islamilminfazileti
  EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI’NIN “HÂTEMÜ’L-EVLİY” HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (96) Cemâleddîn Mahmûd Hulvî -kuddise
 
HÂTEM-I VELI

Cemâleddîn Mahmûd Hulvî -kuddise sırruh-


EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI’NIN
“HÂTEMÜ’L-EVLİY” HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (96)

Cemâleddîn Mahmûd Hulvî -kuddise sırruh-

 

HAYATI ve ESERLERİ

On yedinci asırda yaşamış Osmanlı mutasavvıflarının en meşhurlarından olan Hazret 1574 mîlâdî yılında İstanbul Şehremini’de dünyaya gelmiş olup, saray helvacıbaşısı Ahmed Ağa’nın oğlu olması nedeniyle şiirlerinde “Hulvî” mahlâsını kullanmış ve hayatı boyunca hep bu isimle anılmıştır.

“Lemezâtü’l-Hulviyye” adlı eserinde verdiği bilgiye göre; on dört yaşında iken babasıyla birlikte Gülşenî tarikatı şeyhi Hasan Zarîfî Efendi’nin mâiyyetinde Hacc’a gitmiş, gençliğinde Dîvân-ı hümâyûn çavuşluğu görevine getirilmiş; ancak daha sonra makam sevgisinden ve dünya lezzetlerinden sıyrılma azmiyle görevinden ferâgat edip, tasavvuf ve seyr-ü sülûk yoluna yönelmiştir. Vuslata erebilmek için Halvetiyye yolunun Sünbüliyye kolu şeyhlerinden Necmeddin Hasan Efendi’ye intisap eden Hazret’in vazîfesi resmiyette devam ettiği için, 1599 milâdî yılında çıkılan Uyvar Seferi’ne katılmayışı gerekçe gösterilerek, vezîriâzamın emriyle zeâmeti elinden alınmış; durum böyle olunca kendisi de vazîfesinden resmen ayrılma kararı almıştır.

1619’da Hacc vazîfesini yerine getirmek üzere ikinci kez Hicaz’a giden Hazret, dönüşte bir süre Kahire’de ikâmet etmiş; burada Necmeddin Hasan Efendi tarafından icâzete lâyık görülerek, irşad vazifesiyle tekrar İstanbul’a gönderilmiş ve burada Dâvud Paşa Câmii vâizliğine tâyin edilmiştir. O bu vazîfesini sırayla; Sultanahmet, Şehzâde ve Fâtih câmilerinde de uzun yıllar devam ettirmiştir.

Ömrünün son yıllarına doğru Şehremini’deki evini tekke olarak vakfeden Cemâleddîn Hulvî -kuddise sırruh- Hazretleri, vefâtına kadar irşad vazîfesini burada sürdürmüş; mîlâdî 1654 yılında vefât eden ve tekkesinin hazîresine defnedilen Hazret’in vefâtına: “Cân-ı Hulvî eyledi ikbâl şehd-i cennete” mısrâsı târih düşürülmüştür.

Birbirinden değerli manzum ve mensur son derece mühim kitaplar yazan Cemâleddîn-i Hulvî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Lemezâtü’l-Hulvîyye ez Leme’ât-ı Ulviyye” adlı eseri, Halvetiyye yolunun ana başvuru kaynağı sayılabilecek değerde bir eser olup, tarikatın esasları ve İslâm coğrafyasına yayılan kolları hakkında ayrıntılı bilgiler vermektedir. Bunun yanısıra, tasavvufî şiirlerini biraraya topladığı mürettep “Dîvân”ı ile, “Mefâtîhü’l-İ‘câz fî Şerh-i Gülşen-i Râz” adlı eser üzerine yazdığı “Câm-ı Dil-nüvâz” adlı Türkçe muhtasar tercümesi de, bu sahada meşhur olan diğer önemli eserleridir.

 

“Rahmeten li’l-‘Âlemîn” Sırrı
Hâtemü’l-Evliyâ’da Tecellî Etmiştir!

Cemâleddîn Mahmûd Hulvî -kuddise sırruh- Hazretleri “Câm-ı Dil-nüvâz” adlı eserinde; “Hâtemü’n-nübüvvet”ten sonra zuhûru beklenen “Hâtemü’l-velâye”nin, “Rahmân” İsm-i şerîf’inin tecellîsiyle “Rahmeten li’l-‘âlemîn” olan Hâtemü’l-Enbiyâ’ya nispetle, “Râhîm” İsm-i şerîf’inin tecellîsine mazhar ve umûmî rahmetin zuhûruna vesîle olan Hâtemü’l-evliyâ’da tecellî ettiğini haber vermiştir:

“Nübüvvetin zuhûru bir dâireye benzer; başı, ortası ve sonu vardır. Aynı şekilde, evliyânın velâyeti de nübüvvete tâbîdir. Nübüvvet, velâyetten ayrı olmak üzere hatm oldu ve nübüvvet elbisesinden sıyrılmış bir hâlde, velâyetin aslı kaldı, zuhûrlar sayesinde peygamberler gibi devreyledi. Velîlerin zuhûrları peygamberlerde hatm olduğu gibi, velîlerin dahî ‘Hatm’i kemâle ererek zâhir olur.

Bütün ehl-i İslâm’a nübüvvet nûruyla şereflenmeyi Hâtem-i velâyet mişkâtından gösterdiler. Zîrâ Hâtem-i evliyâ, Hâtem-i enbiyâ’nın nübüvvetinin bâtınıdır. Onun için Hâtemü’l-evliyâ’nın velâyeti ‘Güneş velâyeti’dir ve o diğer velîlerin akis kaynağıdır. Yâni o, öteki velîlerden daha tam ve kâmildir, onun ‘Gerçek Tevhîd’e küllî nisbeti vardır.

Nitekim Hâtem-i enbiyâ ‘Rahmân’ isminin mazharı olmakla ‘Rahmeten li’l-‘âlemîn’dir; Hâtem-i evliyâ da: ‘el-Veledü sırrı’l-ebîhi’ = ‘Oğul, babanın sırrıdır.’ hükmü ile umûmî rahmetin mazharı olup, ‘Rahîm’ ismine denk bir rahmet olur. Çünkü İnsan-ı kâmil’in hakîkati, toplayıp birleştirici İlâhî ismin mazharından bütün mevcûdâta nisbetle öne geçip, hakîki hilâfete hak kazanır. O’nun tasarrufu Hakk’ladır, kendisinden değildir. Onun için insan mecâzî varlığını ve ikiliğini mahv ve fânî etmesiyle İlâhî bekâya hak kazanmış olur.” (“Câm-ı Dil-nüvâz”, Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr.: 1253, vr. 79a-79b)

 

Hâtemü’l-Enbiyâ’nın
Velâyetteki “Tam Mazhar”ı:

Cemâleddîn Hulvî -kuddise sırruh- Hazretleri “Câm-ı Dil-nüvâz” adlı eserinde; Resulullah Aleyhisselâm’ın “Hâtemü’n-nübüvve” olduğu hâlde bu âlemden ebedî âleme göçtüğünü, Hâtemü’l-evliyâ’nın ise, onun bâkî kalan “Velâyet”inin tam mazharı olarak zuhûr edeceğini beyan buyurmaktadır:

“Peygamberlik nübüvvetle kemâl bulup Hatm oldu, velâyet sâhipleri de kendi zamanlarında halkın en üstünü oldu. Veyâ ‘Peygamber’den murâd ki, hem ‘Nübüvvet’e, hem ‘Velâyet’e mazhar olan Habîbu’llâh olursa, o ‘Hâtemü’n-nübüvve’ olduğu halde dârü’l-fenâdan ukbâya (âhirete) intikâl buyurdu. Dolayısıyla ‘Velâyet’e mazhar olanlar, nasıl ki kendi asırlarının en üstünü oldularsa; Hâtemü’l-evliyâ da, Hâtemü’l-enbiyâ’nın tam mazharı olsa gerektir.” (“Câm-ı Dil-nüvâz”, Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr.: 1253, vr. 83b)

 

“Hâtemü’l-Velâye”nin Zuhûruyla
Küfrün Ortadan Kaldırılışı:

Cemâleddîn Hulvî -kuddise sırruh- Hazretleri Hâtemü’l-evliyâ olan zâtın, küfrü ve hakîkate örtülmek istenen perdeyi ortadan kaldıracak yegâne velâyet olan “Mutlak velâyet”le gönderileceğini beyân etmak üzere “Câm-ı Dil-nüvâz” adlı eserinde şöyle buyurmuştur:

“Cehâletten ileri gelen küfr ve setr (hakîkati örtme) ortadan kalkıp, Tevhîd sırlarının keşfi ve bütün peygamber milletlerinin kesri (onunla) karar bulur. Nitekim Hâtem-i enbiyâ’da müsâvî olmuştu, Hâtemü’l-velâye’de tahakkuk etmiş olur. O sebeptendir ki o ‘Ehadiyyetü’l-cem‘”; yâni ‘Toplayıp birleştime’dedir. Yâni o; Zât, sıfat ve esmâ tecellî gösterip, küllî bir fenâ ile Vahdet’in aynası olmuştur. ‘Allah’ı ancak Allah bilir.’ sözü bu mânâya işâret eder. Çünkü o Hazret ‘Mutlak velâyet’in mazharıdır, onun yaratılışında insânî kemâl hakkıyla peydâ olunca da, zâtıyla ‘Velâyeti kemâliyle Hatm’e erdiren’ olur.” (“Câm-ı Dil-nüvâz”, Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr.: 1253, vr. 84a)

 


| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

 

 


 
  Bugünkü Ziyaretçi Sayısı 27 ziyaretçi (200 klik) Hoşgeldiniz  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol