016. Nahl Süresi  Hakkında "Mekke döneminde inmiştir. 128 âyettir. Sûre,  adını 68. âyette geçen “en-Nahl” kelimesinden  almıştır. “en-Nahl” bal  arısı demektir. Sûrede başlıca, kâinatta  Allah’ın varlığını ve  birliğini gösteren deliller, vahiy, öldükten sonra dirilme gibi konular yer  almaktadır. 0 
 
016-NAHL SURESİ
 
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
1. Allah’ın emri geldi, acele gelmesini  istemeyin. Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir, çok  yücedir.
2. Kullarından dilediğine kendi emrinden ruh  ile melekleri indirir ve şunu bildirir: “İnsanları uyarın ki, benden başka ilâh  yoktur, benden korkun.”
3. Gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır.  Onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.
4. İnsanı nutfeden (bir damla kerih sudan)  yaratmıştır. Böyle iken o nasıl oluyor da apaçık bir hasım kesiliyor?
5. Hayvanları da yaratmıştır. Onlarda sizi  ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Onların etlerini de  yersiniz.
6. Akşamları getirirken, sabahları  salıverirken de sizin için bir güzellik vardır (zevk alırsınız).
7. Kendi kendinize zor varacağınız  memleketlere yüklerinizi taşırlar. Şüphesiz ki Rabbiniz çok şefkatli ve pek  merhametlidir.
8. Atları, katırları ve merkepleri de sizin  için binek ve süs hayvanı olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri de  yaratır.
9. Yolun doğrusunu göstermek Allah’a âittir.  Yolun eğri olanı da vardır. Allah dileseydi hepinizi hidayete  erdirirdi.
10. Size gökten su indiren O’dur. O sudan  içersiniz. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de onunla biter.
11. Allah onunla size ekinler, zeytin ve hurma  ağaçları, üzümler ve her çeşit meyveler yetiştirir. Bunda düşünen bir topluluk  için âyet (ibret)ler vardır.
12. Geceyi gündüzü, güneşi ve ay’ı sizin  hizmetinize verip musahhar kıldı. Yıldızlar da O’nun buyruğuna boyun eğmiştir.  Elbette bunların her birinde aklını kullananlar için âyetler (ibretler)  vardır.
13. Yeryüzünde rengârenk şeyleri de sizin için  O yaratmıştır. Bunda da öğüt alan bir topluluk için âyet (ibret)  vardır.
14. Taze et yemeniz, takınacağınız süs  eşyanızı çıkarmanız ve Allah’ın bol nimetinden istifade etmeniz için denize  boyun eğdiren Allah’tır. Nitekim gemilerin denizi yara yara gittiklerini  görürsün. Artık belki şükredersiniz!
15. Sizi sarsmaması için yeryüzünde sabit  dağlar, nehirler ve belki yolunuzu bulursunuz diye yollar meydana  getirdi.
16. Ve nice işaretler yarattı. Onlar  yıldızlarla da yollarını bulurlar.
17. Hiç, yaratan yaratmayan gibi olur mu?  Düşünmez misiniz?
18. Allah’ın nimetini birer birer saymaya  kalkışsanız, (icmâlen bile) sayamazsınız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve  merhamet edicidir.
19. Allah, gizlediklerinizi de açığa  vurduklarınızı da bilir.
20. Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyler,  hiçbir şey yaratamazlar. Esasen onlar kendileri yaratıktır.
21. Onlar diri değildirler, ölüdürler. Ne  zaman diriltileceklerini de bilemezler.
22. İlâhınız bir tek ilâhtır. Ahirete  inanmayanların kalpleri inkârcıdır, onlar büyüklük taslarlar.
23. Şüphe yok ki Allah onların gizlediklerini  de, açığa vurduklarını da bilir. Allah büyüklük taslayanları aslâ  sevmez.
24. Onlara: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği  zaman: “Öncekilerin masallarını!” derler.
25. Böylece onlar kıyamet gününde hem kendi  günahlarını tam olarak yüklenirler, hem de bilgisizce saptırdıkları kimselerin  günahlarının bir kısmını yüklenirler. Dikkat edin! Yüklendikleri yük ne  kötüdür!
26. Kendilerinden öncekiler de hile  yapmışlardı. Sonunda Allah onların binalarına temelinden geldi de, böylece  üstlerindeki tavan tepelerine çöktü. O azap onlara hiç ummadıkları yerden  geldi.
27. Sonra kıyamet gününde onları rezil eder ve  der ki: “Kendileri hakkında (onları kabul etmeyen müminlere karşı) düşman  kesildiğiniz ortaklarım nerede?” Kendilerine ilim verilmiş olanlar derler ki:  “Şüphesiz ki bugün rezillik ve kötülük kâfirlerin üzerinedir.”
28. Nefislerine zulmederken meleklerin  canlarını aldığı kimseler (ölümü görünce) teslim olurlar. “Biz hiç kötülük  yapmıyorduk!” derler. Melekler de onlara şöyle cevap verirler: “Hayır! Allah  sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir.”
29. “O halde içinde ebedî kalmak üzere,  cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne  kötüdür!”
30. Allah’tan korkanlara da: “Rabbiniz ne  indirdi?” denildiği zaman: “Hayır indirdi.” derler. Bu dünyada güzel işler  yapanlara güzellik vardır, ahiret yurdu ise onlar için daha hayırlıdır. Takvâ  sahiplerinin yurdu ne güzeldir!
31. Altlarından ırmaklar akan Adn cennetlerine  girerler. Orada onlar için diledikleri her şey vardır. İşte Allah takvâ  sahiplerini böyle mükâfatlandırır.
32. Onlar meleklerin: “Selâm sizin üzerinize  olsun. Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin!” diyerek iyilikle  canlarını aldıkları kimselerdir.
33. Onlar kendilerine meleklerin gelmesini  veya Rabbinin emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de aynı şeyi  yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine  zulmediyorlardı.
34. Sonunda da yaptıklarının cezasına  uğradılar ve alay ettikleri şey onları kuşatıverdi.
35. Şirk koşanlar dediler ki: “Eğer Allah  dileseydi biz de, atalarımız da O’ndan başka hiçbir şeye tapmazdık, O’nsuz  hiçbir şeyi de haram etmezdik.” Onlardan öncekiler de aynı şeyi yapmışlardı.  Peygamberlere düşen apaçık tebliğ değil midir?
36. Andolsun ki biz her ümmete: “Allah’a  ibadet edin, Tâğut’tan sakının!” diye bir peygamber gönderdik. İçlerinden kimine  Allah hidayet etti, kimine de sapıklık hak oldu. Yeryüzünde gezin de,  yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün!
37. Sen onların hidayete ermelerini ne kadar  istesen de şüphesiz ki Allah, saptırdığı kimseleri hidayete erdirmez ve onların  yardımcıları da yoktur.
38. Onlar bütün güçleriyle: “Allah ölen  kimseyi tekrar diriltmez.” diye Allah’a yemin ettiler. Hayır, öyle değil! Bu,  O’nun hak olarak verdiği bir sözdür. Fakat insanların çoğu bilmezler.
39. Hakkında ihtilâfa düştükleri şeyi onlara  açıklaması ve kâfir olanların da gerçekten yalancı olduklarını bilmeleri için  (onları diriltecektir).
40. Biz bir şeyin olmasını dilediğimiz zaman,  sözümüz ona ancak: “Ol!” dememizden ibarettir. O da derhal oluverir.
41. Kendilerine zulüm yapıldıktan sonra Allah  yolunda hicret edenleri andolsun ki dünyada güzel bir yere yerleştiririz. Ahiret  mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı!
42. Onlar sabreden ve yalnız Rablerine güvenen  kimselerdir.
43. Biz senden önce de, kendilerine  vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer  bilmiyorsanız dini müşkillerinizi ehl-i zikirden sual edersiniz.
44. O peygamberleri açık delillerle ve  kitaplarla gönderdik. Resulüm! Biz sana bu Zikr’i (Kur’an’ı) indirdik ki,  kendilerine indirileni insanlara açıklayasın. Umulur ki düşünürler!
45. Kötü tuzaklar kuranlar, Allah’ın  kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya kendilerine hiç ummadıkları bir  yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?
46. Yahut onlar dönüp dolaşırlarken  kendilerini yakalamayacağından (emin midirler)? Onlar âciz bırakacak  değillerdir.
47. Veyahut onları korku içindeyken  yakalamayacağından (emin mi oldular)? Şüphesiz ki Rabbiniz çok şefkatli, çok  merhametlidir.
48. Allah’ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı?  Onların gölgeleri, küçülerek ve Allah’a secde ederek sağa sola döner.
49. Göklerde ve yerde bulunan bütün canlılar  ve melekler, büyüklük taslamaksızın Allah’a secde ederler.
50. Üstlerinde olan Rablerinden korkarlar ve  emredildikleri şeyleri yaparlar.
51. Allah buyurdu ki: “İki ilâh edinmeyin. O  ancak bir tek ilâhtır. Yalnız benden korkun.”
52. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur  ve din de sadece O’na âittir. Yoksa Allah’tan başkasından mı  korkuyorsunuz?
53. Ne ki nimetleriniz varsa hepsi  Allah’tandır. Sonra size bir zarar dokunduğunda yalnız O’na  yalvarırsınız.
54. Sonra da o zararı sizden giderdiğinde,  içinizden bir kısım kimseler hemen Rablerine ortak koşarlar.
55. Kendilerine verdiğimize nankörlük etmek  için böyle yaparlar. O halde bir süre daha faydalanın, yakında  bileceksiniz!
56. Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden  o bilmezlere (putlara) pay ayırırlar. Allah’a andolsun ki siz uydurup durduğunuz  şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz!
57. Onlar kızları Allah’a isnad ederler. Hâşâ!  O bundan münezzehtir! Hoşlandıkları (erkek çocukları) da kendilerinin  oluyor.
58. İçlerinden birine kız çocuğu müjdelendiği  zaman, öfkelenmiş olarak yüzü simsiyah kesilir.
59. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden  dolayı kavminden gizlenmeye çalışır. O çocuğu utanç içinde yanında mı tutsun,  yoksa toprağa mı gömsün? Dikkat edin, verdikleri hüküm ne kadar kötü!
60. Kötü sıfat ahirete inanmayanlarındır. En  yüce vasıflar ise Allah’ındır. O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.
61. Eğer Allah zulümleri yüzünden insanları  cezalandırsaydı, yeryüzünde tek canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir  süreye kadar geciktirir. Süreleri dolunca da, ne bir an geri kalabilirler ne de  ileri geçerler.
62. Hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah’a nisbet  ederler. Güzel şeylerin ise kendilerinin olduğunu anlatan dilleri de yalan  söylüyor. Hiç şüphesiz ki onlar için sadece ateş vardır ve onlar ateşe  sürüleceklerdir.
63. Resulüm! Allah’a andolsun ki senden önceki  ümmetlere de peygamberler göndermişizdir. Fakat şeytan onlara yaptıkları  işlerini hep güzel gösterdi. Bugün de dostları odur ve onlar için elem verici  bir azap vardır.
64. Resulüm! Biz bu Kitab’ı sana, sırf  anlaşmazlığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman ve iman eden bir topluluğa da  hidayet ve rahmet olması için indirdik.
65. Allah gökten su indirdi. Onunla yeryüzünü  ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda işiten bir topluluk için âyet  (ibret) vardır.
66. Sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret  vardır. Size, onların karınlarındaki işkembe ile kan arasından (gelen) ve  içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.
67. Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki  hem de güzel gıdalar edinirsiniz. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir topluluk  için bir âyet (ibret) vardır.
68. Rabbin bal arısına: “Dağlarda, ağaçlarda  ve hazırlanmış kovanlarda yuva edin!” diye vahyetti.
69. “Sonra her çeşit ürünlerden ye. Sonra da  Rabbinin işlemen için gösterdiği yollardan kolaylıkla yürü!” Karınlarından  insanlara şifa olan çeşitli renklerde bir şerbet (bal) çıkar. İyice düşünen bir  topluluk için bunda ibret vardır.
70. Allah sizi yarattı, sonra sizi vefat  ettirecek. Sizden kimi ömrünün en fena ve en sevilmeyen noktasına itilir ki (o  devrede artık) bildiğini bilmez olur. Şüphesiz ki Allah bilendir, her şeye gücü  yeter.
71. Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden  üstün kıldı. Üstün kılınanlar, ellerinin altındakilere kendi rızıklarını  vermiyorlar ki, o rızık hususunda eşit olsunlar. Yoksa Allah’ın nimetini inkâr  mı ediyorlar?
72. Allah sizin için kendinizden eşler  yarattı. Eşlerinizden de sizin için oğullar torunlar vâretti. Hoş nimetlerle,  güzel rızıklarla sizi besledi. Böyleyken onlar hâlâ bâtıla mı inanıyorlar,  Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
73. Onlar Allah’ı bırakarak kendilerine  göklerden ve yerden hiçbir şeyi rızık olarak vermeye sahip olmayan ve buna  güçleri de yetmeyen şeylere mi tapıyorlar?
74. Allah’a benzerler ortaya koymaya  kalkmayın. Şüphesiz ki Allah bilir siz bilmezsiniz.
75. Allah size bir misal verir: Hiçbir şeye  gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, katımızdan kendisine  verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık harcayan bir kimse hiç eşit olur mu?  Hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.
76. Allah iki kişiyi misal olarak verir.  Birisi dilsizdir, hiçbir şey beceremez, efendisinin üzerine bir yüktür, onu  nereye gönderse bir hayır getirmez. Şimdi bu adamla, doğru yolda yürüyerek  adaleti emreden kimse bir olabilir mi?
77. Göklerin ve yerin gaybı Allah’a âittir.  Kıyamet saatinin kopuşu bir göz kırpması kadar yahut daha yakın bir zamanda  olur. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.
78. Allah sizi analarınızın karnından kendiniz  hiçbir şey bilmiyorken çıkardı. Şükredesiniz diye de kulaklar, gözler ve  gönüller verdi.
79. Göğün boşluğunda O’nun emrine boyun  eğdirilmiş olan kuşları görmüyorlar mı? Onları havada tutan Allah’tan başkası  değildir. Şüphesiz ki bunda inanan bir topluluk için âyetler (ibretler)  vardır.
80. Allah evlerinizi sizin için bir huzur ve  sükûn yeri yaptı. Sizin için davar derilerinden, gerek göç ettiğinizde ve  gerekse konakladığınızda hafifçe taşıyacağınız evler (çadırlar) meydana getirdi.  Onların yün ve yapağılarından, kıllarından bir süreye kadar ev eşyaları ve  ticaret metâı vâretti.
81. Allah yarattığı şeylerden sizin için  gölgeler yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar vâretti. Sizi sıcaktan  koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar verdi. İşte böylece Allah,  müslüman olmanız için size olan nimetini tamamlıyor.
82. Resulüm! Yine de yüz çevirirlerse, sana  düşen ancak açık bir tebliğden ibarettir.
83. Onlar Allah’ın nimetini bilirler (itiraf  ederler), sonra da onu inkâr ederler. Onların çoğu kâfirdirler.
84. O gün her ümmetten bir şâhit getiririz.  İnkâr edenlere itiraz için izin verilmez, özürleri de dinlenmez.
85. O zâlimler azabı gördüklerinde, artık  onlardan azap hafifletilmez, kendilerine mühlet de verilmez.
86. Şirk koşanlar, şirk koştukları şeyleri  gördükleri zaman derler ki: “Rabbimiz! İşte bunlar seni bırakıp da tapmış  olduğumuz ortaklarımızdır.” Onlar da bunlara: “Doğrusu siz yalancılarsınız!”  diye lâf atarlar.
87. O gün onlar Allah’a teslim olurlar ve  uydurup düzdükleri şeyler onlardan uzaklaşıp giderler.
88. İnkâr edip de insanları Allah’ın yolundan  alıkoyanlara, fesat çıkarmaları yüzünden, azap üstüne azap vereceğiz.
89. O gün her ümmete kendilerinden bir şâhit  göndeririz ve seni de bunların üzerine şâhit olarak getiririz. Biz bu Kitab’ı  sana her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı, müslümanlar için  bir müjde olarak indirdik.
90. Muhakkak ki Allah adaleti, iyilik yapmayı,  akrabaya yardım etmeyi emreder. Hayâsızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı da yasak  eder. Düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.
91. Karşılıklı sözleşme yaptığınız zaman,  Allah’ın ahdini yerine getirin ve Allah’ı üzerinize şâhit tuttuğunuz halde  yeminleri sağlamlaştırdıktan sonra bozmayın. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı  bilir.
92. İpliği sağlamca büktükten sonra çözüp  bozan kadın gibi olmayın. Bir topluluk diğer bir topluluktan sayıca daha çok  olmasına bakarak, yeminlerinizi aranızda bozucu bir vasıta yapmayın. Allah  bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet  gününde mutlaka size açıklayacaktır.
93. Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet  yapardı. Fakat O, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğine de hidayet verir.  İşlediklerinizden andolsun ki sorumlu tutulacaksınız.
94. Yeminlerinizi aranızın bozulmasına vesile  etmeyin. Yoksa ayaklarınız sağlam bastıktan sonra kayar. Allah yolundan  alıkoyduğunuz için de kötülüğü tadarsınız ve sizin için büyük bir azap  vardır.
95. Allah’ın ahdini (verdiğiniz sözü) az bir  karşılığa satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha  hayırlıdır.
96. Sizin yanınızda olanlar tükenir, Allah  katında olanlar ise bâkidir, tükenmez. Sabredenlerin karşılığını, yaptıklarının  en güzeliyle vereceğiz.
97. Kadın olsun erkek olsun, her kim mümin  olarak sâlih amel işlerse, biz onu (dünyada) mutlaka çok güzel bir hayat ile  yaşatırız. (Ahirette ise) mükâfatlarını yaptıklarının en güzeli ile  ödeyeceğiz.
98. Kur’an okuyacağın zaman, kovulmuş  şeytandan Allah’a sığın.
99. Gerçek şu ki iman edenler ve Rablerine  güvenenler üzerinde onun hiçbir nüfuzu yoktur.
100. Onun nüfuzu ancak onu dost edinenlere ve  onu Allah’a şirk koşanlaradır.
101. Allah ne indireceğini pek iyi bildiği  halde, biz bir âyeti başka bir âyetin yerine getirdiğimiz zaman: “Sen ancak  iftiracısın.” derler. Hayır! Onların çoğu bilmezler.
102. De ki: “Onu Ruh’ül-kudüs (Cebrâil),  Rabbinden sana hak olarak indirdi ki, iman edenlere sebat versin, müslümanlar  için bir hidayet ve müjde olsun.”
103. Andolsun ki biz onların: “Ona bir insan  öğretiyor!” dediklerini biliyoruz. O kastettikleri kişinin dili yabancıdır, bu  Kur’an ise apaçık Arapça bir dildir.
104. Allah’ın âyetlerine inanmayanlara  gelince, şüphesiz ki Allah onları hidayete erdirmez ve onlar için acıklı bir  azap vardır.
105. Yalanı ancak Allah’ın âyetlerine  inanmayanlar uydurur. İşte onlar yalancıların tâ kendileridir.
106. Gönlü imanla mutmain olduğu halde,  zorlanan kimse hariç, kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr eder ve gönlünü  küfre açarsa; onların üzerine Allah’tan bir gazap iner ve onlar için büyük bir  azap vardır.
107. Bu da onların dünya hayatını ahirete  tercih etmelerinden ve Allah’ın da inkâr eden topluluğu hidayete erdirmemesinden  ötürüdür.
108. İşte onlar Allah’ın kalplerini,  kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir ve onlar gafillerin tâ  kendileridir.
109. Hiç şüphesiz ki onlar ahirette hüsrana  uğrayacaklardır.
110. Sonra Rabbin işkenceye uğratılıp eziyet  edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad edenlerle beraberdir.  Rabbin şüphesiz ki bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder.
111. O gün herkes gelir, kendi canını  kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir ve onlar  aslâ haksızlığa uğratılmazlar.
112. Allah emniyet ve huzur içinde olan bir  şehri misal verir ki, oraya her taraftan bolca rızık geliyordu. Fakat onlar  Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler. Bu yüzden yapmakta oldukları şeylere  karşılık, Allah onlara açlık ve korku elbisesini tattırdı.
113. Andolsun ki onlara kendi içlerinden bir  peygamber gelmişti de onu yalanladılar. Onlar zulümlerine devam ederlerken  kendilerini azap yakalayıverdi.
114. Ey iman edenler! Size verdiğimiz  rızıkların temiz olanlarından yiyin. Eğer siz gerçekten yalnız Allah’a kulluk  ediyorsanız, O’na şükredin.
115. O size ancak leşi, kanı, domuz etini, bir  de Allah’tan başkası adına kesilen hayvanı haram kıldı. Ancak kim mecbur  kalırsa, saldırmaksızın ve aşırı gitmeksizin yiyebilir. Şüphesiz ki Allah çok  bağışlayan, çok merhamet edendir.
116. Dillerinizin yalan yere vasfettiği şeyler  hakkında: “Bu helâldir, bu haramdır.” demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan  uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise aslâ iflâh  olmazlar.
117. Az bir geçimlik ve ardından onlara can  yakıcı bir azap vardır.
118. Sana anlattıklarımızı daha önce yahudi  olanlara da haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, onlar kendilerine  zulmediyorlardı.
119. Sonra şüphesiz ki Rabbin cehaletle  kötülük işleyip, ardından tevbe eden ve ıslah olanlardan yanadır. Rabbin bundan  sonra da bağışlar ve merhamet eder.
120. İbrahim gerçekten Allah’a boyun eğen ve  O’na yönelen bir ümmet idi. Müşriklerden değildi.
121. Rabbinin nimetlerine şükredici idi. Rabbi  onu seçti ve doğru yola eriştirdi.
122. Dünyada ona iyilik verdik, doğrusu o  ahirette de sâlihlerdendir.
123. Resulüm! Sonra da sana: “Doğruya yönelen  İbrahim’in dinine uy! O müşriklerden değildi.” diye vahyettik.
124. Cumartesi (tatil ve ibadeti), ancak onda  ihtilâf edenlere farz kılındı. Şüphesiz ki Rabbin, aralarında ihtilâfa  düştükleri şey hakkında kıyamet günü hükmünü verecektir.
125. Rabbinin yoluna hikmetle, güzel söz ve  nasihatla dâvet et. Onlarla en güzel bir şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin,  yolundan sapanları en iyi bilendir. O, hidayete erenleri de en iyi  bilendir.
126. Eğer ceza verecek olursanız, size verilen  cezanın misli ile ceza verin. Sabrederseniz, elbette bu sabredenler için daha  hayırlıdır.
127. Sabret! Senin sabrın ancak Allah’ın  yardımı iledir. Onlar için üzülme! Kurmakta oldukları düzenlerden dolayı da  kaygı duyma.
128. Allah o kimselerle beraberdir ki, onlar  takvâ sahibidirler ve onlar öyle kimselerdir ki muhsinler vasfını  almışlardır.
 
 
Kimlik alan 
 
 
1558 
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor:  "Abdullah İbnu Sa'd İbni Ebi s-Sarh Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e  katiplik yapıyordu. Şeytan ayağını kaydırdı; adam irtidad ederek kafırlere  sığındı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Fetih günü, onun öldürülmesini  emretti. Ancak, Hz. Osman (radıyallahu anh) onu himayesi altına aldı. Resûlullah  da bu himayeyi tanıdı."  Bu hadis Tefsir bölümünde, Nahl süresinin tefsiri  sırasında Nesai rivayeti olarak daha uzun bir hadiste geçmiştir. 
 
 
Kimlik alan 
 
 
674 
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Gönlü imanla  dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah'ı  inkar edip, gönlünü kafirliğe açanlara Allah katından bir gazap vardır, büyük  azab da onlar içindir" (Nalh, 106) ayetindeki umumi hükümden şöyle bir istisna  yaptı: "Rabbin, türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, Allah uğrunda  savaşan ve sabreden kimselerden yanadır. Rabbin şüphesiz bundan sonra da  bağışlar ve merhamet eder." (Nahl, 110).  Burada kastedilen Abdullah İbnu Ebi  Sarh'tır. Bu zat, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın vahiy katibi idi.  Şeytan onu şaşırttı. Kafirlere katılmasına sebep oldu. Resûlullah (aleyhissalatu  vesselam) Fetih günü, onun öldürülmesini emretti. Araya Hz. Osman girerek affını  diledi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da onu affetti." 
 
 
675 
Übey İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor:  "Uhud savaşında Ensar'dan altmış dört, Muhacirler'den de altı kişi şehid düştü  (radıyallahu anhüm ecmain). Bu şehidlerden biri de Hz. Hamza (radıyallahu anh)  idi. Bunların cesedlerinden bazı uzuvlarını kopararak hakaretlerde bulundular.  Bunun üzerine Ensar: "Bir gün beze de böyle bir fırsat düşerse, bu hakaretin  daha fazlasını yapacağız" dediler.  Mekke'nin fethi günü olunca şu ayet indi:  "Eğer ceza vermek isterseniz size yapılanın ayniyle mukabele edin. Sabrederseniz  andolsun ki bu sabredenler için daha iyidir." (Nahl, 126).  Bir adam: Bugünden  sonra Kureyş yok! dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Dört kişiden başka  kimseye dokunmayın" diye emretti." 
 
 
2934 
Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor:  "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:"Öğleden önce zevalden sonra  dört rek'at vardır ki bunlar seherde emsalleri değerindedirler. Her ne varsa, bu  saatte mutlaka Allah'ı tesbih eder. ''  Resulullah sonra şu ayeti okudular:   "Allah'ın yarattığı şeylerin gölgeleri sağa sola vurarak, Allah'a boyun eğerek  secde etmekte olduklarını görmüyorlar mı?''(Nahl 48). 
 
 
Cre