islamilminfazileti
  EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (158) Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî
 
HÂTEM-I VELI

Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- (5)


EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (158)

Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî
-kuddise sırruh- (6)

 

"ANKÂ-İ MUĞRİB FÎ MA'RİFETİ HATMÜ'L-EVLİYÂ ve ŞEMSÜ'L-MAĞRİB" KİTABI

Cisim arzı fevkinden bana bir nidâ erişti
Teftîş ederek ondaki nûrla ziynetlendirdi

Cisimlerdeki her iliştirilme doğuştandır
Diğerleri hakkında malûm ve mevzûn olandır

[13] Kalp ancak müşâhede kalıbında lezzet bulur
Zanların ziynetinden her vech üzere bulunur

Cisim hudutsuz kerem denizinin feleğidir
Batıdan sırlarla dolu hoş bir koku gelir

Feleğe bindirilen seyrinde dâimîliktir
Mahfûz ve meymûn Şerîat'ın hoş esintisidir

Reîs önce Tevhîd'e erişmeyi ilkâ eder
Melei'l-ulyâ'yı dahi orada temîn eder

Onu görürse şevkin hadsiz kokusunu alır
Akıp gittikçe ondan hem tahrîk hem teskîn olur

İnsanın içine ilk tevdî edilenler şudur:
Nûr ve ateş ile, balçık ve içindeki sudur

Benimle arada kesben vuslatı tevdî etmiş
Farzla sünnetler arasında götürüp getirmiş

Allah ile sırlaşmayı perde ardından buldum
Gerçekleştirince O'na vâsıl ve memnun oldum

Denildi ki: "Hakk kalbin içindedir, ibret alın!
"Yâ-Sîn" de bir kalp olup Allah'ın Kitab'ındadır"

[12b] O'nun ilk üflediği bana sonra gelmişti
Yaratılışımın ânı onun asrı gibiydi

Masûm varlığa sebep olan şeyi bilemedim
Gözlerle değil, apaçık ben ağlamaklı idim

Kuru balçıkla örtününce mülk sâhibi oldum
İlmimi ise çamurun özünde gizli tuttum

Benim varlığım ve sıfatım bana perde oldu
Gözüm kapandı benim, gayb içinde mahzun oldu

Bana göre onda kâim olan övünç duymaktı
Yumuşak meyillerle hevesimizi salmaktı

Kalp yücelere doğru seyr edince mümkün oldu
Vatan tutmak ve keskin gözlerle ona tutundu

Göz kapakları kapandı, ona dizgin tutmadı
Ana-baba farzında, hevâdan geçiş ânıydı

Bana göre bî'atı Arş'ın fevkindedir onun
Hem Levh'in ve kalemin, hem bilenlerin ve Nûn'un

O'nu görse nitekim o hakîkatini gizler
Hakk'ın istivâsı onu yüceltip temkîn eder

Tecellî hikmeti ile O'na erişmiş olur
Varlıkların özlerinde Zât zuhûru O'nundur

Onun ilkâ ettiklerinde karmaşa dâimdir
Denir ki: Kâ'inât varlıkların ötesindedir

Her kalp O'nun hikmetinin sırrını sezebilir
Her varlıkta da işte bu kalp şaşkın bir hâldedir

[14] Bil ki sana O'ndan başka duyuracak da yoktur
Nasıl ki Yermük'ten ve Sıffîn'dan öncesi yoktur

Anladım ki mülk aslında ölmeden de fânîdir
Taklît üzere bana tamamlatan esâretindir

Aydınlık bir meşhedde ben tecellîye eriştim
Sana alçak ve yüksek olan ulemâyı geçtim

Bana gizli olan her şeyde tâat izhâr ettim
Kabahatli ve güzel tüm teklîfleri yüklendim

Anla ki senin dinin Allah'ın sana sırrıdır
İzhâr edilmemiştir o sisten gizli kalmıştır

[13a] Onu hangi şeye sunarsan onu aydınlatır
Kalbi içten içe yakansa ölümün sırrıdır

Kalplerin nihâyeti işitildiği ve gaypların şerefi üzerinde durulduğu vakit, Rabbânî sıfatlardan ve rûhânî sırlardan yana bu insani mülkiyetten çıkan şey görünür hâle geldi; taşınması gereken şeylerden korktum ve zulmetten (karanlıktan) sıyrılıp çıktım ve dedi ki:

"Ben sırrımı saklı tuttum, iş görünür hâle gelirse benim anlayışlarım son bulur.

Zira şeytan ancak İlâhî inâyetle tard olunur;

'Benim hâlis kullarım üzerinde senin bir nüfuzun olamaz!' diye hayırla vasf edilmiş olunur. (Hicr: 42)

Ben teslim ettim ve bildim, şüphe duymaksızın da sana bildirdim."

Ben de dedim ki:

"Süregelen bu meşhed ve âlî makam, mânevî gıdâlar ve ferahlıklar zevâle ermesin; akşamda ve sabahta işin temkîni senin katına erişsin, İlâhî huzurda 'Nûn'la ilgili mânevî keşifler senden husule gelsin! Ben seni bu hasletler ve Hakk'ın öne geçirmiş olduğu yaratılışla tavsif ettiğim ve ayrıntıları sızdırdığım zaman, bil ki Allah-u Teâlâ şehâdet âlemine dönmemi murâd etti, hâlimin kaldığı şart üzere ve ziyadesiyle bana mukâbele etti.

Ne zaman ki varlığın nihâyetine kati bir delil bulunmaz, gâyenin herhangi bir kimse için gerçekleşmesi de mümkün olmaz, o anda Sübhân olan Allah'ın:

"Orada kendileri için diledikleri her şey bulunur. Katımızda daha fazlası da vardır." sözlerini tenzîh edip secde eder. (Kaf: 35)

O'nun mülkündeki irâdesini nüfûz ettiren bu makamla vasfedilir olma hâli husule gelince, O'nun duyurmasıyla himmetin tavsif edemediği şey de ziyâdeleşir, O'nun şu buyruğundaki irâdesine sığınır:

"Umulur ki Allah bir fetih getirir." (Mâide: 52)

O'nun ahdine bağlılık şart olduğu için de, Âyet'in diğer kısmında Sübhân olan Allah şöyle buyurmuştur:

"Veya kendi katından bir emir getirir." (Mâide: 52)

Refîkini ayırıp gayrıdan yüz çevirtmek suretiyle buluşma ve ilişme âlemine ulaştırmış, [13b] böylece kâinâtın hadiselerini bir yolda toplamıştır.

 


| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

 

 


 
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 87 ziyaretçi (98 klik) Hoşgeldiniz  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol