
İslâm'ın beş temel ibadetinden biri olan beş  vakit namazdan sabah vaktinde kılınanı. Diğer farz namazlarla birlikte  Hicret'ten bir buçuk yıl önce Mirac gecesi farz kılınmıştır. Adını, kılındığı  vakitten alır. İki rekât sünnet-i müekkede, iki rekât da farz-ı ayn olmak üzere  toplam dört rekâttır. Arapça'da sabah namazına "salatül-fecr" denir. Kur'ân-ı  Kerim'de, "Gündüzün iki tarafında (sabah ve akşam) ve geceye yakın saatlerde  (yatsı namaz kıl) çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir  öğüttür" (Hud, 11 / 114); ve "Akşamlarken ve sabahlarken, öğle ve ikindi  vaktinde göklerde ve yerde hamd O'na mahsus olan Allah'ı tespih edin, namazı  kılın" (er-Rum, 30/ 17,18) buyurularak beş vakit ile birlikte sabah namazı da  farz olarak müslümanlara emredilmektedir.
Vakti: Sabaha karşı doğu tarafında yayılan  beyazlık ile göğün etrafında karanlık açıldığı zamandan itibaren başlar ve güneş  doğuncaya kadar devam eder. Gökyüzünün doğu tarafında aydınlığın oluşmasına fecr  denir; ancak sabah namazı vakti girmeden önceki aydınlanmaya "fecr-i kâzip  (yalancı fecr)" adı verilir ki; bu zaman içinde sabah namazı  kılınmaz.
"Fecr-i kâzip" aydınlığı bir süre devam  ettikten sonra ortalık tekrar kararır, ardından ikinci kez ufuk aydınlanır; işte  buna "fecr-i sâdık (gerçek fecr)" denir. İşte, sabah namazı bundan sonra  kılınmaya başlanır, güneşin doğuşuyla birlikte sabah namazının vakti  çıkar.
Sabah namazını, vaktin evvelinde mi yoksa  güneşin doğuşuna yakın bir zamanda mı kılmak gerektiği hakkında İslâm âlimleri,  değişik hadisleri ölçü alarak, farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Meselâ, Hz.  Aişe'nin rivayet ettiği "Rasûlüllah sabah namazını kılarlardı da, mü'minlerden  kadınlar "mırt' denen örtüleriyle kapanarak hazır bulunurlar; sonra evlerine  dönerlerdi ki, onları kimse tanıyamazdı" hadisini yorumlayan Şâfiî, Mâlikî ve  Hanbelî alimleri, kadınların tanınmamasının nedeni olarak karanlığın koyuluğunu  kabul ederler; bundan dolayı da sabah namazının efdal vaktinin karanlığın hakim  olduğu ilk vakit olduğu kanaatine varırlar. Hanefiler ise, kadınların  tanınmamalarının nedeni olarak karanlığı değil, onların bütün vücutlarını  kapatmalarını gösterir; bundan dolayı da güneşin doğmasına yakın olan  alacakaranlıkta kılınmasının daha faziletli olduğunu kabul ederler. Hanefileri  destekler nitelikteki bir diğer hadis de şöyledir: Ebu Berze bildiriyor: "Hz.  Peygamber (s.a.s) sabah namazını her birimiz yanında oturanı tanıyacak kadar  aydınlık olduğu zaman kıldırır, bu namazda altmıştan yüz ayete kadar okurdu..."  (Tecrîd-i Sarih, Tercümesi, II, 485). Ancak, hadis-i şerifte dikkat edilmesi  gereken bir nokta, altmış ila yüz ayetin okunduğu sabah namazının güneş doğmadan  önce tamamlanabilmesi için Hanefilerin dışındaki üç fıkıh ekolünün görüşüne  uygun olan karanlıkta başlanması gerekir. Bir başka hadiste de yine Hz.  Peygamber'in sabah namazını karanlıkta kıldırdığı rivayet edilmektedir. Bütün bu  değişik görüşlerin Hz. Peygamber'in değişik zamanlardaki uygulamalarına uyduğu  bir gerçek olduğuna göre, sabah namazını karanlıkta kılmaya başlayıp uzun  okuyuşlarla uzatmak ve ortalık ağarırken bitirmek herhalde sünnete en yakın bir  tercih olur.
Sabah namazına uyanamayıp güneş doğduktan  sonra uyanan bir müslüman güneşin doğmasından bir süre sonra (45 dakika kadar)  sünneti de dahil namazını kaza eder. Öğle vaktine yakın bir zamana kadar  geciktirebilir, ancak öğleden sonraya bırakamaz.
Uyandığında güneşin doğmak üzere olduğunu  gören birisi, bu vakitte namaz kılmak mekruh olduğu için güneşin doğup biraz  yükselmesini bekler, sünneti ve farzı kaza eder.
Eğer cemaatin farza durduğunu gören bir  müslüman ikinci rekâta yetişebilecekse; önce sünneti kılar, sonra cemaate uyarak  farzını kılar; ama sünneti kıldığı zaman farza yetişemeyeceğini anlarsa, sünneti  kılmayıp doğrudan farz namazı kılmak için cemaate uyar. Terkettiği sünneti ise  güneş doğduktan sonra dilerse kaza eder, dilerse terkeder. Bunlar Hanefi  hukukçulara göredir. Bir diğer husus da, sabah namazının farzını kıldıktan  sonraki vakitte hiç bir nafile namaz kılınamaz; güneş doğduktan sonra  kılınabilir.
Hz. Peygamber sabah ve ikindi namazlarına  diğer namazlardan daha çok önem vermiş ve bunların hiç bir zaman kaçırılmamasını  tavsiye buyurmuşlardır. Ancak bu, diğer namazların önemsiz olduğu anlamına da  gelmez. Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor: "... Güneşin doğuşundan ve  barışından evvelki namazların hiç birisinden alakonmamak elinizden gelirse,  (bunu yapmaya) çalışınız". Bir başka hadiste de şöyle buyuruluyor: "Bir grup  melek geceleyin, diğer bir, grup da gündüz ard arda size gelirler ve aranızda  kalırlar. Bunlar sabah ile ikindi namazlarında buluştuktan sonra (gündüz)  aranızda kalmış olanlar semaya çıkarlar. Rableri kullarının halini en iyi bilen  olduğu halde meleklere "Kullarımı ne halde bıraktınız?" diye sorar. Onlar da  "onları namaz kılarken bıraktık, zaten namaz kılarken bulmuştuk" cevabını  verirler; Biriniz ikindi namazından bir secdeyi gün batmadan evvel yetiştirecek  olursa, namazını tamamlasın. Sabah namazından da bir secdeyi gün doğmadan  yetiştirecek olursa, namazını tamamlasın" (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, II,  494-500).
İki rekât sünneti: Peygamber Efendimiz sabah  namazının sünnetine diğer sünnetlerden daha çok önem vermiş ve bunun  terkedilmemesini istemiştir: Düşman süvarisi kovalasa bile sabah namazının iki  rekât sünnetini terketmeyin " (Sünen-i Ebu Davud, II, 301). Bu önemden dolayıdır  ki, diğer namazların sünnetleri kaza olarak kılınamazken, sabah namazının  sünneti güneş doğduktan sonra kaza edilebilmektedir. Ancak başka bir hadiste ise  cemaat farza durduktan sonra sünnetin terkedilmesi istenerek cemaatin önemi  vurgulanıyor:" Farza kametlendikten sonra, farzdan başka namaz kılınmaz"  (Sünen-i Ebû Davud, II, 305).
Kılınışı: Namaza başlamadan önceki farzlar  yerine getirildikten sonra (maddi ve manevi pisliklerden temizlenmek, abdest  almak, avret yerlerini örtmek, kıbleye durmak) iftitah tekbiri ile namaza  başlanır. Besmele çekmeden "Sübhaneke" okunduktan sonra "euzü besmele" çekilerek  "Fatiha" suresi ve zamm-ı sure okunur. Ayaktaki bu okuyuşlardan sonra "Allahü  ekber" tekbiriyle birlikte rüküa eğilinir ve en az üç kez olmak üzere "sübhane  rabbiyel-azîm" denir. "Semiallahü limen hamideh" diyerek doğrulunur, "rabbena  lekelhamd" deyip "Allahu ekber" tekbiriyle secdeye gidilir. İki kez tekrarlanan  bu secdelerde "sübhane rabbiyel a'lâ" denir ve tekbir alınarak ikinci rekâta  kalkılır. Sadece besmele çekilerek "Fatiha" ve ardından besmelesiz zamm-ı sure  okunduktan sonra rükû ve secdeler yapılarak oturulur. Kade-i âhire* denen bu  oturuşta "tahiyyat", "salli", "barik" ve "rabbena" duaları okunur ve ardından  "esselamü aleyküm ve rahmetullah" diyerek iki tarafa selam verilir; selamdan  sonra ise şu dua sessizce okunarak sünnet sona erer: "Allahümme ente'sselamü ve  minke's-selamü tebarekte yazel-celali vel-ikram".
Rasûlüllah sabah namazının sünnetini evlerde  kılmayı emretmiş, kendisi de böyle yapmıştır. Sünnet kılındıktan sonra bir süre  yatmak veya oturup eşiyle veya ailenin diğer fertleriyle konuşmak  Peygamberimizin bir sünnetidir. Hz. Aişe (r.anha)'nın konuyla ilgili  rivayetlerinden biri şöyledir: "Peygamber (s.a.s) sabahın iki rekât sünnetini  kıldığı vakit ben uyanmamışsam o da yatardı. Eğer o vakit uyanmış olursam  benimle konuşurdu" (Sünen-i Ebu Davud, II, 304).
Farzı: Sabah namazının farzını cemaatle  kılmak, diğer namazlara nazaran daha faziletlidir. Rasûlüllah buyuruyor ki:  "Münafıklara sabah ile yatsı namazlarından daha ağır gelen hiç bir namaz yoktur.  (Halbuki) bu iki namaz (ın cemaatin) de olan (sevap ve fazileti) bilseler  emekleye emekleye, sürüne sürüne de olsa gelip onlara hazır olurlardı" (Tecrîd-i  Sarih Tercümesi, II, 416).
Sabah namazının farzının kılınışı da aynen  sünneti gibidir. Tek farkı, farza durmadan önce kamet getirilir. Ancak kadınlar  kamet getirmez. Namazdan sonra yatmayıp, işinin başına gitmek sünnettir. Güneşin  doğmasından evvel ve sonra uyumak müslüman toplumun geleneklerinde  yoktur.
Fedakâr KIZMAZ 
Sorularla İslamiyet