islamilminfazileti
  Muhyiddin İbni Arabi Hazretlerinin Buluştuğu Hızır Aleyhisselam.
 

Muhyiddin İbni Arabi Hazretlerinin Buluştuğu Hızır Aleyhisselam. Muhyiddin İbni Arabi Hazretlerinin Buluştuğu Hızır Aleyhisselam.

Muhterem kardeşlerim, Fütuhât-ı Mekkiyye adlı eserden, Muhyiddin İbni Arabi Hz. tarafından Hızır Aleyhisselamın hayatından ibretli açıklamalarını sizlere naklediyorum.

ALLAH’ın rızası üzerlerine olsun.
Bazı kişiler vardır ki, Bunlara su kişileri denir.
Bunlar öyle kişilerdir ki:
Denizlerin ve nehirlerin dibinde ALLAH’a ibadet ederler. İnsanlar çoğunlukla bunları bilmez ve tanımazlar. Bağdatlı sadık ve akıl sahibi bir zat olan, Ebu Bedir Temasıki, bana zamanın kutbu ve imamı olan, Ebu Suud bin Şibli’den naklen şunları anlattı. Bir gün Bağdat’ta Dicle nehri kenarında oturuyordum. Hak Tealaya su altında ibadet eden kimselerin olup olmadığı aklıma gelmiş o an bunu düşünüyordum. Ben bu düşüncede iken önümde akan nehrin suları çalkalandı ve yarıldı ve bir kişi çıkarak bana selam verdi. Evet, su altında ALLAH’a ibadet edenler vardı. Bunlardan birisi de ben Ya Ebu Suud. Ben aslen Tikritliyim diye uzun boylu hayatını anlattıktan sonra, şu kadar gün sonra memleketimde bir olay olacaktır bunun için orayı bıraktım dedi ve suda kaybolup gitti. Hakikaten on beş gün sonra o su adamının söylediği tarihin hitamında orada bir olayın çıktığını, su adamının söylediklerine tamamen uyduğunu bana bildirmişti demişti.

ALLAH’ın rahmeti üzerlerine olsun.
Yine bunlardan bazı kişiler var ki:

Bunlar Elefrad yani yalnız olan kişilerdir. Bunların sayısını kimse bilmez. Bunlar şeriat dili ile ALLAH’a yakın olanlardır. Bunlardan biri de şeyh Muhammed Elevani ‘dir. bu zat büyük İmam Abdülkadir Elciliyin dostlarındandı. Abdülkadir bu Muhammed Elevani hakkında toplantıyı bozar ve hatır kırar demişti. Bundan maksadı onu kötülemek değil onun bu yolda olduğunu ve bununla teferrüd ettiğini anlatmak istemiştir. Bu gibiler kutup dairesinin dışından olanlardır. Hızır aleyhisselam da onlardan ve buna benzeyenlerdendir.

Bunlara benzeyen Ruh melekleri vardır ki, ALLAH’ü Zül Celalin daima emirlerindendir. Bunlara kerubiyyun derler. Bunlar hakkında da kitabımızda açıklama yapmıştık. Bunlar Hakkın huzurunda itikaf ederler. Kendi nefislerinin ne olduğunu bilmezler. Yalnız itikâfı bilir ve bunu yaparlar. Bu gibilerin makamı sıdk sahipleri ile şerinübüvvet arasındadır. Bizim yolumuzda gidenler de çoğunlukla bunu bilmezler Eba Hamid ve emsali gibi. Bu makamın zevki büyük mutlak bir peygamberlik makamıdır. Bu özellikle meşru amel ile Hakkı tevhit ile ve nefis küçültmekle elde edilir. Bunlara ait özel bir keşif vardır ki, ancak bu gibilere nasip olur.

Mesela Hızır gibi daha evvel bunun da Efraddan olduğunu söylemiştik. Resulullah (s.a.v)Efendimizde Nübüvvet ve risaletle müşerref olmadan önce Efraddan idi ve Yalnız inziva eden kişi idi. Resulullah (s.a.v) in Ahirete irtihalinden sonra yeniden bir Risalet ve şeriat gelmeyeceğinden kendisinden sonra ancak makamı kalmıştır. Şayet tüm Peygamberler ve elçiler bu zamana kadar sağ olup kalsalardı hepsi Şeriatı Muhammediyyenin hüküm ve nüfuzuna girmiş olurlardı. Fakat umumi şeriatler ve risaletler ki, bundan maksadım ümmetlere mütaddi olanlar ve her bir Peygambere ait olanlardır. Peygamberlerde olan ilahi bir özellik ki, ne iktisap ve ne de amelle kazanılamaz ALLAH’ın hitabı teamül ile elde edilir. Başka türlü kazanılamaz.

Hızır Aleyhisselam İle Buluşma.

Ey dost Ey veli ALLAH seni teyit etsin. Şunu Bil ki,

Bu temelli uzun ömürlü Veted Musa (a.s)’ ın dostu Hızır’dır. Kendisi şu ana kadar yaşıyor ve ALLAH’ın izniyle yaşayacaktır. Onu görenleri bizler gördük. Onun hakkında acayip şeyler işittik. ALLAH rahmet eylesin hocamız ve şeyhimiz olan Eba El Abbas El Üreybi ile benim aramda bir şahıs yüzünde bir hadise geçmişti. Bu hadiseye sebebiyet veren zat Hızır (a.s)’ın günün birinde, Peygamber (s.a.v) Efendimizin şeklinde zuhur edeceğini iddia etmesiydi ve bana ismini de açıklamıştı. Bana böylelikle Adını duyduğum şahsiyetini tanıdığım birini anlatmıştı. Ailesini görmüş ve tanımıştım. Bunun üzerine bu mesele üzerinde durdum onun sözlerini nazarı itibara almadım. Çünkü onun durumunda da haberim vardı. Benim tereddüdümü şeyhim sezmiş, Okunu o konuşulan zata çevirip atmış böylelikle onu bu manevi okla rahatsız edip keyfiyetten haberdar etmişti. Henüz ben kendi düşünce ve duygularımın başlangıcında idim. Bu konuşmadan sonra evime dönüyordum.

Yolda tanımadığım bir kişi tatlı ve dostane bir şekilde selam vererek bana sokuldu ve şöyle konuştu Filan hakkında sana bilgi veren şeyh Ebul Abbas doğruyu söyler. O sözü söyleyen zat da filandır diyerek bizzat şeyhin tarif ve tasvif ettiği zatı söyledi. Ona evet dedim Çünkü ne kast ettiğini anlamıştım. Gerisingeri dönerek şeyhime vardım. Olanda bitenden ona haber vereyim dedim.

Yanına vardığımda henüz selam vermeden bana Ya Eba Abdullah, bir şahıs hakkında bir mesele üzerinde aramızda geçen münakaşayı biliyorsun Hızır için filanın söylediğini kabul etmemiştin. Darılmazsan söyleyeyim, senin yolunu kesip te, aramızdaki münakaşanın doğruluğunu ve benim sözümün aşikarlığını tasdik eden kimdi. Bunun üzerine şeyhe dönerek, Tevbe kapısı açıktır dedim.

Oda bana tevbenin kabulü vakidir demişti. Hocanın bahis ettiği ve benim rastladığım şahsın Hızır (a.s) olduğunu katiyetle anlamıştım. Ayrıca keyfiyeti şeyhten sordum. Evet, ta kendisidir demişti.

Bundan başka günün birinde, Tunus sahilinde bir gemi ile yola çıkmıştım bir ara karnımda bir sancı peydah oldu. Ne yapayım diye düşündüm yolcular ve gemi tayfası yatmışlardı. Güvertede kenara çekilip durdum. Denize baktım pırıl pırıl parlıyordu. Ay bedir halinde idi Bu sırada Ay ışığı altında bir mesafeden bir kişinin gemiye doğru yaklaştığını gördüm.

Deniz üzerinde gemiye doğru geliyordu. Geldi ve benim yanımda durdu. Bir ayağını kaldırarak diğer ayağı üzerinde kaldı. Sonra aynı hareketi öteki ayağı ile tekrarladı. O anda bir şeyim kalmadığı gibi, o ayak kaldırmadan da giydiği kisvenin iç kısmının ıslaklığını gördüm. Kendine mahsus sözle konuştuktan sonra, selam verip deniz kenarında ve bizden iki mil uzakta ve bir tepe üzerinde bulunan bir minare istikametinde uzaklaştı bu mesafeyi iki adımda almıştı ki, minareden sesini duyuyordum. Kendisi ALLAH’ı zikir ve tesbih ediyordu. Belki de oradan da şeyhimiz cerrah bin Hamis Elkittani’ye gidecektir. Bu zat İydun denilen deniz kasabasının ileri gelenlerindendi. Orada idim daha geçenlerde oradan gelmiştim. Gemiden ayrılıp şehre vardıktan sonra, bir salih kişiye rastladım. Bana seni dün gece Hızır ile gemideki durumun nasıldı sana neler söyledi sen ona ne cevap verdin diye sormuştu.

Bu tarihten bir zaman sonra, Atlas denizi sahilinde seyahate çıkmıştım. Yanımda da salih kişilerin yüksek hallerini inkar ve tenkid eden bir yol arkadaşım vardı.

Öğle namazını kılmak için orada bulunan harab bir mescide beraber girmiştik. Biz içeride iken yolda kalmış bir seyyah kafilesinin mescide girdiğini gördük. Onlar da bizim gibi namaz kılmak için gelmişlerdi. Birde baktım ki, vaktiyle gemide gördüğüm deniz üzerinde korkmadan yürüyen yani Hızır’ın da onların arasında olduğunu müşahede ettim. Ayrıca içlerinde ondan daha kadir ve menzil sahibi ve bir derece üstün bir zat vardı ki, eskiden onunla aramızda derin bir dostluğumuz vardı. Kalktım kendisine selam verdim. Selamımı bir gönül hoşnutluğu ile iade etti. Önümüze geçerek bizlere imamlık yaparak namaz kıldırdı. Namaz bitip imam çıkınca bizde peşinden çıktık. Kendisi kapıya doğru gidiyordu. Kapıda da mescidin batı tarafında denize nazır bekke denilen bir yere karşı idi. İmamla kapıda konuşurken Hızır dediğimiz zat mihrapta bulunan bir hasırı alarak yedi arşın yükseklikte havaya yaydı üstüne çıkarak namaz kılmaya başladı Dostum imama onu göstererek bu ne yapıyor diye sordum Bana şöyle cevap verdi. Onun yanına git ve ne yaptığını ona sor. Dostum imamı orada bırakarak bende Hızır’ın yanına çıkış yaptım. Nafile namaz bittiğinde Hızır’a selam verdim ve hatır sordum. Bana dedi ki, Ey kişi buraya çıkmaktaki gayem seninle seyahat eden inkârcı münkirin gerçeği görmesi içindi derken de kapı önünde oturan benim münkir yol arkadaşımı parmağı ile gösteriyordu. ALLAH’ın her şeye kadir her istediğini yapacağını ve yaptıracağını görüp te inansın diye yaptım dedi.
Biraz sonra münkirin yanına gittim ve gördüklerine ne dersin dedim gözlerim ile gördükten sonra artık söyleyecek söz kalmadı diyerek iman etmişti. Sonradan beni mescidin kapısında bekleyen o büyük imama dönerek bir saate kadar sohbet ettik bir ara bilmezden gelerek hasır üzerinde yedi arşın havada namaz kılan bu zat kimdi diye sordum bana Hızır’dır dedi ve sustu. Hızır’ı tanıdığımı kendisine söylememiştim. Sonrada ayrıldık yolumuza devam ettik.

İşte bu esas veted ile aramızda geçen hadiseler bunlardı.

Onunla buluşmakla Hak Teâla bizleri faydalandırmıştı.

Muhterem kardeşlerim, Muhyiddini Arabi Hazretlerinin Hızır (a.s) ile buluşma hatırasını yazmaya İnşaALLAH yine devam ederiz.

Hz. ALLAH(c.c) cümlemizi dünya ve Ahirette böyle değerli kulları ile beraber olmamızı nasip etsin.

Vel hamdü lillahi Rabbil Âlemin

ALLAH’ümme Salli Ala Seyyidina Ve Nebiyyina Muhammedin Ve Ala Ali Muhammed.

Kalpteniman. 0

 
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 51 ziyaretçi (352 klik) Hoşgeldiniz  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol