Bize göre bu enfes kelâm, bu mukaddes, keremli cem, yani toplayış hakkında vâki olmuştur. Ben, Varlık hakkındaki eserlerin zuhuruna ulaştıran isimlere kanamadım, Mabûd'un ismi dahi bana yüz göstermedi. Bunun içindir ki onları yaratan Sübhân her türlü noksan sıfattan münezzehtir, O'nu bilmek için de onları bilmek, onların vasıflarıyla O'nu tavsîf etmek gerekir.
[28b] "Ben cinleri ve insanları ancak beni bilsinler, bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zâriyât: 56)
Yoksa onlar ne kendilerini rızıklandıran kimseyi idrâk edebilirler, ne de kendilerini yedireni irâdelerine yerleştirebilirler.
İlâhî isimlerin hepsinin varlığı Allah'ın en büyük ismi olan "İsm-i Azam"a [36] ve tutunulacak en sağlam kulpa dayanır.
Sana:
"Bu dayanak nedir, bundan başka sığınılacak şey hangisidir?" denilirse, de ki:
"Ey toplayıcı imam! O'nun hakikatleri ve bilinen altı faydası, hakîkat üzere, sünnet ve tarîkat üzere bizden her birimizin nefsinde bulunduğu vakit yakînen bilmiş ve öğrenmiş olursun. İdrâke mâni olan şey, ekseriyetsiz kendi varlığın hakkında vücudunla birlikte bakıyor olmandır. Görüşten sıyrılıp kurtulmanla senden tecerrüd meydana gelirse, onun zuhuruyla sen tenzîhe ermiş ve O'nu bilmiş olursun. Biz hakikatlerimizle, O'nun haberini işitmeyen ve onu herhangi bir esere konduramayan onları tecdîd edip düzeltiriz."
Bu kevnî varlık ortaya çıkarsa ve bunu bilen zuhûr ederse, ona bizim inceliklerimizin kendisine erişmediği ve uzanmadığı, hakîkatlerimizin kendisinde zuhur bulmadığı ulvî ve süflî de denilebilir. Zira biz onu müşahedenin aynı ile görürüz. Bizimle nerede olursa olsun, her fasılda ve beyanda biz artık onları ikilikten mukaddes ve münezzeh tuttuğumuz, mâhiyet ve keyfiyyet cihetinden bizi ihâta etmekten tenzih ettiğimizle bırakırız. Onların erişebilecekleri gâye; bizim hakikatlerimiz üzerinde perdeleyişimiz şiddetle artıp sed çekilirse, misâlleri ve tahayyül yollarını onlara delil olarak göstermemizdir.
Nitekim biz seni çaresiz olanlara tutundurduk ve seni maksat sahiplerine ulaştırdık.
İsm-i Azam'a dayanmak, kendisinin isimlerine ve sıfatlarına tutunduğun gibi Zât'a ulaşmaktır. [29a] Artık işi zikret ve sırdan haberdar et; "Mütekellim"in nefesine "Alîm"in nefesiyle icâbet et!
Aynların ve özlerin îcâdı ile alâkalı olarak, diyen: "Kün'le emreden el-Kâdir!" dediği vakit, sen "el-Mürîd" ismini söyle!
Ben, temenni ettiğiniz şeyi zuhur ettirdim ve hasret ve özlem duyduğunuz ayn'larınızı (özlerinizi) ibraz edip; onu irâde, ilim, kuvvet ve kudretle birleştirdim. Çokluk ve kesretin aslını da izhar ettim; bu ise rahmet hazîresinden ve nimetin feyzindendir.