadının diyetini akilesi üzerine hükmetti. Kadına çocukları ve onlarla birlikte olanlar varis oldular." Buhari, Diyat 25, Tıbb 46, Feraiz 11; Müslim, Kasame 34, (1681); Muvatta, Ukül 5, (2, 855); Tirmizi, Diyat 15, (1410); Ebu Davud, Diyat 21, (4568,4580); Nesai, Kasame 37, (8, 47, 48).

1895 Diyet DİYETİN KIYMETİ "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında diyet-i kamilenin kıymeti sekiz bin dirhem idi. Ehli Kitab'ın diyeti de o gün, Müslümanların diyetinin yarısına denkti. Bu durum Hz. Ömer (radıyallahu anh)'ın halife olmasına kadar devam etti. Halife olunca bir hutbesinde "Artık deve pahalandı" dedi ve diyeti altın sahiplerine bin dinar, gümüş sahiplerine on iki bin dirhem, sığır sahiplerine iki yüz sığır, davar sahiplerine iki bin koyun, elbise sahiplerine de iki yüz takım elbise olarak tesbit etti. Ehl-i zimmetin diyetini, (Hz. Peygamber devrinde ne idiyse) olduğu gibi bıraktı, hiçbir yükseltme yapmadı." Ebu Davud, Diyat 18, (4542).

1896 Diyet DİYETLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Ziyad İbnu Sa'd İbni Dumeyre es-Sülemİ an ebihi an ceddihİ (radıyallahu anh) -ki bunlar (Sa'd ve Dumeyre) Resûlullah (Aleyhisslatu vesselam) ile birlikte Huneyn'e katılmışlardı- anlatıyor: "Muhallem İbnu Cessame el-Leysi, Müslüman olduktan sonra Eşca' kabilesinden birisini öldürmüştü. Bu, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in hüküm verdiği ilk diyet vak'ası oldu. Uyeyne öldürülen Eşcai'nin katli hususunda ileri geri konuştu. Çünkü (Uyeyne) kendisi de Gatafanlı idi. Akra İbnu Habis de Muhallem'in taraftarı (olarak müdafaa için) konuştu, çünkü o da Hındef'ten idi. Derken (münakaşa ilerledi) sesler yükselmeye başladı, tartışma ve bağırıp çağırmalar arttı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) müdahale ederek, "Ey Uyeyne, diyet kabul etmez misin?" diye sordu.

"Hayır! Vallahi harb ve ızdırabtan benim kadınlarıma ulaştırılan, onun kadınlarına ulaşmadıkça kabul etmiyorum!" cevabını verdi. Sonra bağırmalar yükseldi, tartışma ve bağırıp çağırmalar arttı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tekrar araya girip: "Ey Uyeyne, diyet kabul etmez misin?" dedi. Uyeyne önceki sözlerini aynen tekrar etti. Bu hal, Beni Leys'ten üzerinde silah ve elinde de deriden mamul bir kalkan bulunan Mukeytil adında birinin kalkıp, "Ey Allahın Resülü! Bunun (Muhallem'in) İslam'ın başında yaptığı şu cinayete misal olarak, su içmek üzere havuzun başına koşan koyun sürüsünü gösterebileceğim. Sürünün ilk gelenlerine (öldürülmek veya uzaklaştırılmak üzere taş veya ok) atılır, arkadan gelenler de korkarak kaçarlar. Bugün hüküm koy yarın değiştir!" demesine kadar devam etti.

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine (Muhallem'e dönüp) hemen şu hükmü verdi.

"Derhal huzurumuzda elli deve vereceksin, elli deve de Medine'ye dönüşümüzde vereceksin!"

Bu vak'a Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın seferlerinin birinde cereyan etmişti. Muhallem uzun boylu, esmer birisi idi, cemaatin kenarında bulunuyordu. O ölümden kurtuluncaya kadar halk oradan ayrılmadı. Resûlullah'ın (bu nihai hükmünden sonra) önüne, iki gözünden de yaşlar akar vaziyette oturdu ve:

"Ey Allah'ın Resülü! Ben size ulaşan cinayeti işlemiş bulunuyorum. Ben Allah'a tevbe ettim. Sen de benim için ey Allah'ın Resülü, Allah'tan mağrifet dileyiver!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yüksek sesle:

"Sen onu İslàm'ın başında silahınla mı öldürdün! Allah'ım, Muhallem'i mağrifet etme!" dedi.

Ebu Seleme şu ilavede bulunur: "Muhallem göz yaşlarını ridasının ucuyla silerek kalktı."

İbnu İshak der ki: "Muhallem'in kavmi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın daha sonra onun için Allah'a istiğfar ediverdiğine inanıyorlardı." Ebu Davud, Diyat 8, (4503).

1897 Diyet DİYETLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Diyet aldıktan sonra (katili) öldüren kimseyi asla affetmem." Ebu Davud, Diyat 5, (4507).

1898 Diyet DİYETLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Amr İbnu Şuayb'ın rivayetine göre: "Beni Müdlic'ten Katade adında bir adam, oğluna bir kılıç fırlattı. O da bacağına isabet etti. Yaradan fasılasız kan kaybı oldu ve oğlan öldü. Süraka İbnu Cu'şum Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e gelip durumu haber verdi. Hz. Ömer: "Kudeyd suyuna yüz yirmi deve hazırla, ben oraya geleceğim" dedi. Ömer (radıyallahu anh) oraya gelince bu develerden otuz hıkka (dört yaşına giren dişi deve), otuz cezea (beş yaşına girmiş dişi deve) ve kırk halife (hamile deve) aldı. Ve sordu:

"Maktülün kardeşi nerede?"

"İşte benim!" dedi.

"Al bunları! Zira Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştu: "Katile (ne diyetten, ne mirastan) hiç bir hisse yoktur." Muvatta, Ukül 10, (2, 867).

1899 Diyet DİYETLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Huzeyl kabilesinden iki kadın, biri diğerini öldürmüştü. Bunlardan her ikisinin kocası ve birer oğlu vardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz maktülenin diyetini ödeme işini, katilenin (öldüren kadının) akilesine yükledi, kocasını ve oğlunu bu külfetten uzak tuttu. Çünkü bu ikisi Huzeyl'den değillerdi. Maktülenin akilesi, "ölenin mirası da bize aittir" dediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Hayır! Mirası, kocasına ve oğluna aittir!" buyurdu." Ebu Davud, Diyat 21, (4575).

1900 Diyet DİYETLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ebu Cehm İbnu Huzeyfe'yi zekat tahsildarı olarak gönderdi. Adamın biri sadaka ödeme meselesinde onunla inatlaştı. Ebu Cehm (radıyallahu anh) de adama vurup başından yaraladı. Hemen Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelip:

"Ey Allah'ın Resülü, kısas istiyoruz" dediler. Resûlullah onlara:

"Size şu şu miktir diyet vereyim!" dedi ise de razı olmadılar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) miktarını daha da artırarak:

"Size şu şu miktar diyet vereyim" dedi. Onlar yine razı olmadı. Hz. Peygamber (daha da artırarak):

"Size şu şu kadar diyet vereyim" dedi. Bu sefer razı oldular.

Bunun üzerine aleyhissalatu vesselam Efendimiz:

"Ben bu akşam halka konuşup, onlara razı olduğunuzu bildireceğim!" dedi. "Pekala" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hitabesinde:

"Bu Leysliler bana kısas talebiyle geldiler. Ben onlara (kısasa bedel) şu şu miktar diyet teklif ettim, onlar da razı oldular, siz de razı mısınız?" diye sordu. Fakat berikiler:

"Hayır, razı değiliz!" dediler. Mühacirün onlara kızıp üzerlerine yürüdü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara dokunmamalarını emretti, Muhacirun da ileri gitmekten vazgeçti. Sonra onları çağırıp, onlara verdiğini artırdı ve sordu:

"Razı oldunuz mu?"

"Evet" dediler. Resûlullah tekrar:

"Ben halka hitap edip, razı olduğunuzu bildireceğim" dedi. Onlar: "Pekala?" dediler. Resûlullah halkı çağırarak:

"Razı mısın?" diye sordu.

"Evet razıyız!" dediler." Ebu Davud, Diyat 13, (4534); Nesai, Kasame 24, (8, 35).

1901 Diyet DİYETLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Hilal İbnu Sirac İbni Müccaa an ebihi an ceddihi tarikinden anlattığına göre: "(Ceddi Müccaa) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek Beni Zühl kabilesine mensup Benü Sedüs tarafından öldürülmüş olan kardeşinin diyetini taleb etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona:

"Eğer ben bir müşrik için diyete hükmetseydim kardeşin için hükmederdim. Fakat ben sana (diyet değil, bunun yerini tutacak) bir bedel vereyim" dedi ve ona, aleyhissalatu vesselam, Beni Zühl müşriklerinden elde edilecek ilk humustan yüz deve vereceğine dair (senet) yazdı.

(Müccaa bu yüz deveden) bir miktarını almıştı. (Tamanını almadan) Beni Zühl kabilesi Müslüman oldu. Bilahare Müccaa geri kalan develeri Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh)'den taleb etmek üzere, ona geldi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın borç senedini gösterdi.

Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) kendisine Yemame'den gelecek zekattan ödenmek üzere on iki bin sa', yani dört bin sa' buğday, dört bin sa' arpa, dört bin sa' hurma yazdı. Resûlullah'ın verdiği yazıda (borç senedinde) şunlar yazılıydı: "Bismillahirrahmanirrahim. Bu Peygamber Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'den Beni Süleymli Müccaa İbnu Mürare'ye (verilmiş bir borç) senedidir. Ben kendisine (öldürülen) kardeşine bedel olarak, Beni Zülh müşriklerinden gelecek ilk humustan yüz deve vereceğim." Ebu Davud, Harac 20, (2990).

1902 Diyet DİYETLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) her kabileye bir diyet yazdı. Hiçbir azadlıya kendini azad edenden başka bir Müslümanı kendine mevla ittihaz etmesi, asıl azad edenin izni olmadan helal değildir." Nesai, Kasame 38, (8, 52).

1903 Diyet DİYETLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER "İbnu Şihab (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Diyete iştirakte) tatbikat (sünnet) şöyledir: Akile amden yapılan öldürmelerin diyetine (huküken) iştirak etmez. Gönül rızasıyla ederse o başka. Keza, akileye az da olsa çok da olsa kölenin bedelinden yüklenmez. Kölenin bedeli, ne miktara baliğ olursa olsun, ona, malı olarak tasarruf edenedir. Çünkü o, şu hadise binaen ticaret mallarından bir ticaret malıdır: Amden öldürenin diyetine sulhen tesbit edilen diyete; itiraf yoluyla sübüt bulan cinayete terettüp eden (diyete); işlenen bir cinayete terettüp eden erş'e (diyete) ve kölenin bedeline akile iştirak etmez, kendi arzusu ile iştirak ederse o başka."

(Keza bir başka) tatbikat dahi şöyledir: "Kişi hataen hanımını yaralarsa, diyet öder, fakat kısas yapılmaz. Ancak kadına amden ulaşan (kötülüğü sebebiyle) kısas yapılır."

Bana ulaştığına göre, Hz. Ömer (radıyallahu anh) buyurmuştur ki:

"Kadın, nefsinin üçte birine ulaşan ve aşan yaralamalar amden olduğu takdirde, erkekten kısas isteyebilir." Rezin ilavesidir.

1904 Diyet DİYETLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER "Tarık İbnu Şihab (radıyallahu anh) anlatıyor: "Büzaha heyeti Hz. Ebu Bekir es-Sıddik (radıyallahu anh)'agelip sulh istediler. Hz. Ebu Bekir onları yerlerinden yurtlarından edecek harp ile, rezil rüsvay edecek sulh arasında mühayyer bıraktı. Heyet mensupları:

"Yerden yurttan edeceği (mücliyyeyi) anladık, rezil-rüsvay edecek (muhziye) ne demektir?" diye sordular.

"Sizden silahları ve binekleri alacağız. Sizin mal ve mülkünüzden elimize geçenleri ganimet yapacağız, bizden ele geçirdiklerinizi bize iade edeceksiniz, bizden öldürdüklerinizin (diyetini) borçlanacaksınız, sizin ölüleriniz cehennemlik olacak (onlar için herhangi. bir ödeme yapmayacağız). Allah Resülü'nün halifesine ve muhacirlerine sizi mazur kılmalarına sebep olacak bir durum (iyi hal) gösterinceye kadar kabileleri, develerin peşini takib etmeye bırakacak (onlara karışmayacak)sınız."

Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) bu söylediklerini heyet mensuplarına teklif olarak arzetti. Hz. Ömer (radıyallahu anh) söz alıp şunu söyledi: "Bahsettiğin "yerden -yurttan edecek savaş ve rezil- rüsvay edecek sulh" sözün var ya! Ne güzel de söyledin. Ya şu, "Sizden ele geçirdiklerimizi ganimet yapacağız, bizden ele geçirdiklerinizi iade edeceksiniz!" sözün var ya! Ne güzel söyledin. "Bizden öldürdükleriniz için borçlanacaksınız, sizin ölüleriniz cehennemlik" sözüne gelince, bizim ölülerimiz Allah'ın emri üzerine savaştılar ve öldürüldüler, onların ecirleri Allah'ın üzerinedir, onlar için diyet yoktur."

Heyet, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in söylediği şartlar üzere beyat yaptı.

Derim ki: Bu rivayeti tam olarak Şerefüddin el-Barizi zikretti. Rivayeti tahric edene nisbet etmedi. Bu rivayeti Camiul Kebir müellifi zikretmedi.

Ancak Buhari, rivayetten sadece Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'in şu sözünü kaydetti: "A!lah Resülü'nün halifesine ve Muhacirlere sizi mazur kılmalarına sebep olacak bir durum gösterinceye kadar kabileleri develerin peşini takib etmeye bırakacak, (onlara karışmayacak)sınız." Bu kısım Kitabu'l Ahkam'ın sonunda senetsiz olarak mevcuttur, gerisi yoktur."

1905 Borç BORÇ VE ÖDEME ÂDÂBI BÖLÜMÜ "Ebu Müsa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "AIIahu Teala nazarında, bir kulun Allah tarafından yasaklanan kebirelerden sonra, beraberinde getirebileceği en büyük günahlardan biri, kişinin ödenecek karşılık bırakmadan üzerinde borç olduğu halde ölmesidir. " Ebu Davud, Büyü 9, (3342).

1906 Borç BORÇ VE ÖDEME ÂDÂBI BÖLÜMÜ "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim, ödemek arzusu iIe insanların malını alır ise, Allah (onun borcunu) ona bedel eda eder. Kim de telef etmek niyetiyle halkın malını alırsa Allah onu telefeder." Buhari, İstikraz 2.

1907 Borç BORÇ VE ÖDEME ÂDÂBI BÖLÜMÜ "İmran İbnu Huzeyfe (rahimehullah) anlatıyor: "Meymüne (radıyallahu anha) fazlaca borca giriyordu. Ailesi bu meselede müdahale edip ayıpladılar. Şu cevabı verdi: "Borcu bırakmayacağım. Ben dostum ve can yoldaşım aleyhissalatu vesselam'ı şöyle söylerken dinledim: "Bir borçla borçlanan bir kimsenin ödeme niyetinde olduğunu Allah bilince, onun borcunu Allah mutlaka dünyada iken öder." Nesai, Büyü 99, (7, 315); İbnu Mace, Sadakat 10, (2408).

1908 Borç BORÇ VE ÖDEME ÂDÂBI BÖLÜMÜ "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki.: "Borcunu ödeyebilecek durumda olan zengin kimsenin ödemeyi geçiktirmesi zulümdür. Biriniz bir zengine havale olunursa (havaleyi kabül etsin.)" Buhari, İstikraz 12, Havalat 1, 2; Müslim, Müsakat 33, (1564); Muvatta, Büyü 84, (2, 674); Ebu Davud, Büyü 10, (3345); Tirmizi, Büyü 68, (1308); Nesai, Büyü 101, (7, 317).

1909 Borç BORÇ VE ÖDEME ÂDÂBI BÖLÜMÜ "eş-Şerrid (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselàm) buyurdular ki: "Zenginin borcunu savsaklaması, haysiyetinin ihlal edilmesini ve cezalandırılmasını helal kılar."

İbnu'l-Mübàrek der ki: "Irzını helal kılar", kendisine kaba davranılır demektir. "Cezalandırılması" da, hapsedilmesidir." Ebu Davud, Akdiye 29, (3628); Nesai, Büyü 100, (7, 316); İbnu Mace, Sadakat 18, (2427); Buhari de bab başlığında kaydetmiştir. İstikraz 13.

1910 Borç BORÇ VE ÖDEME ÂDÂBI BÖLÜMÜ "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kapıda yüksek sesle münakaşa edenlerin görültülerini işitti. Bunlardan biri, diğerinden borç indirmesini taleb ediyor, bir hususta da merhametli olmasını istiyor. Öbürü de:

"Vallahi yapmam!" diyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanlarına gitti ve:

"Hanginiz, hayır yapmamak üzere Allah adına yemin etti?" dedi. Birisi:

"Benim ey Allah'ın Resülü! (Borç indirimi ile, merhametli davranmadan) hangisini dilerse onun olsun (teklifıni kabul ettim)" dedi." Buhari, Sulh 10; Müslim, Müsakat 19, (1557).

1911 Borç BORÇ VE ÖDEME ÂDÂBI BÖLÜMÜ "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlardan bir tüccar vardı. Halka borç verirdi. BorçIuları arasında fakir görürse hizmetçilerine: "Onun borcundan vazgeçiverin, böylece AIIah'ın da bizim günahIarımızdan vazgeçeceğini umarız" derdi. Allah da onun günahlarından vazgeçti." Buhari, Sulh 10; Müslim, Müsakaat 19, (1557); Nesai, Büyü 104, (7, 318).

1912 Borç BORÇ VE ÖDEME ÂDÂBI BÖLÜMÜ "Diğer bir rivayette şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir adam hiç hayır amelde bulunmadı. Ancak halka borç verir ve borcunu toplayan elçisine: "Kolay ödeyecekten (zenginden) al, zor ödeyecekten (fakirden) alma, vazgeç Ola ki Allah da bizim günahlarımızdan vazgeçer" derdi. Allahu Teala hazretleri bunun üzerine: "Haydi senin günahlarından vazgeçtim" buyurdu." Buhari, Büyü 18, Enbiya 50; Müslim, Müsakat 31, (1562); Nesai, Büyü 104, (7, 318).

1913 Borç BORÇ VE ÖDEME ÂDÂBI BÖLÜMÜ "Ebu Katade (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, Ebu Katade, bir boçlusunu (para taleb etmek üzere) aramıştı. O, kendisinden gizlendi. Bilahare adamı buldu. Ancak: "Dardayım" dedi. Bunun üzerine:

"Allah'a yemin eder misin?" diye sordu. Borçlu:

"Vallahi" diye yemin etti. Ebu Katade:

"Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, "Kim Allah'ın kendisini kıyamet gününün sıkıntısından kurtarmasını isterse darda olana nefes aldırsın veya tamamen bağışlayıversin" dediğini işittim" dedi." Müslim, Kasame 32, (1563).

1914 Borç BORÇ VE ÖDEME ÂDÂBI BÖLÜMÜ "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da bir adamın (parası ödenmemiş) bir devesi vardı. Borcunu istemeye geldi. Bu sırada kaba sözler sarfetti, hatta Ashab'tan bazıları haddini bildirmek istedi. Ancak Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buna meydan vermeyip:

"Bırakın onu! Hak sahibinin konuşma hakkı vardır" buyurdu, sonra da:

"Devesini verin!" diye emretti, (ilgililer) devesini aradılarsa da bulamadılar. Fakat onunkinden daha değerli bir deve buldular. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz:

"Bunu verin" dedi. Adam: "Bana borcunu tam ödedin, Allah da sana ödesin" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"En hayırlınız, borcunu en iyi ödeyendir!" buyurdu." Buhari, İstikraz, 4, 6, 7,13, Vekalet 5, 6, Hibe 23, 25; Müslim, Musakat 118-122, (1600-1601), Timizi, Büyü 75, (1316, 1317 Nesai Büyü 64, (7, 291)

1915 Borç BORÇ VE ÖDEME ÂDÂBI BÖLÜMÜ "Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a namazını kıldırıvermesi için bir adam(ın cenazesi) getirildi. Aleyhissalatu vesselam:

"Onun üzerinde borç var, arkadaşınızın namazını siz kılın!" buyurdu. Ben:

"(Borç) benim üzerime olsun, ey Allah'ın Resülü" dedim.

"Sadakatle mi ?" dedi.

"Sadakatle!" dedim. Bunun üzerine cenazenin namazını kıldı." Tirmizi, Cenaiz 69, (1069); Nesai, Cenaiz 67, (4, 65).

1916 Kitabu'z-Zikr KİTABU'Z-ZİKR "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah'ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. AIIahu Tealayı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini "Aradığınıza gelin!" diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar arayı doldururlar. Allah, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar:

"Kullarım ne diyorlar?"

"Seni tesbih ediyorlar, sana tekbir okuyorlar, sana tahmid okuyorlar.

Sana tazim (temcid) ediyorlar" derler. Rabb Teala sormaya devam eder:

"Onlar beni gördüler mi?"

"Hayır!" derler.

"Ya görselerdi ne yaparlardı?"

"Eğer seni görselerdi ibadette çok daha ileri giderler; çok daha fazla

ta'zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı" derler. Allah tekrar sorar:

"Onlar ne istiyorlar?"

"Senden, derler, cennet istiyorlar."

"Cenneti gördüler mi?" der.

"Hayır ey Rabbimiz!" derler.

"Yagörselerdi ne yaparlardı?" der.

"Eğer görselerdi, derler, cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi." AIlah Teala sormaya devam eder:

"Neden istiaze ediyorlar?"

"Cehennemden istiaze ediyorlar" derler.

"Onu gördüler mi ?" der.

"Hàyır Rabbimiz, görmediler!" derler.

"Yagörselerdi ne yaparlardı?" der.

"Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı" derler. Bunun üzerini Rabb Teala şunu söyler:

"Sizi şahid kılıyorum, onları affettim!"

Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözüne devamla şunu anlattı:

"Onlardan bir melek der ki: "Bunların arasında falanca günahkar kul dahi var. Bu onlardan değil. O başka bir maksadla uğramıştı, oturuverdi." Allah Teala.. "Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki onlarla oturanlar da onlar sayesinde bedbaht olmazlar" buyurur." Buhari, Daavat 66, Müslim, Zikr 25, (2689); Tirmizi, Daavat 140, (3595).

1917 Kitabu'z-Zikr KİTABU'Z-ZİKR "Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir yere oturur ve orada Allah'ı zikretmez (ve hiç zikretmeden kalkar) ise AIIah'tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yere yatar, orada AIIah'ı zikretmezse, ona AIIah'tan bir noksanlık vardır. Kim bir müddet yürür ve bu esnada Allah'ı zikretmese, Allah'tan ona bir noksanlık vardır." Ebu Davud Edeb 31. (4856) 107,(5059); Tirmizi, Daavat 8, (3377); Hadisin metni Ebu Davud'a aittir. Sondaki ziyade İbnu Hibban'ın Mevarid'inden alınmadır (2319).

1918 Kitabu'z-Zikr KİTABU'Z-ZİKR "Ebu Müslim eI-Eğarr (rahimehullah) diyor ki: "Ben şehadet ederim ki Ebu Hüreyre ve Ebu Said (radıyallahu anhüma) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle söylediğine şehadet ettiler: "Bir cemaat oturup Allah'ı zikrederse, mutlaka melekler etraflarını sarar, AIlah'ın rahmeti onları bürür, üstlerine sekine iner ve Allah onları yanında bulunan (büyük melek)lere anar." Müslim, Zikr 39, (2700); Tirmizi, Daavat 7, (3375).

1919 Kitabu'z-Zikr KİTABU'Z-ZİKR "Hz. Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde AIIah zikredilmeyen evlerin misali, diri ile ölünün misali gibidir." Buhari, Daavat 66; Müslim, Salatü'l-Müsafırin 211, (779).

1920 Kitabu'z-Zikr KİTABU'Z-ZİKR "Hz. Ebu Hüreyre'nin rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri diyor ki: "Kulum, hakkımda nasıl bir zan yürütürse ben öyleyimdir. O, beni zikredince ben onunla beraberim. O beni içinden geçirirse, ben de onu içimden geçiririm. O, beni bir cemaat içerisinde anarsa, ben de onu, onunkinden daha hayırlı bir cemaatte anarım. O, bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim." Buhari, Tevhid 50; Müslim, Zikr 2, (2675); Tirmizi, Daavat 142, (3598).

1921 Kitabu'z-Zikr KİTABU'Z-ZİKR "Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim yatağına temiz (abdestli) olarak girer ue uyku bastırıncaya kadar AIIah'ı zikrederse gecenin herhangi bir saatinde uyanıp da AIIah'tan dünya veya ahiret hayırlarından bir şey isterse AIIah Teala, istediğini mutlaka ona verir." Tirmizi, Daavat 100, (3525).

1922 Kitabu'z-Zikr KİTABU'Z-ZİKR "Hz. Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kul, kendini Allah'ın azabından kurtarmada zikrullahtan daha müessir bir ameli işlememiştir." Muvatta, Kur'an 24, (1, 11); Tirmizi, Daavat 6, (3374); İbnu Mace, Edeb 53, (3790).

1923 kesimler KESİM ADABI VE YASAKLARI "Şeddad İbnu Evs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "AIIah Teala hazretleri, her şeyde iyiliği emretmiştir. Öyleyse öldürdüğünüz zaman öldürmeyi iyi yapın. Kesecek olursanız kesmeyi iyi yapın. Bıçağın ağzını bileyin. Hayvana (zahmet vermeyin) rahat ettirin." Müslim, Sayd 57, (1955); Tirmizi, Diyat 14, (1409); Ebu Davud, Edahi 12, (2815); Nesai, Dahaya 22, (7, 227); İbnu Mace, Zebaih 3, (3170).

1924 kesimler KESİM ADABI VE YASAKLARI "Ebu Hüreyre ve İbnu Abbas (radıyallahu anhüm) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şeytan kurbanından (şerita) men etti." Dendi ki şerita, boğazından sadece deri kısmının kesilip, boyun damarı kesilmeden ölmeye terkedilen (kurbanlık) hayvandır." Ebu Davud, Edahi 17, (2826).

1925 kesimler KESİM ADABI VE YASAKLARI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "(Hayvanı keserken) besmele çekmeyi bir kimse unutmuşsa bunun bir mahzuru yoktur. Ancak kasden terketmiş ise, kesilen yenilmez." Rezin'in ilavesidir.

1926 kesimler KESİM ADABI VE YASAKLARI "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor. "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Haksız yere bir kuş veya daha küçük bir hayvan öldüren insana Allah mutlaka onun hesabını soracaktır." Kendisine: "Onun hakkı da nedir?" diye sorulunca:

"Onu keser ve yer. Başını kesip atmaz!" diye cevap verdi." Nesai, Sayd 34, (7, 239).

1927 kesimler KESİM ADABI VE YASAKLARI "Ebu Vakıd (radıyallahu anh) anlatıyor: "ResüIuIIah (aleyhissalatü vesselam) Medineye geldiği zaman, Medineliler, (diri olan) devenin hörgücünü kesiyorlar ve koyunların da kuyruklarını koparıyorlar ve bunIarı yiyorlardı.

Bu durum üzerine Resûlullah (aleyhissalatü vesselam): "Hayvan diri iken ondan her ne kesilmiş ise, bu meyte (laşe) hükmündedir, yenilmez" dedi." Tirmizi, Et'ime 4, (1480); Ebu Davud, Sayd 3, (2858); İbnu Mace, Sayd 8, (3216).

1928 kesimler KESİŞ ŞEKLİ VE YERİ "Ebu'l- Uşera Üsame İbnu Malik İbnu Kahtam babasından anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü, dedim, kesme işi sadece boğazdan ve gırtlaktan (lebbe) değil midir, (hayvanın başka yerinden de olur mu?)"

Şu cevabı verdi: "(Mızrağını hayvanın) dizine saplarsan sana o da kifayet eder." Tirmizi: "Bu, zarüret haline mahsustur" der.

Ebu Davud da: "Bu, (yüksekten) düşen bir hayvanın kesimiyle ilgilidir" demiştir." Tirmizi, Et'ime 5, (1481); Ebu Davud, Edahi 16, (2825), Nesai, Dahaya 25, (7, 228).

1929 kesimler KESİŞ ŞEKLİ VE YERİ "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) buyurdular ki: "Elinde (tasarrufunda) olduğu halde (normal kesişten) seni aciz bırakan şey av gibidir."

(Yine İbnu Abbas), kuyuya düşen bir deve hakkında: "Neresinden gücün yeterse kes!" demiştir. Hz. Ali, İbnu Ömer ve Hz. Aişe (radıyallahu anhüm) de bu görüşte idiler.

İbnu Abbas, İbnu Ömer ve Enes (radıyallahu anhüm): "Boğazdan kesmeye başlayınca (acele sebebiyle) başı kopuverse bunda bir beis yok. Ancak, ense tarafından kesilmişse yenmez, baş kopsa da kopmasa da farketmez" demiştir." Buhari, Zebaih 23, (Bir babın başlığında zikretmiştir).

1930 kesimler KESİŞ ŞEKLİ VE YERİ "El-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam)'a sorularak dendi ki: "Biz deve, sığır ve davarı, karınlarında cenin olduğu halde boğazlıyoruz. Cenini yiyelim mi, atalım mı?"

Şu cevabı verdi:

"Dilerseniz yiyin. Zira onların tezkiyesi (temiz ve helal olmaları) annelerinin tezkiyesine tabidir." Ebu Davud, Edahi 18, (2827); Tirmizi, Et'ime 2, (1476).

1931 kesimler KESİŞ ŞEKLİ VE YERİ "Hz. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) buyurmuştur ki: "Bir deve kesildiği zaman karnındaki yavrunun tezkiyesi, devenin tezkiyesine tabidir, yeter ki yavrunun hilkati (bütün uzuvlarının çıkmasıyla) tamamlanmış, tüyleri de bitmiş olsun. Yavru annenin karnından çıkınca (yine de hemen) kesilir, ta ki içteki kan çıksın." Muvatta, Zebaih 8, (2, 490).

1932 kesimler KESME ÂLETİ "Rafi' İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir seferde Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) ile birlikte idik. (Bu esnada) bir deve huysuzluk edip kaçtı. Peşine düştüler. Ama takipçileri yordu. Bir adam deveye bir ok gönderdi. Derken Allah (c.c.) onu durdurdu. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz:

"Bu hayvanların kaçkınları var, tıpkı vahşi kaçkınlar gibi. Onlardan biri size galebe çalacak olursa, ona böyle davranın!" dedi. Ben:

"Ey Allah'ın Resülü, biz yarın düşmanla karşılaşacağız, yanımızda (hayvan kesecek) bir bıçağımız yok. (Hin-i hacette) kamışla keselim mi?" diye sordum. Bana:

"Bolca kanı akıtılan ve üzerine Allah'ın ismi zikredilenin etini yeyiniz. Diş ve tırnak(la kesmek caiz) değildir. Size (bunun sebebini) söyleyeceğim; "Diş kemiktir, tırnak ise, Habeşlilerin bıçağıdır." Buhari, Şirket 3, 16, Cihad 191, Zebaih 15, 18, 20, 23, 36, 37; Müslim, Edahi 21, (1968); Tirmizi, Ahkam 5, (1491,1492); Ebu Davud, Edahi 15, (2821); Nesai, Dahaya 20, 21, 26, (7, 226, 227).

1933 kesimler KESME ÂLETİ "Nafi'nin anlattığına göre, Ka'b İbnu Malik (radıyallahu anh)'in bir oğlundan, İbnu Ömer'e anlatırken şunları işitmiştir: "Babası kendisine haber vermiştir ki: Davar güden cariyeleri, bir koyunun ölmek üzere olduğunu görmüş, derhal bir taş kırarak, onunla koyunu kesmiştir. Babası ailesine: "Ondan yemeyin. Resûlullah (aleyhissalatü vesselam)'a sorayım" demiş ve sormuştur. Resûlullah(aleyhissalatü vesselam) yemelerini emretmiştir." Buhari, Zebaih 18,19, Vekalet 4; Muvatta, Zebaih 4, (2, 489).

1934 kesimler KESME ÂLETİ "Hz. Càbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kavmimden biri bir veya iki tavşan avladı. Bunları taşla kesti. Resûlullah (aleyhissalatü vesselam)'dan soruncaya kadar astı. Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) yemesini emretti." Tirmizi, Zebaih 1, (1472).

1935 kesimler KESME ÂLETİ "Ata İbnu Yesar, Beni Hariseli bir adamdan rivayet eder ki: "Bu zat bir sağmal deveyi gütmekte iken ölmek üzere olduğunu farkeder. Beraberinde, hayvanı kesebilecek bir şey de bulamaz. Eline geçirdiği bir kazığı devenin ümmüğüne saplar, kanını akıtır. Sonra durumu Resulullah(aleyhissalatü vesselam)'a haber verir. Efendimiz yemesini söyler." Muvatta, Zebaih 3, (2, 489); Ebu Davud, Edahi 15, (1823); Nesai, Dahaya 19, (7, 226).

1936 kesimler KESME ÂLETİ "Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir kurt bir koyunu dişlemişti, derhal keskin bir taşla kestiler. Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) yenmesine ruhsat verdi." Nesai, Dahaya 18, (7, 225).

1937 kesimler YENMESİ YASAK OLAN KESİLMİŞLER "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam)'a soruldu: "Halk bize et getiriyor, kesilirken besmele çekilip çekilmediğini bilmiyoruz, ne yapalım?"

"Siz besmele çekin, yiyin!" cevabını verdi." Buhari, Sayd 21, Büyü 5, Tevhid 13; Muvatta, Zebaih 1, (2, 488); Ebu Davud, Edahi 19, (2829); Nesai, Dahaya 39, (7, 237).

1938 kesimler YENMESİ YASAK OLAN KESİLMİŞLER "Ebü'd Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) mücesseme'nin yenmesini yasakladı. Mücesseme ok atışlarında hedef olarak kullanılan hayvandır. Keza halisanın yenmesini de yasakladı. Halisa, kurdun kaçırdığı, fakat ondan kurtarılan hayvandır."

Bir rivayetin "Ok atışlarına hedef olarak kullanılan hayvan" ibaresine kadar olan kısmı Tirmizi'de gelmiştir. Gerisi Rezin'in ilavesidir." Tirmizi, Et'ime 1, (1473).

1939 kesimler YENMESİ YASAK OLAN KESİLMİŞLER "Zühri (rahimehullah) diyor ki: "Arap Hıristiyanlarının kestiklerini yemekte bir beis yoktur. Ancak, Allah'tan başka birisinin adını andığını işitirsen o zaman kestiğini yeme. İşitmemiş isen, (bu durumda vehimlenme), çünkü Allah, onların küfrünü bildiği halde kestiklerini helal kılmıştır."

Hz. Ali'den de bu manada rivayet yapılmıştır." Rezin ilavesidir. Bu ilave rivayet, Buhari'nin Kitabu'z-Zebaih'de bab başlığında kaydedilmiştir.

1940 zühd DÜNYANIN ZEMMİ VE KÖTÜLENMESİ "Ebu Said (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) minbere oturdu, biz de etrafında yerlerimizi aldık. Buyurdular ki: "Sizin için korktuğum şeylerden biri, dünyanın süs ve güzelliklerinin sizlere açılmasıdır!" Bir adam (araya girerek söze karıştı ve): "Yani (nail olacağımız) hayır, şer mi getirecek?" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu soru üzerine sükut etti. (Adama: "Sana ne oluyor da Resulullah'ın sözünü kesip, onunla konuşmaya kalkıyorsun? O sana konuşmuyor ki!.." diye paylıyanlar oldu). Gördük ki, kendisine vahiy gelmekte. Derken vahiy hali açılmış, yüzündeki terleri silmekte idi. "Şu soru soran nerede?" diye söze başladı. Ve sanki adamı (sorusu sebebiyle) takdir ediyor gibiydi: sözlerine şöyle devam etti: "Muhakkak ki, hayır, şer getirmez. Ancak derenin bitirdikleri arasında, ya çatlatarak öldüren ya da ölüme yaklaştıran bitki de var. Yalnız yeşil ot yiyen hayvanlar müstesna. Zira bunlar yeyip böğürleri şişince Güneşe karşı dururlar. (Geviş getirirler), akıtırlar ve rahatça defi hacet yaparlar, sonra tekrar dönüp yayılırlar. Şüphesiz ki, bu mal hoştur, tatlıdır. Ondan fakire, yetime ve yolcuya veren bu malın Müslüman sahibi en iyi (İnsan)'dır. Bunu haketmeden alan, yediği halde doymayan kimse gibidir. O mal, kıyamet günü aleyhinde şahidlik yapacaktır." Buhari, Zekat 47, Cum'a 28, Cihad 37, Rikak 7; Müslim Zekat 123, (1052); Nesai, Zekat 81, (5, 90).

1941 zühd DÜNYANIN ZEMMİ VE KÖTÜLENMESİ "Yine Ebu Said (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "dünya tatlı ve hoştur. AIIah sizi ona varis kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse dünyadan sakının, kadından da sakının! Zira Beni İsrail'in iIk fitnesi kadın yüzünden çıkmıştır." Müslim'in bir rivayetinde: "Kendinden sonra erkeklere, kadından daha zararlı bir fitne bırakmadım" buyurulmuştur." Müslim, Zikr 99, (2742); Tirmizi, Fiten 26, (2192); İbnu Mace, Fiten 19, (4000).

1942 zühd DÜNYANIN ZEMMİ VE KÖTÜLENMESİ "Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "dünya meI'undur, içindekiler de mel'undur, ancak zikrullah ve zikrullah'a yardımcı olanlarla alim veya müteallim hariç." Tirmizi, Zuhd 14, (2323); İbnu Mace, Zuhd 3, (4112).

1943 zühd DÜNYANIN ZEMMİ VE KÖTÜLENMESİ "Yine Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "dünya, mü'mine hapishane, kafire cennettir." Müslim, Zuhd 1, (2956); Tirmizi, Zuhd 16, (2325).

1944 zühd DÜNYANIN ZEMMİ VE KÖTÜLENMESİ "Hz. Enes (radiyallahu anh) anlatıyor: "dünya sevgisi her çeşit hatalı davranışların başıdır. Bir şeye olan sevgin seni kör ve sağır yapar." Rezin ılavesidir. Beyhaki Suabu'l-Iman'da kaydetmiştir. Hadisin ikinci yarisi Ebu Davud'da tahric edilmistir. Edep 125, (5150).

1945 zühd DÜNYANIN ZEMMİ VE KÖTÜLENMESİ "İbnu Mes'ud (radiyalllahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in yanına girmiştir. Onu bir hasır örgünün üzerinde uyumuş buldum. Hasır, (vücudunun açık olan) yan taraflarında izler bırakmıştı. "Ey Allah'ın Resulü dedim, sana bir yaygı te'min etsek de hasırın üstüne sersek, onun sertliğine karşı sizi korusa!" "Ben kim, dünya kim. Dünya iIe benim misalim, bir ağacın altında gölgelenip sonra terkedip giden yolcunun misali gibidir." Tirmizi, Zuhd 44, (2378). Tirmizi hadisin sahih olduğunu söyledi..

1946 zühd DÜNYANIN ZEMMİ VE KÖTÜLENMESİ "Sehl İbnu Sa'd (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Eğer dünya Allah nazarında sivri sineğin kanadı kadar bir değer taşısaydı tek bir kafire ondan bir yudum su içirmezdi." Tirmizi, Zuhd 13, (2321); İbnu Mace, Zuhd 11, (2410).

1947 zühd DÜNYANIN ZEMMİ VE KÖTÜLENMESİ "Katade İbnu Nu'man (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah bir kulu sevdi mi, onu dünyadan korur. Tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması gibi." Tirmizi, Tibb 1, (2037).

1948 zühd YERYÜZÜNDEKİ BAZI YERLERİN ZEMMİ "Ali İbnu Ebi Talib (radiyalllahu anh) buyurdular ki: "dünya arkasını dönmüş gidiyor, ahiret ise yönelmiş geliyor. Bunlardan her ikişinin de kendine has evlatları var. Sizler ahiretin evlatları olun. Sakın dünyanın evlatları olmayın. Zira bugün amel var hesap yok, yarın ise hesap var amel yok." Rezin tahric etmiştir. Buhari, muallak (senetsiz) olarak kaydetmiştir. (ftikak 4).

1949 zühd YERYÜZÜNDEKİ BAZI YERLERİN ZEMMİ "İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhisselatu vesselam) Hicr'a uğradığı zaman: "Nefislerine zulmedenlerin meskenlerine girerken onların maruz kaldığı musibetin size de gelmesi korkusuyla ağlayarak girin!" dedi. Sonra başını (ridasıyla) örtüp yürüyüşünü hızlandırdı ve vadiyi geçinceye kadar bu hal üzere devam etti." Buhari, Enbiya 7, Mesacid 53, Megazi 80, Tefsir, Hicr 2; Müslim, Zuhd 38-40, (2980).

1950 zühd YERYÜZÜNDEKİ BAZI YERLERİN ZEMMİ "Buhari ve Müslim'de yine İbnu Ömer anlatıyor: "Halk, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Hicr'a Semud kavminin yurduna inince, kuyularından su aldılar ve onunla hamurları develere yem yapmalarını emretti. Ayrıca, Hz. Salih'in devesinin su içtiği kuyudan su almalarını emretti." Buhari, Enbiya 17; Müslim, Zuhd 40, (2981).

1951 zühd YERYÜZÜNDEKİ BAZI YERLERİN ZEMMİ "Hz. Enes (radiyallahu anh) anlatayor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Ey Enes, dedi, İnsanlar yurtlar ediniyor. Bu yurtlardan biri Basra ve Busayra diye tesmiye edilmektedir. Eğer sen oraya uğrar veya ona girersen, oranın çorak (tuzlu) arazisinden, gemilerin yanastığı limanından, çarsısından, umerasının kapılarından sakınasın! Sana oranın Güneşe açık yerlerini (dağları) tavsiye ederim. Zira orada hasf (yere batma), kazf ve zelzele olacak. Bir kavim de normal şekilde akşama erdiği halde, sabaha maymun ve hınzırlar olarak çıkacak." Ebu Davud, Melahim 10, (4307).

1952 zühd YERYÜZÜNDEKİ BAZI YERLERİN ZEMMİ "İmam Malik'e ulaştığına göre, Hz. Ömer (radiyallahu anh) Irak'a çıkmak istemişti. Kà'bu'l-Ahbar kendisine dedi ki: "Ey mü'minlerin emiri! çıkma, zira sihrin -veya şerrin- onda dokuzu oradadır. Cinlerin fasıkları da oradadır. Devasız hastalık da oradadır." (Malik der ki): "Bununla dini helakı kasteder." Muvatta, Isti'zan 30, (2, 975); Imam Malik, bunu belag (senetsiz) olarak rivayet etmiştir.

1953 rahmet(merhamet) MERHAMETLİ OLMAYA TEŞVİK "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahman'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır." Tirmizi, Birr 16, (1925); Ebu Davud, Edeb 66, (4941).

1954 rahmet(merhamet) MERHAMETLİ OLMAYA TEŞVİK "Hz. Cerir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz." Buhari, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim, Fedail 66, (2319); Tirmizi, Birr 16, (1923).

1955 rahmet(merhamet) MERHAMETLİ OLMAYA TEŞVİK "Ebu Davud ve Tirmizi'de Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den gelen bir diğer rivayette Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) şöyle buyurmuştur: "Merhamet; ancak şaki'nin (ebedi hüsrana uğrayanın) kalbinden çıkarılabilir." Tirmizi, Birr 16, (1924); Ebu Davud, Edeb 66, (4942).

1956 rahmet(merhamet) MERHAMETLİ OLMAYA TEŞVİK "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aIeyhissalatü vesselam) (bir gün), Hasan İbnu Ali (radıyallahu anhüma)'yı öpmüş idi. Bu sırada yanında bulunan Akra' İbnu Habis, (sanki bunu tuhaf karşıladı ve:) "Benim on tane çocuğum var. Fakat onlardan hiçbirini öpmedim" dedi. Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) ona bakıp:

"Merhamet etmeyene merhamet edilmez" buyurdu."

Rezin ilave etti: "(Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) şunu da söyledi:"Allah siz(in kalbiniz)den merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim?" Buhari, Edeb 18, Müslim, Fedail 65, (2318); Tirmizi, Birr 12, (1912); Ebu Davud, Edeb 156, (5218).

1957 rahmet(merhamet) ALLAH'IN RAHMETİ "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "Allah celle şanühü mahlukatın olmasına hükmettiği zaman -Müslim'in rivayetinde: "Allah mahlükatı yarattığı zaman"- yanında bulunan, Arş'ın gerisindeki bir kitaba şunu yazdı: "Muhakkak ki rahmetim gazabıma galebe çalmıştır."

Buhari nin bir diğer rivayetinde: "Rahmetim gazabıma galebe çaldı" denmiştir.

Buhari ve Müslim'in bir rivayetlerinde: "(Rahmetim) gazabımı geçti" denmiştir." Buhari, Tevhid 15, 22, 28, 55, Bedi'ül'-Halk 1; Müslim, Tevbe 14, (2751); Tirmizi, Daavat 109, (3537).)

1958 rahmet(merhamet) ALLAH'IN RAHMETİ "Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhisselatu vesselam) buyurdular ki: "Allah rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksandokuz parçayı kendine ayırdı. Yer yüzüne geri kalan bir cüzü indirdi. (Bunu da -cin, insan ve hayvan mahlükatı arasında taksim etti.) Bu tek cüz(den nasibine düşen pay sebebiyledir ki mahlükat birbirlerine karşı merhametli davranır. At, (hayvan) yavrusuna basmamak endişesiyle ayağını bu sayede kaldırır." Buhari, Edeb 19, Rikak 19, Müslim 17, (2752); Tirmizi, Daavat 107-108, (3535-3536).

1959 rahmet(merhamet) ALLAH'IN RAHMETİ "Selmanu'l-Farisi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "AIlah'ın yüz rahmeti var. Bunlardan biriyle mahlükat kendi aralarında birbirlerine merhamet gösterirler. Doksandokuz rahmet de Kıyamet günü içindir." Müslim, Tevbe 20, (2753).

1960 rahmet(merhamet) ALLAH'IN RAHMETİ "Yine Müslim'de gelen bir diğer rivayette Resûlullah (aleyhissalatü vesselam)]: "Allah, arz ve semayı yarattığı gün, yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak kadardır. Ondan yeryüzüne tek bir rahmet indirmiştir. İşte anne, yavrusuna bununla şefkat eder. Vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine bununla merhamet ederler. Kıyamet günü geldiği vakit Allah, rahmetine bunu da ilave ederek (tekrar yüze) tamamlayacaktır." Müslim, Tevbe 21, (2753).

1961 rahmet(merhamet) ALLAH'IN RAHMETİ "Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam)'a bir grup esir getirilmişti. İçlerinde bir kadın vardı, göğüsleri sütle dolu idi. Bu kadın (sağa sola) koşuyor, esirler arasında bir çocuk bulduğu zaman onu yakalayıp kucaklıyor, göğsüne bastırıyor ve emziriyordu. (Dikkatleri çeken bu manzara karşısında), aleyhissalatu vesselam:

"Bu kadının, çocuğunu ateşe atacağına kanaatiniz olur mu?" dedi. Bizler:

"Hayır!" diye cevap verince:

"(Bilin ki), Allah'ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden fazladır" buyurdu." Buhari, Edeb 18; Müslim, Tevbe 22, (2754).

1962 rahmet(merhamet) HAYVANLARA MERHAMET "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: "Bu köpek de benim gibi susamış" deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti."

Resûlullah'ın yanındakilerden bazıları:

"Ey Allah'ın Resülü! Yani bize hayvanlar (a yaptığımız iyilikler) için de ücret mi var?" dediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Evet! Her "yaş ciğer" (sahibi) için bir ücret vardır" buyurdu." Buhari, Şirb 9, Vudü 33, Mezalim 23, Edeb 27; Müslim, Selam 153, (2244); Muvatta, Sıfatu'n Nebi 23, (2, 929-930); Ebu Davud, Cihad 47, (2550).

1963 rahmet(merhamet) HAYVANLARA MERHAMET "Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Fahişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın mağfret olundu." Müslim, Tevbe 155, (2245).

1964 rahmet(merhamet) HAYVANLARA MERHAMET "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşeratından yemeye de salmamıştı." Buhari, Bed'ü'l-Halk 17, Şirb 9, Enbiya 50; Müslim, Birr 151, (2242).

1965 rahmet(merhamet) HAYVANLARA MERHAMET "Abdullah İbnu Cafer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah(aleyhissalatü vesselam)'ın kaza-i hacet yaparken geri tarafından istitar (perdelenme) için en ziyade tercih ettiği sütre, bir bina veya bir hurma kümesi idi. Bir seferinde Ensardan bir zatın bahçesine girdi. Orada bir deve vardı. Deve Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Aleyhissalatu vesselam deveye yaklaştı ve gözyaşlarını sildi. Hayvan sakinleşti.

"Bu devenin sahibi kim?" diye sorarak ilgi gösterdi. Ensar'dan bir genç:

"O bana aittir ey Allah'ın Resülü!" deyip ortaya çıkınca Hz. Peygamber onu payladı:

"Allah'ın sana mülk kıldığı bu deve hakkında AIIah'tan korkmuyor musun? Bak! Bu bana şikayette bulundu. Sen bunu acıktırıyor ve fazla çalıştırarak da yoruyormuşsun." Ebu Davud, Cihad 47, (2549).

1966 rahmet(merhamet) HAYVANLARA MERHAMET "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "Hayvanlarınızın sırtını minberler yerine koymayın. Şurası muhakkak ki tek başınıza güçlükle gidebileceğiniz bir yere sizi götürmeleri için AIIah onları sizlere musahhar (hizmetçi) kıldı. Arzı da sizin (durma yeriniz) kıldı, öyleyse ihtiyaçlarınızı (duran hayvanının sırtında değil) arz üzerinde görün." Ebu Davud, Cihad 61, (2567).

1967 rahmet(merhamet) HAYVANLARA MERHAMET "Abdurrahman İbnu Abdullah, babası Abdurrahman (radıyallahu anh)'dan rivayet eder ki şöyle demiştir: "Biz bir seferde Resûlullah(aleyhissalatü vesselam) ile beraber idik. Resûlullah bir ara bir ihtiyacı için yanımızdan ayrıldı. O sırada hummara denen bir kuş gördük, iki tane de yavrusu vardı. (Kuş kaçtı) yavrularını aldık. Kuşcağız etrafımıza yaklaşıp çırpınmaya, kanatlarını çırpıp havada inip çıkmaya başladı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz gelince:

"Kim bu zavallının yavrusunu alıp onu ızdıraba attı? Yavrusunu geri verin!" diye emretti. Bir ara, ateşe verdiğimiz bir karınca yuvası gördü.

"Kim yaktı bunu?" diye sordu.

"Biz!" dedik.

"Ateşle azab vermek sadece ateşin Rabbine hastır" buyurdu." Ebu Davud, Cihad 122, (2675), Edeb,176, (5268).

1968 rahmet(merhamet) HAYVANLARA MERHAMET "Muhammed İbnu İshak kendisine Ebu Manzür denen Şamlı bir zattan naklediyor, bu da amcasından, o da Hadır'ın kardeşi Amiru'r-Ram'dan nakletmiştir. Amir der ki: "Bizim için bayraklar ve sancaklar yükseltildiği zaman memleketimizde idik. Ben: "Bu nedir?" diye sordum.

"Resûlullah (aleyhissalatü vesselam)'ın sancağı!" dediler. Yanına gittim. Bir ağacın altında oturuyordu. Ashabı da etrafını sarmıştı. Ben de yanlarına oturdum. Bir ara Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) hastalıklardan ve dertlerden bahsedip dedi ki:

"Mü'mine bir hastalık gelir, sonra da Allah ona şifa verirse, bu hastalık onun geçmiş günahlarına kefaret, geri kalan hayatı için de bir öğüt olur. Şayet münafık hastalanır, sonra da afiyet verilirse o, sahibi tarafından bağlanıp sonra da salıverilen fakat niçin bağlandığını, niçin salıverildiğini bilmeyen bir deve gibidir."

Aleyhissalatu vesselam'ın etrafında oturanlardan biri:

"Ey Allah'ın ResüIü, eskam (hastalıklar) nedir? Ben asla hiç hastalanmadım?" diye sordu. Resülullah (aleyhissalatu vesselam):

"Kalk! sen bizden değilsin" buyurdu." Ebu Davud, Cenaiz 1, (3089).

1969 rahmet(merhamet) HAYVANLARA MERHAMET "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "Peygamberlerden birini bir karınca ısırdı. O da (öfkelenerek) karıncanın yuvasının yakılmasını emretti ve yakıldı. Allah Teala Hazretleri ona şöyle vahyetti: "Seni bir karınca ısırmışken, sen tesbih eden bir ümmeti yaktın." Buhari, Cihad 152, Bed'ü'l-Halk 14; Müslim, Selam 148, (2241); Ebu Davud, Edeb 176, (5265); Nesai, Sayd 38, (7, 210, 211).

1970 rıfk RIFK "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "Rıfk bir şeye girdimi onu mutlaka tezyin eder, bir şeyden de çıkarıldı mı onu mutlaka kusurlu kılar." Müslim, Birr 78, (2594); Ebu Davud, Cihad 1, (2578), Edeb 11 (4808).

1971 rıfk RIFK "Hz. Aişe (radıyallahu anha) bir başka rivayette şunu söyler: "Kendisinde dikbaşlılık olan bir deveye bindim. (Hırçınlık etmeye başlayınca ileri-geri sürmeye başladım. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatü vesselam): "Rıfkla, tatlılıkla davran! diye müdahale etti..." Müslim, Birr 79, (2594).

1972 rıfk RIFK "Cerir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise hayrın tamamından mahrumdur." Müslim, Birr 75, (2592).

1973 rıfk RIFK "Ebu Müsa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) herhangi bir işi için bir adam gönderse şu tembihte bulunurdu: "Sevindirin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın." Ebu Davud, Edep 20, (4835); Müslim, Cihad 6, (1737).

1974 rehin REHİN "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "Rehin (olarak bırakılan hayvan)a, nafakası mukabilinde binilir. Sağmal hayvan rehin bırakılmışsa sütü, nafakası mukabilinde içilir. Nafaka, binen ve sütünü içen üzerinedir." Buhari, Rehn 4, Tirmizi, Büyü 4, (1254); Ebu Davud, Büyü 78, (3526).

1975 rehin REHİN "İbnu'l-Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "Rehin kapanmaz." Muvatta, Akdiye 13, (2, 728).

1976 rehin REHİN "Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir yahudiden, veresiye yiyecek satın aldı. Rehin olarak zırhını verdi." Buhari, Rehn 2, 5, Büyü 14, 33, 88, Silm 5, 6, İstikraz 1, Cihad 89, Megazi 85; Müslim, Musakat 124, (1603); Nesai, Büyü 58, 87, (7, 288, 303).

1977 riya RİYA "Sufeyyu'l-Esmai, Hz. Ebu Hureyre'den naklediyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "kıyamet günü iIk çağrılacaklar, Kur'an-ı ezberleyen biri, Allah yolunda öldürülen biri ve bir de çok malı olan biridir. Allah Teala Hazretleri Kur'an okuyana: "Ben Resulüme inzal buyurduğum şeyi sana ögretmedim mi?" diye soracak. Adam: "Evet ya Rabbi!" diyecek. "Bildiklerinle ne amelde bulundun?" diye Rabb Teala tekrar soracak. Adam: "Ben onu Gündüz ve gece boyunca okurdum" diyecek. AlIahu Teala Hazretleri: "Yalan söylüyorsun!" diyecek. Melekler de ona: "Yalan söylüyorsun!" diye çıkışacaklar. Allahu Teala Hazretleri ona: "Bilakis sen, "Falanca Kur'an okuyor" densin diye okudun ve bu da söylendi" der. Sonra, mal sahibi getirilir. Allah Teala Hazretleri: "Ben sana bolca mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki, kimseye muhtaç olmadın?" der. Zengin adam, "Evet ya Rabbi" der. "Sana verdiğimle ne amelde bulundun?" diye Rabb Teala sorar. Adam: "Sıla-i rahimde bulunur ve tasadduk ederdim" der. Allahu Teala Hazretleri: "Bilakis sen: "Falanca cömerttir" desinler diye bunu yaptın ve bu da denildi" der. Sonra Allah yolunda öldürülen getirilir. Allah Teala Hazretleri: "Niçin öldürüldün?" diye sorar. Adam: "Senin yolunda cihadla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım" der. Hakk Teala ona: "Yalan söylüyorsun!" der. Ona melekler de: "Yalan söylüyorsun!" diye çıkışırlar. Allah Teala Hazretleri ona tekrar: "Bilakis sen: "Falanca cesurdur" desinler diye düşündün ve bu da söylendi" buyurur. Sonra (Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Ebu Hureyre'nin dizine vurup): "Ey Ebu Hureyre! Bu üç kimse, kıyamet günü, cehennemin, aleyhlerinde kabaracağı Allah'ın ilk üç mahlukudur!" dedi." Sufey der ki: "Ben Ebu Hureyre'den aldığım bu hadisi, Hz. Muaviye'ye haber verdim. Bunun üzerine: "Böylelerine bu muamele yapılırsa, İnsanların geri kalanlarına neler yapılır?" dedi ve Hz. Muaviye şiddetli bir ağlayışla ağlamaya başladı, Öyle ki helak olacağını zannettim. Derken bir müddet sonra kendine geldi, yüzündeki (gözyaşlarını) sildi. Ve şunları söyledi: "Allah ve Onun Resulü doğru söylediler: "Dünya hayatını ve onun zinetini isteyenlere, orada islediklerinin karşılığını tastamam veririz. Onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar. İste ahirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zaten yapmakta oldukları da batıldır" (Hud 15-16)." Müslim, Imaret 152, (1905); Tirmizi, Zuhd 48, (2383); Nesai, Cihad 22, (6, 23, 24).

1978 riya RİYA "Ka'b İbnu Malık (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle söylediğini işittim: "Kim alim geçinmek, sefihlerle münazara yapmak ve halkın dikkatlerini kendine çekmek gibi maksadlarla ilim öğrenirse Allah o kimseyi cehenneme atar." Tirmizi, ilim 6, (2656).

1979 riya RİYA "Hz. Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir Gün: "hüzün kuyusundan Allah'a sığının!" buyurdular. Oradakiler: "Ey Allah'ın Resulu! hüzün kuyusu da nedir?" diye sordular. "O, dedi, cehennemde bir vadidir; cehennem, o vadiden her gün yüz kere AIIah (c.c)'a sığınma taleb eder." "Ey Allah'ın Resulu! denildi, oraya kimler girecek?" "Oraya dedi, amellerinde riya yapan kurralar girecektir!..." Tirmizi, Zuhd 48, (2384).

1980 riya RİYA "Ebu Hureyre ve İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ahir zamanda, dinle dünyayı taleb eden insanlar zuhur edecek. Bunlar, İnsanlar(a iyi görünüp, onları aldatmak) için öyle bir yumuşaklığa bürünürler ki koyun postu yanlarında kaba kalır. Diller de baldan daha tatlıdır. Ancak kalbleri kurtlarınkinden vahşidir. Cenab-ı Hakk (bunlar için) şöyle diyecektir: "Beni aldatmaya mı çalışıyorsunuz, yoksa bana karşı cürete mi yelteniyorsunuz? Zat-ı Akdesime yemin olsun, bunlar üzerine, kendilerinden çıkacak öyle bir fitne göndereceğim ki, içlerinde halim olanlar bile şaşkına dönecekler." Tirmizi, Zuhd 60, (2406, 2407).

1981 riya RİYA "Hz. Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allahu Teala Hazretleri diyor ki: "Ben ortakların şirkten en müstağni olanıyım. Kim bir amel yapar, buna benden başkasını da ortak kılarsa, onu ortağıyla başbaşa bırakırım." Müslim, Zuhd 46, (2985).

1982 riya RİYA "Yine Ebu Hureyre (radiyallahu anh)'den bir rivayete göre, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: "kıyamet gününde, Allah nazarında en kötü olanlardan bir kısmını da iki yüzlülerin teşkil ettiğini göreceksiniz. Bunlar bazılarına bir yüzle, diğer bazılarına da başka bir yüzle giden insanlardır." Buhari, Edeb 52; Müslim, Fedail 199, (2526); Muvatta, Kelam 21, (2, 991); Tirmizi, Birr 78, (2026); Ebu Davud, Edeb 39, (4872).

1983 riya RİYA "Ammar İbnu Yasir (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kimin dünyada iki yüzü varsa kıyamet günü, ateşten iki dili olacaktır." Ebu Davud, Edeb 39, (4873).

1984 zekat ZEKATIN FARZİYYETİ, TERKEDENİN GÜNAHLARI "Ebu Vail anlatıyor: "Hz. Usame (radiyallahu anh)'yi işittim diyordu ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "kıyamet günü bir adam getirilip ateşe atılır. Karnındaki bağırsakları dışarı çıkar. Onları, eşeğin değirmen taşını dönderdiği gibi dönderir. Derken, cehennem ahalisi etrafında toplanır ve: "Ey filan, sen dünyada iken (bize) ma'rufu emderip, münkerden nehyetmiyor muydun?" derler. O: "Evet, ma'rufu emrederdim ama kendim yapmazdım, münkeri yasaklardım ama kendim yapardım" diye cevap verir." Buhari, Bed'u'l-Halk 10, Fiten 17; Müslim, Zühd 51, (2989).

1985 zekat ZEKÂTIN FARZİYYETİ, TERKEDENİN GÜNAHI "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Muaz (radıyallahu anh)'ı Yemen'e gönderdi. (Giderken) ona dedi ki:

"Sen EhI-i Kitap bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin iIk şey AIIah'a ibadet olsun. AIIah'ı tanıdılar mı, kendilerine AIIah'ın zekatı farz kılmış olduğunu, zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını onlara haber ver. Onlar buna da ittaat ederlerse kendilerinden zekatı aI. Zekat alırken halkın (nazarlarında) kıymetli olan mallarından sakın. Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zira AIIah'la bu beddua arasında perde mevcut değildir." Buhari, Zekat 1, 41, Sadaka 1, 63, Mezalim 9, Megazi 60, Tevhid 1; Müslim, İman 31, (19); Tirmizi, Zekat 6, (625); Ebu Davud, Zekat 4, (1584); Nesai, Zekat 46, (5, 55).

1986 zekat ZEKÂTIN FARZİYYETİ, TERKEDENİN GÜNAHI "Hz. Ebu Hüreyre ve Hz. Cabir (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Deve, sığır veya davar sahibi olup da, bunlardaki Allah'ın hakkını eda etmeyen herkese Kıyamet günü, bu mallar, olduğundan daha çok ve mümkün olduğunca iri ve şişman olarak geleceklerdir. Adam, onlar için, düz ve geniş bir yere oturtulacak, hayvanlar bacakları ve tabanlarıyla onun üzerinden geçecekler. Geçiş sırasında boynuzlarıyla tosluyacaklar ve ayaklarıyla ezecekler. İçlerinde boynuzsuz veya boynuzu kırık biri bulunmayacak. Bu şekilde sonuncusu da onun üzerinden geçince, birincisi aynı geçişe tekrar başlayacak. Mahlükatın hesabı tamamlanıp hüküm verilinceye kadar bu haI devam edecek.

Keza "kenz'‚ (hazine) sahip olup da ondaki (AIIah'ın) hakkını ödemeyen herkese, Kıyamet günü hazinesi, dazlak başlı bir yılan olarak gelecek, ağzını açıp peşine düşecektir. Yılan yaklaştıkça adam ondan kaçacak. Sonunda yılan ona:

"Gizlediğin hazineni aI! Ben ondan müstağniyim!" diye bağırır. Adam, neticede yılandan kaçma çaresinin olmadığını anlayınca, elini ağzına sokar. Yılan da onu, aygırın (alafı) kemirmesi gibi kemiriverecek." Buhari, Zekat 3, Tefsir, Âl-i İmran 14, Beraet 6, Hiyel 3; Müslim, Zekat 26, (987); Muvatta, Cihad 3, (2, 444); Ebu Davud, Zekat 32, (1658,1659,1660); Nesai, Zekat 2, 6, (5,12-14).

1987 zekat ZEKÂTIN FARZİYYETİ, TERKEDENİN GÜNAHI "Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim malının zekatını sevab umarak verirse, ona sevap verilir. Kim de zekatını vermezse biz zekatı ve malın yarısını (cezalı olarak, zorla) alırız. Bu, Rabbimizin kesin kararlarından biridir. Al-i Muhammed'e ondan bir hak yoktur." Rezin tahric etmiştir. Ebu Davud, Zekat 4, (1575); Nesai, Zekat 4, (5,15,16).

1988 zekat ZEKÂTIN FARZİYYETİ, TERKEDENİN GÜNAHI "Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat edince, ondan sonra Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) halife seçildi. Bunun üzerine bedevilerden bir kısmı "irtidat" etti. (Hz. Ebu Bekir halife olarak onlarla savaşmaya karar verince) Hz. Ömer, "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "İnsanlar lailaheillallah deyinceye kadar onlarla savaşmaya emrolundum. Bunu söylediler mi, benden mallarını ve nefislerini korurlar. (İslam'ın) hakkı hariç artık hesapları da Allah'a kalmıştır!" demiş iken, sen nasıl insanlarla savaşırsın?" dedi. Hz. Ebu Bekir: "Allah'a yemin olsun, namazla zekatın arasını ayıranlarla savaşacağım. Zira zekat, malın hakkıdır. Vallahi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a vermekte oldukları bir oğlağı vermekten vazgeçseler, onu almak için onlarla savaşacağım" dedi. Hz. Ömer sonradan demiştir ki: "Allah'a yemin ederim, anladım ki, Hz. Ebu Bekir'in bu görüşü, Allah'ın savaş meselesinde ona ilhamından başka bir şey değildi. İyice anladım ki, bu karar hakmış." Buhari, İ'tisam 2, Zekatı, İstitabe 3; Müslim, İman 32, (20); Muvatta, Zekat 30, (1, 269); Tirmizi, İman 1, (2610); Ebu Davud, Zekat 1, (1556); Nesai, Zekat 3, (5,14).

1989 zekat MÜŞTEREK HADİSLER "Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizi (ticari olmayan) atın ve kölenin zekatından affettim. Öyle ise gümüş paralarınızın zekatını verin. Bunun her kırk dirhemine bir dirhem vereceksiniz. Ancak yüz doksan dirheme zekat düşmez. İkiyüz dirheme ulaştı mı beş dirhem verilecektir." Tirmizi, Zekat 3, (620); Ebu Davud, Zekat 4, (1574); Nesai, Zekat 18, (5, 37).

1990 zekat MÜŞTEREK HADİSLER "Hz. Enes (radıyallahu anh)'in anlattığına göre, Hz. Ebu Bekir es-Sıddik (radıyallahu anh), kendisini Bahreyn'e gönderdiği zaman, ona şu gelecek talimatı yazılı olarak vermiş ve altını da Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın mührü ile mühürlemişti. Mühüre nakşedilen yazı üç satır halinde idi. Bir satırda Muhammed, bir satırda Resül, bir satırda da Allah yazılı idi. Mektup şöyle idi: "Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın müslümanlara farz kıldığı ve Allah'ın da Resülüne emretmiş olduğu zekat farizasıdır. Müslümanlardan her kimden bu, usülünce taleb edilirse, derhal vermelidir. Kimden de belirtilenden fazlası istenirse vermesin:

1) 24 ve daha aşağı miktardaki deve için koyun olarak vacib zekat, her beş devede bir koyundur.

2) 25'e ulaştı mı, 35'e kadar, dişi bir bintu mehaz (ikinci seneye basan dişi deve); eğer bintu mehaz yoksa, bir ibnu lebun (ikisine basan erkek deve).

3) 36'ya ulaştı mı 45'e kadar, bir dişi bintu lebun (üç yaşına basan dişi deve).

4) 46'ya ulaştı mı 60'akadar, erkek devenin aşacağı bir dişi deve Tarükatu'l-fahl).

5) 61'e ulaştı mı 75'e kadar, bir ceza'a(beş yaşına basan bir deve).

6) 71'e ulaştı mı 90'akadar iki bintu lebun.

7) 91'e ulaştı mı 120'ye kadar, erkek devenin aşacağı iki hıkka (dördüne basan deve).

8) 120'yi aşınca, her kırk için bir bintu lebun.

9) Her 50'de, bir hıkka.

10) Sadece 4 devesi olana zekat düşmez, sahibi nafile olarak verirse o başka.

11) 5 devesi olana bir koyun düşer.

12) Koyunun zekatı saime olanlardan alınır. (Saime kırda otlatılan hayvana denir.) Saime koyun 40'a ulaştı mı 120'ye kadar, bir koyun alınır.

13) 120'yi geçti mi 200'e kadar, iki koyun alınır.

14) 200'ü geçti mi 300'e kadar, üç koyun alınır.

15) 300'ü geçti mi her yüz koyunda bir koyun alınır.

16) Adamın saime koyunları 40'tan bir eksik olsa ona zekat düşmez. Sahibi (nafile olarak) kendiliğinden verirse o başka.

17) Zekat korkusuyla, müteferriklerin araları birleştirilmez, birleşik olanlar da ayrılmazlar.

18) İki ortağın malından alınan zekatta her ikisi de, adalet üzere birbirlerine müracaat ederler.

19) Zekat olarak çok yaşlı, ayıplı ve (koç, teke gibi) döl hayvanı verilmez, zekat memuru kabül ederse o başka.

20) (İki yüz dirhemlik) gümüşte, onda birin dörtte biri (yani kırkta bir miktarı) zekat vacibtir.

21) Gümüş miktarı 190 dirhemse, 200 dirhemden az olursa zekat yoktur. Sahibi verirse o başka.

22) Kimin deve sayısı, zekat olarak bir ceza'a vermeyi gerektiren miktarı bulur ve fakat sürüsünde ceza'a olmaz da hıkka olursa, bu kimseden hıkka kabul edilir ve buna, adama kolay geldiği takdirde iki koyun eklenir veya yirmi dirhem eklenir.

23) Kimin zekat olarak hıkka vermesi gerekir ve fakat sürüsünde hıkka olmaz ceza'aolursa, adamdan ceza'a kabul edilir, zekat memuru ona yirmi dirhem veya iki koyun verir.

24) Kimin zekat olarak hıkka vermesi gerekir, fakat sürüde hıkka değil bintu lebun olursa adamdan bintu lebun kabul edilir, kendisine iki koyun veya yirmi dirhem verilir. 25) Kimin zekat olarak bintu lebun vermesi gerekir, ancak bintu lebun'u yok, hıkka'sı varsa kendisinden hıkka kabul edilir, zekat memuru kendisine ayrıca yirmi dirhem veya iki koyun öder.

26) Kimin zekat olarak bintu lebun ödemesi gerekir, fakat bintu lebün'u olmaz, bintu mehaz'ı olursa, ondan bintu mehaz kabul edilir, ancak yirmi dirhem veya iki koyun daha verir.

27) Kimin zekat olarak bintu mehaz vermesi gerekir, fakat bintu mehaz'ı olmaz, bintu lebün'u olursa kendisinden bintu lebün kabul edilir, zekat memuru yirmi dirhem veya iki koyun verir.

28) Eğer adamın münasip şekilde bintu mehazı yoksa, ibnu lebün'u varsa, bu ondan kabül edilir, beraberinde bir ödeme gerekmez." Buhari, Zekat 33, 34, 35, 37, 38, 39, 40, Şirket 2, Hiyel 3; Ebu Davud, Zekat 4, (1567); Nesai, Zekat 5, (5,18-23).

1991 zekat HAYVANLARIN ZEKATI "Salim, babası Abdullah İbnu Ömer'den naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (mallardan alınması gereken) zekatlarını miktarını belirten bir kitap yazmıştı. Amillerine göndermeden vefat etti. Resûlullah onu kılıncına yakın olarak asmıştı. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), ölünceye kadar onunla amel etti. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) de ölünceye kadar onunla amel etti. Bu kitapta şunlar yazılı idi:

Develer

1) 5 devenin zekatı 1 koyundur.

2) 10 devenin zekatı 2 koyundur.

3) 15 devenin zekatı 3 koyundur.

4) 20 devenin zekatı 4 koyundur.

5) 25'e ulaştı mı 35'e kadar, zekat bir bintu mehaz'dır.

6) 36'ya ulaştı mı 45'e kadar, zekat bir ibnu lebun'dur.

7) 46'ya ulaştı mı 60'a kadar, zekat bir hıkka'dır.

8) 61'e ulaştı mı 75'e kadar, zekat bir ceza'a'dır.

9) 76'ya ulaştı mı 90'a kadar, zekat 2 ibnetu lebûn'dur.

10) 91'e ulaştı mı 120'ye kadar, zekat 2 hıkka'dır.

11) Deve 120'den fazla ise zekat her elliye bir hıkka; her kırka bir ibnetu lebûn zekat gerekir.

Koyuna Gelince

12) 40'a ulaşınca 120 koyuna kadar zekatı 1 koyundur.

13) 121'e ulaşınca 200 koyuna kadar zekatı 2 koyundur.

14) 201'e ulaşınca 300 koyuna kadar zekatı 3 koyundur.

15) 300'ü aştı mı her 100 koyuna bir koyun zekat düşer, yüzden aşağıda kalan küsurata zekat düşmez.

16) Zekat korkusuyla müctemi (birleşik) olanlar ayrılmaz, müteferrik (ayn) olanlar da birleştirilmez.

17) İki ortağın malından alınan zekatta, her ikisi de adalet üzere birbirlerine müracaat ederler.

18) Zekat olarak, çok yaşlı ve ayıplı olan hayvan alınmaz.

19) Zühri der ki: "Zekatı almak üzere memur geldiği vakit, koyunlar üç sınıfa ayrılır: Üçte biri kötü, üçte biri iyi, üçte biri de vasat. Zekat memuru, zekat payını vasat kısmından alır." Zühri, sığırdan bahsetmez." Tirmizi, Zekat 4, (621); Ebu Davud, Zekat 4, (1568, 1569, 1570); İbnu Mace, Zekat 9, (1798).

1992 zekat HAYVANLARIN ZEKATI "İbnu Mes'üd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her otuz sığır için erkek veya dişi bir tebi' zekat verilir. Her kırk sığır için de bir müsinne zekat verilir." Tirmizi Zekat 5, (622).

1993 zekat HAYVANLARIN ZEKATI "Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni Yemen'e gönderdi ve bana: "Her otuz sığırdan bir erkek veya dişi buzağı (tebi'a), her kırktan bir müsinne, her bir bülüğa eren şahıstan bir dinar veya o değerde muafiri (adındaki bir giyecek) almamı" emretti." Tirmizi, Zekat 5, (623); Ebu Davud, Zekat 4, (1576, 1577, 1578); Nesai, Zekat 8, (5, 25, 26). Metnin lafzı Tirmizi'ye aittir.

1994 zekat HAYVANLARIN ZEKATI "Süfyan İbnu Abdillah es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) kendisini zekat tahsildarı olarak göndermişti. Gittiği yerde kuzuları halkın addedip, sayıya dahil etmedi. Kendisine: "Kuzuları bizden sayıp, onlardan bir şey almıyor musun?" dediler. (Medine'ye geri dönüp) Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e uğrayınca, durumu ona anlattı. Hz. Ömer: "Evet kuzuyu onlara iade edersin, çoban onu götürür, tahsildar almaz. Eküle (denen hususi şekilde kesip, yemek için beslenmiş) olanı, Rübba (denip sütü için evde beslenmekte) olanı, Mahız (denen hamile) olanı, (teke koç gibi) döl alınan davarı zekat olarak almaz. Ceza'a'yı (beş yaşına basmış deve), seniyye'yi (altı yaşına basmış deve) alır. Bu, davarın iyisi ile düşüğü arasında orta halli olanıdır." Muvatta, Zekat 26, (1, 265).

1995 zekat HAYVANLARIN ZEKATI "Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi tarikiyle anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Zekatta ne ayağa getirtme, ne uzağa gitme vardır. Zekatlar evlerinde alınır."

Muhammed İbnu İshak bunu şöyle açıklamıştır: "Zekat mükellefi, zekatını tahsildarın ayağına getirmez. Tahsildar da mükellefin uzaktaki (tarla, ağıl, yayla vs. gibi) yerlerine gitmez. Zekatlar mükelleflerin ikamet mahallerinde alınır." Ebu Davud, Zekat 8, (1591,1592).

1996 zekat HAYVANLARIN ZEKATI "İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İslam'da ne (zekatı) ayağa getirme, ne (zekat için uzağa gitme, ne de şiğar (mehre bedel nikahlama) vardır." Nesai, Nikah 60, (6,111).

1997 zekat ZİNETLERİN ZEKÂTI "Amr İbnu Şuayb, an ebihi an ceddihi tarikinden anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bir kadın, beraberinde bir kızı olduğu halde geldi. Kızın elinde, altından kalın iki bilezik vardı.

"Bunların zekatını verdin mi?" diye (Resûlullah aleyhissalatu vesselam) kadına sordu. Kadın:

"Hayır!" diye cevap verdi. Resûlullah:

"Kıyamet günü Allah'ın, onları sana ateşten iki bilezik yapması seni memnun eder mi?" dedi. Bunun üzerine kadın, bilezikleri derhal çıkarıp Resûlullah'ın önüne bıraktı ve:

"Bunlar Allah ve Resülüne aittir!" dedi." Ebu Davud, Zekat 3, (1563); Nesai Zekat 19, (5,38); Tirmizi Zekat 12, (637).

1998 zekat ZİNETLERİN ZEKÂTI "Ata (rahimehullah) der ki: "Bana ulaştı ki, Ümmü Seleme (radıyallahu anha) şöyle demiştir: "Ben altından zinetler takınıyordum. Bir gün: "Ey Allah'ın Resülü! Bu, (Kur'àn'da yasaklanan) kenz sayılır mı?" diye sordum. Bana şöyle cevap verdi:

"Zekatı verilecek miktara ulaşan şeyin zekatı verilirse kenz sayılmaz." Ebu Davud, Zekat 3, (1564). Teysir, hadisi Muvatta kaynaklı olarak zikretmiştir. Bir galat yoksa, Muvatta'nın mütedavil olmayan bir nüshasında görülmüş olabilir.

1999 zekat ZİNETLERİN ZEKÂTI "Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) kardeşi Muhammed'in yetim kızlarını terbiyesine almış, onları hacr devrelerinde himaye ediyordu. Kızların (kendi mülkleri olan) zinetleri vardı. Hz. Aişe bu zinetler için zekat vermiyordu." Muvatta, Zekat 10, (1, 250).

2000 zekat ZİNETLERİN ZEKÂTI "Nafi, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıyor: "İbnu Ömer, kızlarını ve cariyelerini altınla tezyin eder, fakat bu zinetler için zekat vermezdi." Muvatta, Zekat 11, (1, 250).

 
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 75 ziyaretçi (509 klik) Hoşgeldiniz  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol