islamilminfazileti
  5000
 

5000

hadis_no konu konu_detay hadis kaynak


4001 muskalar RUKYE VE TEMİMENİN (MUSKANIN) CEVAZI "Ebu'd-Derda radıyallahu anh'ın anlattığına göre, kendisine bir adam gelerek idrar tutukluğuna yakalandığını söyledi. O da adama: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan şöyle söylediğini işittim" dedi: "Sizden kim hastalanırsa şu duayı okusun: "Rabbuna'llahu'llezi fi's-semai tekaddese ismüke, emrüke fi's-semai ve'l-ardı kema rahmetike fi's-semai fec'al rahmeteke fi'l-ardı. Vegfir lena hûbena ve hatayana. Ente Rabbu't-tayyıbin. Enzil rahmeten min rahmetike ve şifaen min şifaike ala haza'l vec'i fe yebreu. (Ey huzuru semavatı dolduran Rabbim! Senin ismin mukaddestir. Senin emrin arz ve semadadır, tıpkı Rahmetin semada olduğu gibi. Arza da rahmetinden gönder ve bizim günahlarımızı ve hatalarımızı affet. Sen (kötü söz ve fiillerden kaçınan) bütün iyi kimselerin Rabbisin. Bu ağrıya, Rahmetinden bir rahmet, şifandan bir şifa indir, iyileşsin."

(Ebu'd-Derda radıyallahu anh, adama) bu duayı okumasını emretti. O da okudu ve iyileşti." Ebu Davud, Tıbb 19, (3892).

4002 muskalar RUKYE VE TEMİMENİN (MUSKANIN) CEVAZI "Osman İbnu Ebi'l-As radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a müslüman olduğum günden beri bedenimde çekmekte olduğum bir ağrımı söyledim. Bana: "Elini, vücudunda ağrıyan yerin üzerine koy ve şu duayı oku!" buyurdu. Dua şu idi: Üç kere: "Bismillah" tan sonra yedi kere, "Eûzü bi-izzetillahi ve kudretihi min şerri ma ecidu ve uhaziru." "Bedenimde çekmekte olduğum şu hastalığın şerrinden Allah'ın izzet ve kudretine sığınıyorum" diyecektim.

Bunu birçok kereler yaptım. Allah Teala hazretleri benden hastalığı giderdi. Bunu ehlime ve başkalarına söylemekten hiç geri kalmadım." Müslim, Selam 67-(2202); Muvatta, Ayn 9, (2, 942); Ebu Davud, Tıbb 19, (389); Tirmizi, Tıbb 29, (2081).

4003 muskalar RUKYE VE TEMİMENİN (MUSKANIN) CEVAZI "Hz. Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Biz, (Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın çıkardığı askeri) bir seferdeydik. Bir yerde konakladık. Yanımıza bir cariye gelip: "Obamızın efendisi Selim'i bir zehirli soktu. Onunla meşgul olacak erkekler de şu anda yoklar. sizde rukye yapan biri var mı?" dedi. Bunun üzerine bizden rukye hususunda maharetini bilmediğimiz bir adam kalkıp onunla gitti ve adama okuyuverdi. Adam iyileşti. Kendisine otuz koyun verdiler. Bize sütünden içirdi. Ona: "Yahu sen rukye bilir miydin?" dedik. "Hayır, ben sadece Fatiha okuyarak rukye yaptım" dedi. Biz kendisine "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sormadan (bu verdiklerine) dokunma!" dedik. Medine'ye gelince, durumu ona söyledik. Aleyhissalatu vesselam "Fatiha'nın rukye olduğunu (tedavi maksadıyla okunacağını) sana kim söyledi? (verdikleri koyunları paylaşın, bana da bir hisse ayırın!" buyurdular." Buhari, Tıbb 39, 323, İcare 16, Fedailu'l-Kur'an 9; Müslim, selam 66, (2201); Ebu Davud, Tıbb 19, (3900); Tirmizi, Tıbb 20, (2064, 2065).

4004 muskalar RUKYEDEN NEHİY "İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Ümmetimden yetmişbin kişi (Mahşer'de) hesaba çekilmeden cennete girecektir!" buyurdular. Kendisine: "Ey Allah'ın Resûlü! Bunlar kimlerdir?" diye sual edildi.

"Onlar, kendilerine dağlamayanlar, rukyeye başvurmayanlar, teşa'üme (uğursuzluğa) inanmayanlar ve Rablerine tevekkül ederlerdir!" buyurdu.

Ukkaşe radıyallahu anh kalkıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Dua buyur, Allah beni onlardan kılsın!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Sen onlardansın!" müjdesini verdi. Bir başkası daha kalkıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Beni de onlardan kılması için Allah'a dua ediver!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "O hususta Ukkaşe senden önce davrandı!" cevabını verdi." Müslim, İman, 371, (218).

4005 muskalar RUKYEDEN NEHİY "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, diyordu ki: "Rukyelerde, temimelerde (muskalarda), tivelelerde (muhabbet muskası) bir nevi şirk vardır." Bunu işiten bir kadın atılarak, (İbnu Mes'ud'a): "Böyle söylemeyin, benim gözüm ağrıyordu. Falan yahudiye gittim geldim. O bana rukye yaptı. Ağrım kesildi" dedi. Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh tereddüt etmeden, "Bu (ağrı) şeytanın işiydi, o eliyle dürtüyordu, sana rukye yapılınca vazgeçti. Bu durumda sana Resûlullah aleyhissalatu vesselam gibi, şöyle söylemem kafidir: "İzhebi'l-bas Rabbe'n-nas eşfi ente'ş-Şafi, La şifae illa şifauke, şifaen la yuğadiru sakamen. (Ey insanların Rabbi, acıyı gider, şifa ver, sen Şafisin. Senin şifandan başka bir şifa yoktur, hiçbir hastalığı terketmeyen bir şifa istiyorum." Ebu Davud, Tıbb 17, (3883).

4006 muskalar RUKYEDEN NEHİY "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan nüşre hakkında sorulmuştu: "O şeytan işidir!" buyurdu." Ebu Davud, Tıbb 9, (3868).

4007 muskalar RUKYEDEN NEHİY "İsa İbnu Hamza rahimehullah anlatıyor: "Abdullah İbnu Ukeym radıyallahu anh'ın yanına girdim. Kendisinde kızıllık vardı. "Temime (muska) takmıyor musun?" diye sordum. Bana şu cevabı verdi: "Bundan Allah'a sığınırım. Zira Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştu: "Kim bir şey takınırsa, ona havale edilir." Tirmizi, Tıbb 24, (2073).

4008 muskalar TAUN VE VEBA "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a taundan sual edilmişti. Şu cevabı verdi: "O, sizden öncekilere Allah'ın gönderdiği bir azabtı. (Şimdi) Allah onu mü'minlere bir rahmet kıldı. Taun çıkan memlekette bulunan bir kul, kendisine Allah'ın takdir ettiği şeyin ulaşacağını bilip, sevap umuduyla sabredip orada kalır ve dışarı çıkmazsa, mutlaka ona şehid sevabının bir misli verilir." Buhari, Tıbb 31, Enbiya 50, Kader 15.

4009 muskalar TAUN VE VEBA "Hz. Üsame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir yerde veba çıktığını duyarsanız oraya girmeyiniz, bulunduğunuz yerde veba çıkmışsa oradan ayrılmayınız." Buhari, Tıbb 30, Enbiya 50, Hiyel 13; Müslim, Selam 92 (2218); Muvatta, Cami 23, (2, 896); Tirmizi, Cenaiz 66, (1065).

4010 muskalar TAUN VE VEBA "Yahya İbnu Abdillah İbni Bahir anlatıyor: "Bana, Ferve İbnu Müseyk el-Muradi radıyallahu anh'ın şu sözünü dinleyen zat haber verdi: "Ey Allah'ın Resûlü! dedim, yanımızda Ebyen denen bir yer var. Burası bizim ekim yerimiz ve geçim kaynağımızdır. Ancak vebalı bir yerdir. (Bize ne yapmamızı tavsiye edersiniz)?" Aleyhissalatu vesselam şu cevabı verdi: "Orayı tamamen bırak. Zira hastalığa yaklaşmada helak var!" Ebu Davud, Tıbb 24, (3923).

4011 muskalar GÖZ DEĞMESİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Göz değmesi haktır. Eğer kaderi (delip) geçecek bir şey olsaydı, bu, göz değmesi olurdu. Yıkanmanız taleb edilirse yıkanıverin."

Tirmizi'de "Göz değmesi haktır" ibaresi yoktur." Müslim, Selam 42, (2188); Tirmizi, Tıbb 19, (2063).

4012 muskalar GÖZ DEĞMESİ "Sahiheyn ve Ebu Davud'da Ebu Hüreyre radıyallahu anh'tan: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Göz değmesi haktır" dediği rivayet edilmiştir.

Buhari dışındaki rivayetlerde: "Dövme yapmayı da yasakladı" ziyadesi vardır." Buhari, Tıbb 36, Libas 86; Müslim, Selam 41, (2187); Ebu Davud, Tıbb 15, (3879).

4013 muskalar GÖZ DEĞMESİ "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Gözü değene (ain) abdest alması emredilir, onun abdest suyu alınır, bununla göz değmesine uğrayan (main) yıkanırdı." Ebu Davud, Tıbb 15, (3880).

4014 muskalar GÖZ DEĞMESİ "Muhammed İbnu Ebi Ümame İbni Sehl İbni Hanif, babasından şunları işittiğini anlatmıştır: "Babam Sehl radıyallahu anh (Cuhfe yakınlarındaki) Harrar nam mevkide yıkandı. Üzerindeki cübbeyi çıkardı. Bu sırada Amir İbnu Rebi'a ona bakıyordu. Sehl, bembeyaz bir tene, güzel görünüşlü bir cilde sahipti. Amir: "Ne bugünkü bir manzarayı, ne de böylesine ancak çadıra çekilmiş bakirede bulunabilen bir cildi hiç görmedim" dedi. Sehl daha orada iken hummaya yakalandı ve rahatsızlığı şiddet peyda etti (ve yere yıkıldı). Durum Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a haber verildi ve: "Başını kaldırmıyor" dendi. Halbuki Sehl orduya kaydedilmişti. "Ya Resûlullah o, sizinle gelemez Vallahi başını bile kaldıramıyor!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Onunla ilgili olarak herhangi bir kimseyi ittiham ediyor musunuz?" diye sordu. "Amir İbnu Rebi'a var" dediler. Resûlullah, onu çağırtıp kendisine kızdı ve: "Sizden biri niye kardeşini öldürüyor? Niye bir "Barekallah!" demedin? Onun için abdest al!" buyurdu. Bunun üzerine Amir yüzünü, ellerini, kollarını, dizlerini ve ayaklarının etrafını ve izarının içini bir kaba yıkadı. Sonra, bir adam bu suyu onun (Sehl'in) üzerine arkasından döktü; derken o anında iyileşti." Muvatta, Ayn 1, (2, 938).

4015 talak TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma demiştir ki: "Bir erkek hanımına bir defada "Sen üç talakla boşsun!" dese, bu bir talak sayılır." Ebu Davud, Talak 10, (2197).

4016 talak TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ "Rezin'in zikrettiği bir rivayette (İbnu Abbas şöyle demiştir): "Erkek hanımına (aynı anda üstüste): "Sen boşsun, sen boşsun, sen boşsun" diye üç kere söylerse, bu bir boşama sayılır, yeter ki bunlarla birinci defaki söylediği "Sen boşsun!" sözünü te'kid etmeyi kastetmiş olsun veya, hanımıyla henüz gerdek yapmamış olsun." Rezin

4017 talak TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre, bir adam kendisine gelip: "Ben hanımımı yüz talakla boşadım, bu hususta fikriniz nedir (bana bir şey gerekir mi)?" diye sordu. Benden şu cevabı aldı: "Kadın senden üç talakla boşanmıştır. Geri kalan doksan yedisi ile Allah'ın ayetleriyle alay etmiş oluyorsun." Muvatta, Talak (2, 552).

4018 talak TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ "Mahmud İbnu Lebid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir adamın hanımını üç talakla birden boşadığını haber verdiler. Öfke ile kalkıp: "Daha ben aranızda iken Allah'ın kitabıyla mı oynanıyor?" buyurdu. Derken birisi kalkıp: "Ey Allah'ın Resulü, onu öldürmeyeyim mi?" dedi." Nesai, Talak 6, 142).

4019 talak TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ "Abdullah İbnu Yezid İbni Rükane an ebihi an ceddihi anlatıyor: "Dedim ki: "Ey Allah'ın Resûlü, (vallahi) ben hanımımı kesinlikle boşadım."

"Peki bununla ne kasdettin?" diye sordu. "Bir (talak) kastettim" dedim. Bunun üzerine:

"Bununla bir kastettiğine dair Allah'a yemin eder misin?" dedi. Ben de: "Vallahi bununla sadece bir talak kastettim" dedim. Bunun üzerine: "O halde bu senin kastettiğin şekildedir!" buyurdu ve kadını ona geri verdi. O ise, hanımı ikinci kere Hz. Ömer radıyallahu anh zamanında, üçüncü kere de Hz. Osman radıyallahu anh zamanında boşadı." Tirmizi, Talak 2, (1177); Ebu Davud, Talak 10, (2196), 14, (2206, 2207, 2208).

4020 talak TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ "İmam Malik'e ulaştığına göre, Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh'a, Irak'tan yazılarak sorulmuştur: "Bir erkek hanımına: "Senin ipin (benim elimde değil), boynundadır (dilediğin yere gidebilirsin)" dedi. (Bunun hükmü nedir, hanımı boş mu değil mi?)" Hz. Ömer bunun üzerine oradaki me'muruna: "Hacc mevsiminde beni Mekke'de bulmasını emret!" diye yazdı. Hz. Ömer radıyallahu anh tavaf yaparken, adam yanına gelip selam verdi. Hz. Ömer ona: "Sen kimsin" diye sordu. Adam kendini tanıtarak: "Ben seni bulmamı emrettiğin (Iraklı) kimseyim!" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ben sana şu Beyt-i Muazzama'nın Rabbi adına soruyorum: "İpin boynundadır!" derken ne kastettin?" dedi. Adam: "Sen bu mukaddes mekandan başka bir yerde yemin verseydin sana doğruyu söylemezdim. Ben bununla ayrılık kastetmiştim" dedi. Hz. Ömer radıyallahu anh: "Bunun hükmü senin kastettiğin şeydir" buyurdu." Muvatta, Talak 5, (1, 551).

4021 talak TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ "Nafi anlatıyor: "İbn Ömer radıyallahu anhüma haliyye ve beriyye hakkında derdi ki: "Bunlardan her biri üç kere boşanmış sayılır." Muvatta, Talak 7, (1, 552).

4022 talak TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ "İmam Malik'e ulaştığına göre: "Hz. Ali radıyallahu anha karısına: "Sen bana haramsın" diyen erkek hakkında: "Bu adam hanımını üç talakla boşadı" diyordu." Muvatta, Talak 6, (1, 552).

4023 talak TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Kim hannımını (kendine) haram kılarsa, bu, (boşanma ifade eden) bir şey değildir, bu söz bir yemindir, yemin kefaretinde bulunur. Nitekim ayet-i kerime'de Cenab-ı Hak; "Allah'ın Resulünde sizin için güzel örnek vardır." (Ahzab 21) buyurmuştur." Buhari, Talak 8, Tefsir, Tahrim 1; Müslim, Talak 19, (1473); Nesai, Talak 16, (6, 151).

4024 talak TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ "Yine Nesai'de şu rivayet mevcuttur: "Bir adam İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya gelerek: "Ben hanımımı kendime haram kıldım! (Ne yapayım, hükmü nedir?)" diye sordu. İbnu Abbas: "Yalan söyledin, o haram değildir" dedi ve şu ayeti okudu. (Mealen): "Ey Peygamber, Allah'ın sana helal kıldığını sen niye kendine haram ediyorsun?" (Tahrim 1).

İbnu Abbas ayeti okuduktan sonra dedi ki: "Sen, bu sayılan kefaretlerin en ağırı olan köle azadını yerine getireceksin." Nesai, Talak 16, (6, 151).

4025 talak TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ "İmam Malik'e ulaştığına göre, bir adam İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya gelerek: "Ben, hanımımın işini kendi eline koydum, o da kendini (benden) boşadı. Bu hususta ne dersiniz?" diye sordu. İbnu Ömer radıyallahu anhüma: "Ben, kaadının yaptığı gibi olduğuna kaniyim" deyince adam: "Ey Ebu Abdirrahman, böyle yapma!" diye itiraz etti. İbnu Ömer ise: "Bunu ben değil, sen yaptın!" diye cevap verdi." Muvatta, Talak 10, (2, 553).

4026 talak TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ "Harice İbnu Zeyd anlatıyor: "Ben Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh'ın yanında oturuyor idim. Muhammed İbnu Ebi Atik gözlerinden yaşlar boşandığı halde ona uğradı. Zeyd radıyallahu anh: "Neyin var?" diye sordu: "Ben, dedi, hanımımın işini kendine bırakmıştım, o da beni bıraktı."

"Peki (boşanma işini ona bırakmaya) seni sevkeden şey ne idi?" dedi. Muhammed İbnu Ebi Atik:

"Kader!" deyince, Zeyd: "Dilersen hanımına dönersin, zira bu bir (talak)dır. Sen ise ona (kadına) daha çok hak sahibisin" fetvasını verdi." Muvatta, Talak, 12, (2, 554).

4027 talak TALAKTA KULLANILAN ELFÂZ "Mesruk rahimehullah demiştir ki: "O beni ihtiyar ettikten sonra hanımımı bir veya yüz veya bin defa muhayyer kılmama aldırmam. Nitekim Hz. Aişe'ye sordum da bana: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizi muhayyer bırakmıştı. (Hepimiz onu ihtiyar ettik.) Bu, talak mıydı?" diye cevap verdi." Buhari, Talak 5; Müslim, Talak 25, 1477; Ebu Davud, Talak 12, (2203); Tirmizi, Talak 4, (1179); Nesai, Nikah 2, (6, 56).

4028 talak DUHULDEN (GERDEKTEN) ÖNCE BOŞAMA "Tavus rahimehullah anlatıyor: "Ebu's-Sahba (adında birisi) İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya (sık sık sualler sorardı). Bir defasında: "Bir kimsenin, hanımını duhülden (temastan) önce üç kere boşaması halinde, alimlerin bunu, bir talak addettiklerini bilmiyor musunuz?" dedi. İbnu Abbas radıyallahu anh şu cevabı verdi: "Elbette biliyorum. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Ebu Bekir devirlerinde ve Hz. Ömer radıyallahu anhüma'nın hilafetinin de ilk yıllarında, bir erkek hanımını, daha onunla temastan önce boşayacak olsa, bu bir tek talak addediliyordu. Hz. Ömer, insanların talaka düşkünlüklerini görünce: "Erkeklerin aleyhine olarak bu talaklara müsaade ediyorum" dedi." Müslim, Talak 17, (1472); Ebu Davud, Talak 10, (2199, 2200); Nesai, Talak 8, (6, 145).

4029 talak DUHULDEN (GERDEKTEN) ÖNCE BOŞAMA "Muhammed İbnu İyas İbnu'l-Bukeyr anlatıyor: "Bir adam karısını, temastan (gerdekten) önce üç talakla boşadı. Sonra da onunla nikahının devamını uygun gördü. Fetva sormaya gitti, ben de beraberinde idim. İbnu Abbas ve Ebu Hüreyre radıyallahu anhüm'ün yanlarına geldi. Onlar: "Senden başka bir erkekle evlenmedikçe o hanımla evlenmen mümkün değil!" dediler. Adam, "İyi ama ben onu bir talakla boşadım" dedi. İbnu Abbas radıyallahu anhüma: "sen, kendine ait fazlalığı elinden bırakmışsın!" buyurdu." Muvatta, Talak 37, 39, (2, 570, 571); Ebu Davud, Talak 10, (2198). Bu metin Muvatta'daki metindir.

4030 talak DUHULDEN (GERDEKTEN) ÖNCE BOŞAMA "Ata İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor: "Bir adam Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'ya, temastan (gerdekten) önce hanımını üç talakla boşayan kimsenin durumunu sordu. Ata rahimehullah der ki: "Ben bakirenin talakı birdir" dedim. Ancak Abdullah bana dedi ki: "Sen hikayecisin (kafadan attın). Bir talak, talak-ı bainle kadını boş kılar, üç ise, kadını bir başkasıyla evlenip ondan boşanıncaya kadar eski kocasına haram kılar." Muvatta, Talak 33, (2, 570).

4031 talak HAYIZLI KADININ TALAKI "İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan rivayet edildiğine göre, hanımını hayızlı iken boşamış, babası Hz. Ömer radıyallahu anh, durumu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sormuştur. Aleyhissalatu vesselam da: "Ona emret, hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında tutsun. Sonra tekrar hayz olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın temizlenince boşamak dilerse, temastan önce boşasın. İşte bu, aziz ve celil olan Allah'ın (boşama hususunda) emir buyurduğu iddettir."

Müslim'in bir rivayetinde: "...Ona söyle, hanımına dönsün, sonra onu temizken veya hamile iken boşasın" demiştir." Buhari, Talak 2, 3, 44, 45, Ahkam 13, Tefsir, Talak 1; Müslim, Talak 1, (1471); Muvatta, Talak 53, (2, 576); Ebu Davud, Talak 4, (2179-2185); Tirmizi, Talak 1, (1175); Nesai, Talak 1, 3, 4, (6, 137-141).

4032 talak İCBAR EDİLENİN, DELİNİN, SARHOŞUN TALAKI "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Matuh ve mükreh ve mecnunun talakı hariç bütün talaklar caizdir." Tirmizi, Talak 15, (1191).

4033 talak İCBAR EDİLENİN, DELİNİN, SARHOŞUN TALAKI "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Matuh ve mükreh'inki hariç bütün talaklar mûteberdir" ve ilave ettiler: "Bilmez misin, kalem üç (kişi)den kaldırılmıştır: İfakat buluncaya kadar "mecnûn"dan, idrak edinceye kadar "çocuk"tan, uyanıncaya kadar "uyuyan"dan." Buhari, Talak 11. Bab karşılığında senetsiz olarak kaydedilmiştir.

4034 talak İCBAR EDİLENİN, DELİNİN, SARHOŞUN TALAKI "Yine Buhari'nin Hz. Osman radıyallahu anh'tan kaydettiği diğer bir rivayette şöyle buyrulmuştur: "Ne sarhoşun ne de mecnunun talakı muteber değildir." Buhari, Talak 11, Bab karşılığInda senetsiz olarak kaydedilmiştir.

4035 talak İCBAR EDİLENİN, DELİNİN, SARHOŞUN TALAKI "Yine Buhari'nin İbnu Abbas radıyallahu anhüma'dan kaydettiği bir diğer rivayette şöyle buyrulmuştur: "Ne müstekreh ne de mecnun'un talakı muteber değildir." Buhari, Talak 11, Bab karşılığında senetsiz olarak kaydedilmiştir.

4036 talak NİKAHDAN ÖNCEKİ TALAK "İmam Malik'e ulaştığına göre, Ömer İbnu'l-Hattab ve Abdullah İbnu Mes'ud, Salim İbnu Abdillah, Kasım İbnu Muhammed, İbnu Şihab, Süleyman İbnu Yesar radıyallahu anhüm şöyle hükmediyorlardı: "Kişi evlenmezden önce hanımını boşadığına dair yemin eder de sonra (yeminini tutmayarak) günah işlerse, işte bu, evlenince o adama gerekli olur." Muvatta, Talak 73, (2, 584).

4037 talak NİKAHDAN ÖNCEKİ TALAK "İbnu Mes'ud radıyallahu anh, "Evleneceğim her kadın boştur" diyen kimse hakkında derdi ki: "Bu kimse, kadının mensup olduğu kabileyi veya muayyen bir kadını ismen belirterek zikretmemişse, -malik olduğu hariç- onun bu sözüne hiç bir şey gerekmez." Muvatta, Talak 73, (2, 585).

4038 talak NİKAHDAN ÖNCEKİ TALAK "Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Boşama, azadlık, satış malik olunan şeyler için caizdir. Kim günah bir şey üzerine yemin ederse ona yemin yoktur. Kim sıla-ı rahmi keseceğim diye yemin ederse, ona da yemin yoktur. Nezir de kendisiyle Allah'ın rızası taleb edilen şeyler üzerine yapılır." Ebu Davud, Talak 7, (2190, 2191, 2192); Tirmizi, Talak 6, (1181).

4039 talak NİKAHDAN ÖNCEKİ TALAK "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Allah talakı, nikahtan sonraya koymuştur." Buhari, Talak 9, Bab karşılığında senetsiz olarak kaydetmiştir.

4040 talak KÖLE VE CARİYENİN TALAKI "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cariyenin talakı iki talaktır, iddeti de -bir nüshada; "kurû'u da"- iki hayız müddetidir." Ebu Davud, Talak 6, (2189); Tirmizi, Talak 7, (1182); İbnu Mace, Talak 30, (2080).

4041 talak KÖLE VE CARİYENİN TALAKI "İbnu Ömer radıyallahu anhüma derdi ki: "Köle, hanımını iki talakla boşadı mı artık kadın, başka bir kocaya var(ıp ondan boşan)madıkça ona haram olur. Bu kölenin hanımı hür de olsa, köle de olsa hüküm böyledir. Hür kadının iddeti üç hayız müddeti, köle kadının iddeti iki hayız müddetidir." Muvatta, Talak 50, (2, 574).

4042 talak KÖLE VE CARİYENİN TALAKI "Ebu Hasan Mevla Beni Nevfel anlatıyor: "İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya dedim ki: "Bir köle, nikahı altında bulunan köle bir kadını iki talakla boşasa, sonra bunlar azad edilseler, onunla yeniden evlenmek istemesi caiz olur mu?"

İbnu Abbas radıyallahu anhüma sorumu şöyle cevapladı: "Evet! Ona bir talak daha kalmıştır, Resûlullah aleyhissalatu vesselam böyle hükmetti." Ebu Davud, Talak 6, (2187, 2188); Nesai, Talak 19, (6, 154, 155).

4043 talak KÖLE VE CARİYENİN TALAKI "Nafi rahimehullah anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhüma derdi ki: "Kim kölesine evlenme izni verirse, boşama yyetkisi kölenin elinde olur. Onun boşama yetkisinden hiç biri başkasının elinde olamaz. Ancak, kişinin kendi kölesinin cariyesini veya cariyesinin cariyesini almasında bir günah yoktur." Muvatta, Talak 51, (2, 575).

4044 talak KÖLE VE CARİYENİN TALAKI "Süleyman İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor: "Nüfey' Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın zevce-i pakleri Ümmü Seleme'nin mükatebi idi veya, nikahında hür bir kadın olan bir köle idi. Nüfey' bu kadını iki talakla boşadı. Sonra kadını geri almak istedi. Durumu Hz. Osman ve Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anhüma'ya sordu. Bunlar: "O artık sana haram oldu, o artık sana haram oldu!" dediler." Muvatta, Talak 47, (2, 574).

4045 talak KÖLE VE CARİYENİN TALAKI "İbnu Abbas radıyallahu anhüma demiştir ki: "Cariyenin boşanması beş suretle vukûa gelir: Azad edilmesi, kocasının boşaması, efendisinin satması, efendisinin hibe etmesi, miras olmasıyla." Rezin tahric etmiştir.

4046 talak KÖLE VE CARİYENİN TALAKI "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ben, karı-koca iki kölemi azad etmek istemiştim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam önce erkekten başlayıp sonra da kadını azad etmemi emretti."

Rezin, (Resulullah'ın bu emrinin sebebini belirtmek üzere) şu ziyadede bulunmuştur: "....kadına hakk-ı hıyar (erkeği kabul veya reddetme muhayyerliği) olmasın diye." Ebu Davud, Talak 22, (2237); Nesai, Talak 28, (6, 161).

4047 talak KÖLE VE CARİYENİN TALAKI "Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Berire radıyallahu anha'da üç sünnet vardı:

1. Azad edildi ve kocasını tercih edip etmemede muhayyer kılındı.

2. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onun hakkında: "Vela, azad edenedir" buyurdu.

3. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, tencere kaynarken eve girmişti. Kendisine ekmek ve evde bulunan katıktan bir sofra kuruldu.

"Galiba bir tencerenin kaynadığını görüyorum" buyurdu. Oradakiler: "Evet ama, bu Berire'ye tasadduk edilen bir ettir. Sen ise sadaka yemiyorsun!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Bu ona sadakadır, (ama ondan) bize hediyedir!" buyurdu." Buhari, Talak 14, Nikah 18, Et'ime 31, Itk 10, Feraiz 22, 23, 19, 25; Müslim, Itk 14, (1504); Muvatta, Talak 25, (2, 562); Ebu Davud, Talak 19, (2233, 2235, 2236); Tirmizi, Rada' 7, (1154, 1155); Nesai, Talak 29, 30, (6, 162, 163).

4048 talak KÖLE VE CARİYENİN TALAKI "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Berire'nin kocası, Muğis adında bir köle idi. Ben onu, berire'nin etrafında ağlayarak tavaf edercesine dolaştığını görür gibiyim. Gözyaşları sakallarını ıslatmıştı. Hatta Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir ara amcası Abbas radıyallahu anh'a: "Muğis'in Berire'ye olan sevgisine mukabil, Berire'nin Muğis'e olan nefreti seni hayrete sevketmiyor mu?" buyurdu. (Muğis'in haline acıyarak) Berire'ye: "Muğis'e ric'at etmez misin?" diye şefaatte bulundu. Ancak Berire kararlı idi: "Ey Allah'ın Resulü, bunu emir mi buyuruyorsunuz? (Eğer, emirse hayhay. Hemen ayrılma kararımdan döneyim!)" dedi. Resûlullah: "Hayır! Ben sadece onun lehine şefaatte bulunuyorum!" deyince, Berire: "Öyleyse ona ihtiyacım yok!" cevabını verdi." Buhari, Talak 15, 16; Ebu Davud, Talak 31, (2231, 2232); Tirmizi, Rada' 7 (1156); Nesai, Kudat 27, (8, 245).

4049 talak KÖLE VE CARİYENİN TALAKI "İmam Malik'e ulaştığına göre: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın zevce-i pakleri, ümmü'l-mü'minin Hafsa radıyallahu anha, beni Adiyy'e ait bir cariye olan Zebra'ya -ki bir kölenin nikahı altında idi ve efendisi azad etmişti- haber salıp yanına çağırttı ve dedi ki: (Şimdi sen, zevcin sana temas etmedikçe muhayyersin.) Eğer sükût edersen, muhayyerliğin kalmaz."

Böyle bir hakkın varlığını öğrenen kadın derhal: "O boştur, yine boştur, yine boştur" diyerek kocasını üç talakta boşadı." Muvatta, Talak 27, (2, 563).

4050 talak MÜTEFERRİK HÜKÜMLER "Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Talaku's-sünne (sünnete uygun boşama), kadını temizlik döneminde cimada bulunmadan yapılan boşamadır." Nesai, Talak 2, (6, 140).

4051 talak MÜTEFERRİK HÜKÜMLER "İmam Malik anlatıyor: "İbnu'l-Müseyyeb'i, Humeyd İbnu Abdirrahmen İbni Avf'ı, Ubeydullah İbni Abdillah ibni Utbe'yi, Süleyman İbnu Yesar'ı dinledim, hepsi de Ebu Hüreyre'nin şöyle söylediğini işitmiş olduklarını bildirdiler: "Ben Hz. Ömer radıyallahu anh'ı dinledim. Demişti ki: "Bir kadını kocası, bir veya iki talakla boşayıp, kadını (iddeti bitip de başkasına) helal oluncaya kadar bıraksa, kadın da bir başka erkekle evlense, bu ikinci koca ölse veya kadını boşasa, sonra kadın tekrar ilk kocası ile evlense, bu kadın onun yanında, önceden baki kalan talak(lar) üzerine olur."

İmam Malik der ki: "İşte bu, hiç bir ihtilaf olmaksızın kabullendiğimiz sünnettir." Muvatta, Talak 77, (1, 586).

4052 talak MÜTEFERRİK HÜKÜMLER "Muharrib İbnu Disar, İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah'ın, helal kıldıkları arasında en sevmediği şey talaktır."

Bir diğer rivayette ise şöyle gelmiştir: "Allah'ın en sevmediği helal, talaktır." Ebu Davud, Talak 3, (2177, 2178).

4053 talak MÜTEFERRİK HÜKÜMLER "Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hangi kadın, (çok ciddi) bir gerek yokken kocasına boşanma talebinde bulunursa, bilsin ki, cennetin kokusu kendisine haramdır." Ebu Davud, Talak 18, (2226); Tirmizi, Talak 11, (1187); İbnu Mace, Talak 21, (2055).

4054 talak MÜTEFERRİK HÜKÜMLER "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Erkek hanımını boşamak isteyince hemen boşuyordu. Erkek, yüz ve hatta daha çok kerelerde boşamış olsa, iddeti içerisinde iken, döndüğü takdirde kadın yine de onun hanımı olmaya devam ediyordu. Bu hal şu hadiseye kadar devam etti. Bir adam hanımına: "Vallahi seni ne tam boşayacağım ne de himayeme alacağım, ebedi şekilde böyle tutacağım!" dedi.

Kadın: "Bu nasıl olur?" deyince:

"Seni boşayacağım, iddetin bitmek üzere iken geri döneceğim. (Bu şekilde tekrar edeceğim) cevabını verdi. Kadın bunun üzerine Aişe radıyallahu anha'ya gidip durumu haber verdi. Aişe, Resûlullah gelinceye kadar cevap vermedi. Durumu O'na anlattı. Aleyhissalatu vesselam da sükût buyurdular. Derken şu ayet indi. (Mealen): "Boşama iki def'adır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır. (Ey kocalar! boşandığınız zaman) onlara (kadınlara verdiğiniz bir şeyi (mehri geri) almanız size helal olmaz..." (Bakara 229). Aişe radıyallahu anha dedi ki: "Bunun üzerine halk (o günden itibaren) talaka (yeniden yönelip) gözden geçirdi, bir kısmı boşadı, bir kısmı boşamadı." Tirmizi, Talak 16, (1192).

4055 talak MÜTEFERRİK HÜKÜMLER "İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre kendisine, hanımını boşayıp sonra da onunla cima yapan, kadını ne boşadığı ne de rücû ettiği hususunda işhadda (beyanda) bulunmayan bir adam, durumunu sormuş, onun da cevabı şu olmuştur:

"Sen hanımını sünni olmayan talakla boşamışsın, sünni olmayan tarzda geri dönmüşsün. Boşadığına da, döndüğüne de işhadda bulun ve (şahidleme işini) bir daha terketme." Ebu Davud, Talak 5, (2186); İbnu Mace, Talak 5, (2025).

4056 talak MÜTEFERRİK HÜKÜMLER "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir kadının kız kardeşinin tabağındakini boşaltmak ve kendisi evlenmek için boşanmasını talebetmesi helal değildir. Kendine de (rızık, nafaka nev'inden Allah tarafından) takdir edilen şey vardır." Buhari, Nikah 53, Kader 4; Müslim, Nikah 38, (1408); Muvatta, Kader 7, (2, 900); Ebu Davud, Talak 2, (2176); Tirmizi, Talak 14, (1190); Nesai, Büyü 19, (7, 258).

4057 talak MÜTEFERRİK HÜKÜMLER "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Üç şey vardır ki onların ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir: Nikah, talak, ric'at." Ebu Davud, Talak 9, (2194); Tirmizi, Talak 9, (1184).

4058 talak MÜTEFERRİK HÜKÜMLER "Abdurrahman İbnu Avf radıyallahu anh'tan rivayete göre o, "hanımını boşamış, ve onu bir cariye ile nimetlendirmiştir." Muvatta, talak 45, (2, 573).

4059 uğursuzluk ve fal UĞURSUZLUK VE FAL "Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (halkın uğursuzluk çıkardığı) hiç bir şeyden uğursuzluk çıkarmazdı. Bir memur göndereceği zaman ismini sorardı, hoşuna giderse sevinirdi ve hatta bunun neşesi yüzünde görülürdü. İsimden hoşlanmazsa bu da yüzünden belli olurdu. Bir köye girecek olsa onun da ismini sorardı, hoşuna giderse sevinirdi, hoşlanmazsa, bu, yüzünden okunurdu." Ebu Davud, Tıbb 24, (3920).

4060 uğursuzluk ve fal UĞURSUZLUK VE FAL "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam hoşuna giden bir kelime işitince: ("Amin!"; "Dediğin çıksın!"; "Allah muradını versin!" manasında olmak üzere): "Senin uğurunu kendi ağzından işittik!" buyururlardı." Ebu Davud, Tıbb 24, (3917).

4061 uğursuzluk ve fal UĞURSUZLUK VE FAL "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bir ihtiyacı görmek üzere (yola) çıktığı zaman ya raşid (uğurlar olsun)! ya necih (hayırlı muvaffakiyetler) temennilerini işitmekten hoşlanırdı." Tirmizi, Siyer 47, (1616).

4062 uğursuzluk ve fal UĞURSUZLUK VE FAL "Urve İbnu Amir el-Kureşi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında uğursuzluktan bahsedilmişti. Buyurdular ki:

"Bunun en iyisi fe'l (uğur çıkarma)dır. (Uğursuzluk inancı) bir müslümanı yolundan alıkoymasın. Biriniz, hoşlanmadığı bir şey görecek olursa şu duayı okusun: "Allahümme la ye'ti bi'l-hasenatı illa ente ve la yedfe'u's-Seyyiati illa ente vela havle ve la kuvvete illa bike. (Allahım! Hayrı ancak sen verebilirsin, kötülüğü de ancak sen defedebilirsin. İbadet, çalışma, korunma vs. için muhtaç olduğumuz) güç ve kuvvet de ancak sendendir.)" Ebu Davud, Tıbb 24, (3919).

4063 uğursuzluk ve fal UĞURSUZLUK VE FAL "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir. (İhtiyarsız kalbine uğursuzluk vehmi gelip içinde bazı şeylere karşı nefret duyan) hariç bizden kimsede bu yoktur. Lakin Allah onu tevekkülle giderir." Ebu Davud, tıbb 24, (3910); Tirmizi, Siyer 47, (1614).

4064 uğursuzluk ve fal UĞURSUZLUK VE FAL "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ne sirayet (buluşma), ne de uğursuzluk vardır. Benim fe'l hoşuma gider." Yanındakiler sordu: "Fe'l nedir?"

"Güzel bir sözdür!" buyurdu."

Buhari'nin rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Benim, dedi, fe'l-i salih, güzel bir kelime hoşuma gider." Buhari, Tıbb 44, 54; Müslim, Selam 113, (2224); Ebu Davud, Tıbb 24, (3916); Tirmizi, Siyer 47, (1615).

4065 uğursuzluk ve fal UĞURSUZLUK VE FAL "Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "bir şeyde (uğursuzluk) olsaydı, bu atta, kadında, meskende olurdu." Buhari, Cihad 47, Nikah 17; Müslim, Selam 119, (2226); Muvatta, İsti'zan 21.

4066 uğursuzluk ve fal UĞURSUZLUK VE FAL "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ne sirayet, ne safer, ne de gûl vardır." Müslim, Selam 109, (2222).

4067 uğursuzluk ve fal UĞURSUZLUK VE FAL "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ne sirayet, ne safer ne de hame vardır!" Bunu işiten bir bedevi atılıp:

"Ey Allah'ın Resulü! Öyle de, kumda geyik gibi olan develer, uyuzlu bir deve aralarına girince hepsine uyuz bulaşması nasıl oluyor?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam şu cevabı verdi: "Peki birinciye kim sirayet ettirdi?" Buhari, Tıbb 54; Müslim, Selam 101, (2220); Ebu Davud, Tıbb 24, (3911, 3912, 3913, 3914, 3915).

4068 uğursuzluk ve fal UĞURSUZLUK VE FAL "Katan İbnu Kubeysa babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim: "İyafe, tıyere, tark sihirdendir." Ebu Davud, Tıbb 23, (3907).

4069 uğursuzluk ve fal UĞURSUZLUK VE FAL "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz bir evdeydik, oradayken sayımız çok, malımız bol idi. Sonra bir başka eve geçtik. Burada sayımız da azaldı, malımız da."

Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Burayı zemim (addederek) terkedin!" buyurdular." Ebu Davud, Tıbb 24, (3924).

4070 zıhâr ZIHÂR "Seleme İbnu Sahr el-Beyazi radıyallahu anh anlatıyor: "Ben, bir başkasında rastlanmayacak derecede kadın mevzuunda zaafı olan (ve şiddetli ihtiyaç duyan) bir kimseydim. Ramazan ayı girince (tahammül edemeyip oruçlu iken) hanıma temas ediveririm diye korktum. Ve Ramazan boyu devam edecek bir zıharda bulundum. Bir gece o bana hizmet ederken, onun bazı yerleri açıldı. Kendimi tutamayıp temasta bulundum. Sabah olunca yakınlarıma gidip durumu haber verdim. Ve: "Benimle Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelin (durumumu sorayım)" dedim."

"Vallahi hayır! Gelmeyiz!" dediler.

Resûlullah'a tek başıma gittim, durumu haber verdim.

"Yani sen böyle mi yaptın ey seleme?" buyurdular.

Ben: "Evet, ben öyle yaptım! Evet ben öyle yaptım. Ancak Allah'ın emri karşısında sabırlıyım, allah size her ne göstermişse onu bana hükmedin!" dedim. "Bir köle azad et!" emrettiler. Ben: "Sizi hak peygamber olarak gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun şundan başka rakabem yok" deyip rakabeme elimle şaplattım." "Öyleyse peş peşe iki ay oruç tutacaksın!" buyurdular. Ben: "Ama ben bu günahı oruç yüzünden işledim, (dayanamam)!" dedim. "Öyleyse buyurdular, altmış fakire bir vask kuru hurma taksim et!"

"Seni hak peygamber gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun (ben ve hanım, her) ikimiz aç ve yiyeceksiz olarak geceyi geçirdik" dedim. (Aleyhissalatu vesselam bu sözüm üzerine):

"Beni Zureyk'in sadaka mallarına bakan memura git, o miktar (hurmay)ı sana versin, sen altmış fakire yedir. Geri kalan bakiyeyi de sen ve iyaliniz yeyin!" buyurdular. Ben kavmime döndüm. Onlara: "Sizden zorluk ve bed fikir gördüm. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'da ise genişlik ve güzel fikir buldum. Bana sadakanızdan verilmesini emretti!" dedim." Ebu Davud, Talak 17, (2213); Tirmizi, Talak 20, (1200), Tefsir, Mücadile 3295; İbnu Mace, talak 25, (2062).

4071 zıhâr ZIHÂR "Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Cemile, Evs İbnu's-Samit radıyallahu anhüma'nın nikahı altında idi. Evs ise, kendisine kadına karşı şiddetli istek bulunan birisi idi. Bu duygusu şiddet peyda edince (nefsini frenlemek maksadıyla) hanımına zıharda bulundu. Bunun üzerine, Allah Teala Hazretleri, onun hakkında kefaret-i zıhar(la ilgili ayet)i inzal buyurdu." Ebu Davud, Talak 17, (2218).

4072 ilim ALİMLERİN FAZİLETİ "Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a biri abid diğeri alim iki kişiden bahsedilmişti.

"Alimin abide üstünlüğü, benim, sizden en basitinize olan üstünlüğüm gibidir" buyurdu." Tirmizi, İlim 19, (2686).

4073 ilim ALİMLERİN FAZİLETİ "Yine Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "...Aleyhissalatu vesselam sonra buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri, melekleri, semavat ehli, deliğindeki karıncaya, denizindeki balıklara varıncaya kadar arz ehli, halka hayrı öğretene mağfiret duasında bulunur." Hadis Tirmizi'nin aynı babındadır.

4074 ilim ALİMLERİN FAZİLETİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Tek bir fakih, şeytana bin abidden daha yamandır." Tirmizi, İlim 19, (2083).

4075 ilim ALİMLERİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a Allah indinde en efdal insanın kim olduğu sorulmuştu: "Allah indinde en kıymetlileri en muttaki olanlardır!" buyurdular. "Biz bunu sormadık!" demeleri üzerine: "Öyleyse o, Halilullah'ın oğlu, Nebiyyullah'ın oğlu Nebiyyullah'ın oğlu Yusuf'tur" buyurmuştu. Yine itirazla: "Hayır bunu da sormadık" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "siz bana Arap hanedanlarından mı soruyorsunuz?" dedi. "Evet (Ey Allah'ın Resûlü!) dediler. "Onların cahiliye dönemindeki hayırlıları, fıkıh öğrendikleri takdirde, İslam'da da en hayırlılarıdır!" cevabını verdi." Buhari, Enbiya 8, 14, 19, Menakıb 1, 25, Tefsir, Yusaf 1; Müslim, Fezail 168, (2378).

4076 ilim ALİMLERİN FAZİLETİ "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Dinde fakih (bilgili) olan kimse ne iyi kimsedir! Kendisine muhtaç olununca faydalı olur. Kendisine ihtiyaç olmayınca ilmini artırır." Rezin tahric etmiştir.

4077 ilim ALİMLERİN FAZİLETİ "Yine Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, benden sonra öldürülmüş olan bir sünnetimi ihya ederse beni seviyor demektir. Beni seven de benimle beraberdir." Rezin tahric etmiştir.

4078 ilim ALİMLERİN FAZİLETİ "Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle dediğini işittim: "Kim bir ilim öğrenmek için bir yola sülûk ederse Allah onu cennete giden yollardan birine dahil etmiş demektir. Melekler, ilim talibinden memnun olarak kanatlarını (üzerlerine) koyarlar. Semavat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki balıklar alim için istiğfar ederler. Alimin abid üzerindeki üstünlüğü dolunaylı gecede kamerin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir." Ebu Davud, İlm 1, (3641); Tirmizi, İlm 19, (2683); İbnu Mace, Mukaddime 17, (223).

4079 ilim İLME TEŞVİK "Humeyd İbnu Abdirrahman anlatıyor: "Hz. Muaviye radıyallahu anh'ı işittim, demişti ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim: "Allah kimin için hayır murad ederse onu dinde fakih kılar." Buhari, Farzu'l-Humus 7, İlm 13, İ'tisam 10; Müslim, İmaret 98, (1038), Zekat 98, 100, (1038); Tirmizi, İlm 1, (2647).

4080 ilim İLME TEŞVİK "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır." Tirmizi, İlim 2, (2649); İbnu Mace, Mukaddime 17, (227).

4081 ilim İLME TEŞVİK "Yine Tirmizi'nin Sahbere radıyallahu anh'tan kaydına göre, Aleyhissalatu vesselam: "Kim ilim taleb ederse, bu işi, geçmişteki günahlarına kefaret olur" buyurmuştur." Tirmizi, İlim 2, (2650).

4082 ilim İLME TEŞVİK "Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Zancılardan önce, ölem öğrenin yani zanlarıyla konuşanlardan önce." Rezin tahric etmiştir. Buhari'de bunu bir bab başlığında muallak (senetsiz) olarak kaydetmiştir. (Feraiz 2).

4083 ilim İLME TEŞVİK "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Feraizi ve Kur'an-ı öğrenin ve halka da öğretin, zira benim ruhum kabzedilecek (ve ben aranızdan gideceğim)."

Rezin şu ziyadede bulunmuştur: "Feraizi bilmeyen alimin misali, baş kısmı olmayan bürnus gibidir." Tirmizi, Feraiz 2, (2092). İbnu Mes'ud radıyallahu anh'tan aynı manada bir rivayet yapılmıştır.

4084 ilim İLME TEŞVİK "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mü'min, sonu cennet oluncaya kadar hayır işitmekten asla doymayacak." Tirmizi, İlim 19, (2687).

4085 ilim İLME TEŞVİK "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hikmetli söz mü'minin yitiğidir. Onu nerede bulursa, onu hemen almaya ehaktır." Tirmizi, İlim 19, (2688).

4086 ilim İLME TEŞVİK "İbn-i Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İlim üçtür. Bunlardan fazlası fazilettir. Muhkem ayet, kaim sünnet, adil taksim." Ebu Davud, Feraiz 1, (2285); İbnu Mace, Mukaddime 8, (54).

4087 ilim İLME TEŞVİK "Ebu Vakid el-Leysi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam mescidde otururken üç kişi çıktı geldi. İkisi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a yönelerek önünde durdular. Bunlardan biri, bir aralık bularak hemen oraya oturdu. Diğeri de onun gerisine oturdu. Üçüncü kimse ise, geri dönüp gitti.

Resûlullah aleyhissalatu vesselam (dersinden) boşalınca buyurdular:

"Size üç kişiden haber vereyim mi? Bunlardan biri Allah'a iltica etti, Allah da onu himayesine aldı. Diğeri istihyada bulundu, Allah da onun istihyasını kabul etti. Üçüncüsü ise geri döndü, Allah da ondan yüz çevirdi." Buhari, İlim 8, Salat 84; Müslim, Selam 26, (2176); Muvatta, Selam 4, (2, 960, 961); Tirmizi, İsti'zan 29, (2725).

4088 ilim İLİM ÂDABI "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, bir ilimden sorulur, o da bunu ketmedip söylemezse (Kıyamet günü) ateşten bir gem ile gemlenir." Ebu Davud, İlm 9, (3658); Tirmizi, İlim 3, (2651).

4089 ilim İLİM ÂDABI "Sehl İbnu sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Vallahi, senin hidayetinle bir tek kişiye hidayet verilmesi, senin için kıymetli develerden müteşekkil sürülerden daha hayırlıdır." Ebu Davud, İlm 10, (3661); Buhari, Ashabu'n-Nebi 9; Müslim, Fedailu'l-Ashab 34, (2046).

4090 ilim İLİM ÂDABI "Ebu Harun el-Abdi anlatıyor: "Biz Ebu Sa'id el-Hudri radıyallahu anh'a uğrardık. O bize: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın (bize) vasiyetine merhaba" (derdi ve ilave ederdi): "Resûlullah aleyhissalatu vesselam demişti ki: "İnsanlar (dinde) size tabidirler. Size (aktar-ı alemden yani) dünyanın her tarafından bir kısım erkekler gelip İslam dinini öğrenecekler. Onlar geldikleri vakit, onlara hep hayrı tavsiye edin." Tirmizi, İlim 10, (3661).

4091 ilim İLİM ÂDABI "Yezid İbnu Seleme el-Cûfi radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü! dedim, ben senden pek çok hadis işittim. Ancak bunlardan, sonradan işittiklerimin, önceden işittiklerimi unutturacağından korkuyorum. Bana (hepsinin yerini tutacak) cami bir kelime söyle!"

"Bildiklerinde Allah'a karşı müttaki ol (bu sana yeter)!" buyurdular."

Rezin şu ziyadeyi yaptı: "...ve onunla amel et!" Tirmizi, İlim 19, (2684).

4092 ilim İLİM ÂDABI "Rebi'a İbnu Ebi Abdirrahman der ki: "Yanında bir miktar ilim olan kimseye, nefsini zayi etmesi münasib düşmez." Buhari bab başlığında kaydetmiştir. (İlim 21.)

4093 ilim İLİM VEÖĞRENME ADABI "İkrime rahimehullah anlatıyor: "İbnu Abbas radıyallahu anhüma dedi ki: "İnsanlara haftada birkere hadis anhlat. Buna uymazsan iki kere olsun. Daha çok yapmak istersen üç olsun. Sakın halkı şu Kur'an'dan usandırma! Halk kendi meselelerini konuşurken, senin onlara gelip, sözlerini keserek, bir şeyler anlatıp onları bıktırdığını görmeyeceğim. Onlar konuşurken sus ve dinle. Onlar sana gelip: "Konuş!" diye talebte bulununca, istiyorlar demektir, o zaman konuşursun. Dua'da seci meselesine dikkat et ve ondan kaçın. Zira ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve Ashab-ı Kiram'ın devrinde yaşadım, bunu yapmıyorlardı." Buhari, Da'avat 20.

4094 ilim İLİM VEÖĞRENME ADABI "Hz. Ali radıyallahu anh demiştir ki: "İnsanlara anlayacakları şeyleri anlatın. Allah ve resulünün tekzib edilmelerini ister misiniz?" Buhari, İlim 49.

4095 ilim İLİM VEÖĞRENME ADABI "İbnu Mes'ud radıyallahu anh diyor ki: "Sen bir cemaate akıllarının almayacağı bir şey söylersen mutlaka bu, bir kısmına fitne olur." Müslim, Mukaddime 5.

4096 ilim HADİS RİVAYETİ VE NAKLİ "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Benden bir şey işitip onu (artırıp eksiltmeden) işittiği şekilde başkasına ulaştıran kimsenin (Kıyamet günü) Allah yüzünü taze kılsın. Zira, kendisine ulaştırılan öyleleri var ki, bizzat işitenden daha iyi kavrar." Tirmizi, İlm 7, (2658).

4097 ilim HADİS RİVAYETİ VE NAKLİ "Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir ayet bile olsa benden başkasına götürün. Beni İsrail (hikayelerin)den de rivayet edin, bunda bir mahzur yok. Ancak kim bile bile bana yalan nisbet ederse cehennemdeki yerini hazırlasın." Buhari, Enbiya 50; Tirmizi, İlm 13, (2671).

4098 ilim HADİS RİVAYETİ VE NAKLİ "Mahmud İbnu'r-Rebi' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ben beş yaşlarımda iken, evimizin kuyusunun kovasından ağzına aldığı suyu yüzüme püskürttüğünü hatırlıyorum." Buhari, İlim 18, Müslim, Mesacid 54 (33).

4099 ilim HADİS RİVAYETİ VE NAKLİ "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan iki kap ilim hıfzıma aldım. Bunlardan birini aranızda neşrettim. Ama diğerini söyleyecek olsam şu gırtlağımı kesersiniz." Buhari, İlm 42.

4100 ilim HADİS RİVAYETİ VE NAKLİ "Ebu Zerr radıyallahu anh demiştir ki: "Eğer kılıncı şuraya koysanız -eliyle ensesini göstermiştir- ben bu esnada, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işitmiş bulunduğum bir hadisi, sizin işimi bitirmezden önce söyleyebileceğime kanaatim gelse onu mutlaka söylerim." Buhari, İlim 10.

4101 ilim HADİSİN YAZILMASI "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğim her şeyi yazıyordum. Kureyş bu işten beni men etti. Dediler ki: "Sen her (işittiğin) şeyi yazıyorsun, halbuki Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir insandır, memnun ve öfkeli halde de konuşur."

Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim. Sonra durumu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a anlattım. Parmağı ile ağzına işaret ederek:

"Yaz, nefsimi elinde tutan Zata yemin olsun, ondan haktan başka bir şey çıkmaz!" buyurdu." Ebu Davud, İlim 3, (3646).

4102 ilim HADİSİN YAZILMASI "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Ensardan bir zat Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a (hafızasını) şikayet ederek dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! ben senden hadis işitiyorum, çok hoşuma gidiyor, ancak hafızamda tutamıyorum. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ona şu cevabı verdi:

"Sağ elini yardıma çağır!" ve eliyle yazma işareti yaptı." Tirmizi, İlm 12, (2668).

4103 ilim HADİSİN YAZILMASI "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün, halka) hitabetti, -(Ebu Hüreyre, hadisin vürûdu ile ilgili) bir kıssa anlattı- (hadiste şu ibare de vardı:) "Ebu Şah dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! (bu hutbeyi) bana yazıverin!" Bu taleb üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Evet Ebu Şah'a yazıverin!" emir buyurdular." Tirmizi, İlim 12, (2669); Buhari, İlm 39, Lukata 7, Diyat 8; Ebu Davud, İlm 3, (3649).

4104 ilim HADİSİN YAZILMASI "Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh diyor ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashabı arasında İbnu Amr hariç, benden daha çok hadis bilen yoktu. (Onun beni geçmesi şuradan ileri geliyordu:) O hadisleri yazıyordu, ben ise yazmıyordum." Buhari, İlm 39; Tirmizi, İlm, (2670).

4105 ilim HADİSİN YAZILMASI "Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana emretti, ben de onun için, Süryanice (yahudi) yazısını öğrendim. Şöyle demişti: "Allah'a yemin olsun, ben yazı işimde yahudiye emniyet edemiyorum!"

(Zeyd) der ki: "Allah'a yemin olsun bir ayın yarısı geçmeden, o yazıyı öğrendim ve hazakat kazandım. Resûlullah'ın onlara olan mektuplarını yazıyor, onların gönderdiklerini de ona okuyordum." Buhari, Ahkam 40; Ebu Davud, İlm 2, (3645); Tirmizi, İstizan 22, (2716).

4106 ilim HADİSİN YAZILMASI "el-Muttalib İbnu Abdillah İbni Hantab radıyallahu anh anlatıyor: "Zeyd İbnu Sabit Hz. Muaviye radıyallahu anhüma'nın yanına girmişti. Hz. Mu'aviye ona bir hadisten sual etti. Zeyd de hadisi ona söyledi. Hz. Muaviye (orada hazır bulunan bir adama) hadisi yazmasını emretti. Zeyd müdahalede bulunarak Resûlullah aleyhissalatu vesselam, hadislerinden hiç bir şey yazmamamızı emretmişti" dedi. Bunun üzerine Hz. Muaviye yazılanı derhal imha etti." Ebu Davud, İlm 3, (3647).

4107 ilim HADİSİN YAZILMASI "Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle emrettiler: "Benden kur'an dışında bir şey yazmayın. Kim, Kur'an'dan başka bir şey yazmış ise, onu imha etsin." Müslim, zühd 72, (3004).

4108 ilim İLMİN KALDIRILMASI "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah ilmi (verdikten sonra), insanların (kalbinden) zorla söküp almaz. Fakat ilmi, ülemayı kabzetmek suretiyle alır. Ülema kabzedilir, öyle ki, tek bir alim kalmaz. Halk da cahilleri kendine reis yapar. Bunlara meseleler sorulur, onlar da ilme dayanmaksızın (kendi reyleriyle) fetva verirler, böylece hem kendilerini hem de başkalarını dalalete atarlar." Buhari, İlim 34, İ'tisam 7; Müslim, ilm 13, (2573); Tirmizi, ilm 5, (2654).

4109 ilim İLMİN KALDIRILMASI "Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile beraberdik. Gözünü semaya dikti. Sonra: "Şu anlar, ilmin insanlardan kapıp kaçırıldığı anlardır. Öyle ki, bu hususta insanlar hiçbir şeye muktedir olamazlar!" buyurdular.

Ziyad İbnu Lebid el-Ensari araya girip: "Bizler Kur'an'ı okuyup dururken ilim bizlerden nasıl kapıp kaçırılır? Vallahi biz onu hem okuyacağız, hem de çocuklarımıza, kadınlarımıza okutacağız!" dedi. Resulullah da: "Anasız kalasın, ey Ziyad, ben seni Medine fakihlerinden sayıyordum. (Bak) işte Tevrat ve İncil, yahudilerin ve nasranilerin elinde, onların ne işine yarıyor (sanki onunla amel mi ediyorlar)?" buyurdu. Cübeyr der ki: "Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh'a rastladım. Kardeşin Ebu'd-Derda ne söyledi, işittin mi? dedim. Ve ona Ebu'd-Derda'nın söylediğini haber verdim. bana: "Ebu'd-Derda doğru söylemiş, dilersen kaldırılacak olan ilk ilmin ne olduğunu sana haber vereyim: İnsanlardan kaldırılacak olan ilk ilim huşu'dur. Büyük bir camiye girip huşu üzere olan tek şahsı göremiyeceğin vakit yakındır!" dedi." Tirmizi, İlm 5, (2655).

4110 ilim İLMİN KALDIRILMASI "Ömer İbnu Abdilaziz rahimehullah'dan nakledildiğine göre, (Medine valisi) Ebu Bekr İbnu Hazm'a şöyle yazmıştır: "Bak, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hadisinden ne varsa yaz. Zira ben, ilmin kaybolmasından ve ülemanın gitmesinden korkuyorum. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hadisinden başka bir şey kabul etme. Alimler ilmi yaysınlar, ilim için (herkese açık yerlerde) halkalar teşkil etsinler, ta ki bilmeyenler de böylece öğrensin. Zira ilim, gizli kalmazsa helak olmaz." Buhari, İlm 34.

4111 Af ve Mağfiret AF VE MAĞFİRET "Ebu Eyyub radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teala hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı." Müslim, Tevbe, 9, (2748); Tirmizi, Da'avat 105, (3533).

4112 Af ve Mağfiret AF VE MAĞFİRET "Müslim'de Ebu Hüreyre'nin bir rivayeti şöyledir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Nefsim kudret elinde olan Zat'a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi."

Rezin şu ziyadede bulundu: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdu ki: "Nefsim elinde bulunan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun ki, günah işlemediğiniz takdirde ondan daha büyük olan ucb'e düşeceğinizden korkarım."

Bu rivayet, Münziri'nin et-Terğib ve't-Terhib'inde kaydedilmiştir (4, 20)." Müslim, Tevbe 9, (2748).

4113 Af ve Mağfiret AF VE MAĞFİRET "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir hadis-i kudsi'de) Rabbinden naklen buyururlar ki: "Bir kul günah işledi ve: "Ya Rabbi günahımı affet!" dedi.

Hak Teala da: "Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır."

Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve: "Ey Rabbim günahımı affet!" der.

Alllah Teala Hazretleri de:

"Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır."

Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve: "Ey Rabbim beni affeyle!" der. Allah Teala da:

"Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle muahaze eden bir Rabbi olduğunu bildi. Dilediğini yap, ben seni affettim!" buyurdu." Buhari, Tevhid 35; Müslim, Tevbe 29, (2758).

4114 Af ve Mağfiret AF VE MAĞFİRET "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri diyor ki: "Ey Ademoğlu! Sen bana dua edip, (affımı) ümid ettikçe ben senden her ne sadır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey Ademoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey ademoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım." Tirmizi, Da'avat 106, (3534).

4115 Af ve Mağfiret AF VE MAĞFİRET "Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir adam: "Vallahi Allah falancayı mağfiret etmiyecek!" diye kesip attı. Allah Teala Hazretleri de: "Falancaya mağfiret etmiyeceğim hususunda yemin eden de kim? Ben ona mağfiret ettim, senin amelini de iptal ettim!" buyurdu." Müslim, Birr 137, (2621).

4116 Af ve Mağfiret AF VE MAĞFİRET "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Beni İsrail'de birbirine zıd maksad güden iki kişi vardı: Biri günahkardı, diğeri de ibadette gayret gösteriyordu. Abid olan diğerine günah işlerken rastlardı da: "Vazgeç!" derdi. Bir gün, yine onu günah üzerinde yakaladı. Yine, "vazgeç" dedi. Öbürü:

"Beni Allah'la başbaşa bırak. Sen benim başıma müfettiş misin?" dedi. Öbürü: "Vallahi Allah seni mağfiret etmez. Veya: "Allah seni cennetine koymaz!" dedi. Bunun üzerine Allah ikisinin de ruhlarını kabzetti. Bunlar Rabülaleminin huzurunda bir araya geldiler. Allah Teala Hazretleri ibadette gayret edene: "Sen benim elimdekine kadir misin?" dedi. Günahkara da dönerek: "Git, rahmetimle cennete gir!" buyurdu. Diğeri için de: "Bunu ateşe götürün!" emretti."

Ebu Hüreyre radıyallahu anh der ki: "(Adamcağız Allah'ın gadabına dokunan münasebetsiz) bir kelime konuştu, bu kelime dünyasını da, ahiretini de heba etti." Ebu Davud, Edeb 51, (4901).

4117 Af ve Mağfiret AF VE MAĞFİRET "Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir adam vardı, (günah işleyerek nefsine zulmetmekte) çok ileri idi. Ölüm gelip çatınca oğullarına dedi ki: "Ben ölünce, cesedimi yakın, külümü iyice ezin ve rüzgarın önünde saçın. Allah'a yemin olsun, eğer Rabbim beni bir yakalarsa hiç kimseye vermediği azabı verir!"

Ölünce, bu söylediği ona yapıldı. Allah da arz'a emrederek:

"Sende ondan ne varsa bana toplayıver!" dedi. Arz da topladı. Adam ayakta duruyordu. "Sen böyle bir vasiyeti niye yaptın?" diye Rabb Teala sordu.

"Senden korktuğum için ey Rabbim!" cevabını verdi. Allah Teala Hazretleri bu cevap üzerine onu affetti." Buhari, Tevhid 35, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 25, (2756); Muvatta, Cenaiz 51, (1, 240); Nesai, Cenaiz 117, (4, 113).

4118 Af ve Mağfiret AF VE MAĞFİRET "Ümmü'd-Derda radıyallahu anha anlatıyor: "Ebu'd-derda radıyallahu anh'ı işittim. Demişti ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, şöyle buyurdu: "Müşrik olarak ölenle, bir müslümanı haksız yere öldüren hariç, Allah bütün günahları affedebilir." Ebu Davud, Fiten 6, (4270).

4119 Av Konusu KÖLE AZAD ETMENİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir müslüman erkeği azad ederse, onun her bir uzvuna mukabil, bunun bir uzvunu Allah ateşten azad eder."

Bir diğer rivayette şu ziyade var: "...hatta fercine mukabil fercini.." Buhari, Itk 1; Müslim, Itk 24, (1509); Tirmizi, Nüzûr 19, (1547).

4120 Av Konusu KÖLE AZAD ETMENİN FAZİLETİ "Vaile İbnu'l-Eska' radıyallahu anh anlatıyor: "kendisine -katl sebebiyle ateş- vacib olan bir arkadaşımızla Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelmiştik.

"Ona bedel bir köle azad edin, Allah da onun her bir uzvuna bedel sizden bir uzvu ateşten azad etsin!" buyurdu." Ebu Davud, Itk 13, (3964).

4121 Av Konusu İYİ MUAMELE "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kötü muamele sahibi cennete giremez." Tirmizi, Birr 29, (1947).

4122 Av Konusu İYİ MUAMELE "Rafi' İbnu Mekis radıyallahu anh -ki Cüheynelidir, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hudeybiye seferine katılmıştır- anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İyi muamele artmadır -veya uğurdur dedi- kötü huy da uğursuzluktur." Ebu Davud, Edeb, 133, (5162, 5163).

4123 Av Konusu KÖLEYİ AFFETMEK "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek: "Hizmetciyi ne kadar affedeyim?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam susup cevap vermedi. Adam tekrar:

"Ey Allah'ın Resûlü! Hizmetcimi ne kadar affedeyim?" diye sordu. bu sefer: "Her gün yetmiş kere affet!" cevabını verdi." Ebu Davud, Edeb 133, (5164); Tirmizi, Birr 31, (1950).

4124 Av Konusu KÖLEYİ AFFETMEK "Ma'rûr İbnu Süveyd rahimehullah anlatıyor: "Ebu Zerr'i gördüm, üzerinde bir takım (hulle) vardı, kölesi de aynı şekilde bir takım giyiyordu. Bunun sebebini sordum. Bana şu cevabı verdi: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan şöyle söylediğini işitmiştim:

"Onlar sizin kardeşleriniz ve yakın adamlarınızdır. Allah Teala Hazretleri onları ellerinizin altına (emaneten) koymuştur. Kimin kardeşi eli altında ise, yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin, yapamayacağı iş buyurmayınız, eğer buyurursanız onlara yardım edin." Buhari, İman 22, Itk 15, Edeb 44; Müslim, Eyman 40 (1661); Ebu Davud, Edeb 133, (5157, 5158, 5161); Tirmizi, Birr 29, (1946).

4125 Av Konusu KÖLEYİ AFFETMEK "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Birinize hizmetcisi yemeğini getirince, onu beraber yemek üzere oturtmayacaksa, hiç olsun bir iki lokma veya bir iki yiyecek versin. Zira yemeğin hararet (pişirme) ve muamele (zahmeti)ni o çekmiştir." Buhari, Et'ime 55, Itk 18; Tirmizi, Et'ime 44, (1854); Ebu Davud, Et'ime 51, (3846); Müslim, Eyman 42, (1663).

4126 Av Konusu HİZMETÇİNİN DÖVÜLMESİ VE KAZFI "Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Biriniz hizmetçisini dövünce, hizmetçi Allah'ın ismini zikrede(rek Allah aşkına vurma diye)cek olursa derhal elinizi kaldırın." Tirmizi, Birr 32, (1951).

4127 Av Konusu HİZMETÇİNİN DÖVÜLMESİ VE KAZFI "Muaviye İbnu Süveyd İbni Mukarrin anlatıyor: "Bizim bir azadlımıza bir tokat attım ve kaçtım. Sonra öğleden az önce döndüm, babamın arkasında namaz kıldım. Babam azadlıyı da beni de çağırdı. Sonra hizmetçiye: "Misilleme (onun yaptığınının mislini) yap!" dedi. Hizmetçi affetti. Bunun üzerine babam anlattı: "Biz Beni Mukarrin, Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında tek bir hizmetciye sahiptik. Ona birimiz bir tokat vurdu. Bu hadise Aleyhissalatu vesselam'ın kulağına ulaşmıştı: "Onu azad edeceksiniz!" emir buyurdular. Kendisine: "Ondan başka hizmetçileri yok!" dendi. Bunun üzerine: "Öyleyse onu hizmetlensinler. Ancak ne zaman ondan müstağni olurlarsa, derhal yol versinler!" buyurdular." Müslim, Eyman 31, (1658); Tirmizi, Nüzur 14, (1542); Ebu Davud, Edeb 133, (5166, 5167).

4128 Av Konusu HİZMETÇİNİN DÖVÜLMESİ VE KAZFI "Ebu Mes'ud el-Bedri radıyallahu anh anlatıyor: "Ben köleme kamçıyla vuruyordum. Arkamdan bir ses işittim. "Ebu Mes'ud, bil!" diyordu. Öfkeden sesi tanıyamadım. Bana yaklaşınca onun Resûlullah aleyhissalatu vesselam olduğunu gördüm.

"Ebu Mes'ud bil! Ebu Mes'ud bil!" diyordu. Kamçıyı elimden attım.

"Ebu Mes'ud bil! Allah senin üzerinde senin bunun üzerindekinden daha fazla muktedir" dedi. Ben: "Bundan sonra ebediyen köle dövmeyeceğim" dedim." Müslim, Eyman 34, (1659); Ebu Davud, Edeb 133, (5159, 5160); Tirmizi, Birr 30, (1949).

4129 Av Konusu HİZMETÇİNİN DÖVÜLMESİ VE KAZFI "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim kölesine kazıf'ta bulunursa (zina isnadı yaparsa), kölesi bu iftiradan beri ise, Kıyamet günü celde uygulanır. Dediği doğru ise o başka." Buhari, Hudud 45; Müslim, Eyman 77, (1660); Ebu Davud, Edeb 133, (5165); Tirmizi, Birr 30, (1948).

4130 Av Konusu KÖLENİN TESMİYESİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizden kimse "kölem", "cariyem" demesin. Köle de Rabbi (sahibim), rabbeti (sahibem) demesin. Malik (efendi) "Oğlum" "kızım" desin. Memluk (köle) de Seyyidi (efendim), seyyideti desin. Zira hepiniz memluklersiniz. Rabb de aziz ve celil olan Allah'tır." Buhari, Itk 17; Müslim, Elfaz 14, (2249); Ebu Davud, Edeb 83, (4975, 4976).

4131 Av Konusu KÖLENİN TESMİYESİ "Bir rivayette şöyle gelmiştir: "Hiç kimse "Rabbini (efendini) doyur"; "Rabbine abdest suyu dök"; "Rabbine su ver" demesin. Bilakis "Seyyidim", "efendim" desin.

Sizden kimse abdi (kulum), emeti (cariyem) de demesin. Bilakis "oğlum", "kızım, yavrum" desin." Müslim. Elfaz 15, (2249).

4132 Av Konusu KÖLENİN TESMİYESİ "Müslim'in bir diğer rivayetinde: "Sizden kimse "kölem!" "cariyem!" diye söylemesin. Hepiniz Allah'ın kölelerisiniz, bütün kadınlarınız da Allah'ın kullarıdır." Müslim, Elfaz 13, (2249).

4133 Av Konusu KÖLENİN TESMİYESİ "Hz. Cerir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hangi köle kaçarsa, bilsin ki ondan zimmet (garanti) kalkmıştır, dönünceye kadar namazı kabul edilmez." Müslim, İman 122-124, (68, 69, 70); Ebu Davud, Hudud 1, (4360); Nesai, Tahrimu'd-Dem 12, (7, 102).

4134 Av Konusu ÂZAD ETME "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, kendisi ile bir başkası arasında (ortak) olan bir köle(deki kendine mahsus hisse)yi azad ederse, köleye onun malından adilane bir kıymet biçilir, ne eksik ne de fazla. Sonra, eğer zenginse, onun malından (ortaklara hisseleri verilerek) köle azad edilir. Değilse köleden azad ettiği kısım azad olmuştur." Buhari, Şirket 5, 14. Itk 4, 17; Müslim, Itk 1, (1501); Muvatta, Itk 1, (2, 772); Ebu Davud, Itk 6, (3940 - 3947); Tirmizi, Ahkam 14, (1346, 1347); Nesai, Büyü 106, (7, 319).

4135 Av Konusu ÂZAD ETME "Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Köleyi ölme anında azad edenin misali, doyduğu zaman hediyede bulunan adam gibidir." Ebu Davud, Itk 15, (3968); Tirmizi, Vesaya 7, (2124).

4136 Av Konusu ÂZAD ETME "İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir adam, öleceği sıra, kendine ait altı köleyi azad etti. Onlardan başka malı da yoktu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onları çağırdı. Onları üç gruba ayırdı, sonra aralarında kur'a çekti. İkisini azad etti. dördünü köle olarak bıraktı. Adamı da şiddetle azarladı." Müslim, Eyman 56, (1668); Muvatta, Itk 3, (2, 774); Tirmizi, Ahkam 27, (1364); Ebu Davud, Itk 10, (3958- 3961); Nesai, Cenaiz 65, (4, 64).

4137 Av Konusu ÂZAD ETME "İbnu Ömer radıyallahu anhüma diyor ki: "Hangi cariye, efendisinden bir çocuk dünyaya getirirse, artık efendi bu cariyeyi satamaz, hibe edemez, miras da kılamaz. Hayatta oldukça ondan istifade eder, öldü mü artık cariye hür olur." Muvatta, Itk 6, (2, 776).

4138 Av Konusu ÂZAD ETME "Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim zû-rahm muhrem birisine malik olursa o hürdür." Ebu Davud, Itk 7, (3949); Tirmizi, Ahkam 28, (1365); İbnu Mace, Itk 5, (2524).

4139 Av Konusu ÂZAD ETME "Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a yardım talep etmek üzere bir adam gelip: "Ey Allah'ın Resulü! (Efendim) falana ait şu cariye var ya (onun yüzünden efendim bana sıkıntı veriyor)" dedi. Aleyhissalatu vesselam "Vah! Neyin var?" deyince adam: "Bela hasıl oldu. Köle (ben demek istiyor) efendinin cariyesine bakmıştı, efendi kıskançlıkla erkeklik uzvunu burdu (hadım etti)" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Adamı bana getir!" emretti. Efendi çağırıldı ama getirilemedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse git, sen hürsün!" ferman buyurdu. Adam: "Ey Allah'ın Resûlü! (Efendimin kölesi olmamda direnmesi halinde) kim bana yardımcı olacak?" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Sana yardımcı olmak bütün müslümanlara terettüp eder" cevabını verdi." Ebu Davud, Diyat 7, (4519); İbnu Mace, Diyat 29, (2680).

4140 Av Konusu ÂZAD ETME "Sefine radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Ümmü Seleme radıyallahu anha'nın kölesi idim. Bir gün bana: "Seni azad ediyorum, ancak yaşadığın müddetçe Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a hizmet etmeni şart koşuyorum" dedi. "Sen bu şartı koşmasan da başka bir şey yapacak değilim!" dedim. Beni azad etti ve bana bu şartı koştu." Ebu Davud, Itk 3, (3932); İbnu Mace, Itk 6, (2526).

4141 Av Konusu ÂZAD ETME "İmam Malik'e ulaştığına göre, İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya azad etme şartıyla satın alınan rakabe-i vacibe'den sorulmuştu. "Hayır, olmaz" cevabını verdi." Muvatta, Itk 12, (2, 778).

4142 Av Konusu ÂZAD ETME "Fudale İbnu Ubeyd el-Ensari radıyallahu anh'tan anlatıldığına göre Fudale'ye, "üzerinde bir köle azad etme borcu bulunan kimsenin veled-i zira'yı azad etmesi caiz olur mu?" diye sorulmuş, o da: "Evet" demiştir." Muvatta, Itk 11, (2, 777).

4143 Av Konusu ÂZAD ETME "Abdurrahman İbnu Ebi Amra el-Ensari rahimehullah'ın anlattığına göre "annesi, bir köle azad etmek istemiş ve bunu sabaha tehir etmiş, köle de bu sırada ölmüştür. Abdurrahman Kasım İbnu Muhammed'e: "Ben anneme bedel bir köle azad etsem, anneme faydası olur mu (sevabı ulaşır mı)? diye sorar. Kasım: "Sa'd İbnu Ubade radıyallahu anh Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a gelip: "Annem vefat etti, ben onun adına bir köle azad etsem ona faydası olur mu?" diye sormuştu, "Evet!" cevabını aldı" dedi." Muvatta, Itk 13, (2, 779).

4144 Av Konusu ÂZAD ETME "Yahya İbnu Sa'id rahimehullah anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Ebi Bekr radıyallahu anhüma, uyuduğu bir uykuda vefat etti. Kız kardeşi Hz. Aişe radıyallahu anha onun adına birçok köle azad etti." Muvatta, Itk 14, (2, 779).

4145 Av Konusu ÂZAD ETME "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim malı olan bir köle azad ederse, kölenin malı kendisinin olur, yeter ki efendisi bu hususta bir şart koşmamış olsun." Ebu Davud, Itk 11, (3962); İbnu Mace, Itk 8, (2529).

4146 Av Konusu ÂZAD ETME "Rebi'a İbnu Ebi Abdirrahman anlatıyor: "Zübeyr İbnu'l-Avvam radıyallahu anh bir köle satın aldı ve onu azad etti. Bu kölenin, hür bir kadından oğulları vardı. Hz. Zübeyr: "Oğulları benim mevalimdir" dedi. Annesinin efendileri: "Hayır, onlar bizim mevalimizdir" dediler. Bunun üzerine davaları Hz. Osman radıyallahu anh'a intikal etti. O, vela'nın Hz. Zübeyr'e ait olduğuna hükmetti." Muvatta, Itk 21, (2, 782).

4147 Av Konusu ÂZAD ETME "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a "Hangi köleyi azad etmek efdaldir?" diye sorulmuştu.

"Fiyatça yüksek olanı ve efendisinin nazarında en nefis olanıdır!" cevabını verdi." Muvatta, Itk 15, (2, 779); Buhari, Itk 2; Müslim, İman 136, (84).

4148 Av Konusu MÜDEBBER KILMA, MÜKÂTEBE YAPMA "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam, kölesini " benden sonra hür olsun" diye azad etmişti. Sonradan ona ihtiyacı doğdu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam köleyi alarak: "Bunu benden kim satın alacak?" dedi. Nuaym İbnu Abdillah İBni'n-Nehham radıyallahu anh şu şu miktar fiyata satın aldı. Resulullah o parayı (köle sahibine) verdi." Buhari, Büyü 59, 110, İstikraz 16, Husumat 2, Itk 9, Kefaretu'l-Eyman 7, İkrah 4, Ahkam 32; Müslim, Eyman 41, (997); Ebu Davud, Itk 9, (3955, 3956, 3957); Tirmizi, Büyü 11, (1219); Nesai, Büyü 94, (7, 304).

4149 Av Konusu MÜDEBBER KILMA, MÜKÂTEBE YAPMA "Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhüma, kendine ait iki cariyeyi müdebber kıldı. Onlar müdebber oldukları halde İbnu Ömer onlara temasta bulunuyordu." Muvatta, Müdebber 4, (2, 814).

4150 Av Konusu MÜDEBBER KILMA, MÜKÂTEBE YAPMA "Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim kölesi ile yüz okiyye üzerinden mükatebe yapsa da, kölesi, bunun on okiyyesi hariç hepsini ödese, yine de köledir." Ebu Davud, Itk 1, (3927); Tirmizi, Büyü' 35, (1260); İbnu Mace, Itk 3, (2519).

4151 Av Konusu MÜDEBBER KILMA, MÜKÂTEBE YAPMA "Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle buyurulur: "Mükateb, üzerinde bir dirhemlik borç kaldığı müddetçe köledir." Ebu Davud, Itk 1, (3926).

4152 Av Konusu MÜDEBBER KILMA, MÜKÂTEBE YAPMA "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mükatebe karşı bir hadd işlenir, (diyet almaya hak kazanırsa) veya mirasa mazhar olursa, (borcunu ödeyerek) hürriyetinden kazandığı miktarca onlara varis olur." "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: "Mükateb, ödediği hisse nisbetinde hür diyeti öder, geri kalana köle diyetinden öder." Tirmizi, Büyü' 35, (1259); Ebu Davud, Diyat 22, (4582); Nesai, Kasame 36, (8, 45, 46).

4153 Av Konusu MÜDEBBER KILMA, MÜKÂTEBE YAPMA "Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bize buyurdular ki: "Sizden birinin mükatebinin sizçe hala ödeyeceği borcu varsa da, ona karşı örtünsün." Ebu Davud, Itk 1, (3928); Tirmizi, Büyü' 35, (1261); İbnu Mace, Itk 3, (2520).

4154 Av Konusu MÜDEBBER KILMA, MÜKÂTEBE YAPMA "Musa İbnu Enes İbn-i Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Sirin, Hz. Enes'e mükatebe yapma talebinde bulundu. Hz. Enes çok zengindi, mükatebe yapmayı reddetti. Sirin Hz. Ömer radıyallahu anh'a başvurdu. Hz. Ömer, Enes radıyallahu anhüma'yı çağırarak: "Sirin'le mükatebe yap!" emretti. Enes radıyallahu anh yine kabul etmedi. Hz. Ömer, çubuğuyla Enes'e vurdu. Ve şu ayeti okudu: "Kölelerinizden hür olmak için bedel vermek (mükatebe yapmak) isteyenlerin, -onlarda bir iyilik görürseniz- bedel vermesini kabul edin" (Nur 33). Bunun üzerine Hz. Enes mükatebe yaptı." Buhari, Mükateb 1.

4155 Av Konusu MÜDEBBER KILMA, MÜKÂTEBE YAPMA "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Berrire mükatebe bedelini ödemede yardım istemeye geldi..."

4156 Av Konusu MÜDEBBER KILMA, MÜKÂTEBE YAPMA "Nesa'i'nin rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "Berire radıyallahu anha kendi nefsinin hürriyete kavuşması için dokuz okiyye üzerine mükatebe yaptı. Her sene bir okiyye ödeyecekti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onu, (hürriyetine kavuştuğu zaman) kocası ile beraberliğe devam etme veya boşanma hususunda muhayyer bıraktı. Kocası köle idi. Berire kendini (kocadan ayrılmayı) tercih etti. Urve der ki: "Kocası hür olsaydı, Aleyhissalatu vesselam Berire'yi muhayyer bırakmazdı." Nesai

4157 iddet MUTALLAKA VE MUHTELEA'NIN İDDETLERİ "Esma Bintu Yezid İbni's-Seken el-Ensariyye radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "Esma, Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında kocasından boşanmıştır. Ve o sıralarda boşanan kadın için henüz iddet bekleme hükmü yoktu. İşte bu sebeple, Esma boşanınca, Allah Teala Hazretleri, boşanan için iddet bekleme emrini indirdi." Ebu Davud, Talak 36, (2281).

4158 iddet MUTALLAKA VE MUHTELEA'NIN İDDETLERİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Allah Teala Hazretleri: "Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler" (Bakara 228) buyuruyor. Yine Allah Teala Hazretleri: "Kadınlarınız arasında ay hali görmekten kesilenler ile ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır..." (Talak 4). (Önceki ayet) bu ikinci ile neshedilmiş oldu Keza Allah Teala Hazretleri (birinci ayetten bazı hükümleri neshederek) buyurmuştur ki: "Mü'min kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda, artık onlar için söze iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın" (Ahzab 49)." Ebu Davud, Talak 10, (2195), 27, (2282); Nesai, Talak 54, (6, 187), 74, (6, 212).

4159 iddet MUTALLAKA VE MUHTELEA'NIN İDDETLERİ "Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma, "Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler, eğer Allah'a ve ahiret gününe inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helal değildir, kocaları bu arada barışmak isterlerse, karılarını geri almakta daha çok hak sahibidirler" (Bakara 223) ayeti için der ki: "Bu ayete göre, erkek hanımını üç kere de boşasa ona dönmeye hakkı vardır. Bu hüküm şu ayetle neshedildi: "Boşanma iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır" (Bakara 229)." Nesai, Talak 74, (6, 212).

4160 iddet MUTALLAKA VE MUHTELEA'NIN İDDETLERİ "Süleyman İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor: "el-Ahvas, hanımını boşamıştı. Hanımı üçüncü hayızın kanama müddetinde iken Şam'da öldü. Hz. Muaviye radıyallahu anh, Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh'a yazarak bunun hükmünü sordu. Zeyd cevaben şöyle yazdı: "Eğer kadın, üçüncü hayz'ın kanama devresine girmiş idiyse, kocadan tamamen ayrılmış, koca da ondan ayrılmıştır. Ne kadın, kocaya, ne de koca kadına varis olamaz." Muvatta, Talak 56, (2, 577).

4161 iddet MUTALLAKA VE MUHTELEA'NIN İDDETLERİ "Rebi' Bintu Muavvız radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında, kocasından muhala'a yoluyla ayrılmıştır. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da ona bir hayız müddetince iddet beklemesini emretmiştir (veya kadına... emredilmiştir.)" Tirmizi, Talak 10, (1185); Nesai, Talak 53, (5, 186).

4162 iddet VEFAT İDDETİ "Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Beni Eslem'den Sübey'a adında bir kadın hamile iken kocası ölmüştü. Beni Abdi'd-dar'dan Ebu's-Senabil İbn Ba'kik, kadınla evlenmek istedi. Kadın onunla evlenmekten imtina etti. Adam: "Vallahi, iki müddetin sonuncusuna kadar iddet beklemedikçe evlenmen caiz değil!" dedi. Kadın yirmi gün kadar bekledi, derken nifas oldu. Sonra da Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a gelerek durumu arzetti. Aleyhissalatu vesselam: "Evlen!" buyurdu." Buhari, Talak 39, Tefsir, Talak 2; Müslim, Talak 57, (1485); Muvatta, Talak 83, (2, 589, 590); Tirmizi, Talak 17, (1193); Nesai, Talak 56, (6, 190, 191)

4163 iddet VEFAT İDDETİ "Müslim'deki rivayet şöyledir: "Ümmü Seleme radıyallahu anha dedi ki: "Sübey'a, kocasının vefatından birkaç gece sonra nifas oldu. Kadın, durumunu Resûlullah'a zikretti. Aleyhissalatu vesselam evlenmesini söyledi." Müslim, Talak 57, (1485).

4164 iddet VEFAT İDDETİ "Ebu Seleme İbnu Abdurrahman anlatıyor: "Ben ve Ebu Hüreyre, İbn-i Abbas radıyallahu anhüm'ün yanında iken, bir kadın gelerek: "Ben hamileyken kocam öldü, çocuk da kocamın ölmesinden dört ay geçmeden doğdu. (İddetim dolmuş sayılır mı)?" diye sordu. İbnu Abbas radıyallahu anhüma: "İddetin iki müddetin sonuncusudur" dedi. Ebu Seleme: "Bana Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın Ashab'ından bir adam, böyle bir durumda Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın evlenmeyi emrettiğini haber verdi" dedi. Ebu Hüreyre der ki: "Buna ben de şehadet ederim." Nesai, Talak 56, (6, 194).

4165 iddet VEFAT İDDETİ "Nafi' rahimehullah anlatıyor: "Hz. İbni Ömer radıyallahu anhüma'ya, hamile iken kocası ölen kadından sorulmuştu. "Çocuğu doğurunca helal olur, (evlenebilir)" cevabını verdi. (Orada bulunanç bir adam ilave etti:) "Hz. Ömer radıyallahu anh da: "Kocası yatakta, henüz defnedilmemiş iken doğum yapsa da kadın (evlenmeye) helaldir" demişti." Muvatta, Talak 84, (2, 589).

4166 iddet VEFAT İDDETİ "Amr İbnu'l-As radıyallahu anh dedi ki: "Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam'ın sünnetini bize çarpıtmayın. Kocası ölen kadının iddeti dört ay on gündür, yani ümmü veled hakkında." Ebu Davud, Talak 48, (2308).

4167 iddet VEFAT İDDETİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma diyordu ki: "Efendisi olan ümmü veled'in iddeti bir hayız devresidir." Muvatta, Talak 92, (2, 593).

4168 iddet İSTİBRA "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Huneyn seferi sırasında Evtas'a bir ordu gönderdi. Ordu düşmanla karşılaştı ve çarpıştılar. Müslüman askerler onlara galebe çaldı, bir miktar kadını da esir etti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın Ashabından bir kısımları, ele geçirilen cariyelere teması, müşrik kocaları sebebiyle sanki günah addettiler. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu ayeti inzal buyurdu. (Mealen): "Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Maliki bulunduğunuz cariyeler müstesna..." (Nisa 24). Yani "bunlar (esir aldıklarınız) iddetlerini doldurunca size helaldır." Müslim, Rada' 33, (1456); Tirmizi, Nikah 36, (1132); Ebu Davud, Nikah 45, (2155, 2157) Nesai, Nikah 59, (6, 110).

4169 iddet İSTİBRA "İrbaz İbnu Sariye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam , karınlarındaki yükü vaz' etmedikçe (doğurmadıkça) esirelere temasta bulunmayı yasakladı." Tirmizi, Siyer 15, (1564).

4170 iddet İSTİBRA "Ruveyfi' İbnu Sabit el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kimseye, suyunu başkasının ekinine dökmesi, yani hamile (esire)ye teması helal değildir. Keza Allah'a ve ahirete inanan mü'min kişiye, istibra hasıl olmazdan önce esire kadına teması helal olmaz. Keza Allah'a ve ahirete inanan kimseye, taksim edilmezden önce ganimet malından satması helal değildir." Ebu Davud, Nikah 45, (2158, 2159); Tirmizi, Nikah 35, (1131).

4171 iddet İSTİBRA "Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam seferlerinin birinde, bir çadırın kapısında, doğumu yakın olan hamile bir kadın gördü. Kadın hakkında sual etti.

"Falancanın cariyesi!" dediler.

Aleyhissalatu vesselam: "Herhalde o, cariyeye temas etmek istiyor!" buyurdu. Muhatapları "Evet!" deyince: "Ona, kabre kadar onunla beraber olacak bir lanetle lanet etmek içimden geldi. O nasıl olur da kendine helal olmadığı halde (kadının karnındakı çocuğu) kendine varis kılar veya nasıl olur da kendine helal olmayan (bebeği) hizmetçi kılar?" buyurdular." Müslim, Nikah 139, (1441); Ebu Davud, Nikah 45, (2156).

4172 iddet İSTİBRA "İbnu Ömer radıyallahu anhüma demiştir ki: "Temas edilmiş bulunan bir cariye hediye edilir veya satılır veya azad edilirse onun rahmi bir hayız müddetince istibra edilsin. Bakirenin istibrası aranmaz." Rezin tahric etmiştir. Buhari, bu rivayeti muallak olarak zikretmiştir. (Büyü, 111).

4173 iddet SÜKNA VE NAFAKA "Fatıma Bintu Kays radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "kocası kendisini talak-ı bette ile boşamıştır. Kocası ortalıkta olmadığı halde, vekilini (bir miktar) arpa ile Fatıma'ya göndermiş. Fatıma da bunu pek az bulmuştu. Veya vekile kızmıştı). Vekil: "Vallahi bizim üzerimizde (nafaka hakkı olarak) bir şeyin yok!" demiştir. Fatıma da Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a gelerek durumu anlatımış, aleyhissalatu vesselam da: "Senin onun üzerinde nafakan yok" buyurmuş ve Ümmü Şerik el-Ensariyye radıyallahu anha'nın yanında iddetini geçirmesini emretmiştir. Sonra, Fatıma'ya: " Bu kadın, ashabımın çokça uğradıkları birisidir. Sen iddetini İbnu Ümmi Mektûm'un yanında geçir. Zira o, ama birisidir, örtünü de (onun yanında) çıkarabilirsin. (İddetin bitip) helal oldun mu bana haber ver!" buyurdu. (Fatıma der ki): "Helal hale geldiğim zaman, Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a gelip Muaviye İbnu Ebi Süfyan ve Ebu Cehm radıyallahu anhüma'nın benimle evlenmek istediklerini haber verdim. Aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ebu Cehm, sopasını omuzundan indirmez. Muaviye ise fakirdir, parası yoktur. Sen Üsame İbnü Zeyd radıyallahu anhüma ile evlen!"

Üsame hoşuma gitmedi. (Resûlullah aleyhissalatu vesselam bunu sezmiş olacak ki tekrar): "Sen Üsame'yle evlen!" buyurdu. Ben de onunla evlendim. Allah Teala hazretleri onu bana hayırlı kıldı. Onunla mes'ud oldum." Müslim, Talak 36, (1480); Muvatta, Talak 23, (2, 580, 581); Ebu Davud, Talak 39, 40, (2284, 2291); Tirmizi, Nikah 38, (1135), Talak 5, (1180); Nesai, Nikah 21, (6, 74); Talak 69, (6, 207), 71, 72, (6, 210).

4174 iddet SÜKNA VE NAFAKA "Nafi' rahimehullah anlatıyor: "Sa'id İbnu Zeyd'in kızı Abdullah İbnu Amr İbni Osman'ın nikahı altında idi. Kadını, kocası talak-ı bette ile boşadı. Kadın, kocasının evini (iddeti dolmadan) terketti. Onun bu davranışını Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anh hoş karşılamadı." Muvatta, Talak 64, (2, 579).

4175 iddet SÜKNA VE NAFAKA "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Teyzemi kocası (üç talakla) boşamıştı. Teyzem hurmalarının meyvesini kesmek istedi. Bir adam onu evden çıkmaktan men etti. Teyzem de Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip durumunu arzetti. Aleyhissalatu vesselam: "Tabii, hurmalarını devşir, ondan dilersen tasadduk eder, dilersen ma'ruf üzere tasarruf edersin!" buyurdu." Müslim, Talak 55, (1483); Ebu Davud, Talak 41, (2297); Nesai, Talak 70, (6, 209).

4176 iddet SÜKNA VE NAFAKA "Mücahid rahimehullah, "İçinizden ölenlerin bırakmış olduğu eşler kendi kendilerine dört ay on gün beklerler" (Bakara 234) mealindeki ayetle ilgili olarak demiştir ki: "Kadının, bu iddeti, kocasının yanında beklemesi vaciptir. Bunun üzerine Allah Teala Hazretleri şu ayeti inzal buyurdu: "İçinizden ölüp, eşler bırakacak olanlar, evlerinden çıkarılmaksızın senesine kadar eşlerinin geçimini sağlayacak şeyi vasiyet etsinler. Eğer kadınlar çıkarlarsa kendilerinin meşru olarak yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur" (Bakara 240).

Mücahid devamla der ki: "Allah Teala Hazretleri böylece kadına tam bir yıl (iddet) kıldı, bunun yedi ay yirmi günü vasiyet yoluyla tanınacak. Kadın dilerse bu vasiyet müddetinde kocasının evinde kalacak, dilerse terkedecek. Ayette geçen "evlerinden çıkarılmaksızın... Eğer çıkarlarsa... size sorumluluk yoktur" ibaresinin manası budur. Esas iddet ise, onu beklemesi kadına vacibtir."

İbnu Abbas radıyallahu anhüma der ki: "Bu ayet, kadının kocası yanında iddet geçirme mecburiyetini neshetmiştir, kadın dilediği yerde iddetini geçirir."

Ata der ki: "Sonra miras ayeti geldi, o da, süknayı neshetti. Böylece kadının, koca yanındaki süknası kalktı, artık dilediği yerde iddetini geçirir." Buhari, Tefsir, Bakara 41, Talak 50; Ebu Davud, Talak 42, 45, (2298, 2301); Nesai, Talak 60, (6, 200).

4177 iddet SÜKNA VE NAFAKA "Yahya İbnu Said rahimehullah anlatıyor: "Bir kadın, İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya gelip kocasının öldüğünü ve kendilerinin (Medine'nin) Kanat nam mevkiinde bir ekinlerinin olduğunu söyledi ve geceyi orada geçirmesinin kendisini için caiz olup olmadığını sordu.

İbnu Ömer radıyallahu anhüma kadını bundan nehyetti. Bu sebeple kadın, erkenden oraya gider, orada gölgelenir, sonra akşama Medine'ye döner, evinde gecelerdi." Muvatta, Talak 88, (2, 592).

4178 iddet İHDAD (MATEM) "Humeyd İbnu Nafi' anlatıyor: "Bana Zeyneb Bintu Ebi Seleme şu üç hadisi haber verdi:

Dedi ki: "Babası Ebbu Süfyan İbnu Harb vefat edince, Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın zevce-i pakleri Ümmü Habibe'nin yanına girdim. (Ben yanında iken Ümmü Habibe içerisinde sarı renk bulunan bir sürünme maddesi (tıyb) getirtti, bu halûk veya bir başkası idi. Ondan bir cariyeye sürdü, sonra da yanaklarına süründü. Sonra dedi ki: "Vallahi benim sürünüp süslenmeye ihtiyacım yok. Ancak Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim. "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadına, bir ölü üzerine üç geceden fazla matem tutması helal olmaz. Fakat kocası müstesna, ona dört ay on gün matem tutar."

Zeyneb dedi ki: "Kardeşi öldüğü zaman Zeyneb Bintu Cahş radıyallahu anha'nın yanına girdim. O da bir tiyb istedi ve ondan süründü. Sonra dedi ki: "Doğrusu, vallahi sürünmeye bir ihtiyacım yok. Ancak Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın şöyle söylediğini işittim: "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadına..." diye başlayan önceki hadisi aynen zikretti."

Zeyneb (üçüncü rivayetinde) dedi ki: "Annem Ümmü Seleme'yi işittim, diyordu ki: "Bir kadın Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a gelerek: "Kızımın kocası öldü. Gözünden de hasta, gözüne (ilaç niyetiyle) sürme çekebilir miyiz?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Hayır!" dedi. Kadın iki veya üç sefer aynı talebte bulundu. Aleyhissalatu vesselam her seferinde "Hayır!" dedi ve sonuncuda ilave etti: "Onun matem müddeti dört ay on gündür. Cahiliye devrinde sizden biri, sene başına mayıs atardı."

(Ravi Humeyd der ki: "Zeyneb'e "Senenin başına mayıs atma" nedir?" diye sordum) Zeyneb radıyallahu anha dedi ki: "Kocası ölen bir kadın hıfş (denen hücres)ine çekilir, en kötü elbisesini giyer, üzerinden bir yıl geçmedikçe tıyb sürünmez (yıkanmaz, tırnak kesmez, hiçbir temizlik ameliyesinde bulunmaz sonra bir yıl tamam olunca berbat bir manzara ile çıkar)dı. Sonra ona bir hayvan getirilirdi. Bu eşek veya koyun veya bir kuş olabilirdi. Bu (hayvanı önüne sürmek suretiyle iddet halini) kırardı. İddetini kırmada kullandığı hayvan hemen hemen ölürdü. Sonra (iddetten) çıkardı, kendisine mayıs verilirdi, o da bunu (önüne) atardı. (Böylece evlenmeye helal olurdu.) İşte bundan sonra tiyb ve diğer (süslenme ve başka) şeylere müracaat ederdi." Buhari, Talak 46, 47, 50, Cenaiz 31; Müslim, Talak 58, (1486-1489); Muvatta, Talak 101, (2, 596-598); Ebu Davud, Talak 43, (2299) Tirmizi, Talak 18, (1195, 1196, 1197); Nesai, Talak 61, (6, 201), 60, (6, 205).

4179 iddet İHDAD (MATEM) "Ümmü Atiyye radıyallahu anha anlatıyor: "Biz, kocalımız hariç, herhangi bir ölü üzerine üç günden fazla matem tutmaktan men edilmiştik. Kocalarımız için dört ay on gün matem tutmalıydık. Bu esnada ne sürme çekerdir, ne tiyb sürünürdük, ne de boyalı elbise giyerdik. Giyebildiğimiz sadece asb (denen daha dokunmazdan önce boyanmış kumaşlardan mamul) elbise idi. Matemli kadına, hayız halinden çıkıp temizlik dönemine girince, yaptığı yıkanmada azıcık koku kullanmasına izin verildi." Buhari, Talak 48, 49, Hayız 12, Cenaiz 30, 31; Müslim, Cenaiz 34, (938), Talak 66, (938); Ebu Davud, Talak 46, (2302, 2303); Nesai, Talak 63, 646, (6, 203, 204).

4180 iddet İHDAD (MATEM) "Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kocası ölen kadın sarıya boyanmış veya kırmızıya boyanmış elbise giymez, zinet takınmaz, kına yakınmaz, sürmelenmez, başını tararken kokulu madde kullanmaz, başını sidre ile kaplar." Ebu Davud, Talak 46, (2304); Nesai, Talak 65, (6, 203); Muvatta, Talak 104-108, (2, 598, 600).

4181 iddet İHDAD (MATEM) "İbnu'l-Müseyyeb ve Süleyman İbnu Yesar rahimehumullah anlatıyor: "Tuleyha el-Esediyye, Reşid es-Sakafi'nin nikahı altında idi. Reşid, Tuleyha'yı boşadı. Kadın, iddeti içerisinde iken evlendi. Hz. Ömer radıyallahu anh, ona da kocasına da değnekle çokça vurdu ve aralarını ayırdı. Sonra şunu söyledi: "İddeti içerisinde hangi kadın evlenirse, onun evlenen kocası, gerdek yapmamış bile olsa araları ayrılacak ve kadın, önceki iddetinden geri kalan kısmı tamamlayacak. Sonra ikincisi, taliblerden bir talib olacak. Eğer erkek, kadınla gerdek yapmış idiyse, araları ayrılır, kadın önceki iddetini tamamlar. Sonra ikinciden dolayı yeniden iddet bekler. Bunlar ebediyyen evlenemezler."

İbnu'l-Müseyyeb der ki: "Erkek, kadını kendine helal addettiği için ona tam mehir öder." Muvatta, Nikah 27, (2, 536).

4182 iddet İHDAD (MATEM) "Nafi' anlatıyor: "Safiyye Bintu Ebi Ubeyd, kocası İbnu Ömer'den iddet beklerken gözlerinden hastalandı. Gözleri nerdeyse çapaklanıyordu, yine de sürme çekmedi." Muvatta, Talak 107, (2, 599).

4183 iddet İHDAD (MATEM) "İbnu Mes'ud radıyallahu anh kendi anlattığına göre, şu ayeti okumuştu. (Mealen): "Boşanan kadınlar, kendi kendilerine, üç aybaşı hali beklerler..." (Bakara 228). Ve şu ayeti (mealen): "Ey peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onları, iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah'tan sakının. Onları, -apaçıak bir hayasızlık yapmaları hali bir yana- evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. allah'ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki, Allah bunun ardından (gönlünüzde sevgi gibi) bir hal meydana getirir. Kadınların iddet süreleri biteceğinde, onları ya uygun bir şekilde alıkoyun, ya da uygun bir şekilde onlardan ayrılın; içinizden de iki adil şahid getirin, şahidliği Allah için yapın. İşte bu, allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah'a güvenen kimseye O yeter. Allah buyurduğunu yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir. Kadınlarınız içinde ay hali görmekten kesilenler ile, henüz ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır..." (Talak 1-4).

Ve dedi ki: "Bu, boşanan kadınların iddetleridir. Allah Teala Hazretleri bundan henüz temas edilmemiş olan kadınları, "Ey iman edenler, mü'min kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda artık onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın" (Ahzab 49) me'alindeki ayetle istisna etmiştir.

Yine Allah Teala buyurur ki, (mealen): "İçinizden ölenlerin bırakmış olduğu eşler, kendi kendilerine dört ay on gün beklerler; müddetleri sona erdiğinde, onların kendi haklarında uygun şekilde yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur" (Bakara 134). Sonra Allah Teala Hazretleri, kadınlardan hamile olanların ruhsatını şu ayetle indirmiştir. (Mealen): "(Boşanan veya kocası ölen kadınlardan) gebe olanların iddeti doğumları ile tamamlanır..." (Talak 4)." Rezin tahric etmiştir.

4184 Ariyet ARİYET "Safvan İbnu Ümeyye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Huneyn savaşı sırasında benden bir miktar zırhı ariyet olarak istedi. Ben de: "Zorla (gasbederek) mi almak istiyorsun?" dedim. "Hayır!" dedi, "garantili olarak taleb ediyorum!" Ebu Davud, Büyü' 90, (3562).

4185 Ariyet ARİYET "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir tabak istiare etmişti, kap ziyana uğradı. Sahiplerine tazmin etti." Tirmizi, Ahkam 23, (1360).

4186 Ariyet ARİYET "Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Aldığı şeyi sahibine ödemek "el'e vecibedir." Katade der ki: "Hasan (bunu rivayet ettiğini) unuttu ve dedi ki: "O, (yani ariyet) emanetindir. (Zayi olması halinde) sana tazmin gerekmez." Ebu Davud, Büyü' 90, (3561); Tirmizi, Büyü 39, (1266)

4187 Ariyet ARİYET "Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ariyet (sahibine) verilecektir. Kefil borçludur, borç ödenmelidir." Tirmizi, Büyü 39, Vesaya 5, (2121), (1265); Ebu Davud, Büyü' 90, (3569).

4188 Ariyet ARİYET "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Başkasına sütünden istifade etmesi için verilecek bir hayvan olarak, sütlü deve ve bol sütlü koyun ne muvafıktır. Sabah bir kap, akşam bir kap süt verir." Buharig, Hibe 35, Eşribe 14; Müslim, Zekat 73, (1019).

4189 umrâ ve rukba UMRÂ VE RUKBA "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir başkasına hayat boyu ev bağışında bulunursa, artık bu ev onun ve varislerinin olur. Bu söz, o maldaki hakkını keser. Ev, kendine ömür boyu bağışlanana ve onun varislerine aittir."

Sahiheyn'de gelen bir diğer hadiste: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam umra hakkında "kendisine bağışlananın lehinde hükmetti" şeklinde gelmiştir.

Bir başka rivayette: "Umra caizdir" denmiştir.

Müslim'in bir rivayetinde: "Umra onun ehline mirastır" denmiştir." Buhari, Hibe 32, Müslim, Hibat 21, (1625); Muvatta, Akdiye 43, (2, 752); Ebu Davud, Büyü 87, 88, 89, (3550-3558); Tirmizi, Ahkam 15, (1350); Nesai, Umra 2, 3, 4, (6, 272-278).

4190 umrâ ve rukba UMRÂ VE RUKBA "Zeyd ibnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir şeyi umra kılarsa o şey artık mu'mer'e (umre kılınan şahsa) aittir, hayatta iken de ölmüş iken de. Malı rukba kılmayın. Kim de rukba kılarsa (bu mal miras) yolundadır." Ebu Davud, Büyü 89, (3559); Nesai, Rukba 1, (6, 269).

4191 umrâ ve rukba UMRÂ VE RUKBA "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mallarınızı rukba kılmayın. Kim rukba kılarsa mal artık rukba kılınan kimsenin olur."

4192 umrâ ve rukba UMRÂ VE RUKBA "Bir başka rivayette: "Umra, umra kılınan şahıs için caizdir. Rukba da rukba kılınan kimse için caizdir. Hibesinden dönen, kusmuğuna dönen gibidir" buyrulmuştur."

4193 umrâ ve rukba UMRÂ VE RUKBA "Yine Nesai'nin bir diğer rivayetinde İbnu Abbas der ki: "Ne rukba ne de umra helal değildir. Kime bir şey umra kılınmışsa bu onundur, kime de bir şey rukba kılınmışsa o şey onundur." Nesai, Rukba 1-2, (6, 269).

4194 umrâ ve rukba UMRÂ VE RUKBA "Nafi' rahimehullah anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhüm'e, kız kardeşi Hafsa radıyallahu anha'dan bir ev tevarüs etti. Hafsa radıyallahuf anha, bu eve hayatı boyunca olmak kaydıyla Zeyd İbnu'l Hattab'ın kızını oturtmuştu. Zeyd'in kızı ölünce İbnu Ömer radıyallahu anhüma meskeni kabzetti. O bu evin kendine ait olduğu re'yinde idi." Muvatta, Akdiye 45, (2, 756).

4195 Gazveler GAZVELER "Büreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam onaltı gazve yapmıştır." Buhari, Megazi 89, 1, 77; Müslim, Hacc 218, (1254), Cihad 147, (1814); Tirmizi, Cihad 6, (1676).

4196 Gazveler GAZVELER "Müslim'in rivayetinde: "(Büreyde radıyallahu anh) Resûlullah'la birlikte onaltı gazveye katıldığını söyler." Müslim, Cihad 146, 147, (1814).

4197 Gazveler GAZVELER "Yine Müslim'in bir rivayetinde: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ondokuz gazve yaptı, bunlardan sekizinde savaştı" denmektedir." Müslim, Cihad 146, (1819); Buhari, Megazi 87.

4198 Gazveler GAZVELER "Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte yedi gazve yaptım. Ayrıca çıkardığı seferlerden de dokuzuna katıldım. Bir defasında başımızda Ebu Bekr radıyallahu anh, bir defasında da Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma vardı." Buhari, Megaazi, 87; Müslim, Cihad 148, (1815).

4199 Gazveler BEDİR GAZVESİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kendisine Ebu Süfyan'ın gelmekte olduğu haber verilince, ashabıyla istişare etti. Önce Ebu Bekr radıyallahu anh konuştu. Ondan yüzün çevirdi (iltifat etmedi). Sonra Hz. Ömer radıyallahu anh konuştu. Ondan da yüzünü çevirdi. Derken sa'd İbnu Ubade radıyallahu anh (Resûlullah'ın maksadını sezerek) ayağa kalktı ve "Ey Allah'ın Resulü, biz (ensariler)i mi kastediyorsunuz? Nefsimi kudret elinde tutan zata yemin ederim, eğer bize bineklerimizi denize sürmemizi emredecek olsanız, mutlaka (gözümüzü kırpmadan) daldırırız. Bize onlara binip Berkı'l-Gımad'a gitmemizi emretseniz onu da yaparız!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam halkı hazırladı. Yola çıktılar ve Bedr'e kadar gelip indiler.

Orada, Kureyş'in su almaya gönderdiği kimselerle karşılaştılar. İçlerinde Beni Haccac'a ait siyahi bir köle vardı. Onu yakaladılar. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabı Ebu Süfyan ve arkadaşları hakkında bilgi soruyorlardı. Köle:

"Ebi Süfyan hakkında bilgim yok. Ancak (burada) Ebu Cehl, Utbe, Şeybe ve Umeyye İbnu Halef var!" dedi. O böyle söyleyince Ashab onu dövdü. O da: "Evet, ben size haber veriyorum. Bu Ebu Süfyan'dır!" dedi. Onu bıraktıkları zaman başkaları sordular. O yine:

"Ben Ebu Süfyan hakkında bir şey bilmiyorum, lakin burada halkın içinde Ebu Cehil, Utbe, Şeybe, Umeyye İbnu Halef var!" dedi. Böyle söyleyince onlar da aynı şekilde dövdüler. Bu esnada Resûlullah aleyhissalatu vesselam namaz kılıyordu. Bu hali görünce namazı bıraktı ve: "Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, size doğruyu söyleyince onu dövüyorsunuz! Yalan söyleyince de bırakıyorsunuz" dedi.

Ravi der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam elini koyarak "burası falancanın öldürüleceği yer, şurası feşmekancanın öldürüleceği yer" diye teker teker gösterdi."

Ravi der ki: "Allah'a yemin olsun onlardan hiçbiri, Aleyhissalatu vesselam'ın elini koyduğu yerin dışına sapmadan, gösterdiği yerlerde öldürüldüler." Müslim, Cihad 83, (1779); Ebu Davud, Cihad 125, (1681).

4200 Gazveler BEDİR GAZVESİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bana Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh anlattı. Dedi ki: "Bedir günü olunca, Aleyhissalatu vesselam müşriklere bir baktı. Onlar bin kişiydiler. Halbuki ashabı üçyüzondokuz kişi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şöyle dua etmeye başladı:

"Ey Allahım! Bana vaadettiğin (zaferi) yerine getir. Allahım! Bana zafer ver! Ey Allahım, eğer ehl-i İslam'ın bu bölüğünü helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet edilmeyecek!"

Ellerini uzatmış olarak yakarmalarına öyle devam etti ki, rıdası omuzundan düştü. Bunu gören Ebu Bekir radıyallahu anh yanına gelerek rıdasını aldı omuzuna attı, sonra arkasından yaklaşıp:

"Ey Allah'ın Resûlü! Rabbine olan yakarışın yeter. Allah Teala Hazretleri sana vaadini mutlaka yerine getirecek!" dedi. O sırada aziz ve celil olan Allah şu vahyi inzal buyurdu: "Hani siz Rabbinizden imdad taleb ediyordunuz da O da: "Muhakkak ki ben size meleklerden birbiri ardınca bin(lercesi ile) imdad ediciyim" diyerek duanızı kabul buyurmuştur" (Enfal 9). Gerçekten Hak Teala Hazretleri o gün melerlerle yardım etti." Müslim, Cihad 58, (1763); Buhari, Megazi 4; Tirmizi, Tefsir, Enfal (3081); Ebu Davud, Cihad 131, (2690).

4201 Gazveler BEDİR GAZVESİ "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Mikdad İbnu'l-Esved'in ağzından gayet kesin bir söz söylediğine şahid oldum ki, o sözün sahibi olmak, bana (sevabca) ona denk olabilecek her kıymetli sözden daha sevimlidir. O (Resûlullah) bu sırada halkı müşriklere karşı Bedr'e katılmaya davet ediyordu. Resûlullah'a gelerek dedi ki:

"Ey allah'ın Resûlü! Biz, Beni İsrail'in (Hz. Musa'ya): "Sen ve Rabbin ikiniz gidin savaşın, biz burada oturucularız!" dediği gibi diyecek değiliz. Bilakis, "Sen hükmet! Biz sağında, solunda, önünde ve arkanda seninle beraberiz!" diyoruz."

Bu söz üzerine Resûlullah'ın yüzünün parladığını ve sevinçle dolduğunu gördüm." Buhari, Megazi 4, Tefsir, Maide 4.

4202 Gazveler BEDİR GAZVESİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Bedir günü buyurdular ki: "İşte Cebrail aleyhisselam! Atının başından tutmuş, üzerinde de savaş teçhizatı var, (yardımınıza gelmiş durumda)!" Buhari, Megazi 11.

4203 Gazveler BEDİR GAZVESİ "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Bedir günü, ashabından üçyüzonbeş kişi ile yola çıktı. Bedir'e gelince:

"Allahım bunlar açtır, doyur! Allahım bunlar ayakkabısızdır, bindir! Allahım bunlar çıplaktır giydir!" diye dua etti. Allah Bedir günü fetih ve zafer müyesser etti. Savaş bitince döndüler. Savaşa katılanlardan her biri bir veya iki deve ile döndüler. Elbiseler giydiler, doydular da." Ebu Davud, Cihad 157, (2747).

4204 Gazveler BEDİR GAZVESİ "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Bedir savaşı başlayınca bir miktar savaştım. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın yanına geldim. Ne yaptığına bakmak istiyordum. Secde etmiş, şöyle diyor buldum:

"Ey hayy (diri) olan, ey kayyûm olan (kainatı ayakta tutan) Allahım, rahmetinle sana sığınıyor, yardımını talebediyorum!"

Oradan ayrılıp tekrar bir miktar daha savaştım, tekrar geldim, o hala secde halinde idi ve:

"Ey Hayy olan, kayyûm olan Allahım, rahmetinle sana sığınıyor, yardımını talebediyorum!" diyordu. ben tekrar döndüm savaşmaya gittim. Bir müddet sonra yine geldim. Hala aynı halde devam ediyordu. Allah zafer verinceye kadar bu halde devam etti." Rezin tahric etmiştir. İbnu Hacer, Hakim ve Nesai'nin rivayet ettiğini belirtir. (Fethu'l-Bari 8, 291).

4205 Gazveler BEDİR GAZVESİ "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "(Bedir günü) savaş meydanından) geçiyordum. Ebu Cehl'in ayağından isabet alarak yıkılmış olduğunu gördüm:

"Ey Allah'ın düşmanı! Ey Ebu Cehl, nihayet Allah seni de böyle rüsvay etti!" dedim (ve ilavaten): "Bu halde ondan korkacak değilim!" dedim. (Ebu Cehil):

"Kavminin öldürdüğü kimseden daha şereflisi var mıdır?" diye cevap verdi. Ben, keskin olmayan bir kılıçla vurdum. Bu, bir işe yaramadı. Kendi kılıncı elinden düşünceye kadar vurdum. Onu alıp, onunla vurup geberttim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onun kılıncını bana (ganimet hissemden fazla olarak) verdi." Buhari, Megazi 8, Ebu Davud, Cihad 142, (2709).

4206 Gazveler BEDİR GAZVESİ "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Mekke halkı, esirlerin fidye-i necatlarını gönderdikleri zaman, (Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kerimeleri) Zeyneb de kocası Ebu'l-As İbnu'r-Rebi'in fidye-i necatı olarak mal gönderdi. Bunun gönderdikleri arasında Hz. Hatice radıyallahu anha'nın, Ebu'l-As'la evlenmesi sırasında Zeyneb'e vermiş olduğu bir kolye de vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu kolyeyi görünce son derece duygulandı ve:

"İsterseniz Zeyneb'in esirini serbest bırakın ve kolyesini de ona iade edin!" buyurdular. Ashab: "Baş üstüne!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ebu'l-As'dan, Zeyneb'i kendine göndermesi (hicretine izin vermesi) hususunda söz aldı -veya Ebu'l-As... vaadetti- Aleyhissalatu vesselam ensar'dan bir zatla Zeyd İbnu Harise radıyallahu anhüma'yı, Zeyneb'i getirmek üzere gönderdi ve onlara: "Batn-ı Ye'cic'e gidin. Orada, size Zeyneb uğrayacak, buraya gelinceye kadar ona refakat edin" emir buyurdu." Ebu Davud, Cihad 131, (2692).

4207 Gazveler BEDİR GAZVESİ "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Bedir cihetine yola çıktı. Harratu'l-Vebere'ye varınca arkasından cüret ve secaatiyle tanınan bir adam ona yetişti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashabı onu görünce sevindiler. Adam kavuşunca Resulullah'a: "Ben sana uymak ve seninle birlikte yaralanmak için geldim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Allah ve Resulüne inanıyor musun?" diye sordu. Adam: "Hayır!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse dön. Ben müşrikten yardım taleb etmem" buyurdu.

Hz. Aişe devamla der ki:

"Adam gitti, sonra bir ağacın yanında Aleyhissalatu vesselam'a yine yetişti ve önceki söylediğini yine söyledi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da önceki sözünü aynen tekrar etti:

"Geri dön, ben müşrikten yardım taleb etmem" dedi. Adam döndü. Ancak Beyda'da tekrar yetişti. Önceki söylediğini aynen yine söyledi. Resûlullah da:

"Allah'a ve Resûlüne inanıyor musun?" dedi. Adam bu sefer: "Evet!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:

"Öyleyse yürü!" buyurdu. Adam orduya katıldı." Müslim, Cihad 150, (1817); Tirmizi, Siyer 10, (1558); Ebu Davud, Cihad 153, (2732).

4208 Gazveler BEDİR GAZVESİ "Ebu't-Tufeyl radıyallahu anh anlatıyor: "Huzeyfe İbnu'l-Yeman radıyallahu anhüma dedi ki: "Benim Bedr'e katılmama mani olan şey şudur: Ben ve babam el-Hüseyl ikimiz beraber yola çıkmıştık. Kureyş kafirleri bizi tuttular ve:

"Siz muhakkak Muhammed'in yanına gitmek istiyorsunuz!" dediler. Biz de:

"Hayır, ona gitmiyoruz. Medine'ye gitmek istiyoruz!" dedik. Bunun üzerine bizden, Muhammed'in safında yer alıp beraber savaşmayacağımız hususunda Allah'a ahd ve misak aldılar. Biz Medine'ye gelince, durumu Resûlullah'a arzettik.

"Haydi gidin. Biz onlara verdiğiniz sözü tutar, onlara karşı Allah'tan yardım dileriz!" buyurdular." Müslim, Cihad 98, (1787).

4209 Gazveler BENİ NADİR GAZVESİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni'n-Nadir hurmalığını kesti ve yaktı. Bu hurmalığa el-Büreyre deniyordu. Büreyre hakkında Hassan İbnu Sabit radıyallahu anh şöyle demişti:

"Büreyre'de tutuşan yangın, Beni Lüey reislerine ehemmiyetsiz geldi."

Ebu Süfyan İbnu'l-Haris İbni Abdilmuttalib ona şöyle cevap verdi: "Allah bu yapılanı (yangını) devam ettirsin. -Büreyre'nin etrafını da cehennem yaksın. Yangından hengimizin uzakta olduğunu bileceksin.- Mekke, Medine'den hangisinin zarardide olduğunu göreceksin."

Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "Şu ayet bu hadise hakkında naziyl olmuştur: "İnkarcı kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız Allah'ın izniyledir. Allah yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır" (Haşr 5)." Buhari, Megazi 14, Hars 6, Cihad 154, Tefsir, Haşr; Müslim, Cihad 29, (1746); Tirmizi, Tefsir, Haşr (3298); Ebu Davud, Cihad 91, (2615).

4210 Gazveler BENİ NADİR GAZVESİ "Bintu Muhayyisa, babasından naklediyor: "Allah Teala Hazretleri, Peygamberine, yahudilerin tasarladıkları suikasdı bildirince, Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Yahudi erkeklerden kimi yakalarsanız onu hemen öldürün!" ferman buyurdu. Bunun üzerine babam Muhayyısa radıyallahu anh, yahudi tüccarlarından biri olan Şebibe'nin üzerine atılıp öldürdü. Amcam Huvayyısa o sıraada henüz müslüman değildi ve babamdan daha yaşlıydı. Babama hem vuruyor ve hem de:

-Ey Allah'ın düşmanı! (Onu nasıl öldürürsün?) Karnındaki yağ belki de onun malından!" diyordu. Babam şu cevabı verdi:

"Bana onu yapmamı öyle bir zat emretti ki, eğer seni öldürmemi emretse seni de sağ bırakmazdım." Amcam o esnada müslüman oldu." Ebu Davud Harac 22, (3002).

4211 Gazveler BENİ NADİR GAZVESİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Nadir ve Kureyza yahudileri Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile savaştılar. O da Beni'n-Nadir'i sürdü. Kureyza'yı yerinde bıraktı. Kureyza'ya ihsanda dahi bulundu. Sonradan onlar da Resûlullah'la savaştılar. Aleyhissalatu vesselam da erkeklerini öldürdü, kadınlarını, mallarını, çocuklarını müslümanlar arasında taksim etti." Buhari, Megazi 14, Müslim; Cihad 62, (1766); Ebu Davud, İmaret 23, (3005).

4212 Gazveler KA'B İBNU EŞREF'İN KATLİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):

"Ka'b İbnu'l-Eşref'in hakkından kim gelecek? Zira bu Allah ve Resulüne eza veriyor!" buyurdular. Muhammed İbnu Mesleme radıyallahu anh atılarak: "Onu öldürmemi ister misiniz?" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Evet!" deyince Muhammed İbnu Mesleme: "Hakkınızda menfi şeyler söylememe de izin veriyor musunuz? (Güvenini kazanmamız için buna gerek olacak)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"(İstediğinizi) söyle(yin)" buyurdu.

Bunun üzerine Muhammed İbnu Mesleme radıyallahu anh Ka'b İbnu'l-Eşref'e gelip onunla konuştu, aralarındaki (eski) dostluğu hatırlattı ve:

"Şu adam var ya, sadaka istiyor ve bize sıkıntı oluyor!" dedi.

Ka'b bunu işitince: "Ha şöyle! Vallahi ondan daha da çekeceksiniz!" dedi.

Muhammed İbnu Mesleme:

"Biz ona şimdi gerçekten tabi olduk. Onu büsbütün terkedip sonunun ne olacağını seyretmekten de korkuyoruz" dedi.

Ka'b: "Söyle bana dedi, içinde ne var, ne yapmak istiyorsunuz?"

Muhammed: "Onu yalnız bırakmak, ondan ayrılmak istiyoruz" deyince, Ka'b: "Şimdi beni mesrur ettin" dedi.

Muhammed ilave etti: "Bana biraz ödünç vermeni taleb ediyorum." dedi. Ka'b da: "Bana rehin olarak ne bırakacaksın?" diye sordu. Muhammed İbnu Mesleme: "Ne istersin?" dedi. Ka'b: "Kadınlarınızı bana rehin bırakmalısın!" dedi.

"Ama sen Arapların en yakışıklısısın. Sana kadınlarımızı nasıl rehin bırakalım? (Şu yakışıklığın sebebiyle hangi kadın nefsini senden men edebilir?)" dedi. Ka'b: "Öyleyse çocuklarınızı rehin bırakırsınız!" dedi.

"Ama nasıl olur, birimizin çocuğuna hakaret edip: "Bir veya iki vask hurma karşılığında rehin edildin" diye başına kakarlar. Ama sana zırhları yani silahı rehin bırakalım" dedi. (Ka'b bu teklifi makul bulup:)

"Pekala, bu olur?" dedi. Bunun üzerine Muhammed İbnu Mesleme, ona el-Haris İbnu'l-Evs, Ebu Abs İbnu Cebr ve Abbad İbnu Bişr ile birlikte gelmek üzere randevulaştı.

Bunlar geceleyin gelip onu (dışarı) çağırdılar. Ka'b yanlarına indi. Kadını: "Ben bazı sesler işitiyorum, bu sanki kan sesidir (gitme!) dedi.

Ancak O: "Hayır, bu gelen Muhammed İbnu Mesleme ile süt kardeşi ve Ebu Naile'dir. Mert kişi geceleyin yaralanmaya bile çağrılsa icabet eder!2 dedi.

Muhammed İbnu Mesleme arkadaşına: "Gelince, ben elimi başına uzatacağım. Onu tam yakaladım mı göreyim sizi!" dedi. Ka'b kılıncını kuşanmış olarak indi.

"Sende tıyb kokusu hissediyoruz!" dediler. Ka'b: "Evet! nikahımda falan kadın var. Arap kadınlarının (sevdiği) kokuyu sürüyorum" dedi. Muhammed İbnu Mesleme: "Ondan koklamama müsaade eder misin?" dedi.

Ka'b: "Tabi ederim, kokla!" dedi. Muhammed yakalayıp kokladı. Sonra:

"bir kere daha koklamama müsaade eder misin?" dedi. Sonra onu yakaladı.

"Göreyim sizi!" dedi ve orada öldürdüler." Buhari, Meğazi 15, Rehn 3, Cihad 158, 159; Müslim, Cihad 119, (1801); Ebu Davud, Cihad 169, (2768).

4213 Gazveler E.RAFİ' ABDULLAH İBNU E.HUKAYK'IN ÖLDÜRÜLMESİ "Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Ebu Rafi'e bir heyet gönderdi. Abdullah İbnu Atik, geceleyin evine girerek, onu uyurken öldürdü."

4214 Gazveler E.RAFİ' ABDULLAH İBNU E.HUKAYK'IN ÖLDÜRÜLMESİ "Bir başka rivayette şöyle der: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam yahudi Ebu Rafi'e, Ensar'dan bir grup adam gönderip, başlarına da Abdullah İbnu Atik'i koydu.

Ebu Rafi', Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a eza veriyor ve aleyhinde çalışmalar yapıyordu. Ebu Rafi', Hicaz bölgesindeki kendine has bir kalede oturuyordu. Kaleye yaklaştıkları zaman güneş batmıştı. Halk artık sürüleriyle dönüyordu.

Abdullah arkadaşlarına: "Siz burada oturun ve yerinizden ayrılmayın. Ben gidip, kapıcılara biraz iltifat edip, içeri girme imkanı arayacağım" dedi ve ilerledi. Kapıya kadar geldi. Kaza-yı hacet yapıyormuş gibi elbisesini toparladı. İnsanlar içeri girmişti. Kapıcı seslendi:

"Ey Allah'ın kulu, girmek istiyorsan gir. Kapıyı kapatacağım (çabuk ola)" dedi.

Ben de girdim ve (bir köşeye) gizlendim. Halk tamamen girince kapıyı kapattı. Sonra da anahtarları bir kazığa taktı.

Ben (müsait bir anda) kalkıp anahtarları alıp kapıyı açtım. Ebu Rafi evinde gece sohbeti yapıyordu. Ve hususi bir köşkte idi.

Sohbet arkadaşları dağılınca, yanına çıktım. Her bir kapıyı açıp girdikçe içeriden üzerime kapadım. "Eğer halkın haberi olur da beni öldürmeye azmederlerse, ben Ebu Rafi'i öldürmeden ona ulaşamasınlar" diye böyle yaptım. Sonunda yanına kadar geldim. Köşkün ortasında yer alan karanlık bir odadaydı. Ancak, odanın neresinde olduğunu bilemiyordum.

"Ebu Rafi" diye seslendim.

"Kim o?" dedi. Sese doğru yöneldim. Heyecan içerisinde bir kılıç darbesi indirdim, ama boşa gitti. Adam bir çığlık attı. Hemen odadan çıktım. Azıcık bekleyip tekrar girdim. (Sesimi değiştirip, yardıma gelmiş gibi:)

"O ses de ne? ey Ebu Rafi" dedim.

"Kahrolası, odada biri var, az önce bana kılıç vurdu" dedi.

(Yerini iyice keşfetmiştim), bir darbe daha indirdim. Yaraladım, fakat öldüremedim. Sonra kılıcın ucunu karnına sapladım, sırtına kadar dayandı. Öldürdüğümü anladım. Geri dönüp, kapıları teker teker açmaya başladım. Merdivene kadar geldim. Ayağımı bastım. Yere kadar ulaştığımı zannettim. Ay ışığıyla aydınlık bir gecede düştüm. Bacağım kırıldı. Sarığımla sardım. Sonra gidip kapının önüne oturdum. Onu gerçekten öldürdüm mü, öğreninceye kadar bu gece kaleden dışarı çıkmayacağım" dedim.

Horozlar ötünce, surların üzerinden ölüm ilan edildi. Ölüm habercisi:

"Hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Rafi'nin ölümünü duyuruyorum!" diye bağırıyordu. Ben hemen arkadaşlarımın yanına gittim.

"Zafer! dedim, Allah Ebu Rafi'in canını aldı!"

Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldim, olup biteni anlattım. Bana:

"Uzat ayağını!" buyurdular. Ben de ayağımı uzattım. Meshediverdi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hiçbir rahatsızlık kalmadı." Buhari, Megazi 16, Cihad 155).

4215 Gazveler E.RAFİ' ABDULLAH İBNU E.HUKAYK'IN ÖLDÜRÜLMESİ "Abdurrahman İbnu Ka'b radıyallahu anhüma anlatıyor: !Resûlullah aleyhissalatu vesselam İbnu Ebi'l-Hukayk'ı öldürenleri, (bu işe giderken) kadın ve çocukları öldürmekten nehyetmişti. Onlardan bir adam dedi ki: "Karısı bağırmalarıyla bize sıkıntı olmuştu. Kılıncı sıyırıp tepesine kaldırdım. (Vuracağım sırada) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'(ın tenbihini) hatırladım ve kendimi tuttum. Bu tenbih olmasaydı ondan da rahata erecektik." Muvatta, Cihad 8, (2, 447).

4216 Gazveler UHUD GAZVESİ "Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Uhud'a çıktığı zaman, (bir müddet sonra) O'nunla beraber çıkanlardan bir kısmı geri döndü. (Bunlar hakkında) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabı ikiye ayrıldı. Bir grup: "Bunları öldürelim" diyordu. Öbür grup ise: "Hayır onları öldürmeyelim" diyordu. Bu ihtilaf üzerine şu ayet nazil oldu:

"(Ey Müslümanlar!) Münafıklar hakkında iki fırka olmanız da niye? Allah onları yaptıklarından dolayı baş aşağı etmiştir. Allah'ın saptırdığını siz mi yola getirmek istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığı kimseye sen hiç yol bulamıyacaksın" (Nisa 88).

Resûlullah da şöyle buyurdu: "Burası Taybe'dir. Deccal'ı sürer çıkarır, tıpkı körüğün, demirin pasını çıkardığı gibi." Buhari, Megazi 17, Fedailu'l-Medine 10, Tefsir, Nisa 15; Müslim, Münafıkun 6, (2776); Tirmizi, Tefsir, Nisa (3031).

4217 Gazveler UHUD GAZVESİ "Bera İbnu Azib radıyallahu anhüma anlatıyor: "O gün müşriklerle karşılaştık. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ok atıcılardından müteşekkil (elli kişilik) bir grup askeri ayırıp, başlarına Abdullah İbnu Cübeyr radıyallahu anh'ı tayin etti. Ve şu tenbihte bulundu:

"Hiç bir surette yerinizden ayrılmayın! Hatta bizim onlara galip geldiğimizi görseniz bile yerinizden ayrılmayın. Onların bize galebe çaldıklarını (ve kuşların cesetlerimize üşüştüklerini) görseniz dahi (ben size adam göndermedikçe) bize yardıma gelmeyin!"

Müşriklerle karşılaştığımız zaman (Allah onları hezimete uğrattı ve) kaçtılar. Hatta dağa hızla kaçan kadınların eteklerini topladıklarını gördüm. (Ayak bileklerindeki) halkaları bile gözüküyordu. (Bizimkiler) şöyle demeye başlamışlardı: "Ganimet, ganimet!"

Abdullah İbnu Cübeyr radıyallahu anh:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam(ın size ne söylediğini unuttunuz mu?) "yerlerinizi terketmeyin" diye tenbihledi!" dedi ise de (okçular) dinlemediler. (Vallahi, biz de arkadaşlarımızın yanına gidip, ganimet alacağız" dediler.) Onlar bu emre itiraz edince, yüzleri ters çevrildi, (ne yapacağını bilemeyen şaykınlara döndüler ve) (mağlup oldular). Yetmiş ölü verildi. Ebu Süfyan ortaya çıkıp: "Aranızda Muhammed var mı?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam "Ona cevap vermeyin!" dedi. Ebu Süfyan tekrar sordu: "Aranızda İbnu Ebi Kuhafe var mı?"

Resûlullah yine: "cevap vermeyin" buyurdu. Ebu Süfyan:

"Aranızda İbnu'l-Hattab var mı?" diye sordu. Hiç kimse ona cevap vermedi. O zaman Ebu Süfyan: "Bunların hepsi öldürüldüler. Eğer sağ olsalardı cevap verirlerdi!" dedi. Bu söz karşısında Hz. Ömer radıyallahu anh kendini tutamadı ve: "Ey Allah düşmanı yalan söyledin. Sana üzüntü verecek şeyleri Allah ibka etsin!" dedi. Ebu Süfyan: "(Şanın) yüce olsun Ey Hübel!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Buna cevap verin!" emretti. Ashab:

"Ne diyelim?" diye sordu.

"Allah mevlamızdır, sizin mavlanız yoktur!" deyin" dedi. Ebu Süfyan:

"Güne gün! (Uhud Bedir'e karşılıktır.) Harb (elden ele geçen) kova gibidir! Müsleye uğramış (uzuvları koparılmış) kimseler bulacaksınız. Bunu ben emretmedim. (Buna memnun olmadım, kızmadım da, yasaklamadığım gibi emir de etmedim) beni kötülemeyin!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Buna cevap verin!" emrettiler. Ashab: "Ne söyleyelim?" diye sordu.

"Hayır eşitlik yok! Bizim ölülerimiz cennette, sizinkiler cehennemde! deyin!" buyurdular.

"Beni kötülemeyin" den sonrasını Rezin ilave etmiştir.)" Buhari, Megazi 17, 9, 20, Cihad 164, Tefsir, Al-i İmran 10, Ebu Davud, Cihad 116. (2662).

4218 Gazveler UHUD GAZVESİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Amcam Enes İbnu'n-Nadr radıyallahu anh Bedir savaşında bulunamadı. Bu sebeple: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın müşriklere karşı yaptığı ilk savaşta yoktum. Eğer Allah, bana Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte müşriklerle savaşmak nasib ederse, Allah ne yapacağımı görecektir!" dedi.

Uhud günü müslümanlar (bozulup) dağılınca:

"Ey Allahım, bunların -yani müslümanların- yaptığından dolayı özürlerinin kabulünü dilerim. Ben onların -yani müşriklerin- yaptığından da sana sığınıyorum!" dedi ve kılıncını çekip ilerledi. Karşısına Sa'd İbnu Mu'az çıkmıştı:

"Ey Sa'd İbnu Mu'az! Cenneti istiyyorum! Nadr'ın Rabbine yemin olsun ben Uhud'un önünde(n gelen) cennetin kokusunu duyuyorum!" dedi.

(O günü anlatan) Sa'd İbnu Mu'az, (Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a):

"Ey Allah'ın Resulü. (o gün) onun yaptıklarını (bir bir anlatmaya) muktedir değilim! İlerledi (diyeyim o kadar)" dedi. Enes İbnu Malik, (Sa'd İbnu Mu'az radıyallahu anh'ı te'yiden) dedi ki:

"Biz (Enes İbnu Nadr'ın) cesedinde seksen küsür darbe izi bulduk, kimisi kılıç, kimisi mızrak, kimisi ok yarasıydı. ayrıca biz onu müşrikler tarafından müsle edilmiş (gözü oyulup, burnu, kulakları koparılmış) olarak bulduk. Öyle ki onu kimse tanıyamamıştı. Kızkardeşi (halam Rübeyyi') -bedenindeki bir ben'inden veya-parmağının ucundan tanıdı.

Enes radıyallahu anh devamla dedi ki: "Biz şu ayetin, Enes İbnu Nadr ve benzerleri hakkında indiğine inanırdık: "Mü'minlerden Allah'a verdiğgi ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir, ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir" (Ahzab 23)." Buhari, Megazi 17, Cihad 12; Müslim, İmaret 148, (1903); Tirmizi, Tefsir, (3198).

4219 Gazveler UHUD GAZVESİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Uğud günü bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sordu:

"Öldürülecek olsam, nereye gideceğim Ey Allah'ın Resulü?"

"Cennete!" cevabını alınca elindeki hurmaları fırlatıp attı. (Kafirlerin içine dalıp) öldürülünceye kadar savaştı." Buhari, Megazi 17; Müslim, imaret 143, (1899); Nesai, Cihad 31, (6, 33).

4220 Gazveler UHUD GAZVESİ "İbnu'l-müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh'ı işittim, demişti ki: "Uhud gününde Resûlullah aleyhissalatu vesselam sadakının içerisindeki okları bana bir bir verip:

"At! diyordu, at annem babam sana feda olsun!"

Müşriklerden biri müslümanları(n canlarını) yakmıştı, ona kanatsız bir ok attım. Yan tarafından isabet ettirdim. Herif yere yıkıldı ve avret yerleri de açıldı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam güldüler, o kadar ki yan dişlerini gördüm." Buhari, Megazi 18, 15; Müslim, Fedailu's-Sahabe 41, (2411, 2412).

4221 Gazveler UHUD GAZVESİ "Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Uhud günü, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın sağ ve sol iki tarafında beyaz elbiseli iki adam görüyordum. Bunlar, şiddetli bir şekilde savaşıyorlardı. Onları ne daha önce görmüştüm ne de daha sonra gördüm. -Yani bunlar Cibril ve Mikail aleyhimasselam idiler-." Buhari, Megazi 18, Libas 24; Müslim, Fedail 46, (2306).

4222 Gazveler UHUD GAZVESİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Babam Uhud günü şehid oldu. Yüzünü açıp ağlamaya başladım. Bana mani oldular. Ancak Resûlullah aleyhissalatu vesselam mani olmuyordu. Fatıma Bintu Amr İbni haram radıyallahu anha ona ağlamaya başladı. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:

"Ona ağlasan da ağlamasan da melekler onu, siz (cenazesini) kaldırıncaya kadar, kanatlarıyla gölgelemektedirler" buyurdular." Buhari, Cenaiz 3, 34, Cihad 20, Megazi 26; Müslim, Fedailu's Sahabe 130, (2471); Nesai, Cenaiz 13, (4, 13).

4223 Gazveler UHUD GAZVESİ "Sa'ib İbnu Yezid, -ismini söylemiş olduğu- bir adamdan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Uhud günü (üst üste giyilmiş) iki zırhdan (destek) gördü." Ebu Davud, Cihad 75, (2590); İbnu Mace, Cihad 18, (2806).

4224 Gazveler UHUD GAZVESİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Uhud günü: "Peygamberine böyle yapan bir kavme Allah'ın öfkesi arttı" dedi ve (kırılan) dişine işaret etti. Ve ilave etti: "Allah'ın gadabı, Resûlullah'ın Allah yolunda öldürdüğü kişiye de Allah'ın öfkesi şiddetlendi." Buhari, Megazi 24; Müslim, Cihad 106, (1793).

4225 Gazveler UHUD GAZVESİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Uhud günü dişi kırıldı, başından yaralandı. (Yüzüne akan) kanı, yüzünden siliyor ve:

"Allah, kendilerini Allah'a davet eden peygamberlerinin (başını) yarıp, dişini kıran (ve yüzünü kana bulayan) bir kavmi nasıl iflah eder?" diyordu. Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi:

"Allah'ın onların tevbelerini kabul veya onlara azab etmesi işiyle senin bir ilgin yoktur. Çünkü onlar zalimlerdir. Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah bağışlayandır, merhamet edendir" (Al-i İmran 128-129)." Müslim, Cihad 104, (1791); Tirmizi, Tefsir, al-i İmran, (3005, 3006); Buhari, muallak olarak kaydetmiştir (Megazi, 21).

4226 Gazveler RECİ GAZVESİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gözcü seriyye gönderdi. Başına Asım İbnu Sabit'i komutan tayin etti. Bu zat Amr İbnu Asım İbni'l-Hattab'ın ceddi idi. Usfan ile Mekke arasında bulunan bir yere kadar gittiler. Huzeyl Kabilesi'nin Beni Lihyan denen bir koluna haber verdiler. bunları yüz okçu yakından takibe aldı. İzlerin takiben onların inmiş bulunduğu yere kadar geldiler. Onların azık olarak Medine'den beraberlerine almış oldukları hurmanın çekirdeğini buldular.

"Bu Yesrib (Medine) hurmasıdır!" dediler ve izlerini takibe devam ederek, Ashab'a kavuştular. Asım ve ashabı onları hissedince sarp bir yere sığındılar. Takipçiler gelip onları kuşattılar.

"Eğer bize teslim olursanız size ahd ve misakımız var, sizden kimseyi öldürmeyeceğiz!" dediler. Asım:

"Ben bir kafirin zimmetine teslim olmam. Allahım, Resulüne bizden haber ver!" dedi. Aralarında mukatele (vuruşma) çıktı. Takipçiler ok attılar. Asım radıyallahu anh yedi kişiyle birlikte şehid oldu. Geriye Hubeyb, Zeyd ve bir kişi daha kaldı. Takipçiler, bunlara da ahd ve misak etklif ettiler. Bunlar, onlara teslim oldular. ele geçirir geçirmez, derhal yayların kirişlerini çözerek, bunları onlarla bağladılar.

Hubeyb ve Zeyd'in yanındaki üçüncü şahıs:

"Bu, verdikleri söze birinci ihanetleri" deyip, onlarla beraberliği reddetti. Onu sürüyüp beraberliğe zorladılar. O yine de direndi. Onu da şehid ettiler. Hubeyb ve Zeyd'i Mekke'ye götürüp orada sattılar. Hubeyb'i Beni'l-Haris İbni Amir İbni Nevfel satın aldı. Hubeyb, Bedir günü el-Haris'i öldürmüştü. Yanlarında esir olarak kaldı. Sonunda öldürmeye karar verdiler. (Bir ara) el-Haris'in kızlarından birinden, etek traşı olmak için ustura istedi, kız getirdi. Kadın der ki: "Bir çocuğum vardı, gafil davrandım. Hubeyb'in yanına kadar çıktı. Hubeyb onu dizine oturttu. O vaziyette görünce çok korktum. Benim korktuğumu Hubeyb farketti, ustura da elindeydi:

"Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? İnşaallah böyle bir şey yapmam" dedi. Yine o kadın şunu anlatmıştı:

"ben Hubeyb'ten daha hayırlı bir esir görmedim. Bir gün onun, salkımdan üzüm yediğini gördüm. Halbuki o sırada Mekke'de hiç bir meyve yoktu. Üstelik demir zincirlerle bağlı idi. Demek ki o, Allah'ın Hubeyb'e lutfettiği bir rızıktı.

Öldürmek üzere onu, Harem bölgesinden çıkardılar. Orada:

"Beni bırakın iki rek'at namaz kılayım!" dedi. (Bıraktılar namazını kılınca) geri geldi.

"Eğer ölümden korktu demiyecek olsaydınız daha fazla kılacaktım!" dedi. İdam sırasında namaz kılmayı ilk sünnet kılan kimse Hubeyb idi.

"Allahım, onların hepsini say, (dağınık dağınık öldür)" dedi. Sonra şu beyitleri terennüm etti:

"Müslüman olarak öldürüldükten sonra gam yemem.

Nerede olursa olsun Allah için ölüyorum,

Bu ölüm O'nun zatı(nın rızası) yolundadır.

Dilerse O, darmadağınık uzuvların eklemleri üzerine bereket verir.

(Sonra Hubeyb: "Allahım, Resulüne selamımı götürecek kimse bulamıyorum, sen duyur" der.)

Sonra Ukbe İbnu'l-Haris kalkıp Hubeyb'i öldürdü.

Kureyş, Bedir'de pek çok büyüklerini öldürmüş bulunan Asım'ın cesedinden bir parça getirtmek için, onun ölümünden sonra, ölüsüne adamlar gönderdi. Allah Teala Hazretleri de onun üzerine arı oğulu nev'inden bir gölgelik gönderdi. Bu, Kureyş'in gönderdiklerine karşı onun cesedini korudu, hiç bir şey alamadılar." Buhari, Megazi, 38, 9, 170, Tevhid 14; Ebu Davud, Cihad 115, (2660, 2661), Cenaiz 16, (3112).

4227 Gazveler Bİ'R-İ MÂUNA GAZVESİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni Süleym'den bir grubu Beni Amir'e gönderdi, -bir rivayette: (annem) Ümmü Süleym'in kardeşi dayım Haram'ı yetmiş süvari içerisinde gönderdi.- (Bi'r-i Maûna'ya vardıkları zaman dayım onlara:

"Ben sizden önce gideyim. Eğer bana Resulüllah'tan tebliğde bulunmam için eman verilirse (tebliğde bulunurum). Eman vermezlerse, sizler bana yakın bir yerde bulunmuş olursunuz" dedi. Ve ilerledi. Gerçekten dayıma önce eman verdiler. O, kendilerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bahsederken, kendilerinden bir adama ima ile işaret ettiler. O da dayıma ansızın mızrak sapladı. Dayım:

"Allahu ekber, Ka'be'nin Rabbına yemin olsun, (şehidlik) kazandım!" dedi. Sonra dayımın diğer arkadaşlarına yönelip (dağa kaçan iki kişi hariç) hepsini öldürdüler. Cibril aleyhisselam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a onların Rablerine kavuştuğunu, allah'ın onlardan razı olup onları da razı ettiğini haber verdi.

Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam bir ay boyu, Arap kabilelerinden Ril, Zekvan, Usayye ve Beni Lihyan'a sabah namazında beddua etti." Buhari, Megazi 38, Vitr 7, Cihad 9; Müslim, Mesacid, 297, (677).

4228 Gazveler FEZARE GAZVESİ "Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Bizimle su arasında bir müddetlik mesafe kalınca Hz. Ebu Bekr emretti, gece istirahati için mola verdik. Sonra baskını başlattı. Suya vardı. Suyun başında ölen öldü, esir alınan esir alındı. Ben halktan bir cemaate bakıyordum. İçerisinde çocuklar ve kadınlar vardı. Dağa benden önce varırlar diye korkarak onlarla dağın arasına bir ok attım. Oku görünce durdular. Onları sürerek getirdim. aralarında Beni Fezare'den bir kadın vardı. Üzerinde deriden bir kaş' vardı. Kaş' kuru post demektir. Kadının yanında Arapların en güzelinden bir kız vardı. Onları, sürerek Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'a kadar getirdim. Ebu Bekir, kızı bana hediye etti. Medine'ye kadar geldik. Kızın elbisesini bile açmadım. Resûlullah aleyhissalatu vesselam çarşıda bana rastladı.

"Ey Seleme, dedi, kadını bana bağışla!"

"Ey Allah'ın Resulü, dedim, vallahi hoşuma gitti, ancak henüz elbisesini bile açmadım."

Ertesi günü, çarşıda bana yine rastladı.

"Ey Seleme, ceddine rahmet, kadını bana bağışla!" buyurdu.

"Ey Allah'ın Resulü! dedim, o senindir, Allah'a yemin olsun, kadının elbisesini açmadım!"

Sonra Aleyhissalatu vesselam o kadını Mekke'ye gönderdi ve Mekke'de esir edilen bazı müslümanların fidye-i necatı yaptı." Müslim, Cihad 46, (1755); Ebu Davud, Cihad 134, (2697).

4229 Gazveler HENDEK GAZVESİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hendek'e gitti. Gördü ki Muhacir ve Ensar soğuk bir sabah vakti hendek kazıyorlar. Onların, bu işi kendilerine bedel yapacak köleleri yok. Onları vuran yorgunluk ve açlıklarını görünce (şiirimsi bir ifade) terennüm ettiler:

"Ey Allahım! gerçek hayat ahiret hayatıdır,

Ensar ve muhaciri mağfiret buyur!"

Çalışanlar da O'na şöyle mukabele ettiler:

"Biz Muhammed'e bey'at edenleriz

Hayatta kaldıkça cihad gayemiz." Buhari, Megazi 29, 33, 34, 110, Fedailu'l-Ashab 9, Rikak 1, Ahkam 43; Müslim, Cihad 127, (1805); Tirmizi, Menakıb (3857).

4230 Gazveler HENDEK GAZVESİ "Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor: "(Hendek kazarken) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı gördüm, bizimle birlikte omuzunda O da toprak taşıyordu. Karnının beyazlığını toprak bürümüştü. (Bu esnada, ashabı şevke getirmek için zaman zaman) şöyle terennüm ediyordu:

"Vallahi Allah olmasaydı hidayeti bulamazdık,

Ne sadaka verir ne namaz kılardık.

Üzerimize sekinet indir Allahım!

Ayaklarımıza sebat ver Allahım!

Müşrikler bize karşı azdılar,

Fitne çıkarmak dilerler ama yandılar"

Resûlullah bunları söylerken sesini yükseltiyordu." Buhari, Megazi 29, Cihad 34, 161, Kader 16, Temenni 7; Müslim, Cihad 125, (1803).

4231 Gazveler HENDEK GAZVESİ "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hendek'den döndüğü zaman, silahları bırakıp (elini yüzünü) yıkamış, tam başındaki toprakları çırparken Cebrail aleyhisselam geldi.

"Sen, dedi, silahı bıraktın, vallahi biz daha bırakmadık. Onlara geri git.

"Nereye kadar?" dedi Resûlullah.

"Şuraya!" diyerek Beni Kureyza'yı gösterdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu emir üzerine onlarla savaşmaya çıktı. Kureyzalılar hükmüne razı oldular. Hakem olarak Sa'd İbnu Mu'az'ı seçtiler. O da:

"Ben onlardan muharib olanların öldürülmesine, kadın ve çocukların esir edilmesine, mallarının da taksim edilmesine hükmediyorum!" dedi. Sa'd, Hendek savaşı sırasında ana damarından yara almıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam tedavisiyle yakından ilgilenmek için mescidin içinde ona bir çadır kurdurmuştu. -Bir rivayette Sa'd der ki: "Ey Allahım sen biliyorsun ki, senin yolunda kendileriyle cihad etmekten en ziyade memnun olacağım bir kavim Resulünü tekzib eden ve Onu yurdundan sürüp çıkaranlardır. Ey Allahım kanaatim şu ki, sen, bizimle onların arasındaki (harbi artık) bıraktın. Eğer hala Kureyş'le savaş olacaksa bana daha hayat ver de senin yolunda onlara karşı cihad edeyim. Eğer savaşı kesti isen damarımı daha da aç, ölümüm ondan olsun."- Bu dua üzerine, o gece damarı iyice açıldı. O zaman mescidde bulunan Beni Gıfar'a ait çadırda kalanları kanın kendilerine doğru akmasından başka bir şey ürkütmemiş.

"Ey çadır sahibi, dediler. Sizin taraftan bize doğru gelen nedir?"

Bu, kanamakta olan Sa'd'ın yarasından akmıştı. O sebeple öldü, radıyallahu anh." Buhari, Megazi 30, Cihad 18; Müslim, Cihad 67, (1769); Ebu Davud, Cenaiz 8, (3101); Nesai, Mesacid 18, (2, 45).

4232 Gazveler HENDEK GAZVESİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Ahzab (Hendek) günü Sa'd İbnu Mu'az radıyallahu anh (Kureyş'ten İbnu'l-Arika'nın attığı bir okla) koldaki ana damardan vurulmuştu, böylece damarı kesilmiş oldu. (Kanı durdurmak için) Resûlullah aleyhissalatu vesselam dağlama uyguladı. Bunun üzerine eli şişti, çokça kan akarak Sa'd'ı zayıf düşürdü. Resûlullah tekrar dağladı. Eli yine şişti. Bu hali görünce (Sa'd radıyallahu anh):

"Allahım, Beni Kureyza'dan gönlüm rahata ermedikçe canımı alma!" diye dua etti. Derken kanı durdu. Kureyza onun hükmünne baş eğinceye kadar tek damla akmadı. Onlar hakkında erkeklerin öldürülmesine, kadınların sağ bırakılmasına hükmetti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Haklarında Allah'ın verdiği hükme isabet ettin!" buyurdu. Dörtyüz kişiydiler. Onların katli tamamlanınca, damarı patladı. Sad radıyallahu anh vefat etti. (Allah rahmetini bol kılsın)." Tirmizi, Siyer 28, (1582).

4233 Gazveler ZÂTU'R-RİKA' GAZVESİ "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte bir gazveye çıktık. Biz aramızda bir deve olan altı kişiydik, sırayla biniyorduk. Derken ayaklarımız delindi. Benim ayaklarım da delindi ve tırnaklarım düştü. Ayaklarımıza bezler sarıyorduk. Böylece seferimiz, ayaklarımıza sardığımız parçalar sebebiyle zatu'r-Rika' gazvesi diye isimlendi." Buhari, Megazi 31, (7, 325); Müslim, Cihad 149, (1816).

4234 Gazveler BENİ MÜSTALİK GAZVESİ "Abdullah İbnu Avn anlatıyor: "Nafi' rahimehullah'a kıtalden önce (yapılan İslam'a) davet hakkında sormak üzere yazmıştım. Bana şöyle yazdı: "Bu, İslam'ın evvelinde idi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni Müstalik'e (önceden haber vermeden ani) baskın yaptı. Onlar ( bu sırada) gafil haldeydi, hayvanları su kenarında sulamıyorlardı. Mukatillerini öldürdü, çocuklarını ve kadınlarını esir aldı. O gün Cüveyriye'yi de ele geçirmişti." Buhari, Itk 13, Müslim, Cihad 1, (1730); Ebu Davud, Cihad 100, (2633).

4235 Gazveler ENMÂR GAZVESİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı Enmar Gazvesi'nde bineğinin üzerkinde doğuya müteveccih olarak nafile namaz kılarken gördüm." Buhari, Megazi 33, Salat 31, Teksiru's-Salat 7, 9.

4236 Gazveler HUDEYBİYE GAZVESİ "Urve İbnu Zübeyr, Misver İbnu Mahreme ve Mervan'dan almış. Misver ve Mervan her ikisi de birbirlerinin sözünü tasdik etmişlerdir. Derler ki:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hudeybiye senesinde Medine'den çıktı. Yolda bir yerlere ulaşınca Aleyhissalatu vesselam:

"Halid İbnu'l-Velid, Kureyş'e ait gözcülük yapan bir grup atlının başında olarak el-Gamim'dedir, siz sağ tarafı takib edin!" dedi. Vallahi, Halid müslümanların varlığını sezemedi. Ne zaman ki müslüman askerlerin kaldırdığı toz bulutunu görünce, (müslümanların geldiğini) Kureyş'e haber vermek üzere hayvanını koşturarak gitti.

Resûlullah aleyhissalatu vesselam yoluna devam etti. Seniyye nam mevkiye gelindi. Oradan (devam edildiği takdirde) Kureyşlilerin bulunduğu yere inmek mümkündü. Ama devesi orada ıhıverdi. Halk:

"Kalk, kalk, yürü, yürü!" dedi ise, de deve kalkmamakta ısrar etti. Halk bu sefer:

"(Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın devesi) Kasva çöküp kaldı. Kasva çöküp kaldı!" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:

"Hayır! Kasva çöküp kalmadı. Onun böyle bir huyu da yok. Ancak onu, "Fil'i (Mekke'ye girmekten alıkoyan) Zat" dourdurmuştur!" buyurdu. Sonra ilave etti:

"Nefsimi kudret eliyle tutan o Zat'a yemin olsun. (Kureyş, Mekke'de) Allah'ın haram kıldığı şeyleri tazim sadedinde her ne taviz isterlerse onlara vereceğim!" Sonra deveyi zorladı, deve sıçrayıp kalktı. Ravi dedi ki: Resûlullah aleyhissalatu vesselam Kureyş tarafından saptı, suyu az olan Semed Kuyusunun yanına indi. Burası Hudeybiye mevkiinin en uç noktasında idi. (Mezkur kuyunun suyu azdı. Öyle ki) insanlar ondan suyu avuç avuç toplarlardı. Çok geçmeden suyu kurudu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a susuzluktan şikayette bulundular. Aleyhissalatu vesselam sadağından bir ok çıkardı, onu kuyuya koymalarını söyledi. Allah'a yemin olsun çok geçmeden, su coşmaya başladı ve ashab oradan ayrılıncaya kadar onlara yetecek kadar akmaya devam etti.

Onlar bu halde iken Büdeyl İbnu Verka' el-Kuza'i, Huza'a kabilesinden bir grupla çıkageldi. Huza'alılar (Mekke civarında tavattun etmiş bulunan) Tihame kabileleri arasında Resulullah'ın sırdaşı ve dostu olagelmişlerdi. Dedi ki:

"Ben (Mekke'nin) Ka'b İbnu Lüeyy ve Amir İbnu Lüeyy kabilelerini birçok Hudeybiye sularının başına, beraberlerinde sütlü ve yavrulu develeri olduğu halde konaklıyorlar gördüm. Onlar seninle savaşacak. Beytullah'ı ziyaretine mani olacak olmasınlar!

Resûlullah aleyhissalatu vesselam dedi ki:

"Biz kimseyle savaşa gelmedik. Biz sadece umre yapmaya geldik! Mamafih Harb Kureyş'in (iliğine işlemiş). Halbuki çok da zarar gördüler. Eğer onlar dilerse ben (onlarla sulh yapar) kendilerine müddet tanırım, onlar da benimle diğer insanların arasından çekilirler. Eğer ben öbürlerine galebe çalarsam, Kureyşliler de dilerlerse onlarla yapacağım sulha (kendi rızalarıyla) girerler. Şayet ben galebe çalamazsam (Kureyşliler benimle savaşmak zahmetinden kurtulup) rahata ererler. Şurası da var ki, eğer Kureyşliler bu teklifime itiraz ederlerse, ruhumu elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, bu davam için, ölünceye kadar onlarla savaşacağım. O zaman Allah, (bana olan emrini (gerçekleştirme hususundaki vaadini mutlaka) yerine getirecektir."

Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bu sözü üzerine Büdeyl:

"Senin bu sözlerini Kureyş'e mutlaka duyuracağım!" dedi ve gitti. Kurayşlilere gelince:

"Ben, size şu adamın yanından geliyorum. Onun bazı sözlerini işittik. Eğer dilerseniz size söyleriz" dedi. Onların serseri takımı:

"Ondan herhangi bir haber söylemene ihtiyacımız yok!" dedi ise de aklı başında olanlar:

"Hele şu işittiğini söyle!" dediler. Büdeyl:

"Ben Muhammed'in şöyle şöyle söylediğini işittim!" diyerek Aleyhissalatu vesselam'ın söylediklerini bir bir nakletti. Bunun üzerine Urve İbnu Mes'ud kalkıp:

"Ey kavm! Siz benim babam değil misiniz?" dedi. Hepsi:

"Evet!" dediler.

"Benim hakkımda bir (itimatsızlığınız), ithamınız var mı?" dedi.

"Hayır!" dediler.

"Biliyorsunuz ki ben Ukaz halkını toptan sizin yardımınıza çağırmış, onlar yanaşmayınca ailem, çocuklarım ve bana itaat edenlerle kendim gelmiştim değil mi?" diye sordu.

(Kureyşliler, hep bir ağızdan buna da "evet!" deyince Urve (bu tasdikleri aldıktan sonra):

"Bu adam size uygun bir şey teklif ediyor. Onu kabul edin ve benim ona (anlaşmak üzere) gitmeme izin verin!" dedi. Kureyşliler:

"Pekala git!" dediler. Urve, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldi, Onunla konuştu. Aleyhissalatu vesselam Budeyl'e söylediklerine yakın şeyler söyledi. Urve bu esnada:

"Ey Muhammed! Kavminin kökünü kazıdığını farzedelim, (eline ne geçecek). Senden önce, Araplardan kavmini toptan helak eden birini işittin mi? Durum aksi olursa (başınıza geleceği, Kureyş'in size neler yapacağını tahmin edebilirsin. Üstelik bu daha kavi bir ihtimal) zira ben, aranızda ileri gelenlerden bazı kimseler görüyorum, halktan toplanmış, seni terkedip kaçmaya mütemayil kimseler de görüyorum" dedi. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh (onun bu sözüne dayanamayıp):

"(Halt etmişsin, git!) Lat putunun fercini yala! Demek biz Resûlullah'ı terkedip yalnız bırakacakmışız ha!" (diye şiddetle çıkıştı). Urve:

"Bu da kim?" dedi. Kendisine onun Ebu Bekr olduğu söylendi. -Urve: "Nesfimi elinde tutan Zata yemin olsun! Eğer senin bende, henüz ödeyemediğim bir yardımın bulunmamış olsaydı ben sana (layık olduğun) cevabı verirdim" dedi. Ravi der ki: "Urve, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la konuşmaya devam etti. Her konuşmasında (cahiliye adeti üzere) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın sakalından tutuyordu. Bu sırada Muğire İbnu Şu'be, üzerinde miğfer, elinde kılıç Aleyhissalatu vesselam'ın yanında ayakta (muhafız gibi) bekliyordu. Urve, tutmak üzere, elini Resûlullah'ın sakalına her uzatışında, kılıncın demiriyle eline vuruyor:

"Elini Resûlullah'ın sakalından çek!" diyordu. Urve, (bir ara) başını kaldırıp ona baktı.

"Bu da kim?" dedi. Kendisine:

"Bu Muğire İbnu Şube'dir!" dendi. Bunun üzerine Urve:

"Ey zalim! Ben hala senin (geçmişteki) gadr ve ihanetini ödemekle meşgul değil miyim?" dedi. (Onu bu söze sevkeden şey şu idi:) "Cahiliyede Muğire İbnu Şu'be bir grup kimse ile yolculuk yapmış, yolda arkadaşlarını öldürüp mallarını almıştı. Sonra gelip müslüman olmuş. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da: "Müslüman olmanı kabul ediyorum, ancak malları kabul etmiyorum, (bu ihanet malıdır)" demişti.

Urve bu esneda göz ucuyla Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashabını tedkikten geçiriyordu. (Bilahare gördüklerini şöyle anlatacaktır:)

"Vallahi (öylesine hürmet hiç görmedim). Resûlullah aleyhissalatu vesselam yere bir kerecik tükürmeye görsün, mutlaka onlardan bir adamın eline düşüyordu. Onu alıp yüzlerine, derilerine (teberrüken, bir tiyb gibi) sürüyorlardı. Bir şey söyleyecek olsa emrine hepsi birden koşuşuyordu. Abdest alacak olsa, abdest suyundan kapabilmek için nerdeyse (itişip-kakışıp) kavga ediyorlardı. Konuşsalar onun yanında seslerini kısıyorlardı. Saygıları sebebiyle O'na dikkatle bakamıyorlardı bile."

Urve arkadaşlarının yanına dönünce dedi ki:

"Ey kavm dinleyin! Vallahi ben muhtelif kıralların huzuruna çıktım. Kisra'nin, Kayser'in, Necaşi'nin yanlarına girdim. Vallahi, Muhammed'in ashabının, Muhammed'e gösterdiği saygıya, hiç bir kralın ashabında rastlamadım. Vallahi tükürecek olsa mutlaka onlardan birinin eline düşüyor, bunu alıp yüzlerine bedenlerine sürüyorlar. Bir şey emretse hepsi birden koşuşuyorlar. Abdest alsa, abdest suyu(ndan kapmak) için nerdeyse kavga ediyorlar. Konuşsalar onun yanında seslerini kısıyorlar. Ona hürmeten dikkatle yüzüne bakmıyorlar. Bu adam size makul bir teklifte bulunuyor, onu kabul edin!"

Urve'nin bu açıklaması üzerine, Beni Kinane'den bir adam:

"Beni bırakın, ona bir de ben gideyim!" dedi. Ona da müsaade ettiler, "git!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve ashabına yaklaşınca, Aleyhissalatu vesselam:

"İşte falan! Bu, hacc ve umre için ayrılan kurbanlık develere saygı gösteren bir kavimdendir. Kurbanlıklarınızı önüne salıverin görsün!" buyurdu. Ashab o zatı telbiyelerle karşıladı. Adam bu manzarayı görünce:

"Sübhanallah!" Bu kimselere Beytullah'ın yolunu kapamak münasip düşmez!" dedi. Arkedaşlarının yanına dönünce:

"Ben kurbanlık develer gördüm, takıları boyunlarına takılmış, gerekli işaretler vurulmuş, onlara Beytullah'ı yasaklamayı uygun görmüyorum!" dedi. Onun kavminden Mikrez İbnu Hafs denen bir zat kalkıp:

"Bırakın, bir de ben gideyim!" dedi. Ona da müsaade edip "git!" dediler.

Müslümanlara yaklaşınca, Aleyhissalatu vesselam:

"Bu gelen Mikrez'dir, facir birisidir" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la konuşmaya başladı. Onlar konuşurken Süheyl İbnu Amr çıkageldi, Aleyhissalatu vesselam:

"İşiniz artık size kolaylaştırıldı, size Süheyl İbnu Amr geldi."

Resûlullah'a:

"Gel! seninle aramızda bir antlaşma (metni) yazalım!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam katibini çağırdı ve emretti:

"Yaz: Bismillahirrahmanirrahim."

Süheyl itiraz etti:

"Rahman ne demek? Vallahi onun ne olduğunu bilmiyorum. Fakat: Bismikallahümme yaz, vaktiyle senin de yazdığın gibi" dedi.

Müslümanlar da ona itiraz ettiler:

"Biz onu değil, bismillahirrahmanirrahim'i yazarız!" dediler.

Ama Resûlullah aleyhissalatu vesselam emreder:

"Bismikallahümme yaz! ve devam et: "Bu Allah Resulü ve Süheyl'in üzerinde mutabık kaldıkları hususlardır..."

Süheyl yine itiraz eder:

"Vallahi, eğer bilsek ki sen Allah'ın Resulüsün, sana Beytullah'ı kapamazdık, seninle savaşmazdık da. Şöyle yaz: Muhammed İbnu Abdillah."

Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Vallahi siz beni tekzib etseniz de ben kesinlikle Allah'ın Resûlüyüm. Bununla beraber, Muhammed İbnu Abdillah yaz!" buyurur ve devam eder:

"Bizimle Beytullah arasında çekilmeniz ve onu tavaf etmemiz şartıyla."

Süheyl itiraz eder:

"Vallahi hayır, (Biz size bu yıl tavafa izin versek), Araplar "bizim aniden emrivakiye geldiğimiz" hususunda dedikodu yapar. Ancak ziyareti gelecek yıl yapacaksınız" der. Böyle yazılır. Süheyl ilave eder:

"Senin dinine de girse, bizden hiç bir erkeğin sana gelmemesi, gelirse iade etmen şartıyla."

Müslümanlar bu şarta itiraz ederek:

"Sübhanallah! Bize iltica eden bir müslüman, müşriklere nasıl iade edilir?" derler. Bu halde iken Ebu Cendel İbnu Süheyl İbni Amr zincirleri arasında seke seke geldi. Mekke'nin aşağısındaki hapsedildiği yerden kaçmış, kendini müslümanların arasına atmıştı.

Süheyl:

"Ey Muhammed, bu, seninle üzerine anlaştığımız maddelerin ilk uygulaması olacak, bunu bana iade edeceksin!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Biz henüz anlaşmayı yazıp bitirmedik" buyurdu. Süheyl:

"Öyleyse, vallahi ben seninle hiç bir madde üzerine sulh yapamam!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Öyleyse şu Ebu Cendel'i bana bağışla da imza et!" buyurdu. Fakat Süheyl:

"Asla ben bunu sana bağışlamam" diye direndi. Aleyhissalatu vesselam:

"Hayır, hatırım için yap!" ricasında bulundu. Süheyl direndi:

"Asla yapmam!"

Mikrez İbnu Hafs atılıp:

"Biz onu sana müsaade ettik!" dedi. (Ancak imza yetkisine sahip olmadığı için Süheyl onu dinlemedi. Ebu Cendel teslim edilecekti.) Ebu Cendel radıyallahu anh:

"Ey müslümanlar, (nasıl olur?) Ben size müslüman olarak sığınmışım. Beni müşriklere teslim mi ediyorsunuz? Bana yaptıklarını görmüyor musunuz?" dedi. Ebu Cendel'e Allah yolunda çok işkenceler yapılmıştı.

Ömer İbnu'l-Hattab der ki: "(O gün, bu cereyan eden hadiseleri çok alçaltıcı bularak) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip:

"Sen Allah'ın hak peygamberi değil misin?" dedim.

"Evet!" dedi.

"Biz hak üzere düşmanlarımızda batıl üzere değiller mi?" dedim.

"Evet" dedi.

"Öyleyse biz niye dinimiz uğrunda alçaklığı kabul ediyoruz" dedim.

"Ben Resûlullah'ım; (bu anlaşmayı imzalamakla) Allah'a asi olmuş da değilim. Allah yardımcımızdır!" dedi.

"Sen, bize (Medine'den çıkarken) Beytullaha gideceğiz, onu tavaf edeceğiz demedin mi?" dedim.

"Pek tabii, ama, sana bu yıl gideceksin dedim mi?" dedi.

"Hayır!" dedim.

"Sen mutlaka onu tavaf etmeye geleceksin!" buyurdu. Ben Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'a geldim. "Ey Ebu Bekr! Bu adam Allah'ın hak peygamberi değil mi?" dedim.

"Elbette hak peygamberi!" dedi.

"Biz hak, düşmanlarımız da batıl üzere değiller mi?" dedim.

"Elbette (onlar batıl, biz haz üzereyiz)" dedi.

"Öyleyse, niye dinimiz için alçaklığı kabul ediyoruz?" dedim.

"Be adam! O Allah'ın Resûlüdür. (Bunu kabul etmekle) Rabbine isyan etmiş olmayacak da. Allah onun yardımcısıdır. Şu halde sen O'nun emrine sarıl. Allah'a yemin ederim o hak üzeredir!" dedi.

"O bize: "Ka'be'ye gideceğiz, onu tavaf edeceğiz" demiyor muydu?" dedim.

"Evet ama, sana bu yıl gideceksin dedi mi?" dedi.

"Hayır!" dedim.

"Sen ona gidecek, onu tavaf edeceksin!" dedi.

(Hedisi rivayet eden Zühri) der ki: "Hz. Ömer radıyallahu anh dedi ki:

"(O günki nezaketsiz çıkışımın günahını affettirmek için nice amellerde bulundum."

Anlaşmayı yazma işinden çıkınca, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ashabına:

"Kalkın kurbanlarınızı kesin, sonra da traş olun!" buyurdu. Ancak (müşriklerle yapılan bu antlaşmadan hiç kimse memnun değildi. Bu sebeple) kimse kalkmadı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, emrini üç kere tekrar etti. Yine kalkan olmayınca Ümmü Seleme radıyallahu anha'nın çadırına girdi. Ona halktan maruz kaldığı bu hali anlattı. O, kendisine:

"Ey Allah'ın Resulü! Bunu (yani halkın kurbanını kesip, traşını olmasını) istiyor musun? Öyleyse çık, Ashab'tan hiçbiriyle konuşma, deveni kes, berberini çağır, seni traş etsin!" dedi. Aleyhissalatu vesselam kalktı, hiç kimse ile konuşmadan bunların hepsini yaptı: Devesini kesti, berberini çağırdı, traş oldu.

Ashab bunları görünce kalktılar, kurbanlarını kestiler, birbirlerini traş ettiler. Ancak, bu sırada gam ve kederden birbirlerini öldüreyazdılar. Sonra bazı mü'mine kadınlar (Mekkelilerden kaçarak) geldiler. Allah Teala Hazretleri, (onların geri verilmemesi için) şu ayeti indirdi: "Ey İman edenler, (kendi ifadelerince) mü'mine kadınlar muhacir olarak geldikleri zaman onları imtihan edin. Allah onların imanlarını iyi bilendir ya, fakat siz de mü'mine kadınlar olduklarına kail olursanız onları kafirlere geri vermeyin. Bunlar onlara helal değildir. Onlar da bunlara helal olmazlar. (Kafir zevcelerinin bu kadınlara) sarfettikleri (mehri) onlara (kafirlere) verin. sizin onları nikahla almanızda, mehirlerini verdiğiniz takdirde, üzerinize bir günah yoktur..." (Mümtehine 10).

Hz. Ömer, ayet üzerine o gün cahiliye devrinde evlendiği iki hanımını boşadı. Birini Hz. Muaviye İbnu Ebu Süfyan nikahladı, diğerini de Safvan İbnu Ümeyye.

Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam Medine'ye döndü. Kureyş'ten Ebu Basir müslüman olarak Medine'ye iltica etti. Mekkeliler onu almak üzere arkasından iki adam gönderdiler.

"(Antlaşmada) bize verdiğin söz var, onu teslim et!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam derhal onu onlara teslim etti. Bunlar Ebu Basir'i alıp gittiler. Yolda Zülhuleyfe nam mevkie gelince, (azıkları olan) hurmadan yemek üzere konakladılar. Ebu Basir onlardan birine:

"Vallahi şu kılıncı çok güzel görüyorum!" dedi. O, hemen kınından sıyırıp;

-Doğru! Vallahi pek harika! Onunla ne tecrübelerim var! dedi. Ebu Basir:

"Hele bir göster, daha yakından bakayım!" deyip kaptığıyla adama vurup öldürdü. Öbürü kaçıp Medine'ye geldi, koşarak Mescid'e girdi.

Resûlullah aleyhissalatu vesselam onu görünce (yanındakilere):

"Bu adam her halde bir korku geçirmiş" dedi. Adam Aleyhissalatu vesselam'a gelince:

"Vallahi arkadaşım öldürüldü! Beni de öldürecek!" did. Ebu Basir radıyallahu anh da geldi.

"Ey Allah'ın Resûlü! Allah senin zimmetini (taahhüdünü) yerine getirdi, beni onlara iade ettin. Allah beni onlardan tekrar kurtardı" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Harbi kızıştıranın anası ağlar. Keşke ona bir kişi daha olsa!" cevabını verir. Ebu Basir bu sözü işitince anlar ki, Aleyhissalatu vesselam onu yine iade edecek. Hemen oradan çıkıp deniz kenarına gelir (İs denen bir yere yerleşir).

Mekkelilerin elinden Ebu Cendel İbnu Suheyl de kurtulup Ebi Basir'e iltihak eder. Derken Kureyş'ten müslüman olan herkes Ebu Basir'e katılmaya başlar. Kısa zamanda orada bir grup teşekkül eder. Allah'a yemin olsun, Kureyş'ten Şam'a gitmek üzere bir kervanın haberini aldılar mı, ona saldırıp adamları öldürüyor, mallarına el koyuyorlardı.

Kureyş Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a elçi gönderip, allah'ın adını ve aralarındaki akrabalık bağlarını hatırlatarak, Mekke'den geleceklerin emniyette olacağını, yeter ki Ebu Basir ve arkadaşlarının yaptığı baskınların önlenmesini rica ettiler. (Bazı rivayette, bunu temin için Medine'ye çağırdı. bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "O size Mekke'nin karnında (hududu içinde), onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, onların ellerini sözden, sizin ellerinizi onlardan çekendi. Allah ne yaparsanız hakkıyla görücüdür. Onlar, küfreden, sizi Mescid-i Haram'dan ve alıkonulmuş hediyelerin mahalline ulaşmasından men edenlerdir. Eğer (Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mü'min erkeklerle mü'min kadınları bilmeyerek çiğneyip de o yüzden size bir vebal isabet edecek olmasaydı (Allah size fetih için elbette izin verirdi). (Bunu) kimi dilerse, onu rahmetine kavuşturmak için (yaptı). Eğer onlar seçilip ayrılmış olsalardı biz onlardan küfredenleri muhakkak elem verici bir azaba giriptar etmiştik bile. O küfredenler kalplerine o taassubu, o cahillik taassubunu yerleştirdiği sırada idi ki hemen Allah, Resûlünün ve mü'minlerin üzerine kuvve-i maneviyesini indirdi, onları takva sözü üzerinde durdurdu. Onlar da buna çok layık ve buna ehil idiler. Allah her şeyi hakkıyla bilendir." (Feth 24-26)." Buhari, Şurüt 15, 1, Hacc 106, Muhsar 3, Megazi 35, Tefsir, Mümtahine 2; Ebu Davud, Cihad 168, (2765, 2766), Sünnet 9, (4655).

4237 Gazveler HUDEYBİYE GAZVESİ "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Hudeybiye günü bir grup köle, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sulhtan önce gelmişti. Efendileri Aleyhissalatu vesselam'a: "Ey Muhammed, onlar senin yanına, dinine iştiyak göstererek gelmiş değiller, kölelikten kaçtılar" diye mektup yazdılar. (Ashabdan bazı) kimseler de:

"(Doğru söylüyorlar), onları sahiplerine geri ver!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (şeriat bu çeşit sığınan müslümanları hürler olarak kabul edip himaye vermeye hükmettiği halde müslümanların müşrik dostlarının: "Bunlar din için değil, hürriyet için sana geldiler" şeklindeki tahkiki mümkin olmayan aldatıcı sözlerini esas alıp geri göndermelerini teklif etmelerine) öfkelenip:

"Ey Kureyşliler, öyle zannediyorum ki, siz böyle hükmederek, Allah'ın, boyunlarınızı vuracak birini göndermesini bekliyorsunuz!" dedi ve köleleri iade etmekten imtina etti ve:

"Onlar aziz ve celil olan Allah'ın azadlılarıdır!" buyurdu." Ebu Davud, Cihad 136, (2700); Tirmizi, Menakıb, Hz. Ali'nin menakıbı, (3716).

4238 Gazveler HUDEYBİYE GAZVESİ "Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hudeybiye'ye geldik. Biz, bindörtyüz kişi idik. (Kuyunun başında) elli koyun vardı. Suyu bunlara bile yetmiyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam kuyunun kenarına oturdu. (İyice hatırlıyamıyorum) ya dua buyurdu, ya da kuyuya tükürdü. Derken kuyunun suyu coştu. Biz de hem kendimiz içtik, hem de hayvanlarımızı suladık. Sonra Aleyhissalatu vesselam, bizi bir ağacın altında biat etmeye çağırdı.

Önce ben biat ettim, sonra herkes gelip sırayla biat etti. Nihayet halkın ortasında kalınca:

"Ey Seleme, biat et!" buyurdu."

"Ey Allah'ın Resulü, en başta ben biat ettim!" dedim.

"Yine de!" buyurdu.

Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni çıplak, yani silahsız bulmuştu. Bana deriden yapılmış bir kalkan verdi. Sonra bey'at almaya devam etti. Son kişiden de bey'at alınca:

"Ey Seleme, sen bana biat etmiyor musun?" dedi.

"Ey Allah'ın Resulü, ben sana başta da, ortada (da olmak üzere iki kere) biat ettim" dedim.

"Olsun, yine de" buyurdu. Ben de üçüncü sefer biat ettim. Sonra bana: "Ey Seleme! Benim sana verdiğim kalkanın nerede?" dedi.

"Ey Allah'ın Resulü dedim, amcam Amir çıplak olarak bana rastladı, ben de kalkanı ona verdim. Bu sözüm üzerine Aleyhissalatu vesselam güldü ve:

"Sen, dedi, vaktin birinde adamın dediği gibisin: "Allahım, demiş, bana öyle bir dost ver ki, o bana, kendi nefsimden daha sevgili olsun!"

Sonra müşrikler bizimle sulh hususunda haberleşmeye başladılar. Öyle ki; birbirimize gidip gelmeler oldu. (Sonunda) sulh yaptık. ben Talha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh'ın hizmetçisi idim. Atını sular, kaşağılar, kendine de hizmet eder, yemeğinden yerdim. (Çünkü) Allah ve Resulü yolunda hicret için malımı ve ailemi terketmiştim.

Biz ve Mekkeliler aramızda sulh yapınca, birbirimizle karıştık. Ben bir ağacın yanına gelip dikenlerini süpürerek dibine yattım. Mekke halkından dört müşrik yanıma geldi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a hakaret etmeye başladılar. Ben onlara kızdım ve bir başka ağacın dibine geçtim. silahlarını ağaca asıp yattılar.

Onlar bu vaziyette iken vadinin aşağısından bir münadi şöyle sesleniyordu:

"Muhacirlerin imdadına yetişin! İbnu Züneym öldürüldü!" "Hemen kılıncımı çekip, bu uyuyan dört kişiye hızla yürüyüp silahlarını aldım, elimde deste yapıp, sonra da:

"Muhammed'in yüzünü mükerrem kkılan o Zat'a yemin olsun, sakın sizden kimse başını kaldırmasın. İki gözü taşıyan (kellesini) uçururum!" dedim. Sonra onları sürerek Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirdim. O sırada amcam Amir radıyallahu anh da Abelat'tan Mikrez denilen bir adamı, üzeri çullanmış bir at üzerinde beraberinde yetmiş müşrik olduğu halde Resulullah'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam onlara bir nazar edip:

"Bırakın onları, fücûrun başı da sonu da onların olsun!" dedi ve hepsini affetti. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şu ayeti indirdi:

"O sizi Mekke'nin karnında (hududu içinde) onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekendi..." (Fetih 24-26)

Sonra Medine'ye müteveccihen oradan ayrıldık. Beni Lihyan ile aramızda bir dağın yer aldığı bir yerde konakladık. Beni Lihyan'ın hepsi müşrik idi. Aleyhissalatu vesselam geceleyin dağa tırmanacak kimseye istiğfarda bulundu. Sanki o kimse Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la ashabının gözcülüğünü yapacaktı. O gece iki veya üç kere dağa çıktım.

Sonra Medine'ye geldik. Resûlullah aleyhissalatu vesselam yük develerini, beraberinde, ben de olduğum halde, hizmetcisi Rabah ile gönderdi. Ben onun maiyyetine Talha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh'ın atı ile çıktım. Ben atı develerle birlikte kırasıya götürüp getiriyordum.

Sabahleyin bir de ne göreyim! Abdurrahman el-Fezari, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın develerini yağmalamış, hepsini götürmüş, çobanı da öldürmüş.

"ey Rabah! dedim, şu atı al; durumu Talha İbnu Ubeydillah'a bildir ve Resûlullah'a haber ver ve de ki: "Müşrikler mer'adaki sürüyü yağmaladılar. Sonra bir tepenin üzerine çıkarak medine'ye yönelip üç defa nida ettim:

"Ey Sabahım!"

Sonra adamların arkasından ok atmak üzere çıktım ve şunları da terennüm ediyordum:

"Ben İbnu'l-Ekva'ım, bugün alçakların vay haline! Onlardan birine kavuştum ve semerine bir ok attım. Hatta okun kanadı omuzuna değdi.

"Al bunu!" dedim.

Ben İbnu'l-Ekva'ım. Bugün alçakların vay haline! Vallahi onlara atıyor ve yaralıyordum. Bir atlı bana dönecek olsa, bir ağaca gelip dibine oturuyordum. Sonra tekrar atıyordum. Derken dağ(ın vadisi) daraldı. Dar yere girdiler. Ben dağa tırmandım. Onlara taş atmaya başladım. Böylece onları takib etmeye devam ettim. öyle ki, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hayvanlarından Allah'ın yarattığı hiç bir deve yoktu ki arkama almamış olayım. Böylece müşrikler benimle hayvanların arasından çekildiler.

Sonra onlara ok atarak arkalarını takip ettim. Nihayet otuzdan fazla bürde ve otuz mızrak bıraktılar. (Hızlı kaçabilmek için) hafiflemek istiyorlardı. Bir şey atacak olsalar, üzerine taşlardan nişan koyuyordum. Ta ki, Resûlullah ve ashabı onları tanısın. Böyle gide gide dar bir dağ yoluna geldiler. Bir de ne görsünler! yanlarına Bedr el Fezari'nin falan oğlu gelmiş. Hemen kuşluk yemeği yemek üzere oturdular. Ben de bir tümseğin üzerine oturdum. Fezari:

"Şu gördüğüm de ne?" diye sordu.

"Bununla başımız belada! Vallahi sabahın köründen beri peşimizde. Bize durmadan atıyor. elimizde ne varsa çekip aldı" dediler.

"Öyleyse sizden ona dört kişi gitsin!" dedi. Böylece bana müteveccihen dört kişi ayrıldı ve dağa tırmandı. Bana konuşma imkanı verdikleri vakit, onlara:

"Beni tanıyor musunuz?" dedim.

"Hayır, sen kimsin?" dediler.

"Ben Seleme İbnu'l-Ekva'ım. Muhammed'in yüzünü şereflendiren Zata yemin olsun sizden kimi istesem mutlaka yakalarım. Ama sizden kimse beni yakalayamaz!" dedim. Onlardan bir adam:

"Ben biliyorum!" dedi ve geri döndüler. Ben yerimden ayrılmadım. Derken Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın atlılarını, ağaçların arasına girerken gördüm. En önde el-Ahram el-Esedi, arkasında Ebu Katade el-Ensarı, onun arkasında el-Mikdad İbnu'l-Esved radıyallahu anhüm vardı.

Ahram'ın atının gemini tuttum. (Bu sırada) küffar dönüp gitti. Ahram'a:

"Ey Ahram! Bunlardan sakın. Resulullah ve ashabı gelinceye kadar yolunu kesmesinler!" dedim. Bana:

"Es Seleme! Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıryor, cennetin de cehennemin de hak olduğunu biliyorsan, benimle şehadet arasına engel olma!" dedi. Ben de onu bıraktım. Abdurrahman'la karşılaştılar. Abdurrahman'ın atını hemen öldürdü, Abdurrahman da onu yaralayarak öldürdü ve onun atına atladı. Derken Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın süvarisi Ebu Katade radıyallahu anh Abdurrahman'a yetişti, yaralayıp öldürdü. Muhammed'in yüzünü şerefli kılan Zat'a yemin olsun, ben onları yaya koşarak takip ettim. Öyle ki, arkamda Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabı ve tozları sebebiyle bir şey görmüyordum. Gün batımı öncesine kadar böyle devam ettik. Bu sırada bir dağ yoluna saptılar, orada Zû-Karad denen bir su vardı. Sudan iç mek için sapılmıştı, çünkü susamışlardı. Peşlerinden koşarak gelen bana baktılar. Ben onları bundan uzaklaştırdım, bir damla bile tadamadılar. Oradan çıkıp zorlak veren bir dağ yoluna saptılar. Ben koşup onlardan bir adama yetiştim, omuz kemiğine bir ok sapladım.

"Al bunu! Ben İbnu'l-Ekva'ım. Bugün alçakların vay haline!" dedim.

"Anasız kalasıca! Bu, sabahki Ekva'mı?" dedi.

"Evet ey kendinin düşmanı! Sabahki Ekva'ım!" dedim. Dağ yoluna iki at bıraktılar. Onları Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirdim. Amcam Amir İbnu'l-Ekva'da birinde sulandırılmış süt diğerinde su bulunan iki kapla bana yetişti. Hem içtim, hem abdest aldım.

Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldim. Az önce kafirleri başından kovaladığım suyun başında idi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı, bütün develeri ve müşriklerden kurtardığım bütün eşyaları, bürdeleri, mızrakları almış buldum. Bilal radıyallahu anh da kurtardığım o develerden birini kesmiş, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a ciğerini ve hörgücünü kızartıyordu.

"Ey Allah'ın Resûlü! Beni bırak, ashabtan yüz kişi seçip müşrikleri takip edeyim, geriye bıraktıkları bütün habercilerini geberteyim!" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam yan dişleri gündüz ışığında görününceye kadar güldü.

"Ey Seleme! buyurdu. Kendini bunu yapabilecek güçte görüyor musun?"

"Evet dedim, seni şerefli kılan Zat'a yemin olsun! Evet!"

"Şimdi onlara Gatafan yurdunda ziyafet verilmektedir" dedi. Derken Gatafanlı bir adam geldi ve: "Onlara falan kişi bir deve kesmişti, derisini soyar soymaz bir toz gördüler ve:

"Düşman size de gelmiş" deyip kaçıp gittiler" dedi.

(Geceyi orada geçirdik). Sabah olunca Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Bugün en hayırlı süvarimiz Ebu Katade, en hayırlı piyademiz de Seleme idi" buyurdu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana iki hisse verdi: Biri süvari hissesi, biri de piyade hissesi idi. Bana bu iki hisseyi de vermişti.

Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam devesi Adba'nın terkisine beni alarak Medine'ye müteveccihen hareket etti. Biz yolda giderken, yaya yürüyüşünde hiç kimsenin kendisini geçemediği Ensar'dan bir adam:

"Medine'ye kadar yarış yapacak var mı; koşucu yok mu? demeye başladı. Bu sözünü habire tekrar ediyordu. Sesini işitince:

"Sen hiç bir iyiye ikram etmez, hiç bir şerefliyi saymaz mısın?" dedim.

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam hariç, hayır!" dedi. Ben Aleyhissalatu vesselam'a yönelip:

"Ey Allah'ın Resulü! Annem babam sana kurban olsun, bana müsaade buyurun, şu adamla yarışayım!" dedim.

"Sen bilirsin!" buyurdular. Adama:

"Geliyorum hazır ol!" dedim. ayaklarımı ayarlayıp sıçradım, koştum. Nefesimi canlı tutmak için bir veya iki tepede kendimi tuttum. Sonra yetişmek ve omuzları arasına dokunmak için (tabanları) kaldırdım. (Ve dokundum).

"Geçildin, vallahi seni geçtim!" dedim.

"Biliyorum!" dedi. Medine'ye varıncaya kadar onu geçtim. Vallahi Medine'de üç gece kalıp, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte helen Hayber'e gittik. Yolda amcam Amir İbnu'l-Ekva, halka şu beyitleri terennüm etti:

"Vallahi Allah olmasaydı hidayeti bulamazdık.

Ne sadaka verir ne de namaz kılardık.

Biz senin fazlından müstağni değiliz,

Düşmanla karşılaşınca ayağımıza sebat ver,

Üzerimize sekine (kuvve-i manevi) indir."

Resûlullah aleyhissalatu vesselam " Bu da kim?" dedi. Amcam:

"Ben Abir İbnu'l - Ekva" cevabını verdi. Aleyhissalatu vesselam:

"Mağfiret göresin Ey Amir!" diye dua buyurdu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir kimseye mağfiret dileğinde bulundu mu mutlaka şehid olurdu. Bunun üzerine Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh kendi devesinin üstünde seslendi:

"Ey Allah'ın Resûlü! Keşke bizi Amir'le faydalandırsan!" Hayber'e vardığımız zaman, kralları Merhab kılıncı elinde (karşımıza) çıktı. Şöyle söylüyordu.

"Hayber bilir ki ben Merhab'ım,

Silahı tamam tecrübeli bir kahraman.

Savaş olunca alevlenen bir yiğit!"

Amcam Amir radıyallahu anh da ilerleyip şunları söyledi:

"Hayber benim de Amir olduğumu bilir,

Silahı tam yiğit kahraman."

Hemen iki darbe birbirine girdi. Merhab'ın kılıncı amcam Amir'in kalkanının içine rastladı. Amir onu alttan vurmaya yeltendi. Ama kılıcı kendine döndü ve ana damarını kesti. Ölümü de bundan oldu.

(Bir ara) dışarı çıktım. Bir de ne göreyim! Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabından birkaç kişi:

"Amir'in ameli batıl oldu, o kendi kendini öldürdü" demezler mi! Hemen ağlayarak Aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldim.

"Ey Allah'ın resulü! Amir'in ameli batıl mı oldu?" dedim.

"Bunu kim söyledi?" buyurdular.

"Ashabınızdan bazıları!" dedim.

"Bunu kim söylemişse yanılmış. Bilakis onun ecri iki kattır!" buyurdular. Sonra benni Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh'a gönderdiler. O gözünden hasta idi. Bu arada Aleyhissalatu vesselam:

"sancağı yarın öyle bir zata vereceğim ki Allah ve Resulü'nü sever; Allah ve Resulü'de onu sever" dedi. Ali'ye geldim, gerçekten gözünden rahatsızdı. Onu yederek getirdim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam gözlerine tükürdü. Anında iyileşti. Sancağı ona verdi.

Sonra Merhab çıktı. Şöyle demeye başladı:

"Hayber bilir ki ben Merhab'ım,

Silahı tamam tecrübeli bir kahraman.

Savaş olunca alevlenen bir yiğit!"

Ali radıyallahu anh da şöyle dedi:

"Ben, annemin arslan dediği kimseyim,

Ormanların çirkin manzaralı arslanı gibi,

Düşmanlara kilo ile ton tartarım."

Sonra Menhab'ın başına bir darbe indi ve onu öldürdü. Hayber onun eliyle fethedilmişti." Müslim, Cihad 132, (1807).

4239 Gazveler HUDEYBİYE GAZVESİ "Amr İbnu Dinar rahimehullah anlatıyor: "Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma'yı dinledim, diyordu ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hudeybiye günü bize şöyle söyledi: "Bugün siz arz ehlinin en hayırlı olanlarısınız. O gün biz bindörtyüz kişi idik. Bugün görebilseydim, size (altında biat yapılan) ağacın yerini gösterirdim." Buhari, Megazi 35, Menakıb 25, Tefsir, Feth 5, Eşribe 31; Müslim, İmaret 71, (1856).

4240 Gazveler UMRETU'L-KAZA "Bera İbnu'l-Azib radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Zülkade ayında umreye çıkmıştı. Mekkeliler Onun Mekke'ye girmesine izin vermediler. Resûlullah, gelecek yıl girmek, orada üç gün kalmak, Mekke'ye silahlar torbalarda olarak girmek, ailelerinden peşine düşmek isteyen çıksa bile kimseyi almamak, Ashabından Mekke'de kalmak isteyen çıkarsa kimseye mani olmamak şartları üzerine anlaşmıştı.

Resûlullah aleyhissalatu vesselam (Mekke'ye umre için) girip, müddet de dolunca, Mekkeliler Hz. Ali'ye gelip:

"Arkadaşına söyle! bizi terketsin, müddet doldu!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam çıktı, ancak Hamza'nın kızı radıyallahu anhüma peşine takıldı:

"Ey amcam, ey amcam!" diye bağırıyordu. Hz. Ali radıyallahu anh onu alıp elinden tuttu. Hz. Fatıma radıyallahu anha'ya:

"Amcanın kızını yanına al!" dedi. (Medine'ye gelince) kızı (yanına alma) hususunda Hz. Ali, Zeyd ve Cafer radıyallahu anhüm ihtilafa düştüler. Hz. Ali:

"O benim amcamın kızıdır! (Ben ehakkım)" diyordu. Ca'fer radıyallahu anh:

"O hem amcamın kızı, hem de teyzesi nikahım altında!" diyordu. Zeyd de:

"Kardeşimin kızıdır!" diyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kazın, teyzesinin yanında kalmasına hükmetti ve: "Teyze anne makamındadır!" buyurdu. Hz. Ali radıyallahu anh'a yönelerek: "Sen bendensin, ben de senden!" buyurdu. Ca'fer radıyallahu anh'a: "Yaratılışın ve huyun bana benzer" diyerek iltifat etti. Zeyd radıyallahu anh'a da: "Sen bizim hem kardeşimiz, hem de mevlamız (azadlımız)sın!" buyurdu." Buhari, Meğazi 43, Umre 3, Cezau's-Sayd 17, Sulh 6, Cizye 19; Müslim, Cihad 90, (1783).

4241 Gazveler MUTA GAZVESİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Mûta gazvesinde Zeyd İbnu Harise radıyallahu anhüma'yı emir (komutan) tayin etti ve dedi ki:

"Eğer Zeyd öldürülecek olursa, komutan Ca'fer'dir. Ca'fer öldürülecek olursa Abdullah İbnu Ravaha'dır" (radıyallahu anhüm).

Abdullah der ki: "Bu gazvede aralarında ben de vardım. (Bir ara) Ca'fer İbnu Ebi Talib radıyallahu anh'ı aradık. Onu ölüler arasında bulduk. Öyleydi ki cesedinin ön cephesinde doksan küsür ok ve mızrak yarası saydık." Bir rivayette de şu ziyadeyi ilave etmiştir: "Arka tarafında hiç yara yoktu." Buhari, Meğazi 44.

4242 Gazveler MUTA GAZVESİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Zeyd, Ca'fer ve İbnu Ravaha'nın öldüklerini onlardan haber gelmezden önce bildirdi. Şöyle demişti:

"Bayrağı Zeyd aldı ve isabet aldı (öldü). Bayrağı ondan sonra Ca'fer aldı o da öldü. Sonra Abdullah İbnu Ravaha aldı, o da öldü. -Böyle deyince Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın gözleri yaşla doldu.- (Resûlullah sözlerine devam etti): "Bayrağı, sonra Allah'ın kılıçlarından bir kılıç, tayin edilmeksizin aldı: Halid İbnu'l-Velid... Allah Teala Hazretleri ona zafer verdi." Buhari, Cenaiz 4, Cihad 7, 183, Menakıb 25, Fedaili'l-Ashab 25, 44; Nesai, Cenaiz 27, (4, 26).

4243 Gazveler MUTA GAZVESİ "Kays İbnu Ebi Hazım rahimehullah anlatıyor: "Halid'in şöyle söylediğini işittim: "Mûta günü elimde dokuz kılıç kırıldı. Elimde sadece Yemen'de mamul bir safiha (geniş demirli kılıç) kaldı." Buhari, Megazi 44.

4244 Gazveler MUTA GAZVESİ "Avf İbnu Malik el-Eşca'i radıyallahu anh anlatıyor: "Mûta gazvesine zeyd İbnu Harise radıyallahu anh ile birlikte çıktım. Bana Yemenli bir asker refakat etti ki, üzerinde sadece bir kılıncı vardı. Müslümanlardan biri bir deve kesti. Yemenli, ondan derinin bir parçasını istedi, o da verdi. Yemenli ondan kendine bir nevi kalkan yaptı. Yolumuza devam ederken bir Rum birliğiyle karşılaştık. Onlar arasında, üzerinde müzehheb (altın işlemeli) eğer taşıyan sarı bir at üzerinde bir adam vardı. Adamın silahı da müzehheb idi. Rumi adam müslümanlara şiddetle saldırmaya başladı. Yemenli asker de bir kayanın arkasında saklanarak onu takibe başladı. Derken rumi ona uğradı. Yemenli kılıncıyla atın ayaklarını kırdı ve Rumi yere düştü. Hemen kılıcıyla üzerine atılıp adamı öldürdü. At(ta olanları) ve silahı aldı.

Allah Teala Hazretleri müslümanlara zafer müyesser edince, Halid İbnu'l-Velid adama birini göndererek selebden (öldürdüğü kimsenin eşyalarından el koyduğu şeylerden) bazısını ondan aldı.

Avf der ki: "Ben Halid'e gelerek, kendisine:

"Bilmiyor musun, Resûlullah, selebin öldürene ait olduğuna hükmetmiştir!" dedim.

"Elbette biliyorum. Fakat bunun aldıkları gözüme çok geldi!" dedi. Ben:

"Ya bunu adama geri verirsin, ya da durumu Aleyhissalatu vesselam'a söylerim!" dedim. Ama Halid, geri vermekten imtina etti."

Avf der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında toplanınca, ben Yemenlinin ve Halid'in yaptığı şeyleri hikaye ediverdim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Ey Halid niye böyle yaptın?" diye sordu. Halid:

"Bu gözüme çok göründü!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Ondan ne aldı isen geri ver!" dedi. Ben:

"Ey Halid! Al işte, ben sana (böyle yapman gerektiğini) söylemedim miydi?" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bu da ne demek?" buyurdu. Ben de anlattım. Bunun üzerine Resûlullah öfkelendi ve:

"Ey Halid, ona geri verme! Siz benim komutanlarımı bana bırakır mısınız hiç! (Sizin ve komutanlarımın misali, deve veya koyun çobanı tutulup da onları güden, sulama vakti gelince havuza götüren çoban ve sürüsüne benzersiniz. Sürü gelir havuza girer, temiz suyu içer, çobana bulanığı kalır. Temizi size bulanığı komutanlarıma." Ebu Davud, Cihad 148, (2719, 2720); Müslim, Cihad 44, 45, (1753, 1754).

4245 Gazveler ÜS. İb.ZEYD'İN, CÜHEYNE'NİN HURUKA'YA GÖNDERİLMESİ "Ebu zabyan anlatıyor: "Üsame İbnu zeyd radıyallahu anh'ı dinledim, diyordu ki:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizi huruka'ya gönderdi. Sabah baskını yapıp hezimete uğrattık. Ben ve Ensardan biri, Hurukalı bir adama rastladık. Adama galebe çalmıştık. Lailaheillallah dedi. Adam bunu söyler söylemez Ensari savaşmayı bıraktı, ben devam ettim ve mızrağımı saplayıp öldürdüm.

Medine'ye geldiğimiz zaman benim yaptığım, Resûlullah'ın kulağına ulaşmış. (Beni çağırttı ve:)

"Ey Usame! Sen, lailahe illallah dedikten sonra adam mı öldürdün?" diye sordu. Ben:

"O bunu, canını kurtarmak için söyledi" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Sen onu Lailahe illallah dedikten sonra öldürdün mü?" dedi. Bu cümleyi o kadar çok peşpeşe tekrar etti ki, keşke bugünden daha önce müslüman olmasaydım (müslüman olarak böyle bir cinayeti işlememiş olurdum) diye temenni ettim."

Müslim'in Cündeb'ten kaydettiği bir diğer rivayet şöyle: "Sen Lailahe illallah diyeni öldürdün mü? Kıyamet günü Lailahe illallah gelince ona nasıl hesap vereceksin?" Bunu ona çok tekrarladı." Buhari, Diyat 2; Müslim İman 158, (96). Ebu Davud, Cihad 104, (2643).

4246 Gazveler FETİH GAZVESİ "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni, Zübeyr'i ve Mikdad'ı gönderdi ve dedi ki:

"Gidin Ravzatu Hah nam mevkiye varın. Orada bir kadın bulacaksınız. Onda bir mektup var, mektubu ondan alın gelin."

Gittik. Atımız bizi çabuk götürdü. Ravza'ya geldik. Kadınla karşılaşınca:

"Mektubu çıkar!" dedik. Kadın: "Bende mektup yok!" dedi.

"Ya mektubu çıkarırsın yahut senin elbiselerini soyarız!" diye ciddi konuştuk. Saç örgülerinin arasından mektubu çıkardı. Onu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirdik. İçerisinde şu vardı:

"Hatıb İbnu Ebi Belte'a tarafından, Mekke'de olan bazı müşriklere yazılmıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın (sefer hazırlığı ile ilgili) faaliyetlerini haber veriyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam (Hatıb'ı çağırtarak):

"Ey Hatıb, bu da ne?" diye sordu. Hatıb:

"Ey Allah'ın resulü, bana kızmada acele etme. Ben Kureyş'e dışardan katılan bir adamım. Ben onlardan değilim (aramızda kan bağı yok). Senin bereberindeki muhacirlerin (Mekke'de) akrabaları var. Mekke'deki mallarını ve ailelerini himaye ederler. Bu şekilde nesebten gelen hamilerim olmadığı için oradaki yakınlarımı himaye edecek bir el edineyim istedim. Bunu katiyyen küfrüm veya dinimden irtidadım veya İslam'dan sonra küfre rızamdan dolayı yapmadım" dedi.

Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bu size doğruyu söyledi!" dedi.

Hz. Ömer atılarak: "Ey Allah'ın Resulü! Bırak beni, şu münafığın kellesini uçurayım!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da:

"Ama o Bedr'e katıldı. Ne biliyorsun, belki de Allah Teala Hazretleri Bedir ehlinin haline muttali oldu da: "Dilediğinizi yapın, sizleri mağfiret etmişim" buyurdu. Bunun üzerine Allah Teala Hazretleri şu vahyi indirdi: "Ey iman edenler! Benim düşmanımı da kendi düşmanlarınızı da dostlar edinmeyin. (Kendileriyle aranızdaki) sevgi yüzünden onlara (peygamberin maksadını) ulaştırırsınız (değil mi?) Halbuki onlar Hak'tan size gelene küfretmişlerdir" (Mümtehine 1)." Buhari, Meğazi 9, Cihad 141, 195, Tefsir, Mümtehine 1, İsti'zan 23, İstitabe 9; Müslim, Fedailu's-Sahabe 161; Ebu Davud, Cihad 108, (2650, 2651); Tirmizi, Tefsir, Mümtahine, (3302).

4247 Gazveler FETİH GAZVESİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Feth gazvesini Ramazan ayında yaptı." Buhari, Megazi 47, Savm 34, Cihad 106; Müslim, Sıyam 88, (1113).

4248 Gazveler FETİH GAZVESİ "Urve İbnu Zübeyr rahimehullah anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Fetih senesinde (Mekke'ye müteveccihen) yürüyünce, bu haber Kureyş'e ulaştı. Ebu Süfyan İbnu Harb, Hakim İbnu Hizam, Büdeyl İbnu Verka haber toplamak üzere şehrin dışına çıktılar. Yürüyerek ilerleyip Merrü'z-Zehran nam mevki'e kadar geldiler. Bir de ne görsünler; her tarafta ateşler yanıyor, tıpkı Arafat'ta hacıların yaktığı ateşler gibi. Ebu Süfyan şaşkın:

"Bu da ne? Sanki Arafat'taki ateşler!" der. budeyl İbnu Verka', "Beni Amr'ın ateşleri olmasın?" der. Ebu Süfyan:

"Ama, Beni Amr'ın ateşi bundan az olmayı! der. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın devriyelerinden bazıları bunları görür, yaklaşır ve tevkif edip, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirirler. Ebu Süfyan müslüman olur.

Yürüdükleri zaman Abbas radıyallahu anh'a:

"Sen Ebu Süfyan'ı şu dağın burnunda durdur da müslümanları görsün!" buyurur. Tenbih edildiği şekilde Hz. Abbas, Ebu Süfyan'ı (hakim bir noktada) durdurur. Kabileler, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte bölük bölük Ebu Süfyan'ın önünden geçmeye başlarlar. Bir bölük geçer, Ebu Süfyan sorar: "Ey Abbas bunlar kim?"

"Bunlar Beni Gıfar!" der. Ebu Süfyan:

"Bana ne Gıfar'dan!" der. Sonra Cüheyne kabilesi geçer. Ebu Süfyan aynı şekilde sorar, aldığı cevaba benzer mukabelede bulunur. Arkadan Süleym geçer. Ebu Süfyan aynı şekilde sorar, aldığı cevaba benzer mukabelede bulunur. Derken bir bölük gelir ki, bu öncekilerden çok farklıdır. Yine sorar:

"Ey Abbas bunlar kim?"

"Bunlar, der Abbas, Ensardır. Başlarında Sa'd İbnu Ubade, beraberlerinde de bayrak var!" Sa'd der ki:

"Ey Ebu Süfyan, bugün savaş günüdür. Bugün Ka'be'nin helal addolunacağı gündür!"

Ebu Süfyan Abbas'a:

"Ey Abbas! (Sen Mekkelisin) bugün muhafaza vazifeni yapacağın en iyi fırsat. Görelim seni (şehri yağmalatma)" der. Derken bir bölük daha geçer. Bu geçenlerin sayıca en küçüğü. Bunun içinde Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve (yakın) ashabı var. Resûlullah'ın sancağı da Zübeyr İbnül-Avvam radıyallahu anh'ın elindedir. Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ebu Süfyan'ın yanından geçerken, Ebu Süfyan:

"Sa'd İbnul-Ubade'nin söylediğini biliyor musun?" der.

Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Ne demişti?" diye sorar. Ebu Süfyan:

"Şunu şunu söyledi" diyerek (yukarıda kaydedilen sözlerini) hatırlatır. Bunun üzerine Resûlullah:

"Sad İbnu Ubade yanıldı. Bilakis, bugün Allah'ın Ka'be'nin şanını yücelttiği bir gündür; bugün Ka'be'ye örtünün giydirildiği bir gündür!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, sancağının (Mekke'nin Batı ve Kuzey cihetinde yer alan iki dağdan biri olan) el-Hacûn'a dikilmesini emretti. Halid İbnu Velid radıyallahu anh'a, şehre Mekke'nin üst kısmından, Keda'dan girmesini ferman buyurdu.

O gün Halid İbnu Velid'in süvarilerinden iki kişi öldürülür: Hubeyş İbnu'l-Eş'ar ve Kürz İbnu Cabir el-Fihri radıyallahu anhüma." Buhari, Meğazi, 48.

4249 Gazveler FETİH GAZVESİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Abbas, Ebu Süfyan İbnu Harb'i getirmişti, Merrü'z-Zahran'da müslüman oldu. Abbas radıyallahu anh dedi ki:

"Ey Allah'ın Resulü, Ebu Süfyan, şereflenmeyi seven bir kimsedir. (Onun şerefleneceği) bir şey yapsanız!"

"Doğru söyledin! (Şehre girerken ilan edin:) Kim Ebu Süfyan'ın evine girerse emniyettedir, kim kapısını kapar (evinden dışarı çıkmazsa) emniyettedir; kim silahını atarsa o da emniyettedir. Kim Mescide (Ka'be'ye) girerse o da emniyettedir!" Ebu Davud, Harac 25, (3021, 3022).

4250 Gazveler FETİH GAZVESİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Fetih günü, Mekke'ye başında miğferiyle girdi. Onu çıkardığı zaman, bir adam gelerek:

"İbnu Hatal Ka'be'nin örtüsüne sarılmış (vaziyette yakalandı, affedelim mi?)" dedi.

"Onu öldürün!" emir buyurdular." Buhari, Megazi 48, Cezau's-Sayd 18, Cihad 169, Libas 17; Müslim, Hacc 450, (1357); Muvatta, Hacc 247, (1, 423); Ebu Davud, Cihad 127, (2685); Tirmizi, Cihad 18, (1693); Nesai, Hacc 107, (5, 201).

4251 Gazveler FETİH GAZVESİ "Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Fetih günü dört erkek iki kadın dışında, herkese (hayatını bağışladı ve) eman tanıdı. Bu dörtler arasında İbnu Ebi Sarh da vardı. Hz. Osman'ın yanında saklandı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam halkı, kendisine biat etmeye çağırınca, Hz. Osman radıyallahu anh onu da getirip Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında durdurdu ve:

"Ey Allah'ın Resûlü! Abdullah'tan biat al!" dedi. Aleyhissalatu vesselam, (hiç ses çıkarmadan) üç sefer başını kaldırıp ona baktı. Her seferinde bey'at'tan imtina ediyordu.

Üç seferden sonra, onunla da biat etti. Sonra ashabına yönelip:

"İçinizde, elimi bey'at için vermekten imtina ettiğimi görünce kalkıp öldürecek aklı başında bir adam yok muydu?" buyurdular. Ashab:

"İçinizden geçeni nasıl bilelim. Keşke bize gözünüzle bir imada bulunsaydınız!" dediler. Bunun üzerine:

"bir peygambere hain gözlü olmak yaraşmaz!" buyurdular.!"

Ebu Davud der ki: "Abdullah, Hz. Osman'ın süt kardeşiydi." Ebu Davud, Cihad 127, (2683); Nesai, Tahrimu'd-Dem 14, (7, 105, 106).

4252 Gazveler FETİH GAZVESİ "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Fetih günü, (Mescid-i Haram'a) girdiği zaman Beytullah'ın etrafında üç yüz altmış tane dikili (put) vardı. Elindeki çubukla onlara dürtüyor ve:

"Hak geldi, batıl zeval buldu. Batıl zaten zeval bulucudur" (İsra 81);

"Hak geldi, batıl hiçbir şeyi yoktan varedemez, gideni de geri getiremez" (Sebe' 49) diyordu." Buhari, Megazi 48, Mezalim 32, Tefsir, Beni İsrail 12; müslim, Cihad 87, (1781); Tirmizi, Tefsir, Beni İsrail (3137).

4253 Gazveler FETİH GAZVESİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Fetih sırasında, Ömer İbnu'l-Hattab'a, Batha'da iken Ka'be'ye gelip oradaki bütün suretleri ortadan kaldırmasını emretti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam oradaki bütün suretler ortadan kaldırılmadıkça Ka'be'ye girmedi." Ebu Davud, Libas 48, (4156).

4254 Gazveler FETİH GAZVESİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Fetih günü, Mekke'nin yukarı kısmından, devesinin üzerinde olarak ilerledi. Terkisinde de Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma vardı. Beraberinde Hz. Bilal ve (Ka'be'nin) haciblarinden olan Osman İbnu Talha da vardı. Mescid-i Haram'da devesini ıhtırdı. Osman'a Kabe'nin anahtarını getirmesini emretti. Osman annesine gitti. Ancak kadın anahtarı vermekten imtina etti. Osman:

"Vallahi, ya anahtarı verirsin ya da şu kılıç belimden çıkacaktır.!" dedi.

Kadın anahtarı verdi. Osman Resûlullah'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam (kapıyı açıp) Beytullah'a girdi. Onunla birlikte Hz. Üsame, Bilal ve Osman da girdiler. Gündüzleyin içinde uzun müddet kaldı, sonra çıktı. Halk (içeri girmede) yarış etti. Abdullah İbnu Ömer ilk giren kimseydi. Girince, Bilal radıyallahu anh'ı kapının arkasında ayakta duruyor buldu.

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam nerede namaz kıldı?" diye sordu. Bilal, Aleyhissalatu vesselam'ın namaz kıldığı yeri işaret ederek gösterdi. Abdullah der ki:

"Kaç rek'at kıldığını sormayı unuttum." Buhari, Cihad 127, Salat 30, 81, 96, Teheccüd 25, Hacc 51, 52, Megazi 77, 48; Müslim, Hacc 389, (1329).

4255 Gazveler FETİH GAZVESİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Allah Teala Hazretleri, Resul-i Ekrem aleyhissalatu vesselam'ın Mekke'nin fethini nasib edince, halkın içinde kalkıp, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra dedi ki:

"Allah'u Zülcelal Hazretleri, Mekke'yi filin girmesinden korumuştur. Mekkelilere Resulünü ve mü'minleri musallat etti. Mekke(de savaşmak) benden önce hiç kimseye helal edilmedi. Bana da bir günün muayyen bir zamanında helal edildi. Benden sonra da kimseye helal edilmeyecek. Onun avı ürkütülmemeli, otu yolunmamalı, ağacı kesilmemeli. Buluntular da ancak sahibi aranmak kasdıyla alınabilir.

Kimin bir yakını öldürülmüşse, o kimse iki husustan birinde muhayyerdir: Ya diyet alır, ya da ölünün ailesi kısas ister (katil öldürülür)."

Abbas radıyallahu anh:

"Ey Allah'ın Resulü! İzhir otu bu yasaktan hariç olsun! Zira biz onu kabirlerimizde ve evlerimizde kullanıyoruz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:

"İzhir hariç!" buyurdu." Buhari, İlim 39, Lukata 7, Diyat 8; Müslim, Hacc 447, (1355); Ebu Davud, Menasik 90, (2017).

4256 Gazveler FETİH GAZVESİ "Vehb rahimehullah anlatıyor: "Hz. Cabir radıyallahu anh'a sordum: "Mekke fethedildiği gün, herhangi bir şey ganimet kılındı mı?"

"Hayır!" cevabını verdi." Ebu Davud, Harac 25, (3023).

4257 Gazveler FETİH GAZVESİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Mekke'ye girdiğinde sancağı beyaz, üzerindeki sarığı da siyahtı." Ebu Davud, Cihad 76, (2592); Tirmizi, Cihad 9, (1679).

4258 Gazveler HUNEYN GAZVESİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Huneyn Gazvesine çıkmayı arzu edince:

"Yarınki konaklama yerimiz inşaallah Beni Kinane Hayfı'dır. Onlar küfür üzerine orada yeminleşmişlerdi" buyurdu." Buhari, Megazi 48, Hacc 45, Fedailu'l-Ashab 39, Tevhid 31; Müslim, Hacc 345, (1314).

4259 Gazveler HUNEYN GAZVESİ "Sehl İbnu Hanzaliyye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la Huneyn günü beraber yürüdük. Öğle sonrası oluncaya kadar yürümeyi uzattık. Öğle namazı(nın vakti) girdi. Derken bir atlı geldi.

"Ey Allah'ın Resulü! dedi. Ben sizin önünüzden ilerledim. Hatta falan falan dağa çıktım. Bir de ne göreyim! Havazin kabilesi toptan karşımda. Kadınları, develeri, davarları toptan Huneyn'de toplanmışlar" dedi. Aleyhissalatu vesselam tebessüm buyurdu ve:

"İnşaallah, yarın bunlar müslümanların ganimetidir!" dedi ve sordu:

"Bu gece bizi kim bekleyecek?"

Enes İbnu Ebi Mersed el-Ganevi atılıp:

"Ben, ey Allah'ın Resulü!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Öyleyse bin!" buyurdular. Enes atına bindi ve Aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldi. O zaman:

"Şu geçide yönel, en yüksek yerine kadar çık. (Gece boyu atından inme.) Sakın senin cihetinden geceleyin aldatılmayalım!" tenbihinde bulundu. Sabah olunca Aleyhissalatu vesselam namazgahına geçti. İki rek'at namaz kıldı. Sonra:

"Atlıdan bir haberiniz var mı?" diye sordu.

"Bir haberimiz yok!" dediler. Namaza duruldu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam namaz kılarken geçide doğru (hazan) göz atığyordu. Namazı kılıp selam verince:

"Müjde, atlınız geldi!" buyurdu. Biz de geçidin ağaçları arasına baktık. Gerçekten o idi. Geldi, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında durdu, (Selam verdi ve:)

"Ben dedi, gittim bu geçidin en yüksek yerine, Resûlullah'ın emrettiği şekilde vardım. sabah olunca iki geçit daha tırmandım. Baktım kimseyi görmedim!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ona:

"Gece (attan) indin mi?" diye sordu.

"Namaz veya kaza-yı hacet dışında inmedim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"(Bu amelinle cenneti kendine) vacib kıldın. Bundan böyle ameli terketmenin sana bir günahı yok. (Bu amelin cennete girmen için kafidir)" buyurdular." Ebu Davud, Cihad 17, (2501).

4260 Gazveler HUNEYN GAZVESİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Huneyn gününde, Hevazin, Gatafan ve diğerleri çocukları ve develeriyle birlikte (savaş yerine) geldiler. O gün Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ordusunda da 10 bin kişi vardı. Mekkeli Tuleka da Resûlullah'ın safında idi. (Savaş başlar başlamaz) hepsi geri kaçtı. Aleyhissalatu vesselam yalnız kaldı. O gün iki defa nida etti. İkisi arasına bir başka söz karıştırmadı. Şöyle ki:

Sağ tarafına yönelip: "Ey Ensar cemaati!" diye bağırdı. O taraftakiler:

"buyurun ey Allah'ın Resûlü! Biz seninle beraberiz! Müjde!" dediler. Aleyhissalatu vesselam sonra da soluna döndü:

"Ey Ensar cemaati!" diye bağırdı. O taraftakiler de:

"Buyur ey Allah'ın Resûlü! Müjde, biz seninleyiz!" dediler. Aleyhissalatu vesselam beyaz bir katırın üstünde idi. Katırdan

indi ve: "Ben Allah'ın kulu ve elçisiyim!" dedi. (Müslümanlar toparlanıp mukabil hücuma geçince) müşrikler hezimete uğradı. Aleyhissalatu vesselam çok ganimet elde etti. Onu Muhacirler ve Tuleka arasında taksim etti. Ondan Ensar'a hiç bir şey vermedi. Bunun üzerine Ensariler radıyallahu anhüm (serzenişte bulunup): "Sıkıntı olunca biz çağırılıyoruz. Ama ganimeti bizden başkasına veriyor!" dediler. Bu sözleri Aleyhissalatu vesselam'ın kulağına ulaşmıştı, hemen Ensarı topladı.

"Ey Ensar cemaati! Herkes dünyalıkla dönerken, siz Muhammed aleyhissalatu vesselam'la dönmekten, evinizde onunla beraber olmaktan razı ve memnun değil misiniz?" dedi. Ensar:

"Elbette ey Allah'ın Resulü, razıyız, memnunuz!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "İnsanlar bir vadiye yürüseler, Ensar da bir geçide yürüse, ben Ensar'ın geçidinde giderim" buyurdular." Buhari, Meğazi 56, Humus 19, Menakıb 14, Menakıbu'l-Ensar 1, Feraiz 34; Müslim, Zekat 135, (1059); Tirmizi, Menakıb, (3897).

4261 Gazveler HUNEYN GAZVESİ "Ebu İshak rahimehullah anlatıyor: "Bir adam Bera İbnu Azib radıyallahu anhüma'ya geldi ve:

"Ey Ebu İmare! Huneyn gününde hepiniz geri mi kaçtınız?" diye sordu. Bera: "Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kaçmadığına şehadet ederim! Ancak, askerlerden yükü hafif olan (aceleciler) ile zırh taşımayanlar Hevazin'in bir kanadına yürüdüler. Halbuki buradakiler okçu kimselerdi: Onları çekirge sürüsü gibi hep birden ok yağmuruna tuttular. Bunun üzerine dağalmak zorunda kaldılar. Böylece düşman, Resûlullah'a yöneldi. Aliyhissalatu vesselam'ın katırını Ebu Süfyan İbnu'l- Haris İbni Abdilmuttalib radıyallahu anh yediyorkdu. Aleyhissalatu vesselam katırından indi, dua etti, (Allah'tan) yardım taleb etti. Şöyle diyordu:

"Ben Peygamberim yalan değil!

Ben Abdulmuttalibin Oğluyum!

Allahım yardımını indir."

Sonra askerleri düzene koydu. Bera devamla der ki: "Vallahi, biz savaş kızıştı mı Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sığınırdık. Bizim cesurumuz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la aynı hizada durabilendi." Buhari, Meğazi, 54, Cihad 52, 61, 97, 167; Müslim, Cihad 79, (1776); Tirmizi, Cihad 15, (1688).

4262 Gazveler HUNEYN GAZVESİ "Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir seferde iken yanına bir düşman gözcüsü uğradı. Ashabla konuşmaya oturdu. Sonra birden sıvıştı.Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Onu yakalayın ve öldürün!" emir buyurdu. Ben (yakalayıp) öldürdüm. Resûlullah aleyhissalatu vesselam seleb'ini bana verdi." Buhari, Cihad 173; Müslim, Cihad, 45, (1754); Ebu Davud, Cihad 110, (2654).

4263 Gazveler HUNEYN GAZVESİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "(Annem) Ümmü Süleym, Huneyn savaşı sırasında bir hançer temin etmişti, yanından ayırmıyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam (hançeri görünce) sordu:

"Ey Ümmü Süleym, şu da ne?"

"Bunu, müşriklerden biri bana yaklaşacak olursa karnına saplamak için temin ettim!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu söz üzerine gülmeye başladı. Ümmü Süleym:

"Ey Allah'ın Resûlü, sizinle olup da şu Tuleka'dan hezimete uğrayan bizim dışımızdakileri öldür!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Ey Ümmü Süleym, şurası muhakkak ki Allah bize kafi geldi ve iyi yaptı" buyurdu." Müslim, Cihad 134, (1809); Ebu Davud, Cihad 147, (2718).

4264 Gazveler EVTAS GAZVESİ "Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Huneyn Gazvesi'nden fariğ olunca, Ebu Amir radıyallahu anh'ı bir askeri birliğin başında Evtas'a gönderdi. Ebu Amir, orada Dureyd İbnu's-Sımme ile karşılaştı. Dureyd öldürüldü. Allah da adamlarını hezimete uğrattı. (O sırada) ben Ebu Amir ile beraberdim. Dizine bir ok atıldı. Yanına gelip:

"bu oku sana kim attı?" diye sordum. Bana bir şahsı işaret ederek (ok atanı) gösterdi. Ona yönelip, yanına vardım. Beni görünce kaçtı. Ben de peşine düştüm.

"Utanmıyor musun, durmuyor musun?" diye peşinden bağırmaya başladım. Birden durdu. Karşılıklı olarak bir-iki kılıç salladık. Derken ben onu öldürdüm. Sonra gelip Ebu Amir'e:

"Allah seninkinin canını aldı!" dedim.

"Hele şu oku bir çek!" dedi. Ben oku çektim. (Okun yerinden) su çıktı.

"Ey kardeşimin oğlu, dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a benden selam söyle, benim için Allah'tan mağfiret dileyiversin."

Ebu Amir, birliğin komutanlığını bana devretti. Bir müddet durup sonra vefat etti. Dönünce, durumdan Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a bilgi verdim. Bir miktar su getirtti, abdest alıp ellerini kaldırdı. Koltuk altlarının beyazlığını gördüm. Sonra şöyle dua etti.

"Allahım, Ubeyd Ebu Amir'e mağfiret buyur. Allahım, Kıyamet günü onu, onun derecesini kullarının -veya insanların- birçoğunun derecesinden üstün tut!"

"(Ey Allah'ın Resûlü) benim için de istiğfar ediver!" dedim.

"Allahım, Abdullah İbnu Kays'ın günahını mağfiret et! Onu, Kıyamet günü iyi bir yere koy!" dedi. Ebu Bürde der ki:

"O iki duadan biri Ebu Amir içindi, diğeri de Ebu Musa içindi." Buhari, Megazi 55, Cihad 69, Da'avat 49; Müslim, Fedailü's-Sahabe 165, (2498).

4265 Gazveler TAİF GAZVESİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Taif'i kuşatınca hiç bir netice elde edemedi. Bunun üzerine:

"İnşaallah yarın yolcuyuz (muhasarayı kaldıracağız)" dedi. Bu Ashabın pek ağrına gitti:

"Yani, Taif'i fethetmeden gidecek miyiz" -bir rivayette "denecek miyiz"- dediler. Aleyhissalatu vesselam da:

"Sabahleyin saldırın!" buyurdular. Sabahleyin saldırdılar ve birçokları yaralar aldı. Resulullah tekrar:

"Yarın İnşaalllah gideceğiz!" buyurdular. Bu sefer akserler memnun kaldılar. Aleyhissalatu vesselam (onların haline) güldü." Buhari, Meğazi 56, Edeb 68, Tevhid 31; Müslim, Cihad 82, (1778).

4266 Gazveler TAİF GAZVESİ "Osman İbnu Ebi'l-As radıyallahu anh anlatıyor: "Sakif hey'eti geldiği zaman, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına indiler. Aleyhissalatu vesselam onları mescidde ağırladı, ta ki kalplerini daha bir rikkate getirip müessir olsun.

Onlar (müslüman olup bey'at yapmak için) öşür alınmamasını, cihada çağrılmamalarını ve namazın kendilerine farz kılınmamasını şart koştular. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Sizden öşür alınmasın, cihada da çağırılmayın. Ama rükusuz (namazsız) bir dinde hayır yoktur" buyurdu." Ebu Davud, Harac 26, (3026).

4267 Gazveler TAİF GAZVESİ "Vehb İbnu Mürebbih anlatıyor: "Bey'at yaptıkları zaman Sakif'in durumu ne idi?" diye sordum.

"Sadaka (zekat = vergi) vermemeyi, cihad etmemeyi şart koştular" dedi ve Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "(Onlar gerçek manada müslüman olunca, kendiliklerinden) zekat da verecekler, cihada da katılacaklar!" dediğini işittiğini söyledi." Ebu Davud, Harac 26, (3025).

4268 Gazveler HALİD İB.VELİD R.A. BENİ CEZİME'YE GÖNDERİLMESİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Halid radıyallahu anh'ı Beni Cezime'ye gönderdi. (Yurdlarına varınca Halid) onları önce İslam'a davet etti. Onlar "müslüman olduk!" demeyi güzel söyleyemediler, "Sabii olduk, Sabii olduk!" dediler. Halid de onları öldürmeye, esir etmeye başladı. bizden her bir askere esirini verdi. sonra bir gün geçince, herkese esirini öldürmeyi emretti. Ben:

"Vallahi ben esirimi öldürmem! Arkadaşlarımdan da kimse esirini öldürmez!2 dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelince, durumu haber verdik. Ellerini kaldırıp:

"Allah'ım, Halid'in yaptığından beriyim!" dedi ve bunu iki sefer tekrar etti."

ABDULLAH İBNU HUZAFE ES-SEHMİ VE ALKAME İBNU MÜCEZZİZ EL-MÜDLİCİ SERİYYESİ (Buna Serriyyetü'l Ensari de denmiştir.)" Buhari, Megazi 58, Ahkam 35; Nesai, Adabu'l-Kudat 16, (8, 237).

4269 Gazveler HALİD İB.VELİD R.A. BENİ CEZİME'YE GÖNDERİLMESİ "Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir seriyye gönderdi ve birliğin başına Ensar'dan bir zat koydu ve askerlere komutanlarına itaat etmelerini emretti. (Sefer esnasında komutan, bir meseleden) öfkelenip:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana itaat etmenizi emretmedi mi?" dedi. Hepsi de: "Evet emretti!" dediler.

"Öyleyse, dedi, derhal bana odun toplayın!" Hemen otun toplanmıştı. Bu sefer:

"Ateş atın!" emretti. Ashab (odun yığınına) ateş attı. Komutan:

"İçine girin!" emretti. Girmek üzere ilerlediler. Ancak birbirlerinden tutup:

"Biz, ateşten kaçarak Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldik (şimdi ateşe girmemiz olur mu?)" diyerek girmediler. Öyle durdular. Ateş söndü. Komutanın da öfkesi geçti, Bu vak'a Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a intikal edince:

"Eğer girselerdi, Kıyamet gününe kadar bir daha ondan çıkamazlardı! Allah'a isyanda (kula) itaat yok! Taat ma'ruftadır!" buyurdular." Buhari, Megazi, 59, Ahkam, 4, Haberu'l-Vahid 1; Müslim, İmaret 40, (1840); Ebu Davud, Cihad 96, (2625); Nesai, bey'at 34, (7, 159).

4270 Gazveler HZ. EBU MUSA VE MUAZ'IN YEMENE GÖNDERİLMESİ "Ebu Musa Radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Beni ve Muaz radıyallahu anhüma'yı Yemen'e gönderdi ve şu tenbihte bulundu: "İnsanları dine (tatlılıkla) davet edin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Uyumlu olun geçimsiz olmayın."

Biz Yemen'e vardık. Her ikimizin ayrı birer çadırı vardı, çadırlarımızı müstakillen kullanıyorduk. Birbirimize ziyaretlerimiz olur, (birleşirdik. bir seferinde) Mu'az, Ebu Musa radıyallahu anhüma'ya geldi. Ebu Musa, çadırının önünde oturuyordu. Yanında (zincire vurulmuş), öldürmek istediği bir yahudi duruyordu.

"Ey Ebu Musa, nedir bu manzara (ne oluyor?) " dedim.

"Bu bir yahudidir, müslüman olmuştu, tekrar yahudiliğe döndü" dedi.

"Sen onu öldürmeyince oturmayacağım!" dedim. Kalkıp öldürdü. Sonra oturup konuşmaya başladılar. Muaz radıyallahu anh:

"Ey Ebu Musa, Kar'an'ı nasıl okuyorsun?" diye sordu.

"Yatağımın üzerinde, namazımda, bineğimde zaman zaman (fırsat buldukça) parça parça okuyorum!" dedi. Sonra Ebu Musa, Muaz'a:

"Ya sen nasıl okuyorsun?" diye sordu.

"Bunu sana bildireceğim: Ben uyurum, sonra kalkar Kur'an'dan okurum. Böylece uyanıkken ümid ettiğim sevabı uykumda da kazanacağımı ümid ederim" diye cevap verdi." Buhari, Megazi, 60, İcare 8, İstitabe 2, Ahkam 7, 12; Müslim, Cihad 7, (1733), Eşribe 71; Ebu Davud, Hudud 1, (4354, 4355, 4356, 4357); Nesai, Taharet 4, (1, 10).

4271 Gazveler ALİ İ.E.TALİB-HALİD İB.VELİD'İN YEMEN'E GÖND. "Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Ali radıyallahu anh'ı humusu (ganimetin beşte birini) almak üzere Halid'e gönderdi. Halid radıyallahu anh, humusu ona verdi. ali, ondan (kendine) bir cariye seçti. Ali, geceleyin gusül yapmış olarak sabahha erdi. Ali'ye kızmıştım. Halid radıyallahu anh'a:

"Şunu görmüyor musun?" diye söylendim. Sonra da Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelince durumu anlattım.

"Ey Büreyde! buyurdular, sen Ali'ye kızıyor musun?"

"Evet!" dedim.

"Kızma! buyurdular, zira onun humustaki hissesi aldığından fazladır." (Ondan sonra Ali en çok sevdiğim insan oldu.)" Buhari, Megazi, 61.

4272 Gazveler ZÜ'L-HALASA GAZVESİ "Cerir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bana: "Beni, Zü'l-Halasa'dan kurtarmaz mısın?" buyurdu. Bu, Has'am'da bir bina idi. el-Kabetu'l Yemaniyye denmekte idi. Ahmes kabilesinden yüzelli atlı ile oraya vardım. Ahmesliler at besleyen insanlardı. Ben ise at üzerinde duramıyordum. (Durumu Resulullah'a söyledim.) Aleyhissalatu vesselam göğsüme vurdu; öyle ki, parmaklarının izini göğsümün üzerinde gördüm. Sonra:

"Allah'ım, Cerir'i (atının üstünde) sabit kıl, onu hidayete ermiş ve hidayet edici kıl!" buyurdu. Ben gittim, onu kırdım ve yaktım." Buhari, Megazi 62, Cihad 154, 162, Menakıbu'l-Ensar 21, Edeb 68, Da'avad, 19; Müslim, Fadailu's-Sahabe 137; Ebu Davud, Cihad 172, (2772).

4273 Gazveler ZATÜ'S-SELASİL GAZVESİ "Ebu Osman en-Nehdi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Amr İbnu'l-As radıyallahu anh'ı Zatu's-Selasil ordusunun başında göndermişti.

Amr İbnu'l-As der ki: "(Ya Resulullah) sana en sevgili insan kimdir?" dedim. "Aişe'dir!" buyurdular. Ben tekrar sordum:

"Erkeklerden kim?"

"Onun babasıdır!" buyurdular. Ben bir kere daha sorayım dedim:

"Sonra kim?"

"Ömer" buyurdular ve bazı erkek saydılar. Beni en sona atacak korkusuyla sükut edip başka sormadım." Buhari, Megazi 63, Fedailu'l-Ashab 5; Müslim, Fedailu'l-Ashab 8, (2384).

4274 Gazveler TEBÜK GAZVESİ "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Ashabım, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a usre (darlık) ordusu, yani Tebük Gazvesi sırasında yüklerini koyacakları deve hakkında sormam için beni gönderdiler.

Yanına vardığımda meğer öfkeliymiş de ben hissedememişim.

"Ey Allah'ın Resulü, dedim, arkadaşlarım size, beni gönderdiler, kendilerine yük devesi vermenizi istiyorlar."

"Vallahi ben onlara hiçbir yük devesi veremem!" buyurdular. Ayrıldım, ama üzgündüm, hem yük devesi verilmeyişine, hem de bana kızmış olabileceği korkusuyla üzgündüm. Arkadaşlarımın yanına varıp Aliyhissalatu vesselam'ın söylediğini kendilerine haber verdim.

Sonra Resulullah bana birini (Bilal'i) göndererek beni çağırdı ve:

"Şu çifti, şu çifti, şu çifti al! Bunları arkadaşlarına götür. Ve de ki:

"Allah -veya Resûlullah- sizi bunlarla taşıyacak, bunlara binin" dedi. Ben onları arkadaşlarıma götürdüm ve:

"Resûlullah sizleri bunlarla taşıyacak. Lakin, vallahi sizden biri, sizin için ilk istediğim zaman, Resûlullah'ın söylediğini ve vermen dediğini duyan birine gitmedikçe yakanızı bırakmam" dedim. Arkadaşlarım:

"Vallahi sen yanımızda (müttehem değilsin), doğru söylediğine inanıyoruz. Ama sen yine de dilediğini yap!" dediler. Ebu Musa, onlardan bir grupla gitti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın önce söylemiş olduğu sözü işitenlere vardılar. Bunlar Ebu Musa'nın kendilerine söylediği şeyleri aynen söylediler." Buhari, Megazi 78, 74, Humus 15, Zebaih 26, Eyman 1, 4, 18, Kefaret 9, 10, Tevhid 56; Müslim, Eyman 8, (1649).

4275 Gazveler TEBÜK GAZVESİ "Vasile İbnu'l-Eska' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Tebuk Gazvesine katılmak için çağrıda bulundu. Ben hemen ehlime gittim. Gazveye gitmeye yöneldim. Resulullah'ın ashabının ilk kısmı yola çıkmıştı bile. Medine'de seslenmeye başladım:

"(Ganimetten gelecek) hissesi taşıyana olacak bir kimseyi (devesiyle) taşıyacak bir kimse yok mu?" diyordum. Ensar'dan yaşlı bir zat:

"Kendisini münavebe ili bindirmem ve yiyeceğini de vermem karşılığında (savaştan elde edeceği) hissesi bize olmak kaydıyla götürürüm!" dedi. Ben:

"Anlaştık!" dedim. Ensari:

"Öyleyse Allah'ın bereketi üzere yürü!" dedi. Böylece en hayırlı bir arkadaşla yola çıktım. Allah ganimet de nasib etti, hisseme bir miktar deve isabet etti. Bunları sürüp, (beni devesine alan Ensariye) getirdim. Adam çıkıp devesinin havıdındaki çullardan biri üzerine oturdu, ve:

"Bu develeri sen geri sür!" dedi. Sonra tekrar:

"Sen bu develeri ileri sür. (bana getirme)!" dedi ve ilave etti: "Ben senin bu develerini değerli görüyorum" dedi. Vasile de:

"Bu başlangıçta anlaştığımız şarta göre senin ganimetin!" dedim. Ama Ensari:

"Ey kardeşimin oğlu, ganimetini al. Ben senin bu maddi payını istememiştim (sevaba, manevi kazanca iştirak etmeyi düşünmüştüm)" dedi." Ebu Davud, Cihad 123, (2676).

4276 kıskançlık KISKANÇLIK "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah kıskançtır, mü'min de kıskançtır. Allah'ın kıskanması, mü'minin Allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır." Buhari, Nikah 107, Müslim, Tevbe 36, (2761); Tirmizi, Rada' 14, (1168).

4277 kıskançlık KISKANÇLIK "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, şöyle diyordu: "Allah'dan daha kıskanç kimse yoktur. Bu sebeptendir ki fevahişin açığını da kapalısını da haram kıldı. Medihten Allah kadar hoşlanan bir kimse de yoktur. Bu sebeptendir ki nefsini medhetmiştir." Buhari, Nikah 107, Tefsir, en'am 7, Tefsir, A'raf 1, Tevhid 15; Müslim, Tevbe 33, (2760); Tirmizi, Daavat 97, (3520).

4278 kıskançlık KISKANÇLIK "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Sa'd İbnu Ubade radıyallahu anh dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü, ben zevcemle birlikte bir adam yakalasam, dört şahid getirinceye kadar ona mühlet mi tanıyacağım?"

"Evet!" buyurdu Aleyhissalatu vesselam. Sa'd:

"Asla dedi, seni hakla gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, şahid aramazdan önce kılıncımı indiririm."

Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Şu efendinizin söylediğine bakın! Evet (biliyoruz ki) o kıskanç bir adamdır. Ama ben ondan da kıskancım, Allah da benden kıskanç." Müslim, Li'an 16, (1498); Muvatta, Akdiye 17, (2, 737); Ebu Davud, Diyat 12, (4532).

4279 kıskançlık KISKANÇLIK "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gece yanımdan çıkıp gitmişti. (Benim nöbetimde) hanımlarından birinin yanına gitmiş olabilir diye içime kıskançlık düştü. Geri gelince halimi anladı ve:

"Kıskandın mı yoksa?" dedi. Ben de:

"Evet! Benim gibi biri senin gibi birini kıskanmaz da ne yapar?" dedim. Aleyhissalatu vesselam:

"Sana yine şeytanın gelmiş olmalı" dedi. Ben:

"Benimle şeytan mı var?" dedim.

"Şeytanı olmayan kimse yoktur" dedi.

"Seninle de var mı?" dedim

"Evet, Ancak ona karşı Allah bana yardımcı oldu da müslüman oldu!" buyurdu." Müslim, Münafikün 70, (2815); Nesai, İşretü'n-Nisa 4, (7, 72).

4280 kıskançlık KISKANÇLIK "Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Safiyye radıyallahu anha gibi güzel yemek yapanı görmedim. (Bir defasında) Resûlullah aleyhissalatu vesselam benim odamda iken, Safiyye ona yemek yapıp (göndermişti). Çok şiddetli bir kıskançlık hissettim. Öyle ki beni bir titreme sardı. (Gidip) kabını kırdım, sonra da pişman oldum ve:

"Ey Allah'ın Resûlü dedim, yaptığım bu hareketin keffareti nedir?"

"Tabağa aynıyla tabak, yemeğe misliyle yemek!" buyurdular." Ebu Davud, Büyü 91, (3568); Nesai, İşretu'n-Nisa 4, (7, 71).

4281 öfke(gadab) GADAB (ÖFKE) "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):

"Siz aranızda kimi pehlivan addedersiniz?" diye sordu. Ashab radıyallahu anhüm:

"Erkeklerin yenmeye muvaffak olamadığı kimseyi!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Hayır, dedi, gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen kimsedir." Müslim, Birr 106, (2608); Ebu Davud, Edeb 3, (4779).

4282 öfke(gadab) GADAB (ÖFKE) "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kuvvetli kimse, (güneşte hasmını yenen) pehlivan değildir. Hakiki kuvvetli, öfkelendiği zaman nefsini yenen kimsedir." Buhari, Edeb 76, Müslim, Birr 107, (2760); Muvatta, Hüsnü'l-Halk 12, (2, 906).

4283 öfke(gadab) GADAB (ÖFKE) "Ebu Vail radıyallahu anh anlatıyor: "Urve İbnu Muhammed es-Sa'di'nin yanına girdik. Bir zat kendisine konuştu ve Urve'yi kızdırdı. Urve kalkıp abdest aldı ve:

"Babam, dedem Atiyye radıyallahu anh'tan anlattı ki, o, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini nakletmiştir:

"Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır, ateş ise su ile söndürülmektedir; öyleyse biriniz öfkelenince hemen kalkıp abdest alsın." Ebu Davud, Edeb 4, (4784).

4284 öfke(gadab) GADAB (ÖFKE) "Ebu Zerr el-Gıfari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bize buyurmuştu ki:

"Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne ala geçmezse yatsın." Ebu Davud, Edeb 4, (4782).

4285 öfke(gadab) GADAB (ÖFKE) "Hz. Mu'az İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor. "İki kişi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın huzurunda küfürleştiler. (Öyle ki) birinin yüzünde (diğerine karşı) öfkesi gözüküyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Ben bir kelime biliyorum, eğer onu söyleyecek olsa, kendinde zuhur eden öfke giderdi: Eûzu billahi mineşşeytanirracim" buyurdular." Tirmizi, Da'avat 53, (3448); Ebu Davud, Edebb 4, (4780).

4286 öfke(gadab) GADAB (ÖFKE) "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü! Bana kısa bir nasihatta bulun, uzun yapma! Ta ki nasihatini unutmayayım" demişti (ve birkaç kere tekrar etmişti). Aleyhissalatu vesselam (bir kelimeyle):

"Öfkelenme!" cevabını verdi!" Buhari, Edeb 76; Tirmizi, Birr 73 (2021); Muvatta, Hüsnü'l-Hulk 11, (2, 906).

4287 öfke(gadab) GADAB (ÖFKE) "Sehl İbnu Mu'az İbni Enes el-Cüheni, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Öfkesinin gereğini yerine getirebilecek güçte olduğu halde öfkesini tutan kimseyi, Allah Teala Hazretleri, Kıyamet günü, mahlukatın başları üstüne davet eder; ta ki, (onlardan önce) dilediği huriyi kendine seçsin." Tirmizi, Birr 74, (2022); Ebu Davud, Edeb 3, (4777).

4288 öfke(gadab) GADAB (ÖFKE) "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Uyeyne İbnu Hısn (Medine'ye) gelince, kardeşinin oğlu Hürr İbnu Kays'ın yanına indi. Hürr İbnu Kays ise Hz. Ömer'in yakınlarındandı. Onun meclisinde yaşlı veya genç bir kısım kurra ve fakihler müşavere heyeti olarak bulunurdu. Uyeyne İbnu Hısn:

"Ey kardeşimin oğlu! Emirü'l-mü'minin'in yanına girmem için izin taleb et!" dedi. O da izin istedi. Ancak yanına girince:

"Yeter artık! Ey İbnu'l-Hattab sen bize bol vermediğin gibi, aramızda adaletle de hükmetmiyorsun!" dedi. Hz. Ömer radıyallahu anh pek öfkelendi. Neredeyse dövmek için üzerine yürüyecekti ki, Hürr radıyallahu anh atılıp:

"Ey emire'l-mü'minin! Allah Teala Hazretleri, Resûlüne: "Affı eses tut, ma'rufu emret ve cahillerden de yüz çevir!" (A'raf 199) emretmiştir. Bu adam da cahillerden biridir" dedi. Vallahi, Hürr ayeti okuyunca, Hz. Ömer olduğu yerde kalıp hiçbir şey yapmadı. Hz. Ömer Kitabullah'ın yanında hemen durur, onu koyup geçmezdi (radıyallahu anh)." Buhari, İ'tisam 2, Tefsir, A'raf 5.

4289 Gasb GASB "Ebu Seleme İbnu Abdirrahman Hz. Aişe radıyallahu anha'dan anlattığına göre Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu: "Kim (gasben başkasının) arazisine bir karış haksız tecavüz ederse yedi kat yerin dibine kadar boynuna dolandırılarak (cezalandırılır)." Buhari, Bed'ü'l-Halk 2, Mezalim 13; Müslim, Müsakat 142, (1612)

4290 Gasb GASB "Buhari'nin İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan kaydettiği diğer bir rivayette şöyle buyrulmuştur: "Kim, araziden haksız olarak bir karışlık yer alırsa, Kıyamet günü, onunla yedi kat yere batırılır." Buhari, Mezalim 13, Bed'ü'l-Halk 2.

4291 Gıybet GIYBET EDENE NASIL MUKABELE EDİLMELİ? "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?"

"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. Bunun üzerine:

"Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!" açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam:

"Ya benim söylediğim anda varsa, (Bu da mı gıybettir?)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir." Ebu Davud, Edeb 40, (4874); Tirmizi, Birr 23, (1935); Müslim, Birr 70, (2589).

4292 Gıybet GIYBET EDENE NASIL MUKABELE EDİLMELİ? "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, sana Safiyye'deki şu şu hal yeter!" demiştim. (Bundan memnun kalmadı ve:)

"Öyle bir kelime sarfettin ki, eğer o denize karıştırılsaydı (denizin suyuna galebe çalıp) ifsad edecekti" buyurdu. Hz. Aişe ilaveten der ki: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir insanın (tahkir maksadıyla) taklidini yapmıştım. Bana hemen şunu söyledi:

"Ben bir başkasını (kusuru sebebiyle söz veya fiille) taklid etmem. Hatta (buna mukabil) bana, şu şu kadar (pek çok dünyalık) verilse bile!" Ebu Davud, Edeb 40, (4875); Tirmizi, Sıfatu'l-Kıyame 52, (2503, 2504).

4293 Gıybet GIYBET EDENE NASIL MUKABELE EDİLMELİ? "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Mirac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini (ve göğüslerini) tırmalıyorlardı.

"Ey Cebrail! Bunlar da kim?" diye sordum.

"Bunlar, dedi, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını (şereflerini) payimal edenlerdir." Ebu Davud, Edeb 40, (4878, 4879).

4294 Gıybet GIYBET EDENE NASIL MUKABELE EDİLMELİ? "Müstevrid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim bir müslüman(ı gıybet ve şerefini payimal etmek) sebebiyle tek lokma dahi yese, Allah ona mutlaka onun mislini cehennemden tattıracaktır. Kime de müslüman bir kimse(ye yaptığı iftira, gıybet gibi bir) sebeple (mükafaat olarak) bir elbise giydirilirse, Allah Teala Hazretleri mutlaka, onun bir mislini cehennemden ona giydirecektir. Kim de (malı, makamı olan büyüklerden) bir adam sebebiyle bir makam elde eder (orada salah ve takva sahibi bilinerek para ve makama konmak için riyakarlıklara girer)se Allah Teala Hazretleri Kıyamet günü onu mürailer makamına oturtarak (rezil eder ve mürailere münasib azabla azablandırır.)" Ebu Davud, Edeb 40, (4881).

4295 Gıybet GIYBET EDENE NASIL MUKABELE EDİLMELİ? "Sa'id İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ribanın en kötüsü, haksız yere müslümanın ırzını (manevi şahsiyetini) rencide etmektir." Ebu Davud, Edeb 40, (4876).

4296 Gıybet GIYBET EDENE NASIL MUKABELE EDİLMELİ? "Muaz İbnu Esed el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim bir mü'mini bir münafığa (gıybetçiye) karşı himaye ederse, Allah da onun için, Kıyamet günü, etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de müslümana kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa, Allah onu, Kıyamet günü, cehennem köprülerinden birinin üstünde, söylediğinin (günahından paklanıp) çıkıncaya kadar hapseder." Ebu Davud, Edeb 40, (4876).

4297 Gıybet GIYBET EDENE NASIL MUKABELE EDİLMELİ? "Hz. Cabir ve Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anhüma anlatıyor:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ne fasık ne de mücahir (günahı açıktan işleyen) kimse için söylenen gıybet sayılmaz. Mücahir olan hariç, bütün ümmetim affa mazhar olmuştur." Rezin ilavesidir. Buhari'de ikinci kısım mevcuttur. Edeb, 60; Müslim, zühd 52, (2990).

4298 Gıybet GIYBET EDENE NASIL MUKABELE EDİLMELİ? "Hz. Huzeyfe raadıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kattat (söz taşıyan) cennete girmeyecektir."

Müslim'in rivayetinde "nemmam cennete girmeyecektir" şeklinde gelmiştir." Buhari, Edeb 50, Müslim, İman 169, (105); Ebu Davud, Edeb 38, (4771); Tirmizi, Birr 79, (2027).

4299 Gıybet GIYBET EDENE NASIL MUKABELE EDİLMELİ? "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bana kimse, ashabımın birinden (canımı sıkacak bir) şey getirmesin. Zira ben, sizin karşınıza, içimde hiç bir şey olmadığı halde çıkmak istiyorum." Tirmizi, Menakıb (3893); Ebu Davud, Edeb 33, (4860).

4300 musiki ve eğlence MUSİKİ VE EĞLENCE "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, benim yanımda iki cariye, Buas (savaşı ile ilgili hamasi) türküler söylerken çıkageldi. Gidip yatağın üzerine (yan üstü uzandı ve yüzünü de (aksi istikamete) çevirdi. Derken (babam) Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh girdi. Derhal beni azarladı ve: "Resûlullah'ın hane-i saadetlerinde şeytan çalgısı ha!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ona yönelip.

"Bırak onları (söylesinler!)" buyurdu. (Onlar sohbete dalıp, bizden) dikkatlerini çekince, ben cariyelere göz işareti yaptım, kalkıp gittiler."

Hz. Aişe devamla der ki: "Bir bayram günüydü. Siyahiler, mescidde kılınç-kalkan oyunu oynuyorlardı. Ben mi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan taleb etmiştim (bilemiyorum), yoksa o (kendiliğinden) mi "Seyretmek ester misin?" buyurdular. Ben:

"Tabii!" dedim. Kalktı, beni geri tarafına aldı, yanağım yanağının üstünde olduğu halde durduk.

"Ey Erfideoğulları göreyim sizi (oynayın)!" diyordu. Ben usanınca(ya kadar böyle devam ettik. Usandığımı farkedince):

"Yeter mi?" buyurdular. Ben:

"Evet!" dedim.

"Öyleyse git!" dediler." Buhari, Iydeyn 2, 3, 25, Cihad 81, Menakıb 15, Menakıbu'l-Ensar 46, Nikah 82, 114; Müslim, Iydeyn 19, (892); Nesai, Iydeyn 35 - 36, (3, 195-197).

4301 musiki ve eğlence MUSİKİ VE EĞLENCE "Amir İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Bir düğün sırasında Karaza İbnu Ka'b ve Ebu Mes'ûd el-Ensari'nin yanına girdim, bir kısım cariyeler şarkı söylüyorlardı. Dayanamayıp:

"Sizler, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Bedir Ashabından olun da yanınızda şu iş yapılsın olacak şey değil!" dedim. Bunun üzerine onlar:

"Otur, dilersen bizimle dinle, dilersen git, Bize düğünde eğlenme ruhsatı verildi!" dediler." Nesai, Nikah 80, (6, 135).

4302 musiki ve eğlence MUSİKİ VE EĞLENCE "Muhammed İbnu'l-Münkedir rahimehullah anlatıyor: "Bana ulaştığına göre, Allah Teala Hazretleri Kıyamet günü şöyle seslenecektir:

"Kulaklarını eğlence ve şeytan çalgısından uzak tutanlar neredeler? Onları misk bahçelerine dahil edin!"

Sonra Melaike aleyhissalatu vesselam'a seslenecek:

"Onlara benim takdirlerimi duyurun ve haber verin ki, kendilerine artık ne korku var, ne de üzüntü!" Rezin ilavesidir.

4303 vefasızlık(gadr) GADR (VEFASIZLIK) "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kıyamet günü, Allah, öncekileri ve sonrakileri birleştirip topladığı zaman her vefasız için, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve: "Bu falan (oğlu falanın) vefasızlığıdır" denilir." Buhari, Edeb, 99, Cizye 22, Hiyel 9, Fiten 21; Müslim, Cihad 10, (1735); Ebu Davud; Cihad 162, (2756); Tirmizi, Siyer 28, (1581).

4304 vefasızlık(gadr) GADR (VEFASIZLIK) "Müslim'in el-Hudri'den nakline göre, Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle demiştir:

"Her zalimin arkasında bir bayrağı vardır, zulmü ölçüsünde bu bayrak yükseltilir. Haberiniz olsun, amme hizmetlerini üzerine alandan daha büyük vefasız yoktur." Müslim, Cihad 15, (1738).

4305 Bazı Peygamberlerin Faziletleri HZ. İBRAHİM ALEYHİSSELÂM VE OĞLU "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir adam gelip:

"Ey Hayru'l-Beriyye (yaratılmışların en hayırlısı)" diye hitabetmişti. Aleyhissalatu vesselam hemen müdahale etti:

"Bu söylediğin İbrahim aleyhisselam(ın vasfı)dır." Müslim, Fedail 150, (2369); Tirmizi, Tefsir, Lem Yekun suresi, (2349); Ebu Davud, Sünnet 14, (4672).

4306 Bazı Peygamberlerin Faziletleri BAZI PEYGAMBERLERİN FAZİLETLERİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kerim İbnu Kerim İbni Kerim İbni Kerim: Yusuf İbnu Yakup İbni İshak İbni İbrahim'dir." Buhari, Enbiya 19, Tefsir, Yusuf 1.

4307 Bazı Peygamberlerin Faziletleri HZ. MUSA ALEYHİSSELÂM "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Müslümanlardan biri ile yahudilerden biri aralarında münakaşa edip küfürleştiler. Müslüman öbürüne:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı alemler üzerine seçkin kılan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun!" diye yemin etti. Yahudi de: "Musa aleyhisselam'ı alemler üzerine seçkin kılan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun!" diye yemin etti. Derken, o böyle der demez, müslüman elini kaldırıp yahudi'ye bir tokat vurdu. Yahudi de doğruca Aleyhissalatu vesselam'a gidip hadiseyi haber verdi. Aleyhissalatu vesselam:

"Beni Hz. Musa'ya üstün kılmayın! Çünkü insanlar hep bayılacaklar. İlk kalkan ben olacağım. Ben ayılınca Hz. Musa'yı Arş'ın bir ucundan tutmuş göreceğim. Bilemiyorum. O, bayıp hemen ayılanlardan mıdır, yoksa Allah'ın istisna ettiklerinden midir?" buyurdu." Buhari, Husumat 1, Enbiya 34, 35, Rikak 43, Tevhid 31; Müslim, Fezail 160, (2373); Ebu Davud, sünnet 14, (4671); Tirmizi, Tefsir, Zümer, (3240).

4308 Bazı Peygamberlerin Faziletleri YUNUS ALEYHİSSELÂM "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bir kulun: "Benim, Yûnus İbnu Metta'dan hayırlı olduğumu" söylemesi uygun olmaz. Onun nesebi de babasınadır."

Bazı alimler demiştir ki: "Rivayette geçen "Onun nesebi babasınadır" cümlesi, Ebu Hüreyre'nin kelamıdır, bir derctir. Zira bu hadisteki Yunus İbnu Metta babasına değil, annesine nisbettir. Biylece ravi "Onun nesebi..." sözüyle, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Hz. Yunus'u annesine değil, babasına nisbet ettiğini beyan etmiştir." Buhari, Enbiya 35, Tefsir, Nisa 26, Tefsir, En'am 4, Tefsir, Saffat 1; Müslim, Fezail 166, (2376); Ebu Davud, Sünnet 14, (4669, 4670).

4309 Bazı Peygamberlerin Faziletleri HZ. DAVUD ALEYHİSSELÂM "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Davud aleyhissalam'a okumak (Kur'an) kolaylaştırılmıştı. Böylece, hayvanının eğerlenmesini emreder, eğerlenmezden önce (baştan sona Kur'an-ı) okurdu. O, kendi el emeğiyle kazandığından başka bir şey de yemezdi." Buhari, Enbiya 37; Büyü' 15, Tefsir, Beni İsrail 5.

4310 Bazı Peygamberlerin Faziletleri HZ. SÜLEYMAN ALEYHİSSELÂM "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İki kadın vardı. Bunların beraberlerinde iki de çocukları vardı. Bir kurt gelerek bu çocuklardan birini kapıp kaçırdı. Kadın, arkadaşına:

"Kurt senin çocuğunu kaçırdı!" dedi. Diğeri ise:

"Hayır, senin çocuğunu alıp gitti!" dedi.

Bunlar (ihtilafa düştüler) Hz. Davud aleyhisselam'a dava açtılar. Hz. Davud, büyük kadın lehine hükmetti. Küçük, hükme razı olmayınca, davayı Hz. Süleyman'a götürdüler. Hz. Süleyman aleyhisselam:

"Bir bıçak getirin, çocuğu ikiye böleyim, size birer parça vereyim!" diye hükmetti. Küçük kadın:

"Böyle yapma! Allah'ın rahmetine mazhar ol! Çocuk onundur!" dedi. Hz. Süleyman bu cevap üzerine çocuğun küçük kadına ait olduğuna hükmetti."

Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Hz. Süleyman Beytu'l-makdis'i bina ettiği zaman, Allah'tan kendisine üç imtiyaz vermesini istedi:

- İlahi hükme müsadif olacak (uygun düşecek) hüküm (verme kapasitesi) taleb etti; bu ona verildi.

- Kendisinden sonra kimseye verilmeyecek bir saltanat taleb etti; bu da ona verildi.

- Mescidin inşaatını bitirdikten sonra, bu mescide sırf namaz kılmak için gelenlerin, oradan çıkarken, annelerinden doğdukları gündeki gibi bütün günahları affedilmiş olarak çıkmalarını yalvardı; bu duası da kabul edildi." Buhari, Feraiz 30, Enbiya 40 (muallak olarak): Müslim, Akdiye 20, (1720); Nesai, Kudat 14, (8, 235). Nesai, Mesacid 6, (2, 34); İbnu Mace, İkametu's-Salat 196, (1408).

4311 Bazı Peygamberlerin Faziletleri EYYUB ALEYHİSSELÂM "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Eyyub aleyhisselam üryan (çıplak) vaziyette yıkanırken üzerine altından bir yığın çekirge düştü. Eyyub aleyhisselam hemen onu elbisesine avuç avuç koymaya başladı. Bunun üzerine Rabbi ona nida etti:

"Ey Eyyub, ben seni bu gördüğün (dünyalıktan) müstağni kılmadım mı?" Eyüp aleyhisselam:

"Evet! Ey Rabbim! Velakin senin bereketine karşı istiğna yok!" diye mukabele etti." Buhari, Gusl 20, Enbiya 20, Tevhid 35; Nesai, Gusl 7, (1, 200-201).

4312 Bazı Peygamberlerin Faziletleri HZ. İSA ALEYHİSSELÂM "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ademoğlundan doğduğu vakit, şeytanın dürtüp de ağlatmadığı kimse yoktur. Bundan sadece Meryem oğlu İsa hariçtir." Buhari, Enbiya 44, Bed'ü'l-Halk 11, Tefsir, Al-i İmran 2; Müslim, Fezail 147, (2366).

4313 Bazı Peygamberlerin Faziletleri HZ. İSA ALEYHİSSELÂM "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ben, dünyada da ahirette de Meryem'in oğluna insanların en yakınıyım. Benimle onun arasında başka bir peygamber yok. Peygamberler anneleri ayrı, babaları bir kardeştirler, dinleri de birdir." Buhari, Enbiya 44; Müslim, Fezail 145, (2365); Ebu Davud, Sünnet 14, (4675).

4314 Bazı Peygamberlerin Faziletleri HIZIR ALEYHİSSELÂM "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Hızır'ın Hızır diye isimlenmesi şuradan gelir. O, kupkuru beyazlamış ot destesinin üzerine oturmuştu. Deste, altında derhal yeşerdi." Buhari, Enbiya 27; Tirmizi, Tefsir, Kehf (3150).

4315 Bazı Peygamberlerin Faziletleri PEYGAMBERLER ARASINDA TAHYİR "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular:

"Peygamberlerden birini diğerine üstün kılmayın." Ebu Davud, Sünnet 14, (4668).

4316 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İnsanlar (Kıyamet günü) diriltilecekleri zaman yerden ilk çıkacak olan benim. Onlar (huzur-u ilahiye) geldiklerinde (onlar adına) hatipleri ben olacağım. (Allah'ın rahmetinden) ümidlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) onlara ben müjdeliyeceğim. O gün Livau'l-hamd (şükür sancağı) benim elimde olacak. Ademoğlunun Allah'a en kerim olanı da benim. Bunda fahr yok!" Tirmizi, Menakıb 2, (3614).

4317 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "Ubey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kıyamet günü geldi mi, ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok." Tirmizi, Menakıb 3, (3617).

4318 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bana beş şey verilmiştir ki, bunlar benden önceki peygamberlerden hiçbirine verilmemiştir.

- Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise kırmızılara (Acemlere) ve siyahlara (Araplara) da gönderildim.

- Bana ganimetler helal kılındı. Halbuki benden öncekilerden kimseye helal değildi.

- Yer bana tahar, pak ve mescid kılındı. Her kim namaz vaktine girerse, nerede olursa olsun namazını kılar.

- Ben, bir aylık mesafede olan duşmanımın içine düşen bir korku ile yardıma mazhar oldum.

- Bana şefaat (etme yetkisi) verildi."

Nesai bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir:

"Ben, cevami'u'l-kelim (veciz sözlerle de gönderildim)." Buhari, Teyemmüm 3, Salat 56, humus 8; Müslim, Mesacid 3, (521); Nesai, Gusl 26, (1, 210-211).

4319 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İnsanlara karşı üç şeyle faziletli (üstün) kılındık:

- Saflarımız meleklerin safları düzeninde kılındı.

- Arzın tamamı bize mescid kılındı.

- Toprak bize, su bulamadığımız zaman, tahûr (temiz ve temizleyici) kılındı." Müslim, Mesacid 4, (522).

4320 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Her peygambere mutlaka insanların inanmakta olageldikleri şeyler cinsinden bir mucize verilmiştir. ama bana verilen (mucize) ise vahiydir ve bunu bana Allah vahyetmiştir. Bu sebeple Kıyamet günü, diğer peygamberlere nazaran etbaı en çok olan peygamberin ben olacağımı ümid ediyorum." Buhari, Fezailu'l-Kur'an 1, İ'tisam 1; Müslim, İman 239, (152).

4321 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ademoğlu nesillerinin en temizinden süzüle süzüle gelerek içinde bulunduğum nesilde ortaya çıktım." Buhari, Menakıb 23.

4322 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "Yine Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Benimle benden önceki diğer peygamberlerin misali, şu adamın misali gibidir: Adam mükemmel ve güzel bir ev yapmıştır, sadece köşelerinin birinde bir kerpiç yeri boş kalmıştır. Halk evi hayran hayran dolaşmaya başlar ve (o eksikliği görüp): "Bu eksik kerpiç konulmayacak mı?" der. İşte ben bu kerpiçim, ben peygamberlerin sonuncusuyum." Buhari, Menakıb 18; Müslim, Fedail 21, (2286).

4323 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ben kıyamet günü cennetin kapısına gelip açılmasını isterim. Hazin (kapıcı melek): "Sen kimsin?" diye seslenir. Ben:

"Muhammed'im!" derim. Bunun üzerine:

"Sana açıyorum. Senden önce kimseye açmamakla emrolundum!" diyecek!" Müslim, İman 333, (197).

4324 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) yatsı namazını kıldı. Sonra namazdan çıkınca elimden tuttu. Batha-i Mekke'ye kadar gidip orada beni oturttu. (Yere dairevi) bir hat çizip:

"Hattından dışarı çıkma! Sana bazı kimseler gelecek, sakın onlara bir şey söyleme. Zira onlar seninle konuşacak değiller!" buyurdu. Sonra dilediği yere çekip gitti. Ben çizgimin içinde otururken bana bir grup insan geldi. Esmer rankleriyle sanki Hindûlara benziyorlardı. (Pek uzun olan) saçları, vücutlarını öylesine örtmüştü ki, ne bir avret yerlerini ne de bir elbiselerini görüyordum. Bana kadar geldiler, ancak çizgiyi geçmediler. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam(ın gittiği yere) yürüdüler.

Gecenin sonuna doğru Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ben otururken yanıma geldi ve çizgiden içeri girdi. Dizime dayanıp yattı. Yatınca (ağzından) soludu. Ben oturuyordum. O da dizime dayanmış vaziyette böyle duruyorduk. Derken, üzerinde beyaz elbiseler olan bir grup adam geldi. Güzelliklerinin derecesini Allah bilebilir. Bana kadar yaklaştılar. Bir kısmı Aleyhissalatu vesselam'ın baş tarafına, bir kısmı da ayakları tarafına oturdular. Sonra aralarında konuşarak:

"Biz şimdiye kadar bu peygambere verilen gibisinin, bir başkasına verildiğini hiç görmedik. Bunun gözleri kapalı, kalbi uyanık. Ona bir misal verin!" (dediler ve şu temsili anlattılar):

"Bir efendi köşk yaptırmış, sonra bir ziyafet verip sofra kurmuş, insanları yiyip içmeye çağırmıştır. İcabet edenler gelip yemeğinden yiyip, suyundan içmiştir. İcabet etmeyenleri de cezalandırmıştır" dediler ve kalktılar. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da kendine geldi ve:

"Şunların ne dediklerini işittim. Onların kim olduklarını biliyor musun?" dedi. ben: "Allah ve Resûlü bilir!" dedim.

"Onlar meleklerdi!" buyurdu ve ilave etti:

"Onların getirdikleri temsilin manasını anladın mı?"

"Allah ve Resûlü bilir!" dedim. Aleyhissalatu vesselam açıkladı:

"Rahmen (olan Rabbimiz) cenneti kurdu. Kullarını ona davet etti. Kim davete icabet ederse cennete girer, kim de icabet etmezse onu cezalandırır." Tirmizi, Emsal 1, (2865).

4325 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "Abdullah İbnu Hişam radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile beraberdik. O sırada, Aleyhissalatu vesselam, Ömer radıyallahu anh'ın elinden tutmuştu. Hz. Ömer:

"Ey Allah'ın Resûlü! Sen bana, nefsim hariç herşeyden daha sevgilisin!" dedi. Resûlullah hemen şu cevabı verdi:

"Hayır! Nefsimi elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin ederim, ben sana nefsinden de sevgili olmadıkça (imanın eksiktir)!"

Hz. Ömer radıyallahu anh:

"Şimdi, sen bana nefsimden de sevgilisin!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:

"İşte şimdi (kamil imana erdin) ey Ömer!" buyurdular." Buhari, Fedailu'l-Ashab 6, İsti'zan 27, Eyman 3.

4326 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde bulunan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun ki, sizden birine, beni görmeyeceği bir gün gelecek ki, o gün beni beraberlerinde görmek, ona ehlinden ve malından daha makbul olacak."

Resûlullah'ın bu sözünü, Ashab, kendilerine ölümünü haber veriyor diye yorumladılar. Bunun üzerine, ölümüyle kendisini kaybedince getirmiş olduğu bereketleri müşahede ettikleri müddetçe duyacakları, Aleyhissalatu vesselam'a kavuşma temennisini kasdettiğini bildirdi." Müslim, Fezail 142, (2364).

4327 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh hazretleri anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dendi. Sana peygamberlik ne zaman vacib oldu?

Şöyle cevap verdi:

"Hz. Adem ruhla cesed arasında iken!" Tirmizi, Menakıb 1, (3613).

4328 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Sizden hiç kimse yoktur ki ona, biri şeytandan diğeri melekten olmak üzere yanından ayrılmayan "karin" tevkil edilmemiş olsun!"

"Size de mi ey Allah'ın Resûlü!" denildi.

"Bana da!" buyurdular. Ancak, Allah ona karşı bana yardım etti de o müslüman oldu. Artık o bana hayırdan başka bir şey emretmiyor!" Müslim, Münafıkûn 69, (2814).

4329 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bana bir mü'min selam verdi mi, kendisine mukabele etmem için Allah ruhumu bedenime iade eder. Ben de mutlaka selama mukabele ederim." Ebu Davud, Menasik 100, (2041).

4330 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Medine'ye girdiği gün, şehirdeki her şeyi aydınlık bürüdü, vefat ettiği günde ise her şey karardı. Defin işinden çıktığımız zaman hepimiz kalplerimizi (vahyin inkıtaı sebebiyle) üzüntülü bulduk." Tirmizi, Menakıb 3, (3622).

4331 Bazı Peygamberlerin Faziletleri RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (Hz. İbrahim'in duası olan): "Ey Rabbim şüphesiz ki o putlar insanlardan pek çoğunu saptırmıştır. Kim bana uyarsa muhakkak ki o bendendir. Kim de emirlerime karşı gelirse, şüphesiz ki sen çok bağışlayıcı, çok merhamet edicisin" (İbrahim 36) mealindeki ayeti ile, Hz. İsa'nın duası olan: "Eğer onlara azab edersen onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, elbette sen dilediğini yapmaya kadirsin ve sen herşeyi hikmetle yaparsın" (Maide 113) mealindeki ayeti tilavet buyurdu ve ellerini kaldırdı, şöyle yalvardı: "Allahım! Ümmetimi (mağfiret et), ümmetimi (mağfiret et!)" ve ağladı. Allah Teala Hazretleri:

"Ey Cibril, Muhammed'e git! dedi. -Rabbin bildiği halde- niye ağladığını sor!" diye emretti. Cebrail aleyhisselam, O'na gelip niye ağladığını sordu. (Rabb Teala'ya dönüp Muhammed'in) ne söylediğini -O çok iyi bildiği halde- haber verdi. Bunun üzerine Allah Teala Hazretleri:

"Ey Cebrail! Muhammed'e git ve ona söyle ki: "Biz seni ümmetin hususunda razı edeceğiz, asla kederlendirmeyeceğiz." Müslim, İman 346, (202).

4332 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLETLERİNİN MÜCMEL ZİKRİ "İmran İbnu Huseyn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir. İmran radıyallahu anh der ki: "Kendi asrını zikrettikten sonra iki asır mı, üç asır mı zikretti bilemiyorum." bu sonuncuları takiben öyle insanlar gelir ki kendilerinden şahidlik istenmediği halde şahidlikte bulunurlar, onlar ihanet içindedirler, itimad olunmazlar. Nezirlerde (adak) bulunurlar, yerine getirmezler. Aralarında şişmanlık zuhûr eder." Bir rivayette şu ziyade var: "Yemin taleb edilmeden yemin ederler." Buhari, Şehadat 9, Fezailu'l-Ashab 1, Rikak 7, Eyman 27; Müslim, Fezailu's-Sahabe, 214, (2535); Tirmizi, Fiten 45, (2222), Şehadat 4, (2303); Ebu Davud, Sünnet 10, (4657); Nesai, Eyman 29, (7, 17, 18).

4333 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLETLERİNİN MÜCMEL ZİKRİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Beni gören veya beni göreni gören bir müslümana ateş değmeyecektir." Tirmizi, Menakıb (3857).

4334 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLETLERİNİN MÜCMEL ZİKRİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ashabıma sebbetmeyin (dil uzatmayın). Nefsim elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun (sizden) biri, Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin infak ettiği bir müdd'e hatta yarım müdd'e bedel olmaz." Müslim, Fedailu's-Sahabe 221, (2540).

4335 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLETLERİNİN MÜCMEL ZİKRİ "Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile, beraber akşam namazı kılmıştık. Aramızda: "Burada oturup yatsıyı da onunla birlikte kılsak" dedik ve oturduk. Derken yanımıza geldi ve:

"Hala burada mısınız?" buyurdular.

"Evet!" dedik.

"İyi yapmışsınız!" buyurdu ve başını semaya kaldırdı. Başını sıkça semaya kaldırdı ve şöyle buyurdu:

"Yıldızlar semanın emniyetidir. Yıldızlar gitti mi, vaadedilen şey semaya gelir. Ben de Ashabım için bir emniyetim. Ben gittim mi, onlara vaadedilen şey gelecektir. Ashabım da ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi ümmetime vaadedilen şey gelir." Müslim, Fedailu's-Sahabe 207, (2531).

4336 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLETLERİNİN MÜCMEL ZİKRİ "Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bir yerde ölen Ashabımdan hiçbirisi yoktur ki, Kıyamet günü oranın ahalisine bir nur ve onlara (cennete sevkte) bir rehber olmasın." Tirmizi, Menakıb (3864).

4337 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLETLERİNİN MÜCMEL ZİKRİ "Said İbnu'l-Müseyyeb, Hz. Ömer radıyallahu anh'tan naklediyor: Demişti ki: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı dinledim, buyurmuştu ki: "Ben, Rabbimden Ashabımın benden sonra düşeceği ihtilaf hakkında sordum. Bunun üzerine şöyle vahyetti:

"Ey Muhammed! Senin Ashabın benim nezdimde, gökteki yıldızlar gibidir. Bazıları diğerlerinden daha kavidirler. Her biri için bir nûr vardır. Öyleyse, kim onların ihtilaf ettikleri meselelerden birini alırsa, o kimse benim nazarımda hidayet üzeredir."

Hz. Ömer der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (devamla) ilave etti:

"Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz." Rezin tahriç etmiştir. (Hadisin birinci kısmını Cami'u'us-Sağir'de Suyuti kaydeder (Feyzu'l-Kadır 4, 76). İkinci kısmı da İbnu Abdi'l-Berr, Cami'u'l-İlm'de kaydetmiştir (2, 91).

4338 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLET VE MENKIBELERİNİN YÜCELİĞİ "Said İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:

"Ebu Bekr cennetliktir, Ömer cennetliktir, Osman cennetliktir, Ali cennetliktir, Talha cennetliktir, Zübeyr cennetliktir, Sa'd İbnu Malik cennetliktir, Abdurrahman İbnu Avi cennetliktir, Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrah cennetliktir."

(Ravi der ki: Zeyd) onuncuda sükut etti. Dinleyenler: "Onuncu kim?" diye sordular. (Bu taleb üzerine):

"Said İbnu zeyd!" dedi. Yani bu, kendisi idi. Zeyd sonra ilave etti:

"Allah'a yemin ederim. Onlardan birinin Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte yüzü tozlanacak kadar bulunuvermesi, sizden birinin ömrü boyu çalışmasından daha hayırlıdır, hatta ömrü, Hz. Nuh aleyhisselam'ın ömrü kadar uzun olsa bile" Ebu Davud, Sünnet 9, (4648, 4649, 4650).

4339 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLET VE MENKIBELERİNİN YÜCELİĞİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetim(in ferdleri arasında) ümmetime karşı en çok merhametli olan kimse Ebu Bekr'dir. Onlar içinde Allah'ın emri hususunda en çok titiz olanı Ömer'dir. Haya cihetiyle en şiddetli olanı Osman'dır. (Davalarda) en isabetli hüküm vereni Ali'dir. Helal ve haramı en iyi bileni Muaz İbnu Cebel'dir. Feraizi en iyi bilen Zeyd İbnu Sabit'tir. Kur'an okumasını en iyi bileni Übey İbnu Ka'b'dır. Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrah'dır. Ebu Zerr'den daha doğru sözlü olan birini ne gök gölgeledi, ne de yer taşıdı. O, verada Hz. İsa aleyhisselam gibiydi."

Hz. Ömer radıyallahu anh (hased etmişçesine): "Yani biz bu hasletin onda olduğunu kabul edecek miyiz?" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Evet. Bu hasletleri onda var bilin!" buyurdular." Tirmizi, Menakıb (3793, 3794).

4340 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLET VE MENKIBELERİNİN YÜCELİĞİ "Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ben aranızda ne kadar kalacağımı bilemiyorum. Benden sonra "iki'ye uyun" dedi ve Ebu Bekr ile Ömer'e işaret etti. (Sözlerine devam ederek): "Ammar'ın davranışlarını örnek alın. İbnu Mes'ud ne söylemişse tasdik edin" buyurdu." Tirmizi, Menakıb (3804).

4341 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLET VE MENKIBELERİNİN YÜCELİĞİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Geceleyin (rüyamda) bana salih bir adam gönderildi. Sanki Ebu Bekr, Resulullah'a yamanmış gibiydi, Ömer de Ebu Bekr'e yamanmış gibiydi. Osman da Ömer'e yamanmış gibiydi."

Cabir der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanından kalktığımız zaman dedik ki: "(Rüyanın yorumu şöyle olmalıdır:) "Oradaki salih kimse Resûlullah'tır. Onların birbirlerine yamanmaları, Allah'ın, peygamberiyle gönderdiği işin (dinin) sorumluları olmalarıdır." Ebu Davud, Sünnet 9, (4639).

4342 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLET VE MENKIBELERİNİN YÜCELİĞİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ben kendimi cennete girmiş gördüm. Derken Ebu Talha'nın hanımı Rumeysa ile karşılaştım (radıyallahu anhüma). Bir de hışırtı kulağıma geldi.

"Bu kim(in hışırtısı)?" dedim.

"Bilal(in)!" dediler. Avlusunda bir cariye bulunan bir köşk gördüm.

"Bu kime ait?" dedim.

"Ömer İbnu'l-Hattab'ındır!" dediler. İçine girip bakmayı arzu ettim. Ancak senin kıskanç olduğunu hatırladım ve geri döndüm!"

Ömer, bu söz üzerine ağladı ve:

"Sana karşı da mı kıskanç olacağım ey Allah'ın Resûlü!" dedi." Buhari, Ta'bir 31, 32, Bed'ü'l-Halk 9, Fezailu'l-Ashab 19, Nikah 107; Müslim, Fezailü's-Sahabe 21, (2395).

4343 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLET VE MENKIBELERİNİN YÜCELİĞİ "Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ey Bilal! Ne ile benden önce cennete girdin? Her ne zaman cennete girdiysem, her seferinde önümde senin hışırtını işittim. Dün gece de cennete girmiştim, önümde (yine) senin hışırtını duydum. Sonra altından şerefeleri olan murabba bir köşke geldim.

"Bu köşk kimin?" diye sordum.

"Araplardan birinin!" dediler. Ben cevaben:

"Ama ben de bir Arabım, (benim olmadığına göre) bu köşk kimin?" dedim. Bunun üzerine:

"Kureyş'ten birinin!" dediler. Ben tekrar:

"Ben de bir Kureyşliyim, bu köşk kimin?" dedim. Bu sefer:

"Muhammed ümmetinden birinin!" dediler. Ben de:

"Muhammed benim, bu köşk kimin?" dedim. Bunun üzerine:

"Ömer İbnu'l-Hattab'ın!" dediler, radıyallahu anh. Bunun üzerine bilal:

"Ya Resûlullah! Her ezan okuyuşumda iki rek'at namaz kıldım. Her ne zaman hades vaki oldu ise derhal abdest tazeledim ve Allah'a iki rek'at namaz kılmayı üzerimde borç gördüm" dedi. Bilal'in bu açıklaması üzerine Aleyhissalatu vesselam:

"İşte bu iki şey sebebiyle (cennete girmede benden evvel davranmış olmalısın)" buyurdular." Tirmizi, Menakıb, (3690).

4344 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLET VE MENKIBELERİNİN YÜCELİĞİ "Amr İbnu'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sordum:

"(Ey Allah'ın Resulü!) İnsanların hangisi size daha sevgilidir?"

"Aişe!" buyurdular.

"Ya erkeklerden?" dedim.

"Babası!" buyurdular.

"Sonra kim?" dedim.

"Ömer!" buyurdular ve başka bazı erkekler saydılar." Buhari, Meğazi 63; Müslim, Fezailu's-Sahabe 8, (2384); Tirmizi, Menakıb, (3879).

4345 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLET VE MENKIBELERİNİN YÜCELİĞİ "Usame İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında oturuyordum. Ali ve Abbas radıyallahu anhüma gelip (huzuruna girmek için) izin istediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Ne getirdiler biliyor musun?" buyurdular.

"Hayır, bilmiyorum!" dedim.

"Ama ben biliyorum, onlara izin ver!" buyurdular. (İçeri aldım), onlar da girdiler.

"Ey Allah'ın Resûlü! Ehlinden hangisi sana daha sevgili? Sormaya geldik!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Fatıma Bintu Muhammed" buyurdular.

"(Kan bağı) olan ailenden kimi sevdiğinizi sormuyoruz. (Yakınlarından kimi sevdiğini) soruyoruz" dediler.

"Ehlimin bana en sevgili olanı, kendisine (hidayet ederek) Allah'ın nimetlendirdiği, (azad edip evlat edinmemle de) kendimin ikram etmiş olduğu kimsedir!" buyurdu ve Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma'yı zikretti.

"Pekala sonra kim?" dediler.

"Sonra Ali İbnu Ebi Talib!" buyurdular. Bunun üzerine amcası Abbas radıyallahu anh:

"Ey Allah'ın Resûlü! Amcanı en sona bıraktın!" dedi.

"Ali hicrette senden önce davrandı!" cevabını verdiler." Tirmizi, Menakıb, (3821).

4346 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLET VE MENKIBELERİNİN YÜCELİĞİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında insanları derecelendirir ve şöyle sıralardık: (Ümmet-i Muhammed'in, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan sonra en efdali) Ebu Bekr, sonra Ömer, sonra Osman, (Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu sıralamayı işitir) bize itiraz etmezdi (Radıyallahu anhüm ecmain)." Buhari, Fezailu'l-Ashab 4, 7; Ebu Davud, Sünnet 8, (4627, 4628); Tirmizi, Menakıb, (3707).

4347 Ashab-ı Kiram ASHABIN FAZİLET VE MENKIBELERİNİN YÜCELİĞİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Üseyd İbnu Hudayr ve Abbad İbnu Bişr radıyallahu anhüma karanlık bir gecede Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında idiler. (Sohbet bitince) yanından ayrıldılar. Derken önlerinde iki nur peydah oldu. Yolları ayrıldığı zaman her birinin bir nûru vardı." Buhari, Mesa'ıd 78, Menakıb 28, Menakıbu'l-Ensar 13.

4348 Ashab-ı Kiram EBU BEKR SIDDİK (R.A.) "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ebu Bekr Radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına girmişti. Aleyhissalatu vesselam:

"Müjde. (Ey Ebu Bekr!) Sen Allah'ın ateşten azad ettiği kimsesin!"

buyurdular. İşte o günden itibaren Hz. Ebu Bekr, Atik (azadlı) diye isimlendirildi." Tirmizi, Menakıb, (3679).

4349 Ashab-ı Kiram EBU BEKR SIDDİK (R.A.) "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Cebrail aleyhisselam yanıma gelerek elimden tuttu ve bana ümmetimin gireceği cennet kapısını gösterdi."

Hz. Ebu Bekr atılıp:

"Ey Allah'ın Resulü! Ben o sırada seninle olmayı ne kadar isterdim, ta ki ona ben de bakayım!" dedi.

Aleyhissalatu vesselam:

"Ey Ebu Bekr, ümmetimden cennete ilk girecek kimse olman sana yetmez mi!" karşılığında bulundular." Ebu Davud, Sünnet 9, (4652).

4350 Ashab-ı Kiram EBU BEKR SIDDİK (R.A.) "Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Nezdimizde bir eli(ihsanı) bulunan hiç kimse yoktur ki, o ihsan sebebiyle biz ona (misliyle veya daha fazlasıyla) karşılıkta bulunmayalım. Ancak Ebu Bekr bundan hariç. Çünkü, onun nezdimizde yardım varsa da, onun karşılığını Kıyamet günü ona Allah verecektir. Bana Ebu Bekr'in malı kadar kimsenin malı faydalı olmadı. Benim müslüman olmasını teklif ettiğim herkesten bir zorluk gördüm, Ebu Bekr hariç. Zira o teklifim karşısında hiç tereddüd etmeden kabul etti. Eğer kendime bir dost (halil) ittihaz etseydim, mutlaka Ebu Bekr'i dost edinirdim. Haberiniz olsun, arkadaşınız Allah Teala'nın dostu (halilullah'tır)." Tirmizi, Menakıb, (3662).

4351 Ashab-ı Kiram EBU BEKR SIDDİK (R.A.) "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) halka hitap ederek buyurdular ki:

"Allah Teala Hazretleri bir kulunu, dünya ile nezdindekini tercihte muhayyer bıraktı. O kul, Allah'ın nezdindekini tercih etti."

Bu söz üzerine Hz. Ebu Bekr ağlamaya başladı. Biz, Aleyhissalatu vesselam'ın, Allah tarafından muhayyer bırakılan bir kul hakkında verdiği haber sebebiyle onun ağlamasına hayret ettik. Meğer, muhayyer bırakılan o kul Aleyhissalatu vesselam'ın kendisi imiş. Meğer bunu en iyi anlayan da aramızda Ebu Bekr imiş.

Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sohbetiyle olsun malıyla olsun bana en ziyade ikramda bulunan Ebu Bekr'dir. Eğer, ben Rabbimden başkasını halil (dost) tutacak olsaydım, mutlaka Ebu Bekr'i halil edinirdim. (Allah arkadaşınızı kendine halil kıldı). Ancak (aramızda) İslam kardeşliği ve İslam muhabbeti var ((bu) efdaldir).

Mescide açılan (hususi) hiçbir kapı bbırakılmayıp, hepsi kapatılacak, sadece Ebu Bekr'in kapısı açık bırakılacak." Buhari, Fezailu'l-Ashab 3, Menakıbu'l-Ensar 45, Mesacid 80; Müslim, Fezailu's-Sahabe 2, (2382); Tirmizi, Menakıb, (3661).

4352 Ashab-ı Kiram EBU BEKR SIDDİK (R.A.) "Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında oturuyordum. Derken, Ebu Bekr radıyallahu anh elbisesinin eteğini tutarak çıkageldi. Öyle ki, dizleri açılmış durumdaydı. Aleyhissalatu vesselam (onu bu halde görür görmez):

"Arkadaşınız biriyle çekişmiş olmalı!" buyurdular. Ebu Bekr selam verdi ve:

"(Ey Allah'ın Rasûlü!) Benimle İbnu'l-Hattab arasında bir şey (tatsızlık) oldu. Üzerine yürüdüm, sonra da pişman oldum. Beni affetmesini taleb ettim, kabul etmedi. Bunun üzerine sana geldim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:

"Ey Ebu Bekr! Allah sana mağfiret etsin!" buyurdu ve bunu üç kere tekrar etti. Sonra da Ömer radıyallahu anh, davranışından pişman oldu. Ebu bekr radıyallahu anh'ın evine gitti ve:

"Ebu Bekr evde mi?" diye sordu. "Hayır!" cevabını alınca, o da doğru Aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldi ve selam verdi: Aleyhissalatu vesselam'ın yüzü (öfkeden) renk renk olmaya başladı. Bu hal, Hz. Ebu Bekr radıyallah'ı korkuttu. derhal diz çökerek:

"Ey Allah'ın Resûlü! Bu meselede (hata benim), ben zulmettim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam (hepimize):

"Allah beni size (peygamber olarak) gönderdi. Size tebliğ ettiğim zaman hepiniz bana: "Sen yalancısın" dediniz. Ebu Bekr ise: "Doğru söyledin" dedi ve bana canıyla, malıyla yardımcı oldu. Siz arkadaşımı bana bırakırsınız değil mi?" buyurdular ve iki veya üç kere, bu sözü tekrar ettiler."

Ebu'd-Derda der ki: "Bundan sonra, (Resûlullah'ın hatırı için) Ebu Bekr'e hiç eziyet edilmedi." Buhari, Fezailu'l-Ashab 5, Tefsir, A'raf 3.

4353 Ashab-ı Kiram EBU BEKR SIDDİK (R.A.) "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hastalığı şiddetlenince, kendisine cemaate namazı kimin kıldıracağı soruldu:

"Ebu Bekr'e söyleyin, halka namazı o kıldırsın!" buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anha:

"Ebu bekr yufka yürekli bir kimsedir, senin yerinde namaza duracak olsa (dayanamayıp ağlar ve ağlamaktan halka kıraati duyuramaz, (namaz kıldırma işini) Ömer'e emretseniz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam yine: "Ebu Bekr'e söyleyin, namazı kıldırsın!" buyurdular. Hz. Aişe önceki sözünü tekrar etti. Aleyhissalatu vesselam: "Ona (Ebu Bekr'e) emredin, namazı kıldırsın!" dedi ve:

"Siz (kadınlar) kendi kafanıza göre düzende Hz. Yusuf'un kadın arkadaşları gibisiniz!" diye söylendi." Buhari, Ezan 46.

4354 Ashab-ı Kiram EBU BEKR SIDDİK (R.A.) "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı vefata götüren hastalığı şiddetlendiği zaman, halka namazı Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh kıldırıyordu. Pazartesi günü, cemaat saf olmuş halde namaza durduğu sırada Aleyhissalatu vesselam hücresinin perdesini açtı, ayakta olduğu halde bize bakıyordu. Yüzü sanki bir mushaf yaprağı gibi (uçuk) idi. Sonra tebessüm ederek güldü. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı (böyle) görmenin sevinciyle namazı bozayazdık. Hz. Ebu Bekr derhal safta namaz kılmak üzere geri çekildi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam7ın namaza geldiğini zannetmişti. Ancak Aleyhissalatu vesselam, bize işaret ederek namazı tamamlamamızı söyledi ve perdeyi indirdi. O gün vefat etti." Buhari, Ezan 46, 94, Amel fi's-Salat 6, Meğazi 83; Müslim, Salat 98; Nesai, Cenaiz 7, (7, 4).

4355 Ashab-ı Kiram EBU BEKR SIDDİK (R.A.) "Urve rahimehullah anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer'e müşriklerin Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a yaptıkları kötülüklerin en fenası hangisi idi?" diye sordum. Şunu anlattı:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam namaz kılarken Ukbe İbnu Ebi Mu'ayt'ın kendisine gelerek ridasını boynuna geçirip şiddetli şekilde boğduğunu gördüm. O sırada Ebu Bekr radıyallahu anh gelerek onu itti ve:

"Sen, Rabbim Allah'dır dediği için mi bir adamı öldürmek istiyorsun? O size Rabbinizden açık hükümler getirdi!" dedi." Buhari, Fezailu'l-Ashab 5, Menakibu'l-ensar 29, Tefsir, Mü'min 1.

4356 Ashab-ı Kiram EBU BEKR SIDDİK (R.A.) "Süfyan rahimehullah dedi ki: "Kim, Hz. Ali'nin imamete, Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer'den daha çok hak sahibi olduğu kuruntusuna düşerse, Hz. Ebu Bekr'i, Hz. Ömer'i, Muhacirleri ve Ensarları toptan hatakarlıkla itham etmiş olur. Bu bozuk akidesiyle onun amelinin semaya yükseleceğini zannetmiyorum." Ebu Davud, Sünnet 8, (4630).

4357 Ashab-ı Kiram HZ. ÖMER'İN (R.A.) FAZİLETİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh, Hz. Ebu Bekr'e:

"(Ey Ebu Bekr!) Allah'ın Rasulü Muhammed aleyhissalatu vesselam'dan sonra insanların en hayırlısı" diye hitab etmişti. Hz. Ebu Bekr:

"Sen böyle söylersen ben (de sana) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğimi söyleyeceğim. Demişti ki: "Güneş, Ömer'den daha hayırlı bir kimse üzerine doğup batmadı." Tirmizi, Menakıb, (3685).

4358 Ashab-ı Kiram HZ. ÖMER'İN (R.A.) FAZİLETİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle dua etmişti: "Allahım, İslam'ı şu iki şahıstan sana en sevgili olanla aziz kıl: Ebu Cehil ile veya Ömer İbnu'l-Hattab ile. Bunlardan Allah'a daha sevgili olanı Ömer'di." Tirmizi, Menakıb, (3682).

4359 Ashab-ı Kiram HZ. ÖMER'İN (R.A.) FAZİLETİ "Yine İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah Teala Hazretleri, hakkı, Hz. Ömer'in diline ve kalbine koydu." İbnu Ömer der ki: "Halkın başına ne zaman bir iş gelmiş, (o hususta) Ömer bir şey demiş, halk da başka bir şey demiş ise mutlaka Ömer radıyallahu anh'ın dediği üzere Kur'an'dan bir vahiy gelmiştir." Tirmizi, Menakıb, (3683); Ebu Davud, Harac 18, (2962).

4360 Ashab-ı Kiram HZ. ÖMER'İN (R.A.) FAZİLETİ "Salim, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: "Dedi ki: "Ben Ömer radıyallahu anh'ın bir şey için: "Zannederim ki bu şöyledir" deyip de dediği gibi olmadığını hiç görmedim. (Nitekim bir gün), Ömer otururken güzel bir adam yanından geçti. Ömer: "Zannımda yanıldım." Veya:

"Bu adam cahiliye devrindeki dini üzere devam etmektedir." Veya:

"Bu, cahiliyede kavminin kahiniydi!" dedi ve: "Şu adamı bana çağırın!" buyurdu. Adam çağrıldı. Ömer:

"Zannımda yanıldım veya sen cahiliye devrindeki dinin üzeresin! veya cahiliyede sen onların kahini idin!" diyerek hakkındaki tereddütlerini dile getirdi. Adam:

"Bugünkü gibi bir gün görmedim (yani bugün gördüğüm şeyi hiç görmedim). Bugün müslüman bir kimse (olmayacak şekilde) karşılandı" dedi. Hz. Ömer: "Sana yemin veriyorum, benim istediklerimi doğru olarak söyleyeceksin!" buyurdu. Adam:

"Cahiliye devrinde ben onların kahinleri idim!" dedi. Ömer ona:

"Dişi cinninin sana getirdiği haberlerin en acayibi hangisi idi?" dedi. Adam: "Bir gün ben çarşıda iken, bana dişi cin geldi. Ondaki korkuyu biliyorum. Dedi ki: "Sen cinni ve onun ye'sini ve başı üzerine devrilmesinden (yani kulak hırsızlığından men olarak haber alamayışından) sonraki ümidsizliğini ve sırtlarına ince çullar konulmuş genç develerle yetişilip yakalamasını görmedin mi?"

Ömer şöyle dedi: "Doğru söyledi. Ben onların putlarının dibinde uyurken, bir adam bir buzağı ile geldi ve kesti. O zaman ona birisi öyle bir bağırdı ki, bu kadar yüksek sesle bağıran birisini hiç işitmemiştim. Şöyle diyordu:

"Ey celih (ey düşmanlığını açığa vuran kimse)! Emrun necih (zafer bulmuş bir iş), recülün fasih (fasih konuşan bir adam) var. Senden başka ilah yoktur diyor!"

Oradaki cemaat o adama doğru sıçradılar.

(Hz. Ömer devamla dedi ki): "Ben bunu görünce kendi kendime: "Ben bu işin arkasında ne olduğunu anlayıncaya kadar buradan ayrılmayacağım!" dedim. Sonra o zat yine bağırdı:

"Ey celih, emrun necih, recülün fasih (Ey düşmanlığnı açığa vuran kimse! Muvaffak olacak bir iş, fasih konuşan bir adam (var)! Lailahe illallah! diyor!" Ben kalktım. Aradan çok geçmeden "Bir peygamber (çıktı)" dendi." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 35.

4361 Ashab-ı Kiram HZ. ÖMER'İN (R.A.) FAZİLETİ "Hz. Ömer radıyallahu anh demiştir ki: "Üç şeyde Rabbime muvafakat ettim:

- (Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a:) "Ey Allah'ın Resulü! Makam-ı İbrahim'de bir namaz yeri edinsen!" dedim, arkadan "İbrahim'in makamını namazgah edinin" (Bakara 125) ayeti nazil oldu."

- "(Bir gün) "Ey Allah'ın Rasûlü! Huzurunuza iyiler de facirler de giriyor. Emretseniz de ümmühatu'l-mü'minin örtünseler!" dedim. Bunun üzerine hicab (örtünme) ayeti nazil oldu."

- "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hanımları kıskançlıkta birleştiler. Ben de: "O sizi boşarsa Allah O'na sizden hayırlısını verir" demiştim, bunun üzerine şu ayet indi. (Mealen): "Rabbi O'na sizden daha hayırlı olan, Allah'a teslim olmuş, iman etmiş, ibadet ve itaatte sebat eden, günahlarından tevbe eden, allah'a kullukta bulunan, orucunu tutan hanımlar nasib eder ki, onlardan dul olanı da bakire olanı da bulunur" (Tahrim 5)." Buhari, Talak 32, Tefsir, Bakara 9, Ahzab 8, Tahrim 1; Müslim, Fezailu's-sahabe 24, (2339).

4362 Ashab-ı Kiram HZ. ÖMER'LE (R.A.) HZ. EBU BEKR (R.A.) ARASINDA MÜŞTEREK HADİSLER "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bir çoban sürüsünü otlatırken, bir kurt koşarak gelip, sürüden bir koyun kapar. Çoban kurdun peşine düşer ve koyunu ondan kurtarır. Ancak kurt, çobana dönüp bakar ve: "Bu koyunlara yırtıcı gününde, onlara benden başka çobanın olmadığı günde kim bakacak?" der.

Halk bunun üzerine: "Sübhanallah! Kurt konuşur mu?" diye hayrete düşerler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam (onların bu tereddütleri üzerine):

"Buna ben inanıyorum, Ebu Bekr ve Ömer de inanıyor" der. Halbuki o sırada Ebu Bekr ve Ömer orada değillerdi." Buhari, Fezailu'l-Ashab 8, Hars 4, Enbiya 50; Müslim, Fezailu's-Sahabe 13, (2388); Tirmizi, Menakıb, (3681, 3696).

4363 Ashab-ı Kiram HZ. ÖMER'LE (R.A.) HZ. EBU BEKR (R.A.) ARASINDA MÜŞTEREK HADİSLER "Müslim'in bir rivayeti şöyledir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bir adam bir ineği sevkederken üzerine bindi. İnek adama bakıp dile geldi ve: "Ben bunun için yaratılmadım, ben ziraat için yaratıldım" dedi. Halk, hayret ve korku ile:

"Sübhanallah, konuşan bir inek ha!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Ben (onun konuşmasına) inanıyorum. Ebu Bekr ve Ömer de inanıyorlar, (radıyallahu anhüma)" buyurdular." Müslim, Fezailu's-Sahabe 13, (2388).

4364 Ashab-ı Kiram HZ. ÖMER'LE (R.A.) HZ. EBU BEKR (R.A.) ARASINDA MÜŞTEREK HADİSLER "Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Yüksek derece sahiplerini onların altında olanlar görür. Tıpkı sizin, semanın ufkunda doğan yıldızı görmeniz gibi. Ebu Bekr ve Ömer (radıyallahu anhüma) onlardandır (yüksek derece sahiplerindendir) ve daha da ileridirler." bu Davud, Huruf ve'l-Kıraat, (3987); Tirmizi, Menakıb, (3659).

4365 Ashab-ı Kiram HZ. ÖMER'LE (R.A.) HZ. EBU BEKR (R.A.) ARASINDA MÜŞTEREK HADİSLER "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hz. Ömer ve Hz. Ebu Bekr radıyallahu anhüma için:

"Bu ikisi var ya, bunlar, öncekiler ve sonrakilerden cennetlik olan kühûlün efendisidirler." Tirmizi, Menakıb, (3366).

4366 Ashab-ı Kiram HZ. ÖMER'LE (R.A.) HZ. EBU BEKR (R.A.) ARASINDA MÜŞTEREK HADİSLER "Hz. Huzeyfe raadıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Benden sonra şu ikiye iktida edin: Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhüma." Tirmizi, Menakıb. (3663, 3664).

4367 Ashab-ı Kiram HZ. ÖMER'LE (R.A.) HZ. EBU BEKR (R.A.) ARASINDA MÜŞTEREK HADİSLER "Muhammed İbnu'l-Nanefiyye anlatıyor: "Babam radıyallahu anh'a dedim ki: "Babacığım, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan sonra insanların hangisi hayırlıdır?"

"Ebu bekr!" dedi.

"Sonra kim?" dedim.

"Ömer!" dedi.

Ben: "Sonra kim?" diye sormaya devam edip "Osman!" cevabını almaktan korktum da:

"Sonra sen!" deyiverdim. Ama babam:

"Ben mi? Ben sıradan bir müslümanım" dedi." Buhari, Fezailu'l-Ashab 5; Ebu Davud, Sünnet 8, (4629).

4368 Ashab-ı Kiram HZ. OSMAN (R.A.) "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına girmek üzere izin istedi. Bu sırada Aleyhissalatu vesselam yatağı üzerinde yatmakta idi. Üzerinde benim bürgüm vardı. Resûlullah halini bozmadan izin verdi. (Konuştular), meselelerini hallettiler. Hz. Ebu Bekr gitti. Bir müddet sonra Hz. Ömer girmek için izin istedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam aynı halini hiç değiştirmeden ona da izin verdi. Ömer'in ihtiyacını da gördü. Sonra o da gitti.

Bir müddet sonra Osman izin istedi. Bu sefer Aleyhissalatu vesselam yatağında doğrulup oturdu. Üstünü başını düzeltti. Bana da: "Elbiseni üzerine topla!" emretti. Ve ona da girmesi için izin verdi. Onun da ihtiyacını gördü. Osman da gitti.

O gidince ben dayanamayıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Ebu Bekir ve Ömer gelince istifini bozmadığın halde Osman gelince kendine çekidüzen verdin. Sebebi nedir?" diye sordum. Dedi ki:

"Osman çok utangaç birisidir. Ben istifimi hiç bozmadan eski halimde iken içeri aldığım takdirde arzusunu açmadan gideceğinden korktum."

Bir rivayette: "Kendisinden meleklerin haya duydukları bir kimseden ben haya duymayayım mı?" demiştir." Müslim, Fezailu's-Sahabe 36, (4201).

4369 Ashab-ı Kiram HZ. OSMAN (R.A.) "Osman İbnu Abdillah İbnu Mevhib anlatıyor: "Mısır, ehlinden biri geldi, hacc yapmak istiyordu. Oturan bir grup gördü ve:

"Bunlar da kim?" dedi.

"Kureyşliler!" denildi.

"Aralarındaki yaşlı zat da kim?" dedi.

"Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)" denildi. (Abdullah'a yaklaşarak:)

"Sana bir şey soracağım, bana ondan haber ver. Hz. Osman Uhud günü (savaş meydanından) kaçmış mıydı, biliyor musun?" diye sordu. O da: "Evet!" dedi.

"Onun Bedir'de kaybolduğunu ve savaşta hazır bulunmadığını da biliyor musun?" diye sordu.

"Evet!" dedi. Adam bu cevap üzerine:

"Allahuekber!" deyip döndü. Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anh:

"Gel!" dedi, sana açıklayayım: "Uhud'daki firarına gelince: Şehadet ederim ki, Allah onu affetti, mağfirette bulundu. Nitekim Allah Teala Hazretleri, haklarında şu ayeti indirdi: "Muhakkak ki iki ordunun karşılaştığı günde içinizden geri dönen kimseleri, Resûlullah'ın emrine muhalefet gibi hareketleriyle kazandıkları bazı günahlar yüzünden şeytan kaydırmak istedi. Fakat gerçekten Allah onların günahlarını bağışladı..." (Al-i İmran 155). Bedir'deki kayboluşuna gelince: Onun nikahı altında Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kerimeleri Rukiyye radıyallahu anha vardı ve hasta idi. Aleyhissalatu vesselam kendisine: "Rukiyye ile kal. Sana Bedr'e katılan bir kimsenin sevabı ve (ganimetten alacağı) pay var!" buyurdu. (O da bu istek üzerine kaldı). Bey'atu'r-Rıdvan'daki kayboluşuna gelince: Eğer Batn-ı Mekke'de ondan daha aziz biri olsaydı, (Resulullah), yerine onu gönderecekti. Aleyhissalatu vesselam, Mekke'ye onu gönderdi. Bey'atu'r-Rıdvan, Osman radıyallahu anh Mekke'ye gittikten sonra akdedildi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Bey'at akdi sırasında sağ elini sol eli üzerine koyarak: "Bu da Osman yerine!" buyurdular. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın sol elinin Osman için hayrı, onların sağ elinin, kendileri için olan hayrından fazla idi.

Sonra İbnu Ömer radıyallahu anh, adama:

"Haydi şimdi bu (anlattıklarımı) beraberinde götür!" dedi." Buhari, Fezailu'l-Ashab 7, Humus 14, Meğazi 19; Tirmizi, Menakıb, (3709).

4370 Ashab-ı Kiram HZ. OSMAN (R.A.) "Abdurrahman İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Osman radıyallahu anh Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a ceyşü'l-Usre'yi (Tebük'e gidecek orduyu) techiz ettiği sırada bin dinar getirdi ve Resulullah'ın kucağına döktü. Aleyhissalatu vesselam, parayı kucağında (eliyle karıştırıp) altüst etti ve şöyle dedi:

"Bugünden sonra Osman'a, (her ne) yapsa zarar vermeyecektir!" Ve bu sözü iki sefer tekrar etti." Tirmizi, Menakıb, (3702).

4371 Ashab-ı Kiram HZ. OSMAN (R.A.) "Abdurrahman İbnu Habbab radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ceyşü'l-Usre'yi techiz ederken şahid oldum. Osman İbnu Affan radıyallahu anh kaltı ve:

"Ey Allah'ın Resûlü! dedi, yüz deve çuluyla, semeriyle Allah rızası için (bağış olarak) bendendir!"

Resûlullah aleyhissalatu vesselam ordu için bağış yapmaya tekrar teşvikte bulundu. Osman yine kalkıp:

"Ey Allah'ın Resûlü! Çuluyla semeriyle ikiyüz deve Allah rızası için bendendir!" dedi. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam ordu için bağışta bulunmaya yine teşvikte bulundu. Osman tekrar kalktı ve:

"Ey Allah'ın Resûlü! dedi. Benden üçyüz deve çuluyla, semeriyle Allah rızası için bağışımdır!"

Abdurrahman der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı minberden inerken gördüm, hem iniyor, hem de:

"Bu hayırdan sonra, Osman'ın yapacağı (kötü amel) aleyhine olmaz!"

diyordu." Tirmizi, Menakıb, (3701).

4372 Ashab-ı Kiram HZ. ALİ İBNU EBİ TALİB (R.A.) "Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam pazartesi günü gönderildi. Hz. Ali radıyallahu anh da salı günü namaz kıldı." Tirmizi, Menakıb. (3730).

4373 Ashab-ı Kiram HZ. ALİ İBNU EBİ TALİB (R.A.) "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ashabının arasını kardeşlemişti. Hz. Ali radıyallahu anh yanına geldi ve:

"Ashabınızın arasını birbirleriyle kardeşlediniz, ama beni kimseyle kardeşlemediniz!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:

"Sen dünyada da ahirette de benim kardeşimsin!" buyurdular." Tirmizi, Menakıb, (3722).

4374 Ashab-ı Kiram HZ. ALİ İBNU EBİ TALİB (R.A.) "Zeyd İbnu Erkam radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: "Ben kimin dostu (mevlası) isem, Ali de onun dostudur." Tirmizi, Menakıb, (3714).

4375 Ashab-ı Kiram HZ. ALİ İBNU EBİ TALİB (R.A.) "Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Tebük seferine çıkınca Hz. Ali'yi geride (Medine'de) bırakmıştı.

"Ey Allah'ın Resûlü, siz beni çocukların ve kadınların arasında mı bırakıyorsunuz?" dedi (kalmak istemedi). Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:

"Sen, Hz. Harun'un, Hz. Musa yanında aldığı yeri, benim yanımda almaktan razı değil misin? Şu farkla ki, benden sonra peygamber yok!" buyurdular." Buhari, Megazi 78, Fezailu'l-Ashab 9; Müslim, Fezailu'l-Ashab, 31, (2404); Tirmizi, Menakıb, (3731).

4376 Ashab-ı Kiram HZ. ALİ İBNU EBİ TALİB (R.A.) "Müslim ve Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hayber günü buyurdular ki:

"Yarın sancağı öyle bir kimseye vereceğim ki, O, Allah'ı ve Resûlünü sever, Allah ve Resûlü de onu sever."

Ravi devamla der ki: "Bu söz üzerine (beni mi seçer ümidiyle, Aleyhissalatu vesselam'a görünmek için) boyunlarını uzattılar. Ama o:

"Bana Ali radıyallahu anh'ı çağırın!" buyurdular. Ali getirildi ama gözlerinden rahatsız idi. Hemen gözlerine tükürdü ve sancağı ona verdi. Allah Teala Hazretleri onun eliyle fethi müyesser kıldı."

Ravi devamla der ki: "Şu ayet indiği zaman "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı çağıralım..." (Al-i İmran 61) Resûlullah aleyhissalatu vesselam hemen Ali'yi, Fatıma'yı, Hasan ve Hüseyin'i (radıyallahu anhüm ecmain) çağırdı ve:

"Allahım, bunlar benim ailemdir!" buyurdu." Müslim, Fezailu'l-Ashab 32, (2404); Tirmizi, Menakıb, (3726).

4377 Ashab-ı Kiram HZ. ALİ İBNU EBİ TALİB (R.A.) "Zirr İbnu Hubeyş rahimehullah anlatıyor: "Hz. Ali radıyallahu anh'ın şöyle söylediğini işittim: "Daneyi açan, canlıları yaratan Zat-ı Zülcelal'e yeminle söylüyorum: Ümmi peygamberim aleyhissalatu vesselam, bana şu hususu garantiledi: Beni mü'min olan sevecek, münafık olan da bana buğzedecektir." Müslim, İman 131, (78); Tirmizi, Menakıb, (3737); Nesai, İman 20, (8, 117).

4378 Ashab-ı Kiram HZ. ALİ İBNU EBİ TALİB (R.A.) "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Taif günü Hz. Ali radıyallahu anh'ı çağırdı ve onunla hususi konuşma yaptı. (Bu görüşme o kadar uzadı ki) halk: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam amcasının oğluyla görüşmesini uzattı" dedi. (Resûlullah bunu işitince):

"Onunla hususi görüşmeyi ben (kendi arzumla) yapmadım. Allah'ın arzusu ve emri ile Resûlü) yaptı" açıklamasında bulundu." Tirmizi, Menakıb, (3728).

4379 Ashab-ı Kiram HZ. ALİ İBNU EBİ TALİB (R.A.) "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beraet (Tevbe) sûresini, (Arafat'ta hacılara tebliğ edilmek üzere) Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh'la göndermişti. Sonra onu çağırarak:

"Bunun, ehlimden olmayan bir kimse ile tebliğ edilmesi muvafık değil!" buyurdu. Hz. Ali radıyallahu anh'ı çağırarak sureyi, (Arafat'ta okuması için) ona verdi." Tirmizi, Tefsir, Tevbe, (3089).

4380 Ashab-ı Kiram TALHA İBNU UBEYDULLAH (R.A.) "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Yeryüzünde (iki ayak üzerinde) yürüyen bir şehid görmek isteyen Talha İbnu Ubeydullah radıyallahu anh'a baksın." Tirmizi, Menakıb.

4381 Ashab-ı Kiram TALHA İBNU UBEYDULLAH (R.A.) "Kays İbnu Ebi Hazım radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Telha İbnu Ubeydullah radıyallahu anh'ın, Uhud'da Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı himaye ettiği elini kurumuş gördüm." Tirmizi, Fezailu'l-Ashab 14.

4382 Ashab-ı Kiram ZÜBEYR İBNU'L-AVVÂM (R.A.) "Hz. Cabir anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Her peygamberin bir havarisi vardır. Benim havarim ise Zübeyr İbnu'l-Avvam'dır, radıyallahu anh." Buhari, Fezailu Ashab 13, Cihad 40, 41, 135, Meğazi 29, Haber-i Vahid 2; Müslim, Fezailu's-Sahabe 48, (2415); Tirmizi, Menakıb, (3746).

4383 Ashab-ı Kiram SA'D İBNU EBİ VAKKÂS (R.A.) "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Sa'd radıyallahu anh'tan başka kimseye "Annem babam sana feda olsun" dediğini işitmedim. Uhud Savaşında: "Ey Sa'd (okunu) at! Annem ve babam sana feda olsun!" dediğini duydum." Buhari, Meğazi 18, Cihad 80, Edeb 103; Müslim, Fezailu's-Sahabe 41, (2411); Tirmizi, Menakıb, (3756).

4384 Ashab-ı Kiram SAİD İBNU ZEYD (R.A.) "Kays İbnu Hazım anlatıyor: "Said İbnu Zeyd radıyallahu anh'ı dinledim, diyordu ki: "Vallahi ben şu halimi hatırlıyorum: "Allah'a yemin olsun, Ömer İslam'a girmezden önce, beni ve kızkardeşini müslüman olduk diye bağlamıştı. Eğer Osman'a yaptığnız (öldürme işin)den dolayı Uhud dağı yerinden gitse, gitmede haklı idi." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 34, İkrah 1.

4385 Ashab-ı Kiram ABDURRAHMAN İBNU AVF (R.A.) "Hz. Aişe rudıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) hanımlarına:

"Ölümümden sonra beni üzecek şeylerden biri de sizin meselenizdir. Size ancak sıddik (Hz. Aişe der ki yani mutasaddık) ve sabırlılar tahammül edebilir" der.

Hz. Aişe devamla, Ebu Seleme İbnu Abdirrahman'a dedi ki: "Allah senin babana cennetin selsebil çeşmesinden içirsin."

İbnu Avf, Ümmühatu'l-mü'minin'e tasadduk edenlerdendi, kırkbin dirheme satılan bir bahçe tasadduk etmiş idi." Tirmizi, Menakıb, (3750).

4386 Ashab-ı Kiram EBU UBEYDE İBNU'L-CERRAH (R.A.) "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Her ümmetin bir emini vardır. Bizim eminimiz, ey ümmet, Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrah radıyallahu anh'tır."

4387 Ashab-ı Kiram EBU UBEYDE İBNU'L-CERRAH (R.A.) "Müslim'in bir rivayetinde: "Yemenliler Aleyhissalatu vesselam'a gelerek: "Bizimle birlikte birisini gönder de bize sünneti ve İslam'ı öğretsin!" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam Ebu Ubeyde İbnu'l-cerrah radıyallahu anh'ın elinden tutup:

"İşte bu, bu ümmetin eminidir!" buyurdu." Buhari, Fezailu'l-Ashab 21, Megazi 72; Müslim, Fezailu'l-ashab 53, 54. (2419).

4388 Ashab-ı Kiram ABBAS İBNU ABDİLMUTTALİB (R.A.) "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim amcama eziyet verirse mutlaka bana eziyet vermiştir. Şurası muhakkak ki; kişinin amcası babası yerindedir." Tirmizi, Menakıb, 3764.

4389 Ashab-ı Kiram ABBAS İBNU ABDİLMUTTALİB (R.A.) "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Abbas radıyallahu anh'a dedi ki:

"Ey amcam, pazartesi sabahı bana sen ve oğlun beraber gelin size dua edivereyim. Allah bu dua bereketine, sana da oğluna da hayırlar halketsin!"

İbnu Abbas devamla der ki: "Abbas gitti, biz de beraberinde gittik. (Resûlullah) hepimize bir kisa örttü; sonra da şöyle dua buyurdu:

"Allahım! Abbas'ı ve oğlunu mağfiretine erdir, öyle bir mağfiret ki zahiri batıni bütün günahlarına ulaşıp temizlesin, hiçbir günah hariç kılmasın. Allahım, ona çocuğu sebebiyle ikram et."

Rezin bir rivayette şu ziyadeyi kaydetti: "Hilafeti onun neslinde baki kıl." Tirmizi, Menakıb, (3766).

4390 Ashab-ı Kiram HZ. CAFER İBNU EBİ TALİB (R.A.) "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Horasan'dan siyah bayraklar çıkacak. Bu bayrakları hiçbir şey geri çeviremeyecek ve mutlaka İlya'ya (Kudüs şehrine) dikilecek." Tirmizi, Fiten 79, (2270).

4391 Ashab-ı Kiram HZ. CAFER İBNU EBİ TALİB (R.A.) "Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Ca'fer İbnu Ebi Talib radıyallahu anh'a dedi ki: "sen bana hem huy ve hem de yaratılış yönüyle benziyorsun." Buhari, Megazi 43; Müslim, Cihad 90, (1783); Tirmizi, Menakıb, (3769).

4392 Ashab-ı Kiram HZ. HASAN VE HÜSEYİN (R.A.) "Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı gördüm, Hz. Hasan'ı omuzunda taşıyor ve de:

"Allahım, ben bunu seviyorum, onu sen de sev!" diyordu." Buhari, Fezailu'l-Ashab 22; Müslim, Fezailu's-Sahabe 58, 59, (2422); Tirmizi, Menakıb, (3784).

4393 Ashab-ı Kiram HZ. HASAN VE HÜSEYİN (R.A.) "Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hz. Hasan ve Hüseyin'e bakıp: "Allahım, ben bunları seviyorum, sen de sev!" buyurdu." Tirmizi, Menakıb, (3784).

4394 Ashab-ı Kiram HZ. HASAN VE HÜSEYİN (R.A.) "Ukbe İbnu'l-Haris radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh (bir gün) ikindi namazını kıldı, sonra beraberinde Hz. Ali radıyallahu anh olduğu halde yürümeye başladı. Yolda Hz. Hasan'ı çocuklarla oynuyor gördü. Omuzuna alıp:

"Babam feda olsun! ali'ye değil, Resûlullah'a benziyor!" buyurdu. Hz. Ali de gülüyordu." Buhari, Fezailu'l-Ashab 22.

4395 Ashab-ı Kiram HZ. HASAN VE HÜSEYİN (R.A.) "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a "ehl-i Beyti'nden hangisini en çok seviyorsun?" diye sorulmuştu.

"Hasan ve Hüseyin!" diye cevap verdi. Hz. Fatıma radıyallahu anha'ya:

"Benim oğullarımı bana çağır!" emreder, onları getirip koklar, kucaklardı." Tirmizi, Menakıb, (3774).

4396 Ashab-ı Kiram HZ. HASAN VE HÜSEYİN (R.A.) "Ya'la İbnu Mürre anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim. Allah Hüseyin'i seveni sever. Hüseyin "esbat" tan biridir." Tirmizi, Menakıb, (3777); İbnu Mace, Mukaddime, (144).

4397 Ashab-ı Kiram HZ. HASAN VE HÜSEYİN (R.A.) "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hasan ve Hüseyin, cennet ehlinin iki gencidir." Tirmizi, Menakıb, (3778).

4398 Ashab-ı Kiram HZ. HASAN VE HÜSEYİN (R.A.) "Abdullah İbnu Şeddad, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: Der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam iki akşam namazının (yani akşam ve yatsının) birinde yanımıza geldi. Hasan veya Hüseyin'den birini taşıyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam öne geçip çocuğu yere bıraktı. Sonra tekbir getirip namaza durdu. Sonra namaz sırasında uzunca bir secde yaptı."

Babam devamla dedi ki: "(Secde çok uzadığı için) başımı kaldırıp baktım. Bir de ne göreyim! Secdede olan Resûlullah'ın sırtına çocuk binmiş duruyor. Ben hemen secdeme döndüm. Namaz bitince, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a cemaatten:

"Ey Allah'ın Resûlü! Namaz sırasında öyle uzun bir secde yaptınız ki, bir hadise meydana geldi zannettik veya sana vahiy indi zannettik!" diye soranlar oldu.

"Hayır!" dedi, "bunlardan hiçbiri olmadı. Velakin, oğlum sırtıma bindi. Ben, acele edip hevesi geçmeden sırtımdan indirmeyi uygun bulmadım (kendisi ininceye kadar bekledim)." Nesai, İftitah 83, (2, 229, 230).

4399 Ashab-ı Kiram HZ. HASAN VE HÜSEYİN (R.A.) "Ensar'dan bir kadın Selma radıyallahu anha anlatıyor: "Ümmü Seleme'nin yanına girdim, ağlıyordu.

"Niye ağlıyorsun!" diye sordum. Bana şu cevabı verdi:

"Şimdi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı rüyamda gördüm. Başında ve sakallarında toprak vardı. "Neyiniz var, Ey Allah'ın Resûlü?" dedim, "Az önce Hüseyin'in öldürüldüğüne şahid oldum" buyurdu." Tirmizi, Menakıb, (3774).

4400 Ashab-ı Kiram HZ. HASAN VE HÜSEYİN (R.A.) "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Ubeydullah İbnu Ziyad'a Hz. Hüseyin radıyallahu anh'ın başı getirildi. Elindeki çubuğun ucuyla burnuna dürtüyor ve:

"Bu kadar güzelini de hiç görmedim!" diyordu. Ben de:

"O, (Al-i Beyt arasında) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a en çok benzeyeni idi" dedim." Buhari, Fezailu'l-Ashab 22; Tirmizi, Menakıb, (3780).

4401 Ashab-ı Kiram HZ. HASAN VE HÜSEYİN (R.A.) "Ammar İbnu Umayr rahimehullah anlatıyor: "Ubeydullah İbnu Ziyad ve arkadaşlarının kellesi geldikçe Küfe'nin Rahabe mahallesinin mescidinde üst üste dizildi. (Seyirci kalabalığa) ben de yaklaştım.

"Geldi! Geldi!" diyorlardı. (Ne idi bu gelen? Merak edip daha da yaklaştım). Meğerse bir yılanmış. (Nerden geldiyse) gelmiş, kelleler arasına girip (kayboluyor, tekrar) çıkıyordu. Derken Ubeydullah İbnu Ziyad'ın burun deliğine girdi ve orada bir müddet kaldı. Sonra çıkıp gitti ve kayboldu. Biraz sonra kalabalık tekrar bağırmaya başladı:

"Yine geldi! Yine geldi!"

Bu hal iki veya üç kere tekerrür etti." Tirmizi, Menakıb, (3782).

4402 Ashab-ı Kiram ZEYD İBNU HÂRİSE VE OĞLU ÜSÂME (R.A.) "İbnu Ömer radıyallahu anlüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam askeri bir sefer hazırlamış, askerlerin başına da Üsame İbnu zeyd'i komutan yapmıştı. (Üsame siyahi bir azadlının oğlu olması hasebiyle) onun komutanlığından memnun kalmayan bazı kimseler dedikodu yaptılar. (Söylenen yersiz sözler kulağına ulaşmış olan) Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Onun komutanlığı hususunda dedikodu yapan sizler, aynı dedikoduyu daha önce babasının komutanlığı için de yapmıştınız. Allah'a yemin olsun! O komutanlığa layık idi. Ve o, bana, insanların en sevgililerindendi. Bu da, bana, ondan sonra insanların en sevgili olanlarındandır" buyurdu." Buhari, Fezailu'l-Ashab 17, Meğazi 42, 87, Eyman 2, Ahkam 33; Müslim, Fezailu's-Sahabe 63, (2426); Tirmizi, Menakıb, (3819).

4403 Ashab-ı Kiram ZEYD İBNU HÂRİSE VE OĞLU ÜSÂME (R.A.) "Yine İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ömer radıyallahu anh, Üsame İbnu Zeyd'e (fey'den) üçbinbeşyüz (dirhemlik) pay ayırmıştı. Bana ise üçbin (dirhemlik) pay verdi.

"Niye Üsame'yi benden üstün tuttun? Vallehi hiçbir savaşta benden ileri geçmiş değil (yani ben de onun katıldığı her savaşa katıldım) dedim. Bana şu cevabı verdi:

"Ey oğulcuğum! Zeyd radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalatu vesselam nezdinde babandan daha sevgili idi. Üsame radıyallahu anh da Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a senden daha sevgilidir. Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın sevgisini kendi sevgime tercih ettim." Tirmizi, Menakıb, (3815).

4404 Ashab-ı Kiram AMMÂR İBNU YASİR (R.A.) "Hz. Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh anlatıyor: "Ammar radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına girmek için izin istedi.

"Ona müsaade edin, girsin!" buyurdular. Ammar girince de:

"Tayyib ve mutayyeb Ammar'a merhaba!" diyerek selamladılar." Tirmizi, Menakıb, (3799).

4405 Ashab-ı Kiram AMMÂR İBNU YASİR (R.A.) "İkrime radıyallahu anh anlatıyor: "İbnu Abbas radıyallahu anhüma, bana ve oğlu Ali'ye:

"Ebu Said'e gidin, onun rivayet ettiği hadisi dinleyin!" dedi. Biz de gittik. Onu, bakımını yapmakta olduğu bir bahçede bulduk. (Bizi görünce) ridasını alıp sarındı. Sonra bize (en baştan) anlatmaya koyularak, mescidin inşaasını zikretmeye kadar geldi ve:

"Biz kerpiçleri tane tane taşıyorduk. Ammar radıyallahu anh ise (biri kendi, biri de Resûlullah adın) ikişer ikişer taşıyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onu gördü. Üzerindeki toprakları çırpmaya başladı ve:

"Vay Ammar'a! Onu baği (asi) bir grup öldürecek. Bu, onları cennete çağırır, onlar da bunu ateşe çağırır!" buyurdu."

Buhari'nin rivayetinde "Onu baği bir grup öldürecek" ibaresi mevcut değildir. Bu ibare Ebu Bekr el-Berkani ve el-İsmaili'nin rivayetinde mevcuttur.)" Buhari, salat 63, Cihad 17.

4406 Ashab-ı Kiram AMMÂR İBNU YASİR (R.A.) "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ammar hangi meselede muhayyer bırakılmışsa mutlaka en doğrusunu seçmiştir."

Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ammar kıkırdaklarına kadar iman doldurulmuştur." Nesai, İman 17, (8, 111). Tirmizi, Menakıb, (3800).

4407 Ashab-ı Kiram ABDULLAH İBNU MES'UD (R.A.) "Abdurrahman İbnu Yezid anlatıyor: "Huzeyfe radıyallahu anh'a, içiyle dışıyla, hal ve hareketleriyle Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a, en çok benzeyen şahıs kimse, onu bize söyle de kendisinden hadis dinleyelim" diye sordum. Bize şu cevabı verdi:

"Biz içiyle dışıyla, hal ve hareketleriyle, evinin duvarlarıyla gizleninceye kadar Resûlullah'a en çok benzeyen, İbnu Mes'ud radıyallahu anh'tan başka birisini tanımıyoruz." Buhari, Fezailu'l-Ashab 27, Edeb 70; Tirmizi, Menakıb, (3809).

4408 Ashab-ı Kiram ABDULLAH İBNU MES'UD (R.A.) "Mesruk ve Şakik rahimehümallah anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh dedi ki: "Kendisinden başka ilah olmayan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun. Kur'an'dan nazil olan her bir sûrenin nerede indiğini, her bir ayetin ne sebeple indiğini mutlaka biliyorum. Eğer bilsem ki, bir kimse Kitabullah'ı benden daha iyi bilmektedir ve ona da deve ulaşabilmektedir, mutlaka binip giderim." Buhari, Fezailu'l-Kur'an 8; Müslim, Fezailu's-Sahabe 114, (2462); Nesai, Zinet 10, (8, 134).

4409 Ashab-ı Kiram ABDULLAH İBNU MES'UD (R.A.) "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Yemen'den benn ve kardeşim beraber (Medine'ye) geldik. Bir müddet kaldık. Bu esnada İbnu Mes'ud ve annesini, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına çok girip çıkmaları ve beraberliklerinin fazlalığı sebebiyle Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın aile efradından olduklarına hükmetmiştik." Buhari, Fezailu'l-Ashab 27, Meğazi 74; Müslim, Fezailu's-Sahabe 110, (2460); Tirmizi, Menakıb, (3808).

4410 Ashab-ı Kiram ABDULLAH İBNU MES'UD (R.A.) "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Şu ayet indiği zaman (mealen): "İman edip güzel işler yapanlar, haramdaan sakınıp iman ederek güzel işler yaptıkları, sonra yine haramdan kaçınmaya devam edip imanlarında sebat ettikleri, sonra da takvayı kalplerinde iyice kökleştirip iyilikte bulundukları takdirde, onların, haram şeyleri, henüz haram kılınmazdın önce tatmış olmalarından dolayı üzerlerine bir günah yoktur. Zira Allah iyilik yapanları ve iyi kullukta bulunannları sever" (Maide 93) Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana: "sen bunlardan birisin" buyurdu." Müslim, Fezailu's-Sahabe 109, (2459); Tirmizi, Tefsir, Maide, (3056).

4411 Ashab-ı Kiram EBU ZERR EL-GIFÂRİ (R.A.) "Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile karşılaşmazdan önce üç yıl ibadet ettim" demişti. Kendisine: "(Bu ibadeti) kimin için yaptın?" diye sordular.

"Allah için!" cevabını verdi. Tekrar:

"Pekiyi nereye yönelerek yaptın?" denildi.

"Rabbim beni nereye yöneltmiş idiyse oraya!" dedi ve açıklamaya devam etti: "Akşam vakti namaza başlıyor, gecenin sonuna kadar devam ediyordum. O zaman kendimi bir örtü gibi atıyor, güneş tepeme yükselinceye kadar öyle kalıyordum. (Bir gün kardeşim) Üneys bana:

"benim Mekke'de görülecek bir işim var. Sen bana baş-göz ol (eksikliğimi duyurma) dedi ve Mekke'ye gitti. Oraya varınca bana dönmekte gecikti. Nihayet geldi.

"Ne yaptın?" dedim.

"Mekke'de bir adama rastladım, senin (gibi farklı bir) din üzerine yaşıyor. Ancak O, kendisini Allah Teala'nın gönderdiğini zannediyor" dedi.

"Halk ne diyor?" diye sordum.

"Halk mı? Halk O'na şair diyor, kahin diyor, sahir (sihirbaz) diyor!" dedi. Esasen Üneys şairlerden biriydi. Tekrar sordum:

"Pekala sen ne diyorsun?"

"ben dedi, kahinlerin sözünü işittim, bilirim. Onunki kahin sözü değil. onun söylediklerini şiir çeşitlerine tatbik ettim. Hiçbirine uygun gelmiyor. Benden sonra kimse O'na şiir diyemez. Vallahi O doğru sözlüdür, kahinler ise hep yalancıdırlar!" dedi. Bu açıklama üzerine ben ona:

"Öyleyse benim işlerime de sen baş-göz ol, bir de ben gidip göreyim!2 dedim."

Ebu Zerr, gerisini şöyle anlatır:

"Mekke'ye geldim. Halktan zayıf bir adam buldum. Ona: "Şu Sabii (sapık) dediğiniz adam nerede?" diye sormuştum. Adam, beni göstererek:

"Burada bir sabii var! Burada bir sabii var!" diye bağırmaya başladı. Derken vadi halkı kesek ve kemiklerle üzerime hücum etti. Bayılarak yığılmış kalmışım.

Kendime gelip kalktığım zaman kırmızı bir dikili taş gibiydim. Zemzem'e kadar gittim. Kanlarımı yıkadım, suyundan biraz içtim.

Böylece otuz gün, gece ile gündüz arası kaldım. Bu esnada zemzem suyundan başka hiçbir taam almadım. Buna rağmen şişmanladım ve karnımın kıvrımları arttı. Ciğerimde açlık hissi duymadım. Mekkeliler, ay ışığı olan bir gecede uyurken Beytullah'ı tavaf eden yoktu. Onlardan sadece iki kadın, İsaf ve Naile (adındaki putlarına) dua ediyordu. Tavafları sırasında bana kadar geldiler. (Dayanamayıp):

"Onları birbirlerine nikahlayıverin bari!" dedim. Onlar dualarından vazgeçmeyip, tavaflarını yaparken yanıma kadar geldiler. Bu sefer:

"Onlar(a niye tapıyorsunuz)? Odundan farkları ne?" dedim. Kadınlar:

"(İmdat!) burada bir adam yok mu?" diye velvele kopararak gittiler. Tam o sırada kadınları Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve Ebu Bekr radıyallahu anh tepeden inerlerken karşılayıp:

"(Niye bağırdınız) başınıza ne geldi?" derler. Kadınlar (onları daha tanımadan)"

"Ka'be ile örtüsü arasında bir sabii (sapık) var!" derler. Onlar sorarlar:

"Size ne dedi?"

" Bize ağzı dolduran (ağza alınmaz) sözler söyledi" derler. Derken Resûlullah aleyhissalatu vesselam geldi, Haceru'l-Esved'e istilamda bulundu, arkadaşıyla birlikte Beytullah'ı tavaf etti. Sonra namaz kıldı. Namazını bitirince, -Ebu Zerr der ki: "Aleyhissalatu vesselam'ı İslam selamı ile ilk selamlayan ben oldum.- "Esselamu aleyke ya Resûlullah. (Ey Allah'ın Resûlü! Selam üzerine olsun)!" dedim. Bana:

"Ve aleyke ve Rahmetullah. (Selam senin üzerine olsun, Allah'ın rahmeti de)!" diye mukabele etti. Sonra:

"Sen kimlerdensin?" diye sordu.

"Gıfar'danım!" dedim. Bunun üzerine eliyle eğilerek parmaklarımı alnına koydu. İçimden: "Galiba kendimi Gıfar'a nisbet etmemden hoşlanmadı" dedim. Elinden tutmak üzere ilerledim. Fakat arkadaşı bana mani oldu. Onu benden iyi biliyordu. Sonra başını kaldırıp sordu:

"Buraya ne zaman geldin?

"Otuz gündür burdayım!" dedim.

"Sana kim yiyecek verdi?" dedi.

"Zemzem suyundan başka bir yiyeceğim olmadı. Şişmanladım bile. Öyle ki karnımın kıvrımları arttı. Ciğerimde açlık hissi de duymadım!" dedim.

"Zemzem suyu mübarektir. O hakikaten besleyici bir gıdadır!" buyurdu. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh:

"Ey Allah'ın Resûlü! Bana müsaade et, bu geceki yiyeceğini ben ikram edeyim!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve Ebu Bekr radıyallahu anh gittiler, onlarla ben de gittim.

Ebu Bekr bir kapı açtı. Taif kuru üzümünden benim için avuç avuç çıkarmaya başladı. bu, Mekke'de yediğim ilk yemekti. Orada kaldığım kadar kaldım. Sonra Resûlullah'a geldim. Bana dedi ki:

"ben hurmalıklı bir yere sevkedileceğim. Burasının Yesrib olduğu kanaatindeyim. Sen kavmine benden mesaj götür. Umarım, sayende Allah onları hayırla menfaatlendirecek ve onlar sebebiyle de sana sevap verecek."

Bundan sonra ben kardeşim Üneys'e geldim. Bana:

"Ne yaptın?" diye sordu. Ben:

"Müslüman oldum ve (Muhammed'in hak bir peygamber olduğunu) tasdik ettim" dedim.

"Ben senin dinine karşı değilim. ben de müslüman oldum ve tasdik ettim" dedi. Sonra kalkıp annemize geldik. (Durumu anlattık) O da bize:

"Ben sizin dininize karşı değilim. ben de müslüman oldum ve tasdik ettim!" dedi. Sonra kalkıp hayvanlarımıza binip kavmimiz Gıfar'a geldik. (Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın mesafını getirdik. İlk anda) yarısı müslüman oldu. Eyma İbnu Rahza el-Gıfari müslüman olanların imamlığını yürütüyordu, bu onların efendisi idi. Diğer (müslüman olmayan) yarı:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam Medine'ye gelince müslüman oluruz!" dediler. Derken Aleyhissalatu vesselam medine'ye geldi. O geri kalan yarı da müslüman oldu. Bir müddet sonra Eslem kabilesi de gelerek:

"Ey Allah'ın Resulü! (Gıfarlılar) bizim kardeşlerimizdir. Onların müslüman oldukları şey üzere biz de müslüman oluyoruz!" dediler ve onlar da müslüman oldular. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Gıfar'a Allah mağfiretini bol kılsın. Eslem'i de Allah selamete kavuştursun!" diyerek o iki kabileden memnuniyetini ifade buyurdular." Müslim, Fezailu's-Sahabe 132, (2473): Metin Müslim'in metnidir.Buhari, Menakıbul-Ensar 33, Menakıb 10.

4412 Ashab-ı Kiram EBU ZERR EL-GIFÂRİ (R.A.) "Ebu Zerr'in Buhari'de gelen bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bi'set (peygamber olarak gönderiliş) haberi Ebu Zerr radıyallahu anh'a ulaşınca, kardeşi (Üneys)e:

"Devene bin! şu vadiye (Mekke'ye) git! Kendisini peygamber zanneden ve semadan haber geldiğini söyleyen şu adam hakkında bana bilgi edin, sözlerini dinle ve bana getir!" dedi. Kardeşi gidip, Mekke'ye vardı. Onun sözlerinden dinledi. Sonra Ebu Zerr'in yanına döndü ve şu bilgiyi verdi:

"Onu gördüm. İnsanlara güzel ahlakı emrediyordu. (İnsanlara getirdiği) kelam da şiir değil."

"Arzuladığım kadar merakımı gideremedin!" dedi. Azık hazırladı. İçerisinde su olan dağarcığını yüklenip yola çıktı. Mekke'ye geldi. Mescide uğrayıp Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı kolladı. Esasen O'nu tanımıyordu. Doğrudan sormayı da uygun görmedi. Böylece birkaç gece geçirdi. Tutup (bir kuytuya) yattı. Derken Ali radıyallahu anh onu görüp, bir yabancı olduğunu anladı. Onu görünce takip etti. Bu ikisinden hiçbiri diğerine herhangi bir şey sormadı. Bu suretle sabaha erdiler. Sonra kırbasını ve azığını Mescid'e taşıdı. O gün de öyle geçti ve Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı akşama kadar göremedi. Bunun üzerine yattığı yere döndü. (Az sonra) Ali radıyallahu anh ona uğradı ve adama:

"Yerimi öğrenme zamanı gelmedi mi?" dedi. Böylece Ebu zerr'i kaldırdı ve beraberinde götürdü. (Ebu Zerr onu geriden takip etti.) Birbirlerine hiçbir şey söylemediler. Üçüncü güne ermişlerdi. O gün de aynı şekilde hareket ettiler. Ali Onu beraberinde ikamet ettirdi. Ve:

"Seni bu memlekete getiren sebebi bana söylemez misin?" diye sordu. Ebu Zerr:

"Bana yardımcı olup yol göstereceğin hususunda ahd-u misakda bulunur (kesin söz verir)sen açıklarım!" dedi. Ali söz verdi, o da açıkladı. Ali dedi ki:

"O haktır ve Allah'ın Resûlüdür. Sabah olunca peşimi takip et. Ben, senin hakkında korktuğum bir şey görürsem, sanki su döküyorum gibi doğrulurum. Değilse yürümeye devam ederim. Böylece girdiğim yere sen de girinceye kadar beni takip et!"

Ali böyle yaptı. O da onu takip edip geldi. Ali, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına girdi. O da onunla birlikte içeri daldı. Resûlullah'ın sözünü dinledi ve anında müslüman oldu. Resûlullah kendisine:

"Hemen kavmine dön. (Gördüklerini) onlara haber ver. Emrim sana gelinceye kadar (orada kal)" ferman etti. Ebu Zerr de:

"Nefsim elinde olan Zat'a yemin olsun, ben de haberi onlar arasında bağırarak söyleyeceğim!" dedi. Oradan çıkıp Mescid'e geldi. Yüksek sesle:

"Eşhadu en-la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!" dedi. Halk üzerine atılıp, onu iyice dövdüler, canını pek yaktılar. Derken Abbas radıyallahu anh gelip üzerine kapanarak (mani oldu).

"Yazık size! bunun Gıfarlı olduğunu, Şam'a giden tüccarlarınızın yolunun oradan geçtiğini bilmiyor musunuz?" diyerek onu ellerinden kurtardı.

Ebu Zerr, ertesi günü aynı şeyi tekrarladı. Mekkeliler, üzerine atılıp tekrar dövdüler. Yine Abbas üzerine kapandı ve onu kurtardı.

(Ravi der ki:) "Bu, Ebu Zerr el-Gıfari'nin müslüman oluşunun başlangıcı oldu." Buhari

4413 Ashab-ı Kiram HUZEYFE İBNU'L-YEMÂN (R.A.) "Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor. "Annem bana: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı (en son) ne zaman gördün?" diye sordu. Ben:

"Şu şu zamandan beri görmedim!" dedim. Annem bana (kızdı ve) azarladı. Bunun üzerine:

"İzin ver Aleyhissalatu vesselam'a gideyim, akşam namazını O'nunla kılayım ve bana da sana da mağfiret dileyivermesini taleb edeyim!" dedim. (O gün) Aleyhissalatu vesselam'a gittim. Akşamı onunla kıldım. Yatsıyı da kılıncaya kadar (orada nafile) namaz kıldı. Sonra ayrıldı. Ben de peşine düştüm. Derken sesimi işitti:

"Bu kim? Huzeyfe değil mi?" dedi.

"Evet, Huzeyfe'dir!" dedim.

"Hacetin nedir? Allah Teala Hazretleri sana da, annene de mağfiret buyursun. Şu bir melektir. Bu geceden önce arza hiç inmemiştir. Bana selam vermek ve Fatıma'nın, cennetteki kadınların efendisi olduğunu, Hasan ve Hüseyn'in de cennetteki gençlerin efendisi olduğunu bana müjdelemek için Rabbinden izin istedi" buyurdu." Tirmizi, Menakıb, (3783).

4414 Ashab-ı Kiram HUZEYFE İBNU'L-YEMÂN (R.A.) "Yine Huzeyfe raadıyallahu anh anlatıyor: "Ashab:

"Ey Allah'ın Resûlü! yerinize bir halife tayin etseniz!" demişti. Şu cevapta bulundu:

"Ben birini yerime koysam, sonra da siz ona isyan etseniz, azaba maruz kalırsınız. Velakin, siz, Huzeyfe'nin size rivayet edeceği sözleri tasdik edin, Abdullah İbnu Mes'ud'un okuyacağını okuyun." Tirmizi, Menakıb, (3814).

4415 Ashab-ı Kiram SA'D İBNU MUÂZ (R.A.) "Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sündüs bir cübbe hediye edildi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ipek elbiseyi yasaklamıştı. Halk bu elbiseden çok hoşlandı. -bir rivayette: "İpek bir elbise hediye edildi, elimizle yoklamaya başladık, hepimiz hayran olmuştuk" denmiştir. -Resûlullah:

"Nefsim (kudret) elinde olan Zat'a yemin olsun, Sa'd İbnu mu'az'ın cennetteki mendilleri bundan hayırlıdır" buyurdular." Buhari, Libas 26, bed'ül-Halk 8, Menakıbu'l-Ensar 12, Eyman 3; Müslim, Fezail 126, 2468); Tirmizi, Menakıb, (3846).

4416 Ashab-ı Kiram SA'D İBNU MUÂZ (R.A.) "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sa'd İbnu Mu'az'ın vefatından Arş titredi. -Bir rivayette "Arş-ı Rahman titredi" buyurmuştur-." Buhari, Menakıbu'l-ensar 12; Müslim, Fezailu's-Sahabe 125, (2467); Tirmizi, Menakıb, (3847).

4417 Ashab-ı Kiram SA'D İBNU MUÂZ (R.A.) "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Said İbnu Mu'az radıyallahu anh'ın cenazesi taşındığı zaman münafıklar: "Cenazesi ne kadar hafif!" dediler. (Bu sözleriyle) beni Kureyza hakkındaki hükmünü kastediyorlardı. Bu, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kulağına ulaştı. Hemen şunu söyledi: "Onun cenazesini melekler taşıyordu. (Bu sebeple insanlara hafif geldi):" Tirmizi, Menakıb, (3848).

4418 Ashab-ı Kiram ABDULLAH İBNU ABBÂS (R.A.) "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni sinesine bastırdı ve: "Allahım, bunu dinde fakih kıl" diye dua etti." Bir başka rivayette: "Allahım ona Kitab'ı öğret!"; bir diğer rivayette: "Hikmeti öğret" demiştir." Buhari, Fezailu'l-Ashab 24, ilm 17, Vudû 10, İ'tisam 1; Müslim, Fezailu's-Sahabe 138, (2477); Tirmizi, Menakıb, (3823, 3824).

4419 Ashab-ı Kiram ABDULLAH İBNU ÖMER (R.A.) "Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "(Rüyamda) elimde bir istibrak parçası gördüm. Cennette her nereye istedi isem bu parça beni (bir kanat gibi) oraya uçuruyordu. Rüyamı (kızkardeşim) Hafsa'ya anlattım. O da Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a anlatmış. Aleyhissalatu vesselam, Hafsa'ya:

"Kardeşin Abdullah (Allah'ın ve kulların hakkına riayet eden) salih bir insan, keşke geceleyin de namaza kalksa!" buyurmuş. Ben bu vak'adan sonra gece namazını hiç bırakmadım." Buhari, Fezailu'l-Ashab 19, Mesacid 58, Teheccüd 2, 21, Tabir 25, 35, 36; Müslim, Fezailu's-Sahabe 139, (2478); Tirmizi, Menakıb, (3825).

4420 Ashab-ı Kiram ABDULLAH İBNU'Z-ZÜBEYR (R.A.) "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "İslam'da doğan ilk çocuk Abdullah İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma'dır. Doğunca onu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirdiler. bir hurma alarak ağzında gevdi, sonra (sevdiği şeyi) çocuğun ağzına soktu. Karnına ilk giren şey Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın tükrüğü oldu." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 45; Müslim, Adab 26, (2146).

4421 Ashab-ı Kiram ABDULLAH İBNU'Z-ZÜBEYR (R.A.) "Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Zübeyr'in evinde bir kandil görmüştü:

"Ey Aişe dedi. Ben Esma'yı nifas olmuş (doğum yapmış) zannediyorum. Sakın çocuğa isim koymayın, ben isim koyacağım!"

Sonra ona Abdullah ismini koydu ve elindeki bir hurma ile de tahnik yaptı." Tirmizi, Menakıb, (3826).

4422 Ashab-ı Kiram BİLAL İBNU RABÂH (R.A.) "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ey Bilal! İslam olalıdan beri işlediğin ve en çok menfaat ümid ettiğin ameli bana söyler misin? Çünkü ben, bu gece (rüyamda), cennette ön tarafımda senin ayakkabılarının sesini işittim!"

Bilal şu cevabı verdi:

"Ben İslam'da, nazarımda, daha çok menfaat umduğum şu amelden başkasını işlemedim: Gece olsun gündüz olsun tam bir temizlik yaptığım (abdest aldığım) zaman, mutlaka bana kılmam yazılan bir namaz kılarım." Buhari, Teheccüd 17; Muslim, Fezailu's-Sahabe 108, (2458).

4423 Ashab-ı Kiram BİLAL İBNU RABÂH (R.A.) "Buhari'nin bir rivayetinde) Hz. Cabir radıyallahu anh'tan şu rivayet kaydedilmiştir: "Hz. Ömer radıyallahu anh derdi ki: "Ebu bekir, efendimizdir, seyyidimizi azad etmiştir." Bundan, Bilal radıyallahu anh'ı kastederdi." Buhari, Fezailu'l-Ashabı'n-Nebi 23.

4424 Ashab-ı Kiram UBEY İBNU KA'B (R.A.) "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh'a: "Allah bana, Lemyekünillezine keferû'yu sana okumamı emretti!" demişti. Ka'b:

"Yani Allah Teala Hazretleri benim ismimi size zikir mi etti?" diye sual etti. Aleyhissalatu vesselam:

"Evet!" buyurdular. Bunun üzerine Ubey radıyallahu anh ağladı." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 16, Tefsir, Lem-Yekun 1; Müslim, Fezailu's-Sahabe 122, (799); Tirmizi, Menakıb, (3894).

4425 Ashab-ı Kiram EBU TALHA EL-ENSARİ (R.A.) "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek:

"Ben açlıktan bitkinim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam derhal hanımlarından birine (adam) (gönderip yiyecek istedi. Ama kadın):

"Seni hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun yanımızda sudan başka bir şey yok" diye cevap verdi. Aleyhissalatu vesselam bunun üzerine diğer bir kadınına gönderdi. O da aynı şeyi söyledi. Aleyhissalatu vesselam sonunda:

"Bu (bitkin) açı kim misafir edip (doyurursa) Allah ona rahmet edecektir!" buyurdu. Ensardan Ebu Talha radıyallahu anh denen birisi kalkıp:

"Ey Allah'ın Resulü! Ben misafir edeceğim!" buyurdu ve onu evine götürdü. Evde hanımına:

"Yanında yiyecek bir şey var mı?" diye sordu. Hanım:

"Hayır, sadece çocukların yiyeceği var!" dedi. Bunun üzerine hanımına:

"Sen onları bir şeylerle avut, sonra da uyut. Misafirimiz girince, ona sanki yiyormuşuz gibi görünelim. Yemek için elini tabağa uzatınca lambayı düzeltmek üzere kalk ve onu söndür!" diye tenbihatta bulundu. Kadın söylenenleri yaptı. Beraberce oturdular. Misafir yedi. Karı-koca geceyi aç geçirdiler.

Sabah olunca Aleyhissalatu vesselam'a geldiler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Ebu Talha'ya:

"Dün gece misafirinize olan davranışınız sebebiyle Allah Teala Hazretleri taaccüp etti (ve güldü)!" buyurdu ve şu ayet-i kerime nazil oldu. (Mealen): "...Ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, onları kendi nefislerine tercih ederler" (Haşr 9)." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 10, Tefsir, Haşr 6; Müslim, Eşribe 172, (2054).

4426 Ashab-ı Kiram SELMÂNU'L-FÂRİSİ (R.A.) "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şu ayeti okumuştu. (Mealen): "(Siz Allah yolunda bağışta bulunmaya çağırılan kimselersiniz. Fakat içinizden bazıları cimrilik eder. Cimrilik eden ise, kendi zararına cimrilik etmiş olur. Allah ganidir; muhtaç olan sizsiniz. Eğer yüz çevirirseniz,) O, sizin yerinize başka bir topluluk getirir ki, onlar sizin gibi allah'a itaatsizlik etmezler" (Muhammed 328).

(Orada bulunanlar):

"Bizim yerimize kimler getirilebilir?" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Selman-ı Farisi'nin omuzuna vurdu, sonra da:

"Bu ve bunun kavmi!" deyip sözüne devam etti:

"Ruhum elinde olan Rab Teala'ya yemin olsun! Eğer ilim, Süreyya yıldızına asılmış olsa Faris'ten (yetişecek bir kısım) kimseler ona yine de ulaşırlar." Tirmizi, Tefsir, Muhammed, (3256, 3257).

4427 Ashab-ı Kiram EBU MUSA EL-EŞ'ARİ (R.A.) "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Keşke dün akşam senin kıraatini dinlerken beni bir görseydin! Gerçekten sana, Hz. Davud'un mizmarlarından bir mizmar verilmiş."

Müslim'in Berkani'den kaydettiği bir rivayetteki ziyadede Ebu Musa demiştir ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Bilseydim ki sen beni dinliyorsun, kıraatimi senin için daha da güzelleştirirdim." Buhari, Fezailu'l-Kur'an 31; Müslim, Müsafirin 236, (793); Tirmizi, Menakıb, (3854).

4428 Ashab-ı Kiram ABDULLAH İBNU SELAM (R.A.) "Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Yeryüzünde yürüyen hiç kimseye Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın

" Cennetliktir" dediğini duymadım. Ancak Abdullah İbnu Selam müstesna. Onun hakkında şu ayet indi. (Mealen): "(De ki: Söyleyin bana, eğer bu Kur'an Allah tarafından gönderildiği halde onu inkar ettiyseniz ve) İsrailoğullarından bir şahit de, Tevrat'a dayanarak onun hak kitap olduğuna şahidlik edip iman ettiği halde, siz iman etmeyi büyüklüğünüze yediremezsiniz, zalim olmaz mısınız? Muhakkak ki Allah zalimler güruhuna yol göstermez" (Ahkaf 10)." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 19; Müslim, Fezailu's-Sahabe 147, (2483).

4429 Ashab-ı Kiram CERİR İBNU ABDİLLAH EL-BECELİ (R.A.) "Cerir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam müslüman olduğum günden beri beni yanına girmekten men etmedi. Benii görüp de yüzüme karşı tebessüm etmediği de olmadı. Ona at üzerinde duramamaktan dert yandım. Bunun üzerine eliyhe göğsüme vurdu ve:

"Allahım, bunu (atın üzerinde) sabit kıl, onu hidayete eren ve hidayete erdiren kıl!" buyurdu." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 21; Müslim, Fezailu's-Sahabe 35, (2475); Tirmizi, Menakıb, (3822).

4430 Ashab-ı Kiram CABİR İBNU ABDİLLAH İBNU HARÂM (R.A.) "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (kendisine devemi sattığım) Leyletu'l-Bair'de yirmibeş kere benim için istiğfar ediverdi." Tirmizi, Menakıb, (3851).

4431 Ashab-ı Kiram CABİR İBNU ABDİLLAH İBNU HARÂM (R.A.) "Yine Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Bir defasında ben üzgün bir halde iken "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la karşılaşmıştık. Bana:

"Seni niye böyle üzgün görüyorum?" buyurdu.

"Babam Uhud'da şehid düştü. Geriye bakıma muhtaç horanta ve bir de borç bıraktı" dedim. Bunun üzerine:

"Allah'ın babana hazırladığı nimeti sana müjde edeyim mi?" dedi. Ben: "Evet!" deyince:

"Allah, hiç kimse ile yüz yüze konuşmuş değildir, daima perde gerisinden konuşur. Ancak, babanı ihya etti ve perdesiz konuştu:

"Ey kulum, dedi. Ne dilersen benden iste vereyim!"

"Ey Rabbim dedi baban, beni dirilt, senin yolunda ikinci sefer bir daha öldürüleyim!" Allah Teala Hazretleri:

"Ama ben daha önce şu hükmü koymuşum: "Ölenler artık geri dönmeyecekler!" buyurdu. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu (Mealen): "Allah yolunda şehid edilenleri ölü sanma. Onlar, Rablerinin katında hayat sahibidirler ve O'nun nimetleriyle rızıklanırlar" (Al-i İmran 169)." Tirmizi, Tefsir Al-i İmran, (3013).

4432 Ashab-ı Kiram HZ. ENES İBNU MALİK (R.A.) "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Ümmü Süleym radıyallahu anha dedi ki:

"Ey Allah'ın Resûlü! Hadimin Enes için Allah Teala Hazretlerine dua ediver!"

Bunun üzerine şu duayı yapıverdi:

"Allahım, onun malını, çocuklarını çoğalt ve ona verdiklerini hakkında mübarek kıl!" Buhari, Da'avat 19, 26, 47, Savm 61; Müslim, Mesacid 268, (660), Fezailu's-Sahabe 141, 142, (2480, 2481); Tirmizi, Menakıb, (3827, 3828).

4433 Ashab-ı Kiram HZ. ENES İBNU MALİK (R.A.) "Ebu Halde Halid İbnu Dinar anlatıyor: "Ebu'l-Aliye'ye: "Enes, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan hadis işitti mi?" diye sordu. Ebu'l-Aliye:

"(Bu nasıl soru?) Hz. Enes on yıl Resûlullah'a hizmet etti, Resûlullah onun için duada bulundu. Enes'in bir bahçesi vardı, yılda iki sefer meyve verirdi. Bahçede bir reyhanı vardı, ondan misk kokusu gelirdi" diye cevap verdi." Tirmizi, Menakıb, (3832).

4434 Ashab-ı Kiram BERÂ İBNU MÂLİK (R.A.) "Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Saçı sakalı birbirine karışmış, eski püskü elbiseler içinde, kimsenin itibar etmediği niceleri vardır ki, Allah'a kasemde bulunsa, Allah onun yeminini boşa çıkarmaz. İşte Bera İbnu Malik öylelerindendir." Tirmizi, Menakıb, (3853).

4435 Ashab-ı Kiram SABİT İBNU KAYS İBNU ŞEMMAS (R.A.) "Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Sabit İbnu Kays'ı kaybetmişti. Bir adam:

"Ey Allah'ın Resûlü! Ben onun yerini biliyorum!" dedi ve gidip evinde oturmuş, başı önde ağlıyor vaziyette buldu.

"Neyin var, (niye ağlıyorsun)?" dedi.

"(Sorma), Şerr var! Sesim, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın sesinin üstüne çıkıyordu, bütün amelim gitti, cehennemliğim" dedi. Adam, Sabit'in bu sözlerini işitince doğru Aleyhissalatu vesselam'a geldi ve durumu haber verdi.

"Ona git ve şöyle buyurdular, sen cehennemlik değilsin, bilakis sen cennetliksin!" Buhari, Menakıb 25, Tefsir, Hucurat 1; Müslim, İman 187, (119).

4436 Ashab-ı Kiram SABİT İBNU KAYS İBNU ŞEMMAS (R.A.) "Müslim'in bir rivayetinde: "Allah Teala'nın şu ayeti indiği zaman (mealen): "Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber'in sesinden fazla yükseltmeyin!..." (Hucurat 2), Sabit radıyallahu anh evinde oturup ağlamaya başladı. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam onu aradı..." şeklindedir." Müslim, İman 187, (119).

4437 Ashab-ı Kiram ADİYY İBNU HATİM (R.A.) "Hz. Adiyy radıyallahu anh anlatıyor: "Kavmimden bir grupla Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh'ın yanına geldim. Tayy kabilesine mensup her bir adam için ikibin (dirhem) tahsisat ayırdı, benden ise yüz çevirdi. Ben kurşısına geçtim, yine benden yüz çevirdi. Ben tekrar karşı tarafına geçtim. O yine bana tersini döndü. Bu durumda, ben:

"Ey mü'minlerin emiri! Beni tanıyor musun?" dedim. Güldü ve:

"Evet! Vallahi seni tanıyorum!" dedi ve ilave etti:

"Onlar kafirken sen iman etmiştin. Onlar yüz çevirirken sen gelmiş (teslim olmuş)tun. Onlar ahdinden cayarken sen ahdinde sadık kalmıştın. Ayrıca, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yüzünü ve Ashab'ının yüzlerini ağartan ilk zekat parası da, senin Tayy kabilesinden Resûlullah7a getirdiğin zekat parası olmuştu."

(Hz. Ömer bu sözlerinden) sonra, (bana vermeyişinin) özrünü beyana geçti ve dedi ki:

"Ben, fakirlik sebebiyle yoksul duruma düşenlere tahsisat ayırdım. Onlar aşiretlerinin seyyidleridir. Temsil ettikleri adamlarının (arız olacak kıtlık hallerinde onlara infak gibi) hukuklarını üzerlerinde taşımaktadırlar. (Bu sebeple, geride kalan adamları adına onlara tahsisat verdim)."

Bu açıklama üzerine Adiyy, Hz. Ömer'e:

"Öyleyse tamam, bana vermemeni normal karşılarım" dedi." Bu rivayeti müellif, Buhari ve Müslim'e nisbet etmektedir. Buhari'de mevcut değildir. Müslim'de muhtasar olarak gelmiştir (Fezailu's-Sahabe 196, (2523), Rivayet, Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde yer almaktadır (1, 45).

4438 Ashab-ı Kiram HZ. EBU HÜREYRE (R.A.) "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü! dedim, senden çok güzel şeyler işitiyorum, fakat ezberimde tutamıyorum!"

"Ridanı aç!" emrettiler. Ben de açtım. (Dua buyurdu, sonra topladım). Bundan sonra bana çok hadis söyledi. Ben söylediklerinden hiçbirini unutmadım." Buhari, İlim 42; Müslim, Fezailu's-Sahabe 159, (2492); Tirmizi, Menakıb (3833, 3824).

4439 Ashab-ı Kiram CÜLEYBİB (R.A.) "Ebu Berze el-Eslemi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam gazvelerinden birinde idi. Allah Teala Hazretleri genimet nasib etti. Ashab'ına "(Arkadaşlarınızdan) herhangi bir kayıp verdiniz mi?" diye sordu.

"Evet! dediler. Falanca, falanca ve falanca!" Resûlullah yine sordu:

"Başka bir kaybınız var mı?" Ashab:

"Evet! Falanca, falanca, falanca!" dediler. Aleyhissalatu vesselam yine sordu:

"Başka bir kaybınız yok mu?"

"Hayır! Yok!" dediler.

"Ama ben Cüleybib'i kaybettim (Onu arayın!)" emretti. Ashab onu aradı ve öldürmüş olduğu yedi kişinin yanında bulundu. Düşmanlar da onu öldürmüşlerdi. Aleyhissalatu vesselam gidip başucunda durdu ve:

"O, yedi kişiyi öldürmüş, onlar da onu öldürmüşler! Bu bendendir, ben de ondanım. Bu bendendir, ben de ondanım" buyurdu. Sonra Cüleybib'i kolları arasına aldı. Ona, Resûlullah'ın kollarından başka yatak olmamıştı."

Ravi devamla der ki: "Ona bir mezar kazıldı. Kabrinin içine konuldu." Gusledildiğini zikretmedi." Müslim, Fezailu's-Sahabe 131, (2472).

4440 Ashab-ı Kiram HARİSE İBNU SÜRAKA (R.A.) "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Ümmü Harise radıyallahu anha, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldi ve:

"Ey Allah'ın Resulü! Bana Harise'den haber ver!" dedi. -Harise, Bedir günü isabet eden serseri bir ok sebebiyle ölmüştü- (Kadın devamla): "Eğer cennetteyse sabredeceğim, değilse (dünya evinde olduğum müddetçe) ağlamaya devam edeceğim" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Ey Ümmü Harise! (Cennetin tek bir bahçe olduğunu mu sanırsın?) Cennette bahçeler var. Senin oğlun ise, Firdevs-i a'la'ya kondu" buyurdular. (Bunun üzerine kadın gülerek geri döndü.)" Buhari, Cihad 14, Megazi 9, Rikak 51; Tirmizi, Tefsir, Mü'minûn, (3173).

4441 Ashab-ı Kiram HALİD İBNU'L-VELİD (R.A.) "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte bir yere indik. Halk geçmeye başladı. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Ey Ebu Hüreyre bu kim?" diye soruyordu. Ben de:

"Falanca!" diyordum.

"Bu, Allah'ın ne iyi kulu!" diyordu. Sonra tekrar soruyordu:

"Peki şu kim?"

"Falanca!" diyordum.

"Bu Allah'ın ne kötü kulu!" diyordu. Bu hal, Halid İbnu'l-Velid radıyallahu anh geçinceye kadar devam etti. O zaman:

"Bu kim?" diye yine sordu. Ben:

"Halid İbnu'l-Velid!" dedim.

"Bu Allah'ın ne iyi kulu! Bu Allah'ın kılınçlarından bir kılınç!" buyurdu." Tirmizi, Menakıb, (3845).

4442 Ashab-ı Kiram AMR İBNU'L-ÂS (R.A.) "Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İnsanlar teslim oldu, Amr İbnu'l As ise iman etti."

EBU SÜFYAN İBNU HARB" Tirmizi, Menakıb, (3843).

4443 Ashab-ı Kiram EBU SÜFYAN İBNU HARB "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a Ebu Süfyan, her ne taleb etti ise, mutlaka "Tamam!" diye müsbet cevap almıştır." Müslim, Fezailu's-Sahabe 168, (2501).

4444 Ashab-ı Kiram HZ. MUAVİYE (R.A.) "Ebu İdris el-Havlani anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh, Umeyr İbnu Sa'd'ı Humus valiliğinden azledince yerine Hz. Muaviye radıyallahu anh'ı tayin etti. Halk:

"Umeyr'i azledip Muaviye'yi mi tayin etti?" diye mırıldandı. Umeyr radıyallahu anh:

"Muaviye'yi hayırla yadedin. Zira ben "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Allah'ım, onunla (insanlara) hidayetini ulaştır!" dediğini duydum!" dedi." Tirmizi, Menakıb, (3842).

4445 Ashab-ı Kiram HZ. MUAVİYE (R.A.) "İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Ben çocuklarla birlikte oynuyordum. Derken "Resûlullah aleyhissalatu vesselam geldi. Ben hemen bir kapının arkasına saklandım. (Beni orada bulup) enseme dokundu.

"Muaviye'ye git! Onu bana çağır!" dedi. (Ben derhal gittim ve) geldim:

"O yemek yiyor!" dedim. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, tekrar:

"Git Muaviye'yi bana çağır!" emrettiler. (Ben (yine gidip) döndüm ve:

"O yemek yiyor!" dedim. Resûlullah tekrar:

"Git! Muaviye'yi bana çağır!" emrettiler. Benn yine gidip geldim ve:

"O yemek yiyor!" dedim. Bunun üzerine: "Allah onun karnını doyurmasın!" buyurdular." Müslim, Birr 96, (2604).

4446 Ashab-ı Kiram HZ. MUAVİYE (R.A.) "Abdurrahman İbnu Ebi Umeyre radıyallahu anh -ki "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashabından idi- Resûlullah'ın Muaviye için şöyle dua ettiğini rivayet etmektedir: "Allahım, onu hidayet edici ve hidayeti bulmuş kıl ve onunla (insanlara) hidayet ver." Tirmizi, Menakıb, (3841).

4447 Ashab-ı Kiram HATİCE BİNTU HUVEYLİD (R.A.) "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Cebrail aleyhisselam "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek:

"Ey Allah'ın Resûlü, dedi. işte Hatice geliyor. Beraberinde bir kab var, içerisinde katık -veya yiyecek, veya içece- mevcut. O yanınıza ulaştığı vakit, ona Rabbinden (ve benden) selam söyleyin ve onu gürültü ve yorgunluk bulunmayan cennette, içerisi oyulmuş inciden mamul bir evle müjdeleyin!" Buhari, Menakıbu'l-Ensar 20, Tevhid 35; Müslim, Fezailu's-Sahabe 71, (2432).

4448 Ashab-ı Kiram HATİCE BİNTU HUVEYLİD (R.A.) "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hanımlarından hiçbirine, Hz. Hatice radıyallahu anha'ya karşı duyduğum kıskançlığı hiç duymadım. Halbuki onu hiç görmüşlüğüm de yok. Ancak, Aleyhissalatu vesselam onun yadını çok yapardı. Ne zaman bir koyun kesip parçalara ayırsa Hatice'nin dostlarına da gönderirdi. Bazan ona: "Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yok!" derdim de bana: "(Onun gibisi var mıydı, o şöyleydi, o böyleydi..! (Öbür kadınlar beni çocuktan mahrum ederken) benim çocuklarım ondan oldu" diye karşılık verirdi. (Hz. Aişe derki: İçinden " Bir daha Hatice hakkında kötü söz söylemeyeceğim" dedim)."

Hz. Aişe devamla der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Hatice'den üç yıl sonra benimle evlendi." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 20, Nikah 108, Edeb 73, Tevhid 32; Müslim, Fezailu's-Sahabe 73, 74, 77, 78, (2434, 2435, 2436, 2437); Tirmizi, Menakıb, (3885, 3886).

4449 Ashab-ı Kiram HATİCE BİNTU HUVEYLİD (R.A.) "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"(Ahiretin) en hayırlı kadını Meryem Bintu İmran'dır. (Dünyanın) en hayırlı kadını Hatice Bintu Huveylid'dir." Ravi bunu söylerken, eliyle semaya ve arza işaret etti.

Rezin bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Erkeklerden pek çokları kemale ermiştir. Kadınlardan ise İmran'ın kızı Meryem, Firavun'un karısı Asiye, Huveylid'in kızı Hatice ve Muhammed'in kızı Fatıma'dan başka kimse kemale ermemiştir. Hz. Aişe'nin kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yiyeceklere üstünlüğü gibidir."

Bu rivayet Buhari'de Ebu Musa hadisi olarak gelmiştir. (Enbiya 45), Müslim, Fezailu's-Sahabe 70, (2431); Tirmizi, Et'ime 31, (1835)." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 20, Enbiya 45; Müslim, Fezailu's-Sahabe 69, (2430); Tirmizi, Menakıb, (3887).

4450 Ashab-ı Kiram HZ. FATIMA (R.A.) "Emi' İbnu Umeyr et-Teymi anlatıyor: "Halamla birlikte Hz. Aişe radıyallahu anha'nın yanına gittim. Hz. Aişe'ye:

"Hangi kadın "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a daha sevgili idi?" diye soruldu:

"Fatıma!" dedi.

"Ya erkeklerden?" dendi.

"Fatıma'nın kocası! Zira bildiğim kadarıyla (Ali radıyallahu anh) çok oruç tutar, çok namaz kılardı." Tirmizi, Menakıb, (3873).

4451 Ashab-ı Kiram HZ. FATIMA (R.A.) "Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Fetih senesinde Fatıma'yı çağırarak hususi konuştular. Fatıma ağladı. Sonra tekrar hususi olarak konuştular. Fatıma bu sefer güldü. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam vefat edince, Fatıma'dan o ağlama ve gülmesi hususunda sordum. Dedi ki:

"Önce, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana öleceğini haber verdi, ben de ağladım. İkinci konuşmamızda benim, İbran kızı Meryem hariç diğer kadınların cennette efendisi olacağımı müjdeledi, bunun üzerine güldüm." Tirmizi, Menakıb, (3872).

4452 Ashab-ı Kiram HZ. AİŞE (R.A.) "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana:

"Ey Aişe! İşte Cebrail! Sana selam ediyor!" dedi. Ben de:

"Ve aleyhisselamu ve rahmetullahi ve berekatuhu!" dedim. Resûlullah benim görmediğimi görürdü." Buhari, Fezailu'l-Ashab 30, Bed'ül-Halk 6, Edeb 11, İsti'zan 16, 19; Müslim, Fezailu's-Sahabe 91, (2447); Ebu Davud, Edeb 166, (5232); Tirmizi, Menakıb, (3876); Nesai, İşretu'n-Nisa 3, (7, 69).

4453 Ashab-ı Kiram HZ. AİŞE (R.A.) "Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashabı bizlere her ne zaman bir hadis müşkilat arzedecek olsa, hemen Hz. Aişe'ye sorardık, o bize bu hususda mutlaka bir bilgi sunardı." Tirmizi, Menakıb, (3877).

4454 Ashab-ı Kiram HZ. AİŞE (R.A.) "Ebu Vail anlatıyor: "Hz. Ali radıyallahu anh, asker toplamak için Ammar İbnu Yasir ve Hasan İbnu Ali radıyallahu anhüm'u Küfe'ye gönderince, Ammar halka şöyle hitap etti: "Ben de biliyorum, O (Hz. Aişe), dünyada da ahirette de Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam'ın zevcesidir. Velakin Allah sizleri imtihan ediyor. Kendisine mi, yoksa, Aişe'ye mi tabi olacaksınız?" Buhari, Fezailu'l-Ashab 30, Fiten 17.

4455 Ashab-ı Kiram SAFİYYE BİNTU HUYEY İBNU AHTAB (R.A.) "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Safiyye'ye, Hz. Hafsa radıyallahu anhüma'nın "Yahudi kızı" deyip (istiskal ettiği) ulaşıyor. Bu sözü işiten Safiyye ağlıyor. Tam o ağlarken Aleyhissalatu vesselam yanına giriyor ve: "Niye ağlıyorsun?" diye soruyor. Safiyye:

"Hafsa bana "Sen Yahudi kızısın!" dedi" der. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Sen bir peygamber kızısın. Senin amcan da bir peygamberdir, ayrıca bir peygamberin de nikahı altındasın. Öyleyse o sana karşı neyi ile iftihar ediyor ki?" diyerek onu teselli etti. Sonra da öbürüne: "Ey Hafsa! Allah'tan kork!" dedi." "Tirmizi, Menakıb, (3891); Nesai'de bulunamamıştır. Belki de Nesai'nin es-Sünenü'l-Kübra'sında mevcuttur. Hadise Tirmizi "sahih" demiştir."

4456 Ashab-ı Kiram SEVDE BİNTU ZEME'A (R.A.) "İkrime anlatıyor: "(Bir gün) Sabah namazından sonra, İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya, Hz. Sevde'nin vefat ettiği söylenmişti, hemen secdeye kapandı. Niye böyle davrandığı sorulunca şu cevabı verdi: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "(Allah'ın ayetlerinden) bir ayet gördüğünüz vakit secde edin!" buyurmuştu. İmdi, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın zevcelerinin gitmesinden daha büyük bir ayet var mıdır?"

"Ebu Davud ve Tirmizi, hadisi kaydederler, ancak Resulullah'ın zevcelerinden hangisinin vefat haberinin geldiğini zikretmezler. Sevde diye tesmiye, Rezin'in ilavesinde gelmiştir." Ebu Davud, Salat 269, (1197); Tirmizi, Menakıb, (3889).

4457 Ashab-ı Kiram ÜMMÜ EYMEN (R.A.) "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın vefatından sonra, Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'a:

"Gel beraber Ümmü Eymen radıyallahu anha'ya gidip ziyaret edelim, tıpkı Aleyhissalatu vesselam'ın onu ziyaret ettiği gibi" dedi ve gittiler. Ümmü Eymen onları görünce ağladı.

"Niye ağlıyorsun? Resûlullah'ın Allah nezdinde bulacağı (mükafaatlar)ın daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun?" dediler. Ümmü Eymen:

"Evet bilmez olur muyum? Allah indinde olan, Resûlullah için elbette daha hayırlıdır. Velakin beni ağlatan, semadan gelen vahyin kesilmiş olmasıdır" dedi. Bu sözleri onları da hüzünlendirdi. Ümmü Eymen'le birlikte onlar da ağladılar." Müslim, Fezailu's-Sahabe 103, (2453).

4458 Ehl-i Beyt EHL-İ BEYT'İN FAZİLETİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Nimetleriyle sizi beslediği için Allah'ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin." Tirmizi, Menakıb, (3792).

4459 Ehl-i Beyt EHL-İ BEYT'İN FAZİLETİ "Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Şu ayet indiği zaman, (mealen): "Sana bu ilim geldikten sonra, kim seninle bu hususta mücadele edecek olursa de ki: "Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendinizi ve kendimizi çağırıp toplanalım, sonra niyaz edelim ki, Allah'ın laneti yalancılar üzerine olsun!" (Al-i İmran 61), "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ali'yi , Fatıma'yı, Hasan ve Hüseyin radıyallahu anhüm ecmain'i çağırdı ve:

"Allah'ım, bunlar da benim ehlim (ailem)" buyurdu." Tirmizi, Tefsir, Âl-i İmran, (3002).

4460 Ehl-i Beyt EHL-İ BEYT'İN FAZİLETİ "Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Ben "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın evinin kapısında iken şu ayet nazil oldu: "...Ey peygamber ailesi! Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab 33). Evde "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin vardı. Onlara bir örtü bürüdü ve:

"Allahım, işte bunlar benim ehl-i beytimdir, bunlardan günahı gider ve bunları kirlerden tertemiz kıl!" buyurdu. Ben atılıp:

"Ey Allah'ın Resûlü! Ben ehl-i beytten deyil miyim?" dedim. Bana:

"Sen (yerinde dur, sen zaten) hayırdasın, sen Resûlullah'ın zevcesisin!" diye cevap verdi." Tirmizi, Menakıb, (3870).

4461 Ehl-i Beyt EHL-İ BEYT'İN FAZİLETİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Şu ayet indiği zaman (mealen): "... Ey peygamber ailesi! Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab 33), "Resûlullah aleyhissalatu vesselam sabah namazına giderken, altı aya yakın bir müddette, Hz. Fatıma radıyallahu anha'nın kapısına uğrayıp:

"Namaz(a kalkın) ey Ehl-i Beyt "Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor!" buyurdu." Tirmizi, Tefsir, Ahzab, (3204).

4462 Ehl-i Beyt EHL-İ BEYT'İN FAZİLETİ "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, üzerinde siyah (yünden) nakışlı bir kumaş olduğu halde sabahleyin (evden) çıktı. O sırada Hasan geldi, onu örtünün altına soktu. Sonra Hüseyin geldi onu da soktu. Sonra Fatıma geldi, onu da soktu. Sonra Ali geldi onu da örtünün altına soktu. Sonra da:

"Ey Ehl-i Beyt Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak isttiyor" (Ahzab 33) buyurdu." Müslim, Fezailu's-Sahabe 61, (2424).

4463 Ehl-i Beyt EHL-İ BEYT'İN FAZİLETİ "Yezid İbnu Hayyan, Zeyd İbnu Erkam radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Haberiniz olsun! Ben size iki ağırlık bırakıyorum. Bunlardan biri Allah Teala'nın Kitabı'dır. O, Allah'ın (sema-arz arasına uzanmış) ipi olup, kim ona tutunursa hidayet üzere olur, kim de onu terkederse dalalete düşer. İkincisi itretim, Ehl-iBeytim'dir." Biz, Zeyd İbnu Erkam'a sorduk:

"Kadınları da Ehl-i Beyt'inden midir?"

"Hayır! dedi, Allah'a yemin olsun, kadın bir müddet erkekle beraber olur. Sonra (kocası) onu boşar, o da babasına ve kavmine döner. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ehl-i Beyt'i aslı ve kendinden sonra sadaka haram olan asabesi'dir." Müslim, Fezailu's-Sahabe 37, (2408).

4464 Ehl-i Beyt EHL-İ BEYT'İN FAZİLETİ "İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Ebu Bekr radıyallahu anh buyurdular ki: "Muhammed aleyhissalatu vesselam'ı Ehl-i Beytinde gözetin." Buhari, Fezailu'l-Ashab 12, 22.

4465 Ensar ENSARIN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Şayet Ensar bir vadiye veya geçide sülûk etse ben de mutlaka Ensar'ın gittiği vadiye ve geçide sülûk ederim. (Eğer hicret olmasaydı ben Ensar'dan biri olurdum.)"

Ebu Hüreyre der ki: "Ona annem ve babam feda olsun. (Bu sözüyle haddi aşmış, Ensarın hakkından fazlasını onlara vererek) zulmetmiş değildir. (Zira) onlar O'nu barındırdılar ve O'na yardım ettiler veya bir başka kelime (ile ifade edilecek) yardımlar yaptılar. Mallarıyla kendisine ve Ashabına muavenette bulundular." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 2, Temenni 9.

4466 Ensar ENSARIN FAZİLETİ "Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Benim kendisine sığındığım sırdaşım ehl-i Beyt'imdir, dayanağım da Ensar'dır. Öyleyse onların (Ehl-i Beyt ve Ensar'ın) kusurlularını affedin, faziletli olanlarına da sarılın." Tirmizi, Menakıb, (3900).

4467 Ensar ENSARIN FAZİLETİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah'a ve ahirete iman eden kimse Ensar'a buğzetmesin." Tirmizi, Menakıb, (3903).

4468 Ensar ENSARIN FAZİLETİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ensar dayanağımdır, sırdaşımdır. İnsanlar sayıca artarken onlar azalacaklar. Öyleyse onların iyilerine yapışın, kusurlularını da affedin."

Buhari, İbnu Abbas radıyallahu anhüma'nın kaydettiği bir diğer rivayette: "Onlar azalacaklar" lafzının peşinde şu ziyadeye yer verir: "... Öyle ki yemekteki tuz gibi olacaklar." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 11; Müslim, Fezailu's-Sahabe 176, (2510); Tirmizi, Menakıb, (3901).

4469 Bedir, Akabe BEDİR, AKABE'YE KATILANLARIN FAZİLETİ "Rifa'a İbnu Rafi' ez-Züraki radıyallahu anh anlatıyor: "Cibril aleyhisselam, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek:

"İçinizdeki Bedir ehlini ne addediyorsunuz?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Müslümanların en faziletlisi!" buyurdu. Cebrail:

"Biz de Bedir'e katılan melekleri öyle (en faziletlimiz) biliyoruz!" dedi. Rifa'a radıyallahu anh da Bedir ehlindendi. Rafi' ise Akabe ehlindendi ve oğluna:

"Akabe bey'atlerinde hazır bulunmam yerine Bedir'de hazır bulunmuş olmam beni sevindirmez!" derdi." Buhari, Megazi 11.

4470 Bedir, Akabe BEDİR, AKABE'YE KATILANLARIN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah Teala Hazretleri, Bedir Ehli(nin yaptığı fedakarlık ve ihlasları)na muttali oldu da:

"Artık ne isterseniz yapın. Ben sizi affetmişim!" buyurdu." Ebu Davud, Sünnet 9, (4654).

4471 Bedir, Akabe BEDİR, AKABE'YE KATILANLARIN FAZİLETİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Hudeybiye'de) ağaç altında Bey'at edenlerden hiç kimse ateşe girmeyecektir." Müslim, Fezailu's-Sahabe 163, (2496); Ebu Davud, Sünnet 9, (4653); Tirmizi, Menakıb, (3859).

4472 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Müslüman, yahudi ve hıristiyanların meseli şuna benzer: Bir adam var, bir grub kimseyi ücretli olarak tutmuş; kendisi için belli bir ücret mukabilinde, geceye kadar çalıştırıyor. Bunlar gündüzün yarısına kadar çalışıp:

"Bize şart koştuğun ücrete ihtiyacımız yok. (Biz gideceğiz.) Şu ana kadar yaptığımız iş için de para istemiyoruz" derler. Adam onlara:

"Böyle yapmayın, işin geri kalan kısmını da tamamlayın ve ücretinizi tam olarak alın!" diye rica eder. Ancak onlar buna yanaşmazlar ve terkedip giderler.

Adam onlardan sonra işi için başkalarını ücretle tutar. Onlara:

"Şu gününüzü tamamlayın, öncekilere vaadettiğim ücreti size tam olarak vereyim!" der. Bunlar ikindi vaktine kadar çalışırlar. O zaman:

"İşin senin olsun, yaptığımız çalışmanın ücretini de istemiyoruz. (Çalışmayı terkediyoruz)!" derler. Adam onlara da:

"İşinizin geri kısmını tamamlayın, şurada az bir zamanınız kaldı" diye rica eder, ancak onlar dinlemeyip giderler. Adam geri kalan zamanda çalışmaları için yeni işçiler tutar. Bunlar da geri kalan zamanda çalışmaları için yeni işçiler tutar. Bunlar da geri kalan zamanda güneş batıncaya kadar çalışırlar ve önceki iki grubun ücretini de alırlar. İşte bu, onların ve bu nurdan kabul ettikleri miktarın meselidir." Buhari, İcare 11, Mevakitu's-Salat 17.

4473 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Sizden önce geçen ümmetlere nazaran sizin bekanız, ikindi vakti ile güneşin batması arasındaki müddet gibidir. Tevrat ehline Tevrat verildi, onlar gün ortasına kadar onunla amel ettiler. Daha fazla devam etmekten aciz kaldılar. Onlara kirat kirat ücretleri verildi. Sonra Ehl-i İncil'e İncil verildi. Onlar da ikindi namazına kadar çalıştılar. O zaman onlar da aciz kaldılar, kirat kirat onlara da ücretleri verildi. Bize ücretimiz ikişer kirat, ikişer kirat verildi. İki kitap mensupları:

"Ey Rabbimiz, sen bunlara ikişer kirat, ikişer kirat olarak verdin. Halbuki bize birer kirat, birer kirat vermiştin. Halbuki biz, amel yönüyle onlardan ileriyiz!" dediler. Allah Teala Hazretleri:

"Ben ücretlerinizde bir haksızlık yaptım mı?" buyurdu. Onlar "Hayır!" dediler.

"Öyleyse, bu benim lütfumdur, onu ben dilediğime veririm" buyurdu." Buhari, İcare 8, 9, Mevakitu's-Salat 17, Enbiya 50, Fezailu'l-Kur'an 17, Tevhid 31, 47; Tirmizi, Emsal 7, (2875).

4474 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında bir cenaze geçti. Oradakiler, cenaze hakkında hayırlı senada bulundular. Aleyhissalatu vesselam:

"Vacib oldu! (Vacib oldu! Vacib oldu!)" buyurdular. Sonra bir cenaze daha geçti. Bunu kötü sözlerle yadettiler. Resûlullah yine: "Vacib oldu!" buyurdular. Hz. Ömer radıyallahu anh:

"Ey Allah'ın Resûlü! Vacib olan nedir?" diye sordu.

"Öncekini hayırla yadettiniz ona cennet vacib oldu. İkincisini kötülükle yadettiniz ona da cehennem vacib oldu. Sizler Allah'ın yeryüzündeki şahidlerisiniz!" buyurdu." Buhari, Cenaiz 86, Şehadet 6; Müslim, Cenaiz 60, (949); Tirmizi, Cenaiz 63, (1058); Nesai, Cenaiz 50, (4, 49, 50); Ebu Davud, Cenaiz 80, (3233).

4475 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah Teala hazretleri, bizden öncekileri cum'ayı bulma işinde şaşırttı. Bu sebeple cumartesi yahudilerin, pazar günü de hıristiyanların oldu. Allah Teala hazretleri bizi yarattı ve bizlere cuma gününü bulma hususunda hidayet nasib etti: Cumayı da, cumartesiyi de, pazarı da (ibadet günleri) kıldı. Onlar Kıyamet günü de bize tabidirler. Biz, dünya ehli arasında sonuncusuyuz, fakat Kıyamet günü birinciler olacağız ve bütün mahlûkattan önce hesapları görülüp bitirilecekler olacağız." Müslim, Cum'a 22, (856).

4476 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kıyamet günü Aziz ve Celil olan Allah: "Ey Adem!" diye seslenir. Adem:

"Ey Rabbim buyur, emrindeyim, bütün hayırlar senin elindedir!" der. Şöyle bir nidada bulunulur:

"Allah sana, cehennem hey'etini çıkarmanı emrediyor!" Adem sorar:

"Ey Rabbim, cehennem hey'eti ne kadardır?"

"Her binden dokuzyüzdoksandokuzu!"

İşte "hamilelerin çocuğunu düşürdüğü, çocukların ihtiyarladığı, insanların sarhoş olmadıkları halde, azabın şiddetinden sarhoşa döneceklerini göreceğin zaman bu zamandır." Bu haber Ashab'a çok ağır geldi. Öyle ki yüzlerinin rengi değişti.

"Ey Allah'ın Resûlü! dediler, bu binde bir içine hangimiz gireceğiz?"

"Ye'cüc ve Me'cüc'dan binde dokuzyüzdoksandokuz, sizden ise bir olacak. Şunu da bilin: Siz insanlar arasında, beyaz bir öküzde siyah bir kıl veya siyah bir öküzde beyaz bir kıl durumundasınız." Buhari, Tefsir, Hac, 1, Enbiya 7, Rikak 46, Tevhid 32; Müslim, İman 379, (222).

4477 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Rabbim bana, ümmetimden yetmişbin kişiyi hesab ve ceza olmaksızın cennete koymayı vaadetti. Her bin ile birlikte yetmişbin ve Rabbimin avucuyla üç avuç daha." Tirmizi, Sıfatu'l-Kıyame 13, (2439); İbnu Mace, Zühd 34, (4286).

4478 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetimin cennete gireceği kapının genişliği, iyi bir atlının üç (gün veya yıl) yürüme mesafesidir. Onlar (cennet ehli) kapıdan girerken sıkışırlar da omuzları ezilecek hale gelir." Tirmizi, Cennet 14, (2551).

4479 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Tirmizi'nin bir diğer rivayetinde Büreyde radıyallahu anh ("Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şu sözünü) nakleder: "Cennet ehli yüzyirmi saftır. Bunlardan seksen safı bu ümmetten, kırk safı da diğer ümmetlerdendir." Tirmizi, Cennet 13, (2549).

4480 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Müslüman bir kimse öldü mü, Allah ona bedel bir yahudi veya hıristiyanı cehenneme koyar." Müslim, Tevbe 50, (2767).

4481 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"İmtina edenler hariç, bütün ümmetim cennete girecektir!" buyurmuşlardı.

"İmtina edenler de kim?" dediler.

"Kim bana itaat ederse cennete girer, kim asi olur (itaat etmezse) o imtina etmiş demektir!" buyurdular." Buhari, İ'tisam 2.

4482 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Ebu Malik el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah sizi üç hasletten himaye etti: "Hepinizi helak edecek olan peygamberinizin bedduasından, batıl ehlinin hak ehline (nurunu söndürecek kesin) bir galebesinden, dalalet üzerine birleşmenizden." Ebu Davud, Fiten 1, (4253),

4483 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Şu ümmetim rahmete mazhar olmuş bir ümmettir. Ahirette azaba maruz kalmayacaktır. Onun azabı dünyadadır: Fitneler, zelzeleler ve katl." Ebu Davud, Fiten, (4277).

4484 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Yine Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah Teala Hazretleri (şu ayetle) ümmetim için bana iki eman indirdi:

1. Sen aralarında olduğun müddetçe Allah onlara (umumi bir) azab vermeyecektir.

2. Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, Allah onlara azab vermeyecektir" (Enfal 33).

Ben aralarından ayrıldım mı, (Allah'ın azabını önleyecek ikinci eman olan) istiğfarı Kıyamete kadar aralarında bırakıyorum." Tirmizi, Tefsir, Enfal (3082).

4485 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Amir İbnu Sa'd babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni Muaviye Mescidine girdi. Orada iki rek'at namaz kıldı, biz de onunla beraber kıldık. Sonra Rabbine uzun uzun dua etti. Sonra yanımıza döndü. Dedi ki:

"Rabbimden üç şey talep ettim. İkisini verdi, birini geri çevirdi: Rabbimden ümmetimi umumi bir kıtlıkla helak etmemesini talep ettim, bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğulma suretiyle helak etmemesini diledim, bana bunu da verdi. Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da talep etmiştim, bu geri çevrildi." Müslim, Fiten 20, (2890).

4486 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetimden (alim, şehid, salih) bazıları var; bir (çok kabilelere şamil bir) cemaate şefaat eder, bazıları var bir kabileye şefaat eder; bazıları var bir bölüğe şefaat eder; bazıları da tek bir ferde şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar." Tirmizi, Kıyamet 11, (2442).

4487 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Rezin şunu ilave etmiştir: "Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir. Bir adamın ateşe atılması için emir verilir. Giderken, (dünyada) susadığı zaman su vermiş olduğu adama rastlar, onu tanır ve ona:

"Benim için şefaat etmeyecek misin?" der. Adam:

"Sen de kimsin?" diye sorunca:

"Ben sana falan falan gün su içirmedim mi?" der. Öbürü bunu tanır ve (Allah nezdinde) onun lehinde şefaatte bulunur. Adam da böylece geri çevrilir ve cennete gider." Tirmizi, Kıyamet 11, (2437).

4488 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetim yağmur gibidir, evveli mi, ahiri mi daha hayırlıdır bilinemez." Tirmizi, Emsal 6, (2873).

4489 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Hz. Muğire radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetimden bir grup, (hak üzerine) galip olmaktan hiç geri kalmaz. Allah'ın emri (Kıyamet) gelince de onlar galibtir."

Buhari: "Bu grup, alimlerdir" demiştir." Buhari, İ'tisam 10, Menakıb 27, Tevhid 29; Müslim, İmaret 171, (1921).

4490 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ehl-i garb hak üzere galib olmaya, kıyamet kopuncaya kadar devam ederler." Müslim, İmaret 177, (1925).

4491 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Muaviye İbnu Kurre, babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Şam (Suriye) halkı fesada uğradımı artık (orada) sizin için hayır yoktur. Ümmetimden bir grup, Kıyamet kopuncaya kadar, mansur (Allah'ın yardımına mazhar) olmaya devam edecek, onları mahrum bırakanlar onlara zarar veremiyecekler."

Ali İbnu'l-Medini: "Bunlar hadis ashabıdır" demiştir." Tirmizi, Fiten 27, (2193).

4492 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetimden bir grup (taife), hak üzerine savaşmaya devam edeceklerdir. Onlar kendilerine meydan okuyanlara karşı muzafferdirler. Öyle ki, bunların sonuncuları Mesih-Deccal'le de savaşırlar." Ebu Davud, Cihad 4, (2484).

4493 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetim içinde beni en çok sevenlerden bir kısmı benden sonra gelenler arasından olacak: Mallarını ve ailelerini feda pahasına, beni görmeyi arzu edecekler." Müslim, Cennet (2832).

4494 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Abdullah İbnu Büsr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kıyamet gününde, ümmetimin (iki alameti olacak: Biri) secde sebebiyle alnındaki parlaklık, (diğeri de) abdest sebebiyle kollarındaki parlaklıktır." Tirmizi, Salat 427, (607).

4495 İslam İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah bir ümmete rahmet diledi mi, peygamberlerini kendilerinden önce kabzeder ve onu ümmete bir öncü ve hazırlayıcı yapar. Bir ümmetin helakini de diledi mi, onları peygamberleri hayatta iken cezalandırır da onun gözünün önünde onları helak eder. Böylece, o ümmetin, -inkar ve tekzibleri sebebiyle- helakleriyle peygamberin içi rahatlar." Müslim, Fezail 24, (2288).

4496 muhtelif cemaatler KUREYŞ'İN FAZİLETİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İnsanlar hayırda da şerde de Kureyş'e tabidir." Müslim, İmaret 3, (1819).

4497 muhtelif cemaatler KUREYŞ'İN FAZİLETİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ey Allahım, Kureyş'in ilkine azab tattırdın, hiç olsun, ahirine ihsanını tattır." Tirmizi, Menakıb, (3904).

4498 muhtelif cemaatler KUREYŞ'İN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kureyş kadınları, deveye binen kadınların en hayırlılarıdır: Onlar, küçük çocuklara karşı daha şefkatli, kocalarının mallarına karşı daha muhafızdırlar."

Ebu Hüreyre radıyallahu anh: "Meryem Bintu İmran hiçbir zaman deveye binmedi" derdi." Buhari, Nikah 12, Enbiya 46, Nefahat 10; Müslim, Fezailu's-sahabe 210, (2529).

4499 muhtelif cemaatler KUREYŞ'İN FAZİLETİ "Abdullah İbnu Muti', babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Mekke'nin fethedildiği gün buyurdular ki:

"Bugünden sonra hiçbir Kureyşli, Kıyamete kadar sabren öldürülemez."

(Ravi der ki:) "Kureyş'in Asi (isim)lerinden Muti'den başka kimse müslüman olmadı. Muti'nin ismi de Asi idi. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ona Mûti ismini taktı." Müslim, Cihad 88-89, (1782).

4500 muhtelif cemaatler BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Eslem kabilesini Allah selametli kılsın, Gıfar kabilesine de mağfiret buyursun!" Buhari, Menakıb 6; Müslim, Fezailu's-Sahabe 184, (2515, 2516).

4501 muhtelif cemaatler BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ "Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kureyş, Ensar, Cüheyne, Mezeyne, Eslem, Eşca' ve Gıfar benim dostlarımdır. Onların da Allah ve Resûlünden başka dostları yoktur." Buhari, Menakıb 6; Müslim, Fezailu's-Sahabe 189, 190, (2520-2521); Tirmizi, Menakıb, (3945).

4502 muhtelif cemaatler BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ben Eş'ari cemaatin geceleyin evlerine girerkenki Kur'an okumalarını seslerinden tanırım. Gündüzleyin girerlerken evlerini görmemiş de olsam, geceleyin Kur'an okuyuşları sebebiyle seslerinden evlerini tanırım. Onlardan biri Hakim'dir. Atlılara -yahut düşmana dedi- rastlayınca, onlara:

"Arkadaşlarım, kendilerini beklemenizi söylediler!" dedi." Buhari, Megazi 38, Humus 15, Menakıbu'l-Ensar 37; Müslim, Fezailu's-Sahabe 166, (2499).

4503 muhtelif cemaatler BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ "Yine Buhari ve Müslim Ebu Musa'dan şu hadisi kaydetmişlerdir:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Eş'ariler, gazve sırasında azıkları tükenir, Medine'de de ailelerinin yiyecekleri azalırsa, yanlarında bulunanları bir yangının üzerinde toplarlar sonra onu tek bir kabla eşit olarak paylaşırlar. Onlar bendendir, ben de onlardanım." Buhari, Şirket 1; Müslim, Fezailu's-Sahabe 167, (2500).

4504 muhtelif cemaatler BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Beni Temim'i, haklarında Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğim üç şeyden sonra hep sever oldum. Demişti ki: "Onlar Deccal'e karşı ümmetimin en şiddetlisidirler." Onların zekatları gelmiştir. Aleyhissalatu vesselam:

"Bu, kavmimizin zekatlarıdır!" buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anha'nın yanında onlardan bir esire kadın vardı,

"Onu azad et, çünkü o, Hz. İsmail evlatlarından!" buyurdular." Buhari, Itk 13, Megazi 67; Müslim, Fezailu's-Sahabe 198, (2525).

4505 muhtelif cemaatler BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Kays'tan bir adam:

"El Allah'ın Resûlü! Hımyer'e lanet et!" dedi. Aleyhissalatu vesselam ondan yüzünü çevirdi. Adam aynı talebi tekrar edince, Aleyhissalatu vesselam:

"Allah Hımyer'e rahmet kılsın. Onların ağızları selam, elleri yiyecek, kendileri de emniyet ve iman ehli kimseler!" buyurdu." Tirmizi, Menakıb, (3985).

4506 muhtelif cemaatler BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ezd kabilesi, Allah'ın yeryüzündeki ordusu (ve dininin yardımcıları)dır. Halk onları alçaltmak ister, Allah ise onları yüceltir. İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zaman kişi:

"Keşke babam Ezdi olsaydı! Keşke annem de Ezdi olsaydı!" diye temennide bulunacak." Tirmizi, Menakıb, (3933).

4507 muhtelif cemaatler BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Tufeyl İbnu Amr ed-Devsi, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek:

"Devs kabilesi helak oldu. (Allah'a) asi oldu (ve İslam'a girmekten) imtina etti. Onlara bir bedduada bulunnun!" dedi. Orada bulunanlar, Aleyhissalatu vesselam'ın beddua yapacağını zannetti. Ama O:

"Allah'ım, Devs'e hidayet ver, onları imana getir!" buyurdu." Buhari, Megazi 75, Cihad 100, Da'avat 59; Müslim, Fezailu's-Sahabe 197, (2524).

4508 muhtelif cemaatler BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Sahabeler (r.a.) aleyhissalatu vesselam'a müracaat ederek:

"Ey Allah'ın Resûlü! Taiflilerin okları bizleri yaralayıp parçaladı. Aleyhlerine Allah'a bir bedduada bulunuverseniz!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Allahım, Taiflilere hidayet ver!" buyurdular!" Tirmizi, Menakıb (3937).

4509 muhtelif cemaatler BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ "Ebu Berze el-Eslemi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bir sahabiyi Arap kabilelerinden birine irşad vazifesiyle gönderdi. Ancak kabile halkı ona hakaretler edip bir güzel dövdüler. Sahabi, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek durumu haber verdi. Aleyhissalatu vesselam:

"Eğer Umman ahalisine gitmiş olsaydın onlar ne söverler ne de seni döverlerdi" buyurdu." Müslim, Fezailu's-sahabe 228, (2544).

4510 muhtelif cemaatler BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Mülk (saltanat, idare) Kureyş'tendir. Kaza (davaları hükme bağlama) Ensar'dadır, Ezan Habeşlilerdedir, emanet (güven) Ezd'dedir, yani Yemen'dedir." Tirmizi, Menakıb, (3932).

4511 muhtelif cemaatler BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ "Ebu Sekine (ki Muharrerler'den bir kimsedir.) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bir sahabesinden naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Sizi bıraktıkları müddetçe siz de Habeşlileri bırakın. Sizi terkettikleri müddetçe Türkleri terkedin." Ebu Davud, Melahim 8, (4302).

4512 muhtelif cemaatler BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ "İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam üç kabileye ikrah eder halde vefat etti: Sakif, Beni Hanife, Beni Ümeyye." Tirmizi, Menakıb, (3938).

4513 muhtelif cemaatler ARAPLARIN FAZİLETİ "Selman-ı Farisi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana:

"Bana buğzetme, dinini terketmiş olursun!" buyurdular. Ben:

"Ey Allah'ın Resûlü, ben size nasıl buğzederim? Allah hidayeti bana sizin elinizle ulaştırdı" dedim.

"Araba buğzedersin, böylece bana buğzetmiş olursun" buyurdular." Tirmizi, Menakıb, (3923).

4514 muhtelif cemaatler ARAPLARIN FAZİLETİ "Osman İbnu Affan radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim Arabı aldatırsa şefaatime giremez ve sevgim de ona ulaşmaz." Tirmizi, Menakıb, (3924).

4515 muhtelif cemaatler ACEM VE RUM'UN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Cum'a sûresini tilavet buyurdu: "Onlardan diğer bir grup gönderdi ki(faziletçe) birincilere yetişememişlerdir" (Cum'a 3) ayetine gelince, bir sahabe:

"Ey Allah'ın Resûlü! Bize kavuşamayacak olan bunlar kimlerdir?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam elini Selman radıyallahu anh'ın üzerine koyarak:

"Ruhumu kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, eğer iman Süreyya yıldızında olsaydı, ona, bunnun kavminden bazı kimseler yine de ulaşacaklardı." -Bir diğer rivayette: " Fars'tan bazı kimseler"- buyurdu." Buhari, Tefsir, Cum'a 1; Müslim, Fezailu's-Sahabe (2546); Tirmizi, Menakıb, (3929).

4516 muhtelif cemaatler ACEM VE RUM'UN FAZİLETİ "Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: " Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında Acemler zikredilmişti, şöyle buyurdular.

"Ben onlara -veya bazılarına- sizden -veya bazınızdan- daha çok güven duyuyorum!" Tirmizi, Menakıb, (3928).

4517 muhtelif cemaatler ACEM VE RUM'UN FAZİLETİ "Müstevred el-Kureşi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, diyordu ki:

"Rumlar insanların ekserisi olduğu bir sırada Kıyamet kopar." (Bunu işiten) Amr İbnu'l-As radıyallahu anh atılarak:

"Söylediğine dikkat et!" dedi. Müstevrid:

"Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğimi söylüyorum! diye te'yid etti. Amr:

"Sen bunu söylersen, (bil ki) onlarda dört haslet vardır: Fitne sırasında insanların en halimidirler. Musibete uğrayınca da onu en çabuk atlatanıdırlar. Kaçtıktan sonra geri dönmede insanların en çabuğudurlar. Miskin, yetim ve zayıflara en hayırlı olanlarıdır. Beşinci olarak hoş ve güzel bir hasletleri de kralların zulümlerine en fazla karşı koyan kimseler olmalarıdır." Müslim, Fiten 35, (2898).

4518 sahabe dışında ÜVEYS EL-KARANİ "Üseyr İbnu Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh'a Yemenlilerin takviye kuvveti geldikçe her defasında onlara:

"Aranızda Üveys İbnu Amir var mı?" diye sorardı. Nihayet Üveys İbnu Amir'e rastladı. Aralarında şu konuşma geçti:

"Sen Üveys İbnu Amir misin?"

"Evet!"

"Murad'dan, sonra da Karan'dan?"

"Evet!"

"Sende alaca hastalığı vardı, bir dirhem karad bir yer hariç tamamını atlattın, değil mi?"

"Evet!"

"Senin bir annen olacak?"

"Evet!"

"Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittim. Şöyle diyordu: "Size, önce Muradi sonra da Karani olan Üveys İbnu Amir, Yemen imdat kuvvetiyle gelecek. Onun alaca hastalığı vardı, dirhem kadar yer hariç atlattı. Onun bir annesi var. O annesine karşı saygılıdır. O, (bir şey için) yemin edecek olsa Allah (dilediğini yerine getirmek suretiyle) onun yemininden halas eder. Eğer ondan kendin için istiğfar talep edebilirsen et."

Benim için istiğfar ediver" dedi. O da istiğfar ediverdi. Bunun üzerine Hz. Ömer ona:

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu.

"Küfe'ye!"

"Senin için valisine mektup yazayım mı?"

"Ben (hususi muamele istemem, herkesle bir olmayı), avamdan biri olmayı tercih ederim."

"Ravi der ki: "Müteakip sene Küfe'nin eşrafından biri hacc yaptı ve Ömer'le karşılaştı. Ona Üveys rahimehullah'ı sordu.

"Ben onu, dedi, evi perişan, eşyası az bir halde bıraktım!"

Hz. Ömer, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğini ona da söyledi. Adam hacc'dan dönünce Üveys'e geldi ve:

"Benim için istiğfar ediver!" dedi.

"Sen hayırlı bir seferden yeni döndün, sen benim için istiğfar et" dedi ve:

"Ömer'e mi rastladın?" diye sordu.

"Evet!" dedi. Bunun üzerine Üveys ona da istiğfarda bulundu. Böylece halk onun ne olduğunu anladı. Bir müddet sonra o da (Küfe'yi terkedip) geri gitti, rahimehullah." Müslim, Fezailu's-Sahabe 225, (2542).

4519 sahabe dışında NECAŞİ RAHİMEHULLAH "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Necaşi rahimehullah öldüğü zaman biz onun kabrinin üzerinde uzun müddet bir nur görüldüğünü konuşurduk." Ebu Davud, Cihad 29, (2523).

4520 sahabe dışında ZEYD İBNU AMR İBNU NÜFEYL "İbnu Ömer radıyallahu anhüma Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan anlatarak der ki: "Aleyhissalatu vesselam, Zeyd İbnu Amr İbnu Nüfeyl'e, Beldah'ın aşağı kısmında rastladı. Bu karşılaşma, Aleyhissalatu vesselam'a henüz vahiy gelmeye başlamazdan önce idi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir sofra ikram edildi, sofrada et de vardı. Aleyhissalatu vesselam sofradan yemekten kaçındı ve onu Zeyd'e sundu. O da yemekten kaçındı. Sonra Zeyd şunları söyledi:

"Ben sizin putlarınıza kestiğiniz etten yemem. Ben sadece Allah'ın ismi zikredilerek kesilenden yerim."

Zeyd, Kureyş'i kestikleri sebebiyle ayıplar ve şöyle derdi:

"Koyunu Allah yarattı. Onun için gökten yağmur indirdi, yerden de bitki çıkardı. Ama siz onu Allah'ın ismini zikretmeden kesiyorsunuz."

Böylece, Zeyd onların bu davranışlarının münker olduğunu ortaya koyuyordu."

4521 sahabe dışında ZEYD İBNU AMR İBNU NÜFEYL "Bir başka rivayette ise şöyle gelmiştir: "Zeyd İbnu Amr İbnu Nüfeyl hakiki dini sorup, ona tabi olmak üzere (Varaka İbnu Nevfel ile birlikte) Şam'a gitti. Orada bir yahudi alimine rastladı. Ona dinleri hakkında sordu ve:

"Belki de dininize gireceğim, (bana onu tanıtın)!" dedi. Yahudi:

"Sen, Allah'ın gadabından nasibini almadıkça bizim dine giremezsin!" diye cevap verdi. Zeyd:

"Ben Allah'ın gadabından kaçarak buralara geldim, (gadab değil, rıza ve rahmet arıyorum), elimden geldiğince, Allah'ın gadabından herhangi bir pay almaya asla niyetim yok. Sen bana bir başkasını göster (de ona gideyim)!" der. Yahudi alim:

"Ben hağflikten başka bir şeyi tanımıyorum!" cevabını verir. Zeyd:

"Haniflik nedir?" der. Yahudi alim açıklar:

"Hz. İbrahim aleyhisselam'ın dinidir. O, ne yahudi ne de hıristiyandı, Allah'tan başka bir şeye de tapmıyordu."

Zeyd onun yanından çıkınca hıristiyan alimlerinden biriyle karşılaşır. Ona da aynı şeyleri söyler. O da:

"Sen Allah'ın lanetinden nasibini almadıkça bizim dinimize giremezsin!" der. Zeyd ona da:

"Ben zaten Allah'ın lanetinden kaçarak bu diyarlara geldim. Elimden geldiğince, ebeddiyyen Allah'ın lanetinden bir şey yüklenmeyeceğim. Sen bana bir başkasını gösterebilir misin? der. O alim de:

"Hayır ben haniflikten başka bir şey bilmem!" cevabını verir. Zeyd ona da: "Haniflik nedir?" diye sorar. Alim:

"Hz. İbrahim aleyhisselam'ın dinidir. O ne yahudi ne de hıristiyandı, o sadece Allah'a tapardı" cevabını verir. Zeyd onların Hz. İbrahim hakkındaki sözlerini işitince, oradan ayrılır. Dışarı çıkınca ellerini kaldırıp:

"Allahım, seni şahid kılıyorum: Ben İbrahim aleyhisselam'ın dini üzereyim!" der." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 24, Zebaih 16.

4522 sahabe dışında ZEYD İBNU AMR İBNU NÜFEYL "Esma Bintu Ebi Bekr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Zeyd İbnu Amr İbnu Nüfeyl'in ayakta dikilip sırtını Ka'be'ye dayayarak şöyle söylediğini işittim:

"Ey Kureyş topluluğu! Vallahi ben hariç hiçbiriniz Hz. İbrahim aleyhisselam'ın dini üzere değilsiniz!"

Zeyd diri didi toprağa gömülecek kızları (kurtarıp) hayatını bağışlardı. Kızını öldürmek isteyen adama:

"Onu öldürme, onun külfetini ben üzerime alıyorum" der ve kızı alırdı. Kız büyüyüp serpilince, babasına:

"Dilersen sana teslim edeyim, dilersen külfetini ben çekeyim" der, (bakımına devam eder)di." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 24.

4523 sahabe dışında EBU TALİB "Müseyyeb İbnu'l-Hazn anlatıyor: "Ebu Talib'in ölüm anı gelince, Resûlullah aleyhissalatu vesselam yanına geldi. Başucunda Ebu Cehil ile Abdullah İbnu Ebi Umeyye İbni'l-Muğire'yi buldu.

"Ey Amcacığım! bir kelimelik Lailahe illallah de! Onunla Allah indinde senin lehine şehadette bulunayım!" dedi. Ebu Cehil ve Abdullah atılarak (Ebu Talib'e):

"Sen Abdulmuttalib'in dininden yüz mü çevireceksin?" diye müdahale ettiler.. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (kelime-i şehadeti) ona arzetmeye devam etti. Onlar da kendi sözlerini aynen tekrara devam ettiler. Öyle ki bu hal Ebu Talib'in son söz olarak, onlara:

"Ben Abdulmuttalib'in dini üzereyim!" demesine kadar devam etti. Ebu Talib Lailahe illallah demekten kaçınmıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Yasaklanmadığı müddetçe senin için istiğfar edeceğim!" dedi. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu vahyi indirdi. "(Mealen:) "Akraba bile olsalar, onların cehennemlik oldukları ortaya çıktıktan sonra müşrikler hakkında Allah'tan af dilemek ne Peygamber'e ve ne de iman edenlere uygun düşmez" (Tevbe 113).

Cenab-ı Hak şu ayeti de Ebu Talib hakkında indirmiştir. (Mealen): "Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir. Doğru yolda olanları en iyi bilen de O'dur" (Kısas 56)." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 40, Cenaiz 81, Tefsir, Beraet 16, Kasas 1, Eyman 19; Müslim, İman 39, (34); Nesai, Cenaiz 102, (4, 90, 91).

4524 sahabe dışında EBU TALİB "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Ebu Talib Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında zikredilmişti.

"Umulur ki, Kıyamet günü şefaatim ona fayda eder de, böylece ateşten, topuklarına kadar yükselen sığ bir yere konur, yine de beyni kaynar." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 40, Rikak 51; Müslim, İman 360, (210).

4525 sahabe dışında EBU TALİB "Hz. Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, amcana (istiğfarla yardım)dan seni alıkoyan nedir? O seni koruyor, senin için kafirlere kızıyordu."

"Evet! dedi, olacak. O ateşin sığ bir yerindedir. Eğer ben olmasaydım cehennemin en derin yerinde olacaktı." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 40, Edeb 115, Rikak 51; Müslim, İman 357, (209).

4526 sahabe dışında MALİK İBNU ENES RAHİMEHULLAH TEÂLA "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İnsanların ilim taleb etmek üzere seferlere çıkacakları zaman yakındır. (O zaman) Medine aliminden daha bilginini bulamazlar."

Abdurrezzak, rivayetinde: "Bu (hadiste haber verilen alim) Malik İbnu Enes'dir" demiştir." Tirmizi, İlim 18, (2682).

4527 Bazı Zamanların Fazileti BAYRAM "Abdullah İbnu Kurt anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah indinde günlerin en büyüğü Kurban bayramı günüdür, bunu, fazilette Nefr günü (teşrik günlerinin ikinci günü) takib eder." Ebu Davud, Menasik 19, (1765).

4528 Bazı Zamanların Fazileti BAYRAM "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Medine'ye geldiğinde Medinelilerin iki (bayram) günleri vardı. O günlerde oynayıp eğlenirlerdi.

"Bu iki gün(ün mana ve mahiyeti) nedir?" diye sordu.

"Biz cahiliye devrinde bu günlerde eğlenirdik!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Allah, bu iki bayramınızı onlardan daha hayırlı diğer iki günle değiştirdi: Kurban bayramı, Fıtır bayramı" buyurdu..." Ebu Davud, Salat 245, (1134); Nesai, Iydeyn 1, (3, 179).

4529 Bazı Zamanların Fazileti ZİLHİCCEDE ON GÜN "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Salih amellerin Allah'a en ziyade sevgili olduğu günler bu on gündür!" buyurmuştu. Cemaatten:

"Allah yolundaki cihaddan da mı?" diye soran oldu.

"Cihaddan da! buyurdu. Ancak bir kimse, canını, malını muhataraya atarak çıkar, hiçbir şeyle dönmezse (yani cihad sırasında ölürse) o kimse hariç." Buhari, Iydeyn 11; Ebu Davud, Savm 61, (2438); Tirmizi, Savm 52, (757).

4530 Bazı Zamanların Fazileti ZİLHİCCEDE ON GÜN "Tirmizi, bir diğer rivayette Ebu Hüreyre radıyallahu anh'tan şu ziyadeyi kaydetmiştir: "Ondaki her bir günün orucu bir yıllık oruca (sevabca) eşittir. Ondaki bir gece kıyamı (ibadetle ihya edilmesi) Kadir gecesinin kıyamına (ihyasına) eşittir." Tirmizi, Savm 52, (758).

4531 Bazı Zamanların Fazileti AREFE GÜNÜ "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah, hiçbir günde, arafe günündeki kadar bir kulu ateşten çok azad etmez. Allah (mahlûkata rahmetiyle) yaklaşır ve onlarla meleklere karşı iftihar eder ve:

"Bunlar ne istiyorlar?" der." Müslim, Hacc 436, (1348); Nesai, Hacc 194, (5, 251, 252).

4532 Bazı Zamanların Fazileti AREFE GÜNÜ "Talha İbnu Ubeydillah İbni Keriz radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Günlerin en efdali arafe günüdür. (Faziletçe) cum'a'ya muvafakat eder. O, cum'a günü dışında yapılan yetmiş haccdan efdaldir. Duaların en efdali de arafe günü yapılan duadır. Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediği en efdal söz de: "Lailahe illallah vahdehu la-şerikelehu. (Allah birdir, ondan başka ilah yoktur, O'nun ortağı da yoktur) sözüdür."

İmam Malik "Duaların en efdali.." ibaresinden sonraki kısmını Muvatta'da tahric etmiştir. Rezin ise rivayeti baştan sona kadar tam olarak tahric etmiştir." Muvatta, Hacc 346, (1, 422).

4533 Bazı Zamanların Fazileti NISF-U ŞA'BÂN "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah Teala Hazretleri, Nısf-u Şa'ban gecesinde dünya semasına iner ve Kelb Kabilesinin koyunlarının tüyünün adedinden daha çok sayıda günahı affeder."

Rezin bu rivayette "Ateşe müstehak olanlardan" ziyadesini kaydetmiştir." Tirmizi, Savm 39, (739),

4534 Bazı Zamanların Fazileti CUM'A GÜNÜ "Evs İbnu Evs radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Cum'a, en hayırlı günlerinizden biridir. Hz. Adem aleyhisselam(ın toprağı) o gün yaratıldı, o gün kabzedildi. (Kıyamette Sûr'a) o gün üflenecek, sayha da o günde olacak. Öyleyse o gün bana salavatı çok okuyun. Zira salavatlarınız bana arzedilir!"

Orada bulunanlar:

"Salavatlarımız size nasıl arzedilir? Siz çürümüş olacaksınız!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Allah Teala Hazretleri, Arz'a peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kıldı! buyurdular." Ebu Davud, Salat 207, (1047); Nesai, Cum'a 5, (3, 91, 92).

4535 Bazı Zamanların Fazileti CUM'A GÜNÜ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Cum'a gecesi veya cum'a günü vefat eden hiçbir müslüman yoktur ki, Allah onu kabir fitnesinden korumamış olsun." Tirmizi, Cenaiz, 72, (1074).

4536 Bazı Zamanların Fazileti CUM'A GÜNÜ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam cum'a gününden bahis açıp dedi ki:

"Onda bir saat vardır; müslüman bir kul namaz kılar olduğu halde, o saate erse, Allah'tan her ne istemişse onu Allah kendisine mutlaka verir." Bunu söylerken (Resulullah) eliyle o vaktin azlığını işaretliyordu." Buhari, Cum'a 37, Talak 24, Da'avat 61; Müslim, Cum'a 13, (852); Muvatta, Cum'a 15, (1, 108); Nesai, Cum'a 45, (3, 115, 116).

4537 Bazı Zamanların Fazileti CUM'A GÜNÜ "Ebu Bürde, babası Ebu Musa el-Eş'ari radıyallahu anh'tan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Cum'adaki icabet saati imamın minbere oturduğu anla, namazdan çıkması anına kadar geçen vakittir" dediğini işittim." Müslim, Cum'a 16, (853); Ebu Davud, Salat 208, (1049).

4538 Bazı Zamanların Fazileti CUM'A GÜNÜ "Hz. Enes radıyallahu anh demiştir ki: "Cuma günü, (duaların kabul edileceği) ümit edilen saati, ikindi namazından sonra güneşin ufuktan kaybolması anına kadar arayın." Tirmizi, Salat 354, (489).

4539 Bazı Zamanların Fazileti MUHARREM "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ramazan ayından sonra en faziletli oruç (ayı) şehrullah olan Muharrem ayıdır. Farz namazdan sonra en efdal namaz da gece namazıdır." Müslim, Sıyam 202, (1163); Ebu Davud, Savm 55, (2429); Tirmizi, Salat 324, (438); Nesai, Kıyamu'l-Leyl 7, (3, 207,. 208).

4540 Bazı Zamanların Fazileti MUHARREM "Hz. Ali radıyallahu anh'ın anlattığına göre bir adam ona sorar:

"Ramazandan sonra hangi ayda oruç tutmamı tavsiye edersiniz?"

Ali radıyallahu anh şu cevabı verir:

"Ben bu soruyu Resulullah'a soran kimseye rastlamamıştım. Nihayet bir adam sordu. O zaman ben de yanlarında idim. Dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Ramazandan sonra hangi ayda oruç tutmamı tavsiye edersiniz?" Şu cevabı lutfettiler:

"Ramazan dışında da oruç tutmak istersen Muharrem ayında tut. Çünkü o Şehrullah (Allah'ın ayı)dır. O ayda bir gün vardır ki, Allah onda bir kavmin günahlarını affetti, bir başka kavmin günahını da affedecek." Tirmizi, Savm 40, (741).

4541 Bazı Zamanların Fazileti GECE "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Gecede bir saat vardır ki, müslüman bir kimsenin Allah'tan, dünya veya ahirete müteallik bir hayır talebi, o saate rastlarsa, Allah dilediğini ona mutlaka verir. Bu saat her gecede vardır." Müslim, Müsafirin 166, (757).

4542 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Şurası muhakkak ki, (yeryüzündeki) ilk ev, mübarek olsun ve içinde namaz kılınsın diye Mekke'de inşa edilen Ka'be'dir" buyurdular.

Ben: "Sonra hangisi?" diye sordum. "Mescid-i Aksa" buyurdular. Ben: "İkisi arasında ne kadar fark var?" dedim. "Kırk yıl!" buyurdular." Buhari, Enbiya 8, 40; Müslim, Mesacid 2, (520); Nesai, Mesacid 3, (2, 32).

4543 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Haceru'l-Esved, cennetten indi. İndiği vakit sütten beyazdı. Onu insanların günahları kararttı." Tirmizi, Hacc 40, (877).

4544 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Rükn ve makam iki cennet yakutu idiler. Allah onların nurlarını aldı. Eğer onların nurlarını almamış olsaydı, o ikisi mağrible maşrık arasını aydınlatırdı." Tirmizi, Hacc 49, (878).

4545 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bu Beyt'e Ye'cüc ve Me'cüc'den sonra da hacc yapılacak umre icra edilecek." Buhari, Hacc 47.

4546 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Vallahi Meryem oğlu (Hz. İsa aleyhisselam), Feccu'r-Ravha nam mevkide, hacc yapmak veya umre yapmak yahut da her ikisini de yapmak için telbiye getirecektir." Müslim, Hacc 216, (1252).

4547 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Hz. Aişe radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ka'be'ye karşı bir ordu, saldırı tertipleyecek. Yerin bir çölüne geldikleri vakit en öndekileri de en sondakileri de (tamamiyle) yere batırılacak!" Ben söze girip: "Ey Allah'ın Resûlü, onların içerisinde çarşı-pazar (ehli) olanlar, onlardan olma(dığı halde zorla katılan)lar da var. Nasıl olur da hepsi birden yere batırılıp (cezalandırılır)? dedim. Aleyhissalatu vesselam:

"Öndekileri de, arkadakileri de batırılır. Ancak, herbiri niyetlerine göre diriltilir" buyurdular." Buhari, Büyü 49; Müslim, Fiten 8, (2884).

4548 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Şakik'in bir rivayetine göre Şeybe İbnu Osman şöyle anlatmıştır:

"Hz. Ömer radıyallahu anh Ka'be'ye girdi. Orada bulunan emvali görünce:

"Ka'be'nin malını taksim etmedikçe çıkmayacağım" dedi. Ben de: "Sen bunu yapamazsın" dedim. O: "Hayır, yaparım!" dedi. Ben tekrar: "Sen onu yapamazsın!" dedim. O: "Niye?" diye sordu. Ben de: "Çünkü onun yerini Resûlullah aleyhissalatu vesselam da, Hz. Ebu Bekir de gördü. Onlar mala senden daha fazla muhtaç idiler. Buna rağmen o malı çıkarmadılar" dedim. Bunun üzerine kalkıp çıkıp gitti." Buhari, İ'tisam 2, Hacc 48; Ebu Davud, Menasik 96, (2031).

4549 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"(Ziyaret için) sadece üç mescide seyahat edilebilir: Mescid-i Haram, Mescid-i Resûlullah, Mescid-i Aksa." Buharig, Fezailu's-Salat 6, Hacc 26, Savm 67; Müslim, Hacc 288, (827); Tirmizi, Salat 243, (326).

4550 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Şu mescidimdeki namaz efdaldir." -Bir başka rivayette- "Bu mescidimdeki bir nemez), Mescid-i Haram hariç bütün mescidlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır." Buhari, Fazlu's-Salat 1; Müslim, Hacc 505, (1394); Muvatta, Kıble 9, (1, 196); Tirmizi, Salat 243, (325); Nesai, Mesacid 7, (2, 35).

4551 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Ebu Şüreyh el-Adevi radıyallahu anh anlatıyor: "Mekke'ye asker sevkeden Amr İbnu Sa'id'e dedim ki:

"Ey emir, bana müsaade et. Fethin ferdası gününde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın söylemiş bulunduğu bir hadisini hatırlatayım: Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle buyurmuştu: "Mekke'yi insanlar değil, Allah haram kılmıştır. Allah'a ve ahirete inanan hiçbir mü'mine orada kan dökmek helal olmaz. Ağaç sökmek de helal olmaz. Eğer biri çıkıp da Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın oradaki savaşını göstererek kan dökmeye ruhsat vermeye kalkarsa kendisine şunu söyleyin: "Allah, Resûlüne izin vermişti, ama size izin vermiyor!" Mekke'de bana bir gündüzün bir müddetinde (gün doğumundan ikindiye kadar) izin verildi. Sonra bugün tekrar eski hürmeti (haramlığı) ona geri döndü. Bu hususu, sizden burada hazır olanlar, hazır olmayanlara ulaştırsın."

Ebu Şüreyh'e: "Amr sana ne dedi?" diye soruldu.

"Ey Ebu Şureyh bunu ben, senden daha iyi biliyorum. "Harem", asi olana, kan döküp kaçana, cinayet işleyip kaçana sığınma tanımaz!" diye cevap verdi" dedi." Buhari, İlm 37, Cezau's-Sayd 6, Megazi 50; Müslim, Hacc 446, (1354); Tirmizi, Hacc 1, (89), Diyat 13, (1406); Nesai, Menasik 11, (5, 205, 206).

4552 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Fetih günü buyurdular ki:

"Fetihten sonra artık hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet vardır. Öyleyse askere çağırıldığınız zaman hemen asker olun!"

Resûlullah aleyhissalatu vesselam sözlerine şöyle devam etti: "Allah, bu beldeyi semavat ve arzı yarattığı zaman haram kıldı. Burası, Kıyamete kadar Allah'ın haramıyla haramdır (onu insanlar haram kılmamıştır). Benden önce kimseye orada kıtal helal olmadı. Bana da günün bir müddetinde helal kılındı. Burası Kıyamete kadar Allah'ın haramıyla haramdır. (Allah'a ve ahirete inanan hiçkimseye, orada kan dökmesi helal değildir. Ayrıca) onun dikeni koparılmaz, av(hayvan)ı ürkütülmez, buluntusu da alınmaz (yerinde bırakılır). Ancak ilan edip sahibini arayacak olanlar alabilir. Mekke'nin otu da biçilmez!"

Abbas radıyallahu anh atılarak: "Ey Allah'ın Resûlü! İzhir otu hariç olsun" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "İzhir hariç!" buyurdu." Buhari, Cezau's-Sayd 9, Hacc 43, Cenaiz 77, Büyü' 28, Megazi 52; Müslim, Hacc 445, (1353); Nesai, Hacc 110, (5, 203, 204); Ebu Davud, Menasik 90, (2017, 2018).

4553 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mekke'de silah taşımak hiç kimseye helal değildir." Müslim, Hacc 449, (1356).

4554 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Mekke'ye hitaben şöyle buyurdular:

"Sen ne hoş beldesin. Seni ne kadar seviyorum! Eğer kavmim beni buradan çıkmaya mecbur etmeseydi, senden başka bir yerde ikamet etmezdim." Tirmizi, Menakıb (3922).

4555 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Ya'la İbnu Ümeyye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Harem'de mal ihtikarı orada işlenen bir zulümdür." Ebu Davud, Menasik 90, (2020).

4556 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana şöyle buyurdular:

"Biliyor musun, senin kavmin Ka'be'yi yeniden inşa ederken Hz. İbrahim'in atmış bulunduğu temellere (tam riayet etmeyip) inşaatı kısa tuttu."

Ben: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, inşaatı Hz. İbrahim'in temellerine oturtmayacak mısın?" dedim.

"Kavmin küfre yakın omasa mutlaka yapardım!" buyurdu.

İbnu Ömer radıyallahu anhüma dedi ki: "Hz. Aişe radıyallahu anha'nın bunu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işitmesine göre, ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın, Hıcr'ı takip eden iki rüknün istilamını terketmesini, Ka'be'nin inşaatının Hz. İbrahim aleyhisselam'ın temelleri üzerine tamamlanmamış olmasıyla izah ederim." Buhari, İlm 48, Hacc 42, Enbiya 8, Tefsir, Bakara 10, Temenni 9; Müslim, Hacc 399, (1333); Muvatta, Hacc 104, (1, 363, 364); Nesai, Hacc 125, (5, 214-216); Tirmizi, Hacc 47, (875).

4557 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Amr İbnu Dinar anlatıyor: "Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh'ı işittim. Demişti ki: "Ka'be inşa edilirken Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve (amcası) Abbas taş taşımakta idiler. Bir ara Abbas radıyallahu anh, aleyhissalatu vesselam'a: "İzarını omuzuna koy da taşın incitmesine mani olsun" dedi. O da öyle yapmıştı. Bu hadise peygamberlik gelmezden önce idi. Birden yere yığıldı. Gözleri semaya dikilmiş kalmıştı.

"İzarım! İzarım! dedi ve derhal onu üzerine bağladı."

Bir rivayette şu ziyade var: "...Bayılıp düştü. Bundan sonra hiç üryan görülmedi." Buhari, Hacc 42, Salat 8, Menakıbu'l-Ensar 25; Müslim, Hayz 76, (340).

4558 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Amr İbnu Dinar ve Ubeydullah İbnu Ebi Yezid dediler ki: "Resûlullah zamanında Ka'be'nin (etrafında ihata) duvarı yoktu. İnsanlar Beytullah'ın etrafında namaz kılıyorlardı. Bu hal, Hz. Ömer zamanına kadar devam etti. Ömer radıyallahu anh etrafına duvar çektirdi. Bu duvarın boyu alçaktı. İbnu'z-Zübeyr yükseltti." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 25).

4559 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ka'be'yi, Habeşlilerden bacakları ince bir adam tahrip edecektir." Buhari, Hacc 49; Müslim, Fiten 57, (2909); Nesai, Hacc 125, (5, 216).

4560 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "Buhari'nin İbnu Abbas'tan kaydettiği diğer bir rivayete göre, Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur: "Ka'be'yi yıkacak olan o ayrık iri ayaklı, güdük kafalı (koyu siyah) Habeşli'yi Ka'be'nin taşlarını birer birer söker halde görür gibiyim!" Buhari, Hacc 49.

4561 Bazı Mekanların Fazileti MEKKE'NİN FAZİLETİ "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Habeşliler sizi terkettikçe onları terkedin. Zira, Ka'be'nin hazinesini sadece zü's-süvaykateyn (ince bacaklı olan kimse) çıkaracaktır." Ebu Davud, Melahim 11, (4309).

4562 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Medine'yi şu şu yer arasında kalan kısımlarıyla haram ilan etti. "Kim bu haramı ihlal edecek bir davranışta bulunursa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Allah Kıyamet günü o kimseden ne farz ne nafile (hiçbir hayır) kabul etmesin" (buyurdu)." Buhari, Fezailu'l-Medine 1, İ'tisam 6; Müslim, Hacc 462, 463,464, (1365, 1366, 1367).

4563 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Yine Sahiheyn'in bir rivayetinde anlatıldığına göre, Resûlullah aleyhissalatu vesselam (Medine'nin dışına doğru) yürüdü. Önünde Uhud görünmüştü:

"Bu dağ var ya, o bizi çok seviyor, biz de onu seviyoruz" buyurdular. Medine'ye yönelince de:

"Ey Allahım! Hz. İbrahim Mekke'yi haram kıldığı gibi, ben de (Medine'yi) iki dağı arasıyla haram kılıyorum. Allahım, (Medine halkını) müdd ve sa'larınla mübarek kıl" buyurdular." Buhari, Fezailu'l-Medine 6; Müslim, Hacc 462, (1365).

4564 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan Kur'an-ı Ker'im ve bir de şu sahifede olandan başka bir şey yazmadık.. (Bu sahifede bulunana gelince,) Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurmuştu ki:

"Medine Ayr dağı ile Sevr dağı arasında kalan hudud içerisinde haramdır. Kim orada bir bid'atte bulunur veya bid'atçiyi himaye ederse, Allah, melekler ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. allah onun ne farz, ne nafile hiçbir hayrını kabul etmesin. Müslümanların garantisinde ihanet ederse, Allah'ın meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun. Onun (Kıyamet günü) ne farz ve ne nafile hiçbir hayrı kabul edilmez."

Ebu Davud'da şu ziyade var: "Otu yolunmaz, av hayvanı ürkütülmez, yitik malı, onu ilan edecek olan alabilir. Hiç kimseye kıtal maksadıyla orada silah taşımak caiz olmaz. Oradan ağaç kesilmez. Kişi devesini otlatabilir." Buhari, Fezailu'l-Medine 1, Cizye 10, 17, Feraiz 21, İ'tisam 5; Müslim, Hacc 467, (1370); Ebu Davud, Menasik 99, (2034, 2035), Tirmizi, Vela ve'l-Hibe 3, (2128). Bu rivayetin metni Sahiheyn'e uygundur.

4565 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Medine'nin sıkıntı ve meşakkatlerine ümmetimden sabır gösteren herkese, Kıyamet günü şefaatçi ve (hayır ameline) şahid olacağım." Müslim, Hacc 484, (1378); Tirmizi, Menakıb, (3920).

4566 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Süfyan İbnu Ebi Züheyr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Yemen fethedilecek. Bir grup insan, Medine'den oraya aileleri ve kendilerine tabi olanlarla gidecekler. Halbuki bilselerdi, Medine onlar için hayırlıydı. Şam da fethedilecek. Bir kavim Medine'den aileleri ve kendilerine tabi olanlarla oraya göç edecekler. Bilselerdi Medine onlar için hayırlı idi. Irak da fetholacak. Bir grup kimse ailesi ve kendilerine tabi olanlarla Medine'den oraya taşınacaklar. Halbuki bilselerdi Medine onlar için hayırlı idi." Buhari, Fezailu'l-Medine 5; Müslim, Hacc 497, (1388); Muvatta, el-Cami' 7, (2, 887, 888).

4567 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ben karyeleri yiyen bir karye(ye hicret)le emrolundum. Buna Yesrib diyorlar. Burası Medine'dir. Medine, tıpkı körüğün curufu ayırması gibi insanları(n kötüsünü) defedip ayırır." Buhari, Fezailu'l-Medine 2; Müslim, Hacc 488, (1382); Muvatta, el-Cami' 4, (1, 886).

4568 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Medine'de ölmeye muktedir olan orada ölsün. Zira ben, orada ölene şefaat ederim." Tirmizi, Menakıb, (3913).

4569 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Medine'ye geldiği vakit Ebu Bekr ve Bilal radıyallahu anhüma hastalandılar. Ben yanlarına gittim:

"Ey babacığım, dedim. Kendini nasıl hissediyorsun? Ey Bilal sen nasılsın?" diye sordum. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh hummaya yakalanınca: "Her insana "sabahın hayırlı olsun" denmiştir. Halbuki ölüm ona ayakkabısının bağından daha yakındır" derdi. Hz. Bilal radıyallahu anh da humma nöbetinden çıkınca sesini yükseltir ve (Mekke'ye hasretini ifade eden şu beyitleri) terennüm ederdi:

"Bilmem ki! Mekke vadisinde etrafımı izhir ve celil otları sarmış olarak bir gece daha geçirebilecek miyim? Mecenne suyuna ulaşacağım bir gün daha gelecek mi? (Mekke'nin) Şame ve Tafil dağları bana bir kere daha görünecek mi?"

(Sonra Bilal şöyle beddua etti: "Allahım, bizi yurdumuzdan çıkarıp bu cebalı diyara süren Şeybe İbnu Rebi'a, Utbe İbnu Rebi'a ve Ümeyye İbnu Halef'e lanet et!)

Hz. Aişe der ki: "(Ben gidip, bunlardaki Mekke hasretini) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a haber verdim. O, şöyle dua buyurdu:

"Allahım bize Medine'yi sevdir. Tıpkı Mekke'yi sevdiğimiz gibi, hatta fazlasıyla! Allahım onun havasını şıhhatli kıl. Onun müddünü, sa'ını hakkımızda mübarek eyle. Onun hummasını al, Cuhfe'ye koy!" Buhari, Fezailu'l-Medine 11, Menakıbu'l-Ensar 46, Marda 8, 22, 43; Müslim, Hacc 480, (1376); Muvatta, Cami' 14, (2, 890, 891).

4570 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle dua buyurdular: "Allahım! Mekke'ye verdiğin bereketi iki katıyla Medine'ye de ver!" Buhari, Büyü' 53, Kefaret 5, İ'tisam 16; Müslim, Hacc 465, (1368); Muvatta, Cami' 1, (2, 884, 885).

4571 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a (yılın turfanda) ilk meyvesi getirildiği zaman şöyle buyururlardı:

"Allahım, bize Medine'mizi, meyvelerimizi, müddümüzü, sa'ımızı bereket üzerine bereketle mübarek kıl. Allahım, İbrahim senin kulun, peygamberin ve halilindir. Ben de senin kulun ve peygamberinim. O sana Mekke için dua etti. Ben de Medine için, onun Mekke hakkında yaptığı duayı bir misli ziyadesiyle aynen yapıyorum." Resûlullah bu şekilde dua ettikten sonra getirilen meyveyi, orada hazır olan çocuklardan en küçüğüne verirdi." Müslim, Hacc 473, (1373); Muvatta, Cami' 2, (2, (885); Tirmizi, Da'avat 55, (3450).

4572 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Medine'ye geçit veren dağ gediklerinde (birbiriyle kenetlenmiş) melekler var. (Her gedikte (kınından çekilmiş) kılıçlarıyla bekleyen iki meleğin) korumaları sebebiyle) Medine'ye ne veba ve ne de Deccal giremez."

Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mesih Deccl, doğu tarafından gelir. Kasdı Medine'dir. Uhud'un arka tarafına iner. Derken (Medine'yi bekleyen) melekler, onun yüzünü Şam tarafına çevirirler ve orada helak olur." Buhari, Fezailu'l-Medine 9, Tıbb 30, Fiten 27; Müslim, Hacc 485, 486, (1379, 1380); Muvatta, Cami' 16, (2, 892); Tirmizi, Fiten 51, (2244).

4573 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Mekke ve Medine hariç Deccal'ın çiğnemeyeceği memleket yoktur. Mekke ve Medine'ye geçit veren yolların herbirinde saf tutmuş melekler var, buraları korurlar. (Deccal) es-Sebbiha nam mevkie iner. Sonra Medine ahalisini üç sarsıntı ile sarsar. Bunun üzerine (şehirde bulunan) bütün kafir ve münafıklar (şehri terkederek Deccal'e) gelirler." Buhari, Fezailu'l-Medine 9; Müslim, Fiten 123, (2943).

4574 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim havuzumun üzerindedir." Buhari, Fazlu's-Salat 5, Fezailu'l-Medine 11, Rikak 53, İ'tisam 16; Müslim, Hacc 502 (1392); Muvatta, Kıble 10, (1, 197).

4575 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "İki kişi "takva üzerine kurulmuş olan mescid" hakkında münakaşa ettiler. Biri: "Bu Kuba mescididir!" dedi. Diğeri de: "O, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın mescididir!" dedi.

(Bu münakaşayı işiten) Aleyhissalatu vesselam:

"Şu benim mescidimdir!" buyurdular." Müslim, Hacc 514, (1398); Tirmizi, Tefsir, Tevbe, (3098); Nesai, Mesacid 8, (2, 36).

4576 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İslam şehirlerinden en son harap olacak olan Medine'dir." Tirmizi, Menakıb, (3915).

4577 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Medine'yi, taşıdığı yüce hayra rağmen terkedecekler. Onu rızık arayanlar yani kuşlar ve kurtlar istila edecek. Oraya (en son gelecek) iki çoban bu maksadla Müzeyne'den çıkıp koyunlarını azarlayacaklar. Fakat Medine'yi vahşi hayvanlarla dolmuş bulacaklar. Seniyyetü'l-Veda'ya ulaştıkları vakit yüzüstü düşe(rek ölecek)ler." Buhari, Fezailu'l-Medine 5, Müslim, Hacc 499, (1389); Muvatta, Cami 8, (2, 888).

4578 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İman Medine'ye çekilecek, tıpkı yılanın deliğine çekilmesi gibi." Buhari, Fezailu'l-Medine 6; Müslim, İman 233, (147).

4579 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Cabir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah Teala hazretleri Medine'yi Tabe diye tesmiye buyurdu." Müslim, Hacc 491, (1385).

4580 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir seferden dönünce, Medine'nin duvarlarına bakar, develerini hızlandırırdı. Eğer bir bineğin üzerinde ise, onu tahrik ederdi. Bu davranışı Medine'ye sevgisinden ileri gelirdi." Buhari, Fezailu'l-Medine 10, Umre 17; Tirmizi, Da'avat 44, (3437).

4581 Bazı Mekanların Fazileti MEDİNE'NİN FAZİLETİ "Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Tebük'ten dönünce, (sefere katılmayıp Medine'de kalmış olan) mütehallifinden bazıları onu karşıladılar. Bu sırada toz kaldırdılar. Bunun üzerine beraberinde bulunanlardan bazıları burunlarını sardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam yüzündeki sargıyı çıkardı ve: "Nefsimi kudret elinde tutan zata yemin olsun. Medine'nin tozu, her hastalığa şifadır!" buyurdu ve O'nun devamla "Cüzzamdan, barastan (ala tenlilikten)" diye saydığını gördüm." Rezin tahric etmiştir.

4582 Bazı Mekanların Fazileti KUBA MESCİDİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam her cumartesi günü Kuba mescidini binekli ve yaya olarak ziyaret ederdi ve içinde iki rek'at namaz kılardı." Buhari, Fazlu's-Salat 3, 4, İ'tisam 16; Müslim, Hacc 516, (1399); Muvatta, Salat fi's-Sefer 71, (1, 167); Nesai, Mesacid 9, (2, 37); Ebu Davud, Menasik 99, (2040).

4583 Bazı Mekanların Fazileti KUBA MESCİDİ "Sehl İbnu Huneyf radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim evinden çıkıp Kuba mescidine gelir ve orada iki rek'at namaz kılarsa bu ona bir umreye bedel olur." Nesai, Mesaciid 9, (2, 37).

4584 Bazı Mekanların Fazileti UHUD DAĞI "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Uhud öyle bir dağdır ki biz onu severiz, o da bizi sever." Buhari, Cihad 71, 74, Enbiya 8, 27, Et'ime 28, Da'avat 36, İ'tisam 16; Müslim, Hacc 504, (1393); Muvatta, Cami' 10, (2, 889); Tirmizi, Menakıb, (3918).

4585 Bazı Mekanların Fazileti AKİK VE ZÜ'L-HULEYFE "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Zü'l-huleyfe'de, vadinin içinde istirahatgahında iken yanına gelip kendisine: "Sen mübarek Batha'dasın!" diyen olmuş. Musa İbnu Ukbe der ki: "Salim rahimehullah, Abdullah'ın devesini ıhdırdığı mescidin yanına bizim de devemizi ıhdırırdı. Abdullah İbnu Ömer orada Resûlullah'ın istirahat ettiği yeri araştırmak gayesiyle devesini ıhtırırdı. Orası, vadinin dibindeki mescidin aşağısında, mescidle kıble arasında orta bir yerdir." Buhari, Hacc 16, Hars 15, İ'tisam 16; Müslim, Hacc 434, (1346); Nesai, Hacc 24, (5, 126, 127).

4586 Bazı Mekanların Fazileti AKİK VE ZÜ'L-HULEYFE "İbnu Abbas Hz. Ömer radıyallahu anhüm ecmain'den naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Akik vadisinde olduğu sırada şöyle söylediğini işittim:

"Bana Rabbimden bir elçi geldi ve "Bu vadide namaz kıl ve "Hacc için de umre(ye niyet ediyorum) de!" emretti." Buhari, Hacc 16, Hars 15, İ'tisam 16; Ebu Davud, Menasik 24, (1800).

4587 Bazı Mekanların Fazileti AKİK VE ZÜ'L-HULEYFE "İmam Malik'ten nakledildiğine göre, şöyle demiştir: "Medine'ye giden hiç kimseye, en az iki rek'at namaz kılmadan Mu'arras'ı geçmesi muvafık olmaz. Çünkü bana ulaştığına göre, Resûlullah aleyhissalatu vesselam, orada gecelemiştir. Orası Medine'ye altı mil mesafededir." Ebu Davud, Menasik 100, (2045).

4588 yeryüzünde HİCAZ "Amr İbnu Avf radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bu din Hicaz'a çekilecek. Tıpkı yılanın deliğine çekildiği gibi. (Allah'a kasem olsun)! Yaban keçisinin dağın tepesine sığınması gibi, din de Hicaz'a sığınacaktır. Bu din garip olarak başladı, tekrar garipliğe dönecektir. Gariplere ne mutlu. O garipler ki, benden sonra insanların sünnetimden bozdukları şeyi ıslah edecektir." Tirmizi, İman 13, (2632).

4589 yeryüzünde HİCAZ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kalabalık ve kalp katılığı şarktadır. İman ise Hicaz ahalisi içerisindedir." Müslim, İman 92, (53).

4590 yeryüzünde ARAP YARIMADASI "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, şöyle diyordu:

"Şeytan artık Arap yarımadasında namaz kılanların kendisine ibadet etmelerinden ümidi kesti. Ancak onları aldatacaktır." Müslim, Münafikûn 65, (2812).

4591 yeryüzünde ARAP YARIMADASI "İBnu Şihab anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ceziretü'l-Arab'ta iki din içtima edemez!"

İbnu Şihab devamla der ki: "Hz. Ömer bu meseleyi, kesin bir kanaat ve yakin elde edinceye kadar araştırdı. Gördü ki, Resûlullah gerçekten bunu söylemiş. Bunun üzerine Hayber yahudilerini sürgün etti."

Malik der ki: "Hz. Ömer radıyallahu anh, Necran ve Fedek yahudilerini sürgün etti. Hayber yahudilerine gelince, onlar kendilerine meyve ve arazi gelirlerinden herhangi bir hak tanınmadan orayı terkettiler. Fedek yahudilerinin (Durumu farklı idi; meyvenin yarısı, arazinin yarısı onlarındı. Çünkü Resûlullah aleyhissalatu vesselam, onlarla meyve ve arazinin yarısı üzerine sulh yapmış idi.) Hz. Ömer onlara meyvenin yarısını, arazinin yarısını; altın, gümüş, ip ve semer nev'inden kıymet biçti ve onlara değerini vererek onları da oradan sürdü." Muvatta, Cami' 18, (2, 892, 893).

4592 yeryüzünde ARAP YARIMADASI "Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:

"Arap yarımadasından hıristiyan ve yahudileri mutlaka çıkaracağım, orada müslüman olmayanı bırakmayacağım."

Said İbnu Abdilaziz der ki: "Arap yarımadası, el-Vadi'(l-Kura)'dan Yemen'in uzak kısmına, Irak sınırına, denize kadar olan kısımdır." Müslim, Cihad 63; Ebu Davud, Harac 28, (3030); Tirmizi, Siyer 43, (1606).

4593 yeryüzünde YEMEN "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Size Yemenliler geldi. Onlar, ince ruhlu ve yufka yürekli insanlardır. İman Yemenlidir, hikmet de Yemenlidir. Küfrün başı şark cihetindedir. Böbürlenme ve kibirlenme deve besleyenlerdedir. Sükûnet ve vakar koyun (besleyenler)dedir." Buhari, Menakıb 1, Megazi 74, Bed'ü'l-Halk 14; Müslim, İman 84, (52); Tirmizi, Fiten 61, (2244).

4594 yeryüzünde ŞAM "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bir hicretten sonra bir hicret daha olacak. Arz ehlinin hayırlılarına Hz. İbrahim'in hicret ettiği yer (Şam) gereklidir. Arzda, ahalisinin şerirleri kalır. Arzları, onları (öbür dünyaya) atar. Allah Teala da onlardan hoşlanmaz. Onları ateş, maymunlar ve hınzırlarla birlikte haşreder." Ebu Davud, Cihad 3, (2482).

4595 yeryüzünde ŞAM "Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Biz bir gün Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında idik. Parçalar üzerinde Kur'an (ayetlerini) tanzim ediyorduk. Aleyhissalatu vesselam:

"Şam'a ne mutlu!" buyurdular. Ben: "Bu mutluluk nereden geliyor ey Allah'ın Resûlü?" diye sordum.

"Çünkü, buyurdular, (Rahman'ın) melekleri onun üzerine kanatlarını geriyorlar!" Tirmizi, Menakıb, (3949).

4596 yeryüzünde ŞAM "İbnu Havale radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bu iş, sizin birkısım toplu gruplara ayrılmanıza müncer olacak: Şam'da bir grup, Yemen'de bir grup, Irak'da bir grup!"

Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! dedim. O güne erdiğim takdirde (bunlardan en hayırlısı hangisi ise şimdiden) bana seçiverin!" dedim.

"Öyleyse dedi, sana Şam'ı tavsiye ederim! Çünkü orası, Allah'ın, arzında mümtaz kıldığı yerdir. Allah kulları arasında seçkin olanları oraya tahsis eder. Ancak (oraya gitmekten) imtina ederseniz, size Yemen'inizi tavsiye eder, (oradaki) havuzlarınızdan içiin derim. Zira Allah, Şam ve ahalisini (fitnelerden koruma hususunda) bana garanti verdi." Ebu Davud, Cihad 3, (2483).

4597 yeryüzünde ŞAM "Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ğûta'daki savaş sırasında müslümanların sığınağı, Şam şehirlerinin en hayırlısı olan Dımeşk denen şehrin yakınındadır." Ebu Davud, Melahim 6, (4298), Sünnet 9, (4639).

4598 yeryüzünde ŞAM "Abdurrahman İbnu Süleyman anlatıyor: "Acem krallarından bir kral gelecek, Dımeşk hariç bütün şehirler üzerinde hakimiyet kuracak." Ebu Davud, Sünnet 9, (4639).

4599 yeryüzünde BEYTU'L-MAKDİS "Meymune radıyallahu anha anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dedim, bize Beytu'l-Makdis hakkında fetva verin!"

"Ona gidin, içinde namaz kılın!" buyurdular. -O zaman her tarafta savaş vardı. (Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu durumu nazar-ı itibara alarak sözlerini şöyle tamamladılar:)- "Gidip, içinde namaz kılamıyorsanız, hiç olsun kandillerinde yanacak zeytinyağı gönderin!" Ebu Davud, Salat 14.

4600 yeryüzünde VECC "Hz. Zübeyr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Vecc (vadisin)in avı ve ağaçları haramdır. Allah için haram kılınmıştır." Ebu Davud, Menasik 97, (2032).

4601 yeryüzünde MESCİDÜ'L-AŞŞÂR "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim. Buyurmuştu ki:

"Allah Teala Hazretleri, Mescidu'l-Aşşar'dan, Kıyamet günü birkısım şehidleri ba's eder (yeniden diriltir) ki, Bedir şehidleriyle sadece onlar kalkar."

Ebu Davud der ki: "Mescidu'l-Aşşar, Übülle'de (Fırat) nehrinin hemen yanındaki mesciddir." Ebu Davud, Melahim 10, (4308).

4602 yeryüzünde BAZI NEHİRLER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil cennet nehirlerindendir." Müslim, Cennet 26, (2839).

4603 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Beş vakit namaz, bir cuma namazı diğer cuma namazına, bir ramazan diğer ramazana hep kefarettirler. Büyük günah irtikab edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler." Müslim, Taharet 14, (223); Tirmizi, Salat 160, (214).

4604 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Yine Ebu Hureyre anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Sabah namazını (cemaatle) kılan, Allah'ın garantisi altındadır. Sakın Allah, (ona verdiği garantisi sebebiyle) size bir ceza vermesin!"

Rezin şunu ilave etti: "Kim bu garantiyi talep ederse onu elde eder ve bir daha da kaçırmaz." Tirmizi, Fiten 6, (2165).

4605 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Gece ve gündüzde birkısım melekler nöbetleşe aranızda bulunurlar. Bunlar sabah namazı ile ikindi namazında toplanırlar. Sonra sizi geceleyin takip eden melekler (hesabınızı vermek üzere huzu-u ilahiye) yükselir. Sizi çok iyi bilen Allah, bu meleklere sorar: "Kullarımı nasıl bıraktınız?"

"Biz onları namaz kılıyorlarken bıraktık, biz onlara namaz kılarlarken vardık!" derler." Buhari, Mevakitu's-Salat 16, Bed'ü'l-Halk 6, Tevhid 23, 33; Müslim, Mesacid 210, (632); Muvatta, Kasru's-Salat 82, (1, 170); Nesai, Salat 21, (1, 240, 241).

4606 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Ammare İbnu Rueybe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Güneşin doğmasından ve batmasından önce namaz kılan hiç kimse ateşe girmeyecektir. -Burada sabah ve ikindi namazları kastedilir-." Müslim, Mesacid 213, (634); Ebu Davud, Salat 9, (427); Nesai, Salat 21, (1, 241).

4607 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Muaz İbnu Enes el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim sabah namazından çıkınca, iki rek'atlik kuşluk namazını kılıncaya kadar hayırdan başka bir şey söylemeden namaz kıldığı yerde oturur beklerse, Allah onun günahlarını, denizin köpüğü kadar çok da olsa bağışlar." Ebu Davud, Salat 301, (1287).

4608 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Ümmü Habibe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim hergün farzlar dışında oniki rek'at (nafile) kılarsa Allah onun için cennette mutlaka bir ev inşa eder."

Ümmü Habibe der ki: "Bunu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğim günden beri bu namazları terketmedim." Müslim, Müsafirin 103, (728); Ebu Davud, Salat 290, (1250); Tirmizi, Salat 306, (415); Nesai, Kıyamu'l-Leyl 66, (3, 261).

4609 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Zeyd İbnu Halid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim güzelce abdest alır, sonra da iki rek'at namaz kılar ve namazında gaflete yer vermezse Allah, (seğairden olan) geçmiş günahlarını mağfiret buyurur." Ebu Davud, Salat 162, (905).

4610 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bizimle münafıklar arasında yatsı ve sabah namazlarında hazır bulunma farkı vardır. Onlar bu iki namaza muktedir olamazlar." Muvatta, Salatu'l-Cema'a 5, (1, 130).

4611 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kişinin evindeki namazı, benim şu mescidimde kılacağı namazdan efdaldir; tabii ki farzlar hariç." Ebu Davud, Salat 205, (1044), 340, (1447); Tirmizi, Salat 331, (450); Muvatta, Salatu'l-Cema'a 4, (1, 130).

4612 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Abdülvahid İbni Ziyad merhum, merfû olarak şunu rivayet etmiştir: "Kişinin çölde kılacağı namazı, tamamladığı takdirde cemaatle kılacağı namazdan efdaldir."

Ebu Davud bu hadisi, Ebu Saidi'l-Hudri'den kaydettiği şu hadisin arkasından rivayet eder: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cemaatle kılınan namaz yirmibeş namaza bedeldir. Kişi (cemaatle yolculuk sırasında) çölde kılar da rükû ve secdelerini tam yaparsa, o zaman (sevabı) elli misline ulaşır." Rezin tahric etmiştir. Hadis, Ebu Davud'da gelmiştir. Salat 49, (560).

4613 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Cemaatle kılanan namaz münferid kılınan namazdan yirmiyedi derece üstündür." -"Yirmibeş derece" diye de rivayet edildi.-" Buhari, Ezan 30, 31; Müslim, Mesacid 249, (650); Muvatta, Cema'a 1; Tirmizi, Salat 161, (215); Nesai, İmamet 42. (2. 103).

4614 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Köyde olsun, kırda olsun üç kişi olur da orada cemaatle namaz kılınmazsa, şeytan onlara galebe çalmış demektir. Size cemaatle namaz kılmanızı tavsiye ederim."

Rezin şu ziyadede bulunmuştur: "Zira insanın kurdu şeytandır. Onu yalnız yakaladı mı yer." Ebu Davud, Salat 47, (547); Nesai, İmamet 48, (2, 106).

4615 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Ebu Sa'iid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, namazı kılıp bitirdikten sonra bir adam gelip namaza durdu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Şununla namaza durup ticaret yapacak kimse yok mu?" buyurdular. Bunun üzerine bir adam kalkıp onunla (ona uyarak) namaz kıldı." Tirmizi, Salat 164, (220); Ebu Davud, Salat 56, (574).

4616 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa sanki gecenin yarısını ihya etmiş gibidir. Kim de sabahı da cemaatle kılmışsa gecenin tamamını ihya etmiş gibidir." Müslim, Mesacid 260, (656); Muvatta, Cema'at 7, (1, 132); Ebu Davud, Salat 18, (555); Tirmizi, Salat 165, (221).

4617 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim kırk gün, iftitah tekbirini kaçırmadan cemaatle namaz kılarsa, kendisine iki beraet yazılır; ateşten beraet, nifaktan beraet." Tirmizi, Salat 178, (241).

4618 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İmam zamin, müezzin de mü'temendir. Allahım, insanlarımızı irşad et, müezzinlere de mağfiret buyur." Ebu Davud, Salat 32, (517); Tirmizi, Salat 153, (207).

4619 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde ve işyerinde kıldığı namazından yirmibeş kat daha sevablıdır. Çünkü, güzelce abdest alır, mescide gider. Bu gidişte gayesi sadece ve sadece namazdır. Her adım atışında bir derece yükseltilir, günahından da bini dökülür. Namazını kılınca, namazgahında kıldığı müddetçe melekler ona mağfiret duasında bulunur ve: "Allahım ona mağfiret et, Allahım ona rahmet et, Allahım onun tevbesini kabul et" derler. Bu kimseye, orada eza vermedikçe, hadeste bulunmadıkça böyle devam eder."

Ebu Hureyre radıyallahu anh'a: "Hadeste bulunması ne demek?" diye sorulmuştu: "Sesli veya sessiz yel bırakmadıkça!" diye açıkladı. "Sizden biri, namazı beklediği müddetçe namazdadır." Buhari, Ezan 30, Salat 87, Büyü 49; Müslim, Mesacid 246, (649); Muvatta, Taharet 33, (1, 33); Ebu Davud, Salat 49, (559); Tirmizi, Salat 423, (603).

4620 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Ensardan biri ölmek üzere idi. Dedi ki: "Size bir hadis rivayet edeceğim. Bunu da sadece sevap ümidiyle yapacağım. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, şöyle buyurmuştu:

"Biriniz abdest alır ve abdestini güzel yapar sonra da namaza giderse, sağ adımını her atışta, bu adım sebebiyle Allah mutlaka ona bir sevap yazar; sol adımını attıkça da her seferinde mutlaka bir günahını döker. -Öyleyse (mescide) yaklaşsın veya uzaklaşsın- mescide gelir ve cemaatle namazını kılarsa mağfirete mazhar olur. Mescide geldiğinde namazın birkaç rek'ati kılınmış; birkaç rek'ati kalmış ise yetiştiğini cemaatle kılıp, kaçırdıklarını da tamamlamışsa, keza mağfirete mazhar olur. Eğer mescide geldiğinde namazı kılınmış bulur ve tek başına tamamlarsa yine mağfirete mazhar olur." Ebu Davud, Salat 51, (563).

4621 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim evinden temizlenmiş olarak farz namaz için çıkarsa, onun ecri, tıpkı ihrama girmiş hacının ecri gibidir. Kim de kuşluk namazı için çıkar ve sırf bu maksadla yorulursa onun ücreti de umre yapanın ücreti gibidir. Namaz kıldıktan sonra araya lağv (dünyevi kelam) sokmadan kılınan iknici namaz, İlliyyin (denen cennetin yüce makamın)da yazılıdır." Ebu Davud, Salat 49, (558).

4622 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Beni Selime yurtlarını bırakarak Mescid-i Nebeviye yakın bir yere gelip yerleşmek istediler. (Durumdan haberdar olan) Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"(Yürüdüğünüz zamanki) adımların sevabını hesaba katmıyor musunuz?" dedi. Bunun üzerine yerlerinde kaldılar." Buhari, Fezailu'l-Medine 11, Ezan 33.

4623 Bazı Amellerin Fazileti HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ "Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Karanlıkta mescide gidenlere Kıyamet günü tam bir nura kavuşacaklarını müjdele!" Ebu Davud, Salat 50, (561); Tirmizi, Salat 165, (223).

4624 Bazı Amellerin Fazileti HASTA ZİYARETİNİN FAZİLETİ "Hz. Ali radıyallahu anh diyor ki: "Bir hastayı akşamleyin ziyaret eden hiçbir kimse yok ki beraberinde kendisine sabaha kadar istiğfar edecek yetmişbin melekle çıkmış olmasın. Ayrıca onun cennette bir baçesi de vardır. Kim de hasta ziyaretine sabahleyin gelirse onunla birlikte yetmişbin melek çıkar, akşam oluncaya kadar ona istiğfar ederler. Onun da cennette bir bağı vardır." Ebu Davud, Cenaiz 7, (3098, 3099, 3100).

4625 Bazı Amellerin Fazileti HASTA ZİYARETİNİN FAZİLETİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim güzel bir şekilde abdest alır, müslüman kardeşine, sevap düşüncesiyle hasta ziyaretinde bulunursa, cehennemden yetmiş yılllık yürüme mesafesi uzaklaştırılır."

Sabit dedi ki: "Ey Ebu Hamza, harif nedir? diye Enes'ten sordum. Bana: "Yıl!" diye cevap verdi." Ebu Davud, Cenaiz 7, (3098).

4626 Bazı Amellerin Fazileti HASTA ZİYARETİNİN FAZİLETİ "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim bir hastaya veya bir din kardeşine Allah rızası için ziyarette bulunursa, bir münadi ona nida eder: "(Dünyada da ahirette de) iyi olasın (ahiret yolculuğun da) iyi olsun. (Bu davranışınla) cennette bir ev hazırladın!" der." Tirmizi, Birr 64, (2009); İbnu Mace, (Cenaiz 2, (1443).

4627 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Bir seferde Resûlullah'la beraberdik. Bir gün yakınına tesadüf ettim ve beraber yürüdük.

"Ey Allah'ın Resûlü, dedim. Beni cehennemden uzaklaştırıp cennete sokacak bir amel söyle!"

"Mühim bir şey sordun. Bu, Allah'ın kolaylık nasib ettiği kimseye kolaydır; Allah'a ibadet eder, Ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılarsın, zekat verirsin, ramazan orucunu tutarsın, Beytullah'a hacc yaparsın!" buyurdular ve devamla: "Sana hayır kapılarını göstereyim mi?" dediler.

"Evet ey Allah'ın Resûlü" dedim.

"Oruç (cehenneme) perdedir; sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yoketmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz salihlerin şiarıdır" buyurdular ve şu ayeti okudular. (Mealen): "Onlar ibadet etmek için gece vakti yataklarından kalkar, Rablerinin azabından korkarak ve rahmetini ümid ederek O'na dua ederler. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden de bağışta bulunurlar" (Secde 16)

Sonra sordu: "Bu (din) işinin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?"

"Evet, ey Allah'ın Resûlü!" dedim. "Dinle öyleyse" buyurdu ve açıkladı:

"Bu dinin başı İslam'dır, direği namazdır, zirvesi cihaddır!"

Sonra şöyle devam buyurdu: "Sana bütün bunları (tamamlayan) baş amili haber vereyim mi?"

"Evet ey Allah'ın Resûlü!" dedim.

"Şuna sahip ol!" dedi ve eliyle diline işaret etti. Ben tekrar sordum: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?"

"Anasız kalasıca Muaz! İnsanları yüzlerinin üstüne -veya burunlarının üstüne dedi- ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?" buyurdular." Tirmizi, İman 8, (2619).

4628 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim namazı kılar, zekatı verir ve Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmadan ölürse, ona mağfiret etmek Allah üzerine bir hak olur. Hicret etse veya doğduğu yerde ölse de!"

Dedik ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz bunu halka anlatsak da sevinseler olmaz mı?"

"Cennette yüz derece var. Her iki derece arasında arzla sema arasındaki kadar mesafe var. Allah onu kendi yolunda cihad edenlere hazırladı. Ben mü'minleri bindirebileceğim bir şey bulamamam sebebiyle onlar da (bu yüzden cihada iştirak edemedikleri için) benden geri kalmalarına üzülmeleri suretiyle mü'minlere meşakkat vermemiş olsaydım, hiçbir seriyyeden geri kalmaz, (her birine) iştirak ederdim. Ben (cihad esnasında) öldürülüp, sonra tekrar diriltilmeyi, tekrar öldürülmeyi isterim" buyurdular." Nesai, Cihad 18, (6, 20).

4629 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah Teala hazretleri şöyle ferman buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (ayni veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü güzü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden birşey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem." Buhari, Rikak 38.

4630 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Üç şey vardır; her birine Allah garanti vermiştir: "Allah yolunda cihad etmek üzere yola çıkan kimse: Bu öldüğü takdirde cennete koyma hususunda, ölmeyip döndüğü takdirde ganimet ve sevapla gelme hususunda garantilidir. Mescide giden kimseye, öldüğü takdirde, Allah cennete koyma hususunda garanti vermiştir. Kişi (fitne zamanında bulaşmayıp) evine çekildiği takdirde Allah ona da garanti vermiştir." Ebu Davud, Cihad 10, (2494).

4631 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Muaz İbnu Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Namaz, oruç ve zikir Allah yolunda infak üzerine yediyüz misli katlanır." Ebu Davud, Cihad 14, (2498).

4632 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Nu'man İbnu Nevfel (bir gün) dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Farz namazlarımı kılsam, ramazan orucumu tutsam, helali helal bilip haramı da haram tanısam ve bunlara hiçbir ilave (hayır ve ibadet)de bulunmasam cennete gider miyim?"

Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Evet!" buyurdular. Nu'man: "Vallahi (bu farzlara) hiçbir ilavede bulunmayacağım!" dedi." Müslim, İman 16, (15).

4633 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "El-Haris el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah Teala hazretleri, Yahya İbnu Zekeriyya aleyhimasselam'a, beş kelime söyleyip bunlarla amel etmesini ve onlarla amel etmelerini Beni İsrail'e de söylemesini emir buyurdu. Ancak O, bu hususta ağır aldı. İsa aleyhisselam kendisine: "Allah sana beş kelime öretip onlarla amel etmeni ve Beni İsrail'e de onlarla amel etmelerini emretmeni söyledi. Ya sen bunları onlara emredersin veya bunları onlara ben emredeceğim" dedi. Yahye aleyhisselam: "Onları emretmede benden önce davranacak olursan yere batırılmam veya azab görmemden korkarım!" dedi ve halkı Beytu'l-Makdis'te topladı. Mescid ağzına kadar doldu. Mahfillere de oturdular. (Söz alıp):

"Allah bana beş kelime gönderdi ve onlarla amel etmemi ve size de amel etmenizi emretmemi bana emretti:

-Bunlardan birincisi Allah'a ibadet etmeniz, ona hiçbir ortak koşmamanızdır. Allah'a ortak koşanın misali şudur: Bir adam, kendi öz malından altın veya gümüş mukabilinde bir köle satın alır ve: "Bu benim evim, bu da işim. (Çalış kazandığını) bana öde!" der. Köle çalışır, fakat kazancını efendisinden başkasına öder. Kölenin böyle yapmasına hanginiz razı olur? Aynen bunun gibi, Allah da size namazı emretti. Namaz kılarken (sağa-sola) bakınmayın. Zira Allah yüzünü, namazda bulunan kulunnun yüzüne karşı diker, o sağa sola bakmadığı müddetçe.

-Allah size orucu emretti. Bunun misali şu insanın misaline benzer; O bir grup içerisindedir. Beraberinde bir çıkın içinde misk var. Herkes onun kokusundan hoşlanmaktadır. Oruçlunun (ağzında hasıl olan) koku, Allah indinde miskin kokusundan daha hoştur.

-Allah size sadakayı emretti. Bunun misali de şu adamın misaline benzer: Düşmanlar onu esir edip ellerini boynuna bağlamışlar ve boynunu vurmaları için cellatlara teslim etmişlerdir. Adam: "Ben az veya çok (bütün malımı) vererek kendimi fidye mukabilinde kurtarmak istiyorum" der ve nefsini fidye ödeyerek kurtarır.

-Allah size, Allah'ı zikretmenizi de emretti. Bunun da misali, peşinden hızla düşmanın geldiği bir adamdır. Bu adam muhkem bir kaleye gelip, düşmandan kendini korur. Kul da böyledir. Şeytana karşı kendisini sadece zikrullahla koruyabilir."

Resûlullah aleyhissalatu vesselam (burada hikayeyi tamamlayarak) dedi ki: "Ben de size beş şeyi emrediyorum: Allah onları bana emretti. Dinlemek, itaat etmek, cihad, hicret ve cemaat. Zira, kim cemaatten bir karışcık ayrılırsa boynundaki İslam bağını çıkarıp atmıştır, geri dönen hariç. Kim de cahiliye davası güderse o cehennem molozlarından biridir!"

Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! O kimse namazını kılar, orucunu tutar idiyse (yine mi cehennemlik)?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:

"Evet, namaz kılsa, oruç tutsa da! Ey Allah'ın kulları! Sizi müslümanlar, mü'minler diye tesmiye eden Allah'ın çağrısı ile çağırın!" buyurdular." Tirmizi, Emsal 3, (2867).

4634 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bu gece Rabbimden bir (melek, elçi olarak) geldi. -Bir rivayette ise şöyle demiştir: "Rabbim bana en güzel bir surette geldi" -ve: "Ey Muhammed!" dedi.

"Buyur Rabbim, emrindeyim!" dedim.

"Mele-i A'la(da bulunanların) nelerde yarıştıklarını biliyor musun?" dedi.

"Hayır!" dedim. Bunun üzerine elini omuzlarımın arasına koydu. Hatta onun serinliğini göğüslerimde hissettim. Derken semavat ve arzda olanları öğrendim. Sonra: "Ey Muhammed! Mele-i A'la (efradı) nelerde yarışır biliyor musun?" dedi.

"Evet! Dereceler(i artıran ameller)de, keffaretlerde. (Keffaretler ise)" yaya olarak cemaatlere gitmek, şiddetli soğuklarda abtesti tam almak, namazdan sonra namaz beklemektir. Kiim bunlara devam ederse hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür, günah mevzuunda da annesinden doğduğu gündeki gibi olur" dedim. Sonra tekrar: "Ey Muhammed!" dedi.

"Buyurun emrinizdeyim!" dedim.

"Namaz kıldığın vakit, dedi, şunu oku: "Allahım, senden hayırları yapmamı, kötü şeyleri de terketmemi ve fakirleri sevmemi talep ediyorum! Kullarına bir fitne arzu edersen, beni, fitneye düşmeden, yanına al!"

(Gece bana gelen elçi -veya Rabbim- son olarak) dedi ki: "Dereceler ise, selamı yaymak, yemek yedirmek, insanlar uyurken gece namaz kılmaktır!" Tirmizi, Tefsir, Sad, (3231, 3232).

4635 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Cennette birtakım odalar vardır. Dışları içlerinden, içleri de dışlarından görülür."

Bunu işiten bir bedevi ayağa kalkıp: "Bu odalar kim(ler)e ait ey Allah'ın Resulü?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Sözü güzel yapan, yemek yediren, oruca devam eden, gece herkes uyurken namaz kılan kimse(lere) ait!" buyurdu." Tirmizi, Birr 53, (1985).

4636 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah Teala hazretleri diyor ki: "Ben, kulumun hakkımdaki zannı gibiyim. O, beni andıkça ben onunla beraberim. O, beni içinden anarsa ben de onu içimden anarım. O, beni bir cemaat içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. O, şayet bana bir karış yaklaşacak olursa, ben ona bir zira yaklaşırım. Eğer o, bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım." Buhari, Tevhid 15, 35; Müslim, Zikr 2, (2675), Tevbe 1, (2675).

4637 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah Teala hazretleri demiştir ki: "Kim bir hayır işlerse ona sevabının on katı verilir veya arttırırım da. Kim bir günah işlerse bunun cezası misli kadardır, veya affederim. Kim bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira yaklaşırım. Kim bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana hiçbir şeyi şirk koşmaksızın, arz dolusu hata ile kavuşursa ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım." Müslim, Zikr 22, (2687).

4638 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Ebu Malik el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Abdest imanın yarısıdır. Elhamdülilllah mizanı doldurur; sübhanallah velhamdulillah arz ve sema arasını doldurur; namaz nurdur; sadaka bürhandır; sabır ziyadır; Kur'an ise lehine veya aleyhine bir hüccettir. Herkes sabahleyin kalkar, nefsini satar; kimisi kurtarır, kimisi de helak eder." Müslim, Taharet 1, (223); Tirmizi, Da'avat 91, (3512); Nesai, Zekat 1, (5, 5-6).

4639 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gün:

"Bugün sizden kim oruçlu olarak sabahladı?" diye sordular. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh: "Ben!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Bugün kim bir cenazeye kadıldı?" dedi. Yine Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh: "Ben!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Bugün kim bir fakire yedirdi?" dedi. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh: "Ben!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Bugün kim bir hastayı ziyaret etti?" dedi. Bu sefer de Hz. Ebu Bekr "Ben!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Bunlar bir kimsede biraraya geldi mi, o kimse mutlaka cennete girer!" buyurdu." Müslim, Zekat 87, (1028).

4640 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "(Ashabtan bazıları): "Ey Allah'ın Resûlü! Zenginler ücretleriyle gittiler. Onlar da bizim gibi namaz kıldılar, bizim gibi oruç tuttular, mallarının artanından da sadaka verdiler!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Allah size de tasadduk edeceğiniz şeyler verdi: Her bir tesbih sadakadır, her bir tekbir sadakadır, her bir tahmid sadakadır, her bir tehlil sadakadır, emr-i bi'l-ma'ruf sadakadır, nehy-i ani'l-münker sadakadır, herbirinizin (hanımıyla) cimaı sadakadır!" buyurdu. Derken cemaatten: "Ey Allah'ın Resûlü! Yani birimizin şehvetine mubaşeret etmesine ücret mi var?" diye soranlar oldu. Aleyhissalatu vesselam:

"İhtiyacını haramla görmüş olsaydı bundan ona bir vebal var mıydı, yok muydu ne dersiniz?" diye sual ettiler.

"Evet vardı!" demeleri üzerine:

"Öyleyse, ihtiyacını helal yolla gördü mü bunda onun için ücret vardır!" buyurdular." Müslim, Zekat 53, (1006).

4641 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kardeşine karşı izhar edeceğin tebessümün bir sadakadır. Emr-i bi'l-ma'rufun ve nehy-i ani'l-münkerin sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yolu gösterivermen sadakadır; gözü sakat kimse için görüvermen sadakadır; yoldan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp atman sadakadır; kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır." Tirmizi, Birr 36, (1957).

4642 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Üç şey vardır, bunlar kimde bulunursa, Allah onun üzerine himayesini açar ve onu cennete koyar: "Zayıflara rıfk, anne-bebaya şefkat, kölelere ihsan." Tirmizi, Kıyamet 49, (2496).

4643 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Üç kimse vardır ki, bunlara yardım Allah üzerine bir haktır: Allah yolunda cihad eden; borcunu ödemek isteyen mükateb, iffetini korumak niyetiyle evlenen kimsi." Tirmizi, Fezailu'l-Cihad 20, (1655); Nesai, Nikah 5, (6, 61).

4644 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Üç kişi vardır, Allah onları sever, üç kişi de vardır Allah onlara buğzeder.

Allah'ın sevdiği üç kişiye gelince: "Bir adam bir cemaate gelir, onlardan Allah adına birşeyler ister, kendisiyle onlar arasında mevcut bir karabet sebebiyle istemez. Onun başvurduğu kimseler, istediğini vermezler. İçlerinden biri cemaatin arkasına kayıp, isteyen kimseye gizlice ihsanda bulunur. (Öyle gizli verir ki) onun verdiğini sadece Allah'la ihsanda bulunduğu adam bilir.

(İkinci adam ise:) Bir cemaat yoldadır. Gece boyu da yürürler. Derken (yorulurlar ve) uyku herşeyden kıymetli bir hal alır. Konaklarlar, (başlarını koyup yatarlar.) Bir adam kalkıp bana karşı tevazu ve tazarruda bulunur, ayetlerimi okur.

(Üçüncü adama gelince): Seriyyeye katılmıştır. Seriyye düşmanla karşılaşır, hezimete uğrarlar. Ancak o ilerler, öldürülünceye veya başarıncaya kadar savaşmaya devam eder.

Allah'ın buğzettiği üç kişiye gelince: Bunlar zani ihtiyar, kibirli fakir, zalim zengindir." Tirmizi, Cennet 25, (2571); Nesai, Zekat 75, (5, 84).

4645 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Yedi kişi var, Allah onları hiçbir gölgenin olmadığı Kıyamet gününde kendi gölgesinde gölgeler:

-Adil imam,

-Allah'a ibadet içinde yetişen genç,

-Tekrar dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kimse,

-Allah için birbirlerini seven, Allah rızası için biraraya gelip, Allah rızası için ayrılan iki kişi,

-Güzel ve makam sahibi bir kadın tarafından davet edildiği halde; "Ben Allah'tan korkarım" de(yip icabet etmey)en kimse,

-Allah'ı tek başına zikrederken gözlerinden yaş boşanan kimse." Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim 91, (1031); Muvatta 14, (952, 953); Tirmizi, Zühd 53, (2392); Nesai, Kudat 2, (8, 222, 223).

4646 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Yine Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim bir hidayete davette bulunursa, buna uyanların sevaplarının bir misli ona gelir ve bu durum, onların ücretlerinden hiçbir şey eksiltmez. Kim bir dalalete çağrıda bulunursa, buna uyanların günahlarından bir misli de ona gelir ve bu onların günahlarından hiçbir eksiltme yapmaz." Müslim, İlm 16, (2674); Tirmizi, İlm 15, (2676); Ebu Davud, Sünnet 7, (4609); Muvatta, Kur'an 41, (1, 218).

4647 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Hayra delalet eden onu yapan gibidir." Tirmizi, İlm 14, (2672).

4648 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:

"Allah Teala hazretleri meleklerine şöyle emreder: "Kulum kötü bir amel yapmak isteyince, onu yapmadıkça yazmayın. Yapınca, onu aleyhine bir günah olarak yazın. Eğer benim rızamı düşünerek terketti ise bunu onun lehine bir sevap yazın. Kulum iyi bir iş yapmak arzu edince, yapmasa bile onu, lehine bir sevap yazın. Eğer onu yaparsa, en az on misli olmak üzere yediyüz misline kadar ona sevap yazın." Buhari, Tevhid 35; Müslim, İman 203, 205, (128, 129); Tirmizi, Tefsir, En'am (3075).

4649 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kulun gündüz veya gece amelini yazan hafaza melekleri, yazdıklarını Allah'a yükseltirler. Allah sahifenin baş ve son kısmını hayırlı bulursa, meleklere şöyle der: "Sizi şahid kılıyorum, ben kulumun sahifesinin iki tarafı arasında kalan kısmını mağfiret ettim." Tirmizi, Cenaiz 9, (981).

4650 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Amr İbnu Abese radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim müslüman olduğu halde, saçından bir kıl beyazlarsa, bu, Kıyamet günü onun için bir nûr olur. Kim Allah yolunda bir ok atarsa, bu düşmana değse de değmese de, atan için bir köle azadı yerine geçer. Kim mü'min bir köleyi azad ederse bu onun için cehennemden bir azadlık vesilesi olur: Her bir uzuv için bir uzvu ateşten kurtulur." Tirmizi, Fezailu'-Cihad, (1634); Nesai, Cihad 26, (6, 26); Ebu Davud, Itk 14, (3966).

4651 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kıyamet günü aziz ve celil olan Allah şöyle buyuracak:

"Ey ademoğlu! Ben hasta oldum beni ziyaret etmedin!" Kul diyecek:

"Ey Rabbim, Sen Rabbülalemin iken ben seni nasıl ziyaret ederim?" Rab Teala diyecek:

"Bilmedin mi, falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin, bilmiyor musun? Eğer onu etseydin, yanında beni bulacaktın!"

Rab Teala diyecek:

"Ey ademoğlu ben senden yiyecek istedim ama sen beni doyurmadın?" Kul diyecek:

"Ey Rabbim, ben seni nasıl doyururum. Sen ki alemlerin Rabbisin?" Rab Teala diyecek:

"Benim falan kulum senden yiyecek istedi. Sen onu doyurmadın. Bilmez misin ki, eğer sen ona yiyecek verseydin ben onu yanımda bulacaktım." Rab Teala diyecek:

"Ey Ademoğlu! Ben senden su istedim bana su vermedin!" Kul diyecek:

"Ey Rabbim, ben sana nasıl su içirebilirim, sen ki Alemlerin Rabbisin!" Rab Teala diyecek:

"Kulum falan senden su istedi. Sen ona su vermedin. Bilmiyor musun, eğer ona su vermiş olsaydın, bunu benim yanımda bulacaktın!" Müslim, Birr 43, (2569).

4652 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim temiz rızık yer ve sünnete uygun amelde bulunur, halk da kendisinden bir kötülük gelmeyeceği hususunda güven duyarsa cennete girdi demektir."

Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü ! Bugün insanlar arasında böyleleri çoktur!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:

"Benden sonraki zamanlarda da olacaklar!" buyurdu." Tirmizi, Kıyamet 61, (2522).

4653 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim sağmal bir hayvanı veya parayı (karz-ı hasen olarak) iareten verirse veya yolunu kaybedene yolunu gösterirse veya amayı sokağına koyarsa kendisine bir köle azad edenin sevabı verilir." Tirmizi, Birr 37, (1958).

4654 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam'a soruldu:

"Ey Allah'ın Resûlü! Bir adam gizli olarak hayırlı ameller yaparken bir de bakarsın halk buna muttali olmuştur da bu onun hoşuna gitmiştir?" Aleyhissalatu vesselam:

"Bu kimsenin iki ücreti vardır: Gizli yapmanın ücreti ve aleni yapmanın ücreti." Tirmizi, Zühd 49, (2385).

4655 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah'a soruldu: "Ey Allah'ın Resûlü! Kişi hayır yapsa halk da bu sebeple onu övse (bunun hükmü nedir)?

"Bu mü'mine (Allah'ın razı olduğuna dair) peşin bir müjdedir" buyurdular." Müslim, Birr 166, (2642).

4656 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah için sefer yapanlar üçtür: Gazi, hacı, umreci." Nesai, Hacc 4, (5, 113).

4657 Bazı Amellerin Fazileti HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bir müslüman bir ağaç diker veya bir tohum eker de bunların mahsülatından bir kuş veya insan veya hayvan yiyecek olsa, bu onun için bir sadaka olur." Buhari, Hars 1, Edeb 27; Müslim, Müsakat 12, (1553); Tirmizi, Ahkam 40,. (1382).

4658 Hastalık ve Musibetler HASTALIK VE MUSİBETLER "Ebu Hureyre ve Ebu Said radıyallahu anhüma'nın anlattıklarına göre, Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur:

"Mü'min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık bir üzüntü hatta bir ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü'minin günahından bir kısmını mağfiret buyurur." Buhari, Marda 1; Müslim, Birr 52, (2573); Tirmizi, Cenaiz 1, (966).

4659 Hastalık ve Musibetler HASTALIK VE MUSİBETLER "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Ümmü's-Saib radıyallahu anha'nın yanına girdi ve:

"Niye zangırdıyorsun, neyin var?" dedi. Kadın: "Humma (sıtma)! Allah belasını versin!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:

"Sakın hummaya sövme! Çünkü o, insanların hatalarını temizlemektedir, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlediği gibi!" buyurdular."

4660 Hastalık ve Musibetler HASTALIK VE MUSİBETLER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir hummalıyı ziyaret etmişti. Hastaya:

"Müjde! Zira Allah Teala hazretleri diyor ki: "Humma benim ateşimdir, ben onu mü'min kuluma musallat ederim, ta ki, ateşten tadacağı nasibi(ni dünyada tadmış) olsun." Rezin tahric etmiştir. (Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde mevcuttur: 2, 440).

4661 Hastalık ve Musibetler HASTALIK VE MUSİBETLER "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah bir kuluna hayır murad ettimi onun cezasını tacil edip dünyada verir; bir kulu hakkında da kötülük murad ettimi onun günahlarını tutar, Kıyamet günü cezasını verir." Tirmizi, Zühd 57, (2398).

4662 Hastalık ve Musibetler HASTALIK VE MUSİBETLER "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Mükafaatın büyüklüğü belanın büyüklüğü ile (orantılıdır). Allah bir cemaati sevdi mi onları musebete müptela eder. Kim bundan razı olursa Allah da ondan razı olur, kim de razı olmazsa Allah da ondan razı olmaz." Tirmizi, Zühd 57, (2398).

4663 Hastalık ve Musibetler HASTALIK VE MUSİBETLER "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kıyamet günü, afiyet ehli kimseler, bela ehline sevapları verilince, dünyada iken derilerinin makaslarla kazınmış olmasını temenni edecekler." Tirmizi, Zühd 59, (2404).

4664 Hastalık ve Musibetler HASTALIK VE MUSİBETLER "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Mü'min erkek ve kadının nefsinde, çocuğunda, malında bela eksik olmaz. Ta ki hatasız olarak Allah'a kavuşsun." Muvatta, Cenaiz 40, (1, 236); Tirmizi, Zühd 57, (2401).

4665 Hastalık ve Musibetler HASTALIK VE MUSİBETLER "Mus'ab İbnu Sa'd, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: "Der ki:

"Ey Allah'ın Resûlü! dedim, insanlardan kimler en çok belaya uğrar?"

"Peygamberler, sonra büyüklükte onlara ve bunlara yakın olanlar. Kişi diyaneti nisbetinde belaya maruz kalır. Kim dininde şiddetli ve sağlam olursa onun belası da şiddetli olur. Şayet dininde zayıflık varsa, allah onu da diyaneti nisbetinde imtihan eder. Bela kulun peşini bırakmaz. Ta o kul, hatasız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar." Tirmizi, Zühd 57, (2400).

4666 Hastalık ve Musibetler HASTALIK VE MUSİBETLER "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah Teala hazretleri ferman etti: "İzzetim ve celalim hakkı için, mağfiret etmek istediğim hiç kimseyi, bedenine bir hastalık, rızkına bir darlık vererek boynundaki günahlarından temizlemeden dünyadan çıkarmayacağım." Rezin tahric etmiştir.

4667 Hastalık ve Musibetler HASTALIK VE MUSİBETLER "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bir kul, salih amel işlerken araya bir hastalık veya sefer girerek ameline mani olsa, Allah ona sıhhati yerinde ve mukim iken yapmakta olduğu salih amelin sevabını aynen yazar." Buhari, Cihad 134; Ebu Davud, Cenaiz 2, (3091).

4668 Hastalık ve Musibetler ÇOCUK ÖLÜMÜ "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Kadınlar Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a dediler ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Sizden (istifade hususunda) erkekler bize galip çıktı (yeterince sizi dinleyemiyoruz). Bize müstakil bir gün ayırsanız!"

Resûlullah aleyhissalatu vesselam bunun üzerine onlara bir gün verdi. O günde onlara vaaz u nasihat etti, bazı emirlerde bulundu. Onlara söyledikleri arasında şu da vardı:

"Sizden kim, kendinden önce üç çocuğunu gönderirse, onlar mutlaka kendisine ateşe karşı bir perde olur!"

Bir kadın sormuştu: "Ey Allah'ın Resûlü! Ya iki çocuğu ölmüşse?

"İki de olsa!" buyurmuşlardı." Buhari, İlm 36, Cenaiz 6, İ'tisam 9; Müslim, Birr 152, (2633).

4669 Hastalık ve Musibetler ÇOCUK ÖLÜMÜ "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Mü'minlerden birinin üç çocuğu ölür ve ona da ateş değerse, bu çok hafif bir alev yalamasıdır." Buhari, Cenaiz 6, Eyman 9; Müslim, Birr 150-154, (2632-2635); Muvatta, Cenaiz 38, (1, 235);Tirmizi, Cenaiz 64, (1060); Nesai, Cenaiz 25, (4, 25).

4670 Hastalık ve Musibetler ÇOCUK ÖLÜMÜ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetimden kimin iki öncüsü varsa, onlarla birlikte cennete girer!"

Hz. Aişe radıyallahu anha sordu: "Bir öncüsü olan?"

"Bir öncüsü olan da, ey (hayırda) muvaffak olan!" buyurdular. Hz. Aişe tekrar sordu: "Ümmetinden hiç öncü göndermeyen?"

"Ben, ümmetimin öncüsüyüm, (şefaatimle onları cennete ben sevkedeceğim. Hatta ben bütün öncülerin en büyüğüyüm. Çünkü, ücret, çekilen meşakkate göre büyür). Benimki gibisine de hedef olmayacaklar. (Onların beni önden göndermekten daha büyük bir kayıpları,daha acılı bir musibetleri yoktur ve olmayacak da. Zira vahiy kesilmiş oldu.)" Tirmizi, Cenaiz 64, (1062).

4671 Hastalık ve Musibetler ÖLÜM VE ALLAH'A KAVUŞMA SEVGİSİ "Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!"

Hz. Aişe radıyallahu anha: "Biz ölmekten hoşlanmayız" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Kasdımız bu değil. Lakin, mü'mine ölüm gelince, Allah'ın rızası ve ikramıyla müjdelenir. Ona, önünde (ölümden sonra kendisini bekleyen) şeyden daha sevgili birşey yoktur. Böylece O, Allah'a kavuşmayı sever, Allah da ona kavuşmayı sever. Kafir ise, ölüm kendisine gelince Allah'ın azabı ve cezasıyla müjdelenir. Bu sebeple ona önünde (kendini bekleyenlerden) daha menfur bir şey yoktur. Bu sebeple Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz." Buhari, Rikak 41; Müslim, Zikr 14, (2683); Tirmizi, Cenaiz 67, (1066); Nesai, Cenaiz 10, (4, 10).

4672 miras MİRASIN SEBEPLERİ, MANİLERİ "Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdu ki:

"Müslüman kimse kafir kimseye varis olamaz; kafir de müslümana varis olamaz." Buhari, Feraiz 26; Müslim, Feraiz 1, (1614); Muvatta, Feraiz 10, (2, 519); Ebu Davud, Feraiz 10, (2909); Tirmizi, Feraiz 15, (2108).

4673 miras MİRASIN SEBEPLERİ, MANİLERİ "İbnu Amr İbni'l-As ve Hz. Cabir radıyallahu anhüm anlatıyorlar: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İki farklı din mensupları birbirlerine varis olamazlar." Ebu Davud, Feraiz 10, (2911); Tirmizi, Feraiz 16, (2109). Ebu Davud'un rivayeti İbnu Amr'dan, Tirmizi'nin rivayeti Hz. Cabir'dendir.

4674 miras MİRASIN SEBEPLERİ, MANİLERİ "Hz. Üsame radıyallahu anh'ın anlattığına göre (haccı sırasında (Aleyhissalatu vesselam'a) denmiştir ki:

"Ey Allah'ın Resûlü! Yarın nereye ineceksin. Mekke'deki evine mi?"

"Akil bize ev-bark bıraktı mı ki?" buyurdular. Akil ile Talip, Ebu Talib'e varis olmuşlardı. Ne Ali ne de Cafer radıyallahu anhüma ona varis olamamışlardı. Çünkü bu ikisi müslüman idiler. Akil ve Talib ise kafirdiler." Buhari, Hacc 44, Cihad 180, Megazi 48; Müslim, Hacc 439, (1351); Ebu Davud, Feraiz 10, (2910).

4675 miras MİRASIN SEBEPLERİ, MANİLERİ "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Katil varis olamaz." Tirmizi, Feraiz 17, (2110).

4676 miras MİRASIN SEBEPLERİ, MANİLERİ "Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh, Arap (memleketinde) doğmadıkça, Acem'den birini varis kılmaktan imtina etmiştir."

Rezin şu ilavede bulundu: "Hamile olarak gelip Arap (memleketinde) doğuran kadını da hariç kıldı. Bu durumda erkek, eğer ölürse kadına varis olur. Eğer erkek ölürse, kadın da ona varis olur. Erkeğin miras(taki pay nisbet)i Allah'ın kitabında vardır." Muvatta, Feraiz 14, (2, 520).

4677 miras MİRASIN SEBEPLERİ, MANİLERİ "Ebu'l-Esved ed-Düeli anlatıyor: "Hz. Mu'az'a bir yahudinin miras meselesi getirildi. Onun müslüman oğluna da mirastan pay verdi ve dedi ki:

"İslam (galebe çalar, ona galebe çalınmaz), artar eksilmez." Ebu Davud, Feraiz 10, (2912, 2913).

4678 miras MİRASIN SEBEPLERİ, MANİLERİ "Amr İbnu Şu'ayb, an ebihi an ceddihi tarikiyle anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Hür veya cariye bir kadınla kim zina yaparsa, bundan hasıl olacak çocuk veled-i zinadır, ne o babasına, ne de babası ona varis olamaz." Tirmizi, Feraiz 21, (2114).

4679 miras DEDE VE NİNE "İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre: Ehl-i Küfe, kendisine yazarak dede hakkında sormuşlardı. O da şu cevabı vermişti: "Hakkında Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Ben bu ümmet içerisinde birini kendime halil seçseydim, onu seçerdim" dediği kimse, yani Ebu Bekr, dedeyi (miras meselesinde) baba yerine koymuştu." Buhari, Fezailu'l-Ashab 5.

4680 miras DEDE VE NİNE "İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir adam gelerek, "Oğlumun oğlu vefat etti. Ondan miras hakkım nedir?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:

"Sana altıda bir var!" buyurdu. Adam dönüp gidince geri çağırdı ve:

"Sana diğer bir altıda bir daha var!" buyurdu. Adam dönüp gidince tekrar çağırdı ve:

"Diğer altıda bir, (hak değil) fazladan bir ikramdır!" buyurdu."

Ebu Davud der ki: "Katade şunu söyledi: "(Sahabe, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bu kimseyi, başka) hangi varisler olduğu halde varis kıldığını bilmiyor." Katade devamla der ki: "Dedenin tevarüs ettiği en az miktar, altıda birdir." Ebu Davud, Feraiz 6, (2896); Tirmizi, Feraiz 9, (2100).

4681 miras DEDE VE NİNE "Hz. Muaviye radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Kendisine dedenin miras payından soran Zeyd İbnu Sabit'e şöyle yazmıştır: "Bana yazarak dededen soruyorsun. Doğruyu Allah bilir. Bu mesele, ancak ümeranın -yani halifelerin- hükmedeceği meselelerden biridir. Ben sizden önce iki halifeyi gördüm. Onlar ölenin tek bir kardeşi ile verasete iştirak eden dedeye malın yarısını veriyorlardı. İki ve daha fazla kardeş olması halinde üçte bir veriyorlardı. Erkek kardeşler çok da olsa dedenin payı üçte birden aşağı düşmezdi." Muvatta, Feraiz 1, (2, 510).

4682 miras DEDE VE NİNE "Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, büyükanneye, önünde, (ölenin) anne(si) olmadığı takdirde, altıda bir pay koydu." Ebu Davud, Feraiz 5, (2895).

4683 miras KIZLAR VE KIZKARDEŞLER "Esved İbnu'l-Yezid anlatıyor: "Bize (Yemen'e), Muaz radıyallahu anh, muallim ve emir olarak geldi. Ona, bir kızla bir kızkardeş bırakarak ölen kimse(nin veraset durumu) hakkında sorduk. O, kız için yarım, kızkardeşi için de yarıma hükmetti. O sırada Aleyhissalatu vesselam sağdı." Buhari, Feraiz 6, 12; Ebu Davud, Feraiz 4, (2893).

4684 miras KIZLAR VE KIZKARDEŞLER "Hüzeyl İbnu Şurahbil anlatıyor: "Ebu Musa radıyallahu anh'a "Ölenin bir kızıyla kızkardeşinin oğlu ve (ana-baba bir) kızkardeşinin miras payından soruldu. Dedi ki:

"Kız için yarı, (anne-baba bir) kızkardeş için de yarı. (İbni Mes'ud'a gidin, ondan da sorun. O da benim söylediğime muvafakat edecektir!) (Ebu Musa, fetvasında oğlan kardeşin kızına mirastan pay vermemişti.) Bunun üzerine doğru İbnu Mes'ud'a sorulmaya gidildi ve Ebu Musa'nın söylediği de kendisine haber verildi. İbnu Mes'ud radıyallahu anh dedi ki: "(Eğer ben onun fetvasına uyarsam) dalalete düşmüş olurum ve hidayetten ayrılanlara katılırım!"

Sonra ilave etti: "Onlar hakkında, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın verdiği hükümle hükmedeceğim: "Kız için yarı, oğulun kızı için, -üçte ikiyi tamamlamak üzere- altıda bir, geri kalan da kızkardeş içiindir!"

Ebu Musa'ya İbnu Mes'ud'un sözü haber verildi. Bunun üzerine:

"Bu derin alim aranızda olduğu müddetçe (mişkillerinizi) bana sormaya gelmeyin" dedi." Buhari, Feraiz 7, 12; Ebu Davud, Feraiz 4, (2890); Tirmizi, Feraiz 4, (2094).

4685 miras ERKEK KARDEŞLER "Hz. Ali radıyallahu anh buyurmuştur ki: "Sizler şu ayeti okuyorsunuz: "...Bu hisseler, onların borçları ödendikten ve vasiyetleri yerine getirildikten sonradır..." (Nisa 12). Bilesiniz ki Resûlullah aleyhissalatu vesselam vasiyyetin yerine getirilmesinden önce borçlarının ödenmesine hükmetti. Anne-baba bir kız ve erkek kardeşler, baba bir, anne ayrı kız ve erkek kardeşlerden önce birbirlerine varis olurlar. Erkek, anne-baba bir erkek kardeşine, baba bir erkek kardeşinden önce varis olur." Tirmizi, Feraiz 5, (2095).

4686 miras CENİN "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ölü olarak düşürülen bir cenin için köle veya cariye bir gurreye hükmetti. Sonra lehine bir gurreye hükmedilen kadın ölmüştü. Aleyhissalatu vesselam, kadının mirasının oğullarına ve kocasına kalacağına, diyetinin de asabesine kalacağına hükmetti." Buhari, Feraiz 11, Tıbb 46, Diyat 25; Müslim, Kasame 35, (1681); Tirmizi, Diyat 15, (1410), Feraiz 19, (2112).

4687 miras CENİN "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, doğan çocuk ağlar sonra ölürse, varis olur ve ona varis olunur. Ağlamazsa (ölü doğarsa), ne varis olur ne de ona varis olunur." Ebu Davud, Feraiz 15, (2920).

4688 miras MÜLÂ'ANE ÇOCUĞU "Mekhûl anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, müla'ane (ile ayrılan karı-kocanın) çocuğunun mirasını annesine kıldı, anneden sonra da annenin varislerine kıldı." Ebu Davud, Feraiz 9, (2907).

4689 miras MÜLÂ'ANE ÇOCUĞU "Vasile İbnu'l-Eska' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kadın üç mirası toplar. Azadlısı(nın mirası), buluntusu(nun mirası), üzerine müla'anede bulunduğu çocuğu(nun mirası)." Ebu Davud, Feraiz 9, (2906); Tirmizi, Feraiz 23, (2116).

4690 miras MU'TEDDE (İDDET BEKLEYEN KADIN) "Muhammed İbnu Yahya İbni Hibban anlatıyor: "Dedem Hibban'ın iki hanımı vardı. Biri Haşimiye, diğeri Ensariye idi. Dedem, Ensariye'yi, çocuğu meme verir halde boşadı. Kadının üzerinden bir yıl geçti, sonra dedem öldü, kadın hala hayız olmadı. Bunun üzerine:

"Ben kocama varis olurum, çünkü hayız olmadım!" dedi. Dava Hz. Osman radıyallahu anh'a intikal etti. Hz. Osman kadının mirasa iştirak etmesine hükmetti. Haşimiye kadın, bu kararı sebebiyle Hz. Osman'ı levmetti. Hz. Osman:

"Bu, senin amcaoğlunun işidir. Böyle hükmetmemize o işaret etti!" dedi. "Amcaoğlun" sözüyle Hz. Ali radıyallahu anh'ı kasdetmişti." Muvatta, Talak 43, (2, 572).

4691 miras MU'TEDDE (İDDET BEKLEYEN KADIN) "Abdurrahman İbnu Hürmüz el-A'rac anlatıyor: "Osman İbnu Affan radıyallahu anh İbnu Mükemmil'in hanımlarını kendisine varis kıldı. İbnu Mükemmil hasta iken hanımlarını boşamıştı." Muvatta, Talak 41, (2, 572).

4692 miras MU'TEDDE (İDDET BEKLEYEN KADIN) "Rebi'a İbnu Ebi Abdirrahman anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Avf'ın hanımı, ondan kendisini boşamasını talep etti. Abdurrahman: "Adetten temizlenince bana haber ver!" dedi. Kadın haber verdi. O da talak-ı bette ile (üç talakla) -veya baki kalan tek bir talakla- boşadı. Ne var ki Abdurrahman o gün hasta idi. Hz. Osman, kadının iddeti tamamlanınca kocasının malına onu da varis kıldı." Muvatta, Talak 40, (2, 571, 572).

4693 miras KELÂLE (NE EVLAD NE DE BABA BIRAKMADAN ÖLEN) "Zeyd İbnu Eslem radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a kelale(nin miras hissesin)den sormuştu.

"Bu yaz nazil olan, Nisa suresinin sonundaki ayet, bu meselede sana yeterlidir" buyurdular.

Hadisin ravisi der ki: "Ebu İshak'a sordum: "Kelale, ne çocuk ne de baba bırakmadan ölen kimse değil mi?" Bana: "Böyle zannettiler!" diye cevap verdi."

Yaz mevsiminde indiği için "Yaz ayeti" denen ayet şudur. (Mealen):

"Senden fetva istiyorlar. De ki: "Varis olarak babası ve çocuğu bulunmayan kimsenin mirası hakkında Allah size hükmünü bildiriyor: Eğer bir kimse ölür ve kendisinin çocuğu olmayıp da bir kızkardeşi bulunursa, mirasın yarısı onundur. Eğer kadın ölür de çocuğu olmayıp geride sadece erkek kardeşi varis olarak bulunursa, mirasın tamamını alır. Varisler iki kızkardeş ise, mirasın üçte ikisi onlara aittir. Eğer varisler hem erkek, hem de kızkardeşler ise, erkeğe iki kız hissesi vardır." Allah şaşırırsınız diye hükümlerini size böylece bildiriyor. Allah herşeyi hakkıyla bilir" (Nisa 176).

kış mevsiminde indiği için kış ayeti denen ayet de, Nisa suresinin baş tarafındadır:

"Allah, miras taksimini size şöyle emrediyor: Size varis olan çocuklarınızdan erkeğe iki kız hissesi vardır. Çocuklar, hepsi kız olmak üzere ikiden fazla iseler, o zaman mirasın üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kızdan ibaretse ona mirasın yarısı verilir. Eğer ölenin çocuğu varsa, ölenin anne ve babasından herbirine altıda bir hisse vardır. Ölenin çocuğu olmayıp da sadece anne ve babası onun mirasçısı ise, o zaman annenin hakkı üçte birdir. Bu hükümler ölünün borçları ödendikten ve usulü dairesinde vasiyeti yerine getirildikten sonra kalan mal içindir. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size menfaatçe daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz; bu yüzden de onlar arasındaki miras taksimini size bıraktığımız takdirde adaletsizlik edersiniz. Bu hisseler ise, Allah katından birer hak olarak size emrolunmuştur. Muhakkak ki Allah herşeyi hakkıyla bilir ve her işini hikmetle yerine getirir" (Nisa11)." Muvatta, Feraiz 7, (2, 515); Müslim, Feraiz 9, (1617).

4694 miras ZEVİLERHAM "Muhammed İbnu Ebi Bekr İbni Hazm'ın anlattığına göre, babasının sıkça şöyle söylediğini işitmiştir:

"Hz. Ömer radıyallahu anh pek çok defalar şöyle derdi: "Halanın haline hayret ediyorum! Kendisine varis olunur, fakat o varis olmaz." Muvatta, Feraiz 9, (2, 517).

4695 miras ZEVİLERHAM "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bir kavmin kızkardeşlerinin oğlu, kendilerindendir."

Nesai'de şu ibare de gelmiştir: "Bir kavmin kızkardeşlerinin oğlu, kendi nefislerindendir." Ebu Davud, Edeb 121, (5122); Nesai, Zekat 96, (5, 106); Buhari, Feraiz 24.

4696 miras DİYETİN MİRASI "Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh diyor ki: "Diyet akile üzerinedir. Öyle ise akile(yi teşkil edenler) diyete varis olurlar; kadın (akileden olmadığı için) kocasının diyetine varis olamaz." Dahhak İbnu Süfyan radıyallahu anh kendisine (itiraz ederek) dedi ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bana Eşyem ed-Dıbabi'nin hanımını kocasının diyetine varis kılmamı yazmıştı. Kadın bir başka cemaatten idi." Bunun üzerine Hz. Ömer, önceki tatbikatından hemen vazgeçti." Ebu Davud, Feraiz 18, (2927); Tirmizi, Feraiz 18, (2111).

4697 miras SADAKANIN MİRASI "Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Bir kadın Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip: "Ben anneme bir cariye tasadduk etmiş idim. Şimdi annem, cariyeyi bırakarak vefat etti" (deyip, hükmünü sordu). Aleyhissalatu vesselam:

"Sanna onun sevabı vacip olmuştur. Miras yoluyla da cariye sana geri gelmiştir!" buyurdular." Müslim, Sıyam 154, (1149); Tirmizi, Zekat 31, (667); Ebu Davud, Vesaya 12, (2877), Zekat 31, (1656).

4698 miras SADAKANIN MİRASI "İmam Malik'e ulaştığına göre, "Ensardan bir zat, ebeveynine bir bağışta bulundu. Bilahare ebeveyni vefat etti. Oğulları tekrar bu mala veraset yoluyla sahip oldu. Bu bir hurmalıktı. Oğlan, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bu hususta sual etti. Aleyhissalatu vesselam ona:

"Şurası muhakkak ki tasadduk sevabını aldın. Şimdi o malı (Allah) sana miras olarak geri gönderdi" buyurdu." Muvatta, Akdiye 54, (2, 760).

4699 miras VARİSLER CEMAATİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "(Cahiliye devrinde ölen babanın) malı oğluna kalırdı. Vasiyet de valideyn için yapılırdı. Allah Teala hazretleri bundan dilediği kısmı neshedip erkeğin hissesini kadının hissesinin iki misli kıldı, ebeveynden herbiri için (eğer çocuk varsa) altıda bir, üçte bir kıldı. Kadına (çocuk varsa) dörtte bir kıldı. Zevc'e, (çocuk yoksa) yarı, (çocuk varsa) dörtte bir miras payı kıldı." Buhari, Vesaya 6, Tefsir, Nisa 5, Feraiz 10.

4700 miras VARİSLER CEMAATİ "Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Oğulların çocukları, kendileriyle ölü arasında başka bir erkek çocuk olmadığı takdirde, ölenin çocuğu menzilesindedir: Oğlanların erkek çocukları, ölenin erkek çocukları gibidir. Oğulların kız çocukları da ölenin kız çocuğu gibidirler. Oğulların çocukları, oğullar gibi miras alırlar. Oğullar kendilerinden aşağıdakilerin mirasına mani oldukları gibi, oğulların oğulları da kendilerinden aşağıdakilerin miras almasına mani olurlar. Oğulun çocuğu, oğulla birlikte miras alamaz.

Ölen kimse, bir kızla, bir oğulun oğlunu bıraksa, kız yarı alır, geri kalanı da oğulun oğlu alır. Zira Aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur:

"Miras paylarını (Kur'an'da zikredilen) hak sahiplerine verin. Geri kalan, (baba tarafından) en yakın erkeğe aittir." Buhari, Feraiz 7.

4701 miras VARİSLER CEMAATİ "Hz. Ali radıyallahu anh'tan biri anne bir erkek kardeş, diğeri koca olan iki amca çocuğu hakkında sorulmuştu. Şu cevabı verdi: "Koca için yarı anne bir erkek kardeş için altıda bir, geri kalan da aralarında ikiye bölünür." (Rezin tahric etmiştir.) Buhari'de muallak olarak gelmiştir. Feraiz 15.

4702 miras VARİSLER CEMAATİ "Zeynep radıyallahu anha anlatıyor: "Muhacir kadınlardan bir kısmı Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a evlerinin darlığından ve kendilerinin evlerden çıkarıldıklarından şikayet ettiler. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kadınların muhacir evlerine varis kılınmalarını emretti." Ebu Davud, Harac 37, (3080).

4703 miras VELA'NIN MİRAS OLMASI "Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Mala kim varis olursa vela'ya da varis olur." Tirmizi, Feraiz 22, (2115).

4704 miras VELA'NIN MİRAS OLMASI "Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Vela, erkeklerden en büyüğe aittir. Kadınlar, velaya (iki durum dışında) varis olamazlar. Bu iki durum şudur: Bizzat azad ettikleri veya azad ettiklerinin azad ettikleri." Rezin tahric etmiştir.

4705 miras VELA'NIN MİRAS OLMASI "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Aişe radıyallahu anha, azad etmek niyetiyle bir cariye satın almak arzu etti. Ancak, kölenin sahibi velanın kendilerine ait olmasını şart koydu. Hz. Aişe durumu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a söyledi. Efendimiz:

"Bu şart sana mani olmasın, (zira batıldır); vela, köleyi kim azad etmişse ona aittir!" buyurdu." Müslim, Itk 15, (1505).

4706 miras VELA'NIN MİRAS OLMASI "Ebu Bekr İbnu Abdirrahman İbni'l-Haris İbni Hişam anlatıyor:

"As İbnu Hişam ölmüş, geride üç oğlan bırakmıştı. Bunlardan ikisi bir anadan, biri de bir başka anadandı. Aynı anadan olan iki oğlandan biri daha öldü. Bu da mal ve azadlılar bıraktı. Aynı anadan olan kardeşi mala ve azadlıların velasına varis oldu. Sonra da mal ve velaya varis olan kardeş de öldü, geriye bir oğlanla, baba bir kardeşini bıraktı. Oğlu: "Ben babamın sahip olduğu şeylere sahibim!" dedi. Kardeşi de:

"Durum böyle değil. Sen sadece mala sahip olursun, azadlıların velasına sahip olamazsın! Bilmez misin, kardeşim bugün ölseydi, ben ona varis olmayacak mıydım?" dedi ve Hz. Osman radıyallahu anh nezdinde dava açtılar. O, velanın ölen kerdeşe; malın da ölenin oğluna ait olduğuna hükmetti." Muvatta, Itk 22, (2, 784).

4707 miras ASABE'NİN MİRASI "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ben mü'minlere, kendi nefislerinden evlayım. Öyleyse kim üzerinde borcu olduğu halde ölür, bunu ödeyecek mal bırakmazsa, onu ödemek bana aittir. Kim de mal bırakarak ölürse bu mal varislerine aittir. -Bir rivayette- Kim bir mal bırakmışsa, buna, kim olursa olsun asabesi varis olur." Buhari, Feraiz 4, 15, 25, Kefalet 5, İstikraz 11, Tefsir, Ahzab 1, Nafakat 15, Müslim, Feraiz 16, (1619); Tirmizi, Feraiz 1, (2091), Cenaiz 69, (1070); Ebu Davud, Harac 15, (2955).

4708 miras ASABE'NİN MİRASI "Mikdam radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim külfet bırakırsa yükü banadır. Kim de mal bırakırsa bu varislerinedir. Ben varisi olmayanın varisiyim. Onun yerine diyet öderim, ona varis de olurum. Dayı da varisi olmayanın varisidir, ona bedel diyet de öder. Esirini de ona (fidye ödeyerek) kurtarıverir, ona varis de olur." Ebu Davud, Feraiz 8, (2900).

4709 miras ASABE'NİN MİRASI "Tirmizi'de Hz. Aişe radıyallahu anha'dan merfu olarak şu rivayet gelmiştir: "Dayı sadece varisi olmayan varis olur." Tirmizi, Feraiz 12, (2105).

4710 miras ASABE'NİN MİRASI "Tirmizi'de Hz. Aişe radıyallahu anha'dan merfu olarak, şu rivayet edilmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bir azadlısı vefat etti ve mal bıraktı. Geride ne evladı ne de bir yakını yoktu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Mirasını köyünden bir adama verin!" emretti." Ebu Davud, Feraiz 8, (2902); Tirmizi, Feraiz 213, (2106).

4711 miras ASABE'NİN MİRASI "Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldi ve: "Bende Ezd'den birisinin mirası var. Ben onu verecek bir Ezdli bulamıyorum (ne yapayım?)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Git bir yıl bir Ezdli ara!" emretti. Adam bir yıl sonra tekrar geldi ve "Mirası verecek bir Ezdli bulamadım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Git bak; karşılaşacağın ilk Huza'i'ye malı ver!" buyurdu. Adam geri dönünce: "Adamı bana çağırın" emretti. Adam çağırıldı. Gelince:

"Huza'a'nın en yaşlısına bak, malı ona ver!" buyurdu." Ebu Davud, Feraiz 8, (2903, 2904).

4712 miras ASABE'NİN MİRASI "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir kişi ölmüş, geride azad ettiği bir köleden başka (varis) bırakmamıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Bu adamın geride bırraktığı bir adamı var mı?" diye sordu.

"Hayır yok! Sadece azad etmiş olduğu bir kölesi var!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, mirasını azadlısına verdi." Ebu Davud, Feraiz 8, (2905); Tirmizi, Feraiz 14, (2107).

4713 miras ASABE'NİN MİRASI "Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Lakit (buluntu) hürdür. (Ölünce) malı da beytülmale aittir. Saibe de böyledir (hürdür)" buyurdu." Rezin tahric etmiştir. (Hadisi Buhari muallak olarak kaydetmiştir: Feraiz 19.

4714 miras RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM VE GERİDE BIRAKTIKLARININ MİRASI "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Hz. Fatıma radıyallahu anha, Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'tan, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bıraktığı maldaki hissesini taksim edivermesini talap etti. Hz. Ebu Bekr, ona şu cevabı verdi.

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bize varis olunmaz, bıraktığımız sadakadır" buyurmuştu."

Hz. Fatıma bu cevaba öfkelendi ve Hz. Ebu Bekr'e küstü, ölünceye kadar da konuşmadı. Zaten Aleyhissalatu vesselam'dan sonra altı ay kadar hayatta kalmış (ve rahmet-i Rahman'a kavuşmuştu.)

Sonra Hz. Ömer radıyallahu anh bunu yaptı: Medine'deki sadakasını Hz. Ali ve Abbas radıyallahu anhüma'ya verdi. Hayber ve Fedek'teki (sadakasını) kendi elinde tuttu ve: "Bu iki arazi, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın karşısına çıkan hakları ve hadiseleri içindi. (Şimdi) bu iki arazinin işi, Resûlullah'tan sonra devlet işini eline alan halifenin tasarrufuna kalmıştır" dedi." Ravi devam eder: "Bu iki yer, bugüne kadar aynı minval üzere devam etmiştir." Müslim, Cihad 52, (1759); Ebu Davud, Harac 18, (1968, 2969); Nesai, Kasmu'l-Fey' 1, (7, 132); Buhari, Feraiz 4, -Buhari muhtasar olarak almıştır-.

4715 miras RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM VE GERİDE BIRAKTIKLARININ MİRASI "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Fatıma radıyallahu anha, Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'ın yanına gelip:

"Sana kim varis olacak?" diye sordu.

"Ehlim ve çocuğum!" cevabını alınca: "Öyleyse ben niye babamın bıraktığına varis olamıyorum?" dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekr:

"Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Bize varis olunamaz!" dediğini işittim. Ancak ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın geçimini sağladıklarının geçimlerini sağlarım. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın nafaka verdiklerine ben de nafakalarını veririm!" dedi." Tirmizi, Siyer 44, (1608).

4716 miras RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM VE GERİDE BIRAKTIKLARININ MİRASI "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hanımları, Resûlullah vefat ettiği zaman Hz. Osman'ı, Hz. Ebu Bekr radıyallahu anhüma'ya gönderip miras hisselerini talep ettirmek istediler. O zaman ben onlara: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bize varis olunmaz, bıraktığımız sadakadır!" demedi mi (nasıl miras talep edebilirsiniz?)" dedim (ve onları bu niyetten vazgeçirdim.)" Buhari, Feraiz 3; Müslim, Cihad 51, (1758); Muvatta, Kelam 27, (2, 993); Ebu Davud, Harac 19, (2976, 2977).

4717 miras RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM VE GERİDE BIRAKTIKLARININ MİRASI "Amr İbnu'l-Haris el-Huzai radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (öldüğü vakit geride) ne diner, ne dirhem, ne köle, ne cariye ne de başka bir şey bıraktı. Onun bıraktıkları beyaz katırı, silahı ve yakınları için tasadduk ettiği bir tarladan ibaretti." Buhari, Vesasa 1, Cihad 61, 86, Humus 3, Megazi 83; Nesai, Ahbas 1 (6, 229).

4718 miras RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM VE GERİDE BIRAKTIKLARININ MİRASI "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (öldüğü vakit) ne dinar, ne dirhem, ne koyun ve ne de deve bıraktı. Hiçbir vasiyette de bulunmadı." Müslim, Vasiyyet 18, (1635); Ebu Davud, Vesaya 1, (2863); Nesai, Vesaya 2, (6, 240).

4719 miras RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM VE GERİDE BIRAKTIKLARININ MİRASI "Yunus İbnu Ubeyd Mevla Muhammed İbnu'l-Kasım anlatıyor: "Muhammed İbnu'l-Kasım, beni, Bera İbnu Azib radıyallahu anh'a gönderip, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın sancağının neden yapılmış olduğunu sormamı emretti. (Ben de gidip sordum.) Şu cevabı verdi:

"Sancağı siyahtı, Kaplan alacası şeklinde olacak bezden dört köşeli idi." Ebu Davud, Cihad 76, (2591); Tirmizi, Cihad 10, (1680).

4720 miras RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM VE GERİDE BIRAKTIKLARININ MİRASI "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Mekke'ye girdiği gün bayrağı beyaz renkliydi." Tirmizi, Cihad 9, (1679); Ebu Davud, Cihad 76, (2592).

4721 miras RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM VE GERİDE BIRAKTIKLARININ MİRASI "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bayrağı siyah, sancağı beyazdı." Tirmizi, Cihad 10, (1681).

4722 miras RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM VE GERİDE BIRAKTIKLARININ MİRASI "Simak İbnu Harb, -kavminden bir adamdan, bu da onlardan bir başkasından naklen- anlattığına göre, adam: "Resûlullah'ın bayrağını sarı gördüm!" demiştir." Ebu Davud, Cihad 76, (2593).

4723 miras RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM VE GERİDE BIRAKTIKLARININ MİRASI "Asım el-Ahvel anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın su bardağını Enes İbnu Malik radıyallahu anh'ın yanında gördüm; bardak çatlamıştı. Enes onu gümüş (halkalar) ile bağlayıp tutturmuştu." Asım ilaveten dedi ki: "O nudar ağacından yapılmış geniş, (güzel) bir bardaktı."

Ma'mer der ki: "Nudar, Necid'de yetişen bir ağaç çeşididir."

Enes der ki: "Ben bu bardakla, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sayamayacağım kadar çok su verdim!"

Muhammed İbnu Sirin rahimehullah der ki: "Ben bu bardağı gördüm. Onun demirden bir halkası vardı. Enes onun yerine gümüşten veya altından bir halka koymak istemişti. Ebu Talha kendisine:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yapmış olduğu bir şeyi değiştirme!" dedi. O da bundan vazgeçti.

Enes radıyallahu anh der ki: "Ben bu kadehimle Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a her çeşit meşrubat içirdim: Bal, nebiz, su ve süt!" Buhari, Eşribe 30, Humus 5, (Hadis bu veçhiyle Buhari'de mevcut olmayıp Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde gelmiştir: ( 247).

4724 Fitne FİTNE PATLAK VERİNCE YAPILACAK TAVSİYE "Ebu Ümeyye eş-Şa'bani anlatıyor: "Ey Ebu Sa'lebe dedim, şu ayet hakkında ne dersin?" (Mealen): "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez.." (Maide 105).

Bana şu cevabı verdi:

"Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sormuştum. Demişti ki:

"Ma'rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir heva, (dine, ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin(selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahade edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. zira (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir." Ebu Davud, Melahim 17, (4341); Tirmizi, Tefsir, Maide, (3060); İbnu Mace, Fiten 21, (4014).

4725 Fitne FİTNE PATLAK VERİNCE YAPILACAK TAVSİYE "Vakid İbnu Muhammed babasından, o da Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'dan anlattığına göre demiştir ki:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (bir gün) parmaklarını kenetledi ve dedi ki:

"Ey Abdullah İbnu Amr! Ahidleri bozulup şöyle karmakarışık hale gelen birkısım ayak takımı (hezele) kimselerle başbaşa kalırsan ne yaparsın?"

"Ne yapmamı tavsiye edersiniz, Ey Allah'ın Resûlü!" dedim. Buyurdular ki:

"Güzel bulduğun şeyi yaparsın, kötü bulduğun şeyi de terkedersin. Kendi yakınlarının (hallerini düzeltmeye) yönelirsin. O hezele takımı (ile de), onların cemaatı ile de (uğraşmayı) terkedersin." Buhari, Salat 88, Fiten 13; Ebu Davud, Melahim 17, (4342); İbnu Mace, Fiten 10, (3957).

4726 Fitne FİTNE PATLAK VERİNCE YAPILACAK TAVSİYE "Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam seslendiler:

"Ey Ebu Zerr!

"Buyurun, Ey Allah'ın Resûlü, emrinizdeyim!" dedim.

"İnsanlara (kitle halinde) ölüm isabet edip, kabirlerin (ücretli) hizmetçiler tarafından kazılacağı zaman ne yapacaksın?" buyurdular.

"Benim için Allah ve Resûlü neyi ihtiyar buyurursa onu yaparım!" dedim.

"Sabrı tavsiye ederim!" buyurdular -veya sabredersin! dediler- ve sonra bana tekrar seslendiler:

"Ey Ebu Zerr!"

"Buyurun ey Allah'ın Resûlü, sizi dinliyorum!" dedim.

"Zeyt mıntıkasının taşları kanda boğulduğunu gördüğün zaman ne yapacaksın?"

"Allah ve Resûlü benim için neyi ihtiyar buyurursa onu!" dedim.

"Sana kendilerinden olduğun yakınlarını tavsiye ederim!" dedi. Ben sordum:

"Ey Allah'ın Resulü! (O zaman) kılıcımı alıp omuzuma koymayayım mı?"

"Böyle yaparsan (fitneci) kavme ortak olursun!" buyurdular.

"Bana ne emredersiniz!" dedim.

"Evine çekil!" buyurdular.

"Evime girilirse?" dedim.

"Eğer kılıcın parıltısının seni şaşırtacağından korkarsan, elbiseni yüzüne ört. Gelen hem senin günahınla, hem de kendi günahıyla dönsün!" buyurdular." Ebu Davud, Fiten 2, (4261); İbnu Mace, Fiten 10, (3958).

4727 Fitne FİTNE PATLAK VERİNCE YAPILACAK TAVSİYE "Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler var. Kişi o fitnelerde mü'min olarak sabaha erer, akşama kafir olur; mü'min olarak akşama erer, sabaha kafir çıkar. O fitnede oturan, ayakta durandan hayırlıdır. Yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinin evine girerlerse Hz. Adem'in iki oğlundan hayırlısı olsun (ölen olsun, öldüren değil.)"

Ebu Davud, "koşandan" kelimesinden sonra şu ziyadeyi kaydetmiştir: "Yanındakiler: "Bize ne emredersiniz (ey Allah'ın Resûlü!)? dediler. "Evinizin demirbaşları olun!" buyurdu." Ebu Davud, Fiten 2, (4259, 4262); Tirmizi, Fiten 33, (2205).

4728 Fitne FİTNE PATLAK VERİNCE YAPILACAK TAVSİYE "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kişinin en hayırlı malının, peşine takılıp dağ geçitlerini ve yağmur düşen yerleri takip edeceği koyunu olacağı zaman yakındır. Böylece dinini fitnelerden kaçırmış olur." Buhari, İman 12, Bed'ü'l-Halk 14, Menakıb 25, Rikak 34, Fiten 14; Muvatta, İsti'zan 16, (2, 970); Ebu Davud, Fiten 4, (4267); Nesai, İman 30, (8, 123, 124).

4729 Fitne FİTNE PATLAK VERİNCE YAPILACAK TAVSİYE "Ma'kıl İbnu Yesar anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Herc (fitne) zamanında ibadet, tıpkı bana hicret gibidir." Müslim, Fiten 130, (2948); Tirmizi, Fiten 31, (2202).

4730 Fitne FİTNE PATLAK VERİNCE YAPILACAK TAVSİYE "Mikdad İbnu'l-Esved radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bahtiyar, fitneden kaçınan kimse ile, belalarla karşılaşınca sabreden kimsedir. Ne mutlu ona!" Ebu Davud, Fiten 2, (4263).

4731 Fitne FİTNE PATLAK VERİNCE YAPILACAK TAVSİYE "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Yaklaşan bir şerden yazık Araplara! Elini çeken ondan kurtulur." Ebu Davud, Fiten 1, (4249).

4732 Fitne İSMİ ZİKREDİLEN FİTNELER "Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh'ın yanında idik. Bize:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın fitne hakkındaki hadisini kim hafızasında tutuyor?" dedi. Ben atılıp: "Ben biliyorum!" dedim.

"Sen iyi cür'etlisin, nasılmış söyle bakalım!" dedim.

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim. Demişti ki: "Kişinin fitnesi ehlinde, malında, çocuğunda, nefsinde ve komşusundadır. Oruç, namaz, sadaka, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker bu fitneye kefaret olur!"

Ömer radıyallahu anh atılıp: "Ben bu fitneyi kastetmemiştim. Ben öncelikle denizin dalgaları gibi dalgalanacak (bütün cemiyeti sarsacak) fitneyi kastetmiştim!" dedi. Bunun üzerine ben:

"Ey mü'minlerin emiri! O fitne ile sizin ne alakanız var! Sizinle onun arasında kapalı bir kapı mevcut!" dedim.

"Bu kapı kırılacak mı, açılacak mı?" dedi.

"Hayır açılmayacak, bilakis kırılacak!" dedim. Hz. Ömer (hayıflanarak):

"(Eyvah!) Öyleyse ebediyen kapanmayacak!" buyurdu." Ravi der ki: "Biz Huzeyfe radıyallahu anh'a sorduk:

"Ömer bu kapının kim olduğunu biliyor muydu?"

"Evet dedi. Yarından önce bu gecenin olacağını bildiği katiyette onu biliyordu. Ben size hadis rivayet ettim; boş söz (ve efsane) anlatmadım."

Huzeyfe radıyallahu anh'a soruldu:

"O kapı kimdir?"

"Ömer radıyallahu anh'tır!" buyurdu." Buhari, Mevakitu's-Salat 4, Zekat 23, Savm 3, Menakıb 25, Fiten 17, Müslim, Fiten 17, (144), Tirmizi, Fiten 71, (2259).

4733 Fitne İSMİ ZİKREDİLEN FİTNELER "Müslim rahimehullah'ın bir rivayetinde (Huzeyfe radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim. Demişti ki:

"Fitneler, tıpkı (kamışlardan örülen) hasır gibi, (insanların kalbine) çubus çubuk atılır. Hangi kalbe bir fitne nüfuz ederse onda siyah bir leke hasıl olur. Hangi kalp de onu reddederse onda beyaz bir benek hasıl olur. Böylece iki ayrı kalp ortaya çıkar: Biri cilalı taş gibi bembeyazdır; dinyalar durdukça buna hiçbir fitne zarar vermez. Diğeri ise, alaca siyahtır. Tepetaklak duran testi gibidir; bu kalp, ne iyiyi iyi bilir, ne de kötüyü kötü. O, hevadan (beşeri değerlerden) kendisine ne yutturulmuşsa, onu (hak veya batıl) bilir."

Bu rivayette Huzeyfe radıyallahu anh der ki: "(Ey Ömer!) Seninle o fitne arasında kapalı bir kapı vardır, kırılması yakındır!"

Hz. Ömer atıldı: "Ey babasız kalasıca! O kırılacak mı? Keşke açılsaydı. Böylece tekrar (kapatılarak eski normal hale) dönülürdü!"

Huzeyfe der ki: "Ben ona bu kapı ile öldürelcek veya ölecek bir şahsın kinaye edildiğini bildiren bir hadis söyledim. Mugalata (ve efsane anlatıp boş laf) etmedim."

Ravi der ki: "Sa'd İbnu Tarık'a (hadiste geçen) "esvedü mürbad" tabiri ne demektir" diye sordum.

"Siyah üzerinde şiddetli beyazlıktır" dedi. Ben tekrar "el-Kûzu mechıyy" nedir? dedim. "Tepetaklak (ters çevrilmiş) testi!" diye cevap verdi." Müslim, İman 231, (144).

4734 Fitne İSMİ ZİKREDİLEN FİTNELER "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetimden birkısım insanlar Dicle denen bir nehir yanında. Basra denen geniş bir düzlüğe inerler. Nehrin üzerinde bir koprü vardır. Oranın halkı (kısa zamanda) çoğalır ve muhacirlerin (müslümanların) beldelerinden biri olur. Ahir zamanda geniş yüzlü, küçük gözlü olan Beni Kantûra gelip nehir kenarına inerler. Bundan böyle (Basra) halkı üç fırkaya ayrılır:

-Bir fırka sığır ve kır develerinin peşlerine takılıp (kır ve ziraat hayatına dönerler, bunlar) helak olurlar.

-Bir fırka nefislerini(n kurtuluşunu esas) alırlar (ve Beni Kantûra ile sulh yolunu) tutarlar. Böylece bunlar küfre düşerler.

-Bir fırka da çocuklarını geride bırakıp onlarla savaşırlar. İşte bunlar şehit olurlar." Ebu Davud, Melahim 10, (4306).

4735 Fitne İSMİ ZİKREDİLEN FİTNELER "Hassan İbnu Atiyye, Cübeyr ibnu Nüfeyr'den, o da Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Zi-Mihber denen bir sahabisinden naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Rumlarla güvenilir bir sulh yapacaksınız. Onlar arkanızda (başkalarına) düşman olacaklar, sizler (de diğer düşmanlarınızla) savaşacak ve (Allah'ın keremiyle) yardıma mazhar olacaksınız; ganimet elde edecek, selamete ereceksiniz. Sonra dönüp tepelikli bir çayıra ineceksiniz. Hıristiyanlardan biri salibi kaldıracak ve: "Salib galebe çaldı!" diyecek. Müslümanlardan bir adam öfkelenip onu (salibi) kıracak. Bunun üzerine Rum, (antlaşmasına) ihanet edip büyük bir savaş için toplanacak. Müslümanlar da silaha sarılıp savaşacaklar. Allah bu orduya şehadet lutfedecek." Ebu Davud, Melahim 2, (4292, 4293)

4736 Fitne İSMİ ZİKREDİLEN FİTNELER "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın zevcelerinden Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bir halifenin ölümü anında (ehl-i hal ve akd arasında) ihtilaf olacak. (O zaman) Medine ahalisinden bir adam (Mehdi), kaçarak Mekke'ye gidecek. Mekke halkından bir kısmı ona gelecek ve (fitne çıkar korkusuyla) istemediği halde onu (evinden) çıkaracaklar. Rükn ile Makam arasında ona biat edecekler. Onları (ortadan kaldırmak için) Şam'dan bir ordu gönderilecek. Ordu Mekke-Medine arasındaki el-Beyda'da yere batırılacak. İnsanlar bu (kerameti) görünce ona Şam'ın Ebdal'ı ve Irak ahalisinin velileri ona gelip biat ederler. Sonra Kureyş'ten, dayıları Kelb kabilesinden olan bir adam zuhur eder ve (Mehdi ve adamlarına) karşı bir ordu gönderir. Ama onlar bu orduya galebe çalarlar. Bu ordu, Kelbi'nin (ihtirasıyla çıkarılmış) bir ordudur. Bu Kelbi'nin ganimetine iştirak edemeyen zarara uğramıştır. (Mehdi), malı taksim eder. Halk arasında peygamberlerinin sünnetini (ihya eder ve onun) ile amel eder. İslam yeryüzüne yerleşir. Yedi yıl hayatta kalır. -Bazı raviler dokuz yıl demiştir.- Sonra ölür ve müslümanlar cenaze namazını kılarlar.-" Ebu Davud, Melahim 1, (4286, 4288, 4289).

4737 Fitne İSMİ ZİKREDİLEN FİTNELER "Hz. Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Size çullanmak üzere, yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi, birbirlerini çağıracakları zaman yakındır."

Orada bulunanlardan biri: "O gün sayıca azlığımızdan mı?" diye sordu.

"Hayır, buyurdular. Bilakis o gün siz çoksunuz. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan çer-çöpler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!"

"Zaaf da nedir ey Allah'ın Resûlü?" denildi.

"Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!" buyurdular." Ebu Davud, Melahim 5, (4297).

4738 Fitne İSMİ ZİKREDİLEN FİTNELER "Hz. Huzeyfe radıyallahu anh diyor ki: "Vallahi bilemiyorum! Arkadaşlarım gerçekten unuttular mı yoksa unutmuş mu gözüküyorlar? Allah'a kasem olsun, Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Kıyamete kadar gelecek fitne başılardan üçyüz ve daha fazla etbaı bulunan herkesi, hiçbirini bırakmadan, bize ismiyle, babasının ismiyle, kabilesiyle söyleyip haber verdi." Ebu Davud, Fiten 1, (4243).

4739 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Karanlık gecenin parçaları gibi olan fitnelerden önce, hayırlı ameller işlemede acele edin. O fitne geldi mi kişi mü'min olarak sabaha erer de kafir olarak akşama girer. Mü'min olarak akşama erer de kafir olarak sabaha ulaşır; dinini basit bir dünya menfaatine satar." Müslim, İman 186, (118); Tirmizi, Fiten 30, (2196).

4740 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bu ümmette dört (büyük) fitne olacak. Sonuncusunda Kıyamet kopacak!" Ebu Davud, Fiten 1, (4241).

4741 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Arfece radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Şerler ve fesadlar olacak. Kim, birlik içinde olan bu ümmetin işinde tefrika çıkarmak isterse, kim olursa olsun kılıçla boynunu uçurun." -Bir rivayette: "...onu öldürün!" denmiştir-." Müslim, İmaret 59, (1852); Ebu Davud, Sünnet 30, (4762); Nesai, Tahrim 6, (7, 93).

4742 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Hz. Muaviye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) aramızda doğrulup buyurdular ki:

"Haberiniz olsun! Sizden önce Ehl-i kitap, yetmişiki millete (dine) bölündüler. Bu ümmet ise yetmişüç fırkaya bölünecek. Bunlardan yetmişikisi ateşte, sadece biri cennettedir. Bu da (Ehl-i Sünnet ve'l) cemaattir."

Bir rivayette şu ziyade var: "Ümmetimden birkısım gruplar çıkacak, bunları bid'alar istila edecek, tıpkı kuduzun, buna yakalanan kimsede hiçbir damar, hiçbir mafsal bırakmayıp her tarafını sardığı gibi, bu bid'a da onların her hallerine sirayet edecek." Ebu Davud, Sünnet 1, (4597).

4743 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Beni İsrail üzerine gelen şeyler, aynıyla ümmetimin üzerine de gelecektir. Öyle ki onlardan aleni olarak annesine gelen olmuşsa, ümmetimden de bu çirkin işi mutlaka yapan olacaktır. Nitekim, Beni İsrail yetmişiki millete (dine, fırkaya) bölünmüştü. Benim ümmetim de yetmişüç millete bölünecektir. Bunlardan bir tanesi hariç hepsi ateştedir."

"Bu fırka hangisidir?" diye soruldu.

"Benim ve ashabımın üzerinde olduğu şeyden ayrılmayanlardır!" buyurdular." Tirmizi, İman 18, (2643).

4744 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (birgün):

"Lat ve Uzza'ya (tekrar) tapılmadıkça gece ile gündüz gitmeyecektir!" buyurdular. Ben atılıp: "Ey Allah'ın Resulü! Allah Teala Hazretleri "O Allah'ki Resûlünü hidayet ve hak dinle göndermiştir, ta ki onu bütün dinlere galebe kılsın" (Saff 9) ayetini indirdiği zaman ben bunun tam olduğunu zannetmiştim!" dedim. Aleyhissalatu vesselam cevaben:

"Bu hususta Allah'ın dediği olacak. Sonra Allah hoş bir rüzgar gönderecek. Bunun tesiriyle kalbinde zerrre miktar imanı olanın ruhu kabzedilecek. Kendisinde hiçbir hayır olmayan kimseler dünyada baki kalacaklar ve bunlar atalarının dinlerine dönecekler!" buyurdular." Müslim, Fiten 52, (2907).

4745 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetim için saptırıcı imamlardan korkarım. Ümmetim arasına kılıç bir kere girdi mi, artık Kıyamet gününe kadar kaldırılmaz. Ümmetimden birkısım kabileler müşriklere iltihak etmedikçe, ümmetimden birkısım kabileler putlara tapmadıkça Kıyamet kopmaz. Ümmetimde otuz tane yalancı çıkacak hepsi de kendisinin peygamber olduğunu iddia edecek. Halbuki ben peygamberlerin mührüyüm (sonuncusuyum) ve benden sonra peygamber de yoktur. Ümmetimden bir grup hak üzerinde olmaktan geri durmaz. Onlara muhalefet edenler onlara zarar veremezler. Allah'ın (Kıyamet) emri, onlar bu halde iken gelir."

Ali İbnu'l-Medini: "Bunlar ashabu'l-hadistir" demiştir." Müslim, İmaret 170, (1920); Ebu Davud, Fiten 1, (4252); Tirmizi, Fiten 32, (2203, 2220, 2230). Hadisi, Müslim, Ebu Davud ve Tirmizi parça parça rivayet etmişlerdir. Rezin ise bu lafızla (kaydettiğimiz şekilde tek bir rivayet halinde) tahric etmiştir.

4746 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İnsanlar öyle günler görecek ki, katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek."

"Bu nasıl olur?" diye soruldu. Şu cevabı verdi:

"Herçtir! Öldüren de ölen de ateştedir." Müslim, Fiten 56, (2908).

4747 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Üsame İbnu zeyd radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Medine'nin Ütüm denen (eski ve yüksek) binalarından birine yaklaşmıştı:

"Benim gördüklerimi sizler de görüyor musunuz?" buyurdular. Yanındakiler: "Hayır" deyince, açıkladı:

"Ben, şu evlerinizin arasında birkısım fitnelerin yerlerini görüyorum, tıpkı yağmur yerleri gibi." Buhari, Fezailu'l-Medine 8, Mezalim 25, Menakıb 25, Fiten 4; Müslim, Fiten 9, (2885).

4748 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Müslümanlar arasına tefrika girip (iki fırkaya ayrıldıkları) zaman dinden çıkan bir taife zuhur edecek. Onları, iki taifeden halka en yakın olanı öldürecektir." Müslim, Zekat 150, (1065); Ebu Davud, Sünnet 13, (4667).

4749 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ümmetim çalımlı çalımlı yürüdü ve meliklerin evladları, Rumlar ve İranlılar hizmetini yaptı mı, şerirleri hayırlılarına musallat edilecektir." Tirmizi, Fiten 64, 2262.

4750 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gün:

"Size İran ve Bizans'ın hazineleri açılınca, nasıl bir kavim olacaksınız?" diye sormuştu. Abdurrahman İbnu Avf: "Allah'ın emrettiği şekilde oluruz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Bilakis, sizler birbirinizle münafese (menfaat yarışı) edecek, hasedleşecek sonra da birbirinizden yüz çevirecek ve kinleşeceksiniz. Daha sonra da muhacirlerin miskin (ve zayıf olan)larına gidip birkısmını diğeri üzerine valiler yapacaksınız." Müslim, Zühd 7, (2962).

4751 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümeranız hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz sehavetkar kimselerse, işlerinizi aranızda müşavere ile hallediyorsanız, bu durumda yerin üstü (hayat), altından (ölümden) hayırlıdır. Eğer ümeranız şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise, yerin altı üstünden, (ölmek yaşamaktan) daha hayırlıdır. (Çünkü artık dini ikame imkanı kalmaz)." Tirmizi, Fiten 78, (2267).

4752 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):

"Gençlerinizin fıska düştüğü, kadınlarınızın azdığı zaman haliniz ne olur?" diye sormuştu. (Yanındakiler hayretle):

"Ey Allah'ın Resûlü, yani böyle bir hal mi gelecek?" dediler.

"Evet, hatta daha beteri!" buyurdu ve devam etti:

"Emr-i bi'l-ma'rufta bulunmadığınız, nehy-i ani'l-münker yapmadığınız vakit haliniz ne olur?" diye sordu. (Yanındakiler hayretle:)

"Yani bu olacak mı?" dediler.

"Evet, hatta daha beteri!" buyurdular ve sormaya devam ettiler:

"Münkeri emredip, ma'rufu yasakladığınız zaman haliniz ne olur?" (Yanında bulunanlar iyice hayrete düşerek):

"Ey Allah'ın Resûlü! Bu mutlaka olacak mı?" dediler.

"Evet, hatta daha beteri!" buyurdular ve devam ettiler:

"Ma'rufu münker, münkeri de ma'ruf addettiğiniz zaman haliniz ne olur?" (yanindeki Ashab:) "Ey Allah'ın Resûlü! Bu mutlaka olacak mı?" diye sordular.

"Evet, olacak!" buyurdular." Rezin tahric etmiştir. Bu rivayet daha muhtasar olarak Ebu Ya'la'nın Müsned'inde ve Taberani'nin el-Mu'cemu'l-Evsat'ında tahric edilmiştir. Heysemi, Mecma'u'z-Zevaid'de kaydetmiştir (7, 281).

4753 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Ebu Malik veya Ebu Amir el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetimden bir kavim, ferci (zinayı), ipeği, içkiyi, çalgıyı helal addedecektir. Birkısım kavimler de bir dağın eteğine inecekler. Onların sürüsünü, çoban sabahları yanlarına getirecek. (Fakir) bir adam da, bir ihtiyacı için yanlarına gelecek. Onlar adama:

"Bize yarın gel! derler. Bunun üzerine Allah onları geceleyin yakalayıverir ve dağı tepelerine koyarak birkısmını helak eder. Geri kalanları da mesh ederek Kıyamete kadar maymun ve hınzırlara çevirir." Buhari, Eşribe 6.

4754 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a halk hayırdan sorardı. Ben ise, bana da ulaşabilir korkusuyla, hep şerden sorardım. (Yine bir gün:)

"Ey Allah'ın Resûlü! Biz Cahiliye devrinde şer içerisinde idik. Allah bize bu hayrı verdi. Bu hayırdan sonra tekrar şer var mı?" diye sordum.

"Evet var!" buyurdular. Ben tekrar: "Pekiyi bu şerden sonra hayır var mı?" dedim.

"Evet, var! Fakat onda duman da var" buyurdular. Ben: "duman da ne?" dedim.

"Bir kavim var. Sünnetimden başka bir sünnet edinir; hidayetimden başka bir hidayet arar. Bazı işlerini iyi (ma'rûf) bulursun, bazı işlerini kötü (münker) bulursun" buyurdular. Ben tekrar:

"Bu hayırdan sonra başka bir şer kaldı mı?" diye sordum.

"Evet! buyurdular. Cehennem kapısına çağıran davetçiler var. Kim onlara icabet ederek o kapıya doğru giderse, onlar bunu ateşe atarlar" buyurdular. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Ben (o güne) ulaşırsam, bana ne emredersiniz?" dedim.

"Müslümanların cemaatine ve imamlarına uy, onlardan ayrılma. (İmam sırtına (zulmen) vursa, malını (haksızlıkla) alsa da onu dinle ve itaat et!)" buyurdular.

"O zaman ne cemaat ne de imam yoksa?" dedim.

"O takdirde bütün fırkaları terket (kaç)! Öyle ki, bir ağacın köküne dişlerinle tutunmuş bile olsan, ölüm sana gelinceye kadar o vaziyette kal" buyurdular." Buhari, Fiten 11, Menakıb 25; Müslim, İmaret 51, (1847); Ebu Davud, Fiten 1, (4244, 4245, 4246, 4247).

4755 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Abdurrahman İbnu Abdi'l-ka'be anlatıyor: "Mescide girmiştim. Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'yı gördüm: Ka'be'nin gölgesinde oturuyordu. Ka'be'nin gölgesinde birçok kimse ona müteveccih olarak oturmuştu. Ben de ona doğru oturdum. Şunu anlattı:

"Bir seferde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la beraberdik. Bir yerde konakladık. Kimimiz çadırını tamir ediyor, kimimiz yerini düzlüyor, kimimiz hayvanlarını güdüyordu. Derken Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın münadisi seslendi: "es-Salatu cami'a: "Haydin namaza!" Resûlullah'a gittik, yanında toplandık.

"Benden önce her peygamber, ümmeti için hayır bildiği şeyi onlara öğretmekle mükellef idi. Onlar için şer bildiği şeyden de onları inzar etmesi (korkutması) gerekli idi. Bilesiniz, şu ümmetinizin afiyeti önce gelenler hakkında kesin kılınmıştır. Sonrakiler belaya ve kötü addedeceğiniz birkısım hallere maruz kalacaklardır. Birbirini takip eden fitneler gelecek. Mü'min: "Bu fitne helakimdir" diyecek. Sonra bu kalkacak, başka bir fitne gelecek. "Helakim işte bundan, işte bundan" diyecek. Öyleyse, kim ateşten uzak kalmayı ve cennete girmeyi dilerse, Allah'a ve ahiret gününe inanır olduğu halde ölümü karşılasın. İnsanlara, onların kendisine nasıl muamele etmelerini dilerse öyle muamelede bulunsun. Kim bir imama biat edip, samimiyetle sadakat sözü vermiş ise, elinden geldikçe ona itaat etsin. Bir başkası gelip, önceki ile münazaaya girişecek olursan sonradan çıkanın boynunu uçurun."

Ravi (Abdurrahman) der ki: "Abdullah İbnu Amr'a yanaştım ve:

"Allah aşkına söyle. Bu anlattıklarını bizzat kendin Resûlullah aleyhissalam'dan işittin mi?" dedim. Sorum üzerine eliyle kulak ve kalbini tutarak:

"Evet kulaklarım işitti, kalbim de belledi" dedi. Ben:

"Ama, amcaoğlun Muaviye, bize mallarımızı aramızda batıl bir şekilde yememizi, birbirimizi öldürmemizi emrediyor. Halbuki Allah Teala hazretleri (mealen): "Ey iman edenler! Birbirinizin malını haram şekilde yemeyin; ancak karşılıklı rıza ile yaptığınız ticaret başkadır. Birbirinizi ve kendinizi öldürmeyin. Canlarınızı da boşu boşuna tehlikeye atmayın. Şüphesiz ki Allah size merhametlidir" (Nisa 29) buyuruyor" dedim. Biraz sustu sonra:

"Allah'a itaatte ona itaat et, Allah'a isyanda ona isyan et!" dedi." Müslim, İmaret 46, (1844); Nesai, Bey'at 25, (7, 153); Ebu Davud, Fiten 1, (4248); İbnu Mace, Fiten 9, (3956).

4756 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Irak ehline bir ölçeklik yiyecek ve tek dirhemlik paranın gelmeyeceği zaman yakındır!" buyurmuşlardı.

"Nereden?" diye soruldu.

"Acem diyarından. Onlar bunu yasaklayacak" buyurdu ve devamla:

"Şam ehline de tek dinarlık paranın ve bir ölçeklik yiyeceğin gelmeyeceği zaman yakındır!" buyurdular. Yine:

"Bu nereden gelmeyecek?" diye soruldu.

"Rum cihetinden!" buyurdular. Sonra (Hz. Cabir) bir müddet sustu (ve ilave etti: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam dedi ki:

"Ümmetimin sonunda bir halife gelecek; malı sayı ile değil, avuç avuç dağıtacak!)" Müslim, Fiten 67, (2913).

4757 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Yine Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetimin sonunda bir halife gelecek, malı sayarak değil, avuçlayarak dağıtacak."

Hadisi (Hz. Cabir'den rivayet eden) Ebu Nadre ve Ebu'l-Ala'ya:

"Bunun Ömer İbnu Abdilaziz olmasına ne dersiniz?" diye sorulmuştu. Onlar:

"Hayır, (o değildir)!" dediler." Müslim, Fiten 67, (2913).

4758 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Irak'a ölçeği ve dirhemi verilmeyecek. Şam'a da ölçeği ve dinarı verilmeyecek. Mısır'a ölçeği ve dinarı verilmeyecek. Başladığınız yere döneceksiniz" buyurdu ve üç kere tekrar etti. Buna Ebu Hureyre'nin eti ve kanı şahit oldu." Müslim, Fiten 33, (2896); Ebu Davud, Harac 29, (3035).

4759 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İblis'in arşı deniz üzerindedir. Oradan askerlerini gönderip insanları fitneye atar. Bunlardan, yanında mertebece en yüksek olanı en büyük fitneyi çıkarandır. Askerlerinden biri gelip: "Şunu şunu yaptım!" der. İblis: "Hiçbir şey yapmamışsın!" der. Sonra bir diğeri gelip: "Ben falanı(n peşini) hanımıyla arasını açıncaya kadar bırakmadım!" der. İblis onu kendisine yaklaştırıp: "sen ne iyisin!" der." Müslim, Münafikûn 66-67, (2813).

4760 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Ebu'l-Bahteri anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı dinleyen bir zatın bana anlattığına göre Resûlullah demiştir ki:

"İnsanlar, günahları çoğalmadıkça helak olmayacaklardır." Ebu Davud, Melahim 17, (4347).

4761 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bize kılıç kaldırırsa bizden değildir." Müslim, İman 162, (99).

4762 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Ebu Musa ve İbnu Ömer radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim bize karşı silah taşırsa bizden değildir." Buhari, Fiten 7; Müslim, İman 163, (100); Tirmizi, Hudûd 26, (1459).

4763 Fitne İSMEN ZİKREDİLMEYEN FİTNELER "Abdullah İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim kılıcını çeker sonra koyarsa kanı hederdir." Nesai, Tahrim 26, (7, 117).

4764 Fitne ASABİYET VE EHVA "Cündeb İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim ummiyye (gayesi İslam olmayan) bir bayrak altında bir asabiyete yardım ederken öldürülürse onun ölümü, cahiliye ölümü üzeredir." Müslim, İmaret 57, (1850); Nesai, Tahrim 28, (7, 123).

4765 Fitne ASABİYET VE EHVA "Süraka İbnu Malik el-Cu'şemi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"En hayırlınız, (zulme düşerek) günah işlemedikçe aşiretini müdafaa edendir." Ebu Davud, Edeb 121, (5120).

4766 Fitne ASABİYET VE EHVA "Vasile İbnu'l-Eska' radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, asabiyet nedir?"

"Asabiyet, buyurdular, zulümde kavmine yardım etmendir." Ebu Davud, Edeb 121, (5519).

4767 Fitne ASABİYET VE EHVA "Amr İbnu Ebi Kurre anlatıyor: "Huzeyfe radıyallahu anh Medain'de iken, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın öfke halinde, ashabından bazılarına sarfettiği sözleri anlatıyordu. Huzeyfe'den bunları işitenlerden birkısmı Selman radıyallahu anh'a gelip, Huzeyfe'nin anlattıklarını kendisine söylüyorlardı. Selman da onlara:

"Huzeyfe söylediğini daha iyi bilir!" diyordu. Onlar da tekrar Huzeyfe'nin yanına dönüp kendisine:

"Biz senin söylediklerini Selman'a sorduk. Ne tasdik etti ne de reddetti" dediler. Bunun üzerine Huzeyfe (Sebze tarlasında bulunan) Selman radıyallahu anhüma'nın yanına gidip:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğim şeyler hususunda beni niye tasdik etmedin?" diye sordu. Selman da:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam öfkelenir ve öfkeli iken konuşurdu. Razı olur ve rıza halinde de konuşurdu!" cevabını verdi ve sonra devamla:

"Ey Huzeyfe! dedi. Sen, kalplerde, birkısım insanlara sevgi, birkısım insanlara buğz hasıl edip aralarında ihtilaf ve ayrılıklara sebep olan bu konuşmalardan vazgeçsen olmaz mı! Nitekim biliyorsun ki, Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) hutbesinde şöyle buyurmuştu: "Allahım! Ben senin katından bir garanti talep ediyorum: Ümmetimden kime öfkeli halimde (haksız yere) sebbetmiş veya lanet etmiş (veya vurmuş veya incitmiş) isem -ki ben de ademoğluyum, tıpkı onların öfkelenmeleri gibi öfkelenirim. Halbuki sen beni alemlere rahmet olarak gönderdin- bu (haksız sözümü) o kimseler için Kıyamet günü rahmet, (zekat, ecir, yakınlık vesilesi, tuhûr) kıl. (Ta ki o vesile ile sana yaklaşsın!)"

Ey Huzeyfe! Allah'a yemin olsun, ya bu konuşmalardan vazgeçeceksin, yahut da seni Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh'a yazıp şikayet edeceğim!" Ebu Davud, Sünnet 11, (4659).

4768 Fitne CİHET VE FİTNELERİN ÇIKTIĞI KİMSELER "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Küfrün başı doğu cihetindedir. Övünme ve çalım satma işi at, deve, sığır besleyenler, çadırda oturanlar arasındadır. Sükûnet de koyun besleyenlerdedir."

4769 Fitne CİHET VE FİTNELERİN ÇIKTIĞI KİMSELER "Buhari'nin bir diğer rivayetinde denir ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İman Yemenlidir. Fitne şu tarafta, şeytanın boynuzunun doğduğu yerdedir." Buhari

4770 Fitne CİHET VE FİTNELERİN ÇIKTIĞI KİMSELER "Müslim'in rivayetinde şöyledir: "İman Yemenlidir. Küfür de şark cihetindedir. Sükûnet koyun besleyenlerin yanındadır. Övünmek ve çalım satmak feddadların, yani at besleyip çadırda kalanların yanındadır." Buhari, Bed'ü'l-Halk 15, Menakıb 1, Megazi 74; Müslim, İman 85, (52); Muvatta, İsti'zan 15, (2, 920).

4771 Fitne MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİYLE SAVAŞLARI "Ahnef İbnu Kays radıyallahu anh anlatıyor: "Şu adamı kastederek (evden) çıkmıştım. Yolda Ebu Bekre radıyallahu anh'a rastladım.

"Ey Ahnef nereye gidiyorsun?" dedi.

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın amcaoğluna yardım etmeyi arzu ediyorum!" dedim.

"Dön! dedi. Zira ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim: "İki müslüman kılıçlarıyla birbirlerinin üzerine yürürlerse öldüren de ölen de ateştedir!" (Bu söz üzerine Resûl-i Ekrem'e): "Ey Allah'ın Resûlü! Katili anladık ama maktûl niye ateşte?" diye sorulmuştu.

"Çünkü o da kardeşini öldürme hırsı taşıyordu!" cevabını verdi. -Bir başka rivayette ise: "O da kardeşini öldürmek istemişti" demiştir.-" Buhari, Diyat 2, Fiten 10; Müslim Fiten 14, (2888); Ebu Davud, Fiten 5, (4268); Nesai, Tahrim 29, (7, 125).

4772 Fitne MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİYLE SAVAŞLARI "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizden kimse kardeşine silahla işarette bulunmasın. Zira, o bilemez, belki de şeytan elinde bir fesatta bulunur da ateşten bir çukura düşer." Buhari, Fiten 7; Müslim, Birr 126, (2617); Tirmizi, Fiten 4, (2163).

4773 Fitne MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİYLE SAVAŞLARI "Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Müslümana sövmek fısktır, onunla çarpışmak da küfürdür." Buhari, Fiten 8, İman 36, Edeb 44; Müslim, İman 116, (64); Tirmizi, İman 15, (2636); Nesai, Tahrim 27, (7, 132).

4774 Fitne MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİYLE SAVAŞLARI "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Benden sonra birbirinizin boynunu vuran kafirler olarak (dinden) dönmeyin."

Nesai, İbnu Mes'ud'dan yaptığı bir rivayette şu ziyadeye yer verir: "Kişi ne babasının ne de kardeşinin cinayetinden sorumlu tutulmaz." Tirmizi, Fiten 28, (2194); Buhari, Fiten 8, Diyat 2; Ebu Davud, Sünnet 16, (4686); Müslim, İan 66, (119); Nesai, Tahrim 28, (7, 127).

4775 Fitne HZ. OSMAN'IN ŞEHİD EDİLMESİ "Abdullah İbnu Selam'ın kerdeşioğlu, amcası (Abdullah İbnu Selam) radıyallahu anh'tan naklediyor:

"Hz. Osman radıyallahu anh öldürülmek istendiği zaman yanına geldim. Osman bana:

"Sen niye geldin?" diye sordu.

"Sana yardım edeyim diye geldim" dedim.

"Öyleyse halka çık. Onları benden uzaklaştır. Zira sen bana hariçte olursan, yanımda olmaktan daha faydalı olursun!" dedi. Ben de çıkıp: "Ey insanlar! Bilirsiniz, benim adım cahiliye devrinde falandı. Ama Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni Abdullah diye tesmiye buyurdu. Benim hakkımda Kitabullah'ta birkısım ayetler nazil olmuştur. Şu ayet benim hakkımda nazil olanlardan biridir:

"De ki: Söyleyin bana, eğer bu Kur'an Allah tarafından gönderildiği halde, onu inkar ettiyseniz ve İsrailoğullarından bir şahit de Tevrat'a dayanarak onun hak kitap olduğuna şahitlik edip iman ettiği halde siz iman etmeyi büyüklüğünüze yediremezseniz, zalim olmaz mısınız? Muhakkak ki, Allah zalimler güruhuna yol göstermez" (Ahkaf 10). Keza şu ayet de benim hakkımda nazil oldu: "İnkar edenler, "Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber değilsin" diyorlar. De ki: "Sizinle benim aramızda şahid olarak Allah ile O'nun kitapları hakkında bilgi sahibi olanlar yeter" (Ra'd 43). Allah'ın size karşı kınına konmuş bir kılıcı var. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın inmiş olduğu bu beldenizde melekler size mücavir oldular. Öyleyse bu adamı öldürmekten Allah'tan korkun! Allah'tan korkun! Allah'a yemin olsun eğer onu öldürürseniz, komşularınız olan melekleri buradan tardetmiş olacaksınız ve Allah'ın size karşı kında tuttuğu kılıcı kınından çıkartacaksınız ve artık o Kıyamete kadar kınına girmeyecek!"

Bu sözlerim üzerine:

"Şu yahudiyi öldürün! Osman'ı öldürün!" diye bağrıştılar." Tirmizi, Tefsir, Ahkaf.

4776 Fitne CEMEL VAKASI "Abdullah İbnu Ziyad anlatıyor: "Hz. Talha, Zübeyr ve Hz. Aişe radıyallahu anhüm Basra'ya yürüyünce, Hz. Ali, Ammar İbnu Yasir ve Hasan'ı (radıyallahu anhüm) gönderdi. Bu ikisi Küfe'ye yanımıza geldiler ve minbere çıktılar. Hz. Hasan radıyallahu anh minberin yukarısında idi. Ammar radıyallahu anh da ondan aşağıda idi. Biz onların etrafında toplandık. Ammar'ın şöyle konuştuğunu işittim:

"Aişe, Basra'ya yürüdü. Muhakkak ki o, dünyada da ahirette de Peygamber aleyhissalatu vesselam'ın zevcesidir. Ancak Allah sizi imtihan ediyor: Kendisine mi itaat edeceksiniz, yoksa ona (Hz. Aişe'ye) mi?" Buhari, Fezailu'l-Ashab 30, Fiten 17.

4777 Fitne CEMEL VAKASI "Şakik İbnu Abdillah anlatıyor: "Ben, Ebu Musa el-Eş'ari, Ebu Mes'ud el-Ensari ve Ammar radıyallahu anhüm ile oturuyordum. Ebu Mes'ud, Ammar'a:

"Senin arkadaşlarından herkese dilediğim takdirde bir kulp takabilirim. Ama sen hariçsin. Senin hakkında bir şey söyleyemem. Senin, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a arkadaş olduğum günden beri, ikinizin şu işteki ağırlığınızdan başka bir kusurunuzu görmüş değilim!"

Ebu Mes'ud -zengin birisiydi- şu karşılıkta bulundu: "Ey oğlum! İki hulle (takım) getir. Birini Ebu Musa'ya ver, diğerini de Ammar'a!" Ve ilave etti: "Bunların içinde ikiniz cumaya gidin." Buhari, Fiten 18, Fezailu'l-Ashab 30.

4778 Fitne CEMEL VAKASI "Kays İbnu Abbad radıyallahu anh anlatıyor: "Ali radıyallahu anh'a: "Söyle bize! (Savaş için) şu yürüyüşünü Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bir emrini yerine getirmek üzere mi yapıyorsun, şahsi bir içtihadın olarak mı?" diye sordum.

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana bu yürüyüşü yapmam için herhangi bir emirde bulunmadı. Ben bunu şahsi reyimle yapıyorum!" cevabını verdi." Ebu Davud, Sünnet 13, (4666).

4779 Fitne HARİCİLER "Zeyd İbnu Vehb el-Cüheni -ki bu zat, Hz. Ali radıyallahu anh Haricilerle savaşmak üzere yürüdüğü zaman beraberindeki orduda bulunuyordu- anlatıyor: "Hz. Ali dedi ki: "Ey insanlar ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:

"Ümmetimden bir grup çıkar. Kur'an'ı öyle okurlar ki, sizin okuyuşunuz onlarınkinin yanında bir hiç kalır. Namazınız da namazlarına göre bir hiç kkalır. Orucunuz da oruçları yanında bir hiç kalır. Kur'an'ı okurlar, onu lehlerine zannederler. Halbuki o aleyhlerinedir. Namazları köprücük kemiklerinden öteye geçmez. Okun avı delip geçmesi gibi dinden hemen çıkarlar. Onlarla harb eden ordu(nun askerlerine) peygamberlerinin diliyle ne (kadar çok ücret)ler takdir edilmiş olduğunu bilselerdi (başkaca) amel yapmaktan vazgeçerlerdi. Onların alameti şudur: Aralarında pazusu olduğu halde kolu olmayan bir adam olacak. Pazusu üzerinde meme ucu bir çıkıntı bulunacak. Bunun üzerinde de beyaz kıllar bulunacak. Sizler Muaviye ve Şamlıların üzerine gidecek, buradakileri terkedeceksiniz. Onlar da sizin (yokluğunuzdan istifade ile) çoluk-çocuğunuza ve mallarınıza sizin namınıza halef olacaklar!."

(Hz. Ali ilave etti:) "O vallahi! Ben, onların bu kavim olacağını kuvvetle ümit ediyorum. Çünkü onlar haram kan döktüler. Halkın meradaki hayvanlarını gasbettiler. Öyleyse, Allah adına bunlar üzerine yürüyün!"

Ravi der ki: "Haricilerin başında o gün, Abdullah İbnu Vehb er-Rasibi olduğu halde, onlarla karşılaşınca Hz. Ali radıyallahu anh askerlerine:

"Mızraklarınızı bırakın, kılıçlarınızı kınlarından çıkarın. Çünkü ben, onların Harura günü size yaptıkları gibi yine size sulh teklif edeceklerinden korkuyorum!" dedi. Bu emir üzerine döndüler, mızraklarını bertaraf ettiler ve kılıçlarını sıyırdılar. Askerler onlara mızraklarını sapladı. Öldürüp üst üste yığdı. O gün cengaverlerden sadece iki kişi isabet alıp şehit düştü. Ali radıyallahu anh:

"Aralarında o sakat herifi arayın!" emretti. Aradılar, fakat bulamadılar. Bizzat Ali kalkıp üst üste öldürülmüş insanların yanına geldi.

"Bunları geri çekin!" dedi. Sonra yere gelen cesetler arasında onu buldular. Onun bulunması üzerine Hz. Ali radıyallahu anh tekbir getirdi ve:

"Allah doğru söyledi. Resûlü de doğru tebliğ etti" dedi. Ubeyde es-Selmani, Hz. Ali'ye doğrulup:

"Ey mü'minlerin emiri! Kendisinden başka ilah olmayan Allah aşkına söyle. Sen bu hadisi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bizzat işittin mi?" diye sordu. Ali radıyallahu anh:

"Kendinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim, evet!" dedi. Ubeyde Hz. Ali'ye üç sefer yemin verdi. O da ona üç sefer yemin etti." Müslim, Zekat 156, (1066).

4780 Fitne HARİCİLER "Müslim, (bu hadisi) Abdullah İbnu Rafi'den de aynı şekilde tahriç etmiştir. O rivayetin baş kısmında şu ziyade var: "Haruriyye, Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh'a karşı hurûc ettikleri zaman: "Hüküm Allah'ındır" dediler. (Bu ibare Kur'an'dan bir iktibas olması hasebiyle) Hz. Ali de: "Kendisiyle batıl murad edilen hak bir söz" dedi." Müslim, Zekat 157, (1066).

4781 Fitne HARİCİLER "Süveyd İbnu Gafle radıyallahu anh anlatıyor: "Ali radıyallahu anh dedi ki: "Ben size Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bir hadis söyleyince, Allah'a yemin olsun Aleyhissalatu vesselam'ın söylemediği bir şeyi söylemektense gökten atılmayı tercih ederim. Ancak benimle sizin aranızda cereyan eden şeyler hakkında konuşunca, bilesiniz harp hiledir. Zira ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:

"Ahir zamanda yaşça küçük, akılca kıt birtakım gençler çıkacak. Yaratılmışın en hayırlısının sözünü söylerler, Kur'an'ı okurlar. İmanları gırtlaklarından öteye geçmez. Okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkarlar. Onlara nerede rastlarsanız onları gebertin. Zira, onları öldürene, Kıyamet günü, Allah'ın vereceği ücret var." Buhari, Fezailu'l-Kur'an 36, Menakıb 25, İstitabe 6; Müslim, Zekat 154, (1066); Ebu Davud, Sünnet 31, (4767); Nesai, Tahrim 26, (7, 119).

4782 Fitne HARİCİLER "Ebu Said ve Enes radıyallahu anhüma anlatıyorlar: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetimde ihtilaf ve ayrılıklar meydana gelecek, (Onlardan) bir grup lafıyla güzel, ameliyle kötü olacak. Bunlar Kur'an'ı okuyacaklar, ancak köprücük kemiklerinden aşağı geçmeyecek. Bunlar, dinden tıpkı okun avu delip geçmesi gibi çıkarlar. Onlar, ok kirişine dönmedikçe bir daha dine geri gelmezler. Bunlar mahlukatın en şeriridir. Onları öldürene ve onlar tarafından öldürülene ne mutlu! Onlar insanları Kitabullah'a çağırırlar, fakat kitaptan zerre kadar nasipleri yoktur."

Yanında bulunan Ashab:

"Ey Allah'ın Resûlü dediler. Onların alameti nedir?" diye sordular da:

"Tıraş olmak!" buyurdular." Ebu Davud, Sünnet 31, (4765).Benzer bir rivayeti Ebu Saidi'l-Hudri'den Sahiheyn kaydetmiştir. Buhari, Fezailu'l-Kur'an 36, Menakıb 25, Edeb 95, İstitabe 6;Müslim, Zekat 143-148, (1064); Muvatta, Kur'an 10;Nesai, Zekat 79, (5, 87), Tahrim 26, (7, 119).

4783 Fitne HARİCİLER "Hz. Enes'ten gelen bir rivayette (Resûlullah şöyle) buyurmuştur: "Onların alameti tıraş ve saçın yolunmasıdır. Onları gördüğünüz zaman öldürün."

4784 Fitne HARİCİLER "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Huneyn dönüşünde bir adam yanına geldi. Bu sırada Hz. Bilal'in eteğinde gümüş (para) vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bundan avuç avuç alıp insanlara dağıtıyordu. Gelen adam:

"Ey Muhammed! Adil ol!" dedi. Aleyhissalatu vesselam (öfkeli olarak):

"Yazık sana! Ben de adil olmazsam kim adil olabilir? Eğer adil olmazsam zarara ve hüsrana düşerim!" buyurdular. Hz. Ömer atılıp:

"Ey Allah'ın Resûlü! Bana müsaade buyurun şu münafığın kellesini uçurayım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Halkın "Muhammed arkadaşlarını öldürüyor" diye dedikodu yapmasından Allah'a sığınırım. Bu ve arkadaşları Kur'an okurlar (ama okudukları) hançerelerini aşağı geçmez. Dinden, okun avı delip geçtiği gibi çıkıp giderler!" buyurdular." Buhari, Humus 16; Müslim, Zekat 142, (1063). Metin Müslim'inkidir.

4785 Fitne HAKEMEYN HADİSESİ & YEZİD İ.MUÂVİYE'YE BİAT VAKASI "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. Hafsa radıyallahu anha'nın yanına girdim ve:

"(Ali ile Muaviye radıyallahu anhüma'nın Sıffin'deki hadiseleri sebebiyle halka gelenleri görüyorsun. (Şimdi Harameyn ve başka yerde hayatta kalan sahabeleri toplayıp fikirlerini almak istiyorlar.) Bu hilafet ve emirlik meselesinde bana hiçbir hak tanımadılar (bu sebeple gitmek istemiyorum, ne dersin?)" dedim.

"Katıl. Çünkü onlar seni bekliyorlar. Onlardan geri durmanı, onların bir muhalefet saymalarından korkarım!" dedi ve Abdullah, oraya gidinceye kadar Hafsa onu bırakmadı. (Hakemlerin hüküm vermesinden sonra) Hz. Muaviye bir hutbe irad etti ve (Abdullah'la babası Ömer'i kastederek) dedi ki:

"Kim bu hilafet meselesi hakkında bizimle konuşmak isterse kendini bize göstersin (meydana çıksın). Şurası muhakkak ki biz, halifeliğe ondan da babasından da ehakkız."

Habib İbnu Mesleme der ki: "Abdullah'a: "Ona cevap vermedin mi?" dedim. Abdullah cevaben:

"Bu işe senden daha ehak olan, İslam adına sana ve babana karşı (Uhud'da, Hendek'te) mücadele vermiş olan Ali radıyallahu anh'tır!" demek istedim. Fakat, herkesin arasına tefrika sokup, kan akıtacak ve istemediğim bir manaya çekilecek bir kelime sarfetmekten korktum. Allah'ın sabredene) cennette hazırladığı mükafaatları da hatırlayarak (Muaviye'ye karşılık vermedim) demiştir. Habib İbnu Mesleme: "Bu tavrı takdir ederek: "Sen bir fitneden (inayet-i ilahi ile) korunmuş ve (ciddi) bir felaketten muhafaza edilmişsin!" dedm" der." Buhari, Megazi 29.

4786 Fitne HAKEMEYN HADİSESİ & YEZİD İ.MUÂVİYE'YE BİAT VAKASI "İbnu'l-Müseyyeb radıyallahu anh anlatıyor: "İlk fitne yani Hz. Osman radıyallahu anh'ın şehid edilmesi vukua geldiği zaman Ashab-ı Bedr'den kimseyi hayatta bırakmadı. Sonra ikinci fitne yani Harra hadisesi vukua geldi. Bu da Hudeybiye ashabından kimseyi hayatta bırakmadı. Sonra üçüncüsü vukua geldi. O da insanlar arasında akıl ve kuvvet (sahabe) bırakmadı." Buhari, Megazi 11.

4787 Fitne İBNU'Z-ZÜBEYR DEVRİ "Ebu Nevfel anlatıyor: "Abdullah İbnu'z-zübeyr radıyallahu anhüma'yı (Mekke'deki) Akabetü'l-Medine (denilen yerde) (asılmış) gördüm. Kureyş ve diğer halk onun yanına gelmeye başlamıştı. Derken Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma da geldi. Yanında durdu. "es-Selamu aleyke ey Ebu Hubeyb!" dedi ve bu selamı üç kere tekrar etti. Sonra sözlerine devamla (üç kere de) "Vallahi seni bu işten men etmiştim (ama beni dinlemedin)" deyip şunları söyledi: "Vallahi, benim biildiğime göre sen, çok oruç tutan, çok namaz kılan, yakınlara çokça yardımcı olan bir kimseydin. Vallahi, en kötüsü sen olan bir ümmet mutlaka en hayırlı bir ümmettir!"

Haccac'a, Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma'nın İbnu'z-Zübeyr karşısındaki tavrı ve söylediği bu sözleri ulaştı. Derhal adam göndererek İbnu'z-Zübeyr'in cesedini asılı olduğu kütükten indirip, yahudilerin kabirlerine attırdı. Sonra annesi Esma Bindu Ebi Bekr radıyallahu anha'ya da bir adam gönderip çağırttı. Fakat kadıncağız gitmekten imtina etti. Haccac ikinci bir elçi gönderdi ve: "Ya bana kendi rızanla gelirsin ya da, sana saç örgülerinden sürüyerek getirecek birisini gönderirim!" dedi. Esma yine imtina edip:

"Sen, örgülerimden tutup beni sürükleyecek birini gönderinceye kadar vallahi gelmeyeceğim!" dedi. Haccac:

"Bana ayakkabılarımı gösterin!" dedi. Papuçlarını alıp, çalımla koşup Esma'nın yanına girdi.

"Allah düşmanına ne yaptığımı gördün mü?" dedi.

"Ona dünyasını berbat ettiğini, onun da senin ahiretini berbat ettiğini gördüm. Bana ulaştığına göre ona: "Ey iki kuşaklının oğlu!" demişsin. Vallahi iki kuşaklı benim. Onlardan biriyle ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ve Ebu Bekr'in (hicret sırasındaki) yiyeceklerini bağladım. Diğeri de, kadının belinden ayırmadığı kuşağıdır. Şunu ilave edeyim ki, Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana: "Sakif'te bir yalancı, bir de zalim var!" demişti. Yalancıyı gördük. Zalime gelince; bunun da ancak sen olacağını zannediyorum!" dedi. Haccac, hiç cevap vermeden yanından ayrıldı."

Rezin şu ilavede bulundu: "Haccac (bilahare) demiş ki: "Ben Esma'nın yanına onu üzmek için girmiştim, ama o beni üzdü." Müslim, Fezailu's-Sahabe 229, (2545)

4788 Fitne HACCÂC "Zübeyr İbnu Adiy rahimehullah anlatıyor: "Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh'ın yanına girdik. Haccac'ın bize yaptıklarını şikayet ettik.

"Sabredin, buyurdu. Zira öyle günlerle karşılaşacaksınız ki, her yeni gün, gidenden daha kötü olacak. Bu hal Rabbinize kavuşuncaya kadar devam edecek. Ben bunu, Resûlunüz aleyhissalatu vesselam'dan işittim." Buhari, Fiten 6; Tirmizi, Fiten 35, (2207).

4789 Fitne HACCÂC "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Sakif'ten bir yalancı, bir de zalim çıkacaktır." Tirmizi, Fiten 44, (2221).

4790 Fitne HACCÂC "Hişam İbnu Hisan rahimehullah anlatıyor: "Haccac'ın hükmen öldürdüğü insanların miktarı sayılmış. 120 bin kişiye ulaştığı görülmüştür." Tirmizi, Fiten 43, (2221).

4791 Fitne BENÎ MERVAN "Sa'id İbnu Amr İbni Said İbni'l-As anlatıyor: "Ceddim bana dedi ki: "Ben Ebu Hureyre radıyallahu anh ile beraber Medine mescidinde oturuyordum. Yanımızda Mervan da vardı. Bir ara Ebu Hureyre radıyallahu anh:

"Ben, sadık ve masduk olan Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle buyurduklarını işittim:

"Ümmetimin helak olması, Kureyş'e mensup (aklı kıt) bir grup çocukcağızların elleriyledir!"

Mervan: "Allah onlara lanet etsin!" dedi. Ebu Hureyre der ki:

"Eğer ben dileseydim falan falan diye onları teker teker ismen sayardım." Said rahimehullah dedi ki:

"Ben, Beni Mervan iktidar olduğu zaman dedemle birlikte Şam'a gittim. Orada onları genç oğlanlar olarak görünce:

"Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın kastetttiği bunlar olmasın!" ded. Ben de: "Sen daha iyi bilirsin!" dedim." Buhari, Fiten 3, Menakıb 25.

4792 Fitne BENÎ MERVAN "Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):

"Bana İslam telaffuz eden kaç kişi olduğunu sayıverin" buyurdular. Biz: "Ey Allah'ın Resûlü! Bizim sayımız altı-yediyüze ulaşmış olduğu halde, hakkımızda korku mu taşıyorsunuz?" dedik.

"Siz bilemezsiniz, (çokluğunuza rağmen) imtihan olunabilirsiniz!" . Gerçekten öyle (belaya maruz kalıp) imtihan olunduk ki, içimizden namazını gizlice kılanlar oldu." Buhari, Cihad 181; Müslim, İman 235, (149).

4793 Fitne BENÎ MERVAN "Sahiheyn'de yine Huzeyfe radıyallahu anh'tan gelen bir rivayet şöyledir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"(Kıyamet günü, havz-ı kevserime birkısım gruplar da gelecekler ki, onlar oradan uzaklaştırılacaklar. Ben: "Onlar benim ashabımdır!" diyeceğim. Fakat,

"Sen, onların arkandan neler işlediklerini bilmiyorsun!" denilecek." Buhari, Rikak 53; Müslim, Fezail 32, (2297).

4794 Fitne BENÎ MERVAN "Müseyyeb İbnu Rafi' anlatıyor: "Bera İbnu Azib radıyallahu anhüma'ya rastladım. Kendisine:

"Sana ne mutlu! Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la sohbet şerefine erdin. O'na (Hudeybiye'de) ağaç altında biat ettin!" demiştim. Bana şu cevapta bulundu:

"Ey kardeşimoğlu! Biz ondan sonra ne bid'alar işledik sen bilmezsin." Buhari, Megazi, 35.

4795 Kader KADERE İMAN "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kul, hayrıyla, şerriyle kadere inanmadıkça, kendine (hayır ve şerden) isabet edecek şeyi atlatamayacağını, (hayır ve şerden) kaçacak olan şeyi de yakalayamayacağını bilmedikçe iman etmiş olmaz." Tirmizi, Kader 10, 2145.

4796 Kader KADERE İMAN "Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh oğluna ölümü sırasında demiştir ki: "Oğulcuğum, başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını, kaçırdıklarını da yakalayamayacağını bilmedikçe sen, imannın hakikatının tadını asla bulamazsın. Zira ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:

"Allah'ın ilk yarattığı şey kalemdir. Kalemi yarattı ve: "Kıyamete kadar olacak şeylerin miktarlarını yaz!" dedi."

"Oğulcuğum, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan şunu da işittim:

"Kim bu inanç dışında olarak ölürse benden değildir." Ebu Davud, Sünnet 17, (4700); Tirmizi, Kader 17, (2156).

4797 Kader KADERLE AMEL "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, elinde iki kitap olduğu halde yanımıza geldi ve:

"Bu iki kitap nedir biliyor musunuz?" buyurdular. Cevaben:

"Hayır, ey Allah'ın Resûlü! bilmiyoruz. Ancak bildirmenizi istiyoruz!" dedik. Bunun üzerine sağ elindekini göstererek:

"Bu Rabbülalemin'den (gelmiş) bir kitaptır. İçerisinde cennet ehlinin isimleri mevcuttur. Hatta onların babalarının ve kabilelerinin isimler de mevcuttur ve sonunda da icmal yapmıştır. Bunlara asla ne ilave yapılır, ne de onlardan eksiltmeye yer verilir. Hiç değişmeden ebedi olarak sabit kalır" buyurdular. Sonra sol elindekini göstererek:

"Bu da Rabbülalemin'den bir kitaptır. Bunun içinde de ateş ehlinin isimleri, onların atalarının isimleri ve kabilelerinin isimleri vardır. En sonda da icmallerini yapmıştır. Bunlara asla ne ziyade yapılır, ne de eksiltmeye yer verilir!" buyurdular. Ashabı sordu:

"Öyleyse ey Allah'ın Resûlü, niye amel ediliyor? Madem ki her şey önceden olmuş bitmiş, yazılmış ve artık yazma işinden fariğ olunmuş (bir daha yapma gayreti de niye)?"

Resûlullah şu cevabı verdi:

"Siz amelinizle doğruyu ve istikameti arayın! İtidali koruyun, Zira, cennetlik olan kimsenin ameli, cennet ehlinin ameliyle sonlanır; (daha önce) ne çeşit amel yapmış olursa olsun. Keza cehennemlik olanın ameli de cehennem ehlinin ameliyle sonlanır, hangi çeşit amel ile amel etmiş olursa olsun!"

Resûlullah aleyhissalatu vesselam, sonra elindeki kitapları atıp, elleriyle işaret ederek dedi ki:

"Rabbiniz kullardan artık fariğ oldu, birkısmı cennetlik, birkısmı da cehennemliktir." Tirmizi, Kader 8, (2142).

4798 Kader KADERLE AMEL "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Biz bir cenaze vesilesiyle Baki'u'l-Ğarkad'da idik. Derken yanımıza Resûlullah aleyhissalatu vesselam çıkageldi ve oturdu. Biz de etrafında (halka yapıp) oturduk. Elinde bir çubuk vardı. Çubuğuyla yere birşeyler çizmeye başladı. Sonra:

"Sizden kimse yok ki, şu anda cennet veya cehennemdeki yeri yazılmamış olsun!" buyurdular. Cemaat:

"Ey Allah'ın Resûlü, dedi. Öyleyse hakkımızda yazılana itimad edip ona dayanmayalım mı?"

"Çalışın, buyurdular. Herkes kendisi için yaratılmış olana erecektir. Cennetlik olanlar, saadet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır. Şekavet ehli olanlar da şekavet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır!"

Sonra şu ayeti tilavet buyurdular. (Mealen): "Kim bağışta bulunur, günahtan kaçınır ve dinin en güzelini tasdik ederse, biz de ona hayır ve kolaylık yolunu kolaylaştırırız" (Leyl 5-7)." Buhari, Tefsir, Leyl, Cenaiz 83, Edeb 120, Kader 4, Tevhid 54; Müslim, Kader 6, (2647); Ebu Davud, Sünnet 17, (4694); Tirmizi, Kader 3, (2137), Tefsir, Leyl, (3341).

4799 Kader KADERLE AMEL "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Süraka İbnu Malik İbnu Cu'şem radıyallahu anh gelerek sordu:

"Ey Allah'ın Resûlü! Bize dinimizi açıkla. Sanki yeni yaratılmış gibiyiz. Şimdi amel ne husustadır: Kalemlerin kuruduğu, miktarların kesinleştiği şeylerde mi, yoksa istikbale ait şeylerde mi çalışacağız?"

"Hayır (istikbale ait şeylerde değil). Bilakis kalemlerin kuruduğu, miktarların cereyan ettiği (kesinleştiği) hususta!" buyurdular. Süraka tekrar:

"Öyleyse niye amel edelim (boşa zahmet çekelim)?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:

"Çalışın! Herkes yaratıldığı şeye erecektir! Herkes, (yazıldığı) ameliyle amil olacaktır!" buyurdular." Müslim, Kader 8, (2648).

4800 Kader KADERLE AMEL "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Sadık ve Masdûk olan Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Sizden birinin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde cem olur. Sonra bu kadar müddetle "alaka" olur. Sonra bu kadar müddette "mudga" olur. Sonra Allah bir meleği dört kelimeyle gönderir: (Bu melek) rızkını, ecelini, amelini, şaki veya said olacağını yazar, sonra ona ruh üflenir. Kendinden başka ilah olmayan zata yemin olsun, sizden biri, (hayatı boyunca) cennet ehlinin ameliyle amel eder. Öyle ki, kendisiyle cennet arasında bir ziralık mesafe kaldığı zaman ona yazısı galebe çalar ve cehennem ehlinin ameliyle amel ederek cehenneme girer. Aynı şekilde sizden biri (hayatı boyunca) cehennem ehlinin amelini işler. Kendisiyle cehennem arasında bir ziralık mesafe kalınca yazısı ona galebe çalar ve cennet ehlinin amelini işleyerek cennete girer."

Rezin şu ziyadede bulundu: "(Resûlullah) şunu da buyurdular: "Nutfe düştü mü, kırk gün rahimde uçar. Sonra kırk günde alaka olur. Sonra kırkgünde mudga olur. Bir nefis olarak yaratılma safhasına gelince, Allah onu tasfir edecek (şekillendirecek) bir melek gönderir. Melek iki parmağının arasında toprak olduğu halde gelir. Onu mudgaya karıştırır. Sonra onu yoğurur, sonra da emredildiği üzere onu tasvir eder." Buhari, Kader 1, Bed'ü'l-Halk 6, Enbiya 1, Tevhid 28; Müslim, Kader 1, (2643); Ebu Davud, Sünnet 17, (4708); Tirmizi, Kader 4, (2138).

4801 Kader KADERLE AMEL "Amr İbnu Vasıla anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ûd radıyallahu anh'ı dinledim. Demişti ki: "Şaki, annesinin karnında iken şaki olandır. Said de başkasından ibret alandır." (Bunu işittikten sonra) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabından Huzeyfe denen zata uğradı ve İbnu Mes'ud'un söylediğini anlattı ve sordu:

"Kişi amelsiz nasıl şaki olur?" Huzeyfe radıyallahu anh:

"Buna hayret mi ediyorsun? Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:"

"Nutfenin (rahme düşmesinden sonra) kırkiki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir (ve onun vasıtasıyla) nutfeyi şekillendirir; işitmesini, görmesini, derisini, etini, kemiğini yaratır. Sonra melek sorar:

"Ey Rabbim! Bu erkek mi, dişi mi?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Sonra sorar:

"Ey Rabbim! Eceli nedir?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Tekrar sorar:

"Ey Rabbim! Rızkı nedir?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Sonra melek elinde sahife olduğu halde çıkar. Artık buna ne bir şey ilave eder ne de eksilir." Müslim, Kader 3, (2645).

4802 Kader KADERLE AMEL "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) aramızda doğrulup:

"(Hastalık nev'inden) hiçbir şey hiçbir şeye sirayet etmez!" buyurmuşlardı ki bir bedevi:

"Ey Allah'ın Resûlü! Nasıl olur? Bir deve sürüsüne, kuyruğu ile haşefesini uyuzlamış bir deve gelince hepsini uyuzlu yapar!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Pekala, birincisini kim uyuzladı? Ne sirayet, ne safer (inancınızda hakikat) vardır. Şurası muhakkak ki, Allah her nefsi yaratmış, onun hayatını, ölümünü, rızkını ve uğrayacağı musibetlerini yazmıştır." Tirmizi, Kader 9, (2144).

4803 Kader KADERLE AMEL "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):

"Allah Teala hazretleri bir kulun hayrını diledi mi onu istimal eder!" buyurmuştu. Kendisine: "Onu nasıl istimal eder?" diye soruldu.

"Ölümden önce salih amel işlemede muvaffak kılar!" buyurdu." Tirmizi, Kader 8, (2134).

4804 Kader KADERLE AMEL "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kişi vardır, uzun müddet cennet ehlinin amelini işler, sonra da ameli cehennem ehlinin ameliyle hitam bulur. Yine kişi vardır, uzun müddet cehennem ehlinin ameliyle amel eder de sonunda cennet ehlinin ameliyle hitam bulur." Müslim, Kader 11, (2651).

4805 Kader KADERLE AMEL "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah (cin ve ins dahil) mahlukatını bir karanlık içinde yarattı. Sonra üzerlerine kendi nurundan serpti. Bu nur, kimlere isabet ettiyse hidayeti buldular, kimlere de isabet etmediyse sapıttılar. Bu sebeple diyorum ki: "Kalem, Allah Teala'nın ilmi hususunda kurumuştur." Tirmizi, İman 18, (2644).

4806 Kader KADERE RIZA "Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah

aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ademoğlunun saadet (sebepleri)nden biri de Allah Teala'nın hükmettiğine rıza göstermesidir. Şekavet (sebepleri)nden biri de Allah Teala'ya istihareyi terketmesidir. Keza şekavet (sebepleri) nden bir diğeri de Allah'ın hükmettiğine razı olmamasıdır." Tirmizi, Kader 15, (2152).

4807 Kader KADERE RIZA "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kuvvetli mü'min, Allah nazarında zayıf mü'minden daha sevgili ve daha hayırlıdır. Aslında her ikisinde de bir hayır vardır. Sana faydalı olan şeye karşı gayret göster. Allah'tan yardım dile, acz izhar etme. Bir musibet başına gelirse: "Eğer şöyle yapsaydım bu başıma gelmezdi!" deme. "Allah takdir etmiştir. Onun dilediği olur!" de! Zira "eğer" kelimesi şeytan işine kapı açar." Müslim, Kader 34, (2664).

4808 Kader ÇOCUKLARIN HÜKMÜ "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Bir çocuk ölmüştü. Ben: "Ne mutlu ona! Cennet kuşlarından bir kuş oldu!" dedim. Aleyhissalatu vesselam:

"Sen Allah'ın cenneti de cehennemi de yarattığını, beriki için de öteki için de ahali yarattığını bilmiyor musun?" buyurdular." Müslim, Kader 30, (2662); Nesai, Cenaiz 58, (4, 57); Ebu Davud, Sünnet 18, (4713).

4809 Kader ÇOCUKLARIN HÜKMÜ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan müşriklerin çocukları hakkında sorulmuştu.

"Allah onları yarattığı zaman ne yapacaklarını iyi biliyordu!" buyurdular." Buhari, Kader 3, Cenaiz 93; Müslim, Kader 28, (2660); Ebu Davud, Sünnet 18, (4711); Nesai, Cenaiz 60, (4, 59).

4810 Kader ÇOCUKLARIN HÜKMÜ "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Hz. Adem ve Musa aleyhimasselam münakaşa ettiler. Musa, Adem'e:

"İşlediğin günahla insanları cennetten çıkaran ve onları şekavete (bedbahtlığa) atan sensin değil mi!" dedi. Adem de Musa'ya:

"Sen, Allah'ın risalet vermek suretiyle seçtiği ve hususi kelamına mazhar kıldığı kimse ol da, daha yaratılmamdan (kırk yıl) önce Allah'ın bana yazdığı bir işten dolayı beni ayıplamaya kalk (bu olacak şey değil)!" diye cevap verdi." Resûlullah devamla dedi ki:

"Hz. Adem Musa'yı ilzam etti!" Buhari, Kader 11, Enbiya 31, Tefsir, Ta-ha 1, 3, Tevhid 37; Müslim, Kader 13, (2652); Muvatta, Kader 1, (2, 898); Ebu Davud, Sünnet 17, (4701); Tirmizi, Kader 2, (2135).

4811 Kader ÇOCUKLARIN HÜKMÜ "Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Musa aleyhisselam: "Ey Rabbim! Bizi ve kendisini cennetten çıkaran Adem'i bize bir göster!" diye niyazda bulundu. Hak Teala ve Tekaddes hazretleri de babası Adem aleyhisselam'ı ona gösterdi. Bunun üzerine Hz. Musa:

"Sen babamız Adem misin?" dedi. Adem: "Evet!" deyince:

"Yani sen, Allah'ın kendi ruhundan üflediği kimsesin. Sana bütün isimleri öğretti, meleklere emretti ve onlar da sana secde ettiler öyle değil mi?" diye sordu. Adem yine: "Evet!" dedi. Hz. Musa sormaya devam etti:

"Öyleyse sen niye bizi ve kendini cennetten çıkardın?"

Bu soru üzerine Hz. Adem:

"Sen kimsin?" dedi. O: "Ben Musa'yım!" deyince:

"Yani sen, Allah'ın risalet vererek mümtaz kıldığı kimsesin. Sen Beni İsrail'in peygamberi, perde gerisinde Allah'ın konuştuğu kimsesin. Allah seninle kendi arasına mahlukatından bir elçi de koymadı değil mi?" dedi. Hz. Musa "Evet!" deyince; Hz. Adem:

"Öyleyse sen, (bu söylediğin şeyin) ben yaratılmazdan önce Allah'ın (kader) kitabında yazılmış olduğunu görmedin mi?" dedi. Hz. Musa "Evet!" deyince:

"Öyleyse Allah'ın kazası (hükmü) benden önce cereyan etmiş bir şey hakkında beni niye levmediyorsun?" dedi."

Aleyhissalatu vesselam, devamla:

"Hz. Adem, Musa'yı ilzam etti. Hz. Adem Musa'yı ilzam etti. Hz. Adem, Musa aleyhimesselam'ı ilzam etti" buyurdular." Ebu Davud, Sünnet 17, (4702).

4812 Kader KADERİYE'NİN ZEMMİ "Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Her ümmetin mecusileri vardır. Bu ümmetin mecusileri "kader yoktur!" diyenlerdir. Bunlardan kim ölürse cenazelerinde hazır bulunmayın. Onlardan kim hastalanırsa ona ziyarette bulunmayın. Onlar Deccal bölüğüdür. Onları Deccal'e ilhak etmek Allah üzerine bir haktır." Ebu Davud, Sünnet 17, (4692).

4813 Kader KADERİYE'NİN ZEMMİ "Ebu Davud'un İbnu Ömer'den gelen merfu bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur:

"Kaderiye fırkası, bu ümmetin mecusileridir. Eğer hastalanırlarsa ziyaret etmeyin, ölürlerse cenazelerine katılmayın." Ebu Davud, Sünnet 17, (4691).

4814 Kader KADERİYE'NİN ZEMMİ "Yine Ebu Davud'da İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan gelen merfu bir rivayette:

"Kader ehli ile düşüp kalkmayın, onlara dava açmayın" buyurulmuştur..." Ebu Davud, Sünnet 17, (4720).

4815 Kader KADERİYE'NİN ZEMMİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetimde iki sınıf vardır ki, onların İslam'dan nasipleri yoktur: Mürcie ve Kaderiye." Tirmizi, Kader 13. (2150).

4816 Kader KADERİYE'NİN ZEMMİ "Nafi rahimehullah anlatıyor: "Bir adam İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya gelerek:

"Falan kimse sana selam ediyor!" diyerek, Şamlı birisinden selam getirdi. İbnu Ömer radıyallahu anhüma:

"Bana ulaştığına göre, o kimse kaderi inkar ediyormuş. Eğer o böyle bir bid'a fikre saplandı ise, sakın ona benden selam söyleme! Zira ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim:

"Bu ümmette hasf (yere batırma), mesh (suret değişmesi) (ve kazf= (taş yağması) olacak. Bu musibetler kaderi inkar edenlere gelecek." Ebu Davud, Sünnet 7, (4613); Tirmizi, Kader 7, (2153, 2154).

4817 Kader KADERİYE'NİN ZEMMİ "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah mahlukatın miktarlarını, semavat ve Arzı yaratmazdan ellibin sene evvel, Arşı da su üzerinde iken yazdı." Müslim, Kader 16, (2653); Tirmizi, Kader 18, (2157),

4818 Kader KADERİYE'NİN ZEMMİ "Ebu Azze anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah bir kulunun bir memlekette ölmesini takdir etti mi, onu oraya -veya orada bulunan bir şeye dedi- muhtaç kılar." Tirmizi, Kader 11, (2148).

4819 Kader KADERİYE'NİN ZEMMİ "İmam Malik'e ulaştığına göre, İyas İbnu Muaviye'ye,

"Kader hakkında fikrin nedir?" diye sorulmuş da o şu cevabı vermiştir:

"(Benim fikrim) kızımın fikridir!" Bu sözle, onun sırrını ancak Allah'ın bildiğini söylemek istemiştir. İyas, anlayışta darb-ı mesel olmuştu. (Bir gün) bir adam ona kader hakkında sordu:

"Kadere inanmıyor musun?" dedi. Adam:

"Elbette inanıyorum!" deyince:

"Bu kadarı sana yeter! (Fazlası senin için malayanidir). Zira Ali İbnu Hüseyin, babası (Hz. Ali İbnu Ebi Talib) radıyallahu anhüma'dan bana nakletti ki, Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuşlardır:

"Kişinin malayani şeyleri terketmesi, onun müslümanlığının güzelliğindendir!"

Yine ona ulaştığına göre Lokman'a: "Sende gördüğümüz (bu fazilet)in sebebi nedir?" diye sorulunca şu cevabı vermiştir:

"Emaneti eda, doğru söz ve beni ilgilendirmeyen şeyleri terketmem!"

Rezin tahric etmiştir. (Rivayette geçen "Kişinin malayaniyi terketmesi İslam'ının güzelliğindendir" şeklindeki Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bu sözü şu kaynaklarda geçer: Muvatta, Hüsnü Hulk 3, (2, 903); Tirmizi, Zühd 11, (2318, 2319); İbnu Mace, Fiten 12, (2976); Rivayetin sonundaki "Yine ona ulaştığına göre Lokman'a..." kısmı da, Muvatta'da" gelmiştir (Kelam 17, 2, 990).

4820 Kanaat KANAATİN MEDHİ VE ONA TEŞVİK "Ubeydullah İbnu Mihsan el-Hutami radıyallahu anh anlatıyor:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Sizden kim nefsinden emin, bedeni sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcut ise sanki dünyalar onun olmuştur." Tirmizi, Zühd 34, (2347); İbnu Mace, Zühd 9, (4141).

4821 Kanaat KANAATİN MEDHİ VE ONA TEŞVİK "Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ademoğlunun şu üç şey dışında (temel) hakkı yoktur: İkamet edeceği bir ev, avretini örteceği bir elbise, katıksız ekmek ve su." Tirmizi, zühd 30, (2342).

4822 Kanaat KANAATİN MEDHİ VE ONA TEŞVİK "Fudale İbnu Ubeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İslam hidayeti nasip edilen ve yeterli miktarda maişeti olup, buna kanaat edene ne mutlu!" Tirmizi, Zühd 35, (2350).

4823 Kanaat KANAATİN MEDHİ VE ONA TEŞVİK "Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Ensar radıyallahu anhüm'den bazı kimseler, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bir şeyler talep ettiler. Aleyhissalatu vesselam da istediklerini verdi. Sonra tekrar istediler, o yine istediklerini verdi. Sonra yine istediler, o istediklerini yine verdi. Yanında mevcut olan şey bitmişti; şöyle buyurdular:

"Yanımda bir mal olsa, bunu sizden ayrı olarak (kendim için) biriktirecek değilim. Kim iffetli davranır (istemezse), Allah onu iffetli kılar. Kim istiğna gösterirse Allah da onu gani kılar. Kim sabırlı davranırsa Allah ona sabır verir. Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ihsanda bulunulmamıştır."

Rezin rahimehullah şu ziyadede bulunmuştur: "İslam'a girip, yeterli miktarla rızıklandırılan ve verdiği bu miktara Allah'ın kanaat etmeyi nasip ettiği kimse kurtuluşa ermiştir." Buhari, Zekat 50, Rikak 20; Müslim, Zekat 124, (1053); Muvatta, Sadaka 7, (2, 997); Ebu Davud, Zekat 28, (1644); Tirmizi, Birr 77, (2025); Nesai, Zekat 85, (5, 95).

4824 Kanaat KANAATİN MEDHİ VE ONA TEŞVİK "Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ey ademoğlu! Eğer fazla malını Allah yolunda harcarsan bu senin için daha hayırlıdır, kendine saklarsan senin için zararlıdır. Kefaf (yeterli miktar) sebebiyle levm edilmezsin. (Harcamaya), bakımları üzerinde olanlardan başla. Üstteki el (yani veren), alttaki elden (yani alandan) daha hayırlıdır." Müslim, Zekat 97, (1036), Tirmizi, Zühd 32, (2344).

4825 Kanaat KANAATİN MEDHİ VE ONA TEŞVİK "Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Siz Allah'a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizleri de, kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı: Sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz." Tirmizi, Zühd 33, (2345).

4826 Kanaat TOKGÖZLÜLÜK "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Zenginlik mal çokluğuyla değildir. Bilakis zenginlik göz tokluğuyladır." Buhari, Rikak 15; Müslim, Zekat 120, (1051); Tirmizi, Zühd 40, (2374).

4827 Kanaat TOKGÖZLÜLÜK "Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"(Hakiki) fakir, kapı kapı dolaşırken verilen bir iki lokmanın veya bir iki hurmanın geri çevirdiği kimse değildir. Fakat gerçek fakir, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan ve halini anlayıp kendisine tasaddukta bulunacak biri çıkmayan, (buna rağmen) kalkıp halktan birşey istemeyen kimsedir." Buhari, Zekat 53, Tefsir, Bakara 48; Müslim, Zekat 102, (1039); Muvatta, Sıfatu'n-Nebiyy 7, (2, 923); Ebu Davud, Zekat 23, (1631, 1632); Nesai, Zekat 76, (5, 85).

4828 Kanaat AZA RIZA "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Sizden biri, mal ve yaratılışça kendisinden üstün olana bakınca, nazarını bir de kendisinden aşağıda olana çevirsin. Böyle yapmak, Allah'ın üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz için gereklidir."

Rezin bir rivayette şu ziyadede bulundu: "Avn İbnu Abdillah İbnu Utbe rahimehullah dedi ki: "Ben zenginlerle düşüp kalkıyordum. O zaman benden daha heveslisi yoktu. Bir binek görsem benimkinden daha iyi görürdüm; bir elbiseye baksam, benimkinden daha iyi olduğuna hükmederdim. Ne zaman ki bu hadisi işittim, fakirlerle düşüp kalktım ve rahata erdim." Buhari; Rikak 30; Müslim, Zühd 8, (2963); Tirmizi, Kıyamet 59, (2515).

4829 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizden biri dilenmeye devam ettiği takdirde yüzünde bir parça et kalmamış halde Allah'a kavuşur." Buhari, Zekat 52; Müslim, Zekat 103, (1040); Nesai, Zekat 83, (5, 94).

4830 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İstemeler bir nevi cırmalamalardır. Kişi onlarla yüzünü cırmalamış olur. Öyle ise, dileyen (hayasını koruyup) yüz suyunu devam ettirsin, dileyen de bunu terketsin. Şu var ki, kişi, zaruri olan (şeyleri) iktidar sahibinden istemelidir." Ebu Davud, Zekat 26, (1639); Tirmizi, Zekat 38, (681); Nesai, Zekat 92, (5, 100).

4831 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "Aiz İbnu Amr radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bir şeyler istedi. Aleyhissalatu vesselam da verdi. Adam dönmek üzere ayağını kapının eşiğine basar basmaz, Aleyhissalatu vesselam:

"Dilenmede olan (kötülükleri) bilseydiniz kimse kimseye birşey istemek için asla gitmezdi!" buyurdular." Nesai, Zekat 83, (5, 94, 95).

4832 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "Hz. Zübeyr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kişinin iplerini alıp dağa gitmesi, oradan sırtında bir deste odun getirip satması, onun için, insanlara gidip dilenmesinden daha hayırlıdır. İnsanlar istediğini verseler de vermeseler de." Buhari, Zekat 50, Büyü' 15.

4833 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):

"Cenneti garanti etmem mukabilinde, insanlardan hiçbir şey istememeyi kim garanti edecek?" buyurdular. Sevban radıyallahu anh atılıp:

"Ben, (Ey Allah'ın Resûlü!)" dedi. Sevban (bundan böyle) hiç kimseden bir şey istemezdi." Ebu Davud, Zekat 27, (1643); Nesai, Zekat 86, (5, 96).

4834 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "Hz. Muaviye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İstemede ısrar etmeyin. Vallahi, kim benden bir şey ister, ben ona vermek arzu etmediğim halde, ısrarı (sebebiyle) bir şey kopartırsa, verdiğim o şeyin bereketini görmez." Müslim, Zekat 99, (1038); Nesai, Zekat 88, (5, 97, 98).

4835 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "İbnu'l-Firasi'nin anlattığına göre, babası radıyallahu anh: "Ey Allah'ın Resûlü! (İhtiyacımı başkasından) isteyeyim mi?" diye sormuş, Aleyhissalatu vesselam da:

"Hayır, isteme! Ancak istemek zorunda kalmışsan, bari salihlerden iste!" buyurmuşlardır." Ebu Davud, Zekat 28, (1646); Nesai, Zekat 84, (5, 95).

4836 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim, kendisini müstağni kılacak miktarda malı olduğu halde isterse, Kıyamet günü, istediği şey suratında bir tırmalama veya soyulma veya ısırma yarası olarak gelir!" Yanında bulunanlar:

"Kişiyi müstağni kılan (miktar) nedir?" diye sordular.

"Kırk dirhem altın veya o kıymette bir başka şey!" buyurdular." Ebu Davud, Zekat 23, (1626); Tirmizi, Zekat 22, (650); Nesai, Zekat 87, (5, 97); İbnu Mace, Zekat 26, (1840).

4837 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim (malını artırmak için) insanlardan dilenirse, o mutlak surette ateş talep etmiş olur. Öyleyse ister azla yetinsin isterse çoğaltmayı istesin, (artık kendisi bilir)!" Müslim, Zekat 105, (1041).

4838 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "Kabisa İbnu Muharik radıyallahu anh anlatıyor: "Sulh için diyet (hamale) ödemeyi kabullenmiştim. Bu hususta yardım istemek için Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı aradım ve karşılaştık. (Meseleyi açınca):

"Bekle, bize sadaka malı gelecek. O zaman ondan sana da verilmesini emrederim" buyurdular. Sonra da:

"ey Kabisa! İstemek, üç kişi dışında hiç kimseye helal olmaz:

-Sulh diyeti (hamale) kabullenen kimse. Buna, gereken miktarı buluncaya kadar, istemesi helaldir. Ama o miktara ulaşınca, artık istemez.

-Afete uğrayıp malını kaybeden kimse. Buna da maişetini temin edecek miktarı elde edinceye kadar istemesi helaldir.

-Fakirliğe uğrayan adam. Eğer kavminden üç kişi, "Falancaya fakirlik isabet etti" diye ittifak ederlerse, geçimine yetecek miktarı elde edinceye kadar istemesi helaldir. Bunlar dışında istemek, ey Kabisa haramdır." Müslim, Zekat 109, (1044); Ebu Davud, Zekat 26, (1640); Nesai, Zekat 86, (5, 96, 97).

4839 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Ensari bir zat gelip Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan birşeyler istemişti.

"Evinde hiçbir şey yok mu?" buyurdular. Adam:

"Evet, dedi. Bir çulumuz var. Bir kısmıyla örtünüp, bir kısmını da yaygı olarak yere seriyoruz! Bir de su içtiğimiz kabımız var."

"Onları bana getir!" diye emrettiler. Adam gidip getirdi. Aleyhissalatu vesselam eşyaları eline alıp:

"Şunları satın alacak yok mu?" buyurdular. Bir adam:

"Ben bir dirheme satın alıyorum" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Bir dirhemden fazla veren yok mu?" dedi ve iki üç sefer tekrarlayarak (açık artırmaya çıkardı). Orada bulunan bir adam:

"Ben onlara iki dirhem veriyorum" dedi. Aleyhissalatu vesselam eşyaları ona sattı. İki dirhemi alıp Ensari'ye verdi ve:

"Bunun biriyle ailen için yiyecek al, aline ver. Diğeriyle de bir balta al bana getir!" buyurdular. Adam gidip bir balta alıp getirdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ona eliyle bir saplık geçirdi. Sonra:

"Git, odun eyle, sat ve onbeş gün bana gözükme!" buyurdu. Adam aynen böyle yaptı, sonra yanına geldi. Bu esnada on dirhem kazanmış, bunun bir kısmıyla giyecek, bir kısmıyla da yiyecek satın almıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Bak, bu senin için, Kıyamet günü alnında dilenme lekesiyle gelmenden daha hayırlıdır!" buyurdu ve sözlerine şöyle devam etti:

"Dilenmek, sersefil, fakra düşmüş veya rüsvay edici borca batmış veya elem verici kana bulaşmış insanlar dışında, kimseye caiz değildir." Ebu Davud, Zekat 26, (1641); tirmizi, Büyü 10, (1218); İbnu Mace, Ticarat 25, (2198).

4840 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "Habeşi İbnu Cünade es-Selûli radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Arafat'ta vakfede iken bir bedevi gelerek ridasının bir ucundan tutup, ondan bunu istedi. Aleyhissalatu vesselam da onu ona verdi. Adam ridayı beraberinde alıp gitti. Tam o sırada dilenmek haram kılındı. bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:

"Sadaka zengine helal değildir; sağlığı yerinde güç kuvvet sahibine de helal değildir. O, sersefil edici, fakre düşen, haysiyeti kırıcı borca giren, eleme boğan kana bulaşan kimseler dışında hiç kimseye helal değildir. Öyleyse, kim malını artırmak için insanlara el açarsa, bu, Kıyamet günü suratında cırmalama yaralarına ve cehennemde yiyeceği kızgın taşlara dönüşür. Öyleyse (buyursun) dileyen azla yetinsin, dileyen de çoğaltmaya çalışsın."

Rezin merhum şu ziyadede bulunmuştur: "Ben, bir adama ihsanda bulunurum. Adam da onu koltuğunun altına koyarak alıp gider veya yiyip midesine indirir. Halbuki bu, (eğer layık değilse) o adam için ateşten başka bir şey değildir."

Resûlullah'ın bu sözü üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh:

"Ey Allah'ın Resûlü! Öyleyse ateş olan bir şeyi niye veriyorsunuz?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:

"Allah benim cimri olmamı kabul etmedi, insanlar da benden istememeyi kabul etmedi!" cevabını verdi. Orada bulunanlar:

"Dilenmeyi haram kılan zenginlik nedir?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam: "Sabah veya akşam yetecek kadar yiyecektir!" buyurdular." Tirmizi, Zekat 23, (653).

4841 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim kendisine gelen bir fakirliği hemen halka intikal ettirirse (yani onlara açarak dilenmeye kalkarsa), onun fakirliğinin önüne geçilmez. Kime de fakirlik gelir, o da bunu Allah'a açarsa, Allah ona er veya geç rızkıyla imdat eder." Tirmizi, Zühd 18, (2327); Ebu Davud, Zekat 28, (1645).

4842 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İnsanların en şerlisi, "Allah rızası için" diyerek dilenip de, istediği verilmeyen kimsedir."

İbnu Abbas derdi ki: "Allah rızası için" diyerek istekte bulunmayın. Bu tabiri sadece Allah'tan isterken kullanın:" Rezin tahric etti. Hadis Suyuti'nin el-Camiu's-Sağir'inde mevcuttur. (Feyzu'l-Kadir Şerhi 4, 159); Nesai'de de, hadisin birinci kısmı, uzun bir rivayetin bir parçası olarak geçer. Zekat 74, (5, 83-84).

4843 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "Hz. Ali radıyallahu anh'tan anlatıldığına göre, Arafe günü (dilenerek) insanlardan (sadaka) isteyen bir adam görür ve:

"Yani şu günde, şu yerde Allah'tan başkasından mı istiyorsun?" der ve adama çubuğunu vurur." Rezin tahric etmiştir.

4844 Kanaat DİLENCİLİĞİN ZEMMİ "Hz. Ömer radıyallahu anh şöyle hitap etmiştir:

"Ey insanlar! Bilin ki tamahkarlık fakirliktir, yeis (tamahkar olmamak) zenginliktir. Kişi bir şeye tamah göstermezse ondan müstağni olur." Rezin tahric etmiştir.

4845 Kanaat İHSANI KABUL ETMEK "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "(Babası) Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh dedi ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (zaman zaman) bana ihsanda bulunuyordu. (Her seferinde ben):

"(Ey Allah'ın Resûlü!) bunu, buna benden daha muhtaç olan birine verseniz!" diyordum. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da:

"Al bunu! Bu maldan, sen istemediğin ve gelmesini bekler durumda olmadığın halde gelen birşey olursa onu al ve temellük et (yani kendi malın kıl, malın olduktan sonra) dilersen ye, dilersen sadaka olarak bağışla. (Bu vasıfta) olmayan mala nefsini bağlama!" buyurdular."

(Hadisi İbnu Ömer'den rivayet eden) Salim der ki: "Bu (hadis) sebebiyle Abdullah, kimseden bir şey istemezdi, (kendiliğinden) gelen bir şey olursa onu da reddetmezdi." Buhari, Ahkam 17, Zekat 51; Müslim, Zekat 110, (1045); Nesai, Zekat 94, (5, 105).

4846 Kanaat İHSANI KABUL ETMEK "Amr İbnu Tağlib anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir mal -veya bir şey- getirilmişti. Hemen onu taksim edip dağıttı. (Ancak, bunu yaparken) bir kısmına verdi, birkısmınna vermedi. Kendilerine verilmemiş olan kimselerin, sonradan hakkında dedikodu yaptıkları kulağına geldi. Bunun üzerine, (uygun bir fırsatta, halka hitap etmek üzere doğruldu). Allah'a hamd ve sena ettikten sonra:

"Sadede gelince; vallahi ben, birine verip diğerine vermediğim olur (bu doğrudur, ancak) vermediğim, nazarımda, verdiğimden daha çok sevgiye mazhardır. Ben birkısım insanlara, kalplerinde gördüğüm sabırsızlık ve hırs sebebiyle veririm; bir kısmını da, Allah Teala'nın kalplerine koymuş bulunduğu zenginlik ve hayra havale eder (ve onlara bir şey vermem).

"Vallahi, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın (hakkımda telaffuz buyurduğu) bu kelamına bedel kırmızı develerim olsaydı bu kadar sevinmezdim." Buhari, Cum'a 29, Humus 19, Tevhid 49.

4847 Dava KAZANIN KERAHETİ "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim insanlar arasında kadı tayin edilmiş ise, bıçaksız boğazlanmış demektir." Ebu Davud, Akdiye 1, (3571, 3572); Tirmizi, Ahkam 1, (1325).

4848 Dava KAZANIN KERAHETİ "Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kadı üçtür: Biri cennetlik, ikisi cehennemliktir. Cennetlik olan, hakkı bilip öyle hükmedendir. Hakkı bilip hükmünde (bile bile) adaletsiz davranan cehennemliktir. Halka cahilane hükümde bulunan da cehennemliktir." Ebu Davud, Akdiye 2, (3573).

4849 Dava KAZANIN KERAHETİ "Abdullah İbnu Mevhib anlatıyor: "Osman İbnu Affan, İbnu Ömer radıyallahu anhüm'e: "Git insanlar arasında hükmet!" dedi. Abdullah:

"Ey mü'minlerin emiri, beni bu vazifeden affetmez misiniz?" diye ricada bulundu. Hz. Osman radıyallahu anh:

"Bundan niye kaçınıyorsun? Senin baban da kadı idi" diye ısrar etmek istedi. Ancak Abdullah dedi ki: "Doğru da, ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın:

"Kim kadı olur ve adaletle hükmederse, bu kimse başabaş (sevap ve günahı eşit) ayrılmaya liyakat kazanmıştır" dediğini işittim. Artık (Resûlullah'ın bu sözünden) sonra ne ümid edebilirim?" (Hz. Osman bunun üzerine İbnu Ömer'e teklifte bulunmadı.)" Tirmizi, Ahkam 1, (1322).

4850 Dava ÂDİL VE ZÂLİM HÂKİM "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim kadılık talep eder ve bunun gerçekleşmesinde şefaatçilere başvurursa (iş) kendisine yıkılır (Allah'ın yardımı olmaz). Kime de o iş zorla verilirse, Allah onu doğruya sevkedecek bir melek gönderir." Ebu Davud, Akdiye 3, (3578); Tirmizi, 1, (1323, 1324).

4851 Dava ÂDİL VE ZÂLİM HÂKİM "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim müslümanların kadılık hizmetini talep edip elde etse, sonra adaleti zulmüne galebe çalsa cennete girer. Zulmü adaletine galebe çalsa, ateş onundur." Ebu Davud, Akdiye 2, (3575).

4852 Dava ÂDİL VE ZÂLİM HÂKİM "(Abdullah) İbnu Ebi Evfa anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kadı zulmetmedikçe, Allah Teala hazretleri onunla birliktedir (yardımcısıdır). Zulme yer verdiği zaman onu terkeder, artık şeytan onunla beraber olur." Tirmizi, Ahkam 4, (1330).

4853 Dava MÜÇTEHİDİN SEVABI "Amr İbnu'l-As radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Hakim içtihad eder ve isabet ederse kendisine iki ücret (sevap) verilir. Eğer içtihad eder ve hata ederse ona bir ücret vardır." Buhari, İ'tisam 21; Müslim, Akdiye 15, (1716); Ebu Davud, Akdiye 2, (3574); Tirmizi, Ahkam 2, (1326); Nesai, Kaza 3, (8, 224).

4854 Dava MÜÇTEHİDİN SEVABI "Yahya İbnu Sa'id anlatıyor: "Ebu'd-Derda, Selman-ı Farisi radıyallahu anhüma'ya:

"Arz-ı Mukaddese'ye gel!" diye yazmıştı. Selman ona şöyle cevap yazdı:

"Arz kimseyi takdis etmez. İnsanı mukaddes kılan şey amelidir. Bana ulaştığına göre, sen orada tabib kılınmışsın ve hastaları tedavi ediyormuşsun. Eğer tedavi edebiliyorsan ne mutlu sana. Eğer mütetabbib isen, insanları öldürüp cehennemlik olmaktan sakın!"

Ebu'd-Derda radıyallahu anh iki kişi arasında hükmedince, onlar yanından ayrıldıkları vakit onlara bakar ve:

"Vallahi mütetabbibdir. Bana geri dönün. Kıssanızı bana iade edin (meselenizi iyice tetkik edeyim)!" derdi." Muvatta, Vasiyyet 7, (2, 769).

4855 Dava RÜŞVET HAKKINDA "Ebu Hureyre, İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüm anlatıyor:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam, hükümde rüşvet alan ve rüşvet veren (ve aracılık eden) kimseyi lanetlemiştir." Tirmizi, Ahkam 9, (1336); Ebu Davud da bu hadisi sadece İbnu Ömer radıyallahu anh'tan tahric etmiştir (Akdiye 4, (3580).

4856 Dava RÜŞVET HAKKINDA "Mu'az İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni Yemen'e göndermişti. (Hareket edip) yürüdüğüm zaman arkamdan birini göndererek geri çağırdı. (Yanına varınca):

"Sana niye adam gönderip (geri çağırdığımı) biliyor musun?" buyurdular ve ilave ettiler:

"Benim iznim olmadan hiçbir şey almayacaksın. Zira bu gulûldür (hırsızlık). Kim gulûl yaparsa, aldığı şeyle Kıyamet günü (Allah'ın huzuruna gelir). İşte bu (hususu tenbih etmek için) seni çağırdım, artık işine gidebilirsin." Tirmizi, Ahkam 8, (1335).

4857 Dava KADILIK ÂDÂBI "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni Yemen'e kadı olarak gönderdi. O sıralarda henüz yaşım küçüktü, kazayı (hüküm vermeyi) bilmiyordum. (Beni takviye için):

"(Sen tereddüt etme, git! Bu vazife için) Allah kalbine hidayet koyacak ve dilini de sabit kılacak. Yanına iki hasım geldiği vakit, birinciyi dinlediğin gibi, diğerini de dinlemeden sakın hüküm verme. Böyle yapman (daha isabetli) karar vermen için gereklidir!" buyurdular.

Hz. Ali devamla der ki: "Ondan sonra hep kadılık yaptım. Henüz, bir kerecik olsun hükümde tereddüde düşmedim." Ebu Davud, Akdiye 6, (3582); Tirmizi, Ahkam 5, (1331); İbnu Mace, Ahkam 1, (2310).

4858 Dava KADILIK ÂDÂBI "İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma dedi ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, iki hasmın da kadı'nın önüne oturmasına hükmetmiştir." Ebu Davud, Akdiye 8, (3588).

4859 Dava KADILIK ÂDÂBI "Ebu Bekre radıyallahu anh'ın anlattığına göre, Sicistan'da kadılık yapan oğlu Abdullah'a şöyle yazmıştır: "İki kişi arasında, öfkeli olduğun zaman hüküm verme. Zira, ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim: "Kimse, öfkeli iken, iki kişi arasında hüküm vermesin." Buhari, Ahkam 13; Müslim, Akdiye 16, (1717); Tirmizi, Ahkam 7, (1334); Ebu Davud, Akdiye 9, (3589); Nesai, Kudat 17, (8, 337, 238).

4860 Dava KADILIK ÂDÂBI "Avf İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam iki kişi arasında bir hükümde bulunmuştu. Hasımlar ayrıldıkları vakit, aleyhine hükmedilen kimse:

"Hasbiyallahu ve ni'me'l-vekil (Allah bana yeterlidir. O ne iyi vekildir)!" dedi. (Bu sözü işiten) Aleyhissalatu vesselam:

"Allah Teala hazretleri aczi levmediyor (kötülüyor). Fakat sana akıllılık düşer. Ama bir şey sana galebe çalacak olursa o zaman "hasbiyallahu ve ni'me'l-vekil" de!" buyurdular." Ebu Davud, Akdiye 28, (3627).

4861 Dava KADILIK ÂDÂBI "Hz. Ömer, Hz. Ali ve diğer bir kısım Ashab radıyallahu anhüm demişlerdir ki: "Kadı ve hakim mescidde hüküm verebilir. Şayet bir haddle ilgili hüküm vermişlerse, bunun icrası mescidin dışında yapılır." Buhari, bab başlığı olarak kaydetmiştir. Ahkam 19.

4862 Dava HÜKMÜN KEYFİYETİ "Haris İbnu Amr İbni Ahi'l-Mugire İbni Şu'be, Muaz radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Muaz'ı Yemen'e gönderdiği zaman kendisine sorar: "Sana bir dava geldiği vakit nasıl hükmedeceksin?"

"Allah'ın kitabıyla hükmedeceğim" der Muaz.

"(Meseleyi Kitabullah'ta) bulamazsan?"

"Resûlullah'ın sünnetiyle hükmedeceğim."

"Ne Kitabullah'ta ve ne de Resûlullah'ın sünnetinde bulamazsan?"

"Kendi re'yimle ictihad edeceğim, (hüküm vermekten) geri durmayacağım."

Hz. Muaz der ki: "Bu cevabım üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam (memnun kaldı), göğsüme eliyle vurup:

"Allah'ın elçisinin elçisini, Allah'ın elçisini memnun edecek usûlde muvaffak kılan Allah'a hamdolsun!" buyurdular." Ebu Davud, Akdiye 11, (3592, 3593); Tirmizi, Ahkam 3, (1327, 1328).

4863 Dava HÜKMÜN KEYFİYETİ "Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, odasının kapısında bir münakaşa işitmişti. Yanlarına çıkıp:

"Ben bir beşerim. Bana ihtilaflılar gelir. Bunlardan biri, diğerine nazaran daha belagatlı (ikna edici) olur. Ben de onun doğru söylediğini zanneder, lehine hükmederim. Ancak kime bir müslümanın hakkını vermiş isem, bunun ateşten bir parça olduğunu bilsin. O ateşi ister yüklensin, ister terketsin (kendisi bilir)" buyurdular."

4864 Dava HÜKMÜN KEYFİYETİ "Sahiheyn'in bir rivayetinde hadis şöyledir: "Ben de sizin gibi bir insanım. Siz davalarınızın halli için bana geliyorsunuz. Bazınızın hüccet yönüyle, diğer bazısından daha ikna edici olması, böylece benim, işittiğime dayanarak onun lehine hükmetmem mümkündür. Kimin lehine, kardeşinin hakkından bir şey hükmetmişsem (bilsin ki), onun için cehennemden bir ateş parçası kesmiş oluyorum." Burari, Şehadat 27, Mezalim 16, Hiyel 9, Ahkam 20, 29, 31; Müslim, Akdiye 5, (1713); Muvatta, Akdiye 1, (2, 719); Ebu Davud, Akdiye 7, (3583, 3584); Tirmizi, Ahkam 11, (1339); Nesai, Kudat 13, (8, 233).

4865 Dava HÜKMÜN KEYFİYETİ "Eş'as İbnu Kays'ın anlattığına göre, Humus'tan bir köleyi Abdullah'tan yirmibin (dirhem)e satın almış ve Abdullah kölenin bedelini almak üzere kendisine bir adam göndermiştir. Adam gelince Eş'as:

"Ben onu onbine satın aldım" dedi. Abdullah da:

"Öyleyse seninle benim arama (hakem olacak) bir kimse tayin et!" dedi. Eş'as: "Benimle kendi aranda sen hakem ol!" dedi. Bunun üzerine Abdullah:

"Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Alış-veriş yapan iki kişi ihtilafa düşerlerse ve aralarında da delil yoksa, mal sahibinin söylediği esas alınır veya (alış-verişi) terkederler" dediğini işittim" dedi." Ebu Davud, Büyü 74, (3511); Nesai, Büyü 82, (7, 302, 303). Nesai'de sadece müsned (Resûlullah'a ait) kısım kaydedilmiştir.

4866 Dava DÂVÂLAR VE BEYYİNELER "İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana dedi ki: "Beyyine davacı üzerine, yemin de davalı üzerine düşer." Tirmizi, Ahkam 12, (1341).

4867 Dava DÂVÂLAR VE BEYYİNELER "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "İki kadın bir odada deri dikiyorlardı. Bunlardan biri avucuna biz batırılmış olarak dışarı çıktı. Bunu diğerinin yaptığını iddia etti. Dava İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya götürüldü. İbnu Abbas dedi ki:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuşlardı: "Eğer insanlara sırf iddialarıyla, (delil olmadan) talep ettikleri verilseydi, insanlar başkalarının kan ve mallarını istemeye kalkarlardı. Ancak iddia sahibine beyyine gerekmektedir. İddiayı inkar edene de yemin gerekmektedir. (Bu kadına) Allah'ı (yalan yere yemin etmenin günahını) hatırlatın. Ona şu ayeti okuyun: "Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir pahaya değişenler, işte bunlar için ahirette hiçbir nasib yoktur" (Al-i İmran 77).

Kadına bu hatırlatıldı. Bunun üzerine kadın suçunu itiraf etti." Buhari, Tefsir, Al-i İmran 3, Rükün 6; Müslim, Akdiye 2, (1711); Ebu Davud, Akdiye 23, (3619); Tirmizi, Ahkam 13, (1343); Nesai, Kudat 35, (8, 248).

4868 Dava DÂVÂLAR VE BEYYİNELER "Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (iddia sahibi iki şahid bulamazsa) bir yemin ve bir şahid(in yeterli olacağın)a hükmetmiştir." Müslim, Akdiye 3, (1712); Ebu Davud, Akdiye 21, (3608).

4869 Dava DÂVÂLAR VE BEYYİNELER "Abdullah İbnu Ubeydillah İbni Ebi Müleyke anlatıyor: "Beni Süheyb radıyallahu anh, Mervan nezdinde, iki ev ve bir odanın kendilerine ait olduğunu, bunları (babaları) Süheyb'e Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın verdiğini iddia ettiler. Mervan: "Söylediğiniz şeye şahidiniz var mı?" dedi. Onlar: "İbnu Ömer!" dediler. Mervan, İbnu Ömer'i çağırdı. O, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Süheyb radıyallahu anh'a iki ev ve bir oda verdiğini söyledi. Mervan sadece onun şehadediyle onlar lehine hükmetti." Buhari, Hibe 30.

4870 Dava DÂVÂLAR VE BEYYİNELER "Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında iki kişi bir deve hakkında iddiada bulundular. Her biri, iki tane şahid getirdi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam deveyi ikiye bölerek aralarında taksim etti." Ebu Davud, Akdiye 22, (3613, 3614, 3615); Nesai, Kudat 34, (8, 248).

4871 Dava DÂVÂLAR VE BEYYİNELER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir mal hususunda ihtilaf eden, fakat beyyineleri olmayan) bir kavme yemin teklif etti. (İki taraf da) birden yemin etmeye koştu. Bunun üzerine (önce) yemin (edecek tarafın tesbiti için) kur'a çekilmesini emretti." Buhari, Şehadat 24; Ebu Davud, Akdiye 22, (3616, 3617, 3618).

4872 Dava DÂVÂLAR VE BEYYİNELER "Ebu Gatafan İbnu Tarif el Mürri anlatıyor: "Zeyd İbnu Sabit ve İbnu Muti' aralarındaki bir ev sebebiyle (Medine Valisi) Mervan'a dava açtılar. Mervan, minberde yemin etmesi şartıyla, evin Zeyd Sabit'e ait olduğuna hükmetti. Zeyd:

"Ben onun için şu yerimde yemin ederim!" dedi. Mervan da:

"Hayır! Hukukun kesinleştiği yerde yemin edeceksin!" dedi. Bunun üzerine Zeyd "Hakkım haktır" diye yemin etmeye başladı ve minberde yemin etmekten imtina etti.

Mervan bu duruma hayret etti." Muvatta, Akdiye 12, (2, 728).

4873 Dava YEMİNİN ŞEKLİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, yemin teklif ettiği bir adama:

"Kendinden başka ilah bulunmayan Allah'ın adıyla, o kimsenin yani dava sahibinin senin yanında malı olmadığına yemin et!" buyurdu." Ebu Davud, Akdiye 24, (3620).

4874 Dava ADALET VE ŞEHADET "Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi anlatıyor: Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Hain erkek ve haine kadının, zani erkek ve zaniye kadının, kardeşine kin taşıyan kimsenin şehadeti caiz değildir."

Tirmizi'de Hz. Aişe'den yapılan bir rivayette, haine kelimesinden sonra şu ziyade vardır: "Hadd-i kazf'la celde tatbik edilenin, şehadette (yalanı) tecrübe edilmiş olanın, ev halkına hizmet edenin, kendisini nisbet ettiği mevla ve akrabaları hususlarında müttehem olan (gerçek nesebini gizleyen)in." Ebu Davud, Akdiye 16, (3600, 3601); İbnu Mace, Ahkam 30, (2366). Tirmizi, Şehadat 1, (2299).

4875 Dava ADALET VE ŞEHADET "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bedevinin, köylü aleyhindeki şehadeti caiz değildir." Ebu Davud, Akdiye 17, (3602); İbnu Mace, Ahkam 30, (2367).

4876 Dava ADALET VE ŞEHADET "Eymen İbnu Hureym İbni Fatik anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Yalan şehadet Allah'a şirkle bir tutulmuştur!" buyurdular ve ayeti okudular. (Mealen): "...Putlara tapmak gibi bir pislikten ve yalan sözden de kaçının." (Hacc 30)." Tirmizi, Şehadat 3, (2300, 2301); Ebu Davud, Akdiye 15, (3599); İbnu Mace, Ahkam 32, (2372).

4877 Dava ADALET VE ŞEHADET "Zeyd İbnu Halid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Size şahidlerin en hayırlısını haber vermeyeyim mi: O kendisine talep edilmezden önce şehadet etmeye gelendir." Müslim, Akdiye 19, (1719); Muvatta, Akdiye 3, (2, 720); Ebu Davud, Akdiye 13, (3596); Tirmizi, Şehadat 1, (2296).

4878 Dava ADALET VE ŞEHADET "Huzeyme İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir bedeviden bir at satın almıştı. Aleyhissalatu vesselam, onu eve kadar getirivermesini ve orada parasını almasını söyledi. Bu sırada kendisi hızlı hızlı yürüdü; bedevi ise ağır ağır yürüyordu. (Aralarında epeyce bir mesafe hasıl oldu. Bu sırada) bazı kimseler bedeviye gelip at üzerinde pazarlık yapmaya başladılar. Onu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın satın almış olduğunu kimse bilmiyordu. Bedevi, Aleyhissalatu vesselam'a seslenip:

"Şu atı alacaksan al, değilse sattım!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bedevinin bu sözünü işitince adama yönelip: "Ben onu zaten senden satın aldım ya!" buyurdular. Ama bedevi:

"(Bu ne demek?) Vallahi ben onu sana satmadım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Bilakis! Ben onu senden aldım" dedi. Bunun üzerine bedevi:

"Bir şahit getir!" demeye başladı. Hemen Huzeyme atılıp:

"Ben şehadet ederim, siz onu satın aldınız!" dedi. Aleyhissalatu vesselam, Huzeyme'ye gelerek: "Ne ile şehadet ediyorsun?" diye sordu. Huzeyme:

"Sana olan tasdikim ile, Ey Allah'ın Resûlü!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam Huzeyme'nin şehadetini iki kişinin şehadeti yerine koydu."

Rezin şu ziyadeyi ilave etti: "Bedevi: "Bu, Resûlullah mı?" dedi. Ebu Hureyre kendisine: "Peygamberini tanımaman cahillik olarak sana yeter. Allah Teala Hazretleri doğru söyledi: "Bedeviler küfür ve nifak yönünden daha şiddetli ve Allah'ın Resûlüne indirdiği emir ve yasakları bilmemeye daha müsaiddirler" (Tevbe 97). Bedevi bunun üzerine atı sattığını itiraf etti." Ebu Davud, Akdiye 20, (3607); Nesai, Büyü 91, (7, 302).

4879 Dava EHL-İ KİTABIN ŞEHADETİ "İbnu Abbas radıyallahu anhüma şöyle hitap etmiştir: "Ey müslümanlar! Peygamberiniz aleyhissalatu vesselam'a indirilen kitap, Allah'ın en yeni kitabı ve içine hiçbir şey karışmamış olduğu halde, onu okuyup durduğunuz halde, nasıl olur da Ehl-i Kitab'a (şer'i) birşey sormaktasınız? Halbuki Allah Teala Hazretleri, Ehl-i Kitab'ın Allah'ın kitabını değiştirip elleriyle yeni bir kitap yazdıklarını, sonra da az bir menfaatı satın almak için: "Bu, Allah katındandır" dediklerini haber vermektedir. Bilesiniz, size gelen ilim, onlara soru sormanızı men etmektedir. Hayır! Vallahi onlardan bir kişinin bile size inen kitaptan sizlere bir şey sorduğunu görmüyoruz." Buhari, İ'tisam 25, Şehadat 29, Tevhid 42.

4880 Dava EHL-İ KİTABIN ŞEHADETİ "Şa'bi anlatıyor: "Müslümanlardan birine, Dakûka'da ölüm geldi. Vasiyetine şahidlik edecek hiçbir müslüman bulamadı. Bunun üzerine Ehl-i Kitap'tan iki kişiyi vasiyetine şahid kıldı. Bunlar Kûfe'ye geldiler. Ebu Musa el-Eş'ari'yi bulup durumu haber verdiler. Bunlar ölenin tereke ve vasiyetini beraberlerinde getirmişlerdi. Ebu Mûsa radıyallahu anh onlara:

"Bu hadise, Resûlullah aleyhissalatu vesselam devrinden sonra hiç görülmeyen bir hadisedir" dedi. İkindi namazından sonra onlara, ihanet etmedikleri, yalan söylemedikleri, vasiyeti tebdil etmedikleri, gizlemedikleri, değiştirmedikleri, söylediklerinin o adamın vasiyeti, getirdiklerinin de terikesi olduğuna dair yemin ettirdi. Sonra şehadetlerini(n gereğini yerine getirip) uygulamaya koydu." Ebu Davud, Akdiye 19, (3605).

4881 Dava HAPİS VE TAKİP "Behz İbnu Hakim an ceddihi anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir adamı bir töhmet sebebiyle hapsetti, sonra da serbest bıraktı." Ebu Davud, Akdiye 29, (3630); Tirmizi, Diyat 21, (1417); Nesai, Sarık 2, (8, 67).

4882 Dava HAPİS VE TAKİP "Yine Behz İbnu Hakim aynı tarikten naklediyor: "Kardeşi veya amcası, hutbe vermekte olan Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a doğrulup: "Komşularım (ve kavmim, ashabın tarafından) niçin tutulup hapsedildiler" dedi. Aleyhissalatu vesselam (cevap vermeyip) yüzünü çevirdi. (Adam aynı sözü tekrar edince) ikinci sefer yüzünü çevirdi. Sonra adam (saygıyı taşan) bir şey söyledi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Bunun komşularını salıverin!" buyurdu." Ebu Davud, Akdiye 29, (3631).

4883 Dava RESÛLULLAH'IN HÜKME BAĞLADIĞI DÂVÂLAR "İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ensar'dan bir erkek, hurma ağaçlarını suladıkları Harre'nin su arkı yüzünden Zübeyr radıyallahu anh'la ihtilafa düşüp Resûlullah'ın huzurunda murafa'a oldular. Resûlullah (ihtilaflarını dinledikten sonra) Zübeyr'e:

"Ey Zübeyr (önce) sen sula, suyu sonra da komşuna sal!" buyurdular. Ensari bu hükme kızdı ve: "Böyle hükmetmen, o senin halaoğlun olmasındandır!" dedi. Resûlullah bu söze çok kızdı, yüzü renk renk oldu ve: "Ey Zübeyr! Önce sen sula, sonra duvara ulaşıncaya kadar da suyu tut!" dedi. Zübeyr dedi ki: "Vallahi öyle zannediyorum ki şu ayet bu hadise ile ilgili olarak indi.

(Mealen): "Hayır öyle değil! Rabbine and olsun ki, onlar aralarında kimi oraya kimi buraya çektikleri (kavga ettikleri) şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden yürekleri hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar" (Nisa 65)." Buhari, Şirb 6, 7, 8, Sulh 12, Tefsir, Nisa 12; Müslim, Fezail 129, (2357); Ebu Davud, Adiye 31, (3637); Tirmizi, Ahkam 26, (1363); Nesai, Kudat 26, (8, 245).

4884 Dava RESÛLULLAH'IN HÜKME BAĞLADIĞI DÂVÂLAR "Sa'lebe İbnu Ebi Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Kureyş'ten bir adamın Beni Kureyza'da bir payı vardı. Suyun paylaştıkları Mehzûr ve Müzeynib vadisinin suyu hususunda ihtilafa düşerek Aleyhissalatu vesselam'a müracaat ettiler. Resûlullah aralarında: "Su hakkı topuklara kadardır. Üstteki, alttakine bundan fazlasına mani olamaz" diye hükmetti." Muvatta, Akdiye 28, (2, 744); Ebu Davud, Akdiye 31, (3638); İbnu Mace, Rühûn 20, (2481).

4885 Dava RESÛLULLAH'IN HÜKME BAĞLADIĞI DÂVÂLAR "Haram İbnu Sa'd İbni Muhaysa anlatıyor: "Bera İbnu Azib radıyallahu anh'a ait bir at, Ensar'dan bir zatın bahçesine girdi ve zarar meydana getirdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine: "Mal sahibinin, malını gündüzleyin; hayvan (mevaşi) sahibinin de hayvanını geceleyin muhafaza etmesine hükmetti." Muvatta, Akdiye 37, (2, 747, 748); Ebu Davud, Büyû' 92, (3569, 3570); İbnu Mace, Ahkam 13, (2332).

4886 Dava RESÛLULLAH'IN HÜKME BAĞLADIĞI DÂVÂLAR "Rafi' İbnu Hadic radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim başkasının tarlasına onların izni olmadan ekim yaparsa, ektiğinde hiçbir hakka sahip olamaz, ona sadece nafakası verilir." Tirmizi, Ahkam 29, (1366); Ebu Davud, Büyû 33, (3403); İbnu Mace, Rühûn 13, (2466).

4887 Dava RESÛLULLAH'IN HÜKME BAĞLADIĞI DÂVÂLAR "Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "İki kişi, bir hurma ağacının harimi hususunda ihtilaf ederek Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a başvurdular. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ağacın ölçülmesini emir buyurdular. Yedi veya beş zira olduğu tesbit edildi. Aleyhissalatu vesselam (harimin) o kadar olmasına hükmetti." Ebu Davud, Akdiye 31, (3640).

4888 katil KATİLDEN NEHY "Said İbnu'l-As radıyallahu anh hazretleri İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mü'min, haram kana bulaşmadıkça dininde genişlik içindedir."

Said İbnu'l-As der ki: "İbnu Ömer radıyallahu anhüm (Resûlullah'ın sözünden sonra şunu) söylediler: "Kişi, nefsini bulaştırdığı takdirde, kurtuluşu olmayan çok ciddi amellerden biri, haksız yere haram kan dökmesidir." Buhari, Diyat 1.

4889 katil KATİLDEN NEHY "Muaviye İbnu Ebi Süfyan radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Her günahı Allah'ın mağfiret buyurması muhtemeldir. Ancak bilerek mü'mini öldüren veya kafir olarak ölen kimse hariç..." Nesai, Tahrim 1, (7, 81).

4890 katil KATİLDEN NEHY "Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Mü'minin öldürülmesi, Allah katında, dünyanın zevalinden daha büyük (bir hadise)dir." Nesai, Tahrim 2, (7, 83).

4891 katil KATİLDEN NEHY "Ebu'l-Hakem el-Beceli anlatıyor: "Ebu Hüreyre ve Ebu Said radıyallahu anhüma'yı dinledim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini müzakere ediyorlardı:

"Eğer sema ve arz ehli bir mü'minin kanını (haksız yere dökmede) iştirak etselerdi, Allah her ikisini birden cehenneme atardı." Tirmizi, Diyat 8, (1398).

4892 katil KATİLDEN NEHY "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"İman, ihanetle öldürmeye bağdır, mü'min ihanet suretiyle öldürülmez." Ebu Davud, Cihad 169, (2769).

4893 katil KATİLDEN NEHY "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Yeryüzünde haksız yere öldürülen bir insan yoktur ki katilin günahından bir misli Hz. Adem'in ilk oğluna (Kabil'e) gitmemiş olsun. Çünkü o, haksız öldürme yolunu ilk açandır." Buhari, Diyat 2, Enbiya 1, İ'tisam 15; Müslim, Kasame 27, (1677); Tirmizi, İlm 14, (2675); Nesai, Tahrim 1, (7, 82).

4894 katil KATİLDEN NEHY "Yine İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Kıyamet günü) bir adam bir başkasının elinden tutmuş olarak gelir ve:

"Ey Rabbim! Bu, beni öldürdü!" der. Aziz ve celil olan Allah da:

"Onu niye öldürdün?" diye sorar. Adam:

"İzzet senin için olsun diye öldürdüm!" der. Rab Teala:

"İzzet benim içindir!" buyurur. Bir başka adam da bir başkasının elinden tutmuş olarak gelir ve:

"Ey Rabbim! Bu, beni öldürdü!" der. Aziz ve Celil olan Allah:

"Onu niye öldürdün?" diye sorar. Adam:

"İzzet falancanın olsun diye öldürdüm!" der Rab Teala:

"İzzet falancanın değildir!" buyurur. Adam (öbürünün) günahıyla döner." Nesai, Tahrim 2, (7, 84).

4895 katil KATİLDEN NEHY "Mikdad İbnu'l-Esved radıyallahu anh'ın anlattığına göre şöyle demiştir:

"Ey Allah'ın Resûlü! Ben küffardan bir adama rastlasam ve aramızda mukatele çıksa. O kılıcıyla vurup elimin birini kesip atsa. Sonra adam (sıkışıp) bana karşı bir ağaca sığınsa ve:

"Allah için müslüman oldum!" dese, bu sözünden sonra ben onu öldürebilir miyim?" Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Hayır! Sakın onu öldürme" buyurdu. Ben ısrar ettim:

"Ama ey Allah'ın Resûlü! O benim bir elimi kesti ve sonra müslüman olduğunu söyledi" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Hayır! Sakın onu öldürme, eğer öldürürsen, o adam, sen onu öldürmezden önceki senin makamındadır ve sen de, onun söylediği kelimeyi söylemezden önceki durumunda olursun!" buyurdular." Buhari, Diyat 1, Megazi 11; Müslim, İman 155, (95); Ebu Davud, Cihad 104, (2644).

4896 katil KATİLDEN NEHY "Harise İbnu Mudarrıb anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Furat İbnu Hayyan'ın öldürülmesini emretti. Bu adam Ebu Süfyan'ın casusu ve aynı zamanda Ensar'dan bir zatın halifi (müttefiki) idi. Derken o, ensar'dan müteşekkil bir halkaya uğradı ve: "Ben müslümanım!" dedi. Bunun üzerine:

"Ey Allah'ın Resûlü! Furat İbnu Hayyan "Ben müslümanım" diyor!" denildi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da:

"Sizden bir kısım erkekler var. Kendilerini (dilleriyle itiraf ettikleri) imanlarına havale ediyor(söylediklerini tasdik ediyor)uz. İşte onlardan biri de Furat İbnu Hayyan'dır!" buyurdular." Ebu Davud, Cihad 109, (2652).

4897 katil KATLİN MÜBAH OLDUĞU YERLER "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah'ın Resûlü bulunduğuma şehadet eden kimsenin kanı, üç hal dışında helal değildir:

-Zina yapan dul.

-Cana can kısas.

-Dinden çıkıp cematten ayrılan." Buhari, Diyat 6; Müslim, Kasame 25, (1676); Ebu Davud, Hudûd 1, (4352); Tirmizi, Diyat 10, (1402); Nesai, Tahrim 5, (7, 90, 91), Kasame 5, (8, 13).

4898 katil KATLİN MÜBAH OLDUĞU YERLER "Muharik anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü! Bir adam gelip malımı almaya kalkarsa (ne yapayım)?" dedi.

"Ona Allah'ı hatırlat!" cevabını verdi. Adam tekrar:

"Hatırlamazsa! (ne yapayım?)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Etrafındaki müslümanlardan yardım talep et!" buyurdu. Adam:

"Etrafımda hiç müslüman yoksa ne yapayım?" dedi.

"Öyleyse sultandan yardım iste!" buyurdu. Adam:

"Sultan benden uzaksa?" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Bir ahiret şehidi oluncaya veya malını koruyuncaya kadar malın için mücadele et!" buyurdular." Nesai, Tahrim 21, (7, 113).

4899 katil KATLİN MÜBAH OLDUĞU YERLER "Cündüb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sihirbaza tatbikedilecek hadd cezası kılıçla vurmaktır." Tirmizi, Hudûd 27, (1460).

4900 katil KATLİN MÜBAH OLDUĞU YERLER "Abdurrahman İbnu Sa'd İbnu Zürare'nin anlattığına göre, kendisine, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın zevcelerinden Hz. Hafsa radıyallahu anha'nın müdebber kıldığı bir cariyesi, kendisine sihir yaptığı için, sihri sebebiyle öldürtmüştür." Muvatta, Ukûl 14, (2, 871).

4901 katil KENDİNİ ÖLDÜRENİN HÜKMÜ "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim kendisini dağdan atarak intihar ederse o cehennemlik olur. Orada ebedi olarak kendini dağdan atar. Kim zehir içerek intihar ederse, cehennem ateşinin içinde elinde zehir olduğu halde ebedi olarak ondan içer. Kim de kendisine demir saplayarak intihar ederse, cehennemde ebedi olarak o demiri karnına saplar." Buhari, Tıbb 56; Müslim, İman 175, (109); Tirmizi, Tıbb 7, (2044, 2045); Nesai, Cenaiz 68, (4, 66, 67); Ebu Davud, Tıbb 11, (3872).

4902 katil KENDİNİ ÖLDÜRENİN HÜKMÜ "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hayber gazvesinde hazır bulunduk. Müslüman olduğunu söyleyen bir adam için, Efendimiz:

"Bu, ateş ehlindendir!" buyurdular. Savaş başlayınca çok şiddetli şekilde savaştı ve yara aldı. Ashabtan bazısı: "Ey Allah'ın Resûlü dedi, az önce ateş ehlinden dediğiniz kimse, çok şiddetli şekilde kahramanca savaştı ve de öldü!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, yine:

"Cehenneme (gitmiştir)" buyurdular. Bu cevap üzerine müslümanlardan bazıları nerdeyse şüpheye düşecekti. Askerler bu halde iken, Aleyhissalatu vesselam'a: "O asker henüz ölmemiş, ancak ağır şekilde yaralanmış!" dediler. Gece olunca, adam yaraya dayanamadı. Kılıncının keskin tarafını alıp üzerine yüklendi ve intihar etti. Durum Aleyhissalatu vesselam'a haber verildi. Bunun üzerine:

"Allahuekber!" buyurdular ve devam ettiler: "Şehadet ederim ki, ben Allah'ın kulu ve Resûlüyüm!"

Sonra Hz. Bilal radıyallahu anh'a halk içinde şöyle ilan etmesini emrettiler:

"Cennete sadece müslüman nefisler girecek. Şurası muhakkak ki, (İslam'ın lehine olan ameller kişinin imanına delil değildir), Allah bu dini, facir bir kimse ile de güçlendirir." Buhari, Cihad 182, Megazi 38, Kader 5; Müslim, İman 178, (111).

4903 katil KENDİNİ ÖLDÜRENİN HÜKMÜ "Cabir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a, intihar eden bir kimse haber verilmişti:

"Ben üzerine namaz kılmıyorum!", buyurdular." Ebu Davud, Cenaiz 51, (3185).

4904 katil ÖLDÜRÜLMESİ CAİZ OLAN VE OLMAYAN HAYVANLAR "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Hayvanlardan beş tanesi vardır ki bunların herbiri fasıktır (zararlıdır). Harem bölgesinde olsun, Hill (denen Harem dışı) bölgesinde olsun bunlar öldürülür: Karga, çaylak, akrep, sıçan, kelb-i akûr (yırtıcılar)."

Müslim'in bir rivayetinde Hz. Aişe şöyle demiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam beş fasığın Hill'de ve Harem'de öldürülmesini emretti." Ebu Davud, Ebu Hureyre radıyallahu anh'tan kaydettiği bir rivayetinde, karga yerine "yılan" demiştir." Buhari, Bed'u'l-Halk 16, Ceza'u's-Sayd 7; Müslim, Hacc 66-67, (1198); Muvatta, Hacc 90, (1, 357); Tirmizi, Hacc 21, (837); Nesai, Hacc 113, (5, 208).

4905 katil ÖLDÜRÜLMESİ CAİZ OLAN VE OLMAYAN HAYVANLAR "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Biz, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Mina'da iken, Velmürselat suresi nazil oldu. Aleyhissalatu vesselam onu okuyordu. Ben onu, kendi ağızlarından öğrendim. Mübarek ağızları henüz surenin rutûbetini taşırken, üzerimize bir yılan sıçradı. Aleyhissalatu vesselam:

"Öldürün şunu!" buyurdular. Hemen öldürmek üzere atıldık. Fakat yılan önce davranıp kaçtı. Aleyhissalatu vesselam:

"Şerrinizden korundu, tıpkı siz de onun şerrinden korunduğunuz gibi!" buyurdular." Buhari, Ceza'u's-Sayd 7, Bed'ü'l-Halk 14, Tefsir, Mürselat 1; Müslim, Selam 137, (2234); Nesai, Hacc 114, (5, 208, 209).

4906 katil ÖLDÜRÜLMESİ CAİZ OLAN VE OLMAYAN HAYVANLAR "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı minber üzerinde şöyle söylerken dinledim:

"Yılanları öldürün. İki çizgili ve ebteri (engerek) de öldürün. Çünkü bunlar, gözleri kapar (kör eder) ve hamilelerde düşük yaparlar."

Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma der ki: "(Bir gün) ben öldürmek için bir yılan kovalarken, Ebu Lübabe radıyallahu anh bana: "Öldürme onu!" diye nida etti. Ben: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam yılanların öldürülmelerini emir buyurdular!" dedim. O:

"Ama daha sonra ev yılanlarının öldürülmelerini yasakladı!" dedi. Bunlar (ömürleri uzun olduğu için) avamir denen ev yılanları idi." Buhari, Bedi'ü'l-Halk 14, Megazi 11; Müslim, Selam 128, (2233); Muvatta, İsti'zan 31, (2, 975, 976); Ebu Davud, Edeb 174, (5252, 5253, 5254, 5255); Tirmizi, Ahkam 2, (1483).

4907 katil ÖLDÜRÜLMESİ CAİZ OLAN VE OLMAYAN HAYVANLAR "Ebu'l-Müseyyeb anlatıyor: "(Bir gün) Ebu Said radıyallahu anh'ın yanına girmiştim, namaz kılıyor buldum. Onu beklemek üzere oturdum. Derken evin bir köşesinde tavanı örten hurma dalları arasında bir kıpırtı gördüm. Oraya bakınca bir yılan olduğunu gördüm. Öldürmek üzere atıldım. Ebu Said oturmam için işaret etti. Tekrar yerime oturdum. Namazdan çıkınca bana evde bir oda gösterdi ve: "Bu odayı görüyor musun?" diye sordu. Ben: "Evet!" deyince devam etti:

"Onda, bizden evlenmesi yakın bir genç vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hendek (harbin)e gittik. Genç, gün ortasında, ehline uğramak için Aleyhissalatu vesselam'dan izin istiyordu. Bir gün ondan yine izin istedi. Aleyhissalatu vesselam ona:

"Silahını beraberine al, ben Kureyza'dan sana bir zarar gelir diye korkuyorum!" buyurdular. Adam silahını aldı. Ailesine geldi. Hanımı iki kapı arasında ayakta duruyordu. Elindeki mızrağı ile, dürtmek üzere kaadına eğildi. Adama kıskançlık gelmişti. Kadın ona:

"Mızrağını geri çek! Hele eve gir, beni dışarı çıkaran şeyi bir gör!" dedi. Adam içeri daldı. Bir de ne görsün: Yatağın üzerine çöreklenmiş iri bir yılan! Mızrağıyla ona yöneldi ve yılana sapladı. Sonra çıkıp, süngüyü avluya dikti. Derken yılan üzerine atıldı. Bilemiyoruz, hangisi evvel öldü; yılan mı, genç mi? Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip, bu durumu anlattık ve: "Dua edin, Allah ona tekrar hayat versin!" dedik. Aleyhissalatu vesselam:

"Arkadaşınız için istiğfar ediverin!" buyurdular. Sonra şu açıklamada bulundular:

"Medine'de müslüman olan cinler var. Onlardan birini görürseniz, kendisine üç gün ihtarda bulunun. Eğer bundan sonra yine de görünürse onu öldürün. Çünkü o bir şeytandır." Müslim, Selam 139, (2236); Muvatta, İsti'zan 33, (2, 976, 977); Ebu Davud, Edeb 174, (5256, 5257); Tirmizi, Ahkam 2, (1484); (Bazı Tirmizi nüshalarında Sayd bölümünde (17. bab'ta) gelmiştir.)

4908 katil ÖLDÜRÜLMESİ CAİZ OLAN VE OLMAYAN HAYVANLAR "İbnu Ebi Leyla babasından anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a ev yılanlarından sorulmuştu. Şu cevabı verdi:

"Evlerinizde onlardan birini görecek olursanız, ona:

"Size Hz. Nuh'un (gemiye sokarken) aldığı söz hakkı için ve de Hz. Süleyman İbnu Davud'un sizden aldığı söz hakkı için bize zarar vermemenizi ve bize görünmemenizi talep ediyorum" deyin. Eğer tekrar dönerlerse öldürün." Tirmizi, Ahkam 2, (1485); Ebu Davud, Edeb 174, (5260).

4909 katil ÖLDÜRÜLMESİ CAİZ OLAN VE OLMAYAN HAYVANLAR "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Yılanların hepsini öldürün. Kim yılan(ın intikam alacağın)dan korkarsa, benden değildir."

"Bir rivayette şöyle buyrulmuştur. "Gümüş çubuk gibi olan uzun yılan hariç, bütün yılanları öldürün." Ebu Davud, Edeb 174, (5249, 5261); Nesai, Cihad 48, (6, 51).

4910 katil ÖLDÜRÜLMESİ CAİZ OLAN VE OLMAYAN HAYVANLAR "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim, yılanı (intikam) arar diye (öldürmez) bırakırsa bizden değildir. Biz onlarla harbettiğimiz günden beri onlarla sulh yapmadık." Ebu Davud, Edeb 174, (5250).

4911 katil ÖLDÜRÜLMESİ CAİZ OLAN VE OLMAYAN HAYVANLAR "Hz. Abbas radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Ey Allah'ın Resûlü demiştir, biz Zemzem kuyusunu temizlemek istiyoruz. Fakat içinde şu küçük yılan var."

Resûlullah aleyhissalatu vesselam , yılanları öldürmesini emretmiştir." Ebu Davud, Edeb 174, (5251).

4912 katil ÖLDÜRÜLMESİ CAİZ OLAN VE OLMAYAN HAYVANLAR "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam keler için fuveysık (fasıkcık) dedi ama, "öldürün!" diye emrettiğini işitmedim." Buhari, Bed'ü'l-Halk 14, Cezau'-Sayd 7; Müslim, Selam 145, (2239); Nesai, Hacc 115, (5, 209).

4913 katil ÖLDÜRÜLMESİ CAİZ OLAN VE OLMAYAN HAYVANLAR "Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam kelerin öldürülmesini emretti ve onu fuveysika diye isimlendirdi." Müslim, Selam 147, (2240); Metin Müslim'den alınmadır. Ebu Davud, Edeb 175, (5263, 5264); Tirmizi, Ahkam 1, (1482). Bazı Tirmizi tertibinde Sayd bölümünde 13. babta).

4914 katil KÖPEKLER "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam av veya koyun veya çoban köpeği hariç diğer bütün köpeklerin öldürülmesini emretti."

İbnu Ömer radıyallahu anh'a: "Ebu Hureyre, "veya ekin köpeğini de diyor!" denilmişti, bunun üzerine: "Onun ekini var da ondan!" cevabını verdi ve ilave etti:

"Biz Medine ve civarına gider, tek köpek bırakmaz, hepsini öldürürdük. Hakkat biz, çölden gelmiş kadına refakat eden arkadaş köpeği bile öldürürdük." Buhari, Bed'ü'l-Halk 14; Müslim, Musakat 45, (1570); Muvatta, İsti'zan 14, (2, 969); Tirmizi, Sayd 4, (1488); Nesai, Sayd 9, (7, 184).

4915 katil KÖPEKLER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Köpek besleyen bir aile yoktur ki, her gün rızıklarından iki kırat eksilmemiş olsun. Bundan av veya bekçi veya koyun köpeği hariç (bunları besleyenlerin rızkında eksilme olmaz)." Bunu Rezin tahriç etti.

4916 katil KARINCA "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam dört hayvanın öldürülmesini yasakladı: "Karınca, arı, hüdhüd, surad (sarı ve yeşil renkli ağaçkakan kuşu)." Ebu Davud, Edeb 176, (5267).

4917 kısas ÂMMDEN (BİLE BİLE) KATLETME "Ebu Şüryeh radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim haksız yere, amden (bile bile) öldürülürse velisi şu üç şeyden birini tercihte muhayyerdir:

- Ya kısas ister.

- Ya affeder.

- Yahut diyet alır.

Eğer dördüncü bir şey istemeye kalkarsa alinden tutun (mani olun)!"

Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam, şu ayeti tilavet buyurdu. (Mealen): "Kim bundan sonra tecavüz ederse ona elim bir azab vardır" (Bakara 179)" Ebu Davud, Diyat 3, (4496), 4, (4504); Tirmizi, Diyat 13, (1406).

4918 kısas ÂMMDEN (BİLE BİLE) KATLETME "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim mü'min bir kimseyi (amden) öldürürse, katil bu sebeple kısas olunur. Kim bu kısasa mani olursa Allah'ın lanet ve gadabı onun üzerine olsun. Allah onun ne farz ve ne nafile hiçbir hayrını kabul etmez." Rezin tahric etmiştir. Bu manada rivayet Sünenler'in bir kısmında gelmiştir: Ebu Davud, Diyat 17, (4539, 4540, 4541); Nesai, Kasame 29, (8, 40).

4919 kısas HATA VE ÂMDEN (BİLE BİLE) HATA "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim, aralarında taş atışması veya kamçı veya sopa darbı gibi durumlarda mübhem şekilde öldürülürse (bunun hükmü) hataen öldürme hükmüne tabidir, diyeti de hata diyetidir. Kim bu diyetin yerine getirilmesine mani olursa Allah'ın lanet ve gadabı üzerine olsun. Onun hiçbir farz ve nafile hayrı kabul edilmeyecektir." Ebu Davud, Diyat 17, (4539, 4540), 28, (4591); Nesai, Kasame 29, (8, 40).

4920 kısas HATA VE ÂMDEN (BİLE BİLE) HATA "Vail İbnu Hucr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir adam geldi, bir başkasını kayışla bağlamış getiriyordu.

"Ey Allah'ın Resûlü! Bu, kardeşimi öldürdü!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Doğru mu, kardeşini mi öldürdün?" diye sordu. Getiren adam:

"Şayet itiraz etmezsi, aleyhine beyyine getirebilirim!" dedi. Öbürü:

"Evet kardeşini öldürdüm!" diye itiraf etti. Aleyhissalatu vesselam:

"Nasıl öldürdün?" diye sordu. Adam açıkladı:

"O ve ben bir ağaçtan yaprak çırpıyorduk, bana küfredip beni kızdırdı, ben de baltayla başına vurup öldürdüm."

Müslim, Kasame 32, (1680); Ebu Davud, Diyat 3, (4499, 4500, 4501); Nesai, Kasame 5, (8, 13-18).

Ebu Davud şu ziyadede bulundu: "Ben onu öldürmeyi düşünmemiştim."

Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Kendinden ödeyeceğin bir şeyin var mı?" diye sordu. Adam:

"Beniş şu elbise ve baltamdan başka bir şeyim yodk!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Ne dersin, kavmin seni satın alır mı (fidyeni öder mi)?" buyurdu.

Adam:

"Ben kavmim nazarında o kadar kıymetli değilim ki!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam kayıştan ipi getiren adama attı ve "Al adamını!" buyurdu. Adam onu alıp oradan ayrıldı. Onlar dönünce Aleyhissalatu vesselam:

"Eğer onu öldürürse, o da onun mislidir" buyurdular. Adam geri gelip:

"Ey Allah'ın Resûlü! "Eğer onu öldürürse o da onun mislidir" dediğiniz bana ulaştı. Oysa ben onu sizin emriniz üzerine aldım" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Sen onun hem kendi günahı ve hem de (öldürdüğü) arkadaşının günahıyla dönmesini istemiyor musun?" buyurdu. Adam:

"Evet ey Allah'ın Resûlü!" deyince Aleyhissalatu vesselam:

"Bu iş böyledir!" buyurdu. Bunun üzerine adam kayışı atıp, adamı serbest bıraktı." Müslim, Kasame 32, (1680); Ebu Davud, Diyat 3, (4999, 4500, 4501); Nesai, Kasame 5, (8, 13-18).

4921 kısas HATA VE ÂMDEN (BİLE BİLE) HATA "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında bir adam bir adamı öldürmüştü. Hadise Aleyhissalatu vesselam'a geldi. (Meseleyi tahkikten sonra) katili, maktulün velisine teslim etti. Katil:

"Ey Allah'ın Resûlü! Ben onu öldürmeyi kasdetmemiştim (kazaen öldürdüm)!" dedi. Aleyhissalatu vesselam veliye:

"Eğen bu sözünde sadık ise ve doğruyu söylüyorsa, bu durumda onu öldürdüğün takdirde ateşe gidersin!" buyurdu. Bunun üzerine veli, adamı salıverdi. Adam bir kayışla bağlı idi, kayışını sürüyerek uzaklaştı. Bundan sonra kendisine zu'n-nis'a (kayışlı) adı takıldı." Tirmizi, Diyat 13, (1407); Ebu Davud, Diyat 3, (4493); Nesai, Kasame 5, (8, 13).

4922 kısas BABA VE EVLÂD ARASINDA KISAS "Süraka İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın , oğlu sebebiyle babaya kısas uyguladığına, fakat oğluna, babası sebebiyle kısas uygulamadığına şahid oldum." Tirmizi, Diyat 9, (1399).

4923 kısas BABA VE EVLÂD ARASINDA KISAS "Ebu Rimse anlatıyor: "Babamla birlikte Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gittik. Resûlullah aleyhissalatu vesselam babama:

"Bu, oğlun mu?" diye sordu. Babam:

"Ka'be'nin Rabbine yemin olsun oğlum!" dedi. Resûlullah tekrar:

"Hakikaten mi?" buyurdular. Babam: "Şehadet ederim oğlumdur!" deyince. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, babamın yemini ve benim babama benzerliğimin fazlalığı sebebiyle tebessüm buyurdular ve sonra:

"Bilesin! O senin cinayetinle sorumlu tutulamaz. Sen de onun cinayetinden sorumlu olmazsın" buyurdular ve şu ayeti tilavet ettiler. (Mealen): "Hiçbir günahkar, başkasının günahını yüklenmez" (En'am 164)." Ebu Davud, Diyat 2, (4495); Nesai, Kasame 39, (8, 53).

4924 kısas CEMAATE BİR KİŞİ SEBEBİYLE, HÜR'E DE KÖLE SEBEBİYLE KISAS "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir oğlan, hile (suikast) suretiyle öldürülmüştü. Hz. Ömer radıyallahu anh:

"Bunun öldürülmesine San'a ahalisi iştirak etmiş olsaydı, bu tek kişi yüzünden bütün San'a ahalisini öldürürdüm!" dedi."

4925 kısas CEMAATE BİR KİŞİ SEBEBİYLE, HÜR'E DE KÖLE SEBEBİYLE KISAS "Bir başka rivayet: "dört kişi bir çocuğu öldürmüştü. Hz. Ömer dedi ki.." diye başlar, yukarıdaki gibi devam eder." Buhari, Diyat 21; Muvatta, Ukûl 13, (2, 871).

4926 kısas CEMAATE BİR KİŞİ SEBEBİYLE, HÜR'E DE KÖLE SEBEBİYLE KISAS "İmam Malik anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh, tek bir kişi için beş veya yedi kişiyi öldürttü. Bunlar hile ile birini öldürmüşlerdi. Hz. Ömer talimatında şunu da ilave etmişti: "Bu tek kişinin öldürülmesine bütün San'a halkı katılmış olsaydı, hepsinin öldürülmesine hükmederdim." Muvatta, Ukûl 13, (2, 871).

4927 kısas CEMAATE BİR KİŞİ SEBEBİYLE, HÜR'E DE KÖLE SEBEBİYLE KISAS "Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim kölesini öldürürse, biz de onu öldürürüz. Kim de kölesinin (burnunu, kulağını keserek) sakatlarsa, biz de onun (burnunu, kulağını keserek) sakatlarız."

Nesai'nin rivayetinde şu ziyade var: "Kim kölesini iğdiş ederse, biz de onu iğdiş ederiz." Ebu Davud, Diyat 7, (4515, 4516, 4517, 4518); Tirmizi, Diyat 18, (1414); Nesai, Kasame 9, (8, 21).

4928 kısas KÂFİR SEBEBİYLE MÜSLÜMANA KISAS "Ebu Cuhayfe radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ali radıyallahu anh'a: "Ey müminlerin emiri! Yanınızda, Kur'an'da bulunmayan yazılı bir şey var mı?" diye sormuştum. Şöyle cevap verdi:

"Hayır! Daneyi yar(ıp ondan filizi çıkar)an ve insanı yaratan Zata kasem olsun! Bildiğim şeyler, Allah'ın, Kur'an'da olanı anlamak üzere kişiye verdiği anlayış ve bir de şu sahifede bulunanlardır.

"Pekiyi bu sahifede ne var?" dedim.

"Diyet(le ilgili ahkam), esirlerin hürriyete kavuşturulması (ile ilgili tavsiye ve teşvik), kafir mukabilinde müslümanın öldürülmeyeceği!" cevabını verdi." Buhari, Diyat 31, İlm 39, Cihad 171; Tirmizi, Diyat 16, (1412); Nesai, Kasame 12, (8, 23).

4929 kısas KÂFİR SEBEBİYLE MÜSLÜMANA KISAS "Kays İbnu Ubad radıyallahu anh anlatıyor: "Ben ve el-Eşter en-Neha'i, Hz. Ali radıyallahu anhüm'ün yanına gittik. Kendisine:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bütün insanlara şamil olmayan hususi bir talimde bulundu mu?" dedik. Bize:

"Hayır! Ama şu sahifede bulunanlar var!" dedi ve kılıncının kabzasından bir sahife çıkardı. İçerisinde şunlar vardı: "mü'minlerin kanı eşittir. Onlar kendilerinden başkalarına karşı tek bir el gibidirler. Onlar içlerinden en adilerinin verdiği emana uyarlar. Haberiniz olsun: Mü'min, kafir mukabilinde öldürülmez; ahd (anlaşma) sahibi de anlaşma müddeti esnasında (küfrü sebebiyle) öldürülmez. Kim bir cinayet işlerse sorumluluğu kendine aittir (başkasını ilzam etmez). Kim bir cinayet işler veya caniyi himaye ederse, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun!" Ebu Davud, Diyat 11, (4530); Nesai, Kasame 8, (8, 19).

4930 kısas DELİ VE SARHOŞLARA KISAS "Yahya İbnu Said anlatıyor: "Mervan, Hz. Muaviye İbnu Ebi Süfyan radıyallahu anhüma'ya: "Kendisine, bir adamı öldürmüş olan bir deliyi getirdiklerini yazarak hükmünü sormuştu, şu cevabı aldı:

"Onu hapset, kısas yapma, çünkü deliye kısas yoktur." Muvatta, Ukûl 3, (2, 851).

4931 kısas DELİ VE SARHOŞLARA KISAS "İmam Malik'e ulaştığına göre, Mervan, Hz. Muaviye radıyallahu anh'a yazarak: "Kendisine adam öldüren bir sarhoş getirildiğini bildirir ve hükmünü sorar. Hz. Muaviye: "Onu öldür (kısas uygula)!" cevabını verir." Muvatta, Ukûl 15, (2, 872).

4932 kısas DELİ VE SARHOŞLARA KISAS "Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Bir yahudi kadın Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a şetimde bulunuyor, hakaretler ediyordu. Bir adam onu boğarak öldürdü. Resûlullah aleyhissalatu vesselam kadının kanını batıl kıldı." Ebu Davud, Hudûd 2, (4362).

4933 kısas DELİ VE SARHOŞLARA KISAS "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ama yani gözleri kör bir zat, ümmü veled olan cariyesini, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a şetmettiği için öldürdü. Resûlullah aleyhissalatu vesselam cariyenin kanını heder eddetti." Ebu Davud, Hudûd 2, (4361); Nesai Tahrim 16, (7, 107, 108).

4934 kısas AKRABALARIN CİNAYETİ "Sa'lebe İbnu Zehdem el-Yerbû'i radıyallahu anh anlatıyor: "Ensardan bir grup insan gelip:

"Ey Allah'ın Resûlü! Şunlar Beni sa'lebe İbnu Yerbû'dur. Cahiliye devrinde falan kimseyi öldürdüler!" dedi. Aleyhissalatu vesselam sesini yükselterek:

"Bir kimse diğerinin cinayetinden sorumlu olmaz" buyurdular." Nesai, Kasame 39, (8, 53).

4935 kısas AKRABALARIN CİNAYETİ "Tarık el-Muharibi anlatıyor: "Bir adam (gelerek):

"Ey Allah'ın Resûlü! Şunlar, Cahiliye devrinde falancayı öldüren Beni Sa'lebe kabilesidir. Onlardan intikamımızı alıver!" dedi. Bu söz üzerine Aleyhissalatu vesselam, ellerini öylesine kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığını gördüm. Şöyle diyordu: "Anne, çocuğu adına cinayet işlemez (cinayeti kendi adınadır).!" Resûlullah bu sözü iki kere tekrar ettiler." Nesai, Kasame 39, (8, 55).

4936 kısas DELİL OLMADAN ZANİYİ ÖLDÜREN "Sa'id İbnu'l-Müseyyeb merhum anlatıyor: "Şam ehlinden bir kimse, hanımının yanında bir erkek yakalamıştı. Erkeği de kadını da öldürdü. Muaviye radıyallahu anh, katil hakkında hüküm vermekte zorluk içinde kaldı. Meseleyi Ali İbnu Ebi Talib'e sorması için Ebu Musa radıyallahu anhüma'ya yazdı.

Hz. Ali radıyallahu anh: "Bu benim diyarımda (Irak'ta) vaki olmayan bir hadisedir, hükmünü bana sizin söylemenizi istiyorum!" dedi. Ebu Musa radıyallahu anh da:

"Bu hususta sana sormam için bana Muaviye radıyallahu anh yazmıştı" dedi. Hz. Ali radıyallahu anh:

"Ben Ebu'l-Hasan'ım! Eğer katil dört şahid getiremezse ipiyle (maktul tarafa) verilir (kısas yapılır)!" buyurdu." Muvatta, Akdiye 18, (2, 737).

4937 kısas AĞIR BİR CİSİMLE ÖLDÜRMENİN HÜKMÜ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Bir yahudi, gümüş takıları için bir cariyeyi taşla öldürmüştü. Cariye Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirildi. Henüz canını teslim etmemişti. Kadıncağıza (birkısım isimler sayılarak): "Seni falanca mı öldürdü?" diye soruldu. Başıyla: "Hayır!" diye işaret etti. "Seni falan mı öldürdü?" diye bir başka isim zikredildi. Kadıncağız yine: "Hayır!" manasında başıyla işaret etti. Üçüncü kere sordu. Bu sefer: "Evet!" dedi ve başıyla işaret etti.

Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam adamı (yakalattı, adam suçunu itiraf etti) o da iki taşla öldürdü, başını iki taş arasında ezdi." Buhari, Diyat 7, 4, 5, 12, 13, Husûmat 1, Vesaya 5; Müslim, Kasame 15, (1672); Ebu Davud, Diyaüt 10, (4527, 4528, 4529), 14, (4538); Tirmizi, Diyat 6, (1394); Nesai Kasame 11, (8, 22).

4938 kısas İLAÇ VE ZEHİRLE ÖLDÜRME "Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kim sahte doktorluk yapar ve kendisinden tedavi olunmazsa bu kimse (sebep olacağı neticeyi) tazmin eder." Ebu Davud, Diyat 25, (4586); Nesai, Kasame 38, (8, 52-53); İbnu Mace, Tıbb 16, (3466).

4939 kısas İLAÇ VE ZEHİRLE ÖLDÜRME "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Yahudilerden bir kadın Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a zehir katılmış bir koyun hediye etti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (bidayette) kadına dokunmadı." Ebu Davud, Diyat 6, (4509).

4940 kısas DİŞ "İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: "bir adam bir adamın elini ısırmıştı. Eli ısırılan, öbürünün ağzından elini (hızla) çekti. Bu yüzden ısıranın iki dişi döküldü. Bunun üzerine ihtilaf edip Resûlullah aleyhissalatu vesselam nezdinde dava açtılar.

"Biriniz diğerinin elini erkek deve gibi ısırmaya mı kalktı? Bunun için sana diyet yok!" buyurdular."

Müslim'in bir diğer rivayetinde şu ziyade gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bana ne emrediyorsun? Elini ağzına koymasını söyleyeyim de onu boğa gibi dişleyesin öyle mi? Ver elini de ısırsın, sonra çık!" buyurdular." Buhari, Diyat 18; Müslim, kasame 19, (1673); Tirmizi, Diyat 20, (1416); Nesai, Kasame 17, (8, 28, 29).

4941 kısas DİŞ "Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Halası Rübeyyi', bir genç kızın ön dişini kırmıştı. Ondan affetmesini talep ettiler, kabul etmediler; diyet teklif ettiler, bunu da kabul etmediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gittilerse de, kız tarafı kısas talebinde direndiler. Aleyhissalatu vesselam bunun üzerine kısas emretti.

Enes İbnu'n-Nadr: "Rübeyyi'nin dişi kırılır mı? Hayır! Seni hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, onun dişi kırılmaz!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:

"Allah'ın öyle kulları var ki, (bir iş için) Allah'a yemin etse, Allah onu boş çevirmeyip dilediğini yerine getirerek yemininde hanis kılmaz" buyurdular." Buhari, Diyat 19, Sulh 8, Tefsir, Bakara 23, Tefsir, Maide 6; Müslim, Kasame 24, (1675); Ebu Davud, Diyat 39, (4595); Nesai, Kasame 16, (8, 27).

4942 kısas KULAK "İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Fakirlere ait bir oğlan çocuğu, zenginlere ait bir oğlan çocuğunun kulağını kopardı. Oğlanın ailesi Aleyhissalatu vesselam'a gelip: "Ey Allah'ın Resûlü! Bizler fakirleriz!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam cani tarafa bir ceza takdir etmedi." Ebu Davud, Diyat 27, (4590); Nesai, Kasame 14, (8, 26).

4943 kısas TOKAT "İbnu Abbas radıyallahu anhüma demiştir ki: "Bir adam, Cahiliye devrinde yaşamış bir atamıza sövmüştü. (Babam) Abbas radıyallahu anh ona bir tokat aşketti. Bunun üzerine adamın yakınları gelerek:

"O nasıl tokat aşkettiyse mutlaka biz de ona tokat vuracağız!" dediler ve silahlarını kuşandılar. Bu durum Aleyhissalatu vesselam'a ulaştı. Hemen gelip minbere çıktı ve: "Ey insanlar! Yeryüzü ahalisinden kimin Allah katında en mükerrem olduğunu biliyorsunuz?" buyurdular. Hepsi birlikte:

"Siz ey Allah'ın Resûlü!" cevabını verdiler Aleyhissalatu vesselam:

"Bilesiniz! Abbas bendendir, ben de ondanım! Ölülerimize sövmeyin, aksi halde dirilerimizi üzersiniz!" buyurdular. bunun üzerine halk gelip:

"Ey Allah'ın Resulü! senin gadabından Allah'a sığınırız, bizim için mağfiret dileyiverin!" dediler." Nesai, Kasame 21, (8, 33).

4944 kısas KISASIN YERİNE GETİRİLMESİ "İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Öldürme tarzında insanların en ölçülüsü, iman sahipleridir." Ebu Davud, Cihad 120, (2666); İbnu Mace, Diyat 30, (2681, 2682).

4945 kısas KISASIN YERİNE GETİRİLMESİ "Abdullah İbnu Zeyd el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam müsle (denen göz çıkarmak, burun, dudak, kulak kesmek, karın deşmek gibi tecavüzler)'den, yağmacılıktan men etti." Buhari, Mezalim 30, Zebaih 25.

4946 kısas KISASIN YERİNE GETİRİLMESİ "İbnu Firas, Hz. Ömer radıyallahu anh'tan nakladiyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı gördüm, (başkasının lehine olarak) kendi nefsine kısas uyguluyordu." Nesai, Kasame 23, (8, 34).

4947 kısas AFFETME HAKKINDA "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı, kendisine her ne zaman kısas bulunan bir dava getirildiğinde, mutlaka her seferinde affetmeyi emrediyor gördüm." Ebu Davud, Diyat 3, (4497); Nesai, Kasame 27, (8, 37, 38).

4948 kısas AFFETME HAKKINDA "Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir adam getirip:

"Bu adam kardeşimi öldürdü!" diye şikayette bulundu. Resûlullah da:

"Git sen de onu öldür, tıpkı kardeşini öldürdüğü gibi!" buyurdular. Adamcağız şikayetçiye:

"Allah'tan kork, beni affet! Çünkü af senin için büyük bir ücrete sebeptir.. Senin için de, kardeşin için de Kıyamet günü daha hayırlıdır!" dedi. Adam da onu salıverdi. Durum Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a haber verildi. Resûlullah (onu çağırtıp) sordu. Adam (caninin) kendisine söylediklerini haber verdi."

(Ravi devamla) der ki: "(Resûlullah aleyhissalatu vesselam): "Onu azat et! Aslında onu azad etmen, onun için, Kıyamet günü onun sana yapacağından daha hayırlıydı. O gün: "Ey Rabbim! diyecek, şuna sor bakalım, beni niye öldürmüştü?" Nesai, Kasame 6, (8, 18).

4949 kısas AFFETME HAKKINDA "Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Maktulün kısas talep eden velilerine, (katillerden) birini affederek kısastan kaçınmaları gerekir. Kadın dahi olsa, en yakın olan başlasın." Ebu Davud, Diyat 16, (4538); Nesai, Kasame 29, (8, 39).

4950 kasâme KASÂME "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Cahiliye devrinde görülen ilk kasame hadisesi, biz, Beni Haşim içinde cereyan etmişti. Beni Haşim'dan (Amr İbnu Alkame İbni'l-Muttalib İbni Abdi Menaf adında) bir erkeği, Kureyş'in bir başka koluna mensup (Hıdaş İbnu Abdillah İbni Ebi Kays el-Amiri adında) bir adam ücretle tutmuştu. (Amr) develerle birlikte (Hıdaş'la) yola çıktı. Beni Haşim'den bir kimse ona uğradı. Bu adamın deri çuvallarının ipi kopmuştu.

"Bana yardım et, ip ver de şu çuvallarıma bağlayayım, develer ürkmesin!" dedi, o da ona bir ip verdi ve onunla çuvalları bağladı. Konakladıkları vakit bir tanesi hariç bütün develer bağlandı. Onu ücretle tutan patron:

"Bu deve niye bağlanmadı?" diye sordu. Öbürü: "Bunu bağlayacak ip yok!" dedi.

"Pekiyi onun bağı nerede?" diye sordu ve efendi hizmetçiye bir sopa fırlattı. Meğerse onun eceli bu değnekte imiş. (Adam yaralanır, fakat daha ölmeden) Yemenli bir zaz kendisine uğrar. Yemenliye sorar:

"Sen hacc mevsiminde Mekke'de hazır bulunur musun?"

Adam: "Bazan bulunurum, bazan bulunmam" der. Yaralı ona:

"Benim için bir elçilik yapar mısın?" diye ilave eder. Adam:

"Evet yapar (istediğinizi duyururum)" der. Yaralı:

"Sen hacc mevsiminde hazır bulunduğun zaman: "Ey Kureyşliler!"

diye bağır. Sana "Buyur!" ettikleri vakit: "Ey Haşimoğulları!" de.! Onlar: "Buyur!" edince Ebu Talib'i sor. Ona: "Benni falancanın bir ip sebebiyle öldürdüğünü haber ver!" der.

Bunu söyledikten sonra o işçi vefat eder.

Onu ücretle tutan patron, (Mekke'ye) dönünce Ebu Talib yanına gelerek (öleni) sorup: "Arkadaşınıza ne oldu?" der. O da:

"Hastalandı, (tedavisi için) elimizden geleni yaptık. (Ama maalesef) öldü, defin işini de ben üzerime aldım!" diye cevap verir. Ebu Talib:

"O, senin bu alakanı hak etmişti" der. Aradan bir müddet geçer.

Sonra ölen ücretlinin vasiyette bulunduğu Yemenli zat hacc mevsiminde gelir ve:

"Ey Kureyşliler!" diye seslenir. (Kureyşliler toplanıp):

"İşte biz Kureyşlileriz!" derler. Bu sefer adam:

"Ey Haşimoğulları!" der. Onlar:

"İşte biz Beni Haşimiz!" derler. Adam bu sefer de:

"Ey Ebu Talib!" der. Kendisine: "İşte şu Ebu Talib'tir!" derler. Adam:

"Bana falan kimse, size bir elçilik (yapmamı, bir haber) tebliğ etmemi söylemişti. O da şu: Onu falan kimse bir ip yüzünden öldürmüş" der. Bunun üzerine Ebu Talib ona gidip:

"Bizden üç şeyden birini seç: İstersen yüz deve öde, zira sen bizim adamımızı öldürdün. (Bu iddiamızı inkar edecek olursan), dilersen, kavminden elli kişi senin öldürmediğine dair yemin etsinler. Bunlara itiraz edecek olursan, biz de seni onun sebebiyle öldüreceğiz.!" der. Adam kavmine gelip durumu haber verir.

"Yemin edelim!" derler. Onlardan bir erkeğe nikahlı olup, doğum da yapmış olan Beni Haşimli bir kadın gelip:

"Ey Ebu Talib! Benim şu oğlumu o elli kişiden bir adam yerine tutmanı, fakat ona, (yeminlerinin yaptırıldığı Ka'be rüknü ile

Makam-ı İbrahim arasında) yemin ettirilmemesini talep ediyorum!" der. Ebu Talib bu kadının dilediği şekilde hareket eder. Derken onlardan bir başka adam gelir ve:

"Ey Ebu Talib! Sen yüz deveye bedel elli kişinin yemin etmesini diledin. Bu durumda her adama iki deve düşüyor. al şu iki deveyi benim hesabıma kabul et, yeminlerin yapıldığı yerde bana yemin ettirme!" der. ebu Talib bu iki deveyi kabul eder. Kırksekiz kişi de gelip yemin ederler.

İbnu Abbas radıyallahu anhüma der ki:

"Nefsimi kudret eliyle tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, yeminleri üzerinden bir yıl geçmeden o kırksekiz kişiden hiçbir kımıldayan göz kalmadı (hepsi helak oldu)." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 26; Nesai, Kasame 1, (8, 2-4).

4951 kasâme KASÂME "Ebu Seleme İbnu Abdirrahman ve Süleyman İbnu Yesar, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bir sahabisinden naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kasameyi cahiliye devrindeki şekliyle takrir edip kabul etti. Hatta, Hayber yahudileri aleyhine dava ettikleri bir ölü için Ensardan bir kısım insanlar arasında kasameye hükmetti." Müslim, Kasame 8, (1670); Nesai, Kasame 2, (8, 5).

4952 kasâme KASÂME "Seh! İbnu Ebi Hasme anlatıyor: "Abdullah İbnu Sehl ve Muhayyısa İbnu Mes'ûd Hayber'e gittiler. O günlerde Hayber'le sulh yapılmıştı. ODnlar (hususi işleri için) birbirlerinden ayrıldılar.

Muhayyısa, Abdullah İbnu Sehl'e rastladı; kan revan içindeydi, son nefeslerini verdi. Muhayyısa, arkadaşını orada defnetti ve Medine'ye döndü. Mes'ud'un iki oğlu Muhayyısa ve Huvayyısa, Abdurrahman İbnu Sehl ile birlikte (durumu haber vermek üzere) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına gittiler. Yaşça hepsinin küçüğü olan Abdurrahman konuşmaya başladı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Büyüğü büyükle, büyüğü büyükle!" diyerek müdahale etti. Bunun üzerine o sustu, öbürleri anlattılar. Aleyhissalatu vesselam:

"Elli yemin yapıp arkadaşınızın diyetini hak etmek ister misiniz?" buyurdular. Onlar:

"Nasıl yemin ederiz, ne şahid olduk, ne de gördük!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Yahudiler elli yeminle sizi tebrie etsinler mi?" buyurdular. Onlar:

"Biz kafir insanların yeminine nasıl itibar ederiz?" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onların bu halleri üzerine, adamın diyetini kendi nezdinden ödedi." Buhari, Diyat 22, Sulh 7, Cizye 12, edeb 89, Ahkam 38; Müslim, Kasame 1, (1669); Muvatta, Kasame 1, (2, 877, 878); Ebu Davud, Diyat 8, 9, (4520, 4521, 4523); Tirmizi, Diyat 23, (1422); Nesai, Kasame 3, (8, 5-12).

4953 kasâme KASÂME "Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Muhayyisa'nın küçük oğlu Hayber'in kapısı önünde maktul bulundu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Öldüren hakkında iki şahid bul, katili sana ipiyle teslim edeyim!" buyurdu. Muhayyısa:

"Ey Allah'ın Resûlü! Biz nereden iki şahid bulalım? Zira, onların kapıları önünde katledildi" dediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Öyleyse elli kere kasame yemini edersin" buyurdular. Muhayyısa:

"Ey Allah'ın Resulü dedi, ben bilmediğim bir kimse hakkında nasıl yemin ederim?" Aleyhissalatu vesselam:

"Onlardan elli kasame yemini talep edersin" buyurdular. Muhayyısa:

"Ey Allah'ın Resulü! Onlar yahudidir, biz onlara nasıl yemin teklif ederiz?" dedi. bunun üzerine ölenin diyetini Aleyhissalatu vesselam onlara (yahudilere) hükmetti ve yarısıyla onlara yardımda bulundu." Nesai, Kasame 4, (8, 12).

4954 kasâme KASÂME "Yine Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi tarikinden anlatıldığına göre, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Liyyetü'l-Bahre nam mevkiin kenarında yer alan Bahretu'r-Ruğa'da meskün Beni Nadr İbni Malik kabilesinden bir adamı kasame yoluyla öldür(t)dü ve:

"katil de maktûl de kendilerinden!" buyurdu." Ebu Davud, Diyat 8, (4522).

4955 mudarebe MUDARABE "Zeyd İbnu Eslem radıyallahu anh babasından naklen anlattığına göre, "Ömer İbnu'l-Hattab'ın iki oğlu Abdullah ve Ubeydullah radıyallahu anhüm, Irak'a giden bir orduya katılıp sefere çıktılar. Bu seferde, Basra emiri olan Ebu Musa el-Eş'ari radıyallahu anh'a uğradılar. Ebu Musa onlarla merhabalaşıp, kolaylık diledikten sonra:

"Size faydası dokunacak bir şey yapabilmeyi ne kadar isterdim!" dedi ve az sonra hatırladı: "Evet evet! Şurada Allah'ın malından mal var. Onu Ebirü'l-Mü'minin (Hz. Ömer)'e göndermek istiyorum. Ben onu size karz olarak vereyim. Siz onunla Irak mallarından satın alın, sonra da Medine'de satın. Sermayeyi emiru'l-mü'minin'e ödeyin, kar da sizin olsun!" dedi. Abdullah ve Ubeydullah:

"Bunu yapmak isteriiz" dediler ve yaptılar. Ebu Musa, Hz. Ömer radıyallahu anhüma'ya onlardan malı almasını yazdı.

Medine'ye geldikleri vakit malı sattılar, kar ettiler. Parayı Hz. Ömer'e verdikleri zaman:

"Ebu Musa, her askere size yaptığı gibi borç veriyor mu?" diye sordu. Oğulları, "Hayır!" dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer:

"Ebiru'l-mü'minin'in iki oğlu olduğunuz için borç vermiş. (Olmaz böyle şey!) Sermayeyi de, karı da getirin!" diye gürledi. Abdullah sükût etti. Ubeydullah ise:

"Ey Emiru'l-mü'minin, bu davranış sana yakışmaz! Eğer bu sermaye noksanlaşsa veya kaybolsa idi, biz tazmin edecektik" dedi. Fakat Hz. Ömer:

"Karı da getirin!" diye ısrar etti. Abdullah yine sesini çıkarmadı. Ubeydullah (önceki söylediklerini tekrar ederek) karşılık verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer'in meclis arkadaşlarından bir adam:

"Ey Emiru'l-mü'minin! Bunu mudarabe saysan!" teklifinde bulundu. Hz. Ömer de:

"Evet, onu mudarabe kıldım!" deyip, sermayeyi ve karın yarısını aldı. Abdullah'la Ubeydullah da diğer yarısını aldılar." Muvatta, Kıraz 1, (2, 687, 688).

4956 mudarebe MUDARABE "Ala İbnu Abdirrahman babası vasıtasıyla dedesi (Yakub el-Medeni)'den naklediyor: "Osman İbnu Affan kendisine, çalıştırması için, mudarabe olarak mal verdi ve kar ikisinin oldu." Muvatta, Kıraz 2, (2, 688).

4957 kıssalar HZ. İBRAHİM VE HZ. İSMAİL A.S.'IN KISSALARI "İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt'in yanında, Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında ve Zemzem'in tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı.

Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra(emr-i ilahi ile) arkasını dönüp (Şam'a gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmail'in annesi, İbrahim'in peşine düştu (ve ona Keda'da yetişti).

"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi:

"Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine: "Evet!" buyurdu. Kadın:

"Öyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yöneldi, ellerrini kaldırdı ve şu duaları yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmınnı, senin hürmetli Beyti'inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt'inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mü'min olanlarrın gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37).

İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalktı, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilirmiyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. safa'dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bin insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir.

Anne, (bu sefer) Merve'ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine:

"(Ey ses sahibi!) sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken Zemzem'in yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail'di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer'im, İbrahim'in oğlunun annesi..."

"İbrahim sizi kime tevkil etti?"

"Allah Teala'ya."

"her ihtiyacınızı görecek Zat'a tevkil etmiş."

Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet su çıkmaya başladı. Kadın (boşa akmaması için) suyu eliyle havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabına doldurdu. Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu."

İbnu Abbas radıyallahu anhüma dedi ki: "Allah İsmail'in annesine rahmetini bol kılsın, keşke zemzemi olduğu gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı. Bu takdirde (zemzem, kuyu değil) akar su olacaktı."

Kadın sudan içti, çocuğunu da emzirdi.

Melek, kadına:

"Zayi ve helak oluruz diye korkmayın! Zira, Allah Teala Hazretleri'nin burada bir Beyt'i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek. Allah Teala Hazretleri o işin sahiplerini zayi etmez!" dedi. Beyt yerden yüksekti, tıpkı bir tepe gibi. Gelen seller sağını solunu aşındırmıştı.

Kadın bu şekilde yaşayıp giderken, oraya Cürhüm'den bir kafile uğradı. Oraya Keda yolundan gelmişlerdi. Mekke'nin aşağısına konakladılar. Derken orada bir kuşun gelip gittiğini gördüler.

"Bu kuş su üzerine dönüyor olmalı, (burada su var). Halbuki biz bu vadide su olmadığını biliyoruz!" dediler. Durumu tahkik için, yine de bir veya iki atik adam gönderdiler. Onlar suyu görünce geri dönüp haber verdiler. Cürhümlüler oraya gelip, suyun başında İsmail'in annesini buldular.

"Senin yanında konaklamamıza izin verir misin?" dediler. Kadın:

"Evet! Ama suda hakkınız olmadığını bilin!" dedi. Onlar da:

"Pekala!" dediler. Aleyhissalatu vesselam der ki:

"Ünsiyet istediği bir zamanda bu teklif İsmail'in annesine uygun geldi. Onlar da oraya indiler. Sonra geride kalan adamlarına haber saldılar. Onlar da gelip burada konakladılar. Zamanla orada çoğaldılar. Çocuk da büyüdü. Onlardan Arapça'yı öğrendi. Büyüdüğü zaman onlar tarafından en çok sevilen, hoşlanılan bir genç oldu. Büluğa erince, kendilerinden bir kadınla evlendirdiler. Bu sırada İsmail'in annesi vefat etti.

Derken Hz. İbrahim aleyhisselam, İsmail'in evlenmesinden sonra oraya gelip, bıraktığı (hanımını ve oğlunu) aradı. İsmail'i bulamadı. Hanımından İsmail'i sordu. Kadın:

"Rızkımızı tedarik etmek üzere (avlanmaya) gitti" dedi. Hz. İbrahim, bu sefer geçimlerini, hallerini sordu. Kadın:

"Halimiz fena, darlık ve sıkıntı içindeyiz!" diyerek şikayetvari konuştu. Hz. İbrahim:

"Kocan gelince, ona benden selam etve "kapısının eşiğini değiştirmesini" söyle!" dedi. İsmail geldiği zaman, sanki bir şey sezmiş gibiydi:

"Eve herhangi bir kimse geldi mi?" diye sordu. Kadın:

"Evet şu şu evsafta bir ihtiyar geldi. senden sordu, ben de haberini verdim, yaşayışımızdan sordu, ben de sıkıntı ve darlık içinde olduğumuzu söyledim" dedi. İsmail:

"sana bir tavsiyede bulundu mu?" dedi. Kadın:

"Evet! sana selam söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi!" dedi. İsmail:

"Bu babamdı. seninle ayrılmamı bana emretmiş. Haydi artık ailene git!" dedi ve hanımını boşadı. Cürhümlülerden bir başka kadınla evlendi.

Hz. İbrahim onlardan yine uzun müddet ayrı kaldı. Bilahare bir kere daha görmeye geldi. Yine İsmail'i evde bulamadı. Hanımının yanına gelip, İsmail'i sordu. Kadın:

"Maişetimizi kazanmaya gitti!" dedi. Hz. İbrahim:

"Haliniz nasıldır?" dedi, geçimlerinden, durumlarından sordu. Kadın:

"İyiyiz, hayır üzereyiz, bolluk içindeyiz" diye Allah'a hamd ve senada bulundu.

"Ne yiyorsunuz?" diye sordu. Kadın:

"Et yiyoruz!" dedi.

"Ne içiyorsunuz?" diye sorunca da:

"Su!" dedi. Hz. İbrahim:

"Allahım, et ve suyu haklarında mübarek kıl!" diye dua ediverdi." Aleyhissalatu vesselam der ki:

"O gün onların hububatı yoktu. Eğer olsaydı Hz. İbrahim, hububatları için de dua ediverirdi."

İbnu Abbas der ki: "Bu iki şey (et ve su) Mekke'den başka hiçbir yerde Mekke'deki kadar sıhhata muvafık düşmez (karın sancısı yaparlar). (Bu, Hz. İbrahim'in duasının bir bereketi ve neticesidir).

(Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hz. İbrahim'den anlatmaya devam etti:)

"İbrahim (İsmail'in hanımına) dedi ki:

"Kocan geldiği zaman, benden ona selam söyle ve kapısının eşiğini sabit tutmasını emret!" (Çünkü eşik, evin dirliğidir).

"Hz. İsmail gelince (evde babasının kokusunu buldu ve) "yanınıza bir uğrayan oldu mu?" diye sordu. Kadın:

"Evet, bize yaşlı bir adam geldi, kılık kıyafeti düzgündü!" dedi ve (ihtiyar hakkında) bir kısım övgülerden sonra:

"Benden seni sordu. Ben de haber verdim. Yaşayışımızın nasıl olduğunu sordu, ben de hayır üzere olduğumuzu söyledim!" dedi. İsmail:

"Sana bir tavsiyede bulundu mu?" diye sordu. Kadın:

"Evet sana selam ediyor, kapının eşiğini sabit tutmanı emrediyor" dedi. Hz. İsmail:

"Bu babamdı. Eşik de sensin, seni tutmamı, evliliğimizin devamını emrediyor! (Sen yanımda değerli idin, kıymetin şimdi daha da arttı" der ve kadın İsmail'e on erkek evlad doğurur.)

Sonra, Hz. İbrahim Allah'ın dilediği bir müddet onlardan ayrı kaldı. Derken bir müddet sonra yanlarına geldi. Bu sırada Hz. İsmail Zemzem'in yanındaki Devha ağacının altında kendisine ok yapıyordu. Babasını görünce ayağa kalkıp karşılamaya koştu. Baba-oğul karşılaşınca yaptıklarını yaptılar (kucaklaştılar, el, yüz, göz öpüldü).

Sonra Hz. İbrahim:

"Ey İsmail! Allah Teala Hazretleri bana ciddi bir iş emretti" dedi. İsmail de:

"Rabbinin emrettiği şeyi yap!" dedi. Hz. İbrahim:

"Bu işte bana sen yardım edecek misin?" diye sordu. O da:

"Evet sana yardım edeceğim!" diye cevap verdi. Bunnun üzerine Hz. İbrahim:

"Allah-Teala Hazretleri, bana burada bir Beyt yapmamı emretti!" diyerek etrafına nazaran yüksekçe bir tepeyi gösterdi."

(İbnu Abbas) dedi ki: "İsmail'le İbrahim işte orada Ka'be'nin (daha önceki) temellerini yükselttiler. Hz. İsmail taş getiriyor, Hz. İbrahim de duvarları örüyordu. Bina yükselince, Hz. İsmail, babası için (bugün Makam olarak bilinen) şu taşı getirdi. Yükselen duvarı örerken, Hz. İbrahim (iskele olarak) onun üstüne çıkıyordu. İsmail de ona (aşağıdan) taş veriyordu. Bu esnada onlar:

"Ey Rabbimiz! (Bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen gören ve bilensin!" diyorlardı."

İbnu Abbas der ki: "Hz. İsmail ve Hz. İbrahim binayı yaparken (zaman zaman) etrafında dolaşarak: "Ey Rabbimiz (bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen gören ve bilensin!" (Bakara 127) diye dua ediyorlardı."

ASHABU'L-UHDÛD" Buhari, Enbiya 8.

4958 kıssalar HZ. İBRAHİM VE HZ. İSMAİL A.S.'IN KISSALARI "Hz. Süheyb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Sizden öncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca Kral'a: "Ben artık yaşlandım. Bana bir oğlan çocuğu gönder de sihir yapmayı öğreteyim!" dedi. Kral da öğretmesi için ona bir oğlan gönderdi. Oğlanın geçtiği yolda bir rahip yaşıyordu. (Bir gün giderken) rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, rahibe uğruyor, yanında (bir müddet) oturup onu dinliyordu.

(Bir gün) delikanlıyo sihirbaz, yanına gelince dövdü. Oğlan da durumu rahibe şikayet etti. Rahip ona:

"Eğer sihirbazdan (dövecek diye) korkarsan: "Ailem beni oyaladı!" de; ailenden korkacak olursan, "beni sihirbaz oyaladı" de!" diye tenbihte bulundu.

O bu halde (devam eder) iken, insanlara mani olmuş bulunan büyük bir canavara rastladı. (Kendi kendine:)

"Bugün bileceğim; sihirbaz mı efdal, rahip mi efdal!" diye mırıldandı. Bir taş aldı ve:

"Allahım! Eğer rahibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldür de insanlar geçsinler!" deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler. Delikanlı rahibe gelip durumu anlattı. Rahib ona:

"Evet! Bugün sen benden efdalsin (üstünsün)! Görüyorum ki, yüce bir mertdebedesin. Sen imtihan geçireceksin. İmtihana maruz kalınca sakın benden haber verme!" dedi. Oğlan anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Onu kralın gözlyeri kör olan arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve: "Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir" dedi. O da:

"Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah'tır. Eğer Allah'a iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!" dedi. Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi.

Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral:

"Gözünü sana kim iade etti?" diye sordu.

"Rabbim!" dedi. Kral:

"Senin benden başka bir Rabbin mi var?" dedi. Adam:

"Benim de senin de Rabbimiz Allah'tır!" cevabını verdi. Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, (gözünü tedavi eden ve Allah'a iman etmesini sağlayan) oğlanın yerini de gösterdi. Oğlan da oraya getirildi. Kral ona:

"Ey oğul! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!" dedi. Oğlan:

"Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah'tır!" dedi. Kral onu da tevkif ettirip işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da rahibin yerini haber verdi. Bunun üzerine rahip getirildi. Ona:

"Dininden dön!" denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra oğlan getirildi. Ona da:

"Dininden dön!" denildi. O da imtina etti. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti.

"Onu falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman (tekrar dininden dönmesini talep edin); dönerse ne ala, aksi takdirde dağdan aşağı atın!" dedi. Gittiler onu dağa çıkardılar. Oğlan:

"Allahım, bunlara karşı, dilediğin şekilde bana kifayet et!" dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi de düştüler. Oğlan yürüyerek kralın yanına geldi. Kral: "Arkadaşlarıma ne oldu?" dedi.

"Allah, onlara karşı bana kifayet etti" cevabını verdi. Kral onu adamlarından bazılarına teslim etti ve:

"Bunu bir gemiye götürün. denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse ne ala, değilse onu denize atın!" dedi. Söylendiği şekilde adamları onu götürdü. Oğlan orada:

"Allahım, dilediğin şekilde bunlara karşı bana kifayet et!" diye dua etti. Derhal gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine yürüyerek hükümdara geldi. Kral:

"Arkadaşlarıma ne oldu?" diye sordu. Oğlan.

"Allah onlara karşı bana kifayet etti" dedi. Sonra Kral'a:

"benim emrettiğimi yapmadıkça sen beni öldüremeyeceksin!" dedi. Kral: "O nedir?" diye sordu. Oğlan:

"İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni bir kütüğe asarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştir ve: "Oğlanın Rabbinin adıyla" dersin. Sonra oku bana atarsın. İşte eğer bunu yaparsan beni öldürürsün!" dedi. Hükümdar, hemen halkı bir düzlükte topladı. Oğlanı bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi. Sonra:

"Oğlanın Rabbinin adıyla!" dedi ve oku fırlattı. Ok çocuğun şakağına isabet etti. Çocuk elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve Allah'ın rahmetine kavuşup öldü. Halk:

"Oğlanın Rabbine iman ettik!" dediler. Halk bu sözü üç kere tekrar etti. Sonra krala gelindi ve:

"Ne emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk oğlannın Rabbine iman etti!" denildi. Kral hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler yakıldı. Kral:

"Kim dininden dönmezse onu bunlara atın!" diye emir verdi. Yahut hükümdara "sen at!" diye emir verildi.

İstenen derhal yerine getirildi. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın getirildi. Kadın oraya düşmekten çekinmişti, çocuğu:

"Anneciğim sabret. zira sen hak üzeresin!" dedi." Müslim, Zühd 73, (3005); Tirmizi, Tefsir, Bürûc, (3337).

4959 kıssalar BEŞİKTE KONUŞANLARIN KISSASI "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Üç kişi dışında hiç kimse beşikte iken konuşmamıştır. Bunlar: Hz. İsa İbnu Meryem aleyhima's-selam, Cüreyc'in arkadaşı.

Cüreyc, kendini ibadete vermiş abid bir kuldu. Bir manastıra çekilmiş orada ibadetle meşguldü. Derken bir gün annesi yanına geldi, o namaz kılıyordu.

"Ey Cüreyc! (Yanıma gel, seninle konuşacağım! Ben annenim)" diye seslendi. Cüreyc:

"Allahım! Annem ve namazım (hangisini tercih edeyim?" diye düşündü). Namazına devama karar verdi.

Annesi çağırmasını (her defasında üç kere olmak üzere) üç gün tekrarladı. (Cevap alamayınca) üçüncü çağırmanın sonunda:

"Allahım, kötü kadınların yüzünü göstermedikçe canını alma!" diye bedduada bulundu. Beni İsrail, aralarında Cüreyc ve onun ibadetini konuşuyorlardı. O diyarda güzelliğiyle herkesin dilinde olan zaniye bir kadın vardı.

"Dilerseniz ben onu fitneye atarım" dedi. Gidip Cüreyc'e sataştı. Ancak Cüreyc ona iltifat etmedi.

Kadın bir çobana gitti. Bu çoban Cüreyc'in manastırı(nın dibi)nde barınak bulmuş birisiydi. Kadın onunla zina yaptı ve hamile kaldı. Çocuğu doğurunca:

"Bu çocuk Cüreyc'ten!" dedi. Halk (öfkeyle) gelip Cüreyc'i manastırından çıkarıp manastırı yıktılar, (hakaretler ettiler), kendisini de dövmeye başladılar, (linç edeceklerdi). Cüreyc onlara:

"Derdiniz ne?" diye sordu.

"Şu fahişe ile zina yaptın ve senden bir çocuk doğurdu!" dediler. Cüreyc:

"Çocuk nerede, (getirin bana?)" dedi. Halk çocuğu ona getirdi. Cüreyc:

"Bırakın beni, namazımı kılayım!" dedi. Bıraktılar ve namazını kıldı. Namazı bitince çocuğun yanına gitti, karnına dürttü ve:

"Ey çocuk! Baban kim?" diye sordu. Çocuk: "Falanca çoban!" dedi. Bunun üzerine halk Cüreyc'e gelip onu öpüp okşadı ve: "senin manastırını altından yapacağız!" dedi. Cüreyc ise:

"Hayır! Eskiden olduğu gibi kerpiçten yapın!" dedi. Onlar da yaptılar.

(Üçüncüsü): Bir zamanlar bir çocuk annesini emiyordu. Oradan şahlanmış bir at üzerinde kılık kıyafeti güzel bir adam geçti. Onu gören kadın:

"Allah'ım şu oğlumu bunun gibi yap!" diye dua etti. Çocuk memeyi bırakarak adama doğru yönelip baktı ve:

"Allahım beni bunun gibi yapma!" diye dua etti. Sonra tekrar memesine dönüp emmeye başladı."

Ebu Hureyre der ki: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı, şehadet parmağını ağzına koyup emmeye başlayarak, çocuğun emişini taklid ederken görür gibiyim."

(Resulullah anlatmaya devam etti:)

"(Sonra annenin yanından) bir kalabalık geçti. Ellerinde bir cariye vardı. Onu dövüyorlar ve:

"(Seni zani seni!) Zina yaparsın, hırsızlık yaparsın ha!" diyorlardı. Cariye ise:

"Allah bana yeter, o ne iyi vekildir!" diyordu. Çocuğun annesi:

"Allahım çocuğumu bunun gibi yapma!" dedi. Çocuk yine emmeyi bıraktı, cariyeye baktı ve:

"Allahım beni bunun gibi yap!" dedi. İşte burada anne-evlat karşılıklı konuşmaya başladılar: (Anne dedi ki:

"Boğazı tıkanasıca! Kıyafeti güzel bir adam geçti. Ben: "Allahım, oğlumu bunun gibi yap" dedim. sen: "Allahım! Beni bunun gibi yapma!" dedin. Yanımızdan cariyeyi döverek, zina ve hırsızlık yaptığını söyleyerek geçenler oldu. Ben: "Allahım, oğlumu bunun gibi yapma" dedim. sen ise: "Allahım, beni bunun gibi yap!" dedin).

Oğlu şu cevabı verdi:

"Güzel kıyafetli bir adam geçti. Sen: "Allahım, oğlumu bunun gibi yap!" dedin, ben ise: "Allahım beni bunun gibi yapma!" dedim. Yanımızdan bu cariyeyi geçirdiler. Onu hem dövüp hem de: "Zina ettin, hırsızlık ettin!" diyorlardı. Sen: "Allahım, oğlumu bunun gibi yapma!" dedin. Ben ise: "Allahım, beni bunun gibi yap!" dedim. (Sebebini açıklayayım:) O atlı adam cebbar zalimin biriydi. Ben de: "Allahım beni böyle yapma!" dedim. "Zina ettin, hırsızlık ettin!" dedikleri şu zavallı cariye ise ne zina yapmıştı, ne de çalmıştı! Ben de "Allahım beni bunun gibi yap!" dedim." Buhari, Enbuya 50, Amil fi's-Salat 7; Müslim, Birr 7, 8, (2550). Metin Müslim'den alınmadır.

4960 kıssalar MAĞARA ASHABININ KISSASI "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:

"sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:

"Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirini yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hala uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını beklliyordum. Derken şafak söktü:

"Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!"

Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.

İkinci şahıs şöyle dedi:

"Ey Allahım! benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kam almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüzyirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:

"Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim.

Ey Allah'ım, eğer bunları senin rıza-yı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar."

Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.

Üçüncü şahıs dedi ki:

"Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi (bir farak pirinçten ibaret olan) ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kar ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve:

"Ey Abdullah! bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de:

"Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve ve köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam:

"Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar:

"Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü.

"Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler." Buhari, Enbiya 50, Büyü' 98, İcare 12, Hars 13, Edeb 5; Müslim, Zikr 100, (2743); Ebu Davud, Büyû' 29, (3387).

4961 kıssalar KİFL KISSASI "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Sizden önce yaşayanlar arasında Kifl adında biri vardı. Bildiğinden hiç şaşmazdı. İhtiyaç içinde olduğunu bildiği bir kadına gelerek, altmış dinar verdi. Kadından kam almak üzere teşebbüse geçince kadın, titredi ve ağladı. "Niye ağlıyorsun?" diye sorunca, kadın:

"Bu benim hiç yapmadığım (haram) bir amel. Bu günaha beni razı eden de fakrımdır!" dedi. Adam da:

"Yani sen şimdi Allah korkusuyla mı ağlıyorsun? Öyleyse, Allah'tan korkmaya ben senden daha layıkım! Haydi git, verdiğim para da senin olsun. Vallahi ben bundan böyle Allah'a hiç asi olmayacağım!" dedi. Adam o gece öldü. Sabah, kapısında şu yazılı idi:

"Alah Kifl'i mağfiret etti!"

Halk bu duruma şaşırdı kaldı. Allah o devrin peygamberine Kifl'in durumunu vahyen bildirinceye kadar şaşkınlık devam etti." Tirmizi, Kıyamet 49, (2498).

4962 kıssalar ÂD KAVMİNİ HELÂK EDEN RÜZGÂRIN KISSASI "Ebu Vail, Rebi'a kabilesinden el-Haris İbnu Yezid el-Bekri adında bir adamdan naklen anlatıyor:

"Medine'ye gelmiştim, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına gittim. Mescid, cemaatle dolu idi. Orada dalgalanan siyah bayraklar vardı. Hz. Bilal radıyallahu anh kılıcını kuşanmış, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında duruyordu. Ben: "Bu insanların derdi ne, (ne oluyor)? diye sordum.

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam Amr İbnu'l-As'ı, Rebi'a'ya doğru göndermek istiyor, (onun hazırlığı var)!" dediler. Ben:

"Ad elçisi gibi olmaktan Allah'a sığınırım" dedim. Aleyhissalatu vesselam: "Ad elçisi de nedir?" buyurdular. Ben:

"Bunu çok iyi bilen kimseye düştünüz. Ad (kavmi) kıtlığa uğrayınca Kayl'ı kendileri için su aramaya gönderdi. Kayl da, Bekr İbnu Muaviye'ye uğradı. O, buna şarap içirdi ve Mekke'de o sıralarda seslerinin ve tegannisinin güzelliğiyle meşhur Cerade isminde iki cariye de şarkılar söyledi. (Bu suretle bir ay kadar kaldıktan) sonra, Mühre (İbnu Haydan Kabilesi'nin) dağına müteveccihen oradan ayrıldı. Dedi ki:

"Ey Allahım! Ben sana ne tedavi edeceğim bir hasta, ne de fiyesini ödeyeceğim bir esir için gelmedim. Sen kulunu, sulayıcı olduğun müddetçe sula. Onunla birlikte Bekr İbnu Muaviye'yi de sula. -Böylece kendisine içirdiği şarap için ona teşekkür eder.-

Bunun üzerine onun için üç parça bulut yükseltildi. Biri kızıl, biri beyaz, biri de siyah. Ona: "bunlardan birini seç!" denildi. O, bunlardan siyah olanını seçti. Ona:

"Ad kavminden tek kişiyi bırakmayıp helak edecek bu bulutu toz duman olarak al!" denildi."

Bunu söyleyince Aleyhissalatu vesselam:

"(Onlara) sadece şu -yüzük halkası- miktarında rüzgar gönderildi" buyurdular ve arkasından şu mealdeki ayet-i kerimeyi tilavet ettiler: "Ad (kavminin helak edilmesinde) de (ibret vardır). hani onların üzerine o kısır rüzgarı göndermiştik. Öyle bir rüzgar ki, her uğradığı şeyi (yerinde) bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi savuruyordu" (Zariyat 41-42)." Tirmizi, Tefsir, Zariyat, (3269, 3270).

4963 kıssalar KEL, ALATENLİ VE ÂMÂ'NIN KISSASI "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Beni İsrail'den üç kişi vardı: Biri alatenli, biri kel, biri de ama. Allah bunları imtihan etmek istedi. Bu maksadla onlara (insan suretinde) bir melek gönderdi.

Melek önce alatenliye geldi. Ve: "En çok neyi seversin?" dedi. Adam:

"Güzel bir renk, güzel bir cild, insanları benden tiksindiren halin gitmesini!" dedi. Melek onu meshetti. Derken çirkinliği gitti, güzel bir renk, güzel bir cild sahibi oldu. Melek ona tekrar sordu:

"Hangi mala kavuşmayı seversin?"

"Deveye!" dedi, adam. Anında ona on aylık hamile bir deve verildi.

Melek:

"Allah bunları sana mübarek kılsın!" deyip (kayboldu) ve Kel'in yanına geldi.

"En ziyade istediğin şey nedir?" dedi. Adam:

"Güzel bir saç ve halkı ikrah ettiren şu halin benden gitmesi!" dedi. Melek,keli elleriyle meshetti, adamın keli gitti. Kendisine güzel bir saç verildi. Melek tekrar:

"En çok hangi malı seversin?" diye sordu. Adam:

"Sığırı!" dedi. Hemen kendisine hamile biir inek verildi. Melek:

"Allah bu sığırı sana mübarek kılsın!" diye dua etti ve amanın yanına gitti. Ona da: "En çok neyi seversin?" diye sordu. Adam:

"Allah7ın bana gözümü vermesini ve insanları görmeyi!" dedi. Melek onu meshetti ve Allah da gözlerini anında iade etti. Melek ona da:

"En çok hangi malı seversin?" diye sordu. Adam:

"Koyun!" dedi. Derhal doğurgan bir koyun verildi.

Derken sığır ve deve yavruladılar, koyun da kuzuladı. Çok geçmeden birinin bir vadi dolusu develeri, diğerinin bir vadi dolusu sığırları, öbürünün de bir vadi dolusu koyunları oldu.

Sonra melek, alatenliye, onun eski hali ve heyetine bürünmüş olarak geldi ve:

"Ben fakir bir kimseyim, yola devam imkanlarım kesildi. Şu anda Allah ve senden başka yardım edecek kimse yok! Sana şu güzel rengi, şu güzel cildi ve malı veren Allah aşkına bana bir deve vermeni talep ediyorum! Ta ki onunla yoluma devam edebileyim!" dedi. Adam:

"(Olmaz öyle şey, onda nicelerinin) hakları var!" dedi ve yardım talebini reddetti. Melek de:

"Sanki seni tanıyor gibiyim!Sen ala tenli, herkesin ikrah ettiği, fakir birisi değil miydin? Allah sana (sıhhat ve mal) verdi" dedi. Ama adam:

"(Çok konuştun!) Ben bu malı büyüklerimden tevarüs ettim!" diyerek onu tersledi. Melek de:

"Eğer yalancı isen Allah seni eski haline çevirsin!" dedi ve onu bırakarak kel'in yanına geldi. Buna da onun eski halinde kel birisi olarak göründü. Ona da öbürüne söylediklerini söyleyerek yardım talep etti. Bu da önceki gibi talebi reddetti. Melek buna da:

"Eğer yalancıysan Allah seni eski halinne çevirsin!" deyip, ama'ya uğradı. Buna da onun eski hali heyeti üzere (yani bir ama olarak) göründü. Buna da:

"Ben fakir bir adamım, yolcuyum, yola devam etme imkanım kalmadı. Bugün, evvel Allah sonra senden başka bana yardım edecek yok! Sana gözünü iade eden Allah aşkına senden bir koyun istiyorum; ta ki yolculuğuma devam edebileyim!" dedi. Ama cevaben:

"Ben de ama idim. Allah gözümü iade etti, fakirdim (mal verip) zengin etti. İstediğini al, istediğini bırak! Vallahi, bugün Allah adına her ne alırsan, sana zorluk çıkarmayacağım!" dedi. Melek de:

"Malın hep senin olsun! Sizler imtihan olundunuz. Senden memnun kalındı ama diğer iki arkadaşına gadap edildi" (ve gözden kayboldu)." Buhari, Enmiya 50, Müslim Zühd 10, (2964).

4964 kıssalar BİN DİNAR BORÇ ALANIN KISSASI "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni İsrail'den bin dinar borç para isteyen bir kimseden bahsetti. Beni İsrail'den borç talep ettiği kimse: "Bana şahidlerini getir, onların huzurunda vereyim, şahid olsunlar!" dedi. İsteyen ise: "Şahid olarak Allah yeter!" dedi. Öbürü: "Öyleyse buna kefil getir" dedi. Berikisi "Kefil olarak Allah yeter" dedi. Öbürü:

"Doğru söyledin!" dedi ve belli bir vade ile parayı ona verdi. Adam deniz yolculuğuna çıktı ve ihtiyacını gördü. Sonra borcunu vadesi içinde ödemek maksadıyla geri dönmek üzere bir gemi aradı, ama bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası alıp içini oydu. Bin dinarı sahibine hitabeden bir mektupla birlikte oyuğa yerleştirdi. Sonra oyuğun ağzını kapayıp düzledi. Sonra da denize getirip:

"Ey Allahım, biliyorsun ki, ben falanndan bin dinar borç almıştım. Benden şahid istediğinde ben: "Şahid olarak Allah yeter!" demiştim. O da şahid olarak sana razı oldu. Benden kefil isteyince de: "Kefil olarak Allah yeter!" demiştim. O da kefil olarak sana razı olmuştu. ben ise şimdi, bir gemi bulmak için gayret ettim, ama bulamadım. Şimdi onu sana emanet ediyorum!" dedi ve odun parçasını denize ettı ve odun denize gömüldü.

Sonra oradan ayrılıp, kendini memleketine götürecek bir gemi aramaya başladı. Borç veren kimse de, parasını getirecek gemiyi beklemeye başladı. Gemi yoktu ama, içinde parası bulanan odun parçasını buldu. Onu ailesine odun yapmak üzere aldı. (Testere ile) parçalayınca parayı ve mektubu buldu.

Bir müddet sonra borç alan kimse geldi. Bin dinarla adama uğradı ve:

"Malını getirmek için aralıksız gemi aradım. Ancak benni getirenden daha önce gelen bir gemi bulamadım" dedi. Alacaklı:

"Sen bana bir şeyler göndermiş miydin?" diye sordu. Öbürü:

"Ben sana, daha önce bir gemi bullamadığımı söyledim" dedi. Alacaklı:

"Allah Teala Hazretleri, senin odun parçası içerisinde gönderdiğin parayı sana bedel ödedi. Bin dinarına kavuşmuş olarak dön" dedi." Buhari, Kefalet 1, (muallak olarak); Büyû 10(muallak ve mevsûl olarak), İsti'zan 25 (muallak olarak).

4965 kıssalar MÜTEFERRİK HADİSLER "Hz. Selman radıyallahu anh dedi ki: "Hz. İsa ile Hz. Muhammed aleyhimesselatu vesselam arasındaki fetret altıyüz senedir." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 53.

4966 kıssalar MÜTEFERRİK HADİSLER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Tübba' mel'un mudur bilemiyorum. Keza Üzeyr peygamber midir onu da bilemiyorum." Ebu Davud, Sünnet 14, (4674).

4967 kıssalar MÜTEFERRİK HADİSLER "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Eğer Beni İsrail olmasaydı, et kokuşmazdı. Eğer Havva olmasaydı, kadınlar kocalarına hiçbir zaman ihanet etmezdi." Buhari, Enbiya 1, 25; Müslim, Rada' 63, (1470).

4968 kıyamet HZ. İSA VE MEHDİ "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin ederim! Meryem oğlu İsa'nın, aranıza (bu şeriatle hükmedecek) adaletli bir hakim olarak ineceği, istavrozları kırıp, hınzırları öldüreceği, cizyeyi (Ehl-i Kitap'tan) kaldıracağı vakit yakındır. O zaman, mal öylesine artar ki, kimse onu kabul etmez; tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur."

Sonra Ebu Hureyre der ki: "Dilerseniz şu ayeti okuyun. (Mealen): "Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölümünden önce onun (İsa'nın) hak peygamber olduğuna iman etmesin. Kıyamet gününde ise İsa onlar aleyhine şahitlik edecektir" (Nisa 159)." Buhari, Büyû' 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242, (155); Ebu Davud, Melahim 14, (4324); Tirmizi, Fiten 54, (2234).

4969 kıyamet HZ. İSA VE MEHDİ "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ümmetimden bir grup, hak için muzaffer şekilde mücadeleye Kıyamet gününe kadar devam edecektir. O zaman İsa İbnu Meryem de iner. Bu müslümanların reisi: "Gel bize namaz kıldır!" der. Fakat Hz. İsa aleyhisselam: "Hayır! der, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbirinize emirsiniz!" Müslim, İman 247.

4970 kıyamet HZ. İSA VE MEHDİ "İbnu Mes'ûd radıyallahhu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Dünyanın tek günlük ömrü bile kalmış olsa Allah, o günü uzatıp, benden bir kimseyi o günde gönderecek."

İbnu Mes'ûd: "Resûlullah yahut da şöyle buyurmuştu der: "...Ehl-i beytimden birini, ki bu zatın ismi benim ismime uyar, babasının ismi de babamın ismine uyar. Bu zat, yeryüzünü, -eskiden cevr ve zulümle dolu olmasının aksine- adalet ve hakkaniyetle doldurur." Ebu Davud, Mehdi 1, (4282); Tirmizi, Fiten 52, (2231, 2232).

4971 kıyamet HZ. İSA VE MEHDİ "Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Mehdi benim zürriyetimden, kızım Fatıma'nın evladlarındandır." Ebu Davud, Mehdi 1, (4284).

4972 kıyamet HZ. İSA VE MEHDİ "Ebu İshak anlatıyor: "Hz. Ali radıyallahu anh, oğlu Hasan radıyallahu anh'a baktı ve: "Bu oğlum, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın tesmiye buyurduğu üzere Seyyid'dir. Bunun sulbünden peygamberinizin adını taşıyan biri çıkacak. Ahlakı yönüyle peygamberinize benzeyecek; yaratılışı yönüyle ona benzemeyecek" dedi ve sonra da yeryüzünü adaletle dolduracağına dair gelen kıssayı anlattı." Ebu Davud, Mehdi 1, (4290).

4973 kıyamet DECCAL "Şabi'nin, Fatıma Bintu Kays radıyallahu anha'dan nakline göre Fatıma şöyle anlatmıştır: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Temimu'd-Dari hıristiyan bir kimse idi. Gelip biat etti ve müslüman oldu. O, benim Mesih Deccal'den anlattığıma uygun olan bir rivayette bulundu. Bana anlattığına göre, Temim, bir gemiye binip denize açılmıştır. Yanında Lahm ve Cüzam kabilelerinden otuz kişi vardı. (Hava şartları iyi olmadığı için) onlarla denizin dalgaları bir ay kadar oynadı. Sonunda güneşin battığı esnada denizde bir adaya yanaştılar. Geminin kayıklarına binerek adaya çıktılar. Derken karşılarına çok tüylü kıllı bir hayvan çıktı. Bunlar, tüylerinin çokluğundan hayvanın baş tarafı neresi, arka tarafı neresi anlayamadılar. (Şaşkın şaşkın:)

"Sen necisin, neyin nesisin?" dediler. O cevap verdi:

"Ben cessaseyim!"

"Cessase nedir?" denildi.

"Ey cemaat! Şu mannastıra kadar gelin! İçinde bir adam var, o sizin haberinize müştaktır!" dedi. O, böylece bir adamdan söz edince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk. Hemen koşarak manastıra girdik. İçeride bir adam vardı; hilkatçe gördüklerimizin en irisiydi ve elleri boynuna, dizlerinden topuklarına demirle sıkı şekilde bağlanmıştı.

"Vah sana! Kimsin sen?" dedik.

"Benim haberimi alabilmişsiniz. Şimdi siz kimsiniz, bana söyleyin!" dedi. Arkadaşlarım:

"Biz bir grup Arabız. Bir gemideydik, denizin coşkun bir anına rastladık. Dalgalar bizi bir ay oynatıp oyaladı. Sonra şu adaya yaklaştık, sandallara binip adaya çıktık. Tüylü ve çok kıllı bir hayvanla karşılaştık. Tüyünün çokluğundan başı ne taraf, arkası ne taraf anlayamadık. "Vah sana, nesin sen" dedik.

"Ben cessaseyim!" dedi. Biz: "Cessase de ne?" dedik.

"Manastırdaki şu adama gelin, o sizin haberinize pek müştaktır!" dedi. Biz de koşarak sana geldik. Biz onun bir şeytan olmadığından emin olmadığımız için korktuk" dedik. Adam:

"Bana Beysan hurmalığından haber verin!" dedi. Biz:

"Onun neyinden haber soruyorsun?" dedik.

"Ben onun ağacından soruyorum, meyve veriyor mu?" dedi.

"Evet!" dedik.

"Öyleyse meyve vermeme zamanı yakındır!" dedi.

"Bana Taberiye gölünden haber verin!" dedi.

"Onun nesinden haber istiyorsun?" dedik.

"Onun suyunun çekilmesi yakındır!" dedi.

"Bana Zuğer gözesinden haber verin!" dedi.

"Sen onun neyinden haber istiyorsun?" dedik.

"Gözede su var mıdır? Orada su var mıdır?" dedi.

"Evet, onun çok suyu vardır! Sahipleri onun suyu ile ziraat yapıyorlar!" dedik.

"Ümmilerin peygamberinden bana haber verin? O ne yaptı?" dedi.

"O Mekke'den çıkıp Yesrib'e (Medine'ye) yerleşti" dedik.

"Araplar O'nunla mukatele etti mi?" dedi. Biz:

"Evet!" dedik.

"Onlara karşı ne yaptı?" dedi. Biz de, (onu ezmek için) peşine düşen Araplara galebe çaldığını, Arapların kendisine itaat ettiklerini haber verdik. (O da bize:)

"Bu, onların itaat etmeleri, kendileri için daha hayırlıdır. Ben şimdi size kendimi tanıtayım: Ben Mesih Deccal'im. Çıkış için bana izin verilme zamanı yakındır. O zaman çıkıp yeryüzünde dolaşacağım. Kırk gün içinde uğramadığım karye (köy) kalmayacak. Mekke ile Taybe (Medine) hariç. Bu iki şehir bana haramdır. Onlardan birine her ne vakit girmek istersem, elinde yalın kılıç bir melek beni karşılar, benim oraya girmeme mani olur. Onların her bir geçidinde bir melek vardır, onları korur!" dedi." Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam çubuğuyla minbere dürterek:

"Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Ben bunu size anlattım değil mi?" buyurdular. Halk da: "Evet!" diye karşılık verdi. bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:

"Temimi'd-Dari'nin rivayetinin benim size ondan (Mesih Deccal'dan) Mekke ve Medine'den anlattığıma muvafık düşmesi hoşuma gitti. Bilesiniz O Şam denizinde veya Yemen denizindedir. Hayır doğu tarafındandır. Evet o doğu tarafından zuhur edecektir. O doğu tarafından zuhur edecektir!" buyurdu ve eliyle doğu tarafına işaret etti." Müslim, Fiten 119, (2942); Ebu Davud, Melahim 15, (4325, 4326); Tirmizi, Fiten 66, (2254).

4974 kıyamet DECCAL "Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bize Deccal üzerine uzun bir hadis rivayet etti. Bize anlattıkları meyanında şöyle de demişti:

"Deccal, Medine geçitlerine girmesi kendisine haram kılınmış olarak çıkacak. Derken (Medine civarındaki) bazı ekimsiz yerlere kadar gelir. O gün insanların en hayırlısı olan -veya en hayırlılarından- bir kimse onun karşısına çıkar ve:

"Sen Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bize haber verdiği Deccal'sin!" der. Deccal de (kendi adamlarına):

"Ben şunu öldürüp sonra da diriltsem ne dersiniz? Bu işte bir şüpheye düşer misiniz?" der. Oradakiler:

"Hayır!" derler. Deccal onu öldürür ve sonra diriltir. Diriltildiği zaman adam:

"Allah'a yemin olsun. Senin hakkında hiçbir vakit bugünkünden daha basiretli olmamıştım!" der. Deccal onu tekrar öldüreyim mi di(yerek öldürmek isteye)cek, fakat musallat edilmeyecek." Buhari, Fiten 27, Fedailu'l-Medine9; Müslim, Fiten 112, (2938).

4975 kıyamet DECCAL "Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Deccal çıktığı vakit beraberinde su ve ateş vardır. Ancak halkın ateş olarak gördüğü tatlı sudur; halkın su olarak gördüğü ise yakıcı bir ateştir. Sizden kim o güne ererse, halkın ateş olarak gördüğüne düş(meyi kabul et)sin. Çünkü o, tatlı soğuk sudur." Buhari, Fiten 26, Enbiya 50; Müslim, Fiten 105, (2935); Ebu Davud, Melahim 14, (4315),

4976 kıyamet DECCAL "Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh'ın anlattığına göre, Aleyhissalatu vesselam'a Deccal'den sormuştur. Aleyhissalatu vesselam da şu cevabı vermiştir:

"O (Deccal) çıktığı gün (aynen bir insan gibidir) yemek yer. Ben size, onun hakkında, benden önceki peygamberlerden hiçbirinin kendi ümmetine anlatmadığı hususları anlatacağım: Onun sağ gözü meshedilmiştir (görmez), pertlektir, göz hadakası yoktur, sanki hadakası çevrim içinde bir balgam gibidir. Sol gözü de inciden bir yıldız gibidir. Onun beraberinde sanki cennet ve ateşin birer misli vardır. Ancak hakikatta ateşi cennet, suyu da ateştir. Haberiniz olsun! Onun yanında iki kişi vardır; köy halkını inzar ederler. Bu ikisi köyden çıkınca Deccal'in ashabından ilki oraya girer." Rezin tahric etmiştir. Hadisin kaynağı yok ise de, hadiste yer alan mefhumların şahidleri Sahiheyn ve diğer kaynaklarda çoğunluk itibariyle gelmiştir.

4977 kıyamet DECCAL "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Veda haccı sırasında (bir ara): "Halk susup dinlesin!" buyurdular. Sonra Allah'a hamd ve senada bulunup, arkadan Mesih ve Deccal'den uzunu uzun söz ettiler ve buyurdular ki:

"Allah'ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla inzar etti. Nuh aleyhisselam ümmetini onunla inzar etti, ondan sonra gelen peygamberler de. O, sizin aranızda çıkacak. Onun hali sizden gizli kalmayacak. Rabbinizin tek gözlü olmadığı size kapalı değildir. O ise sağ gözü kör birisidir. Onun gözü, sanki (salkımdan) dışa fırlamış bir üzüm danesi gibidir. (İki gözünün arasında ke-fe-re yani kafir yazılmış olacaktır. Bunu her müslüman okuyacaktır)." Buhari, Fiten 27; Müslim, Fiten 100-103, (169)-(2933).

4978 kıyamet İBNU SAYYÂD "Muhammed İbnu'l-Münkedir anlatıyor: "Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma, İbnu Sayyad'ın Deccal olduğu hususunda yemin ederdi. Ben:

"Sen Allah'a yeni de ediyorsun ha!" dedim. Bana şu cevabı verdi:

"(Nasıl etmeyeyim?) Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh'a, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında İbnu Sayyad'ın Deccal olduğu hususunda yemin ettiğini işittim. Buna rağmen aleyhissalatu vesselam kendisini reddetmemişti." Buhari, İ'tisam 23; Müslim, Fiten 94, (4929), Ebu Davud, Melahim 16, (4331).

4979 kıyamet İBNU SAYYÂD "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh, ashabtan bir grup içerisinde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte İbnu Sayyad'a doğru gittiler, Onu, Beni Megale şatosunun yanında çocuklarla oynar buldular. O sıralarda bülûğa yaklaşmış durumdaydı. İbnu Sayyad, Aleyhissalatu vesselam, eliyle sırtına vuruncaya kadar (onların geldiğini) hissetmedi. Aleyhissalatu vesselam, omuzuna vurup:

"Benim Allah'ın Resûlü olduğuma şehadet ediyor musun?" diye sordu. İbnu Sayyad ona bakıp:

"Şehadet ederim ki, sen ümmilerin peygamberisin!" dedi. İbnu Sayyad da Resulullah'a:

"Sen, benim Allah'ın Resulü olduğuma şehadet eder misin?" dedi. Aleyhissalatu vesselam onu reddetti ve:

"Ben Allah'a ve O'nun resullerine iman ettim!" buyurdu ve sonra sordu:

"Pekiyi, ne görüyorsun?"

"Bana bir doğru sözlü (sadık), bir de yalancı (kazib) gelmektedir" diye cevap verdi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:

"Sana bu iş karıştırıldı! (Sıdkı kizb; kizbi sıdk ile karıştırıyorsun)" buyurdular. Sonra da Aleyhissalatu vesselam ona:

"Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!) dedi. İbnu Sayyad:

"O dumandır!" diye cevap verdi. Aleyhissalatu vesselam:

"Sus, sen kendi kadrini hiçbir vakit aşamayacaksın!" buyurdular. bunun üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh:

"Ey Allah'ın Resulü! Bana müsaade buyurun şunun boynunu vurayım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:

"Eğer (Deccal) bu ise, sen ona musallat edilecek değilsin, eğer bu Deccal değilse onu öldürmekte sana bir hayır yok!" buyurdular."

Tirmizi, "Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!)" sözünden sonra şu ibareyi ilave etti: "Onun için (içinde) "O halde semanın apaşikar bir duman getireceği günü gözetle (Habibim)" (Duhan 10) ayetini gizlemişti." Buhari, Cenaiz 80, Şehadat 3, Cihad 178, Edeb 97; Müslim, Fiten 85, 95, (2924, 2930); Ebu Davud, Melahim 16, (4329); Tirmizi, Fiten 63, (2250), 56, (2236).

4980 kıyamet İBNU SAYYÂD "Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "İbnu Sayyad, Harre savaşı sırasında kaybedildi." Ebu Davud, Melahim 16, (4332).

4981 kıyamet KIYAMET ÖNCESİ FİTNELER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ayakkabıları kıldan bir kavimle savaşmadıkça Kıyamet kopmaz. Siz, yüzleri kılıflı kalkanlar gibi, gözleri küçük, burunları yassı olan bir kavmle savaşmadıkça Kıyamet kopmaz." Buhari, Cihad 95, 96, Menakıb 25; Müslim, Fiten 62, (2912); Ebu Davud, Melahim 9, (4303, 4304); Tirmizi, Fiten 40, (2216); Nesai, Cihad 42, (6, 45).

4982 kıyamet KIYAMET ÖNCESİ FİTNELER "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "rumlar, A'mak ve Dabık nam mahallere inmedikçe Kıyamet kopmaz. Onlara karşı Medine'den bir ordu çıkar. Bunlar o gün Arz ehlinin en hayırlılarıdır. Bu ordunun askerleri savaşmak üzere saf saf düzen alınca, rumlar:

"Bizden esir edilenlerle aramızdan çekilin de onları öldürelim!" derler. Müslümanlar da:

"Hayır" Vallahi sizinle, kardeşlerimizin arasından çekilmeyiz" derler. Bunun üzerine (müslümanlar) onlarla harb eder. bunlardan üçte biri inhizama uğrar. Allah ebediyen bunların tevbesini kabul etmez. Üçte biri katledilir, bunlar Allah indinde şehitlerin en faziletlileridir. Üçte biri de muzaffer olur. Bunlar ebediyen fitneye düşmezler. Bunlar İstanbul'u da fethederler. (Fetihten sonra) bunlar, kılıçlarını zeytin ağacına asmış ganimet taksim ederken, şeytan aralarında şöyle bir nida atar:

"Mesih Deccal, ailelerinizde sizin yerinizi aldı!"

Bunun üzerine, çıkarlar. Ancak bu haber batıldır. Şam'a geldiklerinde (Deccal) çıkar. Bunlar savaş için hazırlık yapıp safları tanzim ederken, namaz için ikamet okunur. Derken İsa İbnu Meryem iner ve onlara gitmek ister. Allah'ın düşmanı, Hz. İsa'yı görünce, tıpkı tuzun suda erimesi gibi, erir de erir. Eğer bırakacak olsa, (kendi kendine) helak oluncaya kadar eriyecekti. Ancak Allah onu kudret eliyle öldürür; öyle ki onlara, harbesindeki kanını gösterir." Müslim, Fiten 34, (2897).

4983 kıyamet KIYAMET ÖNCESİ FİTNELER "Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):

"Bir tarafı karada bir tarafı da denizde olan bir şehir işittiniz mi?" diye sordular. Oradakiler: "Evet!" deyince, şöyle buyurdular:

"İshakoğullarından yetmişbin kişi bu şehre sefer tertiplemedikçe Kıyamet kopmaz. Askerler şehre gelince konaklarlar. Ancak silahla savaşmazlar, tek bir ok dahi atmazlar. "Lailahe illallahu vallahu ekber!" derler. Bunun üzerine şehrin kara tarafı düşer. Sonra askerler ikinci kere, "Lailahe illallahu vallahu ekber!" derler, şehrin diğer tarafı da düşer. Sonra tekrar "Lailahe illalllahu vallahu ekber!" derler. Bu sefer onlara (kapılar) açılır. Oradan şehre girerler ve şehrin ganimetini toplarlar. Ganimetleri aralarında taksim ederlerken, yanlarına bir münadi gelip: "Deccal çıktı!" diye bağırır. Askerler her şeyi bırakıp geri dönerler." Müslim, Fiten 78, (2920).

4984 kıyamet KIYAMET ÖNCESİ FİTNELER "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Yahudilerle savaşacak ve onları öldüreceksiniz. Öyle ki taş dahi: "Ey müslüman! işte yahudi, arkamda (saklandı), gel, öldür onu!" diyecek." Buhari, Cihad 94, Menakıb 25; Müslim, Fiten 79, (2921); Tirmizi, Fiten 56, (2237).

4985 kıyamet KIYAMET ÖNCESİ FİTNELER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Müslümanlardan iki grup aralarında savaşmadıkça Kıyamet kopmaz. Bunlar aralarında büyük bir savaş yaparlar, fakat davaları birdir." Buhari, Fiten 24, Menakıb 25, İstitabe 8; Müslim, İman 248, (157), Fiten 17, (157).

4986 kıyamet KIYAMET ÖNCESİ FİTNELER "Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Nefsim yed-i kudretinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun! İmamınızı öldürmedikçe, kılıçlarınızı birbirinize kullanmadıkça, dünyanıza şerirleriniz varis olmadıkça Kıyamet kopmaz." Tirmizi, Fiten 9, (2171).

4987 kıyamet KIYAMET ÖNCESİ FİTNELER "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Herc artmadıkça Kıyamet kopmaz!" buyurmuşlardı. (Yanındakiler:)

"Herc nedir ey Allah'ın Resûlü?" diye sordular.

"Öldürmek! Öldürmek!" buyurdular." Müslim, Fiten 18, (157).

4988 kıyamet KIYAMET ÖNCESİ FİTNELER "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Kıyamet kopmazdan önce gece karanlığının parçaları gibi fitneler olacak. (O vakit) kişi mü'min olarak sabaha erer de kafir olarak akşama kavuşur. Mü'min olarak akşama erer, kafir olarak sabaha kavuşur. Birçok kimseler azıcık bir dünyalık mukabilinde dinlerini satarlar." Tirmizi, Fiten 30, (2196).

4989 kıyamet RESÛLULLAH'TAN SONRA KIYAMET YAKINDIR "Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Ben Kıyamet şöyle yakın olduğu halde gönderildim!" buyurdular ve şehadet parmağıyla orta parmağını yanyana gösterdiler." Buhari, Rikak 39, Tefsir, Nazi'at 1, Talak 25; Müslim, Fiten 132, (2950).

4990 kıyamet RESÛLULLAH'TAN SONRA KIYAMET YAKINDIR "Müstevrid İbnu Şeddad el-Fihri radıyallahu anh anlatıyor:

"Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Ben Kıyamet'in kopacağı aynı saatte gönderildim. Ancak, şunun şunu geçmesi gibi ben Kıyamet saatini geçip biraz evvel geldim!" buyurdular ve orta parmağı ile şehadet parmağını gösterdiler." Tirmizi, Fiten 39, (2214).

4991 kıyamet KIYAMETTEN ÖNCE BİR ATEŞİN ÇIKMASI "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Hicaz bölgesinden bir ateş çıkmadıkça Kıyamet kopmaz. Bu ateş Busra'daki develerin boyunlarını aydınlatacaktır." Buhari, Fiten 24; Müslim, Fiten 42, (2902).

4992 kıyamet KIYAMETTEN ÖNCE BİR ATEŞİN ÇIKMASI "İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:

"Kıyametten önce, Hadramevt'ten -veya Hadramevt denizinden- bir ateş çıkacak, insanları toplayacak" buyurmuşlardı. (Orada bulunanlar:)

"Ey Allah'ın Resûlü (o güne ulaşırsak) ne yapmamızı emredersiniz?" diye sordular.

"Size Şam('ı yani Suriye'ye gitmenizi) tavsiye ederim" buyurdular." Tirmizi, Fiten 42, (2218).

4993 kıyamet MUASIRLARININ ÖMRÜ "Ebu'z-Zübeyr, Hz. Cabir radıyallahu anh'tan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Bugün doğmuş (canlı olan) hiçbir nefis yoktur ki, yüz sene sonra ölmemiş olsun." (Ravi der ki:) "Bununla ömrün kısalması kastedilmiştir." Müslim, Fezailu's-sahabe 218, (2538); Tirmizi, Fiten 64, (2251).

4994 kıyamet MUASIRLARININ ÖMRÜ "Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a: "Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sormuştu. Aleyhissalatu vesselam bir müddet sükuttan sonra yanında duran Ezd-i Şenûe kabilesine mensup bir çocuğa bakıp:

"Bu delikanlı pir-i fani olmadan önce Kıyametiniz kopacaktır!" buyurdular.

Hz. Enes radıyallahu anh der ki: "Çocuk o gün benim akranım idi." Müslim, Fiten 138, (2953).

4995 kıyamet YALANCILARIN ZUHÛRU "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Otuz kadar yalancı Deccaller çıkmadıkça Kıyamet kopmaz. Bunlardan her biri Allah'ın elçisi olduğunu zanneder." Tirmizi, Fiten 43, (2219); Ebu Davud, Melahim 16, (4333, 4334, 4335).

4996 kıyamet GÜNEŞİN BATIDAN DOĞMASI "Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Güneş, battığı yerden doğmadıkça Kıyamet kopmaz. Batı'dan doğunca, insanlar görür ve hepsi de iman eder. Ancak, daha önce inanmamış veya imannın sevkiyle hayır kazanamamış olan hiç kimseye bu iman fayda sağlamaz." Buhari, Rikak 39, İstiska 27, Zekat 9; Müslim, İman 248, (157); Ebu Davud, Melahim 12, (4312).

4997 kıyamet GÜNEŞİN BATIDAN DOĞMASI "Hz. Ebu zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Güneş battığı sırada Mescid'e girmiştim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana:

"Ey Ebu Zerr!" buyurdular. "Şu (güneş batınca) nereye gidiyor, biliyor musun?"

"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dedim.

"O, Rabbinden secde etmek için izin istemeye gider. Ona izin verilir ve sanki kendisine şöyle denir: "Git geldiğin yerden tekrar doğ." O da battığı yerden doğar."

Sonra (Ebu Zerr dedi ki: "Aleyhissalatu vesselam) şöyle kıraat etti: "Ve zalike müstegarrün leha" (Yasin 38). (Ebu Zerr ilaveten) dedi ki: "Bu İbnu Mes'ûd kıraatidir."

4998 kıyamet KIYAMETİN BAŞKA ALAMETLERİ "Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Ruhumu kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun ki, vahşi hayvanlar insanlarla konuşmadıkça, kişiye kamçısının ucundaki meşin, ayakkabısının bağı konuşmadıkça, kendinden sonra ehlinin ne yaptığını dizi haber vermedikçe Kıyamet kopmaz." Tirmizi, Fiten 19, (2182).

4999 kıyamet KIYAMETİN BAŞKA ALAMETLERİ "Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:

"Devs kabilesinin kadınlarının kıçları, Zü'l-Halasa putunun etrafında titremedikçe Kıyamet kopmaz. Zü'l-halasa, Devslilerin cahiliye devrinde tapındıkları (Tebale'deki) puttur." Buhari, Fiten 23; Müslim, Fiten 51, (2906).

5000 kıyamet KIYAMETİN BAŞKA ALAMETLERİ "Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İnsanların dünyaca en bahtiyarını adi oğlu adiler teşkil etmedikçe Kıyamet kopmaz." Tirmizi, Fiten 37, (2210).

 

 
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 31 ziyaretçi (242 klik) Hoşgeldiniz  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol