islamilminfazileti
  Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (87) Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (27)
 
HÂTEM-I VELI

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (27)


Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (87)

 

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (27)

 

Büyük Tehlike Nasıl Oluyor?

Velilerin iki yüzü vardır; birisi Hakk'a dönüktür, biri halka dönüktür. Hakk'tan aldığını halka gösterdiği zaman bunu benimserse Cenâb-ı Hakk "Kimin malını kime gösteriyorsun?" der. O'nun malını kendi malı gibi gösterdi. Halbuki lütuf, ihsan, ikram hep O'nundur.

İşte velilerin tutulduğu, mesul olduğu yer bu noktadır. Hazret-i Allah dilerse kurtarır, dilerse kurtarmaz.

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri veli kullarını cennete sevkederken; "Durdurun bunları!" diyecek. Durdurulacaklar ve "Kimin malını kime satıyordun?" diyecekler. Velilerin eridiği nokta burası, "Büyük bir tehlike!" dediği yer burası.

Bu Hadis-i şerif'in son manası budur. "Kimin malını kime satıyordunuz?" Bütün veli kulları önüne getirdiği zaman; "Kimin malını kime satıyordun? Gösteriş, riyâ yapıyordun, merhamet gösteriyordun. Kimin malıyla bunları yapıyordunuz?" diyecek. Allah'ım kurtarsın, beğendiği gibi bir kul yapsın.

Nitekim Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Hâtmü'l-Evliyâ" kitabında Allah-u Teâlâ'nın veli kullarına mahşerde bundan soracağını, Evliyâullah'ın orada ancak Hâtemü'l-evliyâ'nın delâlet etmesi, aracılık etmesi sayesinde kurtulacağını haber vermiştir:

"Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in yolu üzerinde yürütülerek tasfiye edilen, sonra temizlenen, sonra velâyet verilen ve daha sonra velâyeti hatmedilen bu veli de böyledir. Nefis ve şeytan, ona ikram edilen şeye musallat olamaz. Onun nübüvvetiyle ve Allah'ın mührü ile mühürleyici olduğu kıyamet gününde ortaya çıkar. İşte bu nedenledir ki Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- peygamberlere bir hüccet olduğu gibi, bu veli de Allah-u Teâlâ'nın kendilerine:

"Ey biraraya toplanmış veliler! Ben size velâyet'imi verdim, fakat siz onu nefsin ortaklığından geri çekmediniz. Öyle ki, velâyet'i kirletip örttünüz ve bana bu kirli sıfatlarla geldiniz. Velâyet'in bütünüyle ilgili sıdkın yerine gelmemesi, zayıflığınız ve ömrünüzün azlığının da buna sebebiyet vermesi nedeniyle, nefse onun hakkında herhangi bir nasip verilmedi ve dolayısıyla kusurlarınızı da örtmedi." buyuracağı bütün velilere bir hüccet olur.

Allah-u Teâlâ'nın işte bu kula minnetinden dolayıdır ki, kendisine "Hatm" verilmesi nedeniyle, mahşerde Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- de onu aynen ikrar edeceği için, bu bir gizlilik içinde olacaktır. Öyle ki; onun şeytanı zillete, nefsi de mahcup bir şekilde kahra sevkedilir. Peygamberler, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in üstünlüğünü tasdik ettikleri gibi, veliler de işte o an onun kendilerinden daha üstün olduğunu kabul ve tasdik ederler." ("Hâtmü'l-Evliyâ", 14. Bölüm)

İşte tehlike buradan doğuyor. O'nun sana verdiğini aleme gösteriş yapıyor. "Allah'ım lütfunla benim varlığımı ifna et, Zât'ından başka bir şey kalmasın." diyorum. Bazen balık puluna düşerim, bazen kendimi yaranın kabuğu gibi görürüm. Ve Rabb'im bundan çok hoşlandı, beni burada tutuyor. Yaranın kabuğunun ne değeri var? Hükümsüz bir şey.

Bizim kendimizi kitaplardaki tarifimiz şöyledir: "Var ile övünürüm, varlığımdan utanırım. Varlık için Hazret-i Allah ve Resul'ü yeter, ziynet için Hazret-i Kur'an yeter, şeref için İslâm dininin şerefi yeter."

Sen huzur-u İlahi'desin. Ne gerek senin konuşman? Ne konuşursun? Ne gerek senin varlığın benim yanımda? Bunu Rabb'im bize sevdirmiş... Çünkü nefis daima kendisinin bir şey olduğunu, bir şey söylediğini, onun istediğini söyler.

Onun için şükredin, Cenâb-ı Hakk bu yola almış, daim eylesin. Onun için şükredin.

İnsan sabırlı olmalı, sükût etmeli, Hazret-i Allah'tan korkmalı ve mucibince amel etmelidir.

İhlâs sahipleri bu yolda tutulmuştur. Kalbinde hastalık olan ihlâsını kaybeder.

"Onların kalplerinde hastalık vardır." (Bakara: 10)

İhlâs kaybolunca her şey kaybolur. Benlik husule gelir. Bölücülükler buradan başlar.

İhlâs nedir o zaman?

İmâm-ı Rabbâni -kuddise sırruh- Hazretleri "Şeriat üç şeyle tamamlanır. İlim, amel, ihlâs." buyurmuşlardır.

İlim okumakla, amel çalışmakla elde edilirse de, ihlâsda daimi kalmak ancak tasavvufla elde edilir. Yani bâtın ilminin icraatına bağlıdır. Bunun zâhirle ilgisi yoktur.

Vallahi birçok zaman kendimi çürümüş yaprak gibi görüyorum, bazen çürümüş bir dal gibi görüyorum. Sonra onların içinde dahi varlık hissediyorum. Bazen kıl kadar görüyorum. Sonra "Allah'ım! Bu kıl da bir varlıktır" diyorum. Çünkü Şah-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretleri buyuruyorlar ki:

"Ben Hakim et-Tirmizî Hazretleri ile konuştuğum zaman hiçbir eser görmüyordum."

Allah'ım hiçbir eser bırakma bende. O kılı dahi çok görüyorum. Varlık Hazret-i Allah'a karşı en büyük şirktir. O kılın dahi olmamasını istiyorum. Hayır! Sen Var'sın başka varlık yok. İşin özü bu. Dikkat buyurun, bu özdür.

Zâlim ve Câhil İnsan:

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şifâu'l-Alîl" isimli kitabında şöyle buyurur: "İşte bu, O'nun kendi dilemesinin bir karşılığı olarak kendilerini seçtiği; kendileri için bu kerameti bâriz kıldığı, peygamberlerle veliler arasındaki tabakadır. Onlar O'nun kabzasında (himayesi içinde)dir."

Kabzasında, himayesinde. Yani o bir robottur. O onu idare ediyor, o hükümsüzdür. Hüküm sahibi onu ayarlamış idare ediyor. Hiç hükmü yok. Ona itiraz eden onu idare edene itiraz eder. O'nun kabzasında, kudret elinde yaşıyor.

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle buyurmaktadır: "O, Allah-u Teâlâ'nın kabzasında (hususi himayesinde) hareket eder. O'nunla konuşur, O'nunla görür, O'nunla tutar, O'nunla anlar." ("Nevâdir'ül Usûl")

İnsanın burada hiç hükmü kalmadı. Peki zavallı insan madem hükmün yok da, hüküm sahibini tanısana!

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor: "Çünkü insan çok zâlim ve çok cahildir." (Ahzâb: 72)

Allah'ım onlardan etmesin. Cahil oldun mu artık her noktada cahilsin. Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şifâu'l-Alîl" isimli kitabında devamla şöyle buyurmaktadır: "Hâllerinde de O'nunla tasarruf ederler. O da onları kendi hâllerini görmekten, nefislerini hatıra getirecek şeylerden ve hevânın gölgesinden alıkoyarak hareket ettirir."

Korudu şimdi. Gelecek tehlikelerden "Ben onu koruyorum!" diyor. Yalnız onlara mahzardır. Onlara bahşettiği nur ile dalâlet arasına perde koyar. Onları O yürüttüğü için nefisten, şeytandan, insanlardan gelecek tehlikelerden korur. O var, nefsin hükmü yok. O'nun olmadığı yerde nefis hüküm sürer. O'nun olduğu yerde nefsin hükmü yok.

Hazret devamla: "İşte Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in tâbileri de onlardır." buyuruyor.

Yalnız onlardır. Nasıl ki Hazret-i Kur'an'ı miras bıraktığı gibi Resulullah'a tabi de yalnız onlardır. Burada çok ince bir iş var. İrşada yalnız bunlar mezundur.

 


| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

 

 


 
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 47 ziyaretçi (275 klik) Hoşgeldiniz  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol